olgularla sorunlu İnfeksiyon Örnekleri · 2017-12-06 · pozyum konuşması yapmıştım. o kadar...
TRANSCRIPT
İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 2013 ■ 1
Değerli meslektaşlarım, hoş geldiniz ekranlarınızın başına
ve bugünkü konferansımıza. Ben bugün çok heyecanlıyım, o
kadar heyecanlıyım ki ta ilk sempozyum konuşmama kadar
gitti anılarım. İlk defa Hacettepe’de bir sempozyumda bü-
yük hocalarla, Güler Kanra, Erdal Akalın’la birlikte bir sem-
pozyum konuşması yapmıştım. O kadar heyecanlanmıştım
ki hem ayaklarım hem de sesim titremişti, hatta Güler Kan-
ra da bana kızmıştı, ne var bu kadar heyecanlanacak diye.
Bugün ben yine çok heyecanlıyım. İlk defa bir tele konfe-
rans verdiğim için… Konferanslar, sempozyumlar, kongre-
ler, okullar, yazılan kitaplar, çevrilen kitaplar, dergiler, ma-
kaleler, derlemeler, bunlar hep eğitimin birer parçası olarak
karşımıza çıkan araçlar ve ben meslek yaşamım boyunca
eğitime çok önem veren bir insanım. En çok önem verdi-
ğim iki konudan birisi eğitim. Eğitim, dergi, kitap deyince
tabi Mustafa Aydın Çevik geliyor gözümün önüne. Gülen
yüzüyle, beyefendiliğiyle, çalışkanlığıyla İbn-i Sina’nın kori-
dorlarında görüyorum onu. Ve kendisini sevgi ve rahmetle
anıyorum. Mustafa çok erken ayrıldı aramızdan ama onun
bıraktığı işe kardeşleri devam etti; başta İbrahim olmak üze-
re. Geliştirerek devam ettiler ve İnfeksiyon Dünyası diye bir
platformu oluşturdular. Ben İnfeksiyon Dünyası’nı da çok
önemsiyorum. Çünkü meslektaşlarımızla sohbet imkanı
buluyoruz, sorunlarımızı paylaşmak, sorunlarımıza çözüm
bulmak imkanı buluyoruz. Güncel literatürü takip etme im-
kanı buluyoruz, pek çok konuşmayı dinleme imkanı bulu-
yoruz. O nedenle İnfeksiyon Dünyası’nın önemli bir eğitim
aracı olduğunu düşünüyorum. Yine bu platformun bir seri
konferanslar dizisi olan “Çok Sorun Tek Çözüm” konferans-
lar dizisinin sonuncusunda beraberiz.
Daha önceki konuşmalarda infeksiyon hastalıklarının sık gö-
rülenleri, konunun uzmanları tarafından son derece güncel
bilgilerle, son derece akıcı bir şekilde ve rehberlerin de eşli-
Olgularla Sorunlu İnfeksiyon Örnekleri
Prof. Dr. Ayşe WILLKE TOPÇU
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
İnfeksiyon Hastalıkları ve
Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
KOCAELİ
5 Mart 2013 Salı ● Saat: 1215
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 20132
ğinde burada uzun uzun tartışıldı. Ben ise bugün size gerçek
hayattan beş tane olgu getirdim ve bu olguları izlerken kar-
şıma çıkan bazı ilginç bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birinci olgumuz N.K. 52 yaşında erkek hasta. Genel cer-
rahi servisinde yatıyor. Ateş nedeniyle konsülte edildi. Bir
ay önce kolesistektomi uygulandığını öğreniyoruz. Fakat
ameliyattan sonra hastanın karın ağrıları devam ettiği için
bir haft a önce de ERCP yapılmış, ama hastanın 15 gündür
bulantı, kusma ve ateşinin olması üzerine kolanjit tanısı ile
hastanemize, genel cerrahi servisine yatırılmış. Drenaj kate-
teri takılarak seft riakson başlanmış.
Bu tedaviyle yakınmaları biraz, daha doğrusu ameliyatla
yakınmaları biraz gerileyen hastanın (15 gündür bu şika-
yetlerinin var olduğunu söylemiştik) seft riakson tedavisiyle
yakınmalarının geçmemesi üzerine infeksiyon konsültasyo-
nu istenmiş.
Biz gördüğümüzde hastanın ateşi vardı. Hafif bir lökositozu
ve hafif bir sola kayması vardı. C-reaktif proteini yaklaşık 10
misli kadar artmıştı. Sedimi yükselmişti, hiperbilirubinemi-
si vardı ve kateter geleninden alınan örnekten mikroskopi
ve kültür yapıldı.
Aynı zamanda da ateşi olduğu için kan kültürü alınmıştı.
Kan kültüründe GSBL pozitif Escherichia coli üredi ve kate-
ter geleninden yapılan kültürden de iki tane bakteri üredi.
Birisi Klebsiella pneumoniae, diğeri de E. coli. Bu E. coli kan
kültüründe üreyenle aynı antibiyograma sahipti. GSBL po-
zitift i ve karbapenemlere duyarlıydı.
