prof. dr. ahmet kart alisamveri.org/pdfdrg/d127196/2010/2010_kartala8.pdf · duası değil midir:...

14
Iürk-Fars Kültür Uzerine Prof. Dr. Ahmet KART AL

Upload: others

Post on 01-Nov-2019

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

Iürk-Fars Kültür Coğrafyası Uzerine Araştırmalar

Prof. Dr. Ahmet KART AL

Page 2: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

Kurruha Kitap: 16 Türk Edebiyatı: 1

Isbn: 978-975-6743-74-4 ·

T.C Kiiltiir ve Tıtrizm Editör Bakanlığı Sertifika No: Ömür Ceylan

16221

© Kunuba Kitap. 20 I O Bu kitabın tüm yayın hakları, Kurruba Kitap'a airrir. Kitabın tamamı

ya da bir bölümü izinsiz olarak hiçbir biçimde ço­ğa! rı lamaz, dağırılamaz.

kuiJba .KiTAP (Adillnı:ıaı Baıun Yayın kunıluıudut)

{Kurruba Kitap)

Bi.tind. Basım Haziran 201 O (1000 Ader)

Baskı ve Cilt AAjans Beysan San. Sit. No:32-4/G Haramidere 1 İstanbul (02 ı ı 422 79 29)

Adil İnşaat Basım Yayın Dıığıum Kırtasiye San. Tıc. Ltd. Şti. Salıhallar Çarşısı No: 24-26 • 34450- Bayezid 1 İstanbul Telefi:ın:02125281978-5126263• Faks:0212 51291 20• kurruba@kunubakirapcom

Page 3: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

TÜRK'ÜN FUZÜLI MUHABBETİ

. Bugün genelde Türk edebiyatı, özelde ise Klasik Türk edebiyatı dendiği zaman, akla gelen ilk şahsiyetlerden birisi, hiç şüphesiz Fuzılll'dir. O, Türkün yaşadığı ve bulunduğu hemen her coğrafyada en çok sevilen, beğenilen, okunan, takdir edilen ve şiirleri hafızalarda yer edinen şairlerin başında gelmektedir. Vasfı Mahir Kocatürk'ün de dikkat çektiği gibi, O, klasik şiirimizin sınırlarını ve yüksek sınıfın sahasını aşarak halka nüfuz etmiş, hatta halk şair\eri üzerinde bile etkili olmuştur. Şiirleri, "şiir ve nazire mecmualan" ile "cönklerin" en temel malzemesini oluşturmuştur. Kendi nevişahsına .münhasır bir şekilde oluşturduğu şiir geleneğiyle kendi "mekteb"ini kurmuş ve bir çok muakkıp edinmiştir. Hala günümüzde onun mektebinin takipçisi olup şiirlerine nazire yazanlar bulunmaktadır. Hala şiirleri, pek çok kişiye ilham kaynağı olmaktadır. Eserleri hala yazıldığı dönemdeki hem canlılığını, parlaklığını, zarifliğini, samimiliğini korumakta hem de aynı halet-i ruhiye ile okunmaktadır. Acaba bütün bunların sebebi nedir? İşte ben sizlere bunun sebebini birkaç madde~e toplayarak açıklamaya çalışacağım.

Klasik Türk edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturan manzum eserlerin ekseriyeti, "güzelliği" ve güzellik kavramının kaynağı kabul edilen "Hüsn-i Mutlak"ı (Mutlak Güzellik) ihtiva etmektedir. Güzele duyulan ilgi ve bunun artması sonucu gelişen •görme, elde etme ve kavuşma arzusunun insan ruhunda oluşturduğu "aşk", dolaylı olarak bu şiirin temel konusunu oluşturmaktadır. Genel kabul gören bir inanışa göre, insanın tanıdığı ilk güzellik Allah'ın "Cemal"i olup, güzellikle bu ilk tanışma hali ruhların yaratılıp onunla ahitleştikleri "bezm-i Elest"te gerçekleşmiştir. Ruhlar, gördükleri bu olağanüstü "güzellik" karşısında kendilerinden geçip mest olmuşlar ve ten elbisesi giydirilip dünyaya gönderildikten sonra da, bilinçaltiarında yer alan o güzelliği hiç unutamamışlardır. Yine bu inanışa göre, insanların dünyaya beden olarak gönderilişlerinden sonra, ilgi ve sevgi duyduklan yahut daha da ileri giderek aşık olduklan her güzellik, aslında o ilk yaşadıklan zevk haline duyulan özlernin bir uzantısı dır. Mevlana 'nın Mesnevi-i Ma 'nevi' sinde dile getirdiği, insanın sazlıktan kopanlmış yani ana vatanından uzaklaştırılmış bir kamışla sembolleştirilmesi, işte bu hususun tipik ömeklerindendir. Bu kamışın kuruyup sararması, ana vatanı olan sazlığa duyduğu hasrettendir. Üzerinde kızgın şişle yakılarak açılan delikler, dünyada çekilen çileleri sembolize etmektedir. Ney

