prof.dr. hakki dursun yildizisamveri.org/pdfdrg/d035327/1995/1995_ulgena.pdfhindistan'da...
TRANSCRIPT
MARMARA ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI No. : 558
FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ YAYINLARI No. : 38
Prof.Dr.
~·-r.
HAKKI DURSUN YILDIZ
1
İSTANBUL 1995
TÜRK MİMARİSİNDE MİNARENİN GELİŞİMİ
AYGÜN ÜLGEN* İslam mimarisinin merkezini teşkil eden başlıca yapı•tiplerinden olan cami ve
mescitlerin en karakteristik unsurlarından ~~ri olan minare, bu yapılar için aynı zamanda simgesel bir değer taşımaktadır. Oyle ki minare, söz konusu yapılara dönem ve üslftp özellikleri bakımından belirli bir kimlik vererek, yapıları kent dokusunda daha da anlamlı bir hale getirir. Bu özelliği ile minare, kubbe, eyvan, taç kapı ve dekoratif ayrıntıları aşan görsel bir üstünlüğe sahiptir.
Cami nasıl ki İslam toplumunda ibadet şekline uygun bir mekan tesis etme düşüncesinden ortaya çıkmışsa, minare de bu düşünce ile oluşmuştur. Caminin taşıdığı manevi ifadede minarenin de payı vardır. Ancak bu pay bazı durumlarda ve ülkelerde azaltılmış, çoğaltılmış, ama yinede minareye hep büyük önem verildiği görüli:~üştür 1•
İslam mimarisinde yapıların dış formlarının içsel anlamla, mimari kullanılabilirliğin, manevi önemle ilişkilendirildiği bilinmektedir. Dolayısıyla minareyle bütünleşmiş geometrik formlar aynı zamanda bazı manevi özellikleri sembolize etmektedir. Mesela bir tür bezeme tekniği olan mukarnas, göksel arketiplerin aşağıya yansımasını, yeryüzüne doğru inişini temsil etmektedir. Aynı şekilde kubbenin iç formu gökyüzünü, dış formu ilahi güzellik yönünü yani "Cemal"i, dikey minare ise ilahi haşmeti yani "Celfil"i sembolize etmektedir2
•
Müslümanları namaza çağrının Hz. Muhammed'in Medine'ye yerleştiği günlere kadar uzanan bir işlev olduğl!-. ve ezan okumak için Peygamberin evinin damının kullanıldığı bilinmektedir. ünceleri özel bir mimari forma gerek duyulmadan yapılan minareler, zamapla değişik bölgelerde çeşitli formlarda oluşmuşlardır. Böylece gerek Mısır ve Iran, gerekse Anadolu'da yapılan çok sayıda minare, toplumsal, sultani ya da sadece estetik bir simge olma niteliğini taşımıştır.
İbadete ilişkin bir işlevin ifadesi olan minare, aynı zamanda bulunduğu yerde müslümanların varoluşlarının bir ifadesidir de3 .
"Manara" veya "minar" kelimesi, İslam ülkelerinde her türlü kule anlamında kullanılmakta olup, İslamiyetten önce gözetleme veya işaret verme kulelerini ifade etmekteydi4
• Camilerin dışında veya bitişiğinôe ince bir kule şeklinde yüksekçe taş, tuğla veya ahşaptan yapılan minarelere önceleri ezan okunan yer manasına "mi'zene"de denilmiştir5. Hicret'in ilk yıllarında namaz vakitlerinin bildiri!-
Dr. Marmara Ünivers!~-si Fen-Edebiyat Fakültesi 1 Ekrem Hakkı Ayverdi, Makaleler, İstanbul, 1985, s. 60. 2 Seyyid Hüseyin Nasr, fsliim Sanatı ve Maneviyatı, İstanbul, 1992, s. 61-62. 3 Oleg Grabar, lsliim Sanatının Oluşumu, İstanbul, 1988, s. 92. 4
Ernst Diez, "Manara", 'The Encylopaedie of Is lam, Vol III, L R. Leiden, Bıill, 1936, s. 227. 5 Celal Esad Arseven, "Minare", Sanat Ansiklopedrisi, c. 3, İstanbul, 1966, s. 1409.
