İÇİndek İleracikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27688/tez.pdf · fosfat izomeraz, gliseraldehit 3...
TRANSCRIPT
iii
İÇİNDEKİLER
İçindekiler iii Önsöz v Şekiller vi Çizelgeler vii
1.GİRİŞ 1 1.1.Amaç 1 1.2.Hemoliz 2 1.3.Hemolitik Anemiler 5 1.3.1.Herediter Hemolitik Anemiler 8 1.3.1.1.Eritrosit Membranında Bozukluğa Bağlı Hemolitik 8 Anemiler 1.3.1.2.Eritrosit Glikolitik Enzimlerinde Eksikliğe Bağlı 8 Hemolitik Anemiler 1.3.1.2.1. Glikoz 6 Fosfat Dehidrogenaz (G6PD) Eksikliği 11 ve Oksidan İlaçlara Bağlı Hemoliz 1.3.1.2.2. Herediter Methemoglobinemi 13 1.3.1.3. Eritrositte Anormal Hemoglobin Varlığına Bağlı 13 Hemolitik Anemiler (hemoglobinopatiler) 1.3.1.3.1.Talasemiler 16 1.3.1.3.2.Orak Hücreli Anemiler 18 1.3.2.Edinsel Sonradan Kazanılmış Hemolitik Anemiler 19 1.3.2.1.İmmün Hemolitik Anemiler 20 1.3.2.1.1.Otoimmün Hemolitik Anemiler 20 1.3.2.1.2. Kan Transfüzyon Uyuşmazlığına Bağlı Hemolitik 22 Anemiler (Allo/İzo-immün hemolitik anemiler) 1.3.2.1.3.İlaçlara Bağlı İmmün Hemolitik Anemiler 22 1.3.2.1.3.1.İmmün Kompleks yada Masum Gözlemci 24 Tipi Hemoliz Sonucu Meydana Gelen Hemolitik Anemiler 1.3.2.1.3.2. Hapten Tipi Mekanizma ile Oluşan Hemoliz 25 Sonucu Meydana Gelen Hemolitik Anemiler 1.3.2.1.3.3. Alfa metildopa (aldomet) Tipi Hemoliz Sonucu 27 Meydana Gelen Hemolitik Anemiler
1.3.2.2. İmmün Olmayan Hemolitik Anemiler 28 1.3.2.3. Eritrosit Tahribine Neden Olan Diğer Durumlar 29
iv
2.GEREÇ VE YÖNTEM 30
3. BULGULAR 31 4.TARTIŞMA 35 5.SONUÇ VE ÖNERİLER 37 ÖZET 39 SUMMARY 40 KAYNAKLAR 41 ÖZGEÇMİŞ 43
v
ÖNSÖZ
Bu projede ilaca bağlı hemolitik anemilerin teşhisi, önlenmesi ve takibi konusunda Türkiye’de yapılan çalışmalar ve bu hastalıkların klinik önemi ile ilgili araştırma yapılmıştır.
Bu çalışmamda bana yardımcı olan değerli hocam Prof. Dr.
Asuman KARAKAYA’ ya sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Yüksek öğrenimim boyunca desteklerini benden esirgemeyen
Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı hocalarıma ve araştırma görevlisi arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım.
Yardımlarından dolayı ilgili hastane personeline teşekkürlerimi
sunarım. Desteklerinden dolayı işyeri arkadaşlarıma teşekkür ederim. Canım aileme ve nişanlıma sonsuz teşekkürler
vi ŞEKİLLER Şekil 1.1.a. Ekstravasküler Hemoliz Şekil 1.1.b. İntravasküler Hemoliz Şekil 1.2. Eritrositte glikoliz metabolizması Şekil 1.3.a. Hemoglobin molekülü Şekil 1.3.b. Hemoglobin molekülü Şekil 1.4. Dünyada ve Türkiye’de Beta Talasemi yaygınlığı Şekil 1.5. İmmün kompleks yada masum gözlemci tipi hemoliz Şekil 1.6. Hapten tipi mekanizma ile oluşan hemoliz Şekil 1.7. Alfa metildopa (aldomet) tipi hemoliz
3 4 9 14 15 17 24 26 28
vii
ÇİZELGELER
Çizelge 1.1. Eritrositlerde herediter enzim bozuklukları Çizelge 1.2. İlaçla ilgili immün hemoliz mekanizmaları Çizelge 3.1. 2006 yılı mayıs ayına kadar Ankara İlinde tespit edilen hemoglobinopatili hasta sayısı Çizelge 3.2. Kan Hastalıkları Bildirim Formu Örneği
10
23
32
33
1.GİRİŞ
1.1.Amaç
Advers ilaç reaksiyonları (AİR) ilacın artmış yada azalmış
beklenmeyen farmakolojik etkisi yada toksisitesi olarak veya
insanlarda profilaksi, diagnoz ve tedavi dozlarında ilaca karşı gelişen
sağlığa zararlı ve istenmeyen reaksiyonlardır. Ayrıca advers ilaç
reaksiyonları ilacın kesilmesini gerektiren, dozunun değişimini
gerektiren, hastanede kalış süresini uzatan ve destekleyici bir tedavi
gerektiren istenmeyen ve beklenmeyen ilaç etkilerini de içerir.
Advers ilaç reaksiyonları A tipi ve B tipi olarak ikiye ayrılırlar. A
tipi reaksiyonlar doza bağımlı ve öngörülebilir reaksiyonlardır. İlacın
normal dozda verilmesi ile ortaya çıkan fakat istenmeyen farmakolojik
etkilerine yada istenen farmakolojik etkilerinin aşırı derecede
olmasına bağlı yanıtlardır. B tipi reaksiyonlar ise öngörülemeyen doza
bağımlı olmayan, genellikle ciddi ve ölümcül olabilen reaksiyonlardır.
B tipi reaksiyonlara örnek olarak allerjik reaksiyonlar, hepatotoksisite,
kan diskrazileri, ciddi deri reaksiyonları sayılabilir.
Bazı advers ilaç etkileri hastalarda gelişen istenmeyen
durumların çoğunlukla nedeni olabilir. Bunlar hastane başvurularının
%5’ini teşkil eder. Bu oran bazı ülkelerde %10 civarında veya daha
fazladır. Lazarou ve ark.’nın 1994 yılı için A.B.D.’de yaptıkları 39
prospektif çalışmanın metanalizine göre, hastaneye yatan hastaların
yılda 2 216 000 civarında (%6.7) ciddi advers ilaç etkisi görüldüğü ve
1
ortalama 106 000’inin (%0.32) ölümle sonuçlandığı tahmin
edilmektedir.
Kan diskrazilerinin de ilaç advers etkileri içinde önemli yer
tutması nedeniyle ilaca bağlı hemolitik anemi ve diğer genetik
hemoglobinopatilerin araştırılması planlanmış ve Ankara İlindeki 4
hastane (Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Dışkapı Çocuk Hastanesi,
Numune Hastanesi, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi) örnek hastane
olarak seçilmiştir.
1.2. Hemoliz
Anemi ağır hemoliz vakalarında ortaya çıkar. Hemoliz kırmızı
kan hücresinin yıkımının hızlanması sonucu oluşan ve vücudun yeni
kan hücreleri oluşturarak kompanse ettiği bir patolojik olaydır( kan
diskrazisi). Hafif ve orta derecedeki hemoliz vakalarında , kemik iliği
eritrosit yapımını arttırmak suretiyle anemiyi önleyebilir. Bu durumda
kompanse hemoliz var demektir. Eğer kemik iliği enfeksiyöz,
metabolik, toksik nedenlerle eritropoezi arttıramazsa anemi ortaya
çıkar (Beutler ve ark., 2001; Berkman ve ark., 2000; Handin ve ark.,
2003).
Hemolitik anemilerde, eritrosit yıkımı dolaşımda (intravasküler
hemoliz) veya retikülo endotelyal system (R.E.S.) hücrelerinde
(ekstravasküler hemoliz) meydana gelebilir. İntravasküler ve
ekstravasküler hemoliz terimleri, eritrositlerin yıkıldığı yeri gösteren
terimlerdir. Ekstravasküler hemoliz genellikle görülen hemoliz şekli
2
olup; karaciğer, dalak ve kemik iliğindeki R.E.S. hücreleri hasta
eritrositleri dolaşımdan alarak fagosite ederler. Normalde yaşlanan
eritrositlerde bu mekanizma ile elimine edildiklerinden, ekstravasküler
hemolizdeki plazma ve idrar pigment değişiklikleri normal durumun
hızlanmış şeklinden ibarettir. Önemli intravasküler hemoliz vakaları
arasında oto-immün hemolizler, ilaçlara ve yanıklara bağlı hemolizler,
septisemi ve malarya hemolizleri, paroksismal gece hemoglobinürisi
ve favizm sayılabilir. Bununla beraber birçok vakada intravasküler ve
ekstravasküler hemoliz değişen oranlarda birlikte bulunur.
