mÜcize · 2018-05-25 · mudanya'ya gelmekle birlikte müzakerelere katılmayıp liman da...

3
MÜCiZE : St . Augustine, The City ofGod(tre. H. Bet- tenson). London 1984, s. 976-980; M. Maimo- nides. The Guide of the Perplexed(trc. S. Pines) , Chicago 1963, ll, 498-499, 529; a.mlf .• A Mai- monides Reader(ed. I. Twersky). New Jersey 1972, s. 382-383; B. Spinoza, Traetatus Theo- logico-Politicus (tre. S. Shirley- B. S. Gregory), Leiden 1989, bl. ll, 6; T. Aquinas. The Summa Theologiea, London 1934, V, 41-46; XIV, 91-97; J. Halevi. The Kuzari , New York 1964, s. 58-63; J. Guttmann, Philosophies of Judaism : A History of Jewish Philosophy from Biblical Times to Franz Rosenzweig (tre. D. W. Silverman). New York 1964, s. 192-193, 244- 248, 321, 334-337, 361-362; S. Gaon, The Book of Beliefs and Opinions, New Haven-London 1976 , s. 163-164; J. Macquarrie, Principles of Christian Theology, New York 1977, s. 24 7- 253; Three Jewish Philosophers: Jehuda Ha- levi Kuzari(ed. I. Heinemann). New York 1981 , s. 16-17,32, 56-57; R. Eisen, Gersenides on Providence, Covenant and the Chosen People, Albany 1995, s. 23-26; S. D. Breslauer. "Philo- sophy in judaism: Two Stances" , The Black- well Companian to Judaism (ed.). Neusner- A. ). Avery- Peek), Oxford 2004, s. 174-175; K. Kohler. "Miracle", JE, VIII, 606-607; T. G. Pater. "Miracles", New Catholic Encyclopedia, Wash- ington 1967, IX, 890-894; J. Licht, "Miracle", EJd., XII, 73-74; L. 1. Rabinowitz, "Miracle, in the Talrnud", a.e., XII , 74-76 ; E. Schweid, "Mi- racle; in Medievaljewish Philosophy", a.e.,XII, 76-79; M. J. Graetz, "Miracle, Contemporary Views", a.e., XII, 80-81; J. A. MacCulloch, "Mi- racles", ERE, VIII, 676-690; M. Waida. "Mirac- les, an Overview", ER, IX, 541-548 ; M. Kelsey, "Miracles, Modern Perspectives", a.e., IX, 548- 552; O. Bücher, "Miracle, NT", The Encyclope- dia of Christianity, Le iden 2003, lll, 549-550; A. Grözinger,'"Miracle, Practicle Theology", a.e., lll, 551. LEYLA GüRKAN r MUDADDE L(bk . MÜNASEBATÜ'l-AYAT ve's-SÜVER)._j r MU'DAL Senedinden birbiri iki veya L daha fazla ravinin hadis. _j Sözlükte "(bir ve zor olmak" i'dal masdanndan türeyen mu' dal, senedinin herhangi bir yerinden arka arkaya iki veya daha fazla ravisi dü- hadisi ifade eder. Hadisi bu rivayet etmeye i'dal denir. 1 (VII) ve ll. (VII sözlük geçen mu 'dal kelimesini ilk defa lll. (IX.) Ali b. Medini tarif ve mürselden olarak onu, "senedde ha- disi irsal eden ravi ile Hz. Peygamber ara- birden fazla ravisi hadis" linde (Hakim en-NisabGrl. s. 36). AncakYahya b. Main, Zühli, Nesai 356 ve Ebü'l-Feth el-Ezdi gibi muhaddisler terimi , "senedinde veya metninde kapa- bulunan ya da zor me- seleler içeren hadis" kullan- Yine bu dönemlerde mu'dal kelimesine mürsel ve verenler de VII. (XIII.) hadis terimleri be- sonra mün- bir mu'- dal hadis iki veya daha fazla ravisi hadis" s. 59). Ancak bu tarifi, isnadda ravilerin için Zeynüddin el-Irak! eksik bu- Zira ravi yerler- de olursa hadis olur. lah'a göre tebeu't-tabiinden