müslüman türk devletlerinde kültür ve medeniyet ( 840-1212)...
TRANSCRIPT
İlk Müslüman
Türk Devletlerinde
Kültür ve Medeniyet 1
Karahanlılar ( 840-1212)
Azmi Bilgin*
Karahanlılar döneminde Türkistan,
Türklüğün İslam inanç ve düşüncesi ile yoğ
rulduğu bir kültür merkezi haline gelir. Daha
sonra Anadolu'yu da bu kültür merkezi aydın
latacaktır. Karahanhlann Türk dünyası içinde
merkez! ve etkin bir konumlan olmuştur. Bur
kan ve Mani dinlerini de taruyan Türkler bir
kaç yüzyıldan beri gelişmiş bir Türk kültürü
ne sahip bulunuyorlardı.
Türklerin İslamiyet'ten önce kendileri
ne ait milli bir yazılarının olduğu , Türk edebi
yatının, üst dil diyeceğimiz edebi bir dille
manzum ve mensur ürünlerinin verildiği gö
rülmektedir. Karahanlılar döneminden başla
yarak yeni bir Türk-İslam kültürü oluşmaya
başlar. Bu kendisini edebiyaua da göstererek
Doğu KarahanlıJarın başkenti Kaşgar'da isHim!
Türk edebiyatının bilinen ilk eseri Kutadgu
Bilig Hakaniye Türkçesi ile yazılır. Aynı yıllar
da Dfvanü Jugati't-Türk gibi bir başka önem
li eser yazan da yine Kaşgarlı'dır. Bu eserler-
de özellikle dinle ilişkili kelimelerin Türkçeye
girmeye başladığı, aruz vezninin kullanıldığı
görülür. Kılladgu Biligde sadece İslamiyet'le
ve Türklükle değil başka milletiere ait şiirler
ve hikmetler de bulunur.
A. Dil
Orta Asya'da Kırgız hücumları sonucu
devletleri yıkılan Uygurlar güneye giderek
Doğu Türkistan'daki Tarım h::ıvzasına yerleşe
rek başkenti Koço olan yeni bir devlet kurar
lar. Bu yıllarda Karluklada beraber Yağma, Çi
gil ve Tohsı gibi Türk boyları da Uygurların
batısına yani Issık Köl ve civarına yerleşirler.
Kaşgaıjla Çu ırmağı arasına yerleşen Türk
boylarının bölgedeki dağınıklığı X. yüzyı la ka
dar sürer. Bu yüzyılın başlarında, çevredeki
Türk boylarını idaresi altına alan, kökeni
muhtemelen Karluklara dayanan Karahanlılar
Doğu Türkistan 'ın batısında Balasagun, Taraz
ve Kaşgar şehirlerinde bir Türk devleti kurar.
Bu devletin üçüncü hükümdan Satuk 445 Buğra Han'ın İslamiyet'i kabulünden sonra
Türkler yeni din ile beraber yeni bir medeni-
yet dairesine girer. XI. yüzyılda Türkler Uygur
alfabesini kullanmaya devam ediyorlardı. Bu
alfabe İslamiyet'in kabulünden sonra varlığını
uzun bir süre daha devam ettirse de Arap al-
fabesi de onun yanmda kullanılmaya başlan
mıştır. Kaşgarlı Mahmud'un, Divanü lugati't
Türltte Türklerin yazısı budur diye gösterdiği,
Uygur harfleridir. Uygur alfabesi ile yazılan
birçok eserin günümÜze ulaşmadığı tahmin
edilmektedir.
Bu dönemde medeniyet değişmesinin
bir gereği olarak İslami kavramlar Türk dü
şünce ve edebiyatma girmeye başlar. Böylece
Arapça ve Farsça kelimeler yavaş yavaş Türk
diline girer. Karahanit devletinin kurulmasıyla
Eski Türkçenin kullanıldığı bölgenin dışında
~
§ "'
ve ayrı bir coğrafyada, İslam medeniyetinin -~ 1:1
etkisi altmda Eski Türkçenin dil özelliklerini 'i: (') Doç. Dr. Istanbul Olllt!Crsllesi Edeb~ı1at Fakflltesl Tt7rl.ı Dili IlC
Edeb(vat 861t7mı1 Öğretim qvasi. ·:z u.ı >-
bazı değişikliklerle devam ettiren yeni bir ya
zı dili doğar. İslimiyet'in kabulüyle başlatılan
bu devrede eski dönemlerdekine benzeme
yen, gittikçe bütün Türklük dünyasına yayılan
bir kültür değişmesi vücuda gelmiştir. İslami
kültür çevresindeki Türk sanatının, edebiyatı
nın ve dilinin ilk ürünleri de bu dönemde
başlar. Orta Türkçe dil devresinin ilk yazı di
li olma niteliğini de taşıyan bu devrede Uygur
yazısı yanında Arap yazısı da kulJanılmaya
başlanmıştır. İslamiyet'le Türk yazı dili Tarım
havzasında biraz daha batıya Kaşgar ve Bala
sagun bölgesine kaymış oldu.
XI-XIII. yüzyıllar arasındaki bu yazı di
line Karahanlı Türkçesi ya da HakanVHakani
ye Türkçesi denir. Bu yazı diline özellikle ya
bancı Türkologlar tarafından Müşterek Orta
Asya Türkçesi denilmiştir. Bunun sebebi bu
yazı dilinin, Çağatay Türkçesinin teşekkülüne
kadar Orta Asya Türk edebiyatının ortak ede
bi dili olmasıdır. Doğu Türkçesi olarak da ad-
B. Edebiyat
Türkçe yazılmış ilk Türk-islam eserleri
Karahanlılar döneminde verildi. Özellikle Kaş
garlı Mahmud ve Yusuf Has Hacib'in eserlerinde islam öncesi Türk kültürüyle islaınl
inanç ve anlayışın yanyana telif edilmeye ça
lışıldığı görülür.