Bunun üzerine seft riakson kesilerek ertapenem başlandı;
günde 1 g. Tedavinin üçüncü gününde ateşi düştü ve ta-
burcu etmeden önce lökosit sayısı düzeldi. C-reaktif prote-
ini düzeldi. Hastanın yakınmaları da giderek düzeldi ve 14
günlük tedaviden sonra hasta taburcu edildi.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 2013 ■ 3
Şimdi, bu hastaya bakacak olursak: Bu hastaya toplum kö-
kenli biliyer infeksiyon tedavisi başlanmıştı. Acaba bu ha-
kikaten toplum kökenli bir infeksiyon mu yoksa hastane
kökenli mi diye irdelediğimizde; bir ay önce kolesistektomi
geçirmiş hasta ve 15 gündür ateşi var. O zaman bu hastane
kökenli cerrahi alan infeksiyonu ve organ-boşluk cerrahi
alan infeksiyonu olarak nitelendirdik.
Peki, ampirik tedavide seft riakson seçilerek doğru seçim mi
yapılmıştı? Tabi hastane kaynaklı bir infeksiyon olduğu için
dirençli enterik bakteriler olabileceği gibi, Pseudomonas da
burada etken olabilirdi onun için belki daha geniş başlan-
ması gerekebilirdi.
İntraabdominal infeksiyonların tedavisine yönelik en son
2010 yılında IDSA’nın kılavuzunda. Erişkinde biliyer infek-
siyonların ampirik tedavisinde önerilen antibiyotik rejimle-
rini buraya getirdim. Eğer infeksiyon toplum kökenli akut
kolesistit (hafif-orta ağırlıktaki olgular için) ise sefazolin ya
da ikinci kuşaktan sefuroksim ya da seft riakson öneriliyor.
Toplum kökenli olmasına rağmen hastanın ciddi fizyolojik
bozukluğu varsa, yaşlı hastaysa ve immünkompromize du-
rum varsa o zaman biraz daha geniş, daha dirençli bakte-
rileri kapsayacak bir rejim öneriliyor. Sağlık bakımı ya da
sağlık hizmetiyle ilişkili yani hastane kökenli bir infeksi-
yonsa yine daha geniş spektrumlu, karbapenemler veya pi-
perasilin-tazobaktam veya bazı kinolonlar ya da sefepimle
birlikte metronidazol, eğer gerekiyorsa buna vankomisin de
eklenebilir diye öneriliyor.
Peki, biz infeksiyoncular bu olguda, organ-boşluk cerrahi
alan infeksiyonu olan hastada, rehberde önerilmeyen bir
antibiyotiğe mi geçtik ertapeneme geçerken. Hayır geçme-
dik, çünkü rehberin önerileri ampirik tedavi, halbuki biz
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 20134
kültür antibiyograma göre hedefe yönelik tedaviye başladık
ve tüm rehberlerde kültür ve antibiyogramın önemi, ayrıca
çok önemsendiği belirtilmiştir.
Peki, bu olguda tedavi süresi ne olmalıydı? Biz 14 gün ka-
dar tedavi etmiştik. Kolanjitte 4-7 günlük tedavinin yeterli
olduğunu yazıyor rehberler. Ancak burada bakteremi de var
o nedenle tedavi biraz daha uzun tutulabilir diye düşünü-
yorum.
İkinci olgumuz M.D. 48 yaşında erkek hasta. Üşüme, titre-
me, ateş ve halsizlik yakınmalarıyla bize başvurdu.
On beş gündür çok tipik tarif ediyor. İki günde bir 40 dere-
ceyi bulan akşam üzeri şiddetli üşüme titremeyle başlayan
ve bol terlemeyle düşen nitelikte ateşi oluyormuş hastanın
ve bu hasta 1.5 yıldır Güney Sudan’da işçi olarak çalışmak-
taymış ve 20 gün önce Türkiye’ye dönmüş. Öz geçmişinde;
Sudan’da kaldığı süre içinde dört kez sıtma geçirmiş ve arte-
mether/lumefantrinle tedavi olmuş.
Fizik muayenede genel durumu iyiydi, şuuru açık, koo-
pere, oryanteydi. Ateşi biz baktığımızda biraz azalmıştı;
37 dereceydi. Nabız 92/dakika, kan basıncı, solunum sa-
yısı normaldi. Kosta altında 3-4 cm’lik bir splenomegali-
si vardı ve hareketle lomber bölgedeki kaslarda ağrı tarif
ediyordu.