birinin "kale Resulullah" diyerek, daha sonraki nesil- den bir ravinin "an Resulillah" yahut "an Ebi Bekr" rivayet hadis de Ebu Nasr es-Siczi, ravinin "be- (bana diye rivayet et- hadisi muhaddislerin mu'dal söylüyorsa da Hacer el-Askalani. bu- nun mu'dal senedinde müphem ra- vi bulunan hadis be- lirtmektedir (en-Nüket, ll, 582). Mu'dal hadiste iki ravinin mesi senedin herhangi bir yerinde olabi- lir. Ancak musanniflerin ve ravi- lerin senedin iki yahut da- ha fazla raviyi atlayarak "kale ResGlullah" diye naklettikleri hadise de mu'dal veya muallak denebilir. Çünkü bu durumda se- nedin yahut daha fazla ravi senedin dan veya sonundan hadis mut- lak manada mu'dal Senedinin iki ravisi mu'dal hadise. Hakim en-Nisaburi'nin Yahya b. Adem > Ebu Bekir b. > > sene- diyle gününde insa- na dünyada da on- inkar etmesi üzerine mühür- dair rivayeti örnek olarak zik- redilmektedir. Bu rivayetin mu'dal kabul edilmesinin sebebi. Hz. Peygam- ber' e senedie rivayetle- rinden biri halde bunu senedden Enes b. Malik ile Hz. Peygam- ber'i hazfederek sözü gibi nak- letmesidir. hadisin Müslim dan Fudayl b. Amr > > Enes b. Ma- lik> Resuluilah senediyle tahric edilen ri- vayetinde senedin gör- mek mümkündür (Müslim, "Zühd", 7). Pek çok eserde rastlanabilen mu'dal hadisin örnekleri Malik'in el-Mu- ile Said b. Mansur'un es-Sünen'in- de fazlaca yer Abdülber en-Nemeri el-Muvatta'daki mu ' dal, mürsel ve rivayetleri derleyerek senedieri bulunup bu nitelikteki bir hadisten elli yedisinin tariklerle Malik'ten müsned olarak nakledil- sadece dördünün bulunma- tesbit ( Tecrid Tercemesi, Mukaddi me . 50). Mu'dal bir rivayet, bir tarikle tesbit veya senedinden ravi- lerin kimlikleri belirlenip adalet ve zabt yönünden sürece kabul edilir ve delil olarak : Müslim, "Zühd", 17; Hakim Ma'rifetü Seyyid Muazzam Hüseyin). Haydarabad 1935--> Medine-Beyrut 1397/1977 , s. 36-39; ibnü's-Salah. 'Ulumü'l- s. 59-61; lraki, s. 71-73; ibn Hacer ei-Askalan!, en-Nüket kitabi ib- Rebl' b. Hadi Um eyr). Riyad 1408/1988, ll, 575-582; Tedribü ' r-ravi Abdülvehhab Abdüllatlf), Beyrut 1399/ 1979, 1, 211-214; Emir es-San'an!, Salah b. Muhammed b. Uveyza). Beyrut 1417/1997, 1, 296-298; Leknev!, :?aferü 'l-ema- ni Abdülfettah EbG Gudde), Beyrut 1416, s. 354-356; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, 1, 149-150; ltr, Menhecü'n-nakd {f 1401/1981, s. 379-380; Murtaza ez-Zeyn Ahmed, {f ve'z-za'i{e, Riyad 1415/1994, s. 245-254. r L li! MEHMET EFENDiOGLU MUDANYA Harbi'ni sona erdiren (ll Ekim 1922). _j Milli Mücadele'nin sonunu Büyük Taarruz'un hemen Yu- nanistan devletlerinin ara buluculu- devlet- leri yüksek komiserleri de 4 Eylül 1922'de ilk mütareke teklifini Türkiye Büyük Mil- let Meclisi hükümetinin temsilcisi Hamid Bey' e Rauf Bey hükümeti, bu cephede bu- lunan Mustafa Kemal Pa- bildirdi. Anadolu için mütareke ancak Trakya için söz konusu olabilirdi. Mustafa Kemal Yunan hü- kümetinin veya dikkate bil- dirmekle beraber ordunun ileri ve Bursa 2. Süvari Tümeni 6. Kolordu emrinde Ça-