496 AYGÜNÜLGEN
mesi için boru çalmak, ateş yakmak, ilci odunu birbirine vurarak çıkan seslerle insanları namaza davet etme gibi filcirler tartışılmış, neticede bunların yerine ezan okunması kabul edilmiştir6 • Kelime anlamı "ışık veren", "ışık saçan" olan "manara", ortaya çıkmadan önce ezanların yüksek bir çatıdan veya bir duvar üzerine çıkıp okunduğu, böylece insanların namaza davet edildiği bilinmektedir7
•
isıam mimarisinde ilk minare, m.s. 673'te Muaviye zamanında Mısır valisi Müslime tarafından Amr Camii'nde inşa ettirilmiştir. Ezanın dönerek okunması gerektiğinden üzerlerinde şerefeler oluşturulan minareler, artık caminin ayrılmaz bir unsuru olarak İslamiyetin yayıldığı bölgelerin bünyesine uygun şekilde çeşitli örnekler ortaya koymuştur8 •
Özellikle m.s. 1000 yıllarından itibaren İslam ülkelerinde düzenli olarak inşa edilmeye başlayan minarele,r, camiden başka hankfilı, türbe ve medreselere de eklenmiş, gerek şekil ve form, gerekse tezyinat bakımından değişilc bölgelerde yerel varyasyonlar göstermiştir9.
İslam ülkeleri minarelerini batı ve doğu minareleri olarak iki gurupta incelemek mümkündür. Batı İslam minareleri, Kuzey Afrika ve İspanya'dan Suriye'ye kadar yayılan bölgelerde inşa edilen dört köşe kulelerdir. Bu köşeli minareler, kornişlerle katlara ayrılmış, pencereler vasıtasıyla da iç mekanla ilişkileri sağlanmıştır. Doğudaki Isiam minareleri ise çoğunlukla silindirik ve ince olup, saf, abidevi yapılardır10 •
İran ve Orta Asya'da medrese, mescit ve türbe gibi mimari yapılardan oluşan külliyelerin elemanları haline gelen minareler, 11 Mezopotamya' da ilk Abbasi camileriyle birlikte zigguratların benzeri silindirik kulelere dönüşmüşlerdir.
9. yüzyılda Mısır'da ise Tolunoğulları, Suriye ve Mezopotamya minare tiplerinin birleşiminden oluşan kendi tiplerini ortaya koymuşlardır. Bu tipin özelliği, alt kısımların kare, üst kısımların silindir şeklinde olması ve minare merdiveninin dışardan yerleştirilmesidir. Daha sonra Irak, Orta Asya, İran ve Hindistan' da yapılan minareler ise silindir şeklindedir. Gaznelilerin yıldız şeklindeki minareleri ile Hindistan'da Delhi'deki Kutub Minar oldukça ayn örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır12.
Silindirik, köşeli veya yivli gövdeli Türkistan ve Horasan minareleri ise Türk minarelerinin öncüsü olarak kabul edilmektedir13.
Türklerin ateş yakarak uzaktan işaret vermek için "kargu '" denilen çok yüksek kuleler inşa ettikleri bilinmektedir. Gerek kargular, gerekse dini metinler ve azizlerin kemiklerinin saklandığı dört köşe ve kademeli yapılar olan stupalardan
6 Mehmet Kartal, "Minarelerin Oluşumu ve Kayseri Minareleri", ligi, Yıl: 23, Sayı: 59, İstanbul, 1989, s. 10.
7 Emst Kühnel, Die Mosclıe, Graz, Verlag Für Samınler, 1974, s. 13-14. 8 Erdem Yücel, "Minareler ve Hoparlörler Konusu" Arkitekt, İstanbul, 1966, s. 28. 9 Nurhan Atasoy-Afif Bahnassi-Michael Rogers, T/ıe Art of fslam, Unesco and Flarnmarion, 1990, s. 21. 10 Emst Diez-Oktay Aslanapa, Tiirk Sanatı, İstanbul, 1955, s. 166. 11 Tlıe Minarets ofKlıiva, Özbekistan, 1978, s. 11-13. 12 Doğan Kuban, Mııslim Re/igioııs Arclıitectııre, Leiden, E.J. Brill, Netherlands, 1974, s. 6.
. 13 Emel Esin, "Türk Minaresinin O~ Asya'daki Öncüle)j Hakkında", Edebiyat Fak. Araştırma Dergisi,
(in Memorian Prof Albert Loııis Gabriel Ozel Sayısı), Atatürk Univ. Yay., Ankara, 1978.
TÜRK MİMARİSİNDE MİNARENİN GELİŞİMİ 497
oluşan, Türkçe adıyla "ediz ev" denilen "pagoda"ların, Türk minareleriyle yakın ilişkisi olduğu ileri sürülmektedir14
.
