ruhun açılımı y.serpil @hotmail - nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya...

230
Ruh / 1 Ruhun açılımı [email protected]

Upload: others

Post on 21-Jan-2021

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 1

Ruhun açılımı [email protected]

Page 2: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 2

Ruh 4 İsmin Halitasına Camidir

Page 3: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 3

Maneviyat ruhdaki hakikatlerimizin birliğidir

Page 4: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 4

Ruh cevheri

Page 5: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 5

RUH 1

Page 6: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 6

RUH 2

Page 7: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 7

RUH 3

Page 8: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 8

RUHUN DETAYLARI 1

Page 9: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 9

RUHUN DETAYLARI 2

Page 10: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 10

RUHUN DETAYLARI 3

Page 11: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 11

Şecere-i Hilkatte Ruh Cevheri = Arş-ı Azam

RUH

Suâl: Sa'd-ı teftazanî, biri hayvanî, diğeri insanî olmak üzere, ruhu ikiye taksim

ettikten sonra, "Mevte mâruz kalan yalnız ruh-u hayvanîdir, ruh-u insanî ise

mahlûk değildir ve onun ile Allah beyninde nisbet ve sebep yoktur, cesed ile

kaim olmayıp müstakill-i bizzâttır" demesinin sebebi ve izahı?

Elcevap: Sa'd-ı Teftazanî'nin وح الانسانية ليست مخلوقة ;demesi الر

وح من امر ربى -sırrıyla, -beka-yı ruh bahsinde beyan edildiği gibi قل الر

Page 12: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 12

ruhun mahiyeti;

zîhayat bir kanun-u emr,…

zîşuûr bir âyine-i İsm-i Hayy,…

zîcevher bir cilve-i Hayat-ı Sermedî… olduğundan mec'uldür.

Bu cihetle, mahlûktur denilemez.

Fakat Sa'd, Makâsıd ve Şerhü'l-Makâsıd'da, bütün muhakkıkîn-i İslâmın icmâına

ve âyât ve ehâdîsin nusûsuna muvafık olarak, "O kanun-u emr, vücud-u hâricî

giydirilmiş, sâir mahlûkat gibi mahlûk ve hâdistir" demiştir.

Sa'd'ın ezeliyet-i ruha kail olmadığına bütün âsârı şâhiddir.

نسبة .demesi, hulûl gibi bâtıl bir mezhebin reddine işarettir ليست بينها و بين الل

Hayvânâtın ruhları dahi bâkîdir, kıyâmette yalnız cesedleri fenâ bulur.

Mevt ise fenâ değil, belki alâkanın kesilmesidir. ولاسبب demesi, esbâb-ı zâhiriyenin

tavassutu ve Azrâil Aleyhisselâmın kabz-ı ervâh hususundaki münâcâtı bahsinde

denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir.

demesi; bekâ-yı ruh isbatında denildiği gibi, cesed ruha dayanır, ayakta استقلت بذاتها

kalır. Ruh ise bizâtihî kaimdir. Cesed harâb olursa daha ziyade serbest olur, meek gibi

göğe uçar, demektir ve bâtıl bir mezhebin reddine işarettir.

Said Nursî

Ruh, Vücud-u Hâricî Giydirilmiş Bir Kanundur

Ruh bir nuranî kanundur, vücud-u haricî giymiş bir namustur; şuuru başına takmış.

Bu mevcûd ruh, şu mâkul kanuna olmuş iki kardeş, iki yoldaş.

Sabit ve hem dâim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi hem âlem-i emir, hem irade vasfından

gelir.

Kudret vücud-u hissî giydirir, şuuru başına takar, bir seyyâle-i lâtifeyi o cevhere sadef

eder.

Eğer enva'daki kanunlara kudret-i Hâlık vücud-u haricî giydirirse, herbiri bir ruh olur.

Page 13: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 13

Ger vücudu ruh çıkarsa, başından şuuru indirirse, yine lâyemut kanun olur.

Mukaddime

Onuncu Söz'ün Dördüncü Hakikatında isbat edildiği gibi; ebedî, sermedî,

misilsiz bir cemâl, elbette âyinedâr müştakının ebediyetini ve bekasını ister. Hem

kusursuz, ebedî bir kemâl-i san'at, mütefekkir dellâlının devamını taleb eder. Hem

nihayetsiz bir rahmet ve ihsan, muhtaç müteşekkirlerinin devam-ı tena'umlarını iktiza

eder. İşte o âyinedâr müştak, o dellâl mütefekkir, o muhtaç müteşekkir; en başta ruh-u

insânîdir. Öyle ise, ebed-ül âbâd yolunda; o cemâl, o kemâl, o rahmete refakat edecek,

bâki kalacaktır.

Yine Onuncu Söz'ün Altıncı Hakikatında isbat edildiği gibi; değil ruh-u beşer,

hattâ en basit tabakat-ı mevcûdât dahi, fena için yaratılmamışlar; bir nevi bekaya

mazhardırlar. Hattâ ruhsuz, ehemmiyetsiz bir çiçek dahi, vücud-u zâhirîden gitse, bin

vecihle bir nevi bekaya mazhardır. Çünki: Sûreti, hadsiz hâfızalarda bâkî kalır.

Kanun-u teşekkülâtı, yüzer tohumcuklarında beka bulup devam eder. Mâdem bir

parçacık ruha benzeyen o çiçeğin kanun-u teşekkülü, timsal-i sûreti, bir Hafîz-i

Hakîm tarafından ibka ediliyor. Dağdağalı inkılablar içinde kemâl-i intizâm ile,

zerrecikler gibi tohumlarında muhafaza ediliyor, bâkî kalır.

Elbette gâyet cem'iyetli ve gâyet yüksek bir mahiyete mâlik ve haricî vücud

giydirilmiş ve zîşuûr ve zîhayat ve nûrani kanun-u emrî olan ruh-u beşer, ne derece

kat'iyetle bekaya mazhar ve ebediyetle merbut ve sermediyetle alâkadar olduğunu

anlamazsan, nasıl «Zîşuûr bir insanım» diyebilirsin?

Evet, koca bir ağacın bir derece ruha benzeyen proğramını ve kanun-u teşekkülâtını,

bir nokta gibi en küçük çekirdekte dercedip muhafaza eden bir Zât-ı Hakîm-i Zülcelâl,

bir Zât-ı Hafîz-i bîzeval hakkında «Vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder»

denilir mi!

BİRİNCİ MENBA': Enfüsîdir. Yâni, herkes hayatına ve nefsine dikkat etse, bir ruh-u

bâkiyi anlar. Evet herbir ruh, kaç sene yaşamış ise o kadar beden değiştirdiği halde,

bilbedâhe aynen bâki kalmıştır. Öyle ise; mâdem cesed gelip geçicidir. Mevt ile bütün

bütün çıplak olmak dahi ruhun bekasına te'sir etmez ve mahiyetini de bozmaz. Yalnız,

müddet-i hayatta, tedricî cesed libasını değiştiriyor. Mevtte ise birden soyunur. Gâyet

kat'î bir hads ile belki müşahede ile sabittir ki, cesed ruh ile kaimdir. Öyle ise; ruh,

onun ile kaim değildir. Belki ruh, binefsihî kaim ve hâkim olduğundan; cesed istediği

gibi dağılıp toplansın; ruhun istiklâliyetine halel vermez. Belki cesed, ruhun hânesi ve

yuvasıdır, libası değil.

Page 14: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 14

Belki, ruhun libası bir derece sâbit ve letâfetçe ruha münasib bir gılâf-ı lâtifi ve bir

beden-i misâlîsi vardır. Öyle ise, mevt hengâmında bütün bütün çıplak olmaz,

yuvasından çıkar, beden-i misâlîsini giyer.

İKİNCİ MENBA': Âfâkîdir. Yâni, mükerrer müşâhedat ve müteaddid vâkıat ve

kerrat ile münasebattan neş'et eden bir nevi hükm-ü tecrübîdir. Evet tek bir ruhun

bâ'delmemat bekası anlaşılsa, şu ruh nev'inin külliyetle bekasını istilzam eder. Zira

fenn-i mantıkça kat'îdir ki: Zâtî bir hassa, birtek ferdde görünse; bütün efradda dahi o

hassanın vücuduna hükmedilir. Çünki: Zâtîdir. Zâtî olsa, her ferdde bulunur. Halbuki

değil bir ferd, belki o kadar hadsiz, o kadar hesaba, hasra gelmez müşahedâta istinad

eden âsâr ve beka-i ervaha delâlet eden emarat, o derece kat'îdir ki; bize nasıl Yeni

Dünya, yâni Amerika var ve orada insanlar bulunur; o insanların vücudlarına hiç

vehim hatıra gelmez. Öyle de şübhe kabûl etmez ki, şimdi âlem-i melekût ve ervahta;

ölmüş, vefat etmiş insanların ervahı pekçok kesretle vardır ve bizimle

münasebettardırlar. Mânevî hedâyâmız onlara gidiyor. Onların nûranî feyizleri de

bizlere geliyor.

Hem hads-i kat'î ile vicdanen hissedilebilir ki; insan öldükten sonra esâslı bir ciheti

bâkidir. O esas ise ruhtur. Ruh ise, tahrib ve inhilale mâruz değil. Çünki: Basittir,

vahdeti var. Tahrib ve inhilal ve bozulmak ise; kesret ve terkib edilmiş şeylerin

şe'nidir. Sâbıkan Beyân ettiğimiz gibi; hayat, kesrette bir tarz-ı vahdeti temin eder, bir

nevi bekaya sebebiyet verir. Demek vahdet ve beka, ruhta esâstır ki, ondan kesrete

sirayet eder. Ruhun fenası, ya tahrib ve inhilâl iledir. O tahrib ve inhilâl ise, vahdet

yol vermez ki girsin, besâtet bırakmaz ki bozsun. Veyahut îdam iledir. İdam ise

Cevâd-ı Mutlak'ın hadsiz merhameti müsaade etmez ve nihayetsiz cûdu bırakmaz ki,

verdiği nimet-i vücudu o nimet-i vücuda pek müştak ve lâyık olan ruh-u insânîden

geri alsın.

ÜÇÜNCÜ MENBA': Ruh zîhayat, zîşuûr, nuranî, vücud-u haricî giydirilmiş;

câmi', hakikatdar, külliyet kesbetmeğe müstaid bir kanun-u emrîdir.

Halbuki en zaîf olan kavânin-i emriye, sebat ve bekaya mazhardırlar. Çünki: Dikkat

edilse, mâruz-u tegayyür olan bütün nevilerde birer hakikat-ı sâbite vardır ki, bütün

tegayyürat ve inkılâbât ve etvâr-ı hayat içinde yuvarlanarak Sûretler değiştirip,

ölmeyerek, yaşayarak bâki kalıyor. İşte herbir şahs-ı insanî, mahiyetinin câmiiyetiyle

ve küllî şuûruyla ve umumî tasavvuratıyla bir şahıs iken, bir nev' hükmüne geçmiştir.

Bir nev'e gelen ve cârî olan kanun, o şahs-ı insânîde dahi cârîdir. Mâdem Fâtır-ı

Zülcelâl, insanı câmi' bir âyine ve küllî bir ubûdiyyetle ve ulvî bir mahiyetle

yaratmıştır. Her ferddeki hakikat-ı ruhiye, yüzbinler Sûret değiştirse, izn-i Rabbânî ile

Page 15: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 15

ölmeyecek, yaşayarak geldiği gibi gidecek. Öyle ise o şahs-ı insânînin hakikat-ı

zîşuûru ve unsur-u zîhayatı olan ruhu dahi, Allah'ın emriyle, izni ile ve ibkasıyla

daima bâkidir.

DÖRDÜNCÜ MENBA': Ruha bir derece müşabih ve ikisi de âlem-i emirden

ve iradeden geldiklerinden masdar itibariyle ruha bir derece muvafık, fakat yalnız

vücud-u hissî olmayan nevilerde hükümran olan kavânîne dikkat edilse ve o

namuslara bakılsa görünür ki: Eğer o kanun-u emrî, vücud-u haricî giyse idi, o

nevilerin birer ruhu olurdu. Halbuki o kanun daima bâkîdir. Daima müstemir, sabittir.

Hiçbir tegayyürat ve inkılâbat, o kanunların vahdetine te'sir etmez, bozmaz. Meselâ:

Bir incir ağacı ölse, dağılsa; onun ruhu hükmünde olan kanun-u teşekkülâtı, zerre gibi

bir çekirdeğinde ölmeyerek bâkî kalır. İşte mâdem en âdi ve zaîf emrî kanunlar dahi

böyle beka ile, devam ile alâkadardır.

Elbette ruh-u insanî, değil yalnız beka ile, belki ebed-ül âbâd ile alâkadar olmak lâzım

gelir. Çünki ruh dahi Kur'anın nassı ile, وح قل ربى امر من الر ferman-ı celîli ile âlem-i

emirden gelmiş bir kanun-u zîşuûr ve bir nâmus-u zîhayattır ki; kudret-i ezeliye, ona

vücud-u haricî giydirmiş.

Demek nasılki sıfat-ı iradeden ve âlem-i emirden gelen şuûrsuz kavânîn, daima veya

ağleben bâki kalıyor. Aynen onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi sıfat-ı iradenin

tecellisi ve âlem-i emirden gelen ruh; bekaya mazhar olmak daha ziyade kat'îdir,

lâyıktır. Çünki zîvücuddur, hakikat-ı hariciye sahibidir.

Hem onlardan daha kavîdir, daha ulvîdir. Çünki zîşuûrdur.

Hem onlardan daha daimîdir, daha kıymetdârdır. Çünki zîhayattır.

İnsanın nasıl ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki: Bütün â'zasını ve

eczâsını birbirine yardım ettirir.

Yâni, irade-i İlâhiyye cilvesi olan evâmir-i tekvîniyyeye ve o emirden vücud-u hâricî

giydirilmiş bir kanun-u emrî ve Lâtife-i Rabbâniyye olan ruh, onların idaresinde

onların mânevî seslerini hissetmesinde ve hâcâtlarını görmesinde birbirine mâni

olmaz, ruhu şaşırtmaz. Ruha nisbeten uzak-yakın bir hükmünde. Birbirine perde

olmaz. İsterse, çoğunu birinin imdadına yetiştirir. İsterse bedenin her cüz'ü ile

bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hattâ çok nuraniyet kesbetmiş ise, herbir cüz'ü

ile görebilir ve işitebilir.

SENİN İKİNCİ SUALİNİN HÜLÂSASI: Muhyiddin-i Arabî demiş: "Rûhun

mahlûkıyeti, inkişâfından ibarettir." O sual ile, benim gibi zayıf bir bîçâreyi,

Page 16: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 16

Muhyiddin-i Arabî gibi müthiş bir hârika-i hakikat, bir dâhiye-i ilm-i esrâra karşı

mübârezeye mecbur ediyorsun. Fakat madem nusûs-u Kur'ân'a istinâden bahse

girişeceğim; ben sinek dahi olsam o kartaldan daha yüksek uçabilirim.

Kardeşim, bil ki: Hazret-i Muhyiddin aldatmaz, fakat aldanır. Hâdîdir, fakat her

kitabında mühdî olamıyor. Gördüğü doğrudur, fakat hakikat değildir. Yirmi

Dokuzuncu Sözde, ruh bahsinde, medâr-ı sualiniz olan o hakikat izah edilmiştir.

Evet, ruh, mâhiyeti itibarıyla bir kanun-u emrîdir. Fakat vücud-u hâricî giydirilmiş bir

nâmus-u zîhayattır ve vücud-u hâricî sahibi bir kanundur. Hazret-i Muhyiddin, yalnız

mâhiyeti noktasında düşünmüştür. Vahdetü'l-vücud meşrebince, eşyanın vücudunu

hayal görüyor. O zât, hârika keşfiyâtıyla ve müşâhedâtıyla ve mühim bir meşreb

sahibi ve müstakil bir meslek ihtiyar ettiğinden, bilmecburiye, zayıf te'vilâtla,

tekellüflü bir surette, bazı âyâtı meşrebine, meşhûdâtına tatbik ediyor, âyâtın

sarâhatini incitiyor. Sâir risalelerde cadde-i müstakîme-i Kur'âniye ve minhâc-ı

kavîm-i Ehl-i Sünnet beyan edilmiştir. O zât-ı kudsînin kendine mahsus bir makamı

var; hem makbûlîndendir. Fakat mîzansız keşfiyâtında hudutları çiğnemiş ve cumhûr-

u muhakkıkîne çok meselelerde muhâlefet etmiş.

İşte, bu sır içindir ki, o kadar yüksek ve hârika bir kutup, bir ferîd-i devrân olduğu

halde, kendine mahsus tarikatı gayet kısacık, Sadreddin-i Konevîye münhasır kalıyor

gibidir ve âsârından istikametkârâne istifade nâdir oluyor. Hattâ çok muhakkıkîn-i

asfiyâ, o kıymettar âsârını mütalâa etmeye revaç göstermiyorlar; hattâ bazıları men

ediyorlar.

Hazret-i Muhyiddin'in meşrebiyle ehl-i tahkikin meşrebinin mâbeynindeki esaslı fark

ve onların me'hazlarını göstermek, çok uzun tetkikata ve çok yüksek ve geniş

nazarlara muhtaçtır. Evet, fark o kadar dakîk ve derin ve me'haz o kadar yüksek ve

geniştir ki, Hazret-i Muhyiddin hatâsından muâheze edilmemiş, makbul olarak

kalmış. Yoksa, eğer ilmen, fikren ve keşfen o fark o me'haz görünseydi, onun için

gayet büyük bir sukut ve ağır bir hatâ olurdu. Madem fark o kadar derindir; bir temsil

ile o farkı ve o me'hazları, Hazret-i Muhyiddin'in o meselede yanlışını göstermeye

muhtasaran çalışacağız. Şöyle ki:

Meselâ, bir aynada güneş görünüyor. Şu ayna, güneşin hem zarfı, hem mevsûfudur.

Yani, güneş bir cihette onun içinde bulunur

ve bir cihette aynayı ziynetlendirip parlak bir boyası, bir sıfatı olur.

Eğer o ayna, fotoğraf aynası ise, güneşin misâlini sâbit bir surette kâğıda alıyor.

Page 17: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 17

Şu halde,

(1) aynada görünen güneş,

(2) fotoğrafın resim kâğıdındaki görünen mâhiyeti,

(3) hem aynayı süslendirip sıfatı hükmüne geçtiği cihette,

(2) hakikî güneşin gayrıdır. Güneş değil, belki güneşin cilvesi başka bir vücuda

girmesidir.

(1,3) Ayna içinde görünen güneşin vücudu ise, hâriçteki görünen güneşin ayn-ı

vücudu değilse de, ona irtibâtı ve ona işâret ettiği için, onun ayn-ı vücudu

zannedilmiş.

İşte bu temsile binâen, "Aynada hakikî güneşten başka birşey yoktur" denilmek ve

aynayı zarf ve içindeki güneşin vücud-u hâricîsi murad olmak cihetiyle denilebilir.

Fakat aynanın sıfatı hükmüne geçmiş münbasit aksi ve fotoğraf kâğıdına intikal eden

resim cihetiyle güneştir denilse, hatâdır; "Güneşten başka içinde birşey yoktur"

demek yanlıştır. Çünkü, aynanın parlak yüzündeki akis ve arkasında teşekkül eden

resim var. Bunların da ayrı ayrı birer vücudu var. Çendan o vücudlar güneşin

cilvesindendir; fakat güneş değiller.

İnsanın zihni, hayâli, bu ayna misâline benzer. Şöyle ki:

İnsanın âyine-i fikrindeki mâlûmâtın dahi iki veçhi var: Bir vecihle ilimdir, bir

vecihle mâlûmdur. Eğer zihni o mâlûma zarf saysak, o vakit o mâlûm mevcud, zihnî

bir mâlûm olur; vücudu ayrı birşeydir. Eğer zihni o şeyin husûlüyle mevsuf saysak,

zihne sıfat olur; o şey o vakit ilim olur, bir vücud-u hâricîsi vardır. O mâlûmun vücud

ve cevheri dahi olsa, bununki arazî bir vücud-u hârîcisi olur.

İşte bu iki temsile göre, kâinat bir aynadır. Her mevcudâtın mâhiyeti dahi birer

aynadır. Kudret-i Ezeliye ile îcâd-ı İlâhîye mâruzdurlar. Herbir mevcud, bir cihetle

Şems-i Ezelînin bir isminin bir nevi aynası olup bir nakşını gösterir. Hazret-i

Muhyiddin meşrebinde olanlar, yalnız aynalık ve zarfiyet cihetinde ve aynadaki

vücud-u misâli, nefiy noktasında ve akis, ayn-ı mün'akis olmak üzere keşfedip, başka

mertebeyi düşünmeyerek, "Lâ mevcûde illâ Hû" diyerek, yanlış etmişler. "Hakàiku'l-

eşyâi sâbitetün" kaide-i esâsiyeyi inkâr etmek derecesine düşmüşler.

Page 18: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 18

Amma ehl-i hakikat ise, verâset-i Nübüvvet sırrıyla ve Kur'ân'ın kat'î ifâdâtıyla

görmüşler ki, âyine-i mevcudatta kudret ve irâde-i İlâhiye ile vücud bulan nakışlar

Onun eserleridir. "Heme ez ost"HAŞİYE 1

tur; "Heme ost"HAŞİYE 2

değil. Eşyanın bir

vücudu vardır ve o vücud bir derece sâbittir. Çendan o vücud, vücud-u Vâcibe

nisbeten vehmî ve hayâlî hükmünde zayıftır; fakat Kadîr-i Ezelînin îcad ve irâde ve

kudretiyle vardır.

Nasıl ki, temsilde, ayna içindeki güneşin hakikî vücud-u hâricîsinden başka bir

vücud-u misâlîsi var.

Dokuzuncu Lem'a - s.599

Ve aynayı ziynetli boyalayan münbasit aksinin dahi arazî ve ayrı bir vücud-u hâricîsi

var. Ve aynanın arkasındaki fotoğrafın resim kâğıdına intikâş eden suret-i şemsiyenin

dahi ayrı ve arazî bir vücud-u hâricîsi vardır, hem bir derece sâbit bir vücuddur. Öyle

de, kâinat aynasında ve mâhiyât-ı eşya aynalarında esmâ-i kudsiye-i İlâhiyenin irade

ve ihtiyar ve kudret ile hâsıl olan cilveleriyle tezâhür eden nukûş-u masnûâtın,

Vücud-u Vâcibden ayrı, hâdis bir vücudu var. Hem o vücuda Kudret-i Ezeliye ile

sebat verilmiş. Fakat eğer irtibat kesilse, bütün eşya birden fenâya gider. Bekâ-i

vücud için her an, herşey, Hâlikının ibkàsına muhtaçtır. Çendan "hakâiku'l-eşyâi

sâbitetün"dür; fakat Onun ispat ve tesbitiyle sâbittir.

İşte, Hazret-i Muhyiddin, "Ruh mahlûk değil; âlem-i emirden ve sıfat-ı irâdeden

gelmiş bir hakikattir" demesi, çok nusûsun zâhirine muhâlif olduğu gibi; mezkûr

tahkikata binâen iltibâs etmiş, aldanmış, zayıf vücudları görmemiş.Esmâ-i İlâhiyeden

Hallâk, Rezzak gibi isimlerin mazharları vehmî ve hayâlî şeyler olamaz. Madem o

esmâ hakikatlidirler. Elbette mazharlarının da hakikat-i hâriciyeleri vardır.

Risale-i Nur’dan Ruh Toplaması

Bu Toplamaya Giren Kelimelerin Listesidir:

1. Ruh

354. Ruh-efza

359. Ruha

419. Ruhan

421. Ruhanî

496. Ruhanîde

501. Ruhanîler

520. Ruhanîlerden

523. Ruhanîlerdir

525. Ruhanîlere

531. Ruhanîleri

545. Ruhanîleridir

Page 19: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 19

548. Ruhanîlerin

574. Ruhanîlerinde

576. Ruhanîleriyle

579. Ruhanîlerle

583. Ruhanîleşmiş

585. Ruhanîmi

587. Ruhanînin

590. Ruhanîsi

592. Ruhanîsidir

594. Ruhanîsinde

597. Ruhanîsine

599. Ruhanîsini

601. Ruhanîsiz

603. Ruhanîye

605. Ruhanîyi

610. Ruhaniyat

624. Ruhaniyata

630. Ruhaniyatı

634. Ruhaniyatın

646. Ruhaniyattan

648. Ruhaniyattır

650. Ruhaniye

660. Ruhaniyede

665. Ruhaniyedir

667. Ruhaniyeleri

669. Ruhaniyenin

672. Ruhaniyesi

674. Ruhaniyetine

676. Ruhaniyetleri

678. Ruhaniyetlerindeki

680. Ruhaniyetlerinden

682. Ruhaniyetlerine

684. Ruhaniyeye

689. Ruhaniyeyi

695. Ruhaniyyun

697. Ruhen

743. Ruhî

795. Ruhîde

797. Ruhînin

799. Ruhîye

801. Ruhîyi

804. Ruhi

807. Ruhiyatçı

809. Ruhiye

840. Ruhiyece

843. Ruhiyede

849. Ruhiyedeki

851. Ruhiyeden

853. Ruhiyedendir

855. Ruhiyedir

857. Ruhiyeleri

859. Ruhiyelerine

862. Ruhiyem

865. Ruhiyemde

867. Ruhiyeme

871. Ruhiyemi

874. Ruhiyenin

878. Ruhiyesi

881. Ruhiyesine

883. Ruhiyesini

892. Ruhiyeye

897. Ruhiyeyi

907. Ruhla

912. Ruhlandırmak

915. Ruhlar

936. Ruhlara

955. Ruhlarda

960. Ruhlardaki

962. Ruhlardan

964. Ruhları

1013. Ruhlarım

1015. Ruhlarımız

1019. Ruhlarımıza

1023. Ruhlarımızı

1031. Ruhların

1046. Ruhlarına

1069. Ruhlarında

1081. Ruhlarındaki

Page 20: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 20

1083. Ruhlarından

1085. Ruhlarını

1114. Ruhlarının

1120. Ruhlarıyla

1122. Ruhlarla

1126. Ruhlu

1156. Ruhlulara

1158. Ruhsuz

1176. Ruhsuzdur

1178. Ruhta

1189. Ruhtan

1197. Ruhtur

1210. Ruhu

1364. Ruhudur

1369. Ruhullah

1372. Ruhum

1444. Ruhuma

1482. Ruhumda

1497. Ruhumdaki

1499. Ruhumdan

1504. Ruhumla

1519. Ruhumu

1547. Ruhumun

1568. Ruhumuz

1574. Ruhumuza

1581. Ruhumuzda

1586. Ruhumuzdaki

1588. Ruhumuzdan

1590. Ruhumuzdur

1592. Ruhumuzla

1602. Ruhumuzu

1607. Ruhumuzun

1615. Ruhun

1716. Ruhuna

1764. Ruhunda

1819. Ruhundaki

1826. Ruhundan

1831. Ruhunla

1836. Ruhunu

1892. Ruhunun

1912. Ruhunuz

1914. Ruhunuza

1917. Ruhunuzdan

1920. Ruhunuzu

1922. Ruhunuzun

1925. Ruhuyla

1938. Ruh-u âcizanem

1940. Ruh-u âcizîye

1942. Ruh-u âlîsiyle

1944. Ruh-u aslîyi

1946. Ruh-u bâki

1948. Ruh-u bâkiyi

1950. Ruh-u belâgatla

1952. Ruh-u beşer

1966. Ruh-u beşerde

1969. Ruh-u beşere

1974. Ruh-u beşerîyi

1976. Ruh-u beşeri

1979. Ruh-u beşerin

1982. Ruh-u canım

1984. Ruh-u canımızla

1989. Ruh-u canımla

1995. Ruh-u feza-yı candır

1997. Ruh-u fıtrî

1999. Ruh-u habis

2001. Ruh-u habisi

2005. Ruh-u hayvanîdir

2007. Ruh-u hizmetine

2009. Ruh-u iman

2011. Ruh-u insan

2016. Ruh-u insanı

2018. Ruh-u insanın

2021. Ruh-u insanî

2029. Ruh-u insanîde

2031. Ruh-u insanîden

2033. Ruh-u insanîdir

2035. Ruh-u insanînin

2037. Ruh-u insaniyetin

Page 21: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 21

2039. Ruh-u İslâmı

2041. Ruh-u kâfir

2044. Ruh-u kâinattan

2046. Ruh-u

kemteranemin

2048. Ruh-u kudsîsi

2050. Ruh-u manevîsi

2054. Ruh-u

Muhammediye'nin

2056. Ruh-u mü'min

2060. Ruh-u nafizdir

2062. Ruh-u nuranînin

2065. Ruh-u ruhumuz

2067. Ruh-u Şeriattan

2069. Ruh-ul Emîn

2071. Ruh-ül Emîn'in

2073. Ruhaniyet-i

Peygamberî

2075. Ruh olurdu

2077. Ruh proğramını

2079. Ruh sıkıntısının

2081. Ruh vaziyetine

2083. Ruh u can

2085. Ruh u canı

2087. Ruh u canımız

2089. Ruh u canımızla

2144. Ruh u canımla

2175. Ruh u canını

2177. Ruh u canıyla

2185. Ruh u canla

2192. Ruh u canlarıyla

2198. Ruh u kalbiyle

2200. Ruhi Bey

2202. Ruhları uçar

2204. Ruhların sevgilisi

2206. Ruhsuz libas

2208. Ruhumdan tevellüd

2210. Ruhunun münacatını

Page 22: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 22

1. Ruh

2. “Meselâ: Hilkat-ı semavat ve arzdan bahsi içinde hilkat-i insandan ve insanın sesinden ve

sîmasındaki dekaik-ı nimet ve hikmetten bahis açar; tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın, ruh

mabudunu doğrudan doğruya bulsun." (S: 12)

3. “Ve o çiftlikler, makineler, âletler, mizanlar ise, senin daire-i hayatın içindeki mâmelekin ve o

mâmelekin içindeki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, akıl ve hayal gibi zâhirî ve

bâtınî hasselerindir." (S: 26)

4. “Meselâ: Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder." (S: 27)

5. “Şimdi bunun kalbi ve ruh ve aklı, şu elîm vaziyetten gizli feryad u fîgân ettikleri halde; nefs-i

emmaresi, güya bir şey yokmuş gibi tecahül edip, ruh ve kalbin ağlamasından kulağını kapayıp,

kendi kendini aldatarak, bir bahçede bulunuyor gibi o ağacın meyvelerini yemeğe başladı." (S:

35)

6. “İşte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanında bir Kadîr-i Zülcelal’in, bir Rahîm-i Zülcemal’in

dergâhına niyaz ile namaz ile müracaat edip arzuhal etmek, tevfik ve meded istemek ne kadar

elzem ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri

tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinad olduğu bedaheten anlaşılır." (S: 43)

7. "Şimdi ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ihsana karşı perestiş eden ve firaktan

müteellim olan ruh-u insan, kalkıp abdest alıp şu asr vaktinde ikindi namazını kılmak için Kadîm-i

Bâki ve Kayyum-u Sermedî’nin dergâh-ı Samedaniyesine arz-ı münacat ederek, zevalsiz ve

nihayetsiz rahmetinin iltifatına iltica edip, hesabsız nimetlerine karşı şükür ve hamd ederek,

izzet-i rububiyetine karşı zelilane rükûa gidip, sermediyet-i uluhiyetine karşı mahviyetkârane

secde ederek, hakikî bir teselli-i kalb, bir rahat-ı ruh bulup huzur-u kibriyasında kemerbeste-i

ubudiyet olmak demek olan asr namazını kılmak, ne kadar ulvî bir vazife, ne kadar münasib bir

hizmet, ne kadar" (S: 43)

8. “Evet en büyük bir ağacın ruh proğramını bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte dercedip,

muhafaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz; vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder denilir mi?"

(S: 81)

9. “Zaman-ı hazır gibi ruh ve kalbine iman noktasında ulvî ve manevî ezvakı ve envar-ı" (S: 145)

10. “Evet zâhire mübtela olan akıl, şu keşmekeş kâinatta perestiş ettiği şeylerin zevalini görmek ile

me’yusane feryad eder ve bâki bir mahbubu arayan ruh dahi $ feryadını ilân ediyor." (S: 215)

11. “Madem uful edenlerden ve zeval bulanlardan ruh elini çekti." (S: 217)

Page 23: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 23

12. “Ruh ise şu vaziyetten şöyle anladı ki: Eşya, tesbihat ile Sâni’-i Zülcelal’in tecelliyat-ı esmasına

mukabele edip, bir naz-niyaz zemzemesidir, geliyor." (S: 225)

13. “Kömür gibi bir ruh ile elmas gibi bir ruh (Haşiye) beraber kalacaklar..." (S: 267)

14. “Evet hakikî terakki ise; insana verilen kalb, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı

ebediyeye yüzlerini çevirerek, herbiri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubudiyet ile meşgul

olmaktadır." (S: 322)

15. “O saray ehli ise; insandaki göz, kulak, kalb, sır, ruh, akıl gibi letaif ve nefs ve heva ve kuvve-i

şeheviye ve kuvve-i gazabiye gibi şeylerdir." (S: 323)

16. “İşte Kur’an şu âyette azamet-i kudret-i İlahiye ve saltanat-ı rububiyeti öyle bir tarzda

gösteriyor ki: Güneş, Ay, yıldızlar emirber neferleri gibi emrine müheyya; gece ve gündüzü,

beyaz ve siyah iki hat gibi veya iki şerit gibi birbiri arkasında döndürüp âyât-ı rububiyetini

kâinat sahifelerinde yazan ve arş-ı rububiyetinde duran bir Kadîr-i Zülcelal’i gösterdiğinden,

her ruh işitse $ demeye hâhişger olur." (S: 420)

17. “İnbisat ve cevelana müştak olan kalb ve ruh için kadere iman bir ağırlık, bir sıkıntı vermiyor

mu?” (S: 471)

18. “İşte kadere iman, bütün o ağırlığı kaderin sefinesine atar, kemal-i rahat ile, ruh ve kalbin

kemal-i hürriyetiyle kemalâtında serbest cevelanına meydan veriyor." (S: 471)

19. “Kalb ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak; ne kadar geniş bir daire-i hayatları var."

(S: 474)

20. “Fakat insanın akıl, ruh, sır, nefis gibi pek çok vazifedar letaifi ve hassaları vardır." (S: 495)

21. “Hem nasılki şu kesafetli, karanlıklı, dar dünyada güneşin pek çok âyinelerde bir anda aynen

bulunması gibi, öyle de: Nurani bir zât, bir anda çok yerlerde aynen bulunması -Onaltıncı Söz’de

isbat edildiği gibi- meselâ, Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm bin yıldızda bir anda hem Arş’ta, hem

huzur-u Nebevîde, hem huzur-u İlahîde bir vakitte bulunması; hem Hazret-i Peygamber

Aleyhissalâtü Vesselâm’ın haşirde bir anda ekser etkıya-ı ümmetiyle görüşmesi ve dünyada

hadsiz makamlarda bir anda tezahür etmesi ve evliyanın bir nevi garibi olan ebdalların bir

vakitte çok yerlerde görünmesi ve avamın rü’yada bazan bir dakikada bir sene kadar işler

görmesi ve müşahede etmesi ve herkesin kalb, ruh, hayal cihetiyle bir anda pekçok yerlerle

temas edip alâkadarane bulunması, malûm ve meşhud olduğundan.." (S: 502)

22. “elbette nuranî, kayıdsız, geniş ve ebedî olan Cennet’te, cisimleri ruh kuvvetinde ve hiffetinde

ve hayal sür’atinde olan ehl-i Cennet, bir vakitte yüzbin yerlerde bulunup yüzbin hurilerle

sohbet ederek yüzbin tarzda zevk almak; o ebedî Cennet’e, o nihayetsiz rahmete lâyıktır ve

Muhbir-i Sadık’ın (A.S.M.) haber verdiği gibi hak ve hakikattır." (S: 502)

Page 24: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 24

23. “Beka-i Ruh ve Melaike ve Haşre dairdir." (S: 504)

24. “Şu hal gösteriyor ki; maddenin küçülüp inceleşmesi nisbetinde âsâr-ı hayat tezayüd ediyor,

nur-u ruh teşeddüd ediyor." (S: 509)

25. “Güya madde inceleştikçe, bizim maddiyatımızdan uzaklaştıkça ruh âlemine, hayat âlemine,

şuur âlemine yaklaşıyor gibi hararet-i ruh, nur-u hayat daha şiddetli tecelli ediyor." (S: 509)

26. “Ruh, kat’iyen bâkidir." (S: 515)

27. “Evet herbir ruh, kaç sene yaşamış ise" (S: 516)

28. “Gayet kat’î bir hads ile belki müşahede ile sabittir ki, cesed ruh ile kaimdir." (S: 517)

29. “Öyle ise ruh, onun ile kaim değildir." (S: 517)

30. “Belki ruh, binefsihi kaim ve hâkim olduğundan; cesed istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun

istiklaliyetine halel vermez." (S: 517)

31. “Evet tek bir ruhun ba’delmemat bekası anlaşılsa, şu ruh nev’inin külliyetle bekasını istilzam

eder." (S: 517)

32. “Ruh ise, tahrib ve inhilale maruz değil." (S: 517)

33. “ÜÇÜNCÜ MENBA’: Ruh zîhayat, zîşuur, nuranî, vücud-u haricî giydirilmiş, câmi’, hakikatdar,

külliyet kesbetmeğe müstaid bir kanun-u" (S: 517)

34. “Çünki ruh dahi Kur’anın nassı ile, $ ferman-ı celili ile âlem-i emirden gelmiş bir kanun-u zîşuur

ve bir namus-u zîhayattır ki; kudret-i ezeliye, ona vücud-u haricî giydirmiş." (S: 518)

35. “Aynen onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi sıfat-ı iradenin tecellisi ve âlem-i emirden gelen

ruh, bekaya mazhar olmak daha ziyade kat’îdir, lâyıktır." (S: 518)

36. “Ruh, cesed hesabına zaîfleşir." (S: 530)

37. “Cesed, ruh hesabına inceleşir." (S: 530)

38. “Sâlisen: Zîhayat cisimlerin zerratı içinde çekirdek ve tohumdaki gibi bir kısım zerreler öyle

manevî bir nura, bir letafete, bir meziyete mazhar oluyorlar ki; sair zerrelere ve o koca ağaca

bir ruh, bir sultan hükmüne geçer." (S: 555)

39. “Hem madem ruh cisme hâkim olduğu gibi; camid maddelerde dahi" (S: 556)

40. “Herbir insan aklıyla hayal sür’atinde seyeranı, herbir veli kalbiyle berk sür’atinde cevelanı ve

cism-i nuranî olan herbir melek ruh sür’atinde Arştan Ferşe, Ferşten Arşa deveranı, ehl-i

Cennet’in insanları, Burak sür’atinde haşirden beşyüz sene fazla mesafeden Cennet’e çıkmaları

olduğu gibi; nur ve nur kabiliyetinde ve evliya kalblerinden daha latif ve emvatın ruhlarından ve

Page 25: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 25

melaike cisimlerinden daha hafif ve cesed-i necmî ve beden-i misalîden daha zarif olan Ruh-u

Muhammediye’nin (A.S.M.) hadsiz vezaifine medar ve cihazatının mahzeni olan cism-i

Muhammedî (A.S.M.), elbette onun ruh-u âlîsiyle Arşa kadar beraber gidecektir." (S: 566)

41. “İnsanda cisimden başka nasıl akıl, kalb, ruh, hayal, hâfıza gibi manevî vücudlar da var." (S:

569)

42. “Veliler gibi ruh ve kalbi ile gitse, yeter?” (S: 570)

43. “Madem Cennet’e cisim, ruh ile beraber gider." (S: 570)

44. “Meselâ: Savtın sür’atiyle; ziya, elektrik, ruh, hayal sür’atleri ne kadar mütefavit olduğu

malûm." (S: 571)

45. “Acaba latif cismi, urucda sür’atli olan ulvî ruhuna tabi olmuş; ruh sür’atinde hareketi nasıl akla

muhalif görünür?" (S: 571)

46. “Arkasındaki evliya-yı ümmeti, ruh ve kalb ile o cadde-i nuranide, Mi’rac-ı Nebevî’nin gölgesinde

seyr ü sülûk edip istidadlarına göre makamat-ı âliyeye çıkıyorlar." (S: 580)

47. “turra-i fıtrat bir olan bütün insanların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim

sende varsa, hem sudan ve havadan tut, tâ nebatat ve hayvanata kadar benim erzakımın

mahzenlerine mâlik olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa, hem ben kılıf olduğum gayet

geniş ve yüksek olan ruh, kalb, akıl gibi letaif-i maneviyeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta

yerleştirerek, kemal-i hikmet ile istihdam edip ibadet ettirecek sende nihayetsiz bir kudret,

hadsiz bir hikmet varsa göster, sonra "Ben seni yaptım" de." (S: 594)

48. “Hem insan ruh, kalb, akıl cihetiyle ve hayat ve letaif sahifeleriyle "Hayy, Kayyum ve Muhyî"

gibi ne kadar esma-i kudsiye-i nuraniyeyi okur ve okutturur, kıyas edebilirsin." (S: 631)

49. “Eğer onu dinlersen hasaretin o kadar büyük olur ki, tasavvurundan ruh, akıl ve kalb ürperir."

(S: 632)

50. “Madem meşru daire; ruh ve kalb ve nefsin bütün lezzetlerine, safalarına, keyiflerine kâfidir."

(S: 636)

51. “Bütün cihazat-ı insaniyenin ve kalb ve akıl ve ruh gibi büyük ve mühim letaifin böyle ayrı ayrı

vazifeleri, lezzetleri ve elemleri vardır." (S: 647)

52. “Ve mükemmel bir istidad ise, âlî bir ruh ve yüksek bir zâtın vücuduna delalet eder." (S: 667)

53. “Yani, irade-i İlahiye cilvesi olan evamir-i tekviniye ve o emirden vücud-u haricî giydirilmiş bir

kanun-u emrî ve latife-i Rabbaniye olan ruh, onların idaresinde onların manevî seslerini

hissetmesinde ve hacatlarını görmesinde birbirine mani olmaz, ruhu şaşırtmaz." (S: 687)

Page 26: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 26

54. "$ Cenab-ı Hakk’ın madem onun bir kanun-u emri olan ruh, küçük bir âlem olan insan cisminde

ve a’zasında bu vaziyeti gösteriyor." (S: 688)

55. “Ruh, vücud-u haricî giydirilmiş bir kanundur" (S: 702)

56. “Ruh bir nuranî kanundur, vücud-u haricî giymiş bir namustur; şuuru başına takmış." (S: 702)

57. “Bu mevcud ruh, şu makul kanuna olmuş iki kardeş, iki yoldaş." (S: 702)

58. “Sabit ve hem daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi hem âlem-i emir, hem irade vasfından gelir."

(S: 702)

59. “Eğer enva’daki kanunlara kudret-i Hâlık vücud-u haricî giydirirse, herbiri bir ruh olur." (S:

702)

60. “Ger vücudu ruh çıkarsa, başından şuuru indirirse, yine lâyemut kanun olur." (S: 702)

61. “Hattâ el’an âdeta o iki ruh, şimdi de cesedleri değişmiş, Alman Fransız oldu." (S: 714)

62. “Kur’anın şevki ise: Ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî verir." (S: 737)

63. “Cesed ruhla mültezdir, ruh vicdanla mütelezziz." (S: 745)

64. “İlim ile gelen mesail-i imaniye dahi, akıl midesine girdikten sonra, derecata göre ruh, kalb, sır,

nefis ve hâkeza.." (S: 764)

65. “Evet bu asra öyle bir Kur’an tefsiri lâzım ve elzemdir ki; Risale-i Nur gibi akıl, fikir ve mantığı

çalıştırsın, ruh ve kalb ve vicdanı tenvir etsin." (S: 766)

66. “Bu can bu kafesten çıkıncaya kadar, bu ruh bu cesedden ayrılıncaya kadar, bu nefes, bu

bedenden gidinceye kadar; Risale-i Nur’u okuyacağız, neşredeceğiz." (S: 769)

67. “Aklınız herbir mes’eleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır." (S: 772)

68. “Çünki ruh zamanla mukayyed değil." (M: 51)

69. “Hissiyat-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişlenir." (M: 51)

70. “İşte şu meşreb sahibi, eğer maddiyattan ve vesaitten tecerrüd etmiş ve esbab perdesini

yırtmış bir ruh ise, istiğrakkârane bir şuhuda mazhar ise; vahdet-ül vücuddan değil, belki

vahdet-üş şuhuddan neş’et eden, ilmî değil, hâlî bir vahdet-i vücud onun için bir kemal, bir

makam temin edebilir." (M: 83)

71. “Şimdi ilham-ı Rabbanî ile gaibden haber veren bu âriflerden sonra; gaibden ruh ve cinn

vasıtasıyla haber veren kâhinler, pek sarih bir surette Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın

geleceğini ve nübüvvetini haber vermişler." (M: 174)

Page 27: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 27

72. “Şu sırrı izah ve isbat eden haşre dair Onuncu Söz’ün âhirinde, hem melaike ve beka-i ruh ve

haşre dair Yirmidokuzuncu Söz’de haşir mes’elesinde, İkinci Esas’ın beyanında zikredilen

"nuraniyet sırrı", "şeffafiyet sırrı", "mukabele sırrı", "müvazene sırrı", "intizam sırrı", "itaat

sırrı", altı temsil ile isbat edilerek gösterilmiştir ki: Kudret-i İlahiyeye nisbeten yıldızlar,

zerreler gibi kolaydır; hadsiz efrad bir ferd kadar külfetsiz ve rahatça icad edilir." (M: 245)

73. “Hayvan ise niçin insan olmadım diye şikayet edemez, belki hayat ve vücud ile beraber

kıymetdar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır." (M: 285)

74. “İlim ile gelen mesail-i imaniye dahi, akıl midesine girdikten sonra, derecata göre ruh, kalb,

sırr, nefis ve hâkeza letaif kendine göre birer hisse alır, masseder." (M: 331)

75. “İşte şu mesleğe göre; kabz-ı ruh vaktinde, insanın âyinesine temessül eden Melek-ül Mevt’in

insanî ve cüz’î bir misali, Hazret-i Musa Aleyhisselâm gibi bir ulül-azm ve celalli ve hiddetli bir

zâtın tokadına maruz olmak ve o misalî Melek-ül Mevt’in libası hükmündeki suret-i

misaliyesindeki gözünü çıkarmak; ne muhaldir, ne fevkalâdedir, ne de gayr-ı makuldür." (M: 352)

76. “Müzekki-i nefs ve musaffi-i ruh" (M: 380)

77. “Hususan şaban ve ramazanda, akıldan ziyade kalb hissedardır, ruh hareket eder." (M: 388)

78. “Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği

için, dünyevî hacatını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir

ruh vaziyetine girerek; savmı ile, Samediyete bir nevi âyinedarlık etmektir." (M: 402)

79. “Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letaifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve

tefeyyüzleri vardır." (M: 404)

80. “İşte bu âlemi bu zulümat içinde gördüğüm anda, kalb ve ruh ve aklımla beraber bütün letaif-i

insaniyem, belki bütün zerrat-ı vücudum feryad ile ağlamaya hazır iken; birden Cenab-ı Hakk’ın

Âdil ismi Hakîm burcunda, Rahman ismi Kerim burcunda, Rahîm ismi Gafur burcunda (yani

manasında), Bâis ismi Vâris burcunda, Muhyî ismi Muhsin burcunda, Rab ismi Mâlik burcunda

tulû’ ettiler." (M: 410)

81. Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîşuurdur." (M: 470)

82. “Sabit ve daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş, kudret ona

vücud-u hissî giydirmiştir." (M: 470)

83. “Mevcud ruh, makul kanunun kardeşidir." (M: 470)

84. “Şayet nevilerdeki kanunlara kudret-i ezeliye bir vücud-u haricî giydirseydi, ruh olurdu." (M:

470)

85. “Eğer ruh, vücudu çıkarsa, şuuru başından indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu." (M: 470)

Page 28: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 28

86. “Ye’s, dalalet-i fikrin; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba’ıdır." (M: 477)

87. “Öyle de: İnsandaki cisim, nefis, kalb, ruh daireleri öyle mütefavittir." (L: 16)

88. “Ruh, kemal-i emniyetle ve sürurla o âyetin içine girdi." (L: 51)

89. “Tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın, ruh Mabudunu doğrudan doğruya bulsun." (L: 100)

90. “Ey küfr ü küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh!" (L: 115)

91. “Gafletli ehl-i dünya ise, yalnız hayat-ı dünyeviyeyi düşündüklerinden, bütün hissiyatıyla ve ruh

u kalbiyle şiddetli bir surette hayat-ı dünyeviyeye ait mes’elelere sarılır." (L: 155)

92. “Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem." (L: 166)

93. “Gayet hârika olan ruh, kalb ve manevî letaiften kat-ı nazar, yalnız cesedindeki herbir âza, bir

kubbeli menzil hükmündedir." (L: 181)

94. “Eğer hakikî şefkat sû’-i istimal edilmeyerek, bîçare veledini haps-i ebedî olan Cehennem’den

ve îdam-ı ebedî olan dalalet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkat sırrı ile çalışsa; o veledin

bütün ettiği hasenatının bir misli, validesinin defter-i a’maline geçeceğinden, validesinin

vefatından sonra her vakit hasenatları ile ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi, âhirette de değil

davacı olmak, bütün ruh u canı ile şefaatçı olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlâd olur." (L:

200)

95. “Bu hayat-ı dünyevîde dahi kalb, vicdan, ruh için manevî hastalıklardır." (L: 209)

96. “Evet ihtiyarlara, masumlara, yalnız akrabasına bakmak değil; belki ehl-i iman (madem sırr-ı

imanla uhuvvet-i hakikiye var) onlara rastgelse, muhterem hasta ihtiyar ona muhtaç olsa, ruh u

canla ona hizmet etmek İslâmiyetin muktezasıdır." (L: 220)

97. “Ruh ve kalbin daire-i hayatı ise, cisim gibi hazır zamana münhasır olmadığından, pek çok

seneler maziden, pek çok seneler istikbalden daire-i hayatına dâhil olduğundan; o cüz’-i ihtiyarî,

cüz’iyetten çıkıp külliyet kesbeder." (L: 230)

98. “Birden, bakıyorum benim hususî dünyam vefat ediyor, bazı cihette ruh çekiliyor gibi bir halet-

i hayaliye bana geldi." (L: 236)

99. “Fakat bu gaye-i hayal ve hedef-i ruh ve netice-i fıtratın tahakkuku, ancak ve ancak bütün

mahlukatının bütün harekâtlarını ve sekenatlarını ve ahval ve a’mallerini, kavlen ve fiilen bilen ve

kaydeden ve bu küçücük ve âciz-i mutlak nev’-i insanı kendine dost ve muhatab eden ve bütün

mahlukat üstünde bir makam veren bir Kadîr-i Mutlak’ın hadsiz kudretiyle ve insana nihayetsiz

inayet ve ehemmiyet vermesiyle olabilir, diye düşünürken bu iki noktada, yani böyle bir kudretin

faaliyeti ve zâhiren bu ehemmiyetsiz insanın hakikatlı ehemmiyeti hakkında imanın inkişafını ve

kalbin itminanını veren bir izah istedim." (L: 255)

Page 29: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 29

100. “Hülâsası şudur ki: Hayat, Zât-ı Hayy-ı Kayyum’a baktıkça ve iman dahi hayata hayat ve ruh

oldukça, beka bulur hem bâki meyveler verir, hem öyle yükseklenir ki, sermediyet cilvesini alır,

daha ömrün kısalığına ve uzunluğuna bakılmaz." (L: 257)

101. “Ruh u canımla Denizli Hapsi’ni arzuladım ve kabre girmeyi istedim." (L: 258)

102. “Eğer Ferd-i Vâhid’e verilmezse, bir sineğin vücudunu rûy-i zeminin etrafından ve anasırından

gayet hassas bir mizanla toplamak, âdeta yeryüzünü ve unsurları eleyip her taraftan o mahsus

vücudun mahsus zerrelerini getirerek san’atlı vücudunda muntazam yerleştirmek için maddî

kalıb, belki âzaları adedince kalıblar bulunmak ve o vücuddaki duygular ve ruh gibi ince, dakik,

manevî letaifi dahi mizan-ı mahsusla manevî âlemlerden celbetmek lâzım gelir." (L: 322)

103. “ve madem hayatın süzülmüş en safi hülâsası olan şuur ve akıl ve en latif ve sabit cevheri olan

ruh, bu Küre-i Arz’da gayet kesretli bir surette halkolunuyorlar; âdeta Küre-i Arz, hayat ve akıl

ve şuur ve ervah ile ihya olup öyle şenlendirilmiş..." (L: 335)

104. “ve ruh dahi, hayatın hâlis ve safi bir cevheri ve sabit ve müstakil zâtıdır; öyle de maddî ve

manevî hayat-ı Muhammediye (A.S.M.) dahi, hayat ve ruh-u kâinattan süzülmüş hülâsat-ül

hülâsadır.." (L: 336)

105. “Dördüncü Remiz: Uzun emellerden ve geçmiş ve gelecek elemlerden ruh ve kalbi güzel bir

temsil ile kurtarıp, "Lâilahe İllallah" kelime-i kudsiyesinin şifayâb ve rahmetbahş hazinesine

teslim eder." (L: 395)

106. “ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Kuvve-i zaika, maddî cesede inhisar etmekten ziyade; akla, ruha ve kalbe

baktığından, israf etmemek, zillet ve sefalete düşmemek ve o kuvve-i zaikayı taşıyan lisanı

şükürde istimal etmek şartıyla leziz taamların tercih ve takib edilebileceğini; ve bu hakikat,

hârika kuvve-i kudsiye sahibi Şah-ı Geylanî (K.S.) Hazretlerinin ihya-yı emvat keramet-i

azîmesiyle izah edilerek; ruh cesede, kalb nefse, akıl mideye hâkim olduktan sonra, şükrün

münteha derecelerine vâsıl olmakla mümkün olduğunu beyan eder." (L: 396)

107. “Üçüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Ebedî bir dünyada ve bâki bir memlekette, daimî bir

saadete namzed olduğunu, fakat bu gaye-i hayal ve hedef-i ruh ve netice-i fıtratın tahakkuku,

ancak mahlukatın bütün harekâtlarını ve herşeylerini bilen ve kaydeden bir Kadîr-i Mutlak’ın

hadsiz kudretiyle olabildiğini düşünürken, kalbine itminan veren bir izah istediğini ve yine o

âyete müracaat ettiğinde, o âyet ona: $ daki $ ya dikkat edip, senin ile beraber lisan-ı hal ve

lisan-ı kal ile $ yı kimler söylüyorlar diye emredince; bütün nebatat ve hayvanatın lisan-ı hal ile

$ in manasını yâdettiklerini gördüğünü ve kudretin azamet ve haşmetini, mevcudatta nasıl

temaşa ettiğini ifade etmiştir." (L: 423)

108. “hayat ve ruh oldukça; beka bulur, hem bâki meyveler verdiği için, ömrün kısalığına ve

uzunluğuna bakılmayacağını izah etmiştir." (L: 424)

Page 30: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 30

109. “Fakat bu gaye-i hayal ve hedef-i ruh ve netice-i fıtratın tahakkuku, ancak ve ancak bütün

mahlukatın bütün harekât ve sekenatlarını ve ahval ve a’mallerini, kavlen ve fiilen bilen ve

kaydeden ve bu küçücük ve âciz-i mutlak olan insanı kendine dost ve muhatab eden ve bütün

mahlukat üstünde bir makam veren bir Kadîr-i Mutlak’ın hadsiz kudretiyle ve insana nihayetsiz

inayet ve ehemmiyet vermesiyle olabilir, diye düşünüp bu iki noktada; yani böyle bir kudretin

faaliyeti ve zâhiren bu ehemmiyetsiz insanın hakikatlı ehemmiyeti hakkında imanın inkişafını ve

kalbin itminanı veren bir izah istedim." (Ş: 66)

110. “İşte hayatın hakikatına ve hukukuna ve vazifelerine ve manevî lezzetine ait olan bu dört

mes’ele gösterdiler ki; hayat, Zât-ı Bâki-i Hayy-ı Kayyum’a baktıkça ve iman dahi hayata hayat

ve ruh oldukça, hem beka bulur, hem bâki meyveler verir." (Ş: 73)

111. “kalb, ruh vesair zâhirî ve bâtınî duyguların istihsan ettikleri ve güzel hissettikleri güzellikler,

onların ihtilafı gibi muhteliftir." (Ş: 77)

112. “Nasılki mide bir rızık ister; öyle de, kalb ve ruh ve akıl ve göz ve kulak ve ağız gibi insanın

latifeleri ve duyguları dahi Rezzak-ı Rahîm’den rızıklarını isterler ve müteşekkirane alırlar." (Ş:

174)

113. “Yoksa her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri, o zaîf bîçarelerin

endişeli nazarlarına çarpması; mukavemetlerini ve kuvve-i maneviyelerini zîr ü zeber ederek

gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün letaifini dahi öyle ağlattıracak, ya mahvolup veya

divane bir bedbaht hayvan olacaktı." (Ş: 182)

114. “Lâ ilahe illallah diyerek sürur ile teslim-i ruh eder." (Ş: 208)

115. “Ve midesinin gıda ihtiyacını temin etmeğe çalıştığı gibi dünya kadar geniş, belki ebede kadar

uzanan sofraları ve gıdaları, akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeğe

fıtraten mecburdur, çabalıyor." (Ş: 222)

116. “Hattâ ben, hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankara’ya gönderilen Risale-i

Nur’un şiddetli tokatları için beni idama mahkûm eden zâtlar, Risale-i Nur’la imanlarını kurtarıp

idam-ı ebedîden necat bulsalar, siz şahid olunuz, ben onları da ruh u canımla helâl ederim!" (Ş:

289)

117. “Çünki kalb ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler; maddî zahmetler ise,

Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevablı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin

başka bir mecrada inkişafına vesile olmasını bilerek şükür ve sabırla karşılıyorlar." (Ş: 295)

118. “Sizi bütün dualarında $ gibi bütün mütekellim-i maalgayr sîgalarında bilâ-istisna dâhil edip,

kesretli cesedler ve bir tek ruh hükmünde şirket-i maneviyemizin düsturlarıyla çalışan ve sizin

sıkıntınız ile sizden ziyade alâkadar olan ve şahs-ı manevînizden himmet ve meded ve sebat ve

metanet ve şefaat bekleyen" (Ş: 297)

Page 31: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 31

119. “Bütün ruh ve kalb ve aklımla sizin leyali-i aşerenizi tebrik ederiz." (Ş: 307)

120. “Hem kalb, hem ruh için; hem iman, hem selâmet ve sıhhat lezzetleri var." (Ş: 313)

121. “Ben ruh u canla size her vaziyette arkadaş olmak istiyorum, fakat" (Ş: 323)

122. “İdam-ı ebedî ile ve daimî haps-i münferid ile mahkûm bildiğimden ve gördüğümden tamamıyla

intikamımı sizden alarak kemal-i rahat-ı kalb ile teslim-i ruh etmeye hazırım!" (Ş: 364)

123. “Zâhiren çekilseler de, o hâlis şakirdler ruh u canıyla o hakikata bağlıdırlar." (Ş: 398)

124. “Ondokuz sene evvel te’lif edilen bu risaleyi (Haşiye) okuyan ehl-i insaf ve münevverlerin de

vâkıf olup kat’î kanaat getireceği vecihle yüzotuz kitabdan müteşekkil olan Risale-i Nur

Külliyatının umum eczaları, siyasî ve dünyevî maksadlardan ârî ve müberra olarak tamamen imanî

ve uhrevî bir ruh ve mahiyette te’lif edilmiştir." (Ş: 460)

125. “Evvelâ: Sizin Leyle-i Mi’racınızı bütün ruh u canımla tebrik ederim." (Ş: 499)

126. “Mübarek ramazan-ı şerifinizi bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (Ş: 508)

127. “Ben de size, bütün dostlarıma beyan ediyorum ki: Bütün ruh u canımla hattâ nefs-i

emmaremle beraber Risale-i Nur’un ve sizlerin selâmetine, şahsıma gelen bütün zahmetleri

manevî sevinç ve memnuniyetle kabul ediyorum." (Ş: 508)

128. “Sizi ruh u canımla tebrik ederim ki, çabuk yaramızı tedavi ettiniz." (Ş: 511)

129. “Ben Üstadımın gittiği meslekte ve Risale-i Nur’la âlem-i İslâm’a hususan bu vatana ve bu

millete ettiği kudsî hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum suçuna ruh u canımla iştirak

ediyorum." (Ş: 541)

130. “İman, İslâmiyet dersi alarak büyük faidelere nailiyetime sebeb olan bir üstada, bütün ruh u

canımla medyunum." (Ş: 548)

131. “Ona ve Risale-i Nur’a bütün ruh u canımla bağlıyım." (Ş: 575)

132. “Bütün ruh u canıyla $ der." (Ş: 611)

133. “Rehber’de izah edildiği gibi, bütün geçmiş ve gelecek zamanlar ve mahluklar ve kâinatlar,

zeval ve firaklarıyla mütemadiyen onun ruh ve kalbine hadsiz elemleri yağdırıyorlar, Cehennem’e

gitmeden evvel Cehennem azabını çektiriyorlar." (Ş: 612)

134. “Onuncusu: Enbiyadan sonra en muhterem ve yüksek taife ve ümmî ve bedevî oldukları halde

az bir zamanda nur-u Muhammedî (A.S.M.) ile şarktan garba kadar âdilane idare edip, cihangir

devletleri mağlub ederek müterakki, fenli, medenî, siyasî milletlere üstad, muallim, diplomat,

hâkim-i âdil olarak o asrı bir asr-ı saadet hükmüne getiren sahabeler; Muhammed’in (A.S.M.)

her halini tedkik ve taharriden sonra gözleriyle gördükleri çok mu’cizatın kuvvetiyle eski

Page 32: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 32

düşmanlıklarını ve ecdadlarının mesleklerini ve çokları -Hâlid İbn-i Velid ve İkrime İbn-i Ebu

Cehil gibi- pederlerinin tarafdarlıklarını, kavim ve kabilelerini tamamıyla bırakıp bütün ruh u

canlarıyla, gayet fedakârane bir surette İslâmiyete girerek aynelyakîn derecesinde

Muhammed’in (A.S.M.) sadıkıyetine ve risaletine imanları; sarsılmaz, küllî bir şehadettir." (Ş:

627)

135. “Bütün ruh u canıyla "Elhamdülillahi Rabb-il Âlemîn" dedi, $ taifesine girdi." (Ş: 637)

136. “Dinden ruh almayan hikmet-i tabiiye gözlüğü ile o âleme baktı, gördü ki: O hadsiz zîhayatların

hadsiz ihtiyaçları ve onları inciten ve hırpalayan hadsiz muzır düşmanları ve merhametsiz

hâdiseleri var iken, o ihtiyaçlara karşı sermayeleri binden, belki yüzbinden ancak bir olabilir."

(Ş: 637)

137. “Ruh hayale ve akıl fikre bindiler, semaya çıktılar." (Ş: 638)

138. “Ve o taalluk, abdin kesbine ve işine yardım edici bir ruh gibi olur." (İ: 15)

139. “Kilit ile anahtar, lisan ile ruh gibi." (İ: 16)

140. “O muhabbet ve şefkati, firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezalî ile karşıladığınız takdirde; vicdan,

hayal ve ruh ne hale gireceklerdir." (İ: 55)

141. “Evet tehzib-ür ruh, riyazet-ül kalb, terbiyet-ül vicdan, tedbir-ül cesed, tedvir-ül menzil,

siyaset-ül medeniye, nizamat-ül âlem, hukuk, muamelât, âdâb-ı içtimaiye vesaire vesaire gibi

ulûm ve fünunun ihtiva ettikleri esasatın fihristesi, şeriat-ı İslâmiyedir." (İ: 112)

142. “Binaenaleyh ruh, cesed kafesinden çıkarsa necat bulur." (İ: 180)

143. “Mevt ile cesed dağılır, ruh bâki kalır." (İ: 183)

144. “$ daki $ nin $ ya tercihi, beşerin yer üstünde olduğu, $ kelimesinin manasına muvafık ve

münasib iken tercihan $ nin zikredilmesi; beşerin bir ruh gibi Arz’ın cesedine nefh ve nüfuz

ettiğine ve beşerin ölüp inkıraz etmesiyle Arz’ın yıkılmasına işarettir." (İ: 201)

145. Birinci $ ile, beşerin bir ruh gibi Arz’a nüfuz etmesiyle Arz’ı ihya etmesine; ikinci $ ise,

beşerin fesadı dahi Azrail gibi Arz’ın kalbine kadar pençesini sokup Arz’ı imatesine işarettir."