İntravasküler hemoliz, organizmada fizyolojik şartlarda da olmakta ve
normaldeki eritrosit yıkımının %10 kadarı bu yoldan meydana
gelmektedir (Handin ve ark., 2003; Beutler ve ark., 2001; Berkman ve
ark., 2000).
Şekil 1.1.a. Ekstravasküler Hemoliz (Hillman ve Ault, 2002).
HGB
Fe
RE Hücresi
Bilirubin
CO
KARACİĞER
AKCİĞER
Transferin
3
Ekstravasküler hemolizde kırmızı kan hücreleri
retiküloendotelyal sistem hücreleri (RE Hücresi) tarafından fagosite edilir. Kırmızı kan hücresinin membran yapısı bozulur ve hemoglobin başlıca komponentlerine ayrılır(Hillman ve Ault, 2002).
Şekil 1.1.b. İntravasküler Hemoliz (Hillman, Ault, 2002).
İntravasküler hemolizde serbest hemoglobin haptoglobulin yada hemopeksine bağlanır yada methemalbümine dönüşür (Hillman ve Ault, 2002).
İntravasküler hemolizin sebepleri
• Kan transfüzyonu
• Termal yanıklar
• Yılan sokmaları
• Paroksismal hemoglobinüri
• İlaca bağlı hemoliz
• Otoimmün hemoliz
Serbest HGB
Haptoglobin
KARACİĞER
Methemalbumin
Hemopeksin
4
Ektravasküler hemolizin sebepleri
• Bakteriyel/ paraziter enfeksiyonlar
• Hemoglobinopatiler
• Membran yapısı bozuklukları
• Çevresel bozukluklar(Hillman ve Ault, 2002).
1.3. Hemolitik Anemiler
Eritrosit tahribinin artması, buna karşın kemik iliğinin yıkımı
engelleyememesi sonucu oluşan hastalıklardır. Bu hastalıklarda
normal kemik iliği, hiperplaziye uğrayarak yıkılan eritrositlerin yerine
yenisini yaparak telafiye çalışır. Bu şekilde eritrosit ömrü normal olan
120 günden 15-20 güne inse dahi teorik olarak anemi oluşmaz.
Eritrosit ömrü kısalıyorsa ve kemik iliği hiperplazi ile eritrosit yıkımını
telafi edebiliyorsa anemi oluşmaz fakat kemik iliğinde, eritropoezin
ileri derecede artmış olmasına rağmen eritrosit ömrü 15-20 günden
daha kısa ise anemi meydana gelir (Berkman ve ark., 2000).
1890 da splenomegali, sarılık, safra taşına eğilim gibi
rahatsızlıklarla karakterize herediter sferositoz tanımlanmıştır. Bu
klinik bulguları veren hastaların eritrosit frajilitesinin arttığı saptanmış
ve bunlar konjenital hemolitik anemi olarak adlandırılmıştır. Daha
sonra hemolizin, enfeksiyonlarda, intoksikasyonlarda, otoaglutinin ve
otohemolizin oluşmasında da meydana geldiği saptandı. Bunlara
edinsel (sonradan kazanılmış) hemolitik anemiler denildi (Beutler ve
ark., 2001; Berkman ve ark., 2000).
5
Hemolitik anemilerde eritrosit yıkımı artmış ve eritrosit ömrü
kısalmıştır. Hemoliz eritrosit hücresinde iç ve dış nedenlerden ileri
gelir. Birinci grupta eritrositlerin kendilerinde bulunan bir kusurdan
dolayı ömürleri kısalmaktadır ve bu gruptaki hastalıkların çoğu
genetik nedenlere bağlıdır. İkinci grupta ise hemoliz nedeni, ilaç etkisi
gibi eritrositlerin dışındadır ve bunlar sonradan kazanılmış
hastalıklardır.
Hemolitik anemilerin hepsinin ortak bulunan özellikleri;
1-Eritrosit ömrünün kısalması,
2-Eritrosit yıkımının artması,
3- Eritrosit yapımının artması,
4-Klinik özelliklerdir.
Hemolitik anemiler aşağıdaki gibi sınıflandırılır.
I-Herediter Hemolitik Anemiler (Genetik Nedenlere Bağlı Hemolitik
Anemiler)
A- Eritrosit membranında bozukluğa bağlı hemolitik anemiler:
1- Herediter sferositoz
2- Herediter eliptositoz
3- Herediter stomatositoz
4- Herediter akantositoz
B- Eritrosit glikolitik enzimlerinde eksikliğe bağlı hemolitik anemiler:
1. Piruvat kinaz eksikliği
2. Hekzokinaz eksikliği
3. Glikoz 6 fosfat dehidrogenaz eksikliği (G6PD)
4. Trifosfat izomeraz eksikliği
5. 2,3 difosfogliserat mutaz eksikliği
6
6. Fosfoglukonat dehidrogenaz eksikliği
7. Glutatyon redüktaz eksikliği
8. Aldolaz eksikliği
9. Enolaz eksikliği
C- Eritrositte anormal hemoglobin varlığına bağlı hemolitik anemiler
(hemoglobinopatiler) :
II- Edinsel (Sonradan Kazanılmış) Hemolitik Anemiler
A- İmmün Hemolitik Anemiler
1- Otoimmün hemolitik anemiler
a- Sıcakta reaksiyon veren otoantikorlu hemolitik anemiler
b- Soğukta reaksiyon veren otoantikorlu hemolitik anemiler
2- Kan Transfüzyon Uyuşmazlığına Bağlı Hemolitik Anemiler
3- İlaçların neden olduğu hemolitik anemiler
a- İlacın indüklediği sitotoksik reaksiyonlar
b- İmmün kompleks aracılı reaksiyonlar
b- Otoantikor aracılı reaksiyonlar
B-İmmün Olmayan Hemolitik Anemiler
C-Eritrosit tahribine neden olan diğer durumlar
1- Bakteriyel enfeksiyon
2- Malarya
3- Yanıklar
4- Yılan Zehirleri (Cornett ve ark., 2004 )
7
1.3.1. Herediter Hemolitik Anemiler Bu anemilerde eritrosit membranında, glikolitik enzimlerde yada
hemoglobin yapısında bozukluklar bulunur. 1.3.1.1. Eritrosit Membranında Bozukluğa Bağlı Hemolitik Anemiler
Normal eritrosit membranı, iki tabakalı fosfolipidlerin ve
kolesterolün oluşturduğu bir zardır. Bu zar dikine geçen integral
proteinler ve bu proteinlere zarın altından bağlanan spektrin, ankirin,
aktin ve protein-1 gibi proteinler örgüsü hücre iskeletini oluşturur ve
zarın dayanıklılığını sağlar. İşte bu membran yapısında meydana
gelen herediter sferositoz, herediter eliptositoz, herediter stomatositoz
ve herediter akantositoz gibi bozukluklar hemolitik anemiye sebep
olur (Cornett ve ark., 2004; Handin ve ark., 2003; Hillman ve Ault,
2002 ).
1.3.1.2. Eritrosit Glikolitik Enzimlerinde Eksikliğe Bağlı Hemolitik Anemiler
Eritrositlerin en önemli fonksiyonu, akciğerlerden dokulara
oksijen ve dokulardan akciğerlere karbondioksit taşımaktır. Bunun
için hemoglobin demirinin indirgenmiş durumda (iki değerli) tutulması,
eritrosit zarının sağlam kalması ve hücredeki çeşitli organik ve
inorganik iyonların uygun konsantrasyonlarda olmaları gerekir.
Eritrositlerde mitokondri bulunmadığı için, bu olayların yürütülmesini
sağlayacak enerji anaerobik glikolizden elde edilir. Aşağıda şemada
görülen bu metabolik yola Embden-Meyerhof yolu adı verilir.
8
Glikoz Hekzokinaz G6PD Glikoz-6-fosfat NADP GSH NADPH GSSG Fosfogliseratlar ADP PK ATP Piruvat NAD LDH NADH Laktat Şekil 1.2. Eritrositte glikoliz metabolizması (Handin ve ark., 2003 )
Embden-Meyerhof yolunda yardımcı olan enzimlerden 8
tanesinin eksikliğine bağlı hemolitik anemiler bildirilmiştir. Bunlar
arasında hekzokinaz, glikoz fosfat izomeraz, fosfofruktokinaz, trios
fosfat izomeraz, gliseraldehit 3 fosfat dehidrogenaz, fosfogliserat
kinaz, 2,3-difosfogliserat mütaz ve piruvat kinaz bulunur. Bu gruptaki
hemolitik anemiler resesif olarak geçerler. Embden-Meyerhof yolunun
ilk safhalarında ikinci bir metabolik ara yol daha vardır. Aerobik olan
( Pentoz fosfat yolu)
(Em
bd
en-M
eyerho
f yolu
)
9
bu yol pentoz monofosfat yolu adını alır. Normalde bu metabolik yol
glikolizin %10 kadarını sağlar. Fakat bu sırada hücre içinde NADPH
(Nikotinamid adenin dinükleotid fosfatın indirgenmiş şekli) oluşur.
