rousseau’nun dilin kökeni meselesine...

300
1 GÜZ 2012 / SAYI 63 01-10 bilig Rousseau’nun Dilin Kökeni Meselesine Yaklaşımı S. Atakan Altınörs Özet Bu makalenin konusu, düşünce tarihinin her döneminde tar- tışılmış “dilin kökeni” meselesine Rousseau’nun yaklaşımıdır. Konu çerçevesinde, öncelikle “dilin kökeni” meselesi ana hat- larıyla ele alınmakta, ardından Rousseau’nun meseleye yakla- şımı, ilham kaynaklarıyla ve tarihî bağlamı içinde değerlendi- rilmeye çalışılmaktadır. Bu amaçla, Condillac, Renan gibi, meseleyi ele almış başka filozofların düşüncelerinden de fayda- lanılmaktadır. Rousseau dilin kökenini, insanoğlunun henüz doğa halinde yaşadığı sırada kullandığı jestlerden başlayan ve ilk sesli işaretler olan çığlıklardan söze varan bir tarihî süreçte tasvir etmeye çalışmaktadır. Rousseau’ya göre bidayette insa- noğlunu konuşmaya sevk eden ilk saik, muhakeme [raisonne- ment] değil, teessürleri [passions] olmuştur. Anahtar Kelimeler Dil felsefesi, dilin kökeni, Rousseau Düşünce tarihinin hemen her döneminde cazip bir mesele olarak ele alın- mış olan “dilin kökeni”ne dair Rousseau’nun mülâhazaları, yazımızın ko- nusunu oluşturmaktadır. Dilin kökeni, insan zihnini meşgul eden kadim meselelerden biridir. Mesele öylesine kadimdir ki, kültürün ilk aktarılma vasıtalarından biri olan efsanelere bile konu edilmiştir. Eski Ahit’in naklet- tiği ünlü Babil Kulesi efsanesinde, bidayette insanların aralarında anlaştığı biricik lisan olan lingua adamica’nın, Âdemoğullarının kibirle Tanrı’ya meydan okumalarının cezası olarak Tanrı tarafından bozulduğu ve farklı _____________ Doç. Dr., Galatasaray Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü – İstanbul / Türkiye [email protected]

Upload: others

Post on 17-Oct-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Microsoft Word - 00_giris_20_10_12.docbilig
Özet Bu makalenin konusu, düünce tarihinin her döneminde tar- tlm “dilin kökeni” meselesine Rousseau’nun yaklamdr. Konu çerçevesinde, öncelikle “dilin kökeni” meselesi ana hat- laryla ele alnmakta, ardndan Rousseau’nun meseleye yakla- m, ilham kaynaklaryla ve tarihî balam içinde deerlendi- rilmeye çallmaktadr. Bu amaçla, Condillac, Renan gibi, meseleyi ele alm baka filozoflarn düüncelerinden de fayda- lanlmaktadr. Rousseau dilin kökenini, insanolunun henüz doa halinde yaad srada kulland jestlerden balayan ve ilk sesli iaretler olan çlklardan söze varan bir tarihî süreçte tasvir etmeye çalmaktadr. Rousseau’ya göre bidayette insa- nolunu konumaya sevk eden ilk saik, muhakeme [raisonne- ment] deil, teessürleri [passions] olmutur.
Anahtar Kelimeler Dil felsefesi, dilin kökeni, Rousseau
Düünce tarihinin hemen her döneminde cazip bir mesele olarak ele aln- m olan “dilin kökeni”ne dair Rousseau’nun mülâhazalar, yazmzn ko- nusunu oluturmaktadr. Dilin kökeni, insan zihnini megul eden kadim meselelerden biridir. Mesele öylesine kadimdir ki, kültürün ilk aktarlma vastalarndan biri olan efsanelere bile konu edilmitir. Eski Ahit’in naklet- tii ünlü Babil Kulesi efsanesinde, bidayette insanlarn aralarnda anlat biricik lisan olan lingua adamica’nn, Âdemoullarnn kibirle Tanr’ya meydan okumalarnn cezas olarak Tanr tarafndan bozulduu ve farkl
_____________ Doç. Dr., Galatasaray Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü – stanbul / Türkiye
[email protected]
2
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
dillerin ortaya çkt nakledilmektedir (Tekvîn XI: 1-9). Eski Ahit’in dile ilikin âyetleri, dilin “ilâhî bir ihsan” olduuna hükmeden bir gelenek meydana getirmitir. Mahlûkatn Âdem peygamber tarafndan adlandrl- masyla ilgili âyetlerini hatrlayacak olursak: «Rab Tanr yerdeki hayvanla- rn, gökteki kularn tümünü topraktan yaratmt. Onlara ne ad verecei- ni görmek için hepsini Âdem’e getirdi. Âdem her birine ne ad verdiyse, o canl o adla anld. Âdem bütün ehlî ve yabanî hayvanlara, gökte uçan kulara ad koydu»1 (Tekvîn II: 19-20). Tekvîn’deki bu âyetler, Âdem’in adlandrd eylerin dorudan mahlûkatn kendisi olduu yorumuna imkân tanmaktadr. Rousseau’nun dil yaklamnn ise bu hususta gele- neksel teolojik bak açsndan farkllatn, yazmzn sonunda deerlen- dirmeye çalacaz; Rousseau’nun dilin kökeni meselesine, “ilâhî ihsan” hipotezine müracaat etmeyen bir yaklam sergiledii tezini savunacaz.
Dilin kökeni meselesinin, felsefî düüncenin -bizlere intikal etmi- ilk örneklerinden itibaren filozoflar tarafndan da tartld bilinmektedir.2 Bu bakmdan Herakleitos’u dil hakknda ilk felsefe yapan kii olarak mü- talâa eden Cassirer, «dilin kökeni ve tabiatn soran felsefî soru, esas itiba- riyle varln kökeninin ve tabiatnn ne olduunu sorusu kadar eskidir»
der (1972: 61). Mesele cazibesi yannda Merian’n söyledii gibi muam- maldr: «Dilin kökeni, insan zihninin ortaya koyabildii en büyük mese- ledir; filozoflar tarafndan ele alnmaya ve hakknda hüküm verilmeye en lâyk konudur; lâkin, ayn zamanda da çözülmesi en zor olandr» (1781: 181). Merian’n da iaret ettii enginlii içinde dilin kökeni meselesinin, beerî melekelerin kökenine dair her filogenetik soru gibi sonunda “insa- nn kökeni nedir?” sorusuna gelip dayanmas kaçnlmazdr. Kökene dâir meseleler, insan akln daima en çok kurcalayan, bilimlerin yaps icab çounlukla lâkayt kald, genellikle filozoflar, ideologlar, teologlar etra- fna toplayan bir alan meydana getirmektedir.
Dilin kökeni meselesinin muammal yapsn, Pascal Picq veciz bir ekilde u sözlerle belirtir: «Eklemli dilin ortaya çk gözlemlenebilir bir olgu deildir. Eklemli dilin kökeni hakkndaki aratrmalar, bu zorlu engele taklr» (Picq 2006: 7). Gerçekten de, eklemli dilin tezahürü, tarihin ol- dukça uzak çalarnda kaldndan, dilin kökeni meselesini âikâr kantlar nda çözüme kavuturmann önünde devasa bir epistemolojik engel vardr. Bu epistemolojik engele istinaden olsa gerek, Paris Dil Cemiyeti 1866 ylnda yaynlad mehur bir bildiriyle üyelerine “dilin kökeni” meselesi hakknda kolokyum tertiplemeyi yasaklar. Yasakçln bilim ile badap badamad, badarsa ölçüsünün ne olmas gerektiine dair son derece önemli tartma asl konumuzdan bizi uzaklatracandan,
• Altnörs, Rousseau’nun Dilin Kökeni Meselesine Yaklam •
3
bilig
dilin kökeni konusunda, ampirik yollarla denetlenmeye elverili olmayan çok sayda spekülasyonun ortaya atld ve linguistiin müstakil bir bilim dal olarak felsefe karsnda otonomi mücadelesi vermeye balad bir dönemde, Cemiyet’in bu karar almak zorunda kalm olabilecei çkar- mn yapmakla yetinelim. Söz konusu yasaktan tam elli yl sonra, linguisti- e otonom bir bilim hüviyetini kazandrma payesiyle bilim tarihine geçmi Ferdinand de Saussure, dilin kökeni meselesini gündeme getirmenin bey- hude olduu yönündeki kanaatini öyle ifade etmektedir: «Gerçekten de dil, eski kuaklarn miras brakt ve olduu haliyle benimsenmesi gereken bir üründür: Bu eskiden olduu gibi bugün de böyledir. Onun için, dilin kökeni meselesi sanld kadar mühim deildir. Dahas, bu meseleyi orta- ya atmak yersizdir» (1916: 105). Böylece müstakil bir bilim olarak ina edildii srada linguistik, dilin kökeni meselesini kendi bünyesinden uzak tutma kararn almtr.
Dilin kökeni meselesi, deindiimiz epistemolojik engele ve tüm muam- masna ramen, hemen her dönemde, filozoflar nezdinde hararetli tart- malara konu olmutur. Filozoflarn meseleye yaklam, üphesiz, mensup olduklar cemaatin inanç ve düünme geleneinin, yaadklar çan tarihî özelliklerinin ve her birinin kendi felsefesinin izlerini tar. Çarpc bir kartlk olarak, Yahudi-Hristiyan kültürüne mensup filozoflarn Kitab- Mukaddes’e dayal açklamalaryla, meseleye din-d bir perspektiften ba- kan filozoflarn açklamalar arasndaki farkll buna örnek verebiliriz. Böylece, meseleye dair yaklamlar kabaca, konuma melekesinin veya “söz”ün ilâhî bir ihsan olduuna inanan filozoflarnkiler ile bu hipoteze bavurmayan filozoflarnkiler olmak üzere iki grupta toplanabilir. Rous- seau’nun yaklamnn ikinci grupta yer aldn göreceiz.
Rousseau’nun dilin kökeni konusundaki mülâhazalar, (bundan böyle ksaca “Nutuk” diye anacamz) Discours sur l’Origine et les Fondements de l’Inégalité parmi les Hommes ve (bundan böyle ksaca “Deneme” diye ana- camz) Essai sur l’Origine des Langues balkl eserlerinde yer almaktadr. Rousseau Nutuk’ta, dilin kökeni konusundaki fikirlerinin ilhamn büyük oranda Condillac’a borçlu olduunu belirtir (1996: 91). Condillac dilin türeyii hususunda sadece Rousseau’ya ilham vermekle kalmam, meseleyi ilâhî ihsan hipotezi dnda, natüralist bir bak açsyla ele alarak kendisin- den sonra ileri sürülmü modern dil teorilerine zemin hazrlamtr.3 Öy- leyse Rousseau’nun mülâhazalarna geçmeden önce Condillac’n yakla- mna deinmek uygun olur.
Condillac Principes Généraux de Grammaire pour Toutes les Langues adl eserinin dillerin oluumunu mülâhaza ettii birinci bölümünde, yeryüzün-
• Altnörs, Rousseau’nun Dilin Kökeni Meselesine Yaklam •
4
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
de konuulan bütün dillerin kökeninde, kendi adlandrmasyla bir “davra- n dili”nin [langage d’action] bulunmas gerektiini savunur: «Jestler, yüz hareketleri ve eklemli olmayan vurgular, ite insanlarn düüncelerini bir- birlerine aktarmada sahip olduu ilk vastalar. Bu iaretlerden oluan dil, davran dili [langage d’action] diye adlandrlr» (1798: 6). Ona göre, arzu, red, hazzetmeme, tiksinti, vb. eyler, el-kol ve ba hareketleriyle, bedenin bütün hareketleriyle da vurulur; ruhun her hissiyat, bedenin tavrlaryla da vurulabilir: «Beden hissedilir biçimde, lâkaytlk, emin olmama, çözüm bulamama, dikkat kesilme, kayg ve arzuyu bir arada, müteessir olduu hislerin srasyla birbirine baskn çkmalarna göre, güven, sevinç, kayg, haz, ac, keder, nee, umut, umutsuzluk, nefret, sevgi, öfke, vb. duygular da vurur» (1798: 7) Bu bakmdan, Condillac’a göre dilin kökenine doru gidildiinde, orada karmza çkacak ilk ifade biçimi, idealarmz adland- ran “sözler” deil, teessürlerimizi [passions] da vuran mimikler, jestler, eklemlenmemi seslerden ibaret çlklar ve nidâlar olsa gerekir. Condil- lac’n vurgulad gibi, idealarmz adlandrdmz eklemli sesler olarak kelimeler, dilin geliiminin son safhalarnda ortaya çkm olsa gerekir (1798: 20)4.