492

Page 4: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

ŞİRAZ'DAN İSTANBUL 'A

olup çıkarttığı iniltili sesler ise, tekrar anavatanına dönmek için ağlayıp feryat · etınesidir. Dolayısıyla bu şiirin ana hedefi, bu dünyada gurbette bulunan insanın · gerçek anavatanı olan "Mutlak Güzellik"e bilinçli veya bilinçsizce, doğrudan veya dolaylı olarak yeniden kavuşma yolunda sarf ettiği gayret ve çileleri anlatmaktır (Şentürk 2006: 349). Bu kavuşma hali ise, ancak "aşk". ile mümkündür. Çünkü "aşk", eskilerin nazarında bir insanın maddi ve manevi bakıindan kemale erip yücelmesi için vazgeçilmez bir mektep olarak telakki edilmekteydi. Özellikle Osmanlı toplumunda "aşk", sadece bir cinsin karşı cinse duyduğu ilgi ile sınırlı kalmayıp, bir hayat felsefesi olarak neredeyse toplumu oluşturan bütün fertleri' saracak bir anlayış çerçevesinde hayatın her safhasını kuşatacak bir boyutta değerlendiriliyordu. Y ün us dilince "Yaratılanı yaratandan"

. .:::__QQlayı seven ecdadımızın "sevgi/aşk" temeline dayalı olarak oluşturduğu medeniyetimizin bir "aşk medeniyeti" olduğunun ifade edilmesinde bu gerçekliğin payı büyük olmalıdır. Türk medeniyetini özlü bir şekilde niteleyen "aşk" kelimesi, Osmanlı şiirini de tanımlayan en isabetli kelimedir. Nitekim bu şiir kilinatın yaratılış sebebini, gezegenlerin dönüşünü, gece ve gündüzün oluşmasını, yağmurun yağışını, bülbülün ötüşünü, gülün açılışını, pervanerıin

mumun çevresinde dönüşünü; kısacası dünyada var olan her şeyi ve hareketi "aşk" ile izah etme inceliğine erişen bir zihniyetin şiiridir. Çünkü onların nazarında insanı yücelten en büyük değer olan "aşk" sayesinde Allah 'a erişilebilir, insan gerçek varlık ve mahiyetini ancak aşk sayesinde idrak edilebilirdi. Bundan dolayı aşık olmak, toplumu oluşturan fertler için adeta iftihar edilebilecek hal idi (Şentürk 2006: 359). İşte Fuzüll'nin şiirlerinin hemen hepsinde bu "aşk" terennüm edilmiştir. Bundan dolayı o, bir aşk şiiiri olarak nitelendirilmiş ve aşıkane şiirleriyle insanların gönüllerine nüfuz etmeyi başarmıştır. Bunda kendisini bu ·ateşli ve yakıcı aşkına teslim etmiş ve herhangi bir kayıt altında kalmadan içinden geldiği gibi ve samimi bir şekilde

kalbinilgönlünü şiirlerine dökmüş bir aşık profıli çizmesi de etkili olmuştur (Gibb I 999: III-IV /65). Ancak onun bu aşkı, hemen her insanda olduğu gibi, mecazi bir aşkla başlamış, tedricen tekamüle doğru ilerleyerek ilahi aşkın

olgunluğuna ve coşkunluğuna ulaşmıştır. Bunu onun gazelierin de, bassaten · . Leyla vii Mecm1n mesnevlsinde görmek mümkündür. Nitekim Leyla vii MecnCm kişinin beşeri aşktan kendisini tecrit edip masivildan/maddeden kurtulmasını, bunun için verdiği mücadeleler ile çektiği sıkıntıları, ulaştığı makamları ve nihayet Allah'a vuslatını mükemmel bir şekilde ihtiva etmektedir. Fuzı111,

özellikle Aşık Çelebi 'nin belirttiği gibi, her sözü yakıcı, her noktası kıvılcım ve bir kor gibi tesirli olan (Çelebican 2006: 124) Leyla vii Mecnim mesnevlsini hangi halet-i ruhiye ile kaleme aldığını, daha eserinin girişinde yer alan ikinci kıt'ada açıkça belirtmiştir:

493

Page 5: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

AHMET KARTAL

Dutsam taleb-i haklkate rah-ı mecaz Efsane behanesiyle arz etsem riiz Leyll sebebiyle vasflm etsem agiiz Mecnfın dili ile etsem izhar-ı niyaz

Görüldüğü gibi, Fuzfıli , "mecaz yolu" olarak tavsif ettiği edebiyat vasıtasıyla, ilahi hakikatleri ve sırlan açıklamak istediğini, "Leyla" ismi altında "Allah'ın sıfatlarını", "Mecnfın" kimliği ile de "Allah'ı arayan ve O'na ulaşma yolunda meşakkatlere katianan insanı" anlatmak istediğini ifade etmektedir. Ayrıca "dibace"nin mensur kısmının hemen başında yer alan:

"İlahi! Leyll-i sırr-ı hakikat sera-perde-i vahdetten iktiza-yı zuhfır edip tecelll-i cemaliyle feza-yı sureti müzeyyen etdükde ve Mecnfın-rfıh, ser-geşte-i badiye-i ~ gaflet iken, ol şa'şa'a-i cemali görüp inan-ı ihtiyartelden getdükde ... "

sözlerinden "LeyHi'nın hakikat sımnın; Mecnı1n'un da1 insan ruhunun

sembolü olarak kullanıldığı da açıkça görülmektedir. Bu da gösteriyor ki, şair, Mecnun ve Leyla adındaki iki aşık arasında geçen bu dramatik aşk, ayrılık, ıstırap ve çile ile dolu maceranın, tasavvuftaki asıl vatandan (vahdet) kopuşu ve gurbete (kesret alemi) düşüşü (seyr-i nüzı11) ve bu andan itibaren, ayrı düşülen varlığa (Allah'a) ulaşma (fenafıllah) yolunda (seyr-i urfıc) duyulan iştiyak ve hasreti (aşk-ı hakiki), bu uğurda verilen nefsi mücahedeyi ve çekilen sıkıntıları "devir nazariyesi" minvalinde başarılı bir şekilde vermiştir. Ayrıc~ eser, gerçek hayatın insan ruhunu yakan tezahürleri ile varlığın tasavvufi yorupmnu birlikte yansıtacak şekilde sanatkarın estetik heyecanlada zenginleşen ruhunun bahçesinde nadide bir çiçek gibi açmıştır (Doğan 2002a: ı 5- ı 6). İşte asıl vatandan gelinen, dolayısıyla "cemal-i mutlak"tan ayrı düşülen bu fani illernde yaşanılan "hicran/ayrılıklhasret" duygusu. Ayrılık hasreti, asli vatan hasreti, özellikle de "cemal-i mutlak"a olan hasret ve ona tekrar kavuşma düşüncesi. Tek kelimeyle ifade etmek gerekirse gerçek sevgiliye olan "vuslat" düşüncesi. İşte insanın kendisini bulduğu, kendisiyle özdeşleştirdiği hem bir eser hem de o esere vücut veren şair ve ona karşı olan temayül. Sanki bu muhabbetin sırrının burada gizli olduğUnu hissettirmekte.

Fuzfıli'nin duygu bakırnından fevkalade derin ve coşkun olan aşkı, fikir bakımından da hemen hemen filozofıkifelsefi bir sistem haline gelmiş gibidir. O sevİşıneyi değil, sadece sevmeyi anlatmıştır. Tek taraflı olan bu sevgi feragat ve fedakarlığın son derecesini bulan mahrum ve mahkum bir aşktır. Şair, aşkın

saadetini bu mahrumiyetten doğan ıstırabın tadında bulmuştur (Kocatürk 1 970: 333-34). Özellikle bu hususun da Türk halkının teveccühünün ve temayülünün önemli sebeplerinden birisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü buradaki aşk anlayışı, Türkün aşk anlayışı olarak kendisini göstermektedir. Nitekim bizim aşkırnız da, tıpkı Fuzfıli'ninki gibi saf ve temiz bir aşktır. Çoğunlukla da gönül de yaşanan, fedakarlik gösterilen, hiçbir menfaat beklentisi gösterilmeyen, her türlü

494

Page 6: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

ŞİRAZ'DAN İSTANBUL 'A

lekeden beri olan, hatta canın bile hiç çekinmeden verileceği bir aşktır bu. · Nitekim gerçek aşığın nasıl olması gerektiğini ifade eden şu beyitler, sanki bizim aşıklık anlayışımızın bir terennümü gibidir:

Aşıkoldur kim kıl ur canın feda cananına Meyl-i canan etmesin her kim ki kıymaz canına Canını canana verrnekdir kemali aşıkın Vermeyen din i'tiraf etmek gerek noksanına

