necİp fazil kisakÜrek’te dİn duygusu ve tasavvuftez.sdu.edu.tr/tezler/ts01048.pdf ·...

114
T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUF Ramazan ŞANLI YÜKSEK LİSANS TEZİ Danışman: Doç. Dr. Ramazan GÜLENDAM ISPARTA-2011

Upload: others

Post on 30-Dec-2019

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUF

Ramazan ŞANLI YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman: Doç. Dr. Ramazan GÜLENDAM

ISPARTA-2011

Page 2: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden
Page 3: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden
Page 4: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

i

ÖNSÖZ

Varlıkların en üstünü olan insan, madde (beden) ve manadan (ruh) oluĢan bir

bütündür. Ġnsanı diğer varlıklardan farklı ve özel kılan, ruhî ve manevî bir boyutunun

olmasıdır. Ġnsanın mutluluğu, maddî ve manevî ihtiyaçlarının dengeli bir Ģekilde

karĢılanmasına bağlıdır. Materyalist mantıkla kurgulanan modern yaĢam anlayıĢı,

bilime ve maddeye değer verirken manaya ve metafiziğe sırtını dönmektedir. Her

Ģeyi maddeden ibaret gören ve insanın manevî yönünü doyuramayan bu materyalist

anlayıĢ, insanı bunalımdan bunalıma sürüklemekte ve huzursuz etmektedir.

Huzursuzluğunu ve bunalımını maddî dünyanın verileriyle tedavi edemeyen insan,

farklı çözüm yolları arayarak kendi içine dönmekte, ruh dünyasının derinliklerine

yönelmektedir. Bu ruhî ve manevî arayıĢlar, insanı dine ve dinî olana yöneltmektedir.

Bu kaynağı bulamayıp ruhî hafakanlarını bu kaynaktan tedavi edemeyen birçok

insan, hayatını intiharla sonlandırmıĢtır. Dine yönelen ve bu kaynaktan beslenen pek

çok kiĢi ise bir dine, bir inanca sahip olmanın olumlu etkisi ile daha huzurlu ve

verimli bir ömür sürmüĢtür.

Genel olarak söyleyecek olursak ilk insandan beri insanoğlu, ruhî ve manevî

ihtiyaçlarını dinle doyurmuĢtur. Din, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Dinin

herkes tarafından bilinen, ilkelere ve naslara dayanan yönü, nesneldir; kiĢiden kiĢiye

değiĢmez veya değiĢmemesi gerekir. Dinin algılanması ise, biraz kiĢisel bir

meseledir. Her kiĢinin, dini özümsemesi ve yaĢaması kendine özgüdür. Birçok dinde

olduğu gibi Ġslâmiyet‟te de değiĢik anlayıĢ ve sebeplerden dolayı dini, daha içten,

daha derinden ve daha samimi yaĢama gayretleri olmuĢtur. Ġslâm dininin

kaynaklarından hareketle oluĢturulan dini daha derinden yaĢama gayretine veya diğer

bir deyiĢle; dini, hayata hayat kılma çabalarına “tasavvuf ” denir. Tasavvuf, bir nevi

Ġslâmiyet‟in ruhu ve özüdür. Nefsi ıslah edip kötü ahlâkî özelliklerin yerine yüksek

ahlâkî değerleri ikâme etmeyi amaçlayan din ve tasavvuf; birçok Ģair, yazar ve

sanatçı için de esin kaynağı olmuĢtur. Bu kiĢiler, eserlerini bu kaynaklardan

beslenerek vermiĢlerdir. Cumhuriyet dönemi edebiyatına hem sanatı hem de

kiĢiliğiyle damgasını vuran Necip Fazıl Kısakürek de bu kaynaklardan beslenerek

eser veren sanatçılardan biridir. Bu araĢtırmamızın da temel amacı, Necip Fazıl‟ın

Page 5: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

ii

Ģiirlerinden ve nesirlerinden hareketle din ve tasavvufun, Necip Fazıl Kısakürek‟in

eserlerine ne ölçüde yansıdığı ve sıkça ele aldığı bazı temaların tasavvufla

bağlantısının tespitidir. Biz çalıĢmamızı, Necip Fazıl‟ın dinî ve tasavvufî yönelimini

aĢama aĢama anlatacak bir yöntemle kurguladık.

Birinci bölümde Necip Fazıl‟ın doğumundan, çocukluğundan, aile

çevresinden, eğitim hayatından, edebî anlayıĢından, yayıncılığından bahsederek

ölümüne kadar olan hayatını aĢama aĢama anlattık. Bu bölümde Necip Fazıl‟ın

tasavvufa yöneliĢi ve Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢması da anlatıldı. Bu aĢamaya

gelinceye kadar Necip Fazıl‟ın aile çevresinden, eğitim hayatından, etkilendiği

hocalardan, okuduğu kitaplardan izler sürerek din ve tasavvuf duygusunun

oluĢumunu, geliĢimini kolaylaĢtıran ve bu alana yönlendiren sebepler üzerinde

durduk.

Ġkinci bölümde tasavvufun tanımını yaparak tasavvufun gayesini belirtmeye

çalıĢtık. Bunu Necip Fazıl‟ın Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu adlı kitabındaki

görüĢlerini temel alarak yaptık. Ayrıca Abdülhakîm Arvâsî‟ye ait olan ve Necip Fazıl

tarafından, sadeleĢtirilerek yayımlanan Tasavvuf Bahçeleri adlı eser de temel baĢvuru

kaynaklarımızdan oldu.

Üçüncü bölümde ise Necip Fazıl‟ın Ģiirlerinde ve düz yazılarında sıkça geçen

dinî ve tasavvufî derinliği olan bazı kavramları ele alarak bunları, Necip Fazıl‟ın

yazılarından ve fikirlerinden yola çıkararak anlatmaya çalıĢtık. Bu bölümde yukarıda

saydığımız temel baĢvuru kitaplarından baĢka Necip Fazıl‟ın İman ve İslâm Atlası,

İdeolocya Örgüsü, Veliler Ordusundan 333, Başbuğ Velilerden 33, Çöle İnen Nur

adlı eserlerinden de sıkça faydalandık. Necip Fazıl‟ın konumuzla ilgili olabilecek

tüm kitaplarını okuyarak ilgili bölümlerden yararlandık. Bütün bunlardan baĢka

tasavvufu anlatan temel baĢvuru kitaplarından, tasavvuf sözlüklerinden sıkça

faydalandık.

Necip Fazıl, din ve tasavvuf konusuyla Abdülhakîm Arvâsî ile

tanıĢtıktan sonra daha çok ilgilenmeye baĢlamıĢtır. Önce ise din, özellikle de

tasavvuf konusu, çok yüzeysel olarak Necip Fazıl‟da kendini gösterebilmiĢtir. Necip

Fazıl, ilk dikkate değer Ģiirlerini 17-18 yaĢlarında yazmıĢ ve bu Ģiirlerde özentiden

doğan bir tasavvufî eda dikkat çekmiĢtir. Necip Fazıl‟ın bundan sonraki dönemi

Page 6: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

iii

tamamen dinden ve tasavvuftan uzaktan geçmiĢtir. Özellikle Paris hayatı, dinden ve

manevîyattan tamamen uzak bir hayattır. Peki Necip Fazıl, böylesine bohem bir

hayat sürerken nasıl oldu da Abdülhakîm Arvâsî‟yle tanıĢtı? Onu Abdülhakîm

Arvâsî‟ye götüren sebepler neydi? Necip Fazıl‟ın dinî bir düĢünceye ulaĢması

birdenbire mi oldu? Bütün bu sorular, aslında bizim daha önce belirttiğimiz amaca

ulaĢtıracak cevaplar içermektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu soruların

cevabı, Necip Fazıl‟ın otobiyografik karakterli eserleri olan Kafa Kâğıdı ile O ve Ben

adlı kitaplarında mevcuttur. Bu eserlerden anlaĢıldığına göre Necip Fazıl ilk dinî

telkin ve terbiyesini büyük babası Mehmet Hilmi Bey‟den almıĢtır. Daha sonra

Bahriye‟deki edebiyat hocası Ġbrahim AĢkî Bey, Necip Fazıl‟ın din ve tasavvuf

bilincini kuvvetlendirmiĢ ve ona bu konuda kitaplar tavsiye etmiĢtir. Necip Fazıl‟ın,

o dönemin manevî büyüklerinden Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢması onun dine ve

tasavvufa olan ilgisini pekiĢtirmiĢ, Necip Fazıl‟ın tamamen din ve tasavvuf yörüngeli

bir hayat sürmesine vesile olmuĢtur. Necip Fazıl‟ın Abdülhakîm Arvâsî ile

tanıĢmadan önce Ģairlik vasfı ön plandayken bu dönemden sonra Ģiirleri giderek

azalmıĢ, nesirleri çoğalmaya baĢlamıĢtır. Bununla birlikte hem Ģiirlerinde hem de

nesirlerinde din ve tasavvuf konusu ağırlığını hissettirmeye baĢlamıĢtır. Din ve

tasavvufla ilgili olan bazı temaların ve konuların hem Ģiirlerinde hem de nesirlerinde

birbirine paralel olarak iĢlendiği görülür. Necip Fazıl‟ın, Ģiirde bazı temaları

Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢmadan önce de iĢlediği görülmüĢtür. Necip Fazıl‟ın dinî

ve tasavvufî bir dünya görüĢüne sahip olduktan sonra aynı temayı ele alıĢ

biçimindeki farklılıklar da tezimizin konularından biri olmuĢtur.

Tezimizin kapsamı, Necip Fazıl‟ın eserlerinde din ve tasavvufun

yansıması olduğundan, bu çalıĢma hazırlanırken Necip Fazıl‟ın siyasî içerikli yazı ve

kitapları hariç tüm kitaplarına ulaĢılmaya çalıĢıldı ve tezimizi destekleyecek veriler

toplandı. Belirlediğimiz bazı kavramları, Necip Fazıl‟ın eserlerinden, tasavvuf

kitaplarından ve tasavvuf terimleri sözlüklerinden hareketle dinî ve tasavvufî

boyutuyla açıklamaya çalıĢtık.

ÇalıĢmalarım boyunca benden kaynaklarını, zamanını ve yol gösterici

fikirlerini esirgemeyen tez danıĢmanım Doç. Dr. Ramazan GÜLENDAM‟a, zaman

zaman odasına uğrayıp fikirlerinden istifade ettiğim Prof. Dr. Menderes COġKUN‟a

teĢekkürlerimi sunmak isterim. Tezi hazırlama sürecinde benden ilgi ve desteğini

Page 7: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

iv

esirgemeyen, benimle birlikte birçok geceyi uykusuz geçiren sevgili eĢim Meryem

ġANLI‟ya ve tam sevilecek çağındayken doya doya sevemediğim dünya tatlısı kızım

Sinem‟e de özellikle teĢekkür ederim. Bu tez Süleyman Demirel Üniversitesi

tarafından 2318-YL-10 numaralı proje ile desteklenmiĢtir. Bu nedenle kurumsal

olarak da Süleyman Demirel Üniversitesi‟ne katkılarından dolayı teĢekkür ederim.

Ramazan ġANLI

ISPARTA, 2011

Page 8: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

v

ÖZET

NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUF

Ramazan ŞANLI

Süleyman Demirel Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi, 102 Sayfa, Haziran 2011

DanıĢman: Doç. Dr. Ramazan GÜLENDAM

Necip Fazıl, Cumhuriyet devri Türk edebiyatını, hem fikir adamı olarak hem de

edebiyatçı olarak derinden etkileyen özgün bir kiĢiliktir. Necip Fazıl; Ģiirden tiyatroya,

romandan hikâyeye, tarihten tasavvuf ve felsefeye hemen her alan ve konuda kalem

oynatmıĢ, dikkate değer eserler vermiĢtir. Eserleri, edebî görüĢleri, fikirleri ve fikrî

mücadelesiyle hem çağdaĢlarını hem de daha sonra gelen yazar, Ģair ve fikir adamlarını

derinden etkileyerek geniĢ bir etki alanı oluĢturmuĢtur. Necip Fazıl‟ın edebî ve fikrî etkisi,

günümüzde de birçok yazarda, Ģairde, fikir adamında belirgin olarak hissedilmektedir.

Bundan dolayı, Ģairliğiyle Ģöhret bulan ve devrinde “sultanü‟ş şuara” ünvanını alan Necip

Fazıl‟ı ve fikirlerini inceleme ihtiyacı hissettik. Dönemin manevi önderlerinden Abdülhakîm

Arvâsî ile tanıĢması, Necip Fazıl‟ın hem düĢünce hayatında hem de dünya görüĢünde köklü

bir değiĢime ve kırılmaya neden olmuĢtur. Bu tanıĢmadan sonra Necip Fazıl, dinin ve

tasavvufun yörüngesinde bir hayat sürecektir. Bizim çalıĢmamızın temelini de Abdülhakîm

Arvâsî ile tanıĢıklıktan sonra çok daha belirgin hale gelen “din ve tasavvuf ”un Necip

Fazıl‟ın eserlerine yansıması konusu oluĢturur. Necip Fazıl‟ın Ģiirlerini ve düzyazılarını

inceleyerek bu eserlerde sıkça tekarlanan dinî ve tasavvufî kavramları tespit ettik. Bu

kavramları Necip Fazıl‟ın kendi eserlerinden ve onu tesiri altına alan Abdülhakîm Arvâsî‟nin

eserlerinden haraketle açıklamaya çalıĢtık.

ÇalıĢmamızı üç bölüme ayırdık. Birinci bölümde, Necip Fazıl‟ın hayatını, edebî

anlayıĢını ve tasavvufî dünyaya giriĢini anlattık. Bunu yaparken aile çevresinden ve

öğretmenlerinden gelen dinî-tasavvufî etkiyi de tespit ederek vurguladık. Ġkinci bölümde,

tasavvufun tanımını yaparak Necip Fazıl‟ın tasavvuf hakkındaki görüĢlerini ve tasavvufa

bakıĢını anlattık. Üçüncü bölümde ise Necip Fazıl‟ın eserlerinde sıkça tekrarlanan dinî ve

tasavvufî kavramları, Necip Fazıl‟ın tasavvuf hakkındaki görüĢlerinden, Abdülhakîm

Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

hareketle çok yönlü olarak inceledik. Tezimizi konuya genel bakıĢımızı ifade eden bir sonuç

yazısıyla bitirdik.

Anahtar Kelimeler: Necip Fazıl Kısakürek, Abdülhakîm Arvâsî, din, tasavvuf, dinî

ve tasavvufî değişim.

Page 9: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

vi

ABSTRACT

RELIGION SENTİMENT AND SUFISM İN NECİP FAZIL KISAKÜREK

Ramazan ŞANLI

Süleyman Demirel University, Turkish Language and Literature Department

Thesis of Master Degree, 102 Pages, June 2011

Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Ramazan GÜLENDAM

Necip Fazıl is a peculiar figure, who has deeply affected the Turkish Literature of

Republic Period, as both headworker and a man of letter. Necip Fazıl wrote and gave

remarkable works nearly in every field and subject from poem to theatre, from novel to story

and from history to Sufism and philosophy. He has made a wide effect scope with his works,

literary ideas and intellectual struggle by influencing deeply both his contemporaries and

subsequent authors, poets and headworkers. Necip Fazıl‟s literary and intellectual influence

is clearly perceived on many poets and headmasters today. For that reason, we felt the need

of making a study of Necip Fazıl, who became a well-known person with his poesy and was

entitled as Sultan of Poets (sultanü‟Ģ Ģuara), and his thoughts. Necip Fazıl‟s acquaintance

with one of spiritual leaders of his time, Abdulhakim Arvasi, created an essential alteration

and break both in his intellectual life and world-view. After this acquaintance, Necip Fazıl

would lead a life in path of religion and sufism. The reflection of “religion and Sufism”,

which became more manifest after acquaintance with Abdülhakîm Arvâsî, in Necip Fazıl‟s

works, forms the foundation of our study. By analyzing Necip Fazıl‟s poems and proses, we

determined the religious and sufistic notions that are constantly repeated in these works. We

tried to explain these notions by starting from Necip Fazıl‟s own works and works of

Abdülhakîm Arvâsî who influenced Necip Fazıl.

We ramified our study into three sections. In the first section, we explained Necip

Fazıl‟s life, his literary understanding and his entry to Sufistic world. While doing this, we

also emphasized by determining the religious and Sufistic influence coming from both his

family circle and teachers. In the second section, by defining Sufism, we explained Necip

Fazıl‟s opinions about Sufism and his viewpoint on Sufism. In the third section, we all-round

analyzed religious and sufistic notions that are constantly repeated in Necip Fazıl‟s works by

starting from Necip Fazıl‟s opinions about Sufism, Abdülhakîm Arvâsî‟s works, works

written about Sufism and dictionaries on Sufism. We concluded the thesis with a conclusion

reflecting our view to the subject.

Key Words: Necip Fazıl Kısakürek, Abdülhakîm Arvâsî, Religion, Sufism, Religious

and Sufistic alteration.

Page 10: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

vii

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ......................................................................................................................... i

ÖZET ........................................................................................................................... v

ABSTRACT ............................................................................................................... vi

İÇİNDEKİLER ........................................................................................................ vii

KISALTMALAR ...................................................................................................... ix

BİRİNCİ BÖLÜM

NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN HAYATI VE SANATI

1. Doğumu, Çocukluğu ve Ailesi ................................................................................. 1

2. Eğitim Hayatı ........................................................................................................... 5

3. Dergiciliği ve Yayıncılığı ......................................................................................... 7

3.1. Ağaç .................................................................................................................. 8

3.2. Büyük Doğu ..................................................................................................... 9

3.3. Borazan ........................................................................................................... 13

4. Edebî AnlayıĢı ve Sanatkârlığı ............................................................................... 14

5. Necip Fazıl Kısakürek‟te Din ve Tasavvuf Duygusunun GeliĢmesinde Etkili Olan

KiĢiler ......................................................................................................................... 27

5.1. Mehmet Hilmi Efendi ..................................................................................... 28

5.2. Mediha Hanım ................................................................................................ 29

5.3. Anneanne ........................................................................................................ 30

5.4. Ġbrahim AĢkî ................................................................................................... 31

5.5. Ahmet Hamdi Akseki ..................................................................................... 33

5.6. Abdülhakîm Arvâsî ........................................................................................ 34

6. Ölümü ..................................................................................................................... 39

Page 11: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

viii

İKİNCİ BÖLÜM

TASAVVUF NEDİR?

1. Tasavvuf Nedir? ..................................................................................................... 41

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİNÎ VE TASAVVUFÎ KAVRAMLAR

1. Çile ......................................................................................................................... 45

2. Allah ....................................................................................................................... 49

3. Peygamber ve Peygamberlik .................................................................................. 52

4. Ölüm ....................................................................................................................... 56

5. Nefis ....................................................................................................................... 64

6. Ben ve Benlik ......................................................................................................... 69

7. Tasavvuf Ehli, Tasavvuf Önderleri ve MürĢit ....................................................... 73

8. Kerâmet .................................................................................................................. 83

9. Varlık–Yokluk ....................................................................................................... 84

10. Akıl ....................................................................................................................... 89

11. Sabır ..................................................................................................................... 91

12. Kader .................................................................................................................... 93

SONUÇ ...................................................................................................................... 95

KAYNAKÇA ............................................................................................................ 98

Page 12: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

ix

KISALTMALAR

A.Ü.Ġ.F. :Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi

age : Adı geçen eser

agm : Adı geçen makale

agt :Adı geçen tez

Bkz. : Bakınız

C. : Cilt

Çev. : Çeviren

Ed. : Editör

Haz. : Hazırlayan

md. : Madde

s. : Sayfa

S. : Sayı

Page 13: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

1

BİRİNCİ BÖLÜM

NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN HAYATI VE SANATI

1.1. Doğumu, Çocukluğu ve Ailesi

Necip Fazıl, ÇemberlitaĢ‟ta büyükbabasına ait büyük bir konakta dünyaya

gözlerini açar. Doğduğunda tarih, 26 Mayıs 1904‟ü göstermektedir.1 Necip Fazıl,

ailenin „„biricik oğlunun biricik oğlu‟‟dur.2 Onun doğumu konakta büyük bir

heyecan dalgalanmasına sebep olacaktır. Hemen büyük baba Mehmet Hilmi

Efendi‟ye müjde verilir. Büyük baba Mehmet Hilmi Efendi, Sarıyer‟deki köĢkünden

ÇemberlitaĢ‟taki konağa heyecanla gelir; yeni doğan torununun üstündeki tülü çeker

ve dudaklarından Ģu sözler dökülür : „„Allah koruyucuların en hayırlısı ve

acıyıcıların en merhametlisidir…‟‟3 Doğan çocuğa büyük babasının babası olan

Necip Efendi‟nin ismi verilir.

Necip Fazıl, Ģeceresi çok eskilere dayanan köklü bir aileden gelmektedir;

küçük yaĢta büyük babasından „„Maraşlılık ve Anadoluluk şuuru”4 aldığını, büyük

babasının kendisini daima kökeniyle alâkalanmaya davet ettiğini belirterek kökenini

Ģöyle açıklar: “Yavuz Sultan Selim devrinde Maraş‟ta hükümet süren ve

Osmanoğullarından daha eski bir familya olan Dulkadir (Zülkadir) oğullarına bağlı

Kısakürekler kolu… İçlerinde birçok büyük din adamı bulunan Kısakürek oğullarının

son vardığı halka, Mevlana Bektut Hazretleri, Dulkadir oğludur. Büyük babam da

Mevlana Bektut‟dan gelen kolun daima babadan oğula, ana dalı üstünde…” 5

1 Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek adlı eserinde Necip Fazıl‟ın doğum tarihi ile ilgili Ģu

açıklamayı yapar: “Biyografi kitaplarında ve edebiyat tarihlerinde Necip Fazıl‟ın doğum tarihi

olarak 1903‟ten 1907‟ye kadar çeşitli yıllar gösterilmiştir. O ve Ben adlı otobiyografisinde bizzat

Necip Fazıl, kendi doğum tarihi olarak 26 Mayıs 1320-1904 / Rebiülevvel 1323‟ü vermektedir.

Buradaki mali ve hicri yılların miladi karşılığı 1904 değil 1905 olması gerektiğinden daha sağlıklı

bir belge bulunana kadar 26 Mayıs 1905 tarihini tercih ettik.” Biz ise, Necip Fazıl‟ın kendisinin

verdiği 1904 tarihini tercih ettik. 2 Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 2005, s. 12.

3 Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 2005, s. 39.

4 Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 21.

5 age, s. 21-22.

Page 14: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

2

Büyük baba Mehmet Hilmi Efendi, Ġstanbul Cinâyet Mahkemesi ve Ġstinaf

Reisliği‟nden emeklidir. Sultan II. Abdülhamit‟e Ermeniler tarafından yapılan Yıldız

Camii Suikasti sanıklarını yargılayan ve Mecelle‟yi kaleme alan heyet içinde yer alan

bir hukukçudur. Mehmet Hilmi Efendi, o devrin parasıyla 80 altın emekli maaĢı

almaktadır.

“Ayda beş altına kalabalık ailelerin geçindiği o günlerde, 80 altının ve ayrıca

birçok mülk ve akarlardan gelen iratların döndürdüğü bir konak”tan6 baĢka,

Beykozla ġile arasında bir çiftliği, Sarıyer‟de bir köĢkü, Büyükdere‟de bir yalısı,

KocamustafapaĢa civarında han ve evleri ile KapalıçarĢı‟da dükkânı bulunan7 bu aile,

o zamanın Ģartlarına göre hayli varlıklıdır.

Necip Fazıl, büyük baba Mehmet Hilmi Efendi tarafından çok sevilir ve her

zaman onun iltifatlarına mazhardır. Torununu daima : “Gel, benim akl-ı evvel(akılda

birinci) torunum!”8 diye sevmektedir. Necip Fazıl‟ın zekâsı, olgunluğu ve büyük

adam tavırları, evlerine Necip Fazıl‟ı muayeneye gelen meĢhur çocuk doktoru Kadri

ReĢit PaĢa‟nın da dikkatini çeker. Necip Fazıl‟ı iyice muayene ettikten sonra ona

Ģöyle der: „„Eee,nasılsın bakalım, benim büyümüş ve küçülmüş yavrum. Söyle, büyük

küçük!‟‟9 Necip Fazıl üzerinde etkili ve aslında evin gizli hâkimi sayılan bir baĢka

kiĢi daha vardır konakta: Babaanne Zafer Hanım. Zafer Hanım, Halep valiliği de

yapmıĢ olan Zaptiye Nazırı Salim PaĢa‟nın kızıdır. Kocasının mevkiinin sağladığı

statü içinde mağrur, kibirli, alafrangalık hastası, yaĢlanmaktan ve yaĢlılıktan korkan,

“babaanne” denmesini bile yaĢlılık ihtarı sayan ve “cicianne”ye razı olan Zafer

Hanım, “şanlı bir İstanbul hanımefendisidir.”10

Necip Fazıl‟ın, birçok zaaf ve

tezatlarına rağmen “daima asil ve zarif”11

dediği, “azamete kaçan bir vakarın

heykeli”12

, “daima sultanî eda”lı

13 bu kadın, evin görünmeyen hâkimidir. Zahiren eve

ve olaylara hâkim gibi görünen kocasını, “iç planda ve hususi şekilde kıskıvrak

6 Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 11.

7 Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 59.

8 age, s. 12.

9 age, s. 72.

10 Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 13.

11 age, s. 14.

12 Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 44 .

13 Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 13.

Page 15: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

3

bağlamayı bilmiş”14

ve onu kendine râm etmiĢtir. Büyük anne Zafer Hanım, Necip

Fazıl üzerinde de çok etkilidir. Necip Fazıl, bu etkiyi Ģöyle dile getirir : “Kendisine

„babaanne‟ denilmesini bile ihtiyarlık ihtarı gibi gören ve ancak „cicianne‟ye razı

Zafer Hanımefendi, babam yoluyla bana gelen tesirde, anne yolundan gelenlere ek

olarak büyük pay sahibi…” 15

Necip Fazıl, kendi yaĢam öyküsünü anlattığı, Kafa

Kâğıdı adlı eserde, büyük annesi Zafer Hanım‟ın tesirinin çok fazla olduğunu belirtse

de anneannesinden daima saygı ve hasretle bahsetmesi, ondan çok etkilendiğinin

göstergesidir. Necip Fazıl‟ın babaannesi Zafer Hanım‟la anneannesi, yaĢadığı ortam,

dünya görüĢü, giyim kuĢam ve seciyeleri itibariyle birbirinden çok uzak dünyaları

temsil ederler. Yüksek bir bürokratın kızı olan Zafer Hanım, uĢaklarla dolu bir

konakta yaĢayan, mağrur, alafrangalık meraklısı bir kadındır. “Şark ve Garp

bulamacı, Tanzimat artığı, mihrakından oynatılmış ve yeni mihraka oturtulmamış

İstanbul hanımefendisinin en tipik örneğidir.”16

Anneanne ise “Aksaray taraflarında

kulübemsi basık, ahşap bir evde oturan”17

, dindar bir kadındır. Necip Fazıl‟ın anne

ve babası; ciddi ve otoriter bir büyük baba olan Mehmet Hilmi Efendi ve evin gizli

hâkimi konumunda olan mağrur, mütehakkim ve kibirli bir babaannenin(Zafer

Hanım) bulunduğu bir konakta daha silik, pasif ve ikinci planda kalan tali

karakterlerdir.

Necip Fazıl‟ın babası, Abdülbaki Fazıl Bey, ailenin tek erkek çocuğudur.

“Soyunun erkek temsilcilerine düşkün büyük baba”18

, iki kızdan sonra olan bu

“biricik oğluna”19

“öylesine düşkünlük göstermiş ki ortaya kırdığı kırdık, astığı astık

bir canavar çıkmış.”20

Adı, “Deli Fazıl”a21

çıkmıĢ, “hayale sığmaz haşarılıkların

kahramanı”22

olan bu „„kudurgan‟‟23

ve “şımarık”24

çocuk, gemi o kadar azıya almıĢ

14

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 45. 15

age, s. 45 16

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 13. 17

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 47. 18

age, s. 46. 19

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 12. 20

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 46. 21

age, s. 46. 22

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 16. 23

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 46. 24

age, s. 46.

Page 16: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

4

ki aile, fikirlerine değer verdiği bazı dostlarıyla görüĢerek Ģu kararı alır : “Kanı bir

yanardağ gibi kaynayan bu çocuğu kurtarmak için demişler; hemen tezinden, bu

küçük yaşta evlendirmekten başka çare yok!..”25

Bunun üzerine aile, oğulları “Deli Fazıl”26

için “denk ailelerden”27

kız

istemeye baĢlar. “Son derece sıhhatli yanaklarından kan damlarcasına kırmızı

yüzlü”28

bu çocuğa kimse kız vermeye yanaĢmaz. Aile dostlarının aracılığı ile Fazıl

Bey‟e “seve seve verilecek bir kız”29

bulunur. Bu kız ileride Necip Fazıl‟ın annesi

olacak, Aksaray civarında oturan, Girit mucahiri, yoksul bir ailenin kızı olan Mediha

Hanım‟dır. Gidip bakarlar ve kızı beğenirler. Düğünü kısa sürede yaparlar ve Mediha

Hanım‟ı “bir sabah konak arabasını basık, ahşap evin önünde durdurup palas

pandıras kulübeden saraya aktarıyorlar.”30

“Aksaray‟daki eciş büçüş ev”den31

saraya aktarılan Mediha Hanım, “Zafer Hanımefendi‟nin şanlı gelini değil, konağın

hizmetçisi”dir32

ve Fazıl Bey‟in de “bilmem ne otu gibi müsekkin ilacıdır. O

kadar!..”33

Evlensin de uslansın diye 16-17 yaĢlarında evlendirilen Fazıl Bey‟i evlilik de

durultmaz; Fazıl Bey, taĢkınlıklara devam eder. Mediha Hanım, Necip Fazıl‟ın

„„konak değil tımarhane ‟‟34

dediği „„bu uğultulu konakta, en hatırlı hizmetçiden bir

derece daha üstün, aslî kadronun en küçüğünden de bir derece aşağı, herkesin gel-

git emrine memur acı bir mazlumluk hayatı sürüyor.‟‟35

Kocasının taĢkınlıkları

yüzünden evlilik azap kaynağı hâline gelmeye baĢlar. Fazıl Bey iĢi o kadar ilerletir ki

daha „„ne olduğunu anlamadan‟‟36

koynuna atılan bu çilekeĢ kadına tahammül

25

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 16. 26

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 38. 27

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 16. 28

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 47. 29

age, s. 47. 30

age, s. 48. 31

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 16. 32

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 48. 33

age, s. 48. 34

age, s. 48. 35

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 17. 36

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 48.

Page 17: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

5

edemediği zamanlar „„götürün‟‟37

der ve bu „„ondört-onbeşlik masum‟‟38

,„„çocuk

kadını‟‟39

konağa yakın tutulan bir eve taĢırlar. „„Konak, küçük beyin deli idaresine o

kadar zebundur ki‟‟40

“getirin” narası duyulur duyulmaz Mediha Hanım yaka paça

konağa getirilir. Bu hal, çok uzun sürmez. Nitekim Fazıl Bey kendi otuz, oğlu 13

yaĢındayken Mediha Hanım‟ı boĢar. Bu durum Necip Fazıl‟ın çocuk ruhunda

fırtınaların kopmasına sebep olmuĢtur. Bu olay üzerine Necip Fazıl‟ın çok sevdiği

annesine bağlılığı daha da artacaktır. Babası ise bu ayrılıktan dört yıl sonra vefat

etmiĢtir.

1.2. Eğitim Hayatı

Necip Fazıl‟ın gayr-ı resmî yani örgün olmayan eğitim hayatı, okuma-yazma

serüveni büyük baba Mehmet Hilmi Bey‟le baĢlar. Mehmet Hilmi Bey, torunu Necip

Fazıl‟a küçük yaĢlarda okuma yazma öğretir. Bu durumu Necip Fazıl, O ve Ben adlı

eserinde biraz da hayretle Ģöyle ifade edecektir: “Büyük babam bana en küçük

yaşlarda okuma yazma öğretti. Bilmem ki, dört-beş yaşında su gibi okuyup

yazıyordum dersem inanır mısınız? O zamanın ağdalı diliyle günlük gazeteleri, dört-

beş yaşında okuyor, anlıyor, hatta anlatıyordum.”41

Necip Fazıl, büyük babasının, kendisine ve diğer torunlarına Türkçe-

Fransızca manzum bir sözlükten parçalar ezberletmeye çalıĢtığını anlatır. Büyük

babasının bu kitaptan parçalar okuyup kendisine ve diğer torunlarına bunları

tekrarlattığını, kendisinin bunları “aynı ton ve ahenkle bülbülvari tekrarladığını”,

yaĢça kendisinden büyük olan diğer torunlarınsa “alık alık bakın”dıklarını heyecanla

anlatır.42

Necip Fazıl‟ın, hafıza gücünün ve zekâsının farkında olan büyük baba;

torununun, söylenen manzum parçaları „„bülbül gibi‟‟43

tekrar ettiğini görünce “Gel

37

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 48. 38

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 16. 39

age, s. 17. 40

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 48. 41

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 20. 42

age, s. 84. 43

age, s. 12.

Page 18: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

6

benim akl-ı evvel (akılda birinci) torunum!”44

diyerek avucunun içine bir altın

sıkıĢtırıverir.

Necip Fazıl‟ın ilköğrenim devresi, değiĢik okullarda kesintili ve düzensiz

geçmiĢtir. “Çok kısa bir mahalle mektebi devresinden sonra”45

büyük baba Mehmet

Hilmi Bey, Necip Fazıl‟ı GedikpaĢa‟daki bir Fransız Mektebi‟ne yazdırır. Necip

Fazıl, kısa süre sonra buradan ayrılarak yine aynı semtte bulunan Amerikan

Koleji‟ne yazılır. Bu okula hemen alıĢır, burayı sever; fakat bir süre sonra buradan

usanıverecektir. Necip Fazıl, bundan sonraki ilköğrenim hayatını O ve Ben adlı

otobiyografik eserinde Ģöyle özetler: “Derken Büyükdere‟de Emin Efendi‟nin

Mahalle Mektebi, İstanbul‟da Büyük Reşit Paşa Nümune Mektebi, bir aralık Raif

Ogan‟ın müdür ve Peyami Safa‟nın mubassırlık46

ettiği Rehber-i İttihat ve daha

bilmem ne…”47

Necip Fazıl, en sonunda Heybeliada Nümune Mektebi‟ni bitirerek

diplomasını alır. Aynı yıl Heybeliada‟daki Bahriye Mektebi‟nin kabul imtihanlarına

girer, kazanır ve buraya kaydolur. Bahriye Mektebi‟nin Necip Fazıl‟ın kiĢiliğinin

oluĢmasına ve hayatının bundan sonraki aĢamalarına etkisi büyük olacaktır. Necip

Fazıl, bu etkiyi Ģöyle ifade eder: “1916-1920 arası beş yıl okuduğum mektep… İsmi

Mekteb-i Fünun-u Bahriye-i Şahane…Ne oldumsa bu mektepte oldum. Bu mektepte

buluğa erdim; düşünmeye ve kişiliğimin ana dokusunu bu mektepte örgüleştirmeye

başladım.”48

Necip Fazıl, Bahriye Mektebi‟nde meĢhur hocalardan ders alır. Bu hocalar

arasında, kendilerine “Türk dili ve şiirinin en usta yontucusu”49

diye takdim edilen

Yahya Kemal; Demokrat Parti devrinin Diyanet ĠĢleri Reisi Aksekili Ahmet Hamdi

Efendi ve Rum asıllı mühtedi bir aileden geldiği söylenen fakat kendisini, kim Türk

kim değil diye karar verme makamında gören50

“meşhur hatip”51

Hamdullah Suphi

vardır. Necip Fazıl‟ın, “dar bir muhitin tanıdığı ve kıymetler borsasının ismini

44

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 12. 45

age, s. 29. 46

Mekteplerde öğrencilerle ilgilenen, düzeni sağlayan kimse, gözeteci 47

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 30. 48

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 135. 49

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 41. 50

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 159. 51

age, s. 159.

