osmanpazari - foruq.com

1452

Upload: others

Post on 01-Nov-2021

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

34 )OSMANPAZARI Bulgaristan’da eski bir Osmanl kasabas.
Bugün Omurtag adyla anlmakta olup Bulgaristan’n kuzeydou kesiminde, deniz seviyesinden 525 m. yükseklikte bir plato üzerinde Osmanllar tarafndan kurulmu küçük bir kasabadr. Buras, 1500 ylndan itibaren Osmanl yönetiminin son dönemine kadar (1878) idarî bir merkez olmann yan sra bölgedeki Türk yerleme yerlerinin önemli bir pazar yeri özellii tamaktayd.
Osmanpazar ilk Osmanl kaytlarnda Alakilise nahiyesi diye geçer. 1052 (1642) yl dolaylarnda Alakilise / Osmanpazar kazas eklinde anlmaya baland. XIX. yüzyln büyük Osmanpazar kazas iki tarihî bölgeyi ihtiva eder. Batda ormanlk alan olan Tozluk platosu (Alakilise nahiyesi), douda XVII. yüzyln balarna kadar büyük umnu kazasna bal bir nahiye durumundaki, daha verimli arazileri bulunan Gerlovo bölgesi yer alr. Alakilise nahiyesinin Osmanl öncesi tarihiyle ilgili bilgi yoktur. Buras, ilk Bulgar Çarl’nn baehri Preslav’dan ikinci Bulgar Çarl’nn ana kenti olan batdaki Trnova’ya giden yolun geçtii yerde bulunmaktayd. “Alakilise / Kenise” ismine yönelik en eski atf ise 890 (1485) tarihli icmal tahrir defterinde yer alr. Buna göre nahiyede 114 hâneden ibaret “perakende yörükleri ve yac grubu” yayordu. Dobrovo / Dobrofçe köyünün ad hariç dier bütün yer adlar Türkçe’ydi.
Filibe ve Kuzey Trakya’ya ait 925 (1519) tarihli tahrir defterinde, krk yl önce Rodop dalarndan (Tanr da) bir grup yörüün Gerlovo’da Dobruca yönündeki Alacakilise diye isimlendirilen bölgeye göçtüü belirtilmektedir (BA, TD, nr. 77). 1870’te Felix Kanitz tarafndan nakledilen mahallî bir rivayete göre Osmanpazar kasabas, “yaklak 300 sene önce” Arabac Osman tarafndan ina edilen bir handan dolay ortaya çkmtr. 922 (1516) tarihli tahrir kaytlarnda umnu kazasnda be sivil müslüman hânesiyle be ellici statüsünde hânesi bulunan Arabac Osman köyünden söz edilir. 987’de (1579) Arabac Osman köyü on dokuz hâneden ibaretti. 1052 (1642) tarihli Avârz Defteri, bölgeyi Osmanpazar adyla anan ve bir nahiyenin merkezi olarak gösteren ilk kaynaktr (BA, TD, nr. 775). Burann bir kasaba halinde gelimesi XVII-XIX. yüzyllarda olmutur. 1164 (1751) tarihli Avârz Defteri’ne göre kasabada 178 müslüman hânesiyle iki hristiyan hânesi bulunmaktayd. 1261 (1845) tarihli Temettüat Defteri’nde burada 407 müslüman hânesi yannda seksen üç hristiyan hânesi yaad kaytldr (BA, KK, nr. 6081).
Kasabayla ilgili geni bilgi aktaran Felix Kanitz 1870’te kasaba nüfusunu 700 müslüman ve 180 hristiyan hânesi olarak vermektedir. Kasaba 5000 kiilik nüfusuyla bütün kazann en büyük yerleim merkezi durumundayd. Bu rakamlar burada hristiyan nüfusunun XIX. yüzylda belirdiini gösterir. Hristiyanlar 1873’te nüfusun % 20’sini oluturuyordu. XIX. yüzylda Osmanpazar tekstil üretiminde gelimi bir ekonomiye sahipti (abâ dokumas, keçi klndan battaniye, deri üretimi ve metal ileri).
XVIII ve XIX. yüzyllarda Osmanpazar’nn merkezi olduu kaza yetmi üç Türk köyünü içine almakta ve bunlar tamamen Türkler’le meskûn bulunmaktayd. Ayrca Türkçe ad tamakla birlikte çounluu hristiyan nüfusa sahip iki büyük yerleme yeri vard. Bunlar kuzeyde Konak ile güneyde Çtak köyleriydi. Her iki köy, XVI. yüzyln ilk yllarnda dalm hristiyan ailelerinin yaayaca güvenli bir yer olmas için Osmanl idarecilerinin inisiyatifiyle kurulmutur. Bu köyler ayn zamanda
derbentçi statüsündeydi. 1164’te (1751) Çtak’ta altm dört müslüman, 146 hristiyan hânesi, Konak’ta ise otuz müslüman, elli hristiyan hânesi vard. Bir bütün olarak Osmanpazar kazasnn bir kasabas, yetmi be köyü, % 91’i müslüman Türk olan toplam 1480 hânesi bulunmaktayd.
Osmanpazar’nn dou yars, Gerlovo nahiyesi XIX. yüzylda buraya balanm olup yirmi yedi köy ve bir küçük kasabadan ibaretti. Buradaki Varbitsa (Virpiçe) kasabas, tarihi Osmanl Devleti öncesine dayanan tek yerleim mahalli özellii tamaktadr. XV. yüzyl Osmanl tarihçisi Nerî, Varbitsa’daki kalenin 790 (1388) ylnda bir k seferi esnasnda Vezir Çandarlzâde Ali Paa tarafndan zaptedildiini yazar. Kale bugünkü Varbitsa’nn hemen dnda, XII. yüzyldan kalma pek çok Bizans parasnn bulunduu Gerilgrad Kalesi’nin harabeleri arasndadr. Varbitsa 987’de (1579) 307 hristiyan hânesi, 1873 ylnda 193 hristiyan ve seksen be müslüman hânesiyle Gerlovo bölgesinde en büyük yerleim birimi durumundayd. Buras, 1184 (1770) yl civarnda Kalgay Mesud Giray’n tahttan indirilmesini müteakip Krm Tatarlar’ndan önemli bir grubun yerleme yeri haline geldi. Bunlarn ahfad hâlâ Varbitsa’da yaar. 1985’te Bulgar milliyetçileri Giray ailesine ait XVIII. yüzyldan kalma kona yaktlar. Osmanl dönemi sonunda 1873’te, Tozluk ve Gerlovo tarihî bölgelerinin her ikisi de % 88’ini Türkler’in tekil ettii 4028 hâneye sahipti. 496 Bulgar hristiyan ise sadece Osmanpazar’nn içinde, Varbitsa ve Çtak’n küçük kasabalarnda, Konak derbent köyünde yayordu.
1877-1878 Osmanl-Rus Sava’nda Osmanpazar kasabas yakld, pek çok Türk’ün buray terketmesi yüzünden tamamen ortadan kalkma tehlikesiyle kar karya kald. 1887’de Bulgar saymna göre kasabada sadece 3755 kii oturuyordu. Bu saynn 2332’si müslümand ve Türkçe konuuyordu. XIX. yüzylda burada sekiz cami, birkaç medrese, tekkeler, bir hamam, yedi han ve bir kilise mevcuttu. Kasaba II. Dünya Sava’na kadar durgun bir halde kald. 1934’te kasabann nüfusu 1888 ylndakiyle hemen hemen ayn idi ve bu ylda ad Omurtag’a çevrilmiti. 1972’de burada üç cami kalmt: 1219 (1804) tarihli tamir kitâbesiyle birlikte Yukar Cami, Fndk Camii ve Tekke Camii. Tekke Camii ayn zamanda Mehmed Baba Tekkesi’ydi. 1985’te Bulgaristan’da Türkler’e yönelik basklara kar Gerlovo’daki Türkler, özellikle Alvanlar (1934’te Jablanovo) civarndaki kzlba köyleri Bulgar ordusu tarafndan bastrlan bir direni gösterdiler. Komünizmin yklmasndan sonra Osmanpazar’ndaki Türkler’in durumu düzeldi. 1963’te 7074 olan kasabann nüfusu günümüzde (2005) 11.124’e yükselmitir.
Osmanpazar’nda yetien âlimler arasnda birçok eserin müellifi eyh smâil Niyazi Efendi (ö. 1312/1894) anlabilir.
BBLYOGRAFYA
BA, TD, nr. 370, s. 551; F. Kanitz, Donau-Bulgarien und der Balkan, Leipzig 1882, III, 44-46; E. Stefanov, Grad Omurtag, Prinos kam istorijata na grada, Omurtag 1934; V. Marinov, Gerlovo, Oblastno geografsko izovano, Sofia 1936; Z. ankov, Geografski Renik na Balgarija, Sofia 1939, s. 311-312; . Nokolov, Grad Omurtag, Sofia 1970; M. Kiel, “Mevlana Nerî and the Towns of Medieval Bulgaria”, Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Ménage (ed. C.
Heywood - C. Imber), stanbul 1994, s. 165-187; a.mlf., “Osmanoturski Administrativni Dokumenti za Demografskoto Razvitie i Selišnata Istorija Antonovo (Yayla-köy) i Regiona”, Pamet za Tuzlaka, Istorija i Kultura (ed. M. Dimitrova), Veliko Tarnovo 2005, s. 39-72; Grad Omurtag i Omurtagskiyat Krai, Istoriya i Kultura (ed. I. Radev - M. Tošev), Veliko Tarnovo 2003; D. G. Gadanov, “Vorläufiger Bericht, Reise im Auftrage der Balkan-Kommission zur Türkischen Dialektstudien in Nord-Ost Bulgarien”, Anzeiger der Kaiserlichen Akademie der Wissenschaften Philosophisch- Historisch Klasse, XLVI/3, Wien 1912, s. 13-29; A. Kuzev, “Zwei Notizen über einige Mittelalterliche Festungen in Nordost Bulgarien”, St.B, I (1970), s. 129-139; H. J. Kornrumpf, “Zwei Wenig Bekannte islamische Denkmäler in Bulgarien”, Südost-Forschungen, XXX, München 1971, s. 291-296; “Omurtag (do 1934: Osman Pazar)”, Kratka Balgarska Enciklopedija, Sofia 1966, V, 662. Machel Kel
OSMANZÂDE AHMED TÂB (ö. 1136/1724)
Osmanl airi, biyografi yazar.
Muhtemelen 1070 (1659-60) ylnda stanbul’da dodu. Babas maliye tezkirecilii ve Süleymaniye Vakf rûznâmçecilii görevlerinde bulunan Osman Efendi’dir. Düzenli bir medrese eitimi gördükten sonra 1089’da (1678) eyhülislâm Çatalcal Ali Efendi’den mülâzm oldu. Baz küçük medreselerde çalt. 5 Rebîülevvel 1099’da (9 Ocak 1688) babasnn stanbul’da Kumkap’da Karamânî Mehmed Paa Camii bitiiinde Cedîde-i Osman Efendi adyla yaptrd veya yeniledii medresenin ilk müderrisliine tayin edildi. Yedi yl kadar devam eden bu görevinin ardndan 1106 Rebîülevvelinde (Kasm 1694) hareketi hâric derecesiyle Fazliyye (Fazîle, Fuzayliyye, Feyziyye) Medresesi’ne geçti. Ertesi yl am valiliine gönderilen Kemanke Aç Mehmed Paa’nn maiyetinde onun kethüdâs sfatyla am’a gidince ad müderrisler defterinden silindi. 1109’da (1097-98), Amcazâde Hüseyin Paa’nn enitesi Hac Kethüdâ aracl ile inasn vaad ettii medrese hareketi dâhil rütbesiyle kendisine tevcih edildiyse de bu sözünü tutmamas ve baz dümanlarnn aleyhinde bulunmasyla eyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’nin gözünden dütü ve ismi ikinci defa müderrisler listesinden çkarld (Çelebizâde Âsm, s. 171). Ancak 1115’te (1703) Horhor civarnda Feyziyye-i Cedîde adyla bir medrese ina ettirdi ve önce hareketi dâhil, ardndan mûsle-i Sahn derecesiyle buraya müderris oldu. Bu srada rütbesi tenzil edildiyse de 12 Safer 1118’de (26 Mays 1706) Mustafa Aa Medresesi’ne ve 15 Safer 1120’de (6 Mays 1708) Koca Mustafa Paa Medresesi’ne tayin edildi. 1120’de (1708) Sahn- Semân medreselerinden birine geçti. Alt ay kadar sonra ibtidâ-i altml rütbesiyle Edirnekap’daki Mihrimah Sultan Medresesi’ne nakledildi. ki yl sonra Murad Paa-y Atîk ve 9 evval 1124’te (9 Kasm 1712) mûsle-i Süleymâniyye derecesiyle Kasm Paa Medresesi müderrisliine getirildi. 1 Ramazan 1128’de (19 Austos 1716) ayn derece ile Ayasofya-i Kebîr Medresesi müderrisliine tayin edildi.
