o haci bektaŞ vjeli - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d01093/2000_13/2000_13_cetina.pdf ·...

19
o HACI VJELI - Dergisi BAHAR '2000 / 13

Upload: others

Post on 28-Mar-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

o

HACI BEKTAŞ VJELI ~

- Araştırma Dergisi

BAHAR '2000 / 13

Page 2: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

KAZAK TÜRKLERİ'NDE

SOSYAL HAYAT

Altan ÇETİN

"Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakülte­si, Tarih Bölümü Araştırma Görevlisi"

GİRİŞ:

Türk Kültürü farklı coğrafyalarda, fark­l ı renklerde açan ama özünde aynı olan bir çiçek gibidir. Tohumları asırların rüz­garında muhtelif bölgelere yayılmış ve bu­lunduğu yerin toprağına göre fi liz vermiş bir demettir. isimler ve renkler değişse de ata aynıdır.

En eski yurtlardan muhtelif sebeplerle göç eden Türkler tarihleri boyunca çeşitli coğrafya larda yaşamış bir mi llettir. Ancak

gidilen coğrafyalar, girilen medeniyet da­ireleri farklı olsa da Türk tarihindeki siyasi ve kültürel devamlılık ilkesi hep cari ol­muştur. Bir devir öncesinin mütemmim bir cüzü olmuştu r. Bu anlamdaki sürekli lik en eski dönemlerdeki hal hakkında bilgi sahi­bi olmamızı ela sağlamaktadır. Bu cümle-

den Kazak Türkleri'nin sosyal hayatı en te­mel esaslarıyla bilinen Türk Bozkır Kültü­rü'nün bir numunesi gibidir. Henüz arke­olojik çalışmaların yetersizliği gibi neden­lerle tam izah olunamayan yönler Kazak Türkleri'nin sosyal hayatlarından yapı l a­

cak eşlenıelerle aydınlatılabilir. Bu sayede Türkler'in ya~ ı-göçebe haycıtı hakkında

daha sağlam bilgilere kavuşarak, Türk Kültürü'nün çok önemli bir dönemi daha vuzuhlu olarak ort(lya konulabi l ir.

Rus işgali ile kesintiye uğrayan tarih, bu tip sosyal tarih araştırmalarıyla yeniden sürer hale getirilip, propagandalara daya­nan ayrılıklar ortadan kaldırılarak bir mil­letin iarklı yerlerde ama ası l itibariyle bir çocukları olma şuuru yeniden canlandırı­labilir. Bugün Anaclolu'cla ela çeşitli nü­anslarıyla müşahede olunan Türk Kültür Hayatı'nın Kazak Türkleri'nin sosyal ha­yat l arıyla mukayesesi ile elikle, iikirde ve işte birlik prensibine bir adını daha atılabi­

lir kanaatindeyiz. Bu sebeplerle Kazak Türkleri 'nin sosyal hayat ı nın tetkiki hem Türk Kültür Tarihi'nin geçmişi, hem de ge­leceği açısından önem arz etmektedir.

Alayurt'tan Anayurd'a köprü lerin ku­rulduğu şu günlerde, pek çok insan, grup veya ülke bu yen i dünya ile irtibat kurma­nın şu ya da bu şekilde bir yolunu aramak­tadır. Devlet politikaları bakımından ye­tersiz kal ı ndığı bu zaman larda . mesele özel teşebbüslerin sırtına yüklenmiş ol­mak gibi bir garabet i le karşı karşıyadır. Bu serancame içine!~ ilim dünyası ve i l im adamlarımız da önemli bir sorumluluk yüklenmiş bulunmaktad ı rlar. Çünkü o top­lumlarla ilişkiye geçebilme yollarından bi­ri, belki de en önemlisi kültür bağlarını kurarak tarih, di l, edebiyat ve din gibi ko­nularda ortak müştereklerin belirlenme-

Page 3: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

siyle olacaktır. Atayurt'taki kardeşlerimizle olan tarih i bağ la rın bel irlenmesi ve ortak bir Türk Dünyası Tarihi ortaya konması,

Türk Dünyası Edeb iyatı, Türk Dünyası Dil

Birliği gibi projelerle daha sağlam esaslara dayand ırılacaktı r. Biz ele bu mülahazalar­

la Kazak Türkleri'ndeki sosyal yapıyı ince­

lemeye çal ıştık. Kanaatimizce, siyasi tarih­

lerin yanında Türk Cumhuriyetleri'ndeki toplu lukların sosyal hayatları, her birinin

ayrı olarak tetkik edi lmesi Atayurt ile Ana­yurt arasında pek çok yeni ortak nokta bu­

lunmas ı na yard ımcı olacaktır. Mateessüf, şu anda bu konuyla ilgili çok az çal:şma

mevcuttur ve bunlar da eski tarihlerde ya­pılmış çalışmalardır. Biz çalışmamızda "Kazak Türkleri'nin Sosyal Hayatı"na top­

lu bir bakışla meseleyi genel hatlarıyla or­taya koymaya ça lışacağ ı z. Bununla birlik­

te, mesele asıl yerinde yani Kazakistan'da ve mütehass ı s larınca araştırı l ırsa daha i lmi

boyut kazanacak ve tatmin edici olacaktır. Bizim çalışmamız, hayatında hiç ananas

görmeden ve tatmadan sadece kitaplar­dan okuyarak yazmak kadar sathi bir ko­

numdadır. Ancak meseleyi toplu olarak

arz etmek açısından faydalı olacağını um­

duğumuz bir demet derleme durumunda­dır.

Kazak Türkleri'nin yaşadığ ı ülke ma­nasın.a gelen "Kazakistan" 4600 - 8700 doğu

en lehıi ile 40° - S6° kuzey arzı arasında Orta Asya'nın geniş bozkırları ile eski Türk

anayurdunu, Altaylar'a kadar uzanan sa­hayı içine alır [1 J.

Fiziki coğrafya bakımından Kazakistan

arazisi umumiyetle arızas ızd ı r, ancak

memleketin şark ve cenup-i şark kısımları dağ l ık arazi manzarası arz eder. Garb'tan

Şark'a doğru tedrici bir suretle yükselen bu arazinin en alçak kısmını deniz seviye-

sinden 26 m. aşağıda bulunan Hazar sa­hil leri teşk i l eder 121 . İd il Vaclisi'nden, Al­taylar'a kadar uzanan geniş bozkırların

hakimi olan Kazaklar eski Türk Anayurdu

olan bu bölgede hür ve müstakil olarak

uzun zaman varlıklarını devam ettirmiş­

lerdir. Yazlık ve kışl ı k olmak üzere geniş

ve verimli otlaklarla dolu olan bu bozkır­lara bilahare Kazaklar ülkesi an lamına ge­

len "Kazakistan" adı verilmiştir [3). Kazak

ad ı hür, müstakil, mert, yiğit ve cesur ma­

nalarına gelmekt~dir [4). Kendi başına

buyruk hareket eden manasına ge ld i ği gi­

bi [Si serseri gibi dolaşan manasına gelir

[6J.

Kazakistan'da asıl nüfusunu teşkil

eden Kazaklar tarihi bir kavim olmayıp

muhtelif devirlerde bu geniş bozkırlarda

göç eden Türk kavimlerinin, buralarda ka­

lan bakiyelerin birleşmesi ve sonradan Si­

birya kavimleriyle Moğol ve Kalmuklar'ın bir kısmın ı içine almak suretiyle aşağı yu­

karı l S. asırda teşekkül etmiş bir Türk kav­

midir [71. Neticede daha önce bu geniş

bozkırlara göç eden Türk kavimlerinin ge­

ride bıraktıkları insanlarla karş ıl aşarak

bölgenin ebedi sahibi olmuşlardı [8J. Bu­

nunla beraber Kazakistan'ın kültür tarihi

çok daha eski lere uzanmaktadır. Kazakis­tan'da yapılan arkeolojik kazılarda bulu­nan çeşitl i madenlerden yapı lmış olan eserler motif bakımından Yenisey motifle­

rine benzemektedirler. Kazakistan ve Kır­

gızistan bozkırları kültür bakımından Ye­nisey Türk kü ltür izlerini taş ı r. Kazakis­tan'da Hun Devleti'ne ait sarı-kol, çingiz­

tağ l , Berkarın kurgan la rı nda bulunan eser­

lerden ortaya çıkarılan mezar taşları kaya­

lar üzerindeki yaz ı lar i le tamgaların aynı­

nı Yenisey kalıntılarında görmek mQm­kündür. Özellikle son zamanlarda Kaza-

Page 4: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

kistan'da bu lunan Köktürkçe mezar kita­beleri üzerinde çal ışan O. Avancula, A. N. Bernstam, O. Batmanov, O. Akişev gibi türkolog ve arkeologlar bölgedeki Türk varlığın ı n eski l iği konusunda çok önemli belgeler ortaya çıkarmış l ardır. Bundan başka Altaylar'da bu lunan demir eritme ocaklarına Kazakistan bozkırlarında da rast lanmaktad ı r. Güney Kazakistan'cla ki Ç,angal mevki inde oldukça yeni devirlere

ait ok uçları, tirkeş parçaları ve kama sap­ları bulunmuştur [9].

1. SOSYAL YAPI

Kazaklar' ı n yapılanma formlarından

birisi ulustur. Ulusun temel sosyal birimi ise aile-kibitka idi. Bir aile ise aile bireyle­ri ile birlikte hizmetkarlar ve köleleri de kapsıyordu. Belli miktarda ailenin oluştur­duğu sosyal birimin adı "Fırka" idi. Bu fır­kaların (Avul=Köy) birleşmesinden mey­

dana gelen ünite ise sosyal-kabileler idi. · Bunlar ise ulusu o l uşturuyordu. Ulus tek başına bir yapılanma o l mayıp, orda yani cüzlerden de bahsetmek gerekir [lOJ. Bu girişten sonra şimdi sosyal yapıyı oluştu­ran katmanları tasrih edelim.