(İ: 202)

146. “Ve keza birinci âyette kelâmın sevkiyatı iktizasınca şöyle bir takdir olacaktır: Âdem’i

halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmayı talim etti ve hilafete

namzed kıldı." (İ: 209)

147. “Gözü kapalı olarak değil; belki İmam-ı Gazalî (R.A.), Mevlâna Celaleddin (R.A.) ve İmam-ı

Rabbanî (R.A.) gibi kalb, ruh, akıl gözleri açık olarak, ehl-i istiğrakın akıl gözünü kapadığı

yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş." (Ms: 7)

Page 33: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 33

148. “Demek o fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dâhilî cihetinde çalışmış; kalb ve ruh

içinde yol açmaya muvaffak olmuş." (Ms: 8)

149. “Mezkûr sikke ve hâtemlerden, meselâ $ âyetinin işaret ettiği ihya ve nefh-i ruh

keyfiyetindeki hâtem-i İlahîye bakınız ki, pek çok garib garib haşirleri, acib acib neşirleri

göresiniz!" (Ms: 15)

150. “İnsanın çekirdeği olan kalb, ubudiyet ve ihlas altında İslâmiyet ile iska edilmekle imanla

intibaha gelirse, nuranî, misalî âlem-i emirden gelen emr ile öyle bir şecere-i nuranî olarak

yeşillenir ki; onun cismanî âlemine ruh olur." (Ms: 117)

151. “Cam, su, hava, âlem-i misal, ruh, akıl, hayal, zaman vesaire gibi, tecelli-i timsal akislere mahal

ve mazhar olan çok şeyler vardır." (Ms: 124)

152. “Çünki ruh bunun ile nefes alıyor." (Ms: 127)

153. “Cesed ölüp dağılırsa da ruh bâki" (Ms: 193)

154. “Maahaza her vakit "Fenaya hazır ol" emrini intizar eden zâil ve bekasız maddiyatta, şu hıfz

ve muhafaza düsturu beka ile çok münasebetdar olan ruh ve manada da câridir." (Ms: 194)

155. “Ruh zâten zaman ile mukayyed değildir." (Ms: 198)

156. “Ruhu cismaniyetine galib olan evliyanın işleri, fiilleri sür’at-ı ruh mizanıyla cereyan eder."

(Ms: 198)

157. “Hattâ hayat ve ruh ve nur ve vücud, iki vecihleri şeffaf ve güzel olduğundan mülken ve

melekûten vasıtasız dest-i kudretten çıkıyorlar." (Ms: 254)

158. “Daire-i esbabı yırtıp çıkmayan ve tesirinden kurtulmayan bir ruh, vahdet-ül vücuddan dem

vursa, haddini tecavüz eder." (Ms: 256)

159. “Gözü kapalı olarak değil; belki İmam-ı Gazalî (R.A.), Mevlâna Celaleddin (R.A.) ve İmam-ı

Rabbanî (R.A.) gibi kalb, ruh ve akıl gözleri açık olarak, ehl-i istiğrakın akıl gözlerini kapadığı

yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş." (BMs: 12)

160. “Demek o fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dâhilî cihetinde çalışmış; kalb ve ruh

içinde yol açmaya muvaffak olmuş." (BMs: 13)

161. “Halbuki dünya ve mafîhayı terkedip, sür’atle ona koşmak ve ona ruh u canını feda etmek

elzem ve elyaktır." (BMs: 41)

162. “İşte ruh ve kalblerin dalaletten ve manevî hastalıklardan neş’et eden müz’iç ızdırabları ve bu

ızdırablar ise icad-ı eşyayı, eşyanın nefislerine veya imkânî sebeblerine isnad etmekten gelen

hayret, istiğrab ve istib’addan neş’et eden istinkârdan ileri geliyor." (BMs: 90)

Page 34: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 34

163. “Ve bu manevî ızdırablar, ruh ve kalbleri; onun zikriyle ancak kalbler mutmain olabilen ve her

müşkilin anahtarı irade-i ezeliyesinde olan ve onun kudretiyle ancak müşkiller hallolabilen

Cenab-ı Vâcib-ül Vücud, Vâhid-i Ehad’e kurtuluş ve şifa ve halâs bulmak için firar ettirmeğe

icbar ediyorlar." (BMs: 90)

164. “Eğer bu şefkat, senin tevehhümün üzerine bina edilmiş olsaydı, o zaman bu şefkat, ruh için

müz’ic bir nikâle (yani ağır bir azaba) inkılab ederdi." (BMs: 113)

165. “Ve bu şefkat, ne kadar ziyadeleşirse, o derece ruh inbisat eder." (BMs: 113)

166. “kendilerine mâlik tevehhüm etmek üzerine bina edilen şefkat ise, ziyadeleştiği nisbette ruh

münkabız olur." (BMs: 114)

167. “Çünki onunla ruh-u insanî, idam karanlıklarından ve kâinatların vahşetinden ve matem-i

umumîden ve ...den ve ...den ve ...den ve ...den ve ...den ve ilâ mâlâ-yuhadd ruh için bütün yakıcı

ve yandırıcı ahvalden kurtulur ve halâs bulur." (BMs: 118)

168. “Ve keza telaffuz ettiğin o mübarek kelimelerin çeşmelerinden ab-ı hayat içen cumhur-u

mü’minînin teveccühlerinden hasıl olan cezebatın elektriklerinden ve umum muvahhidînin

kalblerinden sızan ab-ı hayat-ı maneviyenin reşhalarından, serpintilerinden gayet cazib bir ruh

ve câlib bir mana o kelimelerle ittisal peyda ediyor ve onları ihata etmektedir." (BMs: 171)

169. “Ruh ve akılların dalaletlerinden neş’et eden ızdırablar; eşyanın icadını eşyaya veyahut imkânî

sebeblere isnad etmekten gelen istib’ad, istiğrab ve hayretten neş’et eden istinkârlarından ileri

geliyor." (BMs: 183)

170. “Binaenaleyh şu habbe-i kalb, eğer ubudiyet ve ihlasın toprağı altında itminan peyda etse; ve

İslâmiyet âb-ı hayatıyla iska edilerek iman ile tenebbüt ederse o zaman o habbe-i kalb, kendi

âlem-i cismaniyesine bir ruh olacak olan âlem-i emirden nuranî ve misalî bir şecereyi inbat

edebilir." (BMs: 238)

171. “Meselâ cam, su, hava -hususan kelimeler için hava-, âlem-i misal, ruh, akıl, hayal, zaman ve

saire gibi daha bizim bilmediğimiz veya senin bilmediğin pek çokturlar." (BMs: 248)

172. “Bazısına an-ı seyyaledeki her bir dakika ona muhtaç olup ruh onunla teneffüs eyler." (BMs:

254)

173. “Hem nasılki hava, bizi yürümekten ta’vik etmediği ve su, bizi zehabdan men’etmediği gibi, cam

da ziyanın geçmesine mani olmadığı, hattâ kesif olan şeyler dahi, röntgen şuaının, akıl nurunun,

melek ruhunun nüfuzunu köstekleyemediği gibi; demir de hararetin akmasına, elektriğin

cereyanına mani olmadığı; ve hiçbir şey, cazibenin sereyanını, ruh ve hâdimlerinin cevelanını ve

akıl nurunun ve âlâtının seyeranını ta’vik etmidği gibi, kezalik, şu âlem dahi ruhaniyatı

deverandan, cinnîleri cevelandan şeytanları cereyandan ve melaikeleri seyerandan men’ ve ta’vik

edemez." (BMs: 275)

Page 35: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 35

174. “Ey küfr ü küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh!" (BMs: 316)

175. “Hem insanın geçirmiş olduğu devirleri ve insanın cisim, havas, ruh, akıl ve hayaliyle ve daha

bunlar gibi cevher-i insaniyette tevdi edilen bir çok âlemlerin dürbünleri ve hakaikın mirsadları

ile cevelan ettiği âlemleri bilmesin, görmesin, hâşâ ve kellâ!" (BMs: 330)

176. “Hem cesed birbirinden ayrılır, fakat ruh bâkidir." (BMs: 391)

177. “İşte bak, ömrün evvelinden tâ âhirine kadar bâki kalan bir mana, hem de vahdaniyetini

muhafaza ile beraber çok cesedler değiştirerek ve çok tavırlar içinde intikal ederek ve çok

devirler üzerinden yuvarlanarak devam edip gelen bir mana, elbette delalet eder ki; o mana

ebed yolunda dahi mevtin üzerinden de atlayacak ve cesedi yararak ruh çıplak olarak ölümün

pençesinden, çengelinden sıyrılıp sağlam kurtulacaktır." (BMs: 391)

178. “İşte acaba neden caiz olmasın ki, ruhu cismaniyetine galib olmuş bir velinin fiilleri, ruh ve

hayal ölçüleriyle sudûr etmesin." (BMs: 397)

179. “Öyle de ehl-i kalb ve ruh için mülk ve melekût, dünya ve âhiret aralarındaki hicab gayet ince

ve şeffaf olduğu halde, fakat ehl-i nefis ve heva-i cismanî için nihayet derece kalın ve kesiftir."

(BMs: 399)

180. “İşte bu adamın kalb, ruh ve letaifleri bu dehşetli vaziyetten gizli feryad ü figan ettikleri

halde, onun nefs-i emmaresi ise, güya hiç bir şey yokmuş gibi tegafül ile tecahül edip bir

mugalata ile kendini bir bostan içinde zannetti." (BMs: 462)

181. “Sonra o külliyetin içinde de terakki ederek tecerrüd içindeki ıtlak-ı ruh ile gide gide tâ

cinsinin makam-ı külliyetine çıkman gerektir." (BMs: 580)

182. “Buraya girmeyen kısmı ise, beka-i ruh, melaike ve kıyamet hakkındadır." (BMs: 617)

183. Kâinat fabrikasında yapılan ameliyatta hâkim ve birinci mahluk, ruh ve hayattır." (BMs: 638)

184. “Binaenaleyh bir ruh bin maddî şeyleri istihdam ettiği gibi, başka bir ruh da en küçük bir

maddeyi istihdam ile yalnız onunla alâkadar olması caizdir." (BMs: 638)

185. “Bin mu’cize-i Muhammediye münderic olan Ondokuzuncu Mektub, mukaddemen dahi

arzedildiği vecihle arzumun fevkinde pek ziyade ulvî ve nuranî mebahis ve vekayi-i risalet-

meâbiyeyi beyan ve müjde ile ruh ve kalb-i âcizîyi bahar-ı âlem gibi gül ve gülistanlığa

çevirmiştir." (B: 40)

186. “Bu defa istinsahına muvaffak olduğum nurlu Yirmidokuzuncu Söz’de, melaike denizlerinde

sefain-i kibriyaya yapışarak seyran ederken ve beşerin hata-savab işlediği ef’ali, kat’î olarak

umumî yoklama defter-i kebirinde okunacağını, nef’ u zarar hiçbir şeyin mektum

bırakılmayacağını şiddetle ihtar eden, beka-i ruh âlemini temaşa ederken; matlab-ı a’lâ ve

maksad-ı aksa olan ba’s ve mahkeme-i kübranın ahkâmını kablelvuku makam-ı istima’da dinlerken

Page 36: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 36

ve bilhassa "Medarlar" merdivenlerinden âlî makamlara manevî suud ederken, hele Onuncu

Medar ve Üçüncü, Dördüncü Mes’elelerde deniz dalgıçları gibi derya-yı maneviyatta dalıp

yüzerken, o kadar envar-ı hakaik-i kibriyaya ve ezvak-ı letaif-i ulyaya müstağrak oldum ki, arz u

ifadeden âcizim." (B: 41)

187. “Onları istima’da ruh ve kalbimi tedkik ettim, tedkikatımda ne gibi hissetmiş ve anlamış

olduğumu anladım, baktım ki; ruh ve kalbimde bir feyezan ve coşkunluk var ki, beni bilâihtiyar

bir vazifeye sevk etmek için hemen "haydi haydi" diye tazyikata başladı." (B: 54)

188. “Bizi tarîk-i Hak’ta dolaştıran, manevî yaralarımızı tedavi eden, hakikat uğrundaki

düşüncelerimize bir kat daha metanet veren, bugünün şeytankârane tehdidatına rağmen

cesaretimizi takviye eden ve her hususta ruh ve kalblerimizi iman ve hakikat nuruyla

nurlandıran ve sa’yimizde teşci’ eden ve Kur’an-ı Hakîm’in iki âyetini ihtiva eden Otuzbirinci

Mektub’un Birinci ve İkinci Lem’alarını ve Yirmidokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmından İkinci

Remzi’ne ait mühim bir i’cazı da aldık, okuduk." (B: 131)

189. “Halbuki insanda, kalbden başka akıl, ruh, sır, nefis gibi mevcud olan letaif ve hasseleri,

kendilerine mahsus vezaife sevk ederek zengin bir dairede, kalbin kumandası altında îfa-yı

ubudiyeti" tavsiye buyuruluyor." (B: 177)

190. “Ve diyorum: "Ey ruh!" (B: 178)

191. “Sonsuz Rahîm olan Hâlık-ı Azîm’in kusursuz olan bu kasrını temaşaya doyamayan ruh, kendine

avdet ediyor." (B: 189)

192. “Bu derece rahmetle tanzim edilen, bu kadar muhtelif vezaif ile çalıştırılan, bu muhayyir-il

ukûl makineyi temaşa eden ruh, bu makine üzerindeki derece-i mâlikiyetini düşünüyor." (B: 189)

193. “Ruh nâhoş, kalb bîhoş, kafam bomboş." (B: 194)

194. “Bu hissiyatımı izah etmek, anlaşılmış bir ruh için zâid değil midir?" (B: 224)

195. “Üstadım, beka-yı ruh ve haşir hakkında, Cenab-ı Hak tarafından bize o hakaika giden yolu

göstermiş." (B: 245)

196. “Hem cihat-ı sitte ile mukayyed olmayan ruh kulağıyla" (B: 251)

197. “Elcevab: Sa’d-ı Taftazanî’nin $ demesi; $ sırrıyla, -beka-yı ruh bahsinde beyan edildiği gibi-

ruhun mahiyeti; zihayat bir kanun-u emr, zîşuur bir âyine-i İsm-i Hayy, zîcevher bir cilve-i

Hayat-ı Sermedî olduğundan mec’uldür." (B: 258)

198. "$ demesi; beka-yı ruh isbatında denildiği gibi, cesed ruha dayanır, ayakta kalır." (B: 258)

199. “Ruh ise, bizâtihî kaimdir." (B: 258)

Page 37: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 37

200. “O adam kendine teselli vermek ve aklına sığıştırmadığı vahdet-i hakikiye ile, rububiyet-i

mutlaka ve ehadiyet-i zâtıyla hallakıyet-i külliyeye mâlik bir nakkaşın bir nakş-ı san’atıdır demek

lâzım gelirken; o itikad yerine, bu tavus kuşundaki ruh o kadar âlîdir ki, onun sâni’i onun içindedir

veya o o olmuş, hem o ruh vücuduyla müttehid ve vücudu ise suret-i zâhiriyle mümteziç

olduğundan o ruhun kemali ve o vücudun yüksekliği bu cilveleri böyle gösterir, her dakika başka

bir nakşı ve ayrı bir hüsnü izhar eder, hakikî ihtiyarıyla bir icad değil, belki bir cilvedir, bir

tezahürdür." (B: 266)

201. “Yalnız bu kadar derim ki: Letaif-i Aşere; İmam-ı Rabbanî kalb, ruh, sırr, hafî, ahfâ, insanda

anasır-ı erbaanın herbir unsurdan o unsura münasib bir latife-i insaniye tabir ederek, seyr ü

sülûkta her mertebede bir latifenin terakkiyatı ve ahvalinden icmalen bahsetmiştir." (B: 347)

202. “Meselâ vicdan, a’sab, hiss, akıl, heva, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gazabiye gibi letaifi kalb, ruh

ve sırra ilâve edilse letaif-i aşereyi başka bir surette gösterir." (B: 348)

203. Beka-yı ruh ve melaike ve haşrin hakkaniyetine dair Yirmidokuzuncu Söz namı altındaki

risalenin içinde tezahür eden, kendimce en ekall bin liraya değer bir sırr-ı azîmi gösteren

risaleyi," (B: 359)

204. “Evvelâ: Sizin bayramınızı ve Nurlarla ciddî iştigalinizi ve daima birinciliği Nur dersinde ve

sadakatinde muhafaza etmenizi, bütün ruh u canımla tebrik ederim." (B: 380)

205. “Hem Risalet-in Nur, sair ülemanın eserleri gibi, yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders vermez ve

evliya misillü yalnız kalbin keşf ü zevkiyle hareket etmiyor; belki akıl ve kalbin ittihad ve

imtizacı ve ruh vesair letaifin teavünü ayağıyla hareket ederek evc-i a’lâya uçar; taarruz eden

felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişmediği yerlere çıkar; hakaik-i imaniyeyi kör gözüne de

gösterir." (K: 12)

206. “Aynı ruh, aynı ifade, aynı iman..." (K: 27)

207. “Zaman ve zemin, sizler ile çok müştak olduğum uzun konuşmayı hoş görmediği için kısa kesip,

ruh u canımla herbirinize binler selâm, mâşâallah bârekâllah derim." (K: 27)

208. “Evvelâ: Bütün ruh u canımla mübarek Ramazanınızı tebrik ederim." (K: 94)

209. “Sâlisen: Leyle-i Kadr’inizi, hem bu gelen bayramınızı bütün ruh u canımızla tebrik ve tes’id

ediyoruz." (K: 97)

210. “Sizin hem Leyle-i Kadr’inizi, hem bayramınızı bütün ruh u canımla tebrik ediyorum, tes’id

ediyorum." (K: 97)

211. “Sizin bayramınızı, Leyle-i Kadr’inizi, Ramazan-ı Şerif’te makbul dualarınızı bütün ruh u

canımla tebrik ve tes’id ediyorum." (K: 100)

Page 38: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 38

212. “Âhir fıkrasında, Muhbir-i Sadık’ın haber verdiği "Manevî fütuhat yapmak ve zulümatı

dağıtmak, zaman ve zemin hemen hemen gelmesi" diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i

İlahiyeden niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz." (K: 107)

213. “Selâmet-i kalb ve istirahat-ı ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı." (K: 123)

214. “İkisine, Hüsrev’le Rüşdü gibi, bir ruh iki cesed nazarıyla bakıyorum." (K: 128)

215. “O kudsî üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz." (K: 183)

216. “Ve kalemlerini bizim hesabımıza çalıştırmaya karar veren altı müttehid kahraman, bir ruh altı

cesed ve altı Yeni Said yerinde ve yirmibir kardeşimi yirmibir Abdurrahman ve Abdülmecid

yerinde kabul ediyorum." (K: 243)

217. “Biz o cesur ve sebatkâr yeni kardeşlerimizi ruh u canla kabul ediyoruz." (K: 248)

218. “Hattâ ben hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankara’ya gönderilen Risale-i

Nur’un şiddetli tokatları için beni idama mahkûm eden zâtlar, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarıp

idam-ı ebedîden necat bulsalar; siz şahid olunuz, ben onları da ruh u canımla helâl ederim!" (E:

11)

219. “Bin seneden beri bu fedakâr millet, bütün ruh u canıyla Kur’anın hizmetinde emsalsiz

kahramanlık gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mazisini dehşetli lekedar belki

mahvedecek bir kısım nesl-i âtînin eline elbette Risale-i Nur gibi bir hakikatı verip, o dehşetli

sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden; bu zamanın

insanlarını değil, o zamanın insanlarını düşünüyoruz." (E: 21)

220. “Umum kardeşlerimizin gelecek mübarek Ramazan-ı Şerifinizi ve geçmiş Berat gecelerinizi

bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 51)

221. “Ve Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan zâtlara -bilhassa- birer birer selâm ve umumunun

Ramazan’larını ve Leyle-i Kadir’lerini ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 59)

222. “Bunların yazıları çabuk okunmadığından, acelecileri yavaş yavaş okumağa mecbur ettiğinden,

Risale-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlarından hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem

nefis, hem his, hisselerini alabilir." (E: 65)

223. “Sizin mübarek Ramazanınızı ve Leyle-i Kadrinizi ve bayramınızı bütün ruh u canımızla tebrik

ve tes’id ediyoruz." (E: 69)

224. “Size yazmıştım ki: Nasıl "Hizb-i Nuriye" Risale-i Nur’un ve Âyet-ül Kübra’nın bir hülâsasıdır;

öyle de on dakika zarfında Hizb-i Nuriye’nin bir hülâsası, bu Ramazan-ı Şerif’in feyzinden ve

Ramazan’da te’lif edilen ve yeni intişar eden Ramazaniye Risalesi olan Âyet-ül Kübra’nın otuzüç

mertebe-i vücub u vücud ve tevhid otuzüç elsine-i külliye ile tezahür ettiği gibi; ruh ve hayal ve

kalb o noktadan öyle bir inbisat ve inkişaf etti ki, herbir mertebenin söylediği "Lâ ilahe illâllah"

Page 39: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 39

şehadetini dediğim vakit, o küllî lisan benim oluyor gibi azametli bir tevhid hissettiğimden,

"Âyet-ül Kübra" güneş gibi iman nurlarını ruhlara telkin edebilir." (E: 69)

225. “Eğer benim elimden gelse idi, bütün ruh u canımla, kemal-i iştiyak ile bütün onların hacat-ı

maddiyesini temine çalışırdım." (E: 89)

226. “ve kudsî bayramınızı ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 94)

227. “Ben de size bütün kuvvetimle temin ediyorum ki; ben ruh u canımla, onların Risale-i Nur ve

talebelerine ilişmeğe bedel, bana ilişmelerini iftihar ile kabul ediyorum." (E: 94)

228. “İşte bu mezkûr kardeşlerimizin her biri temsil ettikleri kendilerine ve arkadaşlarına ayrı

ayrı ruh u canımızla maddî ve manevî bayramlarını tebrik ediyoruz ve büyük Re’fet kardeşimize,

binler safalar ile geldin deriz." (E: 96)

229. “Evvelâ: Sizleri, birinci vazife-i Nuriyeyi, Asâ-yı Musa’ya ait hizmete başlamanızı tebrik ve

Isparta’nızı diyanette ve âdâb-ı İslâmiyede geri değil, ileri gitmesini ruh u canımızla tahsin ve

tebrik ediyoruz." (E: 110)

230. “Yüzbinler adam onunla imanlarını kurtardıkları için, ruh u canla hürmet ve perestiş ederler."

(E: 127)

231. “Hakikî sahibleri ve taraftarları medreseden çıkan hocalar olduğuna binaen, umum Anadolu’nun

eskiden beri parlak ve faal bir medresesi Konya şehri olduğundan o mübarek medresenin

şakirdleri kendi malları olan Risale-i Nur’a sahib çıkmağa ve sarılmağa başladığını Sabri’nin

mektubundan anladım ve buraya, Konya’ya yakın geldiğime ruh u canımla memnun olup bana gelen

bütün sıkıntılara sürur ile mukabele edip tahammül ediyorum." (E: 129)

232. “Ve İnebolu’da ve civarında hem çok hanımların, hem küçük yavrularının Risale-i Nur’u

yazmağa başlamalarını ve Kur’an dersini çok masumların almasını bütün ruh u canımla tebrik

ederiz." (E: 141)

233. “o ruh omuza çeker, tahammül eder ve şâkirane sabreder diye size kat’iyen haber veriyorum."

(E: 149)

234. “Evvelâ: Hüsrev’le bir ruh iki cesed ve kendisi, bahadır biraderiyle Nur hizmetinde çok

ehemmiyetli mevki alan kahraman Rüşdü’nün acib bir el makinesini Nurlar için celbine çalışması,

ehemmiyetli bir fütuhat-ı Nuriyenin mukaddemesidir." (E: 168)

235. "İki kahraman kardeşin ve Mu’cizat-ı Ahmediye’de yedi çocuğun bir cihette bir sekizincisi

hükmüne geçen Süleyman Rüşdü’nün mübarek kerimesinin makine ile Zülfikar-ı Mu’cizat’a

çalışmasını ve Hüsrev ve Tahirî’nin şirin ve dikkatli yazılarını teksir etmeğe fedakârane deruhde

etmelerini bütün ruh u canımızla onları tebrik ederek, şimdiye kadar pek fevkalâde Nurlara

Page 40: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 40

ettikleri kıymetdar ve meyvedar sâbık hizmetlerine karşı, Risale-i Nur hesabına binler

mâşâallah ve bârekâllah" (E: 173)

236. “Bütün ruh u canımızla onları tebrik ederiz ve bu pek büyük vazifede ihtiyat ve dikkatin

lüzumunu ihtar ederiz." (E: 174)

237. “Ve senin şimdi vazife-i resmiye cihetiyle çocuklara Kur’an-ı Azîmüşşan’ı okutmanı bütün ruh u

canımla tebrik ediyorum." (E: 176)

238. “Bu kahraman Nazif kardeşimize ve gayet ciddî ve sebatkâr ve tam alâkadar İnebolu

Nurcularına ve Ahmed Kureyşî ve rüfekalarına, hem bayramlarını, hem devamlı hizmetlerini, hem

yüksek sadakatlarını, hem Zülfikar’ın tab’ ve muvaffakıyetini, hem Salahaddin’in Câmi-ül

Ezher’le Medreset-üz Zehra’nın münasebetini temine çalışmasını ruh u canımızla tebrik

ediyoruz." (E: 183)

239. “Bütün bu elîm acılara mukabil, inayet-i İlahiye imdada geldi; hem kendimi, hem onu, hem

Nurcuları mesrurane ruh u canımızla ta’ziye içinde tebrik ettim." (E: 186)

240. “tarzda yazdığı ve Nur fabrikasında tam çalışkan bir arkadaşı ve sadık bir vârisi olan Hâfız

Mustafa’nın eline emanet bırakılan bütün Risale-i Nur eczaları onun eline geçmesini temin eden

Ahmed Fuad’ı ve emaneti ona teslim eden kardeşimiz Hâfız Mustafa’yı ve Safranbolu

memleketini ve oradaki kardeşlerimizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 197)

241. “Hem bu senede bir defa ey nefis; ruh ve kalb ile beraber çok müştak olduklarınız eski zevkli

ve hayatımdaki yaşadığım memleketleri ve ünsiyet ettiğim ahbabları ve müfarakatlerinden çok

mahzun olduğum kardeşleri görmek için, beraber kısmen hakikaten, kısmen hayalen o geçmiş

mazide gezdin." (E: 201)

242. “Ve Nurlar hesabına bütün ruh u canımızla biz dünyada kaldıkça ona dua-yı rahmet etmeğe ve

Hâfız Ali ve Hasan Feyzi ortasında daima bütün manevî kazançlarımıza hissedar etmeğe kat’î

karar verdik." (E: 202)

243. “Sizlere onların harfleri adedince "Bârekallah, veffekakümüllah ve es’adekümüllahü fi-d

dâreyn" deyip ruh u canımızla sizi tebrik ettiğimiz gibi, bu memleketi de tebrik ederiz." (E:

207)

244. “Seni ve kardeşin kahraman Burhan’ı ve senin iki mübarek, masum evlâdını ve senin hane

halkını, Risale-i Nur namına ve umum şakirdler hesabına, ruh u canımızla sizi tebrik ediyoruz."

(E: 212)

245. “Çünki bu milletin yüzde doksanı, bin seneden beri an’ane-i İslâmiye ile, ruh ve kalb ile

bağlanmış." (E: 219)

Page 41: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 41

246. “Evvelâ: Bütün ruh u canımızla geçmiş rahmetli ve bereketli ve kerametli ve yağmurlu Mi’rac-ı

Şerifinizi tebrik ve emsal-i kesîresiyle müşerref olmaklığınızı rahmet-i İlahiyeden niyaz

ediyoruz." (E: 235)

247. “Evvelâ: Bütün ruh u canımızla, geçen Leyle-i Beratınızı tebrik ediyoruz." (E: 238)

248. “Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; zarurettir, mecburiyet var

der, ruh ve kalbi susturur; doktoru müstebid bir hâkim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gösterdiği

ilâçlara itaate mecbur ediyor." (E: 244)

249. “Ve elbette hiç şübhe yok ki: Bin üçyüzaltmış senede, her asırda üçyüzelli milyon şakirdi

bulunan ve her hükmüne ve davasına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan ve her

dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup lisanlarıyla beşere ders veren ve hiç

bir kitabda emsali bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi

müjde verip bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın şiddetli, kuvvetli ve

tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarihan ve işareten onbinler defa dava edip haber verip sarsılmaz

kat’î delillerle, şübhe getirmez hadsiz hüccetlerle hayat-ı bâkiyeyi kat’iyetle müjde ve saadet-i

ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer, bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve

manevî bir kıyamet başlarında kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’anın

kabulüne çalışan meşhur hatibleri ve din-i hakkı arayan Amerika’nın çok ehemmiyetli dinî

cem’iyeti gibi rûy-i zeminin kıt’aları ve hükûmetleri Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı arayacaklar ve

hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar." (E: 248)

250. “Birden Hüsrev’in şirin kalemiyle yazılan mu’cizatlı cüzler ve Hâfız Ali ve Tahirî’ye pek çok

sevab kazandıran parlak ve kerametli Hizb-ül Ekber-i Kur’aniye’yi birbiri arkasından okumağa

başlarken öyle bir zevk ve şevk verdi ki, bütün o yorgunlukları hiçe indirdi, hiçbir vesveseye

meydan vermeyerek pek parlak bir surette ders-i Kur’aniyeyi onlardan dinlerken bütün ruh u

canımla arzu ettim ve kasd u azmettim ki, mümkün olduğu derecede aynı Hizb-ül Ekber-i

Kur’aniye gibi fotoğrafla mu’cizatlı Kur’anımızı tab’edeceğiz, inşâallah." (E: 249)

251. “Alil Ali Osman ve Çilingir Ali, Nur’un pek çalışkan kardeşlerimizin tebriklerini ruh u canımızla

hem bayramlarını, hem Leyle-i Kadir’lerini, hem hârika ve kıymetli ve çok sevablı hizmet-i

Nuriyelerini tebrik ediyoruz ve muvaffakıyetlerine ve mahfuziyetlerine dua ediyoruz." (E: 250)

252. “Sâlisen: Daday’lı ehemmiyetli muallimlerden ve kıymetli Nur naşirlerinden Hâfız Hasan’ın ve

Nurcu iki mübarek mahdumlarının, Doktor Hakkı ve Hüsnü ve Araç’lı Tahir’in ve Daday’daki Fuad

gibi kıymetli kardeşlerimizin bayram tebriklerine mukabil, ruh u canımızla hem geçmiş

bayramlarını, hem Nur hizmetinde sebatkârane muvaffakıyetlerini tebrik ediyoruz." (E: 252)

253. “Evvelâ: Bu sene hacc-ı ekber manasını taşıyan leyali-i aşerenizi ruh u canımızla tebrik

ederiz." (E: 262)

Page 42: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 42

254. “Râbian: Bu dakikada Kastamonu Hüsrev’i Mehmed Feyzi’nin tebrik ve Nur fütuhatının

müjdelerini hâvi parlak, güzel mektubunu aldım ve o kıymetli kardeşimiz başta olarak Hilmi,

Emin, Beşkardeş’ler, Ulviye’ler, Zehra’lar, Lütfiye’ler gibi Nurcu hemşirelerimizin hem leyali-i

aşerelerini, hem bayramlarını ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 265)

255. “Biz onların umumunun hem bayramlarını tebrik ediyoruz, hem yeni şakird olmak isteyenleri

ruh u canımızla kabul ediyoruz." (E: 270)

256. “Öyle bir kahraman Nurcunun öyle hakikatlı, muhterem dindar refikasının Nurlara fedai ve

hâdim olarak verdikleri masum evlâdlarını ruh u canımızla Nur’un masumlar dairesinde kabul

ediyoruz." (E: 274)

257. “Evvelâ: Sizin muvaffakıyetinizi ve sebatınızı ve Yirmidokuzuncu Söz’ün elifler kerametini

muhafazasıyla mumlu kâğıtlara yazılmasını ve çalışmanıza fütur gelmemesini ruh u canımızla

tebrik ediyoruz." (E: 283)

258. “Ve bütün kanaatımla ve ruh u canımla sizi tebrik ediyorum." (Em: 6)

259. “Ben de ruh u canla kabul ettim ve gönderenleri tebrik ettim; daha teberrükleri bana

dokunmadı." (Em: 8)

260. “Evvelâ: Hem Medreset-üz Zehra şakirdlerini, hususan Mübarekler Heyetini ve Isparta

Vilayetini merhum Hâfız Mustafa’nın vefatıyla ta’ziye ile Hâfız Mustafa’yı tam vazifesini

yapmasıyla yirmi senede ikinci bir Hâfız Ali olarak yirmi seneden beri usanmadan, sarsılmadan

Nurların neşrine çalışmasını, bütün ruh u canımızla tebrik, hem onu, hem Isparta Vilayetini, hem

Medreset-üz Zehra’yı tebrik ediyoruz." (Em: 12)

261. “Evvelâ: Seksen küsur sene ibadetli bir ömr-ü bâkiyi temin eden Ramazan-ı Şerifinizi bütün

ruh u canımızla tebrik ve her gecesi bir nevi Leyle-i Kadir hükmünde hakkımızda menfaatdar

olmasını niyaz ederiz." (Em: 17)

262. “Lozan’da Türk murahhas heyeti başkanı bulunan ve henüz hakikî kasıdları anlayamayan İsmet

Paşa, bir aralık bütün Hristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden

ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:" (Em: 31)

263. “Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.” (Em: 32)

264. “Haleb’de İhvan-ı Müslimîn a’zasının bana yazdığı tebriğe mukabil onu ve İhvan-ı Müslimîn’i

ruh u canımızla tebrik edip "Binler bârekâllah!” (Em: 34)

265. “Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlarını ehl-i dalaletin tecavüzatından

muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve

kardeşiz, fakat siyaset noktasında değil." (Em: 36)

Page 43: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 43

266. “Evvelâ: Bütün ruh u canımızla sizin faaliyetinizi ve muvaffakıyetinizi tebrik ediyoruz." (Em:

36)

267. “Medreset-üz Zehra erkânlarının hârika ve müessir ve âlem-i İslâm’a menfaatli hizmet-i

Nuriyelerini bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (Em: 45)

268. “İnşâallah Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve emsalleri gibi ruh u can ile alâkadar ve

Hüsrev’e tam kardeş olacak; meşreb ihtilafı daha tesir etmeyecek." (Em: 46)

269. “Bütün ruh u canımızla bayramlarınızı, hem bu sene serbestçe hâlisane hacca gidenlerin

bayramlarını, hem bu vatandaki istibdadın kırılmasıyla hürriyet-i şer’iyeye bu milletin

mazhariyete başlamasını ve bu milletin bu manevî bayramını ve âlem-i İslâm’ın ittifakkârane

intibahlarının manevî bayramlarını ve Risale-i Nur’un hakikat-ı Kur’aniyeye dair verdikleri

haberlerini zamanın tasdik etmelerini ve en geniş bir daire o manevî envar-ı Kur’aniyeye, beşer

ihtiyacını hissetmesini tebrik ediyoruz." (Em: 47)

270. “Evvelâ: Bütün ruh u canımla geçmiş Mevlid-i Nebeviyenizi tebrik ediyoruz." (Em: 53)

271. “Evvelâ: Ruh u canımızla sizin Ankara gibi yerde hârika bir tarzda hizmet-i Nuriyenizi tebrik

ediyoruz." (Em: 55)

272. “Sağ-sol tabiri yerine, hak ve hakikat ve Kur’an ve iman kuvvetine dayanıp bu vatanı küfr-ü

mutlaktan, anarşilikten, zendekadan ve onların dehşetli tahribatlarından kurtarmağa

çalışmalarını rahmet-i İlahiyeden bütün ruh u canımızla niyaz ve rica ediyoruz." (Em: 59)

273. “Evvelâ: Bütün ruh u canımızla Receb-i Şerifinizi ve şuhur-u selâsenizi tebrik edip Cenab-ı

Erhamürrâhimînden niyaz ediyoruz ki hakkınızda ve hakkımızda seksen sene bir manevî ömr-ü

bâki kazandırmağa bu üç mübarek ayı vesile eylesin, âmîn." (Em: 63)

274. “Evvelâ: Mevlid-i Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz ve muvaffakıyetinizi ve Nurların

fevkalâde tesirli intişarlarını sizlere müjde ediyoruz ve Nurcuları tebrik ediyoruz." (Em: 72)

275. “Hem de nesebî kardeşlerinin hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya muhtaç

iken böyle yarım ümmî vaziyetinin hikmeti, kanaat-ı kat’iyemle şudur ki: Bir zaman gelecek ki,

cüz’î ve şahsî iktidarlar, kuvvetler mukabele edemeyecek dehşetli ve manevî düşmanların

hücumu zamanında güzel yazı sahiblerini ruh u canıyla aramak ve hizmetine şerik etmek ve o

çekirdeğin etrafında su, hava, nur gibi o manevî ağaca hizmet etmek için o şahsî ve cüz’î

hizmeti, küllî ve umumî ve kuvvetli ve bir kaleme mukabil binler kalemi bulmak hikmetiyle ve buz

parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle hakikî ihlası elde etmek ve bu suretle

imana hizmet etmek hikmetiyle olmuş." (Em: 76)

276. “Ruh u canımızla mübarek bayramınızı tebrik ediyoruz." (Em: 76)

Page 44: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 44

277. “Evvelâ: Hem geçmiş, hem gelecek, hem maddî, hem manevî bayramlarınızı ve mübarek

gecelerinizi bütün ruh u canımla tebrik ve ettiğiniz ibadet ve duaların makbuliyetini rahmet-i

İlahiyeden bütün ruh u canımızla niyaz edip, isteyip, o mübarek dualara âmîn deriz." (Em: 98)

278. “Çok yerlerden telgraf ve mektublarla bayram tebrikleri aldığım ve çok hasta bulunduğum

için, vârislerim olan Medreset-üz Zehra erkânları benim bedelime hem kendilerini, hem o has

kardeşlerimizin bayramlarını tebrik etmekle beraber, âlem-i İslâm’ın büyük bayramının arefesi

olan ve şimdilik Asya ve Afrika’da inkişafa başlayan ve dörtyüz milyon Müslüman’ı birbirine

kardeş ve maddî ve manevî yardımcı yapan İttihad-ı İslâm’ın, yeni teşekkül eden İslâmî

devletlerde tesise başlamasının ve Kur’an-ı Hakîm’in kudsî kanunlarının o yeni İslâmî devletlerin

kanun-u esasîsi olmasından dolayı büyük bayram-ı İslâmiyeyi tebrik ve dinler içinde bütün ahkâm

ve hakikatlarını akla ve hüccetlere istinad ettiren Kur’an-ı Hakîm’in, zuhura gelen küfr-ü mutlakı

tek başıyla kırmasına çok emareler görülmesi ve beşer istikbalinin de bu gelen bayramını tebrik

ile beraber, Medreset-üz Zehra’nın ve bütün Nur Talebelerinin hem dâhil hem hariçte, hem

Arabça, hem Türkçe Nurların neşriyatına çalışmalarını ve dindar Demokratların bir kısm-ı

mühimmi Nurların serbestiyetine taraftar çıkmalarını bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz..."

(Em: 101)

279. “semavî kongresi hükmünde olan bu hacc-ı ekberi büyük bir bayramın arefesi noktasında

olarak bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (Em: 102)

280. “Evvelen: Bütün ruh u canımla hizmet-i Kur’aniye ve imaniyenizi tebrik ediyorum." (Em: 104)

281. “Ben de bütün ruh u canımla yirmisekiz sene bu işkenceli musibetlerime razı oldum." (Em: 106)

282. “Hâmisen: Irak tarafında, hususan Bağdad’daki Üstad-ı Azam’ın türbedarına ve kardeşlerime

selâmımı tebliğ ve hayatım müsaade ederse, bütün ruh u canımla o havaliye gitmek iştiyakımı

bildirirsiniz." (Em: 109)

283. “Evvelen: Seksen sene bir manevî ömr-ü bâki kazandıran şuhur-u selâsenizi ve mübarek kudsî

gecelerinizi ve leyle-i regaibinizi ve leyle-i mi’racınızı ve leyle-i beratınızı ve leyle-i kadrinizi ruh

u canımızla tebrik ve herbir Nurcunun manevî kazançları ve duaları umum kardeşleri hakkında

makbuliyetini rahmet-i İlahiyeden rica ve hizmet-i Nuriyede muvaffakıyetinizi tebrik ederiz."

(Em: 121)

284. “Fakat yine duanızı ruh u canımla rica ediyorum." (Em: 121)

285. “Sâlisen: Size bütün ruh u canımızla müjde veriyoruz ki; Nurculardaki tam ihlas ve hakikî

sadakat ve sarsılmaz tesanüd vesilesiyle başımıza gelen bütün musibetler, hizmet-i imaniyemiz

noktasında büyük nimetlere çevrilmiş ve perde altında hatır u hayale gelmeyen Nur’un

fütuhatları oluyor." (Em: 123)

Page 45: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 45

286. parçadan müteşekkil iman, ilim ve fazilet hazinesi hükmündeki Risale-i Nur Külliyatı’ndan bu

Gençlik Rehberi bir cüz’ü olması ve Risale-i Nur’daki yüksek hakikatlara ruh u canlarıyla

bağlanarak o eserler hazinesini bu milletin maddî-manevî hayatında bir saadet rehberi olduğunu

isbat edip bildiğimizden, Rehber’in aleyhindeki o bilirkişi isnadlarını red ve ehl-i vukufun

vukufsuzluklarını bütün kuvvetimizle yüzlerine çarparak ilân ve isbat ediyoruz." (Em: 135)

287. “İşte o parça ikinci harb-i umumînin sonunda nev’-i beşerin dehşetli zulümleri ve tahribatları

neticesindeki dehşetli me’yusiyetleriyle dehşetli vicdan azablarını ve dünya hayatının bütün

bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin uyutucu ve aldatıcı olduğunun

umuma görünmesiyle, fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın dehşetli yaralanmasını ve Kur’anın

elmas kılıncı altında gaflet ve dalaletin parçalandığını ve bu sebeble dünya hayatının geçici ve

muvakkat olmasından, beşeriyet hayat-ı bâkiyeyi arayacağını ve ebedî hayatı ve daimî saadeti

ancak Kur’anın müjde verdiğini isbat ile pek parlak izahtan sonra diyor: "Elbette nev-i beşer,

bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya manevî bir kıyamet başlarına kopmazsa; İsveç,

Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’anı kabul etmeye çalışan meşhur hatibleri ve Amerika’nın

din-i hakkı arayan ehemmiyetli cem’iyeti gibi rûy-i zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükûmetleri

Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla

sarılacaklar." (Em: 141)

288. “Ben ruh u canımla bu hakikî memleketime ve insanlarına hayır kazandırmak istiyorum." (Em:

203)

289. “Biz de bütün ruh u canımızla onlara teşekkür ederiz." (Em: 210)

290. “Evvelen: Bütün ruh u canımla fevkalâde nuranî hizmet-i imaniyenizi tebrik ederim." (Em: 211)

291. “Evvelâ: Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakıyetkârane ittifakını, bu millete kemal-i

samimiyetle, sürur ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (Em: 222)

292. “Kader adalet yaptığı için, o şefkat tokadını ruh ve kalbimle kabul ettim." (Em: 238)

293. “Üstad-ı Mutlak’ın böyle bir işaretinden bir nüktecik alarak, biz de ruh u canımızla ittiba’

ediyoruz." (Em: 246)

294. “Bu hadîs-i şerifin mealine ve hakikî tevillerine o kadar muhtaç imişim ki; kızgın kum

sahralarında senelerden beri susamışlara âb-ı hayat uzatır gibi ruh ve kalbim bir taze hayat

buldu, derinden derine nefes aldım, bütün letaiflerin sürurla doldu, zâhirî cesedimden manevî

kalbime kadar sirayet etti." (St: 45)

295. “Ben, senin içtihadında hata var diyenlere ve isbat edenlere teşekkür edip ruh u canla

minnetdarım." (St: 61)

296. “Risale-i Nur’un mühim erkânından bulunan ve bu ayn-ı hakikat olan mektubunu bizlere

gönderen Halil İbrahim kardeşimizin sözlerini âciz lisanım söylemeğe ve âtıl kalemim yazmağa

Page 46: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 46

muktedir değilse de, her hususta bu mübarek kardeşimizin fikrine bütün ruh u canımla iştirak

ediyorum." (St: 184)

297. “beyan buyurulduktan sonra, nasıl gecenin zulümatında yanan bir nur ve bir ziya lisan-ı hal-i

şavkıyla bütün ruh sahiblerini, hattâ en küçük pervaneleri dahi zulümattan nura çağırıp çıkardığı

gibi, Risalet-ün Nur dahi lisan-ı hal ve kal ile, şeriat kılıncıyla manen idam olmamış ve zulümatta

boğulup ölmemiş ehl-i ilim ve ehl-i tarîkatı davet etmesi, onun Rahîm ismine mazhariyeti

şe’nindendir." (St: 186)

298. “O nur kaynağından fışkıran o serapa feyiz ve hikmetler saçan eserler; hislerin, fikirlerin ve

bilhassa alevler içinde yanan ruh ve vicdanların ezelî ve ebedî ihtiyaçlarına cevab verdiği gibi;

onları dalga dalga boğucu karanlıklar muhitinden, tertemiz ve pırıl pırıl nur ufuklarına

çıkarmıştır." (St: 269)

299. “Artık insanın his ve fikrine, ruh ve vicdanına bambaşka ufuklar açacak olan bu derin bahsi,

dua buyurun da müstakil ve mufassal bir eserde aziz din ve gönüldaşlarımıza arzetmek şerefine

nâil olayım." (St: 270)

300. “Yükselmede ruh en geniş âlemlere yerden" (T: 5)

301. “Necib milletimizin, insaniyet-i kübra olan İslâmiyete sarılması, yepyeni bir ruh ve taze bir

iman aşkı ve heyecanı içinde uyanmasının ifadesidir." (T: 28)

302. “Bir asıldan tev’em (ikiz) olarak neş’et eden eski Roma ve Yunan iki dehalarıyla; su ve yağ gibi

mürur-u a’sar (asırlar), medeniyet ve Hristiyanlığın temzicine çalıştığı halde, yine istiklallerini

muhafaza, âdeta tenasühle o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar." (T: 132)

303. “diyerek on dakikada teslim-i ruh eyledi." (T: 222)

304. “Bütün ruh u canlarıyla gönüllü olan bu Nur Postacıları, bu hizmetin en kudsî bir vazife

olduğuna inanmışlardır." (T: 282)

305. “Cenab-ı Erhamürrâhimîn’den bütün ruh u canımızla niyaz ederiz ki: "Mahşer gününde dahi

bizleri $ hadîs-i şerifine mazhar olan Üstadımız define-i ulûm ve fünun, bedi-ül beyan allâme-i

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ile birlikte haşretsin." (T: 331)

306. “Ben o dakikadan sonra, başıma gelen dehşetli taarruzu, bir hiss-i kablelvuku ile anlayarak ve

"Şiddetli zehirli hastalığım dahi ölüme gidiyor" diye Isparta Vilayetinde kıymetdar

kardeşlerimin kucaklarında teslim-i ruh edip o mübarek toprakta defnolmamı, kalben niyaz

ettim." (T: 421)

307. “irad edebilen cevval bir ruh haletini taşırdı." (T: 457)

Page 47: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 47

308. “İlim ve tefekkür ile kazanılan marifet-i İlahiyenin, ruh için kâinat vüs’atinde bir genişlik

temin ettiğini ve $ herbir şeyde Sâni’-i Vâhid’e işaretler, delil ve âyetler bulunduğunu ifade

eder; $ sırrına göre hareket ederdi." (T: 460)

309. “Sizleri, bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (T: 616)

310. “Kör kuvvetin, ölü maddenin bu tahdid ve tehdidleri, ruh âleminin ummanlarında büyük dalgalar

meydana getirdi." (T: 632)

311. “gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslûb ve güzel bir ifade ile beyan

edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor." (T: 680)

312. “Arz ve Semavat’ın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatından, haşir ve

âhiretin vukuundan, Cennet ve Cehennem’in varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden" (T: 681)

313. “Sizler de böyle bir Üstad’ın ve böyle bir eserin talebeleri olduğunuzdan sizlerin de bu

semerelere ve meyvelere mazhar olup Nurlara daha ziyade sarılarak, hararet ve iştiyakınız daha

fazla ziyadeleşmiş olarak Nurları sebat ve sadakatla okumak derecesine nail olacağınızdan, hem

sizleri ruh u canımızla tebrik ediyoruz, hem sizlere binler selâm ve dualar edip dualarınızı

bekliyoruz." (T: 689)

314. “Bu neşir münasebetiyle, Hazret-i Said Nursî’yi, talebelerini ve Türk din kardeşlerimizi ruh u

canımızla tebrik eder, milleti zulüm ve istibdad ve dinsizlikten kurtaran başta Menderes olmak

üzere bütün Demokratlara teşekkür ederim." (T: 716)

315. “O nur kaynağından fışkıran o serapa feyiz ve hikmetler saçan eserler; hislerin, fikirlerin ve

bilhassa alevler içinde yanan ruh ve vicdanların ezelî ve ebedî ihtiyaçlarına cevab verdiği gibi;

onları, dalga dalga boğucu karanlıklar muhitinden, tertemiz ve pırıl pırıl nur ufuklarına

çıkarmıştır." (T: 727)

316. “Artık insanın his ve fikrine, ruh ve vicdanına bambaşka ufuklar açacak olan bu derin bahsi,

dua buyurun da müstakil ve mufassal bir eserde aziz din gönüldaşlarımıza arzetmek şerefine

nail olayım… Çünki bu nurlu bahis o kadar derin ve o derece mühimdir ki, böyle birkaç sahifelik

mektub ve makalelerle aslâ ifade edilemez." (T: 728)

317. “Kelâmın hayatlanması ve neşv ü neması; manaların tecessümüyle ve cemadata nefh-i ruh

etmekle bir mükâleme ve mübahaseyi içlerine atmaktır." (Mu: 89)

318. “Ne vakit o cümleyi ezdirirsen ruh gibi o mana takattur eder." (Mu: 101)

319. “Birincisi: Bir fende veyahut kısasta, bir adam esaslarını ve ruh ve ukdelerini ahzederek

müddeasını ona bina ederse, o fende hazakat ve meharetini gösterir." (Mu: 148)

Page 48: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 48

320. “Ezcümle: Fenn-i tehzib-i ruh ve riyazet-ül kalb ve terbiyet-ül vicdan ve tedbir-ül cesed ve

tedvir-ül menzil ve siyaset-ül medeniye ve nizamat-ül âlem ve fenn-ül hukuk ve saire...” (Mu:

155)

321. “Lâkin ruh ve kalbin, minnet ve haşyet sıkletlerinden kurtulacak." (Ni: 35)

322. “Acaba bütün âlâmın menşei ve bütün âmâlin hêdimi olan senin bu şeametin ve bu dalaletin ile

hasta olup ye’s ve yetimlikle manevî bir cehenneme düşen bir kalb ve bir ruh sahibi, nasıl bir

cennet-i kâzibe-i zâile içinde mes’ud olabilir?" (Ni: 85)

323. “Evet nihayetsiz semerat-ı rahmete aç olan ruh ve letaif-i beşer, o nihayetsiz semerat-ı

rahmete fakr ve ihtiyacını hissettikçe, lezzet-i saadeti tezayüd eder." (Ni: 145)

324. “Mübtedi ve pek acemi bir çocuğun, üstadından aldığı dersi tekrarı misillü, cehl-i mürekkeb

içerisinde pûyan olan şu âciz talebenize Risale-i Nur’un feyz-i nâmütenahîsinden süzülen iksir-i

hayat, ruh ve kalbimi, akıl ve idrak ve şuurumu, hissiyat-ı sefihenin istilâsından vikaye ederek,

en mübarek bir mürşid-i azam gibi himmet-i nâmütenahîsiyle, en mühim bir kuvve-i dafia olarak,

vücud mülkünden" (Ni: 165)

325. “İşte bu insan âlemini bu zulümat içinde gördüğüm anda, kalb ve ruh ve aklımla, bütün letaif-i

insaniyem, belki bütün zerrat-ı vücudum feryad ile ağlamağa hazır iken, birden Kur’an’dan gelen

Nur ve kuvvet-i iman o dalalet gözlüğünü kırdı, kafama bir göz verdi." (H: 12)

326. “Ruh ise, iman nuru ile harekete gelir." (H: 77)

327. “Elhasıl: Had ve ceza, emr-i İlahî ve adalet-i Rabbaniye namına icra edildiği vakit hem ruh,

hem akıl, hem vicdan, hem insaniyetin mahiyetindeki latifeleri müteessir ve alâkadar olurlar."

(H: 78)

328. “İcra-yı adalet, din namına olmalı, tâ akıl ve kalb ve ruh müteessir olsunlar, imtisal etsinler."

(H: 144)

329. “Fakat öyle bir cünun ki; "onun ulvî ruh ve kemal-i aklına işarettir" diye bir zât şu

mısralarında tercüman-ı zîşanı olmuştur:" (D: 5)

330. “Lütfen ruh ve hayalinizi misafireten, yeni medeniyete karışmış asabî bir bedevi talebenin

hâl-i ihtilâlde olan cesed ve dimağına gönderiniz." (D: 9)

331. “O ruh, kafesten ağaca uçmak; akıl, re’sten yeise kaçmak istedikleri halde, ileride feda için

ibka edildi." (Mü: 74)

332. “Şimdiki nâr-ı teessüfle muhterik bir ruh olsun, onların bedduasıyla Cehennem’de yansın; o

teessüf ateşini içinden çıkarmak ile vicdan, maksaddan bir Firdevs tazammun ettiği gibi, hayal

dahi emelden bir Cennet’i teşkil edecektir." (Mü: 74)

Page 49: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 49

333. "Çünki Firavunların tenasüh mezhebine göre, saadet-i uhrevî yerine şöhretperestlikle

istikbalde mumyaları, heykelleri bâki kalmasını istediklerinden ve o heykelleri ve mumyaları,

belki bir ruh bulacak gibi, efsaneleri ile öyle kanaat getirdiklerinden, o Firavunun" (Ko: 79)

334. “Sonra da iki sene zarfında doğrudan doğruya Risale-i Nur’un yüksek hakikatlarını ve

kemalâtını çekinmiyerek ruh u canıyla herkese ilân etmiştir." (Ko: 82)

335. “Sen en sadık ve en mâhir doktorların bile hâlâ teşhis ve tedavi edemedikleri en mühim kalb

ve kafa ve ruh hastalıklarını, nurunla müşahede ve muayene edip ve en lüzumlu şifa ve devayı

bulup, ruhî ve manevî derdlere, düşmüşlere sunuyor, akıl ve idrak gözlerini açıyor." (Ko: 91)

336. “Oraya da taze bir ruh ve taze bir nefha üfledin." (Ko: 92)

337. “Ruh u canıyla o nuranî alayı tebrik ve tebcil ediyordu." (Ko: 93)

338. “Hulûlüyle müşerref olduğumuz Ramazan-ı Şerifinizi, bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz."

(Hn: 138)

339. “İşte bu cihetledir ki: Bu asırda Kur’an-ı Kerim’in bir mu’cize-i maneviyesi olan Risale-i Nur’a

bütün ruh u canımızla ve bütün mevcudiyetimizle sarılıyor; tazim, tebcil ve tekrim ediyoruz."