Onun bu hzl yükselmelerinde, 1122’de (1710) III. Ahmed’in hastal münasebetiyle kaleme ald Shhatâbâd adl krk hadis erhiyle ertesi yl kazanlan Prut zaferi dolaysyla bu padiaha sunduu kasidenin önemli rolü olmutur. Meâriku’l-envâr adl tercümesini de ayn yllarda III. Ahmed’in emriyle yapan Osmanzâde Ahmed Tâib, birkaç yl sonra Mora’y geri alan Damad (ehid) Ali Paa için yazd ünlü kaside vesilesiyle 200 altnla ödüllendirildi ve bu sadrazamn himayesine girdi. Müneât’ndaki baz yazlarndan, savan sebepleri ve seyri hakknda verdii bilgilerden onun bu serdarn maiyetinde Mora seferine katld, hatta stendil, Ayamavra, Egine gibi ada ve kalelerin tahririnde görev ald kanaati domaktadr. 1127’deki (1715) yangnda evi yannca bata padiah olmak üzere baz devlet büyüklerinin yardmn gören Ahmed Tâib, ehid Ali Paa’ya sunduu arîzasnda otuz yl kadar tedrîs hayatna karlk henüz “pâye-i maksûd”a ulaamadn, evinin de yanmasyla perian olduunu ifade edip Süleymaniye müderrisliine talip olunca istei yerine getirildi ve mevleviyetle kadlk mesleine terfi ettirildi (Köprülü, TM, II [1928], s. 429-430). 16 Cemâziyelâhir 1129’da (28 Mays 1717) Halep kadlna yükseltilen Ahmed Tâib bir yl kadar sonra azledilince stanbul’a döndü. Müneât’ndaki bir arîzasndan, ksa sürede azlinde Halep’te bulunan bir kiliseyi camiye çevirtmekle itham edilmesinin ve oradaki Fransz konsolosunun hükümet nezdindeki faaliyetlerinin rolü olduu anlalmaktadr. stanbul’a dönünce Kadköy’ün Fenerbahçe
semtinde bir kök yaptrd, ayrca Nevehirli Damad brâhim Paa sayesinde Vâlide Sultan evkafndan Demirkap Çiftlii’ni elde edip onartt. Evi air, âlim ve mûsikiinaslarn toplant yeri oldu. Vezîriâzam brâhim Paa ve III. Ahmed’in takdirini kazanan Ahmed Tâib “reîs-i âirân” olarak anlm ve, “Benim imden gerü mahkûm- fermân- mutâ`mdr / Gerek erbâb- tedrîsî gerek küttâb- dîvânî” beytiyle balayan ünlü kasidesiyle âdeta bu alandaki ehliyetini ilân etmitir. 27 Rebîülevvel 1135’te (5 Ocak 1723) Msr kadlna tayin edilen Osmanzâde’nin bu göreve ve daha önce de Halep kadlna getirilii, em‘dânîzâde Süleyman Efendi tarafndan, “... onun gibi mudhik âdeme taklîd-i kazâ sahih olur mu bilmem? Ancak himmeti vezîr ile oldu” sözleriyle eletirilir ve bu tayinin arkasnda sadrazamn bulunduuna iaret edilir (Müri’t-tevârîh, vr. 336b).
Msr’daki hayat hakknda fazla bilgi yoktur. Buradan Halep nakibine, müftüsüne ve mahkemesinde daha önce birlikte çalt Gürânîzâde’ye yazd mektuplarda Msr mahkemesi hakknda bilgiler
vermekte ve maiyetindeki kâtiplerin yetersizliinden ikâyet etmektedir (Sâlih Sa‘dâvî, s. 90-91). Ahmed Efendi, bu görevden azlinden ksa süre sonra zamann Msr valisinin Kayserili olduunu örenince, “Âyâ emîr midir, acaba Ermenî midir?” eklindeki latifesi yüzünden 2 Ramazan 1136’da (25 Mays 1724) onun tarafndan zehirletilerek öldürüldü (Ahmed Hasîb Efendi, s. 9; Çelebizâde Âsm, s. 170; Râmiz ve Âdâb- Zurafâ’s, s. 51) ve Kahire’deki Hazra-i Haseneyn Türbesi’ne defnedildi (Esad Mehmed Efendi, s. 119). Ahmed Tâib, Nef‘î’den sonra hicvi yüzünden katledilen ikinci air olmu, ölümüne dönemin airleri tarafndan tarihler düürülmütür. Kalemi dümanlar için zehirli bir ylan, dostlar için tatl dilli papaan saylan, nükteleri, ho sohbeti ve hazrcevapll ile bilinen Osmanzâde’nin kulland “su gibi ezberleme”, “bir içim su” vb. ifadeler hâlâ kullanlmaktadr. 1115 (1703) Edirne Vak‘as’yla ilgili manzumelerinde olaya karan devrin ileri gelenleri, hadisenin ortaya çk, seyri ve halkn tutumu üzerinde durmutur. stanbul’da kahvenin ktlamas ve ar pahalanmas üzerine söyledii, “Olal kahve-i Rûmî nümâyan / Nohûdî-mereb oldu cümle yâran” beyti de mehurdur. htiam, iyi yaamay seven ve önceleri Hamdî mahlasn kullanan Ahmed Efendi, yaptklarna tövbe ederek “Tâib” mahlasn almsa da yine hiciv taraf ar basm ve hayat boyunca Nâbî, Mustafa Sâkb Dede gibi önemli kiileri yermekten vazgeçmemitir. “Melikü’-uarâ” unvann aldktan sonra yazd ünlü kasidesinde zamannn airlerini birer nükte ile hicvedip sözü vekili olarak niteledii Seyyid Vehbî’ye brakm, o da bu istei yerine getirmi ve sözü Nedîm’e vermitir. Bu manzumelerin saray düünleri, imar ve ina hareketleri, stanbul yangnlar, hayat pahall ve ktlk gibi dönemin sosyal tarihiyle ilgili önemli kaynaklar olduu görülmektedir. Arapça ve Farsça’ya da vâkf olan Ahmed Tâib Efendi sadece air deil ayn zamanda güçlü bir münî idi (Sicilli Osmânî, I, 242-243).
Eserleri. 1. Shhatâbâd. Krk hadis erhi olup III. Ahmed’in hastalanmas münasebetiyle 1120 (1708) ylnda sade bir üslûpla kaleme alnmtr. Önce nesirle açklanan hadisler daha sonra birer kta ile nazma çevrilmitir. Türünün baarl örneklerinden saylan eserin birçok nüshas mevcuttur (Ü Ktp., TY, nr. 3904). 2. Ahmedü’l-âsâr fî tercemeti Meârik’l-envâr. Radyyüddin es-Sâgnî’nin Meâriu’l-envâri’n-nebeviyye adl 2246 hadisten oluan eserinin tercümesidir. III. Ahmed’in emriyle yaplan bu çalma 1122 (1710) ylnda tamamlanmtr. Dili nisbeten sade olan eserin iki yazmas stanbul Üniversitesi (TY, nr. 1568) ve Süleymaniye (Âir Efendi, nr. 421/1) kütüphanelerinde kaytldr. 3. Divan. Muahhar kaynaklarda bahsedilen mürettep divann nüshasna henüz rastlanmamtr. Ali Cânip Yöntem, Ali Kemal Bey’in kütüphanesindeki yazmann bir kitapçnn eline geçtiini, fakat âkbetinin ne olduunun bilinmediini söyler (TM, II, 121). Theodor
Menzel kaynak göstermeden divanda on iki kaside, otuz iki tarih, yetmi yedi gazel ve baka iirler bulunduunu kaydeder (EI2 [Fr.], VIII, 191). Müjgân Cunbur ve ekibi tarafndan Türk Dil Kurumu Kütüphanesi’nde mevcut yazmalarn katalog çalmalar srasnda burada bir divann bulunduu tesbit edilmi (nr. A 378) ve eser Ahmet Sevgi tarafndan bilim dünyasna duyurulmutur (Türk Edebiyat, XXXII/369 [2004], s. 4-5). Krk üç varaktan oluan 1497 beyitlik bu yazmada krk üç beyitlik bir mi‘râciyye, elli dokuz beyitlik temmûziyye kasideleri, terkibibendler, elli iki beyitlik hazâniyye kasidesi, tarihler, kta ve rubâîler bulunmaktadr. Ahmet Sevgi divanda hiç hiciv bulunmamasndan hareketle onun çok önceden tertip edilmi olabileceini söyler. airin çadalarnn divanndan söz etmemeleri ilginçtir. Baz iir mecmualarnda bata kaside ve gazel olmak üzere birçok iiri günümüze ulamtr. stanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bir divan parças vardr (TY, nr. 3904, vr. 56b-90a). Ayn kütüphanenin bnülemin bölümündeki bir mecmuada Ahmed Tâib’in kendi hattyla yazlm gazeller mevcuttur (nr. 3432, vr. 24b-28a). Millet Kütüphanesi’ndeki (nr. 659) divan parçasnda ise elli kadar gazeli yer almaktadr. Bunlar önemli ölçüde Salih Sa‘dâvî tarafndan yaplan doktora tezinde bir araya getirilmitir (stanbul 1987). Mustafa Yatman, airin dank halde bulunan iirlerini toplam ve Osmanzâde Tâib Divân’ndan Seçmeler adyla yaymlamtr (Ankara 1989). 4. Müneât (Mektûbât ve Muharrerât- Nâdire, Tuhfe). Ahmed Tâib’in aralarnda arîza, takrir, nevâzinâme, teekkürnâme, tesliyetnâme ve niyaznâmelerin de bulunduu elli civarnda mektubundan olumaktadr. Çounun muhatab belli olmayan bu mektuplarn Sadrazam Damad brâhim Paa, Kudüs Valisi Osman Paa, reîsülküttâb efendi, sadâret kethüdâs, Cidde Valisi Osman Paa, Râid Efendi (vak‘anüvis), Halep nâibi, Halep müftüsü, Gürânîzâde gibi devlet büyüklerine ve dostlarna
gönderildii anlalmaktadr. Devrinin süslü ve salam nesrinin örnekleri saylabilecek olan bu mektuplardan Ahmed Tâib’in muhataplarndan bir eyler bekledii sezilmekte, böylece devrin önemli ahsiyetlerinin ruh yaplar hakknda bilgi edinilmektedir. 1124’te (1712) toplanm ve devrin hazinedar aasna sunulmu olan eserin stanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde iki nüshas vardr (TY, nr. 3904, vr. 17b-55a; nr. 9812). 5. Ahlâk- Ahmedî. Hüseyin Vâiz-i Kâifî’nin Alâ- Musinî adl eserinin tercümesi olup Osmanzâde bu eseri evinde uzlete çekildii bir srada kaleme alm ve III. Ahmed’e sunmutur. badet, ihlâs, dua, ükür, sabr, tevekkül, hayâ ve iffete dair bu çeviri baz ksmlar çkarlarak baslmtr (stanbul 1256). 6. Hulâsatü’l-ahlâk. Knalzâde Ali’nin Ahlâk- Alâî’sinin özeti olan eser oldukça salam bir üslûpla yazlmtr. Sadrazam brâhim Paa’nn tevikiyle ortaya çkan eserin günümüze birçok yazmas ulamtr (Ü Ktp., TY, nr. 1697; Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 647; Nuruosmaniye Ktp., nr. 2376). 7. Telhîs-i Mehâsinü’l-edeb. Âlî Mustafa Efendi’nin Câhiz’in Minhâcü’s-sülûk’ünden tercüme ettii Mehâsinü’l-âdâb’nn özetidir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1895). Risâlede padiahlar için gerekli olan davranlar, ehzadeler ve vezirlere kar muameleler, sr saklamaya dair hikmetler, giyim kuamla saray hizmetçilerine dair öütler yer alr. 1130 (1718) ylnda hazrlanan ve Sadrazam brâhim Paa’ya sunulan eserin Süleymaniye (Hüsrev Paa, nr. 933) ve stanbul Üniversitesi (TY, nr. 6965) kütüphanelerinde yazmalar mevcuttur. 8. Telhîsü’n-nesâyih (Telhîsü’l-hikem). Menevî ârihi Sar Abdullah Efendi’nin Nasîhatü’l-mülûk’ünün manzum ve mensur özet tercümesi olup 1131’de (1719) tamamlanm ve III. Ahmed’e sunulmutur (stanbul 1283). 9. Simârü’l-esmâr (Zübdetü’l-esmâr [ezhâr?] fi’l-hikâyât, Zübdetü’n-nesâyih) Alâeddin Ali Çelebi’nin Hümâyunnâme adyla yapt Kelîle ve Dimne tercümesinin özeti niteliindedir (Hüseyin Ayvansarâyî, s. 101). 1117’de (1705) tamamlanp III. Ahmed’e takdim edilmitir (stanbul 1251). 10. Hadîkatü’l-mülûk (cmâl-i Tevârîh-i Âl-i Osman, Hulâsatü’t-tevârîh). Osman Gazi’den II. Mustafa’ya kadar gelen Osmanl padiahlarnn hayatyla hayratlarna dairdir. Nevehirli Damad brâhim Paa’ya sunulan eserin günümüze çok
sayda nüshas intikal etmitir (bir ksm için bk. TCYK, s. 633-636; Levend, I, 365). Bir tertibi IV. Mehmed’e, dieri III. Ahmed’e kadar gelen ve Tuhfetü’l-mülûk adyla da anlan eser Mustafa Hâim’in buna zeyli olan Nuhbetü’l-mülûk’ü ile birlikte baslmtr (stanbul 1299). Tuhfetü’l-mülûk, Hadîkatü’l-mülûk’e göre daha muhtasardr. Hadîkatü’l-mülûk’ün Topkap Saray Müzesi Kütüphanesi’ndeki nüshas (Hazine, nr. 1471) üzerinde Oktay Çanakl tarafndan yüksek lisans tezi yaplmtr (1997, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). Hadîkatü’l-mülûk’ün bir baka versiyonu olan cmâl-i Tevârîh-i Âl-i Osman’da I. Mahmud, III. Mustafa ve I. Abdülhamid’den de söz edilmektedir. ehrîzâde Mehmed Said tarafndan yaplan ksa zeylinde sadece III. Ahmed’den bahsedilmitir. 11. Hadîkatü’l-vüzerâ*. Osmanzâde Ahmed Tâib’in en tannm eseri olup Osmanl sadrazamlarnn biyografileri ilk defa bu kitapta müstakil olarak ele alnmtr (stanbul 1271; Freiburg 1969).