İslami bir inanç değişimi yanında yeni bir medeniyet dairesine giren Türkler bu yeni
girilen medeniyette her yönüyle büyük bir yer tunu. Türklerin İslam öncesinde de kendileri
ne özgü bir kültür ve medeniyeri vardı. Bu dönemde Türkler arasında sosyal dayanışma
gelişmişti. Türkler iriSanlan koruyup gözetmek, milleti zengin etmek, adaleti sağlamak,
yiğitlik, fedakilrlık, cümertlik, konuk severlik gibi hasletlere sahipti. Gösteriş ve servete değer verilmemesi, yalancılıktan nefret edilmesi,
"söz namustur" anlayışı gibi ahlaki meziyetler toplumda yerleşmişti. Türkler rahat döşekte
ölmekten, esir olmaktan, başarıları dolayısıyla
446 landırılan Çağatay Türkçesinin esasını Kara- öğünmekten ve övülmekten utanırlardı. Bü
hanlı Türkçesi teşkil eder. Bu yazı dilini Kaş- tün bu anılan özellikler onları kendi huy ve
garlı Mahmut Divanü lugtJti't-Türltte "Baka
niye Türkçesi" ya da sadece "Türkçe" diye ad
landırır.
Karahanlı Türkçesi küçük mahalll özel
likler ve gramer yapısı bakımından çok küçük
bir iki fark istisna edilecek olursa Müslüman
olmayan Uygurların diliyle aynıdır. Kelime ha
zinesi bakımından Eski Türkçe dönemine gö
re daha zengin olan bu devrede, Uygur döne
mi eserlerinde Sanskritçeden dile giren Bu
dizm ve Maniheizrnle ilgili kelimeler atılırken,
Farsça ve Arapçadan İslamiyet'le ilgili kavram
lar Türk diline, edebiyat ve düşünce hayatına
girmeye başlar. Ancak bu henüz dilin genel
durumunu değiştirecek ölçüde değildir.
Bir kaç yeni gelişme dışında ses ve bi
çim bilgisi bakımından Karahanlı Türkçesi ile
Uygurca arasında büyük ve kesin farklar yok
tur.
tabiatlarına uygun, hayatiarına yabancı olmayan bir dinle karşı karşıya getirmiş oldu. İlk
Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar X. ve XI. yüzyıllarda ileri bir Türk-İs lam medeni
yeti kurmayı başardı.
Türklerin İslam medeniyetine girmeden
önce de bir edebiyatlan vardı. İsHimiyet'in kabulünden sonra bir hazırlık devresi geçirdiler
ve aşağıda söz konusu edeceğimiz dil ve edebiyat ürünlerini vermeye başladılar. Bunlarda
eski nazım şeklJleri ve konuların yanında yeni nazım şekillerine ve yeni konulara da yer
verdiler. Ortaya konan bu eserlerde başta
Kur'an ve hadis olmak üzere, tasavvuf, eski mitolojiler, felsefe, tarih, menkıbe ler ve sosyal
hayat geniş ölçüde yer aldı. Bu eserler daha
çok Fars edebiyarından etkilendi.
Karahanlılar döneminde Türk şiiri halk ve aydın zümre şiiri olmak üzere başlıca iki koldan gelişti. Bunlardan halk şiiri hece ölçü-
sü ve milli nazım birimimiz olan dörtlüklerle
meydana gitiriimiş olup İslam etkisinin dışın
da kalmıştır. Aydın zümre şiirinde ise aruz ö l
çüsü kullanılmış ve beyitlerle vücuda getiril
miştir. Bu şiirler İslam etkisindedir.
ı. Dfvanü lugati't-Türk Kaşgarlı Mah
mud tarafından yazılan eser ilk Türk dili söz
lüğüdür. On beş yıl kadar döküman topladık
tan sonra, 1072'de yazuruna başlanılan eser
bir kaç kez gözelen geçirilecek 1074 yılında ta
mamlanmış, 1077'de Bağdat'ta halifenin oğlu
Ebü'I-Kasım Abdullah'a sunulmuştur. Eserin
sunuluş yılını, te lif tarihi olarak kabul edenler
de vardır. Eser Türkçenin ilk sözlüğü olmasın
dan başka Türk dilinin XI. yüzyıldaki belli
başlı dil özelliklerine, ses ve biçim bilgisine
ışık tutar; çeşitli Türk boylarının ağızlan üze
rinde karşılaştırmalı bilgiler verir; ağırlıklı ola
rak Karahanlı Türkçesi üzerinde durulsa da
Oğuz Türkçesiyle ilgili bilgiler de yer alır. Ki
şi, boy ve yer adları kaynağı olan ve Türk ta-
Kaşgarlı Mahmud'un Kitabü Cevahi
rü 'n-nahv adlı bir eserinin daha olduğu bilin
se de henüz ele geçmemiştir.