(Hn: 139)

340. “Biz Nur Risalelerine ruh u canımızla sarılıyoruz." (Hn: 157)

341. “Ruh ve kalblerimizde tesiri ziyadeleşiyor." (Hn: 157)

342. “Hem Nurlara çalışan bu Nurcu kardeşlerimize, hem vatanımızdaki bütün âhiret

kardeşlerimize dualar eder, onları ruh u canımızla tebrik ederiz." (Hn: 164)

343. “Nur Risalelerini okudukça İlahî bir feyiz, ruh ve maneviyat âleminizi kaplayacaktır." (G: 223)

344. “İşte bu manevî dersin tesiridir ki: Risale-i Nur’u okuyanların ruh ve kalbleri, vicdan ve

latifeleri o feyyaz dersten hisselerini ve gıdalarını alıyorlar." (G: 230)

345. “Aynen öyle de, Kur’anın bu asırda yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur’daki bazı bahisleri

başlangıçta tamamen anlayamazsanız da onun manevî tesiri ve manevî feyzi, ruh ve kalbinize

nüfuz eder; mana âleminizi istilâ eder, kat’iyen istifadesiz kalmazsınız." (G: 232)

346. “Hem insan yalnız akıldan ibaret değildir; kalb, ruh, sır ve vicdan gibi manevî latife ve

cihazata da mâliktir." (G: 232)

347. “Aklınız her bir mes’ele-i imaniyeyi birinci okuyuşta hakkıyla kavrayamasa da, kalb ve ruh

ondan hissesini alır." (G: 232)

348. Sabit, daim, fıtrî kanunlar gibi; ruh dahi âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş ve kudret ona

vücud-u hissî giydirmiştir." (G: 242)

Page 50: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 50

349. “Hayat varsa ruh da vardır." (STİ: 9)

350. “Öteki gibi münteha-i ruh, bir mebde-i ruhun cilve-i feyzidir." (STİ: 9)

351. “O mebde-i ruh dahi hayat-ı ezeliyenin tecellisidir ki, lisan-ı tasavvufta hayat-ı sâriye

tesmiye ederler." (STİ: 9)

352. “Bir asıldan tev’em olarak neş’et eden eski Roma ve Yunan iki dehaları; su ve yağ gibi mürur-u

a’sar ve medeniyet ve Hristiyanlığın temzicine rağmen, yine istiklallerini muhafaza, âdeta

tenasühle o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar." (STİ: 41)

353. “Ruh, en münevver bir nurdur." (STİ: 93)

354. Ruh-efza

355. “Gayet güzel bir bahar mevsiminde bulutsuz bir güneş, ruh-efza bir nesim, hayatdar bir âb-ı

leziz, her taraf şenlik içinde bir âlem gördüm." (S: 545)

356. “Ruh-efza nesimi teneffüs ederek, Elhamdülillah dedim." (S: 546)

357. “Hem dahi, ağaçların başlarındaki meyvelerin kemal-i zînetlerinden çiçeklerin tebessümkârane

vaziyetleri; ve seherlerde esen nesîm-i ruh-efza içinde kuşların cıvıldaşmaları; ve yağmurun

ezhar ve çiçeklerin güzel yüz ve yanaklarında hazînane gamgama ve terennümleri; ve validelerin

küçücük yavrucuklarına karşı gayet merhametkârane bir şefkatle terahhumları ise; elbette ins

ve cinn, ruhanî ve hayvan, melek ve cânna karşı bir Vedud’un kendini tanıttırması ve bir

Rahman’ın kendini sevdirmesidir." (BMs: 132)

358. “Evet çiçekler, yaprakların tezayüdü içinde meyvelerin tekâmülü için inkişaf etmesi; ve

ağaçların nazenin çocukları hükmünde olan meyveleri yeşil dallarının elinde oynaması, ve ruh-

efza nesim-i seherin esmesiyle onların salıncaklarını latifane bir tarzda sallaması dikkatle

bakanlara; onları inşa eden, inşad eden Vâhid-i Kahhar’ın medhinde gayet fasih ve vazıh bir lütuf

ile neşidehan oldukları gibi, o Vâhid’in de onları kendi medaihinde kasidehanlar gibi nutka

getirdiğini idrak eder." (BMs: 594)

359. Ruha

360. “Çiçekli ve meyveli koca nebatatın bir parça ruha benzeyen her birinin kanun-u teşekkülatı,

timsal-i sureti; zerrecikler gibi tohumlarda kemal-i intizamla, dağdağalı inkılablar içinde ibka ve

muhafaza edilmesiyle, gayet cem’iyetli ve yüksek bir mahiyete mâlik, haricî bir vücud

giydirilmiş, zîşuur nuranî bir kanun-u emrî olan ruh-u beşer; ne derece beka ile merbut ve

alâkadar olduğu anlaşılır." (S: 76)

Page 51: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 51

361. “Elbette kesafetli topraktan ve küduretli sudan mütemadiyen letafetli hayatı ve nuraniyetli

zevil-idraki halkeden Hâlık’ın, elbette ruha ve hayata münasib şu nur denizinden ve hattâ zulmet

bahrinden bir kısım zîşuur mahlukları vardır." (S: 177)

362. “Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerim ve Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için

bir bayram, bir şehrayin suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip küçük-

büyük, ulvî-süflî herbir ruha, ona münasib ve o bayramdaki ayrı ayrı hesabsız mehasin ve

in’amattan istifade etmeğe muvafık ve havas ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u

cismanî verir, bir defa o temaşagâha gönderir." (S: 202)

363. “(İman, dizginini cism-i hayvanînin elinden alıp kalbe, ruha teslim ettiği için; maziye nüfuz ve

müstakbele hulûl edebilir." (S: 210)

364. "(Cisme hava, ruha hû gibi)." (S: 242)

365. “Muvahhiş bir dehşetten, müdhiş bir hayretten başka, ruha bir kemal-i ilmî vermiyor." (S:

244)

366. “Usandırmamasının sırr-ı hikmeti şudur ki: Kur’an, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve

gınadır ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa deva ve şifa olduğundan usandırmaz." (S: 378)

367. “Hususan suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet verdiği şununla

anlaşılır: Nasılki merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve

hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrib eder." (S: 410)

368. “Tevekkülsüzlük içinde derd-i maişet, ruha sersemlik ve felsefe-i tabiiye ve maddiye akla

körlük verdiğinden; beşerin muhit-i içtimaîsi, o şahsın zihnine ve istidadına, içtihad hususunda

kuvvet vermediği gibi, teşettüt veriyor, dağıtıyor." (S: 492)

369. “Çünki şu kesafetli ve ruha münasebeti az olan topraktan ve şu küduretli ve nur-u hayata

münasebeti pek cüz’î olan sudan, mütemadiyen hummalı bir faaliyetle, letafetli hayatı ve

nuraniyetli zevil-idraki halkeden Fâtır-ı Hakîm, elbette ruha çok lâyık ve hayata çok münasib, şu

nur denizinden ve hattâ şu zulmet bahrinden, şu havadan, şu elektrik gibi sair madde-i latifeden

bir kısım zîşuur mahlukları vardır." (S: 505)

370. “Ve hadsiz eşyayı, iştirak ve ittihad ettirip bir vahdete medar, bir ruha mazhar yapmak gibi,

kemalât-ı vücudun umumuna sebebdir." (S: 506)

371. “Elbette o Kadîr-i Hakîm bu kusursuz kudretiyle, bu noksansız hikmetiyle; nur gibi, esîr gibi

ruha yakın ve münasib olan sair seyyalat-ı latife maddeleri ihmal edip hayatsız bırakmaz, camid

bırakmaz, şuursuz bırakmaz." (S: 507)

372. “Birinci maksaddaki melaike ve ruhanîlerin vücudlarına delalet eden hemen bütün deliller, şu

mes’elemiz olan beka-i ruha dahi delildirler." (S: 515)

Page 52: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 52

373. “Madem bir parçacık ruha benzeyen o çiçeğin kanun-u teşekkülü, timsal-i sureti, bir Hafîz-i

Hakîm tarafından ibka ediliyor." (S: 516)

374. “Evet, koca bir ağacın bir derece ruha benzeyen proğramını ve kanun-u teşekkülâtını, bir

nokta gibi en küçük çekirdekte dercedip muhafaza eden bir Zât-ı Hakîm-i Zülcelal, bir Zât-ı

Hafîz-i Bîzeval hakkında "Vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder" denilir mi?" (S: 516)

375. “Belki ruhun libası bir derece sabit ve letafetçe ruha münasib bir gılaf-ı latifi ve bir beden-i

misalîsi vardır." (S: 517)

376. “DÖRDÜNCÜ MENBA’: Ruha bir derece müşabih ve ikisi de âlem-i emirden ve iradeden

geldiklerinden masdar itibariyle ruha bir derece muvafık, fakat yalnız vücud-u hissî olmayan

nevilerde hükümran olan kavanine dikkat edilse ve o namuslara bakılsa görünür ki: Eğer o kanun-

u emrî, vücud-u haricî giyse idi, o nevilerin birer ruhu olurdu." (S: 518)

377. “Nasılki Cennet’te, hikmet-i İlahiye cismi ruha arkadaş ediyor." (S: 570)

378. “Elbette o cesed-i mübarek, ruha arkadaş olacaktır." (S: 570)

379. “Bunun tafsilâtını, "Şerh-ül Mevakıf" ve "Şerh-ül Makasıd" gibi muhakkiklerin büyük

kitablarına havale ederek, yalnız Kur’anın feyzinden ve şu pencereden ruha gelen bir-iki şuaı

göstereceğiz." (S: 683)

380. “Ruha nisbeten uzak-yakın bir hükmünde." (S: 687)

381. “Ruha lâzım surette tenevvür ve tekâmül." (S: 712)

382. “İkisi birer şevki de verir: O yabani edebin verdiği bir şevk ile nefis düşer heyecana, heves

olur münbasit; ruha ferah veremez." (S: 737)

383. “ruha bir halet verir." (S: 745)

384. “Şimdi ne kadar kalb ikaz edilirse, vicdan tahrik edilse, ruha ihsas verilse; lezzet ziyade olur,

hem de döner ateşi nur, şitası yaz." (S: 745)

385. “âyetlerinin mealindeki yüzer âyâtın haşir ve beka-i ruha ve melaikeye dair üç mühim

hakikatını tefsir eder." (S: 788)

386. “Zâten beka-i ruha dair "Yirmidokuzuncu Söz" bu tabaka-i hayatı delail-i kat’iye ile isbat

etmiştir." (M: 7)

387. “İşte bu temsile göre, dün geceki Leyle-i Kadr’e geçmek için, mertebe-i ruha çıkıp, maziyi

hazır derecesinde görmektir." (M: 51)

Page 53: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 53

388. “Hem her harfin lâakal on sevabı zayi’ olması ve huzur-u daimî, bütün namazda herkes için

devam etmediğinden; gaflet içinde, tercüme vasıtasıyla insanların tabiratı ruha zulmet vermesi

gibi zararlar olur." (M: 341)

389. “Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir." (M: 403)

390. “Belki kalbe, ruha, akla dahi baktığı cihetle midenin fevkınde hükmü var, makamı var." (L: 140)

391. “Hem iman, geçmiş ve gelecek zamana nüfuz edemeyen o cüz’-i ihtiyarînin dizginini cismin

elinden alıp, kalbe ve ruha teslim eder." (L: 230)

392. “Evet lillahilhamd şu âyetin hakikatı, iman feyziyle (Yirminci Mektub gibi risalelerde kat’î

isbat ettiğimiz gibi) herkesin kuvvet-i imaniyesi nisbetinde inkişaf eden öyle bir nokta-i istinad

ruha ve kalbe verdi ki, o vaziyetin dehşetinden yüz derece ziyade korkunç, zararlı musibetlere

karşı gelebilir bir kuvveti, iman-ı billahtan verdi." (L: 250)

393. “Asıl ehemmiyetli musibet, kalbe ve ruha gelen dalalet musibetleri olduğunu beyan ettiği gibi;

musibetzedelerin ömür dakikaları ehl-i sabır ve şükür hakkında ibadet saatleri hükmüne geçip

şekva kapısını kapar, daima şükür kapısını açar bir risaledir." (L: 376)

394. “ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Kuvve-i zaika, maddî cesede inhisar etmekten ziyade; akla, ruha ve kalbe

baktığından, israf etmemek, zillet ve sefalete düşmemek ve o kuvve-i zaikayı taşıyan lisanı

şükürde istimal etmek şartıyla leziz taamların tercih ve takib edilebileceğini; ve bu hakikat,

hârika kuvve-i kudsiye sahibi Şah-ı Geylanî (K.S.) Hazretlerinin ihya-yı emvat keramet-i

azîmesiyle izah edilerek; ruh cesede, kalb nefse, akıl mideye hâkim olduktan sonra, şükrün

münteha derecelerine vâsıl olmakla mümkün olduğunu beyan eder." (L: 396)

395. “Dördüncü Nokta: Nasılki cesed ruha dayanır, ayakta durur, hayatlanır ve lafız manaya bakar,

ona göre nurlanır ve suret hakikata istinad eder, ondan kıymet alır." (Ş: 76)

396. “İşte bu temsil gibi, her vakit gördüğümüz ecel darağacının arkasında mukadderat-ı nev’-i

beşer piyangosundan ehl-i iman ve taat için -hüsn-ü hatime şartıyla- ebedî ve tükenmez bir

hazinenin bileti çıkacağını; yüzde yüz ihtimal ile sefahet ve haram ve itikadsızlık ve fıskta

devam edenler -tövbe etmemek şartıyla- ya idam-ı ebedî (âhirete inanmayanlara) veya daimî ve

karanlık haps-i münferid (beka-i ruha inanan ve sefahette gidenlere) ve şekavet-i ebediye

ilâmını alacaklarını yüzde doksandokuz ihtimal ile kat’î haber veren, başta ellerinde nişane-i

tasdik olan hadsiz mu’cizeler bulunan yüzyirmidört bin peygamberler ve onların verdikleri

haberlerin izlerini ve sinemada gibi gölgelerini, keşf ile, zevk ile görüp tasdik ederek imza basan

yüzyirmidört milyondan ziyade evliyalar (kaddesallahü esrarehüm) ve o iki kısım meşahir-i

insaniyenin haberlerini aklen kat’î bürhanlarla ve kuvvetli hüccetlerle -fikren ve mantıken-

yakînî bir surette isbat ederek tasdik edip imza basan milyarlar gelen geçen muhakkikler, (1)

müçtehidler ve sıddıkînler; bil’icma," (Ş: 196)

Page 54: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 54

397. “Şöyle ki: Manen ruha geldi; neden bir cüz’î hakikat-ı imaniyeyi inkâr eden kâfir olur ve kabul

etmeyen müslüman olmaz?" (Ş: 237)

398. “Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meşguliyet; tecrübelerle kalbe

ferah, ruha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor." (Ş: 486)

399. “Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber vermek

ve rahmet-i İlahiyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler vazifesinde kalbe

ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak ve kat’î bir surette

ihatalı ilme delalet ve şehadet eder." (Ş: 647)

400. Ruha hayat veren namazın o geniş hareketini ve âlem-i İslâma" (İ: 42)

401. “Ruha nisbeten ehemmiyetsiz olan cesed bu derece israftan uzak bulunsa, ne suretle cevher-i

ruhla âsârında, emellerinde, efkârında ve maneviyatında israf olur." (İ: 54)

402. “Fakat insanın taşıdığı ruha, kafasına taktığı akla, kalbinde beslediği istidadlara nazaran bu

âlem-i şehadet dardır, istiab edemez." (İ: 101)

403. “NOKTA"nın ikinci kısmı, haşir ve melaike ve beka-yı ruha ait olduğundan ve bu hakikatları

kerametli "Yirmidokuzuncu Söz" ve "Onuncu Söz" gayet parlak bir surette izah ettiğinden

onlara havale edilerek buraya dercedilmedi." (Ms: 258)

404. “Evet nasılki ruha nisbeten, dün ile bugün arasındaki perde gayet ince bir şey olup ruhun

bugünden düne ve maziye geçip nüfuz etmesine mani olmadığı halde, cesede nisbeten o hicab,

bir sene, belki ebed kadar bir mesafedir." (BMs: 399)

405. “Binaenaleyh bir ruha mahal olan bir cisim içinde bir cemaat, belki pek çok cisim cemaatları

vardır." (BMs: 637)

406. “Çok mükemmel ve ruha ulviyet ve inkişaf bahşeden çok kıymetdar bir eserdir." (B: 64)

407. “Şu asırda hazine-i hassa-i maneviyenin hazinedar-ı bînazîri de, o kıymetdar sâiline en

kıymetdar ve ruha tam bir gıdabahş mevadd-ı maneviye-i Kur’aniye ile i’zaz ve ikram ederken o

halkaya lâyık ve müstehak olmadığım halde, fakir de gıda-yı ruhanîmi ârâmsız alınca; o mevaidi

ihsan edene de, getirene de, isteyene de hadsiz medyun-u şükran kalıyorum." (B: 83)

408. “Bu keramet ve ihbar-ı gaybiyesi ki, hakikat fışkıran ve ruha hayat bahşeden Sözler’i

söyleyen, haber veren öyle bir sahib-i menba’-ı keramat ve hakikat olan Hazret-i Gavs-ı Azam,

üstadımın üstadıdır." (B: 236)

409. “Sa’d’ın ezeliyet-i ruha kail olmadığına bütün âsârı şahiddir." (B: 258)

410. "$ demesi; beka-yı ruh isbatında denildiği gibi, cesed ruha dayanır, ayakta kalır." (B: 258)

Page 55: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 55

411. “Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın

eli o yerlere yetişemiyor; öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor." (K: 18)

412. “Te’lifatınızın ikmaline hırz-ı can ile dua etmekteyim (yani, ruha nüsha olacak kadar" (K: 194)

413. “Hem hakikaten ömrü kırkıncı sene-yi devriyesinde müdhiş bir tarzdaki maddî ve manevî

hastalıklarıma her bir ricasında ruha ve kalbe binler nur-u tevhidi ve ziya-yı teselliyi serpen

İhtiyarlar Risalesi," (Em: 149)

414. “Hem şarkta, hem garbda, hem kim olursa olsun okudukları Fatihalar o ruha gider." (Em: 204)

415. “Cisme hava, ruha hû gibi." (Ni: 138)

416. “Ruha, muvahhiş bir dehşetten ve bir hayretten başka bir kemal-i ilmî vermiyor." (Ni: 142)

417. “Güneşin en mühim olan vazifesinden, en büyük, en güzel, en tatlı bir hakikat-ı ilmiyeyi ruha

veren bahs-i Kur’an gibi bahsetmiyor." (Ni: 142)

418. “Risale-i Nur imanî mes’elelerde hem ruha, hem kalbe, hem akla ve hem de yirminci asrın

idrakine uygun bir tarzda izahatta bulunduğu için tesiri büyük oluyor." (Ko: 174)

419. Ruhan

420. “Bu ders kendi nefsime has iken, ruhan benimle münasebettar ve nefsi nefsimden daha

hüşyar zâtlara belki medar-ı istifade olur niyetiyle, Ondördüncü Lem’anın İkinci Makamı olarak

müdakkik kardeşlerimin tasviblerine havale ediyorum." (S: 8)

421. Ruhanî

422. “Madem Güneş gibi âciz ve müsahhar mahluklar ve ruhanî gibi madde ile mukayyed nim-nurani

masnu’lar, nuraniyet sırrıyla bir yerde iken pekçok yerlerde bulunabilirler." (S: 195)

423. “Eğer o âmir, zâhir ve bâtın bir Padişah-ı Ruhanî olsa, o vakit merhameti pederin yüz defa

şefkatinden ileri gittiğinden o raiyetin efradı onun hakikî evlâdı gibi ona peder nazarıyla

bakarlar." (S: 413)

424. “Hem cismanî, hem ruhanî bütün esasatını muhafaza edecektir." (S: 498)

425. “Belki madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ manalardan, hattâ

havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halkeder ki; hayvanatın pekçok muhtelif

ecnasları gibi pekçok muhtelif ruhanî mahlukları, o seyyalat-ı latife maddelerinden halkeder."

(S: 507)

426. “Onların bir kısmı melaike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır." (S: 507)

Page 56: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 56

427. “velâ şübhe, melaike vücudlarının ve ruhanî hakikatlarının en güzel sureti ve ukûl-ü selime

kabul edecek ve istihsan edecek en makul keyfiyeti odur ki; Kur’an, şerh ve beyan etmiştir." (S:

511)

428. “Onaltıncı Söz’de isbat ve izah edildiği gibi deriz ki: Madem, güneş gibi âciz ve müsahhar

mahluklar ve ruhanî gibi madde ile mukayyed nim-nuranî masnular ve şu çınar ağacının manevî

nuru, ruhu hükmünde olan ukde-i hayatiyesi ve merkez-i tasarrufu olan emrî kanunlar ve iradevî

cilveler, nuraniyet sırrıyla bir yerde iken ve birtek müşahhas cüz’î oldukları halde, pekçok

yerlerde ve pekçok işlerde bilmüşahede bulunabilirler." (S: 611)

429. “En âlî bir his ile, en merdane bir himmet ile onların tul-ü ömrünü ciddî arzu edip bekalarına

dua etmek, tâ onların yüzünden daha ziyade sevab kazanayım diye samimî hürmetle onların elini

öpmek, ulvî bir lezzet-i ruhanî almaktır." (S: 644)

430. “Yoksa nefsanî, dünya itibariyle olsa, onlar ihtiyar oldukları ve sana bâr olacak bir vaziyete

girdikleri zaman; en süflî ve en alçak bir his ile vücudlarını istiskal etmek, sebeb-i hayatın olan o

muhterem zâtların mevtlerini arzu etmek gibi vahşi, kederli, ruhanî bir elemdir." (S: 644)

431. “O ahbabların firakları, hattâ ölümleri, sohbetinize ve uhuvvetinize mani olmadığı için, o

manevî muhabbet ve ruhanî irtibattan istifade edersin." (S: 644)

432. “Evet âlem-i ervaha ve bâtına giden ve ruhanî ve meleklerle görüşen zâtların şehadetleriyle

sabit olan umum ruhanî ve melaikelerin kemal-i imtisal ile ubudiyetleri ve bilmüşahede bütün

zîhayatların kemal-i intizamla ubudiyetkârane vazifeler görmeleri ve bilmüşahede anasır gibi

bütün cemadatın kemal-i itaatla ubudiyetkârane hizmetleri, bir Mabud-u Bilhakk’ın vücub-u

vücudunu ve vahdetini gösterdiği gibi, herbir taifesi icma’ ve tevatür kuvvetini taşıyan bütün

âriflerin hakikatlı marifetleri, bütün şâkirler taifesinin semeredar şükürleri ve bütün zâkirlerin

feyizli zikirleri ve bütün hâmidlerin nimet artıran hamdleri ve bütün muvahhidlerin bürhanlı

tevhidleri ve tavsifleri ve bütün muhiblerin hakikî muhabbet ve aşkları ve bütün müridlerin

sadık irade ve rağbetleri ve bütün münîblerin ciddî taleb ve inabeleri, yine Maruf, Mezkûr,

Meşkûr, Mahmud, Vâhid, Mahbub, Mergub, Maksud olan o Mabud-u Ezelî’nin vücub-u vücudunu

ve kemal-i rububiyetini ve vahdetini gösterdiği gibi, kâmil insanlardaki bütün makbul ibadatın ve

o makbul ibadatın neticesinden hasıl olan füyuzat ve münacat, müşahedat ve keşfiyat, yine o

Mevcud-u Lemyezel ve o Mabud-u Lâyezal’in vücub-u vücudunu ve vahdetini ve kemal-i

rububiyetini gösterir." (S: 660)

433. “Senin gibi ruhanî ilhamları ziyade." (S: 736)

434. “Eğer o âmir, zâhirî ve bâtınî bir padişah-ı ruhanî olsa; merhameti, pederin yüz defa

şefkatinden ileri gittiği için, raiyetinin efradı, onun hakikî evlâdı gibi, ona peder nazarıyla

bakarlar." (M: 29)

Page 57: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 57

435. “Solunda; kalblere ezvak-ı ruhanî vermekle, vicdanları istişhad ederek "Bârekâllah" dediren

Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’a hangi köşeden, hangi cihetten evham ve şübehatın hırsızları

girebilir?" (M: 189)

436. “Biz, hayalimiz ile o muhaverelerden o hakikatları alamayız; belki kalbimizle heyecanlı bir

zevk-i imanî ve nuranî bir neş’e-i ruhanî alabiliriz." (M: 306)

437. “Ehl-i velayet nasılki seyr ü sülûk-u ruhanî ile, kırk günden tâ kırk seneye kadar bir terakki

ile, derecat-ı imaniyenin hakkalyakîn derecesine çıkıyor." (M: 306)

438. “en yüksek mertebelerine gitmiş, Mi’rac merdiveniyle Arş’a çıkmış, "Kab-ı Kavseyn"

makamında, hakaik-i imaniyenin en büyüğü olan İman-ı Billah ve İman-ı Bil’âhireti aynelyakîn

gözüyle müşahede etmiş, Cennet’e girmiş, saadet-i ebediyeyi görmüş, o Mi’racın kapısıyla açtığı

cadde-i kübrayı açık bırakmış, bütün evliya-yı ümmeti seyr ü sülûk ile, derecelerine göre, ruhanî

ve kalbî bir tarzda o Mi’racın gölgesi içinde gidiyorlar." (M: 307)

439. “Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî ve bir meşher-i Rabbanî ve bir meclis-i ruhanî

hükmüne geçmek, mukteza-yı hikmettir." (M: 402)

440. “Ve sair cihazat, o fabrikanın süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerifte melekî ve ruhanî

eğlencelerde telezzüz ederler, nazarlarını onlara dikerler." (M: 403)

441. “BİRİNCİ TELVİH: "Tasavvuf", "tarîkat", "velayet", "seyr ü sülûk" namları altında şirin,

nuranî, neş’eli, ruhanî bir hakikat-ı kudsiye vardır ki; o hakikat-ı kudsiyeyi ilân eden, ders veren,

tavsif eden binler cild kitab ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikatı ümmete ve

bize söylemişler." (M: 443)

442. “Elcevab: Tarîkatın gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mi’rac-ı

Ahmedî’nin (A.S.M.) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî

neticesinde, zevkî, halî ve bir derece şuhudî hakaik-i imaniye ve Kur’aniyeye mazhariyet;

"tarîkat", "tasavvuf" namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemal-i beşerîdir." (M: 443)

443. “Çünki risaletin tebliğ ettiği hakaik-i imaniyeyi, velayet bir nevi şuhud-u kalbî ve zevk-i ruhanî

ile aynelyakîn derecesinde görür, tasdik eder." (M: 444)

444. “Tarîkatın dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar, yalnız âlem-i

İslâm içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, tesirli ve

hararetli vasıta tarîkatlar olduğu gibi; âlem-i küfrün ve siyaset-i Hristiyaniyenin, nur-u

İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kal’a-i

İslâmiyeden bir kal’asıdır." (M: 445)

445. “diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i İlahiyeden gelen bir muhabbet-i ruhanî ile cûş u

huruşlarıdır." (M: 446)

Page 58: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 58

446. “BİRİNCİ TELVİH: Tarîkatın sırrını ve Mi’rac-ı Ahmediyenin (A.S.M.) sayesi altında kalb

ayağıyla bir seyr-i sülûk-u ruhanî neticesinde; zevkî ve hâlî ve bir derece şuhudî hakaik-i

imaniye ve Kur’aniyeye mazhariyet olduğunu beyan edip, insanın mahiyet-i câmiasında akıl nasılki

hadsiz fünuna istidadı ve ıttılaı cihetiyle mahiyeti inkişaf etmiş ve o suretle işlettirilmiş, kalb

dahi onun gibi, bu âlemin bir harita-i maneviyesi ve çok kemalâtın bir çekirdeği hükmünde

olduğundan; tarîkat cihetiyle onu işlettirmek ve kemalâtına sevketmek olduğunu isbat eder." (M:

518)

447. “Ve o esma-i cemaliye ve kemaliye ise, melaike ve ruhanî ve cinn ve insin nazarında

güzelliklerini, mevcudatın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-ü edebleriyle göstermek isterler." (L: 55)

448. “Hattâ bir marazın veya bir istiğrak-ı ruhanî neticesinde iki kırkı geçer." (L: 63)

449. “O zîşuur mahluklar, mademki melaike ecnasından ve ruhanî enva’larından olmak lâzım gelir."

(L: 66)

450. “Sâniyen: Yirmidokuzuncu Söz’de yüzer delil-i kat’î ile ruhanî ve meleklerin vücudunu isbat

eden umum o deliller, şeytanların dahi vücudunu isbat ederler." (L: 82)

451. “Hem o şuur-u imaniyle rikkat-i cinsiye ve şefkat-i akraba yüzünden gelen hadsiz teellümattan

kurtulup, hadsiz bir zevk-i ruhanî duydum." (Ş: 62)

452. “Hem imanda, öyle fevkalâde bir kuvvet ve hârika bir yakîn ve mu’cizane bir inkişaf ve cihanı

ışıklandıran bir ulvî itikad taşımış ki; o zamanın hükümranı olan bütün efkârı ve akideleri ve

hükemanın hikmetleri ve ruhanî reislerin ilimleri ona muarız ve muhalif ve münkir oldukları

halde; onun ne yakînine, ne itikadına, ne itimadına, ne itminanına hiçbir şübhe, hiçbir tereddüd,

hiçbir za’f, hiçbir vesvese vermemesi ve maneviyatta ve meratib-i imaniyede terakki eden başta

sahabeler ve bütün ehl-i velayet, onun her vakit mertebe-i imanından feyz almaları ve onu en

yüksek derecede bulmaları, bilbedahe gösterir ki; imanı dahi emsalsizdir." (Ş: 129)

453. “ruhanî; tecelli-i rahmet içinde olan faaliyet-i Rabbaniyenin kemal-i vüs’atinden birtek yere

sühuletle baktığı ve gittiği ve birtek yerde sühuletle bulunduğu gibi, binler yerlerde de, kudret-

i İlahiye ile sühuletle bulunur, bakar, girer.." (Ş: 160)

454. “Kudretime ağır gelmez" mealinde bulunan şu üç âyetin sırrıyla, aynı emir ile, aynı kolaylıkla

bütün ins ve cinleri ve hayvanı ve ruhanî ve melekleri haşr-i ekberin meydanına ve mizan-ı

azamın önüne getirir." (Ş: 161)

455. “Onikincisi: Âlem-i İslâmda herbiri ümmetin ehemmiyetli bir kısmını daire-i dersine alıp

hârika irşad ve kerametlerle manevî terakki ettiren ve hüccetler yerinde müşahedata,

keşfiyata dayanan ve aktab denilen en derin ehl-i tahkik ve hakikat, ruhanî terakkilerinde

Muhammed’in (A.S.M.) risaletini ve sadıkıyetini ve en yüksek mertebe-i hakkaniyette

bulunduğunu keşfen ve şuhuden görüp müttefikan ve mütetabıkan nübüvvetine şehadetleri öyle

Page 59: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 59

bir imzadır ki; onların umumu kadar bir yüksek mertebe-i kemalâtı kazanmayan o imzayı

bozamaz." (Ş: 628)

456. “Kâhinler ise, başta meşhur Şıkk ve Satih olarak, ruhanî ve cinn vasıtasıyla gaibden haber

veren ve şimdi medyum denilen tevatür bir nakl-i sahih ile Peygamber’in geleceğine ve Fars

Devleti’ni kaldıracağına sarih bir surette haber verdikleri ve şübhe kaldırmaz bir tarzda

yakında bir Peygamber Hicaz’da zuhurunu mükerrer söyledikleri gibi; ârif-i billah kısmından

Peygamber’in cedlerinden Kâ’b İbn-i Lüeyy ve Yemen ve Habeş padişahlarından Seyf İbn-i

Zîyezen ve Tübba’ gibi çok ârifler, o zaman evliyaları pek sarih bir surette Muhammed’in

(A.S.M.) risaletinden haber verip şiirlerle ilân etmişler." (Ş: 629)

457. “Meselâ: Meşaiyyun, enva’-ı mevcudatı idare eden ruhanî mahiyet-i mücerrede ile; İşrakiyyun

ise, ukûl ve erbab-ül enva’ ile; dinler dahi melek-ül cibal, melek-ül bihar, melek-ül emtar gibi

tabirlerle tabir etmişlerdir." (İ: 197)

458. “Kezalik insanın da istidadına bakılırsa, vazife-i fıtriyesinin ubudiyet olduğu anlaşıldığı gibi;

ruhanî ulviyetine ve ebediyete olan derece-i iştiyakına da dikkat edilirse, en evvel insan bu

âlemden daha latif bir âlemde ruhen yaratılmış da, teçhizat almak üzere muvakkaten bu âleme

gönderilmiş olduğu anlaşılır." (Ms: 186)

459. “Ve misal, âlem-i cismanî ile âlem-i ruhanî arasında bir köprüdür." (Ms: 225)

460. “Hem dahi, ağaçların başlarındaki meyvelerin kemal-i zînetlerinden çiçeklerin tebessümkârane

vaziyetleri; ve seherlerde esen nesîm-i ruh-efza içinde kuşların cıvıldaşmaları; ve yağmurun

ezhar ve çiçeklerin güzel yüz ve yanaklarında hazînane gamgama ve terennümleri; ve validelerin

küçücük yavrucuklarına karşı gayet merhametkârane bir şefkatle terahhumları ise; elbette ins

ve cinn, ruhanî ve hayvan, melek ve cânna karşı bir Vedud’un kendini tanıttırması ve bir

Rahman’ın kendini sevdirmesidir." (BMs: 132)

461. “Öyle de insan, ruhanî hayatı cihetiyle dahi, Kur’andaki manevî gıdaların çok çeşitlerine

muhtaç oluyor." (BMs: 254)

462. “kâinatı tekbir ve tehlil nağmeleriyle lebaleb eden ruhanî ve saire cinsleridir ki; eşyanın

kesafet ve katılığı onları eşyanın cevflerini görmekten men’edemez ve bir şeyin şuhudu, diğer

şeyleri görmekten onları meşgul etmez bir tarz-ı hayattadırlar." (BMs: 344)

463. “Ve keza âlem-i misal, âlem-i cismanî ile âlem-i ruhanî mabeyninde bir köprüdür." (BMs: 469)

464. “İşte şöyle bir mü’min-i muvaffak faraza bir cehenneme girse de, biiznillah onun için o

cehennem, ruhanî bir cennete dönüşmesi mümkündür." (BMs: 570)

465. “Bazı veliler ruhanî teşrif buyurdular." (B: 114)

Page 60: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 60

466. “İkinci ve üçüncü tekrarlarımda öyle bir zevk-i ruhanî uyandırdı ki; eğer kalb ve kalemim

ruhuma tercüman olabilseler, belki bir derece siz üstadıma minnetdarane arza cür’et eylerdim."

(B: 185)

467. “Büyük zevk-i ruhanî ile okumakla beraber, fakir talebeniz bunu çoktan hissetmiştim." (B:

208)

468. “Çünki Şeyh-i Geylanî’nin medih buyurduğu zât-ı mübarekin yazmış olduğu eseri tenkid değil,

kemal-i hürmetle tasvib ve tahsin ve takdir ve büyük bir zevk-i ruhanî ile okumaktan başka ne

yapabiliriz?" (B: 209)

469. “O Nurları yazdıkça kalemim ve kalbim gayet şirin ve ruhanî bir sevinç hissediyorum." (B:

234)

470. “Yalnız ben bundan hissediyorum ki: Resul-i Ekrem’in (A.S.M.) Sünnet-i Seniyesini ihyaya

çalışan ve neşreden Risale-i Nur, Resul-i Ekrem’in (A.S.M.) takdir ve tahsinine mazhar olmuş ki,

imdad-ı ruhanî ile câmimiz olan bu vilayete manevî teşrif etti." (B: 239)

471. “Vakta ki, Risale-i Nur hattâ enhar-ı Nur demesine şayeste olan mektublardan, yine

tesadüfen elime geçen bir nüshayı görünce ve münderecatındaki hakaika dalınca, inayet-i

Rabbanî, mu’cizat-ı Kur’anî, himemat-ı Sübhanî, keramat-ı ruhanî eseri olmalıdır ki, kasî kalbime,

âsi ruhuma, gafil aklıma, mağrur vicdanıma, sakîm düşünceme "tâk" diye bir tokmak vuruldu." (B:

375)

472. “İKİNCİ MES’ELE: Yirmi sene evvel tab’edilen Sünuhat Risalesi’nde, hakikatlı bir rü’yada

âlem-i İslâm’ın mukadderatını meşveret eden ruhanî bir meclis tarafından, bu asrın hesabına

Eski Said’den sordukları suale karşı verdiği cevabın bir parçası şimdilik tezahür etmiştir." (K:

19)

473. "$ Ruhanî inkıbaz inşâallah geçecektir." (K: 203)

474. “yüzbin millet ve insan nev’i gibi çok hâdisat-ı acibeye mazhar o milletlerden her baharda

yalnız birtek arı milletine ve üzüm taifesine baksan, bu nev’-i beşerdeki hâdisatın yüz defa daha

mûcib-i merak ve ruhanî, manevî zevklere medar hâdiseler var." (E: 57)

475. “Fakat Risale-i Nur’un hârika fütuhatı ve şakirdlerinin ehl-i hakikat nazarında ve ruhanî ve

melaikeler yanında hürmet ve merhametle karşılanmaları, benim şahsıma gelen ihanet ve

hakaretlerin sivrisinek kanadı kadar ehemmiyeti kalmaz." (E: 126)

476. “O bedbaht ehl-i ihanet, dindarlık cihetiyle, ehl-i din ve ehl-i ulûm-u diniyenin hürmetini

kırmak dine bir ihanet olduğu cihetinde, ruhanî ve melaikelerin ve ehl-i iman ve ehl-i hakikatın

nazarında mel’un olduğu gibi; binden ancak bir-iki serserinin veya zındığın âferinini kazanırlar."

(E: 126)

Page 61: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 61

477. "Çünki uhrevî hasenatın bâki meyvelerini fâni hayatta cüz’î bir zevk için sarfetmek, sırr-ı

ihlasa muhalif olmasından kat’iyen haber veriyorum ki: Târik-üd dünya ehl-i riyazetin arzu ve

kabul ettikleri ruhanî, cinnî hüddamlar bana her gün hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum

vakitte" (Em: 12)

478. “Birinci Nümunesi: Nurlarla şiddetli alâkası bulunan birkaç has kardeşimizin nazarını, fikrini

başka tarafa çevirmek veya zevkli ve ruhanî bir meşreb ile meşgul edip, hizmet-i imaniyeye

karşı zaîfleştirmek için bazı şahıslar ispirtizma denilen ölülerle muhabere namı altında cinnîlerle

muhabere etmek gibi hattâ bazı büyük evliyalarla, hattâ peygamberlerle güya bir nevi konuşmak

gibi eski zamanda kâhinlik denilen, şimdi de medyumluk namı verilen bu mes’ele ile bazı

kardeşlerimizi meşgul ediyorlar." (Em: 155)

479. “Aramızda ruhanî rabıta var." (T: 713)

480. “Allah’tan, bu ruhanî taallukatlarını çok çok payidar etmesini dua ederim." (T: 713)

481. “Ben bir Pakistanlı müslüman, Türkiye’ye hiç gitmedim, Said Nursî’yi görmedim, lâkin İstanbul

Üniversitesi Nur talebelerinin neşrettikleri kitablardan bazı parçaları mütalaa ederek, hakikî,

ruhanî bir lezzet hissettim." (T: 716)

482. "(Leonard’ın “İslâmiyet ve ahlâkî ve ruhanî kıymeti” eserinden)" (Nç: 191)

483. “Kur’an’ın gösterdiği vesail ile, doğru hikmetin kuvvetiyle, bir seyr-i ruhanî olarak semavatın

ulûmlarına çıkacağım." (Mu: 54)

484. “Bunu tamamen temaşa ettiğimizden sonra, zaman ve mekân ile mukayyed olmayan seyr-i

ruhanî ile zaman-ı mazi kıt’asına girip ebna-yı cinsimiz olan ebna-yı mazi ile seyyale-i berkıye-i

tarihiye ile muhabere edeceğiz." (Mu: 55)

485. “Biz elbisemizi çıkardığımız gibi, onlar da cesedlerini çıkarıp seyr-i ruhanî ile o ma’rezgâh-ı

acaibe temaşa ediyorlar." (Mu: 64)

486. “Bülbüllerin nağamatına aheng-i ruhanî veren ise, nazm-ı maânîdir." (Mu: 87)

487. “Tenvir: Ef’al-i ihtiyariyenin nazzamı olan şeriat ve kanun şu kadar hark ve muhalefetle

beraber birçok cühhal-i vahşiye; âdeta şeriatı bir hâkim-i ruhanî ve nizamı bir sultan-ı manevî

tevehhüm edip, bir tesiri tahayyül eder." (Mu: 127)

488. “Veyahut bir bedevî veya bir şâir-üt tab’, nâsı bir vaz’-ı hasende ifrağ eden ve mabeynlerini

te’lif eden nizamı bir mevcud-u manevî ve şeriatı bir halife-i ruhanî temessül ederse, çok

görünecek midir?" (Mu: 127)

489. “Dördüncü ve Beşinci Maniler: Papazların ve ruhanî reislerin riyasetleri ve tahakkümleri ve

ecnebilerin körükörüne onları taklid etmeleridir." (H: 28)

Page 62: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 62

490. “Meselâ: Küre-i Arz’a emr-i İlahî ile nezarete memur Sevr ve Hut namlarında iki ruhanî

melaikeyi dehşetli cismanî bir öküz, bir balık tevehhüm edip ehl-i fen ve felsefe hakikatı

bilmediklerinden İslâmiyete muârız çıkmışlar." (H: 29)

491. “Hem âlem-i şehadette ve cismanî kâinatta bunların vücudu gibi, âlem-i ruhanî ve maneviyatta

kudret-i ezeliyenin daha acib müteselsil nazîreleri var olduğunu aklı bulunan tasdik eder, gözü

bulunan çoğunu görebilir." (H: 71)

492. “Dünyanın ruhanî lezzeti olan hüzn-ü masumane ve mazlumaneden, zayıfa şefkat ve gadre

şiddet-i nefret dersini aldım." (D: 46)

493. “Hem Şafiî olduğunuzdan ve imam arkasında kıraat-ı Fatiha ile semavî ve ruhanî vızıltılarınız

sizi mezheben ve medreseten ve fıtraten $ nın başka bir ünvanı olan teşebbüs-ü şahsiyeye

teşvik ediyor." (D: 53)

494. "Hayâ ve hamiyetten neş’et eden civanmerdane humret (1); hürmet ve merhametten tevellüd

eden masumane tebessüm (2); fesahat ve melahattan hasıl olan ruhanî halâvet (3); aşk-ı

şebabîden, şevk-i baharîden neş’et eden semavî neş’e (4); hüzn-ü gurubîden, ferah-ı seherîden

vücuda gelen melekûtî lezzet (5); hüsn-ü mücerredden, cemal-i mücelladan tecelli eden

mukaddes zînet (6);(Haşiye) birbiri" (Mü: 72)

495. “Kur’anın iman hakikatları karşısında periler peşinde, ruhanî ve melekler, baba oğul, bay u

geda, yâr u ağyar halka-i tedris ve envarında aynı safta dizdize oturup ve hep seni dinleyip

ruhlara hüda ve şifa ve süruru hep senden alıyorlar." (Ko: 100)

496. Ruhanîde

497. “İKİNCİ NÜKTE: İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî (R.A.) demiş ki: "Ben seyr-i ruhanîde kat’-ı

meratib ederken, tabakat-ı evliya içinde en parlak, en haşmetli, en letafetli, en emniyetli;

Sünnet-i Seniyeye ittibaı, esas-ı tarîkat ittihaz edenleri gördüm." (L: 50)

498. “İmam-ı Rabbanî Müceddid-i Elf-i Sâni (R.A.) diyor ki: "Ben seyr-ü sülûk-u ruhanîde

görüyordum ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan mervî olan kelimat nurludur, sünnet-i

seniye şuaı ile parlıyor." (L: 56)

499. “Âlem-i cismanîde tasarruf ettiği gibi, âlem-i ruhanîde gezer, âlem-i misale seyahat eder;

kendisi o âlemleri ziyarete gittiği gibi, o âlemler de, onun ruhunun âyinesinde temessül etmekle

iade-i ziyaret etmiş gibi olurlar." (İ: 178)

500. “Mi’rac-ı ruhanîde devrandadır ol mübarek Üstad" (B: 115)

501. Ruhanîler

Page 63: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 63

502. “Öyle de, ruhaniyata dahi hava ve esir ve âlem-i misalin bazı mevcudatı âyine hükmünde ve

berk ve hayal sür’atinde bir vasıta-i seyr ü seyahat suretine geçerler ve o ruhanîler hayal

sür’atiyle o meraya-yı nazifede, o menazil-i latifede gezerler." (S: 195)

503. “Öyle de: Nurani şeylere ve ruhaniyata dahi, hava ve esîr ve âlem-i misalin bazı mevcudatı,

âyineler hükmünde ve berk ve hayal sür’atinde birer vasıta-i seyr ü seyahat suretine geçerler

ki, o nuraniler ve o ruhanîler, hayal sür’atiyle o meraya-yı nazifede ve o menazil-i latifede

gezerler." (S: 609)

504. “Huriler nev’i ve ruhanîler cemaatı ve melek cinsi ve cin taifesi ve insan nev’i, birer güzel

şahıs hükmünde tasvir ve tanzim ve icad edilmiştir." (S: 631)

505. “O zîşuur ruhanîler nurdan oldukları için, nâr onlara nur gibi olur." (L: 66)

506. “Ve âlem güzel ve büyük bir insan ve huriler nev’i ve ruhanîler taifesi ve hayvanlar cinsi ve

insan sınıfı herbiri manen güzel bir insan hükmünde, bu mertebenin gösterdiği esmayı

safahatıyla gösteriyor." (L: 292)

507. “ruhanîler ve melaikeler de hayran oluyorlar." (L: 431)

508. “Hâşâ, melekler ve ruhanîler adedince hâşâ ve kellâ!.." (Ş: 39)

509. “Meselâ: Çok geniş olan memleket-i Rabbaniyenin her tarafını, hususan melaike ve ruhanîler

ile semavatı ve ervah ile âlem-i gaybı şenlendirdiği gibi; maddî âlemi dahi, hususan hava ve arzı,

her vakit ve her tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların vücudlarıyla şenlendirmek ve

ruhlandırmak hikmetiyle ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki pek kuvvetli bir kamçı olarak hayvanları

ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik ederek tenbellikten ve ataletten kurtarıp

gezdirmesi, şuunat-ı rububiyetin bir hikmetidir." (Ş: 174)

510. “Bu eski ve yeni iki Medrese-i Yusufiyedeki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden

vazgeçmeyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde talebeliğini bırakmayan ve bu kadar

tehacüme karşı kuvve-i maneviyesi kırılmayan zâtları ehl-i hakikat ve nesl-i âti alkışlayacakları

gibi, melaike ve ruhanîler dahi alkışlıyorlar diye kanaatım var." (Ş: 305)

511. “İkinci vechi şudur ki: Şahs-ı İsa Aleyhisselâm’ın kılıncı ile maktul olan şahs-ı Deccal’ın teşkil

ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevîsini öldürecek ve

inkâr-ı uluhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhanîleridir ki; o ruhanîler, din-i

İsevî’nin hakikatını hakikat-ı İslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, manen

öldürecek." (Ş: 587)

512. “Hem o ârifler ve kâhinler gibi risalet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) gaybî haber veren ve sözleri

işitilen ve şahısları görünmeyen hâtif denilen ruhanîler, pek sarih bir surette Muhammed’in

(A.S.M.) nübüvvetinden haber verdikleri gibi; çok muhbirler, hattâ saneme kesilen kurbanlar ve

Page 64: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 64

sanemler ve mezar taşları nübüvvetinden haber vermeleriyle onun risaletine ve hakkaniyetine

imza basıp tarih lisanıyla şehadet etmişler." (Ş: 629)

513. “Ancak gayr-ı mahdud oraya münasib melaike ve ruhanîler o vazifeyi îfa edebilir." (Ms: 204)

514. “Ve âlem, güzel ve büyük bir insan; ve huriler nev’i ve ruhanîler taifesi ve hayvanlar cinsi ve

insan sınıfı, her biri bazan güzel bir insan hükmünde bu mertebenin gösterdiği esmayı,

safahatıyla gösteriyor." (BMs: 133)

515. “Çünki enbiya, evliya ve ruhanîler gibi ağırlıklarını bırakan veya cesedlerini çıkaranlar hiffet

peyda ediyorlar." (BMs: 412)

516. “Bin üçyüz seneden beri, sahib-i insafı hayrette bırakan ve dünyanın her köşesinde ve beşerin

her tabakasında, cinn ve beşer lisanında, semavatta melek ve ruhanîler lisanında, en yüksek

makam-ı mümtazı işgal eden, o Furkan-ı İlahî’nin esrar-ı mühimmesinden ve i’caz-ı azîmesinden

bir parçası daha, susmak bilmeyen mu’ciznüma bir sada ve latif bir avaz ve tükenmez bir feyizle

karşımıza çıkıyor." (B: 93)

517. “Kur’an-ı Azîmüşşan’ın herbir harfinin ekalli on hasene olmakla beraber; tekerrür ettikçe ve

mübarek vakitlere rast geldikçe ve melek ve sair zîşuur ruhanîler kıraatını dinledikçe herbir

harfi öyle bir çekirdek olur ki, hasenat cihetinden öyle bir manevî sünbül teşekkül eder ki; o

sünbülün taneleri, tekellüm vaktinde ağızdan çıkan bir kelimenin havanın dalgalarının

âyinelerinde temessül eden milyonlarca o kelime gibi kelimelerin adedine belki müsavi gelir." (B:

337)

518. “Evvelâ: Medreset-üz Zehra’nın üç şakirdinin hafifçe bir ay hapis cezası ve pek haksız ve çok

manasız ve soğuk hâkimin hiddetine maruz kalmalarına mukabil, kat’î bir kanaat ile ve çok

emarelerin kuvvetiyle müjde veriyoruz ki; o şakirdler ve yardımcıları, o adamın küçücük verdiği

ceza ve manasız hiddetine bedel, ruhanîler, melaikeler ve istikbaldeki nesl-i âtî milyonlar

alkışlamalar ile öyle şakirdleri tebrik ediyorlar ve haps-i ebedînin milyonlar sene cezalardan

kurtulmağa vesile oldukları için, böyle sinek kanadı kadar ehemmiyeti olmayan bu gibi taciz ve

tazibleri hiçe indirir, belki iftiharla sevindirir." (E: 269)

519. “Evvelâ: Bazı has kardeşlerim şahsıma hizmette dikkatsizlik ettiklerinden, onların bana karşı

acımasını noksan gördüğümden bazan hiddet ve tekdir ettiğim vakit kalbime geldi ki: O

bîçareler ziyade hüsn-ü zanla tahmin ediyorlar ki, "Üstadımız istese belki bazı ruhanîler,

cinnîler de hizmet edecekler, belki ediyorlar." (Em: 12)

520. Ruhanîlerden

521. “Hülâsa: Ruhanîlerden bir ferdin bir zamanda vücudu tahakkuk etse, bu nev’in vücudu

tahakkuk eder." (İ: 198)

Page 65: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 65

522. “Evet, benim birtek mektubumu yazan birtek adamın hükûmetçe araştırılması ve ehemmiyetle

bakılması tazyiki zamanında, şahsımdan binler derece daha ziyade konuşan ve tesirli ders veren

Risale-i Nur’un Zülfikar-ı Mu’cizat’ın bin nüshaları ve bin dille ve binler mektubatıyla şimdiye

kadar çok rakibleri bulunan ve takib edilen ve mümaşata tenezzül edemeyen Ahmed Nazif’in

kalemiyle serbest ve mümanaat görmeden yazılmasına; değil yalnız kuşlar, belki melekler ve

ruhanîlerden bir kısım, temessül edip bu hârika muvaffakıyeti tebrik etseler, yine çok değil."

(E: 174)

523. Ruhanîlerdir

524. “ettiği dört kısım amelenin birincisi: Melaike ve ruhanîlerdir." (S: 513)

525. Ruhanîlere

526. “Evet ısırıcı haşerat ve böceklerin mübarek melaike ve nuranî ruhanîlere nisbeti ne ise;

beşerin kelimatı, Kur’anın kelimatına nisbeti odur." (S: 433)

527. “Öyle ise, şu nihayetsiz hüsn-ü san’at içinde gıda-yı ervah ve kut-u kulûb; elbette melaike ve

ruhanîlere bakar, gösterir." (S: 505)

528. “Hem şu kâinatın Sâni’i, şu kâinatı enva’-ı acaib ve zînetlerle süslendirmek suretinde yapması

ve zîşuur mahlukatına seyr ü tenezzüh ve ibret ü tefekkür için ona idhal etmesi ve mukteza-yı

hikmet olarak onlara o âsâr ve sanayiinin manalarını, kıymetlerini, ehl-i temaşa ve tefekküre

bildirmek istemesine mukabil; en azamî bir surette cin ve inse, belki ruhanîlere ve melaikelere

de Kur’an-ı Hakîm vasıtasıyla rehberlik eden, yine bilbedahe o zâttır." (S: 577)

529. “Ruhanîlere, daimî mevcud bir mütalaagâh olur." (M: 502)

530. “Birinci Nokta: Hava unsurunun yüksek ve ehemmiyetli bir vazifesi $ âyetinin sırrıyla, güzel

ve manidar ve imanî ve hakikatlı kelimelerin kalem-i kaderin istinsahıyla ve izn-i İlahî ile intişar

etmesiyle bütün küre-i havadaki melaike ve ruhanîlere işittirmek ve Arş-ı Azam tarafına

sevketmek için kudret-i İlahî kaleminin mütebeddil bir sahifesi olmaktır." (Em: 67)

531. Ruhanîleri

532. “Hattâ Şeyh-i Geylanî, İmam-ı Rabbanî gibi bazı zâtların ihbarat-ı sadıkaları ile; bir dakikada

arşa kadar uruc-u ruhanîleri oluyor." (S: 572)

533. “Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’eden

(Hazret-i Cibril’in "Dıhye" suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer

suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle

dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ı, İsa dinine ait en mühim bir

hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki

Page 66: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 66

âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için

ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm’in hikmetinden uzak değil.." (M: 57)

534. “(Haşiye): Hattâ hadîs-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’an ile

ittifak edip, müşterek düşmanları olan zendekaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i

diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslekdaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek,

belki Hristiyanların hakikî dindar ruhanîleri ile dahi, medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten

medar-ı münakaşa ve niza’ etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı

ittifaka muhtaçtırlar." (L: 151)

535. “Cenab-ı Hakk’ın zîşuur mahlukları ve ruhanîleri ve melaikeleri kâinatı doldurmuş, her tarafı

şenlendirmişler." (L: 152)

536. “Evet küre-i arzda dörtyüzbin nevileri zîhayattan halkeden, hattâ en âdi ve müteaffin

maddelerden zîruhları çoklukla yaratan ve her tarafı onlarla şenlendiren ve mu’cizat-ı san’atına

karşı, onlara dilleriyle "Mâşâallah, Bârekâllah, Sübhanallah" dediren ve ihsanat-ı rahmetine

mukabil "Elhamdülillah, Veşşükrü-lillah, Allahüekber" o hayvancıklara söylettiren bir Kadîr-i

Zücelali ve’l-Cemal, elbette, bilâşek velâ-şübhe, koca semavata münasib, isyansız ve daima

ubudiyette olan sekeneleri ve ruhanîleri yaratmış, semavatı şenlendirmiş, boş bırakmamış ve

hayvanatın taifelerinden pekçok ziyade ayrı ayrı nevileri meleklerden icad etmiş ki, bir kısmı

küçücük olarak yağmur ve kar katrelerine binip san’at ve rahmet-i İlahiyeyi kendi dilleriyle

alkışlıyorlar; bir kısmı, birer seyyar yıldızlara binip feza-yı kâinatta seyahat içinde azamet ve

izzet ve haşmet-i rububiyete karşı tekbir ve tehlil ile ubudiyetlerini âleme ilân ediyorlar." (Ş:

264)

537. “Kezalik bu kesif âlemde ruhanîleri deverandan, cinnîleri cevelandan, şeytanları cereyandan,

melekleri seyerandan men’edecek bir mani yoktur." (Ms: 138)

538. "(A.S.M.) hârika bir kerametini gözlere gösteren ve Kur’anın altun bir anahtarı olan kalem-i

Hüsrevî; değil yalnız bizleri, belki ruhanîleri ve melekleri de sevindiriyorlar." (K: 6)

539. “mübareklerin, sâri ve dehşetli hastalıklara tiryaklar ve ilâçlar yetiştirmeleri ve mütemadiyen

çalışmaları, bizi belki ruhanîleri ve rical-ül gayb zâtları dahi sevindiriyor." (K: 224)

540. “Sâlisen: Hüsrev’in mektubunda, Atabey’li Kötürüm Ali ve Eğirdir’li Kâzım’ın Nurlara tam

şevkle hizmetleri, hattâ ruhanîleri de onları tebrike ve tahsine sevkeder." (E: 153)

541. “Misyonerler ve Hristiyan ruhanîleri, hem Nurcular, çok dikkat etmeleri elzemdir." (E: 159)

542. “Kur’an-ı Hakîm’in önünde kendi imzasıyla ve bütün kuvvetiyle tasdikkârane secde etmesini

yazan ve inad ve enaniyetini ve dinsizliğini bırakıp Kur’ana teslim olduğunu âleme ilân ettiğini

ceridelerde neşredildiği bir hengâmda ve bütün edyan-ı semaviyeyi inkâr eden ve şark-ı

şimalîdeki şimdiki dehşetli hükûmetin teşviki ile kesretle içindeki müslümanları hacca gönderip,

Page 67: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 67

âlem-i İslâm nazarında dinsizliğini ve inad ve adavetini bırakmak tarzında güya Kur’anı inkâr

edemiyor ve azametine karşı bir nevi teslimiyet ve dehalet tarzında buradakilerden daha ziyade

Kur’anı ehemmiyetli biliyorum diye, bu noktada onlar benden daha geri düşüyorlar ki, benim

kadar hacı gönderemiyor demesine mukabil, buradakiler dahi mâşâallah tam müsaade ettikleri

halde ve böyle siyasî propaganda edildiği bir zamanda, Medreset-üz Zehra’nın Nur şakirdleri, o

mahiyet ve azametteki Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın hakikatlarını Zülfikar ve Asâ-yı Musa gibi

hârika risalelerle mu’cizelerini kalemleriyle neşredip en muannid dinsizleri tasdike mecbur

etmelerine mukabil, ehl-i dalaletin hücumu; elbette değil yalnız ehl-i hakikat insanları, belki

ruhanîleri, belki melekleri de ağlatır ve arzı ve semayı hiddete getirebilir." (E: 270)

543. “Belki ayn-ı hakikat ve edeb ve hürmet ve istifade odur ki; Celaleddin-i Süyutî, Celaleddin-i

Rumî ve İmam-ı Rabbanî gibi zâtların seyr ü sülûk-u ruhanîleri gibi seyr ü sülûk ile yükselerek o

kudsî zâtlara yanaşmak ve istifade etmektir." (Em: 156)

544. “Birincisi: Risale-i Nur’da beyan edilen hadîs-i şerifteki $ sırrıyla, ihtiyar kadınların Risale-i

Nur cihetinde hârika istifadeleri ve zevk-i ruhanîleri merhume validemin merhametkârane

hususî şefkatinden gelen lezzete mukabil küllî ve umumî bir surette binler valideleri rahmet-i

İlahiye bana ihsan ettiği gibi, üç merhume hemşirelerimin şefkatkârane, kardeşane sevinç ve

sürurlarına bedel, yüzbinler genç hanımları bana hemşire nev’inde Risale-i Nur cihetiyle verip

duaları ile ve Nurlarla alâkadarlıkları ile hemşirelerim yüzünden kaybettiğim üç faide yerine

binler faide-i manevî ve sürur-u ruhî ihsan etmiş." (Em: 212)

545. Ruhanîleridir

546. “Beşinci Tabaka-i Hayat: Ehl-i kuburun hayat-ı ruhanîleridir." (M: 7)

547. “İkinci vechi şudur ki: Şahs-ı İsa Aleyhisselâm’ın kılıncı ile maktul olan şahs-ı Deccal’ın teşkil

ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevîsini öldürecek ve

inkâr-ı uluhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhanîleridir ki; o ruhanîler, din-i

İsevî’nin hakikatını hakikat-ı İslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, manen

öldürecek." (Ş: 587)

548. Ruhanîlerin

549. “Hem temessül-ü ervaha işaret eden Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm’ın ifritleri celb ve

teshirine dair âyetler, hem $ misillü bazı âyetler, ruhanîlerin temessülüne işaret etmekle

beraber celb-i ervaha dahi işaret ediyorlar." (S: 258)

550. “Ne, melekûte geçen evliyaların eserinde; ne, umûrun bâtınlarına geçen İşrakiyyunun

kitablarında; ne, âlem-i gayba nüfuz eden ruhanîlerin maarifinde hiç bulunmuyor." (S: 439)

551. “Melaikelerin ve ruhanîlerin kesretle vücudlarını kabul etmek ne derece hakikat ve bedihî ve

makul olduğunu ve Kur’anın beyan ettiği gibi onları kabul etmeyen, ne derece hilaf-ı hakikat ve

Page 68: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 68

hilaf-ı hikmet bir hurafe, bir dalalet, bir hezeyan, bir divanelik olduğunu şu temsile bak, gör:"

(S: 507)

552. “Melaikenin vücuduna ve ruhanîlerin sübutuna ve hakikatlerinin vücuduna bir icma’-ı manevî ile

-tabirde ihtilaflarıyla beraber- bütün ehl-i akıl ve ehl-i nakil, bilerek bilmeyerek ittifak

etmişler denilebilir." (S: 509)

553. “Hangi hakikata güveniyorsun ki; bütün ehl-i akıl, bilerek bilmeyerek melaikenin manasının

sübutuna ve tahakkukuna ve ruhanîlerin tahakkukları hakkında ittifaklarına karşı geliyorsun,

kabul etmiyorsun?" (S: 510)

554. “Madem öyledir, işte bak: Görmüyor musun ve işitmiyor musun ki; bütün ehl-i edyan, bütün

asırlarda, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar melaikenin vücuduna ve ruhanîlerin tahakkukuna

ittifak etmişler ve insanın taifeleri, birbirinden bahsi ve muhaveresi ve rivayeti gibi

melaikelerle muhavere edilmesine ve onların müşahedesine ve onlardan rivayet etmesine icma’

etmişlerdir." (S: 511)

555. “müşahedelerinden ve ruhanîlerin rü’yetlerinden hasıl olan mebadi-i zaruriyedir, esasat-ı

kat’iyedir." (S: 512)

556. “Birinci maksaddaki melaike ve ruhanîlerin vücudlarına delalet eden hemen bütün deliller, şu

mes’elemiz olan beka-i ruha dahi delildirler." (S: 515)

557. “Elbette karanlıklı bir hane hükmünde olan şu arza nisbeten müzeyyen kasırlar, mükemmel

saraylar hükmünde olan yıldızlar ve yıldızların denizleri olan gökler; zîşuur ve zîhayat ve pek

kesretli ve muhtelif-ül ecnas olan melaike ve ruhanîlerin meskenleridir." (S: 569)

558. “Güneşin âyinelerdeki misalleri, Güneşin ziya ve hararetini gösterdiği gibi; melaike gibi

ruhanîlerin dahi, âlem-i misalin ayrı ayrı âyinelerinde misalleri onların aynılarıdır, hassalarını

gösterirler." (M: 352)

559. “Eğer ihlas ile, niyet-i sadıka ile o havadaki kelimeler hayatlansalar, lezzetli birer meyve gibi

ruhanîlerin kulaklarına girer." (L: 152)

560. “Meselâ: Kâinatta Levh-i Mahfuz’un gayet kat’î bir delil-i vücudu ve bir nümunesi, insandaki

kuvve-i hâfızadır ve âlem-i misalin vücuduna kat’î delil ve nümune, kuvve-i hayaliyedir (Haşiye)

ve kâinattaki ruhanîlerin bir delil-i vücudu ve nümunesi, insandaki kuvvelerdir ve latifelerdir ve

hakeza..." (L: 355)

561. “Çünki iman ettim ki: Bâki-i Zülkemal’in bekası ve varlığıyla Resail-ün Nur yalnız insanların

hâfızalarında ve kalblerinde nakşolmuyor; belki hadsiz zîşuur mahlukatın ve ruhanîlerin bir

mütalaagâhları olmakla beraber rıza-i İlahîye mazhar ise Levh-i Mahfuz’da ve elvah-ı

mahfuzada irtisam ederek sevab meyveleriyle tezeyyün eder." (Ş: 63)

Page 69: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 69

562. “Hem nev’-i insanın humsu, belki kısm-ı azamı, göz önünde ona müncezibane ve dindarane

irtibatı ve hakikatperestane ve müştakane kulak vermesi ve çok emarelerin ve vakıaların ve

keşfiyatın şehadetiyle, cinn ve melek ve ruhanîlerin dahi, tilaveti vaktinde pervane gibi

hakperestane etrafında toplanması, Kur’anın kâinatça makbuliyetine ve en yüksek bir makamda

bulunduğuna bir imzadır." (Ş: 137)

563. “Sizin zaman-ı Âdem’den beri hem ruhanîlerle, hem bizimle görüşmenizin yüzer tevatür

kuvvetinde hâdiseleri var ve bizim ve ruhanîlerin vücudlarına ve ubudiyetlerine delalet eden

hadsiz emare ve deliller var." (Ş: 219)

564. “Çünki zîşuur ve hadd ü hesaba gelmeyen melek ve ruhanîlerin ve insanlardan ehl-i hakikatın

ve ashab-ı vicdanın ve iman-ı tahkikî sahiblerinin nazarlarında, hak ve hakikat ve Kur’an ve iman

yolunda bu asra meydan okuyan bir kahramanlar kafilesi suretinde görünüyorlar." (Ş: 322)

565. “için cinnî ve ruhanîlerin vücudlarını kat’î hüccetler ile isbat etmeye çalışmış, bu mes’eleye

üçüncü derecede bakmış, tafsilini başkalara bırakmış." (Ş: 338)

566. “İşte Mi’rac-ı Muhammedî’de (A.S.M.) denilen $ kelime-i kudsiyesi; ehl-i marifet ve iman ve

küllî şuur sahibi olan ins ve cinn ve melek ve ruhanîlerin, kâinatı güzel tayyibeleri ve haseneleri

ve ubudiyetleriyle güzelleştiren ve güzellerin âlemine bakan ve sermedî Cemil-i Mutlak’ın hadsiz

cemal ve güzelliklerini ve kâinatı süslendiren isimlerinin daimî güzelliklerini tam bilen ve aşk u

şevkle küllî ubudiyetler ile mukabele eden ve parlak iman ve geniş marifetler ve medh ü

senaların revaih-i tayyibe ve hoş kokularıyla Hâlıklarına karşı o hadsiz tayyibatlar manasıyla

Mi’racda söylenmiş sırrıyla; teşehhüdde bütün ümmet, her gün usanmadan o kudsî kelime-i

tayyibeyi tekrar ederler." (Ş: 645)

567. “Ve o intisab ise, saltanat-ı uluhiyetin dellâlları ve ilâncıları olan ins ve melek ve ruhanîlerin

marifet ve tasdikleriyle anlaşılır." (Ş: 645)

568. “Beşinci basamak: Ruhanîlerin ahyarı, semada bulunduklarından, eşrarı da letafetlerine

güvenerek onları takliden iltihak etmek istediklerinde, ehl-i sema, onları şeraretleri için kabul

etmeyerek def’ediyorlar." (Ms: 205)

569. “netaic-i efkârlarında, ne de umûrun bâtınlarına varan "İşrakiyyun"un eserlerinde ve ne de

âlem-i gayba nüfuz eden ruhanîlerin kitablarında bulunmuştur." (BMs: 270)

570. “Şimdi şu hakikata misal için masnuat-ı İlahiye içinde mevcud bulunan harekâtın sür’at

derecelerine işaret etmek, hususan ses, ziya, elektrik, hayal, nur-u akıl, melaike ve ruhanîlerin

derece-i sür’atlerini beyan etmek için, bir ölçü olmak üzere, içiçe çok milleri bulunan bir saat

farzediyoruz." (BMs: 397)

Page 70: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 70

571. “Birinci Cihet: Din-i İsevî’nin hakikîsini esas tutan İsevî Ruhanîlerin cemaati ve onlara karşı

dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın

yanında bir çocuk kadar da olamaz." (K: 81)

572. “Şeraretli ruhun dahi ebedî bir haps-i münferidde mahkûm olmakla beraber, ehl-i iman ve

ruhanîlerin nefret ve lanetini kazanacaksın!" (E: 127)

573. “Hikmet-ül İstiaze Lem’asını ve Yirmidokuzuncu Söz’ün melaike ve ruhanîlerin vücudlarına

dair kısmını okusun." (E: 158)

574. Ruhanîlerinde

575. “Fakat âlem-i mana ve âlem-i misalde ve âlem-i berzah ve ervahta, küremizi bir çamın

çekirdeği hükmünde farzetsek, ondan temessül ve teşekkül eden misalî şeceresi, o çekirdeğe

nisbeten koca bir çam ağacı kadar olduğundan, bir kısım ehl-i şuhud, seyr-i ruhanîlerinde, Arz’ın

tabakalarından bazılarını âlem-i misalde pek çok geniş görüyorlar; binler sene bir mesafe

tuttuklarını görüyorlar." (M: 82)

576. Ruhanîleriyle

577. “Risale-i Nur’un İhlas Lem’alarında denildiği gibi; şimdi ehl-i iman, değil müslüman

kardeşleriyle belki hristiyanın dindar ruhanîleriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf mes’eleleri

nazara almamak, niza’ etmemek gerektir." (E: 206)

578. “O zâtın üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslâmiyeyi İttihad-ı İslâma bina ederek, İsevî

ruhanîleriyle ittifak edip din-i İslâma hizmet etmektir." (St: 9)

579. Ruhanîlerle

580. “O boş ve hâlî tevehhüm edilen semavat dahi melaikelerle, ruhanîlerle doldu, şenlendi." (M:

411)

581. “Sizin zaman-ı Âdem’den beri hem ruhanîlerle, hem bizimle görüşmenizin yüzer tevatür

kuvvetinde hâdiseleri var ve bizim ve ruhanîlerin vücudlarına ve ubudiyetlerine delalet eden

hadsiz emare ve deliller var." (Ş: 219)

582. “Kâinatımı ve dünyamı şenlendirdi, melekler ve ruhanîlerle doldurdu, âlemimi sevinçle

güldürdü." (Ş: 258)

583. Ruhanîleşmiş

584. Daima onların demdemelerinin mevzuu olan ihlası; hem de tekke denilen manevîleşmiş

kışlalarda, tarîkat denilen ruhanîleşmiş askerlikte ona murabıt oldukları cihad-ı ekberi ve terk-i

iltizam-ı nefsi; hem de onların şiarı olan, zühdün manası olan terk-i menafi-i şahsiyeyi; hem de

daima iddiasında bulundukları ve mizac-ı İslâmiyetin mayesi olan muhabbeti isterim." (Mü: 75)

Page 71: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 71

585. Ruhanîmi

586. “Şu asırda hazine-i hassa-i maneviyenin hazinedar-ı bînazîri de, o kıymetdar sâiline en

kıymetdar ve ruha tam bir gıdabahş mevadd-ı maneviye-i Kur’aniye ile i’zaz ve ikram ederken o

halkaya lâyık ve müstehak olmadığım halde, fakir de gıda-yı ruhanîmi ârâmsız alınca; o mevaidi

ihsan edene de, getirene de, isteyene de hadsiz medyun-u şükran kalıyorum." (B: 83)

587. Ruhanînin

588. “İşte bu hatanın ve bu yaranın ve bu müdhiş maraz-ı ruhanînin ilâcı şudur ki: Cenab-ı Hakk’ın

rızası ihlas ile kazanılır." (L: 152)

589. “haşr-i ruhanînin dahi vuku’ bulmasına bazı ehl-i bâtına taklid ve mümaşat cihetiyle bir

işaretidir." (B: 258)

590. Ruhanîsi

591. “Hattâ bazı misyonerler de, Din-i İsa’nın (A.S.) hakikî ruhanîsi de o daireye gireceklerine

emareler var." (E: 211)

592. Ruhanîsidir

593. “Şu dünya-yı fâniyeyi kestikten sonra, bizim sûrî olan irtibatımız kesilirse de; daima

maneviyatımız beşerin rehberi ve gıda-yı ruhanîsidir." (Mu: 158)

594. Ruhanîsinde

595. “Demek, insanın seyr-i ruhanîsinde çok tabakalar vardır." (Ms: 210)

596. “Binaenaleyh insan için kendi âlem-i manevîsi ve seyr-i ruhanîsinde çok tabakalar vardır."