Kendisine Menâkb- mâm- Âzam / Tuhfe-i Nu‘mân (Çelebizâde Âsm, s. 172) adl bir eser izâfe edilen Ahmed Tâib, Kurâzatü’z-zeheb fî ilmi’n-nahv ve’l-edeb’in de müellifi gösterilmi (Hediyyetü’l-ârifîn, I, 171), hatta eser bu adla Lübnan’da yaymlanmtr (Beyrut 1998). Ancak Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshalarda (Lâleli, nr. 3205, 3474) müellifin “Ahmed el-mütehir en-Niyâbe” eklinde gösterilmesinden eserin Ahmed Nâib’e ait olduu anlalmaktadr. Osmanzâde’ye ayrca Münâzaratü’d-devleteyn, Suâl ve Cevâb adl bir eser izâfe edilmektedir.
BBLYOGRAFYA
Osmanzâde Ahmed Tâib, Hadîkatü’l-vüzerâ, stanbul 1271, s. 3-4, 130-132; a.e., Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 936/7, vr. 1b; Safâî, Tezkire, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2549, vr. 49a vd.; eyhî, Vekyiu’l-fuzalâ, IV, 562-564; Râid, Târih, V, 207-208; Sâlim, Tezkire, stanbul 1315, s. 178-181; Ahmed Hasîb Efendi, Ravzatü’l-küberâ (nr. Mesut Aydner), Ankara 2003, s. 2, 9, 15-17, 21; Çelebizâde Âsm, Târih, stanbul 1282, s. 170-172; em‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh, Beyazt Devlet Ktp., nr. 5244, vr. 336b; Râmiz ve Âdâb- Zurafâ’s: nceleme-Tenkidli Metin-ndeks-Sözlük (haz. Sadk Erdem), Ankara 1994, s. 50-52, 203, 220, 232; Müstakimzâde, Mecelletü’n-nisâb, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 628, vr. 156b; Hüseyin Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârîh (nr. Fahri Ç. Derin - Vâhid Çabuk), stanbul 1985, s. 68, 70, 101, 127, 131, 165; Esad Mehmed Efendi ve Baçe-i Safâendûz’u (haz. Rza Ora), Burdur 2001, s. 118-133; Fatîn, Tezkire, s. 32; Mehmed Tevfik [Mesnevihan], Mecmûatü’t-terâcim, Ü Ktp., TY, nr. 192, vr. 80a; Hammer, GOR, IX, 238; a.mlf., GOD, IV, 120-131; Muallim Nâci, Esâmî, stanbul 1308, s. 92; Gibb, HOP, IV, 103; Sicilli Osmânî, I, 242-243; Osmanl Müellifleri, II, 116-117; Köprülü, Eski airlerimiz Divân Edebiyat Antolojisi, stanbul 1931, s. 453; a.mlf., “Osmanzâde Tâib’e Dâir”, TM, II (1928), s. 427-430; TCYK, s. 633-643; Uzunçarl, Osmanl Tarihi, IV/2, s. 269, 305, 606-609; Hediyyetü’l-ârifîn, I, 171; Abdülkadir Karahan, slâm-Türk Edebiyatnda Krk Hadis, stanbul 1954, s. 327 vd.; a.mlf., “Osman-zâde Tâib”, A, IX, 453-456; Agâh Srr Levend, Türk Edebiyat Tarihi, Ankara 1973, I, 364-365; Faruk K. Timurta, Tarih çinde Türk Edebiyat, stanbul 1981, s. 245-246; Babinger (Üçok), s. 279-281; Nihad Sâmi Banarl, Resimli Türk Edebiyât Târihi, stanbul 1983, II, 749-750; Sâlih Sa‘dâvî, Osmanzâde Tâib Ahmed, Hayat, Eserleri ve Edebî Kiilii (doktora tezi, 1987), Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 90-91; Mustafa Yatman, Osman-zâde Tâib Dîvân’ndan Seçmeler,
Ankara 1989; Müjgân Cunbur v.dr., Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Yazma Eserler Katalogu, Ankara 1999, s. 298-299; Mübahat S. Kütükolu, XX. Asra Erien Osmanl Medreseleri, Ankara 2000, s. 112; Ali Cânib, “Reîs-i âirân Osmanzâde Ahmed Tâib Efendi”, TM, II (1928), s. 103-129; Oktay Çanakl, “Osmanzâde Ahmed Tâib Efendi”, TDA, sy. 123 (1999), s. 229-234; Ahmet Sevgi, “Reîs-i âirân Osman-zâde Tâib Divân Üzerine”, Türk Edebiyat, XXXII/369, stanbul 2004, s. 4-5; smail Ünver, “Tâib, Osmanzâde Ahmed”, TA, XXX, 354-355; Th. Menzel, “Othmn-zde Amed Tib”, EI² (Fr.), VIII, 191-192. Abdülkadir Özcan
OTA (bk. ÇADIR).
OTLUKBEL SAVAI Osmanllar’la Akkoyunlular arasnda 1473’te yaplan meydan sava.
16 Rebîülevvel 878’de (11 Austos 1473) Tercan yaknlarnda Otlukbeli (Bakent) mevkiinde meydana gelen bu sava, Osmanllar’n Anadolu’daki birlii salama mücadelesi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Fâtih Sultan Mehmed’in Trabzon Rum Devleti’ni ortadan kaldrmasndan ve Orta Anadolu’da Karamanoullar üzerinde hâkimiyet tesis etmesinden sonra douda en güçlü rakibi, o sralarda ran ve Dou Anadolu’nun önemli bir ksmna sahip olan Diyarbekir-Tebriz merkezli Akkoyunlu Devleti olmutu. Akkoyunlular’n banda bulunan Uzun Hasan, Anadolu’da Timur’un siyasetine benzer faaliyetlerde bulunuyordu. Osmanllar’la sava halindeki Venedikliler’le de diplomatik iliki kurmutu. Venedik 1463’te Osmanl Devleti ile savaa girince Uzun Hasan’a arka arkaya elçiler gönderdi. Akkoyunlu elçileri de Venedik’e giderek görümeler yaptlar. Ayrca Macaristan, Rodos övalyeleri ve Kbrs Krall ile de Osmanl aleyhine ittifak çalmalarnda bulundular. Uzun Hasan ordusunun eksikliklerinin farknda olduu için Venedik’ten srarla top ve tüfek istiyordu.
Uzun Hasan, kendisine snan Karamanoullar’ndan Pîr Ahmed ve Kasm beylerle sfendiyarolu Kzl Ahmed Bey’in tahrikleri neticesinde 877’de (1472) 20-30.000 kiilik bir orduyu Osmanl topraklarna gönderdi. Akkoyunlu Emîr Ömer Bey, Tokat üzerine yürüyerek ehri batan baa yamalad ve yakt. Bu baskn, Fâtih Sultan Mehmed’in ran’a büyük gelir temin eden ipek ticareti güzergâh üzerindeki Tokat’ta oluturduu yeni gümrük ihdasna Akkoyunlular’n bir cevab nitelii tayordu. Emîr Ömer Bey, Amasya’daki ehzade Bayezid’in üzerine geldiini haber alnca Diyarbekir’e geri döndü. Ksa bir süre sonra 1472 knda bu defa Yûsufça Mirza kumandasndaki 20.000 kiilik bir Akkoyunlu ordusu Karaman’a yürüdü. Karamanolu Pîr Ahmed Bey, Akkoyunlu desteiyle Karamanl topraklarn ele geçirdi.
Akkoyunlu ordusunun Osmanl topraklarndaki harekâtnn haberi stanbul’a ulanca Fâtih Sultan Mehmed otan Üsküdar’a kurdurup hemen sefer hazrlklarna balanmasn emretti. Vezîriâzam shak Paa görevden alnp yerine Mahmud Paa tayin edildi. Mahmud Paa, kn yaklamasndan dolay hazrlklarn tamamlanamayacan söyleyerek padiah seferin bahara tehirine raz etti. Akkoyunlular üzerine Konya Valisi ehzade Mustafa gönderildi. Osmanl ordusu, Akkoyunlu kuvvetlerini Eflâtunpnar denilen yerde malûp etti (Rebîülevvel 877 / Austos 1472).
Papalk, Venedik, Napoli ve Rodos övalyelerinin meydana getirdii seksen yedi gemilik Haçl donanmas da bu srada harekete geçmiti. Haçllar, Uzun Hasan’la temas kurabilmek ve Karamanllar’a yardm edebilmek için Silifke ve Kzkalesi’ni (Gorigos) alp Karamanl Kasm Bey’e verdiler. Böylece ky eridi Uzun Hasan ile iletiim kurmaya uygun hale geldi. Haçl donanmas daha sonra Antalya’ya saldrdysa da ehri alamad. Napolililer, Venedikliler’le aralarnda anlamazlk çknca donanmalaryla talya’ya geri döndüler. Venedik ve papalk gemileri 13 Eylül 1472’de zmir’e saldrarak ehri ele geçirdi.
Bütün k her iki taraf nihaî karlamann hazrlklarn tamamlamaya çalt. Venedik, Akkoyunlu hükümdarnn istedii top, topçu ustas ve çeitli silâhlar birkaç gemiyle çel sahillerine gönderdi.