Upload: others

Post on 03-Aug-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MÜCiZE · 2018-05-25 · Mudanya'ya gelmekle birlikte müzakerelere katılmayıp liman da demirli bir Yunan nakliye gemisinde beklediler. 3 Ekim'de başlayan müzake relerde Yunanlılar'ın

MÜCiZE

BİBLİYOGRAFYA :

St. Augustine, The City ofGod(tre. H. Bet­tenson). London 1984, s. 976-980; M. Maimo­nides. The Guide of the Perplexed(trc. S. Pines) , Chicago 1963, ll, 498-499, 529; a.mlf .• A Mai­monides Reader(ed. I. Twersky). New Jersey 1972, s. 382-383; B. Spinoza, Traetatus Theo­logico -Politicus (tre. S. Shirley- B. S. Gregory), Leiden 1989, bl. ll, kısım 6; T. Aquinas. The Summa Theologiea, London 1934, V, 41-46; XIV, 91-97; J . Halevi. The Kuzari, New York 1964, s. 58-63; J. Guttmann, Philosophies of Judaism : A History of Jewish Philosophy from Biblical Times to Franz Rosenzweig (tre. D. W. Silverman). New York 1964, s. 192-193, 244-248, 321, 334-337, 361 -362; S. Gaon, The Book of Beliefs and Opinions, New Haven-London 1976, s. 163-164; J. Macquarrie, Principles of Christian Theology, New York 1977, s . 24 7-253; Three Jewish Philosophers: Jehuda Ha­levi Kuzari(ed. I. Heinemann). New York 1981 , s . 16-17,32, 56-57; R. Eisen, Gersenides on Providence, Covenant and the Chosen People, Albany 1995, s. 23-26; S. D. Breslauer. "Philo­sophy in judaism: Two Stances" , The Black­well Companian to Judaism (ed.). Neusner­A. ). Avery- Peek), Oxford 2004, s. 174-175; K. Kohler. "Miracle", JE, VIII, 606-607; T. G. Pater. "Miracles", New Catholic Encyclopedia, Wash­ington 1967, IX, 890-894; J. Licht, "Miracle", EJd., XII, 73-74; L. 1. Rabinowitz, "Miracle, in the Talrnud", a .e., XII , 74-76; E. Schweid, "Mi­racle; in Medievaljewish Philosophy", a.e.,XII, 76-79; M. J. Graetz, "Miracle, Contemporary Views", a.e., XII, 80-81; J. A. MacCulloch, "Mi­racles", ERE, VIII, 676-690; M. Waida. "Mirac­les, an Overview", ER, IX, 541-548; M. Kelsey, "Miracles, Modern Perspectives", a.e., IX, 548-552; O. Bücher, "Miracle, NT", The Encyclope­dia of Christianity, Le iden 2003, lll, 549-550; A. Grözinger,'"Miracle, Practicle Theology", a.e., lll, 551.

it.~ SALİME LEYLA GüRKAN

r MUDADDE

L(bk. MÜNASEBATÜ'l-AYAT ve's-SÜVER)._j

r MU'DAL (~f)

Senedinden birbiri ardınca iki veya L daha fazla ravinin düştüğü hadis. _j

Sözlükte "(bir iş) karışık ve zor olmak" anlamındaki i'dal masdanndan türeyen mu' dal, senedinin herhangi bir yerinden arka arkaya iki veya daha fazla ravisi dü­şen hadisi ifade eder. Hadisi bu şekilde rivayet etmeye i'dal denir. 1 (VII) ve ll. (VII ı.) yüzyıllarda sözlük anlamında geçen mu'dal kelimesini ilk defa lll. (IX.) yüzyı­lın başlarında Ali b. Medini tarif etmiş ve mürselden ayrı olarak onu, "senedde ha­disi irsal eden ravi ile Hz. Peygamber ara­sında birden fazla ravisi düşen hadis" şek­linde tanımlamıştır (Hakim en-NisabGrl. s. 36). AncakYahya b. Main, Zühli, Nesai

356

ve Ebü'l-Feth el-Ezdi gibi muhaddisler terimi, "senedinde veya metninde kapa­lılık bulunan ya da açıklanması zor me­seleler içeren hadis" manasında kullan­mışlardır. Yine bu dönemlerde mu'dal kelimesine mürsel ve münkatı' anlamını verenler de olmuştur.

VII. (XIII.) yüzyılda hadis terimleri be­lirginleştikten sonra İbnü's-Salah, mün­katıın bir çeşidi olduğunu söylediği mu'­dal hadis "isnadında iki veya daha fazla ravisi düşen hadis" şeklinde tanımlamış­tır ('Ulumü'L-f:ıadfş, s. 59). Ancak İbnü's­Salah'ın bu tarifi, isnadda düşen ravilerin peş peşe olması gereğini içermediği için Zeynüddin el-Irak! tarafından eksik bu­lunmuştur. Zira ravi düşmesi ayrı yerler­de olursa hadis münkatı' olur. İbnü's-Sa­lah'a göre tebeu't-tabiinden birinin "kale Resulullah" diyerek, daha sonraki nesil­den bir ravinin "an Resulillah" yahut "an Ebi Bekr" şeklinde rivayet ettiği hadis de mu'daldır. Ebu Nasr es-Siczi, ravinin "be­leğani" (bana şöyle ulaştı) diye rivayet et­tiği hadisi muhaddislerin mu'dal saydığım söylüyorsa da İbn Hacer el-Askalani. bu­nun mu'dal değil senedinde müphem ra­vi bulunan muttasıl hadis olduğunu be­lirtmektedir (en-Nüket, ll, 582).

Mu'dal hadiste peş peşe iki ravinin düş­mesi senedin herhangi bir yerinde olabi­lir. Ancak meşhur musanniflerin ve ravi­lerin senedin baş tarafından iki yahut da­ha fazla raviyi atlayarak "kale ResGlullah" diye naklettikleri hadise de mu'dal veya muallak denebilir. Çünkü bu durumda se­nedin baş tarafı hazfedilmiş olmaktadır.