(BMs: 424)

597. Ruhanîsine

598. “bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip

zikirden nefretkârane uzaklaştırarak susturuyorlar." (L: 9)

599. Ruhanîsini

600. “Kalben ve ruhen terakki ve teâli ederek, indallah makbul ve memduh bir hale gelmiş ve

velayet derecesini ihraz ve iktisab etmiş olan sadık ve sâfi talebelerinden, uğradığın her

memleketin kabristanına rahmetli ve mağfiretli birer şehid yatırmak ve başlarına bekçi

dikmekle, Risale-i Nur’un zevk-i ruhanîsini onlara da tattırarak, ehl-i kuburun mezar ve

merkadlerini pür-nur ve ruhlarını mesrur eyledin." (Ko: 94)

601. Ruhanîsiz

Page 72: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 72

602. “Hem hiç mümkün müdür ki: Bir Sâni’-i Hakîm, kendini tanıttırmak ve sevdirmek ve medh ü

senasını ettirmek ve enva’-ı ihsanatıyla zîhayatları mesrur ve memnun etmekle

minnetdarlıklarını ve şükürlerini rububiyetine mühim bir medar yapmak için koca kâinatı

enva’ıyla, erkânıyla, zîhayata müsahhar bir hizmetkâr, bir mesken, bir meşher, bir ziyafetgâh

yaptıktan sonra, zîhayatların çeşit çeşit, binlerce enva’larının nüshalarını o derece teksirini

istiyor ki; kavak ve karaağaç gibi meyvesizlerin bir kısım yapraklarından her bir yaprağı, bir

tabur sineklere yani havada zikreden zîhayatlara hem beşik, hem rahm-ı mader, hem

erzaklarının mahzeni yaptığı halde; bu zînetli semavatı ve bu nurani yıldızları sahibsiz, hayatsız,

ruhsuz, sekenesiz, boş, hâlî, faydasız yani melaikesiz, ruhanîsiz bıraksın?" (Ş: 39)

603. Ruhanîye

604. “Her gün ihtiyaç gıdaya hissedildiği gibi, her vakit bu gıda-yı ruhanîye ihtiyaç hissedilir." (B:

336)

605. Ruhanîyi

606. “Demek oluyor ki; âlem-i maddî ile âlem-i ruhanîyi birbirinden farketmek lâzım gelir." (M: 82)

607. “yayılmış olan o intibah-ı ruhanîyi muhataba ihtar edip göstermektir." (İ: 43)

608. “Buna binaen vakta beşer, nazar-ı sathî ile kâinat kaplarında ülfet kapağı altında olan gıda-yı

ruhanîyi zevkedemediğinden kabı ve kapağı yalamakla usanmak ve kanaatsızlık ve hârikulâdeye

meyil ve hayalâta iştihadan başka netice vermediğinden meyl-i hârikulâde ile ya teceddüd veya

tervic için meyl-ül mübalağa tevellüd eder." (Mu: 50)

609. “Padişahların padişahı olan Sultan-ı Ezelî, Kur’an denilen musika-i İlahiyesi ile umum âlemi

doldurarak kubbe-i âsumanda şiddetli ses getirmekle, sadef-i kehf-misal olan ülema ve meşayih

ve hutebanın dimağ, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadası onların lisanlarından çıkıp seyr ü

seyelan ederek, çeşit çeşit sadalarla dünyayı güm güm ile ihtizaza getiren o sadanın tecessüm

ve intibaıyla; umum kütüb-ü İslâmiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir şeridi hükmüne

getiren ve her bir tel, bir nev’iyle onu ilân eden o sada-yı semavî ve ruhanîyi kalbin kulağıyla

işitmeyen veya dinlemeyen; acaba o sadaya nisbeten sivrisinek gibi bir emîrin demdemelerini ve

karasinekler gibi bir hükûmetin adamlarının vızvızlarını işitecek midir?" (Mü: 11)

610. Ruhaniyat

611. “Lisan-ı şer’îde o ecnas-ı muhtelifeye, melaike ve ruhaniyat tesmiye edilir." (S: 176)

612. “Demek bu nihayetsiz ve mütenevvi vezaife ve ibadata, nihayetsiz melaike enva’ı ve ruhaniyat

ecnası lâzımdır." (S: 176)

613. “Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerim ve Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için

bir bayram, bir şehrayin suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip küçük-

Page 73: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 73

büyük, ulvî-süflî herbir ruha, ona münasib ve o bayramdaki ayrı ayrı hesabsız mehasin ve

in’amattan istifade etmeğe muvafık ve havas ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u

cismanî verir, bir defa o temaşagâha gönderir." (S: 202)

614. “Şeriatın lisanında, pekçok muhtelif-ül cins olan o sekenelere melaike ve ruhaniyat tesmiye

edilir." (S: 504)

615. “Demek bu nihayetsiz ve çok mütenevvi olan şu vezaif ve ibadete, nihayetsiz melaike enva’ları,

ruhaniyat ecnasları lâzımdır ki, şu mescid-i kebir-i âlemi saflarıyla doldurup şenlendirsin." (S:

505)

616. “Evet şu kâinatın herbir cihetinde, herbir dairesinde, ruhaniyat ve melaikelerden birer taife,

birer vazife-i ubudiyetle muvazzaf olarak bulunurlar." (S: 505)

617. “Cin ve ruhaniyat dahi, onların da pekçok ecnas-ı muhtelifeleri vardır." (S: 509)

618. “Mes’ele-i melaike ve ruhaniyat, o mesaildendir ki: Tek bir cüz’ün vücudu ile, bir küllün

tahakkuku bilinir." (S: 511)

619. “Yani: "O halde kâinat, envar-ı vücud içinde olarak melaike ve ruhaniyat ve zîşuurlar ile dolu

görünür." (M: 289)

620. “Maneviyat ve ruhaniyat âlemlerinin en mütenevvi çekirdekleri yine cismaniyettedir." (Ş:

228)

621. “Ve aynı vakitte tabaka tabaka tâ bütün mevcudatla birden ve tâ zerrat ve esîr ve ruhaniyat

ve maneviyatla; tâ vehm ü hayalin ihata edemediği âlemlerle de aynı anda beraberdir." (BMs:

580)

622. “Evet meselâ şu bahçede meyvelerin kemal-i zînetiyle beraber, çiçeklerinin tebessümkârane

gülümsemeleri elbette ve elbette ins ü cinne, ruhaniyat ve hayvanata karşı bir Rahman-ı

Rahîm’in teveddüdüdür." (BMs: 605)

623. “Risale-i Nur âhize ve nâkile ile mücehhez bir radyo-yu Kur’aniyedir ki; onun tel ve lâmbaları,

âyine; tel ve bataryaları hükmündeki satırları, kelimeleri, harfleri öyle intizamkârane ve

îcazdarane bastedilmiştir ki; yarın her ilim ve fen adamları ve her meşreb ve meslek sahibleri

ilim ve iktidarları mikdarında âlem-i gayb ve âlem-i şehadetten ve ruhaniyat âleminden ve

kâinattaki cereyan eden her hâdisattan haberdar olabilir." (E: 97)

624. Ruhaniyata

625. “Öyle de, ruhaniyata dahi hava ve esir ve âlem-i misalin bazı mevcudatı âyine hükmünde ve

berk ve hayal sür’atinde bir vasıta-i seyr ü seyahat suretine geçerler ve o ruhanîler hayal

sür’atiyle o meraya-yı nazifede, o menazil-i latifede gezerler." (S: 195)

Page 74: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 74

626. “Öyle de: Nurani şeylere ve ruhaniyata dahi, hava ve esîr ve âlem-i misalin bazı mevcudatı,

âyineler hükmünde ve berk ve hayal sür’atinde birer vasıta-i seyr ü seyahat suretine geçerler

ki, o nuraniler ve o ruhanîler, hayal sür’atiyle o meraya-yı nazifede ve o menazil-i latifede

gezerler." (S: 609)

627. “İkinci İşaret: $ Bu fıkra işaret eder ki: Herbir şey -cüz’î olsun küllî olsun- vücuddan

gittikten sonra (hususan zîhayat olsa) çok hakaik-i gaybiye netice vermekle beraber; âlem-i

misalin defterlerinde olan levh-i misalî üstünde, etvar-ı hayatı adedince suretleri bırakıp, o

suretlerden, manidar olan ve mukadderat-ı hayatiye denilen sergüzeşt-i hayatiyeleri yazılır ve

ruhaniyata bir mütalaagâh olur." (M: 293)

628. “Âlem-i şehadetteki insanlara inşikak-ı Kamer, bir mu’cize-i Ahmediye (A.S.M.) olduğu gibi,

mi’rac dahi âlem-i melekûttaki melaike ve ruhaniyata karşı bir mu’cize-i" (M: 469)

629. “Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlahiyeyi cinn ve ins ve ruhaniyata karşı kat’î bir surette gösterip

isbat eden birinci, Kur’an-ı Azîmüşşan olduğu gibi; bu asırda ikinci, üçüncü derecede kemal-i

adaletle ve sadık ve musaddak hüccetlerle vahdaniyeti vâzıh ve bâhir bir surette, kâinat

safahatında ins ü cinnin enzarına arzedip isbat eden Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere hem

medrese, hem mekteb, hem kışla, hem hakîm, hem hâkim olarak, en âmî avamdan en ehass-ı

havassa kadar ders verip, talim ve terbiye etmesi bizce meşhud olmasıyla, bu âyet-i kerimenin

bir mevzuu, bir mâsadakı da Risale-i Nur olmasına şübhesiz bir kanaat veriliyor." (K: 70)

630. Ruhaniyatı

631. “Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı; asırlara, senelere, mevsimlere hattâ

günlere, kıt’alara taksim ederek herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette

herbir günü, herbir kıt’ayı, birer taife ruhlu mahlukatına ve nebatî masnuatına birer resm-i

geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz

zamanında masnuat-ı sagirenin taifelerine öyle şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki,

tabakat-ı âliyede olan ruhaniyatı ve melaikeleri ve sekene-i semavatı seyre celbedecek bir

cazibedarlık görünüyor ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalaagâh oluyor ki, akıl tarifinden

âcizdir." (S: 202)

632. “Aynen öyle de: Sâni’-i Hakîm, cenneti ve dünyayı, semavatı ve zemini, nebatat ve hayvanatı,

cin ve insi, melek ve ruhaniyatı, küllî ve cüz’î bütün eşyayı; cilve-i esmasıyla eşkalini tahdid

ediyor, tanzim ediyor, birer miktar-ı muayyene veriyor." (S: 628)

633. “Hem nasılki hava, bizi yürümekten ta’vik etmediği ve su, bizi zehabdan men’etmediği gibi,

cam da ziyanın geçmesine mani olmadığı, hattâ kesif olan şeyler dahi, röntgen şuaının, akıl

nurunun, melek ruhunun nüfuzunu köstekleyemediği gibi; demir de hararetin akmasına,

elektriğin cereyanına mani olmadığı; ve hiçbir şey, cazibenin sereyanını, ruh ve hâdimlerinin

cevelanını ve akıl nurunun ve âlâtının seyeranını ta’vik etmidği gibi, kezalik, şu âlem dahi

Page 75: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 75

ruhaniyatı deverandan, cinnîleri cevelandan şeytanları cereyandan ve melaikeleri seyerandan

men’ ve ta’vik edemez." (BMs: 275)

634. Ruhaniyatın

635. “Melaike ve ruhaniyatın vücudlarına dair "Nokta" namında bir risalemde ve Yirmidokuzuncu

Söz’de iki kerre iki dört eder derecesinde bir kat’iyetle isbat edilmiştir." (S: 177)

636. “Biz şu manaları onun hazîn sözlerinden fehmediyoruz, melaike ve ruhaniyatın fehmettikleri

gibi..." (S: 355)

637. “Melaike ve ruhaniyatın vücudu, insan ve hayvanların vücudu kadar kat’îdir, denilebilir." (S:

504)

638. “(Haşiye): Melaike manasını ve ruhaniyatın hakikatını inkâra mecal bulamamışlar, belki

fıtratın namuslarından "Kuva-yı Sâriye" diye, "cereyan eden kuvvetler" namını vererek yanlış bir

surette tasvir ile bir cihetten tasdikine mecbur kalmışlar." (S: 510)

639. “Ey melaike ve ruhaniyatın kabulünde tereddüd gösteren bîçare adam!" (S: 510)

640. “Hem hiç mümkün müdür, hiç makul mudur, hiç kabil midir ki: Hayat-ı içtimaiye-i beşeriye

semasının güneşleri, yıldızları, ayları hükmünde olan enbiya ve evliya, tevatür suretiyle ve icma’-ı

manevî kuvveti ile ihbar ettikleri ve şehadet ettikleri melaike ve ruhaniyatın vücudları ve

müşahedeleri, bir şübhe kabul etsin, bir şekke medar olsun." (S: 512)

641. “Madem tek bir ruhaniyatın vücudu, bir zamanda tahakkuk etse, şu nev’in umumen

tahakkukunu gösteriyor." (S: 512)

642. “Meselâ: Utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicab ettiği

zaman, melaike ve ruhaniyatın vücudu ona çok ağır geliyor." (L: 9)

643. “Elbette melaike ve ruhların ve ruhaniyatın vücud ve ubudiyetlerine şehadet eden deliller,

dolayısıyla âhiretin vücuduna dahi delalet ederler." (Ş: 220)

644. “Öyle ise şu vazifeyi görecek nihayetsiz enva’-ı melaike ve ruhaniyatın vücudları lâzımdır."

(BMs: 412)

645. “Beşinci Basamak: Ruhaniyatın eşrarı, ahyarını takliden semavat memleketine gitmeye

teşebbüs etmeleri îcab eder." (BMs: 413)

646. Ruhaniyattan

647. “Madem duanın bu derece azîm ehemmiyeti ve vüs’ati vardır; hiç mümkün müdür ki: Bin üçyüz

elli senede, her vakitte, nev-i beşerden üçyüz milyon, cinn ve ins ve melek ve ruhaniyattan hadd

ü hesaba gelmez mübarek zâtlar bil’ittifak Zât-ı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında,

Page 76: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 76

rahmet-i uzma-yı İlahiye ve saadet-i ebediye ve husul-ü maksud için duaları nasıl kabul

olmasın?" (M: 300)

648. Ruhaniyattır

649. “Nârdan, nurdan, ateşten, ışıktan, zulmetten, havadan, savttan, rayihadan, kelimattan,

esîrden ve hattâ elektrikten ve sair seyyalât-ı latifeden halk olunan o zîhayat ve o zîruhlara ve

o zîşuurlara, Şeriat-ı Garra-yı Muhammediye (Aleyhissalâtü Vesselâm), Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan,

"Melaike ve cânn ve ruhaniyattır" der, tesmiye eder." (S: 508)

650. Ruhaniye

651. “Öyle de, sair zîruh ve hayvanatın dahi, kendilerine mahsus vazife-i fıtriye-i Rabbaniyelerinde

ve evamir-i Sübhaniyenin itaatlerinde telef olan ve şiddetli meşakkat çeken zîruhların, onlara

göre bir çeşit mükâfat-ı ruhaniye ve onların istidadlarına göre bir nevi ücret-i maneviye, o

tükenmez hazine-i rahmetinde baîd değil ki bulunmasın." (S: 203)

652. “Kader noktasından bakıldığı vakit; Hazret-i Hüseyin ve akrabasına o facia sebebiyle hasıl

olan netaic-i uhreviye ve saltanat-ı ruhaniye ve terakkiyat-ı maneviye o kadar kıymetdardır ki, o

facia ile çektikleri zahmet, gayet kolay ve ucuz düşer." (M: 56)

653. “Onlar gösteriyorlar ki: Ulûm-u imaniye, hususan doğrudan doğruya ihtiyaca binaen ve

yaralarına devaen Kur’an-ı Hakîm’in esrarından manevî ilâçlar alınsa ve tecrübe edilse; elbette o

ulûm-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddî ihlas ile istimal edenlere

yeter, kâfi gelir." (M: 358)

654. “Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer’iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyyun ve sair rüesa-yı

ruhaniye tarafından teşkil edildi." (M: 435)

655. “Fena ve zeval, mevt ve adem bir perdedir, bir tazelenmektir; ayrı ayrı menzillerde gezmek

hükmündedir diye düşünüp, tamamıyla o hirkatli, firkatli, hazîn, elîm, karanlıklı, dehşetli halet-i

ruhaniye; sürurlu, neş’eli, lezzetli, nurlu, sevimli, ünsiyetli bir halete inkılab etti." (L: 245)

656. “Hayat-ı insaniye; herbirisi çok tabakalara şamil olarak hayat-ı maddiye, hayat-ı ruhaniye,

hayat-ı maneviye, hayat-ı cismaniye gibi nevi’lere ayrılır, inbisat eder." (İ: 178)

657. “Lillahilhamd kalbime bu esas geldi ki: "Bu hizmet-i Kur’aniyede başa ne gelirse gelsin, hattâ

her günde birer başım olsa da kesilse, yine o hizmetin kudsiyetindeki lezzet-i ruhaniye mukabil

geliyor ve kâfidir" diye kemal-i teslim ile kazaya rıza, kadere teslim ve Cenab-ı Hakk’a tefviz-i

umûr düsturunu rehber ittihaz ettim." (B: 338)

658. “Eğer sair teellümat-ı ruhaniye ise; sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır."

(K: 8)

Page 77: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 77

659. “İstanbul’da Dârülhikmet’te bulunduğu zaman, Sünuhat Risalesinde yazdığı gayet acib bir

vakıa-i ruhaniye:" (T: 130)

660. Ruhaniyede

661. "$ âyet-i pür-envarının çok envar-ı esrarından bir nurunu, Ramazan-ı Şerif’te bir halet-i

ruhaniyede hissettim, hayal-meyal gördüm." (M: 409)

662. “bir nuru, Ramazan-ı Şerifte bir halet-i ruhaniyede, mühim bir seyahat-ı kalbiyede görünmüş

ve bir derece bu risalede beyan edilmiştir." (M: 514)

663. "Hem ben şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübatım var ki; mesail-i şeriatla

sünnet-i seniye düsturları, emraz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emraz-ı

içtimaiyede gayet nafi’ birer devadır bildiğimi ve onların yerine başka felsefî ve hikmetli

mes’eleler tutamadığını, bilmüşahede kendim" (L: 55)

664. “Ve keza beşerin fıtratının en acibinden birisi de budur ki: Efrad-ı beşeriyenin suret-i

cismiyede dereceleri birbirine yakın olduğu halde, fakat derecat-ı maneviye ve ruhaniyede sair

hayvanatın hilafına olarak zerre ile şemsin arası kadar birbirinden tefavütü vardır." (BMs: 255)

665. Ruhaniyedir

666. “en safi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir." (M: 223)

667. Ruhaniyeleri

668. “Hattâ maddiyatta çok ileri giden hükema-yı İşrakiyyunun Meşaiyyun kısmı, melaikenin

manasını inkâr etmeyerek "Her bir nev’in bir mahiyet-i mücerrede-i ruhaniyeleri vardır"

derler." (S: 509)

669. Ruhaniyenin

670. “İKİNCİ TELVİH: Bu seyr ü sülûk-u kalbînin ve hareket-i ruhaniyenin miftahları ve vesileleri,

zikr-i İlahî ve tefekkürdür." (M: 444)

671. “âlâm-ı maziyenin tasavvur-u zevali, verdiği lezzet-i ruhaniyenin ünvanıdır." (STİ: 108)

672. Ruhaniyesi

673. “Hem insanın ulviyet-i ruhaniyesi ve beka ve ebediyete olan iştiyakı dahi delildir ki, insan

daha önce bu âlemden başka latif bir âlemde halkedilmiş olup buraya muvakkat bir zaman için

gönderilmiş." (BMs: 368)

674. Ruhaniyetine

Page 78: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 78

675. "$ nass-ı celilini hatırlatarak, Allah’ın lütfuna ve Habib-i Ekreminin (A.S.M.) ruhaniyetine,

Kur’an-ı Azîmüşşan’ın $ devam ettiğine şübhe kalmayan i’cazına dehalet ve hakikî sabırla bu

acılara mukabele ederseniz, inşâallah yakın ve nurlu istikbale mazhar olursunuz, gibi hakikaten

pek azîm bir müjde vermiş oldunuz." (B: 88)

676. Ruhaniyetleri

677. “Şah-ı Nakşibend ile İmam-ı Rabbanî’nin ruhaniyetleri Bağdad’a gelip Şah-ı Geylanî’nin

ziyaretine giderek rica etmişler ki; "Mevlâna Hâlid senin evlâdındır, kabul et!” (B: 165)

678. Ruhaniyetlerindeki

679. “Ruhaniyetlerindeki celalet ve azamet karşısında avuç içinde sıkılan bir top hamur ne hale

girerse, bu bîçare de, öyle oldum." (B: 212)

680. Ruhaniyetlerinden

681. "Fakat işaret olunan celb-i ervah-ı tayyibe ise, medenîlerin yaptığı gibi hezeliyat suretinde

bazı oyuncaklara o pek ciddî ve ciddî bir âlemde olan ruhlara hürmetsizlik edip, kendi yerine ve

oyuncaklara celbetmek değil, belki ciddî olarak ve ciddî bir maksad için Muhyiddin-i Arabî gibi

zâtlar ki, istediği vakit ervah ile görüşen bir kısım ehl-i velayet misillü onlara müncelib olup

münasebet peyda etmek ve onların yerine gidip âlemlerine bir derece takarrüb etmekle

ruhaniyetlerinden" (S: 258)

682. Ruhaniyetlerine

683. “Allah’ın inayetine, Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Teâlâ Aleyhi Vesellem

Efendimiz hazretlerinin imdad u ruhaniyetlerine istinad ederek, Allah rızası için hizmete koşan,

yekdiğerini manevî ve uhrevî kardeş tanıyan, başta müşfik Üstad, yani Risale-i Nur naşiri ile

onun şakirdlerini $$ âyetlerinin sırlarının tezahürü inşâallah karşılayacaktır." (B: 305)

684. Ruhaniyeye

685. “Ehl-i velayet ve tahkik, seyr ü sülûk-u ruhaniyeye ait çok muamelât-ı gaybiye işaratını

onlarda bulmuşlar." (M: 390)

686. “Diyorlar ki: "Âlem-i insaniyetin müteselsil hâdisatına sebeb olan Fransız İhtilâl-i Kebirinde,

papazlara ve rüesa-yı ruhaniyeye ve onların mezheb-i hâssı olan Katolik mezhebine hücum edildi

ve tahrib edildi." (M: 436)

687. “(2) Zulümatlı yerin tüneli ise: Otuzuncu Söz’ün Birinci Maksadının âhirinde Fatiha’nın

sonundaki üç yolun mahiyetine dair gördüğü bir hâdise-yi ruhaniyeye işarettir." (BMs: 16)

688. “(1) Otuzuncu Söz’ün Birinci Maksadı’nın âhirindeki Fatiha sonunda olan üç yolun beyanında

görülen bir seyahat-ı acibe-i ruhaniyeye işarettir." (BMs: 110)

Page 79: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 79

689. Ruhaniyeyi

690. “elbette biz ihtiyarlar, gençlik iştihasıyla olan muvakkat bir zevk-i maddî yerine, manevî ve

daimî ve mühim inayet-i İlahiyeden ve rikkat-i cinsiyeden gelen rahmet ve hürmet ve rahmet ve

hürmetten neş’et eden ezvak-ı ruhaniyeyi alıyoruz." (L: 236)

691. “Cennet lezzetinden haber veren bir lezzet-i ruhaniyeyi o dostları ebedî ölümlerden ve

çürümelerden kurtulup mesrurane bir nuranî âlemde onu da bekliyorlar vaziyetinde

müşahedesiyle aldı." (Ş: 223)

692. “(1) Otuzuncu Söz’ün Birinci Maksadı’nın âhirindeki vakıa-i ruhaniyeyi kasdediyor." (BMs: 157)

693. “O hâdise-i ruhaniyeyi, o zaman ehl-i velayetin bir kısmı müşahede etmiş, bazı da rü’ya ile

görmüşler." (B: 165)

694. “Halbuki hazır lezzete meftun kör hissiyat-ı insaniye fâni hazır bir meyveyi, bâki uhrevî bir

bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmare bu halet-i fıtriyeden istifade etmemek için

Risale-i Nur şakirdleri ezvak-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı maneviyeyi dünyada aramıyorlar." (E: 87)

695. Ruhaniyyun

696. “Ve eşyanın bâtınında dalmış olan İşrakiyyun ve âlem-i gayba nüfuz eden Ruhaniyyun dahi,

Kur’anın bu hâsiyetini bulamamışlardır." (Ms: 135)

697. Ruhen

698. “Âdeta sen, manen tecerrüd cihetiyle Küre-i Arz kadar büyüyüp, hava gibi ruhen inbisat edip

ve Kamer kadar yükselip, bedir gibi mukabil geldikten sonra bizzât perdesiz onunla görüşüp, bir

derece yanaşmak dava edebilirsin." (S: 198)

699. “Hem ruhen gayet ulvî olmalı ki, tâ doğrudan doğruya hitaba mazhar olsun." (S: 568)

700. “İkincisi: Zamanla mukayyed olan cism-i maddî gılafından sıyrılıp, tecerrüdle ruhen yükselip,

dün geceki Leyle-i Kadr’i öbür gün Leyle-i Îd ile beraber bugünkü gibi hazır görmektir." (M: 51)

701. “Eğer o adam, medar-ı şeref tanıdığı bütün ecdadını ve medar-ı iftihar bildiği bütün

geçmişlerini ve ruhen nokta-i istinad telakki ettiği selef-i sâlihînin cadde-i nuranîlerini terkedip

heveskârane, hevaperestane, riyakârane, şöhretperverane, bid’akârane işlerde ve harekâtta

bulunsa; manen bütün ehl-i hakikat ve ehl-i imanın nazarında en alçak mevkie düşer." (M: 414)

702. “Heva yerine hüdadır ki; şe’ni, insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür." (M: 474)

703. “Bu ders kendi nefsime has iken, ruhen benimle münasebetdar ve nefsi nefsimden daha

hüşyar zâtlara belki medar-ı istifade olur niyetiyle, "Ondördüncü Lem’anın İkinci Makamı"

olarak müdakkik kardeşlerimin tasviblerine havale ediyorum." (L: 96)

Page 80: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 80

704. “Evet ehl-i gaflet ve ruhen terakki etmeyen ve şükür mesleğinde ileri gitmeyen insanlar için

bir kapıcı hükmündedir." (L: 140)

705. “ONBİRİNCİ NÜKTE: Zât-ı Ahmediyenin Sünnet-i Seniyesinin menbaı; hem akvali, hem

ahvali, hem ef’ali olduğunu ve herbirisi hem farz, hem nevafil, hem âdât aksamına inkısam

ettiğini ve Kur’anda $ sırrıyla, nev’-i beşer içinde manen ve ruhen olduğu gibi, mizac-ı

cismanîsinin cihetiyle dahi en mutedil noktasında ve kuva-yı cismaniye ve nefsiyede nokta-i

itidalin vasatında ve kemalinde" (L: 382)

706. “İşte tevhidde cemal ve kemal-i İlahînin kalben görünmesi ve ruhen hissedilmesi içindir ki;

bütün evliya ve asfiya, en tatlı zevklerini ve en şirin manevî rızıklarını kelime-i tevhid olan "Lâ

ilahe illallah" zikrinde ve tekrarında buluyorlar." (Ş: 9)

707. “hiçbir imkânı, hiçbir ihtimali, hiçbir kabiliyeti var mı ki; o zât, bütün emsali ve dostlarıyla

beraber dirilmesin ve şimdi de ruhen diri ve hayy olmasın?" (Ş: 190)

708. “Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirdlerinden -kalben ve ruhen ve fikren-

daha az sıkıntı çeken yoktur." (Ş: 295)

709. “Sâniyen: Şimdi zemin yüzünde ekser beşer; maddî ve manevî kalben, ruhen, fikren

musibetlerle giriftardır." (Ş: 313)

710. “(Haşiye): İşte derecata göre bir âmi, bir çekirdek kadar bu kudsî hakikattan hisse alsa,

ruhen terakki etmiş bir kâmil insan, bir hurma ağacı kadar hisse alır." (Ş: 619)

711. “Lâkin birinci noktaya istinad ve ikincisinden de istimdad eden adam kalben ve ruhen pekçok

zevk ve lezzetleri, ünsiyetleri hisseder ki; hem müteselli, hem vicdanı mutmain olur." (Ş: 756)

712. “Amma manen ve ruhen, aralarında zerre ile şems arasındaki ayrılık kadar bir ayrılık vardır."

(Ms: 128)

713. “Kezalik insanın da istidadına bakılırsa, vazife-i fıtriyesinin ubudiyet olduğu anlaşıldığı gibi;

ruhanî ulviyetine ve ebediyete olan derece-i iştiyakına da dikkat edilirse, en evvel insan bu

âlemden daha latif bir âlemde ruhen yaratılmış da, teçhizat almak üzere muvakkaten bu âleme

gönderilmiş olduğu anlaşılır." (Ms: 186)

714. “Ruhen bozulmuş hastalardan başka, kimse ona razı olmaz." (BMs: 112)

715. “Yalnız şu noktayı hissettim ki: O vekayi’de siz cismen değilse de fakat ruhen, Server-i Kâinat

Efendimiz Hazretleriyle beraber idiniz tasavvur ediyorum." (B: 40)

716. “Üstadımızın Isparta’da çok talebesi bulunduğundan, ruhen yağmurun gelmesini istiyordu." (B:

167)

Page 81: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 81

717. “Dokuzuncu İşaret’te ise, bütün ehl-i iman ve bilhassa risale-i envar ile hilkat-ı insaniyenin

gaye-i hakikîsini anlamaya çalışan talebeleriniz, ruhen istikbale gittikçe, bu mes’ele pek geniş

bir daire olarak, Hazret-i Âdem’den beri bütün Peygamberan-ı İzam hazeratının ehl-i dalalete

karşı mağlubiyeti ve feci’ hâdiseler çok düşündürüyor ve kalbi zedeliyordu." (B: 181)

718. “Aslı ve hakikatını ve vüs’atini ve müzeyyenatını temaşa için ruhen çıktım baktım ki, yorgun ve

nazarım kesik bir tarzda geriye döndüm." (B: 185)

719. “Her an duanıza muhtaç talebeniz, kendi hesabıma düşünürsem, ruhen bir parça istirahat

ediyorum." (B: 221)

720. “Öyle hissediyorum ki, ruhen hiç de uzak değilim." (B: 226)

721. “Sevgili Üstadım, hamdolsun kardeşlerimiz fikren ve ruhen hal-i terakkidedirler." (B: 230)

722. “O zât ruhen size benzediği için, onun istizahına sen de iştirak ettiğini tahayyül ettim." (B:

263)

723. “Benim, o azîm yekûndan hisseme düşen binden bir cüz’ü ruhen hissedilmiş, beni mesrurane

heyecana getirmiş idi." (K: 114)

724. “Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten

hissedardır, azab çekiyor, perişandır." (K: 123)

725. “iki mektub yazdım ve ruhen çok endişe ediyordum." (K: 237)

726. “Sâniyen: Risale-i Nur’un tezahürü, yalnız tercümanının fikriyle veyahut onun ihtiyac-ı manevî

lisanıyla Kur’andan gelmiş, yalnız o tercümanın istidadına bakan feyizler değil; belki o

tercümanın muhatabları ve ders-i Kur’anda arkadaşları olan hâlis ve metin ve sadık zâtların o

feyizleri ruhen istemeleri ve kabul ve tasdik" (E: 70)

727. "Belki yalnız çok bîçare ve muhtaç ve Kur’an kapısında bir sâil ve muhtaçlara yetiştirmeğe bir

vesile olduğum halde, Nur’un muhlis ve hâlis, sıddık ve sadık, safi ve fedakâr şakirdleri, o bîçare

şahsiyetim hakkında yüz derece ziyade hüsn-ü zanlarını kırmamak ve hissiyatlarını incitmemek

ve Nurlara karşı şevklerine ilişmemek ve Üstad namı verdikleri o bîçare şahsı, onların hatırı için

çok aşağı olduğunu göstermemek ve ağır ve elemli tekellüflere ve tasannu’lara mecbur olmamak

için ve yirmi sene tecridatın verdiği tevahhuş için, hattâ dostlarla dahi -hizmet-i Nuriye

olmazsa- görüşmeyi terkediyorum ve etmeğe ruhen mecbur oluyorum" (E: 200)

728. “Nurların birinci medresesi olan ve ben ruhen çok alâkadar olduğum Barla’nın ehemmiyetli

genç şakirdlerinden, aynen Denizli’den bana gelen Ahmed gibi, Mehmed gibi bir Ahmed ve

Mehmed buraya geldiler ki; o eski zamanda en ziyade alâkadar olduğum ve bana sekiz sene

sadakatla hizmet eden muhacir Hâfız Ahmed, Mustafa Çavuş hesabına; merhum Mustafa

Page 82: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 82

Çavuş’un mahdumu Ahmed merhum pederi hesabına; ve berber Mehmed ise, kayınpederi merhum

Muhacir Hâfız Ahmed bedeline ve Barla’daki Nur şakirdleri namına yanıma geldiler." (E: 229)

729. “Herkesin hoşlandığı manevî makamatı ve uhrevî saadetleri, a’mal-i sâliha ile kazanmak ve bu

yola müteveccih olmak hem meşru hakkı olduğu, hem de hiç kimseye hiç bir zararı bulunmadığı

halde ben ruhen ve kalben men’ ediliyordum." (Em: 79)

730. “Acaba herkesin hoşlandığı manevî makamatı ve uhrevî saadetleri a’mal-i sâliha ile onları

kazanmak ve müteveccih olmak, hem meşru hem hiçbir cihet-i zararı olmadığı halde ne için böyle

ruhen" (Em: 105)

731. “Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medreset-üz Zehra’yı

cismanî bir surette bina ediniz, demektir.)" (Em: 111)

732. “Hattâ mükerreren biz de anladık: Musafaha etmek, elini öpmek, kendine tokat vurmak gibi

ruhen müteessir oluyor." (Em: 213)

733. “Bu sır için âhir hayatımda kabir kapısında bu netice-i azîmeyi görmek ve beyan etmeye ruhen

mecbur oldum." (Em: 222)

734. “Ben bu büyük zâtı, eserlerini ve talebelerini inceden inceye tedkik edip de o nur âleminde

hissen, fikren ve ruhen yaşadıktan sonra, büyük ve eski bir Arab şâirinin bir beytiyle, çok derin

bir hakikatı ifade ettiğini öğrendim." (T: 6)

735. “İşte bu hikmete mebnidir ki, bir Nur talebesi Risale-i Nur Külliyatı’nı mütalaası ile -

üniversitenin herhangi bir fakültesine mensub da olsa- hissen, fikren, ruhen, vicdanen ve

hayalen tam manasıyla tatmin edilmiş oluyor." (T: 20)

736. “Heva yerine hüdadır ki, şe’ni insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür." (T: 133)

737. “Çünki bir hanede maddeten ve manen ve ruhen ve kalben ve vazifeten ve fikren ve

muaveneten daima beraberiz." (T: 593)

738. “Buraları, Risale-i Nur’un te’lif ve inkişaf merkezleri olduğu için ruhen çok alâkadardır." (T:

676)

739. “Ruhen, hissiyatı kuvvetli; ve âlem, bahusus âlem-i İslâm, bilhassa Risale-i Nur dairesi, vücud-

u manevîsi hükmünde olduğundan, her iki vücudundaki ızdırab şediddir." (T: 676)

740. “İşte şu nüktedir ki, ya fikren veya ruhen uyanmışlara ağlamağa hahiş vermiştir." (Mü: 67)

741. “Kalben ve ruhen terakki ve teâli ederek, indallah makbul ve memduh bir hale gelmiş ve

velayet derecesini ihraz ve iktisab etmiş olan sadık ve sâfi talebelerinden, uğradığın her

memleketin kabristanına rahmetli ve mağfiretli birer şehid yatırmak ve başlarına bekçi

Page 83: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 83

dikmekle, Risale-i Nur’un zevk-i ruhanîsini onlara da tattırarak, ehl-i kuburun mezar ve

merkadlerini pür-nur ve ruhlarını mesrur eyledin." (Ko: 94)

742. “Heva yerine hüdadır ki, şe’ni insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür." (STİ: 42)

743. Ruhî

744. “Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’u te’lif ettiği zamanlarda ve hizmet-i Kur’aniye’de istihdam

edildiği anlarda; zekâsı, fetaneti, aklı, mantıkı, zihni, hayali, hâfızası, teemmülü, feraseti, seziş

ve kavrayışı, sür’at-i intikali ve ruhî, kalbî, vicdanî hasseleri, duyguları ve manevî letaifinin

emsalsiz bir tarzda olması, istihdam edildiğine aşikâr bir delildir ki; kendi ihtiyarıyla, keyfiyle

değil, inayet-i İlahiye ile Kur’ana hizmetkârlık etmiş bir derecede olduğu, basiretli ehl-i ilim ve

ehl-i kalbce musaddak ve müstahsendir." (S: 759)

745. “Demek Kur’andan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî,

hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i İlahiye hükmündedirler." (M: 356)

746. “Dokuzuncusu: Seyr-i sülûk-u kalbî ile ve mücahede-i ruhî ile ve terakkiyat-ı maneviye ile,

insan-ı kâmil olmak için çalışmak; yani hakikî mü’min ve tam bir müslüman olmak; yani yalnız sûrî

değil, belki hakikat-ı imanı ve hakikat-ı İslâmı kazanmak; yani şu kâinat içinde ve bir cihette

kâinat mümessili olarak, doğrudan doğruya kâinatın Hâlık-ı Zülcelaline abd olmak ve muhatab

olmak ve dost olmak ve halil olmak ve âyine olmak ve ahsen-i takvimde olduğunu göstermekle,

benî-Âdemin melaikeye rüchaniyetini isbat etmek ve şeriatın imanî ve amelî cenahlarıyla

makamat-ı âliyede uçmak ve bu dünyada saadet-i ebediyeye bakmak, belki de o saadete

girmektir." (M: 457)

747. “BİRİNCİ NÜKTE: Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâm’ın zâhirî yara hastalıklarının mukabili bizim

bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır." (L: 8)

748. “Biz, o münacat ile -birinci maksadımız- günahlardan gelen manevî ruhî yaralarımızın şifasını

niyet etmeliyiz." (L: 12)

749. “İhlası kıran ikinci mani: Hubb-u câhtan gelen şöhretperestlik saikasıyla ve şan ü şeref

perdesi altında teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enaniyeti

okşamak ve nefs-i emmareye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı ruhî olduğu gibi

"şirk-i hafî" tabir edilen riyakârlığa, hodfüruşluğa kapı açar, ihlası zedeler." (L: 165)

750. “Birden esarette, Kosturma’daki câmideki intibah-ı ruhî yine başladı." (L: 238)

751. “Bu uzun zamanda ve binler defa tekrarında ne bana usanç geliyordu ve ne de verdiği zevk

noksanlaşıyordu ve ne de onlara ihtiyac-ı ruhî zâil" (L: 284)

Page 84: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 84

752. “Maniin ikincisi, ihlası kıran ve en mühim bir maraz-ı ruhî olup şirk-i hafîye yol açan

"teveccüh-ü âmme"den şiddetli kaçmayı ve bu gibi marazlara ehemmiyet verilmemesini

ehemmiyetle emreder." (L: 400)

753. “diyerek, bu ahların, ofların altında derinden derine bir vaveylâ-i ruhî hissediyordum." (Ş: 13)

754. “Gafleti dağıtacak bir intibah-ı ruhî" (Ş: 16)

755. “(Haşir akidesinin, pek çok ruhî faidelerinden ve hayatî neticelerinden birtek netice-i câmiayı

ihtisar ile beyan ve hayat-ı insaniyeye hususan hayat-ı içtimaiyesine ne derece lüzumlu ve zarurî

olduğunu izhar ve bu iman-ı haşrî akidesinin pek çok hüccetlerinden bir tek hüccet-i külliyeyi

icmal ile göstermek ve o akide-i haşriye ne derece bedihî ve şübhesiz bulunduğunu ifade

etmekten ibaret olarak "İki Nokta"dır.)" (Ş: 182)

756. “ve sükûnete ve istirahat-ı kalbiyeye çok muhtaç o endişeli babalar ve analar, öyle bir

vaveylâ-i ruhî ve bir dağdağa-i kalbî hissedeceklerdi ki; bu dünya onlara zulmetli bir zindan ve

hayat dahi kasavetli bir azab olurdu." (Ş: 183)

757. “Biz kısacık hayat-ı dünyeviyeye yirmiüç saatı sarfedip, beş farz namaza kâfi gelen bir saati,

pek çok uzun olan hayat-ı uhreviyemize sarfetmezsek; ne kadar hilaf-ı akıl bir hata ve o hatanın

cezası olarak hem kalbî, hem ruhî sıkıntıları çekmek ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını bozmak ve

me’yusane hayatını geçirmek sebebiyle, değil terbiye almak, belki terbiyenin aksine gitmekle ne

derece hasaret ederiz, kıyas edilsin." (Ş: 193)

758. “Eğer, bir saati beş farz namaza sarfetsek; o halde hapis ve musibet müddetinin herbir saati,

bazan bir gün ibadet ve fâni bir saati bâki saatler hükmüne geçebilmesi ve kalbî ve ruhî

me’yusiyet ve sıkıntıların kısmen zeval bulması ve hapse sebebiyet veren hatalara keffareten

afvettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ne derece kârlı bir imtihan, bir ders ve

musibet arkadaşlarıyla tesellidarane bir hoş-sohbet olduğu düşünülsün." (Ş: 193)

759. “Yoksa o merhametli muhterem babalar ve fedakâr şefkatli analar, öyle bir vaveylâ-yı ruhî ve

bir dağdağa-i kalbî çekeceklerdi ki, dünya onlara me’yusane bir zindan ve hayat işkenceli bir

azab olurdu." (Ş: 225)

760. “İmanî hizmetinizde kazandığınız ebedî sevablar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler,

şimdiki geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatındayım." (Ş: 296)

761. “Onikinci sahifede: "Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi, asrın içtimaî ve ruhî ve dinî hastalıklarını

teşhis etmiş ve müzminleşmiş içtimaî illetleri tedavi edecek şekilde Kur’an-ı Hakîm’in

hakikatlarını İlahî bir emirle, bu zamanda yaşayan bütün insanlara arz etmiştir.” (Ş: 444)

762. “Hattâ şekva olmasın, ben bu üçüncü Medrese-i Yusufiyede, birkaç gün zarfında, hiç ömrümde

görmediğim maddî ve manevî sıkıntılı, hastalıklı musibetimde, hususan Nur’un hizmetinden

Page 85: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 85

mahrumiyetimden gelen me’yusiyet ve kalbî ve ruhî sıkıntılar beni ezdiği sırada, inayet-i İlahiye

bu mezkûr hakikatı gösterdi." (Ş: 478)

763. “Ruhî ve vicdanî hazzımla başbaşa kaldım." (Ş: 496)

764. “Eûzü billahi mineşşeytani vessiyase" yani, "Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım"

düsturuyla kendi ruhî âlemime daldım." (Ş: 496)

765. “Altıncı Nokta: Nur-u iman, dünya ve âhiret âlemlerini çeşit çeşit nimetlere mazhar iki sofra

ile tasvir eder ki; mü’min olan kimse iman eli ile ve zâhirî, bâtınî duyguları ile ve manevî, ruhî"

(Ş: 757)

766. “Acaba böyle ruhî, kalbî, vicdanî bir inkılab hiçbir kanuna tatbik edilebilir mi?" (İ: 110)

767. “Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, sûrî ve

zâhirî olan arkadaşlığı samimîleştiren; kadının iffetiyle, ahlâk-ı seyyieden temiz ve pâk

bulunması ve çirkin ârızalardan hâlî olmasıdır." (İ: 145)

768. “Amma kâfirlerin medeniyeti içinde görülen bazı insanî güzellikler ve ruhî yücelikler ise, yine

İslâm medeniyetinin sızıntılarındandır." (BMs: 180)

769. “İşte insan dahi, suret-i cismaniyesi dairesinden nüzul ede ede; manevî, ruhî ve berzahî olan

dairelerin tabakatında dolaşarak, tâ mülk cihetiyle dairelerin en darı ve melekût cihetiyle en

genişi olan" (BMs: 280)

770. “Nasıl zâhirî şaşaasıyla beraber hiç bir kemal-i ilmî ve bir zevk-i ruhî vermedikleri gibi, ne bir

gaye-i insaniyet ve ne de dinî bir fayda vermiyorlar." (BMs: 485)

771. “Barla Lâhikaları: Risale-i Nur’un Barla’da te’lif edildiği ve kalemle istinsah edilerek neşre

başlandığından Eskişehir hapsi zamanına kadar olan devrede Nur’un ilk müştak talebelerinin,

Nurların hemen te’lifi zamanında, ilk okuyup yazdıklarında duydukları samimî hissiyat, kalbî ve

ruhî istifade ve istifazalarını dile getiren fıkralarını ve Hazret-i Üstad’ın da bazı mektublarını

ihtiva etmektedir." (B: 5)

772. “Ruhî ve manevî gıdamı almağa ve bulabildiğim böyle bir muhatabı da hissedar etmeğe

çalışıyorum." (B: 36)

773. “kaydını sağlamlaştırmakla beraber, ruhî, kalbî, ebedî, lâyemut bir birlik temin etmektedir."

(B: 49)

774. “Senin hararetli mektubunun gösterdiği intibah-ı ruhî şayan-ı tebriktir." (B: 66)

775. “Hadsiz bir zevk-i manevî ve nihayetsiz bir hazz-ı ruhî ile okuyorum." (B: 131)

Page 86: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 86

776. “Sâlisen: Mabeynimizde münasebet manevî, ruhî, hakikî olduğu için zaman ve mekân müdahale

etmez." (B: 281)

777. “Eğer aşsa ve taşsa o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalalete ve ilhada

sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sekam-ı kalbîdir." (K: 75)

778. “Barla Lâhikaları: Risale-i Nur’un Barla’da te’lif edildiği ve kalemle istinsah edilerek neşre

başlandığından Eskişehir hapsi zamanına kadar olan devrede Nur’un ilk müştak talebelerinin,

Nurların hemen te’lifi zamanında, ilk okuyup yazdıklarında duydukları samimî hissiyat, kalbî ve

ruhî istifade ve istifazalarını dile getiren fıkralarını ve Hazret-i Üstad’ın da bazı mektublarını

ihtiva etmektedir." (E: 5)

779. “Hubb-u câh ve nazarı kendine celbetmek, ruhî bir marazdır." (E: 15)

780. “Birincisi: Risale-i Nur’da beyan edilen hadîs-i şerifteki $ sırrıyla, ihtiyar kadınların Risale-i

Nur cihetinde hârika istifadeleri ve zevk-i ruhanîleri merhume validemin merhametkârane

hususî şefkatinden gelen lezzete mukabil küllî ve umumî bir surette binler valideleri rahmet-i

İlahiye bana ihsan ettiği gibi, üç merhume hemşirelerimin şefkatkârane, kardeşane sevinç ve

sürurlarına bedel, yüzbinler genç hanımları bana hemşire nev’inde Risale-i Nur cihetiyle verip

duaları ile ve Nurlarla alâkadarlıkları ile hemşirelerim yüzünden kaybettiğim üç faide yerine

binler faide-i manevî ve sürur-u ruhî ihsan etmiş." (Em: 212)

781. “Arabî tarih ile bin üçyüz otuzdokuzda (1339) müdhiş bir buhran-ı ruhî ve dehşetli bir

heyecan-ı kalbî ve dağdağalı bir" (St: 157)

782. “Herhangi bir iklimde zuhur eden bir ıslahatçının mahiyet ve hakikatını, sadakat ve

samimiyetini gösteren en gerçek miyar, davasını ilâna başladığı ilk günlerle, muzaffer olduğu son

günler arasında ferdî ve içtimaî, uzvî ve ruhî hayatında vücuda gelen değişiklik farklarıdır,

derler." (T: 7)

783. “Bu kudsî ve ruhî rabıta -biiznillah-i teâlâ- dünyalar durdukça duracak ve nurdan bir sel

halinde ebediyetlere kadar akıp gidecektir." (T: 12)

784. “Masivadan tam manasıyla istiğna ederek, uzvî ve ruhî bütün varlığı ile Rabb-ül Âlemîn’in

bitmez ve tükenmez hazinesine dayanmayı, müddet-i hayatında bir itiyad değil, âdeta bir

mezheb, meşreb ve meslek olarak kabul etmiştir." (T: 13)

785. “Nihayet öyle eserler vücuda geliyor ki; bu asır ve gelecek asırların bütün insanlarının imanî,

İslâmî, fikrî, ruhî, kalbî, aklî ihtiyaçlarına tam cevab verecek ve kâfi gelecek Kur’anî hakikatlar

ihsan ediliyor." (T: 161)

786. “Gayet ehemmiyetli ve hakikatlı olduğu kadar gayet güzel olan ve Risale-i Nur’un "Lâhika

Mektubları" ismini alan bu mektublar, Nur talebelerinin ruhî birçok ihtiyaçlarını tatmin

etmiştir." (T: 282)

Page 87: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 87

787. “Bediüzzaman Said Nursî, Nur Talebelerinin menfî propagandalara aldanmamaları ve hem de

Nur Talebelerinin, sevgili Üstadlarıyla görüşmek iştiyakı şiddetli olduğundan bu ruhî ihtiyacı

tatmin için, sair zamanlarda olduğu gibi, Denizli hapsinde de yazdığı mektublardan bir kısmını

buraya dercediyoruz." (T: 421)

788. “Hangimiz yaprakları arasında fikrî ve ruhî seyahatlere kalktığımız kitablarımızın, ansızın

mukaddes bilinen meskenimize tecavüz edilerek, odamızda baskına uğrayarak ellerimizden

kapılıp gasbedilmesine tahammül edebiliriz?" (T: 640)

789. “Pek mübarek kalbî, ruhî, sırrî dostum!" (T: 645)

790. “Risale-i Nur, dikkatle okuyan kimseye öyle bir fikrî, ruhî, kalbî intibah ve uyanıklık veriyor ki;

bütün böyle aldatmalar, bizi Risale-i Nur’a şiddetle sevk ve teşvik ve o dessas münafıkların

maksadlarının tam aksine olarak bir tesir ve bir netice hasıl ediyor." (T: 691)

791. “Sen en sadık ve en mâhir doktorların bile hâlâ teşhis ve tedavi edemedikleri en mühim kalb

ve kafa ve ruh hastalıklarını, nurunla müşahede ve muayene edip ve en lüzumlu şifa ve devayı

bulup, ruhî ve manevî derdlere, düşmüşlere sunuyor, akıl ve idrak gözlerini açıyor." (Ko: 91)

792. “Allah için bir çalışma olan Risale-i Nur faaliyetlerinde, İlahî bir aşk u şevkle, kalbî ve ruhî bir

sevgiyle gece uykularını dahi feda edenler olmaktadır." (G: 225)

793. “Kur’an-ı Hakîm’in hakikî ve berrak ve parlak bir tefsiri olan Risale-i Nur’da aradığınız imanî

ve İslâmî, aklî ve fikrî, kalbî ve ruhî birçok ihtiyaçlarınızın tatmin edildiğini göreceksiniz." (G:

231)

794. “Uyuşuk ve tenbelleri cevval yapıyor; ruhî bir cevelan insanın iç âleminde hükümferma oluyor."

(G: 237)

795. Ruhîde

796. “Fakat inşâallah sadakatta ve muhabbette ve irtibat-ı ruhîde kardeşlerime yetişmeye

çalışacağım." (B: 214)

797. Ruhînin

798. “Aynı otuz sene evvel İstanbul’da beni Yuşa Dağı’na çıkarıp İstanbul’un, Dâr-ül Hikmet’in

cazibedar hayat-ı içtimaiyesini bıraktırıp hattâ İstanbul’da bulunan Nur’un birinci şakirdi ve

kahramanı olan merhum Abdurrahman’ı dahi zarurî hizmetimi görmek için de yanıma almağa

müsaade etmeyen ve Yeni Said mahiyetini gösteren acib inkılabat-ı ruhînin bir misli, şimdi

mukaddematı bende başlamış." (Ş: 529)

799. Ruhîye

Page 88: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 88

800. “İşte bu istidada binaen hayat-ı kalbî ve ruhîye medar olan marifet-i İlahiye ve muhabbet-i

Rabbaniye ve ubudiyet-i Sübhaniye ve marziyat-ı Rahmaniye cihetiyle bu dünyadaki fâni ömür,

bâki bir ömrü tazammun eder ve ebedî ve bâki bir ömrü intac eder ve bâki ve lâyemut bir ömür

hükmüne geçer." (L: 16)

801. Ruhîyi

802. “Bu hikmete binaen, bir zevk-i süflî, sefih, hem nefsî ve şehvanî içinde tam beslenmiş, zevk-i

ruhîyi bilmez." (S: 736)

803. “Dâr-ül Hikmet’te bulunduğu zamanlarda geçirdiği bir inkılab-ı ruhîyi, bilâhare neşrettiği bir

eserinde şöyle beyan ediyor:" (T: 136)

804. Ruhi

805. “Hâdisenin vukuundan evvel, Risale-i Nur şakirdlerinin herbiri bir cesedin azaları gibi, bir

cihette o cesede gelen müessir bir arızayı bütün azanın hissetmesi nev’inden; bu hâdiseyi

Risale-i Nur’un dört şakirdi, vukuundan bir-iki gün evvel şöyle gördüler: Üçü, yani Mehmed

Zühdü, Halil Ruhi, Mehmed Niyazi, Risale-i Nur naşirlerinin üstadını vefat etmiş görüyorlar ki,

vefat ise tabirce Risale-i Nur’un ta’tilini haber veriyor." (St: 26)

806. “Yolda, Bediüzzaman ve talebelerine yakın bir alâka duyan Müfreze Kumandanı Ruhi Bey,

kelepçeleri çözdürüyor." (T: 215)

807. Ruhiyatçı

808. "(içtimaiyatçı) ve bir psikolog (ruhiyatçı) ve bir pedagog (terbiyeci)dur, hem daima hakikat

terennüm etmiş ve eden, yüksek ve emsalsiz ve dâhî bir müellif ve edibdir." (S: 763)

809. Ruhiye

810. “Her ferddeki hakikat-ı ruhiye, yüzbinler suret değiştirse, izn-i Rabbanî ile ölmeyecek,

yaşayarak geldiği gibi gidecek." (S: 518)

811. “Diğer kısmı, terakkiyat-ı ruhiye ve fikriyenin derecatına göre görünür." (S: 614)

812. “İşte bu halet-i ruhiye ile, yalnız hakaik-i imaniyenin tercümanı olan Risale-i Nur’un doğru ve

hak olduğuna latif bir münasebet söyleyeceğim." (M: 465)

813. “İşte onüç sene (Haşiye) evvel, dağdağalı bir fırtına-i ruhiye neticesinde, Eski Said’in

gülmeleri, Yeni Said’in ağlamalarına inkılab edeceği hengâmda; gençliğin gaflet uykusundan

ihtiyarlık sabahıyla uyandığım bir anda, şu münacat ve niyaz Arabî yazılmıştır." (L: 129)

814. “Hastalık, hazır bir elemi sana vermekle beraber; evvelki hastalığından bugüne kadar o

hastalığın zevalindeki bir lezzet-i maneviye ve sevabındaki bir lezzet-i ruhiye veriyor." (L: 211)

Page 89: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 89

815. “Birbiri içinde beni ihata eden dört-beş ihtiyarlık karanlıkları içinde, Ankara’da en kara bir

halet-i ruhiye hissettiğimden, (Haşiye) bir nur, bir teselli, bir rica aradım." (L: 228)

816. “(Haşiye): O zaman bu halet-i ruhiye Farisî bir münacat suretinde kalbe geldi, yazdım." (L:

228)

817. “SEKİZİNCİ RİCA: İhtiyarlığın alâmeti olan beyaz kıllar saçıma düştüğü bir zamanda,

gençliğin derin uykusunu daha ziyade kalınlaştıran Harb-i Umumî’nin dağdağaları ve esaretimin

keşmekeşlikleri ve sonra İstanbul’a geldiğim vakit; ehemmiyetli bir şan ü şeref vaziyeti, hattâ

Halifeden, Şeyhülislâmdan, Başkumandandan tut, tâ medrese talebelerine kadar haddimden çok

ziyade bir hüsn-ü teveccüh ve iltifat gösterdikleri cihetle, gençlik sarhoşluğu ve o vaziyetin

verdiği halet-i ruhiye, o uykuyu o derece kalınlaştırmıştı ki; âdeta dünyayı daimî, kendimi de

lâyemutane dünyaya yapışmış bir vaziyet-i acibede görüyordum." (L: 231)

818. “Ezcümle: Fünun-u hikmetten gelen zulümat-ı ruhiye, ruhumu kâinata boğduruyordu." (L: 239)

819. “Ve bu müşevveş şerait içinde vahdetinizi muhafaza eden halet-i ruhiye, dünkü davamı isbat

ediyor." (Ş: 317)

820. “Amma ihtar-ı manevînin kısa bir işareti şudur: Bana yirmibeş sene siyaseti ve gazeteleri ve

sair çok fâni şeyleri terkettiren ve onlarla meşguliyeti men’eden gayet kuvvetli bir vazife-i

uhreviye ve tesirli bir halet-i ruhiye benim bu mes’elenin teferruatıyla iştigal etmeme kat’iyen

mani oluyorlar." (Ş: 492)

821. “İki-üç defadır ehemmiyetli bir halet-i ruhiye bana ârız oluyor." (Ş: 529)

822. “İşte bu halet-i ruhiye ile, yalnız hakaik-i imaniyenin tercümanı olan Risale-i Nur’un doğru ve

hak olduğuna latif bir münasebet söyleyeceğim." (Ş: 747)

823. “Bu ise ızdırabat-ı ruhiye ve teşevvüşat-ı akliyeye sebeb olur." (Ms: 92)

824. “Eğer insanlarda olduğu gibi o meyvelerde de vahdet-i ruhiye olmuş olsa idi, geçmiş ve gelen

yeni meyveler birbirinin aynı olmaz mıydı?" (Ms: 108)

825. “İşte on üç sene (1) evvel, dağdağalı bir fırtına-i ruhiye neticesinde, Eski Said’in gülmeleri,

Yeni Said’in ağlamalarına inkılab edeceği hengamda; gençliğin gaflet uykusundan ihtiyarlık

sabahıyla uyandığım bir anda, şu münacat ve niyaz, Arabî yazılmıştır." (BMs: 336)

826. “hazır olduğumu, utanarak baştan ayağa kadar beni istilâ eden bu sürurun verdiği halet-i

ruhiye üzerine arzediyor ve ayrıca diyorum ki: Sevgili Üstadıma istenilen şekilde kendi elimle

yazılmış bir Kur’an-ı Kerim’i yazıp takdim etmeyi çok arzu ediyorum." (B: 77)

827. “Merhum Abdurrahman’ın vefatı zamanında bilmediğim halde, o münasebet-i ruhiye cihetiyle

fazla bir sarsıntıyı Ramazan-ı Şerifte hissettim." (B: 249)

Page 90: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 90

828. “Evet haricî siyaset memurları ve erkân-ı harbler ve kumandanlara bir derece vazifece

münasebeti bulunan siyasetin geniş dairelerine ait mesaili; basit fikirli ve idare-i ruhiye ve

diniyesine ve şahsiyesine ve beytiyesine ve karyesine ait lüzumlu vazifesini geri bıraktırmakla,

onları meraklandırıp ruhlarını serseri, akıllarını geveze ve kalblerini de hakaik-i imaniye ve

İslâmiyeye ait zevklerini, şevklerini kırıp havalandırmak ve o kalbleri serseri etmek ve manen

öldürmek ile dinsizliğe yer ihzar etmek tarzında, kemal-i merak ile onlara göre malayani ve

lüzumsuz mesail-i siyasiyeyi radyo ile ders verip dinlettirmek, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye

öyle bir zarardır ki; ileride vereceği neticeleri düşündükçe tüyler ürperir." (K: 38)

829. “Te’lifinden otuzdört sene sonra, Münazarat namındaki esere baktım, gördüm ki: Eski Said’in

o zamandaki inkılabdan ve o muhitten ve tesirat-ı hariciyeden neş’et eden bir halet-i ruhiye ile

yazdığı bu gibi eserlerinde hatiat var." (K: 78)

830. “Şimdi hassaten birkaç sene zarfında anlaşıldı ki, Risale-i Nur’un dehşetli bir mücahedesinde,

tama’ ve mal yüzünden mağlub olmamak ve itiraz gelmemek için o halet-i ruhiye bize ihsan

edilmişti." (E: 55)

831. “Şimdi hem manevî ihtarla, hem mezkûr hiss-i kablelvuku’ ile, hem meydandaki Risale-i Nur’un

galebe ve serbestiyeti ile tahakkuk etti ki: Risale-i Nur’daki hakikat-ı ihlas, rıza-yı İlahîden

başka hiçbir şeye âlet ve tâbi’ olamaz ve Kur’andan başka hiçbir nokta-i istinadı olmadığını isbat

etmek için o acib halet-i ruhiye verilmiş." (E: 56)

832. “Biri de şalvarımı delip iki ayağımın arasından geçip o tehlikeli vaziyette sipere oturmaya

tenezzül etmemek bir halet-i ruhiye taşıdığımdan, arkadan Kumandan Kel Ali, Vali Memduh Bey

işittiler." (Em: 13)

833. “Fakat nübüvvet hakikatı, velayetten ne derece yüksek ise, ispirtizma vasıtasıyla veyahut

terakkiyat-ı ruhiye cihetiyle mazhar olunan sohbet ve muhabere dahi, hiçbir cihette hakikî

Peygamberle muhabereye yetişemeyeceğinden yeni ahkâm-ı şer’iyeye medar-ı ahkâm olamaz."