Ancak Osmanllar’n ald tedbirler yüzünden bu mühimmat Uzun Hasan’a ulaamad. Bu arada Uzun Hasan Fâtih Sultan Mehmed’e yazd bir mektupta Kapadokya ve Trabzon’un kendisine verilmesi artyla bar yapabileceini bildirdi. Fâtih Sultan Mehmed cevabî mektubunda ar sözlerle Uzun Hasan’ baharda savaa davet etti. Fâtih, önce bat snrlarndan emin olabilmek için Venedik’le dokuz yldr süregelen sava sona erdirmeye çalt. Osmanllar’n Akkoyunlular’la savaa girmesi üzerine rahat bir nefes alan Venedikliler, Uzun Hasan’dan çok eyler bekledikleri için Eriboz adasnn kendisine teslim edilmesinde srar ederek bar teklifini geri çevirdiler. Fâtih Sultan Mehmed ayrca arkadan vurulmamak için Macaristan’a bir elçi göndererek bar teklif etmiti. Macar elçilik heyeti stanbul’a geldiinde onun Anadolu’da seferde olduunu örenip arkasndan gitmiti. Padiah ayrca Memlükler’le de bir ittifak yapmt.
Uzun Hasan bu srada müttefiklerinin faaliyetlerini ve yardm geldiini haber alnca Osmanllar’a kar harekete geçti. Venedik elçisi Barbaro, Gorigos’tan 5 Haziran 1473’te Uzun Hasan’a yazd mektupla Venedik’in stanbul’a saldrmaya hazr olduunu bildirince Akkoyunlular büyük kutlamalar yapmlard. Venedik Senatosu, Haçl donanmasnn ikiye ayrlmas ve müttefiklerden iaret alnr alnmaz Çanakkale Boaz’nn geçilmesi konusunu tartt. Balangçta reddedilen bu fikir daha sonra kabul edilerek Amiral Mocenigo’ya bu yönde tâlimat verildi. Ancak Kbrs Kral Jacques Giacomo’nun ölümü yüzünden Mocenigo Kbrs’a gitti, böylece Venedik donanmas büyük bir tehlike oluturmad. Venedik’in Uzun Hasan’a gönderdii ateli silâhlar da bir türlü Akkoyunlular’a ulatrlamamt. Otlukbeli Sava’nda Osmanl top ve tüfekleri muharebenin kaderini tayin edecekti.
Bütün hazrlklarn tamamlayan Fâtih Sultan Mehmed, stanbul’un muhafazasna küçük olu ehzade Cem’i tayin ettikten sonra evval 877’de (Mart 1473) Üsküdar’dan hareket etti. Padiah Yeniehir’e ulatnda Rumeli Beylerbeyi Has Murad Paa, Gelibolu üzerinden geçirdii Rumeli kuvvetleriyle orduya iltihak etti. ehzade Mustafa Beypazar’nda, ehzade Bayezid Kazova’da kendi birlikleri ile orduya katldlar. Osmanl ordusunun mevcudu 70.000 ile 100.000 arasndayd. Osmanllar’n hazrlklar devam ederken Uzun Hasan da ordusunu toplamt. Akkoyunlu ordusunun ana gücünü 40.000’i mzrakl ve zrhl, 30.000’i dier silâhlarla donanm 70.000 kiilik süvari birlikleri oluturuyordu.
Fâtih Sultan Mehmed, Sivas’a ulanca orduyu sava nizamnda ilerletmeye balad. Buna göre merkezde önünde yeniçeriler, sanda ve solunda sipahilerle silâhdarlar olduu halde padiah, sa kolda emrinde Has Murad Paa bulunan ehzade Bayezid, sol kolda maiyetinde Anadolu Beylerbeyi Koca Dâvud Paa’nn yer ald ehzade Mustafa vard. Has Murad Paa öncülere kumanda etmekte, Dâvud Paa ise hemen onun arkasnda yer almaktayd. Osmanl ordusu bu ekilde krk gün yol almasna ramen Uzun Hasan ile karlalmad. stanbul’la düzenli haberleme salanamad için Osmanl baehrine Akkoyunlular’n galip geldii rivayetleri ulam, bunun üzerine ehzade Cem kendi otoritesini kurma faaliyetlerine balamt. Vezîriâzam Mahmud Paa sefer yoluna yakn bir mahalde bulunan Uzun Hasan’a ait arkîkarahisar’n (ebinkarahisar) alnmasn tavsiye ettiyse de Fâtih bu teklifi reddederek ilerlemeyi sürdürdü. Bu arada zaman zaman iki tarafn öncü birlikleri arasnda çatmalar yaand. Niksar’da bir Akkoyunlu birliinin taarruzuna urayan Osmanl öncüleri bunlar malûp etti. Ordu Koyulhisar ve ebinkarahisar üzerinden Erzincan’a ulat. Turahan Bey olu Ömer Bey, Erzincan’da Uzun Hasan’n 5000 kiilik bir kuvvetini yenilgiye uratt.
Osmanl ordusu Tercan taraflarnda Frat’ takip ederek douya doru ilerledii srada Akkoyunlular
kar sahillerde ortaya çkt. Buradaki Uzun Hasan kuvvetlerinin nehri geçmesini engellemek üzere Osmanl ordugâh Frat’n geniledii bir kumsal alanda kuruldu. Has Murad Paa ile Mahmud Paa maiyetine bir ksm asker verilerek nehrin kar tarafna geçirildi. Uzun Hasan’n olu Uurlu Mehmed Bey’in kumandasndaki Akkoyunlu birlikleri nehri geçen Osmanl birliklerine saldrp ksa bir çatmadan sonra sahte bir geri çekilme yapt. Mahmud Paa bunun bir hile olduunu anlayarak Has Murad Paa’ya ileri gitmemesini emrettiyse de Has Murad Paa, baz kaynaklara göre maiyetindekilerin zaferin erefini yalnzca Mahmud Paa’ya brakmamas yönündeki telkinleri, baz kaynaklara göre de tecrübesizlii yüzünden onu dinlemeyip Akkoyunlular’ takip etti. Dar bir geçide çekilen Has Murad Paa’nn birlikleri burada 9 Rebîülevvel 878’de (4 Austos 1473) cereyan eden çarpmada bozguna urad. Has Murad Paa nehri geçmeye çalrken bouldu, Turahan Bey olu Ömer Bey, Aydnolu Hac Bey, Molla Fenârî oullarndan Ahmed Çelebi gibi devlet ileri gelenleri Akkoyunlular’a esir dütü. Osmanl birliklerinin kayb 4000’i buldu.
Vezîriâzam Mahmud Paa bu muharebeye müdahale etmeyerek geri çekildi. Bu ilk savataki baarszlk Osmanl tarafnda büyük moral bozukluuna yol açt. Uzun Hasan ise Osmanllar’a ilk darbeyi indirdikten sonra yine geri çekilerek ortadan kayboldu. Bunun üzerine Osmanl ordusu Bayburt tarafna yönelerek alt gün boyunca bu yönde ilerledi. Bölgeyi iyi bilen Akkoyunlu birlikleri Osmanl ordusunu takip ederek onlar iyice yormak istiyordu. Osmanl ordusu, 16 Rebîülevvel 878 (11 Austos 1473) Çaramba günü Tercan civarnda sarp bir yer olan Üçazl adl mevkide ordugâh kurdu. Öle vakti, Frat havzasn Çoruh’tan ayran Otlukbeli ismiyle anlan tepelerde Uzun Hasan’n Gâvur shak kumandasndaki birlikleri göründü. Dâvud Paa ile Mahmud Paa, Gâvur shak’n üzerine gönderildi. Otlukbeli tepelerini tutmu olan Uzun Hasan böylece Osmanllar’ zor bir alanda savaa mecbur tutmutu.
Dâvud Paa iddetli bir hücumla Gâvur shak’n tepeden aa inip yollar kontrol altna almasn engelledi ve tepeye çkp sava nizam almay baard. Gâvur shak geri çekilerek dier Akkoyunlu birliklerine katld. Akkoyunlu ordusunun sa kolunu kumanda eden Uzun Hasan’n olu Kör Zeynel Mirza, Dâvud Paa’nn üzerine saldrd. Bu esnada Fâtih Sultan Mehmed’in kumandasndaki asl ordu tepeye trmanmaya balamt. Dâvud Paa’nn Anadolu askeriyle birlikte Akkoyunlular’ oyalamas sayesinde ilk olarak ehzade Mustafa düzlüe çkp Zeynel Mirza’ya saldrd. ki ordu arasnda iddetli bir sava balad. Bir süre sonra Zeynel Mirza Osmanl azebleri tarafndan öldürüldü ve kesilen ba Mahmud Aa tarafndan ehzade Mustafa’ya gönderildi. Böylece Akkoyunlu ordusunun sa cenah çöktü ve ehzade Mustafa sol kol askeri ve dier Osmanl kuvvetleriyle Akkoyunlu ordusunun merkezini kumanda eden Uzun Hasan’n üzerine yüklendi. Osmanllar’n ric‘at etmesi halinde kaçanlar imha etmek, Akkoyunlu ordusu zor duruma düerse çevirme harekâtyla onlar arkadan vurmak üzere babasndan emir alan ve Akkoyunlu ordusunun, sol kolunu idare eden Uurlu Mehmed Mirza, ehzade Bayezid’in taarruzu karsnda biraz geri çekildi. Bu kolda asl savalar ehzade Bayezid ile Mirza Mehmed Bakr arasnda yaand. Uurlu Mehmed, Osmanllar’la kendi birlikleri arasndaki bir dereyi iddetle müdafaa ederek ehzade Bayezid’in bu tarafa geçmesine mani oldu. Akkoyunlu ordusunun bozulmaya yüz tuttuunu gören Fâtih Sultan Mehmed maiyetindeki yeniçerilerden bir ksmn daha sava sahasna sürdü.
Uzun Hasan, artk mukavemetin mümkün olmadn anlayarak kendisine çok benzeyen Alpagot Pîr Mehmed Bey’i yerine brakp hzla kaçt. Osmanllar, Uzun Hasan zannyla Alpagot’u esir ettilerse de ksa bir süre sonra Uzun Hasan olmadn ve onun kaçtn anladlar. Akkoyunlu hükümdarnn
sava meydannda kalan sanca, davulu, mehterleri, cephanesi ve hazinesi Fâtih Sultan Mehmed’in huzuruna getirildi. Babasnn kaçtn ve kardeinin maktul dütüünü duyan Uurlu Mehmed de sava meydanndan çekildi.
Angiolello sekiz saat süren bu muharebede Akkoyunlular’n 10.000, Osmanllar’n yalnzca 1000 kii kaybettiini belirtir. Osmanllar’n galibiyetinde top ve tüfek üstünlüünün büyük rolü olmutur. Osmanllar bu savata çok sayda esir almlard. Bunlarn arasnda Timur soyundan Mirza Mehmed Bakr, Mirza Zeynel, Mirza Muzaffer ile âlimlerden Kad Mahmud Süreyhî, Uzun Hasan’n niancs Hoca Seyyid Mehmed Münî, imam Hasankeyfli Kad Ali de vard. Esir alnan Türkmen askerlerinin çou öldürüldü. Ancak kaçan Akkoyunlu ordusu takip edilmedi. Sava alannda iki veya üç gün daha kalan Fâtih Sultan Mehmed 28 Rebîülevvel’de (23 Austos) Bayburt’u alp geriye döndü. Yolda Uzun Hasan’a ait olup Darap Bey tarafnda müdafaa edilen arkîkarahisar Kalesi de ele geçirildi.
Otlukbeli Sava’nda elde edilen zafer, Timur malûbiyetinden sonra doudan gelecek tehlike korkusu tayan Osmanllar’a büyük bir moral kazandrd. Bu muharebe klasik Türkmen ordularnn Osmanllar’n ateli silâhlarla mücehhez düzenli birlikleriyle artk ba edemeyeceini ortaya koydu. Böylece Osmanllar’n Dou Anadolu’ya ve ticaret güzergâhna hâkim olmalarnn yolu açlrken Akkoyunlular bu yenilginin ardndan kendilerini bir daha toparlayamadlar ve ksa bir süre sonra tarih sahnesinden çekildiler. Onlarn boluunu ise yeni bir dinî-siyasî oluum haline gelen, Osmanllar için daha önemli ve ciddi bir rakip olan Safevîler doldurmutur.