Hastanın hafif bir hemoglobin düşüklüğü (yani erkek has-
ta olduğu için söylüyorum), belirgin bir trombositopenisi
vardı; 45.000 mm3’te. Hafif bir hiperbilirubinemisi ve yine
karaciğer fonksiyon testlerinde bir miktar yükselme söz ko-
nusuydu.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 2013 ■ 5
Hasta yatırıldı, zaten Sudan’dan döndüm dediği için hemen
periferik yayma yapıldı hastadan ve tabi ateşli dönemde
kan kültürü, kalın damla, tam idrar tahlili, akciğer grafisi
ve EKG’si yapıldı ve bir saat içinde biz bu hastanın perife-
rik yaymasında plazmodyum gördük ve Sıtma Savaşa haber
verdik. Plasmodium falciparum sıtması için gerekli ilaçlar
geldi. Oradan da biz hastaya tedaviyi başladık. Bunu övün-
mek için söylemiyorum ama bu konularda gerçekten çok
hızlı davranıyoruz özellikle sıtma şüphesi olduğu zaman.
Burada sıtmanın tür ayırımında önemli olan bazı konulara
değinmek istiyorum. Biz bu hastanın periferik yaymasında,
teorik olarak denir ki işte muz şeklindeki gametositler gö-
rülür, işte eritrositler içinde mauer cisimcikleri görülür; P.
falciparum sıtmasında. Biz bunları görmedik ama yine de
buna falsiparum dedik; şu nedenle dedik. Hasta bir kere P.
falciparum sıtmasının hiperendemik olduğu bir yerden gel-
mekte idi. Yüzük formu dışında trofozoid veya şizont şekli
görülmedi. Falciparum’un böyle bir özelliği var. Sadece yü-
zük formunu görüyorsunuz bir de gametositleri görebiliyor-
sunuz. Bunları görmedik ara şekilleri. İnfekte eritrosit sayısı
çok fazlaydı ve çoğu eritrositin içinde çift hatta üçlü yüzük
formu vardı. Ve infekte eritrositler diğerleriyle aynı boyut-
taydı. Bu vivax’ın özelliğidir biliyorsunuz; vivax, ovale’nin.
İçinde plazmodyum olan eritrositler çevredeki eritrositlere
göre biraz daha büyük görünür. Burada öyle bir durum söz
konusu değildi.
Biz de hastaya hemen Sıtma Savaş’tan getirilen artemether/
lumefantrin ile tedaviye başladık. Fakat bu arada hastanın
ilk gün alınan kan kültüründe Serratia marcescens üredi.
Ve antibiyogramında da sadece karbapenemlere duyarlıydı.
Bunun üzerine biz hastaya 1 g/gün ertapenem başladık ve
sekiz gün devam ettik.
Hastanın bu tedavilerle ateşi düştü. Tekrarlanan periferik
yaymalarında parazitler kayboldu, görülemedi. Tekrar kan
kültüründe üreme olmadı. Bozuk olan karaciğer fonksiyon
testleri düzeldi. Trombositopenisi düzeldi ve hasta şifa ile
taburcu edildi.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 20136
Şimdi bu olguda bizim dikkatimizi çeken olay; hastanın
falsiparum sıtması var ve aynı zamanda da kan kültüründe
Serratia ürüyor. Şimdi bu Serratia acaba etken mi yani sıt-
ma ile beraber bakteremi-sepsis yapmış bir bakteri mi yoksa
kontaminant mı?
Bunu araştırırken, sıtma ile birlikte bakteremi varlığı konu-
sunu araştırırken, ilk önce tabi Mandell’e baktık (son baskı-
sına). Orada endemik yörelerde özellikle falsiparum sıtmalı
çocuklarda bakteremi oranının %12’lere ulaştığı yazılıydı.
Bunun üzerine literatürü biraz daha taradığımızda, 2011 yı-
lında yayınlanan bir yazıda, Tanzanya’da hastaneye yatırılan
çocuklar arasında ağır malaria olgularıyla toplum köken-
li baktereminin sıklığında azalma var mı yok mu diye bir
araştırmaya rastladık.
Bu araştırma 2006-2010 yıllarını kapsıyordu. 2006 ile
2010’u karşılaştırıyordu. Ve 2-14 yaş çocuklarında falsipa-
rum sıtması beş misli azalmıştı bu yıllar arasında. Ve bunun
paralelinde toplum kökenli bakteremiler de üç misli azal-
mıştı. Tifo dışı salmonellozlarda bu azalma 11 misliydi. Ha-
emophilus infl uenzae tip b ve pnömokok bakteremilerinde
yine istatistiki önemde azalma olmuştu.
Yine bir başka hiperendemik bölgeden çalışma. Bu da yine
2011 yılında yayınlanmış ciddi bir çalışma.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 2013 ■ 7
Kenyalı çocuklarda yapılmış. Malaria ile başvuran Kenya-
lı çocuklardaki bakteremi sıklığına bakılmış ve 2004-2006
yılları arasında yapılmış bu çalışma. Hastaneye yatan 1-36
aylık bebeklerde bu yıllar arasında 585 falsiparum sıtması
saptanmış. Bunların %12’sinde (yani kontaminant bakteri-
ler ayrıldıktan sonra %12’sinde) aynı zamanda bakteremi
olduğu da saptanmış ve hatta bu bakterilerin dökümü ya-
pılmış.