Yukarda özetle nakletmeye çaltmz Condillac’n yaklamna benzer bir ekilde Rousseau da insanolunun ilk ifade biçimlerinin jestlerden olumas gerektiine hükmeder: «Onlar, istediklerini kelimelerle deil, iaretlerle ifade ediyordu; söylemiyor, gösteriyordu» (1996: 56). nsann ilk sesli ifadeleriyse, -ki bu ifadeler ona göre evrensel bir dildir- “tabiatn çl- ”dr (1996: 93-94). Bu çlk lisan, mutabakatlara bal yahut müesses bir dil deildir. lk insanlar bir cemiyet halinde deil, tabiat halinde yaa- dndan, söz konusu ilk/köken dil içgüdüseldir. Tabiat halinde yaayan ilkel insanlarn sözler vastasyla birbirlerini ikna etmeye ihtiyac yoktur. Bu bakmdan Rousseau’ya göre söz, insanlarn tabiat halinden cemiyet haline geçmesiyle tarih sahnesine çkmtr. Ona göre, insanolunun fikren zenginlemesi ve cemiyet kurmas neticesinde, bidayette kullanlan iletiim tarznn yerini eklemli seslerden müteekkil kelimeler ve sözlü dil almtr. Rousseau denemesinde, sözün tezahürünün insanolunun ihtiyaçlarndan deil, teessürlerinden kaynaklandn öne sürer. Ona göre ihtiyaçlar, jest- leri; teessürler ise sesleri dourmutur. Böylece, sözün ve dilin türeyiinde, onun nezdinde, insanolunun açlk, susuzluk gibi ihtiyaçlar deil, ak, nefret, acma, öfke gibi teessürleri âmildir (1993: 61-62).
Rousseau insanolunun ilk sözlü ifadelerinin mecazlardan [tropes] meyda- na geldiini savunur5 (1993: 63). Onun nazarnda insanlar arasndaki ilk konumalar, muhakemeye yönelik deildir, poetik bir ileve yöneliktir. te
• Altnörs, Rousseau’nun Dilin Kökeni Meselesine Yaklam •
5
bilig
bu husus, Rousseau’nun dilin ve müziin kökeninin ortak olduu iddias- nn karmza çkt noktadr: Msralarn, ezgilerin, sözlerin kökeni ortak- tr (Rousseau 1993: 102). Derrida, bu bakmdan Rousseau’da insanlk tarihinin, bidayette kökeni ayn olan arknn ve sözün birbirinden giderek uzaklama tarihine tekabül ettii yorumunda bulunur (1967: 284). Bu uzaklama, bir yozlama ve bozulmadr. Rousseau açsndan dilin tarihteki dönüümü, melodiye yeni kurallar empoze edilmesi ve buna bal olarak da dilin hissedilmeden eski enerjisini kaybetmesi sonucunu dourmutur. Melodinin yerine armoninin ikamesi, yani tabiî olann yerini hesabn [cal- cul] almas, müzii de ana kaynandan uzaklatrmtr.
Rousseau’ya göre arklarda melodi vastasyla taklit edilen ey, dillerin tabiî kökeninden kaynaklanan “vurgu”dur: «Melodi, sesin dalgalanmalarn [inf- lexions] taklit ederek iniltiler, ac veya sevinç çlklar, tehditler, szlanmalar ifade eder; teessürlerin bütün sesli iaretleri, melodinin kaynadr. [...] Melodi, konuur ve onun dalgalanan, canl, ateli, müteessir lisan, sözün kendisinden yüz kat daha fazla enerji yüklüdür» (1993: 109). Rousseau bu nedenle talyanca gibi vurgulu dillerin daha otantik olduunu; vurgusu zayf dillerin de souk, karaktersiz ve ifadesiz bir melodiye sahip olduunu savunur. Ona göre yeryüzünde dillerin birbirinden farkllamasnn temel nedeni, deiik corafyalarda hüküm süren iklim çeitliliidir; bu bakmdan Rousseau’ya göre souk ve sert bir iklime sahip olan kuzey ülkelerinden güneye doru inildikçe diller de iklim gibi scak ve canl bir hal alr. Rous- seau’nun nezdinde bir dil, gramatikal ve mantkî açdan ne kadar müte- kâmil ise bir o kadar souk ve monotondur (1993: 79).
Böylece Rousseau, Derrida’nn da belirttii gibi (1967: 312) diller arasn- daki farkllamay, dillerin kökeni konusundaki teolojik ya da metafizik açklamalardan kaçnarak, tamamen tabiata bal corafî ve iklimle ilgili nedenlerle izah eder. Dilin kökeni meselesini müzik estetiiyle bir arada mülâhaza eden Rousseau’nun, dilin -sevke tâbi [discursive] düünce anla- mnda- mantkî muhakeme ilevinin tezahürünü, sözün ilk ve otantik hali olan teessürlerden uzaklam ve yozlam formu olarak deerlendirdii sonucuna varmaktayz.6
Bununla birlikte, Rousseau’da “köken dile dönme nostaljisi”ne rastlanmaz. Ona göre “ortak dil”, Nuh tufanndan sonra ilk insanlarla birlikte yeryü- zünden silinip gitmitir (1993: 87). Eski Ahit’teki Âdem’in mahlûkata ad koymasyla ilgili âyetlerden hareketle, lingua adamica’nn eyann tabiatn yanstan mükemmel dil olduuna hükmeden gelenein aksine, Rous- seau’nun dil anlay açsndan köken dil, eyann tabiatn deil, sadece eyann insan ruhunda uyandrd teessürleri yanstan bir dil olabilir.
• Altnörs, Rousseau’nun Dilin Kökeni Meselesine Yaklam •
6
Onun anlay göz önünde bulundurulduunda, kelimelerin idealarn adlar olarak kullanlmas, dilin evriminin tarihinde çok sonralar ortaya çkm bir olgudur.
Sonuç olarak, Rousseau’nun dilin kökeni meselesine din-d bir perspek- tiften yaklaarak “natüralist” diye nitelendirebileceimiz bir açklama orta- ya koyduu görülür. Rousseau’nun ardndan, onun çizgisini izleyerek dilin ilâhî bir ihsan olduu hipotezine açk açk itiraz etmi düünürler vardr. Bunlar arasnda, Fransz tarihçi ve düünür Ernst Renan’n adn anabili- riz: Renan’n De l’Origine du Langage balkl ünlü eserinde, bizim “ilâhî ihsan hipotezi” olarak adlandrdmz yaklamlar, dilin “vahyedilmilii tezi” diye anarak itiraz ettii görülür7 (1858: 6-7). Bu itibarla, felsefî dü- üncenin ilk örneklerinden itibaren ilenmi dilin kökeni meselesine yakla- myla Rousseau’nun, “modern” dil anlaylarnn zeminini hazrlam balca filozoflardan biri olduunu tespit ediyoruz.
Açklamalar
1 Renan’n da belirttii gibi, Tekvîn’in bu pasajnda genel olarak dil deil, sadece belirli bir kelime snf söz konusu olduundan, çkarlacak sonuç ancak kelime hazinesinin oluu- muna ilikin olabilir, yoksa gramerin oluumuna deil (1858: 84).
2 Platon’un “Kratylos” isimli diyalounun, dil hakknda felsefî bir refleksiyon olarak, günümüze intikal etmi en eski sistematik metin olduu görülür. Bu diyalogda tartlan asl mesele “adlarn doruluu”dur. Kratylos’un nazarnda adlarn doruluu, adlandr- dklar eyler ile aralarndaki bir uyumaya baldr. Ona göre falan eye verilmi filan ad, ancak o eyin tabiatndan neet eden bir kelime olmas kouluyla dorudur (νματος  ρθτητα εναι κστ τν ντων φσει πεφυκυαν). Hermogenes ise, eyle- rin adlandrlmas iinin bir mutabakattan ibaret olduunu ve bir ey hangi kelimeyle adlandrlmsa, onun doru olduunu savunur (Platon, 2007).
3 Swiggers’n da tespit ettii gibi, Condillac dilleri, dil-öncesi bir düüncenin temsilinin [représentation] pür aletleri olarak mütalâa eden eski semiyotik gelenekten kopuun ilk temsilcisidir (Trabant 1992: 125).
4 Renan da Condillac’tan bir asr sonra benzer bir tezi savunacaktr: «Cemiyetin en basit ihtiyaçlar insanlar sözden önce, birtakm fizyonomik davurumlardan, birtakm beden hareketlerinden ve sesteki tonlamalardan meydana gelen bir doal dil yaratmaya sevk eder. dealarn says çoaldkça, doal dilin yetersizlii hissedilir ve ondan daha kullanl bir iletiim yolu aranr. te o srada, “söz” kefedilir. Böylece insanlar aralarnda muta- bakata vararak artiküle/eklemli ya da baka bir deyile yapay dili ihdas eder» (1858: 78).
5 Rousseau Nutkunda, sözlü dilin ilk aamasnda insanolunun soyutlama becerisinin henüz gelimediinden, çevresindeki eyleri genel kavramlarla adlandramam olmas gerektiine hükmeder. Bu esnada insanolunun her tek eye özel bir ad tahsis ettiini düünür: «Bir mee aacnn ad A ise bir dieri B diye adlandrlmaktayd» (1996: 94).
• Altnörs, Rousseau’nun Dilin Kökeni Meselesine Yaklam •
7
bilig
Rousseau’nun, insanolunun tikel/özel adlardan kavramlara geçiine dair açklamasnn, Locke’çu bir karakter tad gözden kaçmaz. Tpk Locke’ta olduu gibi Rousseau’da da insann genel idealara geçii, soyutlama sayesinde mümkün olur ve sözlü dilin geliimi- nin bu ikinci evresinde insanolu birbirine benzer idealarn cins isimlerle adlandrr. Yukardaki örneini kullanrsak, ayn tür aaçlara “mee”, vb. adlar verir ve farkl türdeki aaçlar da “aaç” cinsi altnda anar. Buna mukabil Rousseau, nutkunun dile ayrlm bahsinde, insanolunun fizikî nesnelere ad vermesini bu ekilde tasvir etmesinin ardn- dan, saylar ve dier bütün soyut eylerin nasl adlandrldn açklamann o kadar kolay olmadn söyler (1996: 95).
6 Her ne kadar Rousseau dil anlaynda büyük oranda Condillac’tan ilham aldn söylese de, bu husustaki kanaatinin Condillac’n mülâhazalarndan tamamen farkllat görü- lür. Condillac’a göre bir dil “analiz” kapasitesi arttkça, yani -sevke tâbi [discursive] dü- ünce anlamnda- muhakeme etmeyi kolaylatrd oranda kemâle erer; bu itibarla ipti- daî diller, muhakeme için elverisiz olmalar bakmndan, Condillac’n nazarnda müte- kâmil dillerden daha “alt” seviyededir.
7 “Bu tezin, de Bonald, de Maistre, de Lamennais ve daha sonra da Bay Gioberti’nin katklaryla hakikî bir gelime kaydettii görülür. Bu yeni ekol, insanda sözü icat etmeye yeterli kapasite bulunmadn göstermeyi denedi. Bu surette, dili baya icatlar alann- dan çkararak ona yüksek bir yer tahsis etmek ve Tanr’nn bir eseri olarak görmek isti- yordu. [...] Dilin vahyedilmi olmas, sahiden hangi anlama gelmektedir? Bu ifade, maddî anlamyla alndnda, gökyüzünden bir ses insana eylerin adlarn m dikte et- mitir? ayet böyle düünülürse, bu yaklam ziyadesiyle antropomorfik olur. Bilimden uzaklar ve tabiat kanunlar hakkndaki eskimi idealar gibi antipatik bir hal alr. O ha- liyle de, modern kritik yönteminden biraz nasibini alm herkes tarafndan kolaylkla reddedilir. Zaten Bay Cousin’in de söyledii gibi ‘dilin Tanr tarafndan tesis edildiini öne sürmek, meselenin güçlüünü halnn altna süpürür, onu çözmez. Tanr tarafndan icat edilmi iaretler bizim için iaret olmayacaktr’ ” (Renan 1858: 6-7).