Vas! eyyamı verip canana can rahat bulan Yegdür ·andan kim salur canın gam-ı hicranına

Aşk derdinin devası terk-i can etmekdedir · Terk-i din derler bu derdin mu'teber derrniinına

* Bin can olaydı kaş men-i dil-şikestede Ta her biriyle bir kez olaydım feda sana

* Canı kim cananı içün sevse cananın sever Canı içün kim ki cananın sever canın sever

Mecnı1n'un Beytullah'a yüz sürdüğü anda ettiği şu dua, esasında hepimizin duası değil midir:

Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

Az eyleme inayeti·ni ehl-i derdden · Ya 'ni ki çok belalara kıl mübtela beni

Oldukça ben götürme beladan iradetim Ben isterem belanı çü ister bela beni

Temkinimi bela-yı mahabbetde kılmasüst Ta dost ta'n edip demeye bi-vefii beni

Getdükçe hüsnin eyle ziyade nigarımın Geldikçe derdine beter et mübtela beni

Ben kandan ü mülazemet-i i'tibar ü cah Kıl kabil-i sa'iidet-i fakr ü fena beni

E yle za 'If ey le tenim fürkatinde kim Valsına mümkün olayetirmek saba beni

495

Page 7: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

AHMET KARTAL

Nahvet kılıp nasib Fuzüll kimi bana Ya Rab! Mukayyed eyleme mutlak bana beni

Fuzüll'nin "aşk" gibi, hemen her dönemde önemini koruyan, ilgi çeken ve gündemde olan "gam", "ıstırap", "elem", "acı", "keder", "belii", "feryat", "vefa" gibi konulan şiirlerinin merkezine yerleştirilmesi, yine onun bu kadar muteber olmasının önemli göstergelerinden biri olarak kendisini. hissettirmektedir. Nitekim şairin dediği gibi:

Ademin gam birle topragın muhammer kıldılar Anda derd ü ınihneti menzil mukarrer kıldılar

İnsan topraktan yaratılırken hamuruna "gam" katılmış, dolayısıyla "derd" ve "mihnet" onun için en önemli değerler ve aynlmaz bir parça olmuştur. Bundan dolayı da bu konular, her dönem, insanın ilgisini ve alakasını celbetmiş ve gönlünetesir etmiştir. Gerçekten de insan hayatının geneline•bakıldığı zaman, üzüntülü ve kederli anının sevinçli anından daha fazla olduğu dikkat çekmektedir. Özellikle bu konular, geçmişte olduğu gibi bugün de, ister mecaz! ister hakiki manada olsun, diğer insanlarda olduğu gibi Türk milletinin de ilgisini çeken ve onun indinde muteber olan konulardan olmuştur. Buna bizzat Fuzüli'nin gerçek hayatındaki hüviyeti ile halet-i ruhiyesindeki atmosfer de etki etmiştir. Nitekim, bassaten günümüzde bu konuların işlendiği filmierin ve programların Türk halkının yoğun bir ilgisini çektiği ve teveccühünü kazandığı da müşahede edilmektedir. Ayrıca türkülerimiz ile şarkılarımızin da en temel konularını yine bunlar oluşturmaktadır. İşte Fuzüll'nin Şiirlerinin en önemli konusu "aşk" ve "ıstırap, acı, gam, keder ... vs." bu teveccühün en önemli müsebbibi olarak kendisini göstermektedir. Çünkü bizzat bu duygulan kendi gönlünde yaşayan ve hisseden insanımız, bunların terennüm edildiği şiirlerde

kendi hissiyatını bulmuş, ona temayül eylemiş, onlaşmış ve ondan büyük bir haz ve zevk almıştır. Gerçekten de, Fuzüll'nin dikkat· çektiği gibi gönlünde bir derdi bulunmayan, ciğeri yaralı olmayan insanın şiirinde tat yoktur. Zevk ve safa, huzur ve rahat şiire haz vermez. Asıl ıstırabın doğurduğu şiir tesirli olur. Şiir müsabakasını zevk ve sefada olan değil, bilakis dert ve elem çeken kazanır. Şehit kanlarıyla yoğrulmuş bir coğrafyada yetişen, hamisiz olup sıkıntı

içerisinde yaşayan Fuzüll, çektiği bu sıkıntı ve elemleri sanat dehasıyla

yoğurarak şiirlerinin asıl sermayesi yapmıştır. Çektiği sıkıntı ve ıstıraplarla

kemale ermiş, dünyanın geçici zevklerine değer vermeyip manevi haziara yönelmiştir (Mazıoğlu, 1997: 27; Küçük 2004: 251). Böylece hissiyatımızın tercümanı olan bu "bağrı yanık" şair, Türk toplumunun derin muhabbetini kazanmayı hak etmiştir.