Bunların koyu maviyle gösterilen dilim Staphylococcus au-
reus, kırmızıyla gösterilen dilim grup D Streptococcus yani
yaklaşık 1/3’ü gram-pozitif bakteriler, kalanı çok çeşitli
gram-negatif bakterilere ait bakteremiler ve o açık kırmızı
gösterilen büyük dilim de Salmonella Typhimurium’a ait.
Yine aynı yazarların yapmış olduğu bir başka çalışmada,
Kenya’da 1999-2007 yılları arasında sıtma nedeniyle hasta-
neye yatış azalmış ve paralelinde de invaziv bakteriyel infek-
siyonlar azalmış.
Bu yayınlar (ciddi yayınlar bunlar, çok sayıdaki hastayı kap-
sayan), bunun dışında endemik yöreden dönen gelişmiş ül-
kelerin vatandaşlarında falsiparum sıtmasıyla beraber bak-
teremi ve sepsis olgu sunumları var literatürde ve az da olsa
Plasmodium vivax + bakteremi olgu bildirimleri var. Sonuç x
olarak, sıtma özellikle falsiparum sıtması, klinik tablosuyla
hem bakteremi ve sepsisle karışıyor hem de birlikte olabi-
liyor.
Bunun sebebi yani bu birlikteliğin sebebi çok bilinmese
de hemoliz ve bunun sonucunda demir fazlalığı. Biliyor-
sunuz salmonellaların ve diğer gram-negatif basillerin
üremesi için demir çok elverişli bir madde ve yine çeşitli
nedenlerle makrofaj ve nötrofil fonksiyon bozukluğu ve
belki de en önemlisi parazitlere bağlı mikrovasküler hara-
biyet. Tabi ki bu mikrovasküler harabiyet sadece karaciğer
ve böbrekte olmuyor. Kolon damarlarında da kapillerle-
rinde de oluyor, dolayısıyla bakteri transmigrasyonu söz
konusu olabiliyor.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 20138
Üçüncü olgumuz A.E. 53 yaşında erkek hasta. Endokrino-
loji servisinde diyabet regülasyonu için yatıyor. Sağ ayak
bileği lateralinde ve ayak tabanında ülsere, nekrotik yara
nedeniyle infeksiyon konsültasyonu istenmiş.
Bir yıldır bilinen tip 2 diyabet hastası bu ve şeker hastalığını
önemsememiş, kan şekeri çok yükselince endokrine yatırıl-
mış. Yaklaşık bir aydır da sağ ayak bileğinde ve tabanında
yara açılmış, bir haft adır bu nedenle gittiği hekim tarafın-
dan verilen amoksisilin-klavulanik asit + siprofl oksasin te-
davisini almaktaymış. Bir haft a önce alınan yara kültüründe
de birşey ürememiş.
Hastanın genel durumu orta-iyi, şuuru açık, koopere, or-
yante, ateşi yok, sağ ayak bileğinde 2 x 3 cm ülsere nekro-
tik lezyon ve sağ ayak tabanında da 1 cm çapında ülsere
lezyon vardı. Ve ayak tırnaklarında mantar infeksiyonu
yani onikomikoz mevcuttu. Diğer sistem bulguları do-
ğaldı.
Lökositozu, CRP yüksekliği, sedim yüksekliği vardı ve kan
şekeri yüksekti. Diğer biyokimya testleri, tam idrar tahlili ve
akciğer grafisinde bir özellik yoktu.
Hastaya hafif-orta diyabetik ayak infeksiyonu tanısı kon-
du. Osteomiyeliti yoktu. Alt ekstremitede, aterosklerotik
değişiklikler var ama tam tıkanma yoktu. Hastaya 1 g/gün
ertapenem başlandı. Debridman önerildi. Derin doku kül-
türü önerildi. Bunun sonucu nerede diyeceksiniz. Bunlar
önerildiği halde alınmadı. Onun için sonuçları yok.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 2013 ■ 9
Hastanın yattığı süre içinde kan şekeri regüle edildi. Yara
debridmanı ve bakımı yapıldı. Yavaş yavaş hasta iyileşti.
Granülasyon dokusu oluşmaya başladı ve taburcu edilme-
den önce beyaz küresi normaldi, C-reaktif proteini normale
düşmüştü, kan şekeri de kabul edilebilir düzeylere gerile-
mişti, regüle edilmişti.
Şimdi, diyabetik ayak infeksiyonlarını Sercan çok güzel anlat-
tı. Enine, boyuna ve hakikaten keyifl e dinledik. Benim ama-
cım, diyabetik ayak infeksiyonlarına yaklaşım değil. Zaten bu
hastayı da tedavisine 14 gün ertapenem devam ettikten sonra
moksifl oksasinle taburcu ettik ve kontrole çağırdık.
Benim üzerinde durmak istediğim nokta; çeşitli diyabetik
ayak toplantılarında gördüğüm fotoğrafl arda veya internet-
te gördüğüm fotoğrafl arda hep diyabetik ayak infeksiyonu
olan ayaklarda onikomikoz görüyorum. Bu dikkatimi çe-
ken bir özellik ve bilinen de bir bilgi. Yani onikomikoz tinea
pedisle birlikte veya tek başına diyabetli hastalarda diyabe-
ti olmayan hastalara göre 3-7 misli daha fazla görünüyor.