Kaynaklar Cassirer, Ernst (1972). La Philosophie des Formes Symboliques. Tome-I. Le Langa-
ge (traduction française par O.Hansen-Love). Paris: Ed. de Minuit.
Condillac, Etienne Bonnot de (1798). Principes Généraux de Grammaire pour toutes les Langues. Paris: A.J. Ducour.
Derrida, Jacques (1967). De la Grammatologie. Paris: Ed. de Minuit.
La Sainte Bible (1955). Paris: Club français du livre.
Merian, Johann Bernhard (1781). “Analyse de la Dissertation sur l’Origine du Langage”. Traité sur l’Origine de la Langue. (introduction, traduction et notes par Pierre Pénison). Paris: Aubier-Flammarion. 181-224.
Picq, Pascal et al. (2006). Les Origines du Langage. Paris: Le Pommier.
• Altnörs, Rousseau’nun Dilin Kökeni Meselesine Yaklam •
8
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
Platon (2007). « Cratyle ». Oeuvres complètes. (traduction française par Léon Ro- bin avec la collaboration de J. Moreau). Paris: Gallimard.
Renan, Ernst (1858). De l’Origine du Langage. Paris: Michel Levy Frères Librairie.
Rousseau, Jean-Jacques (1993). Essais sur l’Origine des Langues. Paris: G.Flammarion.
_____, (1996). Discours sur l’Origine et les Fondements de l’Inégalité parmi les Hommes. Paris: Livres de Poche.
Saussure, Ferdinand de (1995). Cours de Linguistique Générale. (publié par Char- les Bailly [i.e. Bally] et Albert Séchehaye; avec la collaboration de Albert Riedlinger, éd. critique préparée par Tullio De Mauro). Paris: Presses Uni- versitaires de France.
Trabant, Jürgen (1992). Humboldt ou le Sens du Langage. (édition française élabo- rée par l’auteur et François Mortier avec la collaboration de Jean-Luc Evard). Bruxelles: Mardaga.
9
AUTUMN 2012 / NUMBER 63 01-10 bilig
Rousseau’s Approach to the Origin of Language S. Atakan Altnörs
Abstract This paper is about Rousseau's approach to the long-debated issue of the origin of language. It begins with an overview of the matter and then undertakes an evaluation of Rousseau's position within its historical context and his sources of inspi- ration. To this end, other philosophers like Condillac or Re- nan, who have examined the question, are also discussed. Rousseau locates the origin of language in the very first ges- tures and vocal signs such as screams, when man lived in a state of nature, and suggests that these improved and became language as we know it in their historical course. He also ar- gues that the first determinant cause that urged men to speak was not their reasoning, but their passions.
Keywords Philosophy of language, origin of language, Rousseau
_____________ Assist. Prof. Dr., Galatasaray University, Faculty of Science and Letters, Department of Philosophy – Istanbul / Turkey
[email protected]
10
.
  , . , . , , . , , , , . , , , , .
 c  , ,
_____________ , . , , – / [email protected]
11
bilig
Özet Bu çalmada, eylemi farkl yönelim noktalarndan görebilmek için deiik bak açlar sunan ve konuma zaman, referans zaman, eylem zaman ayrmna yönelik gerçeklemeler göste- rerek türlü zaman ayrmlarna somut örnekler oluturan ol- yardmc fiilli görünü zaman iaretleyicileri incelenecektir. Ol- yardmc fiilli yaplar, eylemin balangç snr, sürek ve bi- ti snrndan oluan iç yapsna farkl yönelim noktalarndan baklabilmesine ve farkl görünü-zaman ilikilerinin ifade edi- lebilmesine imkan sunarlar. Daha az gramatikal olmalar ne- deniyle ikincil (peripheral) ya da dolayl (periphrastic) iaretle- yiciler olarak deerlendirilseler de ol- yardmc fiilli yaplarn, i- fiili ile elde edilemeyen görünü-zaman ilikilerini ifade et- me ve konuma anna paralel, gerçek d zamanlar anlatabil- me yetileri bulunur. Çalmada, bu tür yaplar görünü-zaman kategorisi açsndan tartlmaya çallacaktr.
Anahtar Kelimeler ol- yardmc fiili, ikincil iaretleyiciler, görünü-zaman, ko- numa zaman, referans zaman, eylem zaman
Giri Bu çalmada, eylemin deiik görünü ve zaman ilikileriyle ortaya çkma- sn salayan yapacak oldu, yapm olacak vb. ol- yardmc fiilli yaplar tart- lacaktr. Ol- yardmc fiilli yaplar, eylemin balangç snr, sürek ve biti snrndan oluan iç yapsna, farkl yönelim noktalarndan baklabilmesi ve _____________ Yrd. Doç. Dr., Bakent Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyat Bölümü – Ankara / Türkiye
[email protected]
12
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
farkl görünü-zaman ilikilerinin ifade edilebilmesi yönünde ilevler üstle- nirler. Söz konusu iaretleyiciler yapacakt, yapmt vb. birleik çekimli yaplara göre daha az gramatikal olmalar nedeniyle ikincil (peripheral) ya da dolayl (periphrastic) iaretleyiciler olarak deerlendirilseler de (bk. Jo- hanson 2000: 97, 127, Schaaik 2001: 61) ol- yardmc fiilli yaplarn i- fiili ile ifade edilemeyen görünü-zaman ilikilerini ifade etme ve gerçek za- manlara paralel, gerçek d zamanlar anlatabilme yetileri bulunur. Ol- yardmc fiilinin, görünü ve zaman bildirmede üstlendii bu ilevleri ne- deniyle, i- fiilinin yan sra dier bir ek fiil/cevheri fiil veya gramatikalle- mi bir biçimbirim olduu da düünülür (bk. Turan 1996: 269, Gülsevin 1997: 219, Özmen 2000: 1417-18). Bu çalmada sözü edilecek ol- yar- dmc fiilli yaplar, Johanson 1971, 1994 ve 2000’de yer alan yöntem ve terminoloji kullanlarak incelenmeye çallacaktr. Görünü veya bak (aspekt), yüklem tarafndan anlatlan eylemin, farkl bak açlaryla sunulmasn salayan bir gramer kategorisidir ve belirli snrlara sahip bir eylemin farkl safhalarn ortaya koyan bak açs iaretle- yicileri ile (viewpoint markers) ifade edilir. Eylemlerin bir balangç snr (terminus initialis), bir biti snr (terminus finalis) ve bir de sürei (cursus) bulunur. Görünü/bak, eylemin snrlar arasndaki iç safhalarna veya snrlar aldktan sonraki bir safhaya yönelerek, olaylarn farkl bak aç- laryla sunulabilmesini salar (Johanson 2000: 31). Eylemlerin farkl yöne- lim noktalarndan görülmesini salayan üç tür bak açs bulunur. Bunlar; snrlararas bak (intraterminality) ‘eylemin balangç ve biti snrlar arasna yönelen bak’; snrötesi bak (postterminality) ‘eylemin ilgili snr aldktan sonraki bir safhaya yönelen bak’ ve snra bak (adterminality); ‘eylemin ilgili snra ulat noktaya yönelen bak’tr (Johanson 1999a: 172, 2000: 29, 2007: 188, Uurlu 2003: 129). Bunlara ek olarak, belirli bir yönelim noktasndan henüz gerçeklememi ancak umulan, tahmin edilen, niyet edilen bir eyleme yönelen ve bu nedenle kiplik anlamlar için elverili olan; zaman olarak görece sonralk bildiren öngörülü baktan (prospectivity) da söz edilir (Johanson 2000: 36, Uurlu 2003: 129). Bu baklar, belirli bir yönelim noktasndan (Y) (orientation point), eylemin snrlar arasnda veya snr ötesindeki bir belirleme noktasna (EB) (localiza- tion point) yönelirler. Yönelim noktas gösterimsel bir noktadr. Birincil yö- nelim noktas, ‘konuma an’ yani ‘hâlihazrdaki dünya/imdi’dir (YK); ancak konuma anyla dolayl olarak balantl ya da söylem tarafndan kurgulan- m ikincil bir yönelim noktas tarafndan da ikame edilebilir (Y2) (Johanson 2000: 34). Örnein Aye gelecek cümlesinde konuurun eyleme yöneldii nokta konuma andr. Gelme eylemine, konuma anndan, öngörülü bir perspektifle baklm ve eylem, zaman eksenine konuma anna göre sonralk
• Aslan, Türkiye Türkçesinde Ol- Yardmc Fiilli Yaplarn Görünü-Zaman Bildirimindeki levleri •
13
bilig
ilikisiyle yerlemitir. Aye yarn saat dörtte gelmi olacak örneindeyse eyle- minin zaman çizgisi üzerindeki konumu, konuma anna göre deil, yarn saat dört ile ifade edilen ikincil yönelim noktasna göre belirlenir. Bu örnek- te, gelecekte, eylemin ilgili snr aldktan sonraki bir noktaya, yine gelecek- te ancak eyleme göre daha ileride bulunan ikincil bir yönelim noktasndan, snrötesi bir perspektifle baklm olur. Konuurun yöneldii nokta, olayn son snrnn biraz daha ötesindedir. Eylem görünü-zaman bakmndan konuma an (YK) > belirleme noktas (EB) > ikincil yönelim noktas (Y2) biçi- mindedir (bk. ekil 1 ve 2, Reichenbach 2005: 72, Johanson 2000: 127): ekil 1: Aye gelecek
ekil 2: Aye yarn saat dörtte gelmi olacak
Görünü ve Zaman (Aspektotempora) Görünü özelliklerinin belirlenmesinde önemli olan birincil yönelim nokta- s veya konuma an, belirleme noktas ve ikincil yönelim noktas ilikisi, gramatikal zaman incelemelerindeki konuma zaman, eylem zaman, refe- rans zaman ilikisine paraleldir. Ancak aralarnda, görünü ilikilerinde, yönelim noktasndan olayn bütününün deil, yalnz snrlar arasndaki ya da snr ötesindeki bir kesitin görüldüü yönünde bir ayrm bulunur (bk. Johanson 2000: 34). Gramatikal zaman, eylemin zaman içindeki konu- munun gramatikallemesidir (Fleischmann 1990: 15) ve konuma zaman, referans zaman ve eylem ilikisi ile kurgulanr (bk. Reichenbach 2005: 71- 78, Bacanl 2008: 3-4). Referans zaman, genelde konuma andr; ancak söylem/balam tarafndan kurgulanm bir baka zaman noktas ile de temsil edilebilir (Fleischman 1990: 15). Konuma zaman ve eylem zama- nna ek olarak, balam tarafndan kurgulanm bir ‘referans zaman’ fikri, zaman kombinasyonlarnn saysn da arttrr. Gösterim noktas olarak sadece konuma annn alnmas durumunda konuma anndan önce, ko- numa anyla ezamanl ve konuma anndan sonra olmak üzere üç tür za- man ayrmndan bahsedilir. Konuma zaman ile referans zaman arasn- daki ayrm ise, türlü zamanlarn daha ayrntl olarak ifadesini salar; geç- mi> imdi> gelecek sras, geçmi öncesi > geçmi > geçmi sonras > hâl öncesi
YK EB
14
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
> hâl > hâl sonras> gelecek öncesi > gelecek > gelecek sonras hâline gelebilir (Reichenbach 2005: 77). Bu ayrm, mutlak zaman ve göreceli zaman kavramlaryla da ifade edilir. Mutlak zaman, gösterim noktas olarak konuma annn alnd, göreceli zaman ise gösterim noktasnn söylem ya da balam tarafndan kurgulanan ikincil bir nokta olduu zamandr (Comrie 1985: 36-56, Fleischman 1982: 8, Uzun 2004: 152, Aslan Demir 2008: 36). Aada, Ali geldi ve Ali gelecek- ti cümlelerinde eylemin (E) zaman eksenine yerleme biçimleri gösterilmi- tir. Ali geldi cümlesinde gösterim noktas konuma zamandr (ZK); eylem, zaman eksenine konuma anna göre öncelik ilikisi ile yerleir; konuma zaman ve referans zaman (ZR) ayn nokta üzerindedir. Ali gelecekti cümle- sinde ise eylem, zaman çizgisine, geçmiteki bir referans noktasna göre son- ralk ilikisi çerçevesinde yerleir. Bir bakma geçmiin gelecei (past future, futurum preateriti) ifade edilmi olur (bk. ekil 3 ve 4, Johanson 2000: 36).
ekil 3: Ali geldi
ekil 4: Ali gelecekti
E ZK=ZR
ZR E ZK
15
nceleme Ol- yardmc fiilli yaplarn, olay farkl yönelim noktalarndan görebilmek için deiik bak açlar sunduu ve konuma zaman, referans zaman, eylem ilikisi- ne yönelik deiik gerçeklemeler göstererek türlü zaman ayrmlarna somut örnekler oluturduu belirtilmiti. Bu çalmada üzerinde durulacak yaplar, taranan metinlerdeki kullanm skl da dikkate alnarak –mX oldu, -AcAk oldu, -AcAk olmu, -AcAk olmutu, - mX olacak, -mX olacakt, -mX olur, -mX olurdu, -(X/A)r/-mAz oldu, -(X/A)r/-mAz olmu, -(X/A)r/-mAz olmutu, -(X)yor olacak, -(X)yor olacakt, -AcAk oluyor ve -AcAk oluyordu ile snrlandrlacaktr. Çalma- da, zaman bakmndan geçmi ve geçmi olmayan ztl Gm ile, snrlararas bak +Ara ile, snrötesi bak +Öte ve öngörülü bak +Öng ile gösterilecektir. Kiplik anlatmn ön plana çkt durumlarsa +Kip ile ifade edilecektir.