NADPH eritrositteki glutatyonun (GSSG) indirgenmiş durumda (GSH)
tutulmasını sağlar. GSH, hemoglobinin oksitlenerek methemoglobine
dönüşmesini önlediği gibi, hidrojen peroksit gibi zararlı maddelerin
eritrositteki çeşitli proteinleri bozmasını da engeller (King ve
Thompson, 1972; Handin ve ark., 2003; Hillman ve Ault, 2002).
Pentoz monofosfat yolunda rol oynayan enzimler arasında
glikoz 6 fosfat dehidrogenaz (G6PD), glutatyon peroksidaz, glutatyon
redüktaz sayılabilir. G6PD eksikliği halinde, oksitleyici ilaçlar ve
enfeksiyon sık olarak hemolitik anemiye sebep olurlar (King ve
Thompson, 1972; Handin ve ark., 2003).
Çizelge 1.1. Eritrositlerde herediter enzim bozuklukları (Handin ve ark., 2003) Metabolik Yol Eksik olan enzim Özellikler
Glikolitik yol
hekzokinaz Non sferositik hemolitik anemi
glikoz fosfat izomeraz Hemolitik anemi fosfofruktokinaz Glikojen depo hastalığı trios fosfat izomeraz Hemolitik anemi+kas
hastalığı fosfogliserat kinaz Kronik hemolitik anemi
piruvat kinaz Hemolitik anemi Pentoz monofosfat yolu
glikoz 6 fosfat dehidrogenaz
İlaca bağlı intravasküler hemoliz sonucu hemolitik anemi
10
1.3.1.2.1. Glikoz 6 Fosfat Dehidrogenaz (G6PD) Eksikliği ve Oksidan İlaçlara Bağlı Hemoliz
Glikoz 6 Fosfat Dehidrogenaz (G6PD) hücre içi karbonhidrat
metabolizmasında pentoz fosfat yolundaki ilk basamağı katalize
ederek NADP’ nin NADPH’ a redüksiyonuna neden olur. NADPH,
glutatyonun redükte şekilde eritrosit içinde durabilmesi için gerekli
glutatyon redüktaz için kofaktör gibi görev yapar. Redükte glutatyon
eritrosit içindeki sülfidril gruplarının korunması ve eritrosit mebranında
peroksitlerin detoksifikasyonu için glutatyon peroksidaz ile birleşmede
gereklidir. Eritrositlerde bulunan redükte glutatyon okside olduğu
zaman hücrenin yenilenmesini sağlar. Böylece eritrositler ilaç ve diğer
kaynaklardan peroksit ve serbest radikalleri tehlikesizce absorbe
ederler. Bu enzim eksikliği genellikle Batı Afrika ve Amerika
zencilerinde, Akdeniz memleketlerinde, Ortadoğu’da, Hindistan’da ve
Güney Çin’de görülür. Türkiye’de Eti Türklerinde %10 dolaylarında
görülmekle beraber, diğer bölgelerimizde nadirdir. Enzim eksikliğine
neden olan kusurlu gen X kromozomunda yer aldığından, eksiklik
erkeklerde görülür. G6PD eksikliğinde eritrositteki redüktör
maddelerin yani NADPH ve GSH’ in miktarları azalır. Bu bileşiklerin
görevi hemoglobin demirini indirgenmiş yani aktif durumda tutmak
olduğundan oksidan ilaçların kanda bulunduğu hallerde bu koruma
yapılamaz. Hemoglobin methemoglobine (3 değerli demir ihtiva eden
hemoglobin) dönüşür ve bunun arkasından da denatüre olarak
eritrosit içinde çöker. Eritrositteki diğer proteinler de aynı şekilde
oksitlenip bozulurlar ve eritrosit parçalanır. G6PD eksikliği olan
kişilerde ilaçların neden olduğu hemoliz olgularında, eritrosit
membranına yapışan Heinz cisimleri oluşur. Çöken globulin disülfid
11
köprüleri ile membranın sülfidril gruplarına tutunur ve Heinz
cisimcikleri olarak görülür. G6PD eksikliğinde böyle cisimler taşıyan
eritrositler dalak ve karaciğerden geçerken tahribe uğrarlar. Bundan
başka G6PD eksikliği olan kişilerin enfeksiyonlara veya favizme
maruz kalmaları da hemolizin nedenlerindendir. Favizm uzun
yıllardan beri bilinen, bazı kişilerin bakla yemesinden hemen sonra
birdenbire hemoliz ve hatta ölümle sonuçlanması olarak bilinen toksik
bir durumdur. Daha çok bakla çiçeğinin polenlerinin koklanması ile
birkaç saat içinde, taze yada kuru bakla yenmesinden birkaç gün
sonra hemoliz meydana gelir. Daha çok çocukluk yaşlarda ve
erkeklerde görülmektedir. Favizmin oluşumunda genetik dispozisyon,
immünolojik faktörler ve baklagillerdeki pirimidin derivelerinin
glutatyonu okside etmesi düşünülmektedir (Milunsky, 1974; Pyeritz,
1997; Ramat, 1974; Simmons, 1997; Athens ve ark., 2003).
G6PD eksikliği olan kişilerde primakin, pamakin gibi
antimalaryal ilaçlardan başka oksidan ilaçlardan sülfonlar,
nitrofuranlar, antipiretik ve analjezikler, probenesid, suda eriyen K
vitamini, fenilhidrazin, izoniazid, BAL, metilen mavisi, dapson,
doksorubisin, kloramfenikol ve para-amino salisilik asit diğer redükte
edici maddeler olarak bilinmektedir (Athens ve ark., 1993; Handin, ve
ark., 2003; Cornett ve ark., 2004).
12
1.3.1.2. 2. Herediter Methemoglobinemi:
Hemoglobin demiri oksitlenerek 3 değerli (ferrik) demir haline
geldiğinde, molekül methemoglobin adını alır. Methemoglobin oksijen
taşıyamaz. Normalde methemoglobin daima meydana gelir fakat
büyük bir çoğunluğu indirgenerek tekrar hemoglobine dönüşür.
Herediter NADH-redüktaz eksikliği olan heterozigot kişilerde oksidan
ilaçlar alınırsa (malaryal ilaçlar gibi) methemoglobinemi belirgin hale
geçer. Hemoglobini süratle oksileyerek, fizyolojik indirgenme
mekanizmasının kapasitesini aşan ilaçlar kazanılmış
methemoglobinemiye sebep olurlar. Bunların arasında nitritler,
nitratlar, sülfonamidler, anilinli boyalar asetanilid, fenasetin ve
antipirin gibi analjezikler sayılabilir. Oksitleyici ve kükürt ihtiva eden
bazı ilaçlar ve kronik konstipasyon bazı şartlarda hemoglobini
sülfohemoglobine dönüşümsüz olarak çevirirler (Handin ve ark.,
2003; Beutler ve ark., 2001; Berkman ve ark., 2000).
1.3.1.3. Eritrositte Anormal Hemoglobin Varlığına Bağlı Hemolitik Anemiler (Hemoglobinopatiler):
Hemoglobinopatiler hemoglobin sentezinde kalıtsal anomaliye
bağlı olarak meydana gelirler. Bu herediter bozukluk ya anormal
hemoglobinlerin birçok tiplerinin olmasına (hemoglobinopati) yada
anormal hemoglobinin polipeptid zincirlerinin bir veya birkaçında
sentez bozukluğu (talasemi) sonucu meydana gelir. Hemoglobinin
protein kısmında yani globinde görülen ve genetik bir bozukluğa
dayanan yapı değişiklikleri hemoglobinde solübilite ve dayanıklılık
azalması ile oksijene karşı ilgide artma meydana getirerek eritrosit
fonksiyonlarının bozulması sonucunu doğurur (Apak, 2001;Handin ve
13
ark., 2003; Beutler ve ark., 2001; Berkman, Schwartz, Silberstein,
2000).
Normal erişkinde bulunan hemoglobin, A hemoglobini adını alır
ve hemoglobinin %95’ den fazlasını teşkil eder.Bunun yanında %3’
den daha az olmak üzere A2 hemoglobini ve %2’ den az F
hemoglobini (fetal hemoglobin) bulunur. Hemoglobin A molekülünde
iki çift polipeptid zincirleri vardır: 2 alfa ve 2 beta zinciri (α2 β2). Her
alfa zincirinde 141 aminoasit ve her beta zincirinde 146 aminoasit
vardır. Dolayısıyla tüm molekülde 574 aminoasit bulunur. Her
polipeptid zincirinde bir de hem grubu bulunur. Fetal hemoglobinde 2
alfa ve 2 gama zinciri vardır (α2 γ2). Fetal hayatın erken devrelerinde
yalnız F hemoglobini yapılır (Handin ve ark., 2003; Beutler ve ark.,
2001; Berkman ve ark., 2000; Apak, 2001).
Şekil 1.3.a. Hemoglobin molekülü (4 hem ve 1 globin içerir.) (Apak, 2001).
14
Şekil 1.3.b. Hemoglobin molekülü (Apak, 2001).