Eser Karaharılı devri Türk edebiyatının
ilk örneklerini ihtiva eder. Kaşgarlı'nın şi ire il
gisinin çok olduğu eserine aldığı manzume
lerden anlaşılmaktadır. Eserdeki şiiJ·lerin top
lam dize sayısı 764'tür, şiirlerin büyük çoğun
luğu dönlüklerden oluşmaktadır ve koşma
şeklinde kafiyelenmişlerclir. 13u dörtlüklerin
ı,;oğu savaşla ilgilidir. Türk şiirinin e n eski ör
neği olan Alp Er Tonga sagusundaki dörtlük
lerde, bu büyük Türk kağanının ölümü üzeri
ne duyulan üzüntü ve ardından yapılan yoğ
töreni anlatılır. Dörtlüklerde işlenen bir diğer
ağırlıklı konu bahardır. Buradaki bahar tasviri
ile Kutadgu Biligin başında yer alan bahar
tasviri arasında benzerlik bulunmaktadır. Av
eğlenceleri, içki meclisleri, kır eğlenceleri, yaz
ile kışın tartışması gibi değişik konular bu şi
irlerde işlenen konulardandır. Çoğunluğu halk rihine, coğrafyasına, folklor ve halk edebiyatı- edebiyatı içerisinde mütalaa edilebilecek tür-
na dair daha bir çok konuya yer verdiği için den olsa da bunların arasında İslami edebiyat- 447
ansiklopedik bir nitelik de kazanır. Divan, ke
limelerin yapılarına göre sekiz ana bölümden
oluşur. Araplara Türkçeyi öğretmek amacı da
taşıdığı için Türkçeden Arapçaya bir sözlük
şeklinde düzenlenmiştir. Kelimeler taşıdıkları
ünsüz sayısına göre sıralanır. Madde başı ola
rak alınan kelimelerin sayısı 8000 civarındadır.
Kelimelerin açıklamaları yapılırken anlamları
nın daha iyi anlaşılması için deyim, atasözü ve
şiirlerden örnekler verilmiş, bunların da Arap
ça çevirisi yapılmıştır. Bazı ayet ve hadisler
den delil getirildiği de olur. Eserde toplam 289
atasözü bulunmaktadır.
Bu eserle Kaşgarlı Mahmut Türkçenin
Arapça karşısındaki ö nemini de ortaya koy
maya çalışmıştır. Hadisiere dayanarak Türk
milletinin yüceltilmesi yolunda büyük bir ça
ba gösterdiği anlaşılmaktadır. Büyük bir mis
yon üstleneceğine inanclığı Türklüğün dilini
öğrenmenin gerekliliği ve yararları üzerinde
durur.
tan gelme ilhamın etkisiyle ve aruz vezniyle
yazılmış olanlar da bulunmaktadır. Bunlardan
bazı şiir parçalarının Arap şiirinden tercüme
edilmiş olma ihtimalinin bulunduğunu ileri
sürenler de olmuştur. Artızla yazılmış olan şi
irlerin, Türklerin ilk Müslüman olduğu dö
nemde, Karahanlılar çevresinde yetişmiş şair
ler tarafından kaleme alındığından şüphe yok
tur. Bu tür şiirlerde aşk ve sevgili hasreti, Ter
ken Hatun'un övgüsü, savaş gibi konular dile
getirilir.
Dfvan'daki Türk halk şiiri örneklerinin
bir kısmının XI. yüzyılda yazıldığı düşünülür
se de bunların çoğunluğunun daha önceki
yüzyıllara ait olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar-
dan bir kısmı, yazılı kaynaklardan aktaran)-
mıştır. Kaşgarlı Mahmud'un adını verdiği tek ..... ;:; 8
Türk şairi Çuçu'dur. Bu manzumelerden bazı- ~
larının bu şaire ait olduğu düşünülebilir. Bazı 1:1
şiirlerin Kaşgarlı Mahmud'a a it olma ihtimali
bulunmaktadır.
~ z ~
Eser Türk kültürü, Türk mitolojisi, Türk töre ve gelenekleri, Türk felsefesi ve dünya görüşü bakımından da vazgeçilmez kaynak niteliğindedir. Türk toplum hayatının her sa
hasına ait çeşitli bilgiler ihtiva etmektedir. Divandaki bu tür konular da araştırılıp değerlendirilmiştir. Bu konular hakkında yapılmış bir
çok inceleme ve değerlendirme de bulunmaktadır.
Kaşgarlı Mahmut'un eserinde yer alan haritanın ilk Türk dünyası haritası olması bakımından büyük değeri vardır.
Dfvanü lugati't-Türliün varlığı XIV. yüzyıldan bu yana bilinmektedir. Ancak eser
Ali Emiri Efendi tarafından 1917'de İstan
bul'da bulunmuş ve ilim dünyasına kazandırılrnıştır. Eser Kilisli Rifat Bilge tarafından incelenerek Arap harfleriyle yayımlanmıştır a-m, İstanbul 1333 [1917]-1335[1919]). Eserle ilgili bu yayımdan sonra yurt içinde ve dışında bir
çok araştırma yapılır. Bunların başında M. Fuad Köprülü, Necip Asım, Besim Atalay, Ahmet
448 Caferoğlu, C. Brockelmann gelmektedir. Eser
daha önce Kilisli Ri fat Bilge, Abdullah Atıf Tüzüner ve Abdullah Sabri Karter tarafından
Türkçeye çevrilmiş ancak yayımlanmamıştır.