1. –mX oldu (1) Hiç bozmadm, böylece keyifli saylabilecek bir akam yemei yemi olduk, sonra da beni babaanneme braktlar. DZ 159 (2) Dereyi geçtikten sonra kasabaya girmi oldular. Gün klar camlar parlatyordu. Binlerce cam prlts... M 33 (3) Olumun atei uzun uralar sonucu 37’ye düünce hastaneden ge- cenin bir yars çkm olduk.
1., 2. ve 3. örneklerde yer alan yemi olduk, girmi oldular, çkm olduk biçi- mindeki ol- yardmc fiilli yaplar, ‘eylemin ilgili snrnn ald bir hâle gir- me’, ‘eylemin ilgili snrnn ald bir hâlde bulunma’ (bk. Johanson 2000: 128, Turan 1996: 267), ya da ‘eylemin dinamik evresinden duraan evresine geçme’ bildirmektedir. Neyin bildirildii, balama ve eylemin klnna göre deiebilir: Onun da gelmesiyle ekibi tamamlam olduk, 15 Nisan itibaryla projeye balam olduk vb. Baz kullanmlarnda ‘gönülsüzlük’, ‘yan sra yapma’ vb. pragmatik anlamlar da elde edilir: Bir kere evet demi olduk, Bu vesileyle onu da anm olduk vb. –mX oldu yapsyla, geçmi zamanda snrötesilik (postter- minality in past) ifade edilir [+Gm (+Öte)] (Bu görünü özellii, geçmi za- manda bitmilik olarak da adlandrlabilmektedir. bk. Güven 2007: 81). Yük- lem üzerindeki -mX eki, eylemin snrötesi bir bakla görülmesini, baka bir ifadeyle eyleme, ilgili snr aldktan sonra baklmasn salar. lgili snrn ald noktaya baklmas, snra bakta (adterminality) olduu gibi olayn kritik snra ulat noktaya baklmas demek deildir; olaya, snrn bir miktar ötesinden baklr (Johanson 2000: 102). -mX oldu ile geçmiteki eylemlere snrötesi perspektifle bak karlayan bir dier yap olan -mXtX birbirinden farkldr. -mX oldu yapsnda, ol- yardmc fiilinden önceki olaya/nitelie psikolojik ilgi daha youndur;
• Aslan, Türkiye Türkçesinde Ol- Yardmc Fiilli Yaplarn Görünü-Zaman Bildirimindeki levleri •
16
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
‘yemi olma hâli’ yani ilgili snrn alm olduu safha, yönelim noktasn- da daha belirgindir. Bir durum ya da nitelik deiiklii söz konusu olur (Güven 2007: 81). Eylemin dinamik evresinden, sözü edilen durum- la/nitelikle ilgili duraan bir evreye geçilir. Ol- yardmc fiilli yap, önce- sindeki snrötesi eylemin duraan sonuçlarn ‘ve böylece’ anlam da vere- rek ön plana çkarr. Bu yönüyle, konuma an ile yüksek seviyede irtibatl geçmi eylemlere iaret eden “sonuçsal”lara (resultatives) (bk. Bacanl 2008: 5) yakn bir ilevsel özellik gösterir. -mXtX ve –mX oldu yaplarnn geçmi zamana yerleme biçimleri de görece farkllk göstermektedir. -mXtX ile geçmiteki bir yönelim nokta- sndan, daha öncesindeki bir eyleme, snr ötesi bir perspektifle baklr ve zaman bakmndan geçmiin geçmii (pluperfect) bildirilmi olur. Eylemin zaman çizgisi üzerindeki konumu Belirleme noktas (EB) >Yönelim noktas (Y2)> Konuma An (YK) biçimindedir. Eyleme snrötesi perspektifle bak- lan nokta (Y2), konuma an ya da hâlihazrdaki dünya deil, konuma anndan önceki/geçmiteki ikincil bir gösterim noktasdr. Y2’de, eylemin ilgili snr alm ve snrn bir miktar ötesine geçilmitir (bk. ekil 5, ayr. bk. Johanson 2000: 107, Bacanl 2008: 4). ekil 5: -mXtX
Yemi olduk, girmi olduk vb. eylemler ise yemitik, girmitik vb. eylemlerden farkl olarak, genellikle, basit geçmi zamanla hâl/imdiki zaman arasna yerle- ir; bir bakma (basit) geçmi sonras/hâl öncesi bir zaman kesiti anlatlm olur. –mX oldu ile iaretlenen eylemler, çou durumda, mantksal olarak, -DX ile iaretlenen eylemlerin pei sra ya da o eylemlerle e zamanl olarak; ‘ve böylece’, ‘böylelikle’, ‘bu suretle’ (bk Johanson 1971: 313) gerçekleir: Aye de geldi ve böylece ekip tamamlanm oldu (ya da Aye de gelince ekip tamamlanm oldu), Son maç da kazandk ve böylece bir üst tura geçmi olduk. lk eylemle, ‘böylelikle’ de ifade ederek ortaya çkan ikinci eylemin konumlar sral ya da e zamanl olabilir: E1≥E2. –mX oldu ile iaretlenen eylemlerin görünü- zamansal durumu: EB>Y2>YK biçimindedir (bk. ekil 6). ekil 6: -mX oldu
EB Y2 YK
17
bilig
2. -AcAk oldu (4) Çavu birkaç kere azn açp konuacak oldu, sesi çkmad. Eliyle Anavarza’y gösterdi. M 140 (5) Gözlerini krptrarak bakt. Tanynca rengi att. Bir eyler söyleye- cek oldu. Yarm kald. Ne dedii anlalmad. M 130
4. ve 5. örneklerde yer alan konuacak oldu, söyleyecek oldu biçimindeki yaplar, geçmi zamanda öngörülülük (prospective in past) bildirmektedir. Yap, geçmiteki bir yönelim noktasndan, yönelim noktasna göre gelecek- te, konuma anna göre geçmite bulunan bir eyleme, öngörülü bir perspek- tifle bak ifade eder. Zaman bakmndan geçmiin gelecei anlatlm olur. Eylemin görünü-zaman bakmndan durumu Y2>EB>YK ve +Gm (+Öng, +Kip) biçiminde gösterilebilir (bk. ekil 7). ekil 7: -AcAk oldu
Geçmiteki bir yönelim noktasndan, henüz gerçeklememi bir olaya öngörülü bir perspektifle baklmas, ifadeyi kiplik anlatmlar için elverili hâle getirir (bk. Johanson 2000: 36, Uurlu 2003: 129). Pek çok örnekte Gülsevin’in “geçmi zamanda gerçeklememi niyet kipi” (1997: 219) olarak ifade ettii gerçeklememilik söz konusudur: Dün gelecekti (ama gelmedi), bu sabah arayacakt (ama aramad). Az kalsn düecekti, neredeyse ölecekti vb. örneklerde ise niyet etme ayrnts olmakszn gerçeklememe; baz örneklerde de gerçekleme bilgisinden emin olmama söz konusudur: Sabah 9:00’da paray yatracakt (parann yatrlm olup olmadna dair bilgi, hesabn kontrolünden sonra kesinleecektir). Dier yandan, –AcAk oldu ile iaretlenen eylemlerin tamamlanmam olmas, eyleme baland ya da teebbüs edildii ihtimalini dlamaz. Aadaki örnekte ‘urama’ eylemine teebbüs edilmi, ancak eylem sürdürülememitir:
(6) Tam yirmi be gün istirahat yazmaz m? Daha fazlasna yetkisi ol- madn özür dileyerek açklad. Ertesi gün daireye bir urayacak ol- dum. Kaymakamdan bir telefon... Siz ha! Raporlu bir memur, nasl olur da makamnda bulunabilir! MK 50
Gülsevin’in, –AcAk oldu ve –AcAktI yaplarnn zaman eksenine yerleme biçimlerindeki benzerlie ve –AcAktI’nn gramerlerde gelecek zamann hikâyesi olarak adlandrlmasnn yanllna dikkat çeken tespiti önemli- dir (1997: 222). Dier yandan, zaman çizgisi üzerindeki konumlar benzer olan bu iki yap, çeitli balamlarda, eylemin gerçekleme potansiyeline
Y2 EB YK
18
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
yönelik farkl beklenti düzeylerini de karlayabilmektedir. –AcAk oldu’nun baz kullanmlarnda, niyet edilen olaylarn gerçekleebileceine dair bek- lenti, konuma annda, görece yüksek olarak devam etmektedir. Eylemin ‘tasarlanma/niyet etme’ biçimindeki ilk evresi tamamlanm; ‘yerine getir- me’ biçimindeki ikinci evre içinse beklemeye geçilmitir: Babam bana tatil için para verecek oldu (para vermeye niyet etti, henüz vermedi ama verebi- lir), Bu ii Ali yapacak oldu (yapmaya niyetlendi, yapp yapmayaca ise ileride belli olacak) kr. Babam bana para verecekti (ama vermedi, vermeyi unuttu vb.), Bu ii Ali yapacakt (ama yapmad).
3. -AcAk olmu, -AcAk olmutu (7) Köylüler birlemiler, dün kaymakama çkmlar, usandk ekya- lardan, malmz, canmz, rzmz yerde bizim, demiler. Tel çekecek ol- mular Ankara’ya... Ben gittim, önlerine geçtim. M 145 (8) Aslan dediler mi vidalarmz geveyiveriyor. zmir Fuarnda naslsa bir aslan yavru yapacak olmu, zmirliler görmek için birbirlerini çi- nemiler. MK 16
7. ve 8. örneklerde -AcAk olmu yapsyla iaretlenen eylemin zaman çizgisi üzerindeki konumu –AcAk oldu’dan farkl deildir. Ancak aralarnda, ol- yar- dmc fiilinin -DX ya da -mX ekiyle çekimlenmesine bal olarak, geçmie iaret etme biçimleri ve eyleme dair bilginin kaynaklar bakmndan farkllklar bulunur. –DX eki geçmii tarihî (historic), -mX ekiyse tansal-tehissel (diag- nostic) biçimde anlatr (bk. Johanson 2000: 108). lkinde, eylemin gerçekle- tii tarihî ana bütün olarak baklrken ikincisinde, eylemin ilgili snrnn al- d noktaya/snrötesine baklr ve bu nedenle tansal-tehissel olanlar, snröte- silerle yakndan ilikilidir (Csató 2000: 30). Tarihî geçmite ‘eylem’, tan- sal-tehissel geçmite ise eylemin ‘sonuçlar’, ‘izleri’ yani snrötesinden görüle- bilenler ön plandadr. Bu nedenle, -AcAk olmu yapsnn görünü-zaman bakmndan durumu +Gm (+Öng, +Öte) biçimindedir. -DX ve –mX eklerinin geçmie iaret etme biçimlerinde ortaya çkan bu ay- rm, konuurun eyleme dair bilgi edinme biçimini de belirler. Tansal-tehissel geçmite konuur, eyleme yönelik bilgiyi, eylemin sonuçlarndan hareketle, dolayl olarak edinir. Dolayllk, konuurun olaya görgü tankl yapmad ya da olaya bilinçli olarak katlmad izlenimi uyandrr. Konuur olay kontrol etmemi ya da olayla dorudan ilgilenmemitir; olay duymu, çkarm ya da sonradan alglamtr (Johanson 2003: 282). Gramerlerimizde yer alan rivayet terimi, -mX’n sözü edilen ilevlerini karlamakta yetersiz kalmaktadr. Örne- in, konuurun niyet edilmemi, kontrol d davranlarna iaret eden (uya- nan birinin söyledii) Uyumuum, çim geçmi vb. ifadeler ya da sonradan fark edilen durumlar bildiren Saatim durmu, Cüzdanm çalnm vb. örnekler
• Aslan, Türkiye Türkçesinde Ol- Yardmc Fiilli Yaplarn Görünü-Zaman Bildirimindeki levleri •
19
rivayetle izah edilememektedir. –mX’la iaretlenen birçok örnekte, konuurun anlatlan olaydan, kantsal olmayan dayanak, sanlar, üphe vb. nedenlerle balantsnn kesilmi olduu da anlalr (bk. Johanson 1999b: 247, Bacanl 2006: 36, Anadolu azlarnda dolayllkla ilgili olarak bk. Demir 2007).