Toplumun temel taşı ailedir. Kazak Türkleri'nde aile reisi bütün malın sahibi idi. Ai le efradına yapılacak iş l eri o göste­rirdi. Çocuklar üzerinde nüfuzu torunla­rından herhangi birini kendisine evlat ede­rek yetiştirecek derecede sın ı rsız idi. Aile­vi ata hakkına dayanan (patriyarkal) ve dı­şarıdan evlenme (exogami) içtimai şekille­rine uygun (patriokal) nizam ı esastır. Diğer

tabir ile yeni kurulan ai leler koca tarafını tutardı (11]. Ailede erkekler sürünün mu­hafazasını, kısrak sağma ve kımız hazırla­

ma [12] işlerine bakarken, .kad ı nlar çadı­

rın çözülmesi ve kurulması , araba yükle-

nişi, süt sağma, tereyağ, peynir çıkarma, deri işçiliği, ayakkabı, keçe çorap, giyim, kese imalı [l 3l ile uğraş ırken kız lar da boş durmaz, başta yemek bulaş ı k, ç~maşır ve

çocukların bakım ı olmak üzere bütün aile efradın ı n giysileri ve evin süslenme ve dö­şenme işlerine yarayan "şiy" in "aranma" (sarılma) ve Elokunması, "sırmak"denileıı

keçeden yapı lacak döşeıneliklerin yapım

iş l eriyle uğraşırken yetişkin kızlar çoğu

nakış l ı olan çeyi2leri ile uğı·aŞıl'lardı [14].

Göçebeler için gerekli gruplaşma çekirde­ğinin aile içerisind~ki tabi birlik hissi:ntlen doğduğunu an lamak ko laydır; birbirine en yakın akraba olan aile uzuv l arı, müşterek

ve bölünmez mülk ile bu durum, küçük sürülerin mevcudiyeti için esas şarttır.

Menfaat bakımından sıkı suretle birbirine

bağlanmış aileye diğer akrabalarla başka cihetten menfaatı olan aileler de iltihak ederler, bu suretle en küçük sosyal birlik olan "Avul" (Köy) meydana gelirdi. Avu l geniş bir aileydi. Baba, ev lenmiş oğu lları,

ev l enmemiş kız l arı ve birkaç evli kardeş ve bun ların çocuklarından meydana gelir­di. Avul'un büyük l üğü civarda hayvanlara yetecek otlak l arın miktarına bağlıydı.

Avullarda işçi l er, öksüzler veya sürülerin i

kaybetmiş ve tekrar sürü yapmaya çalışan­lar da bu lunurdu. İdeal şartlarda Avu l ba­ba tarafından akraba, erkekleri ve karıla­

rıy la çocukları ndan oluşurdu. Burada Avu! geniş aile manasında kullanılmıştır ki ge­niş manasıyla evlat yaz ve kış beraber olur. 6-10 aileden. ibaret bulunurdu (15]. Avul'un başı Aksakal l ar'dır. Avul başkam ailenin en yaşlısı olup reisi durumunda idi, ve en büyük mülk ve en çok akraba sahibi olan kişiydi (16 J. Teorik daha bü­yük ai lenin baş larında aile grubunun, şe­cerelere göre en büyüğü sayılırdı. Pratikte

Page 5: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

ise en becerikli olan başa geçerdi 1171. Kı­şın ve buhran zamanlarında daha büyük

gruplar ha linde birleşilirdi. Çünkü o za­man sürülerin bir kısmı avul civarında bu­

lunmadığından hayvanların bakımı için

daha çok adama ihtiyaç olur ve kötü kış mevsiminin acıları büyük gruplara daha

az tesir ederdi 11 Bj. Normal zamanlarda

sadece küçük grupların başkanları etkili

iken, bu zamanlarda -birleşme zamanları­

tek başkanın idaresine sığın ı rlardı. Ortak anlamda Avullar'ın taksimatında' boy ihti­

yarları ile diğer nüiuzlu kimselerin elinde olurdu 1191.

Avullar'ın birleşmesiyle boylar (oy­maklar) meydana gelirdi. Boylar soy ve bunların bölümlerinden ibaret olup, bun­

larda bir arazinin muayyen bir şeki lde tak­simi görülmektedir; bir boy veya boyun

kısmı muayyen bir arazi parçasını kendi mülkü sayar ve komşularının oraya girme­

sine müsaade etmezlerdi. Bu suretle Avul­

lar'dan mürekkep birliklerin sıralanmış ol­duğu karmaşık bir taksimat ile karşılaşılır-

. d ı 120).

Bu toplu luklarda anlaşmaz l ıkları çöze­

cek ve ihtilaflı noktalar üzerinde hüküm

verecek bir otorite lazımdır. Böyle bir oto­rite zengin l iğ i, manevi kuvveti, doğru l uğu

ve !()zumu halinde sözü geçebi lecek akra­bakırının çokluğu ile tanınmış bir şahsiyet­te toplanırdı. Bu gibi kişilere Kazak Türk­ler'i b ı (beg=bey) elerlerdi 121 J. Hareketli

geçen eski devirde, bazı boy reisleri ve onların aileleri, hükümdarlık salahiyetini

de ellerine geçirmişler ve o zaman sivrilen

şahsiyete "kan" denmiştir [22]. Görüldüğü

üzere Avul ve boylarda teşkilatlanma boz­kır şartlarına uygun, güce bağlı olarak şe­ki l lenmekteydi.

Kazak Türkleri'nin, hür ve müstakil bir

şekilde geniş bozkırlarda sürdürdükleri hayatları merkezi bir idare ihtiyacını da

ortaya ç ı karmıştı r. Önce Ulu (büyük) Cüz, Orta-cüz ve Küçük-Cüz (veya orda), üç

merkezli idare sistemini kurarlar 1231. Or­dalar boylardan içtimai bir topluluk mey­

dana getirirlerdi 1241. Yukarıda da ifade

edildiği gibi, eski zamanlarda ailelerden

soylar, yine yeni halk birlikleri olan kabi­

leler (boylar) teşekkül etmiş ve bunlarda bir büyük ordu (yüz) lar halinde birleşmiş­

lerdir. Gerek yüzler ve gerek boy ve soy­lar, diğer yüz, boy ve soylara karşı yek vü­

cut bir bütün teşk i l ederler (25] . .

Tevkel zamanında, Kazak Hanlığı ye­

niden teşekkül etmiştir 1261. Yukarıda bah­sedilen Kazaklar'ın üç ordu (cüz-yüz) ha­

l inde teşkilatlandırı lmas ı bu zamanda vaki

olmuştur. Büyük ordu (Ulu- Cüz) Şarkta­

Balkaş sahilleri Çu, Talas, İli ve diğer nehir boyları ile Ala-Tav'a kadar Tiyan-Şan vadi­

lerinde dolaşan ve baş l ıca Ca l ayır, Ouglat ve Abclan uruğlarını Küçük Orda (kiçi­

cüz)-garbda,garp-i Kazakistan nehirleri

Hazar denizinin şima l sahi li Sir deryasının aşağ ı mecras ı i le Ural'a Ak-Töbe ve Kusta­

nay sahalarında göç eden Alım-Ulu, Boy­

Ulı, Codı-Uruğ uruğları ve Orta-Ordu (Or­

ta cüz) Sarısu , Çu, Sir Deryası'nın orta

mecrası Tobol, İşim ve İrtiş boyları i le Taş­kent ve Türkistan şehirleri havalisinden

göç eden Urgın, Kıpçak ve Uvak-Kiray uruğların ı içine alıyordu [27J. Cüzlerin or­

taya çıkışı ile ilgili muhtelif fikirler vardır:

kimi görüş; bunları coğrafi sebeplerle 1281

izah ederken, kimileri Kazak Türkleri'nin çeşitli sald ı rılar sonucu üç orduda toplan­

dıklarını ifade ederken 1291 müşterek

menfaat birliğinden ortaya çıkan birlikler

olduğu da ileri sürü lmüştür [30]. Bir fikir

de destani izler taşır ki buna göre; Kazak

Page 6: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

Türkler'i kendilerinin bir atadan inme ol­duklarına inanırlardı. Bu alanında üç oğlu olduğuna inanırlardı. Boylara arda denir­

di. Büyük oğuldan inen ardaya Orta Orda ve küçükten inene de Küçük Orda den­

mektedir. Bunlardan zamanla alı gruplar oluştururlar. Böylece Kazaklar geniş bir ai­

le sayılmaktadırlar 131 I.

Kanaatimizce Ordalar'ın ortaya çık­

n]ası bozkır hayatının tabii şartlarından or­

taya çıkıp karşılıklı ilişkiler neticesi siyasi bir ha l alan mevcut şart l arı muhafaza adı­na kurulan bir ortaklıktır. Ancak hala tetki­

ke muhtaç bir durumdadır.

İdare başına gelecek kimseler için se­çim usulleri ile her sene muayyen bir ay içinde bütün Kazak mümessillerinin topla­

narak, devlet işlerini müzakere etme usu­lü (ku rultay) vaz' ediliyor. Kazaklar'ın ida­

resi beylerin (türe bey, ak süyek, beyaz ke­

mik) elinde olup, hanlar bunlar arasından seçiliyor ve hanların oğulları ve akrabala­rı (sultan, han namına) memleketin ayrı kı­

sımlarını idare ediyorlardı. Han ve beyler yanında, davalara öri ve ananeye göre halleden hakim ler (bıg < beğ) ve ayrı kabi­le ve boyların başında ise, ihtiyarlar (aksa­

kal) bulunurdu. Dünyevi işlerde "töre" ye göre karar verilirdi. Nikah, boşanma, mi­ras, a l ış-veriş, h ırsızlık, cinayet vs. konu lar

ela töreye göre halledilirdi. Kazaklar öri hukuku kaidelerine "zan" 132] ya da Arap­

ça "adet" elerlerdi.

il. SOSYAL HAYAT

A) YAYLAK VE KIŞLAKLAR

Kazak Türkleri'ncle göçebe hayat Türk kü ltüründeki göçebe tarzının bir örneği gi­

bidir. Kazaklar hakiki bir göçebe halk

olup, bütün yıl boyunca bozkırda dolaşır ve ikametgah larını her zaman sürülerine

gıda temin edebi lecek yerde kura rlardı.