Bunda tabi hastanın diyabeti nedeniyle duyu kaybının ve
buna bağlı travmanın büyük önemi olduğu biliniyor. Oni-
komikoz olunca hasta, tırnakta kalınlaşma, tırnak tabanın-
da ülser ve bakteriyel infeksiyonlar oluşuyor.
Bununla ilgili Doyle’nin bir çalışması var, biraz eski ama
her yerde refere edilen güzel bir çalışma bu. Diyabetiklerde
onikomikozla ayak ülserleri arasındaki ilişkiyi incelemiş ve
kırmızı kolonlar onikomikozlu hastalar, mavi kolonlar da
onikomikozu olmayan diyabetli hastalar hepsi diyabetli,
kırmızılar onikomikozu olan maviler diyabetli ama oniko-
mikozu olmayanlar. Bakınız hem gangren bu hastalarda,
hem ayak ülserleri, hem de gangren ve ayak ülserinin bir-
likte olduğu klinik tablolar onikomikozu olanlarda en az iki
misli bazen üç misline kadar daha fazla görülüyor.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 201310
Boyko diye bir araştırmacı var, sırf veteranlarla uğraşıyor
onların çeşitli hastalıklarıyla ve çok önemli güzel bir çalış-
ma yapmış. Ben bunu okuduğumda sizlerle paylaşmaya ka-
rar verdim; ilginç çünkü. Burada bazı klinik bilgilerle acaba
diyabetik hastalardaki ayak ülserlerini önceden öngörebilir
miyiz, tahmin edebilir miyiz?
Ve bu 1285 diyabetik veteran hasta (ayak ülseri olmayan
başlangıçta) %98’i erkek bu 1285 hastanın, ortalama yaşları
62.4 yıl. İleriye yönelik olarak 3.38 yıl süreyle bu diyabetik
hastalar izleniyor. Yıllık olarak fizik muayeneleri yapılıyor,
dört ayda bir de bir anketle durumları sorgulanıyor. Diya-
betik ayak ülseri gelişimi açısından bazı parametreler belir-
lenmek isteniyor.
On altı tane parametre. Bunda yaş var, ırk var, kilo var, si-
gara içimi var, diyabet süresi var, ayakta nasır olup olmama-
sı, daha önce ampütasyon geçirip geçirmemesi, daha önce
ayak ülseri geçirip geçirmemesi, hemoglobin A1C düzeyi
gibi parametreler var. Bu 1285 hasta bu parametrelerle ince-
leniyor ve bunların 216’sında, %5’inde, ayak ülseri gelişiyor.
Ve bu ayak ülseri ilginç bir şekilde onikomikozla paralel bir
ilişkide ama tinea pedisle ters bir ilişkide yani onikomikoz-
lu olanlarda ülser gelişimi daha fazla, tinea pedisi olanlarda
ülser gelişimi daha az.
Bakın burada yedi parametre var ilişki bulunan; görme kes-
kinliği, ayak ülseri, ampütasyon, bir duyu testi, tinea pedis,
onikomikoz, bu ikisi hemoglobin A1C’den bile onikomikoz
daha önemli bir şekilde ayak ülseriyle ilişkili bulunmuş.
Ama tinea pedis ters ilişkili bulunmuş. Ben bunu sizinle
paylaşmak istedim.
Şimdi hatırlatacak olursam: Tinea pedis ya da atlet ayağı,
çok ayakkabı giyen atletlerde fazla olduğu için atlet ayağı
denilen bir hastalık.
Ayağın mantar infeksiyonu.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 2013 ■ 11
Onikomikoz ise tırnağın mantar infeksiyonu; buna tinea
unguium da deniliyor.
Tinea pedisin ayak ülseri için düşük risk oluşturmasına
araştırmacılar, tinea pedis oluşabilmesi için kişinin otonom
sinir fonksiyonlarının sağlam olması gerektiğini, yani tinea
pedisin terleyen, sıcak, kapalı ayakkabı giyenlerde fazla ol-
masını söylüyorlar yani otonom sinir sisteminin sağlamlığı-
nın bir göstergesi olabileceğini söylüyorlar.
Halbuki, onikomikoz duyuların harabiyetine bağlı, sinirle-
rin harabiyetine bağlı travmaların hissedilmemesi, bunun
sonucunda tırnakta kalınlaşma, tırnak tabanında ülser,
onikomikoz geliştiği ve onikomikoza bağlı da çevre dokuda
irritasyon ve bakteriyel infeksiyona yol açtığını söylüyorlar.
Benim burada üzerinde durmak istediğim nokta; onikomi-
koz hiçbir zaman göz ardı edilmemeli ve en kısa zamanda
uygun ve düzgün tedavi edilmelidir.