İki yahut daha fazla ravi senedin ortasın­dan veya sonundan düşerse hadis mut­lak manada mu'dal sayılır. Senedinin baş tarafından iki ravisi düşen mu'dal hadise. Hakim en-Nisaburi'nin Yahya b. Adem > Ebu Bekir b. Ayyaş > A'meş > Şa'bi sene­diyle naklettiği. kıyamet gününde insa­na dünyada yaptıkları hatıriatılıp da on­ları inkar etmesi üzerine ağzının mühür­leneceğine dair rivayeti örnek olarak zik­redilmektedir. Bu rivayetin mu'dal kabul edilmesinin sebebi. Şa'bi'nin Hz. Peygam­ber' e muttasıl senedie ulaşan rivayetle­rinden biri olduğu halde A'meş'in bunu senedden Enes b. Malik ile Hz. Peygam­ber'i hazfederek Şa'bi'nin sözü gibi nak­letmesidir. Aynı hadisin Müslim tarafın­dan Fudayl b. Amr > Şa'bi > Enes b. Ma­lik> Resuluilah senediyle tahric edilen ri­vayetinde senedin düşen halkalarını gör­mek mümkündür (Müslim, "Zühd", ı 7).

Pek çok eserde rastlanabilen mu'dal hadisin örnekleri İmam Malik'in el-Mu-

vatta'ı ile Said b. Mansur'un es-Sünen'in­de fazlaca yer almaktadır. İbn Abdülber en-Nemeri el-Muvatta'daki mu'dal, mürsel ve münkatı' rivayetleri derleyerek muttasıl senedieri bulunup bulunmadı­ğını araştırmış. bu nitelikteki altmış bir hadisten elli yedisinin başka tariklerle İmam Malik'ten müsned olarak nakledil­diğini, sadece dördünün isnadı bulunma­dığını tesbit etmiştir ( Tecrid Tercemesi, Mukaddi me. ı. ı 50). Mu'dal bir rivayet, başka bir tarikle nakledildiğinin tesbit edilmediği veya senedinden düşen ravi­lerin kimlikleri belirlenip adalet ve zabt yönünden durumları açığa çıkarılmadığı sürece zayıf kabul edilir ve delil olarak kullanılmaz.

BİBLİYOGRAFYA :

Müslim, "Zühd", 17; Hakim en-N!sabCır!. Ma'rifetü 'ulümi'l-J:ıadiş (nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin). Haydarabad 1935--> Medine-Beyrut 1397/1977, s. 36-39; ibnü's-Salah. 'Ulumü'l­J:ıadiş, s. 59-61; lraki, FetJ:ıu'/-mugiş, s. 71-73; ibn Hacer ei-Askalan!, en-Nüket 'altı kitabi ib­ni'ş-ŞalaJ:ı (nşr. Rebl' b . Hadi Um eyr). Riyad 1408/1988, ll, 575-582; SüyCıt!, Tedribü 'r-ravi (nşr. Abdülvehhab Abdüllatlf), Beyrut 1399/ 1979, 1, 211-214; Emir es-San'an!, Tav:Zi/:ıu 'l-ef­

kar(nş r Salah b. Muhammed b. Uveyza). Beyrut 1417/1997, 1, 296-298; Leknev!, :?aferü 'l-ema­ni (nşr. Abdülfettah EbG Gudde), Beyrut 1416, s. 354-356; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, 1, 149-150; NCıreddin ltr, Menhecü'n-nakd {f 'utami 'l-J:ıadiş, Dımaşk 1401/1981, s. 379-380; Murtaza ez-Zeyn Ahmed, Menahicü'l-muJ:ıad­dişin {f takviyeti'l-e/:ı[ıdişi'/-J:ıasene ve'z-za'i{e, Riyad 1415/1994, s . 245-254.

r

L

li! MEHMET EFENDiOGLU

MUDANYA MÜTAREKESİ

İstiklal Harbi'ni sona erdiren ateşkes antiaşması (ll Ekim 1922).

_j

Milli Mücadele'nin sonunu oluşturan Büyük Taarruz'un hemen arkasından Yu­nanistan İtilaf devletlerinin ara buluculu­ğunu istemişti. İstanbul'daki İtilaf devlet­leri yüksek komiserleri de 4 Eylül 1922'de ilk mütareke teklifini Türkiye Büyük Mil­let Meclisi hükümetinin İstanbul'daki temsilcisi Hamid Bey' e yapmışlardı . Rauf Bey hükümeti, bu gelişmeyi cephede bu­lunan Başkumandan Mustafa Kemal Pa­şa'ya bildirdi. Anadolu kurtarıldığı için mütareke ancak Trakya için söz konusu olabilirdi. Mustafa Kemal Paşa. Yunan hü­kümetinin doğrudan veya İngiltere vası­tasıyla müracaatını dikkate alacağını bil­dirmekle beraber ordunun ileri harekatı­nı durdurmadı. İzmir ve Bursa alınırken 2. Süvari Tümeni 6. Kolordu emrinde Ça-

Page 2: MÜCiZE · 2018-05-25 · Mudanya'ya gelmekle birlikte müzakerelere katılmayıp liman da demirli bir Yunan nakliye gemisinde beklediler. 3 Ekim'de başlayan müzake relerde Yunanlılar'ın

nakkale'yi ele geçirmekle görevlendiril­mişti.