Gelenek, adet, düşünüş tarzı, bir kelime ile Kazaklar'ın bütün hayat ve hareketleri

mezkur hayvan göçlerine sıkı sıkıya bağlı ­

d ı r. Fakat Kazaklar gibi çok hay,~an besle­yen halklarda plansız dolaşma katiyyen tasavvur edilemez. Hayvan besleyen kim­

se, pek tabi i alarak her şeyden evvel sürü­

sü için en f ayclalı yerleri düşünecektir

[33J. Yukarıda belirtildiği gibi göç alanları

ge l işigüzel değildi. Her kabilenin gelenek­

sel bölgeleri vardı. Genel likle, k ı ş lamak

için aynı gruplar, a~1nı yerlere giderdi. Bu­

rada akrabalık bağlarına göre yan yana oturu lurdu. Yaz aylarında, büyük gruplar parçalanarak, daha ufak gruplar ha l inde

yazlıklara çıkılırdı 13-ıl. Bu durum, Türk göçebe kültürünün getirdiği hayatın gelişi­

güzel, kara düzen bir göçebe hayatından

ziyade p lanlı bir iş olduğuna ııuınune-i

imtisal olması bakımından önemlidir.

Kazaklar kışları Altay eteklerine ırmak

boy larında "kıstav" adı verilen kışlık ~ıe r­

lerde (ıstık üy) elenen tomruktan yapılnıı ş

kışlık evlerde altı ay kışı geçirirlerdi 135). Ekim ayında kıstava kışlık yere girmeden

at sürüleri kışın. az kar yağan mal kıstavı denilen yerlere gönderilirdi. Buna mal ot­

latıv denirdi ki bu yer kışlaktan 15-20 versl uzaklıkta bulunan güz karargah ın a

bırakılırdı [36J. Kışlaklar bir şahs'ın nıü lkü sayılırdı [371. Kışı erkekler avlanarak, ka­

dınlar ev işleriyle uğraşarak, çocuklarda

okuma ve oynamakla geçirirlerdi 138J.

İlkbaharda (kpklemde) Nisan, Mayıs aylarında (töl} döl zamanında yani hay­vanların doğurma zamanında ona göre el­

verişli yerlerde oturur l ard ı {3_9J. ilkbahar

mevsimi hoş bir mevsim sayılmaz, çünkü

kışlık eti ve diğer yiyecekler fakir ailelerde

bitmiş, zengin ai lelerde ise oldukça aza l-

Page 7: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

mıştır; aynı zamanda otardan gelen hay­

vanlar sağ salim gelmişse haliyle sevinçle­re, eğer Utamış (telefat) verilmişse üzüntü­

ye yol açar 1401. Kökdem yeri, bilhassa ilk bahar güneşi gören, karların çabuk eridiği, bitkilerin hemen yeşereceği yer olması ge­

rekir. Bir Avul'a ait Kökclemdik'e başka bir

avul gelip yerleşemezdi. Bir avulun bütün sürüsüne "Tülik" denir 141].

Kazaklar umumiyetle Nisan ortalarına kadar kışlaklarda kalırdı. Bundan sonra

göç etmeye başlarlardı 142). Bir ğöçün yo­

lu üzerinde göçmemiş bir avul bulunabi­lir. Böyle bir avul göçen avula genç kadın

ve kızlarla suvs ındık yo llaması töre gereği

idi. Bu gelenlerin susuzlukları nı giderme­

ye yarayan içeceklerdir. Kökdemclen yay­laya gidiliyorsa ekseriya ayran, yayladan

kışlaya gidiliyorsa kımız, kışladan kökde­

me gidiliyorsa k~e (çorba) ikram edilir. Yine göçmeyen avulların erivdik vermesi

adeti de vardı. Bu da suvsındık gibidir

ama daha yakınlara verilir ve masraflıd ı r

1431. Yukarıda be l irttiğ imiz gibi burada . bell i bir süre kal ı r ve Haziran ay ı baş ında

yaylaya çıkıl ı rd ı. Bu yaylalar Altay dağ la­

rın ın en yüksek kesimleridir. Herkesin be­

lirli bir yay lası vardır ki buna "Caylav" de­

nir 144). Yaylalar soyun müşterek malıdır. Yaz!ık sahalar aileler arasında taksim edil­m~zdi 1451. Bu göç 20-25 gün sürerdi.

Göç Ak tüyler toplanarak develere yükle­nirdi. Bu iş kadınlara ait olup, aile reisleri­nin işi değildi. Bir tarafta yük yerl eştirilir­

ken diğer taraftan at sürüleri getiri lir, binek atlar yaka lanıp eğerlenir bu da ai le reisine,

daha doğrusu erkeğe has bir iştir 1461. Üç beş yurttan ibaret olan her Avul, yaylada

mümkün olduğu kadar uygun bir yer tuta­bilmek için yola çıkma zamanı ile yürüyüş

yönünü imkan nispetinde gizli tutar, bu-

nunla beraber diğer Avullar'la, ve bi lhassa

akraba ve dostlarla gizli konuşmalar olur­du 1471. Yaylaya Haziran başlarında gidi­

lirdi. Göçün başında köşbaşı elenilen kişi

vardır. Bu avulun en saygın ulu kadın ı

olurdu. Bir avulcla böyle bir kad ı n yoksa

en güzel genç k ız bı işi üzerine a l ırd ı 148].

Yayladan dönüş bütün bozkırda takriben Ağustos'un ortasında vuku' bulur ve umu­miyetle baharda geçilen yol üzerinde ce­

reyan ederdi. Güz istikameti umumiyetle Eylül'ün l S'inden, Ekim'in l S'ine kadar

sürer. Bundan sonra derhal kışlaklara dö­

nülerek burada Kasım'ın başlarında yerle­

şilir. Yaz ve güz karargahları aileye göre

değil, boylara göre tertiplenirdi 1491. Son­baharda Közev ad ı verilen yerlere göçü­

lürdü. Burada keçe yapımı, sabun hazır­

lanması gibi işlerle uğraşıl ı rdı 150].

Bu hayat tarzı yani büyük haraların ve

sürülerin bakımı, büyük sürek avları bir

çeşit savaş idmanı sayılabilecek bir nizam ihdas ettirilirdi. Teşkilatlanma, binicilik, ok atma kabiliyetlerini ge l iştirmek için, yük­

seliş hamleleri, diğer tabirle tebanın teşki­l atlandırıl ması yabancı komşu ları haraca

bağ lamak için yapılan seferler bunun için

bol fırsat sağlıyordu IS ı J. Bu yerleşik ha­

yata geçişten sonra da Türkler'in devam

ettirdiği bir husustur.

Göçebe unsur ile yerleşik arasında hep

mücadele olmuştur. Göçebeler hareket

kabiliyeti dolu yüksek grup lar olarak avantaj lı iken, yerleşik lerde bel irl i bir teş­

ki lat ve tecrübe avantajına sahiptir. Ancak

mücadeleler göçebeler lehine sonuçlar verebiliyordu. Lakin Kaşgarlı Mahmut'a

göre, Oğuzlar kendi memleketlerinde

"harplere, göçlere iştirak etmeyen tembel ve bırakılmış" zümrelere "yatık" (cins) de­

mişlerdir. Kazaklar'da bu nevi köylülere

Page 8: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

"Catak" (yani yatak) diyorlardı 1521. Ka­zaklar'ın bu hayatlarında belirli hususiyet­

ler arz eden durumlar da ortaya çıkıyordu.

Mesela; Kazaklar arasında hasta ve sakat kimseler az bulunur, sağlam gıda ile temiz

havada yaşayış aralarına birçok hastalığın sokulmasına engel olmaktadır. Yegane

tehlikeli düşmanları Çiçek hastal ı ğı ve Frengi'dir. Fakat bunlarda tehlikeli sayıl­

r:ııaz çünkü bir yerde çiç~k hastalığı peyda

olur olmaz, yurtlar o yeri terk eder, ancak

içerisinde hasta bulunan aileler geri kalır­dı. Frengiye gelince buna yaka lanan aile

uzuvları başkalarından ayrı yerde hususi bir yurda yerleştirilir, kendilerine yiyecek verilir, fakat onlarla her türlü münasebet

kesildiğ i için hasta l ığın yayılması imkan­sız hale sokulmuş olur [531.

B) HAYVANCILIK

Yerleşik hayata geçıneyen ve genellik­

le bozkır hayat ı nı sürdüren bu bölgenin

kavimlerinde iktisadi durumun temelinde hayvancılık ön plandadır. Umumiyetle

Kazaklar'da zenginliğin işareti mümkün olduğu kadar çok hayvana sah ip olmaktan

geçerdi. Bundan dolayı göçebe olanlar

zengin, yerleşik hayat yaşayanlar ise fakir

sayılırdı [541. Hayvancılık bu iktisadi sis­temin teıneli o larak kabul edilmektedir. Burada yaşayan insan, hayvan la rı n sütün­den, derisinden yani hayvanın hemen he­

men bütününden yararlanmakta ve böyle­ce yemek, giyinmek ve barınmak temel ihtiyaçlarını hayvandan sağlamaktadır. Bu türlü bir yaşam sürdüren Kazak toplumun­

da da bu hayvan yetiştiriciliğinin devam

etmesi kaçınılmazdı ISSJ.

Kazaklar'ın beslediği hayvanlar beş

cinse ayrılır; koyun, keçi, s ığır, at ve deve.

Koyun yavrusuna kuzu, keçi yavrusuna

ılak, sığır yavrusuna buzav, kısrak yavru­suna kulın ve deve yavrusuna bota denir­

di. Bu yavru lardan sözgel imi üç-beş aylı k kuzuya marka, altı ayl ı k kuzuya taktı, bir yaşına gelen sığır yavrusuna tayınşa, keçi

yavrusuna serkeş, deve yavrusuna taylak,

kısrak yavrusuna tay denilmektedir. İki ya­şında kısrak oyavrusu erkekse dönen, d i:şi

ise bayta!, daha sonraki yaşlarda erkekse

at, dişi ise biye diye tanımlanır. Sürünün

tek iğdiş edilmemiş atına aygır denir. Yılkı

sürüsüne öyür denilmektedir 156). Deve­

nin erkeğine buvra, dişisine ingenşe, genç buvraya buvırsın derlerdi [571. Kazak umumiyetle sığırdan daha fazla koyun ve

keçi beslerdi ıssı. Hayvanlara mal bakıcı­

ya da malşı denir. Büyük baş hayvana ır­

gara küçük baş hayvanlara usak mal (ufak

mal) denirdi 1591.