Dördüncü hastamız çok da ilginç değil ama yine gerçek bir
olgu. R.T. 52 yaşında erkek hasta. İdrarda yanma yakınma-
larıyla başvurdu. Hikayesinden bu yakınmasının bir aydır
olduğu ve çeşitli antibiyotiklere rağmen iyileşmediği öğre-
nildi. Öz geçmişinde ürolitiyazis ve nefrotik sendromu ol-
duğu ve iki yıl önce taş kırdırdığını öğreniyoruz.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 201312
Genel durumu iyiydi, vital bulguları stabildi, sol CVA hassa-
siyeti vardı sadece. Laboratuvarında önemli bir bulgu olma-
makla birlikte idrar tetkikinde bol lökosit, proteinüri, üre ve
kreatininde yükseklik vardı.
İdrar kültüründe 100.000 koloni Klebsiella pneumoniae
üredi ve bu bakteri GSBL pozitift i. Antibiyogramında ami-
noglikozidlere, sefoperazon-sulbaktama ve karbapenemlere
duyarlı, diğer bakılan antibiyotiklere dirençli idi.
Hastaya 0.5 g/gün ertapenem intravenöz başlandı. Üç gün
sonraki kontrol idrar tetkikinde lökosit eser kültürde üreme
olmadı. Tedavi 14 güne tamamlandı. Tedavi esnasında sol
böbrekteki taş için ESWL yapıldı. Nefroloji, üroloji ve infek-
siyon poliklinik kontrolü önerilerek taburcu edildi.
Üriner infeksiyonları yanlış hatırlamıyorsam Dilek çok gü-
zel anlatmıştı. Ama beşinci hastam benim yine üriner infek-
siyon. İ.K. 34 yaşında erkek hasta. Ateşi var ve bu hasta beş
yıl önce medulla spinalis yaralanması nedeniyle paraplejik,
o zamandan beri de temiz aralıklı kateter yani TAK uygula-
yan bir hasta. Günde 4-5 kez TAK uygulamak yeterliyken,
4-5 gündür bu ihtiyacı günde 7-8 kereye çıkmış idrar kaçır-
ma nedeniyle ve üç gündür de 39 dereceye çıkan ateşi olu-
yormuş hastanın.
Beş yıldır paraplejik, fizik tedavinin kontrolünde, takibin-
de. Bir ay önce idrar yolu infeksiyonu nedeniyle yine tedavi
görmüş. Penisilin ve baktrim allerjisi olduğunu ifade ediyor.
Soy geçmişinde özellik yok.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 2013 ■ 13
Fizik muayenesinde genel durumu iyi, şuuru açık, koopere,
oryante. Ateşi 38 derece, vital bulguları normal, parapleji dı-
şında sistem bulguları da doğal.
Laboratuvar bulgularında hafif bir lökositoz ve hafif bir sola
kayma, CRP’de 10 misli kadar yükselme, idrar mikroskopi-
sinde piyüri, eritrosit var, rutin biyokimyasında bir özellik
yok, idrar ve kan kültürü alındı hastadan.
Akut piyelonefrit tanısıyla imipenem başlandı; 3 x 500 mg.
İntravenöz sıvı takıldı. Aldı çıkardı takibi yapıldı. Bu tedaviyle
ateşi düşen hastanın idrar kültüründe 100.000 koloni GSBL
pozitif E. coli üredi. Seft riaksona yani üçüncü kuşağa ve ikinci i
kuşağa dirençli idi. Aminoglikozidlere duyarlı idi. Karbape-
nemlere duyarlı trimetoprim-sülfametoksazole de dirençli idi.
Hastaya biz imipenem başlamıştık ampirik olarak. Ama bu
kültür sonucunu aldıktan sonra ertapeneme geçtik. Niye
ertapeneme geçtik, çünkü antipsödomonal etkiye ihtiyacı-
mız yoktu. Bu nedenle geçtik. Serhat’ın ilk konferansında
anlattıklarını çok önemsiyorum. Doğayla iyi geçinmek la-
zım. Vücudumuzdaki mikroplarla iyi geçinmemiz lazım.
Ve mümkün olduğu kadar dar etki spektrumu olan ilaçlarla
tedaviyi yapmamız gerekiyor. Bu tedavide hastanın idrar in-
celemesi ve kültürü negatifl eşti. Hastaya tekrarlayan üriner
infeksiyon diyerek tedaviyi 21 güne tamamladık ve şifa ile
taburcu ettik.
İdrar yolu infeksiyonları demin de söylediğim gibi son de-
rece güzel irdelendi. Ben burada (bu olguyla ilişkisi nede-
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 201314
niyle) bir iki noktanın üzerinde durmak istiyorum. Kateter
ilişkili bakteriüri, kateter ilişkili idrar yolu infeksiyonu as-
lında aynı şey değil. İdrar yolu infeksiyonu deyince; tabi ki
hastanın semptomları olacak, ateşi olacak. Bu kateter iliş-
kili idrar yolu infeksiyonları tüm dünyada en sık görülen
hastane infeksiyonları. Hastane infeksiyonlarının yaklaşık
%40’ını oluşturuyor. Ve üriner katetere bağlı olarak gelişi-
yor. Bu üriner kateterler de yatan hastaların %15 ile %25’ine
takılıyor çeşitli nedenlerle. Kateter ilişkili idrar yolu infek-
siyonu denilince üretral kalıcı kateter, suprapubik kateter,
kondom kateter yanında, temiz aralıklı kateterizasyon da bu
grupta inceleniyor.