Karahanlı minarelerinin, gerek Budist merkezi olan Kaşgar'da, gerekse biraz doğudaki Uygur illerinde bulunan pagodaların şekillerinden ilham alınarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla anıtsal Türk minarelerinin meydana getitjlişi, modem tarihçilerin Karahanlı dediği Hfilcani Türk sülalesinin 926 tarihinde Isıamiyeti kabülü ile başlamaktır. Karahanlılar 992'de Batı Türkistan'ı alarak ilk tuğla minarelerini burada inşa etmişlerdir. Bunu diğerleri takip etmiş olup, bunlar arasında Burana ve Tirmiz minareleri ile Buhara'daki Vafıkent Minaresi (R.1) en önemlilerindendir.
Timurlu devrinde ise Türkistan'da yapılan minareler arasında, Semerkand medreselerinin minareleri önemli yer tutmaktadırlar. Bunlara örnek olarak Uluğ Bey, Şirdar medreseleri (R.7) ve Bibi Hanım Mescidi minareleri verilebilir. 18. yüzyılda Türkistan'da kalın ve yüksek minareler de yapılmıştır 15 . Bunlardan Hive'deki Emin Han Medresesi'nin minaresi, 14.2 m. çapında olup, boyu 26 m. ye kadar yükselebilmiştir16•
Türk sülaleleri idaresindeki Horasan ve Azerbaycan bölgelerinde ise minareler Karahfilllı üslubunda gelişme göstermiştir. Yuvarlak kesitli, gövdesi tezyinatlı ve kitabe kuşağı ile çevrili olan bu tuğla minareler, üslup bakımından Türkmenistan ve Merv'in kuzeyinde de devam etmiştir17 •
Karahanlılar, Gazneliler (R.2) ve Hindistan'da Delhi'deki Kutub Minar'da (R.6) görüldüğü gibi Türkler, çeşitli minare şekillerini denemişler, neticede Selçuklular İran'da silindirik ve ince, uzun minareleriyle kendilerine en uygun şekli bulmuşlardır. 1058 tarihli Damgan Mescid-i Cuması'nın minaresi, 1060 tarihli Save Mescid-i Meydan Minaresi ile Mescid-i Pa-menar'ın silindirik minaresi, Selçuklu minarelerinin en güzel örnekleri arasında yer alma:ktadır18 •
Büyük Selçukluların inşa ettikleri tuğla minareler, türbelerle birlikte, Selçuklu tuğla işçiliğinin en başarılı örneklerini teşkil etmektedirler. Yukarıya doğru hafifçe daralan silindirik gövdeleriyle bu minareler, nadiren çokgen gövdeli bir kaideyle tabana bağlanmışlardır. Abidevi görünümlü bu minarelerin çoğunun külah ve şerefeleri bugün mevcut değildir. Gövdelerini süsleyen tuğla işçiliği ise baklava ve yıldız motifleriyle geometrik kompozisyonlardan oluşmaktadır.
Selçukluların İran'da yaptıkları bu minareler, Anadolu'da yaptıklarından oldukça farklıdır. Bu farkılığın en belli başlı sebebi, Anadolu'da Selçukluların tipik inşaat malzemelerinin taş oluşudur.
Anadolu'da çoğu günümüze kadar gelen Selçulçlu medrese, cami ve mescit minareleri bulunmaktadır. Selçuklular taş mimariye Iran'da olduğu gibi tuğla minare eklemjşlerdir. Malzemeler aynı olmasına rağmen, Anadolu'da:ki Selçuklu minareleri Iran'da:kinden dekor ve form açısından farklılık göstermektedir. Ge-
14 E. Esin, "Türk Minaresinin Orta ... ", a.e., s. 107-109. 15 Emel Esin, "Minare", Türk Ansiklopedisi, c. XXIV, Ankara, 1976, s. 211. 16 Tlıe Minarets of Klıiva, s. 24-25. 17 E. Esin, "Minare", a.g., s. 211-212. 18
Oktay ASianapa, Tiirk Sanatı!, İstanbul, 1972, s. 62-64.