Bu kavramlar yukarıda vurguladığımız gibi, bazen gerçek anlamlannda kullanılmış, bazyn de tasavvuf düşüncesinin genel temayülü içerisinde şiirlerde yer almıştır. Nitekim insanın yaratanma ulaşmasına bir vesile olan aşk yolunda

496

Page 8: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

ŞİRAZ'DAN İSTANBUL'A

ilerieyebilmek için hem "gam", "elem", "ıstırap" çekmesi hem de bunlara katlanması gerekmektedir. Tekamül için bunlar bir vesiledir. Bunun Fuzfıli'de ileri bir safhada olmasına ·hiç şüphesiz kendi reel hayatı da etkili olmuştur. Fmiıli'nin şu şiiri bu hüviyetinin en tipik örneklerinden biridir:

Beni candan usandırdı cefiidan yar usanmaz mı Felekler yandı ahımdan muradım şem'i yanmaz mı

Kamu btmarına caniin deva-yı derd eder ihsiin Niçün kılmaz bana derman beni birnar sanmaz mı

Gamım pinhan dutardım ben dediler yare kıl rfışen Desem ol bi-vefii bilmen inanır mı inanmaz mı

Şeb-i hicnin yanar canım töker kan çeşm-i giryanım Uyarır halkı efganım kara balıtım uyanmaz mı

Gül-i ruhsarına karşu gözümden kan! u akar su Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Degildim ben sana mail sen etdin aklımı ziiil Bana ta'n eyleyen gafıl seni görgeç utanmaz mı

Fuzfill rind-i şeydadır hemişe halka rusviidır Sorun kim bu ne sevdadır bu sevdildan usanmaz mı

Şu gazelde de, bu durumu görmek mümkündür:

Benim tek hiç kim zar ü perişan olmasın ya Rab Esir-i derd-i aşk u diig-ı hicran olmasın ya Rab

Dem-ii-dem cevrlerdir çekdiğim bi-rahm bütlerden Bu kafırler esiri bir müselman olmasın ya Rab

Görüp endişe-i katlimde ol mahı budur derdim Ki bu endişeden ol meh peşlman olmasın ya Rab

Çıkarmak etseler tenden çekip peykilnın ol servin Çıkan olsun dil-i mecrfıh peykan olmasın ya Rab

Cefii vü cevr ile mu 'tadem aniarsız n 'olur halim Cefiisına had ü cevrine payı'in olmasın ya Rab

Demen kim adli yok yii zulmü çok her hal ile olsa Gönül tahtına andan gayrı sultan olmasın ya Rab

497

Page 9: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

AHMET KARTAL

Fuzfıll buldu genc-i afiyet mey-hane küncünde Mübarek mülkdür ol mülk viran olmasın ya Rab

Tam anlamıyla tekamülü yakalayan ve hakiki şahsiyetini bulan Fuzlıll, şiirin · her sahasındaki üstün kudretine rağmen, dehasının kendisini mustarip ruhunun iniltilerini terennüme çağırdığını görmüş, kaderiyle, esas kabiliyetinin artık ayrılmamak üzere birleştiğini fark etmiş, bundan dolayı da şiirin diğer çeşitlerini bir yana bırakarak '.'aşıkane" şiirler söylemeye devam etmiş (Kocatürk 1970: 338) ve kendisinden 'medh' ve 'zem' konulu şiirler istenmemesini arzu etmiştir:·

Benden Fuzfıli isteme eş'ar-ı medh ü zem Ben aşıkarn hemişe sözüm aşıkanedir

Herhalde Fuzt111'nin asırlar önce dillendirmesine rağmen, bugün hala güncelliğini koruduğunu düşündüğüm şu beytİnden etkilenmemek mümkün mü:

Dost bi-perva felek bi-rahm ü devran bi-sükfın Derd çok hem-derd yok düşmen kavi tali' zebfın