BBLYOGRAFYA
Âkpaazâde, Târih (Atsz), s. I; L. Chalkokondyles, Histoire générale des turcs, Paris 1662, I, 250- 252; J. Barbaro, Anadolu’ya ve ran’a Seyahat (trc. Tufan Gündüz), stanbul 2005, tür.yer.; Tursun Bey, Târîh-i Ebü’l-Feth (nr. A. Mertol Tulum), stanbul 1977, s. 150-168; Nerî, Cihannümâ (Taeschner), I, 207-213; bn Kemal, Tevârîh-i Âl-i Osmân, VII, 316-370; Mîr Seyyid Ali b. Muzaffer Meâlî, Hünkârnâme: Tevârîh-i Âl-i Osmân (haz. Refet Yalçn Balata, doktora tezi, 1992), Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü; Feridun Bey, Müneât, I, 278-289; Uzunçarl, Osmanl Tarihi, II, 93-105; Barbara von Palombini, Bündniswerben Auslandischer Mächte um Persien, 1453-1600, Wiesbaden 1968, s. 13-30; M. K. Setton, The Papacy and the Levant (1204-1571), Philadelphia 1976, II, 222- 223, 272, 311-321; Selahattin Tansel, Osmanl Kaynaklarna Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasî ve Askerî Faaliyetleri, Ankara 1985, s. 299-328; J. E. Woods, Akkoyunlular (trc. Sibel Özbudun), stanbul 1993; Th. Stavrides, The Sultan of Vezirs. The Life and Time of the Ottoman Grand Vezir Mahmud Pasha Angelovic, Leiden 2001, s. 137-140, 175-180; Fr. Babinger, Fatih Sultan Mehmed ve Zaman (trc. Dost Körpe), stanbul 2003, s. 263-278; Bir Yeniçerinin Hatrat (trc. Kemal Beydilli), stanbul 2003, s. 73-78; N. Jorga, Osmanl mparatorluu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), stanbul 2005, II, 144-145; Uzun Hasan-Fâtih Mücadelesi Döneminde Dou’da Venedik Elçileri, Caterino Zeno ve Ambrogio Contarini’nin Seyahatnâmeleri (trc. Tufan Gündüz), stanbul 2006, tür.yer.; Necati Lugal - Adnan Erzi, “Fatih Sultan Mehmed’in Muhtelif Seferlerine Ait Fetihnameler”, stanbul Enstitüsü Dergisi, sy. 3, stanbul 1957, s. 177-192; Reit Rahmeti Arat, “Fatih Sultan Mehmed’in Yarl”, TM, VI (1939), s. 286-322; Bekir Stk Baykal, “Uzun Hasan’n Osmanllara Kar Kat’i Mücadeleye
Hazrlklar ve Osmanl-Akkoyunlu Harbinin Balamas”, TTK Belleten, XXI/82 (1957), s. 261-284; a.mlf., “Fatih Sultan Mehmed-Uzun Hasan Rekabetinde Trabzon Meselesi”, TAD, II/ 2-3 (1966), s. 67-83; erafettin Turan, “Fâtih Sultan Mehmed-Uzun Hasan Mücadelesi ve Venedik”, Tarih Aratrmalar Dergisi, III/4-5 (1967), s. 63-110; lhan Erdem, “Akkoyunlu Kaynaklarna Göre Otlukbeli (Bakent) Sava”, AÜ Osmanl Tarihi Aratrma ve Uygulama Merkezi Dergisi: OTAM, sy. 4, Ankara 1993, s. 151-159; Halil nalck, “Mehmed II”, A, VII, 523-527. Erhan Afyoncu
OTMAN BABA (ö. 883/1478)
Kalenderî eyhi.
780 (1378-79) ylnda dodu. Hayat hakkndaki bilgiler, halifelerinden Küçük Abdal’n onun ölümünden be yl sonra kaleme ald Vilâyetnâme-i Otman Baba adl esere dayanmaktadr. Birbirine benzeyen keramet hikâyelerini tekrar eden menâkbnâmelerin dnda dönemin dinî-sosyal hayatna k tutan önemli bir kaynak olarak tanmlanan eseri (nalck, s. 129) yazma görevini kendisine bizzat Otman Baba’nn verdiini söyleyen Küçük Abdal onun Anadolu’ya Timur ile birlikte geldiini, halk arasnda Otman Baba diye tanndn, erenlerin ise ona Hüsam ah dediklerini, Ouz dili konutuunu, cüssesinin heybetli, nazarnn himmetli olduunu, srrna kimsenin vâkf olamayacan
söylediini belirtir. Ar da eteklerinde, Bursa, znik, Germiyan ve Saruhan yöresinde dolatn, Fâtih Sultan Mehmed ile ehzadelii srasnda Manisa’da görütüünü anlatr.
Otman Baba, daha sonra Küçük Abdal’n “abdalân- Rûm” diye tanmlad yüzlerce derviiyle birlikte stanbul’a gelmi, Göztepe’de ve Terkos civarnda bir süre ikamet ettikten sonra uzun yllar faaliyet gösterecei Balkanlar’a geçmi, burada muhtelif ehir, köy ve kasabalar dolam, skntlarn gidermede halka yardm etmi, zorda olan çiftçilere destek olmu, abdallar için kurban toplamtr. Babaeski, Aydos, Dobruca, Trnova, Zara, Filibe, Edirne, Vize, Siroz, Belgrad, Semendire, Aaç denizi, Balkan da gezdii yerler arasnda zikredilebilir. Yaz aylarnda Ahmed Baba (Vize), Mü’min Dervi (Zara), Bayezid Baba (Vardar), Mecnun Dervi (Serez) ve Nasuh Baba (Karasu Yenicesi) gibi dönemin ünlü Kalenderî zâviyelerini dolam, klar Varna ve Edirne’deki zâviyesinde geçirmitir. Eserde, onun bölgenin efsanevî kahraman Sar Saltuk’a atfta bulunduu ve Balkanlar’da iman çeran yakan Sar Saltuk’un aslnda kendisi olduunu vurgulad görülür. Otman Baba, Balkanlar’da yörükler ve bilhassa Tanrda yörükleri arasnda faaliyet göstermitir. Kendisinin de yörük olmasnn faaliyet sahasn belirlemede etkili olduu söylenebilir. Halil nalck’a göre bunun temelinde merkezî yönetim tarafndan dlanm olan bu zümrelere mensup oluu yatmaktadr. Esasen onun abdallarnn çou Dou Balkan dalar veya Dobruca yörüklerinden fakir çobanlardr. Otman Baba’nn ehirde yaayanlar “koca karnl” diye eletirmesi, sürekli dalarda dolamas kendisini ve mensup olduu çevreyi açk biçimde ortaya koymaktadr. Abdallaryla birlikte Balkanlar’daki fetih hareketlerine katlp gazilerle birlikte savaan Otman Baba onlarla yakn dostluk kurmu, devlet adamlarnn ihsanlarn kesinlikle kabul etmemitir. Onun yaknlk kurduu aknc gazilerin banda Mihalolu Ali Bey gelir. Vilâyetnâme’de Ali Bey’in Otman Baba’ya kar çok hürmetkâr olduundan bahsedilir.
Vilâyetnâme’de en çok vurgu yaplan hususlardan biri Otman Baba’nn Fâtih Sultan Mehmed’le ilikisidir. ehzadelii döneminden itibaren Fâtih üzerinde nüfuz sahibi olmaya çalan Otman Baba rivayete göre daha ehzade iken rüyasna girerek kendini tantm ve ona Rum diyarna kendisini padiah yapmak için geldiini söylemitir. Küçük Abdal’n ifadelerinden, Otman Baba’nn, Fâtih’i sultan olarak tanmakla birlikte kendisinin kâinat yöneten kutup olduunu ve tasarrufu olmakszn
hiçbir eyin gerçeklemeyeceini vurgulamaya çalt hissedilir. Nitekim kendini Fâtih’in yapt ilerden sorumlu görmü, aralarndaki ilikiye daha çok bu anlay damgasn vurmutur. Meselâ Vilâyetnâme’ye göre Fâtih, Belgrad seferine çkmay planladnda ona sefere çkmamasn tavsiye etmi, çkt takdirde baarsz olacan söylemi, Fâtih bu tavsiyeyi sert bir tepkiyle karlamsa da sefer baarszlkla sonuçlannca onun üstünlüünü tanmak zorunda kalm, bu dönemden itibaren Otman Baba’ya kar son derece hürmetkâr, lutufkâr ve itaatkâr davranmaya balamtr. Eserde, bata Mahmud Paa olmak üzere Fâtih’in yanndaki devlet adamlarnn da Otman Baba’nn “srr- velâyet” olduunu bildikleri vurgulanr.
Otman Baba’nn Fâtih Sultan Mehmed’e ve devrin dier adamlarna kar tutumunda sahip olduu kutbiyyet telakkisinin büyük pay vardr. Vilâyetnâme’de Yldrm Bayezid devrinde ücâüddin Dede’nin kutbiyyet makamnda bulunduu, daha sonra kutbiyyetin Otman Baba’ya geçtii ifade edilmektedir. Küçük Abdal tam anlamyla vahdet-i vücûd nevesi içinde olan Otman Baba’y “kutbü’l-aktâb, kutbü’l-âlem, kutbü’z-zamân, kân- velâyet, serveri âh- cihân, kutb- velâyet-i srr- eyâ, âlim-i nûr- hikmet, sâhib-i kudret, nokta-i hakîkat, âh- merdân, âh- Kerbelâ” gibi unvanlarla anar. Bu unvanlarda Ehl-i beyt vurgusu açkça görülmektedir.
Vilâyetnâme’den, Hz. Peygamber’le birlikte nübüvvet devrinin sona erip Hz. Ali ile velâyet devrinin baladn söyleyen, velîleri divane ve merû (eriata riayetkâr) diye ikiye ayran, divaneleri dierlerinden üstün sayan Otman Baba’nn bu tür gayr-i Sünnî görüleri sebebiyle medrese çevrelerince Fâtih Sultan Mehmed’e ikâyet edildii, hatta mahkemede sorguland, fakat onun ölünceye kadar fikirlerini savunmaya devam ettii anlalmaktadr. Otman Baba, medrese mensuplarnn yan sra dönemindeki baz tarikat eyhleriyle de anlaamamtr. Bunda onlar dünya mal biriktirmek, an ve öhret peinde komak, iktidara yakn çevrelerle i birlii yapmak, halka yalan yanl mârifet satmak, kurduklar vakflar evlâdiyelik hale dönütürmekle suçlamasnn büyük pay olmaldr. Otman Baba’nn Bektaî ileri gelenleriyle ilikilerinin de pek iyi olmad görülmektedir. Meselâ Vardar Yenicesi’nde bir sohbet srasnda Bayezid Baba’y azarlam, onun Rumeli’deki bütün Hac Bektâ- Velî dervilerini davet ettii bir toplantya katlmam ve koyun postuna bürünüp “insilâh” halini tercih etmitir. Ayn ekilde ziyaretine gelen Bektaî eyhi Mahmud Çelebi’yi de azarlam,
bu zat yaknlardaki bir Edhemî tekkesine saklanarak kendisini kurtarabilmitir. Küçük Abdal onun ücâüddin Baba, Ark Çoban (Koyun Baba) ve Hac Bektâ- Velî dnda geçmite ve kendi döneminde yaayan hiçbir velîyi kabul etmediini, abdallarna çok dükün olduunu, bütün hevesleri terkedip Hak ak ile dolan ve âlemdeki her eyi Hak’tan bilenleri gerçek abdal kabul ettiini söyler. Otman Baba’nn köprü yaptrd, abdallarndan ssz alanlara çemeler kurup sular aktmalarn istedii ve Balkanlar’ yerleim yeri haline getirmeye çalt kaydedilmektedir.
Eserde ayrca Otman Baba’nn pek çok kerametinden bahsedilmektedir. Meselâ Azerbaycan taraflarndan stanbul’a bir buluta binip geldii, yldrm kendisine kamç yapt, tabiata hükmetme gücüne sahip olduu, frtna çkarp yamur yadrd anlatlmaktadr. Bütün bunlar muhtemelen Otman Baba’nn zamann kutbu ve yegâne hâkimi olduunu vurgulamak amacyla üretilmitir. Vilâyetnâme’de anlatlan baz olaylarn amanist motifler içerdii görülmektedir. Onun ve abdallarnn gittikleri her yerde bulduklar kuru aaçlar ortaya yp çok büyük ateler yakarak etrafnda semâ etmeleri, kendisinin Fâtih Sultan Mehmed’in hastaln iyiletirmek için büyük bir
ate yakp banda dua etmesi, Rumeli köylerinde halk ejderhadan kurtarmas gibi olaylar bunlar arasnda zikredilebilir.