(9) Anneme açacak olmutum, onca ay nianl kaldnz, ne der herkes sonra, demiti ve eklemiti, sakn baban duymasn böyle laflar ettii- ni..." DZ 163 (10) Ali Rza Bey, bir gün dayanamayarak ona çkacak olmutu. Genç kz, derhal titizlenmi, kimsenin kâhyalna tahammül edemeyeceini anlatmt. YD 7
9. ve 10. örneklerde yer alan -AcAk olmutu yaps, görünü-zaman bakmn- dan –AcAk oldu ve –AcAk olmu’tan daha karmaktr. Açacak olmutum, çk- acak olmutu vb. örneklerde -AcAk olmutu, geçmiteki bir eyleme biri öngö- rülü, dieri snrötesi olmak üzere iki ayr bak açsyla yönelmeyi ve bu iki bak açsn ayn semantik bütün içinde sunmay salar. Yap, görünü-zaman bakmndan geçmiin geçmiinde öngörülülük (prospective in pluperfect) ya da geçmiin geçmiinin geleceini bildirir [+Gm (+Öng, +Öte, +Kip)] ve zaman çizgisi üzerindeki durumu (Y2 > EB) > Y3 > YK (bk. ekil 8) biçiminde gösteri- lebilir. Y3’teki snrötesi bak, eylemin bütününe deil, tasar/plan hâline (-AcAk ol- evresine) yöneldii için, eylemin tamamlanp tamamlanmad bilgisi açk deildir. Yapnn i- fiilli birleik çekimde karl yoktur. ekil 8: -AcAk olmutu
4. –mX olacak, -mX olacakt (11) “Ne olur bana soru sorma” dedi tedirginleerek. “Ama sana söz, yarn skntlarndan kurtulmu olacaksn.” P 136 (12) Hadi, hadi skma cann. Bizim meslein cilveleri bunlar. Hem bak, Hindistan’ görmü olacaksn, fena m?.. DZ 51 (13) Ama sonra, o da kendine göre, kendi kafa yapsna, hayat görüüne uygun, hayata daha esnek bakabilen birini bulacak ve gerçekten mutlu ola- cak. Yani, Serra Oktay'a, uzun vadede bir iyilik yapm olacak. DZ 130
11., 12. ve 13. örneklerde yer alan -mX olacak yaps, gelecekteki eylemle- re snrötesi bir perspektifle bakn (postterminality in future) ifadesini salar. Eyleme snrötesi perspektifle baklan nokta konuma an deil;
(Y2 EB) Y3 YK
20
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
gelecekte, gerçeklemesi beklenen eylemin snrötesindeki ikincil bir yöne- lim noktasdr. Bu noktadan olayn bütünü deil, ilgili snr aldktan sonraki bir kesit görülür (bk. Johanson 1994: 263). Bu tür bildirimler zaman bakmndan gelecekte bitmilik (future perfect tense) bildirir (bk. Comrie 1985: 69). Johanson 2000: 64’te yer alan, geçmi zaman ve snrö- tesi bak arasnda doal bir yaknlk olsa da bu ikisinin ayn ey olmad yönündeki tespit, gelecekte snrötesilik (postterminality in future) bildiren -mX olacak yapsnda açkça izlenir. Eylemin görünü-zaman bakmndan durumu -Gm (+Öng, +Öte) ve zaman çizgisi üzerindeki konumu YK > EB> Y2 (bk. Johanson 2000: 127 ve ekil 9) biçimindedir. ekil 9: -mX olacak
-mX olacak yaps, tahmin anlatmnn ön plana çkt bir ileve daha sahiptir. Bu ilev, yapnn zaman çizgisi üzerindeki konumunu ve görü- nü-zaman algsn da deitirir. 14. ve 15. örneklerde -mX olacak yaps- nn anlatt, gelecekte snrötesilik deil konuma annda, eylemin snröte- sine yönelik tahmindir. Yönelim noktas, birincil gösterim noktas yani konuma andr ve bu noktadan, geçmiteki bir eyleme snrötesi bir pers- pektifle baklp eylemin sonucuna yönelik tahminde bulunulmaktadr. Bu tür kullanmlarda eylemin görünü-zamansal durumu EB > Y2=YK ve +Gm (+Öte, +Kip) biçiminde olur.
(14) Nuran, genç adama dostça bakt. Yüzünü çok lezzetli bir meyveye benzeten bir gülümseme içinde: -Hayr, dedi. clal burasn saklam olacak... H 59 (15) Saat üç, öle namaz çoktan klnm olacak. (16) Bu yolla, onarmclar sattklar Enfield tüfeklerinden elde ettikleri yirmi milyon dolar fatural yasal mala dönütürmeyi umuyorlard. Böylece Ha- hailer'in talep ettikleri miktarn bir ksmn da çkarm olacaklard. K 39 (17) Osmanl topraklarn, imdi içten fethetmek pekâlâ mümkündü ve ngilizler bu iin ustasydlar. Türkiye'nin dousunda bir ayaklanma balatabilirlerse, bir tala iki ku vurmu olacaklard. KP 58
16. ve 17. örneklerde talep ettikleri miktarn bir ksmn da çkarm olacaklard, bir tala iki ku vurmu olacaklard vb. ifadelerde yer alan –mX olacakt yaps ise, -mX olacak’a ilikin yukarda sözü edilen gelecekte snrötesilik ilevini, geçmi zaman diliminde konumlandrarak yerine getirir. Böylece geçmiin geleceinde bitmilik (perfectum futuri praeteriti) (Johanson 1994: 263, 2000:
YK EB Y2
21
37) anlatlm olur. Bu bak açs snrötesi perspektifle görülen bir eylemin, geçmiteki ikincil bir gösterim noktasndan öngörüldüünü ifade eder; eylem, geçmiteki ikincil gösterim noktasnda henüz gerçeklemedii/öngörüldüü için, eylemin tamamlanp tamamlanmadna dair bilgi de kesin deildir. –sA ile edizimli olduu durumlardaysa eylemin gerçeklemediine dair bil- gi/gerçekdlk (unreality) kesinlemitir (Eitimine devam etseydi okulu çoktan bitirmi olacakt). Eylemin görünü-zaman bakmndan durumu ve +Gm (+Öng, +Öte) ve zaman çizgisi üzerindeki konumu Y2 > (EB>Y3)> YK (bk. Johanson 1994: 263) biçimindedir (ekil 10). ekil 10: -mX olacakt
18. ve 19. örneklerde yer alan -mX olacakt yaps ise, geçmi zamanda eylemin tamamlanmlna yönelik varsaym bildirmektedir. Yapnn öykü- leyici metinlerde daha sk rastlanan bu ilevi, eylemin yukarda sözü edilen görünü-zaman algsn ve zaman çizgisi üzerindeki konumu da etkilemek- tedir: EB >Y2> YK; +Gm (+Öte, +Kip)
(18) Hayriye Hanm baka fikirde idi. Olu, herhalde alacakllardan kaçmak için arkadalarndan birine misafir gitmi olacakt. YD 59 (19) Mümtaz üç senedir ilerini gören bu çocuun yüzünü bir kitap gi- bi okumaa almt. Muhakkak sevdii kadnla kavga etmi olacaklar- d. Yahut onu burada, bahçe ve lokantalardan birinde bir bakasyla görmütü. Kim bilir belki de bu yüzden kavga etmi olabilirdi. H 141
5. -mX olur, -mX olurdu (20) En geç bir saate kadar varm oluruz. Erturullarda biraz dinlenir- sin. GKS 22 (21) te duymak istediim haber buydu. ans yardm ederse, yaknda Patasana’nn bütün yazdklarna ulam oluruz. P 131 (22) Pazartesi günü sizin için uygunsa, düünü yapabileceimiz yerleri bir dolasak, bir aratrsak, diyorum. Anlarsak, yerimizi ayrtr, böyle- ce önemli bir ii tamamlam oluruz. DZ 82
20, 21 ve 22. örneklerde yer alan -mX olur yaps, gelecekteki bir yönelim noktasndan, yönelim noktasna göre geçmite, imdiye/konuma anna göre gelecekte olan bir eyleme snrötesi bir perspektifle bakmay ifade eder. Gele- cekteki yönelim noktasna ulaldnda, eylemin ilgili snr alm (bk. ekil 11) ve sonuçlar veya ilgili snr aldktan sonraki evresi 'duraan bir hâl alm’tr. -mX olur yaps ‘ve böylece’ anlamn da vererek olayn dinamik
Y2 (EB Y3) YK
22
evresinden duraan evresine geçildiine, bir durum ya da nitelik deiiklii gerçekletiine iaret eder (bk. Güven 2007: 81). -mX olur’un, gelecekteki eylemlere snrötesi perspektifle bakmay (postterminality in future) bildiren bir dier yap olan -mX olacak’tan fark, -(X/A)r ekinin düük odakl bir görünü-zaman iaretleyicisi olmas nedeniyle varsayma dayal-hipotetik bir gelecek zaman tasarsna imkan vermesidir. Gelecein her durumda varsay- ma dayal/kurgusal olduu düünülebilir (gelecein kurgusal/gerçek d olduuna ilikin bk. Mithun 1995: 368, 376; Cockburn 1997: 37, Dahl 1985: 103) ; ancak –(X/A)r’la gösterilenlerde varsayma dayallk daha belir- gin biçimde ortaya çkmaktadr. ekil 11: -mX olur
(23) Melis yorulmuçasna derin bir nefes ald ve bana döndü, "Ben senin yerinde olsaydm, bugünkü aklmla bir dakika durmaz, bu ii bi- tirirdim. Böylece hem kendime, hem de Oktay'a büyük bir iyilik yap- m olurdum. DZ 130
23. örnekte yer alan –mX olurdu yaps ise gerçekd bir zaman anlatmak- tadr. Bu yapnn kullanld örneklerde, eer geçmite koullar gerçeklemi olsayd, u anda/konuma annda eyleme snrötesi bir perspektifle bakabil- mek/eylemin ilgili snrnn aldn görmek mümkün olurdu ifadesi vardr. Bu tür örneklerde –DX, zamansal uzaklktan çok gerçee uzakl anlatr. Ancak -mX olurdu yapsnda –DX ekinin, her durumda gerçee uzakl yansttn söylemek doru deildir. Baz balamlarda, öyküleyici anlat- mn ve metin kurgusunun bir gerei olarak da kullanlmaktadr. 24. ör- nekte -DX, anlatcnn, olay zaman ile anlat zaman arasna mesafe koyma istei sonucu kullanlmtr.
