o haci bektaŞ vjeli - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d01093/2000_13/2000_13_cetina.pdf ·...
TRANSCRIPT
o
HACI BEKTAŞ VJELI ~
- Araştırma Dergisi
BAHAR '2000 / 13
KAZAK TÜRKLERİ'NDE
SOSYAL HAYAT
Altan ÇETİN
"Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Araştırma Görevlisi"
GİRİŞ:
Türk Kültürü farklı coğrafyalarda, farkl ı renklerde açan ama özünde aynı olan bir çiçek gibidir. Tohumları asırların rüzgarında muhtelif bölgelere yayılmış ve bulunduğu yerin toprağına göre fi liz vermiş bir demettir. isimler ve renkler değişse de ata aynıdır.
En eski yurtlardan muhtelif sebeplerle göç eden Türkler tarihleri boyunca çeşitli coğrafya larda yaşamış bir mi llettir. Ancak
gidilen coğrafyalar, girilen medeniyet daireleri farklı olsa da Türk tarihindeki siyasi ve kültürel devamlılık ilkesi hep cari olmuştur. Bir devir öncesinin mütemmim bir cüzü olmuştu r. Bu anlamdaki sürekli lik en eski dönemlerdeki hal hakkında bilgi sahibi olmamızı ela sağlamaktadır. Bu cümle-
den Kazak Türkleri'nin sosyal hayatı en temel esaslarıyla bilinen Türk Bozkır Kültürü'nün bir numunesi gibidir. Henüz arkeolojik çalışmaların yetersizliği gibi nedenlerle tam izah olunamayan yönler Kazak Türkleri'nin sosyal hayatlarından yapı l a
cak eşlenıelerle aydınlatılabilir. Bu sayede Türkler'in ya~ ı-göçebe haycıtı hakkında
daha sağlam bilgilere kavuşarak, Türk Kültürü'nün çok önemli bir dönemi daha vuzuhlu olarak ort(lya konulabi l ir.
Rus işgali ile kesintiye uğrayan tarih, bu tip sosyal tarih araştırmalarıyla yeniden sürer hale getirilip, propagandalara dayanan ayrılıklar ortadan kaldırılarak bir milletin iarklı yerlerde ama ası l itibariyle bir çocukları olma şuuru yeniden canlandırılabilir. Bugün Anaclolu'cla ela çeşitli nüanslarıyla müşahede olunan Türk Kültür Hayatı'nın Kazak Türkleri'nin sosyal hayat l arıyla mukayesesi ile elikle, iikirde ve işte birlik prensibine bir adını daha atılabi
lir kanaatindeyiz. Bu sebeplerle Kazak Türkleri 'nin sosyal hayat ı nın tetkiki hem Türk Kültür Tarihi'nin geçmişi, hem de geleceği açısından önem arz etmektedir.
Alayurt'tan Anayurd'a köprü lerin kurulduğu şu günlerde, pek çok insan, grup veya ülke bu yen i dünya ile irtibat kurmanın şu ya da bu şekilde bir yolunu aramaktadır. Devlet politikaları bakımından yetersiz kal ı ndığı bu zaman larda . mesele özel teşebbüslerin sırtına yüklenmiş olmak gibi bir garabet i le karşı karşıyadır. Bu serancame içine!~ ilim dünyası ve i l im adamlarımız da önemli bir sorumluluk yüklenmiş bulunmaktad ı rlar. Çünkü o toplumlarla ilişkiye geçebilme yollarından biri, belki de en önemlisi kültür bağlarını kurarak tarih, di l, edebiyat ve din gibi konularda ortak müştereklerin belirlenme-
siyle olacaktır. Atayurt'taki kardeşlerimizle olan tarih i bağ la rın bel irlenmesi ve ortak bir Türk Dünyası Tarihi ortaya konması,
Türk Dünyası Edeb iyatı, Türk Dünyası Dil
Birliği gibi projelerle daha sağlam esaslara dayand ırılacaktı r. Biz ele bu mülahazalar
la Kazak Türkleri'ndeki sosyal yapıyı ince
lemeye çal ıştık. Kanaatimizce, siyasi tarih
lerin yanında Türk Cumhuriyetleri'ndeki toplu lukların sosyal hayatları, her birinin
ayrı olarak tetkik edi lmesi Atayurt ile Anayurt arasında pek çok yeni ortak nokta bu
lunmas ı na yard ımcı olacaktır. Mateessüf, şu anda bu konuyla ilgili çok az çal:şma
mevcuttur ve bunlar da eski tarihlerde yapılmış çalışmalardır. Biz çalışmamızda "Kazak Türkleri'nin Sosyal Hayatı"na top
lu bir bakışla meseleyi genel hatlarıyla ortaya koymaya ça lışacağ ı z. Bununla birlik
te, mesele asıl yerinde yani Kazakistan'da ve mütehass ı s larınca araştırı l ırsa daha i lmi
boyut kazanacak ve tatmin edici olacaktır. Bizim çalışmamız, hayatında hiç ananas
görmeden ve tatmadan sadece kitaplardan okuyarak yazmak kadar sathi bir ko
numdadır. Ancak meseleyi toplu olarak
arz etmek açısından faydalı olacağını um
duğumuz bir demet derleme durumundadır.
Kazak Türkleri'nin yaşadığ ı ülke manasın.a gelen "Kazakistan" 4600 - 8700 doğu
en lehıi ile 40° - S6° kuzey arzı arasında Orta Asya'nın geniş bozkırları ile eski Türk
anayurdunu, Altaylar'a kadar uzanan sahayı içine alır [1 J.
Fiziki coğrafya bakımından Kazakistan
arazisi umumiyetle arızas ızd ı r, ancak
memleketin şark ve cenup-i şark kısımları dağ l ık arazi manzarası arz eder. Garb'tan
Şark'a doğru tedrici bir suretle yükselen bu arazinin en alçak kısmını deniz seviye-
sinden 26 m. aşağıda bulunan Hazar sahil leri teşk i l eder 121 . İd il Vaclisi'nden, Altaylar'a kadar uzanan geniş bozkırların
hakimi olan Kazaklar eski Türk Anayurdu
olan bu bölgede hür ve müstakil olarak
uzun zaman varlıklarını devam ettirmiş
lerdir. Yazlık ve kışl ı k olmak üzere geniş
ve verimli otlaklarla dolu olan bu bozkırlara bilahare Kazaklar ülkesi an lamına ge
len "Kazakistan" adı verilmiştir [3). Kazak
ad ı hür, müstakil, mert, yiğit ve cesur ma
nalarına gelmekt~dir [4). Kendi başına
buyruk hareket eden manasına ge ld i ği gi
bi [Si serseri gibi dolaşan manasına gelir
[6J.
Kazakistan'da asıl nüfusunu teşkil
eden Kazaklar tarihi bir kavim olmayıp
muhtelif devirlerde bu geniş bozkırlarda
göç eden Türk kavimlerinin, buralarda ka
lan bakiyelerin birleşmesi ve sonradan Si
birya kavimleriyle Moğol ve Kalmuklar'ın bir kısmın ı içine almak suretiyle aşağı yu
karı l S. asırda teşekkül etmiş bir Türk kav
midir [71. Neticede daha önce bu geniş
bozkırlara göç eden Türk kavimlerinin ge
ride bıraktıkları insanlarla karş ıl aşarak
bölgenin ebedi sahibi olmuşlardı [8J. Bu
nunla beraber Kazakistan'ın kültür tarihi
çok daha eski lere uzanmaktadır. Kazakistan'da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan çeşitl i madenlerden yapı lmış olan eserler motif bakımından Yenisey motifle
rine benzemektedirler. Kazakistan ve Kır
gızistan bozkırları kültür bakımından Yenisey Türk kü ltür izlerini taş ı r. Kazakistan'da Hun Devleti'ne ait sarı-kol, çingiz
tağ l , Berkarın kurgan la rı nda bulunan eser
lerden ortaya çıkarılan mezar taşları kaya
lar üzerindeki yaz ı lar i le tamgaların aynı
nı Yenisey kalıntılarında görmek mQmkündür. Özellikle son zamanlarda Kaza-
kistan'da bu lunan Köktürkçe mezar kitabeleri üzerinde çal ışan O. Avancula, A. N. Bernstam, O. Batmanov, O. Akişev gibi türkolog ve arkeologlar bölgedeki Türk varlığın ı n eski l iği konusunda çok önemli belgeler ortaya çıkarmış l ardır. Bundan başka Altaylar'da bu lunan demir eritme ocaklarına Kazakistan bozkırlarında da rast lanmaktad ı r. Güney Kazakistan'cla ki Ç,angal mevki inde oldukça yeni devirlere
ait ok uçları, tirkeş parçaları ve kama sapları bulunmuştur [9].
1. SOSYAL YAPI
Kazaklar' ı n yapılanma formlarından
birisi ulustur. Ulusun temel sosyal birimi ise aile-kibitka idi. Bir aile ise aile bireyleri ile birlikte hizmetkarlar ve köleleri de kapsıyordu. Belli miktarda ailenin oluşturduğu sosyal birimin adı "Fırka" idi. Bu fırkaların (Avul=Köy) birleşmesinden mey
dana gelen ünite ise sosyal-kabileler idi. · Bunlar ise ulusu o l uşturuyordu. Ulus tek başına bir yapılanma o l mayıp, orda yani cüzlerden de bahsetmek gerekir [lOJ. Bu girişten sonra şimdi sosyal yapıyı oluşturan katmanları tasrih edelim.