Hemoglobin zincirlerinin sentezini sağlayan genler 11 ve 16
sayılı kromozomlarda bulunmaktadır. 16 sayılı kromozomda 2 tane
alfa geni (2 lokus); 11 sayılı kromozomda da bir tane beta geni ve 2
tane de gama geni lokusu bulunmaktadır.Genlerin eksikliği ve
zayıflığı, transkripsiyon ve translasyon anomalileri, yada globin
sentezini yöneten haberci RNA anomalisi gibi nedenlerle bazı globin
zincirleri eksik yapılabilir veya hiç yapılamaz. Bu durumda çeşitli
talasemiler ortaya çıkar. Belirtilen hatalar nedeniyle polipeptid zinciri
sentezinde yanlışlık oluşur ve çeşitli anormal hemoglobinler meydana
gelir. Fonksiyonel özelliklerine göre hemoglobinler aşağıdaki gibi
sınıflandırılabilir (Handin ve ark., 2003; Beutler ve ark., 2001;
Berkman ve ark., 2000; Apak, 2001).
• Fizyolojik değişiklik yapmayan anormal hemoglobinler
• Hemoglobin sentezinde dengesizlik durumlarındaki veya
talasemi sendromlarındaki hemoglobinler
• Deforme olan hemoglobinler: S ve C hemoglobinleri
• Dayanıksız (Unstable) hemoglobinler
15
• Anormal “ hem” fonksiyonuna sahip hemoglobinler: M
hemoglobinleri ve oksijene karşı ilgisi azalmış hemoglobinler
1.3.1.3.1. Talasemiler
Talasemi yunanca talassa (deniz) kelimesinden gelir. Bu isim
altında, genetik bir mutasyon sebebiyle globin polipeptidlerinden (α,
β, δ, γ) bir tanesinin sentezinin azalması veya tamamen durmasıyla
meydana gelen hafif veya ağır hipokrom mikrositer anemiler
toplanmaktadır. Talasemilerde anemi, iki mekanizmanın birlikte
bulunmasından meydana gelir. Birincisi, eritroblastta hemoglobin
sentezinin yetersiz olmasıdır. Bunun sonucunda eritrosit hemoglobini
azalır ve anemi meydana gelir. İkinci mekanizma hemolitiktir.
Eritroblastta bir polipeptid zinciri yapılmadığı için diğer zincirler birikir
ve tetramerler oluşur. Bunlar denatüre olarak çökerler, eritroblastın
veya eritrositin kemik iliğinde ve dalakta çabuk yıkılmasına yol açarlar
( Acarsoy ve Çavdar, 1971; Aksoy, 1985).
Talasemiler eksik olan polipeptid zincirine göre sınıflandırılırlar:
beta talasemi, alfa talasemi, gama talasemi ve delta talasemi.
Bilinmeyen bazı faktörler, bakteri, enfeksiyon, virüs, malarya gerek
genetik gerekse ribozom mesajcılarının değişmesine neden olabilir.
Gen mutasyonu mesenjer değişiminin başlıca nedenidir. Bu şekilde
bir aminoasitin başka bir aminoasitle dizilişte yer değiştirmesi yeni bir
hemoglobin oluşmasına yeterli gelmektedir yada zincirin aminoasit
sıralamasında bir değişme yeni bir hemoglobine neden olur. Normal
hemoglobinin alfa ve beta zincirleri birbirinden ayrı genetik kontrol
altındadır. Alfa zinciri sentezinin kontrolünün bozulması ile alfa
16
talasemiler, beta zinciri sentezi kontrolünün bozulması ile beta
talasemiler oluşur (Acarsoy ve Çavdar, 1971).
Şekil 1.4. Dünyada ve Türkiye’de Beta Talasemi yagınlığı.
DSÖ’nün (Dünya Sağlık Örgütü) yayınlarına göre dünyada en
az 266 milyon hemoglobinopati taşıyıcısı vardır ve her yıl en az
300.000 homozigot çocuk dünyaya gelmektedir.
Akdeniz anemisi, Cooley anemisi, konjenital leptositoz olarakta
anılan bu hastalık Akdeniz bölgesinde (İspanya, İtalya, Yunanistan,
Türkiye, Suriye, Kuzey Afrika), Arap yarımadasında, Hindistan’ da ve
bu ülkeler halkının göç ettikleri yerlerde görülmektedir (A.B.D.,
İngiltere gibi) (Acarsoy ve Çavdar, 1971; Aksoy, 1985; Apak, 2001;
Başeren, 2003; Bojanovski, 2005; Berg ve ark., 2000).
17
1950’li yıllarda, Türkiye’de hemoglobinopati ile ilgili ilk
çalışmalar Dr. Muzaffer Aksoy tarafından başlatılmıştır (Acarsoy ve
Çavdar, 1971 ). Yurdumuzda talasemiler oldukça iyi incelenmiştir ve
bu hastalık üzerinde çokça durulmaktadır. Beta talasemi ülkemizde
en sık görülen tiptir, alfa talasemi çok daha nadirdir (Acarsoy ve
Çavdar, 1971; Aksoy, 1985).
1.3.1.3. 2. Orak Hücreli Anemiler:
Orak hücreli anemi oksijen basıncının düştüğü hallerde
eritrositlerin oraklaşma şeklinde büyük şekil anomalisi göstermeleri ile
karakterli hemolitik krizlerle giden bir hastalıktır. Tropikal Afrika’da,
Akdeniz bölgesinde, Ortadoğuda, Hindistan’da ve Amerika
zencilerinde bulunur. Türkiye’de Eti Türklerinde insidansı %10 nun
üzerindedir. Beta globin geninde adenin yerine timin gelmesiyle
oluşan tek baz mutasyonu sonucunda beta zincirinde, 6 sayılı
aminoasit pozisyonunda glutamik asit yerine valin gelmiştir. Bu yapı
değişikliği, oksijenin azaldığı ortamda, hemoglobinin taktoit denilen
kristaller yapmasına ve eritrositi deforme etmesine sebep olmaktadır.
Çıkıntılı ve füziform bir şekil alan ve sertleşen eritrosit (orak hücresi)
kılcal damarlarda tutulmakta ve trombotik olaylara yol açmaktadır. Bu
hastalık görülen kişilerde in vivo oraklaşan hücreler mekanik
travmalara daha hassas hale gelir. Bu nedenle oraklaşan hücreler
dolaşım sırasında kolayca hemolize uğrarlar (Handin ve ark., 2003;
Beutler ve ark., 2001; Berkman ve ark., 2000; Apak, 2001).
18
1.3.2. Edinsel (Sonradan Kazanılmış) Hemolitik Anemiler Eritrositlerin herediter iç yapı bozukluğu ile ilişkili olmaksızın,
birçok bozukluklara bağlı plazmada oluşan maddelerin, eritrositlere
zarar vererek hemolitik olaylar oluşturması ile edinsel hemolitik
anemiler meydana gelir. Edinsel hemolitik anemiler başlıca antikor
yada komplemanların etkileri ile yada eritrositlerin mekanik olarak
parçalanmaları ile oluşmaktadır. Bu gruptaki anemilerde, hemoliz
nedeni eritrosit dışındadır (ekstrensek veya ekstrakorpüskülar
hemolitik anemiler). Bu hemolitik anemiler aşağıdaki gibi üç büyük
grupta toplanabilir.
A- İmmün Hemolitik Anemiler 1- Otoimmün hemolitik anemiler
a- Sıcakta reaksiyon veren otoantikorlu hemolitik anemiler b- Soğukta reaksiyon veren otoantikorlu hemolitik anemiler
2- Kan Transfüzyon Uyuşmazlığına Bağlı Hemolitik Anemiler (Allo/İzo-immün hemolitik anemiler) 3- İlaçların neden olduğu hemolitik anemiler
a- İlacın indüklediği sitotoksik reaksiyonlar b- İmmün kompleks aracılı reaksiyonlar c- Otoantikor aracılı reaksiyonlar
B- İmmün Olmayan Hemolitik Anemiler C- Eritrosit tahribine neden olan diğer durumlar 1- Bakteriyel enfeksiyon 2- Malarya 3- Yanıklar 4- Yılan Zehirleri
19
1.3.2.1. İmmün Hemolitik Anemiler:
Eritrositlerin tahrip edilmesinde antikorlar ve komplemanın rol
oynadığı hemolitik anemilerdir. Bunlar da üçe ayrılırlar.
1.3.2.1.1. Otoimmün Hemolitik Anemiler:
Bir hemolitik aneminin otoimmün olabilmesi için o hastanın
kanında direkt aglutinasyon yada direkt antiglobulin testleri ile
gösterilen ve hastanın eritrositlerine yapışabilen bir antikorun
saptanması, bu antikorun diğer bir kişinin eritrositleri ile de reaksiyona
girmesi gereklidir. Böyle bir antikor ile reaksiyona giren eritrositlerin
ömürleri kısalır ve aktif hemoliz meydana gelir. Normalde organizma
kendi antijenlerine karşı antikor yapmaz. Bazı patolojik durumlarda bu
kural unutulur ve organizmada kendi eritrositlerine karşı antikorlar
meydana gelir. Bu antikorların bir kısmı yalnız 37oC ın altındaki düşük
sıcaklıkta ancak eritrositlere yapışabilirler. Bunlar soğuk antikorlar
(cold antibody) diye adlandırılır. Soğuk aglütininler IgM
yapısındadırlar, 25-32oC da reaksiyon verirler. Diğer grupta ise
sıcakta reaksiyon veren antikorlar bulunup bunlar eritrosit
antijenlerine karşı oluşan antikorlardır (warm antibody). Bu antikorlar
açık bir neden bulunmadan oluşabildikleri gibi (idiyopatik, primer),
kronik lenfatik lösemi, malign lenfoma, kanserler gibi hastalıkların
seyri sırasında meydana gelebilirler (sekonder, semptomatik)
(Simmons, 1997; Hillman ve Ault, 2002; Garraty ve Petz, 1980;
Beutler ve ark., 2001) .