(Em: 156)

834. “Fakat bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve cazibedar bir halet-i ruhiye verdiği için pekçok

zararları ve tehlikeleriyle beraber, zevk hatırı için her millet cüz’î-küllî bu fikre iştiyak

gösteriyorlar." (Em: 163)

835. “İşte bu halet-i ruhiye ile, yalnız hakaik-i imaniyenin tercümanı olan Risale-i Nur’un, Kur’anın

malı olarak meziyetlerini izhar ediyorum." (T: 26)

836. “O esnada bir halet-i ruhiye, tahsilde bulunan büyük biraderi Molla Abdullah’ın, ilimden ne

derece feyizyab olduğunu tedkike sevketti." (T: 30)

837. “halet-i ruhiye içinde kalarak büyük bir iştiyak ve şiddetli bir ihtiyaç hissederek mütalaa

ediyor." (T: 161)

Page 91: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 91

838. “İşte bu halet-i ruhiye ve ahval-i kudsiye Üstad’ın hayatının her safhasında müşahede edildiği

gibi, Emirdağı’nda geçirdiği hayatı da hep bu mezkûr mana ile doludur." (T: 458)

839. “Ruhun etrafından, vicdanın derin yerlerinden, o sirkat meyelanına hücum gibi bir halet-i

ruhiye hasıl olur." (H: 77)

840. Ruhiyece

841. “Meselâ balık ile kuş, kıymet-i ruhiyece birbirine pek yakındırlar." (Ms: 128)

842. “Evet hayvanatın ferdleri, suret-i cismiyede birbirinden mütefavit oldukları halde, (balık ve

kuşların nevileri gibi) fakat kıymet-i ruhiyece birbirine pek yakındırlar." (BMs: 255)

843. Ruhiyede

844. “İşte en küçük zîhayatta hayat böyle tesirini gösterse, elbette hayat tabaka-i insaniye olan

en yüksek mertebeye çıktıkça, öyle bir inbisat ve inkişaf ve tenevvür eder ki; hayatın ziyası olan

şuur ile, akıl ile bir insan kendi hanesindeki odalarda gezdiği gibi, o zîhayat kendi aklı ile avalim-i

ulviyede ve ruhiyede ve cismaniyede gezer." (S: 506)

845. “Hem o seyahat-ı ruhiyede çok tazyikat altında gayet ağır yükler yüklenmiş bir vaziyette

kendimi gördüğüm zamanda, Sünnet-i Seniyenin o vaziyete temas eden mes’elelerine ittiba

ettikçe, benim bütün ağırlıklarımı alıyor gibi bir hiffet buluyordum." (L: 50)

846. “Oniki sene evvel (*) inayet-i Rabbaniye ile, marifet-i İlahiyede bir hareket-i fikriye ve bir

seyahat-ı kalbiye ve bir inkişafat-ı ruhiyede tezahür eden bazı lemaat-ı tevhidiyeyi Arabî

olarak Notalar suretinde Zühre, Şu’le, Habbe, Şemme, Zerre, Katre gibi risalelerde

kaydetmiştim." (L: 113)

847. “O zaman, o seyahat-ı ruhiyede, mehasin-i medeniyet ve fünun-u nâfiadan başka olan malayani

ve muzır felsefeyi ve muzır ve sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa’nın şahs-ı manevîsine karşı

demiştim:" (L: 115)

848. “O zaman, o seyahat-ı ruhiyede, mehasin-i medeniyet ve fünun-u nâfiadan başka olan malayani

ve muzır felsefeyi ve sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa’nın şahs-ı manevîsine karşı

demiştim: Bil ey İkinci Avrupa!" (BMs: 316)

849. Ruhiyedeki

850. “harekât-ı fikriyesi namazdan sonra otuzüç "Sübhanallah" ve otuzüç "Elhamdülillah" ve otuzüç

"Allahü Ekber"deki meratibe göre doksandokuz mücahedat-ı fikriye ve makamat-ı ruhiyedeki

tezahürat ve doksandokuz esma-yı hüsna cilvesine mazhariyet sırlarını, hayal-meyal bir surette

uzaktan uzağa hissedilmesindendir ki, bu otuzüç mübarek adedi ihtiyarım olmayarak çok

harekât-ı ilmiyemde ve neşriyede hükmediyor." (B: 350)

Page 92: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 92

851. Ruhiyeden

852. “DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Bir zaman rabıta-i mevtten ve $ kaziyesindeki tasdikten ve âlemin

zeval ve fenasından gelen bir halet-i ruhiyeden kendimi acib bir âlemde gördüm." (L: 51)

853. Ruhiyedendir

854. “İşte bu halet-i ruhiyedendir ki, sebeb-i tevazu ve terahhum olan havastaki meziyet,

tekebbür ve gurura sebeb olmuştur." (STİ: 102)

855. Ruhiyedir

856. “Bu mezkûr hakikatın inkişafında bana yardım eden garib bir halet-i ruhiyedir:" (Ş: 94)

857. Ruhiyeleri

858. “Eğer insan gibi onların da bir vahdet-i ruhiyeleri olsa idi, bunlar onlar olurdu." (BMs: 220)

859. Ruhiyelerine

860. “Çünki Kur’anın hitabına muhatab olan milletlerin, insanların ahval-i ruhiyelerine ve

maddiyatlarına, câmi’ bulunduğu ince fenlere, ilimlere bir ferd vâkıf ve sahib-i ihtisas olamaz ki,

ona göre bir tefsir yapabilsin." (İ: 8)

861. “Risale-i Nur’un yolu, mesleği; bu zamandaki hayat şartlarına, insanların ahval-i ruhiyelerine

göre en selâmetli, en kısa ve umumî bir cadde-i Kur’andır." (T: 28)

862. Ruhiyem

863. “Aziz, fedakâr, sıddık, vefadar kardeşlerim Hoca Sabri (R.H.) ve Hâfız Ali (R.H.);

"Mugayyebat-ı Hamse"ye dair Sure-i Lokman’ın âhirindeki âyetin hakkında mühim sualinize

gayet mühim bir cevab isterken, maatteessüf şimdiki halet-i ruhiyem ve ahval-i maddiyem o

cevaba müsaid değildir." (L: 110)

864. “Benim dar vaktim ve inzivadan gelen halet-i ruhiyem bıraksa, o fedakâr dostlara tam sohbet

etmeğe hizmet-i Nuriye müsaade etmezdi." (Ş: 485)

865. Ruhiyemde

866. “Bu Lem’a da, Beşinci Lem’a gibi, nefsimde hissettiğim ve harekât-ı ruhiyemde zikir ve

tefekkürle müşahede ettiğim mertebeler olduğundan, ilim ve hakikattan ziyade zevk ve hale

medar olmak cihetiyle, hakikat lem’aları içinde değil, belki âhirlerinde yazılması münasib

görüldü." (L: 27)

867. Ruhiyeme

Page 93: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 93

868. “Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi." (M: 356)

869. “Benim için gayet fıtrî ve dertlerime alâkadar ve tefekkürat-ı ruhiyeme" (Ş: 749)

870. “Elhasıl: Benim ile temas eden bütün dostlarım bilirler ki; siyasete değil karışmak, değil

teşebbüs, belki düşünmesi dahi esas maksadıma ve ahval-i ruhiyeme ve hizmet-i kudsiye-i

imaniyeme" (T: 221)

871. Ruhiyemi

872. “Eğer ahval-i ruhiyemi anlamak istersen, gelecek şu iki fıkra tercümandır." (B: 317)

873. “Bir hâdise-i ruhiyemi size beyan ediyorum: Çok zaman evvel zâtınız ve sizin mesleğinizdeki

hocaların zarurete binaen ruhsata tâbi’ ve azimet-i şer’iyeyi bırakan fikirler, benim fikrime

muvafık gelmiyordu." (Em: 10)

874. Ruhiyenin

875. “Hem dalaletin yolunda sâbıkan beyan edildiği gibi esfel-i sâfilîne insanı öyle bir sukut

ettiriyor ki; hiçbir medeniyet, hiçbir felsefe ona çare bulamadıkları ve o derin zulümat

kuyusundan hiçbir terakkiyat-ı beşeriye, hiçbir kemalât-ı fenniye insanı çıkaramadığı halde,

Kur’an-ı Hakîm iman ve amel-i sâlih ile o esfel-i sâfilîne sukuttan insanı a’lâ-yı illiyyîne çıkarır

ve delail-i kat’iye ile çıkarmasını isbat ediyor ve o derin kuyuyu terakkiyat-ı maneviyenin

basamaklarıyla ve tekemmülât-ı ruhiyenin cihazatıyla dolduruyor." (S: 636)

876. “Ve keza ifrat ve tefrit hayat-ı nefsiye ve ruhiyenin maraz ve hastalığını intac eden

esbabdandır." (İ: 165)

877. “Baharda kanın galeyanından gelen ve gecelerin kısalmasındaki uykusuzluğundan neş’et eden ve

müstemi’lerin kalbleri işlere teveccüh etmelerinden tevellüd eden rehavet ve füturdan başka,

meyanımızdaki münasebet-i ruhiyenin rabıtasıyla, musibetin eseri olarak bendeki sarsıntının

size in’ikası ve sirayet etmesi mümkündür." (B: 249)

878. Ruhiyesi

879. “Kezalik insan hayat-ı ruhiyesi cihetiyle Kur’anda zikredilen bütün nevilere muhtaçtır." (Ms:

127)

880. “Çünki insanın kuvve-i ruhiyesi tahdid edilmemiştir." (Ms: 128)

881. Ruhiyesine

882. “Masum çocukların hastalıklarını, o nazik vücudlara bir idman, bir riyazet ve ileride dünyanın

dağdağalarına mukavemet verdirmek için bir şırınga ve bir terbiye-i Rabbaniye gibi, çocuğun

hayat-ı dünyeviyesine ait çok hikmetlerle beraber ve hayat-ı ruhiyesine ve tasaffi-i hayatına

Page 94: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 94

medar olacak büyüklerdeki keffaret-üz zünub yerine, manevî ve ileride veyahud âhirette

terakkiyat-ı maneviyesine medar şırıngalar nev’indeki hastalıklardan gelen sevab, peder ve

validelerinin defter-i a’maline, bilhassa sırr-ı şefkatle çocuğun sıhhatını kendi sıhhatına tercih

eden validesinin sahife-i hasenatına girdiği, ehl-i hakikatça sabittir." (L: 219)

883. Ruhiyesini

884. “İkincisi: Âlem-i İslâmın şecere-i kübrasının menşei, çekirdeği, hayatı, medarı olan mahiyet-i

Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ın fevkalâde istidad ve cihazatıyla, âlem-i İslâmiyetin

maneviyatını teşkil eden kudsî kelimatı, tesbihatı, ibadatı en evvel bütün manalarıyla hissedip

yapmaktan gelen terakkiyat-ı ruhiyesini düşün; habibiyet derecesine çıkan ubudiyet-i

Muhammediyenin (A.S.M.) velayeti, sair velayetlerden ne kadar yüksek olduğunu anla!" (L: 327)

885. “İkincisi: Mahiyet-i Muhammediye (A.S.M.) âlem-i İslâmiyetin şecere-i kübrasının menşei,

çekirdeği, hayatı, medarı olduğundan, fevkalhad istidad ve cihazatıyla âlem-i İslâmiyetin

maneviyatını teşkil eden kudsî kelimatı, tesbihatı, ibadatı en evvel bütün manalarıyla hissedip

yapmasından gelen terakkiyat-ı ruhiyesini düşündürüp, habibiyet derecesine çıkan ubudiyet-i

Muhammediyenin (A.S.M.) velayeti, sair velayetlerden" (L: 436)

886. “Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzât imtisal etmek ve ettirmekle mana-yı hilafeti dahi vekaleten

deruhde etmezse, hayat için dört şeye muhtaç fakat an’ane-i müstemirre ile günde lâakal beş

defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini

unutmayan bu milletin hacat-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse, bilmecburiye mana-yı hilafeti,

tamamen kabul ettiğiniz isme ve lafza verecek." (Ms: 101)

887. “Evet altı-yedi seneden beri hoş ve şirin bu manzarayı gören latif ve nazîrsiz bir gül-ü

Muhammedîyi (A.S.M.) koklayan ümmet-i Muhammed (A.S.M.) Sure-i Kevser’den "bi-hamdihi

ve-l minne" mükâfat-ı ruhiyesini ve dimağiyesini aldı." (B: 136)

888. “Üstadımızı ziyarete gelip de görüşemiyenlerin ve biz görüştürmeden gidenlerin hatırları

kırılmamak için Üstadımızın gizli hârika bir ahval-i ruhiyesini beyan etmeye mecbur olduk." (Em:

213)

889. “[Müddeiumumîler hakkında Üstadımızın garib bir halet-i ruhiyesini beyan etmek zamanı

geldi.]" (Em: 238)

890. “Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzât imtisal etmek ve ettirmekle mana-yı hilafeti dahi vekaleten

deruhde etmezse; hayat için dört şeye muhtaç, fakat an’ane-i müstemirre ile günde lâakall beş

defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini

unutmayan milletin hacat-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse; bilmecburiye mana-yı hilafeti

tamamen kabul ettiğiniz isme ve resme ve lafza verecek ve o manayı idame etmek için kuvveti

dahi verecek." (T: 142)

Page 95: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 95

891. “Kemal Paşa itiraz ile, içindeki niyet ve halet-i ruhiyesini ifade ile, Bediüzzaman’ı kendine

çekmek ve nüfuzundan istifade etmek ister." (T: 147)

892. Ruhiyeye

893. “Mükemmel ve güzel bir proğram ise, mükemmel ve güzel bir ilme ve güzel bir zihne ve güzel

bir kabiliyet-i ruhiyeye delalet eder." (S: 621)

894. “İşte bu halet-i ruhiyeye binaen; insan, eğer her insana ait enva’-ı ihsanat-ı İlahiyeden

yalnız bunu düşünse ki: Benim Hâlıkım beni zulümat-ı ebediye olan ademden kurtarıp bu dünyada

bir güzel dünyayı bana verdiği gibi, ecelim geldiği zaman beni idam-ı ebedî olan ademden ve

mahvdan yine kurtarıp bâki bir âlemde ebedî ve çok şaşaalı bir âlemi bana ihsan ve o âlemin

umum enva’-ı lezaiz ve mehasininden istifade edecek ve cevelan edip tenezzüh edecek zâhirî ve

bâtınî hassaları, duyguları bana in’am ettiği gibi, çok sevdiğim ve çok alâkadar olduğum bütün

akarib ve ahbab ve ebna-yı cinsimi dahi öyle hadsiz ihsanlara mazhar ediyor ve o ihsanlar bir

cihette bana ait oluyor." (L: 58)

895. “Ve gayr-ı ilmî tabir ettikleri mahremlere karşı demişler ki: "Bazan cezbeye ve şuurun

heyecanına ve ihtilâl-i ruhiyeye kapılmasından, bu eserler ile mes’ul olmamak lâzım geliyor.” (Ş:

343)

896. “İşte o vakit öyle bir halet-i ruhiyeye giriftar oldum ki, dünya başıma yıkılmış gibi oldu." (St:

161)

897. Ruhiyeyi

898. “DÖRDÜNCÜ NÜKTE: $ hakikatının kapısıyla, gayet acib bir âlem-i manevîye ait bir seyahat-

ı ruhiyeyi beyan ediyor." (L: 381)

899. “Sekizincisi: Yirmiiki sene sıkıntılı sebebsiz bir nefiyden sonra tam serbestiyet verildiği

halde, binler akraba ve ahbabı bulunan doğduğu memleketine gitmeyerek, gurbeti, kimsesizliği

tercih ederek -tâ ki, dünyaya ve hayat-ı içtimaiyeye ve siyasete temas etmesin- ve çok sevablı

olan câmideki cemaatın hayrını bırakıp odasında yalnız namazını kılıp oturmasını tercih eden,

yani halkın hürmetinden çekinmek olan bir halet-i ruhiyeyi taşıyan ve yirmi sene hayatının

şehadetiyle ve binler Türk kıymetdar zâtların tasdikiyle, dindar müttaki bir Türk’ü, lâkayd çok

Kürdlere tercih eden, hattâ mahkemede Hâfız Ali gibi kuvvetli imanı bulunan bir Türk kardeşini,

yüz Kürd’e değiştirmediğini isbat eden ve hürmet ve ihtiram görmemek için zaruret olmadan

halklarla görüşmeyen ve câmiye gitmeyen ve kırk seneden beri bütün kuvvetiyle, bütün âsârıyla

İslâmiyetin uhuvvetine ve müslümanların birbirine muhabbetine çalışan ve Türk milleti Kur’anın

bayrakdarı ve sena-i Kur’aniyeye mazhar olduğu için, o milleti çok seven ve hayatını onlar içinde

geçiren bir adam hakkında, sâbık vali resmî lisan ile ihanet için propaganda yapmak ve dostlarını

ürkütmek için: "O Kürddür, siz Türksünüz, o Şafiîdir, siz Hanefîsiniz" deyip herkesi ürkütüp

ondan çekindirmeğe çalışması ve yirmi senede ve iki mahkemede, tarz-ı kıyafeti değiştirilmeğe

Page 96: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 96

mecbur edilmeyen ve şapka yarı askerin başından kalkmasıyla beraber, münzevi bir adamın zorla

başına şapka giydirmeğe cebretmeyi hangi maslahat, hangi kanun buna müsaade eder?" (Ş: 375)

900. “Armut piş ağzıma düş" kabilinden her nevi malzeme-i cerrahiye-i ruhiyeyi, hâzık bir

operatörle beraber ihsan buyurdu." (B: 179)

901. “Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki: Binler haysiyet ve şerefimi bu vatandaki bîçarelerin

istirahatına ve onlardan belaların def’ine feda etmek için bana bir halet-i ruhiyeyi ihsan eylemiş

ki; ben de, onların yaptığı ve niyetinde bulundukları tahkirat ve ihanetlere karşı tahammüle

karar vermişim." (E: 30)

902. "Hususan yirmibeş seneden beri ihlas ile hakikî hizmet-i imaniye, beni her nevi siyasetten

çektiği ve yirmibeş sene zarfında bir gazeteyi okutturmadığı gibi; yirmi sene bu işkenceli

esaretimde hayat-ı siyasiyeye bakmamak için hükûmete müdafaat-ı hapsiyeden başka müracaat

etmeyen ve vazife-i imaniyeye noksan gelmemek ve ihlas kırılmamak ve siyasete bulaşmamak

için on sene bu dehşetli harb-i umumîye bakmayan, baktırmayan bir halet-i ruhiyeyi taşımağa

mecburiyetim varken; şimdi dehşetli ejderhalar hakaik-i imaniye cephesinde ehl-i imana

gözümüz önünde saldırmalarından ve çokları ısırmalarından, ehl-i imanı kurtarmak mecburiyeti

Kur’anın emriyle varken; bu zamanı bırakıp, eski zamana gidip, Ehl-i Beyt’e gelen dehşetli

zulümleri temaşa" (E: 209)

903. “İşte bunun içindir ki, herkesin aradığı keşf ü keramatı ve kemalât-ı ruhiyeyi Nur hizmetinin

haricinde aramadığımı zaîf damarlarımı tutmağa çalışanlar anladılar." (E: 244)

904. "Ve çok sevablı olan câmideki cemaatın hayrını bırakıp odasında yalnız namazını kılıp

oturmasını tercih eden, yani halkın hürmetinden çekinmek olan bir halet-i ruhiyeyi taşıyan ve

yirmi sene hayatının şehadetiyle yüzbinler Türk kıymetdar zâtların tasdikiyle, bir dindar,

müttaki Türk’ü, lâkayd çok Kürdlere tercih eden, hattâ mahkemede Hâfız Ali gibi kuvvetli imanı

bulunan Türk kardeşlerini, yüz Kürd’e değiştirmediğini isbat eden ve hürmet ve ihtiram

görmemek için zaruret olmadan halklarla görüşmeyen ve câmiye gitmeyen ve kırk seneden beri

bütün kuvvetiyle ve âsârıyla" (E: 281)

905. “Şahsî hastalığımdan daha ziyade elîm bir halet-i ruhiyeyi hissettim." (Em: 189)

906. “Neme lâzım ve nefsî nefsî dediren halet-i ruhiyeyi, bir temsil ile beyan edeceğim:" (STİ:

66)

907. Ruhla

908. “Cesed ruhla mültezdir, ruh vicdanla mütelezziz." (S: 745)

909. “İsrafil-vari melek-i ra’d; baharda nefh-i sur nev’inden yağmura bağırması, yer altında

defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece

karışık ve karışmış ve birbirine benzeyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz’in tecellisi altında kemal-i

Page 97: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 97

imtisal ile hatasız olarak Fâtır-ı Hakîm’den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar." (L:

137)

910. “Ruha nisbeten ehemmiyetsiz olan cesed bu derece israftan uzak bulunsa, ne suretle cevher-i

ruhla âsârında, emellerinde, efkârında ve maneviyatında israf olur." (İ: 54)

911. “İsrafil-vari melek-i ra’d; baharda nefh-i sur nev’inden yağmura bağırması ve yer altında

defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece

karışık ve karışmış ve birbirine benzeyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz’in tecellisi altında kemal-i

imtisal ile hatasız olarak Fatır-ı Hakîm’den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar." (BMs:

310)

912. Ruhlandırmak

913. “Birincisi: Hiçbir cihetle serseri tesadüfe ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata havalesi mümkün

olmayan hiçten hakîmane icad ve san’at-perverane ibda’ ve ihtiyarkârane ve alîmane halk ve inşa

ve yirmi cihetle ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak ve ihya etmek

hakikatıdır ki; zîruhlar adedince şahidleri bulunan bir bürhan-ı bâhir olarak, Zât-ı Hayy-ı

Kayyum’un vücub-u vücuduna ve sıfât-ı seb’asına ve vahdetine şehadet eder." (Ş: 116)

914. “Meselâ: Çok geniş olan memleket-i Rabbaniyenin her tarafını, hususan melaike ve ruhanîler

ile semavatı ve ervah ile âlem-i gaybı şenlendirdiği gibi; maddî âlemi dahi, hususan hava ve arzı,

her vakit ve her tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların vücudlarıyla şenlendirmek ve

ruhlandırmak hikmetiyle ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki pek kuvvetli bir kamçı olarak hayvanları

ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik ederek tenbellikten ve ataletten kurtarıp

gezdirmesi, şuunat-ı rububiyetin bir hikmetidir." (Ş: 174)

915. Ruhlar

916. “İşte o zamanda zihinler, kalbler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle, yerler ve gökler Rabbinin

marziyatını anlamağa müteveccih olduğundan, içtimaiyat-ı beşeriyenin sohbetleri, muhavereleri,

vukuatları, ahvalleri ona bakıyordu." (S: 481)

917. “İşte göz önünde her vakit gördüğümüz bu hadd ü hesaba gelmeyen yeni yeni hayatlar ve

hayatların asılları ve zâtları olan ruhlar, birden ve hiçten vücuda gelmeleri ve gönderilmeleri, bir

Zât-ı Vâcib-ül Vücud ve Hayy-ı Kayyum’un vücub-u vücudunu ve sıfât-ı kudsiyesini ve esma-i

hüsnasını; lemaatın güneşi gösterdiği gibi gösteriyorlar." (S: 676)

918. “Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile rıza-yı İlahî yolunda, âhirete müteallik işlerde, kardeşleri

adedince ruhları olduğundan biri ölse, "Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar; zira o ruhlar her vakit

sevabları bana kazandırmakla manevî bir hayatı idame ettiklerinden ben ölmüyorum" diyerek,

ölümü gülerek karşılar." (L: 161)

Page 98: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 98

919. “Ve o ruhlar vasıtasıyla sevab cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum" der,

rahatla yatar." (L: 161)

920. “Cennet’in merkez-i kübrası uzakta olmakla beraber, âlem-i misal âyinesi vasıtasıyla her

tarafta görünmesi mümkün olduğu gibi, hakkalyakîn derecesindeki imanlar vasıtasıyla, Cennet’in

bu âlem-i fânide -temsilde hata olmasın- bir nevi müstemlekeleri ve daireleri bulunabilir ve

kalb telefonuyla yüksek ruhlar ile muhabereleri olabilir, hediyeleri gelebilir." (L: 282)

921. “Hem değil yalnız ruhlar, belki bütün zerreler dahi, bir ordu-yu Sübhanî ve emirber neferleri

olduğunu kat’î bürhanlarla Otuzuncu Söz isbat etmiş." (Ş: 37)

922. “Sonra $ dediğim vakit, o hududsuz ve hâlî zaman; birden Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü

Vesselâm’ın riyaseti altında, zihayat ruhlar ile vahşetzar suretinden, ünsiyetli bir seyrangâh

suretine inkılab etti." (Ş: 94)

923. “Ruhlar ve melekler gibi biz dahi cesedimizi yerde bırakıp göklere çıkacağız." (Ş: 638)

924. “Bu itibarla, o zamanlarda bütün fikirler, kalbler, ruhlar marziyat-ı İlahiyeyi bilmek ve

öğrenmeğe müteveccih idi." (Ms: 91)

925. “Arzdan da semaya dualar, ibadetler, ruhlar gidiyor." (Ms: 204)

926. “Hem ruhlar, eşyanın hilkat ve icadını, kâinata veya nefislerine veya esbaba vermekten gelen

hadsiz istib’ad ve istiğrab ve hayret ve külfet ki, sonra bu da istinkâra incirar edip, sonra

müteselsil muhallere yol açmaktan gelen hadsiz ızdırab ve azabdan hasıl olan marazdan

kurtulmak ve şifa bulmak için akıl ve ruhlar:" (BMs: 98)

927. “Hem bütün ehl-i şuhud olan ruşen-zamir ve nuranî ruhlar ve münevver kalbler ve ziyalı

akıllar sahibi olan bütün enbiya, evliya ve asfiyanın icma’ halinde bütün tahkikat ve keşfiyatları

ve füyûzat ve münacatları neticesinde o hakikata ittifakla şehadet etmişlerdir." (BMs: 143)

928. “Kemal ise lizâtihî sevilir, belki ona ruhlar feda edilir." (BMs: 259)

929. “muzahrefatı onu elemlere mübtela etmiş ve kâinatın mevcudatı ona düşman vaziyetini almış

ve yetimane bir şefkatin ve matemzar bir merhametin altında beli bükülmüş ruhlar için halaskâr

ve melce’ yalnız O’dur." (BMs: 260)

930. “Sâni’-i Hakîmlerinin takdir etmiş olduğu tarzda akıllar ve ruhlar arasında sefir ve elçilik

vazifesini yapmak üzere giderler." (BMs: 640)

931. “Sarılsın birbiriyle ruhlar ilâ-yevm-il ceza" (BMs: 646)

932. “Cenab-ı Hak sizi bu memlekete göndermiş, tâ ki dalalete giden ruhlar, senin neşrettiğin

Nurlarla kurtulsun." (B: 214)

Page 99: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 99

933. “Keramet-i Aleviye Risalesi çok cihetlerle keramet olduğu gibi Risale-i Nur şakirdlerini

intibaha ve teşvike, sa’y ü gayrete, cesaret ü şecaate sevk ile, hareket ettikleri yolda yalnız

olmadıklarını ve karşılarında düşmanın yalnız onların düşmanı olmayıp, belki mazide duran ve bize

pek yakından bakan ervah-ı âliyenin de düşmanı olup, o âlî ruhlar önümüzde pişdar, etrafımızda

zırh gibi ve muhafız ve muavin olduklarını göstermekle, zaîflere kuvvet, havf edenlere cesaret

ve şecaat, kavîlere refik oluyor ve her zaman bu risaleye herkesin ihtiyacını gösteriyor." (B:

280)

934. “Her nefes ve her dakika ruhlar ona hava ve su gibi muhtaç olduğundan, onun hakikatını

herkesin ruhu hisseder." (Em: 96)

935. “Zaîflemiş ruhlar için dağlar gibi gıda var" (T: 538)

936. Ruhlara

937. "Fakat işaret olunan celb-i ervah-ı tayyibe ise, medenîlerin yaptığı gibi hezeliyat suretinde

bazı oyuncaklara o pek ciddî ve ciddî bir âlemde olan ruhlara hürmetsizlik edip, kendi yerine ve

oyuncaklara celbetmek değil, belki ciddî olarak ve ciddî bir maksad için Muhyiddin-i Arabî gibi

zâtlar ki, istediği vakit ervah ile görüşen bir kısım ehl-i velayet misillü onlara müncelib olup

münasebet peyda etmek ve onların yerine gidip âlemlerine bir derece takarrüb etmekle

ruhaniyetlerinden" (S: 258)

938. “Evet Risale-i Nur, kalblere o derece bir aşk ve muhabbet, ruhlara o kadar bir vecd ve

heyecan vermiş, akıl ve mantıkları öyle bir tarzda ikna etmiş ve öyle bir itminan-ı kalb hasıl

etmiştir ki, milyonlarca Nur talebelerine, kendini defalarca okutmuş, yazdırmış ve bir ömür

boyunca mütalaa ettirmiş ve senelerden beri âdeta kendi kendini neşretmiştir." (S: 770)

939. “Şu zamanda ruhlara, akıllara usanç veren çok esbab içinde, bu Sözlerden biri çıkar, birden

çok yerlerde kemal-i iştiyakla yazılmaya başlanıyor." (M: 359)

940. “Ruhlara inkişaf ve terakki ve akıllara istikamet ve nur ve hayata hayat ve saadet veriyor."

(Ş: 134)

941. “Acaba onüç asırda fâsılasız olarak hadsiz ruhlara, akıllara, kalblere, nefislere hak ve hakikat

dairesinde hükmeden, terbiye eden, idare eden bu manevî Sultan-ı Zîşan’ın birtek işareti böyle

bir hakikatı isbat etmeye kâfi iken, binler tasrihat ile bu hakikat-ı haşriyeyi gösterip isbat

ettikten sonra, o hakikatı tanımayan bir echel ahmak için Cehennem azabı lâzım gelmez mi ve

ayn-ı adalet olmaz mı?" (Ş: 185)

942. “Aynen öyle de, bir Yâsin-i Şerif okunsa, milyonlar ruhlara hediye edilse, herbirine tam bir

Yâsin-i Şerif düşer." (Ş: 685)

943. “Bir kısmı ruhlara kut, fikirlere kuvvet verici hakikatlardır ki, tekerrür ettikçe güneşin ziyası

gibi, ruhlara, fikirlere hayat verir." (İ: 30)

Page 100: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 100

944. “Fakat bütün kalblere, fikirlere, ruhlara icra-yı tesir ederek, zâhiren ve bâtınen

beğendirmek şartıyla vicdanlar üzerine hâkimiyetini muhafaza ve ibka etmek, -en büyük hârika

olmakla- ancak nübüvvetin hassalarından olabilir." (İ: 109)

945. “Bütün efkâr-ı âmmeye galebe çaldı, bütün ruhlara kendisini sevdirdi, bütün tabiatların

üstüne çıktı." (İ: 111)

946. “Ve bütün ruhları ve nefisleri teshir etmiştir ki, kalblere mahbub, akıllara muallim ve tenvir

edici ve nefislere mürebbi ve ruhlara sultan olmuş ve olmaktadır." (Ms: 26)

947. “Ruhlara şifadır." (Ms: 127)

948. “Kâinattan küsmüş, dünya zînetinden iğrenmiş, vücudundan bıkmış ruhlara melce ve mence

odur." (Ms: 130)

949. “Ruhlara kuvvet ve şifadır." (BMs: 253)

950. “İşte bundan dolayıdır ki, bazı feylesoflar, esbaba tesir, tabiat ve tesadüfe icad, haşr-i

cismanîyi inkâr ve nefy, ruhlara kıdem ve beka vermeye ve daha bunlara benzer enva’-ı

dalaletlere girmeye muztar kalmışlardır." (BMs: 403)

951. “Size yazmıştım ki: Nasıl "Hizb-i Nuriye" Risale-i Nur’un ve Âyet-ül Kübra’nın bir hülâsasıdır;

öyle de on dakika zarfında Hizb-i Nuriye’nin bir hülâsası, bu Ramazan-ı Şerif’in feyzinden ve

Ramazan’da te’lif edilen ve yeni intişar eden Ramazaniye Risalesi olan Âyet-ül Kübra’nın otuzüç

mertebe-i vücub u vücud ve tevhid otuzüç elsine-i külliye ile tezahür ettiği gibi; ruh ve hayal ve

kalb o noktadan öyle bir inbisat ve inkişaf etti ki, herbir mertebenin söylediği "Lâ ilahe illâllah"

şehadetini dediğim vakit, o küllî lisan benim oluyor gibi azametli bir tevhid hissettiğimden,

"Âyet-ül Kübra" güneş gibi iman nurlarını ruhlara telkin edebilir." (E: 69)

952. “Yirmi seneden beri ruhlara yerleşen Risale-i Nur; susmuş bir dilime bedel, binler dilleri

söylettirmesini Rahîm-i Zülcelal’den ümidvarım." (T: 235)

953. “Kur’anın iman hakikatları karşısında periler peşinde, ruhanî ve melekler, baba oğul, bay u

geda, yâr u ağyar halka-i tedris ve envarında aynı safta dizdize oturup ve hep seni dinleyip

ruhlara hüda ve şifa ve süruru hep senden alıyorlar." (Ko: 100)

954. “Risale-i Nurlar âb-ı hayat tereşşuhatını ve şualarını, kararan ruhlara akıtmakla, içerisinde

yaşadığımız asırda ve gelecek devirlerde insaniyete "Vazifene!” (Hn: 144)

955. Ruhlarda

956. “İşte Nur Risaleleri’nin büyük denizlerin büyük dalgaları gibi gönüller üzerinde husule

getirdiği heyecanın, kalblerde ve ruhlarda yaptığı tesirin sırrı budur; başka bir şey değildir."

(Em: 80)

Page 101: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 101

957. “Zira üstad o kıymetli ve bereketli ömrünü, kulaklarda kalacak olan sözlerin tanzim ve tertibi

ile değil, bilakis kalblerde, ruhlarda, vicdan ve fikirlerde kudsî bir ideal halinde insanlıkla

beraber yaşayacak olan din hissinin, iman şuurunun, ahlâk ve fazilet mefhumunun asırlara,

nesillere telkini ile meşgul olan bir dâhîdir." (T: 20)

958. “İnandığı kudsî davaya gösterdiği azm ü sebatla, mü’minlerin kalblerini ihtizaza vererek,

ruhlarda İslâmî aşk ve heyecanı uyandırmasıdır." (T: 23)

959. “Kur’an-ı Kerim’in manası bilinmese de, okunduğu ve dinlendiği zaman ruhlarda nasılki manevî

ve derunî bir tesir husule gelir." (G: 231)

960. Ruhlardaki

961. “Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşv ü nema bulamazdı." (İ: 164)

962. Ruhlardan

963. “Evet bu temsilât, temiz ve yüksek ruhları, mülevves ve alçak ruhlardan tefrik içindir." (İ:

163)

964. Ruhları

965. “Değil zâhirî bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalbleri, nefisleri fetih ve teshir ediyor." (S:

237)

966. “Zira bir zâtın bir fende veya bir san’atta mütehassıs olduğu; hülâsalı bir sözle, fezlekeli bir

san’atçıkla, o şahısların meharet ve melekelerini gösterdiği gibi, Kur’anda zikrolunan vukuatın

hülâsaları ve ruhları gösteriyor ki, onları söyleyen, bütün vukuatı ihata etmiş, görüyor, (tabir

caiz ise) bir meharet-i fevkalâde ile ihbar ediyor." (S: 405)

967. “Hem denilebilir: Bir kısım hayatdar ecsam, -bir hadîs-i şerifte "Ehl-i Cennet ruhları,

berzah âleminde yeşil kuşların cevflerine girerler ve Cennet’te gezerler" diye işaret ettiği $

tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, tâ sineklere kadar- bir cins ervahın tayyareleridir." (S:

505)

968. “Şu ağacın geçen bahardaki yaprak ve çiçek ve meyvelerinin ruhları olmadığından, şu

bahardaki emsalinin, hakikatça aynılarıdır." (S: 552)

969. “Hem madem şu dünyanın pek çok âsârı ve maneviyatı ve meyveleri ve cin ve ins gibi

mükellefînin mensucat-ı amelleri, sahaif-i ef’alleri, ruhları, cesedleri âhiret pazarına

gönderiliyor." (S: 556)

970. “İşte umuma iman lâzım olan haşrin mertebesi şudur ki: İnsanlar öldükten sonra, ruhları

başka makamlara gider." (S: 614)

Page 102: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 102

971. “Azrail’in bir anda Allah bilir kaç yerde, ruhları kabzediyor." (S: 705)

972. “Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar." (M: 6)

973. “Yoksa ekalliyette kalan veyahut mağlub düşen ehl-i hak, kıyamete kadar bâki kalacak; yalnız,

kıyametin kopacağı anında, kıyametin dehşetlerini görmemek için, bir eser-i rahmet olarak, ehl-

i imanın ruhları daha evvel kabzedilecek, kıyamet kâfirlerin başına kopacaktır." (M: 58)

974. “Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar, o edviye-i Kur’aniyeyi arayıp buluyorlar." (M:

70)

975. “Bütün ruhları haşr-i azamda ihya edip muhakeme etmek; bir baharda, belki bir bahçede,

belki bir ağaçta haşr ü neşrettiği yaprak ve çiçek ve meyveler kadar kolaydır." (M: 249)

976. “Onların soyulmasıyla, maânîdeki bir nuraniyet, muvakkaten çıplak -bir derece- görünür;

fakat cildden cüda olmuş bir meyve gibi, o mübarek manaların ruhları uçar, zulmetli kalb ve

kafalarda beşerî postunu bırakıp gider.." (M: 396)

977. “Bunlar da za’f u acz ve iktidarsızlık noktasında; merhametkâr, kudretli bir Hâlıkı bilmekle

ruhları inbisat edebilir, istidadları mes’udane inkişaf edebilir." (M: 421)

978. “Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile rıza-yı İlahî yolunda, âhirete müteallik işlerde, kardeşleri

adedince ruhları olduğundan biri ölse, "Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar; zira o ruhlar her vakit

sevabları bana kazandırmakla manevî bir hayatı idame ettiklerinden ben ölmüyorum" diyerek,

ölümü gülerek karşılar." (L: 161)

979. “elbette bütün hayvanları ve insanları ve hadsiz melekleri ve cinleri ve ruhları, bir sefine-i

Rahmanî olan Küre-i Arz gemisine bindirerek; rûy-i zemini, enva’-ı mat’umatla ve bütün

duyguların ezvak ve erzakıyla doldurulmuş bir sofra-i Rabbaniye şeklinde onlara açmak ve o

muhtaç ve müteşekkir ve minnetdar ve mesrur mahlukatını aktar-ı kâinatta seyahat ettirmekle

ve bu dünyada bu kadar ikramlarla onları mesrur etmekle beraber, dâr-ı bekada Cennetlerinden

herbirini ziyafet-i daime için birer sofra yapan Zât-ı Hayy-ı Kayyum’a ait olarak o mahlukatın

teşekkürlerinden ve minnetdarlıklarından ve mesruriyetlerinden ve sevinçlerinden gelen ve

tabirinde âciz olduğumuz ve me’zun olmadığımız şuunat-ı İlahiyeyi, "memnuniyet-i mukaddese"

"iftihar-ı kudsî" ve "lezzet-i mukaddese" gibi isimlerle işaret edilen maânî-i rububiyettir ki, bu

daimî faaliyeti ve mütemadi hallakıyeti iktiza eder." (L: 349)

980. “Evet sırr-ı vahdetle kâinatın kemalâtı tahakkuk eder ve mevcudatın ulvî vazifeleri anlaşılır

ve mahlukatın netice-i hilkatleri takarrur eder ve masnuatın kıymetleri bilinir ve bu âlemdeki

makasıd-ı İlahiye vücud bulur ve zîhayat ve zîşuurların hikmet-i hilkatları ve sırr-ı icadları

tezahür eder ve bu dehşet-engiz tahavvülât içinde kahharane fırtınaların hiddetli, ekşi sîmaları

arkasında rahmetin ve hikmetin güler, güzel yüzleri görünür ve fena ve zevalde kaybolan

Page 103: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 103

mevcudatın neticeleri ve hüviyetleri ve mahiyetleri ve ruhları ve tesbihatları gibi çok vücudları

kendilerine bedel âlem-i şehadette bırakıp, sonra gittikleri bilinir." (Ş: 12)

981. “Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml’i ve Naka-i Sâlih

(A.S.) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme

gideceği ve herbir nev’in arasıra istimal için birtek cesedi bulunacağı rivayet-i sahihadan

anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle iktiza ederler." (Ş: 55)

982. “diyerek, hem o melaikeleri, hem hazır ruhları, hem o vakıayı müşahede eden orada bulunan

bir keşf-el kubur velisini güldürdü ve rahmet-i İlahiyeyi tebessüme getirdi; azabdan

kurtulduğu gibi, Risale-i Nur’un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve

Risalesi’ni kemal-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melaike-i suale mahkemedeki

gibi Meyve hakikatları ile cevab verdiği misillü; ben de ve Risale-i Nur şakirdleri de, o suallere

karşı Risale-i Nur’un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi manen cevab

verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevkedecekler inşâallah." (Ş: 259)

983. “Diğer bir tevili şudur ki: Kıyamet kopmasının dehşetini görmemek için, mü’minlerin ruhları bir

parça evvel kabzedilir; kıyamet, kâfirlerin başlarında patlar." (Ş: 584)

984. “Evet görüyoruz ki: Güz mevsiminde üçyüzbin nevi zîhayat vefat namıyla terhis edilirken,

herbir nevi ve ferdin sahife-i amellerinin kutucukları ve işlediklerinin fihristeleri ve gelen

baharda işleyeceklerinin listeleri ve bir cihette bir nevi ruhları olan tohumlarını onların

yerlerinde Hafîz-i Zülcelal’in yed-i hikmetine emanet edildiğini ve incirin tohum ve çekirdekleri

gibi zerrecik o küçücük tohumları birer ruh-u bâki gibi incir ağacının bütün kavanin-i

hayatiyesini taşıyan ve bir kitab kadar kuvve-i hâfızada yazı misillü ağacın tarihçe-i hayatını

onda kader kalemiyle yazan, büyük bir kitab hükmüne" (Ş: 601)

985. “İşte bu itibarla bütün ecramın kendilerine göre bir nevi hayat ve ruhları vardır." (Ş: 757)

986. “Dalalet, nefisleri tenfir ve ruhları inciten bir elem olduğundan; Kur’an-ı Kerim o fırkayı aynı

o sıfatla zikretmiştir." (İ: 28)

987. “Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla kalblere hüzünleri ve Rabbanî aşkları intıba’

ettirmekle kalbleri, ruhları nuranî âlemlere götürür, pek garib misalî levhaları göstermekle, o

ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder." (İ: 70)

988. “Evet camid kalbleri aşk u şevkle ihya eden, sönmüş olan ruhları şen ve şad eden, şâirlere

sermaye olarak şâirane teşbihleri, temsilleri, üslûbları ilham eden; sular ile hadravat ve

nebatattır." (İ: 145)

989. “Evet bu temsilât, temiz ve yüksek ruhları, mülevves ve alçak ruhlardan tefrik içindir." (İ:

163)

Page 104: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 104

990. “Ve bütün ruhları ve nefisleri teshir etmiştir ki, kalblere mahbub, akıllara muallim ve tenvir

edici ve nefislere mürebbi ve ruhlara sultan olmuş ve olmaktadır." (Ms: 26)

991. “Ve keza eşyanın esbaba isnadındaki istib’addan ve istiğrabdan hasıl olan inkârdan neş’et eden

dalaletlerden hasıl olan ızdırabat, bütün akılları, ruhları Vâcib-ül Vücud’a firar ve iltica etmeye

mecbur eder." (Ms: 58)

992. “Bu da ruhları ve akılları firar ettirmekle Vâcib-ül Vücud’a iltica etmeye mecbur eder." (Ms:

92)

993. “Fakat ruhları olmadığı için aralarında ayniyete yakın öyle bir misliyet vardır ki, ne aynıdır ve

ne de gayr keyfiyeti gösterir." (Ms: 108)

994. “Hem bak, bu zâtın saltanatı başka padişahlar gibi yalnız zor ve korku kuvvetiyle olan zâhirî

bir saltanat değil, belki bak, akıl ve kalbleri fethedip nefis ve ruhları o derece teshir ediyor ki,

mahbub-u kulûb, muallim-i ukûl, mürebbi-i nüfus, sultan-ı ervah olmuş." (BMs: 39)

995. “İşte zaman-ı selefteki cumhur-u mü’minînin bütün zihin, kalb ve ruhları; yer ve gökler

rabbisinin marziyatını anlamaya müteveccih olduğu için, her kimin güzel bir istidadı olsaydı, o

zamanda cereyan eden bütün ahval ve vukuat ve muhaverelerden kalbi ve fıtratı $ ders

alırlardı." (BMs: 181)

996. “Âdeta cesedleri muhtelif, ruhları bir hükmünde hakikî manevî vereselerdir." (B: 21)

997. “Pek hârika bir surette yağan bu yağmur Isparta’nın her tarafını tamamen iska etmiş,

nebatata yeniden hayat bahşedilmiş; bağlar, bahçeler başka bir letafet kesbetmiş; ekserisi

hemen hemen ziraatla iştigal eden halkın yüzleri -Risale-i Nur’un nâil olduğu inayatından ve

bereketinden olan bu yağmurdan istifade ederek- gülmüş, ruhları inbisat etmişti." (B: 167)

998. “Demek ki, Risale-i Nur’un şakirdlerinin ruhları birbiriyle alâkadardır." (B: 171)

999. “Cesedleri müteaddiddir; ruhları müttehid hükmündedir." (B: 171)

1000. “Müslüman ruhları bunlara gıda gibi muhtaçtırlar." (B: 247)

1001. “Hayvanatın ruhları dahi bâkidir, kıyamette yalnız cesedleri fena bulur." (B: 258)

1002. “Evet bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azab içinde bırakır." (K: 123)

1003. “Hürriyet-i vicdanı esas tutan Hükûmet-i Cumhuriyenin, elbette bu milletin milyarlar

ecdadının ruhları bağlandığı bir hakikata ve onun yolunda dünyaya meydan okudukları ve iman-ı

tahkikîyi galibane felsefeye karşı isbat eden bir eseri ve hâdimlerini himaye etmek,

ehemmiyetli bir vazifesidir." (E: 29)

1004. “Ecdad-ı izamın o büyük ruhları küskün" (E: 118)

Page 105: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 105

1005. “Mübarek bir kısım zîruhlarda hiss-i kablelvuku’ olduğu gibi, masum çocukların bir hiss-i

kablelvuku’ ile Risale-i Nur’un onlara dünyevî, uhrevî bir babalıkla terbiye ve muhafaza etmesini

ruhları hissetmiş ki, Nur’un hizmetkârına babalarından ve validelerinden daha şiddetli bir

hürmet gösteriyorlar." (Em: 213)

1006. “O zaman: "Bu masumların akılları derketmiyor, fakat ruhları bir hiss-i kablelvuku ile

hissediyor ki; Risale-i Nur’la bunlar hem imanlarını kurtaracak; hem vatanlarını, hem kendilerini,

hem istikballerini dehşetli tehlikelerden muhafaza edecekleri için bu hakikati kalbleri

hissetmiş; ve benim Risale-i Nur’un tercümanı olmam hasebiyle, Risale-i Nur’a ait muhabbet,

teşekkürat ve minnetdarlığı bana gösteriyorlar.” (T: 160)

1007. “Evet o nuranî Lâhika mektubları ki; ruhları, kalbleri cezb ve fetheden, akılları teshir eden

hakikatlarla doludur." (T: 283)

1008. “Bana olan bu alâka ve teveccühlerinin sebebi ise: Masum ruhları hissediyor ki; Risale-i Nur,

onların imdadına gelmiş." (T: 465)

1009. “Doksan yılı dolduran hayatının her günü birer nur hâlesi, birer fazilet ışığı, bir azim ve iman

halkası halinde Türk nesillerinin ruhlarına ve dimağlarına girmiş; ve bu nur, senelerle birçok

karanlık ruhları aydınlatarak onları doğru, güzel ve ışıklı yollara sevketmiştir." (T: 636)

1010. “Risale-i Nur bütün mizanlarıyla ve riyazî kat’iyetiyle, her türlü hakaikı tam isbat etmesiyle;

maddî ilim ve firavunane düşüncelerin neticesi ruhları zifiri karanlıkta olan bu zümrelerin

mes’uliyetleri, geçen asırlardaki mütemerrid küfre nisbetle daha katmerli bir surette eşedd bir

azaba inkılab edeceği sarahatle tezahür ediyor." (Ni: 167)

1011. “Evet ruhları ağlamak istedi, biri bahane oldu ağladılar." (Mü: 10)

1012. “Büyük bir aşk ve alâka ile kendini dinletip, gönülleri cezbelendiriyor ve ruhları vecde

getiriyorsun." (Ko: 90)

1013. Ruhlarım

1014. “Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile rıza-yı İlahî yolunda, âhirete müteallik işlerde, kardeşleri

adedince ruhları olduğundan biri ölse, "Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar; zira o ruhlar her vakit

sevabları bana kazandırmakla manevî bir hayatı idame ettiklerinden ben ölmüyorum" diyerek,

ölümü gülerek karşılar." (L: 161)

1015. Ruhlarımız

1016. “İçinde ruhlarımız, eder pervaz u perdaz, olur şehbaz u şehnaz, yelpez namaz u niyaz." (S:

745)

Page 106: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 106

1017. “Şu bir aydan beri, ruhlarımız ateşe maruz çimen gibi yanık, küskün, solgun bir vaziyette

olup; hattâ ekser arkadaşlarla, bu mes’ele hakkında ne hatt-ı hareket takib edeceğimizi

mektubla muhabere ve müşavereye başladık." (B: 82)

1018. “ruhlarımız şâd oluyor." (Hn: 135)

1019. Ruhlarımıza

1020. “yani: "Eğer dostlardan müfarakat olmasaydı, ölüm ruhlarımıza yol bulamazdı ki gelsin alsın.”

(L: 248)

1021. “Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun, iki aylık iftirak üzüntülerini ve muhaberesizlik

ızdırablarını hafifleştiren ve kalblerimize taze hayat bahşeden ve ruhlarımıza yeni, safi bir

nesim ihda eden Kur’anın celalli ve izzetli, rahmetli ve şefkatli âyetlerindeki tekraratın

mehasinini ta’dad eden, hikmet-i tekrarının lüzum ve ehemmiyetini izah eden ve Risale-i Nur’un

bir hârika müdafaası olan Denizli Meyvesinin Onuncu Mes’elesi namını alan "Emirdağı Çiçeği"ni

aldık." (Ş: 255)

1022. “Bir ay sonra Burdur’u teşrif ile, bazı yevm sohbet-i irfaniyenizde bulunup ruhlarımıza gıda

bahşolundu." (B: 115)

1023. Ruhlarımızı

1024. “Hattâ dünyaca meşhur Arab edibleri "Eğer firak olmasa idi, ölüm ruhlarımızı almak için yol

bulup gelemezdi" manasında" (S: 764)

1025. “Bahr-ı Mu’cizat, Fahr-i Kâinat Efendimiz Hazretlerinin şu sisli asırda paslı ruhlarımızı

tenvir ve tesrir eden ve saik-ı hayat-ı ebediyeleri bulunan Ondokuzuncu Mektub’un beşinci

cüz’ünü alarak, üçüncüsünü iade ettim." (B: 45)

1026. “Bilhassa ruhlarımızı sızlatan, kalblerimizi ağlatan bu hâl-i müessife dolayısıyla, sevgili

Üstadımdan bir şifa-yı âcil bekliyordum." (B: 74)

1027. “Ve bu tarafta Üstad-ı Azamımıza en yakın bendeleri olduğum için, şifahen veya tahriren bu

babda maruzatta bulunmak emelinde iken, bu dertlere birer iksir, ilâç ve cevab-ı şâfi olan

Yirmiyedinci Söz’ü, bir kat daha muvazzah ve oldukça şümullü bir cevab-ı âlîyi bizlere ihsan

eden ve kısacık cümlesi nâmütenahî hakaik-i maânîyi câmi’ bulunan, bahr-i muhit-i kebir

tabirine mâsadak olan her bir cümle-i Kur’aniye şu kısımda bilhassa Beşinci, Sekizinci ve

Dokuzuncu Nüktelerde asrın kuru kafalı, müflis, felsefeci şeytanlarını gemlemiş, iskât etmiş,

daha doğrusu bütün bütün ilzam ve ruhlarımızı da tenvir u tesrir ve teselli etmiştir." (B: 82)

1028. “Lillahilhamd Risale-i Nur, âlî beyanatı ile ruhlarımızı teskin ediyor, hakikî dersleriyle

kalblerimizi tatmin ediyor." (E: 66)

Page 107: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 107

1029. “Bu neticeye ve bu zafere ulaşmak, iman nimetinin sonsuz saadetine kavuşmak ve dolayısıyla

da Hakk’a yaklaşmak bahtiyarlığını bizlere, Türk milletine ve belki bütün insanlığa bahşeden

Risale-i Nur bu muazzam ve korkunç imansızlık savaşının kurtarıcı atomu olmuş, ruhlarımızı

tamir, kalblerimizi takviye, gönüllerimizi fetheylemiştir." (T: 707)

1030. “Siz olmasaydınız; biz bu asrın riyakârlıktan ibaret fâni zînetlerini, medeniyet asrının emri

diye çoktan kalblerimize yerleştirmiş, ruhlarımızı elmas seviyesinden mülevves kömür

mahiyetine düşürmüş olacaktık." (Hn: 149)

1031. Ruhların

1032. “Üçüncüsü: Nurani ruhların aksidir." (S: 194)

1033. “Bütün zaman-ı mazideki zulümatı dağıtıp, o uzun zaman-ı mazi; felsefenin gördüğü gibi bir

mezar-ı ekber, bir ademistan olmadığını, belki istikbale ve saadet-i ebediyeye atlamak için,

ervah-ı âfilîne bir medar-ı envar ve muhtelif basamaklı bir mi’rac-ı münevver ve ağır yüklerini

bırakan ve serbest kalan ve dünyadan göçüp giden ruhların nurani bir nuristanı ve bir bostanı

olduğunu gösterir." (S: 540)

1034. “Evet Risale-i Nur kalblerin fatihi ve mahbubu, ruhların sultanı, akılların muallimi, nefislerin

mürebbi ve müzekkîsidir." (S: 763)

1035. “Elcevab: Haşirde, ruhların cesedlere gelmesi var." (Ş: 37)

1036. “Birinci Mes’ele: Ruhların cesedlerine gelmesine misal ise: Gayet muntazam bir ordunun

efradı, istirahat için her tarafa dağılmış iken, yüksek sadalı bir boru sesiyle toplanmalarıdır."

(Ş: 37)

1037. “Hem yüzer mu’cizat-ı bâhirelerine ve âyât-ı katıalarına istinaden, başta Resul-i Ekrem ve

Kur’an-ı Hakîm’in olarak bütün nuranî ruhların sahibleri olan peygamberler ve bütün münevver

kalblerin kutubları olan veliler ve bütün keskin ve nurlu akılların madenleri olan sıddıkînler,

bütün suhuf-u semaviyede ve kütüb-ü mukaddesede senin çok tekrar ile ettiğin binler

va’dlerine ve tehdidlerine istinaden, hem senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve

cemal gibi âhireti iktiza eden kudsî sıfatlarına, şe’nlerine ve senin izzet-i celaline ve saltanat-ı

rububiyetine itimaden, hem âhiretin izlerini ve tereşşuhatını bildiren hadsiz keşfiyatlarına ve

müşahedelerine ve ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bulunan itikadlarına ve imanlarına

binaen saadet-i ebediyeyi insanlara müjdeliyorlar." (Ş: 186)

1038. “Eğer dalaleti ve sefaheti bırakıp iman-ı tahkikî ve istikamet dairesine girsen iman nuruyla

göreceksin ki; o geçmiş zaman-ı mazi madum ve herşeyi çürüten bir mezaristan değil, belki

mevcud ve istikbale inkılab eden nurani bir âlem ve bâki ruhların istikbaldeki saadet saraylarına

girmelerine bir intizar salonu görünmesi haysiyetiyle değil elem, belki imanın kuvvetine göre

Cennet’in bir nevi manevî lezzetini dünyada dahi tattırdığı gibi; gelecek istikbal zamanı, değil

Page 108: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 108

vahşetgâh ve karanlık, belki iman gözüyle görünür ki; saadet-i ebediye saraylarında hadsiz

rahmeti ve keremi bulunan ve her bahar ve yazı birer sofra yapan ve nimetlerle dolduran bir

Rahman-ı Rahîm-i Zülcelali Ve’l-ikram’ın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış,

oraya sevkiyat var diye iman sinemasıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir

nevi lezzetini hissedebilir." (Ş: 199)

1039. “Elbette melaike ve ruhların ve ruhaniyatın vücud ve ubudiyetlerine şehadet eden deliller,

dolayısıyla âhiretin vücuduna dahi delalet ederler." (Ş: 220)

1040. “geniş, en zevkli olan rızıktaki ihsanat-ı Rahmaniyeye nezaretle beraber şuursuz şükürleri

şuur ile temsil eden Mikâil (A.S.) gibi meleklerin pek acib mahiyette olarak bulunmaları ve

vücudları ve ruhların bekaları, saltanat ve haşmet-i rububiyetin muktezasıdır." (Ş: 264)

1041. “Kezalik kalb ve ruhların gıdası olan ahkâm-ı diniyenin füruatı da, ömr-ü beşerin devreleri

itibariyle tebeddüle uğrar." (İ: 26)

1042. “O harmanlardaki kesretli buğdayları savuran, bu zamandaki Risale-i Nur’un naşirleri ve

talebeleridir ki, ruhların manevî rızkını yetiştiriyorlar." (B: 239)

1043. “Bu zamanda öyle bir zât, ancak bir şahs-ı manevî olabilir ki; o şahs-ı manevî, çok ruhların

imtizacından ve tesanüdünden ve efkârın telahukundan ve birbirine yardımından ve kalblerin

birbirine in’ikasından ve ihlas ve samimiyetlerinden, mezkûr bir heyetten çıkabilir." (Em: 89)

1044. “Risale-i Nur ruhların sevgilisi, kalblerin mahbubu, âşıkların maşuku, canların cananı olmuş;

îcabında bu canan için canlar feda edilmiştir." (T: 155)

1045. “Dün bilmiyorduk, bugün anlıyoruz ki; ulvî dinimiz olan ve semavî dinlerin süzülmüşü ve bütün

ruhların gıdası bulunan bu güneşi inkâr edicilerin devrinde öylesine bir zihniyet belirmiş ki; bu

feci’ ve korkunç zihniyet, ne Firavunlarda ve ne de Ebu Cehil’lerde mevcud değilmiş." (Hn: 146)

1046. Ruhlarına

1047. “Hazret-i Musa (A.S.) ve Harun’un (A.S.) deniz-misal âyine-i ruhlarına in’ikas eden mahiyet-

i sevab, bir katre hükmünde bir abd-i mü’minin bir âyetten aldığı aynı mahiyet-i sevabdır." (S:

349)

1048. “Üçüncüsü: Ehl-i imandan bütün gelenler, maziye gidenlere mağfiret dualarıyla ve

hasenatlarını onların ruhlarına bağışlamalarıyla yardımlarına binaen Denizli Mahkemesinde

demiştim:" (Ş: 376)

1049. “Ve bir nevi rızık isteyen umum ağaçlara, münasib rızıklarını onlara pek hârika bir tarzda

koşturduğu gibi, bir nevi maddî ve manevî rızık isteyen insanın duygularına; akıl, kalb, ruhlarına

dahi pek geniş bir sofra-i erzak onlara ihsan ediliyor." (Ş: 610)

Page 109: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 109

1050. “Evet, okumak ve yazmak öğrenmediği ve ümmî olduğu halde; ondört asrın ukalâsını,

feylesoflarını hayrette bırakan ve edyan-ı semaviyede birinciliği kazanan bir din ile birden,

tecrübesiz ve def’aten meydana çıkması emsal kabul etmez bir halet olduğu gibi; sözlerinden,

fiillerinden, hallerinden çıkan İslâmiyet her zamanda üçyüzelli milyon insanın ruhlarına,

nefislerine, akıllarına terbiyekârane ders vermesi ve manevî terakkiyata sevketmesi, emsalsiz

bir halettir." (Ş: 622)

1051. “Okunan bir Fatiha-yı Şerife, emvatın ruhlarına ihda edilmesinde onun misl-i sevabı bir ile

binlere veya milyonlara gitmekte bir fark olmaz." (BMs: 177)

1052. “sür’atle inkişaf ve tevessü’ ve nev’-i beşerin humsunu ihya, ebedî ve daimî bir nurla tenvir

ve izae eylediği gibi, şu asr-ı dalalet ve hüsran ve devr-i bid’at ve tuğyanda, ehl-i iman ve

tevhidin yaralı ruhlarına merhem olsun." (B: 136)

1053. “Ve istidadım nisbetinde bir-iki mes’elecik öğrenmeye sa’y ediyor isem de, bu envar-ı bahr-ı

muhitten kardeşlerimin ruhlarına in’ikas eden mesailden bahis arîzaları tahrir ü takdim

ettiklerini gördükçe, adem-i muvaffakıyetimden mütevellid esef ve kederim hasebiyle

cehlimden el-eman çekiyorum." (B: 191)

1054. “Onun için, bu zamanda o hacatı tam yerine getiren Risale-i Nur, herşeyden ziyade onların

ruhlarına hoş geliyor ve kalblerine yapışıyor." (K: 124)

1055. “Merhume Hatice ve merhume Hicret’in ve merhume Âişe’nin ruhlarına ve kabirlerine binler

rahmet eylesin, âmîn." (Em: 57)

1056. “diye ruhlarına hediye ediyor." (Em: 214)

1057. “Zira kudsî davanın kazanmış olduğu bu İlahî zafer, bütün İslâm ve insanlık dünyasındaki

mücahidlerin azimlerine kuvvet, ruhlarına can, imanlarına hız ve heyecan vermiştir." (St: 268)

1058. “Bin 350 senede ve her asırda, 350 milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve

hakikî ve hakikatlı bir düstur-u İlahînin 350 bin tefsirlerin tasdikine ve aynen hükümlerine

istinaden ve bütün ecdadımızın ruhlarına hürmeten, i’caz-ı Kur’anı Avrupa mülhidlerine karşı

göstermek için, iki nass-ı âyeti, onbeş sene evvel ve on sene evvel ve dokuz sene evvel üç

kitabımda zikretmekliğim, beni şimdiki şerait dâhilinde ve ahval-i sıhhiyem noktasında

yaşayamayacağım bir mahpusiyete mahkûm edip ve dolayısıyla, bir cihette âdeta idamıma

hükmeden ve 115 risalemi bunun gibi bir-iki mes’ele yüzünden mahkûm eden haksız bir kararı;

elbette rûy-i zeminde adalet varsa, bu kararı red ve bu hükmü nakzedecektir." (T: 256)

1059. “Ey sû’-i niyetleriyle ve kendi menfî ruhlarına kıyasla bu ahlâk, edeb, iman, marifet ve

hakikat âbidesine dil uzatan ve şeytanları dahi utandıracak derecede iftiralarla bu fazilet

timsalini yok etmeğe, tezvire çalışmış bedbahtlar!" (T: 456)

Page 110: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 110

1060. “O âlî Peygamber-i Zîşan’ın küçücük bir iltifatına mazhar olmak için, ruhlarına varıncaya

kadar her şeylerini feda ettiklerini hazmedemediler." (T: 617)

1061. “Doksan yılı dolduran hayatının her günü birer nur hâlesi, birer fazilet ışığı, bir azim ve iman

halkası halinde Türk nesillerinin ruhlarına ve dimağlarına girmiş; ve bu nur, senelerle birçok

karanlık ruhları aydınlatarak onları doğru, güzel ve ışıklı yollara sevketmiştir." (T: 636)

1062. “Zira kudsî davanın kazanmış olduğu bu İlahî zafer, bütün İslâm ve insanlık dünyasındaki

mücahidlerin azimlerine kuvvet, ruhlarına can, imanlarına hız ve heyecan vermiştir." (T: 726)

1063. “Ehl-i imandan bütün gelenler maziye gidenlere mağfiret dualarıyla ve hasenatlarını onların

ruhlarına bağışlamalarıyla yardımlarına binaen Denizli mahkemesinde" (Nç: 178)

1064. “Kantarlarla ehval ve mehavifi ruhlarına yüklüyorlar." (Ni: 34)

1065. “Cenab-ı Hak, Risale-i Nur’un herbir harfine mukabil onun ruhuna ve Âlem-i Berzahtaki

Nurcu arkadaşlarının ruhlarına binler rahmet eylesin." (Ko: 82)

1066. “Onun için bu zamanda o hacatı tam yerine getiren Risale-i Nur, herşeyden ziyade onların

ruhlarına hoş geliyor ve kalblerine yapışıyor." (Hn: 22)

1067. “diyerek ve Risale-i Nur hakkında yazılmış olan mektubları, destanları, kasideleri, şiirleri

okuyarak, okutarak Risale-i Nur’un sevgisini kalblerine, büyüklüğünü ruhlarına yerleştirmekte

devam edeceğiz." (Hn: 134)

1068. “Fakat Nurlar Avrupalıların da ruhlarına girerek lehviyatlarını günden güne temizlemekte

olduğunu, gelen mektublardan öğrenmiş bulunuyoruz." (Hn: 150)

1069. Ruhlarında

1070. “Sâni’-i Kerim, Fâtır-ı Rahîm, herbir taifenin resm-i geçit nöbeti bittikten ve o resm-i

geçitten maksud olan neticeler alındıktan sonra, ekseriyet itibariyle dünyadan, merhametkârane

bir tarz ile tenfir edip usandırıyor, istirahata bir meyil ve başka bir âleme göçmeğe bir şevk

ihsan ediyor ve vazife-i hayattan terhis edildikleri zaman, vatan-ı aslîlerine bir meyelan-ı

şevk-engiz, ruhlarında uyandırıyor." (S: 203)

1071. “İkinci Nokta: Kur’an, bu dünyada öyle nuranî ve saadetli ve hakikatlı bir surette bir tebdil-i

hayat-ı içtimaiye ile beraber, insanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem ruhlarında,

hem akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde, hem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı

siyasiyelerinde öyle bir inkılab yapmış ve idame etmiş ve idare etmiş ki; ondört asır müddetinde,

her dakikada, altıbin altıyüz altmışaltı âyetleri, kemal-i ihtiramla, hiç olmazsa yüz milyondan

ziyade insanların dilleriyle okunuyor ve insanları terbiye ve nefislerini tezkiye ve kalblerini

tasfiye ediyor." (Ş: 134)

Page 111: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 111

1072. “Birincisi: Nev-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara

dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler ve gayet zaîf ve nazik

vücudlarında bir kuvve-i maneviye bulabilirler ve her şeyden çabuk ağlayan gayet mukavemetsiz

mizac-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümid bulup mesrurane yaşayabilirler." (Ş: 182)

1073. “Ve çok alâkadar oldukları hayatlarının yakında sönmesine ve güzel dünyalarının kapanmasına

mukabil bir teselli bulabilirler ve çocuk hükmüne geçen seri-üt teessür ruhlarında ve

mizaçlarında, mevt ve zevalden çıkan elîm ve dehşetli me’yusiyete karşı, ancak hayat-ı bâkiye

ümidiyle mukabele edebilirler." (Ş: 182)

1074. “Kahraman ecdadımızın bu kadar ulviyetinin sırrı; kalblerinde Allah korkusunun

mevcudiyetiyle, Kur’an nurunun ve nihayetsiz feyzinin ruhlarında yerleşmiş olması ve kudsî

hakaika karşı sonsuz ve nihayetsiz derecede merbutiyetleridir." (İ: 225)

1075. “Benim kardeşlerim (Haşiye); Üstadımın kardeş ve talebeleri olan zâtlar şübhesiz birinci ve

ikinci hâli ruhlarında hissederler." (B: 60)

1076. “Hem öyle bir surette yaşıyorsunuz ki, küçük bir işaretinize müheyya talebelerinizin

ruhlarında ırmakların çağladıkları gibi tevali eden ve tükenmek bilmeyen İlahî bir muhabbetle

yaşıyorsunuz." (B: 93)

1077. “Kıymetdar üstadlarına her hatvede ittibaı seven o talebelerinizin ruhlarında, üstadlarının

en güzel fıkrası olan "Kur’an-ı Azîmüşşan’a feda olan bu baş, başkalara eğilmeyecek.” (B: 114)

1078. “Benim gibi henüz kendini ıslah edemeyenler de, bazı budalaların ruhlarında safiyet ve hüsn-

ü insaniyet aramaya çalışmayacaktı." (B: 180)

1079. “Hakikaten merhum Hasan Feyzi gibi az zamanda çok hizmet eden ve Nurlara karşı pek çok

ciddî alâkadar olan Mustafa Osman’ın hizmetinin makbuliyetine bir delil olarak, Hasan Feyzi’nin

ve onun ruhlarında ve sadakatlerinde iki muallim olan Ahmed Fuad ve Mustafa Sungur ve iki

yüksek talebe olan Mustafa Oruç ve Rahmi’yi bulması ve Risale-i Nur’un o kuvvetli ellerle

hizmetine çalışması, o havali için büyük bir saadettir." (E: 196)

1080. “Ve onların ziyasına ma’kes Risale-i Nur’un zuhuruna, inkişafına vesile olduğu için; eserinden

ışık alan, davasından feyiz ve kuvvet alan yüzbinler, hattâ milyonlarca insanın âyine-misal akıl,

kalb ve ruhlarında manen yaşamakta ve örnek bir insan, büyük bir mütefekkir olarak kabul ve

yâd edilmektedir." (T: 23)

1081. Ruhlarındaki

1082. “İkinci cihet ihbar-ı gaybî şudur ki: $ fıkrasıyla ihbar ediyor ki: "Sahabeler ve Tâbiînler,

ibadette öyle bir dereceye gelecekler ki, ruhlarındaki nuraniyet, yüzlerinde parlayacak ve

cebhelerinde kesret-i sücuddan hasıl olan bir hâtem-i velayet nev’inde alınlarında sikkeler

görünecek.” (L: 31)

Page 112: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 112

1083. Ruhlarından

1084. “Herbir insan aklıyla hayal sür’atinde seyeranı, herbir veli kalbiyle berk sür’atinde cevelanı

ve cism-i nuranî olan herbir melek ruh sür’atinde Arştan Ferşe, Ferşten Arşa deveranı, ehl-i

Cennet’in insanları, Burak sür’atinde haşirden beşyüz sene fazla mesafeden Cennet’e çıkmaları

olduğu gibi; nur ve nur kabiliyetinde ve evliya kalblerinden daha latif ve emvatın ruhlarından ve

melaike cisimlerinden daha hafif ve cesed-i necmî ve beden-i misalîden daha zarif olan Ruh-u

Muhammediye’nin (A.S.M.) hadsiz vezaifine medar ve cihazatının mahzeni olan cism-i

Muhammedî (A.S.M.), elbette onun ruh-u âlîsiyle Arşa kadar beraber gidecektir." (S: 566)

1085. Ruhlarını

1086. “Evet en büyük bir ağacın ruh proğramını bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte dercedip,

muhafaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz; vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder denilir mi?"