Fuzlıli'nin etrafında oluşan bu muhabbettİn sebeplerinden bir diğeri kullandığı dil ve üslubundaki içtenlik ve samimiyettir. Onun şiirlerinde dikkati çeken en önemli hususlardan biri, Türkçeyi kullanmadaki ustalığı ve ifadedeki gücüdür. O, dile tasarrufu, Türkçenin zengin ifade imkanlarından yararlanışı sebebiyle şiirlerine akıcı ve samimi bir söyleyiş gücü ve güzelliği\kazandırmıştır. Duygularını şiir halinde terennüm ederken, geniş edebi kültürü, dili kullanış yeteneği ve ana dili zevki ile ifadesine canlı, sıcak bir hava vermiştir. Gerek mısralarda gerekse beyitlerde Türk dilinin mantığı ve ifade tarzı hakimdir (Mazıoğlu 1997: 34-35). Sahip olduğu zengin kelime hazinesini ustalıkla kullanabilecek ölçüde güçlü bir dil mantığına sahip olan Fuzlıll, şiirlerinde Türkçe deyimleri ve atasözlerini sıkça kullanmiş, hikemi tarzda söylemiere de yer vermiştir. Ayrıca Türk halk edebiyatında oldukça fazla kullanıl,an ve yer alan aliterasyonun varlığı da dikkat çekecek boyuttadır. Yine iç alıengin oluşmasına sebep olan kelime tekrarları ile iç katiyeler de kendisini hissettirmektedir. Türkçeyi öylesine rahat ve ustaca kullanmıştır ki, pek çok beyti ve rnısraı birer "sehl-i mümteni" örneğidir. Fuzlıli özellikle bu tavrıyla kendi şiirlerini hiç şüphesiz Türk halk şiirine yaklaştırmış, böylece halkın kendi şiirlerini kolayca benimsernelerine zemin hazırlamıştır. Burada Türk milletinin zevkine ve anlayışına uygun aruz kalıplarını hassaten kullanmasını da ekleyelim.

Azeri Türkçesi, Çağatay Türkçesi ve Anadolu Türkçesinin kesiştiği bir noktada yetişen Fuzlıli'nin şiirlerinde, bu üç Türkçeye ait özellikleri ve onların çeşitli tezahürlerini görmek mümkündür. Esasen bu tezahürler, bizi yadırgatmaktan ziyade, ana kaynak duygularına ve millet denilen varlığın beşik değerlerine doğru götüren bir ruhla daha çok hoşlandırmaktadır. Özellikle

498

Page 10: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

ŞİRAZ'DAN İSTANBUL 'A

Türkçe divanda yer alan manzumelere bakıldığında, ilk dönemlerde kaleme alındığı tahmin edilen şiirlerde daha çok Azeri ve Çağatay Türkçesiyle eserler veren şiiirierin etkisinde kaldığı görülmektedir. Kadı Burhaneddin, Nesimi, Habibi, Lütfi ve Emiıi ilk sevdiği şairler arasındadır. Babibi'nin orijinal olan "dedim-dedi" müseddesi, Fuzüli'nin kaleminde daha mütekamil bir cevabını bulmuştur. Özellikle Ali Şir Nevayi, çok daha sürekli bir tesirle Fuzfıli'ye bütün ömründe büyük şair örneği olmuştur. Bununla birlikte İran kaynaklarından da. ifade ve ilham almıştır. Ancak Fuzılli bahsedilen sanatkarlann malıdut muhiti içinde kalmamış, Anadolu'da gelişen yeni şiiri de tetkik ederek benimsemiştir. Nitekim Ahmed Paşa ve Şeyhi'nin çeşnisi de onun şiirlerinde görünrneğe başlamıştır. Ancak Rum dediği, Batı Anadolu şairleri içinde en devamlı tesiri yapan Necati Beğ olmuştur. Fuzılli'nin Necati Beğ'in birçok gazeline nazire söylediği görülmektedir. Bu muhtelif · tesirler, Fuzfıli'nin sanatııiı zenginleştirmiştir, ancak onun bütün bu tesir sahiplerinden çok daha kuvvetli olan şahsiyeti içinde hakim bir rol alamamışlardır. Fuzüli tam olarak şahsiyetini bulduğu zaman yepyeni ve nevişahsına münhasır ruh ve eda ile bütün bu büyük şairleri fersahlarca geride bırakmıştır (Kocatürk 1970: 329, 335).

Fuzılli'nin eskilerin tabiriyle elsine-i seliisenin (Arapça-Farsça-Türkçe), üç Türk lehçesinin (Azeri Türkçesi-Çağatay Türkçesi-Anadolu Türkçesi) ve iki mezhebin buluştuğu bir coğrafyada yetişmesi ve bunların müstesna kabiliyeti ile birleşmesi, ona Türk-İslam coğrafyasında her şaire nasip olmayacak genişlikte bir nüfuz sağlamıştır. Bugün Delhi'den Kazan'a, Taşkent'ten Kahire'ye, Rakü'den İstanbul'a kadar İslam coğrafyasının hemen her kültür başkentinde onun eserlerinin yazma ve basma nüshalarına tesadüf edilmesi bunun bir göstergesidir (Okuyucu 2006: 51).