20
20
Bu hastalarda hemoliz genellikle dalakta olur. Dalak pulpasında
muhtemelen otoaglütininler ve eritrosit birirkimi bulunur. Antikorla
örtülmüş eritrositler dalağın R.E.S. de önce tutulur, retiküloendotelyal
hücre yüzeyleri ile eritrosit membranı arasındaki etkileşme eritrositin
yapısının değişmesine sebep olur. Bunlarda dalakta birikir ve
hemolize uğrarlar. Otoimmün hemolitik anemiler için tek neden
yoktur. Hastalarda genetik olarak antikor yapımına eğilim, virüs,
ilaçların etkisi ile eritrosit antijenleri oluşması ve sonucunda antikor
yapımı, eksternal antijenlere karşı otoantikor yapımı sonucu hemoliz
gerçekleşebilir (Garraty ve Petz, 1980; Beutler ve ark., 2001).
Pratikte bu tip hemolizlerin araştırılma ve tanısında Coombs
testi kullanılır. Bu test eritrositlerin üzerine yapışmış yada serumda
serbest dolaşan inkomplet antikorların varlığını göstermeye yarayan
bir laboratuvar yöntemidir. Bir diğer adı da anti-globulin testidir
(Handin ve ark., 2003). Coombs testinde kullanılan ayraç serum,
insan globulinine yada onun fraksiyonlarına karşı tavşandan elde
edilen antiserumdur. Coombs testinin iki şekli vardır ;
-Direkt Coombs Testi: Hasta eritrositleri üzerine yapışmış
inkomplet antikorların (IgG) varlığını araştırır.
-Endirekt Coombs Testi: Hasta serumunda serbest IgG
antikorların bulunup bulunmadığını gösterir (Hillman ve Ault 2002:
Handin ve ark., 2003 ).
21
1.3.2.1.2. Kan Transfüzyon Uyuşmazlığına Bağlı Hemolitik
Anemiler (Allo/İzo-immün hemolitik anemiler):
İzo-antikorlar bütün insan cinsinde ortak olarak bulunan ve
eritrosit antijenlerine karşı meydana gelen antikorlardır. İzo-antikorlar
ait oldukları organizmada hemoliz yapmazlar fakat aynı cinsten başka
bir canlının dolaşımına girdikleri zaman hemolize neden olurlar. İzo-
antikorlara bağlı hemolitik reaksiyonların en önemlileri immün
transfüzyon reaksiyonları ile yeni doğanın hemolitik hastalığıdır. Bu
gruptaki hemolizlere allo-immün hemolizler, antikorlara da allo-immün
antikorlar denir ( Berkman ve ark., 2000).
1.3.2.1.3. İlaçlara Bağlı İmmün Hemolitik Anemiler:
İlaçlar çeşitli yollardan hemolize neden olurlar. Bir kısmı direkt
olarak eritrositleri parçalamakta (fenilhidrazin), bir kısmı hemoglobini
irreversibl olarak oksitlemekte (methemoglobinemi ve dayanıksız
hemoglobinler) ve diğer kısmı da immün yoldan hemoliz yapmaktadır.
Bu anemilerin bir kısmında serumda otoantikor bulunmadığı halde,
ilaç alımını takiben hemoliz olur. Bir kısım olgularda ise hastanın
kendi eritrositlerine karşı otoantikorlar oluşur.
İlaçların normal yada küçük dozda ikinci defa alınmasından
sonra semptom ve belirtiler akut şekilde başlar. İlacın ilk alınmasında
sensitizasyon olur sonraki alışta hemoliz gelişir. Bu hastalarda anti-
ilaç antikorları, ilaçların stabil kompleksleri ile reaksiyon verirler ve
makromoleküller meydana getirerek agregatları yaparlar. Bundan
22
başka anti ilaç antikorları eritrosit, trombosit ve diğer dokuların hücre
membranlarına da yapışarak antijen-antikor birleşmeleri yapar, hücre
aglütinasyonuna sebep olurlar.
İlaç antikorları IgG ve IgM immünglobulinleri olup, her ikisi de
kompleman bağlama özelliklerinden dolayı, hücre lizisinden sorumlu
tutulurlar. İlaçların meydana getirdikleri hemolitik anemiler üç tipte
olur.
Çizelge 1.2. İlaçla ilgili immün hemoliz mekanizmaları (Beutler ve ark.,
2001).
Reaksiyon tipi (mekanizma)
Örnek ilaç
Antikor sınıfı (özgüllüğü)
Masum gözlemci
(İmmün kompleks)
Kinidin
IgG/IgM (İlaca)
Hapten
(ilaç adsorbsiyonu)
Penisilin
IgG
(İlaca)
Alfa metildopa
(Otoimmün/bilinmeyen)
Alfa metil dopa
IgG
(Rh antijenlerine)
23
1.3.2.1.3.1. İmmün Kompleks yada Masum Gözlemci Tipi Hemoliz
Sonucu Meydana Gelen Hemolitik Anemiler:
İmmün kompleks yada masum gözlemci tipi hemolizde, ilacın
ilk verilişinde ona karşı antikor meydana gelir. İkinci verilişte ilaçla
antikor birleşerek eritrosit zarına çökerler ve komplemanı da aktive
ederek hemolize sebep olurlar. İlaç kesildikten kısa süre sonra hemoliz
de durur. İlaçlar plazmada komplemana bağlanarak kırmızı kan hücre
yüzeyine yerleşip intravasküler hemoliz oluşturan immünojenik antijen-
antikor kompleksleri oluşumuna neden olurlar. Geçmişte bu
komplekslerin spesifik olarak kırmızı kan hücre antijenine
bağlanmadığından masum gözlemci olduğu düşünülürdü. Fakat
günümüzde bazı immünojenik komplekslerin kırmızı kan hücreleri
üzerinde özgüllüğünün olduğu düşünülmektedir. Masum gözlemci tipi
hemolitik anemiler ilk olarak kinin, kinidin, stibofen gibi ilaçlarla tedavi
gören şistozomiazis hastalığı olan bir hastada 1954 yılında
tanımlanmıştır (Dacie 1967; Davies 1977).
Şekil 1.5. İmmün kompleks yada masum gözlemci tipi hemoliz
24
Bu immün hemolitik mekanizmaya sebep olan ilaçlar, kendileri
immünojenik özellik göstermeyecek kadar küçük moleküllerdir. Fakat
immün yanıt oluşturacak bir kompleks oluşturmak için sıkıca taşıyıcı bir
protein molekülüne bağlanırlar. Bu kompleks anti-ilaç antikoru
oluşumunu indükler ve antikor ile plazmada birleşir. Bu mekanizmanın
ikinci aşamasında ilaç-protein-antikor kompleksi nonimmünojenik yada
immünojenik bir şekilde kırmızı kan hücresi yüzeyine bağlanır.
Antikorlar genellikle IgG ve IgM antikorlarıdır ve komplemana
bağlanarak intravasküler hemoliz oluşturacak kabiliyettedirler. Nadir
olarak kompleman kırmızı kan hücre yüzeyine bağlı olarak bulunabilir.
Bu tip antikorlar bazen lökopeni ve trombositopeniye de sebep
olabilirler. İmmün kompleks yada masum gözlemci tipi hemolize neden
olan ilaçlar arasında kinin, kinidin, P.A.S., stibofen, fenasetin, izoniazid
ve sülfonamidler bulunur (Stiene ve ark., 1998; Beutler ve ark., 2001).
1.3.2.1.3.2. Hapten Tipi Mekanizma İle Oluşan Hemoliz Sonucu
Meydana Gelen Hemolitik Anemiler:
Hapten tipi mekanizma doğrudan kırmızı hücre membran
proteini gibi proteinlere sıkıca bağlanan ilaçlarla alakalıdır. Penisilin
kullanan çoğu hastada penisilin determinantı benzilpenisilloile karşı
IgM antikorları oluşur fakat bu antikor, kırmızı kan hücrelerinde oluşan
penisiline bağlı immün hemolizde rol oynamaz. Penisilin eritrositlere
diğer ilaçlardan farklı bağlanır. Diğer ilaçlar eritrosit membranının bazı
komponentlerine bağlandıkları halde, penisilin eritrosit membranına
sıkı bağlanır, yani irreversibl olarak protein gruplarıyla birleşir.