Kazaklar besledikleri hayvanlardan çe­şitli ürünler de elde etmekteydiler; ı<eçi­

den; süt, et, deri, yün elde ederlerdi. Sığı­

rın; süt, et, içyağı, derisinden yararlanıyor­

lardı 1601.

Türk sosyal ve kültürel hayatında bü­

yük öneme haiz olan atın yetiştirilmesi işi­ne l<azaklar ela büyük önem veriyorlardı

161 J. Bozkırın küçük, kaba kıllı atında,

Arap safkanlarının zerafeti ve ateşi yoktur. Ancak bunlar, çok dayanıklı ve süratlicl ir­

ler. Savaşlarda ve bozkır sulhunu bozan kan dava larında aı hareketlilik sağlard ı.

Kültürün gayesi atlardı. Büyük at sürüleri­

nin sahibi olmak, ekonomik değerinin çok

üzerinde prestij ?ağ lardı. Çocuklar küçük yaştan itibaren öğrenirlerdi 1621. Kazaklar

da atın önemi çok büyüktü, destanlarında

bile kişileştirilmiş atlar bulu~urdu. Er Tar­gın Destanı'nın kahramanı Targın'ın Tarlar

ad ında atı düşmanın yaklaştığını haber ve­

riyordu. Yine Kazak kahramanları nclan

- --ml

Page 9: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

Kütübar Batır'ın kızıl atı düşman geldiğin­de sahibine haber vermek için dövünerek toprağı havaya kaldırmıştı 163]. Kazaklar atın süt, et, deri ve kılından istifade eder­lerdi 164]. Deven in yünü ve sütünden isti­fade ederlerdi 165].

Bu hayvan ların otlatılması ise otlak meselesini gündeme getiriyordu 1661 . On­

lar otlak l arın durumuna özelliklerine göre bulunduk l arı bölgelerde yer değiştirilme­sine dayanan bir hayvancılık sistemi mey-dana getirmişlerdi 167]. •

C) AVCILIK

Kazaklar uzun kışlarda yapacak pek iş­leri olmadığ ı ndan avcılıkla uğraş ı rlard ı .

Hayvancılı k ve ekincilikten başka iş le uğ­

raşmayan Kazaklar' da avcıl ık eğlence ola­rak yapılırdı. Dağ keçisi, yaban domuzu, güneyde vaşak, sırtlan, kaplan avı yapılır­

dı. Avcılık kuş, köpeklerle sürgün avı ve at

üzerinde yapılırdı 168J. Kazaklar'da kartal av ı en ilginç o lanlarındandır. Kartal Tur denen tuzağa et parçası, kuş veya tavşan

· konularak tuzağa çekilirdi. Yakalanınca

ayak larına Ayakbav denen süslü deriden bir şey bağ l an ır, başına gözlerini örtecek şek ilde Tomaga denilen bir süslü bez örtü­

lür. Tuğrul denen bir ağaç parçasının üze­rind~ dururdu. Elle yemeğe alıştıktan son­ra Tomaga çıkarılarak biraz uzağa et bıra­kılır, daha sonra tilki ve tavşan postu gös­terilerek hayvan ava alış tırıl ırdı 169]. Avcı­lar at sırtında el lerinde kartal bürküt- veya şahin i ka rş ıga- yanında da tazdarı tazı- av­lanır lardı 1701.

D) TARIM

Kazaklar hayvan beslemekten başka

ziraatle de uğraşır ve bunu, Altay ahalisi­

ne nazaran daha geniş mikyasta tatbik

ederlerdi. Böylece, bozkırın az çok ziraate elverişli her yerinde Kazaklar tarafından işlenen tarlalara rastlamak mümkündür 171 ]. Tarla bakımı, bütün yaz işç i bulun­durmay ı icap ettirdiğinden, bunların göç

etmesi imkansız bir hale gel ir, bu yüzden umumiyetle ancak bütün yaz hayvan ları­

nın faz l ası i le işçileri besleyebilen zengin­

ler tarla işletebilirlerdi [72].

İktisadi bakımdan Kazakistan dört böl­geye ayrılmaktadır. Yerleşik zirai bölge,

geçiş bölgesi, hayvan besleme bölgesi, su­lanmış bölge 173].

Kazaklar' ı n ziraat aletleri pe~ iptidai idi. Sapan, bir ağaca raptedi l miş yumur­tams ı bir demirden ibarettir. Sabana deve, öküz veya atlardan unıunıiyet le iki hay­

van koşulurdu. Fakir kimseler tarlaları nı

çapa ile iş lerlerdi [74].

Tarımdan çeşitli ürünler elde edilmek­

teydi ki bunlar; Bozkır'ın orta kısımların­

da, Ayaguz ile Kopal arasında buğday, da­rı ve bezelye Kuzey bozkırlarda çavdar

ekilmektedir. Kazaklar buna "kök nayza" (gök mızrak) elerlerdi. Taşkent civarında

pirinç eken Kazaklar ela mevcuttur 175].

E) EV

Kazaklar'ın pek çok özelliklerinde gö­rüldüğü gibi ev kültürlerinde de bozkır ge­

leneğinin izleri görülmektedir. Hayatı be­lirli coğrafyalar aras ı nda devam eden bir toplum ev kültürünü de ona göre tesis et­miştir. "Kazaklar halis bir göçebe halk ol­

duklarından, yaşayışları icabı, taş ınabilen ikametgah larda yani Türk ve Moğol göçe­

beleri tarafından eskiden beri kullanılan

yuvarlak keçe yurtlarda otururlardı" .176].

Arabaları ile harekete geçen Kazaklar

bunlara bağlı olarak meydana getirdikleri

bir düzen içinde konakl ıyorlard ı [77]. Ça-

Page 10: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

dırın içine giren erkeler, kadınlar, çocuklar

sessizce yaş ı na göre otururdu. Girmeden

önce ayakkabılarını çıkarırlar, adım atıp

yaklaşırlar ve otururlardı. Yerde en altta

çiğnenmiş toprak, üzerinde yün keçeler, onların üzerinde de elle örülmüş güzel halılar ve bazen ince şilteler bulunurdu

178].

Kazak Türkleri'nin kullanmakta olduğu eve "Kiyiz Üy", "Ak Üy" clenir. Daha zen­

gin ai lelerin çad ı rlarına Ak O rda denirdi

1791. Kazak Türkleri "Kiyiz Üy' de oturup

hayvancılıkla geçinirlerdi ancak bu bir ça­

dır değildir. Çadır denen nesne, biçim ve kuruluş itibariyle tamamen <ıvrı bir seyyar barınağa verilmiş ad olup bir çok şekil ve

türleri vard ı r. Orta Asya şives inde "Çatır"

olarak söylenir bu çadırın iskeleti yoktur.

Ancak kalın bez yahut çuldan istenilen bi­çimde yapılm ış olan iki, üç veya dört par­

ça, etekleri yere kazıklarla tutturularak

özel sırıklarla kaldırılmak suretiyle urgan­

larla gerilerek kurulur. Kazak Türkleri'nin

"Kiyiz Üy" ü yani keçe evinin ağaçtan is­keleti(Keregeleri) ve keçeden örtüsü

(Üzük) vardır 1801. Bu keregeler hem te­

mel hem de duvar vazifesi görürlerdi. Ke­

regelerin bağlanmasından sonra tam orta yerinde kuvvetli iki adam yuvarlakların et­

rafında eşit aralıklarla delikler bulunan

kasnak şeklindeki (Şanraq) denilen bir dal

parçasın ı yukarı kaldırırlar. Bu esnada uç­ları kıvrık olan ince çomakları (Uvık) şan­

raq'ın deliğine sokarak yukarı kaldırırlar. Elde bulunan k ıvrık uçları keregelere bağ­

larlardı. Böylece çadırın iskeleti oluşurdu.

Evin üstüne Tunluk denilen bir keçe par­çası yerl eşti rilir 181]. Bu Üy'ler duvarları açılıp kapanabilen, tahta kafeslerin birleş­

tirilmesinden yapılır. Taşınacakları zaman,

kafesler kapanır ve hacimleri küçültülür,

kurulacakları zaman açılırdı. Yurdun dış ı

gibi içinde de, yer keçe veya kilim i le kap­lanırdı. Duvarlarda çoğu zaman süslü ke­çeler vardı 182]. Bu sebeple "Kiyiz Üy" e keçe ev denmiştir. Genellikle örtüleri be­

yaz keçeden olduğu için "Ak Üy" denmiş­tir. Dürt Kanat Üy, Otav Üy, Laşık Üy, Ka­ra Üy, Basın IÇuvgan Üy, Şoşaytba Oy, Kal­

kuvır, İytarka ve Kos gibi ev çeşitleri de vardı (83). Bir üy'de genel olarak Şangı­

rak, Kerege, Küldireviş, Uvık, Manclayşa,

Tabalclırık, Tayanış, Bakan gibi ağaç mal­

zeme, Uzık Tuvırdtk, Döclege, Tünlik, Bel­dev, Baskur, Uzik bavları, Arkan, Esik gibi yünden mamul malzeme vardı (84}.

Altay'daki Kazak Türkleri'nin "Kıstav" adı verilen kışlık yerlerde " ı stık üy" (s ıca k

ev) elenilen ahşaptan yapı l mış kış l ık evleri vardı. Kıstav, kışlık yerleri, Altay eteklerin de ovalarda, ırmak boylarındadır 1851.

F) EVLİ Lİ K

Evlilik müessesesi insan toplulukları­

nın yaşadığı her yerde görülen sosyal bir

kurumdur. Kazaklar'da da bu müessese

mevcut kültüre muvazi bir şekilde geliş­miştir.