Toplumun temel taşı ailedir. Kazak Türkleri'nde aile reisi bütün malın sahibi idi. Ai le efradına yapılacak iş l eri o gösterirdi. Çocuklar üzerinde nüfuzu torunlarından herhangi birini kendisine evlat ederek yetiştirecek derecede sın ı rsız idi. Ailevi ata hakkına dayanan (patriyarkal) ve dışarıdan evlenme (exogami) içtimai şekillerine uygun (patriokal) nizam ı esastır. Diğer
tabir ile yeni kurulan ai leler koca tarafını tutardı (11]. Ailede erkekler sürünün muhafazasını, kısrak sağma ve kımız hazırla
ma [12] işlerine bakarken, .kad ı nlar çadı
rın çözülmesi ve kurulması , araba yükle-
nişi, süt sağma, tereyağ, peynir çıkarma, deri işçiliği, ayakkabı, keçe çorap, giyim, kese imalı [l 3l ile uğraş ırken kız lar da boş durmaz, başta yemek bulaş ı k, ç~maşır ve
çocukların bakım ı olmak üzere bütün aile efradın ı n giysileri ve evin süslenme ve döşenme işlerine yarayan "şiy" in "aranma" (sarılma) ve Elokunması, "sırmak"denileıı
keçeden yapı lacak döşeıneliklerin yapım
iş l eriyle uğraşırken yetişkin kızlar çoğu
nakış l ı olan çeyi2leri ile uğı·aŞıl'lardı [14].
Göçebeler için gerekli gruplaşma çekirdeğinin aile içerisind~ki tabi birlik hissi:ntlen doğduğunu an lamak ko laydır; birbirine en yakın akraba olan aile uzuv l arı, müşterek
ve bölünmez mülk ile bu durum, küçük sürülerin mevcudiyeti için esas şarttır.
Menfaat bakımından sıkı suretle birbirine
bağlanmış aileye diğer akrabalarla başka cihetten menfaatı olan aileler de iltihak ederler, bu suretle en küçük sosyal birlik olan "Avul" (Köy) meydana gelirdi. Avu l geniş bir aileydi. Baba, ev lenmiş oğu lları,
ev l enmemiş kız l arı ve birkaç evli kardeş ve bun ların çocuklarından meydana gelirdi. Avul'un büyük l üğü civarda hayvanlara yetecek otlak l arın miktarına bağlıydı.
Avullarda işçi l er, öksüzler veya sürülerin i
kaybetmiş ve tekrar sürü yapmaya çalışanlar da bu lunurdu. İdeal şartlarda Avu l baba tarafından akraba, erkekleri ve karıla
rıy la çocukları ndan oluşurdu. Burada Avu! geniş aile manasında kullanılmıştır ki geniş manasıyla evlat yaz ve kış beraber olur. 6-10 aileden. ibaret bulunurdu (15]. Avul'un başı Aksakal l ar'dır. Avul başkam ailenin en yaşlısı olup reisi durumunda idi, ve en büyük mülk ve en çok akraba sahibi olan kişiydi (16 J. Teorik daha büyük ai lenin baş larında aile grubunun, şecerelere göre en büyüğü sayılırdı. Pratikte
ise en becerikli olan başa geçerdi 1171. Kışın ve buhran zamanlarında daha büyük
gruplar ha linde birleşilirdi. Çünkü o zaman sürülerin bir kısmı avul civarında bu
lunmadığından hayvanların bakımı için
daha çok adama ihtiyaç olur ve kötü kış mevsiminin acıları büyük gruplara daha
az tesir ederdi 11 Bj. Normal zamanlarda
sadece küçük grupların başkanları etkili
iken, bu zamanlarda -birleşme zamanları
tek başkanın idaresine sığın ı rlardı. Ortak anlamda Avullar'ın taksimatında' boy ihti
yarları ile diğer nüiuzlu kimselerin elinde olurdu 1191.
Avullar'ın birleşmesiyle boylar (oymaklar) meydana gelirdi. Boylar soy ve bunların bölümlerinden ibaret olup, bun
larda bir arazinin muayyen bir şeki lde taksimi görülmektedir; bir boy veya boyun
kısmı muayyen bir arazi parçasını kendi mülkü sayar ve komşularının oraya girme
sine müsaade etmezlerdi. Bu suretle Avul
lar'dan mürekkep birliklerin sıralanmış olduğu karmaşık bir taksimat ile karşılaşılır-
. d ı 120).
Bu toplu luklarda anlaşmaz l ıkları çöze
cek ve ihtilaflı noktalar üzerinde hüküm
verecek bir otorite lazımdır. Böyle bir otorite zengin l iğ i, manevi kuvveti, doğru l uğu
ve !()zumu halinde sözü geçebi lecek akrabakırının çokluğu ile tanınmış bir şahsiyette toplanırdı. Bu gibi kişilere Kazak Türkler'i b ı (beg=bey) elerlerdi 121 J. Hareketli
geçen eski devirde, bazı boy reisleri ve onların aileleri, hükümdarlık salahiyetini
de ellerine geçirmişler ve o zaman sivrilen
şahsiyete "kan" denmiştir [22]. Görüldüğü
üzere Avul ve boylarda teşkilatlanma bozkır şartlarına uygun, güce bağlı olarak şeki l lenmekteydi.
Kazak Türkleri'nin, hür ve müstakil bir
şekilde geniş bozkırlarda sürdürdükleri hayatları merkezi bir idare ihtiyacını da
ortaya ç ı karmıştı r. Önce Ulu (büyük) Cüz, Orta-cüz ve Küçük-Cüz (veya orda), üç
merkezli idare sistemini kurarlar 1231. Ordalar boylardan içtimai bir topluluk mey
dana getirirlerdi 1241. Yukarıda da ifade
edildiği gibi, eski zamanlarda ailelerden
soylar, yine yeni halk birlikleri olan kabi
leler (boylar) teşekkül etmiş ve bunlarda bir büyük ordu (yüz) lar halinde birleşmiş
lerdir. Gerek yüzler ve gerek boy ve soylar, diğer yüz, boy ve soylara karşı yek vü
cut bir bütün teşk i l ederler (25] . .
Tevkel zamanında, Kazak Hanlığı ye
niden teşekkül etmiştir 1261. Yukarıda bahsedilen Kazaklar'ın üç ordu (cüz-yüz) ha
l inde teşkilatlandırı lmas ı bu zamanda vaki
olmuştur. Büyük ordu (Ulu- Cüz) Şarkta
Balkaş sahilleri Çu, Talas, İli ve diğer nehir boyları ile Ala-Tav'a kadar Tiyan-Şan vadi
lerinde dolaşan ve baş l ıca Ca l ayır, Ouglat ve Abclan uruğlarını Küçük Orda (kiçi
cüz)-garbda,garp-i Kazakistan nehirleri
Hazar denizinin şima l sahi li Sir deryasının aşağ ı mecras ı i le Ural'a Ak-Töbe ve Kusta
nay sahalarında göç eden Alım-Ulu, Boy
Ulı, Codı-Uruğ uruğları ve Orta-Ordu (Or
ta cüz) Sarısu , Çu, Sir Deryası'nın orta
mecrası Tobol, İşim ve İrtiş boyları i le Taşkent ve Türkistan şehirleri havalisinden
göç eden Urgın, Kıpçak ve Uvak-Kiray uruğların ı içine alıyordu [27J. Cüzlerin or
taya çıkışı ile ilgili muhtelif fikirler vardır:
kimi görüş; bunları coğrafi sebeplerle 1281
izah ederken, kimileri Kazak Türkleri'nin çeşitli sald ı rılar sonucu üç orduda toplan
dıklarını ifade ederken 1291 müşterek
menfaat birliğinden ortaya çıkan birlikler
olduğu da ileri sürü lmüştür [30]. Bir fikir
de destani izler taşır ki buna göre; Kazak
Türkler'i kendilerinin bir atadan inme olduklarına inanırlardı. Bu alanında üç oğlu olduğuna inanırlardı. Boylara arda denir
di. Büyük oğuldan inen ardaya Orta Orda ve küçükten inene de Küçük Orda den
mektedir. Bunlardan zamanla alı gruplar oluştururlar. Böylece Kazaklar geniş bir ai
le sayılmaktadırlar 131 I.
Kanaatimizce Ordalar'ın ortaya çık
n]ası bozkır hayatının tabii şartlarından or
taya çıkıp karşılıklı ilişkiler neticesi siyasi bir ha l alan mevcut şart l arı muhafaza adına kurulan bir ortaklıktır. Ancak hala tetki
ke muhtaç bir durumdadır.
İdare başına gelecek kimseler için seçim usulleri ile her sene muayyen bir ay içinde bütün Kazak mümessillerinin topla
narak, devlet işlerini müzakere etme usulü (ku rultay) vaz' ediliyor. Kazaklar'ın ida
resi beylerin (türe bey, ak süyek, beyaz ke
mik) elinde olup, hanlar bunlar arasından seçiliyor ve hanların oğulları ve akrabaları (sultan, han namına) memleketin ayrı kı
sımlarını idare ediyorlardı. Han ve beyler yanında, davalara öri ve ananeye göre halleden hakim ler (bıg < beğ) ve ayrı kabile ve boyların başında ise, ihtiyarlar (aksa
kal) bulunurdu. Dünyevi işlerde "töre" ye göre karar verilirdi. Nikah, boşanma, miras, a l ış-veriş, h ırsızlık, cinayet vs. konu lar
ela töreye göre halledilirdi. Kazaklar öri hukuku kaidelerine "zan" 132] ya da Arap
ça "adet" elerlerdi.
il. SOSYAL HAYAT
A) YAYLAK VE KIŞLAKLAR
Kazak Türkleri'ncle göçebe hayat Türk kü ltüründeki göçebe tarzının bir örneği gi
bidir. Kazaklar hakiki bir göçebe halk
olup, bütün yıl boyunca bozkırda dolaşır ve ikametgah larını her zaman sürülerine
gıda temin edebi lecek yerde kura rlardı.