Yunanlılar'ı Anadolu'ya gönderen İngi­liz Başbakanı Loyd George ise bölgedeki güçleri takviye ederek hedeflerinden ko­lay vazgeçmeyeceğini göstermek istedi. Sömürgeler Bakanı Churchill, 16 Eylül'de Boğazlar'ın ele geçirilmesi için Balkan devletlerinden, müttefiklerinden ve sö­mürgelerinden yardım istemiş, ancak beklediği karşılığı bulamamıştı. Bunun üzerine İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Cur­zon, Fransa'ya gidip Fransız Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Poincare ve İtalya'nın Pa­ris elçisi Kont Sforza ile mevcut durumu görüştüyse de bir sonuç alamadı. İtilaf devletleri arasındaki uzlaşmazlık Yunan kuwetlerinin Anadolu'ya çıkarılmasından rahatsız olan İtalya ve Fransa'nın muha­lefetinden kaynaklanmakla beraber bun­da en büyük etken Yunan kuwetlerinin savaş meydanında yenilmiş olmasıydı.

İtilaf devletleri. Fransız hükümetinin · yarı resmi görevlisi olarak İstanbul'dan Mustafa Kemal Paşa ile görüşmeye giden General Pelle aracılığı ile Türk hükümeti­nin öncelikli hedefinin Trakya ile istan­bul'un kurtarılması ve Boğazlar'ın ser­bestliğinin korunması olduğunu öğren­

diler. Bunun üzerine 23 Eylül'de tarafsız bölgeye asker gönderilmemesi şartıyla Edirne dahil Doğu Trakya'nın boşaltılıp Türkler'e teslimini öngören bir notayı Mustafa Kemal Paşa'ya gönderdiler. Türk orduları Biga ve Erenköy'ü geri alınca İngi­liz kuwet kumandanı General Harrington askerlerin tarafsız bölgeden çekilmesini istedi. Mustafa Kemal Paşa. harekatın Yunan ordusunu takip ve Boğazlar'ın ser­bestliğin i sağlama amaçlı olduğunu ve tarafsız bölge tanımadığını bildirdi. Ge­neral Harrington, 26 Eylül 1922 tarihli bir telgrafla Mustafa Kemal Paşa'ya mü­racaat ederek müzakereleri n başlaması­na kadar Erenköy ve Biga'nın batısından Türk kuwetlerinin çekilmesini talep etti. Mustafa Kemal Paşa. Türkiye Büyük Mil­let Meclisi hükümetiyle muhatapları ara­sında böyle bir bölgenin belirlenmediği­ni, Yunan kuwetlerini takipten başka bir şey yapılmadığını, zira Yunanlar'ın Ana­dolu'da olduğu gibi Trakya'da da halka kötülük yapmaya devam ettiğini belirte­rek Türk milletinin de öteden beri Boğaz­

lar'ın serbestliğini istediğini açıkladı. Ta­rafların barış isteğini ortaya koyduğu bu görüşmelerden sonra 27 Eylül'de Türk süvarilerinin ileri harekatı durduruldu. Bu aşamada Fransa'nın etkili siyasetçilerio­den Franklen Bouillon, İngiliz ve İtalyan-

lar'ın da tasvibiyle izmir'e gelip28 Eylül'­de Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. Tür­kiye Büyük Millet Meclisi hükümeti baş­kanı ve Dışişleri bakanı ile de bir toplantı yaptı. 29 Eylül 1922 tarihli cevabi bir no­ta ile 3 Ekim'de Mudanya'da görüşmele­

re başlanmasının uygun olacağı ve Türk tarafını İsmet Paşa'nın temsil edeceği bildirildi.

Bu görüşmelerde Türk delegasyonun­da batı cephesi kurmay başkanı Asım (Gündüz) Paşa ile kurmay yarbay Tevfik Bıyıklıoğlu da yer alıyordu. Fransa'yı kuv­vet kumandanı General Charpy, İngilte­re'yi işgal orduları kumandanı General Harrington, İtalya'yı General Manbelli temsil ederken Franklen Bouillon da res­mi sıfatı olmadan görüşmelere katılıyor­du. Yunan delegeleri General Mazarakis ve Albay Sarıyanis. Mudanya'ya gelmekle birlikte müzakerelere katılmayıp liman­da demirli bir Yunan nakliye gemisinde beklediler. 3 Ekim'de başlayan müzake­relerde Yunanlılar'ın Meriç nehrinin batı yakasına çekilmesi, boşalan mevkileri önce müttefiklerin , ardından Türkler'in kontrol etmesi , önemli yerlerin müttefik kontrolünde olması, tarafsız bölgelerde­ki Türk askerlerinin çekilmesi şeklindeki müttefik isteklerine karşılık Türk tarafı işgalin kısa tutulup Trakya'nın boşaltıl­