Spinal kord yaralanması olanlarda %3 oranında kateter iliş-
kili bakteriüri görülüyor ve %1’inde de idrar yolu infeksiyo-
nu görülüyor. Bu hastalar tabi paraplejik olduğundan duyu
kaybı da olduğu için klasik bazı işte suprapubik hassasiyet,
kostavertebral açı hassasiyeti gibi belirtiler bu hastalarda
beklenmiyor. Onun yerine ateş bekleniyor, spastisitede art-
ma olabilir, huzursuzluk hissi olabilir ve TAK yapanlarda
TAK ihtiyacında artma yine infeksiyon varlığında AIII ola-
rak IDSA rehberinde, 2009 rehberinde belirtilmiştir.
Sadece bir hastada kateter olması tekrarlayan idrar kültürle-
riyle hastanın izlenmesini gerektirmez. Bu AI düzeyinde yani
oldukça güçlü kanıtla öneriliyor. Bunun iki istisnası var: bi-
rincisi; gebelerde yapabilirsiniz bunu, kateterli gebelerde, ikin-
cisi; kanamalı ürolojik cerrahi geçirecek kişilerde yapılabilir.
Onun dışında sadece kateteri var diye hastadan kültür alınıp
izlenmesi önerilmiyor. Yine kateter ilişkili bakteriürisi olan
hastada, idrarda piyüri olması antibiyotik tedavisi için gerekçe
değil. Yani bu hastalarda bakteriüriye ek olarak piyüri de ola-
biliyor yani idrarda lökosit de olabiliyor belli sayının üzerinde.
Dolayısıyla piyüri asemptomatik bakteriüri ile katetere bağlı
üriner infeksiyonun ayırıcı tanısında işe yaramıyor.
Fakat ateşi olan bir hastada, kateterli ateşi olan bir hastada,
piyüri olmaması üriner infeksiyon dışında neden aranma-
sını da gerektiriyor. Yani üriner infeksiyonda piyüri oluyor,
ama asemptomatik bakteriüride de olabiliyor, piyüri yoksa
başka bir odak arıyoruz, piyüri varsa infeksiyon diyemiyo-
ruz, hastanın kliniğine bakmak lazım. Yine benzer şekilde
kokulu veya bulanık idrarın varlığı ya da yokluğu asemp-
tomatik bakteriüri ile infeksiyonu ayırt ettirmiyor. Önemli
sayıda bakteri üremesi semptomatik hastada, TAK yapan-
larda 103 koloni/mL’de, kondom sondada 105 koloni/mL’de
infeksiyon kriteri sayılıyor.
İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 2013 ■ 15
Şimdi, Çok Sorun Tek Çözüm Konferanslar dizisinde diğer
arkadaşlarım da ben de size hep kanıta dayalı antibiyotik
kullanımından bahsettik, yani hep kanıt sunduk size ve bu
kanıtlar çoğu zaman IDSA rehberleriydi.
Bu konuda 2010 yılında Khan ve arkadaşlarının yapmış
olduğu çalışmada ilginç sonuçlar alınmış. IDSA rehberle-
rindeki önerilerin yaklaşık %50’sinin kanıt düzeyi III’tür.
Yani bu ne demek, uzman görüşünden yararlanılmıştır.
Yine IDSA rehberindeki önerilerin %31’i gözlemsel çalışma
sonuçlarına dayanır yani kanıt düzeyi II’dir. Kanıt düzeyi I
olan önerilerin oranı sadece %16’dır.
Şimdi, öyle olunca biz bu rehberlere önem vermeyelim mi?
Tabi ki önem verelim. Bir defa rehberlerin (hani sadece
IDSA rehberleri değil değişik başka rehberler de kullanıyo-
ruz) kanıta dayalı olup olmadığına bakmak lazım. Kanıta
dayalı rehberlerden yararlanmak lazım. İkincisi kanıt düze-
yine bakmak gerekiyor. Yani öneriliyor ama hangi kanıt dü-
zeyinde öneriliyor. Ve tabi genel olarak söylemek gerekirse
de acil olarak daha yüksek kanıt düzeyine sahip çalışmalara
gereksinim olduğu da açık.
O halde özetleyecek olursak: bir antibiyotik kullanırken;
hastada infeksiyon var mı, kanıtları ne, varsa antibiyotik
verilmesi gerekiyor mu, kanıtları ne, antibiyotik verilmesi
gerektiğinde hangisi seçilmeli, neden? Yani burada hoca
öyle önerdi diye değil, neden, yani hoca niye öyle öner-
di (onu da hani asistanlar için söylüyorum). Hangi doz-
da, hangi yoldan verilmeli, neden? süre ne olmalı, neden?