498 AYGÜNüLGEN
nellikle silindirik ve basık bir gövdeye sahip Anadolu'daki Selçuklu minarelerinde kare kaide taştan yapılmıştır. Çoğu kez yapıya bitişik olarak, medreselerde ise taş portalin üzerinden yükselmişlerdir19 • Anadolu'd!l minarenin taç kapı üzerine yerleştirilişi, Orhan Cezmi Tuncer'e göre ilk defa Ilhanlılar döneminde gerçekleştirilmiştir. Buna örnek olarak, Konya Sahip Ata Camii (R. 9) (1258), Sivas Gökmedrese (1271), Sivas Cüveyni Darülhadisi (1271), Erzurum Hatuniye Medresesi (R.8) ile Niğde Sungur Bey Camii verilebilir. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere minare, değişik türde yapılara yerleştirilebilmiştir. Aynca gerek konum, gerekse sayılan değişebilmektedir. Konya Sahip Ata Camii minaresi, tek minarenin portal üzerine yerleştirildiği ilk örnek olarak kabul edilmektedir20
•
Sade bir görünüme sahip olan Selçuklu cami, mescit ve medreselerinde bütün süsleme portalde ve özellikle minarelerde toplanmıştır. 13. yüzyıldan itibaren Selçuklu minarelerinde çini süslemenin yoğun bir şekilde arttığı ve zenginleştiği dikkati çekmektedir. B.~ yüzyılda Anadolu'da minareler açısından önemli bir yenilik olmuştur. Gönül Oney'e göre Konya Hatuniye Mescidi minaresi, portal üzerine yerleştirilen ilk çift şerefeli minare örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Portal üzerine çift minare yerleştirilmesi uygulaması ise Anadolu'da yine Selçuklular tarafından 13. yüzyıl ortalarında başlatılmıştır. Sivas Gök Medrese ve Çifte Minareli Medrese bunun en güzel örnekleridir21•
Medreselerin portalleri üzerine yerleştirilen çift minare geleneği Karahanlıların önemli eserlerinden biri olan ve 12. yüzyılda yapılan Ayşe Bibi Türbesi'nden Azerbaycan'da Nahçıvan'daki Mümine Hatun Kümbeti'nin avlu girişinin iki yanına, oradan da Anadolu'ya gelmiştir. Ayşe Bibi Türbesi'nde dar ve uzun portalin yanında iki köşede, alt ve üst kısımlan geniş, ortaları dar il9. kule yer almaktadır. Azerbaycan Atabeklerinin ilk hükümdarı Şemseddin Ildeniz'in hanımı Mümine Hatun için oğlu Kızıl Arslan tarafından yaptırılan 1 186 tarihli kümbet ise 25 m. boyunda dıştan çokgen gövdeli, içten silindirik olarak yapılmıştır. Kümbetin etrafındaki avlu, duvarla çevrilidir. Bu avlu duvarının giriş kısmında, iki tarafında silindirik kuleleri olan sivri kemerli bir portalin bulunduğundan söz edilmektedir. Ancak sonradan çift kuleli bu anıtsal giriş yıkılmış, sadece kümbet ortada kalmıştır22.
Anadolu'da Selçuklular tarafından portal üzerine yerleştirilen bu minareler, Osmanlı döneminde medreseden ayrılarak camiyle mimari bir bütünlük içinde ele alınmıştır. Selçuklu mimarisinde kullanılan tuğla malzeme, burada yerini taşa bırakmış, böylece minareler hem incelmiş, hem de sadeleşmiştir. Osmanlı döne. İninde asıl biçimini bulan, kaide, papuç, gövde, şerefe, petek, külfilı ve alemden oluşan minare, daha sonra teknik ve estetik bakımından önemli aşamalar kay-detmiştir23. ·.
Anadolu'da iki ayn kültürden etkilenmiş başlıca iki minare biçiminin hakim olduğu görülmektedir. Güney-Doğu Anadolu'da Suriye (Arap) geleneğine bağlı dört köşe gövdeli minareler yapılmıştır. Daha sonra ise Asya (Türk) geleneğine bağlı minareler inşa edilmeye başlanmıştır.
19 Gönül Öney, "Büyük Selçuklu Devri Minarelerinde Süsleme", Kültür ve Sanat, Yıl: 2, Sayı: 4, İstanbul, 1976, s. 7.
20 Orhan Cezmi Tuncer, Anadolu Selçuklu Mimarisi ve Moğollar, Ankara, 1986, s. 85. 21 Gönül Öney, "Büyük Selçuklu Devri ... ", a.e., s. 7. 22 Oktay Aslanapa. Türk Sanatı /, s. 26. 23 Mehmet Kartal, "Minarelerin Oluşumu ... ", a.e., s. 11.
TÜRK MİMARiSiNDE MİNARENİN GELiŞiM! 499
Suriye'de Emeviler döneminden beri yerleşerek tesirlerini Anadolu'da gösteren minareler, 16. yüzyıla kadar inşa edilmeye devam edilmiş, daha sonra yerini Asya'dan gelen Türk tesirli yuvarlak minarelere bırakmıştır. Anadolu'da bunlardan başka özellikle mescitlerde rastlanan basit bir minare şekli daha vardır. Doğrudan doğruya yapıya, ya da avlu duvarının bir cephesine bitişik bir merdiven ile bunun yukarı ucundaki bir şerefeden ibaret olan ve Kayseri-Nevşehir bölgesinde çokca rastlanan bu tip minareler, "minber biçimi minareler" olarak adlandınlmışlardır24.