Küçük Abdal, Otman Baba’nn 8 Receb 883’te (5 Ekim 1478) vefat ettiini, ölmeden önce abdallarn yanna toplayp kendilerine yetmi iki buçuk milleti yekdierinden ayrt etmemeleri gerektiini hatrlattn, ölümden korkmadn, kendisinin bir at olduunu ve bu ata binerek göe çkacan, arkasndan alamamalarn, zira artk üümeyeceini, yorulmayacan, ackmayacan, yerden göe gideceini, zaten aslnn da orada olduunu söylediini kaydeder. Küçük Abdal, Otman Baba’nn cenazesine içlerinde dânimendlerin de bulunduu 2000 kiinin katldn söyler. Varna’daki zâviyesinde bulunan türbesi 1506 ylnda yaplmtr.
Osmanl Kalenderîlik tarihinde önemli bir yere sahip olan Otman Baba, Balkanlar’da XV. yüzyl Kalenderîliine damgasn vurmu (Ocak, Osmanl mparatorluu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler, s. 101), etkisi sonraki dönemlerde devam etmitir. XVI. yüzylda Kalenderî-Bektaî-Hurûfî balamnda iirler söyleyen Muhyiddin Abdal onu “ululardan ulu, yedi iklim dört köeye, ara kürse tolu” bir ahsiyet olarak tantr. Otman Baba’nn halifesi Akyazl Sultan’dan sonra kutbiyyet makamna geçtiine inanlan Demir Baba’nn abdallar Otman Baba’ya sayg duymular, sk sk türbesini ziyaret etmiler ve bu ziyaretin en büyük kerem olduunu ifade etmilerdir (Demir Baba Vilâyetnâmesi, s. 110). II. Bayezid’e Arnavutluk’ta yaplan suikast giriiminden (1492) Otman Baba dervileri sorumlu tutulmutur (Ocak, Osmanl mparatorluu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler, s. 101-102). Anadolu ve Balkanlar’da pek çok köye onun adna nisbetle Hüsam Dede ismi verilmitir.
BBLYOGRAFYA
Küçük Abdal, Vilâyetnâme-i Otman Baba, Ankara Cebeci Halk Ktp., nr. 495; Millî Ktp., Mikrofilm Arivi, nr. A. 4985; Demir Baba Vilâyetnâmesi (haz. Bedri Noyan), stanbul 1976, s. 81, 110, 119, 147, 162; Yemînî, Fazîletnâme (haz. Yusuf Tepeli), Ankara 2002, I; Abdülbâki Gölpnarl, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik (stanbul 1953), stanbul 1983, s. 207; Ahmet Yaar Ocak, Bektaî Menâkbnâmelerinde slâm Öncesi nanç Motifleri, stanbul 1983, tür.yer.; a.mlf., Osmanl mparatorluu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler (XIV-XVII. Yüzyllar), Ankara 1992, s. 99-102; Halil nalck, The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire, Essays on Economy and Society, Bloomington 1993, s. 19-36 (ayn yaz için bk. a.mlf., Dou Bat Makaleleri I, Ankara 2005, s. 129-150); Ahmet T. Karamustafa, God’s Unruly Friends: Dervish Groups in the Islamic Later Middle Period, 1200-1500, Salt Lake City 1994, s. 239-248; Halime Doru, XIII.-XIX. Yüzyllar Arasnda Rumeli’de Sa Kolun Siyasî, Sosyal, Ekonomik Görüntüsü ve Kozluca Kazas, Eskiehir 2000, s. 79-80; Yusuf Ziya Yörükân, Müslümanlktan Evvel Türk Dinleri: amanizm (haz. Türkan Yörükân), Ankara 2005, s. 107; Hasan Fehmi [Turgal], “Otman Baba Velâyetnâmesi”, TY, V/27 (1927), s. 239-244; Nejat Birdoan, “Otman Baba ve Velâyetnâmesi”, Folklor / Edebiyat, sy. 16, Ankara 1998, s. 22-32; Bayram Durbilmez, “Muhyiddin Abdal’a Göre Hac Bekta ve Otman Baba”, a.e., sy. 18 (1999), s. 133-140; evki Koca, “Od’man Baba Velâyetnâmesi (Vilâyetnâme-i âhî) ve Gökçek Abdal Hakknda Bir Didaktik Kodeks”, a.e., sy. 29 (2001), s. 263-272; N. Gramatikova, “Otman Baba: One of the Spiritual Patrons of Islamic Heterodoxy in Bulgarian Lands”, EB, sy. 3
(2002), s. 71-102; Kemal Üçüncü, “Sözlü Kültür/ Tarih Balamnda Edebî Bir Metin Olarak Otman Baba Vilâyetnâmesi”, Bilig, sy. 28, Ankara 2004, s. 1-29. Haim ahin
OTTO-DORN, Katharina (1908-1999)
Türk-slâm sanatlar tarihçisi.
Almanya’nn Wiesbaden ehrinde dodu. Viyana Üniversitesi’nde Josef Strzygowski’nin yannda örenim gördü ve Sâsânî gümü eserlerine dair hazrlad tezle doktor oldu (1933). 1934’te Berlin Devlet Müzeleri slâmî Eserler Bölümü müdürü Ernst Kühnel’in yannda çalt ve onun yönlendirmesiyle slâm sanat üzerinde younlat. 1935’te stanbul’daki Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde znik seramikleriyle ilgilenmeye balad ve 1942’de üyesi olduu bu enstitünün 1944 ylna kadar çeitli aratrma ve kaz programlarna katld. Bu srada znik’in slâm dönemi yap ve sanat varln ortaya koyan Das islamische Iznik adl kitabn yaymlad (Berlin 1941). Theresa Goell ile Nemrut da yaknndaki Kâhta sitini kazdktan sonra 1944’te, Bizans mimarisi uzman Alfons Maria Schneider ile birlikte Adana-Antakya çevrelerinde henüz tannmam birçok slâm antn ele alarak önemli yüzey aratrmalarna giriti. Ancak o günlerde Türkiye-Almanya ilikilerinin kesilmesi yüzünden ülkeden ayrlmak zorunda kald. II. Dünya Sava’nn ardndan Heidelberg Üniversitesi’nde genel slâm sanat derslerini ve Hint-slâm minyatürleri seminerini üstlendi. Alfons Maria Schneider’in Suriye’deki hristiyan Roma merkezlerinden olan Rusâfe’deki kazlarna katld. Onun ölümü üzerine kaz bakanlna getirilen Johannes Kollwitz ile çalt ve ehrin fethinden sonra Emevî Halifesi Hiâm’n sur dna yaptrd saray ortaya çkard.
Otto-Dorn, 1954’te Ankara Üniversitesi’nin davetiyle Dil ve Tarih-Corafya Fakültesi’nde Sanat Tarihi ve Türk Sanat Kürsüsü’nü kurdu. Bir taraftan saylar hzla artan örencilerini yetitirirken bir taraftan da Anadolu Türk-slâm sanat alanna yeni bilgiler kazandran aratrmalarnn sonuçlarn yaymlad. Selçuklu çandan Geç Osmanl dönemi Kütahya çinilerine uzanan Türk seramik sanatn inceledii Türkische Keramik adl kitab (Ankara 1957) bu dönemde verdii ilk büyük eserdir. Otto-Dorn, Anadolu Selçuklu sanatnn biçimde ve ikonografide Asyal kökleri, mimarisinin tipolojisi, ahap camiler, figürlü mezar talar, Türk-Çin hayvan takvimi simgelerinin slâm sanatna geçii, Van’n Ahtamar adasndaki Ermeni kilisesinin kabartmalarnda Türk-slâm sanatnn biçim ve ikonografi etkileri gibi konular ilk defa bilim dünyasna mal etti, bu arada Ahtamar tezi dolaysyla Bat’daki baz fanatik çevrelerin hücumuna urad. Ankara’daki hocal srasnda hazrlad Kunst des Islam adl kitab (Baden-Baden 1964), slâm sanat ve mimarln balangcndan Osmanl ve Hint-Bâbürlü
devirlerinin sonuna kadar düzenli biçimde kurgulayp deerlendirdii bir ömür birikiminin ürünüdür; eser birçok dile çevrilmi ve yeni basklar yaplmtr. Anadolu Selçuklu saray sitesi Kubâdâbâd’da çeitli uzmanlarla birlikte yürüttüü kazlar (1965-1966) bu tür çalmalar kurumsallatrma yolunda atlm ilk admdr. Bu adm uluslararas bilimde yank uyandrm ve Türk-slâm uygarlna yönelik arkeolojinin Türkiye’deki dönüm noktasn oluturmutur. O yllarda plan belirlenmi tek Selçuklu saray külliyesi olan bu görkemli antlar topluluunun yapsal özellikleriyle çini ve resim sanat örnekleri bilimsel düzenle ilk defa ortaya konulmu (bk. KUBÂDÂBÂD SARAYI), onun çalma tarz ve yaymlar bu alanda model tekil etmitir. Bu yaymlardan birer makale halinde hazrlad kaz raporlar, Selçuklu ikonografisinden tasvir sanatnn köklerine kadar birçok konuda yeni bilgiler
ve özgün görüler sergileyen kaynak eser niteliindedir. Otto-Dorn, 1967’de California Üniversitesi’nin (Los Angeles) daveti üzerine Amerika Birleik Devletleri’ne gitti. 1978’de emekli olduktan sonra Berkeley ve Viyana üniversitelerinde ders verdi; 1980’lerin sonunda Heidelberg’e döndü. Ertesi yl örencileri ve meslektalar ona bir armaan kitab sundular (bk.bibl.). 4 Nisan 1999’da Heidelberg’de öldü. Onun çalmalar Anadolu Selçuklu sanat aratrmalarna ufuk açm ve bu sanata bilim dünyasnda hak ettii yeri kazandrmtr.
Otto-Dorn’un balca eserleri arasnda u makaleleri büyük önem tamaktadr: “Östlicher Einfluss auf eine Gruppe iranischer Silberschalen” (Ostasiatische Zeitschrift, N. F., XIII, 3/4 [Berlin 1935], s. 82-91); “Die Islamischen Bauinschriften von Kâhta, Forschungen in Kommagene” (Istanbuler Forschungen, X [Berlin 1939], s. 97-101); “Osmanische Ornamentale Wandmalerei” (KOr., I [1950], s. 45-54); “Figurendarstellung im Islam” (Archaeologischer Anzeiger des Deutschen Archaeologischen Institutes, LXV-LXVI [Berlin 1950], s. 323-357); “Die Isa Bey Moschee in Ephesus” (Istanbuler Forschungen, XVII [Berlin 1950], s. 115-131); “Islamische Denkmäler Kilikiens” (Jahrbuch für Kleinasiatische Forschung, II [Heidelberg 1953], s. 113-126); “Religiöse Kunst des Islam” (Die Religion in Geschichte und Gegenwart, 3/IV [Tübingen 1954], s. 158-161); “Moschee” (a.g.e., 3/IV [1954], s. 1145-1150); “Der Mihrab der Arslan Hane Moschee in Ankara” (Anatolia, I [Ankara 1956], s. 71-75); “Eine Seldschukische Silberschale / Bir Selçuk Gümü Kâsesi” (VD, III [1957], s. 85-91); “Grabung im Umayyadischen Rusâfa” (Ars Orientalis, II [Baltimore 1957], s. 119-133); “Türkische Grabsteine mit Figurenreliefs aus Kleinasien” (a.g.e., III [1959], s. 63-76); “Bericht über die Grabung im islamischen Rusafa” (Les annales archéologiques de Syrie, IV-V [Damaskus 1954-55], s. 45-58); “Bericht über die Grabung im islamischen Rusafa” (Archaeologischer Anzeiger des Deutschen Archaeologischen Institutes, LXIX [Berlin 1955], s. 138- 159); “Seldschukische Holz Säulenmoscheen in Kleinasien” (Aus der Welt des Islamischen Kunst. Festschrift für Ernst Kühnel zum 75. Geburtstag am 26.10.1957, Berlin 1959, s. 59-88); “Türkisch- Islamisches Bildgut in den Figurenreliefs von Achtamar” (Anatolia, VI [Ankara 1963], s. 1-69); “Der Seldschukische Moscheebau in Kleinasien” (Zeitschrift für Kulturaustausch, XII/2-3 [Stuttgart 1962], s. 158-163); “Keramikfunde aus dem Mittelalter aus der frühosmanischen Zeit” (Arsameia am Nymphaios. Die Ausgrabungen im Hierothesion des Mithradates Kallinikos, Berlin 1963, s. 246-274, Theresa Goell ile birlikte); “Darstellungen des Turco-Chinesischen Tierzyklus in der islamischen Kunst” (Beitraege zur Kunstgeschichte Asiens. In Memoriam Ernst Diez, stanbul 1963, s. 131-165); “Die Seldschuken in Anatolien” (Türkische Kunst, July-August 1965, Baden-Baden, s. 20-26); “Türkische Kunst in Kleinasien” (Baedeker’s Autoreiseführer [Stuttgart 1965-66], s. 58-66); “Bericht über die Grabung in Kobadabad Oktober 1965” (Archaeologischer Anzeiger des Deutschen Institutes, II [Berlin 1966], s. 170-183); “Die Ulu Dschami in Sivrihisar” (Anatolia, IX [Ankara 1967], s. 161-189); “Nachleben Byzantinischer Traditionen in der Moschee Murad’s II in Edirne” (Aspects of the Balkans, Contributions to the International Balkan Conference, October 1969 [Moutan 1972], s. 82-91); “Bericht über die Grabung in Kobadabad 1966” (Archaeologischer Anzeiger des Deutschen Institutes, IV [Berlin 1969], s. 438-506); “Die menschliche Figurendarstellung auf den Fliesen von Kobadabad” (Forschungen zur Kunst Asiens In Memoriam Kurt Erdmann, stanbul 1969, s. 111-139); “The Art of Ceramics” (Islamic Art, the Nasli Heeramaneck Collection, Los Angeles County Museum of Art [Los Angeles 1973], s. 14-69); “Figural Stone Reliefs on Seljuk Sacred Architecture in Anatolia” (KOr., XII/1-2 [1980], s. 103-149).