"Kazak" elinde geleneksel olarak kendi mensup o lduğu kabileden evlenilmesi dü­şünü lemez ve daima diğer kabi lelerden evlenilirdi (86). Evlenmeler aileler tarafın­

dan yedi göbek yakınla evlenmek yasaktır. Kazak toplumunda exoganıi vardı 187].

Erkek çocuk on yaşına basınca babası ona bir gelin alı~clı. Evlenmede eşi anne­

baba seçerdi. Bazen töre dışı antlaşmala r­

da vaki olurdu 188). Oğlan babası, kız ba­bası işe müspet bakarsa, bütün akraba ları­

nı toplar durumu onlara açar, akraba l a rı­

nın rızasını töre gereği alırdı. Aynı şeyi kız babası da yapardı. Nişan çoğu kere, ço-

Page 11: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

cuklar daha küçük yaştayken yapıl ı rdı.

Zengin ailelerde ifade ettiğimiz gibi erkek­

ler on iki ile on beş yaş l arı arasında, kız­larsa daha buluğa ermeden evlendiriliyor­

du [891. Evlenmede kızın ve erkeğin bir

tercih hakkı yoktu. Sadece yaşı daha iler­lemiş zenginlerin ikinci veya üçüncü karı­ların ı seçebilme hakkı vardı, bunun la be­

raber bazen oğlanın evleneceği kızı seç­mesi ayıp sayılmazdı [901. Çoğu kişiler,

tek kadınla evlenirse de çok eş l i evlilikle­re de müsaade vardı [91 I. Kız istemeye "Kudal ı k Söylesiv" denir [92J. Evlenmeden

önce "Kalın" (kalım) denilen başlık parası

verilirdi. Kalın miktarı çok yüksek oldu­

ğundan erken devirlerde hazırlanmaya başlardı [93).

Düğünden önce Öltiri Toy denen ni­

şan ziyafeti vardı. Öltiri hediyesi, erkek ta­

rafından kızın ailesine getirilir. Buna ko­nu-komşu çağrıl ır, hayvanlar kesi lir, oğlan

babası tay, at veya deve gönderir, kız ba­

bası da aksarbas keser, yeni lir, içil ir, gelen

kadınlar "Ça Şu" saçarlar yani şeker, kuru meyve gibi yiyecekleri avuç avuç saçarlar­

dı [94}. Bundan sonra daha iyi tanışma için Esik Korgen Toy yapılırdı [95]. Nişan­

lanan k ız başta kayın atası olmak üzere

hiçbir büyüğüne gözükmemeye, göze çarpmamaya çalışırdı. Bu törenin kesin bir

yasağ.ı idi. Göze ilişirse bu edepsizlik sayı­

lırdı •j96J. Öltiri'den sonra "Kudalar" dü­nürler oğlan tarafı na gelirler. Oğlan ailesi

ziyafet çekerek "Kalın malın" bir kısmını kız tarafına verirdi (97]. Bütün kalın öden­

dikten sonra evlenme vuku bulurdu. Ka­

zak Türkler'i, "kız alma toyu" .(Kız uzatkan toy) ve "gelin düşürme", (kelin Tüsürgen

toy) yani "indirme toyu" diye "iki çağlı" bir

düğün düzenlerlerdi [98J. Kız uzatma to­yundan önce babası kızı akraba ve dostla-

rına yollayarak vedalaşmasını sağlardı ki

buna Tanısıv denirdi. Bu s ı rada kıza akra­

baları hediyelerini sunarlardı [991. Oğul için hususi bir yurt yapılır, düğün İslami kaidelere göre tertiplenir il 00] bir din adamı, dini usullere göre nikah kıyardı

[101 ). Nikah gelinle güveyin huzurunda

gelinin evinde kıyılırdı 11021. Orada bulu­nan gençlerin mutluluğu için dualar edilir­

di (1031. Düğünde ziyafetler verilir; bu hem gel inin hem damadın evinde yapılır­

dı (104]. Damat düğünde kız tarafına iste­dikleri hediyeleri getirirdi. Buna Cırtıs de­nirdi. Bu hediyeler Korjin denilen heybe­lere konulurdu. Bunlardan iliv, süt hakkı, Oyın kadesi gibi şeyler çıkması töredendi (105). Buradaki eğlencelerde Bas denilen

Kımız içme yarışı yapılır. Akın denen gü­

zel türkü söyleyenler dinlenirdi. Güzel söz

söyleyen Şeşen ve Kösem denen kişiler de

eğlence lere iştirak ederdi (106].

Gelin babasının evinden götürülürken,

eski adete göre, üzerine yassı şeritlerle

süslü kırmızı kumaştan bir elbise ve başı­

na da dantela ve maddi süslerle tezyin ed ilmiş sivri bir gel in şapkası savkala giyi­

lirdi (107). Damat ise kırmızı bir kaftan gi­

yerdi [108J. Kız alınırken gelinin ailesin­den olan kadınlar gelinden ayrı lmayı hoş­

luğuyla kabul etmiş görünmezlerdi. Ağlar­

lar, sızlarlardı. Kazaklar' ela bu mukavemet gayet şiddetli olur. Gü\(eyin akrabaları bir

kız kaçırma muvazaası yaparlar, kızın refi­kalaq buna karş ı müdafaa vaziyeti alırlar.

Bu mukavemete galebe çaldıktan sonra, iki evin arasında komşu gençler ikinci bir

mukavemet gösterir. Komşu gençler, güve­

yin boynundaki yazmayı almak isterler.

Güvey yazmayı vermemek için bedel ola­rak onlara ayrı ayrı paralar verir. Herhalde

yazma nikah ın timsa li olduğu için, onu

Page 12: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

elinden aldırmamak güveyin vazifesidir. Alay güveyin kapısına gelince durur. Evin eşiği "tabu" olduğundan, genç kız bir eşi­ğe basmaz. Güveyin akrabas ı onu bir halı üzerinde oluğu halde eşiğe dokunmadan içeri a l ırlar ve içeride yanmakta olan bir ateşin yanına götürürlerdi l109J. Gel in gi t­meden k ımız içi lir, car-car adı veri len ge­l in şark ı sı ile tesell i etmeye ça l ışı lı rdı. Kız

~lamat evine yaklaşınca ~ız ı n anası gelinin baş ını Kokan Ton adı verilen özel bir ge­linlikle örterdi [llOJ. Gelin güveyin evine vardıktan sonra başörtüsünü açar ve eve bu şekilde girer, bundan önce ateşi selam­lar ve ev hanımı yerini işgal ederdi [lllJ.

Düğün dağılınca eltileri geline Kıymeşek­Sılavış denilen bir elbise giydirirlerdi. Bundan sonra gelin kayın ata ve kayın

anayı selamlar buna selam etme denirdi. Gelinin yüzü Betaşar adını alan törenle açılırdı [ll 2J. Varlıklı ailelerde kızın her şeyinin dokuzarclan yapıldığ ı görülmekte­dir 1113].

Düğün ler daima yaz sonlarında veya sonbaharda yiyeceğ in bol ve hayvanların

semiz olduğu zamanlarda yapı l ırdı [1141.

Göçebe halklarda erkek ve kadınlar

arasında Müslümanlar' da gördüğümüz ayrılık pek tabiidir ki, bahis konusu ola­maz, kızlar da kadınlar da peçe kullan­maz. Onlar her toplantıyd iştirak eder, her oyuna katılır ve erkeklerle birlikte koro ha­linde veya yarış ederek şarkı söylerler, ko­nuşma esnasında erkekler ve kadınlar kar­şılıklı şakacı sözlerle atışırlardı 1115).

G) ÖLÜM

Kazaklar'da ölüm merasimi din ve ge­leneğin karışmasıyla meydana gelmiştir

11161. Bir kişi ölünce yakınları, eş ve ço-

cuklarına duyurmak töredir. Buna estirtiv adı verilir [117J. Birisi hayata gözlerini yumduğu zaman "Allah aldınan cankla­c;ın" (Allah önünde mağfiret etsin), "İmani co ldaş balsın" (imanı yoldaş ·olsun) v.b sözlerle teselli etmeye çalışırlar, yakınları oy bavrım yani ceğerim oy ge leneği ile ölü evine geJirlercli. Tul ve coktav merasi­mi yani dullama ve ağıt merasimi yapıl ır.

Tul avdarıv (Du l devirme) elenen ölünün kukla haline gelen elbiseleri devrilerek

matem sona ererdi 1118].

Ölen kimseniı] mezarına mum dikil ir veya ateş yakılır ve o kişinin ruhundan yardım istenirdi. Ölünün yedisinde, kır­kında veya yıl dönümünde "As" denen merasim tertip ederlerdi 11191.

H) BAYRAMLAR ve EGLENCELER

Kazaklar'ın yaşayışıyla birlikte yürü­yen bayram ve adetlerin çoğu Kazak, yani putperestlik adetleriyle İslami gelenekleri n karışmasından oluşmuştur (120]. Dini bayramlar, navrız ve baharda kutlanan kı­mız burunduk gibi bayram l arı mevcuttur (121 J. Erkekler için 3-5 yaş arası sünnet çağıdır. Sünnet büyük bir saltanatla olur­du. Zenginler at yarışları, pehlivan güreş­

leri, ciğit oyunu (cirit) ve oğ lak kapma "kök ılak", kız kovalama "k ız kovar" gib i eğlenceler tertib olunurdu. Sü'ııneti din hocaları yapardı. Bunlar hem dt,ıaları ya­par hem de keserlerdi 1122]. Doğum hadi­sesi diğer bir eğlence vesilesi idi. doğum zamanında Şıldakana adı verilen eğlence­ler üç gün üç gete sürerdi. Bebek doğun­ca göbeği kesilir bunu Kindik Apa (Göbek Ana) adını alan kişi yapar ve bu üç gün çocuğa bakardı. Üç gün içinde bebeğe ad konur, bundan sonra en ulu, en yaşlı say­gı değer kadın bebeği eşiğe koyardı (123).