Fuzfıli'nin şiirlerinde dikkati çeken ve insanı cezbeden noktalardan bir diğeri, yukarıda belirttiğimiz gibi, içten ve samimi oluşudur. Mütevekkil bir ruhun derinliklerinden kopup gelen yanıklığındaki lirizm ve samimiyet, bütün mısralarına ve bütün gazellerine şamil tek ve umumi bir ses halini almıştır. Türk edebiyatının en lirik şairlerinden olan Fuzfıli'nin bu samimiliği, diğer şiiirierin fevkindedir. Mesela, türü içerisinde müstesna bir yere sahip olup mükemmel bir eser olan "Su Kasidesi"nde Hz. Peygamber'e karşı gösterilen coşkun ve samimi sevgi, barikulade bir sanat maharetiyle imtizaç ederek sonsuz bir lirizm edası bulmuştur. Derin ve samimi hasret ifadeleriyle dolu olan eser, geçmişte olduğu gibi bugün de hemen herkese aynı tesiri uyandırmaktadır. Şu beyitlerden etkilenrnemek mümkün mü (Kocatürk 1970: 330):

Anzın yiidiyle nemniik olsa müjgiinım n'ola Zayi' olmaz gül temenniisiyle. vermek hiire su

Ben lebin müştiikıyam zühhiid Kevser tiilibi Nitekim meste mey içmek hoş gelür hüşyiire su

499

Page 11: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

AHMET KARTAL

Su yolun ol kfiydan tobrag olup dutsam gerek Çün raklbimdir dahi ol kfiya koyman vare su

Dest-bfisi arzfisiyle ger ölsem dostlar Kfıze eylen topragım sunun anınla yare su

Hak-i payine yetem der ömrlerdir muttasıl Başını daşdan daşa urup gezer avare su

Ya Hablballah ya Hayre'l-beşer müştakınam Ey le kim leb-teşneler yanıp dil er hemvare su

Şu murabbalardaki samirniyet ve yakıcılığa ne demeli:

Perişan-halin oldum sormadın hal-i perişiimm Gamından derde düşdüm kılınadın tedblr-i derınamın Ne dersin rfızigarım böyle mi geçsin güzel hanım Gözüro canım efendim sevdiğim devletlü Sultanım

Esir-i dam-ı aşkın olalı senden veta görmen Seni her kande görsem ehl-i derde aşna görmen V eta vü aşnalık resmini senden reva görmen Gözüm canım efendim sevdiğim devletlü Sultanım

Değer her dem vetasız çerh yayından bana bin ok Kime şerh eyleyem kim mihnet ü endfih ü derdim çok Sana kaldı mürüvvet senden özge hiç kimsem yok Gözüm canım efendim sevdiğim devletlü Sultanım

* Hasılım berk-i hevadisden melamet dagıdır Mesnedim kfiy-i melametde fena topragıdır Zar gönlüm tende zindan-ı bela tutsagıdır Rahm kıl devletlü sultanım mürüvvet çagıdır

Devr cevrinden ten ü canımda rahat kalmadı Sfiret-i halimdeasar-ı feragat kalmadı Mihnet ü gam çekme ge min ba' d tfıkat kalmadı Rahm kıl devletlü sultanım mürüvvet çagıdır

Gönlümün mülkün ceta seyl-abı vlran eyledi Bahtımın halin hücfim-ı gam perişan eyledi Bağrımı endişe-i devr-i felek kan eyledi Rahm kıl devletlü sultanım mürüvvet çagıdır

500

Page 12: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

ŞİRAZ'DAN İSTANBUL 'A

Ya şu beyitteki samirniyet ve içtenlik:

Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge Ne açar kimse kapı m biid-ı sabiidan gayrı

Herhalde bir kimse, kendisini, ancak şu şekilde içten, samimi ve net olarak dile getirebilir: ·

Ben kimim bir bi-kes ü bi-çare vü bi-hiinümiin Tiili'im iişüfte ikbiilim nigfın balıtım yaman Nemli e'şkimden zemin memlı1 ünümden iismiin Ah ü niilem niivek ü peyveste ham kadim keman

Tir-i ahım bl-hata te'sir-i niilem bi-gümiin Muttasıl gam-hiine-i sinernde yüz gam mihmiin

Kanda bir gam etse benden istesinler ben zaman Yok bana kayd-i bela vü diim-ı mihnnettenn emiin

Çıktı ciin gönlümde endüh ü gam ü mihnet hernan Ey benim canım sen ü gönlüm seninle şadman

Sensiz olman ayrı mihnetten beladan bir zaman El-eman hicran bela vü mihnetinden el-eman