Gelenek, adet, düşünüş tarzı, bir kelime ile Kazaklar'ın bütün hayat ve hareketleri
mezkur hayvan göçlerine sıkı sıkıya bağlı
d ı r. Fakat Kazaklar gibi çok hay,~an besleyen halklarda plansız dolaşma katiyyen tasavvur edilemez. Hayvan besleyen kim
se, pek tabi i alarak her şeyden evvel sürü
sü için en f ayclalı yerleri düşünecektir
[33J. Yukarıda belirtildiği gibi göç alanları
ge l işigüzel değildi. Her kabilenin gelenek
sel bölgeleri vardı. Genel likle, k ı ş lamak
için aynı gruplar, a~1nı yerlere giderdi. Bu
rada akrabalık bağlarına göre yan yana oturu lurdu. Yaz aylarında, büyük gruplar parçalanarak, daha ufak gruplar ha l inde
yazlıklara çıkılırdı 13-ıl. Bu durum, Türk göçebe kültürünün getirdiği hayatın gelişi
güzel, kara düzen bir göçebe hayatından
ziyade p lanlı bir iş olduğuna ııuınune-i
imtisal olması bakımından önemlidir.
Kazaklar kışları Altay eteklerine ırmak
boy larında "kıstav" adı verilen kışlık ~ıe r
lerde (ıstık üy) elenen tomruktan yapılnıı ş
kışlık evlerde altı ay kışı geçirirlerdi 135). Ekim ayında kıstava kışlık yere girmeden
at sürüleri kışın. az kar yağan mal kıstavı denilen yerlere gönderilirdi. Buna mal ot
latıv denirdi ki bu yer kışlaktan 15-20 versl uzaklıkta bulunan güz karargah ın a
bırakılırdı [36J. Kışlaklar bir şahs'ın nıü lkü sayılırdı [371. Kışı erkekler avlanarak, ka
dınlar ev işleriyle uğraşarak, çocuklarda
okuma ve oynamakla geçirirlerdi 138J.
İlkbaharda (kpklemde) Nisan, Mayıs aylarında (töl} döl zamanında yani hayvanların doğurma zamanında ona göre el
verişli yerlerde oturur l ard ı {3_9J. ilkbahar
mevsimi hoş bir mevsim sayılmaz, çünkü
kışlık eti ve diğer yiyecekler fakir ailelerde
bitmiş, zengin ai lelerde ise oldukça aza l-
mıştır; aynı zamanda otardan gelen hay
vanlar sağ salim gelmişse haliyle sevinçlere, eğer Utamış (telefat) verilmişse üzüntü
ye yol açar 1401. Kökdem yeri, bilhassa ilk bahar güneşi gören, karların çabuk eridiği, bitkilerin hemen yeşereceği yer olması ge
rekir. Bir Avul'a ait Kökclemdik'e başka bir
avul gelip yerleşemezdi. Bir avulun bütün sürüsüne "Tülik" denir 141].
Kazaklar umumiyetle Nisan ortalarına kadar kışlaklarda kalırdı. Bundan sonra
göç etmeye başlarlardı 142). Bir ğöçün yo
lu üzerinde göçmemiş bir avul bulunabilir. Böyle bir avul göçen avula genç kadın
ve kızlarla suvs ındık yo llaması töre gereği
idi. Bu gelenlerin susuzlukları nı giderme
ye yarayan içeceklerdir. Kökdemclen yaylaya gidiliyorsa ekseriya ayran, yayladan
kışlaya gidiliyorsa kımız, kışladan kökde
me gidiliyorsa k~e (çorba) ikram edilir. Yine göçmeyen avulların erivdik vermesi
adeti de vardı. Bu da suvsındık gibidir
ama daha yakınlara verilir ve masraflıd ı r
1431. Yukarıda be l irttiğ imiz gibi burada . bell i bir süre kal ı r ve Haziran ay ı baş ında
yaylaya çıkıl ı rd ı. Bu yaylalar Altay dağ la
rın ın en yüksek kesimleridir. Herkesin be
lirli bir yay lası vardır ki buna "Caylav" de
nir 144). Yaylalar soyun müşterek malıdır. Yaz!ık sahalar aileler arasında taksim edilm~zdi 1451. Bu göç 20-25 gün sürerdi.
Göç Ak tüyler toplanarak develere yüklenirdi. Bu iş kadınlara ait olup, aile reislerinin işi değildi. Bir tarafta yük yerl eştirilir
ken diğer taraftan at sürüleri getiri lir, binek atlar yaka lanıp eğerlenir bu da ai le reisine,
daha doğrusu erkeğe has bir iştir 1461. Üç beş yurttan ibaret olan her Avul, yaylada
mümkün olduğu kadar uygun bir yer tutabilmek için yola çıkma zamanı ile yürüyüş
yönünü imkan nispetinde gizli tutar, bu-
nunla beraber diğer Avullar'la, ve bi lhassa
akraba ve dostlarla gizli konuşmalar olurdu 1471. Yaylaya Haziran başlarında gidi
lirdi. Göçün başında köşbaşı elenilen kişi
vardır. Bu avulun en saygın ulu kadın ı
olurdu. Bir avulcla böyle bir kad ı n yoksa
en güzel genç k ız bı işi üzerine a l ırd ı 148].
Yayladan dönüş bütün bozkırda takriben Ağustos'un ortasında vuku' bulur ve umumiyetle baharda geçilen yol üzerinde ce
reyan ederdi. Güz istikameti umumiyetle Eylül'ün l S'inden, Ekim'in l S'ine kadar
sürer. Bundan sonra derhal kışlaklara dö
nülerek burada Kasım'ın başlarında yerle
şilir. Yaz ve güz karargahları aileye göre
değil, boylara göre tertiplenirdi 1491. Sonbaharda Közev ad ı verilen yerlere göçü
lürdü. Burada keçe yapımı, sabun hazır
lanması gibi işlerle uğraşıl ı rdı 150].
Bu hayat tarzı yani büyük haraların ve
sürülerin bakımı, büyük sürek avları bir
çeşit savaş idmanı sayılabilecek bir nizam ihdas ettirilirdi. Teşkilatlanma, binicilik, ok atma kabiliyetlerini ge l iştirmek için, yük
seliş hamleleri, diğer tabirle tebanın teşkil atlandırıl ması yabancı komşu ları haraca
bağ lamak için yapılan seferler bunun için
bol fırsat sağlıyordu IS ı J. Bu yerleşik ha
yata geçişten sonra da Türkler'in devam
ettirdiği bir husustur.
Göçebe unsur ile yerleşik arasında hep
mücadele olmuştur. Göçebeler hareket
kabiliyeti dolu yüksek grup lar olarak avantaj lı iken, yerleşik lerde bel irl i bir teş
ki lat ve tecrübe avantajına sahiptir. Ancak
mücadeleler göçebeler lehine sonuçlar verebiliyordu. Lakin Kaşgarlı Mahmut'a
göre, Oğuzlar kendi memleketlerinde
"harplere, göçlere iştirak etmeyen tembel ve bırakılmış" zümrelere "yatık" (cins) de
mişlerdir. Kazaklar'da bu nevi köylülere
"Catak" (yani yatak) diyorlardı 1521. Kazaklar'ın bu hayatlarında belirli hususiyet
ler arz eden durumlar da ortaya çıkıyordu.
Mesela; Kazaklar arasında hasta ve sakat kimseler az bulunur, sağlam gıda ile temiz
havada yaşayış aralarına birçok hastalığın sokulmasına engel olmaktadır. Yegane
tehlikeli düşmanları Çiçek hastal ı ğı ve Frengi'dir. Fakat bunlarda tehlikeli sayıl
r:ııaz çünkü bir yerde çiç~k hastalığı peyda
olur olmaz, yurtlar o yeri terk eder, ancak
içerisinde hasta bulunan aileler geri kalırdı. Frengiye gelince buna yaka lanan aile
uzuvları başkalarından ayrı yerde hususi bir yurda yerleştirilir, kendilerine yiyecek verilir, fakat onlarla her türlü münasebet
kesildiğ i için hasta l ığın yayılması imkansız hale sokulmuş olur [531.
B) HAYVANCILIK
Yerleşik hayata geçıneyen ve genellik
le bozkır hayat ı nı sürdüren bu bölgenin
kavimlerinde iktisadi durumun temelinde hayvancılık ön plandadır. Umumiyetle
Kazaklar'da zenginliğin işareti mümkün olduğu kadar çok hayvana sah ip olmaktan
geçerdi. Bundan dolayı göçebe olanlar
zengin, yerleşik hayat yaşayanlar ise fakir
sayılırdı [541. Hayvancılık bu iktisadi sistemin teıneli o larak kabul edilmektedir. Burada yaşayan insan, hayvan la rı n sütünden, derisinden yani hayvanın hemen he
men bütününden yararlanmakta ve böylece yemek, giyinmek ve barınmak temel ihtiyaçlarını hayvandan sağlamaktadır. Bu türlü bir yaşam sürdüren Kazak toplumun
da da bu hayvan yetiştiriciliğinin devam
etmesi kaçınılmazdı ISSJ.
Kazaklar'ın beslediği hayvanlar beş
cinse ayrılır; koyun, keçi, s ığır, at ve deve.
Koyun yavrusuna kuzu, keçi yavrusuna
ılak, sığır yavrusuna buzav, kısrak yavrusuna kulın ve deve yavrusuna bota denir
di. Bu yavru lardan sözgel imi üç-beş aylı k kuzuya marka, altı ayl ı k kuzuya taktı, bir yaşına gelen sığır yavrusuna tayınşa, keçi
yavrusuna serkeş, deve yavrusuna taylak,
kısrak yavrusuna tay denilmektedir. İki yaşında kısrak oyavrusu erkekse dönen, d i:şi
ise bayta!, daha sonraki yaşlarda erkekse
at, dişi ise biye diye tanımlanır. Sürünün
tek iğdiş edilmemiş atına aygır denir. Yılkı
sürüsüne öyür denilmektedir 156). Deve
nin erkeğine buvra, dişisine ingenşe, genç buvraya buvırsın derlerdi [571. Kazak umumiyetle sığırdan daha fazla koyun ve
keçi beslerdi ıssı. Hayvanlara mal bakıcı
ya da malşı denir. Büyük baş hayvana ır
gara küçük baş hayvanlara usak mal (ufak
mal) denirdi 1591.