(S: 81)

1087. “Evet, koca bir ağacın bir derece ruha benzeyen proğramını ve kanun-u teşekkülâtını, bir

nokta gibi en küçük çekirdekte dercedip muhafaza eden bir Zât-ı Hakîm-i Zülcelal, bir Zât-ı

Hafîz-i Bîzeval hakkında "Vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder" denilir mi?" (S: 516)

1088. “Öyle de: Bütün hayvanî cesedlerde kemal-i hikmetle nefislerini, ruhlarını yerleştirmek,

türlü türlü cihazat ile kemal-i intizam ile teslih etmek, türlü türlü hizmetlerde kemal-i

hikmetle göndermek, hayvanat adedince belki cihazatları sayısınca yine o Sâni’-i Hakîm’in

vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ve işaret ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla gayet

parlak bir surette cemal-i rahmetini ve kemal-i rububiyetini gösterir." (S: 658)

1089. “Râbian: Hem Kur’anı kelâm-ı beşer farzetmek lâzımgelir ki; Benî Âdem’in en büyük ve

muhteşem ordusu olan ümmet-i Muhammediyenin (A.S.M.) mukaddes bir kumandanı olan Kur’an,

bilmüşahede kuvvetli kanunlarıyla, esaslı düsturlarıyla, nafiz emirleriyle o pek büyük orduyu, iki

cihanı fethedecek bir derecede bir intizam verdiği ve bir inzibat altına aldığı ve maddî ve

manevî teçhiz ettiği ve umum efradın derecatına göre akıllarını talim ve kalblerini terbiye ve

ruhlarını teshir ve vicdanlarını tathir, âza ve cevarihlerini istimal ve istihdam ettiği halde; hâşâ,

yüzbin defa hâşâ kuvvetsiz, kıymetsiz, asılsız bir düzme farzedip yüz derece muhali kabul

etmek lâzım gelmekle beraber.." (M: 313)

1090. “Acaba alâkaları pek az olduğu terakkiyat-ı medeniye dersleri ve onların kuvve-i

maneviyesini kıracak ve ruhlarını söndürecek, nursuz sırf maddî felsefî düsturların taliminde

midir?" (M: 421)

1091. “Evet $ kelimesiyle Yedinci Şua’a işareti, kuvvetli karineler ile isbat edildiği gibi; aynı kelime,

diğer bir mana ile elhak Risale-i Nur’un âyet-i kübrası hükmünde ve ekser risalelerin ruhlarını

cem’eden ve Arabî bulunan Yirmidokuzuncu Lem’aya bu kelâm, "müstetbiat-üt terakib"

kaidesiyle ona bakıyor, efradına dâhil ediyor." (M: 463)

Page 113: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 113

1092. “Hem iki şakirdin ulviyet ve inbisat-ı ruhlarını bundan kıyas et ki: Kur’an, kendi şakirdlerinin

ruhuna öyle bir inbisat ve ulviyet verir ki; doksan dokuz taneli tesbihe bedel, doksan dokuz

Esma-i İlahiyenin cilvelerini gösteren doksan dokuz âlemlerin zerratını, birer tesbih taneleri

olarak şakirdlerinin ellerine verir." (L: 119)

1093. “Hem hiç mümkün müdür ki; onüç asrı ışıklandıran ve her saatte yüz milyon lisanlarda kemal-

i hürmetle gezen ve milyonlar hâfızların kalblerinde kudsiyetiyle yazılan ve nev’-i beşerin

keyfiyeten kısm-ı azamını kanunlarıyla idare eden ve nefislerini ve ruhlarını ve kalblerini ve

akıllarını terbiye ve tezkiye ve tasfiye ve talim eden ve Risale-i Nur’da kırk vech-i i’cazı isbat

edilen ve kırk taife ve tabaka-i nâsa ve herbir tabakaya karşı bir nevi i’cazını gösterdiği

kerametli ve hârikalı Ondokuzuncu Mektub’da beyan olunan ve Muhammed" (Ş: 240)

1094. "Fakat bu vatanın eski kahramanları kemal-i sevinçle şehadet mertebesini kazanmak için

ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedailerinin ahfadları, oğulları ve kızları, o fedailik

damarından irsiyet almışlar" (Ş: 520)

1095. "şehadet mertebesini kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedailerinin

ahfadları ve evlâdları, o fedailiği ecdadlarından irsiyet aldıkları içindir ki; siz sevgili üstadımıza

mahkemeleri hayret ettirip susturan "Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir hakikata

başımız dahi feda olsun" diye acib cümleyi söyletmeye vesile olan talebelerinizde gördüğünüz"

(Ş: 527)

1096. “Çünki ittihad-ı ehl-i iman cemaatındeki uhuvvet-i İslâmiye; Nurcularda pek hâlisane,

fedakârane inkişaf ettiği gibi ve eski ecdadlarımızın kemal-i aşkla ruhlarını feda ettikleri bir

hakikata Nur şakirdleri o milyonlar kahraman ecdadlarından irsiyet aldıkları kuvvetli bir fedailik

ile o hakikata bağlanmaları, şimdiye kadar resmî veya siyasî, gizli ve aşikâr cem’iyetler ve

komiteciliğe ihtiyaç bırakmıyordu." (Ş: 533)

1097. “Gençlik, iman ve İslâmiyet ihtiyacıyla yanan ruhlarını Kur’an tefsiri Risale-i Nur’un füyuzat

ve envarıyla doldurmağa başlamıştır." (Ş: 552)

1098. “Yoksa yirmibeş seneden beri din hakikatlarını öğrenemeyen ve helâk-i mutlaka giden

soyumuzun bir kısım evlâdlarına; onları helâk-i ebedîden kurtarmak için, Allah ve Resulünden,

hakikat ve Kur’andan haber vermek onların temiz ruhlarını masum vicdanlarını ıslah etmeğe hiç

ifsad denilir mi?" (Ş: 565)

1099. “ile elhak Risale-i Nur’un Âyet-ül Kübrası hükmünde ve ekser risalelerin ruhlarını cem’eden

ve Arabî bulunan Yirmidokuzuncu Lem’aya bu kelâm, "müstetbeat-üt terakib" kaidesiyle ona

bakıyor, efradına dâhil ediyor." (Ş: 745)

1100. “Fakat nev’-i beşer dünyadan kat’-ı alâka ettikten sonra, biz de sureten teklif cihetiyle

insanlardan ayrılacağız fakat maneviyatımız ve esrarımızla nev’-i beşerin arkadaşlığına devam

edip, onların ruhlarını gıdalandırarak, onlara delil olmaktan ayrılmayacağız." (İ: 114)

Page 114: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 114

1101. “Hem öyle ki, ruhlarını ona feda eder derecesinde kabul ettiler." (BMs: 38)

1102. “Malûmdur ki, eşyanın hakikatlarını keşfetme şevki, merak ehlinden çoğunu, ruhlarını feda

etmek derecesine kadar sevkeder." (BMs: 40)

1103. “Hem iki şakirdin ulviyet ve inbisat-ı ruhlarını bundan kıyas et ki: Kur’an, kendi şakirdlerinin

ruhuna öyle bir inbisat ve ulviyet verir ki; doksan dokuz taneli tesbihe bedel, doksan dokuz

esma-i ilahiyenin cilvelerini gösteren doksan dokuz âlemlerin zerratını, birer tesbih taneleri

olarak şakirdlerinin ellerine verir." (BMs: 320)

1104. “Cenab-ı Hâlık ümmet-i Muhammed’in (A.S.M.) kalblerine ilham versin, ruhlarını nurlandırsın,

saadet-i dâreyn ihsan buyursun." (B: 238)

1105. “Evet haricî siyaset memurları ve erkân-ı harbler ve kumandanlara bir derece vazifece

münasebeti bulunan siyasetin geniş dairelerine ait mesaili; basit fikirli ve idare-i ruhiye ve

diniyesine ve şahsiyesine ve beytiyesine ve karyesine ait lüzumlu vazifesini geri bıraktırmakla,

onları meraklandırıp ruhlarını serseri, akıllarını geveze ve kalblerini de hakaik-i imaniye ve

İslâmiyeye ait zevklerini, şevklerini kırıp havalandırmak ve o kalbleri serseri etmek ve manen

öldürmek ile dinsizliğe yer ihzar etmek tarzında, kemal-i merak ile onlara göre malayani ve

lüzumsuz mesail-i siyasiyeyi radyo ile ders verip dinlettirmek, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye

öyle bir zarardır ki; ileride vereceği neticeleri düşündükçe tüyler ürperir." (K: 38)

1106. “Aydınlı Hasan Ulvî’nin kuvvetli kalemi, inşâallah merhum Âsım’ın noksan bıraktığı vazife-i

nuriyeyi tekmil edecek ve o güzel kalemle Âsım’ın ve Lütfü’nün ruhlarını şâdedecek." (K: 85)

1107. “Çünki lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî

ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve

akıllarını geveze etmişler." (K: 123)

1108. “Nikâh yolunu kapamağa, fuhuş yolunu genişlettirmeye çalışarak çokların nefislerini birden

esir edip, kalb ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar; belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar.”

(T: 658)

1109. “Bak hem zâhirî bir tasallut ile değil; belki akıllarını, ruhlarını, kalblerini, nefislerini feth ve

teshir ederek; hem kendisi mahbub-u kulûb, hem muallim-i" (Ni: 127)

1110. “Cem’iyet-i millî ruhlarını feda etmekle saadetimize yol açtılar." (D: 72)

1111. “Kalben ve ruhen terakki ve teâli ederek, indallah makbul ve memduh bir hale gelmiş ve

velayet derecesini ihraz ve iktisab etmiş olan sadık ve sâfi talebelerinden, uğradığın her

memleketin kabristanına rahmetli ve mağfiretli birer şehid yatırmak ve başlarına bekçi

dikmekle, Risale-i Nur’un zevk-i ruhanîsini onlara da tattırarak, ehl-i kuburun mezar ve

merkadlerini pür-nur ve ruhlarını mesrur eyledin." (Ko: 94)

Page 115: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 115

1112. “Başta Bediüzzaman olmak üzere yüzlerce, binlerce Müslüman Türk evlâdı cehdle çalışmış,

Üstad Bediüzzaman ruhlarını teslim ettikleri son dakikalara kadar bu cehdi devam

ettirmişlerdir." (Ko: 170)

1113. “Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeğe çalışarak; çokların nefislerini

birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar." (G: 23)

1114. Ruhlarının

1115. "Evet bin üçyüz elli senede, her sene üçyüz elli milyon insanların sultanı ve onların ruhlarının

mürebbisi ve akıllarının muallimi ve kalblerinin mahbubu ve her günde $ sırrınca, bütün o

ümmetinin işlediği hasenatın bir misli, sahife-i hasenatına ilâve edilen ve şu kâinattaki makasıd-

ı âliye-i İlahiyenin medarı ve mevcudatın kıymetlerinin teâlisinin sebebi olan o Zât-ı Ahmediye

Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyaya geldiği dakikada "ümmetî ümmetî" rivayet-i sahiha ile ve keşf-

i sadıkla dediği gibi, mahşerde herkes "nefsî nefsî" dediği zaman, yine" (L: 224)

1116. “Hem ümmî bir zâtın (A.S.M.) ef’al ve akval ve ahvalinden çıkan İslâmiyet; her asırda üçyüz

milyon insanın rehberi ve mercii ve akıllarının muallimi ve mürşidi ve kalblerinin münevviri ve

musaffisi ve nefislerinin mürebbisi ve müzekkisi ve ruhlarının medar-ı inkişafatı ve maden-i

terakkiyatı olması cihetiyle misli olamaz ve olamamış." (Ş: 128)

1117. “Bilhassa bu zamanlarda, bu şartlar ancak yüksek ve azîm bir heyetin tesanüdüyle ve o

heyetin telahuk-u efkârından ve ruhlarının tenasübüyle birbirine yardım etmesinden ve

hürriyet-i fikirlerinden ve taassublarından âzade olarak tam ihlaslarından doğan dâhî bir şahs-ı

manevîde bulunur." (İ: 8)

1118. “Zira onlar, kâinattaki nizam ve intizamı tesadüfe ve tahavvülât-ı garibeyi ve inkılabat-ı

acibeyi abesiyete ve tesadüfe isnad ettiklerinden, bozulmuş olan ruhlarının gözünden o nizam

tesettür edip görünmediği gibi, pis fıtratlarıyla da, Kur’anın mu’ciz olan nazmını karışık,

mukaddemelerini akîm, semerelerini acı gördüler." (İ: 173)

1119. “İşte bu dünyadaki fıtrî vazifelere mukabil bu derece mükâfat ile müraat edilmesi; ve

rahmet ve adaletin bunca hükümran olması, hem $ nin sırrı ile ve bunu teyid eden hayvanatın

haşirde mükâfat ve kısasları hakkında vürûd eden çok ehadîsin rivayetleri; hayvanatın ruhlarının

bâki kalacağına ve bu dünyada kemal-i itaatla imtisal ettikleri vazifelerine mukabil

mükâfatlanacaklarına işaret ederler." (BMs: 538)

1120. Ruhlarıyla

1121. “Hâdisat-ı dünyeviye içinde, en elîm olan şeyin, meslek-i uhreviye ve diniye perdesi altında

vahşet ve hayvaniyet ruhlarıyla karşılaşmak olduğunu tecrübelerim ve müşahedelerim bana

öğretiyor." (B: 179)

Page 116: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 116

1122. Ruhlarla

1123. “Bir İhtar: Bu mektubdaki ruhlarla muhabere mes’elesine karşı edilen şiddetli tenkid;

ecnebiden, fen ve felsefeden ve manyetizma ve ispirtizmadan gelen ve manevî bir şekli giyen bir

meşrebe karşıdır." (Em: 157)

1124. “Yoksa İslâmiyet’ten ve tasavvuf ve ehl-i tarîkattan gelen ve bir derece ruhlarla

muhabereye benzeyen ve naehillerin girmesiyle bir derece sû’-i istimal edilen ve pek az olan bir

kısım sofuların sofîliğine karşı değildir." (Em: 157)

1125. “Bediüzzaman, ahlâkî kıymetler ve millî hasletlerin pozitif ilimlerle müvazi olarak kat’-ı

mesafe edemediğini, bu mana ve şekil müvacehesinde yetişen çöl kadar kuru ve boş ruhlarla

bulanmış gençliğin, istikbalde milletimizin rü’yet ufkunda bir kara bela olacağı hakikat-ı

kat’iyesini gözlere sokan ve çare-i halâsı da gösteren kimsedir." (T: 638)

1126. Ruhlu

1127. “Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı; asırlara, senelere, mevsimlere

hattâ günlere, kıt’alara taksim ederek herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir

cihette herbir günü, herbir kıt’ayı, birer taife ruhlu mahlukatına ve nebatî masnuatına birer

resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz

zamanında masnuat-ı sagirenin taifelerine öyle şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki,

tabakat-ı âliyede olan ruhaniyatı ve melaikeleri ve sekene-i semavatı seyre celbedecek bir

cazibedarlık görünüyor ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalaagâh oluyor ki, akıl tarifinden

âcizdir." (S: 202)

1128. “İşte sair mesaili buna kıyas et ve anla ki: Felsefenin ruhsuz, sönük hakikatleri; Kur’anın

parlak, ruhlu hakikatleriyle müsademe edemez." (S: 351)

1129. “Belki o zîkemalin meyvelerini, neticelerini, manevî hüviyetini ve manasını, ruhlu ise ruhunu

ibka ediyor." (S: 556)

1130. “Ebucehil gibi kömür ruhlu," (S: 587)

1131. “Ebubekir-i Sıddık gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kalıp, sırr-ı teklif zayi’ olacaktı."

(S: 588)

1132. “nümuneleri olan yetmiş muhtelif hulleyi giydirip, nefisteki bütün hasseleri memnun edecek,

okşayacak yetmiş enva’-ı hüsün ile vücudunu süslendirip; herbiri, ruhlu küçük birer cennet

hükmünde olan hurileri, o dâr-ı bekada vereceği, pekçok âyât ile tasrih ve isbat edilmiştir." (S:

648)

1133. “Ey, bin seneden beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapan bir milletin torunları olan cengâver

ruhlu kardeşlerim!" (S: 766)

Page 117: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 117

1134. “Sâlisen: Hem Kur’anı beşer kelâmı farzetmek, lâzımgelir ki; âsârıyla, tesiratıyla, netaiciyle

âlem-i insaniyetin bilmüşahede en ruhlu ve hayat-feşan, en hakikatlı ve saadet-resan, en

cem’iyetli ve mu’cizbeyan, âlî meziyetleriyle yaldızlı bir Furkan’ın gizli hakikatı; hâşâ

muavenetsiz," (M: 312)

1135. “Hem eğer o memnun olan feriklerden birisi, müteşekkirane o neferin kulübeciğine

tenezzülen misafir gitse; kuru ekmekten başka bulmayan o nefer mahcub kalmamak için, o hali

gören ve bilen padişah -elbette o neferini mahcub etmemek için- matbah-ı şahaneden, sadık

hizmetkârının muhterem misafirine tabla gönderir; öyle de: Kur’an-ı Hakîm’in sadık bir

hizmetkârı, ne kadar âdi olursa olsun Kur’an namına, en büyük insanlara emirlerini çekinmeyerek

tebliğ eder ve en zengin ruhlu olanlara Kur’anın âlî elmaslarını yalvararak mütezellilane değil,

belki müftehirane ve müstağniyane satar." (M: 354)

1136. “Yani nasılki âlem-i şehadet ve mevcud hazır eşya, intizamlarıyla ve neticeleriyle

hayatdarlıkları görünüyor, öyle de âlem-i gaybdan sayılan geçmiş ve gelecek mahlukatın dahi

manen hayatdar bir vücud-u manevîleri ve ruhlu birer sübut-u ilmîleri vardır ki, Levh-i Kaza ve

Kader vasıtasıyla o manevî hayatın eseri, mukadderat namıyla görünür, tezahür eder." (L: 337)

1137. “öyle de: Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde

gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî âzalarıyla ve bedeninde gayet

ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve

duygularıyla ve cesedinde gayet san’atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet dikkatli

bir müvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve sıfatlarının

tahakkukuna şehadet etmesin." (Ş: 53)

1138. “Hem bu birinci mertebe, bana mahsus gayet ehemmiyetli bir muhakeme-i hissî ve gayet

ruhlu bir muamele-i imanî ve gayet gizli bir mükâleme-i kalbî suretinde mütenevvi ve derin

dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş." (Ş: 60)

1139. “Evet nazar-ı gaflet ve dalalette, vahşetli ve dehşetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmuş

bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar; canlı birer sahife-i ibret ve

baştan başa ruhlu, hayatdar bir acib âlem ve mevcud ve bizimle münasebetdar bir memleket-i

Rabbaniye suretinde sinema perdeleri gibi, kâh bizi o zamanlara, kâh o zamanları yanımıza

getirerek her asra ve her tabakaya gösterip yüksek bir i’caz ile dersini veren Kur’an-ı Mu’ciz-ül

Beyan aynı i’caz ile, nazar-ı dalalette camid, perişan, ölü, hadsiz bir vahşetgâh olan ve firak ve

zevalde yuvarlanan bu kâinatı bir kitab-ı Samedanî, bir şehr-i Rahmanî, bir meşher-i sun’-i

Rabbanî olarak o camidatı canlandırıp birer vazifedar suretinde birbiriyle konuşturup ve

birbirinin imdadına koşturup nev’-i beşere ve cinn ve meleğe hakikî ve nurlu ve zevkli hikmet

dersleri veren bu Kur’an-ı Azîmüşşan’ın elbette her harfinde on ve yüz ve bazan bin ve binler

sevab bulunması ve bütün cinn ve ins toplansa onun mislini getirememesi ve bütün benî-âdemle

ve kâinatla tam yerinde konuşması ve her" (Ş: 244)

Page 118: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 118

1140. “İşte o fennî malûmatı, o felsefî maarifi; faideli, nurlu, ruhlu yapmak çaresini aramak

lâzımdır." (B: 67)

1141. “Elbette böyle ulvî ruhlu, ciddî, ihlaslı, metin, imanlı kardeşlerimi çok sever ve mazhar

oldukları niam-ı İlahiyeye şâkirînden olmalarını tazarru’ eylerim." (B: 204)

1142. “Emirlerinize imtisalen, uhrevî kardeşimiz Hüsrev Bey tarafından irsal buyurulan şâyân-ı

hayret ve cây-ı dikkat, "Mühim bir ihbar-ı gaybî" ismini taşıyan çok kıymetli, manalı, ruhlu,

sürurlu, tesirli, lezzetli, hikmetli, nurlu emrinizi bu hafta aldığımdan dolayı, Cenab-ı Hak ve

Feyyaz-ı Mutlak Hazretlerine hamd ü şükürler ve müşfik Üstadıma yüzümün karasına, kalbimin

yarasına bakmayarak, dergâh-ı İlahiyeye kapanıp dualar eylerim." (B: 211)

1143. “Dimağımızda Asr-ı Saadetin o cazibedar hayatını canlandırmış, güya maziyi istikbale

çevirerek, bir müddet o âlemde ve o nezih ruhlu, ulvî düşünceli insanlar arasında yaşatmıştır."

(B: 291)

1144. “Marangoz Ahmed’in ikinci rü’yası, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm ile alâkadarlık ve

sürurlu olduğu cihetinden rü’ya-yı sadıka olduğuna, o Medrese-i Nuriye’nin civarlarındaki

kardeşlerin ve hemşirelerin maddî hizmetleri canlı ve ruhlu bir suret alıp, Peygamber

Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sünnet-i seniyesinin ihyasına medar olacağına işaret verdiği

münasebetiyle, mektubunuzu almadan iki gün evvel gördüğüm bir rü’yayı beyan ediyorum." (K:

138)

1145. “Bu çok kıymetdar kardeşlerimin ne derece âlîhimmet ve yüksek ruhlu, Risale-i Nur

hizmetinde ne derece fedakâr olduklarını anladım." (K: 241)

1146. “Hâfız Ali’nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazuu içinde ihlası ve fena fi-l ihvan

düsturunu muhafaza etmesi; ve Hüsrev’in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmayacak bir

derecede tedbir ve dirayeti ve Hâfız Ali gibi yüksek ihlası ve mahviyeti; Hâfız Mustafa’nın

hizmet-i nuriyede büyük iktidarı içinde kuvvetli bir sadakatı ve fedakârane teslimiyeti; ve hem

Abdurrahman, hem Lütfü, hem Hâfız Ali manasını taşıyan büyük ruhlu Küçük Ali, Risale-i Nur

hizmetini dünyada herşeye tercihan hayatının en büyük maksadı yapması ve sebeb-i ihtilafa

karşı kuvvetli mukavemeti bulunduğunu bu dört mektubunuz bana bildirdi." (K: 242)

1147. “Hattâ şimdi en hafif ruhlu bir kardeşim, bir şakirdimle görüşmeyi -fakat Risale-i Nur

hizmetine ait olmamak şartıyla- ruhum kaldırmıyor." (E: 61)

1148. “Merhum şehid Hâfız Ali’nin (R.H.) kitablarıyla beraber bana gelen mübareklerin pehlivanı ve

Abdurrahman’ların kahramanı büyük ruhlu Küçük Ali’nin "Sikke-i Tasdik-i Gaybî" namındaki

mecmuası çok güzel ve münasibdir." (E: 96)

1149. “Sâniyen: Mübareklerin pehlivanı hem Abdurrahman, hem Lütfü, hem Büyük Hâfız Ali

manalarını taşıyan büyük ruhlu Küçük Ali kardeşimiz bir sual soruyor." (E: 103)

Page 119: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 119

1150. “Hem iman-ı tahkikî ve taklidî ve icmalî ve tafsilî ve imanın bütün tehacümata ve vesveseler

ve şübhelere karşı dayanıp sarsılmamasını beyan eden Risale-i Nur parçalarının izahatı, büyük

ruhlu Küçük Ali’nin mektubuna öyle bir cevabdır ki, bize hiçbir ihtiyaç bırakmıyor." (E: 103)

1151. “Asâ-yı Musa âhirlerinde -bazı nüshalarında- mübarekler pehlivanı büyük ruhlu Küçük Ali

namında bir kardeşimizin sualine karşı verdiğim bir cevab var." (E: 202)

1152. “Mübarekler pehlivanı ve Nur’un büyük Abdurrahman’ı büyük ruhlu Küçük Ali’nin Lemaat’taki

muvaffakıyetine binler bârekâllah ve masum mahdumu Nur Mehmed’in hâfızlığına bin mâşâallah

veffakakellah deriz." (E: 246)

1153. “Netice itibariyle, zehirlemekten zevk alan akrep misillü ve anarşist ruhlu olmayan herbir

ferd, bu davanın karşısında ancak sevinç duyar." (T: 22)

1154. “Ağlatıyor o pâk ruhlu ecdadı" (T: 535)

1155. “Zira o devirde memlekette; dinsiz, materyalist, behimî hislerinin zebunu, köle ruhlu bir nesil

yetiştirilmek istenirken, bu zâtın" (T: 633)

1156. Ruhlulara

1157. “O bilmiyordu ki: Hizmet-i Kur’aniyede bulunan birisinin sarığını çıkarmağa dair sözü tebliğ

etmek, Mustafa Çavuş gibi yüksek ruhlulara pek ağırdır." (L: 46)

1158. Ruhsuz

1159. “Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz, müdhiş cenazeler hükmündedirler." (S: 17)

1160. “Ey kozmoğrafyanın ruhsuz mes’eleleriyle zihni darlaşan ve aklı gözüne inen ve şu âyetin

azametli sırrını, o sıkışmış zihninde yerleştiremeyen mektebli efendi!" (S: 176)

1161. “İşte sair mesaili buna kıyas et ve anla ki: Felsefenin ruhsuz, sönük hakikatleri; Kur’anın

parlak, ruhlu hakikatleriyle müsademe edemez." (S: 351)

1162. “Hattâ ruhsuz, ehemmiyetsiz bir çiçek dahi, vücud-u zâhirîden gitse, bin vecihle bir nevi

bekaya mazhardır." (S: 516)

1163. “Elfaz-ı Kur’aniye ve Nebeviye (A.S.M.) manalara, camid ve ruhsuz libas değiller; belki

hayatdar feyiz-aver cildlerdir." (M: 506)

1164. “Evet bu hakikatı Kur’an ve iman o derece kat’î bir surette isbat etmiştir ki; bütün bütün

kalbsiz, ruhsuz olmazsa veyahud dalalet kalbini boğmamış ise, görüyor gibi inanmak gerektir."

(L: 237)

1165. “Meselâ sırr-ı vahdet ile kâinat öyle cesîm ve cismanî bir melaike hükmünde olur ki,

mevcudatın nevileri adedince yüzbinler başlı ve her başında o nevide bulunan ferdlerin sayısınca

Page 120: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 120

yüzbinler ağız ve her ağzında o ferdin cihazat ve ecza ve a’za ve hüceyratı mikdarınca yüzbinler

diller ile Sâniini takdis ederek tesbihat yapan İsrafil-misal ubudiyette ulvî bir makam sahibi bir

acaib-ül mahlukat iken hem sırr-ı tevhid ile âhiret âlemlerine ve menzillerine çok mahsulât

yetiştiren bir mezraa ve dâr-ı saadet tabakalarına a’mal-i beşeriye gibi çok hasılatıyla

levazımat tedarik eden bir fabrika ve âlem-i bekada hususan Cennet-i Alâ’daki ehl-i temaşaya

dünyadan alınma sermedî manzaraları göstermek için mütemadiyen işleyen yüzbin yüzlü sinemalı

bir fotoğraf iken; şirk ise, bu çok acib ve tam muti’, hayatdar ve cismanî melaikeyi; camid,

ruhsuz, fâni, vazifesiz, hêlik, manasız hâdisatın herc ü merci altında ve inkılabların fırtınaları

içinde, adem zulümatında yuvarlanan bir perişan mecmua-yı vâhiyesi, hem bu çok garib ve tam

muntazam, menfaatdar fabrikayı; mahsulâtsız, neticesiz, işsiz, muattal, karmakarışık olarak

şuursuz tesadüflerin oyuncağı ve sağır tabiatın ve kör kuvvetin mel’abegâhı ve umum zîşuurun

matemhanesi ve bütün zîhayatın mezbahası ve hüzüngâhı suretine çevirir." (Ş: 13)

1166. “Hem hiç mümkün müdür ki: Bir Sâni’-i Hakîm, kendini tanıttırmak ve sevdirmek ve medh ü

senasını ettirmek ve enva’-ı ihsanatıyla zîhayatları mesrur ve memnun etmekle

minnetdarlıklarını ve şükürlerini rububiyetine mühim bir medar yapmak için koca kâinatı

enva’ıyla, erkânıyla, zîhayata müsahhar bir hizmetkâr, bir mesken, bir meşher, bir ziyafetgâh

yaptıktan sonra, zîhayatların çeşit çeşit, binlerce enva’larının nüshalarını o derece teksirini

istiyor ki; kavak ve karaağaç gibi meyvesizlerin bir kısım yapraklarından her bir yaprağı, bir

tabur sineklere yani havada zikreden zîhayatlara hem beşik, hem rahm-ı mader, hem

erzaklarının mahzeni yaptığı halde; bu zînetli semavatı ve bu nurani yıldızları sahibsiz, hayatsız,

ruhsuz, sekenesiz, boş, hâlî, faydasız yani melaikesiz, ruhanîsiz bıraksın?" (Ş: 39)

1167. “Bir zaman karanlıklı bir gurbette, karanlık bir gecede, zulmetli bir gaflet içinde, hal-i

hazırda olan bu koca kâinat; hayalime camid, ruhsuz, meyyit, boş, hâlî, müdhiş bir cenaze

göründü." (Ş: 94)

1168. “Meselâ, felsefenin ruhsuz kanunları pek karanlık ve vahşetli gösterdikleri hilkat-ı arziye ve

vaziyet-i fıtriyesini, bu meyve ile nurlu, ünsiyetli bir tarzda Sevr ve Hut namlarındaki iki

meleğin omuzlarında, yani nezaretlerinde ve Cennet’ten getirilen ve fâni küre-i arzın bâki bir

temel taşı olmak, yani ileride bâki Cennet’e bir kısmını devretmeğe bir işaret için Sahret

namında uhrevî bir madde, bir hakikat gönderilip Sevr ve Hut meleklerine bir nokta-i istinad

edilmiş diye Benî-İsrail’in eski peygamberlerinden rivayet var ve İbn-i Abbas’tan dahi

mervîdir." (Ş: 263)

1169. “Fakat, insanların camidata verdikleri emirler, mütekellimindeki irade ve kudretin za’fiyeti

nisbetinde ruhsuz, hayalî hezeyanlardan farkları yoktur." (Ms: 235)

1170. “Resmî ve ruhsuz olmuyor." (B: 285)

1171. “Ruhsuz felsefe ekseriya mana-yı ismiyle bakıyor, tabiat bataklığına saplanıyor." (B: 348)

Page 121: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 121

1172. “İşte aklı başında herbir adam ruhsuz, kalbsiz, akılsız olmamak şartıyla bilecek ki:

Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Mi’rac Gecesinde gözü ile gördüğü saadet-i

ebediyenin müjdesini ve ehl-i imanın Cennet’teki hayat-ı bâkiyesinin beşaretini ve insanın

alâkadar olduğu sevdiklerinin mahvolmadıklarını ve onların zevallerinden sonra yine

görüşmelerinin muhakkak olacağının gayet sürurlu, manevî hediyesine karşı umum âlem-i İslâm

her gün çok defa $ dediği gibi; onun da getirdiği hediye-i maneviyesiyle hem kâinat sahifeleri

ve tabakaları mektubat-ı Samedaniye olmasına; hem mahlukatın hakikî kıymetleri ve kemalâtları

onun risaleti ile tezahür etmesine mukabil bütün mahlukat manen $ bu mezkûr hakikatın lisanı

ile derler." (Em: 120)

1173. “Bu suretle İslâmiyet, ruhsuz bir cesed haline getirilmeye çalışılıyor; Din-i İslâm’ın mahiyeti

ve esaslarını ders vermek, kat’iyen men’ediliyordu." (T: 162)

1174. “Ve kizb ise: Teşebbüsat-ı azîmeyi murdarların lâşeleri gibi ruhsuz bıraktığı için nihayet-i

kubhunu izhar ve onun ile temessük eden Müseylime ve emsali, esfel-i safilîn-i hıssete

düşürdüğü cihetle, meta-ı zehr-âlûdu ve sûku gayet muattal ve kesad etmiştir (2)." (Mu: 147)

1175. “Meselâ: Bir adam binler âyine ortasında dursa, herbir âyinede aynı şahıs bulunur; fakat

ruhsuz, hissiz, fikirsiz birer şahıstır." (STİ: 93)

1176. Ruhsuzdur

1177. “Sözleri cândır, onu tutmayan ruhsuzdur hemân" (B: 115)

1178. Ruhta

1179. “Emeller bekasız, elemler ruhta bâki kalır." (S: 212)

1180. “Demek vahdet ve beka, ruhta esastır ki, ondan kesrete sirayet eder." (S: 517)

1181. “O elemler, o musibetler zevaliyle, ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki, düşünmekle deşilse,

ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur ediyor." (L: 208)

1182. “Ruhum ise, düşman vaziyetini alan hadsiz belalara karşı bir nokta-i istinad ararken ve ruhta

ebede kadar uzanan hadsiz arzuları tatmin edecek bir nokta-i istimdad taharri ederken ve o

hadsiz firak ve iftiraktan ve tahrib ve vefattan gelen hüzün ve gama karşı teselli beklerken,

birden Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın $ âyetinin hakikatı tecelli etti." (L: 249)

1183. “Çünki "Elemin zevali lezzettir" diye, o elemli musibetler, zeval ile ruhta bir lezzet irsiyet

bıraktığını gayet güzel haber verir mühim bir devadır." (L: 412)

1184. “Demek bir saat muvakkat elem, zevaliyle ruhta bir manevî lezzet bırakır ve lezzetli saat,

bilakis elem bırakır." (Ş: 478)

Page 122: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 122

1185. “Hem dahi aslı fena ve fâni olan maddiyat içindeki hıfz ve muhafaza düsturunun şiddetli

cereyan etmesi de, aslı beka ve vâhid-i basit olan mana ve nur ve ruhta dahi o kanun-u bekaînin

cereyan edeceğine bir hads-i sadık ve bittarîk-il evla delalet eder." (BMs: 391)

1186. “Kalb ve ruhta Kur’an-ı Hakîm’in ebedî ve nâmütenahî füyuzat ve envarından gelen revzat-ı

inşirahiyeyi küşad ile saadet-i ebediyeye îsal edecek bir râh-ı necat ve selâmettir." (B: 50)

1187. “Hatt bilse idim, hatt’a itimad edip, mesail ruhta kararlayarak nakşedilmeyecekti." (B: 334)

1188. “Oh, ruhta muzmer bir lezzet ve nimetin muhbiridir." (STİ: 107)

1189. Ruhtan

1190. “Şu manaya bir temsil ile bak ki: İnsanın hareketinden, güllenin hareketinden, savttan,

ziyadan, elektrikten, ruhtan, hayalden tezahür eden sür’at-i harekâtta bir mikyas olmak için

şöyle bir saat farzediyoruz ki; o saatta on iğne var." (S: 571)

1191. “O elemler, o musibetler zevaliyle, ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki, düşünmekle deşilse,

ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur ediyor." (L: 208)

1192. “Sâbıkan beyan ettiğimiz ruhtan başka bütün o vücudları meyve veren birer ağaç, birer

sünbül hükmünde nur-u vücud noktasında kazançları bire yüzdür." (Ş: 70)

1193. “Hattâ kalbin dalaletiyle beraber ruhtan fışkıran şefkat, gayr-ı mütenahî elemleri tazammun

ediyor." (Ms: 147)

1194. “Nuranî kalb ve ruhtan cûş eden şu mektubun muhteviyat ve münderecatını bu fakir de

tekrar ederim." (B: 226)

1195. “diye bu iki hakikatla hadsiz şükürler olsun o ikinci nefs-i emmare tam susturuldu, kalb ve

ruhtan gelen zevke razı oldu, şeytan dahi sustu." (E: 201)

1196. “Sırf o müraî ruhtan gelen, yalancı fikirden çıkan meş’um sözünü doğru göstermek için; İslâm

mağlubiyetini, İslâm perişaniyetini arzu eder, alkışlar, hasmın darbesinden mütelezziz olur."

(STİ: 51)

1197. Ruhtur

1198. “İşte o mana, hayattır, ruhtur." (S: 509)

1199. “O hakikatın esası da ruhtur." (S: 509)

1200. “İşte o esas; hayattır, ruhtur, şuurdur." (S: 509)

1201. “O esas ise ruhtur." (S: 517)

1202. “Evet mevt; tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir." (M: 7)

Page 123: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 123

1203. “ve hayatın en müntehab hülâsası ruhtur.." (Ş: 54)

1204. “Ve keza nev’-i beşerde mevcud emarat ve işarat-ı kesîreden kat’iyetle anlaşılır ki, insan

öldükten sonra birşeyi bâki kalır; o şeyi de, ancak ruhtur." (İ: 179)

1205. “Ve keza niyet, ölü ve meyyit olan haletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir

ruhtur." (Ms: 70)

1206. “Demek niyet, bir ruhtur." (Ms: 70)

1207. “Demek niyet, bir ruhtur." (BMs: 148)

1208. “İhtiyaç da onun içinde hareket eden bir ruhtur." (BMs: 289)

1209. “Ne caniyane ve ahmakane bir ruhtur ki, üflemekle bu güneşi söndürmek düşünürler." (B:

128)

1210. Ruhu

1211. “Fakat kalbi ve ruhu, binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur." (S: 18)

1212. “Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur, fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu

hadsiz korkular altında ezilir." (S: 18)

1213. “Zâten ubudiyet-i Ahmediyenin (A.S.M.) ruhu, duadır." (S: 71)

1214. “Gayatı; hevesat-ı nefsaniyenin tecavüzatına sed çekip, ruhu maaliyata teşvik ve hissiyat-ı

ulviyesini tatmin eder ve insanı kemalât-ı insaniyeye sevk edip insan eder." (S: 133)

1215. “Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni, saadet-i

dareyndir." (S: 133)

1216. “Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu; marifetullahtır ve onun üss-ül

esası da iman-ı billahtır." (S: 316)

1217. “Makam-ı irşadda beyanat-ı Kur’aniye o derece müessir ve rakiktir ve o derece munis ve

şefiktir ki, şevk ile ruhu, zevk ile kalbi; aklı merakla ve gözü yaşla doldurur." (S: 383)

1218. “Gayatı, "hevesat-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzatına sed çekip ruhu maaliyata teşvik ve

hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemalât-ı insaniyeye sevkedip insan etmektir.”

(S: 408)

1219. “Nefs-i emmareyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalâta kamçılamakla serbest bırakmanın

şe’ni, saadet-i dâreyndir." (S: 408)

Page 124: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 124

1220. “Öyle de: Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi, hikmet-i Kur’anla

yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye âcize ve

hikmet-i Kur’aniyenin mu’cize olduğu kat’iyetle isbat edilmiştir." (S: 411)

1221. “İkinci neş’e, nefsi susturup, ruhu, kalbi, aklı, sırrı maaliyata, vatan-ı aslîlerine, makarr-ı

ebedîlerine, ahbab-ı uhrevîlerine yetişmek için latif ve edebli masumane bir teşviktir ki, o da

Cennet ve saadet-i ebediyeye ve rü’yet-i cemalullaha beşeri sevkeden ve şevke getiren Kur’an-ı

Mu’ciz-ül Beyan’ın verdiği neş’edir." (S: 411)

1222. “İşte hiç mümkün müdür ki, şu badem ağacının Sâni’-i Zülcelal’i ve Hakîm-i Zülcemal’i, bu

camid ağaca bu kadar vazifeleri yükletsin; onun manasını bilen, ifade eden, kâinata ilân eden,

dergâh-ı İlahiyeye takdim eden, ona münasib ve ruhu hükmünde bir melek-i müekkeli ona

bindirmesin?" (S: 514)

1223. “Öyle ise o şahs-ı insanînin hakikat-ı zîşuuru ve unsur-u zîhayatı olan ruhu dahi, Allah’ın

emriyle, izni ile ve ibkasıyla daima bâkidir." (S: 518)

1224. “DÖRDÜNCÜ MENBA’: Ruha bir derece müşabih ve ikisi de âlem-i emirden ve iradeden

geldiklerinden masdar itibariyle ruha bir derece muvafık, fakat yalnız vücud-u hissî olmayan

nevilerde hükümran olan kavanine dikkat edilse ve o namuslara bakılsa görünür ki: Eğer o kanun-

u emrî, vücud-u haricî giyse idi, o nevilerin birer ruhu olurdu." (S: 518)

1225. “Meselâ: Bir incir ağacı ölse, dağılsa; onun ruhu hükmünde olan kanun-u teşekkülâtı, zerre

gibi bir çekirdeğinde ölmeyerek bâki kalır." (S: 518)

1226. “Nizam ve intizamın ruhu olan maneviyat ve revabıt ve niseb, heba olup gider." (S: 519)

1227. “Birincisi: Cenab-ı Vâcib-ül Vücud’un tecelliyat-ı icadiyesini tecdid ve tazelendirmek için

her birtek ruhu model gibi ederek, her sene mu’cizat-ı kudretinden taze birer cesed giydirmek

ve her birtek kitabdan ayrı ayrı bin muhtelif kitabı, hikmetiyle istinsah etmek ve birtek

hakikatı başka başka surette göstermek ve kâinatların ve âlemlerin ve mevcudatların, taife

taife arkasından gelmelerine yer vermek ve zemin hazırlamak için Fâtır-ı Zülcelal kudretiyle

zerratı tahrik ve tavzif etmiştir." (S: 551)

1228. “Onaltıncı Söz’de isbat ve izah edildiği gibi deriz ki: Madem, güneş gibi âciz ve müsahhar

mahluklar ve ruhanî gibi madde ile mukayyed nim-nuranî masnular ve şu çınar ağacının manevî

nuru, ruhu hükmünde olan ukde-i hayatiyesi ve merkez-i tasarrufu olan emrî kanunlar ve iradevî

cilveler, nuraniyet sırrıyla bir yerde iken ve birtek müşahhas cüz’î oldukları halde, pekçok

yerlerde ve pekçok işlerde bilmüşahede bulunabilirler." (S: 611)

1229. “İnsanın nasıl ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki: Bütün a’zasını ve eczasını

birbirine yardım ettirir." (S: 687)

Page 125: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 125

1230. “Yani, irade-i İlahiye cilvesi olan evamir-i tekviniye ve o emirden vücud-u haricî giydirilmiş

bir kanun-u emrî ve latife-i Rabbaniye olan ruh, onların idaresinde onların manevî seslerini

hissetmesinde ve hacatlarını görmesinde birbirine mani olmaz, ruhu şaşırtmaz." (S: 687)

1231. “O hassadır bırakmaz ki o nur-u hidayet, şu medeniyet ruhu olan Roma dehası ona tahakküm

etsin." (S: 713)

1232. “Şu medeniyetin ruhu olan Roma dehası, birbiriyle barışır hem mezc u ittihadı." (S: 714)

1233. “Hüda ruhu eder tenvir, taneleri sünbüllettirir." (S: 714)

1234. “Ruhu eder hizmetkâr, taneleri kuruyor." (S: 714)

1235. “Tâ vicdanı aldatsın, ruhu tenvim edilsin, tâ elem hissolmasın." (S: 744)

1236. “Altıncısı: Ders verdiği Kur’anî hakikatların; hem aklı, hem kalbi, hem ruhu ve vicdanı tenvir

ve tatmin ve nefsi müsahhar etmesi ve şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli ve gayet

belîğ, nafiz ve müessir olması..." (S: 751)

1237. “Kalb ve ruhu hissiyata mağlub olmaktan muhafaza ediyor." (S: 765)

1238. “Beka-i ruhu o kadar güzel isbat eder ki: Cesedin vücudu gibi, ruhun bekasını gösterir." (S:

788)

1239. “A’lâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu, esfel-i safilîndeki Ebu Cehl’in ruhuyla bir

seviyede kalacaktı." (M: 44)

1240. “Hem İncil-i Yuhanna, Onikinci Bab ve onüçüncü âyet: "Amma o Hak ruhu geldiği zaman, sizi

bilcümle hakikata irşad edecektir." (M: 169)

1241. “Ve o irae ile, kalbi vahşet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarıp, ebedî bir ferahı,

daimî bir süruru temin eder." (M: 223)

1242. “Çünki kâinatın ruhu, nuru, mayesi, esası, neticesi, hülâsası hayattır." (M: 238)

1243. “Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir." (M: 299)

1244. “Öyle de: Bütün evliyanın sultanı olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm; değil yalnız

kalbi ve ruhu ile, belki hem cismiyle, hem havassıyla, hem letaifiyle, kırk seneye mukabil kırk

dakikada, velayetinin keramet-i kübrası olan Mi’racı ile bir cadde-i kübra açarak, hakaik-i

imaniyenin" (M: 306)

1245. “Hem cesedi ölmüş, hem ruhu zillet içinde manen ölmüş." (M: 416)

Page 126: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 126

1246. “Hem madem bir zalim ve vicdansız bir adam, birisini yere atıp ayağıyla onun başını kat’î

ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşi zalimin ayağını öpse; o zillet

vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir, ruhu cesedinden evvel ölür." (M: 416)

1247. “Hayatı varsa, ruhu da vardır." (M: 478)

1248. “Lisanı $ dediği gibi; kalbi, ruhu, aklı, bütün letaifi "Hüve-l Bâki, Hüve-l Ezeliyy-ül Ebedî,

Hüve-s Sermedî, Hüve-d Daim, Hüve-l Matlub, Hüve-l Mahbub, Hüve-l Maksud, Hüve-l

Mabud" demeli." (L: 18)

1249. “Acaba zâil, yalancı bir cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu cehennemde azab çeken bir

insana mes’ud denilebilir mi?" (L: 116)

1250. “İşte mürşidin ruhu ve kalbi bir âyinedir." (L: 135)

1251. “İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdaniyet sırlarını ifade eden "Lâ İlahe İllallah"

kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir." (L: 137)

1252. “İşte Hazret-i Gavs’ın bu emrinin manası şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine,

kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri

yiyebilir..." (L: 141)

1253. “Ona cevaben dedi ki: "Çarşıdaki vaziyet iktisaddan ve kemal-i akıldan ve alış-verişin esası

ve ruhu olan emniyetin, sadakatın muhafazasından gelmiş bir halettir; hısset değildir." (L: 144)

1254. “Kıskançlık eden ya riyakârdır, a’mal-i sâliha suretiyle dünyevî neticeleri arıyor veyahud

sadık cahildir ki, a’mal-i sâliha nereye baktığını bilmiyor ve a’mal-i sâlihanın ruhu, esası ihlas

olduğunu derketmiyor." (L: 157)

1255. “belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine

muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır." (L: 160)

1256. “Çünki ölüm gelse, bir ruhu alır." (L: 161)

1257. “Evet Risale-i Nur şakirdlerinin kalbi, aklı, ruhu; böyle aşağı, zararlı, süflî şeylere tenezzül

etmez." (L: 166)

1258. “Hem hiçbir cihetle akıl kabul eder mi ki; hadsiz rahmetli, muhabbetli ve nihayet derecede

şefkatli ve kendi san’atını çok sever ve kendini çok sevdirir ve kendini sevenleri ziyade sever bir

Zât-ı Kadîr-i Hakîm, en ziyade kendini seven ve sevimli ve sevilen ve Sâniini fıtraten perestiş

eden hayatı ve hayatın zâtı ve cevheri olan ruhu, mevt-i ebedî ile idam edip, kendinden o sevgili

muhibbini ve habibini ebedî bir surette küstürsün, darıltsın, dehşetli rencide ederek sırr-ı

rahmetini ve nur-u muhabbetini inkâr etsin ve ettirsin?" (L: 334)

Page 127: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 127

1259. “Ve bilhassa risalet-i Muhammediye (A.S.M.) ve vahy-i Kur’anî, hayatın ruhu ve aklı

hükmünde olduğundan, bu hayatın vücudu gibi, hakkaniyetleri kat’îdir denilebilir." (L: 336)

1260. “İşte herbir zîhayatın zâhirî bir vücudunun zevaliyle; (Yirmidördüncü Mektub’da izah edildiği

gibi) ruhu, mahiyeti, hüviyeti, sureti gibi pek çok vücudlarını arkasında bıraktıran ve yerinde

vazife başına geçiren faaliyet-i daime ve hallakıyet-i Rabbaniyeden neş’et eden maânî-i

kudsiyenin ve rububiyet-i İlahiyenin ne kadar ehemmiyetli oldukları anlaşılır." (L: 350)

1261. “Aynen öyle de; insanın ruhu âlem-i ervahtan ve hâfızaları Levh-i Mahfuz’dan ve kuvve-i

hayaliyeleri âlem-i misalden.." (L: 355)

1262. “Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml’i ve Naka-i Sâlih

(A.S.) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme

gideceği ve herbir nev’in arasıra istimal için birtek cesedi bulunacağı rivayet-i sahihadan

anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle iktiza ederler." (Ş: 55)

1263. “Sâlisen: Hiç mümkün müdür ki; kendi kemalâtını ve kudret ve rububiyetini izhar etmek için

bu kâinatı bütün zerrat ve seyyarat ve ecza ve tabakatıyla halk edip kemal-i hikmetle her

birisini bir vazife ile belki çok vazifelerle mütemadiyen çalıştıran ve sermedî, hadsiz cilve-i

esmasını göstermek için kafile kafile arkasında, belki seyyar müteceddid dünya dünya arkasında

ve mahlukat taifelerini bu misafirhane-i âleme ve hayat-ı dünyeviye meydan-ı imtihanına

gönderip âlem-i misalde kurulan uhrevî sinemalar ve berzahî fotoğraflarla suretlerini ve

amellerini ve vaziyetlerini alarak onları terhisten sonra, başka taife ve kafile ve seyyal ve

seyyar bir nevi dünyaları o meydana vazifeler ve cilve-i esmasına âyineler olmak için gönderen

bir Sâni’-i Zülcelal, bir Hâlık-ı Zülcemal, bir Allah-ı Zülkemal; bu fâni dünyada şuur ve akıl ile o

Hâlık’ın bütün maksadlarına karşı mukabele eden ve bütün istidadıyla o Hâlık’ı sevip sevdirip

tanıyıp tanıttırıp hadsiz dualarla beka-i âhiret saadetini yalvaran ve akıl sebebiyle nihayetsiz

elemler aldığından, bütün fıtratı ve ruhu ve istidadı ile ayn-ı lezzet olan hayat-ı bâkiyeyi

isteyen bu nev’-i insan için bir dâr-ı mükâfat ve mücazat, bir haşir neşir olmasın?" (Ş: 607)

1264. “İkinci cereyan, istikameti bırakıp ifrat ve tefritle aklı bir vesile-i azab ve elemler toplayıcı

bir âlete çevirmesinden, insaniyeti en bedbaht bir hayvaniyetten aşağı düşürüp dünyada

zulümlerine mukabil gazab-ı İlahî ve musibet tokatlarını yemekle beraber, dalaleti cihetinden,

akıl alâkadarlığıyla kâinatı bir hüzüngâh ve matemhane-i umumiye ve zevalde yuvarlanan

zîhayatlar için bir mezbaha, selhhane ve gayet çirkin ve karışık görüp ruhu, vicdanı dünyada bir

manevî cehennemde olup, âhirette daimî bir azab çekmeğe kendini müstehak eder." (Ş: 618)

1265. “Meselâ: Koca bir ağacın ölmesi, onun bir nevi ruhu olan çekirdeğini onun yerinde vazife

görmek için bırakması, bir Alîm-i Hafîz’in hikmetli kanunuyla olması ve bir yavrunun rızkı olan

süt memelerden gelmesi ve kan ve fışkı içinden çıkıp hiç bulaşmadan safi, temiz olarak ağzına

akması, tesadüf ihtimalini kat’î bir surette red ve bir Rezzak-ı Alîm-i Rahîm’in şefkatli

düsturuyla olduğunu gayet kat’î gösteriyor." (Ş: 649)

Page 128: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 128

1266. “Onun ruhu ve hayatı onlardır." (Ş: 734)

1267. “Malûm olsun ki; Celcelutiye’nin esası ve ruhu olan $ İmam-ı Ali Radıyallahü Anh’ın en mühim

ve en müdakkik Üveysî bir şakirdi ve İslâmiyet’in en meşhur ve parlak bir hücceti olan Hüccet-

ül İslâm İmam-ı Gazalî (R.A.) diyor ki: "Onlar vahy ile Peygamber’e (A.S.M.) nâzil oduğu vakit

İmam-ı Ali’ye (R.A.) emretti: "Yaz.” (Ş: 737)

1268. “Binaenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tevahhuş eder;

vicdanı daima muazzeb olur." (Ş: 756)

1269. “Fakat o şahsın sırat-ı müstakime girmekle kalbi ve ruhu nur-u imanla ışıklanırsa, o zulmetli

evvelki vaziyeti nuranî bir halete inkılab eder." (İ: 28)

1270. “Buna binaen Kur’an heyet-i mecmuasıyla kalblere kut ve kuvvet olup, tekrarı usanç değil,

halâvet ve lezzet verdiği gibi, Kur’anın âyetlerinde de öyle bir kısım vardır ki, o kuvvetin ruhu

hükmünde olup tekerrür ettikçe daha ziyade parlar, hak ve hakikat nurlarını saçar." (İ: 30)

1271. “Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvî bir münasebet ve nezih bir hizmettir

ki, her ruhu celb ve cezbetmek namazın şe’nindendir." (İ: 43)

1272. “Çünki bütün nimetlerin, rahatların, lezzetlerin ruhu olan saadet-i ebediye gelmezse, umum

kâinatın şehadetiyle sabit olan ve güneş gibi parlayan rahmet ve şefkat-i İlahiyenin bedahetine

karşı mükâbere ile inkâr lâzımgelir." (İ: 55)

1273. “Hem yine şâyân-ı dikkattir ki; o madde-i latife, yemeklerin ruhu ve hülâsasıdır." (İ: 57)

1274. “Evet onlar iman etmediklerinden ve cevher-i ruhu ifsad ve bütün elemleri içine alan küfür

musibetine maruz kaldıklarından $ ye bedel $ tabiriyle işaret edilmiştir." (İ: 69)

1275. “Çünki kâfirin cevher-i ruhu bozulmuştur." (İ: 80)

1276. “İnsan cismen küçük, zaîf ve âciz olmakla beraber, hayvanattan addedildiği halde, pek

yüksek bir ruhu taşıyor ve pek büyük bir istidada mâliktir ve hasredilmeyecek derecede

meyilleri vardır ve gayr-ı mütenahî emeller sahibidir ve addedilemez fikirleri vardır ve gayr-ı

mahdud şeheviye ve gazabiye gibi kuvveleri vardır ve öyle acaib bir yaratılışı vardır ki, sanki

bütün enva’ ve âlemlere fihriste olarak yaratılmıştır." (İ: 85)

1277. “İhtar: İbadetin ruhu, ihlastır." (İ: 85)

1278. “Sanki o zâtın cesedinden tecerrüd eden ruhu, zaman ve mekânın kayıdlarını kırarak

istikbalin her tarafına uçup gezmiş ve gördüğü vukuatı söylemiştir ve söylediği gibi de vukua

gelmiştir." (İ: 120)

1279. “Ganj Nehri ile Bahr-ı Muhit-i Atlasî (Atlas Okyanusu) arasındaki memleketler, Kur’anı bir

kanun-u esasî ve teşriî hayatın ruhu olarak" (İ: 216)

Page 129: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 129

1280. “diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garib bir tarzda sülûke

başladılar." (Ms: 7)

1281. “Ruhu fasid, kalbi hasta olanlardan başka kimse o ağır yükün altına giremez." (Ms: 68)

1282. “Küfür ise ruhu, kalbi söndürür, zulmetler içinde bırakır." (Ms: 69)

1283. “O ruhun ruhu da ihlastır." (Ms: 70)

1284. “Halbuki birinci cihette lezzet, zeval ile zâil olsa bile ruhu bâkidir." (Ms: 71)

1285. “İkinci cihette, nimetin zevali ölüm değildir ki, ruhu kalsın." (Ms: 71)

1286. “Ruhu da söner, ancak dumanı kalır." (Ms: 71)

1287. “Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir ve tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade

muktedirdir." (Ms: 102)

1288. “Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur." (Ms:

102)

1289. “Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o nur onun ruhu olur." (Ms: 116)

1290. “Meselâ: "Bismillah", hava-i nesîmî gibi kalbi ve ruhu tatmin ettiğinden kesret-i ihtiyaca

binaen Kur’anda çok tekrar edilmiştir." (Ms: 127)

1291. “Çünki insanın ruhu, ebna-yı cinsiyle alâkadardır." (Ms: 148)

1292. “Ruhu cismaniyetine galib olan evliyanın işleri, fiilleri sür’at-ı ruh mizanıyla cereyan eder."