BBLYOGRAFYA
D. Duda, “Foreword”, Essays in Islamic Art and Architecture. In Honor of Katharina Otto-Dorn (ed. Abbas Daneshvari), Malibu 1981, s. VII-VIII; “Bibliography of the Writings of Katharina Otto- Dorn”, a.e., s. IX-X; Fuat Sezgin, Bibliographie der Deutschsprachigen Arabistik und Islamkunde, Frankfurt 1993, XVI, 381-382; Zeki Velidi Togan, “ntikad ve Bibliyografya, Katherina Otto-Dorn, Das Islamische znik”, TY, XXVI/ 2 (1942), s. 62-64; J. Gierlichs, “Katharina Otto-Dorn (1908- 1999)”, ZDMG, CLII/1 (2002), s. 5-10; a.mlf., “In Memoriam Katharina Otto-Dorn: A Life Dedicated of Turkish Islamic Art and Architecture”, Electronic Journal of Oriental Studies, IV/21, Utrecht 2001, s. 1-14. Rüçhan Ark
OTURAK (bk. TEKAÜT).
OTUZ K FARZ (bk. LMHAL).
OTUZBR MART VAK‘ASI II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan askerî isyan.
Rûmî takvimle 31 Mart 1325’te (13 Nisan 1909) vuku bulduu için bu adla anlan hadise ttihat ve Terakkî Frkas’nn hâkimiyetine kar bir tepki olarak balamtr. II. Merutiyet’in ilânndan sonra en güçlü siyasî tekilât haline gelen ve siyasal sorumluluk üstlenmemek için 22 Temmuz 1908’de kurulan Said Paa hükümetine katlmayan ttihat ve Terakkî Frkas’nn hükümet ilerine sk sk müdahalede bulunmas, bütün vaadlerinin aksine kendilerinden olmayanlara yönelik baskc tutumu siyasî istikrarszla yol açt. 4 Austos 1908’de bir nâzr tayini meselesinde çkan anlamazlk üzerine
Said Paa kabinesi istifa etti ve yerine Kâmil Paa sadrazam oldu (5 Austos 1908). Bu durum ayn zamanda ttihat ve Terakkî’ye muhalefeti de belirginletirdi. Muhalefeti balca, 14 Eylül’de kurulan Ahrar Frkas’nda toplanan Sabahaddin Bey (Prens) çevresiyle ttihatçlar’n uygulamalarn dinden sapma olarak niteleyen muhafazakâr kesimler oluturuyordu. Ayrca ttihatçlar’n eski hesaplar gündeme getiren intikamc tutumu ve sorumsuz davranlar geni bir honutsuzluun ortaya çkmasna yol açt. Bu artlar içerisinde ülke seçimlere hazrlanrken gerek 5 Ekim’de Avusturya’nn Bosna- Hersek’i ilhak ettiini bildirmesi ve Bulgaristan’n bamszln, 6 Ekim’de de Girit’in Yunanistan’a katldn ilân etmesi gibi gelimeler ve merkezdeki siyasî istikrarszlk, muhalefetin özellikle basn yoluyla iddetini arttrmasna sebep olduu gibi ttihatçlar’n itibarn da zedelemi, merutiyetin hemen akabindeki coku yerini derin bir hayal krklna brakmt. 1908’den sonra yaanan ksa süreli hürriyet havas sona ermi, basklarn artmas ve ttihatçlar’a kar olduu bilinen baz kiilerin fâili meçhul cinayetlerle öldürülmeye balanmas ortal daha da gerginletirmiti. Bu gelimeler karsnda kendilerini güvende hissetmeyen ttihatçlar, Üçüncü Ordu’ya bal avc taburlarn merutiyetin muhafazas ve stanbul’un güvenlii gerekçesiyle 19 Ekim’de Selânik’ten stanbul’a getirttiler. 17 Aralk’ta toplanan mecliste ttihatçlar üstünlüü elde etti. Daha çok Ahrar Frkas yanllar ile birlikte hareket eden Kâmil Paa hükümeti ttihatçlar’n basklar sonucunda bir gensoru ile düürüldü. Onun yerine 14 ubat 1909’da ttihat ve Terakkî’ye yakn Hüseyin Hilmi Paa sadrazam oldu. 7 Nisan’da ttihatçlar’a sert eletiriler yönelten Serbestî gazetesinin bayazar Hasan Fehmi’nin Galata Köprüsü’nde fâili meçhul bir cinayete kurban gitmesi tansiyonu bir anda yükseltti. Hasan Fehmi’nin ertesi gün yaplan cenaze töreni ttihatçlar’a kar olan büyük kitlelerin katld tam bir tepki gösterisine dönütü.
Bu olaydan birkaç gün sonra ttihatçlar’n ve merutiyet aleyhtar söylemlerin youn propagandas altnda kalan 4. Avc Taburu’na bal askerler 12-13 Nisan gecesi (31 Mart 1325) eriat talebiyle ayaklanarak subaylarn hapsettiler. stanbul’da bulunan 5, 6 ve 7. Nizâmiye askerleriyle Beyolu Topçu alayndaki askerleri de yanlarna alarak Ayasofya Meydan’na geldiler ve Meclisi Meb‘ûsan önünde toplandlar. Ellerinde beyaz, yeil ve krmz bayraklar bulunan 3-4000 civarndaki isyanclara bata Volkan gazetesi sahibi Dervi Vahdetî olmak üzere on gün kadar önce kurulduu ilân edilen ttihâd- Muhammedî Cemiyeti üyeleriyle Beyazt ve Fâtih medreselerinin baz talebeleri de katld. syanclara direnen ya da yaptklarnn yanl olduunu söyleyen asker ve ilmiye mensubu baz kiiler öldürüldü.
stanbul’daki iddetin yan sra eyaletlerde ve özellikle Balkanlar’da büyük bir kargaaya sebep olan 31 Mart olaylar on bir gün sürdü. gal edilen Meclisi Meb‘ûsan’da ifade edildii üzere isyanclarn balca talepleri hükümetin istifas, Kâmil Paa’nn sadârete, smâil Kemal’in Meclisi Meb‘ûsan reisliine getirilmesi, ttihatç subaylarn deitirilmesi ve ordudan tasfiye edilen alayl subaylarn geri dönmesi, ttihat ve Terakkî’nin ilgas (Sax, II, 570), eriat hükümlerinin tamamen uygulanmas ve hadiselere katlanlar için af ilân edilmesi gibi hususlard. Meclisin karar alacak çounluu bulunmad halde isyanclarn silâh tehdidi altnda bu taleplerin kabul edildiine dair Mebusan Beyannâmesi ilân edildi. Bir telgrafla saraya bildirilen karar padiah tarafndan onayland.
Sadrazam ayn gün öleden sonra istifa etti. Bu arada bilgi vermek için saraya gitmekte olan Adliye Nâzr Nâzm Bey muhtemelen yanllkla öldürüldü. syanclar tarafndan saylar 100’e varan öldürülenler arasnda Lazkiye mebusu Emîr Arslan ve Âsâr- Tevfik zrhls kumandan binba Ali Kabûlî Bey de bulunuyordu. Yldz Saray’n bombalamak planyla itham edilen Ali Kabûlî Bey, Yldz Saray’nda II. Abdülhamid’in gözleri önünde katledildi. syann ikinci gününde Hariciye Nâzr Ahmed Tevfik Paa sadrazam oldu. Ahrar Frkas mensuplar isyann merutiyet kart ve Abdülhamid yanls bir görünüm kazanmamas için çaltlar. Cem‘iyyet-i lmiyye-i slâmiyye ad altnda birleen ulemâ ise isyan desteklemediini ilân etti.
ttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ileri gelenleri sakland veya stanbul’dan uzaklat; ancak eyaletlerde ve özellikle Makedonya’da duruma hâkim vaziyetteydiler. Merutiyetin korunmas için hemen asker toplayp stanbul’a yürünmesi kararlatrld. kinci ve Üçüncü Ordu’nun askerlerinden oluan ve adna “Hareket Ordusu” denilen öncü birlikler 19 Nisan’da trenle Yeilköy’e geldi. Hareket Ordusu kumandan Hüseyin Hüsnü Paa ertesi gün Hadmköy’e, 22 Nisan’da da kumanday devralacak olan Mahmud evket Paa Yeilköy’e ulat. Bunun üzerine Meclisi Meb‘ûsan 22 Nisan’da Yeilköy’e gelerek toplant yapt. 24 Nisan’da Hareket Ordusu ehrin hâkimiyetini tamamen ele geçirdi. Maçka Klas’na snm olan baz isyanclarn ksa süreli kar koymas ve yer yer vuku bulan çatmalar dnda ciddi bir direni olmad. Buna ramen birkaç yüz kii öldürüldü. ttihatçlar tekrar stanbul’a döndüler. Ardndan oluturulan örfî idare mahkemesi Dervi Vahdetî dahil pek çok kiiyi meydanlarda kurulan daraaçlarnda idam ettirdi. Tutuklanan baz Ahrar Frkas mensuplar ngiltere’nin müdahalesiyle serbest brakld. Olaylardan padiah da sorumlu tutan meclis 27 Nisan’da II. Abdülhamid’i tahttan indirdi ve Mehmed Read’ tahta geçirdi. II. Abdülhamid hadisede dahlinin bulunup bulunmadnn aratrlmas için tahkikat talebinde
bulunduysa da kabul edilmedi. Bu hususla ilgili olarak Said Paa’nn, “Temize çkarsa halimiz nice olur” dedii kaydedilir.