Kazaklar besledikleri hayvanlardan çeşitli ürünler de elde etmekteydiler; ı<eçi
den; süt, et, deri, yün elde ederlerdi. Sığı
rın; süt, et, içyağı, derisinden yararlanıyor
lardı 1601.
Türk sosyal ve kültürel hayatında bü
yük öneme haiz olan atın yetiştirilmesi işine l<azaklar ela büyük önem veriyorlardı
161 J. Bozkırın küçük, kaba kıllı atında,
Arap safkanlarının zerafeti ve ateşi yoktur. Ancak bunlar, çok dayanıklı ve süratlicl ir
ler. Savaşlarda ve bozkır sulhunu bozan kan dava larında aı hareketlilik sağlard ı.
Kültürün gayesi atlardı. Büyük at sürüleri
nin sahibi olmak, ekonomik değerinin çok
üzerinde prestij ?ağ lardı. Çocuklar küçük yaştan itibaren öğrenirlerdi 1621. Kazaklar
da atın önemi çok büyüktü, destanlarında
bile kişileştirilmiş atlar bulu~urdu. Er Targın Destanı'nın kahramanı Targın'ın Tarlar
ad ında atı düşmanın yaklaştığını haber ve
riyordu. Yine Kazak kahramanları nclan
- --ml
Kütübar Batır'ın kızıl atı düşman geldiğinde sahibine haber vermek için dövünerek toprağı havaya kaldırmıştı 163]. Kazaklar atın süt, et, deri ve kılından istifade ederlerdi 164]. Deven in yünü ve sütünden istifade ederlerdi 165].
Bu hayvan ların otlatılması ise otlak meselesini gündeme getiriyordu 1661 . On
lar otlak l arın durumuna özelliklerine göre bulunduk l arı bölgelerde yer değiştirilmesine dayanan bir hayvancılık sistemi mey-dana getirmişlerdi 167]. •
C) AVCILIK
Kazaklar uzun kışlarda yapacak pek işleri olmadığ ı ndan avcılıkla uğraş ı rlard ı .
Hayvancılı k ve ekincilikten başka iş le uğ
raşmayan Kazaklar' da avcıl ık eğlence olarak yapılırdı. Dağ keçisi, yaban domuzu, güneyde vaşak, sırtlan, kaplan avı yapılır
dı. Avcılık kuş, köpeklerle sürgün avı ve at
üzerinde yapılırdı 168J. Kazaklar'da kartal av ı en ilginç o lanlarındandır. Kartal Tur denen tuzağa et parçası, kuş veya tavşan
· konularak tuzağa çekilirdi. Yakalanınca
ayak larına Ayakbav denen süslü deriden bir şey bağ l an ır, başına gözlerini örtecek şek ilde Tomaga denilen bir süslü bez örtü
lür. Tuğrul denen bir ağaç parçasının üzerind~ dururdu. Elle yemeğe alıştıktan sonra Tomaga çıkarılarak biraz uzağa et bırakılır, daha sonra tilki ve tavşan postu gösterilerek hayvan ava alış tırıl ırdı 169]. Avcılar at sırtında el lerinde kartal bürküt- veya şahin i ka rş ıga- yanında da tazdarı tazı- avlanır lardı 1701.
D) TARIM
Kazaklar hayvan beslemekten başka
ziraatle de uğraşır ve bunu, Altay ahalisi
ne nazaran daha geniş mikyasta tatbik
ederlerdi. Böylece, bozkırın az çok ziraate elverişli her yerinde Kazaklar tarafından işlenen tarlalara rastlamak mümkündür 171 ]. Tarla bakımı, bütün yaz işç i bulundurmay ı icap ettirdiğinden, bunların göç
etmesi imkansız bir hale gel ir, bu yüzden umumiyetle ancak bütün yaz hayvan ları
nın faz l ası i le işçileri besleyebilen zengin
ler tarla işletebilirlerdi [72].
İktisadi bakımdan Kazakistan dört bölgeye ayrılmaktadır. Yerleşik zirai bölge,
geçiş bölgesi, hayvan besleme bölgesi, sulanmış bölge 173].
Kazaklar' ı n ziraat aletleri pe~ iptidai idi. Sapan, bir ağaca raptedi l miş yumurtams ı bir demirden ibarettir. Sabana deve, öküz veya atlardan unıunıiyet le iki hay
van koşulurdu. Fakir kimseler tarlaları nı
çapa ile iş lerlerdi [74].
Tarımdan çeşitli ürünler elde edilmek
teydi ki bunlar; Bozkır'ın orta kısımların
da, Ayaguz ile Kopal arasında buğday, darı ve bezelye Kuzey bozkırlarda çavdar
ekilmektedir. Kazaklar buna "kök nayza" (gök mızrak) elerlerdi. Taşkent civarında
pirinç eken Kazaklar ela mevcuttur 175].
E) EV
Kazaklar'ın pek çok özelliklerinde görüldüğü gibi ev kültürlerinde de bozkır ge
leneğinin izleri görülmektedir. Hayatı belirli coğrafyalar aras ı nda devam eden bir toplum ev kültürünü de ona göre tesis etmiştir. "Kazaklar halis bir göçebe halk ol
duklarından, yaşayışları icabı, taş ınabilen ikametgah larda yani Türk ve Moğol göçe
beleri tarafından eskiden beri kullanılan
yuvarlak keçe yurtlarda otururlardı" .176].
Arabaları ile harekete geçen Kazaklar
bunlara bağlı olarak meydana getirdikleri
bir düzen içinde konakl ıyorlard ı [77]. Ça-
dırın içine giren erkeler, kadınlar, çocuklar
sessizce yaş ı na göre otururdu. Girmeden
önce ayakkabılarını çıkarırlar, adım atıp
yaklaşırlar ve otururlardı. Yerde en altta
çiğnenmiş toprak, üzerinde yün keçeler, onların üzerinde de elle örülmüş güzel halılar ve bazen ince şilteler bulunurdu
178].
Kazak Türkleri'nin kullanmakta olduğu eve "Kiyiz Üy", "Ak Üy" clenir. Daha zen
gin ai lelerin çad ı rlarına Ak O rda denirdi
1791. Kazak Türkleri "Kiyiz Üy' de oturup
hayvancılıkla geçinirlerdi ancak bu bir ça
dır değildir. Çadır denen nesne, biçim ve kuruluş itibariyle tamamen <ıvrı bir seyyar barınağa verilmiş ad olup bir çok şekil ve
türleri vard ı r. Orta Asya şives inde "Çatır"
olarak söylenir bu çadırın iskeleti yoktur.
Ancak kalın bez yahut çuldan istenilen biçimde yapılm ış olan iki, üç veya dört par
ça, etekleri yere kazıklarla tutturularak
özel sırıklarla kaldırılmak suretiyle urgan
larla gerilerek kurulur. Kazak Türkleri'nin
"Kiyiz Üy" ü yani keçe evinin ağaçtan iskeleti(Keregeleri) ve keçeden örtüsü
(Üzük) vardır 1801. Bu keregeler hem te
mel hem de duvar vazifesi görürlerdi. Ke
regelerin bağlanmasından sonra tam orta yerinde kuvvetli iki adam yuvarlakların et
rafında eşit aralıklarla delikler bulunan
kasnak şeklindeki (Şanraq) denilen bir dal
parçasın ı yukarı kaldırırlar. Bu esnada uçları kıvrık olan ince çomakları (Uvık) şan
raq'ın deliğine sokarak yukarı kaldırırlar. Elde bulunan k ıvrık uçları keregelere bağ
larlardı. Böylece çadırın iskeleti oluşurdu.
Evin üstüne Tunluk denilen bir keçe parçası yerl eşti rilir 181]. Bu Üy'ler duvarları açılıp kapanabilen, tahta kafeslerin birleş
tirilmesinden yapılır. Taşınacakları zaman,
kafesler kapanır ve hacimleri küçültülür,
kurulacakları zaman açılırdı. Yurdun dış ı
gibi içinde de, yer keçe veya kilim i le kaplanırdı. Duvarlarda çoğu zaman süslü keçeler vardı 182]. Bu sebeple "Kiyiz Üy" e keçe ev denmiştir. Genellikle örtüleri be
yaz keçeden olduğu için "Ak Üy" denmiştir. Dürt Kanat Üy, Otav Üy, Laşık Üy, Kara Üy, Basın IÇuvgan Üy, Şoşaytba Oy, Kal
kuvır, İytarka ve Kos gibi ev çeşitleri de vardı (83). Bir üy'de genel olarak Şangı
rak, Kerege, Küldireviş, Uvık, Manclayşa,
Tabalclırık, Tayanış, Bakan gibi ağaç mal
zeme, Uzık Tuvırdtk, Döclege, Tünlik, Beldev, Baskur, Uzik bavları, Arkan, Esik gibi yünden mamul malzeme vardı (84}.
Altay'daki Kazak Türkleri'nin "Kıstav" adı verilen kışlık yerlerde " ı stık üy" (s ıca k
ev) elenilen ahşaptan yapı l mış kış l ık evleri vardı. Kıstav, kışlık yerleri, Altay eteklerin de ovalarda, ırmak boylarındadır 1851.
F) EVLİ Lİ K
Evlilik müessesesi insan toplulukları
nın yaşadığı her yerde görülen sosyal bir
kurumdur. Kazaklar'da da bu müessese
mevcut kültüre muvazi bir şekilde gelişmiştir.