Daha sonra Besim Atalay'ın çevirisi üç cilt halinde ve bir dizin ilavesiyle yayımlanmıştır
(Divanü Lugat-it-Türk Tercümesi, Ankara 1940-1943). Eser Özbekçeye (Salil1 Muttali
bov, Türkiy Sözler Devani, I-IV, Taşkent 1960-1967), Yeni Uygurcaya (Türkf Tiller Divanı,
Urumçi 1981) ve İngilizceye [Rober Dankoff,
Compendium of the Turkic Dialects (Divan
Lugat at-Turk), I-III, Haıvard 1982-1985] çevrilmiştir. Eserin bilinen tek yazması Fatih Millet Kütüphanesi'ndedir (Arapça, nr. 4189). Da
ha sonra bu nüsha esas alınarak biri Türk Dil Kummu (Ankara 1941) diğeri Kültür Bakanlığı (Ankara 1990) tarafından olmak üzere iki kez tıpkıbasımı yapılmıştır.
2. Kutadgu Bilig İslam! dönem Türk
edebiyatının ilk büyük ürünü olan bu eser, Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından 1069
yılında Kaşgar'da yazılmış ve Doğu Karahanlı Devleti'nin hükümdan Tavgaç Buğra Han'a
sunulmuştur. Türkçeden başka Arapça ve
Farsçayı da bildiği anlaşılan Yusuf Has Hacib, din1 bilgilerin yanında Farabi ve İbn Sina'nın
eserlerini okuduğu, Türk folklomnu, devlet
teşkilatına dair bilgileri de öğrendiği anlaşılmaktadır. Eserini hükümdara sunduktan son
ra kendisi ulug has hacib "baş mabeyinci" görevine getirilmiştir. Asil bir soydan geldiği ve
halk arasında çok itibar ve hürmet gördüğü anlaşılmaktadır.
Kutadgu Bilig devrin hükümdaıma çe
şitli bilgiler vermek maksadıyla yazıldığı için bir siyasetnamedir. Aynı zamanda hem devlet
yönetimindekilere hem halka verdiği öğütler
bakımından da bir pendnamedir. Yusuf Has
Hacib'e ait olmayan mukaddimede eser kıymetli bilgiler ve fikirleri ilitiva eden çok yarar
lı "aziz" bir kitap olarak tanıtılır.
Eserde, Tanrı'ya hamd, Hz. Peygamber'e ve dört halifeye övgüden sonra bahar
tasviri yapılır; hükümdar methedilir; kitabın
adı ve anlamı hakkında da bilgi verilir; "bilgi,
dil ve iyilik" gibi somut konuların üzerinde durolduktan sonra asıl konuya geçilir.
Eser.in ana bölümü 12. bapla başlar,
dört bölümden meydana gelir. Burada dört kavramı temsil eden sembolik dört kişinin
karşılıklı konuşmalan yer alır. Ana konu sa
adetin elde edilmesidir . . Eserin adı da "kur ve
ren bilgi" anlamındadır. Hükümdar Kün Togdı "köni törü"(doğm yasa)'yü, vezir Ay Toldı
"kut"(saadet, ikbal, devlet)'u, vezirin oğlu Ög
dülmiş "ukuş"(akıl , anlayış)'u, vezirin akrabası Odgurmış "akıbet"(ahiret, hayatın sonu)'i
temsil etmektedir.
Birinci bölümde Ay Toldı, yönetimi tek
başına yürüten hükümdar Kün Togdı'nun yükünü paylaşmak için yurdunu bırakıp başken
te gelir. Burada bir süre gurbet sıkıntıları çektikten sonra Ki.in Togdı ile görüşme imkanı bulur. Uzun bir sorgulama ve sınamadan son-
ra vezir olarak saraya alın ır. Ay Toldı kendi
sinin temsil ettiği kut ve dolunayla ilgili açıklamalarda bulunur. Hükümdar da temsil ettiği adalet ve güneşle ilgili bilgi verir. Bu bölümde günler geçtikçe vezirle hükümdar çok çeşitli konular üzerinde tartışmalarda bulunarak gö
rüşlerini birbirlerine anlatırlar. Vezir yaşlarup hastalanır, hükümdara bir vasiyetname yazıp
adalet ve merhamenen aynlmamasını öğütledikten ve oğlu Ögdülmiş'i de emanet ettikten sonra ölür.
İkinci b6lüıru.le Kün Togdı Ögdülmiş'i saraya çağırır, bilgisini dener, beğenir, hizmeti
ne alır ve onu yetiştirmeye karar verir. İlk konuşmalanndan birinde ona faydalı ve zararlı
şeyleri sorar, Ögdilmiş faydalıların "iyilik, utanma, doğruluk"; kötü şeylerin de "inat, yalan ve
cimrilik" olduğunu söyler. Hükümdarın, bilgi
nin elde edilmesiyle iligili sorusuna, insanın bilgiyi sonradan öğrendiğini, çalışınakla e lde
edilemeyen şeyin akıl olduğunu söyler. Bey
bu tür sorulara aldığı cevapları beğendiği için onu günden güne kendisine yaklaştırır. Ögdülmiş temsil eniği Ukuş'un açıklamasını yapar. Bu bölümde, bilgi, göz gönül ilişkisi ve sevgili ile ilgili konuşmalardan başka devlet ve sa
ray teşkilatı ile ilgili çok geniş bilgiler yer alır.
Kün Togdı, Ögdülmiş'e devlet işlerini yoluna koymak için bir yardımcı gerektiğini düşünür.
Ögdülmiş ona Odgurmış'ı tavsiye eder.
Üçüncü b6lümde Kün Togdı, Odgurmış'a mektup göndererek yanına davet eder ve bildiklerini halkla paylaşmasını ister. Odgurmış Tann'ya hakkıyla kulluk yapabilmek
için uzlete çekilmiştir. Odgurmış kendisini davet için gelen Ögdülmiş'e hükümdarıo yanına
gitmeyeceğini söyler. Hükümdar ikinci bir mektup yazar, onu yine topluma yararlı olma
ya çağırır. Odgurmış dünyanın geçiciliğini , bu dünyayı bırakroadıkça Tanrı'ya hakkıyla kul olunamayacağını söyleyerek şehre inmeyi kabul etmez.