Page 19: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

7

kaydetmediği”52

Ģeklinde tarif ettiği ve tasavvufla ilk temasını sağlayan edebiyat

hocası Ġbrahim AĢkî de Necip Fazıl‟ın bu okuldaki hocalarındandır.

Necip Fazıl, hem Kafa Kâğıdı hem de O ve Ben adlı otobiyografik eserlerinde

Bahriye Mektebi yıllarına, orada yaĢadıklarına, hocalarına geniĢ yer verir. Bu yer

veriĢin sebebini ve Bahriye Mektebi‟nin kendisi açısından önemini Ģöyle ifade eder:

“Bahriye Mektebi bahsini bu kadar uzatışım, bir dekor ve madde planına değer

vermekten gelmez. Aksine yaşımın tesadüf ettiği mekanda, ruhi billurlaşmamı, yani

mekan yerine zamana bağlı iç hayatımı resmetmek için… Bahriye Mektebi, bana

göre, içindeki büyük ışık cümbüşleriyle bir ayna; bana beni gösteren çerçeve

mahiyetinde mücella bir zemin… Bu bakımdan üzerinde durulmaya layık…”53

Necip Fazıl, çok değer verdiği ve içinde hayatının en güzel beĢ senesini

geçirdiği Bahriye Mektebi‟nden ayrılarak 1921 yılında Ġstanbul Darülfünunu‟nun

Felsefe Bölümü‟ne yazılır. Burada felsefe eğitimine devam ederken Maarif

Vekaleti‟nin Avrupa‟ya öğrenci göndermek için açtığı sınavı kazanır ve felsefe

öğrenimi için Paris‟e, Sorbon Üniversitesi‟ne gider. Necip Fazıl, “kabus şehri”54

ve

“hüsran beldesi”55

diye tasvir ettiği Paris‟te, bunalımlı ve bohem bir hayat sürecektir.

Yer yer sanat çevreleriyle haĢır neĢir olsa da Paris‟in ıĢıltılı ve görkemli eğlence

hayatı ona daha cazip gelecek ve eğitimini tamamlayamadan bir yıl gibi kısa bir süre

sonra Türkiye‟ye dönmek zorunda kalacaktır.

Necip Fazıl, Türkiye‟ye döndüğünde iĢ hayatına atılacak, değiĢik bankalarda

memur ve müfettiĢ olarak çalıĢacak, farklı farklı okularda hocalık yapacaktır.

1.3. Dergiciliği ve Yayıncılığı

Necip Fazıl, birçok özelliği bünyesinde barındıran özgün ve eĢine az

rastlanacak cinsten “komple bir sanatçı”dır.56

Seçkin bir Ģair olduğu kadar derinlikli

ve kaliteli bir tiyatro yazarıdır. Ġncelikli ve maveraya nüfûz edebilen bir hikâyeci

52

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 154. 53

age, s. 152. 54

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 63. 55

age,s. 64. 56

Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Akçağ Yayınları, Ankara 2009, s. 33.

Page 20: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

8

olduğu kadar gündem belirleyen bir makale ve fıkra yazarıdır. Güçlü bir teorisyen

olduğu kadar kitleleri peĢinden sürükleyen bir aksiyon adamıdır. Tüm bu özelliklere,

Necip Fazıl‟ın, dergiciliğini ve yayıncılığını da eklemek gerekir.

Necip Fazıl, pozitivizmin hükümfermâ olduğu bir zamanda, resmî ideolojinin

kitleleri yönlendirip söylem ve eylemlerin sınırını belirlediği bir dönemde

materyalizmin sığ kalıplarını aĢıp metafiziğe yönelen, Ġslâmî dava Ģuuruna sahip bir

dergi hedeflemekteydi. Necip Fazıl, enerjisini ayrı ayrı kabiliyetler gerektiren çok

farklı alanlara yaymasına rağmen “Türk edebiyatında iz bırakan üç dergi çıkarmıştır.

Bunlardan birincisi „Ağaç‟, ikincisi „Büyük Doğu‟ , üçüncüsü de „Borazan‟ adını

taşır. Ağaç, Üstad‟ın sanat alanlarındaki görüşlerini; Büyük Doğu, fikir ve siyaset

alanlarındaki görüşlerini; Borazan ise , mizah ve hiciv alanındaki görüşlerini

yansıtır.”57

Her biri kendi alanında etkili olan ve farklı tepkiler uyandıran bu dergileri

ayrı ayrı incelemekte fayda var.

1.3.1. Ağaç

Necip Fazıl, özellikle Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢtıktan sonra manevî bir

değiĢim yaĢayacak; dünyaya bakıĢı değiĢecek; eĢya, hadise ve olayları daha farklı

yorumlamaya baĢlayacaktır. Abdülhâkim Arvâsî‟yi tanıdıktan sonra verimliliği

artacak; kendi tabiriyle „„dik bir kaya üzerinde gururla dünyaya karşı dikilmiş uyuz

bir keçiyken‟‟58

, üretkenliğinin zirvesine çıkacak ve „„kırk elli ciltlik bir çapa doğru

yükselecekti”r.59

ĠĢte bu değiĢim rüzgarının etkisi ve içten gelen zorlamasıyla Necip

Fazıl, „„spritüalist ve mistik dünya görüşüne bağlı, aynı zamanda sanata estetik

ağırlık veren”60

Ġslâmî hassasiyeti ve dava ideali olan bir dergi çıkarmayı kafasına

koymuĢtur.

57

Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, s. 128. 58

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 129. 59

age, s. 130. 60

Orhan Okay , Necip Fazıl Kısakürek, ġule Yayınları, Ġstanbul 2009, s. 20.

Page 21: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

9

Necip Fazıl‟ın, daha önceki paragraflarda bahsettiğimiz Abdülhakîm Arvâsî

ile tanıĢması, ona “kitaplık çapta eser verme devrinin”61

kapılarını açmıĢ ve bu

devrin ilk ürünü olarak Tohum adlı tiyatro eserini yazmıĢtır. Tohum‟un baĢarılı bir

kurgusu , sağlam bir üslubu olmasına ve eleĢtirmenlerin birçoğundan olumlu not

almasına rağmen Tohum, seyirciden beklenen ilgiyi görmez.62

Necip Fazıl tam böyle

bir hayal kırıklığı hâlindeyken, baĢarısız bir Tohum denemesinin yeĢerip “Ağaç”

olması düĢüncesiyle Ağaç dergisinin hazırlıklarına baĢlar. Necip Fazıl, bu

düĢüncesini dönemin iktisat vekili Celâl Bayar‟a açar. O zaman ĠĢ Bankası ve

Sümerbank, Celal Bayar‟a bağlıdır. Necip Fazıl, bir senelik reklâm ve ilân karĢılığı

olarak Celal Bayar‟ın da onayıyla bu bankalardan mâlî destek alır.63

Ağaç derginin ilk sayısı 14 Mart 1936‟da çıkar. Derginin asıl kadrosu, Necip

Fazıl‟la birlikte Ahmed Hamdi Tanpınar ve Ahmet Kutsi Tecer‟dir. Derginin yazı

kadrosu ise hayli kalabalıktır. Derginin sayfalarını etkili yazar, Ģair ve fikir adamları

doldurmuĢtur. Yukarıdaki isimlere ek olarak Mustafa ġekip Tunç, Abülhak ġinasi

Hisar, ġevket Rado, Feridun Fazıl Tülbentçi, Sait Faik, Sabahattin Ali, Suat Kemal

Yetkin, Burhan Toprak, Cahit Sıtkı, Ziya Osman Saba ve “bir sürü kanatları yeni

çırpınmaya başlayan piliç şair”64

dergide yazmaktadır. Ağaç‟ın ilk altı sayısı

Ankara‟da çıkar ve dergi yedinci sayıdan itibaren Ġstanbul‟a taĢınır. Ağaç on bir kez

de Ġstanbul‟da çıkar. Derginin yayını, “on yedinci sayıda Necip Fazıl‟ın ekonomik

sıkıntılardan ve okuyucu ilgisizliğinden, dergiyi kapatmak zorunda kaldıklarını

bildiren yazısıyla sona er”miĢtir.65

1.3.2. Büyük Doğu

Devrinin birçok güçlü yazar ve Ģairine sayfalarını açarak kendisinden sonra

çıkacak estetik, ruhçu, Ġslâmî dava Ģuuruna sahip birçok dergiye örnek teĢkil eden

Ağaç dergisinin bir yıl gibi kısa bir süre içinde kapanması Necip Fazıl‟da derin bir

hayal kırıklığı meydana getirmiĢtir. Necip Fazıl bu etkiyi, Ģöyle ifade eder: “Birkaç

61

Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek Armağanı, Konak Yayınları,Ġstanbul, s. 76. 62

Orhan Okay , Necip Fazıl Kısakürek, s. 20.

63 Necip Fazıl Kısakürek, Babıâli, Büyük Doğu Yayınları, Ġsanbul 2010, s. 205.

64 age, s. 205.

65 Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek , s. 21.

Page 22: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

10

sayısı Ankara‟da ve bir o kadarı da İstanbul‟da çıkan Ağaç, mistik şairin ilk mecmua

tecrübesi olarak onda müthiş bir darbe tesiri yaptı. Ruh doktorlarının travma

dedikleri tesir… Fena halde kırıldı, inkisara uğradı ve madalyonun yüzüyle tesiri

hâlinde hem Türk fikir ve sanat adamının verim akameti hem de okuyucunun alaka

sefaleti önünde bir laboratuvar tecrübesi katiyetiyle yanıldığını ileride göreceği

hükmünü verdi: Bu memlekette ne duygu ve düşünce vericisinden bir nişan var ne de

alıcısından… Kaybedilen bir kosmos (dünya ) arkasından kaos (hiçlik)…”66

Necip Fazıl, Ağaç dergisi kapandıktan sonra Büyük Doğu‟yu çıkaracağı 1943

yılına kadar 7 yıl bazı memuriyetlerde bulunur. ÇeĢitli gazetelerde köĢe yazarlığı

yapar ve değiĢik okullarda ders verir. 1943 yılında “dolap beygiri gibi”67

dolanıp

durduğu banka memuriyetinden ve öğretim görevlisi olarak çalıĢtığı okuldan ayrılır.

Artık Necip Fazıl‟ın tek mesleği ve geçim vasıtası, basındır.

Necip Fazıl, Büyük Doğu‟nun hazırlıklarına baĢlar. Büyük Doğu ismi, Necip

Fazıl‟ın bu dergiyi çıkarmadan altı yıl önce yazdığı Büyük Doğu Marşı Ģiirinden

alınmadır. Birçok zorluk ve imkânsızlıklar içinde çıkan Büyük Doğu, “manevi bir

muştu ve beşaretin meyvesidir.” Necip Fazıl, hocası Abdülhâkim Arvasi‟ye bir dergi

çıkarma fikrini açtığında Ģöyle bir olay yaĢanır: “…(Abdülhâkim Arvâsî‟nin)68

emriyle Şakir‟in (Abdülhâkim Arvâsî‟nin müridi) getirdiği Muhiddin-i Arabi

Hazretlerine ait Tefe‟ülname‟den niyetime bir âyet meali hâlinde şu cevap çıkmıştı:

Onlara müjdeler olsun…”69

Böyle manevî bir muĢtunun enerjisiyle harekete geçen Necip Fazıl, devrin

yazar ve Ģairleriyle fikir alıĢveriĢinde bulunur; davasına ve ideallerine destek veren

gençlerle sık sık toplanır ve onlara projelerini anlatır. Hatta kafasında az çok derginin

yazı kadrosunu bile kurmuĢtur. Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra Büyük

Doğu‟nun ilk sayısı 17 Eylül 1943‟te çıkar. Necip Fazıl, Büyük Doğu‟nun ilk

sayısının “zevcesinin kürk mantosunu rehin götürdüğü fakat kabul ettiremediği

Maraşlı bir pirinç tüccarının yardımlarıyla”70

çıktığını ifade eder. Birbirinden farklı

66

Necip Fazlı Kısakürek, Babıâli, s. 211. 67

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 170. 68

Parantez içi bilgiler yazara aittir. 69

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 130. 70

Necip Fazlı Kısakürek, Babıâli, s. 264.

Page 23: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

11

karakter ve görüĢte “devrin kalburüstü ne kadar düşünür ve yazarı varsa”71

hepsi

Büyük Doğu‟nun yazı kadrosunda yer almıĢtır: Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya

Kemal, Ahmet Kutsi Tecer, Cahit Sıtkı Tarancı, Celal Sılay, Cevdet Kudret, Mustafa

ġekip Tunç, Hilmi Ziya Ülken, Ali Fuat BaĢgil, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüpoğlu,

Sait Faik, Oktay Akbal, Salih Zeki Aktay….

Büyük Doğu böyle geniĢ, kaliteli ve mümtaz bir kadroyla “edebiyatın ve

sanatın her türüyle bütün bir topluma yönelik yayın yapmaya başlar. Şiir, tiyatro,

makale, senaryo, tarih, sosyoloji, felsefe, politika, eleştiri, tasavvuf… Hemen her

konuda yazılar yayımlanır. Bunların önemli bir bölümünü Necip Fazıl kendisi

yazar.”72

Necip Fazıl‟ın sert ve keskin üslubu, müesses nizamın sinir uçlarına

dokunmaya, belli kiĢi ve kurumları rahatsız etmeye baĢlar. Necip Fazıl, Büyük

Doğu‟yu çıkarmaya baĢladığı sıralarda Ankara ve Ġstanbul‟da çeĢitli yüksek

okullarda hocalık yapmaktadır. Büyük Doğu‟nun yayın çizgisi devrin iktidarını

rahatsız ettiği için Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel‟den, “Akademideki

hocalığınızla Büyük Doğu‟dan birini seçmenizi ihtar ederim.”73

tarzında resmi bir

uyarı gelir. Necip Fazıl da bu uyarıya “elli kişilik bir sınıftansa bütün vatana hitap

edici kürsüyü yani Büyük Doğu‟yu seçtiğini”74

belirten bir yazıyla cevap verir. Necip

Fazıl bunun üzerine akademideki görevinden kovulur. Türkiye Büyük Millet

Meclisi‟nde CHP‟li bir bakanın, “Efendiler, Anadolu‟da ekmek almayıp bu gerici

dergiyi alanlar var! İrtica hortluyor! Dikkat !”75

Ģeklinde bir konuĢma yapması,

Büyük Doğu‟nun o dönemdeki etkisini gözler önüne sermektedir.

Necip Fazıl, muhalefetinin, eleĢtirilerinin ve Ġslâmî söyleminin dozunu artırıp

sistemi, devrin hükümetini rahatsız ettikçe soruĢturmalara ve takibata uğrayacak,

dergisi Büyük Doğu da defalarca kapatılacaktır.

71

Cahit Tanyol, “Necip Fazıl‟a Ait Anılar ve Notlar”, Kaçak Yayın, Ağustos 2004, S.16, s. 24-26. 72

Mehmet Karaman, “Büyük Doğu‟ya Varis Olmak”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek Özel Sayısı),

Ocak 2005, S. 97, s. 188. 73

Necip Fazıl Kısakürek, Babıâli, s. 268. 74

age, s. 268. 75

age, s. 279.

Page 24: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

12

Büyük Doğu, ilk devresinin 30. sayısında Necip Fazıl‟ın neĢrettiği “Allaha

itaat etmeyene itaat edilmez.” mealindeki bir hadis yüzünden „„rejime itaatsizlik‟‟

suçlamasıyla 1944 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılır. Büyük Doğu dergisi

ikinci devresinin 58. sayısında, kocaman bir kulağın üzerine yazılan „„Başımıza kulak

istiyoruz!‟‟76

yazısı yüzünden, devrin CumhurbaĢkanı Ġsmet Ġnönü‟nün kulağının

duymuyor olmasının imâ edildiği ileri sürülerek Örfî Ġdare Mahkemesi‟nce tekrar

kapatılır. Daha sonra aynı mahkeme, Büyük Doğu‟da yayımlanan Sır isimli piyesin

insanları, kanlı bir ihtilâle teĢvik ettiğini ileri sürerek dergiyi tekrar kapatır.

Necip Fazıl, bu sıkıntılarla boğuĢurken Büyük Doğu yurt sathında büyük bir

ilgi görür. Derginin tirajı yirmi binin üzerindedir. Büyük Doğu‟nun matbaa artığı

yırtık sayıları bile kapıĢılmaktadır.77

Kendi kıt imkânlarıyla Büyük Doğu‟yu

çıkarmaya çalıĢan Necip Fazıl‟ın ise maddî durumu o sıralarda çok kötüdür. Büyük

Doğu‟nun, Anadolu bayilerinden, “bir köşk satın alacak kadar”78

alacağı varken

Necip Fazıl, çocuklarına süt getiren adamı parasızlık yüzünden kapıdan geri

çevirmek zorunda kalacaktır.79

Necip Fazıl bu sıralarda maddî zorluklar içinde

kıvranırken devrin baĢbakanı Recep Peker tarafından Ankara‟ya çağırılır. BaĢbakan

Recep Peker, Necip Fazıl‟a, Demokrat Parti aleyhinde yazı yazması, onlara cephe

alması ve Ġslam davasını çok açıktan savunmaması Ģartıyla destek teklifinde bulunur.

Sonrasını Necip Fazıl‟ın kendi kaleminden okuyalım: “Sadece Demokrat Parti‟nin

aleyhine cephe almak ve İslam davasını fazla açığa vurmamak şartıyla, üstünde

Merkez Bankası‟nın bandı, bir paket binlik banknotu (o günün yüzbin bu günün on

milyonu ) ihsas eden bir teklif… Olmadığı taktirde bütün devlet kuvvetleriyle

kuşatılma tehdidi… Evet ya saray ya zindan…”80

Bunun üzerine Necip Fazıl

“hicabından tırnaklarına kadar kıpkırmızı kesil”erek81

kısa bir zaman sonra açılacak

zindan kapısına doğru BaĢbakanlık kapısından çıkar. Daha önce bahsi geçtiği gibi,

derginin Sır isimli piyesten dolayı kapatılması ve Necip Fazıl‟ın “milleti kanlı ihtilâle

76

Necip Fazlı Kısakürek, Babıâli, s. 283.

77 age, s. 279.

78 age, s. 283.

79 age, s. 283.

80 age, s. 285.

81 age, s. 286.

Page 25: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

13

teşvik”82

suçlamasıyla mahkemeye çıkarılması da bu olaydan sonra

gerçekleĢtirmiĢtir.

Büyük Doğu, değiĢik sebeplerden dolayı defalarca kapatılacak ve maddî

sebeplerden dolayı yayınına ara vermek zorunda kalacaktır. Türk basın tarihinde

derin izler bırakan Büyük Doğu dergisi, “1943-1978 yılları arasında aralıklarla 35

sene günlük, haftalık, aylık toplam 512 sayı”83

olarak 16 devre çıkmıĢtır. Necip

Fazıl‟ın bu dergide bazıları imzalı bazıları imzasız çok fazla yazısı yer almıĢtır.

Orhan Okay‟ın tespitine göre Necip Fazıl, Büyük Doğu‟da Ģu takma adlarla yazı

yazmıĢtır: “Ahmet Abdülbaki, Ne-Fe-Ka, Hi-Ab-Kö, Ha-A-Ka, Prof. Ş.Ü, Bankacı,

Be-De, Adı Değmez, Neslihan Kısakürek, Ozan.”84

Büyük Doğu, Necip Fazıl için bir dergi değil „„büyük ve yeni dünyanın

habercisi‟‟85

, „„bütün idealini kucaklayan mukaddes bir kapıya işaretti”r.86

Büyük Doğu, “Allah ve ahlâktan bahsetme”nin87

yasak olduğu, “Babıâli‟nin

fikir veya fikirsizlik piyasası değil kara borsacılık pazarı”88

hâline geldiği,

mefkûresizliğin, materyalizmin ve düĢünce sığlığının had safhaya ulaĢtığı bir

devrede mukaddes bir dava idealinin ve “yeni bir dünyanın haberci”si89

, savunucusu

olmuĢ. O zamanının yayın dünyasına bir derinlik katmıĢ ve etkisi çok geniĢ alana

yayılacak, yepyeni bir çığır açmıĢtır.

1.3.3. Borazan

Necip Fazıl, Ağaç ve Büyük Doğu dergilerinden baĢka “mizah ve hiciv

alanında davanın bir sözcüsü ol”an90

Borazan adlı bir dergi de çıkarır. Necip Fazıl

bu dergiyi, Büyük Doğu dergisinin 14 Kasım 1947 tarihli sayısının toplatıldığı bir

82

Necip Fazıl Kısakürek, Babıâli, s. 283. 83

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 25. 84

age, s. 26. 85

Cahit Tanyol, “Necip Fazıla Ait Anılar ve Notlar”, s. 26. 86

agm, s. 25. 87

Necip Fazlı Kısakürek, Babıâli, s. 268. 88

age, s. 268. 89

Cahit Tanyol,“Necip Fazıla Ait Anılar ve Notlar”, s. 26. 90

Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, s. 137.

Page 26: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

14

dönemde çıkarır. Borazan dergisi, 1947 yılının kasım ve aralık aylarında üç sayı

çıkabilen, yarım gazete boyunda haftalık bir mizah dergisidir.91

Dergideki yazıların

çoğu imzasız da olsa Necip Fazıl‟a ait olduğu anlaĢılmaktadır. Neredeyse bütün

yazılar sosyal ve siyasî hiciv tarzındadır. Bu derginin amacı, “dinsiz politikacılarla

alay ve onların İslam‟a zıt tavırlarını teşhir ve tenkit”ti.92

Bu görevi geçici olarak

yerine getiren Borazan dergisi, Büyük Doğu‟nun 26 Aralık 1947 tarihli 73. sayısı

piyasaya çıkınca yayın hayatından çekilmiĢtir. Necip Fazıl bu hadiseyi Büyük

Doğu‟da, “Ziyafet masasına prens gelir gelmez, yaver temsil mevkini terk etti.”93

Ģeklinde haber vererek Borazan‟ın aslında Büyük Doğu‟nun yokluğunda geçici

olarak çıkarıldığını ima eder. Necip Fazıl, daha sonra Büyük Doğu sayılarında

Borazan‟ın tekrar yayın hayatına baĢlayacağını duyursa da Borazan, bir daha

çıkarılmayacak ve üç yıllık bir mizah dergisi olarak yayın dünyasında yerini

alacaktır.

1.4. Edebî Anlayışı ve Sanatkârlığı

Necip Fazıl, Ģairliği, gazeteciliği, roman, hikâye, tiyatro ve biyografi yazarlığı

yönüyle Cumhuriyet dönemi edebiyat ve fikir hayatında etkili olmuĢ çok yönlü bir

Ģahsiyettir. Necip Fazıl‟ın edebiyatta ve sanatta vardığı noktayı anlayıp

yorumlayabilmek için aile çevresine, yetiĢtiği ortama, hayatına yön veren kiĢilere

göz atmakta fayda var; çünkü bu ögeler bir “puzzle”ın parçaları gibi birleĢerek Necip

Fazıl‟ın karakterini ve sanat anlayıĢını ĢekillendirmiĢtir. Necip Fazıl Kafa Kâğıdı ile

O ve Ben adlı otobiyografik eserlerinde bu konuda bize bol miktarda malzeme

sunmaktadır. Bu hatıralar, bize Necip Fazıl‟ın “çocukluk ve gençlik yıllarındaki

duygu ve kültür dünyasının ipuçlarını ver”diği gibi, “sanatkârlığının, özellikle de

şairliğinin ilk işaretleri” sayılabilir.94

Necip Fazıl; uĢakların, dadıların ve hizmetçilerin olduğu çok büyük bir

konakta dünyaya gözlerini açar. Bu konakta kitaba ve kültüre yabancı olmayan aile

91

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 26. 92

Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, s. 137. 93

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 27. 94

age, s. 29.

Page 27: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

15

fertleri yaĢamaktadır. Necip Fazıl, içeriği hakkında ayrıntılara girmese de

hatıralarında, büyük babasının kütüphanesinden, babaannesinin Batı dillerinden

çevrilmiĢ “sepet sepet romanların” dan95

ve “Tevfik Fikret düşkünü küçük

hala”sından96

bahseder. Büyük babasının kendisine 4-5 yaĢlarında okuyup yazmayı

öğrettiğini “o zaman ağdalı diliyle günlük gazeteleri”97

okuyup anladığını söyler.

“Şanlı bir İstanbul hanımefendisi”98

olan babaanne Zafer Hanım, erken yaĢta

okumayı öğrenen ve dedesinden gördüğü himâye sâyesinde yaramazlıklarıyla milleti

canından bezdiren “torununun ruhunu kamaştırmak, uyuşturmak için müthiş bir

narkoz”99

keĢfeder ve onu roman okumaya alıĢtırır. Böylece daha altı yedi yaĢlarında

iken Fransızcadan çevrilmiĢ bir sürü korku, polisiye ve mecera romanları okur. Daha

sonra okuma tutkusu hastalığa dönüĢmüĢ, sabaha kadar duygusal aĢk romanları

okumaya baĢlamıĢtır.

Henüz küçük yaĢtayken aileden ve çevreden aldığı okuma kültürü, okul

yıllarında da etkisini devam ettirir. Necip Fazıl, okul yıllarında da edebiyata, Ģiire ve

okumaya isteklidir. Ġlk Ģiir denemelerine Heybeliada Bahriye Mektebi‟nde baĢlar.

Kendisi, Ģiir yazmaya nasıl baĢladığını Çile adlı Ģiir kitabının giriĢinde anlatır. On iki

yaĢındayken tuhaf bir bahaneyle Ģiir yazmaya baĢlayan Necip Fazıl, Ģair olma

mecerasını Ģöyle anlatır: “Annem hastanedeydi. Ziyaretine gitmiştim. Beyaz yatak

örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter… Bitişikte yatan veremli genç kızın

şiirleri varmış defterde. Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp: Senin

dedi, şair olmanı ne kadar isterdim!”100

Annesinin bu isteği üzerine Necip Fazıl

kararını verir: “Şair olacağım!”, “ve oldum.”101

diye de ekler.

Necip Fazıl, Bahriye Mektebi‟ndeyken yazdığı Ģiirlerden dolayı adının

“şair”e çıktığından, “şair aşağı, şair yukarı!” diye çağrıldığından bahseder.102

Bu

95

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 13. 96

age, s. 15. 97

age, s. 20. 98

age, s. 13. 99

age, s. 24. 100

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, Büyük Doğu Yayınları, Ġsanbul 2000, s. 9. 101

age, s. 9. 102

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 46.

Page 28: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

16

aralar okumaya ve araĢtırmaya devam etmektedir. Batı edebiyatından Shakespeare ve

Oscar Wilde, Türk edebiyatından Ahmet HaĢim üzerinde okumalar yapmaktadır.103

Necip Fazıl, yukarıda da bahsettiğimiz gibi Bahriye Mektebi‟ndeyken meĢhur

ve etkili hocalardan ders alır. Bu hocalar arasında o sırada Fransa‟dan yeni dönmüĢ

ve Türk Ģiirine farklı bir hava getirmiĢ olan Yahya Kemal ve o zamanın meĢhur

Türkçülerinden Hamdullah Suphi de vardır. Necip Fazıl, burada sanatının dinî ve

manevî bir renge bürünmesinde etkili olacak iki hocasından bahseder. Bunlardan

biri, din dersi öğretmeni Aksekili Ahmet Hamdi Efendi‟dir; diğeri ise edebiyat

öğretmeni Ġbrahim AĢkî Bey‟dir.

Necip Fazıl, gerek O ve Ben gerekse Kafa Kâğıdı adlı kitaplarında çocukluk

yıllarından bahsederken ilk yazdığı Ģiirin aruzla yazılan Ģu dizeler olduğunu söyler:

Düğümlenirken uzun yolların ufukta ucu

Bugün de gelmedi, hasretle beklenen yolcu104

Necip Fazıl‟ın bundan sonra birkaç önemsiz Ģiir denemesi daha olmuĢtur;

fakat basılan ve dönemin meĢhur edebiyatçıları tarafından dikkate değer bulunan ilk

Ģiiri, Mezar Kitabesi‟dir.105

Bu Ģiirin yayımlandığı yıl Necip Fazıl, Darülfünun‟un

(Ġstanbul Üniversitesi) Felsefe bölümünde öğrencidir. Yakup Kadri de İkdam

gazetesinde yazılar yazmaktadır ve Yeni Mecmua adlı dergi de “onun fikrî

idaresinde”dir.”106

Necip Fazıl, İkdam gazetesine gelerek yazılarını yakından takip

ettiği ve beğendiği, “nesir ve üslûbuna bayıl”dığı107

Yakup Kadri‟ye elindeki Ģiir

defterini bırakır. Kendisinin Ģiir yazan bir felsefe öğrencisi olduğunu, Ģiirlerinin

beğenilmesi durumunda Yeni Mecmua‟da yayımlanmasına aracılık edebilirse

sevineceğini bildirerek Yakup Kadri‟nin İkdam‟daki odasından ayrılır. Necip Fazıl,

kısa bir süre sonra Ģiirlerinin Yeni Mecmua‟da yayımlandığını görünce çok ĢaĢırır;

103

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 46. 104

age, s. 51. 105

Necip Fazıl‟ın O ve Ben adlı eserinde bu Ģiir, “Mezar Kitabesi” adıyla geçerken değerli araĢtırmacı

Orhan Okay‟ın Necip Fazıl Kısakürek adlı eserinde “Kitabe” baĢlığıyla kaydedilmiĢtir. ( bkz.

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 31.) 106

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 55. 107

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 187.

Page 29: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

17

çünkü o zamanın meĢhur edebiyatçılarının yazdığı108

, “otoriter çehreli ve isim

yapmamış olanlara kapalı”, “kodaman kabul edilmiş imzaların mühürlediği böyle bir

dergide çocuk denilecek yaşta birinin ânîden boy gösterebilmesi imkânsız...”dır.109

Necip Fazıl‟ın Yeni Mecmua‟da “Kitabe (Mezar Kitabesi), Sevgilim, Allah,

Çılgın, Yegâne, Sarhoş, Derberder, Yârin Sesi” adlı Ģiirleri yayımlanır.110

Bu Ģiirleri

Necip Fazıl, ilk Ģiir kitaplarına ve Çile‟ye almamıĢtır.111

Necip Fazıl‟ın o zaman için

edebiyat çevrelerinde dikkat çeken bu Ģiirlerinde [özellikle de Mezar

Kitabesi(Kitabe)112

ve Sevgilim113

adlı Ģiirlerde] tasavvufî bir hava ve özeniĢ vardır.

Necip Fazıl, bu Ģiirlerinden O ve Ben adlı eserinde “17-18 yaşlarının gâyet acemi ve

iptidaî şiir çabalayışı…”114

olarak bahsedecektir. Bu ilk Ģiir denemelerini kendisi

böyle nitelendirse de devrin meĢhur edebiyatçılarından övgüler gelmeye

baĢlayacaktır. Necip Fazıl, bir süre sonra, Darülfünun‟unun son sınıfındayken

devletin açtığı sınavı kazanarak Paris‟e gider. Ne var ki kumar tutkusu ve bağımlısı

108

O zamanlar Yeni Mecmua‟da Yakup Kadri, Ahmet HaĢim, Yahya Kemal, Refik Halit, M.Fuad

Köprülü gibi edebiyatçılar ve fikir adamları yazmaktaydı. (bkz. Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben,

s. 55.) 109

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 187. 110

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 31.

111 age, s. 31.

112 Benim de yerim bu el oldu yahu

Gençlik bahçesinde sel oldu yahu!

Çünkü tâ derinden bağrımı yaran,

O baĢımın tacı el oldu yahu!

Saçları boynumda dalgalandı da,

Beni boğmak için tel oldu yahu!

AteĢte yaktıktan sonra nefesi

Külümü savurdu, yel oldu yahu!

Ben bu halden ibret almadan göçtüm.

Ondan ibret alan, el oldu yahu! (Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 56.) 113

Sevgilime kul oldum,

Güzelliği seçeli.

Varlıkta yoksul oldum,

Benliğimden geçeli.

Vücut ruha ağ gibi,

Bir düğümlü bağ gibi

Muhabbet, memba gibi

Kevserinden içeli (Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 55-56.) 114

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 56.

Page 30: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

18

olduğu bohem hayatı yüzünden eğitimini yarıda bırakarak Paris‟ten erken ayrılmak

zorunda kalır.

Necip Fazıl, Paris‟ten döndükten sonra 1925 yılında Örümcek Ağı adlı Ģiir

kitabını çıkarır. Çıkan Ģiir kitabına da ismini veren Örümcek Ağı115

Ģiiri, devrin

edebiyatçılarının dikkatinden kaçmaz. Necip Fazıl‟ı, Baudelaire‟e benzetenler olduğu

gibi hece veznine yeni bir hava ve yeni bir keyfiyet getirdiğini söyleyenler olur; fakat

Necip Fazıl, bu durumu, “tenkitçisi olmayan memlekette sadece fikirsiz el çırpma”116

olarak nitelendirir. Necip Fazıl böyle değerlendirse de adı edebiyat mahfillerinde

daha çok anılmaya baĢlayacak ve dikkatle takip edilecektir.

Necip Fazıl‟ın Örümcek Ağı adlı kitabındaki Ģiirleri, her ne kadar halk Ģiiri

tarzında yazılmıĢ olsa ve tema bakımından kısmî olarak dönemde Ģiir yazan hececi

Ģairlere benzese de aslında “çok farklı bir şairin ve şiirin habercisidir.”117

Bu

Ģiirlerdeki iç derinlik, iç dünyaya yöneliĢ, mistisizm, trajedi ve ıstıraplı ruh hâli

Necip Fazıl‟ı hem o dönemde ideolojik Ģiir yazan çağdaĢlarından, hem de saf Ģiir (öz

Ģiir) çerçevesinde Ģiir yazan Ahmet HaĢim ve Yahya Kemal‟den ayrı bir noktaya

taĢıyacaktır. Aslında Necip Fazıl‟ın Ģiiri, “1908 sonrasında başlayan, Cumhuriyetten

sonra da yeni boyutlar kazanarak devam eden şiirin sosyal ve ideolojik muhtevasına

tepki olarak doğar.”118

Bu yıllarda ülke, sosyal ve siyasal krizlerle boğuĢmaktadır,

birçok savaĢ (Balkan, I. Dünya ve KurtuluĢ SavaĢları) yaĢamıĢ ve rejim

değiĢikliklerine (mutlakiyet, meĢrutiyet ve cumhuriyet) Ģahit olmuĢtur. Ağır toprak

kayıplarına uğramıĢ, insanların hayatını derinden sarsan inkılâplar ve ihtilâller

meydana gelmiĢtir. Mutlakiyet evrilerek MeĢrutiyeti, MeĢrutiyet de Cumhuriyeti

netice vermiĢtir. Artık Osmanlı Ġmparatorluğu yıkılmıĢ, Türkiye Cumhuriyeti

kurulmuĢtur. Ġmparatorluk düzeninin yıkılıp “milli bir devlet” kurulması, o dönemin

aydınlarını ve sanatçılarını tarihin derinliklerine yönlendirmiĢtir. Anadolu dıĢında

kalan Türk coğrafyası, tarihi, kültürü edebiyata yansımaya baĢlar. Ayrıca

edebiyatçıların ve fikir adamlarının Anadolu coğrafyasını ve insanı tanıma gayreti,

115

Bu Ģiir, 1924 yılında Millî Mecmua‟da çıkan ilk Ģekliyle bahsi geçen Ģiir kitabına alınmıĢ; Necip

Fazıl Kısakürek daha sonra Ģiirin bir dizesini değiĢtirmiĢtir. 116

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 192. 117

Mehmet Çetin, “Türk Edebiyatında Fırtınalı Bir Zirve”, Necip Fazıl Kısakürek, (Haz.: Mehmet

Nuri ġahin ve Mehmet Çetin), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2008, s. 30. 118

BeĢir Ayvazoğlu, Geleneğin Direnişi, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 1996, s. 192.