"Kazak" elinde geleneksel olarak kendi mensup o lduğu kabileden evlenilmesi düşünü lemez ve daima diğer kabi lelerden evlenilirdi (86). Evlenmeler aileler tarafın
dan yedi göbek yakınla evlenmek yasaktır. Kazak toplumunda exoganıi vardı 187].
Erkek çocuk on yaşına basınca babası ona bir gelin alı~clı. Evlenmede eşi anne
baba seçerdi. Bazen töre dışı antlaşmala r
da vaki olurdu 188). Oğlan babası, kız babası işe müspet bakarsa, bütün akraba ları
nı toplar durumu onlara açar, akraba l a rı
nın rızasını töre gereği alırdı. Aynı şeyi kız babası da yapardı. Nişan çoğu kere, ço-
cuklar daha küçük yaştayken yapıl ı rdı.
Zengin ailelerde ifade ettiğimiz gibi erkek
ler on iki ile on beş yaş l arı arasında, kızlarsa daha buluğa ermeden evlendiriliyor
du [891. Evlenmede kızın ve erkeğin bir
tercih hakkı yoktu. Sadece yaşı daha ilerlemiş zenginlerin ikinci veya üçüncü karıların ı seçebilme hakkı vardı, bunun la be
raber bazen oğlanın evleneceği kızı seçmesi ayıp sayılmazdı [901. Çoğu kişiler,
tek kadınla evlenirse de çok eş l i evliliklere de müsaade vardı [91 I. Kız istemeye "Kudal ı k Söylesiv" denir [92J. Evlenmeden
önce "Kalın" (kalım) denilen başlık parası
verilirdi. Kalın miktarı çok yüksek oldu
ğundan erken devirlerde hazırlanmaya başlardı [93).
Düğünden önce Öltiri Toy denen ni
şan ziyafeti vardı. Öltiri hediyesi, erkek ta
rafından kızın ailesine getirilir. Buna konu-komşu çağrıl ır, hayvanlar kesi lir, oğlan
babası tay, at veya deve gönderir, kız ba
bası da aksarbas keser, yeni lir, içil ir, gelen
kadınlar "Ça Şu" saçarlar yani şeker, kuru meyve gibi yiyecekleri avuç avuç saçarlar
dı [94}. Bundan sonra daha iyi tanışma için Esik Korgen Toy yapılırdı [95]. Nişan
lanan k ız başta kayın atası olmak üzere
hiçbir büyüğüne gözükmemeye, göze çarpmamaya çalışırdı. Bu törenin kesin bir
yasağ.ı idi. Göze ilişirse bu edepsizlik sayı
lırdı •j96J. Öltiri'den sonra "Kudalar" dünürler oğlan tarafı na gelirler. Oğlan ailesi
ziyafet çekerek "Kalın malın" bir kısmını kız tarafına verirdi (97]. Bütün kalın öden
dikten sonra evlenme vuku bulurdu. Ka
zak Türkler'i, "kız alma toyu" .(Kız uzatkan toy) ve "gelin düşürme", (kelin Tüsürgen
toy) yani "indirme toyu" diye "iki çağlı" bir
düğün düzenlerlerdi [98J. Kız uzatma toyundan önce babası kızı akraba ve dostla-
rına yollayarak vedalaşmasını sağlardı ki
buna Tanısıv denirdi. Bu s ı rada kıza akra
baları hediyelerini sunarlardı [991. Oğul için hususi bir yurt yapılır, düğün İslami kaidelere göre tertiplenir il 00] bir din adamı, dini usullere göre nikah kıyardı
[101 ). Nikah gelinle güveyin huzurunda
gelinin evinde kıyılırdı 11021. Orada bulunan gençlerin mutluluğu için dualar edilir
di (1031. Düğünde ziyafetler verilir; bu hem gel inin hem damadın evinde yapılır
dı (104]. Damat düğünde kız tarafına istedikleri hediyeleri getirirdi. Buna Cırtıs denirdi. Bu hediyeler Korjin denilen heybelere konulurdu. Bunlardan iliv, süt hakkı, Oyın kadesi gibi şeyler çıkması töredendi (105). Buradaki eğlencelerde Bas denilen
Kımız içme yarışı yapılır. Akın denen gü
zel türkü söyleyenler dinlenirdi. Güzel söz
söyleyen Şeşen ve Kösem denen kişiler de
eğlence lere iştirak ederdi (106].
Gelin babasının evinden götürülürken,
eski adete göre, üzerine yassı şeritlerle
süslü kırmızı kumaştan bir elbise ve başı
na da dantela ve maddi süslerle tezyin ed ilmiş sivri bir gel in şapkası savkala giyi
lirdi (107). Damat ise kırmızı bir kaftan gi
yerdi [108J. Kız alınırken gelinin ailesinden olan kadınlar gelinden ayrı lmayı hoş
luğuyla kabul etmiş görünmezlerdi. Ağlar
lar, sızlarlardı. Kazaklar' ela bu mukavemet gayet şiddetli olur. Gü\(eyin akrabaları bir
kız kaçırma muvazaası yaparlar, kızın refikalaq buna karş ı müdafaa vaziyeti alırlar.
Bu mukavemete galebe çaldıktan sonra, iki evin arasında komşu gençler ikinci bir
mukavemet gösterir. Komşu gençler, güve
yin boynundaki yazmayı almak isterler.
Güvey yazmayı vermemek için bedel olarak onlara ayrı ayrı paralar verir. Herhalde
yazma nikah ın timsa li olduğu için, onu
elinden aldırmamak güveyin vazifesidir. Alay güveyin kapısına gelince durur. Evin eşiği "tabu" olduğundan, genç kız bir eşiğe basmaz. Güveyin akrabas ı onu bir halı üzerinde oluğu halde eşiğe dokunmadan içeri a l ırlar ve içeride yanmakta olan bir ateşin yanına götürürlerdi l109J. Gel in gi tmeden k ımız içi lir, car-car adı veri len gel in şark ı sı ile tesell i etmeye ça l ışı lı rdı. Kız
~lamat evine yaklaşınca ~ız ı n anası gelinin baş ını Kokan Ton adı verilen özel bir gelinlikle örterdi [llOJ. Gelin güveyin evine vardıktan sonra başörtüsünü açar ve eve bu şekilde girer, bundan önce ateşi selamlar ve ev hanımı yerini işgal ederdi [lllJ.
Düğün dağılınca eltileri geline KıymeşekSılavış denilen bir elbise giydirirlerdi. Bundan sonra gelin kayın ata ve kayın
anayı selamlar buna selam etme denirdi. Gelinin yüzü Betaşar adını alan törenle açılırdı [ll 2J. Varlıklı ailelerde kızın her şeyinin dokuzarclan yapıldığ ı görülmektedir 1113].
Düğün ler daima yaz sonlarında veya sonbaharda yiyeceğ in bol ve hayvanların
semiz olduğu zamanlarda yapı l ırdı [1141.
Göçebe halklarda erkek ve kadınlar
arasında Müslümanlar' da gördüğümüz ayrılık pek tabiidir ki, bahis konusu olamaz, kızlar da kadınlar da peçe kullanmaz. Onlar her toplantıyd iştirak eder, her oyuna katılır ve erkeklerle birlikte koro halinde veya yarış ederek şarkı söylerler, konuşma esnasında erkekler ve kadınlar karşılıklı şakacı sözlerle atışırlardı 1115).
G) ÖLÜM
Kazaklar'da ölüm merasimi din ve geleneğin karışmasıyla meydana gelmiştir
11161. Bir kişi ölünce yakınları, eş ve ço-
cuklarına duyurmak töredir. Buna estirtiv adı verilir [117J. Birisi hayata gözlerini yumduğu zaman "Allah aldınan canklac;ın" (Allah önünde mağfiret etsin), "İmani co ldaş balsın" (imanı yoldaş ·olsun) v.b sözlerle teselli etmeye çalışırlar, yakınları oy bavrım yani ceğerim oy ge leneği ile ölü evine geJirlercli. Tul ve coktav merasimi yani dullama ve ağıt merasimi yapıl ır.
Tul avdarıv (Du l devirme) elenen ölünün kukla haline gelen elbiseleri devrilerek
matem sona ererdi 1118].
Ölen kimseniı] mezarına mum dikil ir veya ateş yakılır ve o kişinin ruhundan yardım istenirdi. Ölünün yedisinde, kırkında veya yıl dönümünde "As" denen merasim tertip ederlerdi 11191.
H) BAYRAMLAR ve EGLENCELER
Kazaklar'ın yaşayışıyla birlikte yürüyen bayram ve adetlerin çoğu Kazak, yani putperestlik adetleriyle İslami gelenekleri n karışmasından oluşmuştur (120]. Dini bayramlar, navrız ve baharda kutlanan kımız burunduk gibi bayram l arı mevcuttur (121 J. Erkekler için 3-5 yaş arası sünnet çağıdır. Sünnet büyük bir saltanatla olurdu. Zenginler at yarışları, pehlivan güreş
leri, ciğit oyunu (cirit) ve oğ lak kapma "kök ılak", kız kovalama "k ız kovar" gib i eğlenceler tertib olunurdu. Sü'ııneti din hocaları yapardı. Bunlar hem dt,ıaları yapar hem de keserlerdi 1122]. Doğum hadisesi diğer bir eğlence vesilesi idi. doğum zamanında Şıldakana adı verilen eğlenceler üç gün üç gete sürerdi. Bebek doğunca göbeği kesilir bunu Kindik Apa (Göbek Ana) adını alan kişi yapar ve bu üç gün çocuğa bakardı. Üç gün içinde bebeğe ad konur, bundan sonra en ulu, en yaşlı saygı değer kadın bebeği eşiğe koyardı (123).