(24) çinde gizli bir ümit vard. Belki Fikret, onu yannda alkoyar, böylece sefalet ve namussuzluk içinde sürünmekten kurtulmu olurdu. Gerçi çocuklarndan hiç birine yük olmak istemezdi ama ne yapsn; dümez kalkmaz bir Allah’t. YD 84
6. -(X/A)r/-mAz oldu, -(X/A)r/-mAz olmu, -(X/A)r/-mAz olmutu (25) Abdi Aa, kadn görünce: "Oooo, nerelerdesin bacm? Hiç uramaz oldun. KP 48 (26) Oktay'la yine bir gerginlik yaadk! Son zamanlarda daha sk tart- r olduk sanki. Yoksa bana m öyle geliyor? DZ 54 (27) Kurun o kadar çoald ki sesler, konumalar duyulmaz oldu. M 204
YK EB Y2
23
bilig
(28) Hani vurgunluun sonu durgunluk derler, o hesap... Vurgunlar- dan sonra piyasada yaprak kmldamaz oldu. MK 71
-(X/A)r/-mAz oldu yaps, geçmite balayp konuma annda devam eden eylemlere, snrlararas bir perspektifle bakmay ifade eder. Snrlararas ba- k, olayn balangç ve biti snrlar arasndaki bir noktasna/süreine yöne- len baktr. Türkiye Türkçesinde snrlararas bak -(X)yor, -(X/A)r/-mAz ve –mAktA ekleriyle karlanr. Bu üç iaretleyici arasndaki farkllk odaklln (focality) derecesiyle ilgilidir. -(X/A)r/-mAz eki, -(X)yor ve –mAktA’ya göre daha düük odakl ya da odakszdr. -(X)yor ve –mAktA eklerini alm olan eylemin baklan noktasnda, -(X/A)r/-mAz ekini alanlarda olmayan bir yo- unluk vardr (bk. Johanson 1994: 255). Snrlararas bak, herhangi bir zaman katmanndaki devamll ifade eder (Johanson 2000: 76). -(X/A)r/-mAz oldu yapsyla iaretlenen eylemler de geç- mite balam, ancak henüz sonlanmamtr, sürmektedir. Bu durum, eylem zaman ile yönelim noktas arasnda belirli oranlarda örtümeye de neden olur. Baka bir ifadeyle yönelim noktas, eylem zaman tarafndan içerilir. Bakn düük odakl olmas, olay zamannn dar bir noktada younlam olarak de- il, daha geni bir zaman dilimine yaylm biçimde alglanmasn salar. Bu tür eylemlerin zamanla ilikisi Reichenbah’n hâlin öncesi (anterior present) tasars ile de uyuma gösterir (2005: 77, Verkuyl 2003: 4). Eyleme yöneli, birincil gösterim noktasndan yani konuma anndan gerçekleir. Durum u ekilde gösterilebilir: -Gm (+Ara), EB Y2=YK, ayr. bk. ekil 12. ekil 12: -(X/A)r/-mAz oldu
Uramaz oldun, tartr olduk vb. örneklerde çok vakal toplu eylemler (plu- ri-occasional global events) vardr (bk. Johanson 2000: 29). Toplu bir eylem, bir ya da daha fazla basit eylemden oluur. Bu nedenle tekrarllk, alkanlk, sürerli- lik vb. bildirimler için elverilidir. Yapnn bu özellii Gülsevin 1997: 220’de “yeni balam ve devam etmekte olan alkanlk” biçiminde ifade edilir.
(29) ddia ettiklerine göre, iki yüz yl akn bir süre, madurlarn be- yinleri çelikili mesaj bombardmanna tabi tutulmu, bunun netice- sinde özel kortikal alanlar, uyaranlar yorumlama görevini yerine geti- remez olmular. K 55 (30) Sahip çkmak demisiniz, buna. Kadn, öyle yutmu ki bu sahip- lenilme geyiini, bir gün refakâtçisiz kalsa, düz yolda yürüyemez olmu.
Y2=YK
24
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
29. ve 30. örneklerde yer alan –mAz olmu yaps, ol- yardmc fiilinin –mX eki almasna bal olarak konuurun, geçmite balayp konuma annda devam eden eyleme ilikin bilgiyi, dolayl olarak edindiine iaret eder. Konuur, olaya görgü tankl yapmam ya da bilinçli olarak katlmam- tr; olay duymu, çkarm ya da sonradan alglamtr.
(31) Dinamitlenme sonrasnda, dolgu çalmalar baladndan beri, Vali ve Kaymakam hiç üenmeden sk sk Bapnar'a gider olmulard, iin nasl yürüdüünü görmek için. KP 45 (32) ef, muhasebeye uramaz olmutu artk. Bordrolar, müstahdemi, memuru, profesörü ile hep benim elimden geçiyor, ödenekleri, yolluk- lar ben hesaplyordum. MK 34
Yukarda -(X/A)r/–mAz oldu için sözü edilen görünü-zaman algsn, -(X/A)r/–mAz olmutu yapsyla geçmi zaman dilimine yerletirmek de mümkündür. 31. ve 32. örneklerde yer alan gider olmulard, uramaz olmutu yaplarnda, geçmiin geçmiinde snrlararas perspektifle görülen eylemlerin ifadesi vardr (intraterminality in pluperpect): EBY2>YK. Bu yapyla, konuma anndan önceki ikincil bir yönelim noktasndan, geçmi- te balam olan, ancak ikincil yönelim noktasnda hâlâ süren bir eyleme, snrlararas bir perspektifle baklm olur. Eylemin ikincil yönelim nokta- sna doru ilerlemeyi sürdürmesi, yönelim noktasnn eylem zaman tara- fndan içerilmesine de neden olur (bk. ekil 13). ekil 13: -(X/A)r/–mAz olmutu
7. -(X)yor olacak, -(X)yor olacakt (33) Birkaç yl içinde iki milyar mobil teknoloji uyumlu cihaz kullan- lyor olacak. (34) O noktadan sonra ben senin deil, büyümekte olan çocuumun ruh saln düünüyor olacam. DZ 192
33. ve 34. örneklerde yer alan -(X)yor olacak yaps, gelecek zamanda snr- lararaslk (intraterminality in future) ya da gelecekte sürerlilik (future prog- ressive) ifade eder. Bu tür örneklerde, eylemin balangç ve biti snrlar arasna/süreine baklan yönelim noktas konuma an deil, gelecekte, eylem zamanyla da örtüen ikincil bir gösterim noktasdr. Bu noktadan eylemin bütünü deil, balangç ve biti snrlar arasndaki bir kesiti görü-
Y2 YK
25
bilig
lür. Eylemin görünü-zamansal durumu u ekilde gösterilebilir: YK > EB=Y2 (ayr. bk. Akehirli 2010: 65) ve –Gm (+Öng, +Ara).
(35) Eer patlamadan sonra yetkililer sözlerini tutup denetimleri yapsa- lard, herkes imdi sigortal çalyor olacakt. (36) Bu yurtlar yaplmasayd, bugün o yurtlar açk olduu için okula gi- debilen kz çocuklarmzn bir bölümü belki de tarlada çalyor olacakt.
35. ve 36. örneklerde yer alan -(X)yor olacakt yaps ise, eer koullar olu- sayd, eylem u anda gerçekleiyor olacakt biçiminde, geçmie göre u an’a/geçmiin geleceine edeer, paralel, gerçekd bir zaman tasarsn yans- tr. –DX eki burada zamansal uzaklktan çok, -(X)yor olacakt ile kurgula- nan paralel zamann gerçeklie uzakln gösterir, bu nedenle yap, im- di/u anda vb. zarflarla e dizimli kullanlabilir. Yapnn görünü-zamansal durumu Y2>EB=YK biçiminde gösterilebilir (kr. Akehirli 2010: 65). Ey- lem, gerçekd olma özellii nedeniyle varsaym kipliiyle ilikilidir. Var- saym kiplii (hypothetical modality) olanaksz, kesin olmayan, görece imkânl vb. deiik derecelerdeki gerçekliin (factuality) dilbilimsel anlam- la birlemesini karlar (Ziegeler 2000: 5, Aslan 2007: 581-582). 35. ve 36. örneklerdeki -(X)yor olacakt yapsyla, olanaksz durumlar ifade edilmitir.
8. -AcAk oluyor, -AcAk oluyordu (37) Adam mecburiyetten evini satacak oluyor. (38) Haftaya Ankara’ya gelecek oluyor.
37. ve 38. örneklerdeki –AcAk oluyor yaps, konuma anndan, gelecekteki bir eyleme öngörülü bir perspektifle bak ifade eder. Eyleme yöneliin öngörülü olmas, niyet etme yönündeki kiplik anlamn belirgin bir biçimde ortaya çk- masn salar. Eylemin görünü-zamansal durumu YK=Y2>EB ve –Gm (+Ara, +Kip) biçimindedir. –AcAk oluyor yaps, çeitli balamlarda, öyküleyici anlat- mn bir ögesi olarak geçmi zamana iaret edecek biçimde de kullanlabilir. 39. ve 40. örneklerde sözü edilen eylemler konuma anndan önce/geçmitedir. Bu tür örneklerde bak açs, geçmiteki bir yönelim noktasndan, yönelim nokta- sna göre gelecekte, konuma anna göre geçmite bulunan bir eyleme öngörülü bir perspektifle bak biçiminde deiir: Y2>EB>YK. Benzer bir görünü-zaman algs 41. örnekte -AcAk oluyordu yaps ile de ifade edilir.
(39) Çaramba günü kasabadan Kozan’a götürüyorlar Hatçe’yi. Can- darmalarn elinden alacak oluyor yolda. M 185 (40) Adam geçen hafta açklama yapacak oluyor, kafasna yumurta frla- tyorlar. (41) Erg firmas enerjiyi o günün artlarnda 8 sente verecek oluyordu.
• Aslan, Türkiye Türkçesinde Ol- Yardmc Fiilli Yaplarn Görünü-Zaman Bildirimindeki levleri •
26
Sonuç Türkiye Türkçesinde ol- yardmc fiilli yaplarn, olaya farkl açlardan bakabilmeyi salayan deiik perspektifler sunduu ve konuma zaman, referans zaman, eylem ayrmna yönelik deiik gerçeklemeler göstererek türlü zaman ayrmlarna somut örnekler oluturduu görülmektedir. Dier Türk lehçelerinde ve azlardaki kullanm da (bk. Erdem 2009, Ergönenç 2010, Ay 2011 vb.) ilgi çekici olan bu tür yaplar, göreceli zamanlarn kur- gulanmasna ve ifadesine imkân sunarlar; konuma anndan önce/sonra ya da konuma anna paralel, gerçekd zamanlar da ifade ederler. Böylece, geçmiin gelecei, geçmiin geçmiinin gelecei, gelecekte bitmilik, geçmite bitmilik, gelecekte sürerlik vb. daha soyut ve karmak görünü-zamanlar da ifade edilebilmi olur. Ol- yardmc fiilli yaplarn görünü-zaman özellii, balama göre de ekillenmekte, yapnn iaretleyebilecei potansiyel görü- nü-zamanlardan biri, balama, anlat türüne vb. göre ön plana çkabil- mektedir. Bu iaretleyiciler yalnz görünü-zaman kategorisinin deil tah- min, niyet, varsaym vb. kiplik anlamlarn da farkl zaman dilimlerine yerletirilerek anlatlabilmesini salarlar.
Kaynaklar Aslan, Sema (2007). “stek Kiplii, Gerçeklik, Gerçekletirilebilirlik”. VII. Ulusla-
raras Dil, Yazn ve Deyibilim Sempozyumu Bildiri Kitab. Cilt I. Konya: Selçuk Üniversitesi Yay. 581-590.
Aslan Demir, Sema (2008). Türkçede steme Kiplii: Semantik-Pragmatik Bir nce- leme. Ankara: Grafiker Yay.
Akehirli, Soner (2010). “Türkçede Konuma Zaman, Olay Zaman ve Referans Zaman likileri”. Turkish Studies 5/4: 15-73.
Ay, Özgür (2011). “Ol- Fiili ile Yaplan Birleik Çekimler ve Türkiye Türkçesi Azlarndaki Kullanm Üzerine”. Turkish Studies 6/1: 659-671.
Bacanl, Eyüp (2006). “Türkçedeki Dolayllk aretleyicilerinin Pragmatik An- lamlar”. MTAD 3: 1, 35-47.
_____, (2008). “Türkiye Türkçesindeki -mi Ekinin Dolayllk ve Dolayllk-d Kullanmlarnda Zamansal Atf”. Bilig 44: 1-24.
Bybee Joan, Revere Perkins and William Pagliuca (1994). The Evolution of Grammar: Tense, aspect, and modality in the languages of the world. Chica- go: University of Chicago Press.
Cockburn, David (1997). Other times: Philosophical perspectives on past, present, and future. Cambridge: Cambridge University Press.
Comrie, Bernard (1976). Aspect. Cambridge: Cambridge University Press. _____, (1985). Tense. Cambridge: Cambridge University Press.