Page 31: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

19

edebiyatımıza “Anadolucu ve halkçı bir yön verir.”119

Diğer yandan, Tanzimat‟tan

beri devam eden BatılılaĢma sevdası ve Rus Ġhtilâli, Türk toplumunun kimyasını

bozmuĢ; toplumu ayakta tutan manevî değerleri alt üst etmiĢ; Türk toplumunda

pozitivist ve materyalist düĢüncelerin yerleĢmesine sebep olmuĢtur. Doğal olarak

bunlar, edebiyata ve sanata yansımıĢ; ideolojik ve “materyalist bir edebiyata yol

aç”mıĢtır.120

ĠĢte Necip Fazıl‟ın Ģiiri, pozitivizmin hükümfermâ olduğu dönemde, resmî ve

ithal ideolojilerin estetik algıyı kökten değiĢtirdiği bir ortamda “bir tepki şiiri” olarak

ortaya çıkar; çünkü “Necip Fazıl, bir imparatorluk coğrafyasında dünyaya gelip

şuuru aydınlığa kavuştuğunda kendisini çok küçük bir ülkenin vatandaşı olarak

bulan trajik bir neslin beyni yaralı ferdidir.”121

Necip Fazıl, bir toplumun, bir hayat

anlayıĢının ve bir kültürün yok sayıldığını, inkâr edildiğini gören; maddî ve manevî

küçülmeyi zerrelerine kadar hisseden ve bu trajedinin farkına varan insandır. Necip

Fazıl, sosyal ve siyasî açıdan çalkantılı bir dönemde, mevcut Ģiir anlayıĢının zıddı

yönünde filizlenen mistik ve metafizik Ģiir anlayıĢının temsilcisi olmuĢtur. BeĢir

Ayvazoğlu‟nun Ģu tespiti de aynı noktayı iĢaret etmektedir: “Tanzimat‟tan sonra bir

ara Abdülhak Hamid‟i yoklayan büyük bir şiir soluğu, yahut metafizik ürperti, Türk

şiirinde asıl mecrasını bulmak için Necip Fazıl‟ı bekleyecektir.”122

Necip Fazıl‟ın Yeni Mecmua‟da yayımlanan ilk Ģiir denemelerinin ve daha

sonra Örümcek Ağı adlı Ģiir kitabında yayımlanan Ģiirlerinin Türk Ģiirine yeni bir

soluk getirdiği yadsınamaz.

Necip Fazıl, asıl Ģöhretini Kaldırımlar adlı Ģiir kitabının yayımlanmasıyla

kazanacaktır. Kaldırımlar, gerek Ģekil ve üslûp özellikleri açısından, gerekse içerik

ve bu içeriğin dokunaklı anlatımı bakımından Necip Fazıl‟ın özgünlüğünü ve

kalitesini ortaya çıkaran bir eser olacaktır. Kaldırımlar adlı Ģiir kitabının

yayımlandığı yıllarda “Necip Fazıl” adı edebiyat mahfillerinde daha sık geçer olmuĢ

ve Necip Fazıl‟ın adı “Kaldırımlar Şairi”ne çıkmıĢtır. Yazdığı Ģiirler “64 yaprak ve

128 sahifeyi geçmezken”, kendisi ve sanatı hakkında “yazılıp çizilenler bunun on

119

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 34. 120

age, s. 34. 121

BeĢir Ayvazoğlu, Geleneğin Direnişi, s. 195. 122

age, s. 193.

Page 32: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

20

mislini aş”acaktır.123

Herkes Necip Fazıl‟dan övgüyle bahsedecektir. Yakup Kadri,

Necip Fazıl‟ı “ilk defa kendisi tarafından keşfedilmiş bir dehâ”124

diye överken

Peyami Safa, “Yeni Türk şiirinin şâiri”125

diye hayranlığını belirtecektir. Nahit Sırrı

Örik, “Onu tanımış olmayı büyük bir bahtiyarlık”126

sayacak; ReĢat Nuri, onu, “Şiiri,

sihirli bir cezbeyle dolu şair”127

diye niteleyecektir. Ziya Osman Saba da Necip

Fazıl‟ın, Ģiirimize “Bodleryen bir hava”128

getirdiğini ileri sürecektir. Mehmet

Kaplan ise Kaldırımlar Ģiirinden bahsederken “Türk edebiyatında büyük şehrin

ortasında yalnızlığı bu kadar kuvvetli olarak anlatan pek az şiir”in129

olduğu

tespitinde bulunur.

“Kaldırımlar”ın yayımlanmasıyla birlikte Necip Fazıl‟ın Ģiir dilinde, ilk

Ģiirlerine göre biraz da olsa bir evrilme, bir değiĢim görülür. Ġlk Ģiir kitabı Örümcek

Ağı‟ndaki içe yöneliĢ, dingin ruh hâli, tasavvufî hava ve mistik eda, Kaldırımlar adlı

ikinci Ģiir kitabının yayımlanmasıyla birlikte yerini kaynağı belirsiz korkulara,

kâbuslara ve sayıklamalara bırakmıĢtır. Necip Fazıl, bu değiĢimi kendisi Ģöyle ifade

edecektir: “Şiirimdeki özenme tasavvufî eda ve Anadolu şiirinin „koşma‟ şekline

bağlı iptidaî hassasiyet de gittikçe silinip yerine dipsiz bir korku, sınırsız bir gurbet

duygusu, devamlı bir ihtilaç, vecdini kaybetmiş büyük şehirlerin boğucu kâbusu

geçti. İlk eserim Örümcek Ağı birinci; sonraki kitabım Kaldırımlar, ikinci

merhalemin belirticileri…”130

Necip Fazıl, çok ses getiren bu iki Ģiir kitabından sonra 1932‟de Ben ve Ötesi

adlı Ģiir kitabını yayımlar. Bu kitabın yayımlanması üzerine Necip Fazıl, edebiyat

dünyasındaki yerini daha da sağlamlaĢtıracak ve Necip Fazıl‟ın adı daha çok

duyulmaya baĢlayacaktır. Ünlü denemeci Nurullah Ataç, Ben ve Ötesi‟nin

123

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 67. 124

age, s. 67. 125

Hasan Çebi, Bütün Yönleriyle Necip Fazıl Kısakürek‟in Şiiri, Kültür ve Turizm Bakanlığı

Yayınları, Ankara 1987, s. 328. 126

age, s. 328. 127

age, s. 328. 128

age, s. 328.

129 age, s. 328.

130 Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 65

Page 33: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

21

yayımlanmasını, “1932 senesinin en mühim edebî hadisesi”131

sayacak ve Necip

Fazıl‟ın Ģiirine övgüler yağdıracaktır.

1934 yılına gelindiğinde Necip Fazıl‟ın dünyaya bakıĢı ve sanat anlayıĢını

kökten değiĢtirecek bir hadise meydana gelir. Necip Fazıl, NakĢîbendî Ģeyhlerinden

Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢır. Bu tanıĢma, Necip Fazıl‟a yepyeni bir dünyanın

kapılarını açacak; Necip Fazıl‟ın dünyayı anlayıĢı, sanat anlayıĢı, eĢya ve hadiseleri

yorumlayıĢı çok köklü bir değiĢim geçirecektir. Bu tarihten sonra Necip Fazıl‟ın

gerek Ģahsî hayatında gerek sanat anlayıĢında din, tasavvuf ve mistik düĢünce daha

ağırlıklı bir yere sahip olacaktır. Necip Fazıl‟ın bu tanıĢmadan sonraki sanat

anlayıĢını, Çile‟deki Sanat adlı Ģiir çok güzel ifade etmektedir:

Anladım işi, sanat Allah‟ı aramakmış;

Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

(Çile, s. 39)

Necip Fazıl, Çile adlı Ģiir kitabının sonundaki Poetika adlı bölümde de aynı

noktaya vurgu yaparak Ģiirinin (daha geniĢ anlamıyla sanatının) amacını Ģu Ģekilde

açıklar: “Bizce şiir mutlak hakîkati arama işidir.(…) Ve şiirin ister O‟na inanan ve

ister inanmayanın elinde, ister bilerek ister bilmeyerek O‟nu aramaktan başka

vazifesi yoktur.”132

Necip Fazıl, beyninin “mutlak hakikat acılarına yataklık etti”ği bir zamanda

Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢmıĢ ve Ģeyhi Abdülhakîm Arvâsî ona, “çocukluğunda ve

ilk gençlik yıllarında, masal gibi bir rüya ikliminden topladığı karanlık ve karışık

haberlerin, apaydınlık ve dümdüz gerçeğini”133

vermiĢtir. Bu gerçek, Allah‟tır. Artık

Necip Fazıl‟ın sanatında bu tarihten sonra dinî ve mistik renk daha belirgin olacak;

hatta “mutlak hakikati arama”134

, Necip Fazıl‟da bir misyon ve amaç hâline

gelecektir. Nitekim Necip Fazıl, 1939 yılında yayımlanan Çile adlı Ģiirinde asıl

131

Ġnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergah Yayınları, Ġstabul 2001, s. 58. 132

age, s. 473-474. 133

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 55. 134

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 473.

Page 34: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

22

hedefin “büyük sanatkârlık” olduğunu ifade ederek artık Ģairliğin, “şiirin değil,

şiirini de adayacağı bir hakikatin peşinde”135

olduğunu ifade eder:

Ver cüceye, onun olsun şairlik,

Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

(Çile, s. 20)

Necip Fazıl, arayıĢını, çilesini ve ruhî fırtınalarını yansıtan bu Ģiirinden sonra

dinî muhtevalı Ģiirler yazmaya devam eder: “Duâ, Nûr, Onun Ümmetinden Ol,

Sonsuzluk Kervanı…”

Aslında Necip Fazıl‟ın Çile adlı Ģiiri hem tema hem de muhteva bakımından

“bir tepe noktasıdır.”136

Aslında daha önceki Ģiirlerinde “Allah, ölüm, çile, akıl,

arayış, insan, iman, tasavvuf ” gibi temalar, bazen belirgin bir Ģekilde bazen de belli

belirsiz vardı. Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢtıktan sonra ise, bu temalar, açıktan ve çok

daha yoğun bir Ģekilde Necip Fazıl‟ın Ģiirine girdi.

Necip Fazıl‟ın Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢıp da Ģiir ve sanatındaki dinî ve

mistik eğilim iyice belli olunca Necip Fazıl‟a yapılan övgüler ve alkıĢlar yön

değiĢtirecektir. Necip Fazıl, “sanatına kıyan geri adam”137

diye yaftalanarak “sabık

şair”138

Ģeklinde anılmaya baĢlanacaktır. Artık bu noktadan sonra Necip Fazıl‟ın

sanatının merkezinde “din” yer alacaktır. Necip Fazıl, sanatın ve Ģiirin din ile kaim

olduğunu, “Dinin olmadığı yerde hiçbir şey yoktur; yokluk bile yok. Şiir ve sanatsa

hiç yok.”139

sözleriyle ifade edecektir. Her ne kadar Necip Fazıl‟ın sanat anlayıĢı bu

noktaya gelse de o, sanat anlayıĢını mümkün olduğunca kaba bir propagandaya ve

kuru bir didaktizme teslim etmemiĢtir. Zaten Necip Fazıl, mesajını doğrudan veren,

tebliğci üslûbuyla konuĢan Ģiiri “kaba davulculuk” yapmakla suçlarken fikri eriterek,

düĢünceyi de duygusallaĢtırarak veren Ģiiri ise “sihirli kemancılık”a

benzetmektedir.140

Dolayısıyla Ģiirde açıktan tebliğe karĢı çıkan Necip Fazıl, hem

135

Canan Sevinç, “Bir Huzursuzluğun ġiiri: Örümcek Ağı‟ndan Çile‟ye Necip Fazıl ġiirinin

Evreleri”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek Özel Sayısı), Ocak 2005, S. 97, s. 240. 136

Hasan Çebi, Bütün Yönleriyle Necip Fazık Kısakürek‟in Şiiri, s. 332. 137

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 68. 138

Necip Fazıl Kısakürek, Babıâli, s. 193. 139

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 490. 140

age, s. 475.

Page 35: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

23

“dava ve toplum” yörüngeli hem de “öz şiir” çerçevesinde Ģiir yazmayı

sürdürmüĢtür. Necip Fazıl‟ın bu tavrı, Çile‟nin giriĢinde belirttiği poetik duruĢa

uygundur: “Ben şiiri, her türlü hasis gayemin üstünde, doğrudan doğruya kendi zat

gayesine (sanat için sanat); fakat kendi zat gayesinin sırrıyle de Allah‟a ve Allah

davasının topluluğuna (cemiyet için sanat) bağlı kabul etmişim.”141

Büyük Doğu‟yu çıkardığı 1943 yılından sonra Necip Fazıl‟ın Ģiirlerinde bir

azalma görülecektir. Necip Fazıl bu tarihten sonra fikrî, siyasî, dinî ve toplumsal

80‟den fazla eser verecektir. Bu aĢamadan sonra Necip Fazıl‟ın siyasete bulaĢarak

“şiirine yazık et”tiğini söyleyenler çıkar. Necip Fazıl ise, fikir ve politika yoluyla

gerçekleĢtirmeye çalıĢtığı hedef ile Ģiir gayesinin aynı olduğunu vurgular: “…benim

fikir ve politika yoluyla gerçekleşmesi için savaştığım şey, bizzat şiirin muhtaç

olduğu insan ve cemiyet iklimidir. Ben böyle bir iklimin inşası cehdine bağlıyım.

Bizzat şiir anlayışım bunu gerektiriyor.”142

Necip Fazıl, her ne kadar edebiyatın her sahasında kalem oynatsa da onun

edebî gücü ve sanatkâr yönü, daha çok Ģiirlerinde görünür. Nesirlerinde ise daha çok

fikrî yönü, polemikçi kimliği ve dava adamlığı tarafı belirgindir. Nesir Ģeklinde

yazılan türlerden biri olan tiyatro ise, Ģiirinden sonra Necip Fazıl‟ın en çok önem

verdiği, fikrî ve edebî enerjisini en çok teksif ettiği alanlardan biridir. “Tez‟in laf

olmaktan çıkıp büyü olduğu yer” olarak tanımladığı tiyatroyu, sanatkârlar için bir

“imparatorluk tacı” olarak görür.143

Necip Fazıl, “güzel sanatlar içinde zirve”144

olarak nitelendirdiği tiyatroya, oyunculuğunu çok beğendiği ve aynı zamanda

arkadaĢı olan Muhsin Ertuğrul‟un teĢvikiyle baĢlar. Ġlk tiyatro eseri Tohum‟u bir

hafta içinde yazar ve baĢ rolde Muhsin Ertuğrul‟un kendisinin oynaması Ģartıyla

eserini teslim eder. Muhsin Ertuğrul eseri çok beğenir ve baĢ rolü kendisi alır.

Tohum, gerek edebiyat çevreleri, gerekse eleĢtirmenler tarafından beğeniyle

karĢılanır; fakat sahnelendiğinde yeterli ilgiyi görmez. Tohum‟un sahnede beklenen

ilgiyi görmemesi Necip Fazıl‟ı inkisar-ı hayale uğratır. Necip Fazıl, hem

141

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 13. 142

age, s. 12. 143

Necip Fazıl Kısakürek, Konuşmalar, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1998, s. 120‟den aktaran

ġaban Sağlık, “Tiyatro Yazarı Olarak Necip Fazıl”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek Özel Sayısı ),

Ocak 2005, S. 97, s. 344. 144

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 84.

Page 36: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

24

tiyatroculuğuna hayran olduğu Muhsin Ertuğrul‟a minnet borcunu ödemek hem de

baĢarısız olan ilk deneyimin izlerini silmek için 1937 yılında Bir Adam Yaratmak

adlı piyesi yazar. Oyun, yine Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenir ve oynanır. Eser,

eleĢtirmenler tarafından takdirlerle karĢılandığı gibi sahnede de büyük baĢarı kazanır

ve uzun süre kapalı giĢe oynar.145

Necip Fazıl, tiyatroya çok önem verir ve tiyatroyu “sanat hisarının en yüksek

burcu”146

olarak görür. Kendi eserleri arasında Bir Adam Yaratmak piyesinin yeri

Necip Fazıl için çok ayrıdır. O, bu eserin kendisi için önemini Ģöyle ifade eder: “Bir

Adam Yaratmak adlı eserimi bugüne kadar vücuda getirdiğim eserler içinde en bağlı

olduğum eser biliyor ve öylece bildirmek istiyorum.”147

Necip Fazıl‟ın Ģiirleriyle tiyatroları arasında tematik bir paralellik olduğu

söylenebilir. ġiirlerinde iĢlediği bazı konuların tiyatroda da sıkça iĢlendiğini görürüz.

Nitekim kendisi Tohum‟un temasının “Allah, kader, ölüm…”, Bir Adam Yaratmak

adlı piyesinin ise “Allah, ölüm, sanat, sanatın çilesi, kadın, dost ve cinnet” olduğunu

ifade eder.148

Bu ve benzer konuların gerek hikâyelerinde (Ruh Burkuntularımdan

Hikâyeler) gerekse romanlarında (Aynadaki Yalan) sıkça ele alındığını, Necip

Fazıl‟ın bu meseleler ve açmazlar üzerine yoğun bir Ģekilde kafa yorduğunu

görmekteyiz.

Necip Fazıl, Bir Adam Yaratmak adlı piyesten sonra 14 tane daha tiyatro

yayımlar149

; fakat bunların hiçbiri Bir Adam Yaratmak‟ın baĢarısını ve kalitesini

yakalayamaz. Tohum ve Bir Adam Yaratmak, estetik ve teknik özellikler bakımından

belli bir kalitenin üzerindeyken diğer tiyatro eserleri, aynı kalite çizgisini

yakalayamamıĢtır. Bu eserler, daha çok Necip Fazıl‟ın “Tiyatro, benim için içtîmaî

145

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 82. 146

Necip Fazıl Kısakürek, Konuşmalar, s. 120‟den aktaran ġaban Sağlık, “Tiyatro Yazarı Olarak

Necip Fazıl”, s. 344. 147

agm, s. 378. 148

Necip Fazıl Kısakürek, Konuşmalar, s. 120‟den aktaran ġaban Sağlık, “Tiyatro Yazarı Olarak

Necip Fazıl”, s. 378. 149

Tohum (1935), Bir Adam Yaratmak (1938), Künye (1940), Sabır Taşı (1940 ), Para (1942), Nam-ı

Diğer Parmaksız Salih (1940), Reis Bey (1964), Ahşap Konak (1964 ), Siyah Pelerinli Adam

(1954), Ulu Hakan Abdülhamid Han (1965), Yunus Emre (1969), Kanlı Sarık (1970), Mukaddes

Emanet (1971), Senaryo Romanlarım (1972), İbrahim Edhem (1978).

Page 37: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

25

davada en büyük vaaz kürsüsüdür.”150

tezine uygun olarak yazılan, estetik kaygıdan

çok bir tezi, bir davayı öne çıkaran eserlerdir.

Edebiyatın neredeyse her sahasında ürün veren Necip Fazıl, Ģiir ve tiyatro

kadar yoğun ve sürekli olmasa da hikâye ve romanla da uğraĢmıĢ, bu alanlarda da

ürün vermiĢtir. Necip Fazıl‟ın hikâyelerinin romanlarına göre daha baĢarılı, daha

nitelikli olduğu söylenebilir.

Necip Fazıl, ilk Ģiirlerini yazdığı dönemde, ses getiren Ģiirlerinin yanında

hikâyeler de yazmıĢtır. Nitekim Cumhuriyet gazetesinde yazdığı hikâyelerini bir

araya getirerek Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil ismiyle 1933 yılında yayımlamıĢtır.

1965 yılında ise, Ruh Burkuntularımdan Hikâyeler adıyla bir hikâye kitabı daha

yayımlar. 1970 yılında seçme hikâyelerden oluĢan bir kitabını Hikâyelerim

(Şaheserlerden Kırk Seçme) adıyla yayımlar. 1983 yılında, Hikâyelerim adıyla 52

hikâyeden oluĢan bir kitap daha yayımlar. Bu kitap, ilk üç kitabında yayımlanmıĢ

hikâyelerine sonradan yazdıklarının da eklenmesiyle ortaya çıkan bir çalıĢmadır.

Necip Fazıl‟ın bu hikâyelerine göz atıldığında 8 tanesinin “Kumar ve hasta

kumarbaz tipi” etrafında döndüğü görülür. Diğer hikâyelerinin bir çoğunda ise

“ölüm, yalnızlık, korku, vehim, ruhî fırtınalar ve hafakanlar, arayış”151

gibi temalar

iĢlenmiĢtir. Bu ve benzer temaların daha önce Necip Fazıl‟ın Ģiirlerinde ve

tiyatrolarında da iĢlendiğini ifade etmiĢtik. Buradan hareketle Ģunu söyleyebiliriz ki

Necip Fazıl, kendi hayatında ve ruhunda iz bırakan temaları bazen Ģiir diliyle bazen

tiyatro diliyle bazen de hikâye ve romanın imkânlarıyla tekrar tekrar iĢlemiĢtir.

Edebiyatın her sahasında olduğu gibi hikâyede de materyalist ve pozitivist bir

söylemin hâkim olduğu bir dönemde Necip Fazıl, bu türe metafiziği sokarak

edebiyata farklı bir pencere açmıĢtır. “Anlatımda Mauppasant yoluna bağlanabilecek

hikâyeleriyle Necip Fazıl Kısakürek, metafizik ve ruhçu özellikler taşıyan bir çizgiyi

hemen tek başına temsil etmektedir.”152

150

Necip Fazıl Kısakürek, Konuşmalar, s. 120‟den aktaran ġaban Sağlık, “Tiyatro Yazarı Olarak

Necip Fazıl”, s. 344. 151

Bkz. “Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri, Eski Elbiselerin Hafızaları, Ölü Saklayan Mezarcı,

Hayalet, Sırtlan” adlı hikayelere. 152

Kamil EĢfak Berki, “Türk Hikâyesinde Necip Fazıl Kısakürek‟in Yeri”, Necip Fazıl Kısakürek,

(Haz.: Mehmet Nuri ġahin ve Mehmet Çetin), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2008, s.192

Page 38: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

26

Temsil ettiği çizgi itibariyle, sahip olduğu sıra dıĢı üslûp yönüyle ve özellikle,

tasvir bölümlerinde “şiirsel ve felsefî bir şölene dönüş”en153

dili itibariyle Necip

Fazıl‟ın öyküleri edebiyat tarihindeki yerini alacaktır.

Necip Fazıl, nitelik bakımından hikâyeleriyle boy ölçüĢecek seviyede olmasa

da roman türünde de eser vermiĢtir. Necip Fazıl, roman adı altında iki tane kitap

yayımlar. Bunlardan birincisi Aynadaki Yalan adlı eseridir. Bu roman, önce Yeni

Ġstanbul gazetesinde tefrika edilmiĢ (17 Aralık 1979- 13 Mart 1980); daha sonra

1980 yılında Büyük Doğu Yayınları arasında yayımlanmıĢtır. Sanatsal değerin tezin

gölgesinde kaldığı bu romanda Necip Fazıl, politik, dinî ve sosyal görüĢlerini, basit

ve yüzeysel bir kurgu ile anlatmıĢtır.154

GiriĢ kısmında roman hakkındaki görüĢlerini açıkladığı ve otobiyografik

roman olarak kaleme aldığı Kafa Kâğıdı adlı eseri ise, Necip Fazıl‟ın ölümünden

sonra basılabilmiĢtir. Teknik ve üslûp özellikleri bakımından bir roman

sayılamayacak bu eser, olay akıĢı ve kronolojik sırası ters yüz edilmiĢ bir biyografi

olarak değerlendirilebilir.

Necip Fazıl, Ģairliğinin yanında nitelikli bir nesirci olarak da yazdığı roman,

hikâye ve tiyatrolarıyla da belli bir kalite seviyesini yakalayabilmiĢ çok usta bir

yazar, çok yönlü bir Ģahsiyettir. Bir kez daha vurgulamak gerekir ki, onun çok yönlü

kiĢiliğinin en baskın tarafı Ģairliğidir. Necip Fazıl, sıradıĢı imaj ve hayallere,

etkileyici benzetmelere, “fonetik ve estetik yönden titiz bir dil işçiliği”ne155

sahip

Ģiirleriyle hem çağdaĢı olan Ģairler üzerinde hem de kendi Ģiirinden beslenen halefleri

üzerinde derin bir etkiye sahiptir. Batı Ģiiriyle Türk halk (tekke) Ģiirini harmanlayıp

yeni bir sentez oluĢturması, “şiirlerindeki mistisizm, kapalılık, trajik söyleyiş ve

geleneğe bağlılık”156

gibi özellikler, Necip Fazıl‟ı seçkin ve kaliteli bir Ģair yapmıĢtır.

Hülasa Necip Fazıl, nitelikli bir Ģair olarak, daima gündemde olan ve gündem

belirleyen usta bir polemikçi olarak, müesses nizâmın sinir uçlarına dokunan muhâlif

153

Hüseyin Su, “Kendini Arayan Ben‟in Öyküleri”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek Özel Sayısı), Ocak

2005, S. 97, s. 443. 154

Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, s. 88. 155

Hasan Çebi, Bütün Yönleriyle Necip Fazıl Kısakürek‟in Şiiri, s. 338. 156

Ġnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, s. 59.

Page 39: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

27

bir fikir adamı olarak, “halefsiz ve selefsiz bir üslûp”la157

yazılmıĢ tiyatro, roman ve

hikâyeleri ile Cumhuriyet devri Türk edebiyatına damgasını vurmuĢ bir sanatçıdır.

1.5. Necip Fazıl Kısakürek’te Din ve Tasavvuf Duygusunun Gelişmesinde

Etkili Olan Kişiler

Derin bir kültür ve bilgi birikimi gerektirecek çok farklı alanlarda birçok

nitelikli eser vermiĢ bir yazar olan Necip Fazıl, bu eserlerinin birçoğunda din ve

tasavvufu, ya doğrudan doğruya ya da eserlerin içinde eritilmiĢ bir Ģekilde gizliden

gizliye kullanmıĢtır. Necip Fazıl‟ın eserleri incelendiğinde dinî ve tasavvufî bakıĢ

açısının ne derece belirgin olduğu hemen fark edilecektir.

Pekâlâ Necip Fazıl‟ın eserlerine yansıyan bu dinî ve tasavvufî söylem,

nereden kaynaklanmaktadır? Bunu açıklayabilecek veriler, Necip Fazıl‟ın kendi

eserlerinde bol miktarda vardır. Özellikle otobiyografik özellikler taĢıyan O ve Ben

ile Kafa Kâğıdı adlı eserleri bu konuda bize yeterli malzeme sunmaktadır. Bu

eserlerden anlaĢıldığına göre Necip Fazıl, manevî bilinci ve ilk dinî eğitimi aile

çevresinden almıĢtır. Bu durum Kerim Yavuz‟un Ģu tespitlerini destekler niteliktedir:

“Çocuk ilk defa genel eğitimle olduğu gibi dinî tecrübe ile de doğrudan doğruya

ailede karşılaşır. Eğer çocuğa din eğitimi verilirse onda dinî inancın oluştuğu ve

geliştiği görülür.”158

Necip Fazıl‟da aile çerçevesinden gelen etkilerle oluĢan dinî bilincin değiĢik

kanallardan gelen etkilerle pekiĢtiği görülür. Bu bilincin geliĢmesine ve pekiĢmesine

katkı sağlayan kiĢileri tek tek ele almanın faydalı olacağına inanıyorum.

157

Ahmet Turan Alkan, “Türk Nesrinde Halefsiz ve Selefsiz Bir Üslup: Necip Fazıl Kısakürek”,

Necip Fazıl Kısakürek, (Haz.: Mehmet Nuri ġahin ve Mehmet Çetin), Kültür Bakanlığı Yayınları,

Ankara 2008, s. 202. 158

Kerim Yavuz, Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişimi, Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı Yayınları,

Ankara 1983, s. 46‟dan aktaran Nesibe Esen, Necip Fazıl Kısakürek‟te Dinî Yaşayış (Yüksek

Lisans Tezi), Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana 2009, s. 31.

Page 40: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

28

1.5.1. Mehmet Hilmi Efendi

Kerim Yavuz, Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişimi adlı çalıĢmasında

çocuğun, dinî terbiyeyi ailenin yapısına bağlı olarak anneden, babadan, büyük baba

veya büyük anneden alabileceğini belirtir.159

Necip Fazıl da “ilk dinî telkinleri”ni160

vakar ve ciddiyeti ile konağın en etkili

kiĢisi olan büyük babası Mehmet Hilmi Efendi‟den alır. Büyük babasının konaktaki

konumunu ve kendisinin onun üzerindeki etkisini “Konağın ruhu büyük babam, ben

de onun ruhuyum”161

diyerek ifade eder ve ondan aldığı ilk dinî terbiyeyi Ģu Ģekilde

dile getirir: “Yatakta da büyük babamla beraberim ve kürkünün içindeyim. İlk dinî

telkinlerimi ondan aldım. Yatakta ondan hep dinî menkıbeler dinliyorum.”162

Anlattıklarıyla torununu manevî anlamda besleyen büyük baba, Necip Fazıl‟a,

himâye ettiği bir hâkim olan Mustafa Efendi‟den Kur‟an dersleri de aldırır.163

Necip Fazıl‟ın çocukluk çağında en büyük destekçisi ve hâmisi olan büyük

babası Mehmet Hilmi Efendi, anlattığı menkıbelerle Necip Fazıl‟da bir manevî

bilincin oluĢmasını sağlamıĢ; dinî ve tasavvufî dünyaya yöneliĢin ilk taĢlarını

döĢemiĢtir. Necip Fazıl, büyük babası öldüğünde onun bu yönüne dikkati çekerek

Ģöyle diyecektir: “ Olanca desteğim, koruyucum, kürkünün içinde barındırıcım,

sema, toprak, güneş, dünya, Allah, Peygamber, bütün kâinat öğreticim, büyük

babam… öldü.”164

Necip Fazıl, kendi soy ağacından bahsederken “din” konusuna özellikle vurgu yapar

ve içinde birçok büyük din adamının bulunduğu Kısakürekoğullarının vardığı son

halkanın manevî önderlerden Mevlana Bektut olduğunu belirtir.165

Mehmet Hilmi

Bey‟in babası Ahmet Necip Bey de eski MaraĢ müftüsüdür.166

ĠĢte böyle

159

Kerim Yavuz, Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişimi, s. 46‟dan aktaran Nesibe Esen, Necip

Fazıl Kısakürek‟te Dinî Yaşayış (Yüksek Lisans Tezi), s. 31. 160

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 21. 161

age, s. 12. 162

age, s. 21. 163

age, s. 23.

164 Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 131.

165 Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 22.

166 Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 43.

Page 41: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

29

muhafazakâr ve dindar bir aileden gelen büyük baba Mehmet Hilmi Bey, dinî yönden

Necip Fazıl‟ı etkileyen ilk kiĢidir.

1.5.2. Mediha Hanım

Necip Fazıl‟ı derinden etkileyen ve hayatına yön veren kiĢilerden biri de

annesi Mediha Hanım‟dır. Necip Fazıl‟da anne etkisi, baba tarafına göre çok daha

baskındır. Necip Fazıl, annesinin kendisi üzerindeki etkisini Ģöyle anlatır: “Ne

aldımsa annemden,(…) hayatı boyunca masum ve mazlum bu kadından aldığıma

inanıyorum. Baba kolları ikinci planda …”167

Necip Fazıl, saygı ve hasretle andığı annesinin babası tarafından terk ediliĢini

bir türlü kabullenemeyecek, annesine karĢı düĢkünlüğü giderek artacak ve onu hep

hayırla yâd edecektir. “En köklü zaafım”168

dediği annesinin hayatını Ģöyle özetler:

“Anneme gelince, yirmi küsur yaşında babamdan dul kaldıktan sonra topyekun

küsen, bütün ömrü uğultulu konaktan başlayarak bir besleme hâlinde ezilmekle

geçen, nihâyet hastalanan, kurtulan, çocuğunu (beni) dişlerinde taşıyarak büyüten,

bu defa da kendini erkek kardeşlerinin hizmetlerinde harcayan, Müslümanlıkta ve

derinlikte annesine eş büyük kadın, bazı şiirlerimden de tüttüğü gibi en köklü

zaafım… Allah‟ın, bende yarattığı birçok hususiyeti, annemin yolundan verdiğine

inanıyorum”169

Annesinin özellikle manevî yönden, Necip Fazıl‟da bıraktığı derin etkiye

karĢılık baba Fazıl Bey‟in, Necip Fazıl üzerinde hem maddî hem manevî hiçbir etkisi

yoktur ve oğlunun yazdığı bir mektuba: “Ne de güzel üslubun varmış!”170

cevabını

verecek kadar oğlundan bîhaberdir. Fazıl Bey, Mediha Hanım‟dan ayrıldıktan dört

yıl sonra çok genç denilebilecek bir yaĢta, otuz üç-otuz dört yaĢlarında ölmüĢtür.

Necip Fazıl, “bir isimden ibarettir”171

dediği ve ömrü boyunca “hepsi hepsi

167

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 46. 168

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 76. 169

age, s. 75-76. 170

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 151. 171

age, s. 94.

Page 42: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

30

bir günlük kadar konuşmadığı”172

babasını Ģöyle tasvir edecektir: “O girdaplar çizen,

her türlü nefis muhasebesine yabancı, ne yaptığını ve ne istediğini bilmez bir

rüzgârdı, ne durgunlaşabildi, ne de kasırgalaşabildi, satıh üstü esip geçti.”173

1.5.3. Anneanne

Necip Fazıl, örnek aldığı annesini yetiĢtiren bir kadın olan anneannesinden

de dinî yaĢayıĢ ve bilinç olarak çok etkilenmiĢtir. Necip Fazıl, anneannesinin derin

ve samimi bir Müslüman olduğunu belirterek onun dinî hassasiyeti olan, beĢ vakit

namazında bir kadın olduğunu, daimâ Allah ve Resûl‟ünü andığını ve günün yirmi

dört saatini ağlamak ya da dua etmekle geçirdiğini belirtir.174

“Ayak parmağından

saçına dek kar gibi beyaz tülbent kokan bu mübarek kadın”ın175

kendisi için çok

büyük bir mesele olduğunu söyler ve etkilendiği bir hadiseyi anlatır: “Bir gün dalgın

dalgın pencereden bakışını gördüğüm ümmî kadına sormuştum: Anneanne ne

düşünüyorsun? Cevap vermişti: Allah‟ı düşünüyorum! Ne düşüneceğim? Ciğerime

kadar ürpermiş ve kendi kendime de demiştim: Keşke bizim ilmimiz, bunun

ümmîliğinin ayak tozuna erişebilse…”176

Necip Fazıl‟ın “derin ve fedakâr Müslüman-Türk annesi timsali”177

dediği bu

mübarek kadını sokakta görenler, “bir çift göz deliği meydanda bir çarşafa bürülü,

evi ziyaret edenler de daima başörtüsü içinde buluyor.”178

Görüldüğü gibi anne ve anneannenin, dini derinden, samimî yaĢayıĢları,

Necip Fazıl‟ın çocuk bilincinde derin bir etki bırakmıĢ ve daha sonraki hayatına da

tesir etmiĢtir. Kerim Yavuz da bu noktayı destekleyici bir tespitte bulunur: “Aile

172

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 151. 173

age, s. 152.