1) YEMEKLER Kazak halkın ın sofrası, onun göçebe
hayatına, hayvan yetiştirmesine, savaş zamanına ve ha lkın etnografik adetine göre olmuştur. Çok önceden gelen söylenişe göre "ev lezzeti", "meydan lezzeti" diye
ikiye bölünürdü. Ev lezzeti onun adından an l aşılmaktad ı r; "meydan lezzeti" ise, hayvancıların, yolcuların, sefere çıkanların dışarıda birlikte yiyip içtikleri yemeklerin adıdır 1124).
Kazaklar' ı n milli sofra l arında,, geçmişte faydalanılan yemeklerin asli türleri; et,
süt, kımız, sarı yağ, katı peynir, çökelek gibi hayvan ürünleri olduğu görünmektedir. Halkın ekincilik ve bağ-bahçe yetiştirip yerleşik hayala geçmeye başladığ ı devirde sadece hayvan ürünlerinden hazırlanan asli yemeklere ilave ekmek, her türlü yemiş, sebze girmeye başlar 1125).
Kazak yemeklerinde süt yiyecekleri, kımız ve kımızın türleri ki bu çok sevilen bir içeç:ekti, İ rimşık, Ah irimşık, Kurut, Süzbek, Sarımay, Cenit gibi çeşitli süt ürün leri vardı. Et yemekleri ise; Kavurclak,
.Tuzdık, Çorba, Köse-Kespe, Sarpa, Beş parmak, Kavuzu, Kaz ı , Karta, Çoc ı k gibi çeşitleri vardır. Besili hayvanlardan birkaç ı kesilerek Suru et eleni len pastırma yapılırdı 1126). Kışlık yiyeceklere genel olarak Sogum elenirdi. Bunları Toşak-öy adı verilen kilere alınırdı. Söre ve ars denilen askılara ası l ırdı 1127]. Bunun yanında balık yemekleri, serin aşlar, sebze yemekleri içinde buğdaydan nan, talkan, köce, kuvırma, bavursak, şelpek, mıs ırdan bormi, un ve ekmek, sök (yulaf), kiriş (pirinç) ve
tandan yapı l an yemekler yemek kültürü içerisinde yer almaktadır 11281.
J) EL İŞLERİ Kazak Türkleri yaşadıkları hayat tarzı
olan göçebelik ve coğraiyaya muvazi olarak el sanatı kü ltürlerini ge l iştirmiş l erdi.
Kazak Türleri'nde deri işlemek, kayış örmek, keçe yapmak ve deve yünü eğir
mek gibi işler yapıl ı rdı. Zanaattan, bi lhas
sa bizzat Kazaklar tarafından yapılan ağaç
ve maden işleri zikre değer. Bu işler pek
tabii olarak ancak Kazaklar'ın kendileri tarafı ndan kullanılan nesneleri inhisar eder.
Ev eşyasından; yurt iskeleti, dam ağacı,
kap ı ve sand ık yaparlar; mutfak aletlerinden; çanak, tabak, kova yaparlar, pistak ve
bilhassa eyer tahta l arın ı oyarlar. Bütün bu
işleri ihtiyaç anında herhalde her Kazak yapabil irse de her soyda ağaç usta l arı da
vardır, bunlar daha becerikli ve seri çalı
şırlar. Aletlerin çoğu elde oyulur, ancak tabak ve çanaklar kaba tezgahlarda yapılır
dı 11291.
Yurdu kaplamak ve süslemek için ol
duğu gibi giyinmek içinde kullanılan keçeler, evdeki kadınlar tarcıiı ndan komşu l ar
yardımıyla yapılırdı. Kışın giydikleri elbi
seleri <Çekben) tabir edi len çeşitlerini Ka
zak kadınları dokurdu. Kazak kadınlar
başlarına Giyıııeşek, Silaviş denen beyaz kumaştan örtüler giyerlerdi . Kışlık elbise
ler kürkten yapılırken yazlık elbiseler kumaştan yapılırdı 11301. Dokuma için yatay
tezgahlar vardı. İp yapımında sağlam olması için koyun yününe at kuyruğu karış
tırılırdı. Bir çeşit bitki kökü ve koyun yağından etkil i bir sabun yapılırdı 1131 I. Ka
zaklar' ela muhtel ii halı çeşitleri ve kav
ramları vard ı r. Hc:ıl ı , ki lim, havlu, cırabi kilim, pamuklu halı, kırmızı kalın halı, ipek
li kil im, kumaştan yapılan ki lim ve bun la
rın yanında töseniş(clöşeme), tüskiyiz, tekemet, duvar işlemeleri, sırnıak, keçe bun
lardandır 1132). Bu el işlerinde kullanılan
ve Kazak hcıyatının her türlü iz lerini taşı-
yan nak ışlar vardır. Bunlara nakış, tüskiyiz, örnekteüv, maner, oyuk, oynıuştauv, oyuv-örnek gibi ad lar verilmekteydi. Bu nakışlarda tu lparas, atavuz, koşkarnıüyi z,
tüyetaban (devetabanı), botamoyın {deve yavrusu boynu), j ılan, jı lanbas (yılanbaşı,
yılanköz, yılanbavır (yılan bağrı), börükulak (kurtkulak), kuş, kuşyolu, kuşboyun,
kuşburun gibi Kazaklar'ın hayatında bulun.an at, deve, yılan, kuş, balık gibi hayvan
lardan esin leni l miş nak ışlar vardır. Yine Kazaklar'ın Kozmos alemi ve eski inan ı ş
la rı da bu nakış lara alem olmuştur. Su ad ıyla anılan oyalar, ay, yıldız, güneşten
mülhem nakışlar, Şömişörnek, akmüyiz, juduzkurt, ju ldızgü l , gibi nakışlar vardır. Kazak hayatındak i bitkiler de nakışlara i lham vermiştir. Arpabas (arpa), japırak
(yaprak), bürş ik (tohum), bes japı rak gül (beş yapraklı gül), güldi reyhan (güllü reyhan), jetigül (yecligüJ), ş ı tırman (ka l abılık
orman) gibi isimler alan nakışlar vard ı r.
Bazı geometrik şekiller siyir, dalga gibi isimler alarak Kazak nak ışlarında yer almıştır [1331.
Kazaklar' ela deri üzerine baskı yapma, apl ikasyon ve nakış yapma teknikleri ele gelişmişti [1341. Hem kad ı nlar hem erkekler deri iş l erdi (135]. El işlerinin boyanmasmda yeni dönemlerde kimyasal yolarla üretilen sulu boyalaı~ Tabiatta bitkilerden elde edilen boya lar. Bunlar topraktan, bitkilerden, hayvan kanı gibi şeylerden elde edi liyordu. Usta ların kendi yaptı kları boyalarda bu cümleden kullanılıyordu. Kazakların kulland ı kları renklerin keneli içinde manaları da vardı. Mavi göğün, kırmı
zı sıcak l ığın ve ateşin, beyaz mutlu luk, sevinç ve temi zliğin, sa rı akıl ve kaygının, siyah yer ile soğukluğun, yeşi l i lkbaharın
simgesiydi [1361.
Kazaklar ağaç ürünlerinde ele başarı
l ı ydılar. Özellikle araba yapımında ustalaşmışlarclı [ 13 71. Yurt çerçevelerinin ağaçları kahverengide yontulur iyi yurtlarda oyma süsler ihtiva ederlerdi: Tabak ve çanaklar ela güzel oyma l ıdır 1138]. Yukarı
da ifade edildiği gibi yurt iskeleli. elam ağacı, kap ı c11e sandık yaparlar; mutfak aletlerinden tabak, çanak, kova yaparlar, pistak ve bilhassa eyer takım ı oyar l ard .ı .
Her soyda ağaç ustaları vard ı 11391. Marangozlar eyerlerin tahta kısımları
nı, yurtların iskelı:tlerini, sandık l arı, taht.a kap ve kepçeleri yaparl ardı [1401.
Kazak Türkleri'nde demirciye karşı derin saygı gösterilirdi 1141]. Demirciler kazan, b ıçak, mızrak ucu, koşum l arın demir kısım l arını ve diğer eşyaları yaparlardı
[1421. Gebe kadınlar doğum saatlerinde demirciyi ve sanatını temsil eden bir erkeğin bulunmasın ı isterdi ki bu demirciliğin önemin i ortaya koyan bir durumdur
[1431.
· Kazak Türkleri'nde kad ı n ve erkek k ı
yafeti kadın lar ve erkekler için aynıyd ı ve Çapan denirdi. Çapanlar uzun düz elbiselerdi, önleri açıktı ve belden bir kemer bağlanırdı. Şalvar giyip, ayak larına yüksek topuklu çizmeler giyiyorlardı [1441. Kepeş, şıt, börk, tı rnak gibi baş l ık l a~ giyerlerdi. Kad ı nlar kıymeşek, sı l avış gibi giyisiler giyerlerdi. Cayda, köylek denen elbiseler, nıeşpet, sapan, ton, sını ve şa l ber, işik, cargak, küpi, etik, ması, kepiz, belbev gibi giyisiler vard ı [145 l.
Kazaklar' da erkekler; marangozluk, saraçlık, kunduracılık, demircil ik, kuyumcu luk, gümüş işlemeciliği, taş. işlemeciliği gibi işler yaparken, kadınlar; terzilik, dokumacılık, koyun kuzu derisinden "serpilemek" ve keçi derisinden "cargak" ad ı ve-
rilen süet yapıp boyama işi, keçe yapımı, döşemecilik gibi, sanatları icra ederlerdi 1146] .
Halı süslemeciliği, elbiselerde at kuşamlarıncla, keçe sandık örtülerinde ve torba larda nakış geniş ölçüde görülürdü. Tahta sandıklar, karyolalar, kapı kenarları, müzik aletleri, eyer kısım l arı ve diğer şey
lerden bazılarını ve kemik eşyaları da
yontularak işlenirdi. Mezar taşlarının üzerinde yarım kabartmalar oyulurdu. Gümüş .
zinet, kemer toka l arı, koşum takHTiları dekoratif motiflerle süslenir ve çoğu zaman değerli taşlar kullanıl ı rd ı [147).