(Ms: 198)

1293. “Eğer âlemi bir zîhayat libasını giymiş görsen, Onun ruhu Nur-u Muhammedî Aleyhissalâtü

Vesselâm’dır." (Ms: 263)

1294. “diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garib bir tarzda sülûke

başladılar." (BMs: 12)

1295. “Ve onun içindeki manası ise onun ruhu değil, belki bedenidir." (BMs: 144)

1296. “Amma kelâmın ruhu ise, ancak mütekellim tarafından içine nefh edilen manadır." (BMs: 144)

1297. “Onun da ruhu ihlastır." (BMs: 148)

1298. “İşte birinci vecihteki lezzet, zeval ile öldüğü halde, ruhu bâki kalır, yani bu nimetleri bana

in’am edenin rahmeti, beni düşünüyor, beni unutmuyor der." (BMs: 149)

1299. “Tâ ki ruhu bâki kalsın." (BMs: 149)

Page 130: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 130

1300. “Ve eğer âlemi, zîhayat, canlı bir cismi giymiş vaziyetiyle görürsen; Aleyhissalâtü Vesselâm’ın

nurunu, o büyük hayvanın ruhu olarak göreceksin." (BMs: 237)

1301. “Muhabbet ise, yolunda ruhu feda etmek iktiza eder." (BMs: 259)

1302. “İşte mürşidin ruhu ve kalbi bir âyinedir." (BMs: 307)

1303. “İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdaniyet sırlarını ifade eden "Lâ İlahe İllallah"

kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir..." (BMs: 309)

1304. “Acaba zâil ve yalancı bir cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu cehennemde azab çeken bir

insana mes’ud denilebilir mi?" (BMs: 316)

1305. “İşte acaba neden caiz olmasın ki, ruhu cismaniyetine galib olmuş bir velinin fiilleri, ruh ve

hayal ölçüleriyle sudûr etmesin." (BMs: 397)

1306. “Belki de bununla merhum Molla Abdülmecid’in ruhu şâd olur." (BMs: 634)

1307. “Bundan mütercim-i muhterem Seyda-yı Molla Abdülmecid’in âlî, mutahhar ruhu -eğer kabul

buyururlarsa- şu nâçiz talebesinden rencide olmaz ümidini besliyorum." (BMs: 635)

1308. “Kalbi deldi, ruhu ezdi, yaktı yıktı ciğeri" (BMs: 646)

1309. “Ruhu, feza-yı kâinatta beyn-el ecram seyr-i seri’ ile seyahat ettirecek tarzda tulû’ eden

manzume-i hakikat, bilhassa bizler için büyük mazhariyettir." (B: 33)

1310. “Bil’umum Risalât-ül Envar her biri ayrı ayrı mevzularda, hadd ü hesaba gelmeyen müşkilleri

halletmeleriyle beraber bendeniz şöyle tasavvur ediyorum ki: Nur deryasından nûş etmek

isteyen bir kimse, Birinci ve Yirmibirinci ve Yirmiikinci Sözleri alsa, diğerlerine eli yetişmezse

dahi maraz-ı kalbîyi def’ u ref’e, ruhu tenvir u tesrire kâfi bulunduğu meşhud ve müsellemdir."

(B: 50)

1311. “Evet nasıl sözlerim haksız olsun ki, en tehlikeli anlarda bile hakkı söylemekte susmayan ve

pek âlî ruhu taşıyan ve talebelerine her an teselli nurlarını dağıtan, Kur’an-ı Kerim’in bugünkü

dellâl-ı muhteremi olan Üstadım!" (B: 94)

1312. “Elhasıl: Süleyman’ın selim kalbi, Lütfi’nin latif ruhu imdadıma koşmak istemişler." (B: 171)

1313. “Aynen bu parça-i Nur, âlem–i asgar olan ve esma-i hüsnaya âyine olan ve hilkat-i dünyanın

ruhu mesabesindeki beşerin, kemal ve sukutuna, ebediyet ve ademine sebeb olan en büyük vesile

ve desiseleri, pek yakînen keşfedip gösteriyorlar." (B: 176)

1314. “Aynen kütüb-ü sâbıkada da vesile-i dünya olan Şah-ı Levlâk’i evsafıyla, ashabıyla haber

vermeleri gösteriyor ki; ulûm-u evvelîn ve âhirîni câmi’ bir kitab ile ba’s olunacak, kâinatın ruhu

Page 131: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 131

hükmünde ve bütün kâinatın güzellikleri kendi fıtratında tecemmu’ edip, tekemmülle tulûu,

fecirden sonra şemsin tulûu gibi bekleniyordu." (B: 209)

1315. “Sadîkınızın zaîf ruhu, bu fâni hayatta olduğu gibi, bâki ve sermedî hayatta da inşâallah ulvî

ruhunuzun cenah-ı şefkatinden ayrılmayacaktır, ayrılamayacaktır ve ayıramayacaklardır." (B:

216)

1316. “Gayr-ı ihtiyarî, ruhu garib ve rikkatle karışık bir ızdıraba düşürüyor." (B: 224)

1317. “Sual: Sa’d-ı Taftazanî, biri hayvanî diğeri insanî olmak üzere ruhu ikiye taksim ettikten

sonra, "Mevte maruz kalan yalnız ruh-u hayvanîdir, ruh-u insanî ise mahluk değildir ve onun ile

Allah beyninde nisbet ve sebeb yoktur, cesed ile kaim olmayıp müstakill-i bizzâttır" demesinin

sebebi ve izahı?" (B: 258)

1318. “İkinci sebeb: Firakı hiç istemeyen ve firaktan şiddetle kaçan ve ayrılıktan titreyen ve

bu’diyetten cehennem gibi korkan ve zevalden gayet derecede nefret eden ve visali ruhu ve canı

gibi seven ve kurbiyeti cennet gibi, hadsiz bir iştiyak ile arzulayan "aşk" sıfatı; her şeydeki

akrebiyet-i İlahiyenin bir cilvesine yapışmakla firak ve bu’diyeti hiçe sayıp, lika ve visali daimî

zannederek, "Lâ mevcude illâ Hu" diye, aşkın sekriyle ve o şevk-i beka ve lika ve" (B: 264)

1319. “Ruhu güzel ve âlîdir, fakat mûcid ve mutasarrıf değil, belki ancak mazhar ve medardır." (B:

266)

1320. “İhlası tam, vicdanı temiz, ruhu teslim, cismi latif, nesebi tahir kardeşlerimiz, bu ikaz ile

Cenab-ı Erhamürrâhimîn’e niyaz edip, "Ya Rabb, cümle ihvanımızı yaramaz şeylerden halas et ve

ihlas-ı tâmme ihsan et" dualarında, sâlif-ül arz haslet-i hamse-i âliye ve ehliyeden olmayan ve

kesafetli ruhuyla müteaddid nuru karıştıran ve zâhir haliyle sebeb-i risale olup, umumun dua ve

himmetlerini her an arzulayan, bu uğurda Risale-i Nur’a serfüru’ ve serfeda edenleri; Cenab-ı

Erhamürrâhimîn, Habib-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Kur’an-ı Hakîm ve hizb-ül Kur’an

hürmetine mağfiret buyurup, niyet edip taleb ettikleri hizmetinde muvaffak buyursun.." (B:

279)

1321. “Senin gibi ruhu inkişaf edip, kalbi intibaha gelen zâtlar okumaktan usanmaz." (B: 336)

1322. “Bu ikinci yol; Risalet-in Nur’un esası, mâyesi, temeli, ruhu, hakikatı olduğunu has talebeleri

görüyorlar." (K: 18)

1323. “Hem bu Münazarat Risalesi’nin ruhu ve esası hükmünde olan, hâtimesindeki Medreset-üz

Zehra hakikatı ise, istikbalde çıkacak olan Risale-i Nur’a bir beşik, bir zemin ihzar etmek idi ki;

bilmediği, ihtiyarsız olarak ona sevkolunuyordu." (K: 79)

1324. “Evet o Hizb-ül Ekber’deki âyât; bütün Resail-i Nuriye’nin ruhu, esası, madeni, üstadı ve

güneşidir." (K: 128)

Page 132: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 132

1325. “Kalemi gibi, kalbi, ruhu da güzel." (K: 242)

1326. “Ve o küçük şahsiyette parlak, büyük bir şakird ruhu görünüyor." (K: 259)

1327. “Şimdi bir ihtar ile kat’î kanaatım geldi: O talebe arkadaşlarım, o üstadlar hükmünde

hocalarım, o mürşidlerim, evliya ve şeyhlerim; bir hiss-i kablelvuku’ ile ruhu hissedip akıl

bilmeyerek -ki en lüzumlu bir zamanda- o talebeler içinde ve o hocaların şakirdleri içinde ve o

mürşidlerin müridleri içinde parlak bir nur çıkacak, ehl-i imanın imdadına gelecek diye o

istikbaldeki nimet-i İlahiyeye gayet ağır ve acib şerait içinde ve hadsiz muarızların karşısında

ve bin seneden beri kuvvet bulan dalaletin mukabilinde ve gayet vehham ve garazkâr

düşmanlarımızın desiselerinin ihatasında ve iki dehşetli mahkemenin uzun tedkikatında Risale-i

Nur’un bu fevkalâde galebesi ve hârikulâde perde altında tenviratı ve düşmanlarını mecbur edip

serbestiyetini kazanması gösteriyor ki; o mevkiine lâyıktır ki, kablelvuku’ İmam-ı Ali Radıyallahü

Anhu ve Gavs-ı Azam (Kuddise sırruhu)" (E: 53)

1328. “Hem kalbi, hem ruhu, hattâ hissiyatı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda

hazine-i" (E: 248)

1329. “Evet, ne kadar fikri ve vazifesi aleyhimizde olsa da, herhalde kalbi, ruhu Risale-i Nur’dan

imanı cihetinde büyük istifade etmek ve Nurculara da sevab kazandırmak hikmetiyle o vilayete

gönderildi." (E: 276)

1330. “Her nefes ve her dakika ruhlar ona hava ve su gibi muhtaç olduğundan, onun hakikatını

herkesin ruhu hisseder." (Em: 96)

1331. “Tarihinizi ve İslâmiyetinizi tahkir eden bir sû’-i kasd vesikasını yazan ve imza edenlere

hayatınızın hayatı, ruhunuzun ruhu bildiğiniz İslâmiyetiniz namına ve kâinatı ondört asır

ışıklandıran ve kudsî ve İlahî düsturlarıyla bin seneden beri milyonlar ecdadınızı nurlandıran ve

ebedî saadete sevkeden Kur’anınız namına ve o düstur-u Kur’ana ittiba’ eden yüzer milyon

ecdadınız namına, ahlâk-ı hasene ve namus muhafazası yolunda İslâmî terbiyenin ziyasıyla

nurlanan ve terbiye alan ve kadınlığın hakikî manasını ve hakikî güzelliğini yaşayışlarıyla ve

giyinişleriyle ve hayatlarıyla gösteren annelerinizin ve ninelerinizin ve hemşirelerinizin namına o

müfterilere, o tezyif ve tahkir savuranlara teessüfünüzü, tekdirinizi ve reddinizi bildiriniz."

(Em: 136)

1332. “Yirmisekiz seneden beri beş vilayet ve beş mahkeme ve beş vilayetin zabıtaları onun başına

ilişmedikleri halde, hususan bu defa İstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin

gözleri önünde, hem iki ayda yaya olarak heryeri gezdiği halde, hiçbir polis ilişmediği ve

Mahkeme-i Temyiz "bere yasak değil" diye karar verdiği, hem bütün kadınlar ve başı açık

gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadıklarından ve

giymesinde hiçbir maslahat bulunmadığından ve benim resmî bir vazifem olmadığından -ki resmî

bir libastır- bereyi giyenler de mes’ul olmazlar denildiği halde, hususan münzevi ve insanlar

Page 133: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 133

arasına girmeyen ve Ramazan-ı Şerif’in içinde böyle hilaf-ı kanun en çirkin bir şey ile ruhunu

meşgul etmemek ve dünyayı hatırına getirmemek için has dostlarıyla dahi görüşmeyen, hattâ

şiddetli hasta olduğu halde, ruhu ve kalbi vücuduyla meşgul olmamak için ilâçları almayan ve

hekimleri çağırmayan bir adama şapka giydirmek," (Em: 165)

1333. “edeceksin; yoksa ceza vereceğiz" denilse, elbette öyle her şeyini hakikat-ı Kur’aniyeye

feda eden bir adam, değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse,

cehenneme de atılsa, kat’iyen yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda

edecek." (Em: 167)

1334. “Bin rayihanın feyzi sarar ruhu derinden" (T: 5)

1335. “Böyle bir yüksek iman ve ihlas şuuruna mâlik olan insan, hiç şübhesiz ki, zaman ve mekân

mefhumlarının fâniler üzerinde bıraktığı yaldızlı tesirleri kesif madde âleminde bırakarak; ruhu

ile maneviyat âleminin pırıl pırıl nurlar saçan ufuklarına yükselmiş bir haldedir." (T: 10)

1336. “Fakat gönlü mestedip, ruhu yükselteceği anlarda ifade o kadar berraklaşır ki tarif

edilemez." (T: 20)

1337. “İşte âlemin ruhu bu hakikata temas etmişse de, tamamını" (T: 38)

1338. “Onlar tev’em ve esbab-ı temzic varken imtizac olunmazsa, şeriatın ruhu olan nur-u hidayet,

o muzlim pis medeniyetin esası olan Roma dehasıyla hiçbir vakit mezc olunmaz, bel’ olunmaz…"

(T: 132)

1339. “Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir ve tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade

muktedirdir." (T: 142)

1340. “Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur." (T: 142)

1341. “İfadesinde: Şark ve garbın eserlerini okuduğunu, sonra Risale-i Nur eline geçtiğini; bu

eserlerden aklı, fikri, ruhu ve kalbi son derece müstefid bulunduğunu, irade ve ahlâkı üzerinde

mühim tesirler yaptığını; Gençlik Rehberi’nin, gençlerin iman ve ahlâkını temin ve muhafaza

yolunda büyük tesiri olması dolayısıyla, bir hizmet-i vataniye yapmak emeliyle bastırdığını, suç

mahiyetini haiz bir şey görmediğini söylemiştir." (T: 649)

1342. “Yirmisekiz seneden beri beş vilayet ve beş mahkeme ve beş vilayetin zabıtaları onun başına

ilişmedikleri halde, hususan bu defa İstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin

gözleri önünde, hem iki ay da yaya olarak her yeri gezdiği halde, hiçbir polis ilişmediği ve hem

Mahkeme-i Temyiz bere yasak değil diye karar verdiği, hem bütün kadınlar ve başı açık

gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadıklarından ve

giymesinde hiçbir maslahat bulunmadığından ve benim resmî bir vazifem olmadığından -ki resmî

bir libastır- bereyi giyenler de mesul olmazlar denildiği halde; hususan münzevi ve insanlar

arasına girmeyen ve Ramazan-ı Şerifin içinde böyle hilaf-ı kanun en çirkin bir şey ile ruhunu

Page 134: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 134

meşgul etmemek ve dünyayı hatırına getirmemek için has dostlarıyla dahi görüşmeyen, hattâ

şiddetli hasta olduğu halde, ruhu ve kalbi vücuduyla meşgul olmamak için ilâçları almayan ve

hekimleri çağırmayan bir adama şapka giydirmek, ecnebi papazlara benzetmek için ona teklif

etmek ve adliye ile tehdid etmek, elbette zerre kadar vicdanı olan bundan nefret eder." (T:

666)

1343. “denilse, elbette öyle herşeyini hakikat-ı Kur’aniyeye feda eden bir adam, değil dünyevî

hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse, Cehennem’e de atılsa, kat’iyen yüz

ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda edecek!" (T: 667)

1344. “ölmeye yüz tutmuş zannedilen iman ruhu yeniden canlanacak.." (T: 675)

1345. “Risale-i Nur’daki aklı, kalbi, ruhu ve vicdanı celbeden ve hakikata râmeden o İlahî

cazibedendir ki; çoluğu çocuğu, genci ihtiyarı, avamı havassı o Nur’a koşuyorlar ve o cazibedar

Nur’un pervanesi oluyorlar." (T: 697)

1346. “Ey ruhumuzun ruhu, kalbimizin kalbi, canımızın canı, cananımız, sertâcımız, sevgili Üstadımız

Efendimiz!" (T: 702)

1347. “Kalb ve ruhu ve akıl ve letaifi bu elîm ve dehşetli vaziyetten feryad u figan ederken, nefs-i

emmaresi tegafül ile tecahül etti." (Ni: 16)

1348. “ruhu müdhiş bir derecede musibet içinde olduğu halde; cismen zâhirî bir derece refah ve

zînet içinde bulunmasıyla o adama mes’ud denilsin ve saadetine hükmedilsin?" (Ni: 85)

1349. “Kalbi, ruhu hissiyatına mağlub olur." (H: 9)

1350. “Hakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyet’tir." (H: 54)

1351. "kurtaran (5) ve istikbal ve âhiretimizi tekeffül eden (6) ve menafi-i umumiye olan

hukukullahı izinsiz tasarruftan sizi tahlis eden (7) ve hayat-ı milliyemizi muhafaza eden (8) ve

umum ezhanı manyetizmalandıran (9) ve ecanibe karşı metanetimizi ve kemalimizi ve

mevcudiyetimizi gösteren (10) ve sizi muahaze-i dünyeviye ve uhreviyeden kurtaran (11) ve

maksad ve neticede ittihad-ı umumiyeyi tesis eden (12) ve o ittihadın ruhu olan efkâr-ı âmmeyi

tevlid eden (13) ve çürük mesavi-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten

yasak eden (14) ve bizi Avrupa dilenciliğinden kurtaran (15) ve geri kaldığımız uzun mesafe-i

terakkide -sırr-ı i’caza binaen- bir zaman-ı kasîrede tayyettiren (16) ve Arab ve Turan ve

İran ve Sâmileri tevhid ederek az zamanla bize bir büyük kıymet veren (17) ve şahs-ı manevî-i

hükûmeti Müslüman gösteren (18) ve kanun-u esasînin ruhunu ve Onbirinci Madde’yi muhafaza

ile ve sizi hıns-ı yeminden kurtaran (19) ve Avrupa’nın eski zann-ı fasidlerini tekzib eden (20)

Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm hâtem-i enbiya ve şeriatın ebedî olduğunu tasdik ettiren

(21) ve" (H: 82)

Page 135: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 135

1352. “İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyet’i bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik

bedbahtlar!" (Mü: 49)

1353. “değildi; lâkin herkesin ruhu istibdadın manasıyla tesemmüm ederdi ve bir zehir atanı

bilirdi." (Mü: 52)

1354. “Onun ruhu ne kadar tatlı ve kıymetdar olsa da, milletini daha ziyade tatlı ve büyük bilir."

(Mü: 59)

1355. “Bin ruhu da olsa feda etmeğe iftihar eder." (Mü: 59)

1356. “Zira bir menfaat veya cüz’î bir haysiyet veya itibarî bir şeref için veya “Filan yiğittir”

sözlerini işitmek gibi küçük emirlere hayatını istihfaf eden veya ağasının namusunu isti’zam için

kendini feda eden kimseler eğer uyansalar, hazinelere değer olan İslâmiyet milliyetine yani

üçyüz milyon İslâmın uhuvvetlerini ve manevî yardımlarını kazandıran İslâmiyet milliyetine,

binler ruhu da olsa, acaba istihfaf-ı hayat etmezler mi?" (Mü: 60)

1357. “(1): Milliyetimiz bir vücuddur; ruhu İslâmiyet, aklı Kur’an ve imandır." (Mü: 60)

1358. “Biz de, bütün hakikî ilimlerin madeni, esası, nuru ve ruhu olan iman ilmini tahsil ve iktisab

etmek için ve mukaddes davamızda muvaffak ve kudsî mücadelemizde muzaffer olmak için aza

kanaat etmeyeceğiz." (G: 238)

1359. “Hayatı varsa ruhu da vardır." (STİ: 8)

1360. "(Ene)ler (nahnü)ye inkılab edip, mezcî cemaat ruhu tevellüd ederek, külle feda olmak için

ferd zımnen rızadade olabilir." (STİ: 11)

1361. “Hâkim, ruh-u cemaatten çıkmış az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı manevîdir ki,

şûralar o ruhu temsil eder." (STİ: 33)

1362. “temzic varken imtizac olunmazsa, şeriatın ruhu olan nur-u hidayet, o muzlim medeniyetin

esası olan Roma dehasıyla hiçbir vakit mezcolunmaz, bel’ olunmaz..." (STİ: 42)

1363. “Cemaat ruhu tevellüd etmedi." (STİ: 89)

1364. Ruhudur

1365. “BEŞİNCİ NÜKTE: Dua, ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir." (M: 302)

1366. “ve vahy-i Kur’an dahi, hayatdar hakaikının şehadetiyle hayat-ı kâinatın ruhudur ve şuur-u

kâinatın aklıdır." (L: 336)

1367. “Birisi: İnsanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun ruhudur." (Ş: 257)

1368. “Belki din, milliyetin hayatı ve ruhudur." (H: 64)

Page 136: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 136

1369. Ruhullah

1370. “O Nasaralar, "İsa ruhullah" diyorlar." (B: 155)

1371. “Ve kendilerine Kelime-i Tevhid’i okudum, "İsa ruhullah" dedim." (B: 155)

1372. Ruhum

1373. “Onun ilahî tarzındaki tabiî nazmına ruhum hoşlanıyordu." (S: 693)

1374. “İşte bu içtihada göre- ruhum kadar sevdiğim Üstadımın muvakkaten başka bir köye

gitmesini arzu ettim." (L: 42)

1375. “Hadsiz bir deniz suretini alan ebed tarafındaki istikbale ruhum sevkediliyordu." (L: 51)

1376. “BEŞİNCİ RİCA: Bir zaman ihtiyarlığımın mebdeinde, bir inziva arzusuyla, İstanbul’un boğaz

tarafındaki Yuşa Tepesi’nde, yalnızlıkla ruhum bir istirahat aradı." (L: 226)

1377. “Ruhum dahi vatanımdaki eski dostları düşünüp o gurbette vefatımı tahayyül ederek, Niyazi-

i Mısrî gibi dedim:" (L: 234)

1378. “O vakit, beka isteyen ve beka tevehhümüyle fânilere mübtela olan ruhum bütün kuvvetiyle

dedi ki: "Madem cismen fâniyim, bu fânilerden bana ne hayır gelebilir?" (L: 239)

1379. “O vakit misafirleri kabul etmediğim halde, onun ruhundaki ihlas ve ileride Risale-i Nur’a

edeceği kıymetdar hizmeti, (Haşiye-1) güya hiss-i kablelvuku ile ruhum o gencin ruhunda

okudu." (L: 246)

1380. “İki yüz sene sonra gayet sevdiği dostların mahall-i ikametine uğrayan bir adamın hüznüyle;

hem ruhum, hem kalbim gözüme yardım edip ağladılar." (L: 248)

1381. “Ruhum ise, düşman vaziyetini alan hadsiz belalara karşı bir nokta-i istinad ararken ve ruhta

ebede kadar uzanan hadsiz arzuları tatmin edecek bir nokta-i istimdad taharri ederken ve o

hadsiz firak ve iftiraktan ve tahrib ve vefattan gelen hüzün ve gama karşı teselli beklerken,

birden Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın $ âyetinin hakikatı tecelli etti." (L: 249)

1382. “diye ruhum çok derin feryad ediyordu." (Ş: 11)

1383. “Ben de âyetten bu dersimi aldıkça öyle bir kuvve-i maneviyeyi buldum ki, değil şimdiki

düşmanlarıma belki dünyaya meydan okutturabilir bir iktidar-ı imanî hissederek bütün ruhum ile

"Hasbünallahü ve ni’melvekil" dedim." (Ş: 65)

1384. “diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryad edip ağladılar." (Ş: 498)

1385. “Ruhum, onun ile o hazineyi keşfetti.” (Ş: 741)

Page 137: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 137

1386. “Bir değil, bin ruhum da olsa, Kur’an için, iman için hepsini feda etmeğe her zaman hazırım."

(İ: 229)

1387. “Bu hicrandan kalbim ağlamış, gönlüm coşmuş, ruhum vücudumdan ayrılarak uzaklara gitmiş,

bana teselli tuhfeleri getirmiş." (B: 70)

1388. “Muhterem Üstad, bana öyle geliyor ki, manevî saadete küşade bulunan ruhum, kıymetdar

risaleleri okudukça, yazdıkça gitgide bir zevk-i manevî, bir saadet-i ebedî hazırlıklarıyla

coşacak." (B: 71)

1389. “Sevincimden mektubunuzu takbil ediyor; ruhum sizinle yaşadığı halde, cismen uzak

bulunduğumuzdan ağlıyordum." (B: 75)

1390. “Demek ki, her risaleden ruhum ayrı ayrı gıdasını alıyor." (B: 76)

1391. “Evet bazan yoruluyorum, fakat yorgunluktan istirahatı arzu eden nefsimi, ruhum vazifeye

davet ediyor ve belki bugünkü sa’yim, keffaret-üz zünub olur." (B: 104)

1392. “Ve sizin teşrifinizde -ki Erhamürrâhimîn olan Rabb-ül Âlemîn’den dua ve niyazım budur-

ruhum sizi istikbal etmek şerefiyle müşerref olabilmek gibi, gönül arzu ve hayatı hasıl oluyor

(Haşiye) ve çok düşündürüyor." (B: 116)

1393. “Evet gözlerim böyle bir nura, aklım böyle bir derse, hasta vücudum böyle bir ilâca, muzdarib

ruhum böyle bir teselliye, nihayet zalim nefsim böyle bir manevî terbiyeye çok muhtaç olduğu

bir zamanda bu eserin yetişmesi; hem hakikatte üç gün sonra postaya verilen ikinci eserden

dokuz gün evvel gelmesi, kat’iyetle gösteriyor ki; bu iş kendi kendine veya tesadüfî olmuş değil."

(B: 118)

1394. “Reddedilen bir arzu nasıl kesb-i şiddet ederse, emellerimin şimdilik husule gelmemesiyle,

iman ve emellerim de aynı nisbette kesb-i kuvvet ediyor, ruhum yükseliyor; kalbimde açılan

pencereden, manen daha serin ve daha geniş nefes alıyorum." (B: 132)

1395. “Ve bu noktaya ruhum emin idi ki; çoktan beri ehl-i iman ve tevhid, İslâmiyet gibi bâki ve

sermedî güneşin küsuf ve ufulüne canavarcasına çalışmayı kendine vazife addeden ehl-i

dalaletin pis proğramlarını görüp nevm-i gafletten uyanarak, Sure-i Kevser’i takib eden iki

sureyi lisan-ı hal ve kal ile okuyarak zındıklara hitaben, "Bizler sizin nifak denizinde serseriyane

ve zulümkârane gezen dalalet ve sefahet gemilerinize binemeyiz; ancak, Kur’an-ı Mu’ciz-ül

Beyan’ın nuranî ve tevhid sikkeli iman ve İslâm zırhlılarına bineriz." (B: 136)

1396. “Âciz talebeniz, küre-i arz içerisinde ruhum bazan şarka, bazan cenuba, bazan garba, bazan

şimale, bazan semaya giderdi." (B: 140)

1397. “Ruhum bir mürşid-i ekmel taharri ederdi." (B: 140)

1398. “Ruhum ve kalbim çok çırpınıyordu." (B: 142)

Page 138: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 138

1399. “Ben de asrımıza ve yaralarımıza baktıkça, bütün gün ruhum çırpınmakta iken, "Acaba bu

karmakarışık zamanda, benim gibi böyle manevî yaralı gençler, o mahkeme-i kübrada, Cenab-ı

Vâcib-ül Vücud ve Tekaddes Hazretlerinin huzurunda, Peygamberimiz Muhammed Mustafa

Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizden nasıl şefaat dileyebilirler" diyerek, bütün gün ruhum

ağlardı." (B: 157)

1400. “manevî doktora müracaat edeyim diyerek, ruhum her an gezmekte iken bîhuş olup yattım."

(B: 158)

1401. “Memlekete avdetimde, ağabeyim Mustafa’yı görünce ruhum biraz genişledi." (B: 158)

1402. “Bu zamana kadar pek âciz, hiç-ender-hiç olan zayıf ruhum o teessürler içinde feryad

ederken, şefkatli tokat risalesinde, bizim fırtınalı tokadımızı zikreden üstadımızın hakkımızda

ne derece şefkatli olduğunu anladık." (B: 161)

1403. “Şimdi ise, Nurların hakikatlerini gördükçe minnet ve şükrüm tezayüd ediyor, kalbim nurlar

ile doluyor, ruhum nurlarla istirahat ediyor, letaifim" (B: 177)

1404. “Bu risaleleri okudukça ruhum güller gibi açılıyor, hayat-ı fâniyeden gelen âlâm ve meşakkati

kaldırıp atıyor." (B: 178)

1405. “Heyhat ne kalbim ve ne de kalemim ve ne ruhum, acz ile önüme çıktılar ve itiraf-ı kusur

ediyordular." (B: 185)

1406. “Nuranî ve ziyadar cadde-i kübra-yı maneviyede seyr ü seyahat eden umum âhiret

kardeşlerimle her hafta görüşüyor ve âramsız tulû’ eden Risale-i Nur eczaları gibi, feyiz ve

marifet güneşlerinin haberlerini işittikçe; ruhum güller gibi açılıyor, hubur u ibtihaca müstağrak

oluyor." (B: 191)

1407. “Ümmilik ne güç imiş" diye ruhum ağlıyor." (B: 191)

1408. “Evet Üstadım, bu mektubu istinsah ederken kalb ve ruhum cûş u huruşa gelerek bütün

envar-ı resaili kemal-i şevk ve tahassürle görmek istiyordular." (B: 194)

1409. “kasavetler, yeisler, beisleri tasavvur ettikçe biri cinnete yani cünuna, diğeri cennete yani

Şam’a gitmek üzere, akl u ruhum seferber vaziyetini alıyorlar." (B: 195)

1410. “Neticesinde burada öyle bir vaziyet hasıl olmuş ki, mahiyetini düşündükçe senin bedeline

ruhum titriyor." (B: 196)

1411. “Herşeyden ziyade hürmet ettiğiniz ve ehemmiyeti dolayısıyla pek fazla itina ettiğiniz şeair-

i diniyemize ve sizi severek, hâhişle fîsebilillah emirlerinize itaat ederek, size koşan

talebelerinize sed çekmek suretiyle yapılan denaete ruhum sabredemiyordu." (B: 221)

1412. “Ruhum feveran ediyor." (B: 221)

Page 139: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 139

1413. “Senelerden beri zalimlerin pençe-i zulmünde inleyen bu bîçare müslüman kardeşlerinizle

geçirmekte olduğunuz bu mübarek bayramın belki dokuzuncusunu hücra köşelerinde,

dostlarınızdan uzak, akraba ve taallukatınızdan mahrum bir vaziyette, teâli ve terakkisi için

çalıştığınız cem’iyet-i İslâmiye arasından uzaklaştırıldığınız bir halde geçireceğinizi hatırladıkça

yüreğim parçalanıyor, ruhum azîm bir elemle yanıyor, gözlerimden yaşlar dökülüyor." (B: 225)

1414. “Fakat felillahilhamd, kalb ve ruhum Risale-i Nur’un tesiratıyla intibaha gelmişler." (B: 239)

1415. “Ben de Cenab-ı Hakk’a yüz binler şükür ediyorum ki, o kuvvetli omuzlarınız yüküm altına

girdiği için zaîf omuzum ağırlıktan kurtulup ruhum rahat etti." (B: 251)

1416. “İstirahat bulan ruhum size takdirkârane ve minnetdarane bakıyor." (B: 251)

1417. “Ruhum istiyordu ki, o âyetin bazı envarını yazayım; fakat şimdiye kadar müteferrik surette

yazıldığından öyle kalmış, şimdilik onunla iktifa edilmiş." (B: 284)

1418. “Bu risaleye nazar-ı dikkati ehemmiyetle celbetmeyi ruhum arzu ediyordu." (B: 310)

1419. “Ruhum çok arzu ediyordu ki; kısa, hafif bir vesile elime geçip, bîçare misafirlerin zahmeti

beyhude gitmesin." (B: 311)

1420. “Baktım, sana göndermek ruhum istedi." (B: 341)

1421. “Sizin bu defaki manevî ve nurlu hediyeniz benim nazarımda, Cennet-ül Firdevs’ten bir desti

âb-ı kevser hediyesi, âlem-i bekadan bize gelmiş gibi ruhum inşirah ile doldu, bütün duygularım

sürur ile şükrettiler." (K: 17)

1422. “Ben sizleri düşündükçe, ruhum inşirah ve kalbim ferahlarla dolar." (K: 21)

1423. “Aziz, mübarek, sıddık, sadık, ruhum, canım kardeşlerim!" (K: 23)

1424. “Hem bu medar-ı sürur ve ferah olan hediye-i nuraniyeyi, bir hiss-i kablelvuku’ ile benim

ruhum tam hissetmiş, akla haber vermemiş idi ki o gelmeden iki gün evvel, Feyzi ve Emin’in

fıkrasında beyan edilen rü’yayı gördüğüm gecenin gününde, sabahtan akşama kadar ve ikinci günü

de kısmen, hiç görmediğim bir tarzda bir sevinç, bir sürur hissedip mütemadiyen bir bahane ile

ferahımı izhar edip, otuz-kırk defa tebessüm ile güldüm." (K: 113)

1425. “Hattâ şimdi en hafif ruhlu bir kardeşim, bir şakirdimle görüşmeyi -fakat Risale-i Nur

hizmetine ait olmamak şartıyla- ruhum kaldırmıyor." (E: 61)

1426. “Söyler bana ruhum yine $" (E: 122)

1427. “Hâmisen: Münafık düşmanlarımın maddî ve manevî zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı

Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle

kurtardılar; fakat maatteessüf asabımda ve sinirlerimde ve hassasiyetimde, o zulümden öyle

Page 140: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 140

şiddetli bir tesir, bir heyecan, bir teellüm, bir teneffür gelmiş ki; en samimî dostumu ve tam

sadık bir kardeşimi bir saat yanımda tahammül edemiyorum, ruhum kaldırmıyor." (E: 148)

1428. “Evet nasıl göz, bir saçı kaldırmıyor; aynen öyle de, şimdiki ruhum ve o durum, bir saç kadar

sıkletten, ağırlıktan müteessir olduğu halde, Risale-i Nur’un ve şakirdlerinin selâmetlerine,

onların bedellerine ve yerlerinde dağ gibi ağır tazyikat ve sıkıntıları memnuniyetle" (E: 148)

1429. “Demek ikinci bir ruhum hükmünde, Hasan Feyzi benim bedelime ölmüş ve ölüyor." (E: 186)

1430. “Binler ruhum olsa, binler hastalıklara mübtela olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin

imanına ve saadetine hizmet için burada kalmağa Kur’andan aldığım dersle karar verdim ve

vermişiz." (E: 195)

1431. “Ben de: "Şeriatın bir mes’elesine bin ruhum olsa feda ederim.” (E: 245)

1432. “Şeriatın birtek mes’elesi uğrunda bin ruhum olsa fedaya hazırım!” (Em: 19)

1433. “Gaziantep ve Maraş’a varamadığım için ruhum "Sen vazifeni tam yapmadın" diyor." (Em: 65)

1434. “Çünki lillahilhamd nur-u aynım ve sürur-u ruhum ve gıda-i kalbim olan Risale-i Nur’un

hakikatlarını bilfiil ve bittecrübe ders almama sebeb oldu." (Em: 149)

1435. “Said’den işitmişler ki: Benim yüz ruhum olsa, asayişe feda ediyorum." (Em: 236)

1436. “Ben de bin ruhum olsa, Kur’anın bu kanun-u esasiyesine feda ettiğimi tarihçe-i hayat isbat

ediyor ve meydandadır." (Em: 237)

1437. “Öyle bir cevab aldım ki; ruhum, kalbim ve fikrim titrediler ve ağladılar." (St: 161)

1438. “Ruhum oldukça müebbed, ebedîdir ömrüm" (T: 16)

1439. “-Şeriatın bir hakikatına, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım." (T: 60)

1440. “Bin ruhum da olsa, Kur’anın bir tek mes’elesine hepsini feda etmeye hazırım.” (T: 701)

1441. “Hattâ münasib görseniz, manen polislerin bir vazifesini gören Risale-i Nur’un asayiş

hizmetinde polislere büyük bir kuvvet olan derslerine polisler herkesten ziyade taraftar olmak

lâzım gelirken, şimdi resmen taharri memuru suretinde polislik aleyhinde olan bu hizmeti

polislere vermeye ruhum razı değil." (T: 705)

1442. “Kur’an-ı Azîmüşşan’dan dersimi okurken Sure-i Lokman’daki $ âyetini kıraat ederken -

gayr-ı ihtiyarî- kalbim, ruhum, aklım bu kudsi kelâmın pek derin, pek ulvî manasına saplandı."

(Ni: 170)

1443. “Dedim: Şeriatın bir hakikatına, bin ruhum olsa feda etmeğe hazırım!" (D: 11)

1444. Ruhuma

Page 141: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 141

1445. “Çünki sen onlardan daha ileri ve ruhuma daha yakın olduğundan, herkesin hediyesi

reddedilse, seninki bir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez." (M: 13)

1446. “Birinci Misal: Ben kendim on değil, yüz değil, binler defa müteaddid tecrübatımla kanaatım

gelmiş ki: Sözler ve Kur’andan gelen Nurlar; aklıma ders verdiği gibi, kalbime de iman hali telkin

ediyor, ruhuma iman zevki veriyor ve hâkeza..." (M: 357)

1447. “Hattâ eskiden mütalaaya çok müştak olduğum halde; bütün bütün sair kitabların

mütalaasından bir men’, bir mücanebet ruhuma verilmişti." (M: 375)

1448. “Birden açılır ruhuma esrarlı bir âlem" (M: 481)

1449. “Demek bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma, merhum validemin ders ve telkinatını, şimdi bu

seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede

ediyorum." (L: 200)

1450. “diye ruhuma ihtar edildi." (L: 259)

1451. “Medar-ı hayrettir ki; ben şimdi onun manevî, belki maddî hayatıyla âlem-i berzaha gitmesi

cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhur etti ve ruhuma başka bir perde açıldı." (Ş:

330)

1452. “Ve inşâallah pek yüksek bir makamda bulunan ve duası makbul olan onların şahs-ı manevîleri,

daimî beraberlerinde bir üstad ve yardımcıdır diye ruhuma hem teselli, hem müjde, hem

istirahat verdi." (Ş: 493)

1453. “Bugün istinsahına muvaffak olduğum İ’caz-ı Kur’an’ın bu bîçare talebenize bahşetmiş

bulunduğu nihayetsiz füyuzat, mevte mahkûm ruhuma öyle bir tabib-i hâzık ameliyatı yapmış ki,

mübtela olduğum emraz-ı kalbiyeyi tedavi ve yeniden hayat bahşetmiş olduğundan, arz-ı

minnetdarî eyler ve bu bînazîr mücevherat mahzeninin diğer renkli kapılarının da açılmasını

âcizane istirham eylerim." (B: 48)

1454. “Otuzikinci Söz’ün kalbime ve ruhuma bahşettiği safa-yı sermedî ve cavidanî değil mi ki, bu

uzun mektubumla mesruriyetimi izhar için sizi taciz etmeme bâdî oluyor." (B: 76)

1455. “Bu hususta kalb ve ruhuma "Ne dersiniz?” (B: 83)

1456. “Kısmen kardeşlerimle, kısmen de yalnız başıma, beş-altı defa okuduğum halde, bu risalenin

ruhuma ilka eylediği nuranî feyizleri karşısında, okudukça okumak ihtiyacım artıyordu." (B: 106)

1457. “İkinci ve üçüncü tekrarlarımda öyle bir zevk-i ruhanî uyandırdı ki; eğer kalb ve kalemim

ruhuma tercüman olabilseler, belki bir derece siz üstadıma minnetdarane arza cür’et eylerdim."

(B: 185)

1458. “Eskiden hangi ilme başladım, hattım olmadığı için ruhuma yazardım." (B: 334)

Page 142: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 142

1459. “Ruhuma ihanet ederek aldırmadım." (B: 375)

1460. “Vakta ki, Risale-i Nur hattâ enhar-ı Nur demesine şayeste olan mektublardan, yine

tesadüfen elime geçen bir nüshayı görünce ve münderecatındaki hakaika dalınca, inayet-i

Rabbanî, mu’cizat-ı Kur’anî, himemat-ı Sübhanî, keramat-ı ruhanî eseri olmalıdır ki, kasî

kalbime, âsi ruhuma, gafil aklıma, mağrur vicdanıma, sakîm düşünceme "tâk" diye bir tokmak

vuruldu." (B: 375)

1461. “Riyakârlık olmasın, selim fikrinizden, ciddî tavrınızdan, Kur’an’a ittiba ve temessül yolundaki

doğru irşadınızdan, hakikî sözlerinizden, samimî telkininizden, umumî hayırhah hissiyatınızdan

kalbime, mecruh ruhuma uzanan tîg-i şifa, neşter-i ümidin tesiriyle dilşâd ve mutmain oldum."

(B: 376)

1462. “Türlü türlü evhamın açtıkları menfezlerden, rahnedar kalan ruhuma tamam ve muvafık

buldum." (B: 376)

1463. “İhtiyarsız, o esasa küçük fıkralar ve bazı kayıdlar ilâve edildiği vakit, birden başka bir şekil

aldı; inkişaf ve inbisat ederek Âyet-ül Kübra’nın misal-i musaggarı gibi şehadet-i tevhidiyesi

parladı, manaları ziyalandı; ruhuma, kalbime, fikrime büyük bir inşirah vermeye başladı." (K: 11)

1464. “Şimdi ruhuma bir ihtar ile daha beklemeyerek, burada hüsn-ü tesirini gösteren üç parçayı

gönderiyorum." (K: 121)

1465. “Birden ruhuma gelmiş bir endişeyi beyan ediyorum:" (K: 234)

1466. “Çoktan beri ruhuma ihtar edilmiş ki; Ziya namında birisi, Risale-i Nur namına büyük bir

hizmet edecek." (E: 47)

1467. “Cenab-ı Hak rahmet ve keremiyle, belime, başıma yüklenen Risale-i Nur eczalarını ve

ruhuma ve kalbime yüklenen şakirdlerinin haysiyet ve izzet ve rahatlarını muhafaza için,

fevkalâde bir tahammül ve sabır ihsan eyledi." (E: 71)

1468. “Başım üstündeki sizce malûm levha, nefsimi tam susturduğu halde; bu gece nefs-i

emmarenin silâhını daha musırrane istimal eden kör hissiyatım, damarlarıma tam dokundurup,

tesemmüm ve hastalıktan gelen ziyade teessür ve hassasiyet ve şeytandan gelen ilkaat ve fıtrî

hubb-u hayattan gelen acib bir haletle, o ikinci nefs-i emmare hükmünde olan kör hissiyat,

benim vefat ihtimalinden şiddetli bir me’yusiyet ve teellüm ve kuvvetli bir hırs ve zevk ve

lezzetle kalb ve ruhuma tam ilişti." (E: 199)

1469. “etmek, daha ziyade ruhumu ezer ve kuvve-i maneviyeyi kırıp ruhuma azab azab üstüne

gelmektir." (E: 210)

Page 143: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 143

1470. “Fakat o hilaf-ı me’mul birden bu hâdiseden ruhuma gelen heyecan ve manevî darbe ve Nur

hizmetine ehemmiyetli zarar gelmek düşünmesiyle, hiç ömrümde görmediğim bir sıkıntı ve

asabımda manevî yaralar açıldı." (E: 263)

1471. “Evvelâ: Bazı bize temas eden cüz’î hâdiseler münasebetiyle bir hakikatı beyan etmek

şiddetle ruhuma ihtar edildi." (E: 272)

1472. “Nur şakirdlerinden mücerred kalmak isteyen veya mecbur kalan kızlar kısmına beyan etmek

lâzım gelir diye ruhuma ihtar edildi." (Em: 49)

1473. “Bir ehl-i iman, ebedî bir saadette, dünya kadar bir mülk-ü bâkiyi netice verecek bu kısacık

ömr-ü dünyevîde ettiği ibadette bir küllî ibadet, âdeta kendi hususî dünyasıyla beraber ibadet

etmiş gibi kendi hususî dünyası kadar bir mükâfat alacağı işarat-ı Kur’aniyeden anlaşılır diye;

Hüccetüzzehra’nın İkinci Makamında İlm-i İlahî mebhasinde $ ilââhire’nin küllî manaları ruhuma

gelip, öylece teşehhüdde $ derken, birden hayalime hususî dünyamın dört unsuru olan toprak,

su, hava, nur unsurları dört küllî dil oldular." (Em: 114)

1474. “Şimdi bu kanun namına garazkârane kanunsuzluk hesabına beni cebren, zorla İstanbul’a

mahkemeye sevketmekte, benim çok ihtiyarlık, za’fiyetim ve zehirli şiddetli hastalığım kat’iyen

tıbben, fennen mazeret-i kat’î olduğu gibi, dört defa o noktadan rapor alıp, onlara

gönderdiğimiz halde, yine ısrarla beni zorlamakta olduklarından, pek şiddetli ruhuma dokunmuş,

daha benim mahkeme ve idare huzurunda konuşmak iktidarım haricindedir." (Em: 146)

1475. “Dostlar uzaktan ruhuma Fatiha okusunlar, manevî dua ve ziyaret etsinler." (Em: 201)

1476. “Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir." (Em: 201)

1477. “etsin validemle beraber berzah âlemlerine gittikleri için dünyanın çok zevkli, lezzetli olan

uhuvvetkârane sohbetlerinden, merhamet ve hürmetten mahrum kaldığımdan ve üç kardeşimden

iki kardeşimi elli seneden beri görmediğimden (Allah onlara rahmet etsin) öyle kıymetdar,

dindar, âlim iki kardeşimin sohbetinden, hürmetkârane muhabbet, merhametkârane şefkatteki

sürurdan mahrum kaldığımdan bu dünyada Risale-i Nur’un imanda Cennet çekirdeği bulunduğunu

gösterdiği gibi, bugün dört fedakâr hizmetimde bulunan manevî evlâdlarımla bir seyahat ettiğim

zaman, imandaki Cennet çekirdeğinin bir zerreciği kat’iyen ruhuma ihtar edildi." (Em: 212)

1478. “kazandırmaya tam bir vesile olacağına, ruhuma kanaat geldiğinden size beyan ediyorum."

(Em: 223)

1479. “Cenab-ı Hak rahmetiyle bir fikir ruhuma verdi ki: Câmi-ül Ezher Afrika’da bir medrese-i

umumiye olduğu gibi; Asya, Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir dârülfünun, bir İslâm

üniversitesi Asya’da lâzımdır." (Em: 223)

1480. “Hem benim ruhuma geldi ki: Senin binler, belki yüzbinler Saidcikler senin bedeline ders

verecek ve konuşacaklar var." (Em: 226)

Page 144: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 144

1481. “Birden ruhuma baktım ki; eski Said’in ve yeni Said’in tarz-ı hayatını ve tarîk-i hakikattaki

tarz-ı hareketlerini ve Risale-i Nur’un te’lif olunan merkezlerini bilmek için Risale-i Nur’un

te’lifine merkez ve dershane olmuş olan yerleri gezdim." (Ni: 6)

1482. Ruhumda

1483. “Gerçi zâhiren tahammüle çalışıyordum, fakat ruhumda şiddetli fırtına vardı." (L: 244)

1484. “Ruhumda büyük bir boşluk hissederek, okuyacak kitab ararken, Risale-i Nur’u okuduğum

zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım." (Ş: 546)

1485. “Evvelâ: Muhterem Üstadıma maruzatta bulunmak için kalemi elime aldığım zaman ruhumda

büyük bir inkişaf hissediyor ve ihtiyarsız kalemim o andaki muvakkat duygularıma tercüman

olduğunu görüyorum." (B: 27)

1486. “Ben de ruhumda olan bu vakıayı takib ederken o Nurların irae ettiği miftahları gördüm ve

gösterildi." (B: 54)

1487. “Bu buluş, beni evvel’emirde çirkâbdan selâmete, felâketten saadete, zulmetten nura

çıkardığı için Nurlara ve Hazret-i Kur’an’a ve bu Nurların izn-i Hak’la naşiri, mübelliği, vaizi,

dellâlı olan Üstadıma o andan itibaren ruhumda lâyetezelzel bir muhabbet ve bir alâka ve bir

merbutiyet hasıl olmuştur." (B: 59)

1488. “Şu kadar ki, mu’cizat-ı Ahmediyenin en büyüğü Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan olduğuna göre,

i’caz-ı Kur’an’ın ruhumda husule getirdiği tebeddülât ve münderecatından ettiğim istifade çok

azîmdir." (B: 64)

1489. “Vakit vakit mukaddesat-ı diniyeye, ehl-i dalaletin icra etmekte oldukları hücumlarla,

ruhumda açılan cerihaların teellümatıyla müteellim olduğum bir anda, muhterem Bekir Ağa Hızır

gibi yetişerek, Yirmidokuzuncu Mektub’un Yedinci Kısmını sunup, derdime derman oldu." (B: 104)

1490. “Şu geçen Cuma günü ruhumda bir sıkıntı devam ederek, üstadım için

"Bismillahirrahmanirrahîm" sırrını istinsah ediyordum." (B: 170)

1491. “Ruhumda hasıl olan manevî yaraların ızdırabları ile çok müteellim olurdum." (B: 221)

1492. “Bir an evvel Hâlıkına ulaşmak isteyen ruhumda, azîm bir galeyan hissediyordum." (B: 221)

1493. “Ve sizin tatlı Sözlerinizi yazmağa başladığım anda, ruhumda bir ferahlık hissediyorum." (B:

227)

1494. “Bu risalenin ruhumda vücuda getirdiği tebeddülâtı tarif imkânsızdır." (B: 300)

1495. “Aynen öyle de: Bu hastalık, ruhumda öyle bir inkılab yaptı ki; Risale-i Nur’un parlak

fütuhatını müteşekkirane temaşa etmek ve sevabdarane, mücahidane, bir nevi kumandan

Page 145: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 145

hizmetinde bulunmaktan gelen uhrevî zevki ve şerefi ve dünyada uhrevî meyvesini gösteren

hizmet-i imaniyenin şahsıma ait lezzeti ve imtiyazı, o sırr-ı ihlas için bırakmak ve kardeşlerime

havale etmek ve onların şeref ve zevkleriyle iktifa etmeye nefs-i emmarem dahi muvafakat

ederek, dünyanın bu uhrevî ve güzel yüzünde gözümü kapamak ve eceli ve mevti ferahla

karşılamağa tam kabul etmesidir." (K: 261)

1496. “Bu ittifakınızı, inşâallah dörtyüz milyon İslâm’ın sulh-u umumiyesine ve selâmet-i ammenin

teminine kat’î bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim." (Em: 222)

1497. Ruhumdaki

1498. “Fakat çok acıklı haberden o kadar müteessir oldum ki o zaman anladım, ruhumdaki sıkıntı bu

imiş." (B: 171)

1499. Ruhumdan

1500. “Hem yazılan eserler, risaleler, -ekseriyet-i mutlakası- hariçten hiçbir sebeb gelmeyerek,

ruhumdan tevellüd eden bir hacete binaen, âni ve def’î olarak ihsan edilmiş." (M: 375)

1501. “zeki muhatab ve mücîb ve güzel seciyelerin in’ikasında birer âyine olmanız, o maddî

sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli

buluyorum." (Ş: 306)

1502. “cevab-ı hakgûyanesini ruhumdan aldım." (B: 83)

1503. “Eğer ben ortadan çekilsem; bana verdiği zahmet, ruhumdan ziyade sevdiğim has

kardeşlerime verilecekti." (Em: 14)

1504. Ruhumla

1505. “Onikinci Rica’da bahsi geçen Abdurrahman gibi, ruhumla pek alâkadar yüzer talebelerimi,

dostlarımı kabirde ve o ahbabların yerlerini harabezar gördüm." (L: 248)

1506. “Ben de âyetten bu dersimi aldıkça öyle bir kuvve-i maneviyeyi buldum ki; değil şimdiki

düşmanlarıma, belki dünyaya meydan okuyabilir bir iktidar-ı imanî hissederek, bütün ruhumla

beraber $ dedim." (L: 254)

1507. “Hem..."ler ile işaret ettim- bana öyle bir zevk ve şevk verdi ki; bütün ruhumla, bütün

kuvvetimle, en derin kalbimde nefsimle beraber "Hasbünallahü ve ni’melvekil" dedim." (Ş: 64)

1508. “Daha nice emsali nâmesbuk âsârın vücuda getirilmesini, bütün ruhumla diler ve Cenab-ı

Mün’im-i Hakikî’den muvaffakıyetler temenni eylerim efendim." (B: 82)

1509. “Yolunu şaşırmış, nur-u hakikatı görmekten mahrum, masivaperestlere Risale-i Nur ile dest-

gîr ve şefi’ olduğunuzu yıllardan beri bildiğim için, kapınıza boynumu uzatarak, hidayet

Page 146: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 146

yolcularınız meyanında yer alabilmek emel-i hâlisanesiyle halka-i irşadınıza bütün ruhumla şitab

ediyorum." (B: 377)

1510. “Hem mübarek Ramazanınızı, hem inşâallah hakkınızda bin ay kadar meyvedar Leyle-i

Kadrinizi, hem saadetli bayramınızı, hem çok kıymetdar hizmetinizi bütün ruhumla tebrik ve

tes’id ederim." (K: 36)

1511. “Bütün ruhumla bu imdad-ı manevîyi sizden rica ediyorum." (K: 149)

1512. “Altıncısı: Seksen küsur sene manevî ve bâki bir ömrü kazandırmak sırrını taşıyan şuhur-u

selâsenizi ve Leyle-i Regaibinizi bütün ruhumla tebrik ediyorum." (K: 250)

1513. “Ve daire-i nuriyede kesretli bulunan masumların ve elleri boş dönmeyen mübarek

ihtiyarların masumane dualarını bütün ruhumla arzu eden kardeşiniz" (E: 36)

1514. “Ben de bütün ruhumla ürktüm." (E: 272)

1515. “Fakat kasd ve niyetimiz olmadan inayet cihetinde gelen bereket gibi ikramat-ı Rahmaniye,

hizmetin makbuliyetine bir alâmet olduğundan, nefs-i emmare karışmamak şartıyla ruhumla

kabul ederim." (Em: 13)

1516. “Rabbim imkânlar lütfederse, bu derin mevzuları, Risale-i Nur Külliyatı ve Nur Talebeleri ile

birlikte, büyük ve müstakil bir eserle, tahlilî bir surette tedkik ve mütalaa etmeyi bütün

ruhumla arzu ediyorum." (T: 16)

1517. “Madem muahaze edilecek hiçbir dünyevî madde içlerinde yoktur; onları ve arabî risalelerimi

bana iade etmenizi bütün ruhumla istiyorum." (T: 236)

1518. “Telepati nev’inden, ruhumla şiddet-i alâkası olan bir şahs-ı meçhul, muhtelif ve birbirinden

uzak mevzulara dair; birdenbire kibrit yakmak gibi, seri sualler soruyor." (STİ: 70)

1519. Ruhumu

1520. “Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem." (S: 221)

1521. “Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem." (S: 474)

1522. “Ve şu gurbetten dahi, şu fâni misafirhaneden ebed-ül âbâd tarafına harekete âmâde olan

ruhumu fevkalâde bir gurbette gördüm." (M: 25)

1523. “Seyda bağırarak demiş ki: "Ben talebe-i ulûmu çok sevdiğim için, talebe-i ulûmun kabz-ı

ervahına müekkel mahsus taife ruhumu kabzetsin!” (M: 352)

1524. “Halbuki o felsefî mes’eleler ruhumu çok fazla kirletmiş ve terakkiyat-ı maneviyemde engel

olmuştu." (L: 239)

Page 147: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 147

1525. “Ezcümle: Fünun-u hikmetten gelen zulümat-ı ruhiye, ruhumu kâinata boğduruyordu." (L:

239)

1526. “Ve dedi ki: Evet bana öyle bir Hâlık ve Rab lâzım ki, en küçük hatırat-ı kalbimi ve en hafî

niyazımı bilecek ve en gizli ihtiyac-ı ruhumu yerine getirdiği gibi, bana saadet-i ebediyeyi

vermek için, koca dünyayı âhirete tebdil edecek ve bu dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak,

hem sineği halkettiği gibi semavatı da icad edecek, hem Güneş’i semanın yüzüne bir göz olarak

çaktığı gibi bir zerreyi de gözbebeğimde yerleştirecek bir kudrete mâlik olsun." (L: 242)

1527. “Yoksa sineği halkedemeyen, hatırat-ı kalbime müdahale edemez, niyaz-ı ruhumu işitemez.."

(L: 242)

1528. “Eğer Kur’andan, imandan meded gelmeseydi; o gam, o keder, o hüzün ruhumu uçuracak gibi

tesirat yapacaktı." (L: 248)

1529. “Sıkıntıdan gelen bir gaflet ile, Risale-i Nur’un teselli verici ve meded edici nurlarına

bakmayarak, doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım." (L: 253)

1530. “Sıkıntıdan gelen bir gafletle, Risale-i Nur’un teselli verici ve meded edici envarına

bakmayarak, doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım." (Ş: 60)

1531. “tab’ ve neşretmek ile o kumandanın dehşetli plânını kıran ve onun idam tehdidine karşı geri

çekilmeyen ve Ankara reisleri o hizmeti için onu çağırdıkları halde Ankara’ya kaçmayan ve

esarette Rus’un baş kumandanının idam kararına ehemmiyet vermeyen ve 31 Mart hâdisesinde

sekiz taburu bir nutukla itaate getiren ve Divan-ı Harb-i Örfî’de, mahkemedeki paşaların "Sen

de mürtecisin, şeriat istemişsin" diye suallerine karşı, idama beş para kıymet vermeyip,

cevaben: Eğer meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaret ise, bütün cinn ve ins şahid olsun ki;

ben mürteciyim ve şeriatın birtek mes’elesine ruhumu feda etmeğe hazırım diyen ve o büyük

zabitleri hayretle takdire sevkedip, idamını beklerken beraetine karar verdikleri ve tahliye olup

dönerken, onlara teşekkür etmeyerek: "Zalimler için yaşasın Cehennem" diye yolda bağıran ve

Ankara’da divan-ı riyasette -Afyon Kararnamesinin yazdığı gibi- Mustafa Kemal hiddetle ona

dedi: "Biz seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikirler beyan edesin." (Ş: 449)

1532. “Madem ben size bütün kuvvetimle itimad edip bel bağlamışım ve sizin için, değil yalnız

istirahatımı ve haysiyetimi ve şerefimi, belki sevinçle ruhumu da feda etmeğe karar verdiğimi

bilirsiniz, belki de görüyorsunuz." (Ş: 498)

1533. “Âcizim âciz olanı istemem, ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem" (BMs: 348)

1534. “O nurları temsil ve tasvir edecek kudreti kendimde görmediğimden, ruhumu yoklayarak

hissiyat-ı kalbiyemi şöyle tasvir etmeğe -min-gayr-i haddin- cür’et eyleyeceğim." (B: 63)

1535. “Evet eczahane-i Kur’anın müstahzaratından ve ancak binden bir nisbetindeki hikmetinden

olan işbu dürr-i meknun, es’ile ve ecvibe, işaret ve sarahatıyla tedavi ile, mağmum kalbimi tesrir

Page 148: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 148

ve müteessir vicdanımı tenvir ve mükedder ruhumu mahzuz edince dedim: "Aman ya Rabbi!" (B:

105)

1536. “O tehlikelerden bîçare zayıf ruhumu kurtarmak için içeriye girdim." (B: 162)

1537. “Şükür yine, elmas kalemiyle vazifesine başlaması, ruhumu ümidler ve iştiyaklarla

neş’elendirdi; Barla hayatını hasretle hatırlattı." (K: 8)

1538. “Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim." (K: 88)

1539. “elîm zamanlarımda da yumuşak geliyor, ruhumu okşuyor." (E: 95)

1540. “etmek, daha ziyade ruhumu ezer ve kuvve-i maneviyeyi kırıp ruhuma azab azab üstüne

gelmektir." (E: 210)

1541. “Cenab-ı Hakk’a şükür ki, yirmisekiz sene dini siyasete âlet ittihamı altında kader-i İlahî bu

zulm-ü beşerîde benim ruhumu ihtiyarım haricinde dini hiçbir şahsî şeyde âlet etmemek için

beni, beşerin zalimane eliyle ayn-ı adalet olarak tokatlıyor, yani sakın sakın diye ikaz ediyor."

(Em: 106)

1542. “Bütün hayatımı ve beni tanıyanları işhad ediyorum ki; değil dini siyasete âlet, belki siyasî

olduğum zamanda dahi, bütün kuvvetimle siyasetleri dine âlet ve tâbi’ yapmaya çalıştığımı, bütün

tarih-i hayatım ve dostlarım şehadet ettikleri gibi, Hürriyetin başında şeriat isteyenleri

astıkları bir zamanda, Hareket Ordusu’nun dehşetli divan-ı harb-i örfîsinde, aynı günde onbeş

adam asıldığı bir zamanda, Divan-ı Harb-i Örfî reisi ve a’zaları dediler ki: "Sen mürtecisin,

Şeriat istemişsin" sözlerine mukabil demiş: "Şeriatın bir tek mes’elesine ruhumu feda etmeye

hazırım." (Em: 130)

1543. "cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan; ve Mustafa Kemal’in elli meb’us içinde hiddetine

ehemmiyet vermeyip, "Namaz kılmayan haindir" diyen; ve Divan-ı Harb-i Örfî’nin dehşetli

suallerine karşı, "Şeriatın tek bir mes’elesine ruhumu feda etmeğe hazırım" deyip, dalkavukluk

etmeyen ve yirmisekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisi

ve hakikat-ı Kur’aniyenin fedakâr hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki; "Sen Yahudi ve

Hristiyan papazlarına benzeyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm ülemasının

icmaına muhalefet" (Em: 166)

1544. “cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan; ve Mustafa Kemal’in elli meb’us içinde hiddetine

ehemmiyet vermeyip "Namaz kılmayan haindir" diyen; ve Divan-ı Harb-i Örfî’nin dehşetli

suallerine karşı, "Şeriatın tek bir mes’elesine ruhumu feda etmeye hazırım" deyip, dalkavukluk

etmeyen ve yirmisekiz sene, gavurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisi

ve hakikat-ı Kur’aniyenin fedakâr hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki: "Sen, Yahudi

ve Hristiyan papazlarına benzeyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm

ülemasının icmaına muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceğiz.” (T: 667)

Page 149: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 149

1545. “Ben de otuz-kırk sene hayatımı bilenleri ve Nur’un binler has şakirdlerini işhad ederek

derim: İstanbul’u işgal eden İngiliz’in başkumandanı İslâm içinde ihtilaf atıp hattâ Şeyhülislâmı

ve bir kısım hocaları kandırıp birbiri aleyhine sevkederek itilafçı, ittihadçı fırkaları birbirine

uğraştırmasıyla ve Yunan’ın galebesine ve harekât-ı milliyenin mağlubiyetine zemin hazırladığı

bir sırada, İngiliz ve Yunan aleyhinde “Hutuvat-ı Sitte” eserimi Eşref Edib’in gayretiyle tab’ ve

neşretmekle o kumandanın dehşetli plânını kıran ve onun idam tehdidine karşı geri çekilmeyen ve

Ankara reisleri o hizmeti için onu çağırdıkları halde Ankara’ya kaçmayan ve esarette Rus’un

başkumandanın idam kararına ehemmiyet vermeyen ve 31 Mart hâdisesinde sekiz taburu bir

nutukla itaata getiren ve Divan-ı Harb-i Örfî’de, mahkemedeki paşaların; sen mürtecisin, şeriat

istemişsin diye suallerine karşı idama beş para ehemmiyet vermeyip “Eğer meşrutiyet bir

fırkanın istibdadından ibaret ise, bütün cinn ve ins şahid olsun ki; ben mürteciyim ve şeriatın bir

tek mes’elesine ruhumu feda etmeye hazırım” diyen ve o büyük zabitleri hayretle takdire

sevkedip, idamını beklerken beraetine karar verdikleri ve tahliye olup dönerken ve onlara

teşekkür etmeyerek “Zalimler için yaşasın Cehennem!” (Nç: 167)

1546. “Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem." (Ni: 152)

1547. Ruhumun

1548. “(İman, o ağacın meyvesini cenaze değil, belki ebedî hayata mazhar ve ebedî saadete namzed

olan ruhumun eskimiş yuvasından yıldızlarda gezmek için çıktığını gösterir.)" (S: 209)

1549. “Öyle ise: Hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve

latife-i Rabbaniyemin hava-yı nesimini cezb ve celbeden namaz dahi, seni usandırmamak

gerektir." (S: 270)

1550. “Kabrime teveccüh edip giderken, senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle,

ruhumun lisan-ı kaliyle bağırarak derim: El-Aman el-Aman!" (L: 129)

1551. “dediği gibi, ruhumun hanesi olan cismimin de hergün bir taşı düşmekle yıpranıyor ve dünya

ile beni kuvvetli bağlayan ümidlerim, emellerim kopmaya başladılar." (L: 224)

1552. “Hem iman, nazar-ı gafletle ömür ağacının başında cenaze şeklinde görünen tek meyvesi

cenaze olmadığını, belki ebedî bir hayata mazhar ve ebedî bir saadete namzed olan ruhumun,

eskimiş yuvasından, yıldızlarda gezmek için çıktığını biilmelyakîn gösterdi." (L: 230)

1553. “İşte ruhumun feryadına ve kalbimin vaveylâsına vâfi ve kâfi ve teskin edici ve kanaat verici

cevab ise: Sırr-ı tevhid ile Rahman ve Rahîm olan Zât-ı Zülcelal’in umumî kanunların tazyikatları

ve hâdisatın tehacümatı altında ağlayan ve sızlayan o sevimli memlûklerine kanunların fevkinde

olarak, ihsanat-ı hususiyesi ve imdadat-ı hassası ve doğrudan doğruya herşeye karşı

rububiyet-i hususiyesi ve herşeyin tedbirini bizzât kendisi görmesi ve herşeyin derdini bizzât

dinlemesi ve herşeyin hakikî mâliki, sahibi, hâmisi olduğunu sırr-ı Kur’an ve nur-u iman ile

bildim." (Ş: 11)

Page 150: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 150

1554. “Kabrime teveccüh edip giderken, senin dergah-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle,

ruhumun lisan-ı kaliyle bağırarak derim: El aman el-aman!" (BMs: 337)

1555. “Namaza dair fazilet ve mükâfat menba’ı olan Dördüncü ve Dokuzuncu ve Yirmibirinci Sözler

ruhumun karanlık köşelerini nâkabil-i tarif bir surette tenvir etmiştir." (B: 58)

1556. “Ruhumun fevkalâde muhtaç ve müştak bulunduğu ve nazîrsiz eser-i pürnuru, o gece kemal-i

fahr u sürurla yazdım." (B: 69)

1557. “Fakir de, ruhumun mühim bir ihtiyacını temin eden, binler hikmet ve müjdeli Ramazaniyeyi

alarak, Kur’an-ı Azîmüşşan’ı inzal edene secdeler ve Nurlar dellâl-ı âlîşanına hadsiz teşekkürler

ile, borçlu olduğum dua-yı fâzılanelerine müdavim bulunduğumu arzeylerim Efendim Hazretleri."