• Aslan, Türkiye Türkçesinde Ol- Yardmc Fiilli Yaplarn Görünü-Zaman Bildirimindeki levleri •
27
bilig
Csató, Éva Ágnes (2000). “Turkish –mi and imi items”. Evidentials: Turkic, Iranian and neighboring languages. Eds. Bo Utas & Lars Johanson. Moun- ton de Gruyter. 29-43.
Dahl, Östen (1985). Tense and Aspect Systems. Oxford: Basil Blackwell. Demir, Nurettin (2007). “Anadolu Azlarnda Kullanlan Geçmi Zaman Eki –
(y)Xk”. Edebiyat ve Dil Yazlar. Ankara: Grafiker Yay. 133-147. Erdem, Melek (2009). “Türkmen Türkçesinde Sfat-fiillerin Perifrastik Kullanm-
lar”. Modern Türklük Aratrmalar Dergisi 6/3: 7-17. Ergönenç, Dilek (2006). “Nogay Türkçesinde Sfat-fiillerle Kullanlan Bol- Fiili-
nin levleri”. Karadeniz Aratrmalar 3/10: 148-156. Fleischman, Suzanne (1982). The Future in Thought and Language, Diachronic
Evidence from Romance. Cambridge: Cambridge University Press. _____, (1990). Tense and Narrativity. Austin: University of Texas Press. Gülsevin, Gürer (1997). “Türkiye Türkçesinde Zaman ve Kip Çekiminde Birleik
Yaplar Üzerine". Türk Dili Aratrmalar Yll Belleten [2000]. 215-224. Güven, Mine (2007). “Türkçede Çevrik Yaplarn Görünü Özellikleri”. XXI.
Ulusal Dilbilim Kurultay Bildirileri. Haz. Yeim Aksan ve Mustafa Aksan. Mersin: Mersin Üniversitesi Yay. 79-88.
Johanson, Lars (1971). Aspekt im Türkischen. Vorstudien zu einer Beschreibung des Türkeitürkischen Aspektsystems, Uppsala: Acta Universitatis Uppsaliensa, 1.
_____, (1994). “Türkeitürkische Aspektotempora”. Tense Systems in European languages. Eds. Rolf Thieroff/Joachim Ballweg. Tübingen: Linguistische Arbeiten. 247-266.
_____, (1999a). “Typological notes on aspect and actionality in Kipchak Turkic”. Tense-Aspect, Transitivity and Causativity. Eds. Werner Abraham et al. 171-184.
_____, (1999b). “Bulgarca ve Türkçede Dolaylamalar Üzerine”. Çev. M. Tulum. lmi Aratrmalar 7: 245-254.
_____, (2000). “Viewpoint operators in European Languages”. Tense and aspect in the languages of Europe. Ed. Östen Dahl. Berlin & New York: Mouton de Gruyter. 27-187.
_____, (2003). “Evidentiality in Turkic”. Studies in Evidentiality. Eds. Alexandra Y. Aikhenvald & Robert Malcolm Ward Dixon. Amsterdam: John Ben- jamis. 273-290.
_____, (2007). “Aspectotemporal connectivity in Turkic: Text construction, text subdivision, discourse types and taxis”. Connectivity in Grammar and Dis- course. Eds. Jochen Rehbein et al. 187–198.
Mithun, Marianne (1995). “On the Relativity of Irreality”. Modality in Grammar and Discourse. Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins Publishing Company. 367-388.
• Aslan, Türkiye Türkçesinde Ol- Yardmc Fiilli Yaplarn Görünü-Zaman Bildirimindeki levleri •
28
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
Özmen, Mehmet (2000). “Olmak Fiili ile Kurulan Birleik Fiil Çekimleri Üzeri- ne”. IV. Uluslararas Türk Dili Kurultay. C. 2. 1417-1426.
Reichanbach, Hans (2005). “The tenses of verb”. The Language of Time: A Rea- der. Eds. Inderjeet Mani et al. Oxford University Press. 71-78.
Schaaik, Gerjan Van (2002). “Periphrastic tense/aspect/mood”. Verb in Turkish. Ed. Eser Erguvanl Taylan. J. Benjamins. 61-95.
Turan Zikri (1996). “Eski Anadolu Türkçesi’nde Ol- Cevherî Fiili”. Türk Dili Aratrmalar Yll Belleten [1999]. 265-289.
Uurlu, Mustafa (2003). “Türkiye Türkçesinde Bak (aspectotempora)”. Türk- bilig 2003/5: 124-133.
Uzun, Nadir Engin (2004). Dilbilgisinin Temel Kavramlar. Türk Dilleri Aratrmalar Dizisi 39. stanbul.
Verkuyl, Henk J. (2003). “On the Compositionality of Tense: Merging Reichen- bach and Prior”. http://www.let.uu.nl/~Henk.Verkuyl/personal/tense/ prtw.pdf.
Ziegeler, Debra (2000). Hypothetical Modality, Grammaticalisation in an L2 dia- lect. Studies in Language Companion Series 51, National Tsing Hua Uni- versity, Taiwan.
Örneklerin alnd elektronik kaynaklar DZ, Düün Zaman, pek Ongun, http://rapidshare.com/files/14846010/ipek_
ongin___simdi_dugun_zamani.rar.html, 12.11.2009 GKS, Git Kendini Sevdirmeden, Tuna Kiremitçi, http://rapidshare.com/files
/238503618/tuna_kiremitci_git_kendini_cok_sevdirmeden.pdf, 12.11.2009 H, Huzur, Ahmet Hamdi Tanpnar, http://rapidshare.com/files/10490380...
Yasar_Kemal-Ince_Memed_1.rar, 06.11.2009 K, Kabus, Alev Alatl, http://rapidshare.com/files/116302393/Alev_Alatl __305_-
Kabus.pdf, 02.11.2009 KP, Köprü, Aye Kulin, http://rapidshare.com/files/190026894/ayse_kulin.rar,
02.11.2009 MK, Merutiyet Kraathanesi, Rfat Ilgaz, http://rapidshare.com/files/
193268753/Rifat_Ilgaz.Mesrutiyet_Kiraathanesi.pdf, 29.10.2009 P, Patasana, Ahmet Ümit, http://rapidshare.com/files/41243980/ahmet_uemit_
kitaplari.rar, 29.10.2009 YD, Yaprak Dökümü, Read Nuri Güntekin, http://rapidshare.com/files/
65413138/RESAT_NURI_GueNTEKIN_-_Yaprak_Doekuemue.pdf, 29.10.2009
AUTUMN 2012 / NUMBER 63 11-30 bilig
The Functions of the Copula Ol- in Expressing Apect and Tense in Turkish Sema Aslan
Abstract In this research, the aspectotemporal markers formed by copulative verb form ol- will be examined. These markers are capable of envisaging the event from different points of view and provide concrete examples for different temporal divi- sions. They compose varied formations of time of speech, refer- ential time, and time of event. Structures using the copula ol-, enable both to envisage the internal structure of the event composed from terminus initialis, circus and terminus finalis, from different orientation points, and to express different as- pectotemporal relations. Although, being regarded as periph- eral or periphrastic markers due to being less grammaticalized, these markers not only have the capability of expressing dif- ferent aspectotemporal relations that cannot be expressed by the other copulative form i-; but, they can also design unreal times. The study discusses such structures through the per- spective of aspectotempora.
Keywords the copulative verb form ol-, peripheral markers, aspectotem- pora, time of speech, referential time, time of event
_____________ Assist. Prof. Dr., Bakent University, Faculty of Science and Letters, Department of Turkish Language and
Literature – Ankara / Turkey [email protected]

  , , , -. - , , - . , , -, -, - . - .
 c  -, , - , , ,
_____________ . . . , , , - / [email protected]
31
bilig
XVI. Yüzylda Ayntab’da Toplumsal Kontrol Arac Olarak Mahalle Halknn Rolü brahim Etem Çakr
Özet Toplumsal kontrol kavram, toplumsal sapma olarak ifade edi- len davranlara kar toplumsal bir tepkidir. Osmanl ehirle- rinde mahalle, sadece fiziki bir birim deil ayn zamanda top- lumsal kontrolün salanmasna katkda bulunan sosyal bir üniteyi ifade etmektedir. Bu çalmada XVI. yüzylda mahalle ve mahalle halknn, toplumsal kontrol arac olarak üstlendii rol, Ayntab ehri balamnda buraya ait er‘iye sicillerinden hareketle incelenmitir. Mahkeme kaytlarndan elde edilen bilgiler, mahalle halknn toplumsal kontrol arac olarak önemli bir ileve sahip olduunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler Osmanl Devleti’nde mahalle, toplumsal kontrol, toplumsal sapma, er‘iye sicilleri, Ayntab (Gaziantep)
Giri Gaziantep (Ayntab), Akdeniz Bölgesi ile Güneydou Anadolu Bölgesi’nin birletii noktada, Suriye’ye komu bir snr ilidir. Bu bölge, ilk çalardan itibaren pek çok insan topluluklarna yerleme sahas ve geçit yeri olmutur. Hz. Ömer döneminde slâm topraklarna katlmtr. Ayntab Osmanl hâkimiyetinde önce Abbasi, Selçuklu, Eyyubi, Memluk ve Dulkadir Beylii hâkimiyetinde kalm, zaman zaman bu bölgede Bizans ve Haçllar hüküm sürmülerdir. XVIII. yüzyl ortalarnda itibaren Memluk Sultanl’nn uç karakollarndan biridir ve askerî ve iktisadî açdan da stratejik öneme sahip bir yerdedir. 1516 ylnda Osmanl topraklarna katlmtr. darî yönden ilk önce Arap-am vilayetine, 1531’de Dulkadir-Mara beylerbeyliine sancak
_____________ Yrd. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü – Erzurum / Türkiye
[email protected]
• Çakr, XVI. Yüzylda Ayntab’da Toplumsal Kontrol Arac Olarak Mahalle Halknn Rolü •
32
bilig GÜZ 2012 / SAYI 63
statüsünde balanm ve bu durum XVI. yüzyln sonlarna kadar devam etmitir. Ayntab sanca 1598’de malî ve sosyal sebeplerden dolay Haleb vilayetine balanmtr (TT.313: 32a). Ancak ksa bir süre sonra XVII. yüz- yln balarnda Ayntab sanca yeniden Mara vilayetine balanmtr.
Tahrir defterlerine göre Ayntab ehri; 1536 ylnda 24, 1543 ylnda 29, 1574 ylnda ise 32 mahalleden meydana gelmekteydi. Tahrir defterlerin- deki verilerden hareketle yaplan hesaplamalar neticesinde XVI. yüzylda Ayntab ehrinin tahmini nüfusu 1536’da 10600, 1543’te 10746, 1574’te ise 17138 eklinde eklindedir. ehir nüfusunun yaklak %98’i Müslü- manlar, geriye kalan ksm gayrimüslimlerden olumaktadr (TT.186: 7- 27, TT.373: 8-45, TT.161: 6-21). ehrin nüfusuyla ilgili bu bilgiler tah- minî deerler olup birçok aratrmada (Özdeer 1988: 114-117, Canbakal 2009: 44) buna yakn sonuçlar elde edilmitir.
Ayntab ile ilgili bu genel deerlendirmenin ardndan sosyalleme ve top- lumsal kontrol kavramlarnn açklanmas konunun anlalmasnda yararl olacaktr. Sosyalleme; toplumun sosyo-kültürel normlarn örenme ve benimsemesi ile mümkün olur. Toplumun görevlerinden birisi de ortaya çkan ve çkabilecek davran sapmalarn kontrol etmek ve düzeltmektir (Aslantürk vd. 2001: 217-219).
Bireyin toplumla bütünleme sorunu sosyologlarn ilgi alanna giren konu- lardandr. Durkheim bütünlemeyi açklamak için toplumsal bask kavra- mn kullanmtr. Amerikal sosyologlar ise bunu toplumsal kontrol olarak adlandrmlardr. Toplumsal kontrol; grup ve toplumun bireyin davran- larn snrlamas ve bu snrlama yoluyla toplumsal deerleri benimseme- sinin salanmas yani bireyin toplumsal kurumlar ve dier toplumsal bi- rimler tarafndan ortak deer ve eylemlere uygun davranlarda bulunmaya zorlanmasdr. Ksacas, toplumsal sapma olarak ifade edilen davranlara kar toplumsal tepkidir (çli 2005: 131). Ayntab ehrinde toplumun deer ve normlarna aykr davranlarda bulunan kiiler üzerinde toplumsal kontrol mekanizmas olarak çeitli araçlarn devreye girdii görülmektedir. Ancak bütün mahallelerde ve her durumda bu mekanizmalarn ayn ekil- de ilediini düünmek mümkün görünmemektedir. Temelde norm ve deerler ayn olmakla birlikte mahalleden mahalleye farkl anlay ve deer- lendirmelerin de olabilecei hesaba katlmaldr. Dolaysyla herhangi bir toplumsal olayda gösterilecek tepkiler farkl olabilmektedir.