174 Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 75.

175 age, s. 75.

176 age, s. 75.

177 age, s. 16.

178 Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 48.

Page 43: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

31

içinde ve dışında oluşan dinî, ahlakî ve kültürel atmosfer içinde edinilen gözlemler,

çocuğun dinî gelişiminde etkilidir.”179

1.5.4. İbrahim Aşkî

Necip Fazıl‟ın, “ne oldumsa bu mektepte oldum”180

dediği, ilk metafizik

arayıĢ ve çırpınıĢlarının filizlendiği Bahriye Mektebi, kalbine bastığı yakıcı mühürle

Necip Fazıl‟ın hayatında önemli bir yere sahiptir. Necip Fazıl, Bahriye‟de 1916-1920

yılları arasında 5 yıl okur. Ergenlik çağını ve ilk gençlik yıllarını bu okulda yaĢar. Bu

dönemde “bedensel gelişimle birlikte bilişsel gelişim de hızlıdır. Bireyde soyut,

mantıksal, eleştirel ve ahlâkî düşünme biçimleri gelişir.”181

Necip Fazıl da bu tespite

uygun olarak bu yıllarda ebedî hayat, Cennet, Cehennem, varlık, yokluk konusunda

düĢünmeye ve bunları sorgulamaya baĢlar. Yarı hikmetli, yarı mecnun vehimlerin

çocuk beynini diĢleyerek kendisini çok sıkıntıya soktuğunu ve etkisinden haftalarca

sıyrılamadığını söyler.182

Necip Fazıl‟ın Bahriye‟de en çok etkilendiği kiĢi; Necip Fazıl, metafizik

buhranlarla boğuĢurken, geçirdiği bu “ilk oluş ve berzah acıları”nı183

sezinleyen

edebiyat öğretmeni Ġbrahim AĢkî‟dir. Necip Fazıl‟ın, “hocalarımızın en yaşlısı ve

derin irfan sahibi” dediği Ġbrahim AĢkî Bey, ona isteklisi olduğu dünyadan

(tasavvufî dünyadan), “derme çatma ilk adresleri ver”en kiĢidir.184

Necip Fazıl,

“henüz meselenin meselesi tasavvuf hakkında bir mizan bilgisine sahip değil”ken185

hocasının verdiği Semerât‟ül-Fuâd ve Divan-ı Nakşî, adlı kitaplarla tasavvufî

dünyaya adımını atar. Bu kitapları okuyan ve bunlardan etkilenen Necip Fazıl, dinî,

tasavvufî meseleler üzerine kafa yormaya, hayatı sorgulamaya devam etmektedir:

“Mektebin camiindeki minareden sabah ve yatsı ezanları okunurken yatağımdan

179

Kerim Yavuz, “Dinî Ġnancın GeliĢmesinde Nativizm ve Tecrübecilik Problemi”, Atatürk

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi VII, Erzurum 1986a, s. 139.‟dan aktaran Nesibe Esen,

Necip Fazıl Kısakürek‟te Dinî YaĢayıĢ (Yüksek Lisans Tezi), s. 33. 180

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 135. 181

Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, Ġstanbul 1994, s. 345-354‟ten aktaran

Nesibe Esen, Necip Fazıl Kısakürek‟te Dinî Yaşayış (Yüksek Lisans Tezi), s. 35. 182

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 45. 183

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 156. 184

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 41. 185

Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 157.

Page 44: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

32

doğruluyor, elimle başımı kapatıyor ve anlatılmaz haşyet duyguları içinde

yüzüyorum. Baş meselem, Allah… Koltuğumun altında, yaprakları öd ağacı ve gül

yağı kokan Semerât‟ül-Fuâd ve yumurta akıyla parlatılmış esmer kağıt üzerine

yazma Divan-ı Nakşî, rıhtım boyunda dalgalara karşı düşünce… Darağacına çekilen

Mansur‟un menkıbesi, taç ve tahtını yele veren İbrahim Ethem‟in macerası ve

dünyayı bütün nakışlarıyla perde üzerindeki gölgelere benzeten Nakşî şair, ruhumu,

akşam ıssızlığında çevirmişti.”186

Necip Fazıl; Ġbrahim AĢkî‟nin, sınıf içindeki tavırlarından ve sorularından

dolayı kendisindeki cevheri fark ettiğini, kendisiyle ilgilendiğini, daima okumaya

teĢvik ettiğini ve bir gün kendisine Ģöyle dediğini söyler: “Sana gel, diyorum; dört

ayağını diremiş gelmem diyorsun. Kendi otladığın yerden memnunsun; ama asıl

cevherli otu bulmaktan acizsin.”187

Ġbrahim AĢkî‟nin, Necip Fazıl üzerindeki etkisi Ģu anektotla daha iyi

anlaĢılacaktır: Necip Fazıl‟ın, ünversite yıllarında yazdığı tasavvufî edalı ilk Ģiirleri,

Yakup Kadri idaresindeki Yeni Mecmua‟da yayımlanır ve Yakup Kadri dahil bütün

edebiyat çevrelerinden övgü alır. Yeni Mecmua‟nın idarehanesinde karĢılaĢtığı

Ahmet HaĢim, hayretini gizlemeyerek Necip Fazıl‟a “Çocuk! Bu sesi nereden buldun

sen?” der ve sonra da “verdiği rütbeyi kıskanmış olacak ki” Ģu sözleri söyler188

:

“Kendini bir şey sanma! Yakup Kadri‟nin seni tuttuğuna da bakma! Tesiri altındasın

da ondan… Sanatkâr, tesiri altında kalanı sever.” Necip Fazıl, bununla alakalı olarak

Kafa Kâğıdı adlı eserinde Ģunları söyleyecektir: “Hâlbuki aldığım tesir Yakup

Kadri‟den değil, bana en iptidaî şekilde tasavvuf zevkini aşılayan Bahriye‟deki

hocam İbrahim Aşkî Bey‟den.”189

Bu tespit, bize Necip Fazıl‟ın referans noktalarını, daha sonra Ģiirlerinde iyice

belirgin hâle gelecek olan dinî ve tasavvufî damarın kaynağını göstermesi açısından

önemlidir.

186

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 43.

187 Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 156.

188 Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 57.

189 Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s. 189.

Page 45: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

33

1.5.5. Ahmet Hamdi Akseki

Necip Fazıl‟ın manevî dünyasının Ģekillenmesinde etkili olan kiĢilerden

birinin de Bahriye‟deki din dersi hocası Ahmet Hamdi Akseki190

olduğu söylenebilir.

Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti‟nin üçüncü Diyanet ĠĢleri BaĢkanı olan Ahmet

Hamdi Akseki Necip Fazıl‟a “Sende istikbalinin beklediği İslam düşünce adamından

ışıklar görüyorum.”191

diyerek ondaki “fikir ve dava adamlığı” cevherini ilk

keĢfedenlerden biri olmuĢtur. Necip Fazıl ondan, Kafa Kâğıdı ile O ve Ben adlı

eserlerinde birkaç yerde bahseder ve Bahriye yılllarından onunla ilgili pek fazla

ayrıntıya yer vermez; fakat Necip Fazıl‟ın 1969 yılında verdiği bir konferans

vesilesiyle söyledikleri ondan etkilendiği noktaları göstermesi bakımından önemlidir:

“…imanlı bir diyanet temsilcisine düşen ıstırabı sadık bir miyar şivesiyle kaydetmiş

bir çilekeştir. O halde halis bir insan; fakat ıstırabının mukabil hamlesini yerine

getirmekten, aynı makamdaki herkes gibi aciz olduğu için, belirttiği mânâ ve

meselelerin altında kalmış bir mustarip.(…) Diyanet İşleri'nin alâkalısı bulunduğu

süre içinde müsbet eser vermek ve müessir olmak yerine, ancak menfî esere

mukavemet etmiştir ve müteessir olabilmenin akibetini temsil edebilmiştir.”192

190

Ahmet Hamdi Akseki (1887-1951): Türkiye Cumhuriyeti‟nin üçüncü Diyanet ĠĢleri BaĢkanı olan

Ahmet Hamdi Akseki, Akseki‟nin Sülles (Güzelsu) kasabasında doğmuĢtur. BeĢ altı yaĢlarında

Kur‟an okumaya baĢladı. DeğiĢik hocalardan dinî dersler aldı. Mehmet Akif‟ten de Arap edebiyatı

ile ilgili dersler aldı. Medrese eğitimini sürdürürken Dârülfünûn‟un Ulûm-i Âliyye-i Diniyye

ġubesi‟ne (bugünün Ġlahiyat Fakültesi) girdi, buranın kapatılması üzerine Dârülhilâfetü‟l Âliyye

Medresesi‟ne geçerek eğitimini tamamladı. Daha sonra Medresetü‟l-Metehassisîn‟in Kelam ve

Hikmet-i Ġlahiye ġubesi‟ne girdi. Bu okulun son sınıfında iken 1916 yılında Heybeliada‟daki

Mekteb-i Bahriye-i ġâhâne‟ye (Deniz Harp Okulu) din dersleri hocası olarak atandı. DeğiĢik

camilerde kürsü Ģeyhliklerinde bulundu. Milli Mücadele için Anadolu‟ya geçerek vaaz ve

konferanslarıyla buradaki milli mücadele hareketini destekledi. 1924 yılında Dârülfünûn Ġlahiyat

Fakültesi hadis ve hadis tarihi müderrisliğine atandı. Aynı yıl Diyanet ĠĢleri Reisliği Heyet-i

MüĢâvere üyeliğine atandı. Tarîkat-ı Salâhiye Cemiyeti‟ne üye olduğu ve faaliyetlerine katıldığı

suçlamasıyla 1925 yılında Ankara Ġstiklal Mahkemesi‟nde yargılandı ve beraat etti. 1939 yılında

Diyanet ĠĢleri baĢkan yardımcılığına atandı. 1947 yılında ise Diyanet ĠĢleri baĢkanlığına getirildi.

Bu görevde iken 1951 yılında vefat etti. Eserlerinden bazıları: Ruh ve Bekâ-yı Ruh, İslâm Dini,

Peygamberimizin Vecizeleri, Mezâhibin Telfiki ve İslâm‟ın Bir Noktaya Celbi, Dinî Dersler, Ahlak

Dersleri, Askere Din Kitabı, Yavrularımıza Din Dersleri, Köylüye Din Dersleri. (İslâm

Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C: 2, Ġstanbul 1989, s. 293-294)

191 Necip Fazıl Kısakürek, Kafa Kâğıdı, s.163.

192 <http://www.yenisafak.com.tr> , arsiv, 05 Mayıs 2001, Dücane Cündioğlu, (15.06.2011)

Page 46: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

34

Necip Fazıl, onun makamının hakkını verme konusundaki çabalarını takdir

eder ve “makamıyla vicdanı arasındaki muhasebe neticesinde kalbinin çatlayıp”193

öldüğünü söyler. Necip Fazıl‟ın, Bahriye‟de okuduğu yıllarda Ġbrahim AĢkî‟den

etkilendiği kadar olmasa da Ahmet Hamdi Akseki‟den de etkilendiğini

söyleyebiliriz.

1.5.6. Abdülhakîm Arvâsî

Necip Fazıl, gerek aile çerçevesinden gerekse Bahriye‟deki hocalarından

gelen etkilerle tedricî bir manevî değiĢim yaĢamıĢtır. Bu değiĢim, eğitim için gittiği

Paris‟te yaĢadığı bohem ve bunalımlı dönemde bir ara kesintiye uğrasa da Necip

Fazıl, en keskin ve kalıcı değiĢimi Abdülhakîm Arvâsî194

ile tanıĢtıktan sonra

yaĢayacaktır.

193

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 40.

194 Abdülhakîm Arvâsî (1865-1943): NakĢibendî-Halidî Ģeyhi. Van'ın BaĢkale kazasında doğdu. Ba-

bası Seyyid Mustafa Efendi'dir. Soyu anne tarafından Abdülkadir-i Geylânî‟ye ulaĢır. Moğol

istilası sırasında (1258) Musul'a hicret eden ataları daha sonra Urfa ve Bitlis'e, oradan da Mısır'a

gider. Ailenin büyük oğlu Molla Muhammed bir süre sonra Van'a gelip Ģehrin güneyinde yüksek

dağlar arasında bir köy kurarak yerleĢir. Bu köyde büyük bir dergâh ve iki katlı bir cami inĢa

ederek buraya Arvas adını verir. Kadirî tarikatına mensup olarak faaliyet gösteren bu aile, “Arvas

seyyidleri” diye bilinir. Abdülhakîm Arvâsî, ibtidâî ve rüĢdiyeyi BaĢkale'de okudu. Daha sonra

Irak'ın çeĢitli bölgelerindeki tanınmıĢ âlimlerden icazet alarak BaĢkale'ye döndü (1882). Kendisine

miras kalan servetle bir medrese yaptırdı ve zengin bir kütüphane kurdu. Bu medresede yirmi yıla

yakın ders okuttu. 1880 yılında intisap ettiği Hâlidiyye tarikatı Ģeyhlerinden Seyyid Fehim'den

hilâfet aldı (1889). Tarikatın silsilesi Seyyid Fehim, Seyyid Tâhâ vasıtasıyla NakĢibendiyye'nin

Hâlidiyye kolunun kurucusu Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'ye ulaĢır. Abdülhakim Arvâsî, I. Dünya

SavaĢı'nın baĢlarında Ruslar'ın BaĢkale'yi istilâ etmesi ve Ermeniler'in silâhlanarak müslüman

halkın mallarını yağmalamaya baĢlamaları üzerine, hükümetin emriyle yüz elli kiĢilik ailesiyle

birlikte daha emin bir yere göç etmek zorunda kaldı. DeğiĢik yerlere uğrayarak ve kısa süreli

yerleĢerek Nisan 1919'da Ġstanbul'a geldi. Eyüp'teki KaĢgarî Dergâhı Ģeyhliğine tayin edildi (Ekim

1919). Medresetü'l-mütehassisîn'de, tasavvuf tarihi dersi okuttu. Dergâh Ģeyhliğinin yanı sıra ay-

rıca KaĢgarî Camii'nin imamlık ve vaizlik görevi de kendisine verildi. Tekkeler kapatılana kadar

bu görevlere devam etti. Daha sonra tarikat faaliyetlerini bırakarak eve dönüĢtürdüğü dergâh bi-

nasında, tasavvufî sohbetlerle meĢgul oldu. Menemen hadisesi (Aralık 1930) ile alakalı görülerek

tutuklandı ve Menemen'e gönderildi. Ancak olayla ilgisi olmadığı anlaĢıldı. Soyadı kanunu kabul

edilince ÜçıĢık soyadını aldı. Beyoğlu Ağa Camii ve Beyazıt Camii'nde dersler verdi. Cumhuriyet

döneminin önemli fikir ve sanat adamlarından Necip Fazıl Kısakürek'in kendisiyle tanıĢıp sohbet-

lerinde bulunması, aydın çevrelerde de tanınmasını sağladı. Eylül 1943'te sıkıyönetimin emriyle

Ġzmir'e gönderildi. Bir süre sonra Ankara'ya gitmesine izin verildi. 27 Kasım 1943'te vefat etti.

Kabri, Ankara'daki Bağlum Mezarlığı'ndadır.

Eserleri: Rabıta-i Şerife (Necip Fazıl Kısakürek tarafından sadeleĢtirilerek yayımlanmıĢtır.), Er-

Riyâzü‟t-Tasavvufiye (Necip Fazıl Kısakürek tarafından sadeleĢtirilerek Tasavvuf Bahçeleri adıyla

yayımlanmıĢtır.), Tam İlmihal-Saadet-i Ebediyye (İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı

Yayınları, C: 1, Ġstanbul 1988, s. 211-212)

Page 47: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

35

Necip Fazıl, Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢma serüvenini Ģöyle anlatır: Necip

Fazıl bir akĢam çalıĢtığı bankadan çıkar ve karĢıya geçmek için bir “Şirket-i

Hayriye” vapuruna biner. KarĢısında oturan adamın dikkatli bir Ģekilde kendisine

baktığını görür. Rahat, kaygısız ve incitici olmayan bu bakıĢ ısrarla devam eder. Bir

süre sonra selamlaĢarak tanıĢırlar. Necip Fazıl, ismini, cismini bildirme zahmeti

duymayan bu adamla bir süre dinî konularda sohbet eder. Konu bir süre sonra

“tasavvuf” bahsine gelir. Necip Fazıl bu konudan hareketle, zamanımızda irĢada

ehliyetli bir mürĢidin olup olmadığını sorar. Adam, ona adres olarak Beyoğlu Ağa

Camii‟nde cumaları ders veren Abdülhakîm Arvâsî‟yi gösterir. Bu arada vapur

iskeleye yanaĢır. Necip Fazıl‟ın bir daha hiç görmeyeceği Hızır tavırlı bu adam,

Necip Fazıl vapurdan inerken daha önce söylediği Ģeyleri aynen tekrarlar: Beyoğlu

Ağa Camii‟nde… Cumaları orada ders verir. Ġsmi? Abdülhâkim Efendi Hazretleri.

Necip Fazıl, aradan zaman geçtikten sonra bir cuma günü arkadaĢı Abidin Dino ile

Abdülhâkim Arvâsî‟yi ziyarete gider. Necip Fazıl, etrafındaki herkesin, kendisine

saygı ve ihtiramla davrandığı zatın vakar ve heybetinden çok etkilenir. Ayak üstü bir

görüĢüp tanıĢmadan sonra Abdülhakîm Arvâsî, Necip Fazıl‟ı evine de davet ederek

istediği zaman kendisini ziyaret edebileceğini söyler. Necip Fazıl, çok etkilendiği bu

zatın elini can kurtarana yapıĢırcasına “kapıp” öper ve oradan arkadaĢıyla ayrılır.195

Bu tanıĢma, Necip Fazıl için bir dönüm noktasıdır. Her ne kadar Necip

Fazıl‟ın gençlik yıllarından beri tasavvufa ilgisi olsa da 1934 yılında Abdülhakîm

Arvâsî ile tanıĢınca bu ilgi teorikten pratiğe geçecek ve bir yaĢam tarzı hâline

gelecektir. Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢıklık, Necip Fazıl‟ı o kadar etkileyecektir ki

hayatının akıĢ çizgisini ve evrelerini bu zat belirleyecektir. Nitekim Necip Fazıl,

hayatını anlattığı O ve Ben adlı eserini üç bölüme ayıracaktır: Tanıyıncaya Kadar

(1904-1934), Tanıdıktan Sonra (1934-1943), O Günden Beri (1943‟ten sonra).

Abdülhakîm Arvâsî, ilk görüĢmede Necip Fazıl‟ı evine davet etse de Necip

Fazıl, çeĢitli sebeplerden dolayı uğrama fırsatı bulamayacaktır. Bir gün yine arkadaĢı

Abidin Dino ile Abdülhakîm Arvâsî‟nin evine gider. Onu daha yakından gören,

tanıyan ve onunla sohbet etme imkânını yakalayan Necip Fazıl, ilk görüĢmeye göre

daha çok etkilenmiĢtir. Üzerindeki bu etkiyi Ģöyle anlatacaktır: “Gözleri… Evet, evet,

195

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 76-89.

Page 48: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

36

gözleri… Bu gözler, en uzak yıldızdan görünen en uzak yıldız kadar uzak,

namütenahi uzak bir dünyadan bakıyordu. Alçıdan heykel gözleri gibi bu dünyaya ait

her şeye kapalı; bambaşka ve harikulâde bir dünyanın seyircisi gözler… Küçücük bir

billûr parçasındaki renk ve ışık cıvıltıları gibi bambaşka harikulâde bir dünyanın

seyircisi gözler…”196

Necip Fazıl, bu gözlerin, bu bakıĢın etkisini ve kendisinde meydana getirdiği

değiĢikliği Mürşid adlı Ģiirinde Ģöyle dile getirecektir:

Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız;

Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!

(Çile, s. 77)

Necip Fazıl bu görüĢmeden sonra “birden, denize bir gemiden demir atılması

gibi” bir duyguya kapıldığını hisseder ve “kurtuluşunun sırrının bu adamda”

olduğunu düĢünür.197

Necip Fazıl, tasavvuf kitaplarından okuduğu mürĢid-i kâmili, “üstün irşâd

edici”yi198

aramaktadır. Abdülhakîm Arvâsî, Necip Fazıl‟a bu konuda Ģunu

söyleyecektir: “Bu iş kitapla olmaz. Akılla da varılmaz. Hiç yemeğin lezzeti çatal

bıçakla aranıp bulunabilir mi?”199

Necip Fazıl, “rahmet gibi dipsiz, rahmet gibi

sıcak, rahmet gibi diriltici”200

bu gözlerin sahibinden bir daha ayrılmayacak ve

daima dizinin dibinde olacaktır.

Necip Fazıl, beyninin “mutlak hakikat acılarına yataklık et”tiği bir zamanda

“ağrıyan akıl dişi”ni Abdülhakîm Arvâsî‟den aldıkları ve dinledikleriyle tedavi

etmeye çalıĢır.201

Ondan öğrendikleri, Ģimdiye kadar öğrendiği doğruları ve edindiği

tecrübeleri alt üst eder: “Hayatımda öyle bir gün doğdu ki, kundaktan patiğe

emzikten kısa pantolona, oyuncaktan boyun bağına, karalama defterinden polis

196

Necip Fazıl Kısakürek, Tanrı Kulundan Dinlediklerim, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1993,

s. 12. 197

age, s. 12. 198

age, s. 13. 199

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 93. 200

age, s. 92. 201

age, s. 98.

Page 49: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

37

hafiyesi romanına, beş taştan iskambil kâğıdına ve ayva tüyünden kır saça kadar

anne, baba, dadı, mektep, arkadaş, kitap, hoca, tabiat, şehir, cemiyet, kimden ne

aldımsa hepsini geriye verdim. Ruhuma istifledikleri hazırlop dünya bir sarsılışta

yıkılıp gitti.”202

Necip Fazıl‟ın dünya algısı, hayata bakıĢı ve hadiseleri yorumlayıĢı o

derece değiĢir ki Necip Fazıl artık Ģu noktaya gelir: “… ruhumda beşeri kanunların

tezgahı o türlü devrildi ki bu devrilişin altından yalnız mutlak hakikat doğrulabilirdi.

Her şeyi o türlü kaybettim ki Allah‟ı kazandım.”203

Necip Fazıl, her ne kadar Abdülhakîm Arvâsî‟ye intisab etse de belli bir

zaman “vehim ve şüphe akrebi”nin204

kıskacı arasında kıvranır. Her Ģeyden

Ģüphelenmeye, her Ģeyi sorgulamaya baĢlar, “zaman, mekan, ölüm, hayat etrafında,

kuyruğundaki makaranın arkasından dönen bir kedi yavrusu gibi kıvranıp

dur”maktadır.205

ġu dizeler Necip Fazıl‟ın bu ruh hâlini çok iyi özetlemektedir:

Niçin küçülüyor eşya uzakta?

Gözsüz görüyorum rüyada nasıl?

Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?

Sonum varmış, onu öğrensem asıl

(Çile, s. 17)

Necip Fazıl Ģüphelerini gidere gidere, hayatı sorgulaya sorgulaya imanını

geliĢtirmiĢ ve Ģu noktaya gelmiĢtir: “Yalnız Allah var. Var olan yalnız Allah. Her şey

o kadar yok ki, yalnız Allah var. Allah öyle var ki kendisinden başka hiçbir şey

yok.”206

Necip Fazıl, Abdülhakîm Arvâsî‟ye gide gele ondan etkilenmiĢ ve ona

bağlanmıĢtır. Tasavvuf kitaplarında bahsedilen “mürşid-i kâmil”ini bulmuĢtur. Kendi

202

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 98. 203

age, s. 99. 204

age, s. 100. 205

age, s. 101. 206

age, s. 101.

Page 50: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

38

ifadesiyle “avlanmış”tır.207

Dünyaya bakıĢı kökten değiĢmiĢ, hayatı yeni bir istikâmet

kazanmıĢ, artık “gökyüzünden habersiz, uçurtma uçur”duğu günler geride kalmıĢtır:

Tam otuz yıl, saatim işlemiş, ben durmuşum;

Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum.

(Çile, s. 35)

Daha önceki bölümlerde kısmen değindiğimiz gibi Necip Fazıl, erken

yaĢlarda çok nitelikli Ģiirler yazmıĢ, alkıĢlanmıĢ, göklere çıkarılmıĢ ve hakkında

övgüler dizilmiĢtir. Hatta YaĢar Nabi Nayır bu övgüleri daha da ileriye götürerek onu

“bir mısraı millete şeref verecek şair”208

diye nitelendirmiĢtir. Fakat Necip Fazıl,

Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢıp dinî, tasavvufî bir dünya görüĢünü benimseyince bu

övgüler yergiye, küçümsemeye hatta onu yok saymaya kadar varacaktır. Necip Fazıl

“sükut suikastı”na209

uğradığı o yılları Ģöyle anacaktır: “Ben, o tepenin rüzgarını

aldıktan”210

ve Müslümanlığımı bayraklaĢtırdıktan sonra, bu insanlardan bir ikisi

müstesna, hemen hepsi ve daha niceleri benden yüz çevirdi ve beni, “Sanatına kıyan

geri adam” diye yaftaladı.211

“Otuz yaşına kadar tık nefes yaşayan ve bir iki şiir kitabından başka”212

eser

vermeyen Necip Fazıl, Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢtıktan sonra, tasavvufun da

olumlu dönüĢtürücü etkisi sayesinde roman, hikâye, tiyatro, makale ve biyografi

türünde birçok eser verecektir.

207

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 103. 208

age, s. 68. 209

Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, s. 153. 210

Burada kastedilen Necip Fazıl‟ın Abdülhakim Arvasî ile tanıĢmasıdır. “O tepe” ibaresiyle

Abdülhakîm Arvâsî‟nin evinin Eyüp semtinde bir tepede olması kastedilir. Necip Fazıl, Arvâsî‟yle

tanıĢmaya gittiğinde onun evini sorar ve Ģu cevabı alır: “Caminin kenarından sağa dönün.

Bahriye‟ye doğru… Birkaç adım sonra mezarlığın içinden yukarıya merdivenli bir yol sapar.

Piyerloti kahvesine kadar gider bu yol. Çıkın çıkın tepeye kadar… Karşınıza gelen ilk kapı…”

( Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 91) 211

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 68. 212

age, s. 130.

Page 51: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

39

1.6. Ölümü

Sanatıyla ve fikirleriyle Cumhuriyet devri Türk edebiyatında derin izler

bırakan Necip Fazıl, iniĢli çıkıĢlı, mücadelelerle dolu bir hayat sürmüĢtür. Mehmet

Çetin‟in “Türk Edebiyatında Fırtınalı Bir Zirve”213

olarak nitelendirdiği Necip Fazıl,

“taşkın sanatkâr tabiatı ve sımsıkı bağlandığı fikirlerini yansıtan siyasî polemikleri

yüzünden”214

ömrünün sonuna kadar birçok kez mahkûmiyet almıĢ bir mücadele

adamıdır.

ġiirlerinde sıkça “ölüm ve ölüm korkusu” konularını iĢleyen Necip Fazıl‟ın

son dönemlerinde yazdığı Ģiirlere bakıldığında onu “ölüm düşüncesiyle iç içe, ölüme

hazır ve hatta ölümü bekleyen bir ruh hâlinin içinde görüyoruz.”215

Ölümü

kabulleniĢindeki dingin ruh hâli, ömrünün son yıllarında yazdığı Boş Dünya, Aralık

Kapı, Geliyorum ve Visal adlı Ģiirlerde açıkça görülür. Ölümü, bir “visal”216

ve

Rabb‟e kavuĢma olarak değerlendiren Necip Fazıl, 1982 yılında yazdığı Aralık Kapı

adlı Ģiirinde âdeta ölüme hazırdır:

Allah ismi varken lûgat ne demek!

Karalıyorum.

Kapımı, buyursun diye o melek;

Aralıyorum.

(Çile, s. 133)

Üretken bir Ģair ve yazar olarak birçok eser veren Necip Fazıl, 1980 yılında

gittikçe artan bir yoğunlukla tekrar Ģiir yazmaya baĢlar. “Özellikle 1982 yılında 17

şiir ve Noktalama adını verdiği 20‟den fazla ikilik yazar. 1983 yılında ise 6 şiir, 24

ikilik yazdı.”217

213

Mehmet Çetin, “Türk Edebiyatında Fırtınalı Bir Zirve”, s. 48. 214

Ahmet Kabaklı, Sultanü‟ş-Şuarâ Necip Fazıl, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, Ġstanbul 1995,

s. 10. 215

Mehmet Çetin, “Türk Edebiyatında Fırtınalı Bir Zirve”, s. 48. 216

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 223. 217

Mehmet Çetin, “Türk Edebiyatında Fırtınalı Bir Zirve”, s. 48.

Page 52: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

40

Necip Fazıl, 1981‟de “bütün eserlerimi tamamlayıcı mahiyettedir.”218

dediği

İman ve İslam Atlası adlı çaplı eserini yazar. Necip Fazıl‟ın son eseri ise, 1983

yılında vefat ettiği mayıs ayında yazdığı Zehir isimli Ģiiridir.

Ömrünün son günlerinde bile bir Ģeyler yazıp üretmeye çalıĢan Necip Fazıl‟ın

son anlarını Ayhan Songar Ģöyle anlatır: “Pırıl pırıl zekâsına, muhayyilesine, dipdiri

sesine rağmen, bedeni son senelerde süratle çökmüştü. Bu zaafını bir türlü

kabullenemiyor, gözleri görme kabiliyetini tama yakın kaybettiği halde üstü, kitaplar,

yarı yarıya yazılmış sayfalar, kağıt ve kalemlerle dolu masanın başında oturuyor,

herkesle beraber televizyon seyrediyor, sanki görüyormuş gibi davranıyordu.”219

Ölümünden on beĢ gün önce ziyaretine gelen arkadaĢı Osman Yüksel

Serdengeçti‟nin Ģu tespitleri, artık Necip Fazıl‟ın ölüme ne kadar yakın olduğunun

göstergesidir: “O fırtına gibi adam, bir köşede yaprakları sararmış kırık bir dal gibi

duruyordu. Yanına yanaşmaktan korktum. O yapraklar dökülecek, adam ölecek

zannettim. Ben Necip Fazıl‟ı o gün kaybettim. Fırtına dinmiş, güneş batmış, Necip

Fazıl ölmüştü.”220

Necip Fazıl, Esselâm adlı Ģiir kitabının sonuna vasiyetini eklemiĢ ve

defnedilirken dikkat edilecek hususları Ģöyle sıralamıĢtı: “Başucumda ne nutuk, ne

şamata, ne medih, ne şu, ne bu… sadece Fatiha ve Kuran…”221

Necip Fazıl, Vasiyet

adlı Ģiirinde de bu durumu teyit ediyordu:

Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;

Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam

(Çile, s. 111)

25 Mayıs 1983‟te Erenköy‟deki evinde ölen Necip Fazıl, binlerce seveni

tarafından Eyüp sırtlarındaki mezarlığa defnedilir.

218

Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslam Atlası, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1994, s. 10. 219

Aktaran Mehmet Çetin, “Türk Edebiyatında Fırtınalı Bir Zirve”, s. 52. 220

Aktaran agm, s. 52. 221

Necip Fazıl Kısakürek, Esselâm, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1996, s. 140.

Page 53: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

41

İKİNCİ BÖLÜM

TASAVVUF NEDİR?

1. Tasavvuf Nedir?

Tasavvuf, çok geniĢ ve derin bir kavram olduğundan birçok tanımı

yapılmıĢtır. Özellike mutasavvıfların bir çoğu içinde bulunduğu hâl ve psikolojiye

göre tanımlama yaptığından ortaya çok farklı tasavvuf tanımları çıkmıĢtır. Tasavvuf

konusunda bir fikre varabilmek için Necip Fazıl‟ın, “benim en başa alınması gereken

verimlerimden biri”222

diye nitelendirdiği Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı

eserine aldığı bazı tasavvuf tanımlarını burada zikretmenin faydalı olacağına

inanıyorum:

Cüneyd-i Bağdadî: “Gayr ile alâkasız olarak Allah ile olmak.”223

Ebu Muhammed Cerîrî: “Bütün hâlinde iyi ahlâka girip kötüsünden

çıkmak.”224

ġiblî: “Kesiksiz Allah ile olmak.”225

Necip Fazıl‟ın tasavvufî bir dünyaya yönelmesini sağlayan, “Mürşidim ve

kurtarıcım”226

dediği Abdülhakîm Arvâsî ise tasavvufu Ģu Ģekilde tarif eder:

“Tasavvuf, beşeri sıfatlarından çıkıp melekî sıfatlar ve ilâhî ahlâk ile vasıflanmaya

mahsus bir hâl.”227

Görüldüğü gibi tasavvufun farklı noktalarını öne çıkaran ve değiĢik yönlerine

dikkat çeken çok farklı tanımlar yapılmıĢtır.

222

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 2010,

s. 5. 223

age, s. 95. 224

age, s. 95. 225

age, s. 96. 226

age, s. 96.

227 age, s. 97.

Page 54: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

42

Tasavvufu, “varılmaz bir hâl, kelime üstü bir hâl”228

olarak nitelendiren

Necip Fazıl, tasavvufu tarif etmenin zorluğuna ve herkesin kendi mizacına göre

farklı tasavvuf tarifleri yapabileceğine dikkati çeker. Tasavvuf büyüklerinin

tariflerine dikkat edildiğinde onların tasavvufu tarif etmek iddiasında olmadığını

belirten Necip Fazıl‟a göre onlar, hâli yaĢayanlar ve olanlardır.229

Necip Fazıl‟a göre tasavvuf, insanın iç memuriyeti ve oluĢ gayesidir. Kulluğu

daima yücelterek Allah‟ı bulmak davasıdır. Necip Fazıl, tasavvufu “kâinatın varlık

sebebi, Allah‟ın sevgilisi ve insan ehramının son noktası”230

dediği Peygamberin ruh

emaneti olarak görür ve Adem Peygamberden itibaren tüm nebilerin ve velilerin iç

hâlinin tasavvuf olduğunu belirtir.231

“Sünnî bir tasavvuf anlayışını benimse”yen232

Necip Fazıl, tasavvufu,

“Peygamberlik sarayının bâtın dairesi, İslâm‟ın ruhu ve derinlik boyutu”233

olarak

değerlendirir. Bu değerlendirmelerden hareketle tasavvufu dinin özü, ruhu ve temeli

kabul edebiliriz. Tasavvufla Ġslâm, et ve tırnak gibidir; birbirinden ayrılması

imkânsızdır. Necip Fazıl, din ile tasavvufu ayırma ve tasavvufu fiiliyata yansımayan

olgu, dinden ayrı olarak insanın iç âleminde yaĢadığı bir duygu manzumesi olarak

görmeyi yanlıĢ bulur. Bu konuda Ģu tespiti yapar: “Tasavvufu şeriatten çıkarıp bir

nevi eğlence vasıtası, bir his manzumesi kabul eder gibi ondan ayırırcasına „Dinin

esasıdır.‟ demek cinâyettir.”234

“Derunî bireysel dindarlık”235

olarak da nitelendirilebilecek tasavvuf, aslında

dini daha içten ve derinden yaĢama gayretidir. Dinin ve imânın manevî hazzını

hissetme çabasıdır.236

Necip Fazıl‟ın tabiriyle “zevken idrak”237

meselesi olan

228

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu, s. 98. 229

age, s. 98. 230

age, s. 99. 231

age, s. 99. 232

Ethem Cebecioğlu, “Necip Fazıl Kısakürek ve Tasavvuf ”, Necip Fazıl Kısakürek, (Haz.: Mehmet

Nuri ġahin ve Mehmet Çetin), s. 110. 233

Necip Fazıl Kısakürek, Aynadaki Yalan, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1999, s. 115‟ten aktaran

Ethem Cebecioğlu, agm, s. 110. 234

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu, s. 101. 235

Hasan Kayıklık, Tasavvuf Psikolojisi, Akçağ Yayınları, Ankara 2009, s. 52. 236

Mehmet Demirci, Sorularla Tasavvuf ve Tarikatlar, Damla Yayınevi, Ġstanbul 2004, s. 14. 237

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu, s. 107.