masına hemen başlanmasını, Meriç nehri boyundaki kuwetlerin nehrin batısında tutulmasını. Karaağaç'ın Türk kuwetle­rine teslim edilmesini istiyordu. Bu istek­Iere Fransızlar olumlu yaklaşırken İngiliz ve İtalyan temsilcileri yetkisiz olduklarını ileri sürdüler. Görüşmeler 5 Ekim'de ke­sildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Pa­şa 6 Ekim'de ordulara Boğazlar yönünde hareket serbestliği verdi. İsmet Paşa da Trakya'nın hemen boşaltılıp teslim edil­mesini, aksi takdirde harekete geçilece­ğini bildirdi. istanbul'daki Fransız yüksek komiseri General Pelle ve Franklen Bouil­lon'un ara buluculuğu ile harekat emri bir gün ertelendi. Türk hükümetinin sert ve kararlı bir tavır alacağını beklemeyen İngiltere prestijini kurtaracak bir şeyler yapma telaşı içerisindeydi. Ancak Türk ta­rafının kararlı yaklaşımı sonunda 6-7 Ekim gecesi Paris' e giden Lord Curzon, mütte­fik temsilcileriyle görüşerek Trakya'nın bir ay içinde Türk askerine teslimi ve ba­rış konferansı sırasında tarafsız bölge ile Meriç'in doğu kıyısının müttefik kuwet­lerce işgalinde mutabık kaldı.

9 Ekim'de yeniden başlayan görüşme­lerde başından beri gözlemci sıfatında bulunan ve İtilaf devletlerinin vereceği

MUDANYA MÜTAREKESİ

hükme razı olmaktan başka çaresi kalma­yan Yunan delegeleri kuwetlerinin Meriç nehrinin batısına çekilmesi kararının si­yasi olduğunu , bunu kabule yetkili olma­dıklarını bildirdiler. Yunan delegelerinin yetkisizliğini belirten General Harrington. Yunan hükümetinin varılan anlaşmayı ka­bul etmemesi halinde bile sözleşmenin müttefikler tarafından uygulanacağını söyledi. Mudanya Mütarekesi 11 Ekim 1922 sabahı imzalandı. Yunan kuwetle­rinin Doğu Trakya'da gerisine çekilecek­leri hattı belirlemek, Doğu Trakya'nın bo­şaltılması ve Türkler' e teslimi düzenini ve işgal döneminde asayişi sağlamak üzere denetimi gerçekleştirmek için şu husus­lara karar verilmişti: 1. Üç gün içinde yü­rürlüğe girecek anlaşma ile Türk-Yunan çarpışması sona erecektir. z. Yunan kuv­vetleri, Akdeniz'e döküldüğü yerden Trak­ya ile Bulgaristan sınırının kesiştiği nok­taya kadar Meriç'in sol kıyısına çekilecek­tir. 3. Barış yapılana kadar Karaağaç da­hil Meriç'in sağ kıyısı müttefiklerce işgal edilecektir. 4. Edirne'ye ulaşan demiryo­lunun Cisr-i Mustafa Paşa'dan KuleJibur­gaz'a kadar Meriç'in sağ kıyısını izleyen kısmı üç müttefik, bir Yunan ve bir Türk delegeden oluşan komisyonun gözetimi altında olacaktır. s. Doğu Trakya'daki Yu­nan tahliyesi askeri kıtalar, araç gereçle cephaneler ve yiyecek depoları dahil on beş günde yapılacaktır. 6. Jandarma da­hil Yunan sivil memurları mümkün olan en kısa zamanda çekilecek ve yerlerini Türk tarafına teslim edilmek üzere müt­tefiklere devredecektir. Bu devir teslim azami otuz günde tamamlanacaktır. 7. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti, asayiş ve düzeni sağlamak için subayları dahil en fazla 8000 kişilik bir jandarma kuwetini memurlara katabilecektir. 8. Yunan askerlerinin çekilmesi ve mülki ida­re teslimi işi müttefik karma kuwetleri­nin gözetimi altında yapılacaktır. 9. Bü­tün kuwetlerden başka ortalama yedi ta­b url u k müttefik kuweti Doğu Trakya'yı

işgal edip asayişin devamını sağlayacak­tır. 10. Müttefik heyet ve kıtalarının geri çekilmesi Yunanlılar'ın boşaltmasından otuz gün sonra olacaktır. Müttefikler, asayişin sağlanması ve Türk olmayan hal­kın korunması için yeterli tedbirlerin alın­dığında hemfikir olursa bu geri çekiliş da­ha erken bir tarihte de olabilecektir. 11. Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları ba­ğ aziarın yaklaşık 15 km. doğusundaki hatta duracak. barış konferansı sırasında da ileriye geçmeyecektir. Bu hat Çanak­kale bölgesinde Lapseki, kuzeyde Bozbu­run ve güneyde Kumburnu esas noktaları

357

Page 3: MÜCiZE · 2018-05-25 · Mudanya'ya gelmekle birlikte müzakerelere katılmayıp liman da demirli bir Yunan nakliye gemisinde beklediler. 3 Ekim'de başlayan müzake relerde Yunanlılar'ın