Olaylar hakknda gerek bizzat görgü tanklarnn yazlar ve hâtratlar gerekse dönemin dier kaynaklar deerlendirildiinde ayaklanmaya pek çok sebebin yol açm olduu ortaya çkar. Genel olarak bunlar orduda ba gösteren ar siyasallama, subaylar arasnda yaanan alayl-mektepli çatmas ve alayllarn tasfiye edilmesi, II. Abdülhamid döneminin kadrolarnn eski imtiyaz ve itibarlarn kaybetmeleri, bürokraside geni çapl bir tensîkat ve tasfiyeye gidilerek ttihatçlar’n kendi kadrolarn i bana getirmeleri, ilmiye mensuplarnn tayin ve terfilerinde imtihan usulünün gündeme getirilmesi, ttihat ve Terakkî ile Ahrar Frkas mensuplarnn iktidar ele geçirme mücadeleleri, ttihatçlar’n, muhaliflerine hayat hakk tanmayan baskc davranlar ve suikastlar, ttihatçlar’n kozmopolit yaplar, masonlukla suçlanmalar ve dine ve dinî gelenee kar
tavrlarndan duyulan rahatszlklar gibi gelimelerdir. Ancak olaylar planlayan ve isyan balatanlarn kimler olduu sorusu henüz tam olarak açkla kavumamtr. ngilizler’in rolünün bulunduuna dair baz hâtrattaki iddialara karlk olaylar srasnda stanbul’daki ngiliz büyükelçilik mensuplarndan Londra’ya gönderilen raporlar bunu desteklememektedir.
Elmall Muhammed Hamdi, ehbenderzade Ahmed Hilmi, Manastrl smâil Hakk, Tâhirülmevlevî, Mehmed Âkif gibi dönemin önde gelen “slâmc” ilim ve fikir adamlar, yaananlarn slâm açsndan kabul edilmesinin mümkün olmadn ve merutiyetten vazgeçilemeyeceini açkça ilân ederken ttihat ve Terakkî mensuplar bunun irticaî bir ayaklanma olduunu söyleyerek sorumluluu dorudan II. Abdülhamid’e ve ttihâd- Muhammedî Cemiyeti’ne yüklediler. Padiahn ise dikkatli hareket ettii, isyanclar desteklememekle beraber olaylara seyirci kald, Hareket Ordusu’na direni gösterilmemesini istedii ve yaananlardan son derece rahatsz olduu ortadadr. Genel kanaat, ttihatçlar’n iktidara mutlak hâkim olma ve daha önce baaramadklar II. Abdülhamid’den kurtulma arzularnn tahakkuku için böyle bir siyaset benimsedikleri eklindedir. Olaya damgasn vuran irticaî ayaklanma nitelemesi ise zamann gerek ttihatç gerekse slâmc literatüründe istibdat devrini geri getirme arzusunun bir arac olarak görülmütür. Böyle olmakla beraber yakn tarihimizde 31 Mart Vak‘as’nn irticaî vechesi bizzat kendisinden daha önemli olarak öne çkartlm ve günümüze kadar devam eden birtakm siyasal, sosyal, dinî ve kültürel politikalara tarihsel kant vazifesi görmütür. Kesin olan, ttihatçlar’n irtica ithamyla hem muhalefetten hem de II. Abdülhamid’den kurtulduklar ve iktidar tamamen ele geçirmi olduklardr. Böylece olaylarn hemen ardndan çkardklar kanunlarla devleti bilhassa mülkî, adlî ve askerî tekilâtlanmasnda yer tutan eski dönemin bütün bakiyelerinden temizlemiler ve imparatorluun sonunu getiren vahim gelimelerin ar siyasî sorumluluunu tek balarna üstlenmilerdir.
BBLYOGRAFYA
Meclisi Mebusan Zabt Ceridesi (Devre: 1, çtima Senesi: 1), Ankara 1982, III, 14-27, 31-100, 204- 260, 600-652, 700-750 vd.; C. R. von Sax, Nachtrag zur Geschichte des Machtverfalls der Türkei, Wien 1913, II, 569-571; Ahmed Bedevî Kuran, nklâp Tarihimiz ve Jön Türkler, stanbul 1945, s. 249-261, 276-277; Ali Cevat, kinci Merutiyet’in lân ve Otuzbir Mart Hadisesi (haz. Faik Reit Unat), Ankara 1960, s. 49, 60-61, 79-87, 186-187; smail Hami Danimend, 31 Mart Vak’as, stanbul 1961; Celâl Bayar, Ben de Yazdm, stanbul 1965-66, I, 180-185; II, 344-356, 380-386; Sina Akin, 31 Mart Olay, stanbul 1972; Yusuf Hikmet Bayur, Türk nklâb Tarihi, stanbul 1983, I/2, s. 135-136, 182-217; Kâzm Karabekir, ttihat ve Terakki Cemiyeti: 1896-1909, stanbul 1993, s. 35- 82; Zekeriya Türkmen, Osmanl Merutiyetinde Ordu-Siyaset Çatmas, stanbul 1993, s. 23-97, 103-112; Ayfer Özçelik, Sahibini Arayan Merutiyet: Meclisi Mebusan’n Açl, 31 Mart ve 1909 Adana Olaylar, stanbul 2001, s. 169-232; Ali Birinci, “31 Mart Vak’asnn Bir Yorumu”, Türkler (nr. Hasan Celal Güzel v.dr.), Ankara 2002, XIII, 193-211; V. R. Swenson, “Military Rising in Istanbul 1909”, Journal of Contemporary History, V/4, London 1970, s. 171-184; Ahmet Turan Alkan, “Ordu Siyaset likisinin Tarihine Bir Derkenar: 31 Mart Vakas ve Sonuçlar”, Yeni Türkiye, VI/31, Ankara 2000, s. 420-429; Hasan Unal, “Britain and Ottoman Domestic Politics: From the Young Turk Revolution to the Counter-Revolution, 1908-9”, MES, XXXVII/2 (2001), s. 1-22; Zekeriya Kurun -
Kemal Kahraman, “Dervi Vahdetî”, DA, IX, 198-200; Azmi Özcan, “ttihâd- Muhammedî Cemiyeti”, a.e., XXIII, 475; ükrü Haniolu, “ttihat ve Terakkî Cemiyeti”, a.e., XXIII, 481-482. Azmi Özcan
OTUZ-MEN, Abdürrahim (1752-1835)
Tatar airi ve düünürü.
Abdürrahîm b. Osman b. Sermekî b. Krm el-Bulgarî, Tataristan’n Bügülme ilçesi yaknlarndaki Otuz-men (bugün Çirmien’e bal Yânâ Kad) köyünde dünyaya geldi. Daha domadan babas, iki üç yalarnda iken annesi vefat etti. Annesinin köyü Otuz-men’e nisbetle tannd. Ona Otuz-meni nisbesini kendisi hakknda ilk bilgilerin kayna olan Kayyûm Nâsrî ve ehâbeddin Mercânî takmtr. lk örenimini Otuz-men köyünde Vildan Molla Medresesi’nde gördü. Çevre köylerdeki baz medreselerde de okuduktan sonra dil-Ural bölgesinin en mehur ilim merkezlerinden olan Orenburg’a bal Kargal kasabasna giderek Velîd b. Muhammed el-Emîn Medresesi’ne girdi. Buradaki eitimini tamamlaynca bir müddet ayn bölgede Siterliba Medresesi’nde ders verdi. Ardndan bilgisini arttrmak için 1788’de ailesiyle birlikte Türkistan’a gitti ve bata Buhara, Semerkant olmak üzere baz ehirlerde bulundu. 1796 ylnda Afganistan’a geçerek Herat ve Kâbil gibi ehirlerde ilmî çalmalarn sürdürdü. Buhara’da Attârîn Mescidi’nde bir süre imamlk yapt. Bir rivayete göre Buhara’da iken Feyzhan isimli bir eyhe baland (Rzâeddin b. Fahreddin, I/6 [1904], s. 301). 1798’de hanmn kaybeden Abdürrahim çocuklar ile birlikte önce Otuz-men köyüne gitti, ancak baba taraf bu köyden olmad için köy halk ona yer vermedi. Bunun üzerine uzaktan akrabalarnn yaad yakndaki Karaçeme’ye geçti. Burada bir yl kaldktan sonra Çistay’n (sley) ve Leninogorsk’un Ebi köylerine gitti. Ebi’deki medresede üç yl hocalk yapt. Ardndan Kuakba köyünde bir medrese kurup örenci yetitirmeye balad. Daha sonra babasnn köyü Time’te bir süre kald. Nihayet Bakrdistan’n Siterlitamak iline bal Mereç köyüne göç ederek ömrünün sonuna kadar burada yaayan Abdürrahim Otuz-meni 4 Mays 1835 tarihinde vefat etti (ölüm tarihi 1997 ylna kadar 1834 olarak gösterilmise de 1835’te öldüü Bakrdistan Merkez Arivi’nde saklanmakta olan belgelerden [Fond 138, tasvirleme 2, dosya 657, s. 2] anlalmaktadr).
Arapça ve Farsça bilen Abdürrahim Otuz-meni daha çok manzum eserler yazmtr. Tatar edebiyat ve düüncesi tarihinde önemli bir yere sahip olduu kabul edilir. Tasavvufî mahiyette olan eserlerinde dönemin toplumsal aksaklklarn, halk arasndaki bid‘at ve hurafeleri, âlimlerin, yöneticilerin ve din görevlilerinin cahilliklerini konu edinmi, bu tür problemleri çözebilmek için fkh ve tefsiri tam anlamyla bilmek gerektiini savunmutur. Ferîdüddin Attâr, Sa‘dî-i îrâzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve mam Gazzâlî’yi okumu,
bunlarn baz eserlerini istinsah ve erhetmitir. Abdürrahim’in üzerinde en çok durduu konulardan biri ilimdir. O ilmi hayatn esas olarak görür ve her eyden üstün tutar. lim hem edep, hayâ, iyilik gibi ahlâkî vasflarn hem dünyadaki ihtiyaçlar karlamann yegâne yolu, dünyevî ve uhrevî saadete ulamann en önemli vastasdr.
Medreselerde hayattan kopuk bilgilerin öretilmesine kar çkan Abdürrahim Otuz-meni bu çerçevede deerlendirdii felsefe ve mantk öretimini reddeder, faydal ilimler arasnda fkha özel bir yer verir. Hayatn rahat, huzurlu ve âdil bir ekilde yaanmas fkhn iyi bilinmesine bal olduu halde döneminde fkha gereken önemin verilmemesinden yaknr. Ona göre âlim “kâmil akl sahibi
olan kimse” demektir. lim sahibi kii bilmediini bilir ve ilmini ahlâkna yanstr. Kendi menfaatinden ziyade halk aydnlatmaya çalr. Otuz-meni’nin hayat göz önünde tutulduunda onun yaantsnn fikirleriyle uyutuu görülür. Abdürrahim din görevlilerinin nikâh, cenaze vb. hizmetler karlnda para almalarn slâm’a aykr bulmu, toplumdaki aksaklklar ve bid‘atlar sk sk gündeme getirerek dini çok iyi bilmeden ve taklitten kaçnmadan bunlardan kurtulmann mümkün olmadn belirtmitir. Rusya müslümanlarnn kz çocuklarn okutmalar gerektiini savunmu, hatta Rusça örenmeyi “krk birinci farz” olarak görmü, bu görüleriyle kendisinden sonra gelen Cedîdciler’e öncülük etmitir.
Eserleri. Abdürrahim Otuz-meni otuz biri manzum, on dördü mensur, üçü manzum-mensur kark, ikisi Arapça-Farsça sözlük, biri takvim çalmas olmak üzere elli kadar eser kaleme almtr. Ayrca ona atfedilen veya ona ait olduu bilinip halen bulunamayan eserler vardr. Çou Türkçe, bir ksm Arapça ve Farsça olan eserlerinin tamamna yakn Kazan Devlet Üniversitesi Lobaçevski Fenni Kütüphanesi ark Yazmalar Bölümü ile Rusya Fenler Akademisi Kazan ubesi Alimcan brahimov Dil-Edebiyat Enstitüsü Arivi’ndedir. Ayrca baz eserleri Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadr. Baz manzum eserleri unlardr: 1. Cenâhu’l-felâh fî zemmi mübâh. Açgözlülüe ve nefsânî isteklerin kontrol edilmesine dair Türkçe bir risâledir. 2. Dürretü’l-fâhire Yaki Âhiretnâme. mam Gazzâlî’nin ed-Dürretü’l-fâire fî kefi ulûmi’l-âire adl kitabndan faydalanlarak kaleme alnmtr. 3. Tuhfetü’l-gurebâ ve Letâifü’l-ezâ. Bir mukaddime, bir hikâye, dört bölüm (makale) ve bir hâtimeden ibaret olan eserde Buhara medreselerindeki yanl uygulamalardan bahsedilmektedir. 4. Gurbetnâme. Bir mukaddime, be fasl ve bir hâtimeden oluan 200 msralk bir risâledir. 5. Avârifü’z-zamân. Bir mukaddime,