D6rdüncü b6lümde hükümdar ısrarla
Odgurmış'ı görmek istediğini , hatta gerekirse
kendisinin onun yaruna gidebileceğini Ögdül
miş'e söyler. Ögdülmiş, bir hükümdarıo başkasının ayağına gitmesinin doğru olmayacağını belirterek, kendisi yeniden Odgurmış'a gider ve onu bir kaç günlüğüne hükümdarıo
yanına götürür. Odgurmış hükümdara çeşitli
konulardaki görüşlerini açıklar ve öğütler verir. Odgurmış'ın sözlerinden oldukça etkilen
diği anlaşılan Kün Togdı, Ögdülmiş'e hükümdarlıktan vazgeçeceğini söyler. Ögdi.ilmiş bu
nun yanlış olacağını , devlet düzenini birlikte yürütebileceklerini bildirir. 13ir ara Ögdilmiş de dağa uzlete çekilmek ister ancak bu kez de
Odgurmış "Yurt senden yararlanacaktır" diyerek onu saraya geri gönderir. Odgurmış hastatanır, bu arada Ögdülmiş'i çağırtarak ona çeşitli öğütler verir. Odgurmış öldükten sonra
yine saraya giderek işlerinin başına döner.
Kutadgu Biligde Türklerin İslamiyet'le girmiş oldukları yeni medeniyetle İslamdan
önceki medeniyetlerinin telife çalışıldığı görü
lür. İslam'dan önceki kültürün temelleri üzerine Müslüman Türkün dünya felsefesi kurulmaya çalışılır. Türk hakjmiyet anlayışı, devlet ve siyasi iktidar kavramları, hükümdar-reaya
ilişkileri ağırlıkl ı olarak işlenir.
Yusuf Has Hacib bu eseri yazarken İslam inanç ve düşüncesinden başka Çin felse
fesinden, Batılı fılozoflardan etkilenen İslam filozoflarından ve Budist tasavvurlardan etkilenmiştir. Ancak o bütün bunları çok iyi yorumlayıp sistemleştirerek Türkçenin şiir dili imkanlarını da en iyi şekilde kullanmış ve mü
kemmel bir eser ortaya koymuştur.
Eserde her sınıf ve mevkideki ideal in
san dile getirilir. Bu anlatılırken insanların
toplum içindekj yeri, devletle ve insanlarla
olan ilişkileri üzerinde durulur. Çeşitli meslek, makam mevki sahiplerinde bulunması gere-
449
"" ken vasıflar, onların uyması gereken kurallar ~ yer alır. Saraydaki hükümdardan hizmetçileri- ~
ne kadar çeşitli devlet görevlilerinde bulun- ~ ması gereken özelliklere yer verilir. Burada ~
z yer alan ahlaki, siyaSı ve hukuki bilgiler Aris- ~
to'dan, Farab1 ve İbn Sina'ya kadar dayamr. Bu görüşler bir yandan eski Türk devlet anlayışına bir yandan Hint-İran ve İsHim gelenek
lerine kadar uzanmaktadır. Kutadgu Bilig'deki devlet anlayışım ve teşkilatını ortaya koyan ya da büyük ölçüde bu yönünden yararlanıla
rak yapılmış olan çalışmalar da bulunmaktadır (mesela bk. Mahmut Arslan, Kutadgu Bilig'deki Toplum ve Devlet Anlayışı, İstanbu 1987;
Reşat Genç, Karahan/ı Devlet Teşkilatı, İstanbul1981).
Mesnevl nazım şekliyle aruzun feı1lün feillün fetllün feı11 kalıbıyla yazılan eser 6645
beyit ve 173 dörtlükten oluşmuştur. Milli zevk hatırasım yansıtan bu dörtlükler Kutadgu Biligi bir taraftan İslam öncesi Türk şürine bağlar. Bunlar yeri geldikçe ve söz düşürülerek
metnin çeşitli yerlerine serpiştirilmiş parçalardır. Eser kafiye bakımından halk şiiri geleneğine uyar, genellikle yanın kafiye kullanılmış
tır. Seyrek de olsa cinaslı kafiyelere ve eski
Türk şiirinde görülen mısra başı kafiyesine de 450 rastlanır. Redif dikkat çekmeyecek kadar az
dır. Dfvanü lugati't-Türliteki dörtlükler koşma tarzında kafiyelenirken Kutadgu Biligdeki
dörtlükler konu bakımından bugünkü manilere benzemese de kafiye düzeni bakımından mani ta.rzının ilk örnekleri sayılır.
Esere tahkiye, hikmet ve karşılıklı konuşma üslubu hakimdir. Zaman zaman tasvir
üslubuna da yer verilmiştir. Yusuf Has Hacib'in bunların yanında Orhun yazıtlarında
kullanılan anlatım tarzına da yer verdiği, orada geçen benzetme unsurlarını kullandığı da olur. Eserde teşbih, tenasüb ve teşhis sanatıarına sıkça rastlanır.