., Ait oldukları cami, medrese, mescit ve türbe gibi yapılarla birlikte planlanan
minareler, fapıyla organik bağlantılarında tek tip değil, değişik konumlar sergi: lemişlerdir 5. Anadolu'da yerleşen Türkler tarafından yapılan ve konumları bellı olmayan minarelerin bu açıdan bilinen örnekleri üç gurupta incelenebilir:
a) - Camilerin üzerine yapılan minareler ki, Fustat'taki Amr Camii minaresi bu tip minarelere örnektir. /
b) - Camiinin önüne ayrı olarak yapılan minareler ki bunlara örnek olarak Samarra Ulu Camii ve İbn Tolun Camii minareleri verilebilir.
c) - Camilerin hemen yanına veya kenarına yapılan abidevi minareler ise üçüncü gurnbu oluşturmaktadırlar. Buna örnek olarak Gaznelilerin ve Selçukluların 1 1. yüzyıldaki minareleri verilebilir26
•
Minareler uzun yıllar boyunca adeta doğru konumu ararcasına çok değişik yerlere ayrı olarak inşa edilmişlerdir. Erken dönemde sayısı ve konumu belirlenmemiş olan bu minareler, Anadolu'da ya yapıdan biraz uzağa kaidesiyle birlikte, ya hemen yap~nın bitişiğine, ya da yapının duvarına bitişik olarak üzerine yerleştirilmişlerdir. Ideal konuma ulaş,Eımıyan bu arayışlar sırasında daha ilerki yıllarda yapılan ilginç ve renkli yapılar yanında Erken Osmanlı döneminde, minareler açısından eski örneklerin tekrarlandığı görülmüştür.
11 ve 13. yüzyıllar arasında caminin anıtsal görünümü açısından ek bir unsur olarak önemli rol oynayan minareler, ihtişamlı portaller gibi başlı başına bir sembol durumundaydılar. Aynı zamanda yüksekliği ve görünümüyle, caminin yükselen silüetine karşı muazzam bir kontrast teşkil etmekteydiler. Cami ve minarelerde bundan sonraki gelişmelerle minare, yavaş yavaş abidevi önemini kaybetmiş, bağımsız bir anıt olarak değil, caminin tamamlayıcı bir elemanı olarak önem kazanmıştır.
Erken Osmanlı döneminden itibaren minarelerin birbirlerine yakın vaiiyette camilerin sağ ve sol köşelerine yerleştirildiği, böylece Klasik dönemin formunu hazırladıkları görülmektedir27. Osmanlılar inşa ettikleri camilerde minarenin konumu bakımından çok araştırma yapmışlardır. Mesela ilk eserlerden biri olan Bursa Orhan Carnii'nde minareyi kuzey duvarının sol köşesine, Bursa Hüdaven-
24 Semavi Eyice, "Minare", fs/ôm Ansiklopedisi, c. VIII, İstanbul, 1979, s. 329-331. ..
25 Abdüsselam Uluçam, "Irak Selçukluları ve Atabekler Döneminden Kalan Tuğla Minareler", Yiiziincii Yıl Univ. Fen-Ed.Fak. Sosyal Bilimler dergisi, Sayı: 1, c. I, Van, 1990, s. 34.
~6 Hüsrev Tayla, "L'Emplacement du minare! dans le plan de la mosque Turque et son effet architectural", Fifth lntemational Congress of Akademia Kiado, Budapest, 1978, s. 811.
27 Hüsre Tayla, "Die rolle des minarets in der Turkische architectur", VHT fntemational Cmıgress of Tıırkish Art, Budapest, 22-27 September 1975, s. 133-135.
500 AYGÜNÜLGEN
digar Camii'nde üst revakın ucuna, Bursa Yıldırım ve Yeşil camilerinde ise yaklaşık 25 m. ara ile kuzey cephesinin iki köşesine yerleştirmişlerdir. Osmanlıların Selçuklu medreselerindeki çifte minarelerden ise hiç etkilenmedikleri görülmektedir.
Minarelerin konumunun kesinliği konusunda hiç aceleci olmayan Osmanlıların, mimari görüşlerinin olgunlaşmasından sonra bu konuda bir karara varabilmeleri için aradan bir süre zaman geçmesi gerekmiştir. Minarelerin artık değişmeyecek şekilde buldukları biçim, oran ve yerlerini, mesela 1425-26 tarihli Edime Muradiye Camii ve yine aynı yıllarda yapılan Dimetoka Çelebi Sultan Mehmet Camii'nde elde etmelerine rağmen, minarelerin konumu ile ilgili son uygulama ve karar bir yüzyıl geçtikten sonra kesinleşebilmiştir.