Toplumsal Kontrol, Mahalle ve Mahalle Halk Toplumsal kontrol, toplumda geçerli davran kalplarna uymay ve kiilerin toplumsal normlardan sapmalarn snrlayarak sosyal düzeni salar. Sosyal
• Çakr, XVI. Yüzylda Ayntab’da Toplumsal Kontrol Arac Olarak Mahalle Halknn Rolü •
33
kontrol mekanizmalarnn ileyii otoriteye dayanr. Cezalar ve ödüllerin yan sra itibar kazanma istei ya da itibar kaybetme korkusu, dedikodu, ekonomik ve toplumsal basklar kiilerin hareketlerini yönetmekte ve kont- rol etmektedir (Dönmezer 1999: 262–263, çli 2005: 131–132). Böylece güvenlik, adliye ve dier disiplin kurulular yannda sosyal sistemin içerdii bu çeit kontrol araçlarna informel sosyal kontrol araçlar denilir. Toplum- da yaayanlarn çok geni çounluunun normal olmayan eylemini önleyen etmenler bunlardr ve gündelik ilikilerde yerlemilerdir (Dönmezer 1999: 263). Ayntab ehrinde çeitli suçlamalar ile mahkemeye çkarlan zanllarn durumuyla ilgili tanklar tarafndan baz saptamalar yaplmtr. Örnein erkeklerin namaz klp klmad (GS: 4/442, 133/187, 165/158), kadnla- rn erkeklerle bir yaknlama içinde olup olmad (GS: 161/170, 163/62,) ya da her iki taraf için daha genel bir ifadeyle meru olmayan fiiller içinde bulunup bulunmad (GS: 2/76, 133/239) hakknda mahkemeye bilgi verilmitir. Bu saptamalar dönemin toplumsal norm ve deerlerine ilikin fikir sunmaktadr. Norm ve deerlerin kayna slâm-Osmanl hukuku ve toplumun o günkü anlaylarna göre ekillenmitir. Ancak bunlara verilen önem zaman ve mekâna göre farkllk gösterebilmektedir.
Sapkn davranlarn ortaya çkmas sosyal kontrolü daha etkili bir araç haline getirmektedir. Durkheim, sapkn davranlarn ortaya çkmasyla istendik davranlarn ne olduunun ve bunlar tanmlamann, snrlarn belirlemenin mümkün olabileceini belirtmitir (Özkalp 2005: 424).
Toplumsal norm; katldmz toplumsal durumlarda eylemlerimizi yöneten bir ölçüt veya kurallardr (Doan 2000: 408). Bireylerin birbirleriyle ilikileri- ni düzenleyen ve birbirlerine kar hak ve görevlerini belirleyen bu kurallara norm ad verilmektedir (Gündüz 2005: 20). Deer ise, hangi toplumsal dav- rann iyi, doru ve arzulanan olduunu belirten ölçüt ya da fikirlerdir. De- erler, bireysel ve grupsal yaamda düzeni salamak amacyla norm ve törelere dönüür, norm ve töreler yoluyla da toplumsal etkinlik kazanr (çli 2005: 133). Ayntab ehrinde norm ve deerler slâm-Osmanl hukuku çerçevesinde ekillenmitir. Toplumun iyi kabul ettii davran ve fiiller hukuksal mevzuata ve toplumun deer yarglarna göre gelimektedir. Dolaysyla norm ve deer- ler birbiriyle çok ilikilidir. Mahalle halknn kabul ettii deerlere herkesin uymas arzu edilmektedir. Aykr durumlar ya da sapmalar yine toplumun kendi gelitirmi olduu mekanizmalarla engellenmeye çallmaktadr. Bu durumu, devlet tarafndan her zaman desteklenen ve hatta mahalle kurumu araclyla mahalleliye yüklenen bir ödev olarak deerlendirmek mümkündür.
Deerler zorunlu olsa da olmasa da bütün insan eylemlerini özellikle de ahlakî eylemleri belirler. Deerler genellikle normlarla vücut bulur ve norm- lar araclyla etkinlik kazanr (Gündüz 2005: 18-19). Ayntab’da mahke- meye yaplan ikâyetlerin bir ksm toplumun genel ahlakî yapsna aykr
• Çakr, XVI. Yüzylda Ayntab’da Toplumsal Kontrol Arac Olarak Mahalle Halknn Rolü •
34
durumlarla ilgilidir. Kadnlarn, erkekleri evlerine almalar (GS: 4/341, 42/217, 161/170, 163/62) ya da erkeklerin, kadnlarn evine girip çkma- sndan dolay ikâyet edilmesi (GS: 42/270) toplumun deerlerine aykr davranlar olduu için sorumlularn cezalandrlmas bizzat mahalle halk tarafndan talep edilmitir. Mahalle halk kendi deer yarglarna aykr olan bu gibi eylemlerin yaygnlaabilecei, mahallede huzur ve güveni bozabilece- i endiesiyle mahkemeye bavurarak mevcut normlara göre bir yaptrmn uygulanmasn talep etmekteydiler. Bu durum, norm ve deerler balamnda sosyal kontrolün ne ekilde saland hakknda fikir sunmaktadr.
Toplumsal kontrolün üçe ayrld ifade edilmektedir. Birincisi; olumlu ve olumsuz kontroldür. Toplum tarafnda, kiilerin normlara uymaya altrlma- s ve tevik edilmesi olumlu, kiilerin normlara uymaya zorlanmas hatta tehdit edilmesi ise olumsuz denetimdir. Eletirme, küçük görme, kovma gibi yollar- dan yararlanlr. kinci olarak formel ve informel kontrolden bahsedilmekte- dir. Buna göre hangi davranlarn ihlali durumunda hangi makamlarca ne gibi cezalarn verilecei önceden belirlenmise formel, eer yaptrmlar açk ve yazl olarak belirlenmemi ve gayr resmi ilemekteyse informel kontrol söz konusudur. Son olarak, kii dorudan doruya grubun ya da grubun organlar araclyla kontrol edilmektedir (çli 2005: 132). Ayntab ehrini esas alan bu incelemede dönemin mahkeme kaytlar kullanld için daha çok olumsuz kontrole uygun örnekler mevcuttur. Bu çerçevede mahkeme kaytlarna top- lumun tasvip etmedii davranlar sergileyenlerle ilgili suçlamalar yansmtr. Suçlanan ahslar eletirilmekle kalmayp ayn zamanda toplum nezdinde küçük düürülmektedir. Bilhassa erkeklerle yasak ilikisi olduu bilinen kadn- lar hakknda fahie (GS: 6/227, 46/162) veya yaramaz (GS: 4/206, 4/207, 7/106, 46/10, 161/300) tabirinin kullanlm olmasn bu ekilde deerlen- dirmek mümkündür. Ancak bu ifadeler daha çok bahsedilen eylemleri al- kanlk haline getirenler için kullanlmakta ve ileri sürülen iddialar yarglama srasnda ispatlandktan sonra bunlara gereken yaptrmlar uygulanmaktayd. Uygulanan yaptrm mahalle halk tarafndan her zaman yeterli görülmeyebi- lirdi. Kimi zaman bu ahslarn mahalleden ihraç edilmesi talep edilmekteydi (GS: 7/106, 161/35). Uygulanan yaptrmlarn kurallar önceden belirlendii için burada formel bir kontrol söz konusudur.
Mahalle devaml veya geçici olarak ikamet etmek maksadyla kurulan küçük yerleim birimleridir. Fiziksel ve sosyal yönden slam ehrinin asl büyük özellii onun mahallelere bölünmü olmasdr. Osmanl ehirlerinde mahal- le, ayn mescidde ibadet eden cemaatin aileleri ile birlikte ikamet ettikleri ehir kesimi olup birbirini tanyan, bir ölçüde birbirinin davranlarndan sorumlu, sosyal dayanma içinde olan kiilerden olumu bir topluluun yaad yerdir. Mahallenin sosyal bir birim olarak tad önemden dolay, Ortadou ve slam kültür çevresinin ehirleri, mahallelerden oluan bir bile-
• Çakr, XVI. Yüzylda Ayntab’da Toplumsal Kontrol Arac Olarak Mahalle Halknn Rolü •
35
im biçiminde tanmlanr (Ergenç 1981: 1270, Ergenç 1984: 69). Gelenek- sel Osmanl ehirlerindeki mahalle henüz snf ve statü farklarnn biçimlen- dirmedii bir fiziki mekân olarak ifade edilmitir (Ortayl 2000: 107). Os- manl Devleti’nde mahalle halknn sosyal dayanmasn göstermesi bak- mndan sadaka talar ad verilen bir yardmlama müessesesinden söz edil- mektedir. Sadaka tana braklan nakit para ya da giyim eyalar ve çeitli besinlerden fakirlerin ihtiyaçlar karlanmaktayd (Sevim 2009: 112). Os- manl mahallelerinde sosyal dayanma ve insana verilen deeri göstermesi bakmndan sadaka tann önemi bu bilgilerden anlalmaktadr. Ayntab ehrinde sadaka talarnn varlndan bahsedilmektedir (Sevim 2009: 104).
Mahallenin bir baka özellii de temel yönetim birimi olmasdr. Malî aç- dan vergi kaybn önlemek ve vergi kontrolünü salamas bakmndan önemlidir (Ergenç 1981: 1270, Ergenç 1984: 72–73, Ergenç 2006: 41). XVI. yüzylda Ayntab’a ait tahrir kaytlarnda ehir halk sakin olduklar mahallelere göre kaydedilmi olmas mahallenin yönetim birimi olduunu göstermektedir. Asl önemli olan mahallede halkn huzur ve güven içinde yaamasn temin etmektir. Devlet tarafndan; malî, sosyal ve idarî sebepler- den dolay mahalle tekilat balamnda mahalle halkna yüklenen bir mis- yon söz konusudur. Buna göre mahalleli baz konularda ortak hareket etmek durumundayd. Avarz ve buna paralel baz yükümlülüklerin karlanmasn- da, mahallede bulunan çeme, ibadet mekânlar ve eitim kurumlar ve ben- zeri yerlerin ihtiyaçlar mahalle halknn ortaklaa yerine getirmesi gereken ilerdi. Bunun yannda mahallede meydana gelebilecek faili meçhul olaylar mahalle nezdinde soruturulmakta, fail bulunamazsa mahalleli bu olaydan sorumlu tutulmaktayd. Mahalle ahalisi birbirlerinin davranlarndan so- rumluydu. Bu husus devletin malî ve idarî anlamda çkarlarna hizmet et- mekteydi. Buna karlk mahalle halk bahsedilen sorumluluklar yerine getirirken nasl hareket etmekteydi? Toplumsal kurallara aykr hareket edenlere kar ne ekilde yaptrmlar uygulanabilmekteydi? Toplumsal kont- rol tam da burada devreye girmektedir. Devlet ve mahalle halk arasnda gayri resmi bir protokol varm gibi mahallede toplumun norm ve deerleri- ne aykr davrananlara kar toplumsal kontrol arac olarak mahalle halk varln hissettirmekteydi. Mahkemeye yaplan müracaatlar sonucunda kurallara uymayanlara gerekli yasal ilem yaplmaktayd. Mahkeme, bu tür- den ikâyetlerde her zaman mahalle ahalisinin tanklna bavurmakta ve halkn görüüne itibar etmekteydi. Mahalleli tarafndan kimi zaman mahal- leden ihraç dahi gündeme getirilebilmekteydi. Mahalle halknn ihraç tale- binde bulunmas aslnda mahallede ortak karlanan sorumluluklar bala- mnda kendi aleyhlerine bir durum oluturabilirdi. Ancak mahallede huzur ve emniyetin tesisi maddi kayplardan daha önemliydi.
• Çakr, XVI. Yüzylda Ayntab’da Toplumsal Kontrol Arac Olarak Mah