Kutadgu Biligin Viyana, Mısır ve Fer-
gana olmak üzere üç yazma nüshası bulunmaktadır. Viyana Saray Kütüphanesi'ndeki nüsha Arap harfli bir nüshadan Herat'ta Uygur harfleriyle, Mısır nüshası açık ve okunaklı ne
sihle, Fergana nüshası ise sülüs hattı ile yazıl
mıştır. Üç nüshanın da tıpkıbasımı yapılmıştır (Ankara 1942-1943). Eserin tercümesi üzerin-
de H. Vambery (1870, parçalar halinde terdime), W. Radloff 0910), L. Boneili (Napoli, ayrı parçalar halinde) ve Malov (1951) gibi çeşit
li Türkologlar çalışmıştır. Daha sonra R. Rahmeti Arat bütün nüshaları karşılaştırarak eserin metoini ve tercümesini yayımlamıştır [Ku
tadgu Bilig I-Metin, İstanbul 1947; II Tercüme, Ankara 1959; lU İndeks (haz. K.E raslan, O. F. Sertkaya, N. Yüce), İstanbul 1979).
3. Atabetü 'l-hakayık XII. yüzyıl şairle
rinden Yüknekli Edib Ahmed tarafından yazı
lan eser ahlaki nasihatlardan oluşur. Yazıldığı yer ve tarih kesin olarak bilinmese de Karaharılı Türkçesinin son zamanianna ait olmalı
dır. Edib Ahmed'in Yüknekl rusbesine dayanılarak eserirı Türkistan'da Taşkent civarında
Yüknek'te yazılmış olabileceği ileri sürülmüştür. Bu eseıi yazmadan önce "edib" olarak tanınan Ahmed'in başka eserler yazmış olma ihtimali de vardır. Eserin Muhammed Dad İs
pehsalar Beg zamanında yazıldığı bilinmekte, ancak bu Türk beyi hakkında da bilgi bulunamadığı için yazılış tarihini tespit de mümkün
olmamaktadır.
Edib Ahmed'in hayatı hakkında bilgi bulunmamaktadır. Eserinden anlaşıldığı kadarıyla, edip, dini ilirnlere vakıf, Arapça ve Farsça bilen, züht ve takva sahibi bir kişi olduğu
söylenebilir. Dini ve içtima1 bakımdan yaf'arlı
görülen ahlak kurallarını insanlara öğretmek için çalışan Edib Ahmed'in ününün menkıbeleşerek devam ettiğini, XV. yüzyılın büyük Ça
ğatay şairi Ali Şir Neval'nin Nesaimü 'l-mahabbe'sinden öğrenmekteyiz . Bu esere göre o Bağdat civarında yaşamıştır ve İmam-ı Azam'ın önde gelen talebelerindendir; Türkçe vaaz ve nasihat kabilinden manzumeleıi vardır; hikmet ve nükteleri Türk ülkelerinin çoğunda bilinir.
Bu bilgilerden, İmam-ı Azam'dan asırlar sonra yaşayan Edib Aluned'in halk muhayyilesinde
menkıbeleştiği anlaşılmaktadır.
Adı "hakikatlerin eşiği" anlamına gelen bu eser kişilerin eğitilmesi için düzenlenmiş
bir ahlak kitabıdır. Anlatılan konular çok defa
ayet, hadis ya da başka Arapça sözlerle des
teklenir. Kutadgu Bilige nispetle yabancı ke
limelerin sayısı artar. Bunda Arapça, Farsça bi
lenlerin sayısının artmasının, şiirde aruzun
kullanılmasının ve muhtemelen yeni ve ya
bancı kelime kullanma eğiliminin o devirde
rağbet görmesinin etkisi olmuştu r. Yazıldığı
tarihten uzun süre sonra tanzimi ile uğraşılmış
olması, ona duyulan ihtiyacı ve önemi göste
rir. Ayet ve hadisler İsHimiyet' in kabulünden
sonraki Türk edebiyatında bu ölçüde ilk kez
kullanılmıştır. Kutadgu Biligdeki görüş ve dü
şünce zenginliği, üslGp çeşitliliği bunda görül
mez.
Eser İslami dönem kitap tertibine uy
gun olarak tevhid, na't, dört halifeye ve sunu
lan emire övgüden sonra sebeb-i telifle başlar.
Eserde anlatılan başlıca konular şunlardlf: Bil
gi, dilin muhafazası, dünyanın dönekliği, cö
mertlik ve hasislik, tevazu ve kibir, haris lik,
kerem, bilim ve zamanenin bozukluğu. Atebe
tü'l-haktlyıliın sonunda Edib Ahmed'e ait ol
mayan üç ek vardır. İlk ekte Edib Ahmed'in
doğuştan görmediği, kitabın fıl yükü altın de
ğerinde olduğu , ikincisinde onun "edibler edi
bi" ve "fazıllar başı" olduğu söylenir. Üçüncü
ekte ise babasının Mahmud, memleketinin
Yüknek olduğu ve eserin Kaşgar dili ile yazıl
dığı bildirilir.
Atebetü'l-hakiiyık da Kutadgu Bilig gi
bi anızun "feGlün feGlün feGlün feGI" kalıbıy
la yazılmıştlf, 101 dörtlükten oluşur. Bu dört
lükler a a b a şeklinde kafiyelenmiştir. Eski
Türk şiir geleneğine uygun olarak tamamının
dötlüklerden meydana gelmesi de esere ayrı
bir önem kazandlflf.
Eserin üçü tam biri eksik dört nüshas ı
vardır. Atebetü 'l-haktiyıliı ilim alemine
1906'da Necib Asım tanıtmış, bir süre sonra da
faksimile, metin, tercüme ve açıklamasını neş
retmiştir (İstanbul 1918). Daha sonra da F.