14. yüzyılda genellikle caminin kuzey duvarının bir köşesine veya iki başına oturtulan minarenin böylece kaide ve pabuç kısmı ortadan kalkmış, bu tarzda minare yapımı yaklaşık 80 yıl kadar sürmüştür. Bu zaman süresince yapılan yapılardan Bursa Ulu Camii, Kütahya Yıldırım Camii ve Edirne Eski Camii örnek olarak verilebilir. Bursa Ulu Camii'nin sonradan yapılan giriş cephesinin solundaki minaresi, camiye bitişmemekte, aynı durum Edime Eski Camii'nin Sultan II. Murat tarafından yaptırılan iki şerefeli minaresinde de görülmektedir. Eski Camii'nin ilk yapılan tek şerefeli minaresi ise, Sultan I. Murat tarafından yaptırılan Filibe Hüdavendigar Camii minaresi gibi cami duvarı üzerinde yükselmektedir. Kütahya Yıldırım Camii'nde ise minare 16. yüzyılda ön taraf~. eklenmiştir. Sözü edilen bu yapılardan yaklaşık bir yüzyıl sonra minare, Edime Uç Şerefeli Camii'nde birden önemli bir aşama k~ydetmiş, böylece alışılagelmişin dışında ·bir ölçü ve şekil karşımıza çıkmıştır. Oyle ki bu cami, kendinden sonra gelen camilere plan bakımından olduğu kadar, mevcut dört minaresi de gerek sayı, gerekse konum bakımından örnek olmuştur.
Artık Edime Üç şerefeli Camii'nden sonra klasik öncesi Osmanlı dönemi mimarisinde minare için yer arama meselesi kalmamıştır. Minarelerin kalınlıkları ise Erken Osmanlı dönemi minarelerine nazaran oldukça farklı olup, bu dönemden sonra kalın minare yapımı azalmış, minarelerin kalınlıkları genellikle bir müezzinin geçeceği çapta tutulmuştur28 •
Daha önce ilk defa Edime Üç Şerefeli Camii'de sayılan artış gösteren şerefeler, Klasik Osmanlı döneminde birden fazla uygulanarak dikkati çekmişlerdir. Yine bu dönemde minarelerin sayısında da bir artış söz konusudur. Kural olarak ·sultan camilerinde cami kütlesi ile avlunun birleştiği köşelerde minareler bu
· dönemde iki adet olarak yapılmıştır. Diğer camilerde ise minare genellikle kuzeyde giriş cephesinin sağına yerleştirilmiştir. Bununla birlikte bazı selatin camilerde ikiden fazla minarenin yer aldığı görülmektedir. (Süleymaniye, Sultanahmet, Selimi ye )29•
Osma.nlı İmparatorluğu'nda bir takım din adamlarının, camilere eklenen minarelerin Islami inançlara aykırı olduğu düşüncesini ileri sürdüklerinden bahsedilmektedir. Bu kişiler aynı zamanda camilerde sadece birer minare bırakılıp, diğerlerinin yıktırılmaları ve bunlan yapmanın "bi'dat" olduğunu savunmuşlardır30 . Kendilerine Kadızadeliler ya da Fakılar adı verilen vaizler, padişaha giderek Pey-
28 E. Hakkı Ayverdi, Makaleler, s. 64-68. 29 Doğan Kuban, Mıısliın Religioııs Arclıitecture. s. 7. 30 İsmet Zeki Eyüboğlu, Anadolu inançları, Anadolu Mitolojisi, İstanbul, 1987, s. 133.
TÜRK MİMARİSİNDE MİNARENİN GELİŞİMİ 501
gamber dönemi_nden sonra benimsenmiş bütün yeniliklerin ortadan kaldınlması, bunun yanısıra Istanbul'daki selatin camilerin birer minaresi dışında diğer minarelerinin yıkılması için izin istemişlerdir. Tasavvuf ve tarikat mensuplarına düşman olup, halkın geri kalışını dinden uzaklaşarak bir takım yenilikleri kabul etmesine bağlayan Kadızadelilerin bu istekleri batıl olduğundan kabul edilmemiş, kendilerine nasihat fayda vermeyince, elebaşıları Kıbrıs'a sürülmüştür3 1 •
En mütenasip ve mevzun şeklini Osmanlı döneminde, mimari sanatının en yüksek dereceye _ulaştığı 16. yüzyılda Mimar Sinan zamanında alan minareler, bu bakımdan diğer Islam ülkeleri minarelerine nazaran farK:lı bir kimlik kazanmışlardır. Bu dönemde caminin giriş cephesinin solunda, sağında veya her iki köşesinde yerleştirildikleri gj.bi, cami kütlesinin dört köşesinde de bulunabilmektedirler.