MUDANYA MÜTAREKESi

teşkil etmek üzere İzmit yarımadasında İzmit körfezinde Darıca'dan Karadeniz'­de Şile'ye kadar uzanmakta ve Gebze'den geçmektedir. Bu mevkiler Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine aittir. Darıca'­dan Şile'ye giden yoldan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti ve askeriyle müt­tefik askerleri ortak yararlanabilecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti ve müttefikler burada kuwet artişı yapma­yacaktır. 12. Müttefiklerin birlikleri bu­lundukları yerde kalacak, barış konferan­sı sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi

' hükümeti de buna riayet edecektir. Söz konusu arazi istanbul yarımadasında Pe­dima'nın 7 km. kuzeybatısında Karade­niz üzerinde bir noktada lstranca, Mer­tekli, Kışağılı, Sinekli , Karasinan çiftliği, Kadıköy, Yenice. Kaladina çiftliği, Kalik­ratya hattının doğusundaki yarımadanın bütünü dahil Gelibolu yarımadasında Baklabum u, Sarosburnu, Bolayır ve Soğlu­ma mansabı hattının güneyinde kalan Ge­libolu yarımadasının bütün kısmıdır. 13. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti ba­rış antiaşması onaylanıncaya kadar Doğu Trakya'ya askeri kıtalar geçirmemeyi ve orada ordu toplamarnayı taahhüt edecek­tir. 14. Antlaşma. imzalanmasından üç gün sonra yürürlüğe girecektir.

Başlangıçta bu kararları kabul etmeyen Yunan hükümeti üç gün sonra mütareke sözleşmesini onayladığını bildirmek zo­runda kaldı. Kuwetlerinin çekilmesi ve müttefiklerin kontrolü Türk kuwetleri­ne devri otuz günde tamamlandı . Kasım

sonuna kadar Doğu Trakya anavatana ka­tılmış oldu.

Mudanya Mütarekesi, Yunanlılar'ın as­lında Osmanlı Devleti'nin paylaşımı pro­jesinde bir alet olduğunu. arkalarındaki gücü İngiltere başta olmak üzere İtilaf devletlerinin teşkil ettiğini açık bir şekil­de göstermiştir. Bu mütareke, Milli Mü­cadele'nin sadece Yunan silahlı gücüne karşı değil gerçek anlamda bütün bir müttefik cepheye karşı verildiğini de ka­nıtlamıştır. öte yandan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti müttefik devlet­lertarafından resmen tanınmıştır. Mu­danya Mütarekesi ile, Boğazlar'ın kontrol edilmesi maddesinden doğabilecek Türk­İngiliz çatışmasının önüne geçildiğini söy­lemek mümkündür. Bu mütareke askeri zaferierin siyasi başarılarla desteklenme­si sürecinin ilk hamlesidir. Mustafa Ke­mal Paşa da MüdMaa-i Hukuk cemiyet­leri ve belediye başkaniıkiarına hitaben yayımladığı genelgede büyük zaferin ilk semeresinin Mudanya'da alındığını, bü-

358

tün milletin sarsılmaz azmi, ordunun karşı konulamaz gücünün barış konfe­ransında meşru hakları sağlamaya kefil olduğunu bildirmiştir.

BİBLİYOGRAFYA :

Atatürk 'ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1945, 1, 240-260; T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, XXIII, Ankara 1960, s. 349-353; Ali Fuat Türkgeldi, Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara 1948; Tevfik Bıyıklıoğlu , Trakya 'da Mil­li Mücadele, Ankara 1955, 1, tür.yer. ; Ali Fuat Cebesoy, SiyasiHatıralar, İstanbul1957, s. 79; D. Walder. The Chanak A{fair, Hutchinson­London 1971 , s. 298, 304 ; Selahattin Tansel, Mondros 'tan Mudanya 'ya Kadar, Ankara 1978, IV, tür. yer.; Mustafa İsmet İnönü, Hatıralar (haz. Sabahattin Selek), İstanbul 1987, ll , 27-39; A. Mango, Atatürk, London 1999, s. 348-357 .

Iii CEZMİ ERASLAN

MUDAR (Beni Mudar) (~~)

Araplar'ın dört ana kolundan biri. L ~

Kabilenin ceddi Mudar. Nizar b. Mead b. Adnan'ın oğludur ; "Hamra" (kırmızı) lakabıyla da bilinir; kırmızı aynı zamanda Mudaroğulları'nın bayrak ve sarıklarında kullandıkları renktir. Adnan ve Kahtan'­dan sonra Araplar'ın kendilerine nisbet edildikleri dört ana koldan biri olan Mu­dar (diğerleri Rebla, Kudaa ve Yemen), İslamiyet'ten önce Hındif ve Kays Aylan adında iki kola ayrıldı. Sayı ve güç itiba­riyle çok defa bütün Mudar kabilelerini temsil eden Kays Aylan'ın en meşhur kol­Iarı Süleym, Hevazin. Mazin. Gatafan, Mu­harib, Advan. Fehm ve Enmar; Hındif'in kolları ise Kureyş. Eşraf, Kinane, Hüzeyl, Temlm. Huzaa ve Müzeyne'dir.