Page 55: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

43

tasavvuf, dinin kuru emirler ve yasaklar yığını olarak algılanmasını önleyip manevî

zevkini ön plana çıkarmıĢtır. Korku ahlâkından çok aĢk ahlâkına önem verip Allah‟ı

severek ona kulluk etmeyi yaygınlaĢtırmayı amaç edinmiĢtir.238

Buradan hareketle “tasavvuf; dini sadece kaideler bütünü olarak ele almayıp

onun derûnî manasına nüfûz etmeye çalışmak ve dolayısıyla manevî hayatı, maddî

hayata üstün kılmak, Allah‟la kul arasındaki münasebeti iyice derûnîleştirmek

şeklinde alınırsa, İslam ile tasavvuf aynı manaya gelir.”239

Mahir Ġz, Tasavvuf adlı kitabında Ebu‟l-Hüseyin en-Nuri‟nin Ģu tasavvuf

tanımına yer verir: “Tasavvuf ne şekil, ne ilimdir; o sadece güzel ahlâktan ibarettir.

Eğer şekil olsaydı mücahede ile hasıl olurdu, ilim olsaydı öğrenmekle meydana

gelirdi. Bu sebepten, şekil ve ilim maksadı hâsıl etmez. Tasavvuf, Hakk‟ın ahlâkıyla

mütehallî olmaktadır.”240

Tasavvuf hakkındaki günümüzde yapılan tanımlamalara veya

mutasavvıfların, tasavvuf ehlinin yaptığı tanımlara bakıldığında tasavvufun ahlâkî

yönüne özellikle vurgu yapıldığı görülür.

Necip Fazıl‟ın sadeleĢtirerek yayımladığı, hocası Abdülhakîm Arvâsî‟nin

Tasavvuf Bahçeleri adlı eserinde, tasavvufun bu ahlâkî boyutuna dikkat çekilir ve bu

eserde Hz. Muhammed‟in “Ben üstün ahlâk değerlerini tanımlamak için

gönderildim.” hadisinden hareketle peygamberin (genel manada peygamberlerin)

gönderiliĢ amacının yüksek ahlâkı tamamlamak ve onu insan fıtratına yerleĢtirmek

olduğu vurgulanır. Yine tasavvufun gayelerinden biri de, insanı olumsuz ahlâkî

özellikler ve her türlü niteliksiz vasıflardan arındırıp onların yerine iyi ahlâk ve üstün

insanî vasıfları ikâme etmektir. Tasavvuf yoluna bağlı insanların nihaî gayesinin,

“mahlûkatın en faziletlisi olan Allah Resûlü”ne241

her yönüyle tam anlamıyla uymak

ve onun manevî mirasına sahip çıkmaktır.242

238

Mehmet Demirci, Sorularla Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 14. 239

Erol Güngör, İslam Tasavvufunun Meseleleri, Ötüken Yayınevi, Ġstanbul 1993, s. 65. 240

Tezkiretü‟l Eyliya‟dan aktaran Mahir Ġz, Tasavvuf, Rahle Yayınevi, Ġstanbul 1969, s. 34. 241

Abdülhakîm Arvâsî, Tasavvuf Bahçeleri, Büyük Doğu Yayınları, (sadeleĢtiren: Necip Fazıl

Kısakürek), Ġstanbul 2009, s. 19. 242

age, s. 18-19.

Page 56: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

44

Kısaca daha önce de belirttiğimiz gibi “derunî bireysel dindarlık”243

diye de

adlandırılabilecek tasavvuf, “genel dindarlıktan, dini anlayış ve yaşayışta, içe

(bâtın), akıldan çok sezgiye değer vermesiyle ayrılır.”244

Zâhid denilen normal dindarın yaĢadıkları, hâli, tavrı dinin objektif

hükümlerine bağlıdır. Zâhidâne bir dinî yaĢayıĢ, dinen gerekli olan ve mümkün olan

bir yaĢayıĢ tarzıdır. Tasavvufî yaĢayıĢ tarzı diyebileceğimiz sûfiyâne dindârlık ise,

daha öznel ve herkes için imkân dahilinde olmayan biraz da gönüllülük esasına

dayalı ferdî ve batınî bir tecrübe iĢidir.245

Kur‟an-ı Kerim ve hadislerde “ tasavvuf, sûfî ” gibi sözcükler geçmez.

Tasavvufun bir sistem hâlinde akım olarak ortaya çıkıĢı 8. yy‟dan sonradır. Bu

felsefeyi ve yaĢayıĢ tarzını sistemleĢtiren aynı zamanda sûfî lakabıyla anılan ilk kiĢi

Ebu HâĢim es-Sûfî (ö.150/767)‟dir.246

Tasavvuf, sistemleĢmiĢ bir düĢünce olarak değil de bir anlayıĢ ve yaĢam tarzı

olarak aslında Hz. Peygamber döneminde de vardır. Buradan hareketle denilebilir ki

“…tasavvufun başlangıcı, nübüvvet ve risâletin başlangıcıdır. Tasavvuf, semâvî

şeriatlerin hakikatleriyle vasıflanmaktan doğmuştur. Şeriatlerden murat, semâvî

kitaplar ve ilâhî emir ve yasaklardır ki tasavvuf, her zaman itikat mevzusu hususları

sabit olan şeriatlerin değişip yenilenmesiyle yenilenen, amelî hususların da tatbikini

ve kolaylıkla yerine gelmesini sağlayıcı bir vasıftan ve vesileden ibarettir. Şu halde

tasavvuf denilen sıfat, nübüvvet ve risaletle beraberdir.”247

243

Hasan Kayıklık, Tasavvuf Psikolojisi, s. 52. 244

“Tasavvuf Md.”, Yeni Türk Ansiklopedisi, C. 10, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 1985, s. 3987. 245

agm, s. 3987. 246

Ġbrahim Agâh Çubukçu, İslâm Düşüncesi Hakkında Araştırmalar, A.Ü.Ġ.F. Yayınları, Ankara

1983, s. 176‟dan aktaran Ġlyas Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek Düşüncesinin Felsefî Yönü (Yüksek

Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2007, s. 155. 247

Abdülhakîm Arvâsî, Tasavvuf Bahçeleri, (sadeleĢtiren: Necip Fazıl Kısakürek), s. 17-18.

Page 57: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

45

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİNÎ VE TASAVVUFÎ

KAVRAMLAR

3.1. Çile

Necip Fazıl‟ın eserlerinde “çile”nin yansımasına geçmeden önce bu sözcüğün

terimsel anlamına değinmekte fayda vardır. “Çile” sözcüğü, Farsça “kırk” anlamına

gelen “çihil” sözcüğünden üretilmiĢ bir kelimedir. Tasavvufî olarak çile, bir derviĢin

bir Ģeyh nezaretinde karanlık bir hücrede yalnız baĢına kırk gün süre ile az uyumak,

az yemek, az içmek ve mümkün olduğunca ibadetle meĢgul olarak nefisi eğitip

olgunlaĢma faaliyetidir. “Çile”ye Arapça‟da “erbaîn” denir.248

Çile, sıkı bir perhiz,

çetin bir nefis idmanı, zor bir ruhsal eğitim ve baĢarılması son derece güç bir

sınavdır.249

Necip Fazıl, tasavvufî manada, tasavvufun kuralları çerçevesinde bir Ģeyhin

gözetiminde bilinen manada “çile çekmiş” bir insan değildir; fakat Necip Fazıl‟ın

hayatında “çile”nin önemli bir yeri vardır. Necip Fazıl‟ın çilesi, dünyayı sorgulama,

gerçeği arama ve “mutlak hakikat”e250

ulaĢma yolunda çekilen “metafizik bir çile”dir.

Bu çile, Necip Fazıl‟ın hayatı ve insanın yaratılıĢ gayesini anlamaya ve sorgulamaya

baĢlaması ile ortaya çıkan çetin bir çiledir.

Necip Fazıl, ilk metafizik arayıĢ ve çilelerinin Bahriye Mektebi‟nde

baĢladığını belirtir.251

Necip Fazıl, ergenliğe adım attığı bu dönemi, kanlı fikir

çilelerinin baĢlangıcı kabul eder. Bu dönemde Necip Fazıl‟ın zihnini tırmalayan,

kurcalayan birçok soru, sorun ve vehim vardır. Vehimler ve sorular, Necip Fazıl‟ın

çocuk ruhunu o kadar sıkıntıya sokar ki Necip Fazıl, bunun etkisinden uzun süre

248

Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Anka Yayınları, Ġstanbul 2005,

s. 146. 249

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınları, Ġstanbul 2005, s. 97. 250

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 473.

251 Necip Fazıl Kısakürek,

Kafa Kâğıdı, s. 114.

Page 58: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

46

kurtulamaz. “Tek”i ve “mutlak olan”ı arayan ruhu, problemleri çözüp meselelerin

künhüne vâkıf olamayınca cehennem azabı çekmektedir. Necip Fazıl, ebedî hayat,

cennet, cehennem, sonsuzluk, varlık, yokluk problemleri üzerinde düĢünür; bunları

anlamaya çalıĢır ve bunları anlayıp kavrayamamaktan dolayı aklı patlama noktasına

gelir. Bir gece yarısı arkadaĢları mıĢıl mıĢıl uyurken yatağından fırlayıp kalkarak

kendine Ģu telkini verir: “Adam sen de… Hep en kuvvetli taraflarından şüphe

ediyorsun. Her şeyi zıddına alacağına, uygun tarafından kabul etsene! Herkese

uysana!”252

Necip Fazıl, kendine yaptığı bu telkinden sonra girdiği çıkmazdan

kurtulur ve kendini delikanlılık döneminin akıĢına bırakır. Mutlak hakikati aratan bu

“ulvî çile”253

ve bu “soylu ıstırap”254

, Necip Fazıl‟ı ara ara yoklamaya devam eder.

Necip Fazıl‟ın “Her şeyin künhünü, dibini, dayanağını, aslını, zatını arama

belâsı… Belâ ki ne belâ… İnsanda bedahet duygusu diye bir şey bırakmayan ve ona

zorla Mutlak‟ı aratan belâ” dediği ve onu çıldırma noktasına getiren bu belâ,

“keneler gibi beyin zarının altına yerleşmiş, yakıcı kurcalayışlar”a eklenerek yeni

sorular sordurmaktadır:255

Niçin küçülüyor eşya uzakta?

Gözsüz görüyorum rüyada nasıl?

Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta?

Sonum varmış, onu öğrensem asıl.

(Çile, s. 17)

Bu sorular, Ģüpheler ve vehimler Necip Fazıl‟ı öyle bir noktaya getirmiĢtir ki

Necip Fazıl, “65 kilo gelirken 40 küsüre düşmüş, midesi bir lokma ekmeği bile

hazmetme iktidarını kaybetmiş”tir.256

Necip Fazıl, “arayıcı, tarayıcı ve çatlayıcı

fikir”i257

, “insan başını fare kafasından ayıran tek haslet”258

olarak görür. Necip

252

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 44-46. 253

age, s. 103. 254

Necip Fazıl Kısakürek, Babıâli, s. 219. 255

age, s. 179. 256

age, s. 179. 257

Necip Fazıl Kısakürek, Mümin Kâfir, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1986, s. 88‟den aktaran

Ġhsan Kurt, Çiledeki İnsan Necip Fazıl Kısakürek, Nobel Yayınevi, Ankara 2000, s. 77. 258

age, s. 77.

Page 59: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

47

Fazıl; Pascal, Baudelaire, Goethe, Rimbaut ve Tolstoy gibi “azaplı seziş sınırlarını

zorlayan”259

“Garplı düşünce çilekeş”lerinden260

örnekler vererek onların çilesiyle

kendi çilesi arasında paralellik kurmaya çalıĢır. Allah‟ın “yol bilmeyen yanık

pervaneler”i olarak nitelediği bu kiĢilerin “Allah‟ı bulur gibi olup bulamamanın veya

büsbütün kaybetmenin belki en ileri, fakat ümitsiz cehdini temsil et”tiğini düĢünür ve

bunların kendisini doyurmaktan ziyade acıktırdığını söyler.261

Tanzimat ve sonrasındaki fikir adamlarının sahte ve köksüz olduğunu iddia

eden Necip Fazıl, bu kiĢileri “eşyanın gizli dördüncü buudu şöyle dursun, üçüncü

buuttan bile mahrum satıh cüceleri, çıkartma kağıdı kahramanları”262

olarak görür.

Fikir çilesinden mahrum bu insanların içinde “beyni kanayan tek kişi”nin263

bile

olmadığını söyler.

Necip Fazıl, hakikati arama yolundaki çilenin “en şanlı örneğini İslâmiyet‟te

arayıp bulur.”264

Bütün velilerin tahammül edilemez ıstırabından, çilesinden ziyade

Ġmam-ı Gazalî‟nin ıstırabını kendine yakın bulan265

Necip Fazıl, “Aklımı gerdim,

gerdim, kopacak kadar gerdim ve gördüm ki akıl sınırlıdır ve ötesine yol verici

değildir. Resûlün ruh feyzine sığındım, teslim oldum ve kurtuldum.”266

diyen Ġmam-ı

Gazali‟yi kendine örnek alır.

Necip Fazıl, ruhî buhranlarla boğuĢtuğu bir zamanda okuduğu tasavvuf

kitaplarının da etkisiyle Ģu noktaya gelmiĢtir: “Bir irşat ediciye varmadan olmaz.

Yollara düş, bucak bucak ara ve irşad edicini bul.”267

Necip Fazıl, bir gün zifiri

karanlıkta evine giderken yolda bir gölge görür. Psikolojik sıkıntılarından ve

hafakanlarından kurtulmak için mucize beklediği bir zamanda hemen bu kiĢiye kim

olduğunu sorar. “İrşad edicinin habercisi”268

olduğunu söyleyen bu kiĢi, Necip

259

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 70. 260

Necip Fazıl Kısakürek, Babıâli, s. 190. 261

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 71. 262

age, s. 72. 263

age, s. 72. 264

Necip Fazıl Kısakürek, Babıâli, s. 190. 265

age, s. 191. 266

age, s. 191. 267

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 102. 268

age, s. 103.

Page 60: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

48

Fazıl‟a, aradığı mürĢidin adresini verir: “Sırvermez‟e git, Tesbihcilerden geç. Sağa

sap. Kapalı Cami sokağına gir. Yürü yürü… Yıkık Çeşme‟nin karşısında 9

numara…”269

Necip Fazıl, bu adrese giderek kendisinde büyük manevî değiĢimlere

sebep olacak Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢır. Bu tanıĢıklıktan önce yaĢadığı ruhî

sıkıntıları, “manevî bir buhran, metafizik bir kıvranış, yepyeni bir kuruluşa doğru

temelinden sarsılış” olarak görür ve içine düĢtüğü bu hâli “ulvî çile” olarak

nitelendirir.270

Bu aĢamadan sonra Necip Fazıl‟ın dünya görüĢünde, iç hayatında ve

hayata bakıĢında köklü bir değiĢim olur. Necip Fazıl, din ve tasavvuf boyutlu bir

hayat yaĢamaya baĢlar. Görüldüğü gibi “haşmetli azap”271

diye nitelendirdiği çile ve

bu çileyle gelen değiĢim, Necip Fazıl‟ın hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Necip

Fazıl, tüm Ģiirlerini topladığı kitaba ve bu kitabın içinde en değer verdiği Ģiirlerden

birine de Çile ismini vererek bu kavrama verdiği önemi göstermektedir. Babıâli

isimli eserinde Necip Fazıl, tüm Ģiirleri terazinin bir kefesine, Çile Ģiiri de diğer

kefesine konulsa Çile‟nin ağır basacağını söyler.272

Ayrıca bir söyleĢide Necip

Fazıl‟ın bir soruya verdiği “Kaldırımlar şairi olmaktan ziyade Çile şiirinin şairi

olmayı tercih ederim.”273

cevabı, Çile Ģiirine ve bu kavramın anlam çağrıĢmalarına

verdiği önemi göstermesi açısından manidardır.

Çile Ģiirini Necip Fazıl, 1939 yılında yazar ve bu Ģiir, Necip Fazıl‟ın o

zamana kadar geçen yaĢamının iniĢ çıkıĢlarının, ruhî hafakanlarının özeti gibidir.

Necip Fazıl‟ın Çile Ģiirinin derinlerindeki anlam dünyasına, düĢünce olgunluğuna

ulaĢması zorlu bir süreçten sonra gerçekleĢmiĢtir. Necip Fazıl‟da ilk Ģiirlerinden

itibaren bir arayıĢ, varlığı, hayatı, eĢyayı sorgulayıĢ göze çarpmaktadır. Bu

sorgulamadan kaynaklanan sorular ve vehimler Necip Fazıl‟a “sıcak yarada kezzap”

“beyin zarında sülük” gibi ızdırap verici seviyeye gelmiĢtir.274

Necip Fazıl,

kendisine acı veren bu durumu bir nimet olarak görerek Ģöyle değerlendirir: “Ey

269

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 103. 270

age, s. 103. 271

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 18. 272

Necip Fazıl Kısakürek, Babıâli, s. 242. 273

Hıfzı Topuz, Konuklar Geçiyor, ÇağdaĢ Yayınları, Ġstanbul 1975‟ten aktaran Ramazan Kaplan,

“Necip Fazıl‟ın ġiirinde Varlık‟ın Metafizik Dünyası (1922-1939)”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek

Özel Sayısı), Ocak 2005, S. 97, s. 199. 274

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 18.

Page 61: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

49

Müslüman, sana düşen nimetse çile… Uyumamak ve düşünmeye memur olmak… Bu

çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını ve yorganını satardın.”275

Netice itibariyle Necip Fazıl, bilinen tasavvufî yollardan geçerek “çile

çekmiş” bir mürid değildir. Necip Fazıl‟ın çilesi, maddenin perde gerisini, eĢyanın

hakikatini ve hayatın anlamını sorgulaması ile baĢlamıĢ; Abdülhakîm Arvâsî ile

tanıĢıp problemlerine çözüm bulması ile bir nebze olsun sükûna ermiĢtir. Çileye,

halvete giren bir derviĢin çilesi, “nefisi dizginlemeyi, içte derinleşmeyi, şahsî

kemalâtı” hedefleyen içe dönük pasif bir çiledir. Necip Fazıl‟ın çilesi ise, daha dıĢa

dönük, daha aktif, daha sorgulayıcı ve daha üretken bir çiledir. Necip Fazıl, bir

mağarada çileye girerek inzivaya çekilmeyip topluma açılmıĢtır. Özellikle

Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢıncaya kadar çetin bir çile ve ruhî hafakan süreci yaĢayan

Necip Fazıl, bu dönemden sonra daha üretken olmuĢ, değiĢik türlerde birçok eser

vermiĢtir. Bu somut getiriden baĢka Necip Fazıl, klasik yollarla çileye giren bir

müridin “nefis mücahedesi ve ruhsal eğitim” yoluyla elde ettiği ruhî olgunluğa ve

dinginliğe de ulaĢmıĢ, “köpek”276

diye nitelediği nefsini boyunduruk altına alabilmiĢ

ve geldiği bu olgunluk noktasını Çile Ģiirinde Ģu Ģekilde dile getirmiĢtir:

Diz çök ey zorlu nefis, önümde diz çök

Heybem hayat dolu, deste ve yumak

Sen, bütün dalların birleştiği kök

Biricik meselem, sonsuza varmak

(Çile, s. 20)

3.2. Allah

Ġslâmî inanıĢta, Allah, “varlıkların yaratıcısı, sebeplerin sebebi ve gayelerin

gayesidir. O, mutlak varlıktır. Yoklukla karışmış değildir. Mükemmeldir,

275

Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslâm Atlası, Büyük Doğu Yayınları, s. 358. 276

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 70.

Page 62: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

50

noksanlıklardan berîdir. Zarurî, ezelî ve ebedî bir varlıktır.”277

Ġslâmî inanıĢta böyle

kabul edilen Allah, Necip Fazıl‟ın her zaman “baş mesele”si278

olmuĢtur.

Necip Fazıl, “baş meselem”279

dediği bu hakikate ulaĢmak için çok zorlu

süreçler yaĢamıĢ, “fikir çilelerinin en kanlısı içine düş”müĢ280

, “vehim ve şüphe

akrebinin”281

kıskaçları arasında kıvranmıĢ ve en son Ģu noktada karar kılmıĢtır:

“Yalnız Allah var. Var olan yalnız Allah. Her şey o kadar yok ki, yalnız Allah var.

Öyle var ki kendisinden başka hiçbir şey yok.”282

Ġnsan, Allah‟ın varlığını aklı ile anlayamaz; çünkü akıl, kendisini aĢan ve onu

yaratan varlığı kavrayamaz. Aklın “bu nâmütenahi derin manaya hesapla yol

bul”masının283

zorluğuna ve bunu algılamanın imkânsızlığına dikkat çeken Necip

Fazıl Kısakürek, Allah Derim isimli Ģiirinde biraz da hayretle Ģöyle seslenecektir:

“Ey akıl, nasıl da delinmez küfen?”284

Necip Fazıl‟a göre bu sınırsızlık karĢısında

akla düĢen, “Allah‟ı, ortaksız, benzersiz, eşsiz, misalsiz ve misilsiz „Bir‟ kabul

etmek.(…) Allah‟ı bulmayı, onda kaybolmakta bilmektir.”285

Necip Fazıl, Allah‟ın kuru akıl metotlarıyla kanıtlanacak hiçbir yönünün

olmadığını, Allah‟ı ispat etmeye kalkmanın aslında onun varlığından Ģüphelenmek

anlamına geldiğini belirtir286

ve bu durumu bir örnekle açıklar: “Büyük bir veliye,

büyük bir zâhir ehli demiş ki: Ben Allah‟ı binbir delille ispat eden adamım. Veli de

şu cevabı vermiş: Demek senin Allah‟tan binbir şüphen var.”287

Necip Fazıl, Allah‟ın

varlığını, birliğini ve ebedîliğini O Var isimli Ģiirinde de vurgular:

Her defa haberi taze bir müjde

O var!

277

Süleyman Hayri Bolay, Felsefî Terimler ve Doktrinler Sözlüğü, s. 14. 278

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 43. 279

age, s. 43. 280

age, s. 44. 281

age, s. 100. 282

age, s. 101. 283

Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslam Atlası, s. 16. 284

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 23. 285

Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslam Atlası, s. 17. 286

age, s. 383-384. 287

age, s. 383.

Page 63: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

51

Ne sen varsın, ne ben, ne yâr, ne kimse

O var!

Bütün sevdiklerin elden gittiyse

O var!

Kalacak kim varki dost tomarından

O var!

….

Yıkılmaz dayanak, kırılmaz destek

O var!

Tekten de tek, bir tek, tek başına tek

O var!

(Çile, s. 32)

Kuran-ı Kerim‟de, Kaf Suresi‟nde “Biz ona (insana) şah damarından daha

yakınız.”288

denilmektedir. Ġnsana çok yakın olan Allah, bir hadîs-i kudsîde insanın

da ona yaklaĢması için yol gösterir: “Kulum bana ancak ibadetle yaklaşır. Bana

ibadet ettikçe öyle bir an gelir ki ben, onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili

olurum.”289

Buradan da anlaĢıldığı üzere Allah‟ın istediği Ģekilde kul olmak, yapılan

ibadetle mümkündür. Rahman Suresi‟nde sadece Allah‟ın kalıcı ve bâki olduğu,

ondan baĢka her Ģeyin yok olacağı bildirilmektedir.290

Bu durum, mecburî olarak

insanı, Allah‟a daha fazla ibadete ve tasavvufî hayata yöneltmektedir. Necip Fazıl da

benzer hususları, yukarıya aldığımız O Var isimli Ģiirinde vurgulayarak “yıkılmaz

dayanak” ve “kırılmaz destek” olarak sadece Allah‟ın kalacağını belirtmektedir.291

288

Kur‟an, Kâf Suresi, 50/16. (Türkçe anlamı, çev. Suat Yıldırım, Feza Gazetecilik Yayınları,

Ġstanbul 1998) 289

Aktaran Hayrani AltıntaĢ, Tasavvuf Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara 2010, s. 23. 290

“Yerin üstünde olan herkes fânidir; ancak senin azamet ve kerem sahibi Rabbi‟nin zatı bâki kalır.”

(Rahman Suresi, 55/26-27) 291

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 32.

Page 64: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

52

Necip Fazıl, En Yakın adlı Ģiirinde Allah‟a yakınlaĢmanın yolunun ruhî ve

manevî olarak derinleĢmekten geçtiğini belirtmektedir:

İçinizde yiv yiv derinleşin de,

Çıksın karşınıza en yakınınız.

(Çile, s. 27)

Necip Fazıl, Dua adlı Ģiirinde Allah‟ı “Ey kudret, ey rahmet” diye niteleyerek

Allah‟ın hem rahimiyetine hem de gücüne ve kudretine dikkati çeker. Nitekim Nur

isimli Ģiirine: “ …Zira O (Allah), bir şeyin olmasına hüküm verince sadece „ol‟ der

ve o da derhal oluverir.”292

âyetinden hareketle “Sen ol dersin ve olur”293

cümlesiyle

baĢlayacaktır. Bu Ģiirinde Allah‟ın yaratmadaki kudretine ve kolaylığına dikkat

çekerken onun merhametine de değinir.

Nur Harmanı adlı kitabında “Allah, rahmetim gazabımı aşkındır, dedi.”294

kudsî hadisine yer veren Necip Fazıl, Rahmet Ģiirinde de aynı anafikri dile getirir:

Yaradan, rahmetini kahrından üstün saydı;

Ne olurdu hâlimiz, gözyaşı olmasaydı.

(Çile, s. 60)

GözyaĢını Allah‟ın merhametini celbedici bir sebep olarak gören Necip

Fazıl‟ın Allah tasavvurunda, yaratıcının daha çok rahmet, kudret ve vâhidiyyeti ön

plana çıkmaktadır.

3.3. Peygamber ve Peygamberlik

Necip Fazıl‟da dinî ve tasavvufî öğelerin iyice belirginleĢmesinin, tasavvufî

söylemin eserlerine yoğun olarak yansımasının onun, Abdülhakîm Arvâsî‟nin etkisi

altına girmesinden sonraya rastgeldiğini önceki bölümlerde belirtmiĢtik. Necip

Fazıl‟ın gerek Ģiirlerinde gerekse nesir türündeki eserlerinde “Peygamber ve

Peygamberlik”le ilgili yazıların görülmeye baĢlanması da bu dönemden sonra baĢlar.

292

Âl-i İmran Suresi, 3/47. 293

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 21. 294

Necip Fazıl Kısakürek, Nur Harmanı, Hacegân Yayınları, Ġstanbul 2007, s. 94.

Page 65: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

53

Necip Fazıl, “Peygamberlik” konusunda gerek tasavvufî manada gerek dinî manada

dikkat çekici tespitlerde bulunur.

Peygamberliğin tasavvufla bağlantısına dikkat çeken Necip Fazıl, tasavvufu,

“Âdem Peygamberden beri bütün nebiler ve resullerin iç hâli”295

olarak

değerlendirir. Peygamberleri bazı özellikleri yönüyle insanüstü varlıklar olarak gören

Necip Fazıl, peygamberlerin dindeki konumuyla ilgili Ģunları söyler: “… İnsan üstü

fakat insan… İnsan olmak hakikati bakımından en büyük peygamberlerle en küçük

insan birbirine müsavidir. Fakat yine en büyük peygamber, peygamberliğini

çerçeveleyen müstesna fert hakikatiyle, daima insan ve mahluk kalarak her insanın

üstünde…”296

Bu durumun peygamberleri ilahlaĢtırmak anlamına gelmediğini ifade

eden Necip Fazıl, peygamberleri, Allah‟ın kulu ve resûlü bilerek ne kadar yüceltirsek

yüceltelim, onların gerçek büyüklüğünü ifade edemeyeceğimizi belirtir. “İnsan

zirvesinin kemal noktası”297

olarak gördüğü peygamberleri, Allah‟ın mutlak

vasıflarına ortak etmememiz gerektiğini de özellikle vurgular.298

Peygamberler,

“insanlık dünyası için madde ve manada, ahlâk ve hukukta, düşünce ve davranışta en

mükemmel model, eksiksiz ve kusursuz örneklerdir.”299

Necip Fazıl‟da, “peygamber”den kasıt çoğunlukla Hz. Muhammet‟tir ve O,

Necip Fazıl‟a göre “Allah‟ın kâinata efendi olarak yarattığı, insan ehramının zirve

taşı”dır.300

Tasavvuf yoluna sülük eden her derviĢin nihaî hedefi, insan-ı kâmil301

olmaktır. Ġnsan-ı kâmilin en mükemmel örneği ise Hz. Muhammet‟tir.

Ġslâm‟a inanan müminlerin temel hedefi, Hz. Muhammet gibi düĢünmek ve

yaĢamaktır. Necip Fazıl‟ın, Hz. Peygamber için söylediği “gaye insan, ufuk

peygamber”302

tabiri aynı düĢüncelerle yapmıĢ bir nitelemedir; çünkü Hz.

295

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 99. 296

Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslâm Atlası, s. 387. 297

age, s. 387. 298

age, s. 387. 299

YaĢar Nuri Öztürk, Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar, Sidre Yayıncılık, Ġstanbul 1988, s. 47‟den

aktaran Nesibe Esen, Necip Fazıl Kısakürek‟te Dinî Yaşayış (Yüksek Lisans Tezi), s. 103. 300

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 13. 301

Allah‟ın yeryüzündeki halifesi olması itibariyle onun bütün isim ve sıfatlarına mazhar olan,

varlığın esas mertebelerini tümüyle kendisinde toplayan insan, olgun ve yetkin kiĢi. (Süleyman

Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 188.) 302

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 13.

Page 66: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

54

Peygamber, hem kiĢilik hem yaĢantı yönüyle tüm insanlık için bir model olmuĢtur.

Necip Fazıl, bu modeli öyle bir sadakat ve itaatle benimsemiĢtir ki Ölçü adlı Ģiirinde,

Hz. Peygamber‟in kriterine uymayan her Ģeyi (hayatın kendisi bile olsa)

reddedebileceğini söyler:

Müjdecim, kurtarıcım, efendim, peygamberim;

Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim.

(Çile, s. 81)

Necip Fazıl, Peygamber‟e derûnî bir aĢk ve sevgiyle bağlıdır. Hz.

Peygamber‟i, Peygamber adlı Ģiirinde yaratılmıĢların özü ve onları rahmetiyle

çepeçevre saran kiĢi olarak niteler:

Sen, fikir kadar güzel;

Ve tek, birden daha tek.

Itrını süzmüş ezel;

Bal sensin varlık petek.

(…)

Sar bizi çepeçevre sar;

Rahmet rüzgârı etek.

(Çile, s. 64)

Necip Fazıl‟a göre Hz. Peygamber, “kainatın varlık sebebi” ve “Allah‟ın

sevgilisi”dir.303

Allah, varlıkları ve bütün kâinatı, Hz. Peygamber‟in “var oluşunun

şerefine”304

yaratmıĢtır. Bu tezini Necip Fazıl, “Sen olmasaydın, sen olmasaydın,

âlemleri yaratmazdım.”305

kutsî hadisiyle açıklar.

Necip Fazıl; Hz. Peygamber‟in, sadece Allah‟ın mesajlarını ileten bir tebliğci

olmak için değil bütün kâinatın, o güzel eser etrafında halkalanması için yaratıldığını

303

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 99. 304

Necip Fazıl Kısakürek, Çöle İnen Nur, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1996, s. 10. 305

age, s. 9.

Page 67: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

55

söyler.306

Necip Fazıl, Allah‟ın Sevgilisi adlı Ģiirinde Hz. Peygamber‟in zatının,

yaĢayıĢının ve fikirlerinin hayatı anlamlı kıldığını, onsuz hayatın boĢ ve anlamsız

olduğunu belirtmektedir:

Düşünüyorum, O‟ndan evvel zaman var mıydı?

Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı?

(Çile, s. 78)

Necip Fazıl, Hz. Peygamber‟in Allah‟tan getirdiği emir ve yasaklardan baĢka

hiçbir ölçüye bağlı olmadığını belirtir.307

Peygamber adlı Ģiirinde ise derin bir

teslimiyet örneği göstererek Allah‟tan gelen her Ģeyi Ģartsız kabullenen bir mümin

portresi çizer:

Sende insan ve toplum, sende temel ve bina,

Ne getirdin, götürdün, bildirdinse amenna.

(Çile, s. 79)

Necip Fazıl‟ın hem Ģiirlerinde hem düzyazılarında Hz. Peygamber‟e karĢı

samimi bir sevgi, derin bir ihtiram, hususi bir hassasiyet göze çarpar. Hz.

Peygamber‟i “varlığın tacı308

, kainatın varlık sebebi309

, insan ehramının son

noktası310

, gaye insan-ufuk peygamber311

, varlık nuru312

, en büyük esrar çözücü”313

gibi değiĢik ve orijinal nitelemelerle ifade eden Necip Fazıl, onun “has ismi”ni yani

adını kullanmaktan özellikle kaçınır. Bu hassasiyetinin sebebi, Ģeyhi Abdülhakîm

Arvâsî‟nin Ģu sözleridir: “Allah resulüne has ismiyle ve nidâ sıgasıyla hitap

olunmaz.(…) Hayâ meselesi…Allah bile Kur‟an‟ında sevgilisine ismiyle nida ederek

hitap etmedi.”314

306

Necip Fazıl Kısakürek, Çöle İnen Nur, s. 10. 307

Necip Fazıl Kısakürek, Esselâm, s. 8. 308

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 139. 309

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 99. 310

age, s. 99. 311

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 13. 312

Necip Fazıl Kısakürek, Çöle İnen Nur, s. 10. 313

age, s. 19. 314

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 140.

Page 68: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

56

Hz. Peygamber, her dönemde üstün ahlâkî özellikleriyle, maddî ve manevî

güzellikleriyle insanların ilgi odağı olmuĢ, sevgisine mazhar olmuĢtur. Onun üstün

ahlâkî ve insanî yönlerini anlatan “hilye”ler yazıldığı gibi, ona karĢı hissedilen derin

sevgiyi ifade eden “naat”lar yazılmıĢtır. Necip Fazıl da bu kervana katılarak Hz.

Peygamber hakkında müstakil iki eser kaleme almıĢtır.