Klasik Osmanlı döneminde yeri kesinleşen minareler, Batı tesirlerinin Osmanlı mimarisine yayıldığı 18. yüzyıl ortalarından itibaren tekrar konum değiştirmeye başlamıştır. Klasik sonrası Osmanlı camilerinde artık son cemaat yerine hünkar kasrı yapılması uygulaması ile, minarelerin kaidelerinin bu kısmın içine gizlendikleri görülmektedir.
Minare konumlarında Batı tesirleri neticesi görülen bu değişiklik, dekorasyona da yansımıştır. Osmanlı dini mimarisinde ilk örneklerden olup, min~resi sırlı tuğla kakma. ve çini tekniği ile Selçuklu geleneğini devam ettiren yapı, Iznik Yeşil Camii'dir. Iznik'ten sonra Bursa ve Edime'de zengin dekorasyonlu_p:ı.inareler yapılmıştır. Bunlar arasında en enteresan örneklerden biri de Edime Uç Şerefeli Camii minareleridir32.
Osmanlı dönemi minarelerinde gerek sırlı tuğla, çini mozaik, gerekse dekoratif tuğla mozaik uygulaması, bı.ı. ilk yapılardan sonra tamamen yok olmuştur33 . Klasik Osmanlı döneminde ise minarelerin şerefe korkuluklarının tezyinatı oldukça artmış, sivri külahla minarenin birleştiği yerde bir sıra mavi çini konulması adet haline gelmiştir34 . 15. yüzyıl Osmanlı minarelerindeki profilli silmelerden oluşan sade tezyinat ve yayvan baklavalardan oluşan pabuç kısmı, Klasik Osmanlı devrinde değişikliğe uğramış, bu dönem minarelerinde pabuç kısmı piramidal üçgenlerden oluşmuştur. Yine klasik dönem minarelerinin hemen hepsinde silindirik gövde kısmının dış yüzleri köşeli görünümde olup, gövde genellikle yukarıya doğru aynı çapta yükselmektedir. Ancak bazı minarelerin bu yükseliş sırasında inceldiği de görülebilmektedir35• Klasik Osmanlı döneminde Şehzade Camii, (R. 10) minarelerinin dış süslemeleri en çarpıcı örneklerden biri olup, düşey yivli, geometrik düğüm ve hilal formlarıyla süslü bu minareler, yapının renkli taş işçiliğinin uygulandığı en abidevi örneklerdir36• Klasik üslı1bun minare dekorasyonu açısından özelliklerini İstanbul Süleymaniye ve Edirne Selimiye Camii'nde görmek mümkündür. (R. 11, R. 12).
31 Hüseyin Gazi Yurdaydın, "Düşünce ve Bilim Tarihi", Türkiye Tarihi 3. Osmanlı Devleti 1600-1908, İstanbul, 1988, s. 251-253.
32 Semavi Eyice, "İstanbul Minareleri", Türk Sanatı Tarihi. Araştırma ve incelemeleri/- İstanbul, 1963, s. 33-34.
33 Doğan Kuban, 100 Soruda Türkiye Sanat Tarihi, İstanbul, 1970, s. 194. 34 S. Eyice, "Minare", a.e., s. 334. 35 S. Eyice, "İstanbul Minareleri", a.e .. s. 33-34.
502 AYGÜN ÜLGEN
18. yüzyılda tesirleri iyice hissedilen Batılılaşma döneminde minareler, gerek tezyinat, gerekse gövde planı bakımından oldukça değişikliğe uğramıştır. Şerefelerdeki mukarnaslar yerini girintili çıkıntılı sarkıtmalar, girlantlar ve antik sütun başlığı tarzındaki uygulamalara bırakmıştır. Minarelerin pabuç kısımlarının gövdeye geçiş unsuru olma özelliği ortadan kalkmış, bu kısma tezyini bir karakter verilmiştir. Minare kaidelerinde ise bir takım girinti ve çıkıntılar ile gereksiz süsler yapılmış, kaide kısmı oldukça uzamıştır.