Page 13: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

1) YEMEKLER Kazak halkın ın sofrası, onun göçebe

hayatına, hayvan yetiştirmesine, savaş za­manına ve ha lkın etnografik adetine göre olmuştur. Çok önceden gelen söylenişe göre "ev lezzeti", "meydan lezzeti" diye

ikiye bölünürdü. Ev lezzeti onun adından an l aşılmaktad ı r; "meydan lezzeti" ise, hay­vancıların, yolcuların, sefere çıkanların dı­şarıda birlikte yiyip içtikleri yemeklerin adıdır 1124).

Kazaklar' ı n milli sofra l arında,, geçmiş­te faydalanılan yemeklerin asli türleri; et,

süt, kımız, sarı yağ, katı peynir, çökelek gi­bi hayvan ürünleri olduğu görünmektedir. Halkın ekincilik ve bağ-bahçe yetiştirip yerleşik hayala geçmeye başladığ ı devirde sadece hayvan ürünlerinden hazırlanan asli yemeklere ilave ekmek, her türlü ye­miş, sebze girmeye başlar 1125).

Kazak yemeklerinde süt yiyecekleri, kımız ve kımızın türleri ki bu çok sevilen bir içeç:ekti, İ rimşık, Ah irimşık, Kurut, Süzbek, Sarımay, Cenit gibi çeşitli süt ürün leri vardı. Et yemekleri ise; Kavurclak,

.Tuzdık, Çorba, Köse-Kespe, Sarpa, Beş parmak, Kavuzu, Kaz ı , Karta, Çoc ı k gibi çeşitleri vardır. Besili hayvanlardan birka­ç ı kesilerek Suru et eleni len pastırma yapı­lırdı 1126). Kışlık yiyeceklere genel olarak Sogum elenirdi. Bunları Toşak-öy adı veri­len kilere alınırdı. Söre ve ars denilen as­kılara ası l ırdı 1127]. Bunun yanında balık yemekleri, serin aşlar, sebze yemekleri içinde buğdaydan nan, talkan, köce, ku­vırma, bavursak, şelpek, mıs ırdan bormi, un ve ekmek, sök (yulaf), kiriş (pirinç) ve

tandan yapı l an yemekler yemek kültürü içerisinde yer almaktadır 11281.

J) EL İŞLERİ Kazak Türkleri yaşadıkları hayat tarzı

olan göçebelik ve coğraiyaya muvazi ola­rak el sanatı kü ltürlerini ge l iştirmiş l erdi.

Kazak Türleri'nde deri işlemek, kayış örmek, keçe yapmak ve deve yünü eğir­

mek gibi işler yapıl ı rdı. Zanaattan, bi lhas­

sa bizzat Kazaklar tarafından yapılan ağaç

ve maden işleri zikre değer. Bu işler pek

tabii olarak ancak Kazaklar'ın kendileri ta­rafı ndan kullanılan nesneleri inhisar eder.

Ev eşyasından; yurt iskeleti, dam ağacı,

kap ı ve sand ık yaparlar; mutfak aletlerin­den; çanak, tabak, kova yaparlar, pistak ve

bilhassa eyer tahta l arın ı oyarlar. Bütün bu

işleri ihtiyaç anında herhalde her Kazak yapabil irse de her soyda ağaç usta l arı da

vardır, bunlar daha becerikli ve seri çalı­

şırlar. Aletlerin çoğu elde oyulur, ancak ta­bak ve çanaklar kaba tezgahlarda yapılır­

dı 11291.

Yurdu kaplamak ve süslemek için ol­

duğu gibi giyinmek içinde kullanılan ke­çeler, evdeki kadınlar tarcıiı ndan komşu l ar

yardımıyla yapılırdı. Kışın giydikleri elbi­

seleri <Çekben) tabir edi len çeşitlerini Ka­

zak kadınları dokurdu. Kazak kadınlar

başlarına Giyıııeşek, Silaviş denen beyaz kumaştan örtüler giyerlerdi . Kışlık elbise­

ler kürkten yapılırken yazlık elbiseler ku­maştan yapılırdı 11301. Dokuma için yatay

tezgahlar vardı. İp yapımında sağlam ol­ması için koyun yününe at kuyruğu karış­

tırılırdı. Bir çeşit bitki kökü ve koyun ya­ğından etkil i bir sabun yapılırdı 1131 I. Ka­

zaklar' ela muhtel ii halı çeşitleri ve kav­

ramları vard ı r. Hc:ıl ı , ki lim, havlu, cırabi ki­lim, pamuklu halı, kırmızı kalın halı, ipek­

li kil im, kumaştan yapılan ki lim ve bun la­

rın yanında töseniş(clöşeme), tüskiyiz, te­kemet, duvar işlemeleri, sırnıak, keçe bun­

lardandır 1132). Bu el işlerinde kullanılan

ve Kazak hcıyatının her türlü iz lerini taşı-

Page 14: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

yan nak ışlar vardır. Bunlara nakış, tüski­yiz, örnekteüv, maner, oyuk, oynıuştauv, oyuv-örnek gibi ad lar verilmekteydi. Bu nakışlarda tu lparas, atavuz, koşkarnıüyi z,

tüyetaban (devetabanı), botamoyın {deve yavrusu boynu), j ılan, jı lanbas (yılanbaşı,

yılanköz, yılanbavır (yılan bağrı), börüku­lak (kurtkulak), kuş, kuşyolu, kuşboyun,

kuşburun gibi Kazaklar'ın hayatında bulu­n.an at, deve, yılan, kuş, balık gibi hayvan­

lardan esin leni l miş nak ışlar vardır. Yine Kazaklar'ın Kozmos alemi ve eski inan ı ş­

la rı da bu nakış lara alem olmuştur. Su ad ıyla anılan oyalar, ay, yıldız, güneşten

mülhem nakışlar, Şömişörnek, akmüyiz, juduzkurt, ju ldızgü l , gibi nakışlar vardır. Kazak hayatındak i bitkiler de nakışlara i l­ham vermiştir. Arpabas (arpa), japırak

(yaprak), bürş ik (tohum), bes japı rak gül (beş yapraklı gül), güldi reyhan (güllü rey­han), jetigül (yecligüJ), ş ı tırman (ka l abılık

orman) gibi isimler alan nakışlar vard ı r.

Bazı geometrik şekiller siyir, dalga gibi isimler alarak Kazak nak ışlarında yer al­mıştır [1331.

Kazaklar' ela deri üzerine baskı yapma, apl ikasyon ve nakış yapma teknikleri ele gelişmişti [1341. Hem kad ı nlar hem erkek­ler deri iş l erdi (135]. El işlerinin boyanma­smda yeni dönemlerde kimyasal yolarla üretilen sulu boyalaı~ Tabiatta bitkilerden elde edilen boya lar. Bunlar topraktan, bit­kilerden, hayvan kanı gibi şeylerden elde edi liyordu. Usta ların kendi yaptı kları bo­yalarda bu cümleden kullanılıyordu. Ka­zakların kulland ı kları renklerin keneli için­de manaları da vardı. Mavi göğün, kırmı­

zı sıcak l ığın ve ateşin, beyaz mutlu luk, se­vinç ve temi zliğin, sa rı akıl ve kaygının, si­yah yer ile soğukluğun, yeşi l i lkbaharın

simgesiydi [1361.

Kazaklar ağaç ürünlerinde ele başarı­

l ı ydılar. Özellikle araba yapımında usta­laşmışlarclı [ 13 71. Yurt çerçevelerinin ağaçları kahverengide yontulur iyi yurtlar­da oyma süsler ihtiva ederlerdi: Tabak ve çanaklar ela güzel oyma l ıdır 1138]. Yukarı­

da ifade edildiği gibi yurt iskeleli. elam ağacı, kap ı c11e sandık yaparlar; mutfak aletlerinden tabak, çanak, kova yaparlar, pistak ve bilhassa eyer takım ı oyar l ard .ı .

Her soyda ağaç ustaları vard ı 11391. Marangozlar eyerlerin tahta kısımları­

nı, yurtların iskelı:tlerini, sandık l arı, taht.a kap ve kepçeleri yaparl ardı [1401.

Kazak Türkleri'nde demirciye karşı de­rin saygı gösterilirdi 1141]. Demirciler ka­zan, b ıçak, mızrak ucu, koşum l arın demir kısım l arını ve diğer eşyaları yaparlardı

[1421. Gebe kadınlar doğum saatlerinde demirciyi ve sanatını temsil eden bir erke­ğin bulunmasın ı isterdi ki bu demirciliğin önemin i ortaya koyan bir durumdur

[1431.

· Kazak Türkleri'nde kad ı n ve erkek k ı­

yafeti kadın lar ve erkekler için aynıyd ı ve Çapan denirdi. Çapanlar uzun düz elbise­lerdi, önleri açıktı ve belden bir kemer bağlanırdı. Şalvar giyip, ayak larına yüksek topuklu çizmeler giyiyorlardı [1441. Ke­peş, şıt, börk, tı rnak gibi baş l ık l a~ giyerler­di. Kad ı nlar kıymeşek, sı l avış gibi giyisiler giyerlerdi. Cayda, köylek denen elbiseler, nıeşpet, sapan, ton, sını ve şa l ber, işik, car­gak, küpi, etik, ması, kepiz, belbev gibi gi­yisiler vard ı [145 l.

Kazaklar' da erkekler; marangozluk, saraçlık, kunduracılık, demircil ik, kuyum­cu luk, gümüş işlemeciliği, taş. işlemeciliği gibi işler yaparken, kadınlar; terzilik, do­kumacılık, koyun kuzu derisinden "serpi­lemek" ve keçi derisinden "cargak" ad ı ve-

Page 15: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

rilen süet yapıp boyama işi, keçe yapımı, döşemecilik gibi, sanatları icra ederlerdi 1146] .

Halı süslemeciliği, elbiselerde at ku­şamlarıncla, keçe sandık örtülerinde ve torba larda nakış geniş ölçüde görülürdü. Tahta sandıklar, karyolalar, kapı kenarları, müzik aletleri, eyer kısım l arı ve diğer şey­

lerden bazılarını ve kemik eşyaları da

yontularak işlenirdi. Mezar taşlarının üze­rinde yarım kabartmalar oyulurdu. Gümüş .

zinet, kemer toka l arı, koşum takHTiları de­koratif motiflerle süslenir ve çoğu zaman değerli taşlar kullanıl ı rd ı [147).