Bu ve buna benzer soruların yanıtları kanıta dayalı olarak
açıklanabilmeli.
Şimdi, eğer biz rehberlere dayalı antibiyotik kullanımını
konfeksiyon gibi görürsek bazen de terziliğe ihtiyacımız
oluyor. Bazı infeksiyonlarda, çoğu zaman yoğun bakım in-
feksiyonlarında, terzi gibi hastayı ölçüp biçmemiz ona uy-
gun giysiyi dikmemiz gerekiyor.
■ İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 201316
Bazen konfeksiyon, bazen terzilik ya da butik tüketimi yap-
mamız gerekiyor.
Ben, beni dinleyen dinlemeyen bütün meslektaşlarıma he-
kimlik yaşamınızda infeksiyonların tedavisinde olduğu ka-
dar hatta daha çok performans katkısı olmasa da önlenme-
sine yönelik çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Ve çok sevdiğim şu slaytla konuşmamı bitirmek istiyorum.
Serhat bu dizinin ilk konferansında mikroorganizmaların
insan vücudu için ne kadar önemli olduğunu ve mümkün
olduğu kadar bunların hırpalanmaması, incitilmemesi ge-
rektiğini söylemişti yani ben öyle anladım. Bunun kanıtı
buradaki slayt. Bakın insanlara karşı mikroplar bazı de-
ğişkenlere göre burada karşılaştırılmış. Dünyadaki sayıları
mikropların insanlara göre 1022 daha fazla, kütle ton olarak
ağırlıkları mikropların 5 x 105 ton daha fazla, üreme zamanı
insanlarınkini ortalama 30 yıl alırsanız onlarınki 30 dakika,
üreme zamanı insanlara göre 5 x 105 daha hızlı, dünyadaki
varlıkları 1000 yıl daha eski.
Öyle olunca bizim mikroorganizmalarla dost yaşamayı öğ-
renmemiz gerekiyor. Konuşmamı bitirirken saygı ve sevgi-
lerimi sunuyorum.
Murat merhaba. M h b
- Murat Dizbay: Ayşe hocam kendiniz kadar sunumunuz
da çok güzeldi. Sunumunuzu Fatma Ulutan hocamla bir-
İNFEKSİYON DÜNYASI • 5 Mart 2013 ■ 17
likte izledik ve çok keyif aldık. Bir sorum olacak; son yıl-
larda toplum kökenli E. coli, Klebsiella türlerinde GSBL
sıklığı artmış durumda ve bunların büyük kısmı kinolon-
lara da dirençli. Özellikle piyelonefritle gelen hastalarda
bakteremi riski olduğu için ampirik tedavide karbape-
nemle başlamayı ve sonra kültür sonuçlarına göre dees-
kalasyon yapmayı ülkemiz koşullarında önerir misiniz?
Gerçi olgularınızdan birinde bunu yapmışsınız, genel
olarak fikrinizi almak istedim.
- Murat teşekkür ederim sorun için. Çok önemli bir soru. Şimdi
bunu genel olarak önermek tabi mümkün değil. Gelen hastanın
infeksiyonunun ve altta yatan durumunun ne olduğuna bağlı.
Biz genelde yatan hastaları izliyoruz. Poliklinik hastaları idrar
yolu infeksiyonuyla bize çok gelmiyorlar. Yatan hastalar genel-
likle komplike hastalar. Ya taş kırdırmış, ya ameliyat olmuş, ya
üreteral stenti var, yani böyle hastalarda bu yaklaşımın doğru
olacağını düşünüyorum açıkçası. Hele ateşi varsa, bakteremisi
varsa, piyelonefriti varsa, lökositozu varsa, o durumda geniş
başlayıp azaltmanın doğru olacağını düşünüyorum.
- Mehmet Yalçın: Merhaba hocam Adana’da sunumu iz-
liyoruz.
- Serpil Mızrakçı: Güzel sunumunuz için teşekkürler. Bi-S il M k Gü l i i kkü l Bi
zim için çok değerli ve özelsiniz, iyi ki varsınız.
- Ben teşekkür ederim izlediğiniz için. İyi ki sizler de varsınız
teşekkür ederim.
- Müzeyyen Çolakoğlu: Çok teşekkürler hocam.Mü Ç l k ğl Ç k kkü l h
- Ben de teşekkür ederim. İzlediğiniz, katıldığınız için.
Başka soru yok o halde ben size bir soru sorayım. Yarışma
sorusu. Kim önce bilirse ödül alıyor.
• Bugün gerçekleştirdiğimiz yayın hangi konferanslar serisi B ü kl i diği i h i k f l i i
kapsamında yapıldı?k
a. Tek Sorun Çok Çözüm
b. Çok Sorun Tek Çözümb
c. Çok Sorun Çok Çözüm
d. Yok Sorun Var Çözüm
Evet, kazanan Serpil Mızrakçı. Serpil’i tebrik ediyorum ha-
ketti. Çok teşekkür ediyorum katıldığınız için, sağ olun va-
rolun.
Daha sonra görüşmek ümidiyle, sağlıcakla kalın.