K) İNANÇ
Kazaklar'ın dini inançları bozkırların
ruh kültü, yerleşikler vasıtasıyla iran'dan gelen inançlar ve islamiyet'in karmasıydı [148]. İslamiyeti Kazak Tatarları, Hive ve Buharalı Mollalar vasıtasıyla tanımışlardı (149]. Hanefi mezhebine bağlı y~ı lar
il 501 ve teorik olarak Sünni idiler. Ancak, aslında sünni likle şiilik arasındaki farkı bilen pek azd.ı ll 51 ].
Kazaklar'da Saksılık denen şamanlık meselesi vardır. Bunlar acayip hareketler
yapıp kendilerinden geçerler. Dombıra,
kobız çalarak oynarlardı. Bunlar hastalıkları tedaviye çalışırlar ve fal açarlardı. Kazak fürkleri'nde İslam öncesi devirlere ait başl<a izler de görülür. Ölülerin arkasından oy bavrım, yüz yaralama, kara nişan
dikme, ağıt söyleme, tul yapma ve as merasimleri kavmalak kürek kemiği (cavrın) falı gibi sayılabilir 1152].
Kazaklar ruha "arvak" derlerdi. Allah'a "Kuday" diyorlardı. Geçmiş ecdadın ve
ünlü batırl arın kainatta rol oynayacağına inanırlardı [153] ..
Kazaklar' da ağaç kültüne ve ata kültü-
ne rastlanmaktadır il 54 J. Yukarıda belirttiğimiz gibi kutsal kişiler öldükten sonra aziz mertebesine çıkardı. Dikkat çeken
ağaçlar, bir mezarla ilişkili olmasalar bile kutsal sayılır ve bunlara da bez deri ve hayvan kılı şeklinde adaklar yapılırdı
[155). Yine kırda tek başına biten bir ağaç bir pınar ya da bir büyük taş (kaya) bulu
nursa kısır kadınlar bunları ziyaret ederek
kurban keserler ve orada geceyi geçirirlerdi [156]. Ayrıca Kazaklar kadınların do
ğum esnasında "albastı" ya da "murtu" adı verilen kötü kadın kılığındaki bir cinin do
ğum yapacak olan kadınları basarak sıkıntı vereceğine hatta öldüreceğine inanırlardı [157]. Kazaklar demirden kötü ruhların
kaçtığına inanırlardı il 58].
Kazak inanç dünyas ı nda falcılık la i lgili
bazı unsurlar da vardı. Koyun dışkısından 41 adet olarak ve fala bakılan kumalak fa
lı, küçük baş hayvanların kürek kemiğinin
yakılması ve sonrasındaki çatlaklardaki iz
lerde görülen cavırun falı, hayvanların uyluk kemiğindeki eklemelerin esnekliğini
sağlayan aşık kemiğinden bakılan fal bunl ardandır. Bunun dışında ateşe gösteri len saygı ve kaynak ve nehir boylarında bulu
nan münferit ağaç lara edilen kurbanlar Kazak inanç hayatında görülmekteydi [159].
L) MUSİKİ
Kazak hayatı ile Kazak musikisi birbirine çok bağlıdır. Yalnız örf ve an'aneyle il
gili düğün, mevlit gibi merasimlerde değil, hatta ciddi iş toplantılarında da çok defa musiki gösterileri yapılırdı. Lirik şarkılar
(ölen), bunu meslek edinenler (ölexşi) tarafından söylendiği gibi, geçmiş vakaları
da anlatan parçalar (cır) da bunun mütehassısı (cırcı) tarafından icra edilir, terbiye-
vi şarkılar {tarmı) ile bir ele irticalen söylenen şarkıların (akın) müsabakası halk arasında rağbet görür ve dikkatle takip edilirdi 1160).
Yaz olsun kış olsun baş eğlencelerin
den biri şarkılar idi. Halk kendi kendine türkü söylerdi. Düğünler, cenazeler ve yaz
törenlerinde söylenen şarkılar vardı 11 61]. Baba ocağ ı ndan "köris" söyleyerek veda ediyorlar; ölü lerin ardınqan "oktav" ağıt
söylüyorlardı il 62].
Musiki icra ederken çeşitli çalgıları
vardı. Türklerin ilk icat ettikleri sazlardan
olan kopuz il 63), Dombra, Şankobız gibi müzik aletleri vardı.
DİPNOTLAR Mehmet Saray, Kazak Türkleri'nin Tarihi, İstanbul, 1993, s. 7.
2 Reşit Rahmeti Arat, "Kazakistan", İ.A., C.6, İstanbul, 1993, s. 494.
3 Saray, a.g.e., s. 7. 4 Kazakistan, Türkiye - Azerbaycan Dostluk
Derneği Yay. Tanıtım Dizisi No:5, Tarihsiz, s. 7.
5 Saray, a.g.e. s. 7. 6 Laszlo Rasoyni, Tarihte Türklük, Ankara,
1971, s.234 . 7 Arat, a.g.e., s. 498. 8 Saray, a.g.e., s.17. 9 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İs
tanbul, 1989, s.211-212; Kazakistan, a.g.b., s.2.
1 O Mehmet Alpargu, Onaltıncı Yüzyılda Türk Dünyası Özbek ve Kazan Hanlıkları, Ankara, 1 994, s. 141 ; "Soy, boy ve budun sözleri, kesin içtimai ölçülere göre söylenmiş deyimler değ i llerdir. Zaten boy ded iğimiz
"insan toplulukları, çoğaldıkça paralanan veya yeniden türeyen sosyal birliklerdir." Her yere ve çağa göre yapıları da değişmiştir. Bunun için bu deyimler daha çok, Türk tarihinin belirli çağlarında yaşamış olan baZ! ünlü Türk boylarını, bir ölçü ve ayırıma
tabi tutmak için kullanılmıştır." Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul, 1988, s.298. Kazak sosyal yapısı değerlendirilirken bu anlamda düşünülmelidir ve özel şartlar altında oluşan kısımlar buna göre değerlendirilmelidir.
11 Rasoyni, a.g.e., s. 58; İbrahim Kafesoğlu, Türk-İslam Sentezi, İstanbu l , 1999, s.56.
12 W.Radlofi,Sibirya'dan-1, İstanbul, 1954, s.472.
1 3 Radloff, a.g.e., s.58. 14 Halife Altay, Anayurttan Anadoluya, Anka
ra, 1981 , s.106. 15 Elizabeth E. Bacon, Esir Orta Asya, Tarihsiz,
dl .. ' ' 1 s.42; Ra ott, a.g.e., s.5-5; Atay, a.g.e., s.85; Mesela, Kazakların ünlü fikir adamı Mustaia Çokay'ın avulunda otuzdan fazla yak ın akraba yurdu vardı, hep bir anıda yaşarl ardı. Darhan Kydyraliyev, Mtıstafa Çokay'ın Hayatı , Siyasi Faaliyetleri ve Fikirleri, İzmir, 1998, s.2, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).
16 Rasoyni, a.g.e., s.525; Bacon, a.g.e., s.45. 17 Bacon, a.g.e., s.45. 18 Radloff, a.g.e., s.523. ı 9 Radloff, a.g.e., s.429. 20 Radloff, a.g.e., s.429. 21 Radloff, a.g.e., s. 525. 22 Radloff, a.g.e., s.526. 23 Saray, a.g.e .. s. 18. 24 Rasoyni, a.g.e., s.56. 25 Radloff, a.g.e., s.526. 26 "1552-1555 yıllarında Tevekkül-{Tevkel)-,
Kobdo bölgesinden İli'ye hortum gibi inen Oyrat istilası karşısında kaçmak zorunda kalmıştı. Böylece Mavenaünnehir'in yerleşik kalkının korkusu olan Balkaş'ın bü~•ük bozkırının Türk göçebeleri Büyük Altay'ın Moğol göçebeleri tarafından kaçmaya zorlanm ı ş oluyordu·. Tevekkü l Taşkent'e Şeybani hükümdarı Nevruz Ahmed'e sığınmış
tı." Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, (Çev. Reşat Uzmen), İstanbul, 1993, s. 468.
27 Arat, a.g.e., s.439. 28 Alpargu, a.g.e., s.141. 29 Layık Altınmakas, "Kazak Türkleri'nin Ge-
!enekleri ve İs lamiyetin Etkisi", Türk Kültürü Dergisi, S: 22, Ankara, 1984, s.122.
30 Rasoyni, a.g.e., s.56. 31 Bacon, a.g.e., s. 43. 32 Abdulkad ir İ nan, Maka leler ve İncelemeler,
C.11, Ankara, 1991, s. 227. 33 Radlofi, a.g.e ., s. 426. 34 Bacon, a.g.e., s. 38;"Eski Türkler, yaz ayla
rı için zaruri olan yaylak hayatı d ı şında, kı
şın barınmak üzere veler inşa ediyorlardı. "İbrahim Kaiesoğlu, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987, s. 11 O. Kazaklardaki durum bilinen Türk göçebe hayatının qir örneğini oluşturuyordu; Godirey Lıas, Göç, (fer. Mehmet Çağrı ), İstanbul, 1992, s.1 O, s.13.