K) İNANÇ

Kazaklar'ın dini inançları bozkırların

ruh kültü, yerleşikler vasıtasıyla iran'dan gelen inançlar ve islamiyet'in karmasıydı [148]. İslamiyeti Kazak Tatarları, Hive ve Buharalı Mollalar vasıtasıyla tanımışlardı (149]. Hanefi mezhebine bağlı y~ı lar

il 501 ve teorik olarak Sünni idiler. Ancak, aslında sünni likle şiilik arasındaki farkı bi­len pek azd.ı ll 51 ].

Kazaklar'da Saksılık denen şamanlık meselesi vardır. Bunlar acayip hareketler

yapıp kendilerinden geçerler. Dombıra,

kobız çalarak oynarlardı. Bunlar hastalık­ları tedaviye çalışırlar ve fal açarlardı. Ka­zak fürkleri'nde İslam öncesi devirlere ait başl<a izler de görülür. Ölülerin arkasın­dan oy bavrım, yüz yaralama, kara nişan

dikme, ağıt söyleme, tul yapma ve as me­rasimleri kavmalak kürek kemiği (cavrın) falı gibi sayılabilir 1152].

Kazaklar ruha "arvak" derlerdi. Allah'a "Kuday" diyorlardı. Geçmiş ecdadın ve

ünlü batırl arın kainatta rol oynayacağına inanırlardı [153] ..

Kazaklar' da ağaç kültüne ve ata kültü-

ne rastlanmaktadır il 54 J. Yukarıda belirtti­ğimiz gibi kutsal kişiler öldükten sonra aziz mertebesine çıkardı. Dikkat çeken

ağaçlar, bir mezarla ilişkili olmasalar bile kutsal sayılır ve bunlara da bez deri ve hayvan kılı şeklinde adaklar yapılırdı

[155). Yine kırda tek başına biten bir ağaç bir pınar ya da bir büyük taş (kaya) bulu­

nursa kısır kadınlar bunları ziyaret ederek

kurban keserler ve orada geceyi geçirirler­di [156]. Ayrıca Kazaklar kadınların do­

ğum esnasında "albastı" ya da "murtu" adı verilen kötü kadın kılığındaki bir cinin do­

ğum yapacak olan kadınları basarak sıkın­tı vereceğine hatta öldüreceğine inanırlar­dı [157]. Kazaklar demirden kötü ruhların

kaçtığına inanırlardı il 58].

Kazak inanç dünyas ı nda falcılık la i lgili

bazı unsurlar da vardı. Koyun dışkısından 41 adet olarak ve fala bakılan kumalak fa­

lı, küçük baş hayvanların kürek kemiğinin

yakılması ve sonrasındaki çatlaklardaki iz­

lerde görülen cavırun falı, hayvanların uy­luk kemiğindeki eklemelerin esnekliğini

sağlayan aşık kemiğinden bakılan fal bun­l ardandır. Bunun dışında ateşe gösteri len saygı ve kaynak ve nehir boylarında bulu­

nan münferit ağaç lara edilen kurbanlar Kazak inanç hayatında görülmekteydi [159].

L) MUSİKİ

Kazak hayatı ile Kazak musikisi birbiri­ne çok bağlıdır. Yalnız örf ve an'aneyle il­

gili düğün, mevlit gibi merasimlerde değil, hatta ciddi iş toplantılarında da çok defa musiki gösterileri yapılırdı. Lirik şarkılar

(ölen), bunu meslek edinenler (ölexşi) ta­rafından söylendiği gibi, geçmiş vakaları

da anlatan parçalar (cır) da bunun müte­hassısı (cırcı) tarafından icra edilir, terbiye-

Page 16: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

vi şarkılar {tarmı) ile bir ele irticalen söyle­nen şarkıların (akın) müsabakası halk ara­sında rağbet görür ve dikkatle takip edilir­di 1160).

Yaz olsun kış olsun baş eğlencelerin­

den biri şarkılar idi. Halk kendi kendine türkü söylerdi. Düğünler, cenazeler ve yaz

törenlerinde söylenen şarkılar vardı 11 61]. Baba ocağ ı ndan "köris" söyleyerek veda ediyorlar; ölü lerin ardınqan "oktav" ağıt

söylüyorlardı il 62].

Musiki icra ederken çeşitli çalgıları

vardı. Türklerin ilk icat ettikleri sazlardan

olan kopuz il 63), Dombra, Şankobız gibi müzik aletleri vardı.

DİPNOTLAR Mehmet Saray, Kazak Türkleri'nin Tarihi, İstanbul, 1993, s. 7.

2 Reşit Rahmeti Arat, "Kazakistan", İ.A., C.6, İstanbul, 1993, s. 494.

3 Saray, a.g.e., s. 7. 4 Kazakistan, Türkiye - Azerbaycan Dostluk

Derneği Yay. Tanıtım Dizisi No:5, Tarihsiz, s. 7.

5 Saray, a.g.e. s. 7. 6 Laszlo Rasoyni, Tarihte Türklük, Ankara,

1971, s.234 . 7 Arat, a.g.e., s. 498. 8 Saray, a.g.e., s.17. 9 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İs­

tanbul, 1989, s.211-212; Kazakistan, a.g.b., s.2.

1 O Mehmet Alpargu, Onaltıncı Yüzyılda Türk Dünyası Özbek ve Kazan Hanlıkları, Anka­ra, 1 994, s. 141 ; "Soy, boy ve budun sözle­ri, kesin içtimai ölçülere göre söylenmiş deyimler değ i llerdir. Zaten boy ded iğimiz

"insan toplulukları, çoğaldıkça paralanan veya yeniden türeyen sosyal birliklerdir." Her yere ve çağa göre yapıları da değişmiş­tir. Bunun için bu deyimler daha çok, Türk tarihinin belirli çağlarında yaşamış olan ba­Z! ünlü Türk boylarını, bir ölçü ve ayırıma

tabi tutmak için kullanılmıştır." Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İs­tanbul, 1988, s.298. Kazak sosyal yapısı değerlendirilirken bu anlamda düşünülme­lidir ve özel şartlar altında oluşan kısımlar buna göre değerlendirilmelidir.

11 Rasoyni, a.g.e., s. 58; İbrahim Kafesoğlu, Türk-İslam Sentezi, İstanbu l , 1999, s.56.

12 W.Radlofi,Sibirya'dan-1, İstanbul, 1954, s.472.

1 3 Radloff, a.g.e., s.58. 14 Halife Altay, Anayurttan Anadoluya, Anka­

ra, 1981 , s.106. 15 Elizabeth E. Bacon, Esir Orta Asya, Tarihsiz,

dl .. ' ' 1 s.42; Ra ott, a.g.e., s.5-5; Atay, a.g.e., s.85; Mesela, Kazakların ünlü fikir adamı Mustaia Çokay'ın avulunda otuzdan fazla yak ın akraba yurdu vardı, hep bir anıda ya­şarl ardı. Darhan Kydyraliyev, Mtıstafa Ço­kay'ın Hayatı , Siyasi Faaliyetleri ve Fikirle­ri, İzmir, 1998, s.2, (Basılmamış Yüksek Li­sans Tezi).

16 Rasoyni, a.g.e., s.525; Bacon, a.g.e., s.45. 17 Bacon, a.g.e., s.45. 18 Radloff, a.g.e., s.523. ı 9 Radloff, a.g.e., s.429. 20 Radloff, a.g.e., s.429. 21 Radloff, a.g.e., s. 525. 22 Radloff, a.g.e., s.526. 23 Saray, a.g.e .. s. 18. 24 Rasoyni, a.g.e., s.56. 25 Radloff, a.g.e., s.526. 26 "1552-1555 yıllarında Tevekkül-{Tevkel)-,

Kobdo bölgesinden İli'ye hortum gibi inen Oyrat istilası karşısında kaçmak zorunda kalmıştı. Böylece Mavenaünnehir'in yerle­şik kalkının korkusu olan Balkaş'ın bü~•ük bozkırının Türk göçebeleri Büyük Altay'ın Moğol göçebeleri tarafından kaçmaya zor­lanm ı ş oluyordu·. Tevekkü l Taşkent'e Şey­bani hükümdarı Nevruz Ahmed'e sığınmış­

tı." Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, (Çev. Reşat Uzmen), İstanbul, 1993, s. 468.

27 Arat, a.g.e., s.439. 28 Alpargu, a.g.e., s.141. 29 Layık Altınmakas, "Kazak Türkleri'nin Ge-

Page 17: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

!enekleri ve İs lamiyetin Etkisi", Türk Kültü­rü Dergisi, S: 22, Ankara, 1984, s.122.

30 Rasoyni, a.g.e., s.56. 31 Bacon, a.g.e., s. 43. 32 Abdulkad ir İ nan, Maka leler ve İncelemeler,

C.11, Ankara, 1991, s. 227. 33 Radlofi, a.g.e ., s. 426. 34 Bacon, a.g.e., s. 38;"Eski Türkler, yaz ayla­

rı için zaruri olan yaylak hayatı d ı şında, kı­

şın barınmak üzere veler inşa ediyorlardı. "İbrahim Kaiesoğlu, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987, s. 11 O. Kazaklardaki durum bilinen Türk göçebe hayatının qir örneğini oluşturuyordu; Godirey Lıas, Göç, (fer. Mehmet Çağrı ), İstanbul, 1992, s.1 O, s.13.