25
Hemolitik anemiden sorumlu antikor IgG antikorudur, IgM antikorundan
daha az sıklıkla ve penisilinin benzilpenisilloil ve non-benzilpenisilloil
determinantlarına karşı oluşur (Dacia 1967). Yüksek doz penisilin
kullanan hastalarda kırmızı kan hücreleri penisilin ile kaplanır. Bu olay
kırmızı kan hücreleri üzerinde bir harabiyete neden olmaz. Eğer
penisilin dozu çok fazla artarsa (günde 10X106 – 30X106 gibi yada
böbrek rahatsızlığı olan hastalarda daha az miktarda) yada hastada
daha önceden IgG antipenisilin antikoru varsa antikor penisilin bağlı
kırmızı kan hücresine bağlanır ve IgG ile direkt antiglobin testi pozitif
çıkar. Yüksek doz penisilin, yüksek doz anti penisilin antikorları
oluşmasına ve hemolize neden olur. Bunlar kompleman bağlamazlar
(Stiene ve ark., 1998; Beutler ve ark., 2001).
Şekil 1.6. Hapten tipi mekanizma ile oluşan hemoliz
Böyle hastaların kırmızı kan hücrelerinden elde edilen antikorlar
penisilin kaplı kırmızı kan hücrelerine etki eder (direkt antiglobin
testinde). Bu gerçek antikorlardan ilaca bağlı antikorları ayırt etmede
26
önemli bir aşamadır. Yüksek doz penisilin alan bütün hastalarda
hemolitik anemi görülmeyebilir. Penisilin kullanan hastaların az bir
kısmında zorunlu antikor oluşur (Williams ve ark., 1993). Penisilin ve
IgG anti penisilin antikorları ile kaplı kırmızı kan hücreleri karaciğer
makrofajları tarafından parçalanır (Nydegger ve Miescher 2000).
Penisiline bağlı hemolitik anemi ilacın alımından 7-10 gün sonra ortaya
çıkar ve ilacın bırakılmasından 2-16 gün sonra kesilir. Sefalosporinler
penisilinlerle çapraz antijenik reaksiyon gösterirler ve sıkı bir şekilde
kırmızı kan hücre membranına bağlanırlar. Tetrasiklin ve talbutamid de
bu mekanizma ile hemolitik anemiye sebep olabilirler (Stiene ve ark.,
1998; Beutler ve ark., 2001).
1.3.2.1.3.3. Alfa metildopa (aldomet) Tipi Hemoliz Sonucu
Meydana Gelen Hemolitik Anemiler:
Alfa metildopa (aldomet) tipi hemoliz bir gerçek otoantikor
reaksiyonudur. Bu tip hemolitik anemide ilaç , kırmızı kan hücre
antijenleri için spesifik olan ve hemolize neden olabilen IgG
antikorlarının oluşumunu arttırır. 1966 yılında hipertansiyon tedavisinde
kullanılan aldomet isimli ilacı kullanan hastaların bir kısmında hemolitik
anemi görülmüş ve araştırmalardan sonra alfa metildopa (aldomet) tipi
hemolitik anemi tanımlanmıştır (Stiene ve ark., 1998 ).
Alfa metildopa alan hastaların %20 kadarında bir yıl içinde,
gözüken hemoliz olayı gerçekleşebilir. Bu ilacın eritrositlere karşı ilgi
gösteren IgG tipi bir oto antikor oluşumuna sebep olduğu anlaşılmıştır.
İlaç kesildikten birkaç ay sonra antikor kaybolmaktadır. L-dopa,
27
mefenamik asit, indometazin ve klordiazepoksitte bu tip hemolize
neden olabilmektedirler. Bu ilaçların süpresör T hücrelerinde inhibisyon
yaptıkları ve böylece serbest kalan B lenfositlerinin oto antikor
ürettikleri düşünülmektedir (Stiene ve ark., 1998; Beutler ve ark.,
2001).
Şekil 1.7. Alfa metildopa (aldomet) tipi hemoliz
1.3.2.2. İmmün Olmayan Hemolitik Anemiler:
Eritrositlerin kalp damar sistemi içinde fiziksel travmalarla
parçalanma yada lizise uğramaları ile meydana gelirler. Eritrosit
parçalanması kalpte, büyük yada küçük damarlardaki anormallikler,
yanıklardaki ısı etkisiyle olabilir. Bunlara mekanik hemolitik anemiler
yada fragmentasyon sendromları adı verilir (Handin ve ark., 2003;
Beutler ve ark., 2001; Berkman ve ark., 2000).
28
1.3.2.3. Eritrosit Tahribine Neden Olan Diğer Durumlar:
Bakteriyel infeksiyonlar ve yılan zehiri gibi hemolizin taşıyan
bazı zehirler hemolize neden olabilirler. Babesia microti, Babesia
divergens, Bartonella basilliformis ve kene ile taşınan protozoalar
doğrudan kırmızı kan hücresinin istilası ve membran değişikliği ile,
Clostridium perfringens’in neden olduğu septisemi durumlarında,
bakteri meydana getirdiği alfa toksin ile ekstravasküler hemolize neden
olur (Handin ve ark., 2003; Beutler ve ark., 2001; Berkman ve ark.,
2000).
Bazı kimyasallar da doğrudan kırmızı hücrelere zarar verir yada
hücrelerde oksidatif değişikliklere neden olabilirler. Örneğin; bakır ve
arsin gibi endüstriyel maddelerle zehirlenmelerde, kırmızı kan hücreleri
doğrudan hasara uğrayabilir (Handin ve ark., 2003; Beutler ve ark.,
2001; Berkman ve ark., 2000).
29
2.GEREÇ VE YÖNTEM
Ankara İlinde bulunan ve örnek hastane olarak seçilen, Dr.
Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Dışkapı Çocuk Hastanesi, Numune
Hastanesi, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi hemotoloji kliniklerinde
hemolitik anemi tanısı konulan hastaların tedavisinde ne gibi bir yol
izlendiği incelendi. Çocuk hastanelerinde yeni doğan bebeklerde anemi
konusunda herhangi bir test yapılıp yapılmadığı, erişkinlerde sonradan
meydana gelen ilaca bağlı olan yada genetik nedenlere bağlı
anemilerin ne sıklıkla görüldüğü, nasıl teşhis edildiği ve sonrasında
nasıl tedavi edildiği araştırıldı. Evlilik öncesinde kalıtsal kan
hastalıklarının yayılmasının önlenmesi amacıyla yapılan testler
talasemi tanı merkezi ve testlerin yapılabildiği sağlık ocaklarına
gidilerek incelendi, hastalık tespit edilen kişilerin takiplerinin nasıl
yapıldığı tespit edildi.
30
3. BULGULAR
Örnek hastane olarak seçilen 4 hastanenin hemotoloji
kliniklerinde yapılan araştırmaların neticesinde hastanelere gelen
hastalara anemi teşhisi konulduktan sonra uygun tedavinin
uygulandığı, talasemi ve orak hücre anemisi gibi genetik
hemoglobinopatilerde hastaların kayıtlarının tutulduğu fakat ilaca bağlı
hemolitik anemilerin kayıtlarının tutulmadığı saptandı. Bu nedenlerle
ilaca bağlı hemolitik anemiler konusunda herhangi bir veri elde
edilemedi. Eritrositte anormal hemoglobin varlığına bağlı genetik
hemolitik anemilerin çizelge 3.2. deki gibi bir kan hastalıkları bildirim
formuna işlendiği, kayıtların düzenli olarak İl sağlık müdürlükleri
aracılığıyla Sağlık Bakanlığı’ na gönderildiği ve burada takibinin
yapıldığı tespit edildi. 2006 yılı içerisinde örnek hastanelere yaklaşık
200 hemolitik anemili hastanın müracaat ettiği bunların bir çoğunun
tedavisinin yapılarak taburcu edildiği, yalnız 92 hastanın kayıtlarının,
bu hastaların talasemili yada orak hücre anemili olması nedeniyle
tutulduğu saptandı (çizelge 3.1.).
31
Çizelge 3.1. 2006 yılı mayıs ayına kadar Ankara İlinde tespit edilen
hemoglobinopatili hasta sayısı
Kurum adı Yatak Sayısı
Ayaktan tedavi
edilen hasta sayısı
(Yılda)
Hemoglobinopatili
Hasta sayısı
Hacettepe Çocuk
Hastanesi 300 150 000 69(talasemi)
Numune Hastanesi
1109 1 301 353 17(Talasemi)
Dışkapı Çocuk
Hastanesi 250 100 000 1(Talasemi)
Lösante Hastanesi 50 - 7(Talasemi), 4(orak hücre
anemisi)
Talasemi Tanı
Merkezi - -
116(Talasemi), 5 (orak
hücre anemisi)
Dr. Sami Ulus Çocuk
Hastanesi 300 170 000 4(Talasemi)
32
Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel
Müdürlüğü’nün hemoglobinopati kontrol programına göre sağlıklı Türk
toplumunda beta talasemi taşıyıcı sıklığı %2.1’ dir. Türkiye’de yaklaşık
1 300 000 taşıyıcı ve 4000 civarında hasta vardır. Sağlık Bakanlığı son
beş yılda Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgesindeki 16 merkezin yaptığı
tarama çalışmalarını toplamıştır. Bu çalışmada toplam 377 339 sağlıklı
kişi taranmış olup, taranan kişi sayısı ile talasemi ve anormal
hemoglobin sıklığının illere göre dağılımı Adana %3.7 (68 460),
Antakya %4.6 (47 755), İzmir %4.8 (97 510), Edirne %6.4 (2610),
Denizli %2.6 (20 000), Aydın %5.1 (2209), Bursa %1,7 (4040),
Diyarbakır %3.6 (2830), İstanbul %4.5 (4944),Mersin %2.3 (40977),
Muğla %4.5 (52042), Kahramanmaraş %0.7 (2398), Kırklareli %3.4
(2439), Urfa %6.4 (2913) şeklinde bulunmuştur. Bu veriler
doğrultusunda talasemi taşıyıcı sıklığının %4.3 olduğu tespit edilmiştir.