Köprülü, W. Rafloff, ]. Deny, T. Kowalski çe
şitli yönleriyle ele alıp değerlendirmişlerdir.
Eser üzerinde en mükemmel yayımı R. Rahmeti Arat, üç nüshasından yararlanarak yap
mıştır (İstanbul 1951).
4. Dfvan-ı Hikmet Orta Asya Türklüğü
nOn gönlünde taht kuran ve hayatında çok
büyük etki bmkan Alımed Yesev!'nin hikmet
lerinin toplandığı eserdir. Günümüze ulaşan
yazma nüshaları çok sonraki dönemlere ait olduğu için Karahanlı Türkçesi dil özelliklerini
tam olarak yansılmasa da Xll. yüzyılın ilk ya
rısında yazıldığı için bu dönem ürünlerinden sayılmaktadır. Dfvan-ı Hikmet nüslıalarında
Ahmed Yesevi'ye ait olmayan şiirler bulunsa da bu şiirler de onun ilhamıyla yazılmıştı r.
Alırnet Yesevl'nin hayatı ile ilgili bilgiler
menkıbeleriyle karışmıştır. O, XI. yüzyılın
sonlarında Batı Türkistan'ın Sayram kasaba
sında doğdu . Babası Şeyh İbrahim'in ölümün
den sonra Yesi'ye geldi. İlk öğrenimine burada başladı. Küçük yaştan itibaren tasavvuf yo
luna girdi. Burada Hızır'ın delaletine nail olduğu, Arslan Baba'ya intisap ettiği onunla ilgi
li menkıbelerde yer almaktadır. Daha sonra
Buhara'ya giderek Şeyh Yusuf-ı Hemedani'nin yanında dini ve tasavvufi eğitimini sürdürdü.
Burada dini ilimleri iyi derecede öğrendi. Ho
cası ve şeyhi Hemdani ve iki halifesinin ölü
münden sonra bu şeybin üçüncü balifesi ol
du. Buhara'dan Yesi'ye dönen A11med Yesevi burada irşat faaliyetleri sürdürdü, bu yıllarda
etrafında birlerce mürit topladı, atmış üç yaşında yerin altına çilehaneye çekildi, 1166 yı
lmda vefat etti. Taşkent ve Sırderya yöresinde,
Seybun'un ötesindeki bozkırlarda göçebe Türkler arasında is lam'ın esaslarını, tarikatın
adab ve erkanını, hakikat ve marifet bilgisirıi
sevgi ve aşkla öğretmeye çalıştı. Bunu başara
bilmek için şiirlerinde sade ve samimi bir dil kullandı. Plr-i Türkistan diye anılan ve YeseVı-
451
«)
liğin kurucusu olan Ahmed Yesevl Orta Asya ~ Türk dünyasının en büyük ismidir. Yesevi- !!! lik'in başta Orta Asya olmak üzere Hindistan ~
ve Anadolu'da yayıldığını ve etkisinin günü- ·z müze kadar devam ettiğini söyleyebiliriz. !!!
I-Iikmetlerin fikri yönünü din1-tasavvufi
unsurlar, şekil yönünü ise mill! unsurlar teşkil eder. İslamiyet'in esasları, hükümleri ve tasav
vuf adab ve erkanı şiirlerin ana konusunu teş
kil eder. Kişi her anını bir ibadet aşkıyla yaşa
malı, gönlünü Allah sevgisiyle doldurmalıdır. O vuslat hasretini çok iyi açıklayan bir şairdir. İnsan, Allah'a vuslatın (varma, kavuşma) an
cak hakiki aşkla mümkün olduğunu bilmeli
dir. Bu da zorlu bir yoldur, bunun içirı kötülüğün ve şerrin kaynağı olan nefsi öldürmek, gönlü masivadan CAllah'tan gayrı her şey)
arındırmak gerekmektedir. Onun şililerinde
Peygamber sevgisi, kıyamet, cennet cehen
nem tasvirleri, dünyaya güveomenin beyhudeliği sık sık vurgulanır. O göçebe Türk halk
ruhuna İslamiyet'i sevgi ve aşkla aniatmayı başarmıştır.
Sanar endişesinden uzak, ancak sufiyane ve coşkulu bir tarzda yazdığı hikmetlerinin
çoğunluğu hece vezniyle ve sade bir dille ya
zılmıştır. Türk şiirirıde hikmet adı verilen bir
452 tüıün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Heceyle yazılan şürler koşma, aruzla yazılanlar gazel
şeklindedir. Çoklukla yarım kafiye kullanılmış
bazen de yakın ses benzerliğiyle ya da redille yetinildiği olmuştur. Kafiyelerin çoğunluğu
Türkçe kelimelerle yapılmıştır. Beyitlerle yazı
lan hikmerlerin bir kısmı musammat gazel
şeklindedir. Bütün bunlar hikmetlere önemli bir ahenk kazandırmıştır. Şiirlerde canlı ve hareketli.bir üslı.1p vardır. Ahmed Yesev1'nin şiir
lerini halkın çabuk öğrenip terennüm edebileceği mill! vezin ve şekillerle yazması, onlara
coşkun ve akıcı bir eda vermesi, onun Orta Asya'da tasavvufi Türk halk edebiyatını kur
masında etkili olmuştur.
Dfvan-ı Hikmetin eldeki nüshalarının
en eskisi XVI. yüzyıla ait olduğu tahmin edil
mektedir. Yazma ve basma nüshalardaki hikmet sayısı da farklılık gösterir. Dfvan-ı Hik
mefin yazma nüshalarından bazıları şunlardır:
İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Kütüphanesi (nr. 2497), Manchester
The John Rylands University Library (nr. 67), Millet (Ali Emiri, Manzum, nr.l6), Konya Mevlana Müzesi (nr. 2583), Leningrad Asya Halk
lan Müzesi (nr. D.41). Eserin baskıları da vardır (Kazan 1295; İstanbul 1299; Taşkent 1314).