Bu eserlerden ilki, Hz. Peygamber‟in hayatını Ģiirsel bir dille anlattığı Çöle

İnen Nur‟dur. Diğer eseri ise Çöle İnen Nur‟dan damıtılmıĢ ve “mukaddes hayattan

levhalar” alt baĢlığını taĢıyan Esselam adlı Ģiir kitabıdır. Necip Fazıl, “mukaddes

hayatın yıl sayısından alınan ilhamla”315

yazdığı 63 adet Ģiiri “mukaddesatçı Türk

gençliğine ithaf et”miĢtir316

ve bu eseri Ģu Ģekilde nitelendirmiĢtir: “O‟na olan eritici

aşkımın ve gevşemez bağlılığımın vecd destanı…”317

Necip Fazıl, Esselâm adlı eserinin sonuna aldığı vasiyetinde “Allah ve Resul

aşkının yanık bir örneği ve ardından birtakım sesler bırakmış divânesi”318

olarak

anılmayı istediğini belirtir.

3.4. Ölüm

“Ölüm”, insanoğlu için gizemli bir hâl; çözümlemeyen bir muammadır.

Kur‟an-ı Kerim‟de geçen “Her canlı, ölümü tadacaktır.”319

âyeti bu evrensel

gerçeğin insanoğlu için ve kaçınılmaz bir son olduğunu ifade ediyor. Türk ve Dünya

edebiyatında birçok yazar, Ģair, filozof bu mesele üzerine düĢünmüĢ ve yazılar

yazmıĢtır. Türk edebiyatının en etkili Ģairlerinden olan Necip Fazıl da “ölüm”

temasını sıkça iĢler. Ölüm teması, Necip Fazıl‟ın nesirlerinden ziyade Ģiirlerinde

görülür. Ölümü “çetin geçit”320

olarak nitelendiren Necip Fazıl için ölüm, “küçük

yaştan itibaren zihnini kurcalayan korku ve ürpertiler içinde hiç unutmadığı,

uzaklaşmadığı bir his”tir.321

Küçük yaĢta, çok sevdiği iki kiĢinin (büyük babası ve

315

Necip Fazıl Kısakürek, Esselâm, s. 9. 316

age, s. 5. 317

age, s. 8. 318

age, s. 141. 319

Al-i İmran Suresi, 3/185. 320

Ahmet Kabaklı, Sultanu‟ş-Şuarâ Necip Fazıl, s. 367. 321

Hasan Çebi, Bütün Yönleriyle Necip Fazıl‟ın Şiiri, s. 261.

Page 69: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

57

kız kardeĢi Selma) ölümüyle bu duyguyu tadan Necip Fazıl‟da “ölüm”, âdeta bir

saplantı hâline gelmiĢtir. Bu sebepten olsa gerek Necip Fazıl, Bir Adam Yaratmak

adlı tiyatrosunun kahramanı Hüsrev‟in yazdığı piyese Ölüm Korkusu adını verir.

Başım çığlıklı, çocuk, onu nasıl avutsan?

Ne yapsam da ölümü bir saatçik unutsam?

(Çile, s. 141)

Görüldüğü gibi Necip Fazıl, kendinde saplantı hâline gelmiĢ, içinde çığlık

çığlığa bağıran ölümü unutmak istediğini söyler; fakat unutamaz. Necip Fazıl,

ölümü, bir türlü aklından çıkaramaz ve insanlar için kaçınılmaz bir son ve realite

olarak görür.

Cılız vücuduma tam görünse de,

İçim, bu dar yere sığılmaz diyor.

Geride kalanlar hep dövünse de

İnsan birer birer yine giriyor.

(Çile, s. 124)

Ġnsan için ürkütücü ve çetin bir gerçeklik olan ölüm hakikatini insan aklının

alamayacağını, kavrayamayacağını ifade eden Necip Fazıl, “ölmeden önce ölmeyi”

anlayamadığı için ölümden köpek gibi korktuğunu ifade eder:

Ölümü sığdıramaz, / Akıl, daracık kovuk

(Çile, s. 25)

Köpek korkusuyla korktum ölümden,

Ölmeden ölmeyi anlayamadım.

(Çile, s. 71)

Necip Fazıl‟ın eserlerinde, özellikle Ģiirlerinde, ölüm teması geniĢ bir yer

tutar. Necip Fazıl‟da ölüm algısı, Necip Fazıl‟ın Abdülhakîm Arvâsî ile

tanıĢmasından sonra değiĢim gösterir. Ġlk Ģiirlerinde ölüm, korkutucu, ürpertici ve

soğuk bir duyguyken 1930‟lu yıllardan sonra bir muĢtu, bir bayram, ölümsüzlüğe

ulaĢtıran bir köprü olarak algılanmıĢtır. Necip Fazıl‟ın Abdülhakîm Arvâsî ile

Page 70: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

58

tanıĢmasından sonra ölüm algısı daha tasavvufî ve dinî bir renge bürünmüĢtür.

Mutasavvıflar da ölümü “Sevenin sevdiğine vuslatı”322

, “âşığın maşûkuna

kavuşması”323

olarak görür. Ölümün, bir ayrılık değil kavuĢma olduğuna dikkat

çeken Mevlana, “Tabutum giderken firkat, firkat (ayrılık, ayrılık) demeyin. Bilakis

vuslat, vuslat (kavuşma, kavuşma) deyin!”324

Ģeklinde vasiyette bulunmuĢ ve öldüğü

günü “şeb-i arûs” yani “düğün / vuslat gecesi” ilân etmiĢtir. Necip Fazıl da ölümü bir

bayram olarak görmüĢ ve aslında ölümün, ölen için sevinilecek bir durum olduğunu

ifade etmiĢtir:

Ölüm, ölene bayram; bayrama sevinmek var;

Oh, ne güzel, bayramda tahta ata binmek var.

(Çile, s. 148)

Necip Fazıl‟ın dünya algısındaki değiĢim, ölümü algılama Ģekline de

yansımıĢ ve ölümü artık ötelerden gelen bir müjde saymıĢtır.

Öleceğiz, müjdeler olsun, müjdeler olsun!

Ölümü de öldüren Rabb‟e secdeler olsun!

(Çile, s. 152)

Kuran-ı Kerîm‟de “(Ey Muhammet) Hiç şüphe yok ki sen de öleceksin, onlar

da ölecek.”325

buyurulmaktadır. Necip Fazıl, ötelerden gelen ilahî bir emirle Hz.

Peygamber‟in bile öldüğünü, bundan dolayı ölümün korkulacak bir Ģey olmadığını

söyler.

Ölüm, güzel şey; budur perde arkasından haber,

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

(Çile, s. 153)

322

Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 433. 323

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 247. 324

Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 433. 325

Zümer Suresi, 39/30.

Page 71: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

59

Necip Fazıl‟a göre “ebedîlik dîvanesi insan”, “ölümsüzlüğün mümessilidir ve

İslam, insanın yüzüne şu satırları yazdı: Sen ölmeyeceksin!”326

“Ölmemek, ebedî var

olmak”, Necip Fazıl‟ın tek davası ve en büyük hedefidir. “Kafiyeler” adlı Ģiirinde,

ebedîlik arzusunu Ģu Ģekilde dile getirir:

Kafiye,/Hikâye!/Dava tek:/Ölmemek!

(Çile, s. 264)

Tasavvufta iki tür ölüm vardır: Ġradî ölüm, Ģehevî istekleri öldürmek, onların

yolunu kapamak ve nefsi yok etmektir. Tabiî ölüm ise nefsin, ruhun bedenden

ayrılmasıdır.327

Tasavvuf ehlinin “ölmeden evvel ölmek” diye isimlendirdiği hâl; nefsin,

arzuların, heva ve hevesin öldürülmesidir. Nefisle savaĢ, Necip Fazıl‟a göre

savaĢların en büyüğüdür:

Bir şey değil orduların milyonları aşması,

Ekber cihat, tek kişinin nefsiyle savaşması.

(Esselâm, s. 121)

Ölümsüzlüğün yolunun “ölmeden ölmek”ten geçtiğini bildiren Necip Fazıl,

insanın biricik gayesinin bu olduğunu ve insanın bunun için yaratıldığını belirtir.328

Ölmemek ilk ve son kelime,

Çarpıldık ölmemek için ölüme.

Ver Allah‟ım büyük sırrı elime,

Geçmez an, solmak renk, kopmaz bütünlük.

(Çile, s. 117)

Necip Fazıl, “ölümsüzler kafilesine yetiş”menin yolunu göstererek sorar:

326

Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, Ġsanbul 1994, s. 103. 327

ġevket Koçer, Necip Fazıl Kısakürek‟te Ölüm ve Ölümsüzlük, Isparta Ofset, Isparta 1997, s. 53. 328

Necip Fazıl Kısakürek, İslam ve Öbürleri Konferansı, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1976, s.

234‟ten aktaran ġevket Koçer, Necip Fazıl Kısakürek‟te Ölüm ve Ölümsüzlük, s. 54.

Page 72: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

60

Hani ya sen ölmeden , / Ölecektin hani ya?

(Çile, s. 345)

Necip Fazıl, ölümün tüm insanlar için mukadder bir son olmasına rağmen,

insanların bu gerçeği bir türlü kabullenemediğini belirtir. Mezarı kazanın ve tabutu

taĢıyanın bile ölümün sesine kulak tıkadığını söyler:

Minarede “ölü var!” diye acı bir sâlâ

Er kişi niyetine saf saf namaz, ne âlâ

Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ

Ne tabutu taşıyan, ne toprağı kazan.

(Çile, s. 116)

Ġnsanlar ölüm realitesinden kaçmak isteseler de her nefsin, her insanın ölümlü

olduğu ilahî beyanla müeyyettir ve inananlar için ölümden sonra ebedî bir hayat var.

Bu hakikate inananların dünyayı değerlendirme, buradaki manevî kazanımlarla

sonsuz bir hayatı kazanma düĢüncesi vardır. Mutasavvıflar da dünyayı ahiretin

hazırlık yeri olarak görmüĢlerdir. Bu durum, Necip Fazıl‟ın Ģiirlerinde de karĢımıza

çıkmaktadır. Necip Fazıl, İnanmaz adlı Ģiirinde öldüğümüzde kabrin kapısında bizi

terk etmeyecek ve sonsuzluk yurdunda iĢimize yarayacak Ģeylerin kazanılması

öğütler:

Ticaretin tüm ziyan, diye bir ses rüyada;

Mezarına birlikte girecek şeyi kazan.

Seni gözleyen eşya, bitpazarı dünyada;

Patiska kefen, çürük teneşir, isli kazan.

(Çile, s. 116)

Bir hadis-i Ģerifte Hz. Peygamber Ģöyle buyurur: “Ölüyü mezara kadar üç şey

takip eder:ailesi, malı, ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri onunla gider. Ailesi ve

malı geri döner, ameli kendisiyle gider.”329

Dünyayı değerlendirme ve ahiret

329

<http://www.hadis.ihya.org>, Kütübü Sitte Hadisleri, Ölüm Bölümü, Ölümden Sonrası Hakkında,

Hadis No: 5501, (30.05.2011)

Page 73: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

61

yurdunda geçerli olan manevî kazanımları dünyada biriktirme meselesi, Necip

Fazıl‟ın baĢka Ģiirlerinde de karĢımıza çıkar:

Hasis sarraf, kendine başka bir kese diktir.

Mezarda geçer akça neyse onu biriktir.

(Çile, s. 140)

Necip Fazıl, Yağız At adlı Ģiirinde de her ne kadar ölüme hazır olsa da öteki

dünyada geçerli olabilecek değerli bir Ģeyi götürüp götürmediğinin endiĢesini

yaĢamaktadır:

İşaret bekliyorum, yağız atım eyerli,

Yanarım sorarlarsa ne getirdin değerli?

(Çile, s. 109)

Dünyanın fâni oluĢu, asıl vatanın ahiret yurdu oluĢu, inanan her insan gibi

tasavvuf ehlini de dünya hayatını hakkıyla değerlendirme düĢüncesine yöneltmiĢtir.

Bu düĢüncenin devamlı taze kalması için de mutasavvıflar “ölüm”ü sıkça

hatırlamıĢlardır. Hz. Peygamber‟in “Lezzetleri temelinden yıkan ölümü çokça

anınız.”330

tavsiyesine uyan tasavvuf ehlinde “tefekkür-i mevt” olgusuna

rastlamaktayız. Arapça “ölümü düşünme” anlamına gelen bu gelenek, daha çok

NakĢîlerde yaygındır. “Tefekkür-i mevt”; kiĢinin, Azrail‟in geliĢini, canını teslim

ediĢini, musalla taĢına yatıĢını, tabuta konuĢunu, sevdiklerinin kendisini bir bir terk

ediĢini, kabre konuĢunu, Münker-Nekir‟in hesaba çekiĢini, sıratı, Cennet ve

Cehennem‟i gözü yumuk bir Ģekilde hayal etmesi ve bunları düĢünce planında

yaĢaması ameliyesidir.331

KiĢinin dünyayı kalben terk etmesine ve ahiret yurduna hazırlıklı gitmesine

yardımcı olan bu durum, NakĢî Ģeyhlerinden Abdülhakîm Arvâsî‟ye intisap etmiĢ

Necip Fazıl‟ın Ģiirlerinde de kendini hissettirir. Necip Fazıl, Ölünün Odası Ģiirinde

bir empati hissiyle yerde yatan ölünün kendisi olduğunu hayal eder ve bir gün

ölümün kendisine de geleceğini düĢünür:

330

Necip Fazıl Kısakürek, Nur Harmanı, s. 81. 331

Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 643.

Page 74: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

62

Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm,

Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm.

(Çile, s. 120)

Necip Fazıl‟ın Ölüler adlı Ģiirinde de ölüler, gelen geçen yolculara

bağırmaktadır:

Yolcular, uzanın yere upuzun;

Dayayın taşlara başlarınızı..

Tüy yastıklar gibi rahat taşımız;

Birleşsin bir lahza orda başımız.

Bizdedir cevabı kuruntunuzun,

Yolcular uzanın yere upuzun.

(Çile, s. 125)

Necip Fazıl, mutasavvıfların yaptığı gibi klasik manada “tefekkür-i mevt”i

tüm ayrıntılarıyla yapmasa da kendisini, o ölülerin yerine koyarak gelip geçene Ģöyle

bağıracaktır:

Ben de bir gün böyle haykıracağım:

Yolcular, oturun mezar taşımda.

Yolcular, önümde fısıldaşacak,

Yolcular, aşılmaz yollar aşacak.

Taşımı yere, yerlere yatıracağım,

Ben de bir gün böyle haykıracağım.

(Çile, s. 125)

Ġnsanların; dünyanın geçiciliğini, ölümü daima hatırda tutarak dünyayı en

güzel Ģekilde değerlendirme çabasının amacı, bâki bir alemin kapısını aralayıp

“sonsuzluk”a ulaĢmaktır. Necip Fazıl: “…insanoğlunun tek cehdi ölümsüzlüğe

Page 75: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

63

ermekse bunun biricik müteahhidi İslâm‟dır.”332

der ve bunun yolunu Ģiirinde kendisi

gösterir:

Oluş sırrı, o nurdan heykelin eteğinde;

Ve ölümsüzlük balı, şeriat peteğinde.

(Çile, s. 60)

Necip Fazıl, Allah Diyene adlı Ģiirinde de Allah‟a inanan insanı ölümsüzlükle

müjdelemektedir:

Her şey, her şey şu tek müjdede;

Yoktur ölüm, Allah diyene.

(Çile, s. 26)

Tasavvuftan etkilenen tüm Ģairler gibi Necip Fazıl‟da da tasavvufî düĢünce

etkili olmuĢ; Necip Fazıl‟ın, hayat anlayıĢını, değer yargılarını değiĢtirmiĢtir.

Tasavvuf, Necip Fazıl‟ın ölüme bakıĢını ve ölüm karĢısında aldığı tavrı da

belirlemiĢtir.333

“Tasavvuf kaynağından beslenen şairler, ölümü duyan, yaşayan

insanlar olarak ölüm üzerinde yoğunlaş”mıĢlardır.334

Bundan dolayı “ölüm” temasını

Necip Fazıl‟ın Ģiirlerinde sıkça görürüz. Ölümü “büyük randevu” olarak nitelendiren

Necip Fazıl da ölüm üzerine Ģiirler yazan ve ölümü derinden duyan bir Ģairdir.

Necip Fazıl‟ın Çile‟deki Ģiirleri incelendiğinde “ölüm” ve ölümü çağrıĢtıran

“kabir, mahşer, kefen, Münker-Nekir, tabut” vb. gibi kelimelerin 120 kez geçtiği

görülür. Ayrıca Çile‟deki bölümlerden birinin adı “Ölüm”dür. Bu bölümde ölümle

ilgili 16 Ģiir ve 13 beyit yer almaktadır. Diğer bölümlerde ise 22 beyitte ölüm

anlatılmaktadır.335

“Ölüm” motifini eserlerine sıkça yerleĢtiren Necip Fazıl‟ın sorulan

bir soruya verdiği Ģu cevap onun ölüme bakıĢını özetleyecek niteliktedir: “Ben de

ölümden korkarım. Şiirlerimi okuyorsunuz. Ölüm, çetin geçit… Onun ötesinde ya

„ebedî saadet‟ veya „ebedî bir mahkumiyet‟ var. Bizim gibilere bu kapının önünde

332

Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, s. 103. 333

Selahattin Ġpek, “Türk Ģiirinde Ürperti ve Necip Fazıl”, Mavera, Temmuz 1983, Ankara s. 104.‟ten

aktaran ġevket Koçer, Necip Fazıl Kısakürek‟te Ölüm ve Ölümsüzlük, s. 43. 334

agm, s. 104. 335

Muhsin Ġlyas SubaĢı, “Çile mi, Ölüm Tiradı mı?”, Türk Edebiyatı, Temmuz 1983, S. 117, s.

100‟den aktaran ġevket Koçer, Necip Fazıl Kısakürek‟te Ölüm ve Ölümsüzlük, s. 39.

Page 76: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

64

tiril tiril titremek düşer. Kendini üzme, bu korku, ümit ile olunca güzeldir.”336

Ölüm

konusunda “korku ve ümit” arasında bir denge kurmaya çalıĢan Necip Fazıl, “zaman

zaman ölümden korkar, zaman zaman sevgi ile yaklaşır, zaman zaman kader

inancının da etkisiyle kabullenmeye çalışır. Genel anlamda ise bir ürperti, bir iç

daralması ve sonsuzluk duygusu içinde olduğunu görürüz.”337

3.5. Nefis

Arapça bir kelime olan “nefs”in birçok anlamı vardır: “Can, benlik, ruh, aşağı

duygular” anlamına gelen bu kelime, tasavvufî olarak “kulun kötü huyları, çirkin

vasıfları, kötü his ve huyların mahalli olan latife, cism-i latîf ” gibi anlamlara gelir.

Bu anlamdaki nefis, kiĢinin en büyük düĢmanı olduğundan onu ezmek, kırmak

mücahede kılıcıyla katletmek gerekir.338

Nefis, insanın hakikati, Ģehvet ve gadap

kuvvetlerinin toplandığı mana, bedene yerleĢtirilen ve kötü huyların kaynağı olan bir

sırdır. Güzel huyların kaynağı ise ruhtur. Nefis, kötülüğü emredici olarak

nitelendirildiği için, ona karĢı koymak sufiler arasında ibadetin baĢı olarak

görülmüĢtür.339

Necip Fazıl‟ın sadeleĢtirerek yayımladığı Abdulhakîm Arvâsî‟ye ait Tasavvuf

Bahçeleri adlı kitapta ise tasavvufî olarak “nefis”ten kasıt, “kulun çirkin vasıfları ve

kötü ahlâkı”dır.340

Mutasavvıflar, Kur‟an-ı Kerim‟deki bazı âyetlerden hareketle

nefsin yedi derecesinin olduğunu iddia ederler. “Nefis” konusunun Necip Fazıl‟daki

yansımalarını izah ederken yardımcı olacağını düĢündüğümüzden bu yedi mertebe

hakkında kısaca bilgi vermek istiyoruz.

Nefs-i Emmâre: Ġnsanı kötülüğe teĢvik eden, ona egemen olmaya çalıĢan,

onu ve davranıĢlarını kontrol etmeye çalıĢan nefistir ve bu, nefis derecelerinin en

altıdır. Tasavvufta mücadele edilen ve nefis kelimesi ile kastedilen bu tabakadır.

336

Ahmet Kabaklı, Sultanü‟ş-Şuarâ Necip Fazıl, s. 367. 337

Muhsin Ġlyas SubaĢı, “Çile mi, Ölüm Tiradı mı?”, s. 100‟den aktaran ġevket Koçer, Necip Fazıl

Kısakürek‟te Ölüm ve Ölümsüzlük, s. 39. 338

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 274. 339

M. Necmeddin Bardakçı, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf, Fakülte Kitabevi, Isparta 2000,

s. 59-60. 340

Abdülhakîm Arvâsî, Tasavvuf Bahçeleri, (sadeleĢtiren: Necip Fazıl Kısakürek), s. 25.

Page 77: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

65

Nefs-i Levvâme: Nefsin bu tabakasında insanın günahları kendisine itici

gelmeye, tiksinti vermeye baĢlar. Ġnsan hatalarından piĢmanlık duyar ve bu konuda

nefsini kınar.

Nefs-i Mülhime: Nefsin bu evresinde insan yaptığı yanlıĢların farkına varır,

onları tekrarlamak için güçlü bir irade gösterir. Bazı manevî aktivitelerden zevk

almaya baĢlar. Dinî ve manevî doğruları yaĢamaya baĢlar. Nefs-i Mülhime, Allah‟ın

doğru ve yanlıĢ yolu ayırt edebilmeyi kendisine ilham ettiği nefistir.

Nefs-i Mutmainne: Bu aĢamada nefis, Allah ile bir dinginlik ve dinlenme

bulur. Geri dönülmez Ģekilde Allah‟a yönelir, ilahî sırların keĢfi baĢlar. Bu

seviyedeki bir kiĢi için dinin emir ve yasakları önemlidir.

Nefs-i Râziye: Bu evrede manevî geliĢim biraz daha ilerlemiĢtir. Ġnsan

Allah‟ın merhametiyle kuĢatıldığını hisseder. Ġnsanın beĢerî sıfatları ortadan kalkar,

artık manevî yolculukta zirveye doğru yaklaĢır.

Nefs-i Marziyye: Ġnsan bu aĢamada gerçek içsel birliği ve bütünlüğü yakalar.

Nefis ile ruh birleĢir ve insan maddî arzuları ile Allah arzuları arasında hiçbir ayrım

yapmaz. Zahirde halk iledir, batında ise Hak iledir. Ġnsanî oluĢumun zirvesine

yönelmeye baĢlamıĢtır.

Nefs-i Kâmile: Bu aĢamaya pek az insan eriĢebilir. Artık ben ve nefis yoktur,

sadece Allah‟la birlik vardır. “Ölmeden önce ölme” gerçekleĢmiĢtir ve kiĢi, insan

olma sürecini tamamlayarak insaniyetin zirvesine çıkmıĢtır.341

Nefsin tabakaları hakkındaki bu girizgâhtan sonra asıl mevzumuza

geçebiliriz. Hz. Peygamber, “Ümmetim adına en fazla korktuğum, nefislerinin

hevâlarına uymalarıdır.”342

demektedir. Hz. Peygamber‟in korkusunun sebebini

Kur‟an-ı Kerim‟den aldığımız bir âyetle açıklayalım: “…(Ben) nefisimi de temize

çıkarmam; çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı

ister, kötülüğe sevk eder.”343

Tasavvuf ehline göre insanın en büyük düĢmanı

nefsidir. Necip Fazıl‟a göre nefis, “köpeğin kemiğine bağlı oluşu gibi hasis

341

Hasan Kayıklık, Tasavvuf Psikolojisi, s. 108-116. 342

Abdülhakîm Arvâsî, Tasavvuf Bahçeleri, (sadeleĢtiren: Necip Fazıl Kısakürek), s. 26. 343

Yusuf Suresi, 12/52-53.

Page 78: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

66

menfaatlerine, küçük tamalarına ve hayvanî insiyaklarına mağluptur. Kendisinden

emin ve hoşnuttur. Vicdan azabı duymaz, içinden ulviliğe benzer bir ses geçmez.

Kafanın tek şerefi olan hicaptan ve kuvvetin ilk şartı olan iffetten tamamıyla

sıyrılmıştır.”344

Necip Fazıl‟ın özelliklerini sıraladığı nefis, bütün kötülüklerin

kaynağı olan “nefis-i emmâre”dir. Necip Fazıl‟ın Ģiirlerinde, genellikle, nefsin en alt

derecesi olan ve Necip Fazıl tarafından “köpek nefis”345

diye nitelendirilen bu nefis

türünden bahsedilir. “Sahtekâr, hilekâr, göz boyayıcı, aldatıcı”346

ve daima

kötülükleri emreden bu nefisle mücahede ve mücadele edilmelidir. Bu mücadele çok

zor ve çetin bir mücadeledir. Mutasavvıflar nefisle yapılan bu savaĢa, “cihad-ı ekber”

demiĢlerdir. Sûfiler, Hz. Peygamber‟in bir hadisine dayanarak bu isimlendirmeyi

yapmıĢlardır. Hz. Peygamber, bir cihattan (savaĢtan) dönerken ashabına Ģöyle der:

“Şimdi cihad-ı asgardan (küçük cihat), cihad-ı ekbere (büyük cihad) gidiyoruz.

Sahabiler Hz. Peygamber‟e cihad-ı ekberin ne olduğunu sorduğunda şu cevabı verir.

Tek insanın kendi nefsiyle boğuşmasıdır.”347

Görüldüğü gibi nefsi alt etmek, onun arzularını dizginlemek, göğüs göğüse

çarpıĢılan savaĢtan, daha zor bir mücadele olarak tarif edilmiĢtir. Necip Fazıl, nefsi

kendinden uzaklaĢtırabilmenin, nefse boyun eğdirmenin güçlüğüne dikkat çeker ve

ekler: “…seni kendinden ayırabilenler, kalp çekirdeğini parçalamak, kalp atomunu

patlatmak sırrına erenler, ilahî marifete çıkanlardır.”348

Nefsi alt edebilmek insanı

ilahî marifete, huzura yaklaĢtırsa da nefsi ezmemek, ona yol vermek de “Rabbanî

dostluk ve huzura mânidir.”349

Bütün mutasavvıflar, nefsin hâris olduğu, doymak

bilmeyen isteklerinin bulunduğu noktasında birleĢirler.

Kaside-i Bürde‟nin yazarı Busirî, nefsi, süt emen bir çocuğa benzetir. Çocuk,

vakti geldiğinde sütten kesilmezse büyüyünce de süt içmeye devam eder. Dolayısıyla

344

Necip Fazıl Kısakürek, Tanrı Kulundan Dinlediklerim, s. 89. 345

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 271. 346

Necip Fazıl Kısakürek, Tanrı Kulundan Dinlediklerim, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1989, s.

130‟dan aktaran Nesibe Esen, Necip Fazıl Kısakürek‟te Dinî Yaşayış (Yüksek Lisans Tezi), s. 93. 347

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 104. 348

Necip Fazıl Kısakürek, Mümin-Kâfir, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1986, s. 55‟den aktaran

Ġhsan Kurt, Çiledeki İnsan Necip Fazıl Kısakürek, Nobel Yayınevi, Ankara 2000, s. 64. 349

Abdülhakîm Arvâsî, Tasavvuf Bahçeleri, (sadeleĢtiren: Necip Fazıl Kısakürek), s. 27.

Page 79: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

67

nefsin arzu ve isteklerine sınır koyulmadığında iyice semizleĢir ve insanı kendine

râm eder.350

Necip Fazıl, Benim Nefsim adlı Ģiirinde nefsin sonu gelmez isteklerine ve

hırsına dikkat çeker:

Ruhuma bir kefen bezi yeter de,

Yetmez aç nefsime sırma ve ipek.

Çare yok, yüzünden düştüğüm derde;

Yesem de “toprakla karışık kepek”

Güneşle bir tutsam girmez hizaya,

Dar bulur, sığamam der, dipsiz fezaya.

Kuyruk sallar, sonra hırlar ezaya;

Benim nefsim, benim nefsim, ne köpek nefs!

(Çile, s. 70)

Burada Necip Fazıl ruh ve nefsi birbirinden ayırır. “Ruh”un azla yetinmesine

rağmen “nefs”in doymak bilmezliğine vurgu yapar. Mutasavvıflar, ruhun insandaki

iyi özellikleri, nefsin ise kötü özellikleri temsil ettiğine inanırlar. Necip Fazıl da ruhu,

“yüksek ve iyi ahlâkın merkezi olmak üzere insana verilmiş şerefli bir latife”351

, nefsi

de “kötü ve çirkin ahlâka yuva olmak üzere insan kalıbına verilmiş latif bir şey”352

diye tanımlar. Necip Fazıl, bütün olumsuz özelliklerin ve kötü ahlâkın yuvası olan

nefsin arzu ve isteklerinin sonunun olmadığını bir soru sorarak göstermek ister :

“…ejderha ağzını açmış doymak bilmeyen sen, bir an samimi olmaya çalış ve söyle:

Dünyanın bütün inanış şekillerini senin hükmüne bağlasalar ve seni, Nemrud ve

Firavun‟u köle diye kullanacağın bir makama yüceltseler doyar mıydın? Hayır değil

mi? Onun da üstündekini isterdin.”353

350

M. Necmeddin Bardakçı, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf, s. 63. 351

Abdülhakîm Arvâsî, Tasavvuf Bahçeleri, (sadeleĢtiren: Necip Fazıl Kısakürek), s. 26. 352

age, s. 26. 353

Ġhsan Kurt, Çiledeki İnsan Necip Fazıl Kısakürek, s. 68.

Page 80: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

68

Necip Fazıl, Ve Nefs adlı Ģiirinde nefsin tatmin edilemez hırsına dikkat

çekerken onun peĢi sıra koĢmasına rağmen ondan hiçbir taviz koparamadığından

bahsetmektedir:

Hırsıma ne şöhret yetti, ne de şan,

Döndüğüm her nokta dünyadan nişan.

Nefsimin ardından koştum perişan,

Ondan bir kıl bile avlayamadım.

(Çile, s. 73)

Necip Fazıl, bütün olumsuz sıfatların kaynağı olan nefsin bu özelliğinin

sebebini Hep Nefs adlı Ģiirinde açıklar:

Göğsü yakut ve safir;

Kapıda bir misafir…

Sordum: Kimsin, nesin sen?

Nefs isimli o kafir

(Çile, s. 72)

Nefsin, Ģeytanın elçisi ve kâfir olduğunu belirten Necip Fazıl, onun niçin bu

kadar tehlikeli ve korkunç olduğunu da açıklamıĢ olur. Necip Fazıl, nefsin en

müminimizde bile kâfir ve küfre memur olduğunu, bu sebepten daima dine ve dinin

hükümlerine savaĢ açtığını belirtir354

ve buna karĢı koymanın yolunu gösterir:

“Nefsin dizginlenmesi için ona ne işkence lazımdır ne de başka bir şey, sadece

şeriat… Onun ilacı budur. Amellerden nokta kaybetmemek… Bunu yapabildiniz mi

nefis dümdüz olur ve ruhun önünde eğilir.”355

Nefsi dizginlemenin ve ruhun

boyunduruğu altına almanın yolu, dinin emirlerini harfiyen uygulamaktır. Bu ise

zorlu bir süreçtir.

354

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 191. 355

age, s. 191.

Page 81: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

69

Nefsini yenmektir ki, mümine büyük şandır,

Mücahit, Allah için nefsiyle savaşandır.

(Esselâm, s. 121)

Pehlivan sanma ki, hasmını yatıran,

Pehlivan, öfkede nefisini bastıran.

(Esselâm, s. 121)

Buraya kadar anlatılanlardan hareketle nefisle mücadelenin tasavvufun en

temel meselesi olduğunu söyleyebiliriz. Burada amaç, insanın suflî ve bayağı

yanlarını temsil eden nefsi, tamamen ortadan kaldırmak değil onu kontrol altında

tutup ıslah ederek insanî bir latife hâline getirmektir. Necip Fazıl, bu görüĢümüzü

teyit babında Ģunları söyler: “Dava nefsi ruha kalbetmektir. Nefis dediğim o sırtlanı

öldürmek değil.”356

Bu noktadan hareketle, insanı değerli yapan ve onu yücelten Ģeyin nefisle

mücadeleye girip onun rağmına hareket etmesi ve bu sayede ilahî lütuflara mazhar

olmasıdır. Ġnsanın bu özelliği, onu melekten üstün yapmıĢtır. Necip Fazıl‟ın bu

görüĢümüzü destekleyen ve aslında biraz da meselemizin özü olan Ģu cümlesiyle

konuyu bağlamak istiyorum: “Melekte nefis yoktur ve onun için secde etmiştir

insana…”357

3.6. Ben ve Benlik

“Ben” sözcüğü, “gurur, kibir, egoizm” gibi anlamlara gelir. Tasavvufta

gururun ve kibirin kaynağı olan ben, sûfînin ruhanî ve manevî kimliği olarak kabul

edilir. Arapça karĢılığı, “ene”dir. KiĢinin kendine değer vermesi, malını, mülkünü,

makam ve mevkini ön plana çıkararak Hakk‟ı unutması, tasavvufta istenilen bir Ģey

değildir. Bundan dolayı nefisini terbiye edip benlikten geçmeyen ve hep “ben” diyen,

tasavvuf yolunda mesafe alamaz. Bunun için mutasavvıflar, “Ene (ben) tahtında

oturanı, irşad mümkün değildir.” derler. Arapça “enaniyet” kelimesinin karĢılığı olan

356

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 119. 357

age, s. 121.

Page 82: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

70

“benlik” ise, kiĢinin her Ģeyi kendisine bağlaması ve dayandırmasıdır. Yani “can-ım,

ruh-um, kalb-im, el-im…” demesi gibi. Burada olduğu gibi insanların her Ģeyi

kendine bağlamasına “izâfî hakikat” denir. Ġbn-i Arabî, “Hakk‟ın benliği vardır,

kulun benliği yoktur. Zira ondaki her şey Mevla‟sına, Efendi‟sine aittir.”

demektedir.358

“Ben ve benlik” kavramları da Necip Fazıl‟ın Ģiirlerinde ve düzyazılarında

doğrudan ya da dolaylı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bazı insanlar buradan veya

Necip Fazıl‟la ilgili söylenenlerden yola çıkarak Necip Fazıl‟ın devamlı benliğini

öne çıkardığını, büyüklük tasladığını, kendini beğendiğini, hatta daha da ileri giderek

narsizmin sınırlarında dolaĢtığını ifade etmektedirler.359

Necip Fazıl‟ın eserlerinde, burada söylenenler kadar ileri boyutlarda olmasa

da, benliğinin izlerini görebiliriz. Necip Fazıl, hayatını anlattığı O ve Ben adlı

eserinde büyük babasının kendisini, “Gel benim akl-ı evvel torunum!”360

diye

sevdiğini anlatır ve kendisinin diğer torunlardan daha üstün olduğunun yine büyük

babası tarafından teyit edildiğinin altını çizer.361

Yine kendi zekâsına vurgu yaparak

Abdülhak Hamit‟in kendisine sıkça: “Ey zekâ neredesin?” diye hitap ettiğini

yazar.362

Necip Fazıl, yine zekâsını ön plana çıkararak, hocası Abdülhakîm

Arvâsî‟nin kendisine Ģöyle dediğini anlatır: “Sende iki şey ifrat hâlinde; zekâ ve

muhabbet. Muhabbet inip çıkar fakat zekâ sabittir. Ona çare yok.”363

Hocasının yine

bir gün kendisine: “Keşke bu kadar zekî olmasaydın!”364

dediğini aktarır.