Orak hücre anemisi dağılımı ise Adana %10, Antalya %2.5, Antakya
%10.5, Muğla %0.5 şeklindedir. İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde yeterince araştırma merkezi olmadığından bu yörelerde
kesin rakam bilinmemektedir.
Türkiye’de ilaca bağlı hemolitik anemilerin kayıtlarının
tutulmaması nedeniyle herhangi bir veri elde edilemedi.
34
4.TARTIŞMA
İlaçların meydana getirdikleri hemolitik anemiler immün
kompleks yada masum gözlemci tipi hemoliz sonucu meydana gelen
hemolitik anemiler, hapten tipi mekanizma ile oluşan hemoliz sonucu
meydana gelen hemolitik anemiler ve alfa metildopa (aldomet) tipi
hemoliz sonucu meydana gelen hemolitik anemiler olmak üzere üç
gruba ayrılırlar (Stiene ve ark., 1998; Beutler ve ark., 2001). Bunların
dışında genetik nedenlere bağlı, eritrosit glikolitik enzimlerinden olan,
glikoz 6 fosfat dehidrogenaz (G6PD) enzimi eksikliği ve NADH-
redüktaz enzimi eksikliği olan hastalarda oksidan ilaçların kullanımı
sonucu hemolitik anemi oluşur (Milunsky, 1974; Pyeritz, 1997; Ramat,
1974; Simmons, 1997; Athens ve ark., 2003).
İlaçlara bağlı olarak meydana gelen hemolitik anemiler
Türkiye’de sık olarak görülen anemilerdir. Ankara İlinde bulunan, örnek
olarak seçtiğimiz dört hastanenin kayıtları incelendiğinde yalnız
herediter hemoglobinopatilerin (talasemi, orak hücre anemisi gibi)
kayıtlarının tutulduğu ilaca bağlı hemolitik anemilerin hastanelerde
kayıtlarının tutulmadığı, hastaların uygun tedavinin ardından taburcu
edildiği tespit edilmiştir.
Türkiye’de ilaca bağlı hemolitik anemiler hakkında yeterli
araştırma ve veri bulunmasa da yurt dışında klinik bulgular
doğrultusunda yayımlanan makale sonuçları aşağıda sunulmuştur.
Salama ve arkadaşları, 1996 yılında 9 kadın ve 8 erkek hastada
diklofenak isimli ilaç kullanımı ile hemolitik anemi arasındaki ilişkiyi
35
rapor ederek, bütün bu hastalarda ilaca bağlı otoantikor oluşumu
sonucu immün intravasküler hemoliz ve hemolitik anemi gerçekleştiğini
göstermişlerdir (Salama ve ark.,1996). Moes ve arkadaşlarının 2000
yılında 10 hastada elde ettikleri bulgulara göre 2. kuşak sefalosporin
olan sefotetan kullanımı sonucu bu hastalarda hapten tipi hemolitik
anemi gerçekleştiğini tespit etmişlerdir (Moes ve ark. ,2000). Ahrens ve
arkadaşları tarafından rifampisin kullanan 3 hasta üzerinde yapılan
çalışmada bu hastalarda ilaç kullanımına bağlı olarak otoimmün
hemolitik anemi gerçekleştiği gösterilmiştir (Norbert ve ark.,2001).
Sağlık Bakanlığı’ndan elde ettiğimiz bilgilere göre, ülkemizde
genetik nedenlere bağlı hemoglobinopatilerin yayılmasının önlenmesi
amacıyla 28/12/1993 tarih ve 3960 sayılı Kalıtsal Hastalıklarla
Mücadele Kanun’unun çıkarıldığı, evlilik işlemleri sırasında bu genetik
hastalıkların tespiti için talasemi tanı merkezlerinde ve bazı sağlık
ocaklarında tahlillerin yapıldığı, hastalık tespit edilen kişilerin
takiplerinin ve tedavilerinin bu doğrultuda yapıldığı görülmüştür.
23/06/2000 tarihinde ülkemizde talasemi ve hemoglobinopati
konusunda çalışan tüm merkezler, vakıflar ve dernekler Sağlık
Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü ile
Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün
koordinatörlüğünde Ulusal Hemoglobinopati Konseyini kurmuştur.
36
5.SONUÇ VE ÖNERİLER
Kan diskrazileri ilaç advers etkileri içinde önemli yer tutar. İlaca
bağlı hemolitik anemi ve diğer genetik hemoglobinopatilerde bu kan
diskrazileri içindedir. İlaca bağlı hemolitik anemilerin ülkemizde sıklıkla
görüldüğünü, hemolitik anemi tanısı ile tedavi edilen hastaların
herhangi bir kaydının yapılmadığını, tedavisi yapılan hastaların taburcu
edildiğini, Ankara İlinde seçtiğimiz dört örnek hastanenin hemotoloji
kliniklerinde yaptığımız çalışma sonucu tespit ettik.
İlaca bağlı hemolitik anemilerinin kayıtlarının yapılmamasına
rağmen, talasemi ve orak hücre anemisi gibi genetik
hemoglobinopatilerin Türkiye’ nin bir çok ilinde düzenli olarak
kaydedildiği ve Sağlık Bakanlığına gönderilerek takibinin yapıldığı
saptanmıştır. Genetik hemoglobinopatilerin kontrol altına alınması
amacıyla 28/12/1993 tarih ve 3960 sayılı Kalıtsal Hastalıklarla
Mücadele Kanun’unu çıkarılmıştır. Araştırmamız sonucu örnek olarak
seçilen Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Dışkapı Çocuk Hastanesi,
Numune Hastanesi, Hacettepe Üniversitesi Hastanesine 2006 yılı
içerisinde yaklaşık 200 hemolitik anemili hastanın müracaat ettiği
bunların yalnız 92’ sinin kayıtlarının, bu hastaların talasemili yada orak
hücre anemili olması nedeniyle tutulduğu saptanmıştır.
Advers ilaç etkileri hastane başvurularının yaklaşık %5’ini
oluşturmaktadır. Kan diskrazileri de B tipi advers ilaç reaksiyonları
içinde yer almakta ve Türkiye’de sıklıkla görülmektedir. Sağlık
37
Bakanlığı bünyesinde yeni kurulan Farmakovijilans Merkezi ve
uygulamaları çerçevesinde ilaca bağlı hemolitik anemilerin düzenli bir
biçimde takip edilerek, hastaların eczacı ve doktorlar tarafından
bilgilendirilmesiyle, doğru ve gerekli ilaç kullanımının
yaygınlaştırılmasıyla bu tip hastalıkların azalması sağlanabilir.
38
ÖZET İlaca Bağlı Hemolitik Anemiler ve Klinik Önemi
Bu çalışmanın amacı Türkiye’deki ilaca bağlı olarak gelişen kan diskrazilerinin araştırılmasıdır. Bunun için Ankara’daki dört hastane seçilmiş (Dr Sami Ulus Çocuk Hastanesi, Dışkapı Çocuk Hastanesi, Numune Hastanesi, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi) ve bu hastanelerin hemotoloji kliniklerinde ilaca bağlı hemolitik anemilerin sıklığı araştırılmıştır.
Hemoliz kırmızı kan hücresinin yıkımının hızlanması sonucu oluşan bir patolojik olaydır ( kan diskrazisi). Eğer kırmızı hücre yıkımı üretiminden daha fazla olursa hemolitik anemi oluşur. Hemolitik anemi nedenine göre genetik nedenlere bağlı ve sonradan kazanılan olarak ikiye ayrılır. Sonradan kazanılan hemolitik anemi ilk kez 1900’lü yılların başında tanımlanmıştır ve günümüzde bu tanım immün bozukluklar, ilaçlar, enfeksiyon hastalıkları, kırmızı kan hücrelerinde mekanik travma, toksinler ve diğer sebeplerin başlattığı anemileri ifade eder.
Genel olarak sonradan oluşan hemolitik anemi immün hemolitik anemi
(ilacın neden olduğu, alloimmün ve otoimmün hemolitik anemi) ve non immün hemolitik anemi (enfeksiyonların neden olduğu, mekanik travma, diğer sebepler) olarak sınıflandırılır.