35 Altay , a.g.e., s. 27. 36 Radlofi, a.g.e., s. 43; Altay, a.g.e . , s. 87. 37 Radlofi, a.g.e., s. 429. 38 Altay , a.g.e., s. 113. 39 Altay, a.g.e., s. 27. 40 Altay, a.g.e., s. 113. 41 Hızır Bek Gayretullah, Altaylar'da Kanl ı
Günler, İstanbul, 1977, s.172. 42 Radloff ,a.g.e., s. 429. 43 Gayretullah, a.g.e., s.173. 44 Altay, a.g.e., s. 119. 45 Radloff ,. a.g.e., s. 429. 46 Altay , a.g.e., s. 119. 47 Radlofi, a.g.e., s.429. 48 Gayretullah, a.g.e., s. 173. 49 Radlofi, a.g.e., s. 429. 50 .Gayretullah, a.g.e., s. 190-191 . 51 Rasoyni , a.g.e., s. 62; "Göçebe devrin bir
~evamı olarak, bu merasim ve eğlenceleri, ,av etleri tedariki İslami dönemde de bütün teşkilatıyla muhafaza ed ilmişti. Mesela, Selçuklular'da avcılığın bir merasim, bir askeri spor ve manevra mahiyetinde devanı etmesi, av merasimlerinden sonra hükümdarların umumi ziyafet ve eğlence tertip etmeleri eski Türkler'in dini ayinlerinin İslam devrine, dini mahiyetini kaybederek intikal etmesinden başka bir şey değildi. Filhakika Türkler'in totem devresinde bulunduğu zamanlarda bu av merasimlerinin dini bir hüviyyet taşıdığı görülmektedir."
Osman Turan, Türkiye Se lçukl ul arı Hakkın
da Resmi Vesikalar, Ankara, 1988, s. 28-30; "Eski Türklerin en ziyade itina ettikleri avlar dini vard ı. Eski Türkler de av dini ve iktisadi amaçlarla yapılırd ı ." Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, İstanbul, 1976, s.333, s.334.
52 Zeki Velidi Togan , Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1981, s. 196; Kafesoğlu, a.g.e., 1999, s.51-52.
53 Radloff, a.g.e., s. 424. 54 Kyclyraliyev, a.g.t., s.2. 55 Alpargu, a.g.e., s. 134. 56 Gayretullah, a.g.e., s. 172. 57 Altay, a.g.e., s. 87. 58 Radlofi, a .g.e., s. 433. 59 Altay, a.g.e., s. 27. 60 Radloff, a.g.e., s. 433. 61 Alpargu, a.g.e., s. 134. 62 Bacon, a.g.e., s. 37; "Bebekler ve çocuklar
hayvanlara bindirilirdi. Önce bir koyuna, biraz büyüyünce bir s ığ ı ra ve daha büyüyünce bir ata ... Böylece her Kazak kız ve erkek çocuğu, çok küçük yaştan itibaren usta bir binici olarak yetişi rdi ." Lıas, a.g.e., s.15; Hasan Ora ltay, Hürriyet Uğrunda Doğu Türkistan Kazak Türkleri, İzmir, 1961, s. 20.
63 İnan, a.g.e., s. 252; "Atın ehlileştirilmesi ve atlı-çoban kültürünün ortaya konması ilk Türklere bağlanabilir. İnsanlık tarihinde ulaşılan bu başarı, kavimleri ve diğer kültürlerin gelişmes inde fevkalade neticeler doğurmuştur", Kafesoğlu, a.g.e., 1997, s. 8. Kazaklar da Türk'ün bu önemli icad ı nı hayatları nın merkezine yerleştirm i ş l er ve bunu halen de sürdürmektedirler.
64 Radloff, a.g.e., s. 451. 65 Radloff, a.g.e., s. 463 ; "Türkler'in en büyük
k ı smı, sürüleriyle geçinirlerdi. Sürüleri koyun, keçi, at, deve, öküz sürüleriydi. Bu sürüler onlara gıda, giyecek ve bir takını eş
yalar sağlard ı. Mesela, devenin ayağını yere bastığı ayak kemiğinden kımız içmek için "ayağ" denilen bardak yapılı rd ı ." Gökalp, a.g.e., s. 336-337; Lıas, a.g.e, s.10.
66 Radlofi, a.g.e., s. 436. 67 Alpargu, a.g.e., s. 138. 68 Radlofi, a.g.e., s. 476-478; Altay, a.g.e., s.
11 3; "Ko ll arında taşıdıkları şahinlerle avlan ıp dolaşırlardı." Lıas, a.g.e., s. 14.
69 Oraltay, a.g.e., s.25-26. 70 Gayretullah, a.g.e., s. 193. 71 Radloff, a.g.e., s. 473. 72 Radloff, a.g.e., s. 475. 73 Arat, a.g.e., s. 498. 74 Radloff, a.g.e., s. 475. 75. Radlofi, a.g.e., s. 475. 76 Radlaff, a.g.e., s. 467. 77 Alpargu, a.g.e., s. 138. 78 Lı as, a.g.e., s. 22. 79 Oraltay, a.g.e., s. 18. 80 Altay, a.g.e., s. 65-68. 81 Oral tay, a.g.e., s.18. 82 Bacan, a.g.e., s.40. 83 Altay, a.g.e., s.65-66. 84 Gayretullah, a.g.e., s.157. 85 Altay, a.g.e., s. 86; Oraltay, a.g.e., s.18. 86 Altay, a.g.e .. s. 141; Gayretullah, a.g.e., s.
162. 87 Bacan, a.g.e., s. 44 ; Rasoyni, a.g.e., s .57.
· 88 Radloff, a.g.e., s. 485;Gayretullah, a.g.e., s.162.
89 Bacan, a.g.e., s. 85; Gayretullah, a.g.e., s.162.
90 Bacan, a.g.e., s. 47; Altay ,a.g.e., s. 141. 91 Bacon, a.g.e., s. 46. 92 Altay,.a.g.e., s. 141. 93 Radloff, a.g.e., s. 485. 94 Altay, a.g.e., s. 145; Gayretullah, a.g.e., s.
162. 95 Oraltay, a.g.e., s.21 96 Gayretullah, a.g.e, s.162. 97 Altay, a.g.e., s. 163. 98 Ögel, a.g.e., s.269; Oraltay, a.g.e., s. 22. 99 Gayretullah, a.g.e., s. 1 65. 100 Radloff, a.g.e.,s. 486. 101 Altay, a.g.e., s. 163. 102 Radloff, a.g.e., s. 486. 103 Altay, a.g.e., s. 163. 104 Altay, a.g.e., s. 145. 105 Gayretullah, a.g.e, s.164.
106 Gayreıullah, a.g.e., s.164. 107 Radlaff, a.g.e., s. 489. 108 İnan, a.g.e., s. 242. 109 Gökalp, a.g.e., s. 311-31 2. 110 Gayretullah, a.g.e., s.166. 111 Radloff;a.g.e., s. 487. 112 Gayretullah, a.g.e., s. 167. 11 3 Racl laff, a.g.e., s. 164. 114 Bacon, a.g.-e., s. 50. 11 5 Radlafi, a.g.e., s. 495. 116 Altay, a.g.e., s. 180. 117 Gayretullah, a.g.e., s. 168. 118 Altay, a.g.e., s.180-195. 119 Al tı nmakas, a.g.e., s. l 23-1 28. 120 Radlaff, a.g.e., s.
1
485. 121 İnan, a.g.e., s. 232; Altay , a.g.e., s. 196. 1 22 Gayretullah, a.g.e., s.161-162. 123 Gayretullah, a.g.e., s. 160-161. 124 Sadık Kasimanav, Kazaklar'ın Milli Ye
mekleri , (Ter. Ertuğrul Yaman), Ankara, 1992, s. 8.
125 Kasimanov, a.g.e., s. 1 O. 126 Oraltay, a.g.e., s.27; Gayretullah, a.g.e.,
s.175. 127 Gayretul lah, a.g.e., s.192. 128 Kasimanov, a.g.e. , s. 15; Altay, a.g.e., s.
· 117-118; Bacon, a.g.e., s. 39; Gayretullah, a.g.e., s. 175.
129 Racllaff, a.g.e., s. 478-479. 130 Oraltay, a.g.e., 27. 131 Bacon, a.g.e., s. 41. 132 Karlıgaş Kadaşeva, "Kazaklar'da Dokuma
Nakış Ad ve Kavramları", (Aktaran )annagül Süleymanova), Yüce Erek, S.2, Haziran 1999, s.19.
133 Kadeşava, a.g.nı., s.20-21 . 134 Alpargu, a.g.e., s. 139. 135 Bacon, a.g.e., s. 41. 136 Kadaşeva, a.g.m., s.21. 137 Alpargu, a.g.e., 's. 139. 138 Radloff, a.g.e., s. 468. 139 Radloff, a.g.e., s. 478. 140 Bacon, a.g.e., s. 41. 141 İnan, a.g.e., s. 229. 142 Bacon, a.g.e., s. 41. 143 İnan, a.g.e., s. 229.
144 Bacon, a.g.e., s. 51-52. 145 Alpargu, a.g.e., s. 39. 146 Altay, a.g.e., s. 213. 147 Bacon, a.g.e., s. 41; Altay, a.g.e., s. 21 5. 148 Bacon, a.g.e., s. 47. 149 Bacon, a.g.e., s. 47. 150 Altay, a.g.e., s. 194. 151 Bacon, a.g.e., s. 47. 152 Altay, a.g.e., s. 196. 153 Altay, a.g.e., s. 198. 154 İnan, a.g.e., s. 258; Bacon, a.g.e., s. 50;
Tabiat kuvvetlerine inanma ve atalar kültü Türkler'de eski zamanlardan 9eri görülen
bir husustur; Bkz. Kafesoğlu, a.g.e. s.90-92. Kazak Türkleri de bu özellikleri taşıyan bir yapıya sahiptiler.
1 55 Bacon, a.g.e., s. 50. 156 İnan, a.g.e., s. 258. 157 Altay, a.g.e., s. 200. 158 İnan, a.g.e., s. 258. 159 Gayretullah, a.g.e., s. 198-200. 160 Arat, a.g.e., s. 504. 161 Bacon, a.g.e., s. 51. 162 Altay, a.g.e., s. 215; Lıas, a.g.e, s. 24. 163 İnan, a.g.e., s. 246.