Necip Fazıl‟ın ilk Ģiirlerinin yayımlandığı yıllarda yaĢadığı bir olaydan

hareketle kendisi hakkında verdiği yargı, bu yazdıklarımıza eklendiğinde, Necip

Fazıl‟da en azından o yıllarda belli belirsiz bir “ene” duygusunun, kendini

beğenmiĢlik hissinin olduğu izlenimini verir. Necip Fazıl, bir gün Yeni Mecmua

dergisinde Ahmet HaĢim‟le karĢılaĢır. Ahmet HaĢim, Necip Fazıl‟ın Mezar Kitâbesi

358

bkz. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 71-122, Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf

Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 95-96. 359

Ġhsan Kurt, Çiledeki İnsan Necip Fazıl Kısakürek, s. 52. 360

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 12. 361

age, s. 12. 362

Necip Fazıl Kısakürek, Bâbıâli, s. 136. 363

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 182. 364

age, s. 182.

Page 83: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

71

adını taĢıyan Ģiirini görmüĢ ve çok beğenmiĢtir. Necip Fazıl‟ı orada görünce:

“Çocuk! Bu sesi nereden buldun sen?”365

diyerek hayranlığını ve beğenisini dile

getirecektir. Mezar Kitâbesi Ģiirinin yayımlanmasına ön ayak olan Yakup Kadri de

Necip Fazıl‟a övgüler dizmektedir. Bunun üzerine Ahmet HaĢim, Necip Fazıl‟a

“Kendini bir şey sanma! Yakup Kadri‟nin seni tuttuğuna da bakma. Tesiri altındasın

da ondan. Sanatkar tesiri altında kalanı sever.”366

der.

Necip Fazıl bu sözün kendisinin zoruna gittiğini söyleyerek Ģu tespiti yapar:

“…neşredilmiş ilk şiirimden başlayarak, dünyada artık beni tanımayan tek kişi

kalmadığını, kahvelerde sokaklarda, salonlarda hep beni konuştuklarını sanıyordum.

Herkes cüce, bense dev…”367

Necip Fazıl‟da özellikle Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢmadan önce benliğin

izleri görülse de, bu tanıĢıklıktan sonra bu izler giderek kaybolmuĢtur. Mustafa

Miyasoğlu‟nun Ģu tespitlerinin meramımızı daha iyi özetlediğini düĢünüyoruz:

“Necip Fazıl, sanat ve kültür hayatımızda majiskül harflerle yazılmış bir “ben” ve

“benlik” adamı iken, birden „gaiplerden gelen ses‟in cezbesine kapılmış ve onun

yankısı olmaya hayatını adamıştır. Şeyhi, Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ondaki

egosentrizmi öylesine tasarrufuna alarak yoğurmuş ki delilik sularında dolaşan dehâ

belirtisi, birden gerçek dehâya dönüşmüş, inkılapçı ve müceddit müjdecisi görevini

şerefle yerine getirmiştir.”368

Necip Fazıl‟ın, Abdülhakîm Arvâsî‟den aktardığı tasavvuf ehlinin “benlik”

anlayıĢına dair Ģu söz onun aslında “benlik” kavramına nasıl baktığını da gösterir:

“(Tasavvuf ehli, ermiĢler)369

Mevzuunu bulamaz ki ben desin.”370

Necip Fazıl da

arkasından Ģu cümleyi ekler: “Bizse „ben‟den başka mevzuu olmayan bîçareleriz.”371

Necip Fazıl; ermiĢlerin, tasavvuf ehlinin “benlik”in lafını bile etmediğini,

“benlik” davası gütmeye fırsatlarının olmadığını ifade eder. Necip Fazıl‟ın, Ben

365

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 57. 366

age, s. 57. 367

age, s. 57. 368

Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, s. 36. 369

Parantez içi bilgi yazara aittir. 370

Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslâm Atlası, s. 365. 371

age, s. 365.

Page 84: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

72

Ģiirine baktığımızda buradaki “ben”in, kendi benini anlatmaktan ziyade “biz”i yani

insanî realiteleri anlattığı görülür:

Ben kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin

Ben yankısından kaçan çocuk, kendi sesinin

Ben sırtında taşıyan işlenmedik günahı

Allah‟ın körebesi, cinlerin padişahı

Ben Allah diyenlerin boyunlarında vebâl

Ben bugünküne mazi, yarınkine istikbâl

Hep ben, ayna ve hayal, hep ben, pervane ve mum

Ölü ve Münker-Nekir, baş dönmesi uçurum…

(Çile, s. 67)

Buradaki “ben”, Necip Fazıl‟ın kendi “ben”inden ziyade tüm insanlardır;

anlattığı da tüm insanlığın macerasıdır. Buradaki “ben”, evrensel bir bendir. Necip

Fazıl‟ın 1936 yılında yazdığı Bendedir Ģiiri de aynı paralelde düĢünülebilir. Buradaki

“ben”in yerine de “biz”i veya tüm insanlığı koyabiliriz. Necip Fazıl‟ın ömrünün

sonuna doğru yazdığı Dev adlı Ģiiri “benlik” konusunda geldiği noktayı göstermesi

açısından önemlidir:

Öyle bir devim ki ben hakikatte pireyim,

Bir delik gösterin de utancımdan gireyim.

(Çile, s. 105)

Bu Ģiirde, kendi benini yok etmiĢ, acizliğinin farkına varmıĢ bir Necip Fazıl

var karĢımızda. Bekir OğuzbaĢaran‟ın Ģu tespitleri Ģimdiye kadar söylediklerimizi

daha da vuzuha kavuĢturacaktır: “Necip Fazıl, belki edebiyatımızda kendi “ben”ini en

fazla işleyen şairimizdir.(…) Ama bunu her zaman ferdiyetçi bir şairin „ben‟i olarak

görmemek lazım. „Bir insanda bütün insanlığın halleri vardır.‟ düşüncesine uygun

tarzda o, kendi „ben‟i vesilesiyle ruh ve nefisten meydana gelen insan gerçeğinin

Page 85: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

73

kimi zaman o yanına kimi zaman da bu yanına projektörlerini çevirmiş, nefsi sonuna

kadar zemmetmiş, aşağılamış, onunla çok zorlu bir mücadele vermiş.”372

Kısacası Necip Fazıl, “ben”i, “benlik”i kendi Ģahsiyetinin dar kalıplarından

kurtararak tüm insanlık macerasını anlatan bir kavram hâline getirmiĢtir. Necip

Fazıl‟ın, daha önceki sayfalarda anlattığımız nefis hakkındaki görüĢleri okunduğunda

“ben ve benlik”ten kastının ne olduğu daha iyi anlaĢılacaktır.

3.7. Tasavvuf Ehli, Tasavvuf Önderleri ve Mürşit

Necip Fazıl, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı kitabında tasavvufu, Hz.

Âdem‟den Hz. Muhammet‟e kadar gelen bütün nebilerin ve resûllerin iç hâli olarak

nitelendirir. Meseleyi biraz daha daraltarak tasavvufu, Hz. Peygamber‟in (Hz.

Muhammet) ruh emaneti ve özü olarak kabul eder.373

Necip Fazıl, Veliler Ordusundan 333 adlı eserinin giriĢinde, bütün

hakikatlerin Ġslâm‟da; Ġslâmiyet‟in ruhunun da Hz. Peygamber‟in iç yaĢantısı olan

tasavvufta olduğunu söyler.374

Bu eserde ilk sûfî Ebu HaĢim‟den baĢlayarak 333

velinin hayatını anlatır. Başbuğ Veliler 33 adlı eserinde de sözü geçen eserinde

anlatmadığı 33 büyük veliyi anlatır. Hz. Peygamber‟in “cezbelileri” olarak

nitelendirdiği bu kiĢileri “hiçbir şeyde yanılmayan ve tekte her şeyi bulan” kiĢiler

olarak görür.375

Necip Fazıl, Başbuğ Velilerden 33 adlı kitabında anlattığı bu 33 veliyi

“Silsile-i Zehep” yani “Altun Silsile” olarak görür ve onlardan Ģöyle bahseder:

“Hz.Ebubekir‟den günümüze kadar bir avuç su gibi, peygamber emanetini, bir

katresini uçurmadan, buhar hâline getirmeden, elden ele teslim ederek gelmiş bir

sahih mezhep kolu vardır. Ona Silsile-i Zehep denir ve her birinin ilmi malûmdur.

372

Ġlyas SubaĢı, “Bekir OğuzbaĢaran ile Necip Fazıl Üzerine Sohbet”, Türkiye Gazetesi, 6 Haziran

1986‟dan aktaran Ġhsan Kurt, Çiledeki İnsan Necip Fazıl Kısakürek, s. 58. 373

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 99. 374

Necip Fazıl Kısakürek, Veliler Ordusundan 333, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1997, s. 8. 375

age, s. 8.

Page 86: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

74

Bunların büyük kollarından biri Şah-ı Nakşıbend‟dir. (…) Ve benim boyuna

zikrettiğim büyük zat…”376

Necip Fazıl‟ın “büyük zat” dediği kiĢi “Silsile-i Zehep‟in en sonuncusu”377

olan Abdülhakîm Arvâsî‟dir. Necip Fazıl, Abdülhakîm Arvâsî için “irşat edicim,

kurtarıcım” yani “mürşidim” demektedir. Necip Fazıl‟ın eserlerinde, hocası

Abdülhakîm Arvâsî‟nin nasıl geçtiğine değinmeden önce tasavvuftaki “mürşit”

kavramına göz atmakta fayda görüyoruz.

“Mürşit”, Arapça “rehber, kılavuz, yol gösteren”378

anlamındadır. Tasavvufî

olarak ise, “sırat-ı müstakimi gösteren, dalaletten önce hak yola ileten”379

kiĢi

demektir. Tasavvufî anlayıĢta, “Mürşit, merdiven gibidir, başkaları ona basa basa

yükselir; mum gibidir, kendisi yanar; ama çevresindekileri aydınlatır.”380

görüĢü

vardır. Buradan anladığımız kadarıyla mürĢit, müridin Allah‟a ulaĢmasında bir

basamak ve vesiledir. Bir mürĢidin gerçekten irĢat edicilik vasfının olması için

“Allah‟ın ahlâkını tahakkuk ettirmiş olması yani en azından fena makamına ulaşması

şarttır.”381

Tasavvufta amaç, kiĢinin beĢerî vasıflarından kurtulup ilahî vasıflarla

donanması yani “fenâ-fi‟llah” olduğuna göre bir mürit, bu makama ulaĢmıĢ bir

Ģeyhin, mürĢidin tevessülüyle bu makama ulaĢabilir. Bu da aĢamalı bir yolun takibi

ile mümkündür. Yani mürĢidin, Allah‟ta yok olmadan (fenâ-fi‟llah) önce Hz.

Peygamber‟de (fenâfi‟r-rasul), ondan evvel de Ģeyhte yok olması (fenâfi‟Ģ-Ģeyh,

fenâfi‟l-mürĢit) gerekmektedir.382

Görüldüğü gibi Allah‟a ulaĢmanın kilit noktası

mürĢittir. Mürit, onun vesilesiyle hakikata ulaĢabilir.

Necip Fazıl da, “eşşiz veli”383

olarak nitelendirdiği Abdülhakîm Arvâsî‟yi

mürĢidi olarak görmektedir. Daha önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi bu zat,

Necip Fazıl‟ın dinî ve tasavvufî bir dünyayla tanıĢmasını sağlayan kiĢidir. Necip

376

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 173. 377

age, s. 173. 378

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 263. 379

age, s. 263. 380

age, s. 263. 381

Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 455. 382

Y. Nuri Öztürk, Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar, Sidre Yayıncılık, Ġstanbul 1988, s. 59‟dan

aktaran Nesibe Esen, Necip Fazıl Kısakürek‟te Dinî Yaşayış (Yüksek Lisans Tezi), s. 98. 383

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 112.

Page 87: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

75

Fazıl, Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢtıktan sonra manevî temeli olan sağlam bir dünya

görüĢünü benimsemiĢtir. Necip Fazıl, Mürşit adlı Ģiirinde hocasının kendi üzerinde

derin bir etki bıraktığını belirtmektedir:

Bana, yakan gözlerle bir kerecik baktınız,

Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız.

(Çile, s. 77)

Necip Fazıl, kendisini derinden etkileyen bu gözlerden Ģöyle bahsedecektir:

“… Alçıdan heykel gözleri gibi bu dünyaya ait her şeye kapalı; bambaşka,

harukulâde bir dünyanın seyircisi gözler…”384

YaĢar Nuri Öztürk; mürĢidin, peygamberin manevî kimliğinin taĢıyıcısı

olduğunu ve bir silsile hâlinde ona bağlanması gerektiğini belirtir ve mürĢitliğin

temel vasıflarından olan “peygambere vâris olma” keyfiyetinin ancak bu silsile

sayesinde mümkün olduğunu ifade eder.385

Necip Fazıl da; Abdülhakîm Arvâsî‟nin,

Hz. Peygamber tarafından Hz. Ebubekir‟e teslim edilen manevî emaneti, otuz üçüncü

el olarak teslim alıp hiç değiĢtirmeden mükemmel bir Ģekilde teslim eden bir vâris

olduğunun altını çizer.386

Mutlak hakikate, Allah‟a ulaĢmak zor ve çileli bir yolculuk gerektirir. Bu

çileli yolculukta, doğru yönü bulabilmek için bir mürĢide, yol göstericiye, “kılavuz”a

ihtiyaç vardır. Necip Fazıl bunu “Geçilmez” adlı Ģiirinde Ģöyle dile getirir:

Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi;

Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.

(Çile, s. 134)

Hakikate ulaĢmak isteyen müridin önce Ģeyhinde fani olması gerektiğini,

dolayısıyla mürĢidin, Allah‟a ulaĢmada kilit noktada bulunduğunu yukarıda

söylemiĢtik. Necip Fazıl, yine aynı Ģiirde bu noktaya dikkat çekmektedir.

384

Necip Fazıl Kısakürek, Tanrı Kulundan Dinlediklerim, s. 12. 385

Y.Nuri Öztürk, Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar, s. 59‟dan aktaran Nesibe Esen, Necip Fazıl

Kısakürek‟te Dinî Yaşayış (Yüksek Lisans Tezi), s. 99. 386

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 112.

Page 88: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

76

Geçitlerin, kilitlerin yalnız onda şifresi;

İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez.

(Çile, s. 134)

Necip Fazıl‟ın Abdülhakîm Arvâsî‟yi tanıdıktan sonra, “bohem ve hafakan”

hâlinin gittiğini, olay ve hadiselere daha olumlu yaklaĢan, hadiseleri pozitif

yönleriyle değerlendiren bir Necip Fazıl‟ın ortaya çıktığını daha önce belirtmiĢtik.

Necip Fazıl‟ın 1940 yılında yazdığı “Allah Dostu” Ģiirinde o görüĢme ve tanıĢma

anına dair olumlu izlenimler vardır:

Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel,

Bir akşamdı ki, zaman donacacak kadar güzel.

(Çile, s. 76)

Tasavvufta mürĢit, Allah‟a ulaĢmaya, onda fanî olmaya vesile olan, bir nevi

basamak olan merkezî kiĢiliktir. YaĢar Nuri Öztürk, mürĢidin insanın ikinci

doğumunu sağlayan kiĢi olduğunu söyler.387

Dolayısıyla mürĢidin her Ģeyi, mürit için

önemlidir ve saygıdeğerdir. Necip Fazıl da Ģeyhinin medfun bulunduğu Ankara‟nın

Bağlum köyündeki mezarı bir “hayat yeri” olarak görür.

Hayat bir zar içinde, hayatı örten bir zar,

Bana da hayat yeri Bağlum köyündeki mezar.

(Çile, s. 309)

Necip Fazıl, Ģeyhi Abdülhakîm Arvâsî‟yi farklı ve orijinal nitelemelerle,

ihtimamla anmaya gayret eder. Sonsuzluk Kervanı Ģiirinde “nur heykeli”388

Ģeklinde

tanıttığı Ģeyhi Abdülhakîm Arvâsî‟nin de bulunduğu “Altun Kol Silsilesi”nden,

“nurdan heykeller” diye bahseder.

Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben,

Üç ayakla seken topal köpeğim.

387

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 99. 388

age, s. 114.

Page 89: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

77

Bastığımız yeri taş taş öpeyim,

Bir kırıntı yeter kereminizden.

Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben

Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller,

Ufuk önlerinde bayrak kulesi,

Bu gidenler, Altun Kol Silsilesi,

Ölçüden, ahenkten daha güzeller,

Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller.

Sonsuzluk Kervanı, istemem azat;

Köleniz olmakmış, gerçek hürriyet.

Ölmezi bulmaksa biricik niyet,

Bastığınız yerde ebedi hasat.

Sonsuzluk Kervanı, istemem azat.

(Çile, s. 65)

Kendisini, “Sonsuzluk Kervanı” dediği veliler kervanının peĢinden koĢan

topal köpeğe benzeten Necip Fazıl, gerçek hürriyetin bu kiĢilere köle olmaktan

geçtiğini söyler ve Ġmam-ı Rabbani‟den aktardığı Ģu sözle bu durumu vurgular:

“Müridin mürşidine, mürşidin hak olması şartıyla teslimiyeti, ölünün gaslediciye

teslimiyeti gibi olmalıdır.”389

Necip Fazıl da yukarıdaki Ģiirin son dörtlüğünde

ebediyete, ölümsüzlüğe ulaĢmanın yolunun “gassalın elindeki meyyit” gibi, bu

tasavvuf ehline itaatten ve bağlılıktan geçtiğini söylüyor.

Tasavvufta peygamberlerin velilerden kat kat üstün olduğu, veliliğin en

yüksek noktasının peygamberliğin baĢlangıç noktasına bile ulaĢamadığı kabul

389

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 134.

Page 90: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

78

edilir.390

Necip Fazıl, Rütbe isimli Ģiirinde, Allah‟ın kulu ve resûlü olan Hz.

Peygamber‟in köleleri olan velilere kul olmayı, en büyük rütbe olarak görür.

Düşünün, ben ne büyük rütbeye tutkuluyum,

Çünkü O‟nun kulunun kölesinin kuluyum.

(Çile, s. 89)

Necip Fazıl‟ın; velilere, mürĢitlere köle olmayı en büyük rütbe görmesinin

sebebi tasavvufta mürĢidin konumu ve algılanması ile ilgilidir. Tasavvufta deniz,

tevhidin sembolüdür ve birliğe, tevhide ulaĢmayı arzulayan tüm küçük sular, denize

ulaĢmaya çalıĢır. MürĢit ise tüm küçük suları bünyesinde toplayıp denize götüren

nehirlere benzetilir.391

MürĢit, tevhide ulaĢtıran bir yol olduğu için ona bağlılık çok

yüksek bir derece sayılır.

Necip Fazıl‟ın O Erler Ki adlı Ģiiri de bir nevi, Sonsuzluk Kervanı Ģiirini

tamamlayıcı niteliktedir. Burada sayılan nitelikler de Sonsuzluk Kervanı‟nda

anlatılan tasavvuf büyüklerinin ve onların müntesiplerinin özellikleridir.

O erler ki, gönül fezasındalar,

Toprakta sürünme ezasındalar.

Yıldızları tesbih tesbih çeker de

Namazda arka saf hizasındalar.

İçine nefis sızan ibadetlerin,

Birbiri ardınca kazasındalar.

390

Nesibe Esen, Necip Fazıl Kısakürek‟te Dinî Yaşayış (Yüksek Lisans Tezi), s. 101. 391

Y.Nuri Öztürk, Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar, s. 59‟dan aktaran Nesibe Esen, Necip Fazıl

Kısakürek‟te Dinî Yaşayış (Yüksek Lisans Tezi), s. 100.

Page 91: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

79

Ne cennet tasası ve ne cehennem,

Sadece Allah‟ın rızasındalar.

(Çile, s. 388)

Necip Fazıl‟a göre erler, gönül insanlarıdır, onlarda ne cennet sevdası ne de

cehennem korkusu vardır. Onların yıldızları tesbih gibi çekecek kadar harikulade,

kerametvârî halleri vardır; ama onlar mütevazidirler, namazda arka saf

hizasındadırlar. O erlerin tek gayesi Allah rızasıdır.

Necip Fazıl‟ın tasavvuf erlerinden, mürĢidi Abdülhakîm Arvâsî‟den

bahseden Ģiirlerinin haricinde Ģiirlerinde yer bulan tasavvuf önderlerinden biri de

Seyyit Taha‟dır. Necip Fazıl, Seyyid Taha‟yı, Başbuğ Velilerden 33 adlı eserinde

Altun Silsile‟nin yani “mukaddes emanet zincirinin otuz birinci halkası”392

olarak

anlatır. Bu eserde Necip Fazıl, Seyyit Taha‟dan “nur soyundan ve Abdülkadîr

Geylânî torunlarından”393

diye bahseder. Seyyit Taha‟nın ataları Hülâgû‟nun

Bağdat‟ı iĢgal etmesi üzerine vatanlarından ayrılarak bir grubu Kafkaslara, bir grubu

da Anadolu‟nun doğu sınırında ġemdinli dağları civarına yerleĢir. Seyyit Taha‟nın

ailesi ise ġemdinli dağlarına yerleĢen grubun içindedir.394

Seyyit Tâhâ,

NakĢibendilik‟in Hâlidiye kolunun kurucusu olan Mevlânâ Hâlid‟e intisap etmiĢtir.

Necip Fazıl, Seyyit Tâhâ‟yı Ziyaret Ģiirinde bu kiĢinin maneviyatından etkilendiğini

ve ondan faydalandığını belirtir.

Şemdinli dağlarının içtim nur çeşmesinden

Kurtuldum akreplerin ruhumu deşmesinden

(Çile, s. 391)

Necip Fazıl‟ın Seyyit Tâhâ ile ilgili anlattığı rüyanın bu dizelerin daha

anlaĢılır olması için önemli olduğu kanaatindeyim. Seyyit Tâhâ, Hz. Peygamber‟i bir

gün rüyasında görür. Hz. Peygamber, bir dağdan çıkarak her tarafa kol kol yayılan

bir suyun baĢındadır. Herkes o sudan içmek için suyun kaynağına koĢmaktadır.

Gelenlerin arasında Seyyit Tâhâ da vardır. Suyun kaynağına gelenler, o suyun Hz.

392

Necip Fazıl Kısakürek, Başbuğ Velilerden 33, Hacegân Yayınları, s. 337. 393

age, s. 335. 394

age, s. 335.

Page 92: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

80

Peygamber‟in mukaddes parmaklarından aktığını görür. Seyyit Tâhâ da o kutsal

kaynaktan su içme saadetine erer. Necip Fazıl‟ın Ģiirde geçen “Şemdinli dağlarının

içtim nur çesmesinden” dizesinin kaynağının bu rüya olduğu düĢüncesindeyim.

NakĢibendîliğin kurucusu Bahaeddin NakĢibend de Necip Fazıl‟ın Ģiirinde

geçen tasavvuf önderlerinden biridir. Necip Fazıl, Başbuğ Velilerden 33 adlı

kitabında onu “Altun Silsile”nin on altıncı halkası olarak anlatır. Necip Fazıl, “Şah-ı

Nakşibend”395

diye nitelendirdiği Bahaeddin NakĢibend‟in veliler arasındaki

müstesna yerine dikkat çeker ve onun için Ģunları söyler: “Veliler ordu ordu olsa…

Bunların başbuğlarından da ayrı bir ordu kurulsa… Ona başbuğ olacaklardan da

bir ordu… Son başbuğ kim olurdu? (…) Şah-ı Nakşibent Hazretleri‟nin ayak

parmaklarına bile yetişemeyeceğimizin aczi içinde bildirelim ki son başbuğ kendileri

olurdu.”396

Şah-ı Nakşibent adlı Ģiirinde Necip Fazıl, ondan Ģu Ģekilde bahseder:

Yüce Şah-ı Nakşibend, nakkaş ve nakış onda

Bütün içi ve dışıyla ölüme bakış onda.

(Çile, s. 393)

Necip Fazıl‟ın Ģiirlerine konu olmuĢ mutasavvıflardan biri de Hallâc-ı

Mansûr‟dur. Sekr (manevî sarhoĢluk) hâlindeyken söylediği “ene‟l-Hak” yani “Ben

Hakk‟ım” sözünden dolayı asıldığı söylenir.397

Necip Fazıl, Mansur adlı Ģiirinde ondan Ģu Ģekilde bahseder:

Sana taş attılar, sen gülümsedin

Dervişin bir çiçek attı, inledin

Bağrımı delmeye taş yetmez dedin

Halden anlayanın bir gülü yeter.

(Çile, s. 387)

Necip Fazıl‟ın değer verdiği, etkilendiği ve dikkate aldığı sahsiyetlerden biri

de Yunus Emre‟dir. Yunus Emre bir tarikat kurucusu değildir ama düĢünce, yaĢayıĢ

395

Necip Fazıl Kısakürek, Başbuğ Velilerden 33, s. 88. 396

age, s. 88. 397

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 123.

Page 93: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

81

ve inanıĢ yönüyle mutasavvıf bir insandır. Necip Fazıl, Yunus Emre‟nin “saf şiirin

en büyük ustaları”ndan398

biri olduğunu kabul eder. Necip Fazıl, Abdülhakîm

Arvâsî‟ye Yunus Emre hakkında ne düĢündüğünü sorduğunda “ariflerden”399

cevabını alır. Yunus Emre‟nin okuma yazması olmayan ümmî bir kiĢi olduğu genel

kabul gören bir husus olsa da Ģiirlerine bakıldığında onun birçok alanda bilgi sahibi

olduğu, geniĢ bir felsefî kültüre sahip olduğu anlaĢılmaktadır.400

Necip Fazıl, Yunus Emre hakkında bir piyes, iki tane de Ģiir yazmıĢtır. Necip

Fazıl, Yunus Emre adlı piyesinde “Yunus‟un şiirlerinden hareketle, yaşadığı

tasavvufî süreç ve bu suretle muhatap olduğu bazı sosyal meseleleri anlatmıştır.”401

Bu piyesi “Yunus Emre‟nin divanının kurgulanıp sahneye aktarımı”402

olarak da

düĢünebiliriz. Necip Fazıl‟ın Yunus Emre hakkında yazdığı Ģiirler ise Yunus Emre ve

Bizim Yunus adlı Ģiirlerdir. Necip Fazıl, Yunus Emre adlı Ģiirini 1926 yılında

Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢmadan önce yazar. Buna rağmen ilk Ģiirlerinde olduğu

gibi bu Ģiirde de tasavvufî hava vardır.

Kaç mevsim bekleyeyim daha kapında,

Ayağımda zincir, boynumda kement.

Beni de piştiğin bela kabında,

O kadar kaynat ki buhara benzet.

Rüzgâra bir koku ver ki hırkandan,

Geleyim, izine doğru arkandan.

Bırakmam, tutmuşum artık yakandan,

Medet ey dervişim, Yunus‟um medet!

(Çile, s. 383)

398

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 66. 399

age, s. 134. 400

Hayrani AltıntaĢ, Tasavvuf Tarihi, s. 135-136. 401

Sezai CoĢkun, “Necip Fazıl‟ın Tiyatroları Üzerine Bir Ġnceleme”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek

Özel Sayısı), Ocak 2005, S. 97, s. 389. 402

age, s. 389.

Page 94: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

82

Tasavvufta mürit, “tarikata giren, şeyhe bağlanan, bende, efendisi olan

şeyhin kulu”403

gibi anlamlara gelmektedir. Yunus Emre adlı Ģiirinde de Necip Fazıl,

kendisini, ayağına zincir vurulmuĢ, boynuna kement takılmıĢ köle gibi görmektedir.

Son dörtlükte ise Yunus Emre‟yi, müridini olgunlaĢtırarak Hakk‟a ulaĢtıran bir

mürĢit olarak görmektedir.

Bir zamanlar dünyaya bir adam gelmiş,

Okunu kör nefisin kılıçla çelmiş.

Bizim Yunus / Bizim Yunus

Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş,

Ölüm dedikleri perdeyi delmiş.

Bizim Yunus/ Bizim Yunus

….

Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş,

Sayıları silmiş, Bir‟e yönelmiş.

Bizim Yunus/ Bizim Yunus

(Çile, s. 382)

Necip Fazıl, Yunus Emre‟nin nefsin saldırılarına karĢı koyup onu terbiye

ederek ölümsüzlüğe ulaĢtığını söyler. Tasavvufta ölümsüzlüğe ulaĢmak, ölmeden

önce ölmekle mümkündür. Ölümsüzlüğe ulaĢan kiĢi ise Allah‟a vasıl olmuĢ yani

“fenâ-fi‟llah”a ulaĢmıĢtır. Necip Fazıl‟ın, Yunus Emre için söylediği bütün sayıları

silip Bir‟e ulaĢmak, fenâ-fi‟llah noktasını iĢaret ediyor olabilir.

403

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 263.

Page 95: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

83

3.8. Kerâmet

Arapça “şeref, azizlik” gibi anlamlara gelen kerâmet, tassavufta velilerde

ortaya çıkan olağanüstü hâl ve olaylara denir.404

Kerâmet, Hakk‟ın velisine ikramıdır.

Kerâmet iki çeĢittir: Birincisi; ilimde, irfanda, ahlâkta, ibadette, tâatte, amelde,

edepte ve insanlıkta gösterilen üstün meziyetler olan “manevî (hakîki) kerâmet”tir.

Ġkincisi ise “kevnî (surî) kerâmet”tir. Uzun mesafeyi kısa zamanda alma, az gıdayı

çoğaltma, su üzerinde yürüme, ateĢte yanmama gibi olağanüstü hâller. Sûfîler bu

ikinci tür kerâmete fazla önem vermez, bu tür kerâmeti çocukları uyutan haĢhaĢa

veya onları eğlendiren oyuncaklara benzetirler.405

Necip Fazıl‟a göre ise kerâmet, ruhun saffet bulduğu zaman kazandığı

iktidardır406

, bağlı bulunulan nebînin yolunda, onun ruh hassasından güç kazanarak

yine aynı harikalara vücut vermektir.407

Mutasavvıflara göre en büyük kerâmet,

kiĢinin kötü huylarını bırakıp yerine iyi huylar ikâme etmesidir. Doğru yol üzere

olmak, dinin emrettiği istikametle olmak kerâmetten üstündür. Hakiki sûfîler,

kerâmete fazla önem vermezler ve bunun Allah‟ın kula bir imtihanı, oyunu olarak

görürler. Velinin manevî seviyesi yükseldikçe olağanüstü hâlleri, kerâmeti azalır.408

Necip Fazıl, bir velinin cebinden çakıyı çıkarıp dünyayı elma gibi ikiye bölüp

yarısını bir tabağa, öbür yarısını da diğer tabağa koyacak derecede büyük bir kerâmet

gösterse bu, onun çok büyük bir veli, çok derin bir Müslüman olduğu anlamına

gelmez. Çünkü hiçbir kerâmet, Ģeriate delil olamaz, der.409

Velilik için kerâmet Ģart

değildir ve istenilen bir durum da değildir. Necip Fazıl‟a göre kerâmet, velilerde

gayr-i ihtiyârî olarak ya da bir maslahata binaen ilahî ikram olarak gelir. Gerçek veli,

kerâmetinin ortaya çıkmasından, vücudu hiç kimse tarafından görülmemiĢ bir

404

Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 365. 405

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 211. 406

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 148. 407

Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslâm Atlası, s. 232. 408

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 211. 409

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 169.

Page 96: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

84

bakirenin herkesin içinde sırtından gömleği düĢtüğünde duyduğu hicâba benzer bir

utanç duyar.410

Necip Fazıl, bir yerde dinin inceliklerine karĢı ciddiyetsiz, enaniyet

duygusuna sahip, dünyayı ıslah etme iddasında olan, müritlerinin manevî

derinliğinden çok sayısına düĢkün ve velilik iddiasında olan birisini gördünüz mü

rahatlıkla Ģu hükmü verebileceğimizi söyler411

: “Bu adam bir veli değil ancak bir

denîdir.”412

Kerâmetin varlığı, yokluğu, azlığı, çokluğu o kiĢinin velâyeti veya manevî

derinliği ile ilgili bir fikir vermez. Gerçek bir velinin kerâmete bakıĢını vereceğimiz

Ģu örnek özetlemektedir: ġah-ı NakĢibent‟e siz niçin çok kerâmet göstermiyorsunuz,

diye sorarlar. O da bu hâlimize rağmen ayakta durabilmekten büyük kerâmet mi olur,

der.413

ġah-ı NakĢibent‟in bir gün çok büyük bir kerâmetine Ģahit olan müridine

söylediği söz, mutasavvıflarca çok tartıĢılan kerâmet konusunda bir ölçü olabilir:

“Bunlar tarikatin oyunlarıdır, gaye bu değil.”414

3.9. Varlık–Yokluk

Varlık, Arapçada “vücût” demektir ve var olmak anlamını ifade eder.

Tasavvufî olarak ise beĢerî vasıtalardan fâni olmak, Hakk‟ı bulmak yani gerçek

varlığa kavuĢmak demektir.415

Yokluk ise vücûdun zıttı olup Arapça “adem”

demektir. Tasavvufta ise Hakk‟ın gayrısı yani Allahtan baĢka her Ģey yoktur,

anlamına gelir.416

Necip Fazıl, Türk edebiyatında metafiziğe, varlık yokluk meselesine en çok

kafa yoran Ģairlerden birisidir. Ona yokluk akrebinin kıskacında kıvranan mustarip

bir kafa demek mümkündür. Necip Fazıl, “varlık-yokluk, ebediyet, ölüm” gibi fizik

ötesi konulara Bahriye‟de okuduğu yıllarda kafa yormaya baĢlamıĢtır. Her Ģeye

410

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 205. 411

age, s. 206-207. 412

age, s. 207. 413

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 147. 414

age, s. 149. 415

Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 704. 416

age, s. 32.

Page 97: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

85

Ģüpheyle yaklaĢması, meselelerin perde gersini araĢtırması, her Ģeyin “neden”ini ve

“niçin”ini merak etmesi Necip Fazıl‟ı delirme noktasına getirmiĢ. Kendisinin “ilk

çile”417

diye nitelendirdiği bu hâli Necip Fazıl, Ģu cümlelerle anlatır: “Öldükten sonra

ebedî hayat… Cennet veya Cehennemde ebediyet… Sonu olmamak… Hep var olmak,

hep var olmak… Bu dünyadaki devam ölçüsüne göre nasıl kavranır bu iş? Akıl

patlamaz da ne yapar?”

Necip Fazıl, ebedî hayata, sonsuz var olmaya inandığını ama onu

kavrayamamanın, idrak edememenin sıkıntısını yaĢadığını belirtir. Bu sıkıntının

yokluğu anlama ve kavrama yönünde tecelli etmesi hâlinde aklının patlaması

gerektiğini belirten418

Necip Fazıl, bu konuda Ģöyle bir karara vardığını belirtir: “…

bugün biliyorum ki yokluk, o da bir var, Allah‟ın var ettiği bir var. Kısacası bir

mahluk.”419

Bu geldiği noktayı O‟nun Sanatı adlı Ģiirinde Ģu Ģekilde özetler:

“Yok” bir “var”dır,

Geçit vermez,

Darmı dardır.

“Yok” bir “yok”tur,

Akıl ermez,

Ne de çoktur.

“Var” bir “yok”tur,

Yusyuvarlak

Dönen oktur.

417

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 44. 418

age, s. 45. 419

age, s. 45.

Page 98: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

86

“Var” bir “var”dır,

O‟na varmak

Bu kadardır.