İlaca bağlı hemoliz, immün sistemle ilgili olabilir veya ilgili olmayabilir.
İmmün yanıta bağlı hemoliz mekanizmaları İlacın indüklediği sitotoksik reaksiyonlar, immün kompleks aracılı reaksiyonlar ve otoantikor aracılı reaksiyonlar olarak üçe ayrılır. Örneğin; Penisilin (hapten) kırmızı kan hücre membranına bağlanarak antikorları stimule eder. α- metildopa gibi ilaçlar otoimmün hemolitik anemiye benzer otoantikor oluşmasına neden olabilirler. Kinin kinidin gibi antimalaryal ilaçlar plazma proteinlerine, antikorlara ve daha sonra kırmızı kan hücrelerine bağlanırlar. Diğer yandan bazı kimyasallar ise doğrudan kırmızı hücrelere zarar verir yada hücrelerde oksidatif değişikliklere neden olabilirler. Örneğin; bakır ve arsin gibi endüstriyel maddelerle zehirlenmelerde, kırmızı kan hücreleri doğrudan hasara uğrayabilir .
Kırmızı kan hücresinin enzim, membran ve hemoglobin gibi
komponentlerinde genetik olarak mevcut olan bazı bozukluklar da hemolize neden olabilir. Örneğin glikoz 6 fosfat dehidrogenaz (G6PD) enzimi kırmızı kan hücrelerini oksidatif hasara karşı koruyan ve glutatyonun indirgenme mekanizmasında rol oynayan bir enzimdir. Kronik hemoliz, orak hücre anemisi ve talasemilerinde içinde bulunduğu hemoglobin sentez bozukluklarının sonuçlarındandır. Anahtar Kelimeler : Hemolitik anemi, Penisilin, Alfa-metildopa, Kinin, Glikoz-6- fosfat dehidrogenaz
39
SUMMARY Drug-induced Hemolytic Anemias and Clinical Importance
In our study we aimed to investigate the drug-induced blood dyscrasies in
Turkey. Four hospitals in Ankara (Dr. Sami Ulus Children Hospital, Dışkapı Children Hospital, Numune Hospital and Hospital of Hacettepe Universty) were selected for this and frequency of drug-induced hemolytic anemias were investigated in the hemotology cliniques of these hospitals.
Hemolysis is a process characterized by accelerated red cell destruction (blood dyscrisis). If red cell destruction sur passes production, hemolytic anemia could result. Hemolytic anemia categorized by cause as either congenital or acquired. The term acquired hemolytic anemia was first coined in the early 1900s and it is now commanly used to describe hemolytic anemia triggered by factors such as immune disorders, drugs, infections, mechanical trauma to red cells, exposure to toxins, and other miscellenous causes.
Generally acquired hemolytic anemia can be classified as immune
hemolytic anemia (autoimmune, alloimmune, drug induced), non immune hemolytic anemia (infection induced, mechanical trauma, other factors).
Drug induced hemolysis can be immune mediated or nonimmune
mediated. Immune mediated hemolysis is categorized into three groups; Drug induced cytotoxic reactions, immun complex mediated rections, autoantibody mediated reactions. For example; Penicillin (hapten) binds to red cell membrane and stimulates antibodies. Drugs such as alpha methydopa, may induce true autoantibody production similar to warm autoimmun hemolytic anemia. Antimalarial drugs such as quinine and quinidine, bind to plasma proteins, antibody and then to red cell. On the other hand, some chemicals may directly damage to the red cells or induce oxidative changes in the cells. For example industrial toxins such as copper and arsine, directly damages red cells.
Defects in any of the red cell remaining components such as enzymes,
membrane and hemoglobin can lead to hemolysis. For example glycose-6-phosphate dehydrogenase (G6PD) is a critical enzyme in the production of glutathione, which defends red cells against oxidative damage. Chronic hemolysis can be a result of disorders of hemoglobin synthesis, including sickle cell anemia and thalassemias. Key Words : Hemolytic anemia, Penicillin, Alpha-methyldopa, Quinine, Glucose-6- phosphate dehydrogenase
40
KAYNAKLAR:
ACARSOY, A., ÇAVDAR, A. O. (1971). The İncidence of b-thalassemia and Abnormal Hemoglobins in Turkey., Acta. Haematol. 45: 312-315
AKSOY, M. (1985). Survey on Hemoglobin Variants, Thalassemia, G6PD Deficiency in Turkey., J.Med. Genet. 22: 268-271
APAK, H. (2001). Hemoglobinopatiler ve Talasemiler, p: 149-162 ARNDT, P.A., GARRATTY, G. (2005). The Changing Spectrum of Drug
İnduced Immune Haemolytic Anemia. ARCBS. 42:137-144 ARNDT, P.A., GARRATTY, G., HILL, J., KASPER, M.,
CHANDRASEKARAN, V. (2002). Two Cases of Autoimmune Haemolytic Anemia, Associated with Anti-piperacillin, Detected by the Immune Complex Method. ARCBS. 83: 273-275
ATHENS, J., BITHELL, T., FOESTER, J., LEE, R. (1993). Wintrobe’s Clinical Hematology p. : 1186-1191
AVERY, G. S. (1980) Drug Treatment. 2 nd Edition BAŞEREN, N. (2003). Tıbbi Genetik Ders Kitabı. p. : 371-375 BAŞLAR, Z. (2001). İmmün Hemolitik anemiler p.: 61-67 BERG, K., BOULJENKOV, V., CHRISTEN, Y. (2000). Genes and
Resistance to Disease. p.: 108-110 BERKMAN, M., SCHWARTZ, R., SILBERSTEIN, E. (2000). Hematology
Basic Principles and Practice. Chapter 34 BEUTLER, E., COLLER, B., LİCHTMAN, M., KIPPS, T., SELIGHSON, U.
(2001). Hematology p.:657-663 BIRD, G.W.G., McEVOY, M.W., WINGHMAN, J. (1975). Acute
Haemolytic Anemia Due to IgM Penicillin Antibody in a 3-year-old child. J. Clin. Path. 28: 321-323
BIRD, G.W.G.(1960). Penicillin Antibody. J. Clin. Path. 13: 51-53 BOJANOVSKI,J.(2005).Thalassemia.Erişim:[http://www.caremark.com/healt
hinformation/thalassemia.html] ErişimTarihi: 12.12.2005 CORNETT, M.D. , GURPEET, D. ,PATRICIA, A., LAWRENCE, M. (2004).
Hemolytic Anemia. American Family Phisicians, 69: 2599-2606 DACIE, J. V. (1967). The Haemolytic Anemias. Part 5. Drug Induced
Haemolytic Anemias. P. : 1091-1098 DAVIES, D. M. (1977). Text Book of Drug Reactions. p.: 354-364 GARRATY, G., PETZ, L. D. (1980). Acquired Immune Hemolytic
Anemias. HANDIN, R., LUX, S., STOSSEL, T. (2003). Blood Principles and Practice
of Hematology p. :1878-1881 HILLMAN, R., AULT, K. (2002). Hematology in Clinical Practice. p:127- 143 KING, E.J., THOMPSON, R.H.S. (1972). Biochemical Disorders in Human
Disease. p.: 179-180
41
MOES, G.,MCPHERSON, B., (2000) Cefotetan İnduced Hemolytic Anemia. Archieves of Pathology& Laborotory Medicine p.:1344-1346
MILUNSKY, A. (1974). Genetic Disorders and Fetus. p.: 465-470 NORBERT, A., GENTH, R., SALAMA, A. (2002) Rifampicin İnduced Hemolytic Anemia, British Journal of Haemotology p.:441-443 NYDEGGER, U., MIESCHER, P. (2000). Immunological Mechanisms In
Drug-induced Blood Dyscrasias. J.Clin. Path. 9:46-49 PYERITZ, R. (1997). Principles and Practice of Medical Genetics. Vol. II.
Blood Disorders. Chapter 73. RAMAT, B. (1974). Genetic Polymorphism and Disease in Man. p.: 360-
365 ROSSE, W., HILLMEN, P., SCHREIBER, A. (2000). Immune-Mediated
Hemolytic Anemia. Hematology p.: 48-62 SALAMA, A., KROLL, H., WİTTMAN, G., MUELLER,C. (1996) Diclofenac
İnduced Hemolytic Anemia, British Journal of Haemotology p.:640-644 SIMMONS, A. (1997). Hematology Chapter 9 Hemolytic Anemias p:91-101 SOKOL, R.J., BOOKER, D., STAMPS, R. (1995). İnvestigation of Patients
With Autoimmune Haemolytic Anemia. ACP Broadsheet. 145: 602-610 STIENE, A., CHERYL, M., KOEPKE, J. (1998) Acquired Immune
Anemias of Increased Destruction Chapter 19 WILLIAMS, M., MILNER,M., PEARSON, H., RYAN M., MERRETT, G.
(1993). Managment of Service Personnel with a History of Penicillin Allergy. Journal of Royal Society Medicine 86: 156-158
42