Fuzüll'nin etrafında oluşan bu muhabbettİn sebeplerinden bir diğerinin

gerek divanında gerekse Leyla vii Mecnun'da Türk kültürüne, içtimal hayatına, örfüne, adetine, anlayışına, değer yargısına. . . vs. ait unsurlar ile atasözü ve deyimlerimizin yine samimi bir dil ve üslupla ifade etmesinden kaynaklandığını düşünüyoruz. Çünkü insanlar kendilerine yabancı olan unsurlara pek iyi nazarla bakmazlar. Bilakis kendilerine ait olan değerleri görmek isterler. Gördüklerio de ise onu kabullenir ve benimserler. Bundan yaklaşık altı asır önce Leyla'nın annesinin Leyla 'ya verdiği şu nasihat! erin etkisinde kalmamak ve onu benimsememek mümkün mü? Bu nasihatler aynı duygu ve düşünceyle hala

· Anadolu anneleri tarafından kız eviatianna verilınİyor mu? Bu nasihatleri okuyan bir annenin kendisini o anneyle özdeşleştirmemesi veya kızın, o anneyi kendi annesi gibi görmemesi mümkün mü?:

K'ey şilh nedür bu güft gülar Niçün özüne ziyan edersen Niçün sanata'ne edebed-gü Nazik beden ile berg-i gülsen Liile kimi sende lutf çalıdur Temkini cününa kılma tebdil Her sfuete aks kimi balıma

Kılmak sanata'ne ayb-cülar Yahşi adını yaman edersen Namusa ta'alluk iş midir bu Amma ne deyem igen yögülsen Amma ne deyem yüzün açuhdur Kızsen ucuz olma kadrini bil Her gördügüne su kimi alıma

501

Page 13: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

AHMET KARTAL

M ey gerçi sara verir dimaga Gözgü kimi katı yüzlü olma Gözden gerek olasen nihiin sen Sen şem'sen uymagıl hevaya Lu'bet kimi özünibezetme Sagar kimi gezmegi haram et Saye kimi her yere yüz urma Sen sadesen özge ehl-i nireng Derler sani aşka mübtelasen Sen hand ü aşk zevki handan Oglan aceb olmaz olsa aşık Ey iki gözüm yaman olur ar Biz alem içinde nik-namız Ne neng ile dahi edelim laf Dut kim sana kızmazem ben zar N' eylerseneger atan eşitse Min-ba'd geleyle terk-i mekteb Etme kalem ile meşkden yad Etfiilden ey le kat' -ı ülfet Büt kimi bir evde ey le menzil Anka kimi uzlet eyle pişe Gerçi adın ola dilde mezkfır Hoş ol ki kızı hemişe gizler

Ahdugı içün düşer ayaga Nergis kimi hire gözlü olma Tii dernek ola sana ki cansen Kim şem'i heva verir fenaya Revzen kimi küçeler gözetme Nagrne kimi perdede makarn et Hiç kimse ile oturma durma Cehd eyle verilmesin sana reng Biganeler ile aşinasen Sen handan ü düst şevki handan Aşıklıg işi kıza ne layık Namüsumuzı itürme zinhar Ma 'rüf-ı tarnarn-ı has u am ız Biz derneyelim sen eyle insaf Benden ulu bir müdebbirin var Kahr ile sana siyaset etse Bil mektebini hernin ced ü eb Süzen dut ü nakş eyle bünyad Hem-raz yeter yanında lu'bet Olma dahi her yanaya mail Eyle reviş eyle kim hemişe Görmek seni ola gayr-i makdür Hod gizlü gerek hemişe kızlar

Kısaca belirtmemiz gerekirse, Türkün bu Fuzılll muhab,betinin sebebi, Fuzfıl 'nin işlediği konular, kullandığı dil, üslübundaki. sarnilniyet ve Türk kültürüne ait ku1lanımlannda gizlidir. Fuzfıli'yi okuyan her Türk onda kendi hissiyatını, düşüncesini, benliğini ve değerlerini, kısacası kendini ve özünü bulmuş ve onu benimseyerek derin bir muhabbet duymuştur.

502

Page 14: Prof. Dr. Ahmet KART ALisamveri.org/pdfdrg/D127196/2010/2010_KARTALA8.pdf · duası değil midir: Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem belii-yı aşkdan etme cüda beni

ŞİRAZ'DAN İSTANBUL 'A

Bu yazı, Yakın Doğu Üniversitesi tarafından düzenlenen "1. Türk Dünyası Şair ve Yazarlan Sempozyumu: Fuzüli'nin Türk Kültür ve Sanat Dünyasındaki Yeri (28-31 Mayıs 2008)", isimli sempozyumda bildiri olarak sunulmuştur.

503