(Çile, s. 30)

Abdülhakîm Arvâsî‟ye ait olan ve Necip Fazıl‟ın sadeleĢtirerek yayımladığı

Tasavvuf Bahçeleri adlı kitapta varlık-yokluk meselesiyle ilgili Ģu görüĢlere yer

verilir: Bütün kâinatta tek bir varlık vardır o da vücud-u mutlak olan Allah‟tır. Diğer

varlıklar, mutlak varlık olan Allah‟ın yansımalarıdır ve bütün kâinat, Allah‟ın varlık

ve birliğinin iĢaretleridir. Kâinata, Allah tarafından varlık rengi verilmekte ve sonra

bütün varlıklar yok edilmektedir. Bu yaratma ve yok etme döngüsü o kadar hızlıdır

ki yokluklar görünmediğinden, eĢya daima varlık suretinde görünür. ĠĢte bütün âlem,

hakîki varlık kıvılcımlarının dairesi içinde bir hayâl gölgesinden ibarettr.420

Necip Fazıl, aynı eserde, var sanılan her Ģeyin aslında yok olduğunu,

varlıkların birer iğreti varlık olduğunu, varlıkla yokluğun birbirini dairesel bir silsile

hâlinde takip ettiğini belirtir. Necip Fazıl, az önce bahsini ettiğimiz O‟nun Sanatı adlı

Ģiirinde:

Var bir yoktur,

Yusyuvarlak,

Dönen oktur.

(Çile, s. 30)

dizileriyle yukarıdaki görüĢleri teyit etmektedir.

Yukarıda özetleyerek aktardığımız bu görüĢler Tasavvuf Bahçeleri adlı

kitapta “vahdet-i vücut” meselesiyle bağlantılı olarak anlatılmıĢtır. Necip Fazıl,

varlık-yokluk meselesi üzerine düĢüncelerini ifade ederken vahdet-i vücût

meselesine de girmiĢtir.

“Varlığın birliği” anlamına gelen “vahdet-i vücût”, Allah‟tan baĢka varlık

olmadığının idrak ve Ģuuruna sahip olmaktır, gerçek varlığın bir olduğunu, bunun da

420

Abdülhakîm Arvâsî, Tasavvuf Bahçeleri (sadeleĢtiren: Necip Fazıl Kısakürek), s. 129-130.

Page 99: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

87

Hakk‟ın varlığından ibaret olduğunu, Hakk ve “O”nun tecellilerinden baĢka bir Ģeyin

bulunmadığını anlamaktır.421

“Vahdet-i vücût”un hassas bir mesele olduğunu ifade eden Necip Fazıl, bu

meselenin “bir ucunun küfür, öbür ucunun imanın ta kendisi”422

olduğunu belirtir.

Necip Fazıl, “vahdet-i vücût” meselesiyle ilgili üç anlayıĢın ortaya çıktığını

belirtir. Bunlardan birincisi bütün enbiyaların, peygamberlerin ve Muhiddin-i

Arabî‟den önce gelmiĢ velilerin anlayıĢıdır. Bu görüĢe göre tüm kainat Allah‟ın

varlığının, isimlerinin yansımasıdır ve gölgeleridir. Allah kâinatı, hızlı ve dâimi bir

surette yaratıp helâk ettiği için kâinat, hakikatte var olmadığı halde geçici bir varlık

rengine bürünür. Necip Fazıl‟ın doğru bir anlayıĢ olarak nitelendirdiği ve önceki

sayfalarda da özetlediğimiz bu görüĢe göre tek gerçek varlık “vücûd-u mutlak” olan

Allah‟tır, kâinat ise onun gölgesidir.

Vahdet-i vücût konusundaki ikinci görüĢün sahibi ise Muhiddin-i Arabî‟dir.

Muhiddin-î Arabî eĢyanın geçici bir varlığının, gölgesinin bile olduğunu kabul etmez

ve eserle müessiri yani yaratılanla yaratanı bir görür. Necip Fazıl, zahire göre

hükmeden Ġbn-i Teymiye gibi bazı âlimlerin Muhiddin-i Arabî‟yi bu görüĢünden

dolayı kâfir olmakla suçladıklarını fakat gerçek tasavvuf ehlinin “Şeyh-i Ekber”423

lakaplı Muhiddin-i Arabî‟ye böyle bir ithamı yapamayacağını belirtir.

Bu meseleyle ilgili üçüncü görüĢün sahibi ise Ġmam-ı Rabbânî‟dir. Ġmam-ı

Rabbanî, Muhiddin-i Arabî‟nin görüĢlerine karĢı çıkarak “vahdet-i şuhut” görüĢünü

dile getirir. Bu görüĢe göre eĢyanın bir gölge vücûdu vardır, bu gölge vücut, “zat”tan

ayrıdır.424

Necip Fazıl, varlık-yokluk meselesinin “şüpheci aklı çatlatan korkunç bir

nokta” olduğunu belirterek Hâlim adlı Ģiirde “yokluk”un da vücûd-u mutlak olan

Allah tarafından yaratılmıĢ bir mahluk olduğunu belirtir:

İşte şüpheci aklı çatlatan korkunç nokta;

O ki sonsuz var, nasıl aranır dipsiz yokta?

421

Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimler Sözlüğü, s. 682. 422

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 155. 423

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 186. 424

Necip Fazıl Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, s. 155-162.

Page 100: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

88

Olur ve olmaz her şey, yokluk da O‟nun kulu,

Bu noktaya vardın mı; el tutuk, dil burkulu,

Allah‟ı hakikate soran kafa ne sakat,

Hakikat de ne, Hakk‟ı muradıdır hakikat.

(Çile, s. 309)

Necip Fazıl, inkârcıların ve metaryalist mantıkla hareket edenlerin, dünyanın

yoktan var olduğunu ve tekrar yokluğa mahkûm olduğunu söyleyip bununla teselli

bulduklarını belirterek Hiç adlı Ģiirinde Ģu soruyu sorar:

Âlemin küfre göre hem başı hem sonu “hiç”

“İki hiç” arasında varlık olur mu ki hiç?

(Çile, s. 358)

Tasavvufta (vahdet-i vücût görüĢünden hareketle) bütün varlıklar “Hakk”a

göre vardır, varlıklarını ondan alırlar, bunun dıĢında onlara atfedilen varlık bir vehim

ve hayaldir.”425

görüĢü yaygındır. Necip Fazıl, Dua adlı Ģiirinde bu düĢünceyi dile

getirir:

Sen mutlaksın, bense izafet, Allah‟ım affet!

(Çile, s. 34)

Tasavvufta adem (yokluk) kavramının zulmet, karanlık426

gibi anlamları da

vardır. Necip Fazıl “yokluk”u bu anlamıyla da Ģiirine sokmuĢtur.

Yokluk, o donduran buz, söndüren karanlık,

Büsbütün bilgisizlik ve tam bir unutkanlık.

(Çile, s. 138)

425

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 22. 426

age, s. 22.

Page 101: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

89

Necip Fazıl, İşaret adlı Ģiirinde de vahdet-i vücut görüĢünün paralelinde

görüĢler beyan eder.

Var olan yoklukların ömrünü sürüyorum,

Aşklar bomboş kuruntu, hürriyetler esearet

Yalnız, “Rakip” ismiyle Allah‟ı görüyorum.

Bir yokluk ki bu dünya, var olandan işaret.

(Çile, s. 29)

Görüldüğü gibi Necip Fazıl, dünyanın, Allah‟ın isim ve sıfatlarının

yansımasından bir iĢaret olduğu gerçeğine vurgu yaparak geçici varlık kisvesi

giydirilmiĢ yoklukların ömrünü sürdüğünü dile getirmiĢtir.

Necip Fazıl, bahsini ettiğimiz bu Ģiirlerin haricinde Varlık-Yokluk adlı Ģiirinde

de ölümünden hemen önce yazdığı Zehir adlı Ģiirinde de varlık-yokluk meselesi ile

ilgili benzer görüĢler ifade etmiĢtir ve bu meseleye ölümüne kadar kafa yormuĢ bir

Ģair ve fikir adamıdır.

3.10. Akıl

Arapça‟da men etmek, engellemek, bağlamak gibi manalara gelen akıl,

terimsel olarak varlığın hakikatini idrâk eden, maddî olmayan fakat maddeye tesir

eden, basit bir cevher olarak tanımlanır.427

Akıl, zatında maddeden mücerret, fiilinde

maddeye bitiĢen bir cevherdir ve insandaki idrâk kabiliyetine verilen addır.

Mutasavvıflara göre akıl, yaĢadığımız Ģu sonlu varlık âlemini düzenlemeye ve onu

idrâk etmeye çalıĢır. Onun sonsuz âlemden haberi yoktur. Akla uyan kiĢi, mana

yoluna ulaĢamaz. Bundan dolayı sûfîler akıl, erenlerin ayak bağıdır, derler428

ve ilahî,

ezelî ve ebedî gerçeklerin akıl yoluyla kavranamayacağını belirtirler.429

427

“Akıl Md.”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C: 2, Ġstanbul 1989, s. 238. 428

Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 44. 429

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 32.

Page 102: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

90

Necip Fazıl‟a göre “aklın, akıl olması için evvela nefsini, zâtını idrak et”mesi

gereklidir430

çünkü yukarıda da ifade edildiği gibi sınırlı olan akıl; sınırsızı, ezelî ve

ebedî olanı anlayamaz. Akıl, ancak meselelerin, olay ve olguların sebeplerini

anlamaya çalıĢır; fakat aslına, künhüne vâkıf olamaz. Necip Fazıl, bu durumu Allah

Diyene Ģiirinde Ģu Ģekilde dile getirir:

Akıl, kırık kanadı hiçin;

Derdi gücü nasıl ve niçin?

(Çile, s. 26)

Necip Fazıl, aklın, Allah‟ı, ilahî hikmet ve sebepleri anlama imkânı

olmadığını, tek imkânının, bu hakikakatleri anlayamamaktan ibaret olduğunu

belirterek aklı, “cüce akıl”431

diye nitelendirir.

Aklın, Allah‟ı neden kavrayamayacağını vereceğimiz örnek vuzuha

kavuĢturacaktır, sanırım: “Birisi, tasavvuf ehli bir âlime sormuş: Allah‟ın var

olduğunun delili nedir? O da Alllah‟ın kendisidir, demiş. Adam, o zaman aklın

durumu nedir, deyince o da akıl acizdir, aciz olan şey de sadece kendisi gibi aciz

olan bir şeye delil olur, demiş.”432

Aklı, “bilmece salıncağında bir çocuk”a433

benzeten Necip Fazıl, aklın

gerçeği anlamak ve bulmak için devamlı sorular sorsa da hakikate ulaĢmasının zor

olduğunu belirterek çözümü, Eski Rafta Ģiirinde verir:

Çekilmez akılda bu kadar sancı,

Akıl, çürük diş; at, kurtulursun.

(Çile, s. 118)

Tasavvufta akıl, “hak ile batılı birbirinden ayırt etmeye yarayan nur, Rabbanî

latife, kalp, gönül”434

anlamına da gelmektedir. Necip Fazıl, Akıl isimli Ģiirinde,

430

Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslam Atlası, s. 385. 431

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 347.

432 Zafer Erginli (Ed.), Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kalem Yayınevi, Ġstanbul 2006, s. 79.

433 age, s. 347.

434 Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 32.

Page 103: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

91

kifâyetsizliğini anlayan aklın isminin, aslında gönül olması gerektiğini belirterek

Ģöyle der:

Akıl, akıl olsaydı ismi gönül olurdu,

Gönül, gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu.

(Çile, s. 106)

Tasavvuf ehli, aklın sınırlı olduğunu, akla uyanın mutlak hakikate

eremeyeceğini belirtir. Necip Fazıl da Ġmam-ı Gazali‟den aktardığı Ģu sözle aklın

sınırlarını ve mutlak hakikate ulaĢmanın yolunu gösteriyor: “Aklımı gerdim, gerdim,

kopacak kadar gerdim. Gördüm ki o, sınırlıdır ve kendi kendisine varabileceği hiçbir

nihayet noktası yoktur. Aklımı kaybedecek hâle geldim. Allah sevgilisinin ruh feyzine

sığındım ve kurtuldum.”435

3.11. Sabır

Arapça bir kelime olan sabır, birini bir Ģeyden alıkoymak, hapsetmek,

dayanmak, katlanmak, acı ilaç gibi anlamlara gelir. Tasavvufî olarak sabır, nefsi

musibet anında akıl ve Ģeriatın gerektirdiği ölçüler içine hapsetmektir. Allah‟a

ibadette devamlı olmaya, isyandan ve nefse haz veren Ģeylerden kaçınmaya da sabır

denir.436

Aynı zamanda sabır baĢa gelen musibetlerden dolayı Allah‟tan baĢka

kimseye Ģikâyetçi olmamak, sızlanmamak ve kendini acındırmamaktır.437

Sabır,

tasavvufta usûl-i aşere438

denilen on makamdan biridir ve hem dinen hem tasavvufî

olarak önemli bir kavramdır. Kur‟an-ı Kerim‟de üç yüz yerde muhtelif vezinlerle

geçmektedir439

ve sabrı tavsiye eden, sabredenleri müjdeleyen pek çok ayet vardır:

“Sabretmenize karşılık size selam ve selametler.”440

“...sabredip makbul ve güzel

işler yapanlar başka! İşte onlar için pek geniş bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfat

435

Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslam Atlası, s. 387.

436 M. Necmeddin Bardakçı, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf, s. 79-80.

437 Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 302.

438 usûl-i aĢere: tevbe, zühd, tevekkül, kanaat, uzlet, zikre mülâzemet, tamamaıyla Hakk‟a dönmek,

sabır, murâkabe, rızâ. (Mahir Ġz, Tasavvuf, s. 103.) 439

Mahir Ġz, Tasavvuf, s. 109. 440

Ra‟d Suresi, 13/24.

Page 104: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

92

vardır.”441

“Biz mutlaka sizi, biraz korku, biraz açlık ile yahut cana, mala veya

ürünlere gelen noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele.”442

Hz. Peygamber de

asıl sabrın, belanın ilk geldiği anda gösterilmesi gerektiğini belirterek Ģöyle söyler:

“Sabır, felaketle ilk karşılaşma anında olur.”443

Necip Fazıl, Nur Harmanı adlı eserinin sonuna aldığı ve yüz bir hadisi

ĢiirleĢtirerek verdiği bölümde yukarıda verdiğimiz hadisi Ģu Ģekilde nazma döker:

“İlk darbedir ki sarslılır yürek / Sabır sarsıntının başında gerek.”444

Necip Fazıl, Çile‟deki Sabır adlı Ģiirinde, sabır konusuna, dinî ve tasavvufî

çağrıĢımlarından yararlanarak değinir.

Sabrın sonu selâmet,

Sabır, hayra alâmet.

Belâ, sana kahretsin,

Sen belâya selâm et.

(Çile, s. 73)

Yukarıda da bahsedildiği gibi tasavvufta sabrın çeĢitlerinden biri de baĢa

gelen belâlara karĢı sabırdır ve Allah, Kur‟an-ı Kerim‟de sabredenleri

müjdelemektedir. Necip Fazıl da yukarıdaki dörtlükte bu çağrıĢımlardan

yararlanmıĢtır.

Sabır, incecik sırat,

Murat içinde murat.

Sabır Hakk‟a tevekkül,

Sabır Hakk‟a itimat.

(Çile, s. 73)

441

Hûd Suresi, 11/11.

442 Bakara Suresi, 2/155.

443 Aktaran M. Necmeddin Bardakçı, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf, s. 80.

444 Necip Fazıl Kısakürek, Nur Harmanı, s. 189.

Page 105: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

93

Sabır zorlu ve tehlikeli bir süreçtir. Kur‟an-ı Kerim‟de sabredenlere

bağıĢlanma ve mükâfat olduğu müjdeleniyor. Sabredemeyenler ise Allah‟a baĢ

kaldırma ve isyan etme tehlikesiyle karĢı karĢıyadır. MeĢhur mutasavvıf Cüneyd‟e

sabrın ne olduğu sorulduğunda, “Yüzü ekşitmeden acıyı, yudum yudum içine

sindirmendir.”445

Ģeklinde cevap verir. Yani sabrın, isyan etmeden, Allah‟ın bizim

için dilediğine boyun eğmek olduğunu ifade eder. Necip Fazıl da sabrın bu zorlu

yanına dikkat çekerek sabrın Hakk‟a tevekkül ve itimat olduğunu ifade eder.

Sabırla pişer koruk,

Yerle bir olur doruk.

Sabır, sabır, sabır,

İşte Kur‟an‟da buyruk.

(Çile, s. 73)

Tasavvufta, sabrın acı ama meyvesinin tatlı olduğuna inanılır ve hep sabır

tavsiye edilir çünkü iyiliklere, güzelliklere, çekilen sıkıntılardan sonra ulaĢılır. Necip

Fazıl, tasavvufî bir deyim olan “Sabırla koruk, helva olur; dut yaprağı, atlas.”

deyiminin çağrıĢımlarından yararlanarak sabrın insanı olgunlaĢtıracağını belirtip

Kur‟an-ı Kerim‟de ısrarla sabrın tavsiye edildiğini ifade eder.

3.12. Kader

Necip Fazıl‟ın “incelerin incesi dava”446

dediği kader meselesi birçok âlimin

ve kelâmcının ihtilâfa düĢtüğü bir mevzudur. Necip Fazıl, hocası Abdülhakîm

Arvâsî‟nin kaderi Ģöyle tanımladığını belirtir: “Allah, mahlûkların ne yapacağını

önceden bilir ya… İşte kader!”447

Necip Fazıl,bu çok tartıĢılan meseleyi Kader adlı

Ģiirinde Ģöyle tanımlar:

445

Hasan Kayıklık, Tasavvuf Psikolojisi, s. 150. 446

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 164. 447

age, s. 164.

Page 106: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

94

Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı,

Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı.

(Çile, s. 355)

Beyaz bir kâğıda sütle yazılmıĢ yazıyı seçmek nasıl zorsa kader meselesinin

de böyle girift bir mesele olduğunu ifade eden Necip Fazıl, Abdülhakîm Arvâsî‟nin

kader meselesi için “Bir îtikat meselesidir.”448

dediğini aktarır.

448

Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, s. 164.

Page 107: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

95

SONUÇ

Necip Fazıl, yaĢantısı, Ģairliği, yazarlığı, gazeteciliği ve dergiciliği ile

Cumhuriyet döneminde geniĢ bir etki alanı oluĢturmuĢ bir fikir ve sanat adamıdır.

Necip Fazıl, sadece inandığı ve savunduğu değerler uğruna yazılar yazan bir

teorisyen değil, Anadolu‟yu adım adım gezerek inandığı değerleri anlatan ve bunları

pratiğe döken bir aksiyon adamıdır. O; fikirlerini, düĢüncelerini çok farklı türler

vasıtasıyla, çok farklı alanlarda, çok farklı kanallardan anlatan çok yönlü bir

yazardır. Necip Fazıl, Ģiir, tiyatro, roman, hikâye, deneme, fıkra gibi türlerle; dinî,

politik, tarihî, tasavvufî konularda anlatımı ve tarzı itibariyle kendine özgü bir dil

oluĢturmuĢ, özgün yazılar kaleme almıĢtır. Necip Fazıl‟ın üzerinde düĢündüğü, kafa

yorduğu alanlardan biri de “din ve tasavvuf” konusudur. Bu konu çalıĢmamızın

omurgasını oluĢturduğu için giriĢte ve tezimizin ilerleyen bölümlerinde sıkça

tekrarladığımız gibi Necip Fazıl‟ın bu alana yönelmesi ve fikri yoğunluğunu bu

konulara teksif etmesi, Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢmasından (1934) sonradır. Bu

dönemden sonra ağırlıklı olarak Ģiirlerinde, tiyatrolarında, makalelerinde olmak

üzere diğer eserlerinde de dinî ve tasavvufî konulara ilgisi artmıĢtır. Biz de bu

eserlerden hareketle Necip Fazıl‟ın din ve tasavvufa bakıĢını belli kavramlar

üzerinden anlamaya çalıĢtık.

Necip Fazıl, tasavvufî manada “çile çekmiş” bir insan değildir. Necip Fazıl‟ın

çilesi, dünyayı sorgulama, gerçeği arama ve “mutlak hakikat”e yani Allah‟a ulaĢma

yolunda çekilen “metafizik bir çile”dir. Bu çile, Necip Fazıl‟ın hayatı anlamaya ve

sorgulamaya baĢlaması ile geçlik yıllarında ortaya çıkan ve bütün hayatını kaplayan

çetin bir çiledir. Tasavvufî manada çile, “nefisi dizginlemeyi, içte derinleşmeyi, şahsî

kemalâtı” hedefleyen içe dönük, edilgen bir çileyken Necip Fazıl‟ın çilesi daha dıĢa

dönük, daha aktif, daha sorgulayıcı ve daha üretken bir çiledir. Özellikle Abdülhakîm

Arvâsî ile tanıĢıncaya kadar çetin bir çile ve ruhî hafakan süreci yaĢayan Necip Fazıl,

bu dönemden sonra daha üretken olmuĢ, değiĢik türlerde birçok eser vermiĢtir.

Necip Fazıl‟ın sıkça değindiği kavramlardan biri de Allah‟tır. Necip Fazıl,

Allah‟a inanç meselesini, baĢ mesele olarak değerlendirir. Akıl, kendisini aĢan ve

kendisi de dahil bütün kâinatı yaratan varlığı kavrayamayacağı için, insanın, Allah‟ın

varlığını aklı ile kavrayamayacağını belirtir. Necip Fazıl, kanlı fikir çileleri ve çok

Page 108: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

96

zorlu bir arayıĢ sürecinden sonra, aklını ve kalbini bütün Ģüphelerden arındırarak

Allah konusunda sağlam bir inancın sahibi olmuĢtur.

Necip Fazıl, peygamberleri, her yönüyle insanların en mükemmel örneği

olarak görür ve onları, insaniyetin kemal noktası olarak niteler. Peygamberlerin

tasavvufla bağlantısına dikkat çekerek tasavvufun, Hz. Âdem‟den beri bütün

peygamberlerin iç yaĢantısı olduğunu ifade eder. Necip Fazıl‟da, “peygamber”den

kasıt çoğunlukla Hz. Muhammet‟tir ve O, Necip Fazıl‟a göre “Allah‟ın kâinata

efendi olarak yarattığı, insan ehramının zirve taşı”dır. Necip Fazıl, tasavvuf yoluna

giren her derviĢin asıl hedefinin, insan-ı kâmilin en mükemmel örneği olan Hz.

Muhammet gibi olmaktır.

Necip Fazıl; ölümü, çetin bir geçit olarak nitelendirir ve eserlerinde bu temayı

sıkça iĢler. Necip Fazıl‟ın dinî ve tasavvufî bir dünya görüĢüne bağlanmasından

sonra özellikle ölüme bakıĢı konusunda farklılıklar oluĢmuĢtur. Necip Fazıl‟ın

Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢmadan önce ölümü bir yokluk olarak gördüğü ve derin

bir ölüm korkusu yaĢadığını söyleyebiliriz. Abdülhakîm Arvâsî ile tanıĢması bazı

problemlerine, hafakanlarına çözüm bulunca Necip Fazıl‟ın hayata, ölüme daha

olumlu yaklaĢtığı görülür. Bu tanıĢıklıktan sonra Necip Fazıl, ölümü bir son değil

ölümsüzlüğe atılan adım olarak görmektedir. Mevlana‟nın ölümü bir “düğün gecesi”

görmesi gibi Necip Fazıl da ölümü “bayram” olarak nitelemiĢtir.

Nefsi, en büyük düĢman olarak gören Necip Fazıl onu daima olumsuz

sıfatlarla anar. Nefsin, kâfir ve Ģeytanın elçisi olduğunu belirterek, en müminimizde

bile küfre memur olduğunu, bu sebepten daima dine ve dinin hükümlerine savaĢ

açtığını belirtir ve nefse karĢı koymanın yolununun Ģeriatin emirlerine sıkı sıkıya

uymak olduğunu belirtir. Bu noktadan hareketle, insanı değerli yapan ve onu

yücelten Ģeyin nefisle mücadeleye girip onun rağmına hareket etmesi ve bu sayede

ilahî lütuflara mazhar olmasıdır. Ġnsanın bu özelliği, onu melekten üstün yapmıĢtır.

Necip Fazıl‟da “ben ve benlik” kavramı da sıkça karĢımıza çıkar. Necip Fazıl

benliği ön plana çıkarmanın nefsi okĢamak ve kabartmak anlamına geleceğinden

ermiĢlerin, tasavvuf ehlinin “benlik”in lafını bile etmediğini, “benlik” davası

gütmeye fırsatlarının olmadığını ifade eder. Bundan dolayı Necip Fazıl‟daki “ben”,

Page 109: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

97

Necip Fazıl‟ın kendi “ben”inden ziyade tüm insanlağın benidir; anlattığı da tüm

insanlığın macerasıdır. Buradaki “ben”, evrensel bir bendir.

Necip Fazıl‟a göre ise kerâmet, ruhun saffet bulduğu zaman kazandığı

iktidardır ve bir veli için istenilen bir durum değildir. Velinin, manevî seviyesi

yükseldikçe olağanüstü hâlleri, kerâmeti azalmalıdır. Bir veli çok büyük bir kerâmet

gösterse bu, onun manevî seviyesini göstermez çünkü hiçbir kerâmet, Ģeriate delil

olamaz. Necip Fazıl‟a göre kerâmet, velilerde gayr-i ihtiyârî olarak ya da bir

maslahata binaen ilahî ikram olarak gelir. Gerçek veli, kerâmetinin ortaya

çıkmasından bir genç kız gibi utanır.

Necip Fazıl, Türk edebiyatında metafiziğe, varlık yokluk meselesine en çok

kafa yoran Ģairlerden birisidir. Necip Fazıl, ebedî hayata, sonsuz var olmaya

inandığını ama onu kavrayamamanın, idrak edememenin sıkıntısını yaĢadığını

belirtir. Varlık-yokluk meselesi üzerine çok kafa yormasının kendisini çıldıracak

noktaya getirdiğini söyler ve Ģu sonuca ulaĢır: Bütün kâinatta tek bir varlık vardır o

da vücud-u mutlak olan Allah‟tır. Diğer varlıklar, mutlak varlık olan Allah‟ın

yansımalarıdır ve bütün kâinat, Allah‟ın varlık ve birliğinin iĢaretleridir.

Kısaca Necip Fazıl‟ın devrin manevî önderlerinden Abdülhakîm Arvâsî ile

tanıĢması onda çok derin bir tesir bırakmıĢ, bu tanıĢıklıktan sonra Necip Fazıl‟ın

dünya görüĢü, yaĢantısı, hadiselere bakıĢı köklü bir değiĢime uğramıĢtır. Tezimizin

temel konusu olan “din ve tasavvuf” da bu dönemden sonra ağırlığını artırarak Necip

Fazıl‟ın tüm hayatına ve eserlerine yansımıĢtır.

Page 110: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

98

KAYNAKÇA

Kitaplar:

ALTINTAġ, Hayrani, Tasavvuf Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara 2010.

ARVASÎ, Abdülhakîm, Tasavvuf Bahçeleri (sadeleĢtiren: Necip Fazıl Kısakürek),

Büyük Doğu Yayınları, 10. Baskı, Ġstanbul 2009.

AYVAZOĞLU, BeĢir, Geleneğin Direnişi, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 1996.

BARDAKÇI, M. Necmeddin, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf, Fakülte Kitabevi,

Isparta 2000.

ÇEBĠ, Hasan, Bütün Yönleriyle Necip Fazıl Kısakürek’in Şiiri, Kültür ve Turizm

Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987.

CÜCELOĞLU, Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, Ġstanbul 1994.

DEMĠRCĠ, Mehmet, Sorularla Tasavvuf ve Tarikatlar, Damla Yayınevi, 2. Baskı,

Ġstanbul 2004.

ENGĠNÜN, Ġnci, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, 2. Baskı,

Ġstanbul 2001.

GÜNGÖR, Erol, İslam Tasavvufunun Meseleleri, Ötüken Yayınevi, 4. Baskı,

Ġstanbul 1993.

HAKSAL, Ali Haydar, Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu Irmağı, Ġnsan

Yayınları, Ġstanbul 2007.

ĠZ, Mahir, Tasavvuf, Rahle Yayınevi, Ġstanbul 1969.

KABAKLI, Ahmet, Sultanü’ş Şuarâ, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, Ġstanbul

1995.

KAYIKLIK, Hasan, Tasavvuf Psikolojisi, Akçağ Yayınları, Ankara 2009.

KISAKÜREK, Necip Fazıl, Aynadaki Yalan, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul,

1999.

_____, Babıâli, Büyük Doğu Yayınları, 14. Baskı, Ġstanbul 2010.

_____, Başbuğ Velilerden 33, Hacegân Yayınları, Ġstanbul 2007.

_____, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu, Büyük Doğu Yayınları, 16. Baskı,

Ġstanbul 2010.

_____, Bir Adam Yaratmak, Büyük Doğu Yayınları, 15. Baskı, Ġstanbul 2000.

_____, Çile, Büyük Doğu Yayınları, 42. Baskı, Ġstanbul 2000.

_____, Çöle İnen Nur, Büyük Doğu Yayınları, 14. Baskı, Ġstanbul 1996.

_____, Esselâm, Büyük Doğu Yayınları, 5. Baskı, Ġstanbul 1996.

_____, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, 5. Baskı, Ġstanbul 1994.

Page 111: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

99

_____, İman ve İslam Atlası, Büyük Doğu Yayınları, 4. Baskı, Ġstanbul 1994.

_____, İslam ve Öbürleri Konferansı, Büyük Doğu Yayınları, Ġstanbul 1976.

_____, Kafa Kâğıdı, Büyük Doğu Yayınları, 12. Baskı, Ġstanbul 2005.

_____, Nur Harmanı, Hacegân Yayınları, Ġstanbul 2007.

_____, O ve Ben, Büyük Doğu Yayınları, 27. Baskı, Ġstanbul 2009.

_____,Tanrı Kulundan Dinlediklerim, Büyük Doğu Yayınları, 4. Baskı, Ġstanbul

1993.

_____,Veliler Ordusundan 333, Büyük Doğu Yayınları, 10. Baskı, Ġstanbul 1997.

KOÇER, ġevket, Necip Fazıl’da Ölüm ve Ölümsüzlük, Isparta Ofset, Isparta 1997.

KURT, Ġhsan, Çiledeki İnsan Necip Fazıl Kısakürek, Nobel Yayınevi, 2. Baskı,

Ankara 2000.

MĠYASOĞLU, Mustafa, Necip Fazıl Kısakürek, 5. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara

1999.

_____, Necip Fazıl Kısakürek Armağanı, Konak Yayınları, 4. Baskı, Ġstanbul

2005.

OKAY, Orhan, Necip Fazıl Kısakürek, ġûle Yayınları, 5. Baskı, Ġstanbul 2009.

Makaleler:

“Abdülhakîm Arvâsî Md.”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,

C: 1, Ġstanbul 1988, s. 211-212

“Ahmet Hamdi Akseki Md.”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı

Yayınları, C: 2, Ġstanbul 1989, s. 293-294)

“Akıl Md.”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C: 2, Ġstanbul

1989, s. 238-239.

“Tasavvuf Md.”, Yeni Türk Ansiklopedisi, C: 10, Ötüken Yayınları, Ġstanbul 1985,

s. 3987-3994.

ALKAN, Ahmet Turan, “Türk Nesrinde Halefsiz ve Selefsiz Bir Üslup: Necip Fazıl

Kısakürek”, Necip Fazıl Kısakürek, (Haz.: Mehmet Nuri ġahin ve Mehmet

Çetin), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2008, s. 202-207.

CEBECĠOĞLU, Ethem “Necip Fazıl Kısakürek ve Tasavvuf ”, Necip Fazıl

Kısakürek, (Haz.: Mehmet Nuri ġahin ve Mehmet Çetin), Kültür ve Turizm

Bakanlığı Yayınları, Ankara 2008, s. 108-119.

ÇETĠN, Mehmet, “Türk Edebiyatında Fırtınalı Bir Zirve”, Necip Fazıl Kısakürek,

(Haz.: Mehmet Nuri ġahin ve Mehmet Çetin), Kültür ve Turizm Bakanlığı

Yayınları, Ankara 2008, s. 12-53.

COġKUN, Sezai, “Necip Fazıl‟ın Tiyatroları Üzerine Bir Ġnceleme”, Hece (Necip

Fazıl Kısakürek Özel Sayısı), Ocak 2005, S. 97, s. 382-401.

Page 112: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

100

KAPLAN, Ramazan, “Necip Fazıl‟ın ġiirinde Varlık‟ın Metafizik Dünyası (1922-

1939)”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek Özel Sayısı), Ocak 2005, S. 97, s. 198-

208.

KARAMAN, Mehmet, “Büyük Doğu‟ya Varis Olmak”, Hece (Necip Fazıl

Kısakürek Özel Sayısı), Ocak 2005, S. 97, s. 186-190.

SAĞLIK, ġaban, “Tiyatro Yazarı Olarak Necip Fazıl”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek

Özel Sayısı ), Ocak 2005, S. 97, s. 342-381.

SEVĠNÇ, Canan, “Bir Huzursuzluğun ġiiri: Örümcek Ağı‟ndan Çile‟ye Necip Fazıl

ġiirinin Evreleri”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek Özel Sayısı), Ocak 2005, S.

97, s. 236-245.

SU, Hüseyin, “Kendini Arayan Ben‟in Öyküleri”, Hece (Necip Fazıl Kısakürek Özel

Sayısı), Ocak 2005, S. 97, s. 440-445.

Sözlükler:

CEBECĠOĞLU, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Anka

Yayınları, 3. Baskı, Ġstanbul 2005.

DEVELLĠOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi

Yayınları, 16. Baskı, Ankara 1999.

ERGĠNLĠ, Zafer (Ed.), Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kalem Yayınevi,

Ġstanbul 2006.

KANAR, Mehmet, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü (2 cilt), Say Yayınları, Ġstanbul

2009.

PALA, Ġskender, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, 3. Baskı,

Ankara 1995.

Türkçe Sözlük (2 cilt), Türk Dil Kurumu Yayınları, 8. Baskı, Ankara 1998.

ULUDAĞ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınları, 2. Baskı,

Ġstanbul 2005.

Tezler:

ERSOY, Ġlyas, Necip Fazıl Kısakürek Düşüncesinin Felsefî Yönü

(YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Ankara 2007.

ESEN, Nesibe, Necip Fazıl Kısakürek’te Dinî Yaşayış (YayımlanmamıĢ Yüksek

Lisans Tezi), Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana 2009.

Page 113: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

101

5. İnternet Adresi:

<http://www.hadis.ihya.org>, Kütübü Sitte Hadisleri, Ölüm Bölümü, Ölümden

Sonrası Hakkında, Hadis No: 5501, (30.05.2011)

<http://www.yenisafak.com.tr>, arsiv, 05 Mayıs 2001, Dücane Cündioğlu,

(15.06.2011)

Page 114: NECİP FAZIL KISAKÜREK’TE DİN DUYGUSU VE TASAVVUFtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS01048.pdf · Arvâsî‟nin eserlerinden, tasavvuf hakkında yazılmıĢ eserlerden ve tasavvuf sözlüklerinden

102

ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler:

Adı ve Soyadı : Ramazan ġANLI

Doğum Yeri : Dinar / AFYON

Doğum Tarihi : 22.02.1977

Medeni Hali : Evli

Eğitim Durumu:

Lise : 1987-1991 Dinar Lisesi

: 1991-1993 Bornova Suphi Koyuncuoğlu Lisesi

Lisans : 1993–1997 Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili

ve Edebiyatı Bölümü

Yüksek Lisans : 2008-2011 Süleyman Demirel Üniversitesi, Türk Dili ve

Edebiyatı Anabilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı

İş Deneyimi:

1997-2011 : Milli Eğitime bağlı değiĢik okullarda öğretmenlik

yapmıĢtır ve yapmaya devam etmektedir.