35 Altay , a.g.e., s. 27. 36 Radlofi, a.g.e., s. 43; Altay, a.g.e . , s. 87. 37 Radlofi, a.g.e., s. 429. 38 Altay , a.g.e., s. 113. 39 Altay, a.g.e., s. 27. 40 Altay, a.g.e., s. 113. 41 Hızır Bek Gayretullah, Altaylar'da Kanl ı

Günler, İstanbul, 1977, s.172. 42 Radloff ,a.g.e., s. 429. 43 Gayretullah, a.g.e., s.173. 44 Altay, a.g.e., s. 119. 45 Radloff ,. a.g.e., s. 429. 46 Altay , a.g.e., s. 119. 47 Radlofi, a.g.e., s.429. 48 Gayretullah, a.g.e., s. 173. 49 Radlofi, a.g.e., s. 429. 50 .Gayretullah, a.g.e., s. 190-191 . 51 Rasoyni , a.g.e., s. 62; "Göçebe devrin bir

~evamı olarak, bu merasim ve eğlenceleri, ,av etleri tedariki İslami dönemde de bütün teşkilatıyla muhafaza ed ilmişti. Mesela, Selçuklular'da avcılığın bir merasim, bir askeri spor ve manevra mahiyetinde de­vanı etmesi, av merasimlerinden sonra hü­kümdarların umumi ziyafet ve eğlence ter­tip etmeleri eski Türkler'in dini ayinlerinin İslam devrine, dini mahiyetini kaybederek intikal etmesinden başka bir şey değildi. Filhakika Türkler'in totem devresinde bu­lunduğu zamanlarda bu av merasimlerinin dini bir hüviyyet taşıdığı görülmektedir."

Osman Turan, Türkiye Se lçukl ul arı Hakkın­

da Resmi Vesikalar, Ankara, 1988, s. 28-30; "Eski Türklerin en ziyade itina ettikleri avlar dini vard ı. Eski Türkler de av dini ve iktisadi amaçlarla yapılırd ı ." Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, İstanbul, 1976, s.333, s.334.

52 Zeki Velidi Togan , Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1981, s. 196; Kafesoğlu, a.g.e., 1999, s.51-52.

53 Radloff, a.g.e., s. 424. 54 Kyclyraliyev, a.g.t., s.2. 55 Alpargu, a.g.e., s. 134. 56 Gayretullah, a.g.e., s. 172. 57 Altay, a.g.e., s. 87. 58 Radlofi, a .g.e., s. 433. 59 Altay, a.g.e., s. 27. 60 Radloff, a.g.e., s. 433. 61 Alpargu, a.g.e., s. 134. 62 Bacon, a.g.e., s. 37; "Bebekler ve çocuklar

hayvanlara bindirilirdi. Önce bir koyuna, biraz büyüyünce bir s ığ ı ra ve daha büyü­yünce bir ata ... Böylece her Kazak kız ve er­kek çocuğu, çok küçük yaştan itibaren usta bir binici olarak yetişi rdi ." Lıas, a.g.e., s.15; Hasan Ora ltay, Hürriyet Uğrunda Doğu Türkistan Kazak Türkleri, İzmir, 1961, s. 20.

63 İnan, a.g.e., s. 252; "Atın ehlileştirilmesi ve atlı-çoban kültürünün ortaya konması ilk Türklere bağlanabilir. İnsanlık tarihinde ulaşılan bu başarı, kavimleri ve diğer kül­türlerin gelişmes inde fevkalade neticeler doğurmuştur", Kafesoğlu, a.g.e., 1997, s. 8. Kazaklar da Türk'ün bu önemli icad ı nı ha­yatları nın merkezine yerleştirm i ş l er ve bu­nu halen de sürdürmektedirler.

64 Radloff, a.g.e., s. 451. 65 Radloff, a.g.e., s. 463 ; "Türkler'in en büyük

k ı smı, sürüleriyle geçinirlerdi. Sürüleri ko­yun, keçi, at, deve, öküz sürüleriydi. Bu sü­rüler onlara gıda, giyecek ve bir takını eş­

yalar sağlard ı. Mesela, devenin ayağını ye­re bastığı ayak kemiğinden kımız içmek için "ayağ" denilen bardak yapılı rd ı ." Gö­kalp, a.g.e., s. 336-337; Lıas, a.g.e, s.10.

Page 18: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

66 Radlofi, a.g.e., s. 436. 67 Alpargu, a.g.e., s. 138. 68 Radlofi, a.g.e., s. 476-478; Altay, a.g.e., s.

11 3; "Ko ll arında taşıdıkları şahinlerle avla­n ıp dolaşırlardı." Lıas, a.g.e., s. 14.

69 Oraltay, a.g.e., s.25-26. 70 Gayretullah, a.g.e., s. 193. 71 Radloff, a.g.e., s. 473. 72 Radloff, a.g.e., s. 475. 73 Arat, a.g.e., s. 498. 74 Radloff, a.g.e., s. 475. 75. Radlofi, a.g.e., s. 475. 76 Radlaff, a.g.e., s. 467. 77 Alpargu, a.g.e., s. 138. 78 Lı as, a.g.e., s. 22. 79 Oraltay, a.g.e., s. 18. 80 Altay, a.g.e., s. 65-68. 81 Oral tay, a.g.e., s.18. 82 Bacan, a.g.e., s.40. 83 Altay, a.g.e., s.65-66. 84 Gayretullah, a.g.e., s.157. 85 Altay, a.g.e., s. 86; Oraltay, a.g.e., s.18. 86 Altay, a.g.e .. s. 141; Gayretullah, a.g.e., s.

162. 87 Bacan, a.g.e., s. 44 ; Rasoyni, a.g.e., s .57.

· 88 Radloff, a.g.e., s. 485;Gayretullah, a.g.e., s.162.

89 Bacan, a.g.e., s. 85; Gayretullah, a.g.e., s.162.

90 Bacan, a.g.e., s. 47; Altay ,a.g.e., s. 141. 91 Bacon, a.g.e., s. 46. 92 Altay,.a.g.e., s. 141. 93 Radloff, a.g.e., s. 485. 94 Altay, a.g.e., s. 145; Gayretullah, a.g.e., s.

162. 95 Oraltay, a.g.e., s.21 96 Gayretullah, a.g.e, s.162. 97 Altay, a.g.e., s. 163. 98 Ögel, a.g.e., s.269; Oraltay, a.g.e., s. 22. 99 Gayretullah, a.g.e., s. 1 65. 100 Radloff, a.g.e.,s. 486. 101 Altay, a.g.e., s. 163. 102 Radloff, a.g.e., s. 486. 103 Altay, a.g.e., s. 163. 104 Altay, a.g.e., s. 145. 105 Gayretullah, a.g.e, s.164.

106 Gayreıullah, a.g.e., s.164. 107 Radlaff, a.g.e., s. 489. 108 İnan, a.g.e., s. 242. 109 Gökalp, a.g.e., s. 311-31 2. 110 Gayretullah, a.g.e., s.166. 111 Radloff;a.g.e., s. 487. 112 Gayretullah, a.g.e., s. 167. 11 3 Racl laff, a.g.e., s. 164. 114 Bacon, a.g.-e., s. 50. 11 5 Radlafi, a.g.e., s. 495. 116 Altay, a.g.e., s. 180. 117 Gayretullah, a.g.e., s. 168. 118 Altay, a.g.e., s.180-195. 119 Al tı nmakas, a.g.e., s. l 23-1 28. 120 Radlaff, a.g.e., s.

1

485. 121 İnan, a.g.e., s. 232; Altay , a.g.e., s. 196. 1 22 Gayretullah, a.g.e., s.161-162. 123 Gayretullah, a.g.e., s. 160-161. 124 Sadık Kasimanav, Kazaklar'ın Milli Ye­

mekleri , (Ter. Ertuğrul Yaman), Ankara, 1992, s. 8.

125 Kasimanov, a.g.e., s. 1 O. 126 Oraltay, a.g.e., s.27; Gayretullah, a.g.e.,

s.175. 127 Gayretul lah, a.g.e., s.192. 128 Kasimanov, a.g.e. , s. 15; Altay, a.g.e., s.

· 117-118; Bacon, a.g.e., s. 39; Gayretullah, a.g.e., s. 175.

129 Racllaff, a.g.e., s. 478-479. 130 Oraltay, a.g.e., 27. 131 Bacon, a.g.e., s. 41. 132 Karlıgaş Kadaşeva, "Kazaklar'da Dokuma­

Nakış Ad ve Kavramları", (Aktaran )anna­gül Süleymanova), Yüce Erek, S.2, Hazi­ran 1999, s.19.

133 Kadeşava, a.g.nı., s.20-21 . 134 Alpargu, a.g.e., s. 139. 135 Bacon, a.g.e., s. 41. 136 Kadaşeva, a.g.m., s.21. 137 Alpargu, a.g.e., 's. 139. 138 Radloff, a.g.e., s. 468. 139 Radloff, a.g.e., s. 478. 140 Bacon, a.g.e., s. 41. 141 İnan, a.g.e., s. 229. 142 Bacon, a.g.e., s. 41. 143 İnan, a.g.e., s. 229.

Page 19: o HACI BEKTAŞ VJELI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2000_13/2000_13_CETINA.pdf · 2018-12-14 · aşağı mecrası ile Ural'a Ak-Töbe ve Kusta nay sahalarında göç eden

144 Bacon, a.g.e., s. 51-52. 145 Alpargu, a.g.e., s. 39. 146 Altay, a.g.e., s. 213. 147 Bacon, a.g.e., s. 41; Altay, a.g.e., s. 21 5. 148 Bacon, a.g.e., s. 47. 149 Bacon, a.g.e., s. 47. 150 Altay, a.g.e., s. 194. 151 Bacon, a.g.e., s. 47. 152 Altay, a.g.e., s. 196. 153 Altay, a.g.e., s. 198. 154 İnan, a.g.e., s. 258; Bacon, a.g.e., s. 50;

Tabiat kuvvetlerine inanma ve atalar kültü Türkler'de eski zamanlardan 9eri görülen

bir husustur; Bkz. Kafesoğlu, a.g.e. s.90-92. Kazak Türkleri de bu özellikleri taşıyan bir yapıya sahiptiler.

1 55 Bacon, a.g.e., s. 50. 156 İnan, a.g.e., s. 258. 157 Altay, a.g.e., s. 200. 158 İnan, a.g.e., s. 258. 159 Gayretullah, a.g.e., s. 198-200. 160 Arat, a.g.e., s. 504. 161 Bacon, a.g.e., s. 51. 162 Altay, a.g.e., s. 215; Lıas, a.g.e, s. 24. 163 İnan, a.g.e., s. 246.