Dfvan-ı Hikmetten seçilen yetmiş hikmet Kemal Eraslan tarafından Divan-ı Hikmet'ten Seç
meler adıyla yayımlanmıştır (Ankara 1983, 1991)
5. Kur'an Tercümesi Doğu Türkçesi ile yazılmış ve günümüze kadar ulaşmış olan Kur'an tercümelerinin dilinden, bu metinlecin
ya Samanllerden Mansur b. Nuh zamanında (961-976) Kur'an'ın Farsçaya ilk tercümesi yapılırken ya da Karahanlılar dönemirlde (XI.
yüzyıl) Türkçeye çevrilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kur'an'ın bu ilk tercümesi zamanımıza
kadar ulaşmamıştır. Bugün elde bulunan Doğu Türkçesi ile yapılmış tercümelerirı bu ilk nüshadarı istihsah edilmiş olduğu kabul edilmektedir. Bu Kur'an tercümesi edebi eserden çok dil metni olarak önem taşımaktadır.
Karahanlılar döneminde yukanda anlat
tığımız Türkçe eserleriri dışında İslam! ilimleri iyi bilen ve bu ilirnlerle ilgili eser yazanlar da olmuştur. Buhara, Semerkarıt medreselerinde hatta Kaşgar ve Balasagun'da fıkıh, hadis, tef
sir gibi dirı1 ilim dallarında bir çok bilgin yetiş
tiği, başka Türkçe eserlerin de yazıldığı rivayet
edilmektedir.
Kaynaklar
Banarlı, Nihad Siirrıi, Resimli Türk Edeb~yatı
Tarihi, istanbul 1983, ı, 218-220, 230-256.
Bilgin, Azmi, "Tasavvuf ve Tekke Edebiyatı",
llmf Araştırmalar, I (İstanbul 1995), s. 61-82.
Brockelmann, C., Osttürkiscbe Grammatik
der Islamisehen Litteratursprachen Mittelasiens, La
iden 1954.
Caferoğlu, Ahmet, Türk Dili Tarihi, İstanbul
1974, II, 49-85.
Dilaçar, A., 900. Yıldönümü Dolayısıyla
Kutadgu Bilig incelemesi, Ankara 1972.
Eraslan, Kemal, "Ahmed Yesevl", DİA, İstan
bul 1989, II, 159-161.
Ercilasun, Ahmet B., "Başlangıcından XIII.
Yüzyıla K~dar Türk Nazım ve Nesri", Büyük Türk
Klasikleri, İstanbul 1985, s. 114-184.
Ercilasun, Ahmet B., Kutadgu Bilig Granıe
ri-Fiil-, Ankara 1984.
Esin, Emel, İslamiyetten Onceki Türk K ii/tür
Taribi ue islama Giriş (Türk Külrürü El-Kitabı, n, cil
1/b'den ayrı basım>, İstanbul 1978, s. 163-183.
Genç, Reşat, Karahan/ı Devlet Taşkiltitı, is
tanbul 1981.
Iiacıemlnoğlu , Necmettin, Karaban/ı Türk
çesi Grameri, Ankara 1996.
İnan , Abdülkadir, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe
Tercümeleri Ozerinde Bir Inceleme, Ankara 1961.
Kaçalin, Mustafa S., "DMinü lugati't-Türk",
DİA, İstanbul 1994, IX, 446- 449.
K:.ıfesoğlu, İbrahim, Kutadgu Bilig va Kültür
Tarihimizdeki Yeri, İstanbul 1980.
Kafesoğlu , İbrahim, Türk Millf Kültürü, istanbul 1984, s. 201-203, 341-342.
Karamanlıoğlu, Ali, Türk Dili Nareden Geli-
yor, Nareye Gidiyor?, İstanbul 1972, s. 45-75.
Karta1, Ahmet, "Karalıanlı, Gazneli ve Sel
çuklu Saraylanndaki Edebi Faaliyeller Üzerine Dü
şünceler", Bilig, sy. 17, Ankara 2001, s. 55-68.
Kö prülü, M. Fuad, Türk Edebiyatı Tan"hi, İs
tanbul 1980, s. 155-198.
Köprülü, M. Fuad, Türk Edebiyatında ilk
Mutasavvıjlar, Ankara 1984, s. 27-180.
Mansuroğlu, Mecdut, "Das Karakhanidisc
he", Philologiae Tıtrcicae Fımdanıenta, I, 87-112
(bu ynının tercümesi için bk. "Karahanlıca", Tari
bi Türk Şive/eti, haz. Mehmet Akalın Ankara 1979,
s. 141-182).
Milletlararası Jloca Ahmet Yasavi Sempozyu
mu Bildirileri (26-29 Mayıs 1993), Kayseri 1993.
Pritsak, Omelyan, "Kara-IIanlılar•, İA, İstan
bul 1977, VI, 251-273.
Tekin, Talat, XI. Yüzyıl 7i"iı·k Şiiri, Ankara
1989.
Tekin, Talat, "Karahanlı Dö nemi Türk Şiiri",
Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı 1 (Eski Türk Şiiri),
sy. 409, Ankara 1986, s. 81-157.
Togan, A. Z. Velidi, "Karahanlılar• 1966- 453 1967 ders notları.