Mudar'ın ana yurdu olarak Saravat'a kadar Mekke Haremi'nin sınırlarıyla Gavr ve çevresi kaydedilir (Bekrl. 1, 18). Rebla ile ittifakyapan Mudar, Mead ve kollarını Mekke ve çevresinden çıkarıp yurdunu genişletti. Rebla'ya üstünlük sağlayan Mudar'ın en önemli kolu Kureyş Mekke'­de kalırken diğerleri Arap yarımadasının çeşitli bölgelerine dağıldılar. IV. yüzyılın başından itibaren Arabistan dışına çıka­rak Harran. Rakka, Şimşat. Tellümevzen ve Suruç dolayiarına kadar yayıldılar.

lll . yüzyılın başlarında Mekke'de birlikte yaşadığı İyad kabilesiyle mücadeleye gi­ren Mudar galip gelerek şehrin ve Kabe'­nin idaresini üstlendi; fakat bunu uzun müddet sürdüremeyip Huzaa'ya devret­mek zorunda kaldı ve sadece icaze. ifaza ve nesi ile yetindi (Thberl, ll, 285-286) . Da­ha sonra Mudarlılar. Fihr b. Malik'in (Ku-

reyş) liderliğinde savaşarak Kabe'yi Mek­ke'den Yemen'e nakledip insanların hac için kendi topraklarına gelmesini sağ­lamak isteyen Himyerller'i engellediler (a.g.e., 11. 263) . Cahiliye döneminde Mu­dar ile Rebla arasındaki rekabet ve düş­manlık mücadelelere yol açtı. sonunda Yemenliler'in desteğini alan Rebla Mu­dar'a üstün geldi. Tabiln alimlerinden Ka­tade b. Diame'nin Mudarlılar'ın Cahiliye'­de açlık endişesiyle kız çocuklarını öldür­düklerini kaydetmesi ( Kurtubl, X. 117) ka­bilenin bütününü kapsamamış olmalıdır (bk. MEV'ÜDE) . Kabilenin atası olan Mu­dar b. Nizar'ın Arapça okuma yazmayı ilk bilenlerden olduğu zikredilir ( NCıreddin el­Halebl, ı . 28). Daha sonraki dönemlerde de Mudarlılar arasında yazının bilindiği (Belazurl, Fütah, s. 691 ) , ancak kabilenin genellikle bedevi hayat tarzını sürdürdü­ğü anlaşılmaktadır.

İslam'ı kabul eden Mudar'a mensup ilk kabilenin Müzeyneoğulları olduğu sanıl­maktadır (İbn Sa'd, 1, 222). Uhud Gazvesi veya Mekke'nin fethi sırasında Medine'ye gelen Abdülkaysoğulları'nın Mu dar müş­riklerini kendilerinin Medine'ye gelmesi­ni engellemeleri yüzünden Hz. Peygam­ber'e şikayet etmeleri (Buhar!, "Megazl", 69; Müslim, "İman", 23-24) kabilenin bazı kollarının henüz İslamiyet'e girmediğini göstermektedir. Resul-i Ekrem bazan Mekke müşrikleri için Mudar adını kulla­nırken (Buhar!, "Cihad", 98; Müslim, "Me­sikid" , 294-295) Kureyşliler de kendilerine Mudar'ın eşrafı diyor ve İslam'ı benimse­melerinin Kabe'yi mabed kabul eden di­ğer Araplar'ı etkileyebileceğini söylüyor­lardı (Kurtubl, X, 392) . Mudarlılar'ın önem­li bir kısmı bedevi alışkanlıkianna ve ka­bile asabiyetine bağlılığını uzun süre ko­rumuş ve yerleşik hayata geçmekte zor­lanmıştır. Bundan dolayı Basra ve Küfe'­deki ilk Hariciler'in çoğu onlardan çıkmış­tır. Emevller döneminde hem yerleşik hem göçebe hayat tarzını benimseyen Mudar'i kabHelerin bulunduğu görülmek­tedir (İbn Abdürabbih , VI , I 73).

Hulefa-yi Raşidln devrinden itibaren ilk İslam fetihlerinde görev almaya başlayan Mudaroğulları, İslam topraklarına katılan Suriye, Irak. İran, Mısır. Filistin, Kuzey Af­rika, Horasan ve Endülüs gibi yerlere göç ettiler; yeni kurulan Küfe. Basra ve Kahi­re'de Mudar adına mahalleler oluşturul­du. Bu arada gittikleri yerlere kabile ihti­laflarını da taşıyarak bazan Mudar-Ye­men, bazan da Mu dar- Rebla mücadele­sini özellikle Emevller döneminde artan bir şekilde sürdürdüler. Askeri teşkilatın