1755 tarihli İstanbul Nuruosmaniye Camii, Barok üslupta yapılan ilk Osmanlı camii olup, minaresi de bu bakımdan önemlidir. Türk Baroğu döneminde minarelerin şerefe altının boğumlu ve bilezikli olduğu, papuç kısmının ise bazen küremsi olarak yapıldığı dikkati çekmektedir. Osmanlı dini mimarisinde Fransız Ampir üslübunun ilk temsilcisinin Nusretiye Camii olduğu bilinmektedir. Türk Ampiri üslübunda yapılan camilerde minarelerin şerefe altları korint sütun başlıkları şeklinde yapılmıştır. Yine bu dönemde minare gövdelerinde daha da incelme görülmektedir. Bu dönemden sonra mimarimizde karma üslüpların hakimiyetiyle Gotik üslüp tesiri görülmüştür. Bu üslupta yapılan minarelerin .. en önemli öz~lliği, gövdelerin inceliği ile tezyinatın ağır ve karmaşık oluşudur. Omek olarak Istanbul'da 1871 tarihli Aksaray Valide Camii ile Yıldız Hamidiye Camii verilebilir. İstanbul' da 1854 tarihinde Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan Ortaköy Camii'nde şerefelerin altlarındaki akant yaprakları yaldızla boyanmış olup, bu yönüyle lstanbul'da başka benzeri olmayan bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır37.
19. yüzyıl içlerinde özellikle mimarimizde yaygın olarak Neo-klasik üslübun hakim olduğu görülmektedir. İstanbul'da Dolmabahçe Camii (1853) ve Hırka-i Şerif Camii (1851) minareleri bu üslübun özelliklerini yansıtmaktadırlar. Bucamilerde minarelerin şerefelerine birer korint üslubunda sütun başlığı görünümü verilmiş oldukları dikkati çekmektedir.
Türk sanatında 19. yüzyıl sonuna doğru gitgide ağır ifadeli karma bir sanatın (eklektisizm) hakim olmaya başlaması, bazı Türk mimarlarının buna tepki olarak Türk Neo-klasiği denilen üslubu yaratmalarına yol açmıştır. Osmanlı dini mimarisinde Konya Aziziye Camii (1874), özellikle iç mimari tesiri bakımından bu üslübun temsilcisi olarak kabul edilmektedir38.
Eski Türk mimari geleneğini canlandırma ve yaşatma gayretleriyle eserler · verilmeye başlandığı bu dönemde, minarelerimiz de farklı bir görünüm kazanmış, artıkeskiye dönük uygulamalar ön plana alınarak bundan sonra, Klasik dönemdekilere benzer şekilde yapılmaya çalışılmıştır.
36 Selçuk Mülayim, "Osmanlı Mimarisi", Osmanlı Ansiklopedisi, c. 3, İstanbul, 1993, s. 55. 37 Oktay Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul, 1986, s. 449. 38 Semavi Eyice, "XVIII. yüzyılda Türk Sanatı ve Türk Mimarisinde Avrupa Neo-Kliisik, Üslubu", i. Ü.
Ed. Fak. Sanat Tarihi Yıllığı, IX-X, 1979-1980, Istanbul, 1981, s. 172-175.
!ÜRK MİMARİSİNDE MİNARENİN GELİŞİMİ 503
,,..:., "'
J c: N ro
c.::ı ·;;:; ıı.ı .... ro c: .§
--=> "' ıı.ı
~ c: ıs ::;
;·-~· Cl'.l
f'i ~·;.~
ı:i i-.~
~ O\
::: d .... ro
.ı:: :::ı
ı:ı:ı
·;;:; ıı.ı .... ro . c .§
" c ıı.ı
.;.,:
.ı:: ro >
o::
504 AYGÜN ÜLGEN
R. 5. Mümine Hatun Kümbeti, Nahçıvan, ( J 186), R. 6. Kutub Minar, Delhi, (1J99). Bugün mevcut olmayan avlu giriş kapısı minareleri.
-1 c::: ;o ~
$: §:' > ;o c;;· z:· o tTl $: z > § z z:· cı tTl r .{;;'
~:
V> o V>
506 AYGÜN ÜLGEN
R. 7. Şir-dar Medresesi minareleri, Semerkant, (1635-1636).
R. 8. Çifte Minareli Medrese (Hatuniye), Erzurum.
R. 9. Sahip Ata Camii minaresi, Konya, (1258). R. 10. Şehzade Camii minaresi, İstanbul, (1548).
.., c ::ı:ı :ı"
:s:: ~· > ::ı:ı ;;;· z g ~ z > ~ z ~ .(ij'
~·
V>
8
R. 11. Süleymaniye Camii minaresi, İstanbul, (1557). R. 12. Selimiye Camii minaresi, Edirne, (1574-75).
..,. o 00
;ı>-
ci C:::' z ~' al z