(B: 69)

1558. “Issız sahralar, susuz çöller, ruhumun birer meskeni oluyor." (B: 75)

1559. “Nâmütenahî şükürler olsun ol Hallak-ı Azîm’e ki, zât-ı âliye-i fâzılaneleri gibi, her asırda

emsaline ender tesadüf olunan bir dâhî-i azama bizleri mülâki kıldı da, otuz seneden beri

ruhumun çok büyük iştiyak ve tahassürle beklediği bir üstad-ı muhtereme nâil eyledi." (B: 95)

1560. “Uyanık âleminde ifade-i meram edemeyen dilime bedel, uyku âleminde ruhumun diliyle,

mahiyetini anlamadığım ve size karşı merbutiyetime delalet eden bir-iki vak’ayı arzedeceğim:"

(B: 214)

1561. “Âciz kalemim ve lisanım, hissiyat ve ruhumun tercümanı olamıyor." (B: 237)

1562. “Ruhumun siz üstadıma karşı incizab ve mahbubiyeti, yüzde beş şahsınıza karşı ise,

doksanbeşi neşr-i envar-ı hakikat ve dellâllığında bulunduğunuz Kur’an-ı Hakîm şerefine tazim

ve tekrimdir." (B: 237)

1563. “Hakikaten ruhumun asr-ı saadete ait karanlıklı noktalarını aydınlatmış, kalbimin en derin

mahallerine nüfuz ederek, fakir talebenize verdiği ziyaları, nurları ile fakir talebenizi, öyle bir

hale getirmiştir ki; bu kusurlu talebenizin Cenab-ı Hak’tan istediği ve zulümatları yararak nurlar

serpen asırda, beşeriyeti helâkten kurtarıp saadete davet eden ve elinde ve lisanında sonsuz

mu’cizatı ile, yalnız beşeriyete ve dünyaya değil, bütün mevcudata, dünya ve âhirete kendini

tanıttıran o Peygamber-i Zîşan’a ümmet olabilmek ve sevgili üstadıma talebe olabilmek kaydı

altında hayatıma hâtime verilmesidir." (B: 300)

1564. “bütün fezayıh ve itisaflarıma rağmen, tevessül ettikçe bana fazlından verdiği mazhariyetin

kıymetini takdir etmek, ona şükür eylemek şöyle dursun, bilakis küfran-ı nimet, defaatle nakz-ı

ahd, irtikâb-ı kizb ü hıyanet eylediğim için, derin kasavete, kesif zulmete, müdhiş dalalete

(hakkıyla) maruz kalan kalbimin, ruhumun aldığı müzmin ve münkis yarayı tedavi çaresini taharri

yolunda aklımı, zevkimi kaybetmiş, âdeta çılgın bir hale girmiştim." (B: 374)

Page 151: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 151

1565. “Ve ey dalalet uçurumunda yuvarlanan ruhumun halaskârı!" (B: 374)

1566. “O benim gözümün nuru, kalbimin süruru, gönlümün bülbülü, ruhumun gıdası, letaifimin

incilası, canımın canı..." (St: 183)

1567. “Sonra sol tarafıma bakıyorum görüyorum ki: Nihayetsiz bir acz ve o hadsiz aczden neş’et

eden derin bir yaram var ki; o mutlak aczimle, kalb ve ruhumun ve aklımın cihetinden hadsiz

darbeler bana vurulabilir." (Ni: 29)

1568. Ruhumuz

1569. “O iman-ı billahtır ki ziya-i ruhumuz, hem nur-u hayatımız, hem de ruh-u ruhumuz." (S: 742)

1570. “Halbuki "Aklımız ilme muhtaç olduğu gibi, kalbimiz dahi bir feyiz ister, ruhumuz bir nur

ister ve hâkeza çok cihetle çok şeyler istiyoruz." (M: 354)

1571. “O âlî Peygamber-i zîşan için ve onun âlî dini için, başta ruhumuz ve her şeyimizi fedaya

hazırız." (T: 618)

1572. “Farz-ı muhal yapabilseler, hattâ cesedimizi öldürseler de, ruhumuz selâmet ve saadetle

ebediyete gidecektir." (T: 692)

1573. “Sizin o Risale-i Nur’daki müessir sözleriniz; ruhumuz, irademiz ve ahlâkımız üzerinde büyük

tesirler vücuda getiriyor." (Hn: 142)

1574. Ruhumuza

1575. “Çünki işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şübhe, kalb ve ruhumuza yaralar

açar." (L: 8)

1576. “Kemal-i merhametinden o tevafukat-ı latife meyveleriyle, ciddî bir hakikat-ı Kur’aniyeye

zihnimizi sevketti ve ruhumuza o meyveleri gıda ve kut yaptı." (B: 138)

1577. “İrae edilen kısımlar ve tevazün ettirilen adedler, o kadar şirin idi ki, okurken kalbimize

serinlik, dimağımıza bir inkişaf, ruhumuza bir gıda veriyordu." (B: 291)

1578. “Biz, bu eserlerinizin bize ne kadar faydalı olduğunu; ruhumuza, kalbimize ne derece tesirler

verdiğini dile getirmekten âciziz." (Hn: 158)

1579. “Kur’an hakikatlerini kalbimize, ruhumuza, aklımıza işleyen Nur Risalelerine intisab etmek;

Kur’an’a, İslâmiyet’e intisab etmektir." (Hn: 159)

1580. “Kur’an hakikatlarını, tevhid hakikatlarını bize anlatarak kalbimize, aklımıza, ruhumuza

nakşediyor." (Hn: 160)

1581. Ruhumuzda

Page 152: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 152

1582. “Fezailini tariften âciz bulunduğumuz, fakat okuması ruhumuzda pek büyük bir inşiraha

vesile olan ve maddî elemlerimizi sürura kalbeden ve iman bahçesinden hadsiz meyveleri getiren

bu üç küçük risaleden birisi, zamanımızdaki mevcud küfür, dalalet, tabiat karanlıklarını

dağıtacak ve izale edecek onbir hüccet-i tevhidi; ikincisi; Risale-i Nur’un bütün müvazenelerinin

menbaı ve esası ve üstadı içinde bulunan Fatiha-i Şerife’nin imanî ve kudsî hüccetlerini hâvi bir

şirin tefsirini; üçüncüsü, yine Afyon Medrese-i Yusufiyesinde siz sevgili üstadımızın kalb-i

mübareklerine hutur eden risalet-i Muhammediyeye (A.S.M.) dair kısmının gayet parlak ve tam

bir itminan temin eden bir mükemmel tercümesini beyan buyuruyordu." (Ş: 673)

1583. “Biz Türkler, seyyidleri kesretle içinde bulunan ve necib kavm-i Arab olan sizlere ve sizin

ecdadlarınız olan Sahabe-i Güzin’e, Allah namına, Peygamber-i Zîşan hesabına sonsuz bir sevgiyi

ve nihayetsiz bir hürmeti daima kalbimizde, ruhumuzda besliyoruz ve yaşatıyoruz." (T: 618)

1584. “Ruhumuzda nurlu âlemlere pencereler açıldı." (Hn: 155)

1585. “Her zaman dilimizde, kalbimizde, ruhumuzda Nur’un sevgisi..." (Hn: 164)

1586. Ruhumuzdaki

1587. “Elhak takdir ve tahsine çok lâyık olan bu çiçeği kokladıkça ruhumuzdaki iştiyak yükseldi."

(Ş: 255)

1588. Ruhumuzdan

1589. “Hâfız Ali’nin bu defaki mektubunda çok mübarek duaları beni ve bizi en derin ruhumuzdan

mesrur edip şükre sevketti." (K: 107)

1590. Ruhumuzdur

1591. “Nur Risaleleri bizim ruhumuzdur, kalbimizdir, başımızın tacıdır, gönlümüzün nurudur." (Hn:

157)

1592. Ruhumuzla

1593. “Eğer kararnamede bu mana murad ise, bütün ruhumuzla, kemal-i iftiharla itiraf ederiz." (Ş:

282)

1594. “Tahirî’nin Hizb-ül Ekber ve Vird-ül Azam’ı tab’ için İstanbul’a gitmesini bütün ruhumuzla onu

tebrik ve muvaffakıyetine dua ediyoruz." (K: 143)

1595. “Sizleri bütün ruhumuzla tebrik ediyoruz." (K: 243)

1596. “Ve üzülen bizlere, kalbimiz ve ruhumuzla çok alâkadar bir şahs-ı manevî:" (E: 107)

Page 153: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 153

1597. “Âlemlere rahmetler ve saadetler getiren ve insanlığa selâmet ve teselliler bahşeden bu

mukaddes hizmetinizde ehl-i imana zuhurunu müjde verip isbat ettiğiniz ve emareleri

gözükmeye başlayan ve bütün kıt’alara şamil hâkimiyet-i İslâmiyenin nurlu ve büyük bayramını

bütün ruhumuzla tebrik eder, Cenab-ı Hak’tan uzun ömürlerinize dualar eder, ellerinizden

tazimle öperiz." (Em: 162)

1598. “Risale-i Nur şarkî Anadolu’da yer yer kurulmuş ve yüzyıllardan beri o havalide manevî âb-ı

hayat menba’ları vazifesini görmüş bulunan medreselerinin ve üstadlarının bir talebesi

vasıtasıyla zuhur etmiştir ki; bu son münevver meyveleriyle o muhterem üstadlar, yeniden

vazife başına geçip vazife-i tenviriyelerini ve hizmet-i Kur’aniyelerini bu suretle cihanşümul bir

vüs’ate inkılab ettirmelerini bütün ruhumuzla ümid ve rahmet-i İlahiyeden temenni ve niyaz

ediyoruz." (Em: 193)

1599. “Madem onlar bizi düşünüyorlar; biz de bütün kuvvet ve ruhumuzla onlara itimad edip ve

emirlerine bilâ kayd u şart itaat etmeliyiz." (St: 151)

1600. “Âlemlere rahmetler ve saadetler getiren ve insanlığa selâmet ve teselliler bahşeden bu

mukaddes hizmetinizle ehl-i imana zuhurunu müjde verip isbat ettiğiniz ve emareleri gözükmeye

başlayan ve bütün kıtalara şamil hâkimiyet-i İslâmiyenin nurlu ve büyük bayramını bütün

ruhumuzla tebrik eder." (T: 670)

1601. “Biz ruhumuzla, canımızla, vicdanımızla, fikrimizle ve bütün kuvvetimizle demeliyiz ki: “Biz

ölsek, milletimiz olan İslâmiyet haydır, ilelebed bâkidir." (Mü: 61)

1602. Ruhumuzu

1603. “Cehennem’den beterdir, ondan daha muhriktir, ruhumuzu eziyor." (S: 741)

1604. “Nasıl bir parmak yaralansa; göz, akıl, kalb ehemmiyetli vazifelerini bırakıp onunla meşgul

oluyorlar; öyle de: Bu derece zarurete giren sıkıntılı hayatımız; yarasıyla kalb ve ruhumuzu

kendiyle meşgul eder." (Ş: 301)

1605. “Bizler birbirimize -lüzum olsa- ruhumuzu feda etmeğe, hizmet-i Kur’aniye ve imaniyemiz

iktiza ettiği halde, sıkıntıdan veya başka şeylerden gelen titizlikle hakikî fedakârlar birbirine

karşı küsmeğe değil, belki kemal-i mahviyet ve tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alır;

muhabbetini, samimiyetini ziyadeleştirmeğe çalışır." (Ş: 501)

1606. “Evet, her temsilâtta isbat edilen pek çok hakikatler ve bugün tahatturu ve tahayyülü bile

ruhumuzu doldurup taşırmağa kâfi gelen Asr-ı Saadet ve hârikalar devri gözümün önünde

hayatlandı; fikirden fikre, hayretten hayrete düştüm." (B: 57)

1607. Ruhumuzun

Page 154: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 154

1608. “bir Muhsin-i Kerim’e nihayetsiz hamd ve şükürle lisanımızın zevkini ve ubudiyet ve itaatle

ruhumuzun şevkini tavsiye eden kıymetdar bir ricadır." (L: 422)

1609. “Başka bir menba-i dinî var mı ki, biz ruhumuzun bu ezelî ihtiyaçlarını onunla teskin edelim?"

(Ş: 564)

1610. “Ve mahkeme-i âdilenizden, ruhumuzun gıdası ve sebeb-i necatımız ve ebedî saadetimizin

anahtarı olan Nur Risalelerinin serbestiyetine karar vermenizi taleb eder, eğer yukarıda bir

kısmını zikr ü ta’dad ettiğim vaziyetler nazarınızda bir cürüm teşkil ediyorsa, vereceğiniz en

ağır cezanızı kemal-i rıza-yı kalb ile kabul edeceğimi arz ederim." (Ş: 568)

1611. “Issız sahralar, susuz çöller, kimsesiz yerler ruhumuzun meskeni oluyor." (B: 225)

1612. “Ey ruhumuzun ruhu, kalbimizin kalbi, canımızın canı, cananımız, sertâcımız, sevgili Üstadımız

Efendimiz!" (T: 702)

1613. “Ey ruhumuzun gıdası ve kalbimizin ebedî sönmez meş’alesi, maddî ve manevî dertlerimizin

dermanı ve ey Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın azametli, berrak ve safî nurundan" (Hn: 138)

1614. “kıymetli, pek güzel, pek tatlı iman hakikatleri bizim ruhumuzun gıdasıdır." (Hn: 154)

1615. Ruhun

1616. “Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır." (S: 21)

1617. “Ve zuhr zamanında ki, o zaman, gündüzün kemali ve zevale meyli ve yevmî işlerin âvân-ı

tekemmülü ve meşâgılin tazyikından muvakkat bir istirahat zamanı ve fâni dünyanın bekasız ve

ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in’amat-ı İlahiyenin

tezahür ettiği bir andır." (S: 43)

1618. “Fakat âyinelerin kabiliyeti nisbetinde tezahür ettiğinden, o ruhun mahiyet-i nefs-ül

emriyesini tamamen tutmuyor." (S: 194)

1619. “Evvelâ, Birinci Şuaın âhirinde demiştik: Nasılki Güneş, kayıdsız nuruyla ve maddesiz aksi

cihetiyle; sana, senin ruhun penceresi ve onun âyinesi olan gözbebeğinden daha yakın olduğu

halde; sen, mukayyed" (S: 197)

1620. “Çünki kalb ve ruhun daire-i hayatı geniştir.)" (S: 210)

1621. “Evet şu fâni dünyada kemal-i sür’atle vaveylâ-yı firakı koparan giden ekser mevcudatla

alâkadar bir ruhun âb-ı hayatı ise; herşeye bedel bir Mabud-u Bâki’nin, bir Mahbub-u

Sermedî’nin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir." (S: 270)

Page 155: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 155

1622. “Eğer sen istirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan

namaza sarfetsen; o vakit, bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene

ve zad-ı âhiretine ehemmiyetli bir menba olan, iki maden-i manevî bulursun:" (S: 272)

1623. “Rahmanürrahîm ismiyle, hurilerle müzeyyen Cennet gibi senin bütün arzularına câmi’ bir

meskeni, senin cismanî hevesatına ihzar eden ve sair esmasıyla senin ruhun, kalbin, sırrın, aklın

ve" (S: 359)

1624. “Hem Kur’an, gösterdiği o hakaik-i İlahiye ve o hakaik-i kevniyeyi beyandan sonra ve safa-yı

kalb ve tezkiye-i nefisten sonra ve ruhun terakkiyatından ve aklın tekemmülünden sonra beşerin

ukûlü "Sadakte" deyip o hakaikı kabul eder." (S: 406)

1625. “Çünki insan kadere iman etmezse, küçük bir dairede cüz’î bir serbestiyet, muvakkat bir

hürriyet içinde, dünya kadar ağır bir yükü, bîçare ruhun omuzunda taşımaya mecburdur." (S:

471)

1626. “Madem ruhun âlî lezaizi vardır; ona kâfidir." (S: 498)

1627. “Hayat, ruhun ziyasıdır." (S: 507)

1628. “İşte hiç mümkün müdür ki: Bu madde perdesinde bu kadar hayat ve şuur ve ruhun

tereşşuhatı bulunsun; o perde altında olan âlem-i bâtın, zîruh ve zîşuurlarla dolu olmasın." (S:

509)

1629. “Hiç mümkün müdür ki: Şu maddiyat ve âlem-i şehadetteki mananın ve ruhun ve hayatın ve

hakikatın şu hadsiz tereşşuhatı ve lemaat ve semeratının menabii, yalnız maddeye ve maddenin

hareketine irca’ edilip izah edilsin." (S: 509)

1630. “Mevt ile bütün bütün çıplak olmak dahi ruhun bekasına tesir etmez ve mahiyetini de

bozmaz." (S: 517)

1631. “Belki ruh, binefsihi kaim ve hâkim olduğundan; cesed istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun

istiklaliyetine halel vermez." (S: 517)

1632. “Belki cesed, ruhun hanesi ve yuvasıdır, libası değil." (S: 517)

1633. “Belki ruhun libası bir derece sabit ve letafetçe ruha münasib bir gılaf-ı latifi ve bir beden-i

misalîsi vardır." (S: 517)

1634. “Evet tek bir ruhun ba’delmemat bekası anlaşılsa, şu ruh nev’inin külliyetle bekasını istilzam

eder." (S: 517)

1635. “Ruhun fenası, ya tahrib ve inhilal iledir." (S: 517)

Page 156: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 156

1636. “Halbuki fâni, âciz bir hayvan-ı nâtık, zeval ve firak sillesini daima yiyen bîçare insana,

birden ebedî, bâki bir Cennet’te, Rahîm ve Kerim bir Rahman’ın rahmetinde ve hayal sür’atinde,

ruhun vüs’atinde, aklın cevelanında, kalbin bütün arzularında, mülk ve melekûtunda tenezzühe,

seyerana ve cevelana muvaffak olduğun gibi, saadet-i ebediyede rü’yet-i cemaline de muvaffak

olursun denildiği vakit, insaniyeti sukut etmemiş bir insan, ne kadar derin ve ciddî bir sevinç ve

süruru kalbinde hissedeceğini tahayyül edebilirsin." (S: 583)

1637. “Demek ruhun manevî güzelliğidir ki; ilim vasıtasıyla san’atında tezahür ediyor." (S: 621)

1638. “Hem alâkadar olduğun ve perişaniyetlerinden müteessir olduğun; senin bir nevi hanen ve

içindeki mevcudat, senin o hanenin ünsiyetli levazımatı ve sevimli müzeyyenatı hükmünde olan

dünyayı ve içindeki mahlukatı kemal-i hikmet ile tanzim ve tedbir ve terbiye eden zâtın "Hakîm"

ismine ve "Mürebbi" ünvanına senin ruhun ne kadar muhtaç, ne kadar müştak olduğunu dikkat

etsen anlarsın." (S: 642)

1639. “Hem bütün alâkadar olduğun ve zevalleriyle müteellim olduğun insanları, mevtleri

hengâmında adem zulümatından kurtarıp şu dünyadan daha güzel bir yerde yerleştiren bir zâtın

"Vâris, Bâis" isimlerine, "Bâki, Kerim, Muhyî ve Muhsin" ünvanlarına ne kadar ruhun muhtaç

olduğunu dikkat etsen anlarsın." (S: 642)

1640. “Ruhun tekemmülatına göre meratib-i muhabbet, meratib-i esmaya göre inkişaf eder." (S:

642)

1641. “Çünki senin aklına kanaat geldi, hissesini aldı ise; kalbin de hissesini ister, ruhun da hissesini

ister." (S: 690)

1642. “Öyle de, rahmete muhtaç bir bîçare meyyitenin güzel tasvirine müştehiyane bir nazarla

bakmak, ruhun hissiyat-ı ulviyesini söndürür." (S: 727)

1643. “Yine ondan gelen, dalaletten neş’et eden ruhun ızdırabatına o edebsizlenmiş edeb (müsekkin

hem münevvim); hakikî fayda vermez." (S: 736)

1644. “ruhun medarı olan dört mühim dersi veriyor." (S: 787)

1645. “Beka-i ruhu o kadar güzel isbat eder ki: Cesedin vücudu gibi, ruhun bekasını gösterir." (S:

788)

1646. “Kardeşim ben $ isimlerini öyle bir nur-u azam görüyorum ki, bütün kâinatı ihata eder ve her

ruhun bütün hacat-ı ebediyesini tatmin edecek ve hadsiz düşmanlarından emin edecek, nurlu ve

kuvvetli görünüyorlar." (M: 30)

1647. “En kısa ve selim ve en müstakim bir tarîkın esasını "Dört Hatve" namıyla, tezkiye-i nefsin ve

tekemmül-ü ruhun medarı olan dört mühim dersi veriyor." (M: 519)

Page 157: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 157

1648. “Ruhun hazır günden seneler evvel ve seneler sonraki bir daire-i azîme, daire-i hayatına ve

vücuduna dâhildir." (L: 16)

1649. “Madem dünya hayatı ve cismanî yaşayış ve hayvanî hayat böyledir; hayvaniyetten çık,

cismaniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir." (L: 137)

1650. “Hanemdeki vaziyet, kalbin şefkatinden ve ruhun kemalinden gelmiş bir halettir." (L: 144)

1651. “Çünki nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili

kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.." (L: 160)

1652. “Bir derece hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder." (L: 166)

1653. “Fazileti kaldırmak, mahiyet-i beşeriyenin tebdiliyle, aklın söndürülmesiyle, kalbin

öldürülmesiyle, ruhun mahvedilmesiyle olabilir." (L: 171)

1654. “Çünki bütün dünyanın mevcudatıyla kalbin, ruhun ve nefsin alâkadardır." (L: 209)

1655. “Meselâ: İmanın güzelliği ve hakikatın güzelliği ve nurun hüsnü ve çiçeğin hüsnü ve ruhun

cemali ve suretin cemali ve şefkatin güzelliği ve adaletin güzelliği ve merhametin hüsnü ve

hikmetin hüsnü ayrı ayrı oldukları gibi, Cemil-i Zülcelal’in nihayet derecede güzel olan esma-i

hüsnasının güzellikleri dahi ayrı ayrı olduğundan, mevcudatta bulunan hüsünler ayrı ayrı düşmüş."

(Ş: 77)

1656. “Ve o gençliğin sû’-i istimali ile gelen hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla

hapishanelere ve kalb ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neş’et eden sıkıntılarla

meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen, git

hastahanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor." (Ş: 204)

1657. “Tegayyür, inkılab ve felâketlere maruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun

yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir." (İ: 23)

1658. “Zira hidayet haddizâtında büyük bir nimettir ve vicdanî bir lezzettir ve ruhun cennetidir."

(İ: 60)

1659. “Nasıl ki dalalet, ruhun cehennemidir." (İ: 60)

1660. “Maahaza cinayetin lekesini izale veya hacaletini tahfif veyahut icra-yı adalete iştiyak için

cezayı hüsn-ü rıza ile kabul etmek, ruhun fıtrî olan şe’nidir." (İ: 81)

1661. “Ancak o ruhun arzularını ve o aklın fikirlerini ve o istidadların meyillerini tatmin ve temin

edecek, âlem-i âhirettir." (İ: 101)

Page 158: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 158

1662. “Evet nev’-i beşerin ahvaline dikkatle bakılırsa görülür ki; ruhun manen terakkisini, vicdanın

tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkîh eden yani aşılayan, şeriatlardır; vücud

veren, tekliftir; hayat veren, peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir." (İ: 164)

1663. “Dünyada vicdan, kalb ve ruhun azabı ile, âhirette de Allah’ın gazabıyla ebedî bir azab içinde

kalan onlardır." (İ: 173)

1664. “Mevt, ancak ruhun cesed kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekân etmesinden ibarettir." (İ:

179)

1665. “Demek ruhun bekası, hâsse-i zâtiyedir." (İ: 179)

1666. “Demek mevt, tabiî bir netice değildir; ancak cesedin inhilâliyle dağılmasından ibarettir,

yoksa ruhun fenasıyla değildir." (İ: 183)

1667. “ve İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi, akıl ve kalb ittifakıyla gittiği için, her şeyden evvel kalb ve

ruhun yaralarını tedavi ve nefsin" (Ms: 7)

1668. “Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur." (Ms:

69)

1669. “O ruhun ruhu da ihlastır." (Ms: 70)

1670. “Mes’ele ruhun dairesine yaklaşır." (Ms: 198)

1671. “Evet hal ile mazi arasında öyle ince bir perde vardır ki, ruhun" (Ms: 198)

1672. “Göz ise, kalb ve ruhun gördüklerini göremez." (Ms: 239)

1673. “ve İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi, akıl ve kalb ittifakıyla gittiği için, her şeyden evvel kalb ve

ruhun yaralarını tedavi ve nefsin evhamından kurtulmasını temine çalışıp, lillahilhamd Eski Said

Yeni Said’e inkılab etmiş." (BMs: 13)

1674. “Evet ruhun süs ve sürmesi olan şefkata nazar et!" (BMs: 113)

1675. “Madem dünya hayatı ve cismanî yaşayış ve hayvanî hayat böyledir; hayvaniyetten çık,

cismaniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir." (BMs: 309)

1676. “Belki Kur’an-ı Hakîm’den istimdad neticesinde gelip, yaralı bir ruhun ve mecruh bir kalbin

üzerine damlanan feyizlerdir." (BMs: 387)

1677. “İşte şu halet, ehl-i keşif için yakazada inkişafı nisbetinde, zaman inbisat peyda edip ömür

de uzanıyor ve zamanla mukayyed olmayan ruhun dairesine takarrüb eyliyor." (BMs: 397)

Page 159: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 159

1678. “Evet nasılki ruha nisbeten, dün ile bugün arasındaki perde gayet ince bir şey olup ruhun

bugünden düne ve maziye geçip nüfuz etmesine mani olmadığı halde, cesede nisbeten o hicab,

bir sene, belki ebed kadar bir mesafedir." (BMs: 399)

1679. “Amma bu pek hafif yükü taşımakla, kalb ve ruhun dağlar ağırlığındaki minnet ve korku

yüklerinden halas olmaları vardır." (BMs: 457)

1680. “Göz ise kalb ve ruhun gördüğünü göremez." (BMs: 537)

1681. Maddenin hakaret ve küçüklüğü, ruhun küçüklüğünü istilzam etmez." (BMs: 638)

1682. “Öyle de bu âlemde küçük, hayattar bir şey, ruhun ona dayanması hasebiyle âlem-i mana ve

misalde yüksek, âlî bir tarzda sünbüllenip başak verebilir." (BMs: 638)

1683. “Ruhun zaman ve mekânlarda cevelan edip esrar-ı kâinatta nüfuz etmesine olan meylinin

hatırı için tarihvari elde edilen malûmatlarla haberleşir." (BMs: 641)

1684. “Eserlerin ruhun gibi ulvî ve ihatalı." (B: 78)

1685. “Her ruhun bir ihtiyac-ı hakikîsi olan, hakikî iman nurunu arayan Hristiyan muvahhidler,

elbette Risale-i Nur’u görseler (Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın vesayası nev’inden) kabul edip

sarılacaklardır." (B: 156)

1686. “Elcevab: Sa’d-ı Taftazanî’nin $ demesi; $ sırrıyla, -beka-yı ruh bahsinde beyan edildiği gibi-

ruhun mahiyeti; zihayat bir kanun-u emr, zîşuur bir âyine-i İsm-i Hayy, zîcevher bir cilve-i

Hayat-ı Sermedî olduğundan mec’uldür." (B: 258)

1687. "$ demesi, esbab-ı zâhiriyenin tavassutu ve Azrail Aleyhisselâm’ın kabz-ı ervah hususundaki

münacatı bahsinde denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz vasıtasız icad edilmesine

işarettir." (B: 258)

1688. “O adam kendine teselli vermek ve aklına sığıştırmadığı vahdet-i hakikiye ile, rububiyet-i

mutlaka ve ehadiyet-i zâtıyla hallakıyet-i külliyeye mâlik bir nakkaşın bir nakş-ı san’atıdır demek

lâzım gelirken; o itikad yerine, bu tavus kuşundaki ruh o kadar âlîdir ki, onun sâni’i onun içindedir

veya o o olmuş, hem o ruh vücuduyla müttehid ve vücudu ise suret-i zâhiriyle mümteziç

olduğundan o ruhun kemali ve o vücudun yüksekliği bu cilveleri böyle gösterir, her dakika başka

bir nakşı ve ayrı bir hüsnü izhar eder, hakikî ihtiyarıyla bir icad değil, belki bir cilvedir, bir

tezahürdür." (B: 266)

1689. “(Üç cesedli bir ruhun bir fıkrasıdır." (B: 278)

1690. “Maddeten senin ruhun gibi latiftir." (B: 345)

Page 160: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 160

1691. "$ âyetini okurken, hiç düşünmediğim, akıl ve kalbimde bir şey, taharriye bir sebeb yokken,

birdenbire ruhun penceresine şu azîm âyet-i kerimenin Risale-i Nur’a, müellifine bir münasebet-

i maneviye ile işareti gösterildi." (K: 70)

1692. “Şeraretli ruhun dahi ebedî bir haps-i münferidde mahkûm olmakla beraber, ehl-i iman ve

ruhanîlerin nefret ve lanetini kazanacaksın!" (E: 127)

1693. “Akıl ise ruhun harekâtını ihata edemez." (St: 150)

1694. “Lisan, ne kadar aklın dekaik-ı tasavvuratının tercümesinde âciz ise, ihtiyar dahi ruhun

dekaik-ı harekâtının derkinde o derece âcizdir." (St: 150)

1695. “Nasıl memnun etmesin ki, sizin eserlerinizle birlikte beraetiniz demek; ruhun maddiyata,

nurun zulmete, imanın küfre, hakkın bâtıla, tevhidin şirke ve irfanın cehle galib gelmesi

demektir." (St: 268)

1696. “Ve artık ruhun maddeye, hakkın bâtıla, nurun zulmete, imanın küfre her zaman galebe

çalacağı, ezelden ebede değişmeyecek olan İlahî kanunların başında gelen bir hakikat olduğu,

güneşler gibi belirdi." (T: 7)

1697. “Ruhun bu ihtiyacını söyler akan sular" (T: 20)

1698. “Hevayı tahdid eder, nefsin hevesat-ı süfliyesinin teshiline bedel, ruhun hissiyat-ı ulviyesini

tatmin eder." (T: 133)

1699. “Ruhun kurtulsun, cesedin ezilsin.” (T: 546)

1700. “Sıkıntı hafifleştiği gibi, kıymetdar kalb ve ruhun ferahlarına medar, sevabı yüksek bir

ibadet, o Nurlarla iman cihetinde iştigal, hem tefekkürî bir ibadet, hem İhlas Risalesi’nin

âhirinde yazıldığı gibi beş vecihle bir nevi ibadet sayılabilir." (T: 597)

1701. “Bir şelale gibi haşmetli zemzemlerle ruhun en derin noktalarına çarpıyordu." (T: 630)

1702. “Müslümanlar için en büyük bir bayram diye ancak vasıflandırılabilen beraetiniz bütün

Nurcuları şad ü handan eylediği gibi, bendenizi de dünyalar kadar memnun ve mesrur

eylemiştir… Nasıl memnun etmesin ki: Sizin eserlerinizle birlikte beraetiniz demek, ruhun

maddiyata, nurun zulmete, imanın küfre, hakkın bâtıla, tevhidin şirke ve irfanın cehle galib

gelmesi demektir." (T: 726)

1703. “Eğer aklın bunu farketmezse, ruhun hisseder." (Mu: 153)

1704. “Kalb ve ruhun âh u enîn ve fizarından kulağını kapayıp, kendi kendini aldatarak bir bostanda

bulunuyor gibi o meyveleri yemeğe başladı." (Ni: 16)

Page 161: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 161

1705. “Ruhun etrafından, vicdanın derin yerlerinden, o sirkat meyelanına hücum gibi bir halet-i

ruhiye hasıl olur." (H: 77)

1706. “O temayülat, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir." (H: 77)

1707. “Vicdanın anasır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, latife-i Rabbaniye,

herbirinin bir gayat-ül gayatı var: İradenin ibadetullahtır." (H: 136)

1708. “Lâkin güneş gibi parlak, her ruhun maşukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki:

Saadet-saray-ı medeniyette oturmuş ve marifet ve fazilet ve İslâmiyet terbiyesiyle ve

hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir." (Mü: 22)

1709. “Ruhun varsa, yandırıyor." (G: 17)

1710. “Hem senin aklın, ruhun, kalbin, duyguların ulvî vazifelerini bırakıp, süflî nefsin ve pis hevesin

rezil işlerine iştirak ve yardım ettiklerinden, ehl-i imana dünyada galebe edersin." (G: 20)

1711. “Çünki senin akıl ve kalb ve ruhun gayet derecede tedenni ve tereddi ve sukut edip, pis heves

ve rezil nefse inkılab etmişler, mesholmuşlar." (G: 20)

1712. “Öteki gibi münteha-i ruh, bir mebde-i ruhun cilve-i feyzidir." (STİ: 9)

1713. “hevesat-ı süfliyesinin teshiline bedel, ruhun hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder." (STİ: 43)

1714. “Tahdidi kabul etmeyen âlem-i misalin pencerelerinde temaşager bir ruhun gayr-ı mahsur

timsalleri de, birer ruh-u mütecessiddir." (STİ: 93)

1715. “Bedenin inhilali ruhun şahsiyetine tesir etmez mi?" (STİ: 103)

1716. Ruhuna

1717. “Eğer insan, şu dar âlem-i arzîde, hayat-ı dünyeviye toprağı altında o cihazat-ı maneviyesini

nefsin hevesatına sarfetse; bozulan çekirdek gibi bir cüz’î telezzüz için kısa bir ömürde, dar bir

yerde ve sıkıntılı bir halde çürüyüp tefessüh ederek, mes’uliyet-i maneviyeyi bedbaht ruhuna

yüklenecek, şu dünyadan göçüp gidecektir." (S: 322)

1718. “Yani, o zîşuur ve zîhayat manen o âlemlere misafir gittiği gibi, o âlemler dahi o zîşuurun

mir’at-ı ruhuna misafir olup, irtisam ve temessül ile geliyorlar." (S: 506)

1719. “Acaba latif cismi, urucda sür’atli olan ulvî ruhuna tabi olmuş; ruh sür’atinde hareketi nasıl

akla muhalif görünür?" (S: 571)

1720. “Onların âlâm ve meşakkatlarını düşünüp, ruhuna elem çektirme." (S: 636)

1721. “Aksi halde, ruhuna ağır gelir, hoşuna gitmez." (S: 761)

Page 162: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 162

1722. “Hem eczacıya de ki: Merhum pederi hakkında gördüğü rü’ya için hatırıma şöyle bir mana

geldi ki: Merhum pederi doktor olmak münasebetiyle, çok sâlih ve mübarek, belki veli insanlara

faidesi dokunmuş ve ondan memnun olan ve menfaat gören o mübareklerin ervahları, onun vefatı

hengâmında kuşlar suretinde en yakın akrabası olan oğluna görünmüş, onun ruhuna şefaatkârane

bir hoş-âmedî nev’inden bir istikbal ettikleri hatırıma geldi." (M: 45)

1723. “Onların ellerinden bal yer gibi, öyle dostlar bulur ki; daima dualarıyla âb-ı kevser gibi

feyizler, âlem-i İslâmın etrafından onun ruhuna içirilir ve defter-i a’maline geçirilir." (M: 414)

1724. “Bin ders-i hakikat veriyor ruhuna Kur’an" (M: 481)

1725. “Hem iki şakirdin ulviyet ve inbisat-ı ruhlarını bundan kıyas et ki: Kur’an, kendi şakirdlerinin

ruhuna öyle bir inbisat ve ulviyet verir ki; doksan dokuz taneli tesbihe bedel, doksan dokuz

Esma-i İlahiyenin cilvelerini gösteren doksan dokuz âlemlerin zerratını, birer tesbih taneleri

olarak şakirdlerinin ellerine verir." (L: 119)

1726. “Eğer hakikî şefkat sû’-i istimal edilmeyerek, bîçare veledini haps-i ebedî olan Cehennem’den

ve îdam-ı ebedî olan dalalet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkat sırrı ile çalışsa; o veledin

bütün ettiği hasenatının bir misli, validesinin defter-i a’maline geçeceğinden, validesinin

vefatından sonra her vakit hasenatları ile ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi, âhirette de değil

davacı olmak, bütün ruh u canı ile şefaatçı olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlâd olur." (L:

200)

1727. “ruhuna vermeyecek." (L: 356)

1728. “ve haricinde intişar ve fütuhatından dolayı binlerce şükrettiğini ve ruhuna "Sen onların

zulmü yüzünden hem sevab, hem fâni saatlerini bâkileştirmeyi, hem manevî lezzetleri, hem

vazife-i ilmiye ve diniyeyi ihlas ile yapmasını kazanıyorsun" diye ihtar edilmesi üzerine, bütün

kuvvetiyle "Elhamdülillah" diye dua ettiğini gayet güzel beyan etmektedir." (L: 425)

1729. “Sonra, dünyaya gelen ve dünyanın yaratanını arayan ve onsekiz aded mertebelerden çıkan ve

arş-ı hakikate yetişen bir mi’rac-ı imanî ile gaibane marifetten hazırane ve muhatabane bir

makama terakki eden meraklı ve müştak yolcu adam, kendi ruhuna dedi ki: Fatiha-i Şerife’de

başından tâ $ kelimesine kadar gaibane medh ü sena ile bir huzur gelip $ hitabına çıkılması gibi,

biz dahi doğrudan doğruya gaibane aramayı bırakıp, aradığımızı aradığımızdan sormalıyız;

herşeyi gösteren güneşi, güneşten sormak gerektir." (Ş: 144)

1730. “Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın, âmîn!" (Ş: 329)

1731. “Sayın Savcı, bize kütübhaneleri dolduran binlerce Arabça ve bugünün ruhuna tercüman

olamayan kitabları tavsiye ediyor." (Ş: 564)

1732. “Bu büyük âlem, bir insanın hanesi gibi olur ve mazi, müstakbel zamanları, insanın ruhuna,

kalbine bir zaman-ı hal hükmünde olur." (Ş: 756)

Page 163: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 163

1733. “Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak âhirete olan imandır." (Ş: 756)

1734. “Hem bir şahsın bünyesindeki kuvvet, a’zasındaki sıhhat, istidadındaki kabiliyet, o şahsın

yaşayışına ve tekemmülüne delil olduğu gibi, kâinatın ruhuna kadar nüfuz eden hakikat-ı sabite

ve devam ile yaşayışını îma eden intizamındaki kuvvet-i kâmile ve tekemmülüne giden

nizamındaki kemal acaba haşr-i cismanî yoluyla saadet-i ebediyeye delil olmaz mı?" (İ: 54)

1735. “Zira insandaki o nur-u fikir, emellerine, ruhuna öyle bir inkişaf, öyle bir inbisat vermiştir ki,

bütün zamanları yutsa doymaz." (İ: 55)

1736. “Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır." (İ:

70)

1737. “Ve keza yeni teşekkül eden bir devletin, bir milletin ruhuna kadar nüfuz eden eski bir

devlete galebe etmesi yine tedricîdir, zamana mütevakkıftır." (İ: 109)

1738. “Evet hava, su, insanın yürüyüşüne, cam ziyanın geçmesine, şuaın röntgen vasıtasıyla kesif

cisimlere bile nüfuzuna ve akıl nuruna, melek ruhuna, demirin içine hararetin akmasına,

elektriğin cereyanına bir mani yoktur." (Ms: 138)

1739. “Hem dahi o medeniyet-i habise, beşerin ruhuna dünyaya bakan hadsiz menfez ve ihtiyacat

deliklerini açmıştır." (BMs: 247)

1740. “Hem iki şakirdin ulviyet ve inbisat-ı ruhlarını bundan kıyas et ki: Kur’an, kendi şakirdlerinin

ruhuna öyle bir inbisat ve ulviyet verir ki; doksan dokuz taneli tesbihe bedel, doksan dokuz

esma-i ilahiyenin cilvelerini gösteren doksan dokuz âlemlerin zerratını, birer tesbih taneleri

olarak şakirdlerinin ellerine verir." (BMs: 320)

1741. “Ruhuna elfatiha." (B: 39)

1742. “Yeter ki ruhuna nüfuz edebilsin." (B: 238)

1743. “Cenab-ı Hak ona, o bana yazdığı Pencere Risalesi’nin hurufu adedince ruhuna rahmet,

kalbine nur, aklına hakikat, malına bereket ihsan eylesin." (B: 282)

1744. “Sâniyen: Sizin bu defa nurlu hediyelerinizin her harfine mukabil, Cenab-ı Erhamürrâhimîn

defter-i a’malinize bin hasene yazsın ve Âsım’ın ruhuna bin rahmet versin, âmîn." (K: 84)

1745. “Senin yazdığın mu’cizeli iki Kur’an-ı Azîmüşşan’ın bu havalide hususan Ramazan-ı Şerif’te

sana kazandırdıkları sevabları ve tahsin ve tebriklerini, inşâallah yakında tab’a girmesiyle, âlem-i

İslâm’dan senin ruhuna yağacak rahmet dualarını düşün, Allah’a şükreyle." (K: 200)

1746. “Çünki bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir

tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir." (E: 41)

Page 164: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 164

1747. “Binler rahmet onun ruhuna insin, âmîn!" (E: 169)

1748. “Cenab-ı Hak onun defter-i a’maline, Sava medrese-i Nuriyede okunan ve yazılan risalelerin

harfleri adedince ruhuna rahmetler ve kabrine nurlar ihsan eylesin, âmîn." (E: 202)

1749. “Hem çok eski, hem çok sadık, hem çok muktedir, sebatkâr Medrese-i Nuriye

kahramanlarından Marangoz Ahmed’in ve medresenin üstadı olan merhum Hacı Hâfız’ın

kerametli vefatına dair güzel, hazîn mektubunda, o Medrese-i Nuriye’nin şakirdlerinin, o

merhum üstadlarına karşı gösterdikleri dindarane vaziyet ve yağmurun zahmet vermemek ve

onları ıslatmamak ve üşütmemek için durması, iş bittikten sonra başlaması, o merhum zâtın

ruhuna büyük rahmetlerin nüzulüne emare..." (E: 213)

1750. “Ve mübarek bir kardeşimiz olan Kâzım’ın ruhuna Cenab-ı Hak binler rahmet eylesin ve

kabrini pürnur etsin, âmîn!" (E: 250)

1751. “Cenab-ı Hak Risale-i Nur’un hurufatı adedince onun defter-i hasenatına hayırlar yazsın ve

ruhuna rahmet eylesin, âmîn!" (Em: 12)

1752. “Dördüncü Nümune: Yeni Said ihtiyarlığında bütün bütün siyasetten ve dünyadan kendini

çekmeğe çalıştığı halde, ehl-i dünyanın bütün bütün kanuna ve insafa ve vicdana hattâ insanlığa

muhalif bir tarzda eşedd-i zulüm ile yirmisekiz sene işkencelerle ezdiklerine ve bir sineğin

ısırmasına tahammül etmeyen o bîçare Said’in baltalarla başına vurduklarına ve ihanetin en

şeni’lerini yaptıklarına karşı, emsalsiz bir sabır ve tahammül ona ihsan olunması ve gayet asabî

ve sinirli olduğu gibi, fıtraten korkak olmadığı halde "Ecel birdir, tegayyür etmez" hakikatına

imanından gelen büyük bir cesaretle beraber en korkak, en miskin bir vaziyette sükût edip

sabretmesi; hattâ bir mikdar sonra o işkenceler sonunda ruhuna bir ferah verilmesinin bir

hikmeti, kanaat-ı kat’iyemle budur ki: Kur’an-ı Hakîm’in hakaik-i imaniyesini tefsir eden Risale-i

Nur’u hiç bir şeye ve şahsî menfaatlerine ve manevî kemalâtlarına âlet yapmamak ve hakikî ihlası

kırmamak için ehl-i siyaset Said hakkında "dini siyasete âlet yapmak" vehmini verip; tâ Said

işkencelerle, hapislerle dini siyasete âlet etmesin diye ehl-i siyasetin zalimane hükümleri altında

kader-i İlahî Nur’daki hakikî ihlası kırmamak için Said’e şefkatli tokatlar vurup "Sakın sakın,

hakaik-i imaniyenin tefsiri olan Risale-i Nur’u kendi şahsî menfaatlerine ve hattâ manevî

kemalâtlarına ve belalardan ve muzır şeylerden kurtulmaklığına âlet yapma." (Em: 75)

1753. “Cenab-ı Hak Nur’un hurufları adedince ruhuna rahmet eylesin, âmîn." (Em: 109)

1754. “Bu âciz kardeşiniz şübhesiz bir surette iman ettim ki: Şeriat-ı Garra-i Ahmediye

Aleyhissalâtü Vesselâm’ın hakaikına, ruhuna nüfuz etmenin en kısa, en hatarsız, en zevkli tarîkı,

Risale-in Nur’a intisabladır." (St: 181)

1755. “Nurdan Sesler"in hemen her mısraında, asîl ve şuurlu ruhuna hitab ettiğim tertemiz gençlik,

işte bu hak ve hakikatın bağrı yanık âşığı olan gençliktir." (St: 270)

Page 165: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 165

1756. “Bambaşka ufuklar açıyor ruhuna Kur’an" (T: 10)

1757. “Avcı hattında en ileride atını sağa sola koştururken, birden hatırına gelir ve ruhuna ilişir ki:

"Şu anda şehid olsam; bu vaziyetim, yani en ilerde göze çarpan şu halim, sakın mertebe-i

şehadetin bir esası olan ihlasıma zarar vermesin, bir hodfüruşluk manası olmasın" diyerek,

birden atını döndürür ve arkadaşlarının yanına gelir." (T: 113)

1758. “Nur’u birçok muzlim vicdanları aydınlatmış; kudreti, birçok zayıf imanlı insanlara cesaret

vermiş, dehası, birçok nasibsiz insanların ruhuna ilham serpmiş olan bu büyük adam, hiç şübhe

yoktur ki, Said Nur Hazretleridir." (T: 635)

1759. “Bu acib madde ve dinsizlik asrında, nazarlar kısalmış; kalbler, fenalıklar ve kötülüklerle

dolmuş; yalnız ve yalnız Kur’an-ı Hakîm’in bu zamandaki en hakikî ve kat’î tereşşuhatı olan Risale-

i Nur; o kısalmış nazarları, âdeta maddenin ruhuna nüfuz ettiriyor, o kötü kalblerin zindan gibi

karanlık olan içini nurla dolduruyor." (T: 668)

1760. “İman ve Kur’an nuru ile tertemiz gönlünü fethettiğiniz gençlik, İlahî zaferinizin en parlak

delilini teşkil eden en mühim varlık ve en kıymetli cevherdir… "Nurdan Sesler"in hemen her

mısraında, asîl ve şuurlu ruhuna hitab ettiğim tertemiz gençlik, işte bu hak ve hakikatın bağrı

yanık âşıkı olan gençliktir." (T: 728)

1761. “Belâgatın ruhuna taalluk eden birkaç mes’elenin beyanındadır." (Mu: 86)

1762. “Hem de evamirinde hakikatın ruhuna olan isabeti, hakkıyetini gösterir." (Mu: 144)

1763. “Cenab-ı Hak, Risale-i Nur’un herbir harfine mukabil onun ruhuna ve Âlem-i Berzahtaki

Nurcu arkadaşlarının ruhlarına binler rahmet eylesin." (Ko: 82)

1764. Ruhunda

1765. “Ve ruhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez." (S: 144)

1766. “Belki hiçbir kemalâtın yeri ruhunda kalamaz, hattâ Rabbini de tanımaz." (S: 363)

1767. “BEŞİNCİ MEDAR: Beşerin cevher-i ruhunda derc edilmiş gayr-ı mahdud istidadat ve o

istidadatta mündemiç olan gayr-ı mahsur kabiliyetler ve o kabiliyetlerden neş’et eden hadsiz

meyiller ve o hadsiz meyillerden hasıl olan nihayetsiz emeller ve o nihayetsiz emellerden

tevellüd eden gayr-ı mütenahî efkâr ve tasavvurat-ı insaniye, şu âlem-i şehadetin arkasında

bulunan saadet-i ebediyeye elini uzatmış, ona gözünü dikmiş, o tarafa müteveccih olmuş

olduğunu ehl-i tahkik görüyor." (S: 521)

1768. “Evet şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan hadsiz istidadların sünbüllenmesine

müsaid değildir." (S: 525)

Page 166: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 166

1769. “İkincisi: İnsanın câmiiyeti ve şecere-i kâinatın en münevver meyvesi olduğundan, bütün

kâinatta cilveleri tezahür eden esma-i hüsnayı, birden âyine-i ruhunda gösterebilmesi cihetiyle

Cenab-ı Hak, tecelli-i zâtıyla ve esma-i hüsnanın azamî mertebede, nev’-i insanın manen en azam

bir ferdine, tecelli-i azam tezahür eder ki; bu tezahür ve tecelli, Mi’rac-ı Ahmedî (A.S.M.)

sırrıdır ki; onun velayeti, risaletine mebde’ olur." (S: 562)

1770. “İslâmiyet ruhunda şefkat izzet-i iman, beslediği şeriat Kur’an-ı Mu’ciz-Beyan tutmuş yed-i

beyzada hakaik-i şeriat." (S: 713)

1771. “Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim

meyyitlerin rolleri pek azîmdir; hem müdhiştir tesiri." (S: 727)

1772. “Acaba dünyada basit fikirli, safi kalbli olan neferatın ruhunda şöyle ulvî fedakârlığa

sebebiyet verecek, hangi şey gösterilebilir?" (M: 326)

1773. Beşerin şimdiki seyyiat-âlûd hırçın ruhunda, mütebessim küçük cenazeler olan suretlerin

rolü ehemmiyetlidir." (M: 478)

1774. “Âdeta mü’minin imanı, mü’minin ruhunda bir cennet-i maneviye hükmüne geçiyor; kâfirin

küfrü, kâfirin mahiyetinde manevî bir cehennemi ateşlendiriyor." (L: 48)

1775. “BEŞİNCİ NOTA: Şu notada Avrupa fünunu ve medeniyeti, Eski Said’in fikrinde bir derece

yerleştiği için, Yeni Said harekât-ı fikriyede seyrettiği zaman, Avrupa’nın fünun ve medeniyeti,

o seyahat-ı kalbiyede emraz-ı kalbiyeye inkılab ederek ziyade müşkilâta medar olduğundan,

bilmecburiye Yeni Said zihnini silkeleyip, müzahraf felsefeyi ve sefih medeniyeti atmak

isterken, kendi ruhunda Avrupa’nın lehinde şehadet eden hissiyat-ı nefsaniyeyi susturmak için,

Avrupa’nın şahs-ı manevîsi ile bir cihette gayet kısa, bir cihette uzun, gelecek muhavereye

mecbur olmuştur." (L: 115)

1776. “Acaba hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle

musibet-zede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın cismiyle, zâhirî bir surette aldatıcı bir zînet ve

servet içinde bulunmasıyla saadeti mümkün olabilir mi?" (L: 115)

1777. “Kur’anın şakirdi ise, semavat ve arzdaki umum sâlih ibadı kendine kardeş telakki ederek,

gayet samimî bir surette onlara dua eder ve saadetleriyle mes’ud oluyor ve ruhunda şedid bir

alâkayı onlara karşı hisseder." (L: 119)

1778. “Sana vâ-esefâ, vâ-hasretâ dedirten, eski zamanda geçirdiğin lezzetli ve safalı o hallerdir

ki; zevalleriyle, senin ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen, o elem yine

deşiliyor, esef ve hasret akıtıyor." (L: 208)

1779. “Tâ ki, gençliğinde hikmet-i ecnebiye veya fünun-u medeniye namı altındaki kısmen dalalet,

kısmen malayaniyat mes’eleleriyle ruhunu kirletmiş, kalbini hasta etmiş, nefsini şımartmış bir

kısım ihtiyarların ruhunda temizlik yapsın." (L: 239)

Page 167: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 167

1780. “O vakit misafirleri kabul etmediğim halde, onun ruhundaki ihlas ve ileride Risale-i Nur’a

edeceği kıymetdar hizmeti, (Haşiye-1) güya hiss-i kablelvuku ile ruhum o gencin ruhunda okudu."

(L: 246)

1781. “Madem icadsız ve sûrî bir küçük san’at, san’atkârının ruhunda bu derece bir iftihar, bir

memnuniyet hissi uyandırırsa, elbette bu mevcudatın Sâni’-i Hakîm’i, kâinatın mecmuunu, hadsiz

nağmelerin enva’ıyla sada veren ve ses verip tesbih eden ve zikredip konuşan bir musikî-i İlahiye

ve bir fabrika-i acibe yapmakla beraber, kâinatın herbir nev’ini, herbir âlemini ayrı bir san’atla

ve ayrı san’at mu’cizeleriyle göstererek zîhayatların kafalarında birer fonoğraf," (L: 349)

1782. “Çünki her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nazik dimağında ve ileride

uzun arzuları taşıyan zaîf kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir tesir yapar ki; hayatı ve

aklı o bîçareye âlet-i azab ve işkence edeceği zamanda, âhiret imanının dersiyle, görmemek için

oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde, bir sevinç ve genişlik hissederek der:

"Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennet’in bir kuşu oldu." (Ş: 224)

1783. “İkinci haletinde ise, ruhunda yüksek lezzetleri ve saadetleri hisseder; kalbini ikaz, vicdanını

tahrik edip ruhunu ihsas ettikçe, o saadetler ziyadeleşir ve ona manevî Cennetlerin kapıları

açılır." (İ: 29)

1784. “Evet Cenab-ı Hak tarafından mükerrem kılınan insanın cevher-i ruhunda ekilen ve rakamlara

sığmayan istidadlar var." (İ: 55)

1785. “Bunun içindir ki, mü’minin ruhunda adavet, kin, vahşet yoktur." (Ms: 69)

1786. “Kâfirin ruhunda hırs, adavet olduğu gibi nefsini iltizam ve nefsine itimadı vardır." (Ms: 69)

1787. “Hem kâinatın ruhunda aksedilen bir cemal-i hazîn görünüyor." (BMs: 95)

1788. “İman, herşeyin arasında bir uhuvvet, bir kardeşlik tesis ettiği için, mü’minin ruhunda hırs,

adavet, kin ve vahşet şiddetlenmez." (BMs: 147)

1789. “$ Ey kardeş bil ki, matbu’ Katre’nin yetmişinci sahifesinde geçtiği gibi, insanın ruhunda

nihayetsiz ihtiyacatı ve teellümata medar nihayetsiz kabiliyetleri ve telezzüzata nihayetsiz

istidadları, hem nihayetsiz emeller ve elemleri taşımaya müheyya kuvaları vardır." (BMs: 297)

1790. “Çünki insanın ruhunda ebna-i cinsine karşı fıtrî alâkalar vardır." (BMs: 298)

1791. “medar olduğundan, bilmecburiye Yeni Said zihnini silkeleyip, müzahraf felsefeyi ve sefih

medeniyeti atmak isterken, kendi ruhunda Avrupa’nın lehinde şehadet eden hissiyat-ı

nefsaniyeyi susturmak için, Avrupa’nın şahs-ı manevîsi ile bir cihette gayet kısa, bir cihette

uzun, gelecek muhavereye mecbur olmuştur." (BMs: 316)

Page 168: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 168

1792. “Acaba hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle

musibetzede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın cismiyle zâhirî bir surette aldatıcı bir zînet ve

servet içinde bulunmasıyla saadeti mümkün olabilir mi?" (BMs: 316)

1793. “Ve ruhunda şedid bir alâkayı onlara karşı hisseder." (BMs: 320)

1794. “İnsanın ruhunda iki vech ile gayr-ı mütenahî lezzetlere ve hem gayr-ı mahsur elemlere

kabiliyet vardır." (BMs: 540)

1795. “Lâkin mümevveh Hristiyanlıkla ve millî âdetleriyle memzuc olan mahsus medeniyetleriyle

teselli bulduğu için, onun ruhunda bazı dünyevî ahlâk-ı hasene ve bu hayat-ı dünyeviyeye bakan"

(BMs: 567)

1796. “Otuzüçüncü Söz’ün Yirmidördüncü Mektubu ve emsalleri, insanın ruhunda inşirah hasıl

ediyor." (B: 295)

1797. “Üçüncüsü: Tarîkatlar ruhunda ve tasavvuf menbaından çıkacak" (K: 125)

1798. “Demek o zaman, onu da mübarek Mustafa’nın ruhunda hissetmiştim." (E: 165)

1799. “Cenab-ı Hak, inşâallah Denizli gibi kahramanlar ocağından çok Hasan Feyzi ruhunda Nurlara

sahib ve naşir çıkaracak." (E: 185)

1800. “Evvelen: Kahraman Nazif’in ve hakikaten Nazif ruhunda ve sadakatında kendi arkadaşlarının

makine ile vesair cihette Nur’a hizmetleri, bu memleketi cidden minnetdar edecek bir

vaziyettedirler." (E: 187)

1801. “Mustafa Oruç çok tali’lidir ki, kendi sisteminde ve ruhunda ve ciddiyetinde, az bir zamanda

sizleri buldu." (E: 203)

1802. “Çünki muhabbet-i Âl-i Beyt ruhunda esas oldukça, Peygamber ve Âl-i Beyt’in adavetini

tazammun eden küfr-ü mutlaka girmezler." (E: 242)

1803. “Fakat bir müslüman, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa,

daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemalâta medar hiçbir halet kalmaz." (Em: 244)

1804. “Molla Said, henüz o zaman bunun mahiyet ve hikmetini belki bilemiyordu; fakat zaman

gösterdi ki, şimdi muhteşem bir ağaç mahiyetini alan Risale-i Nur’un muazzam ve geniş

hizmetinin levazımatından olan izzet-i ilmiyeyi Cenab-ı Hak Molla Said’in ruhunda tâ o zaman

küçük bir çekirdek olarak dercetmişti." (T: 30)

1805. “Evet Molla Said’in istikbalde Risale-i Nur’la göreceği hizmet-i imaniyeyi kemal-i ihlasla îfası

ve bu hizmetin meydana gelebilmesi için "Uhrevî hizmetin mukabilinde hiç birşey taleb

etmemek" olan kudsî düsturun icmalî bir fihristesi, daha küçük yaşında iken rahmet-i İlahiye

tarafından ruhunda yerleştirilmişti." (T: 31)

Page 169: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 169

1806. “diye kuvvetli bir niyet ruhunda uyanır ve bu saikle çalışır." (T: 51)

1807. “sözü üzerine, ruhunda bir feveran ve nihayetsiz bir gayret uyanır." (T: 51)

1808. “Meydan-ı harbde, düşman karşısında, gülleler içerisinde; talebelerine cesaret vermek için

en elzem bir kahramanlığı fiilen göstermek emeliyle avcı hattında atını sağa sola döndürürken,

bu suretle cesaret-i imaniye ve şehamet-i İslâmiyeyi en a’lâ bir derecede bir kumandan

manasıyla îfa ederken, ruhunda ve niyetinde en âlî ve safî bir mertebe-i kemal olan sırr-ı ihlası

kaçırmamayı ehemmiyetle düşünmesi ve dikkat kesilmesi; onun zâhiren takdire şayan hizmet-i

diniyesi, fedakârane mücahedesi kadar, belki daha ziyade, ruhunun kemaline de delalet eder."

(T: 113)

1809. “Daha meşrutiyetin ilânından evvel, İstanbul’a gelmeden Şarkî Anadolu’da yüzlerce ehl-i ilim

ve erbab-ı fazilet kimselerle mübahaseleri; ve İstanbul’da birdenbire meydana çıkarak, ülemayı

hayrete sevketmesi; ve ehl-i siyaseti telaşa düşürmesi; ruhunda büyük bir İslâmî inkılabın

müessisi halinin mevcud olduğunu gösteriyordu." (T: 144)

1810. “Ve kendisi; daha eskiden ruhunda bu vazifenin mes’uliyetini, hem şevk ve sürurunu

hissetmişti." (T: 144)

1811. “Barla’ya nefiy sebebi ise; kalabalık şehirlerden uzaklaştırıp, böyle hücra bir köye atılarak

ruhunda mevcud hamiyet-i İslâmiyenin feveran etmesine mani’ olmak, onu konuşturmamak,

söyletmemek, İslâmî imanî eserler yazdırmamak, âtıl bir vaziyete düşürüp dinsizlerle

mücahededen ve Kur’ana hizmetten men’etmek idi." (T: 152)

1812. “Ruhunda, Ömer’in şehameti var." (T: 626)

1813. “Ruhunda, maâliyata medar kendince bir esas kalabilir." (Ni: 31)

1814. “Fakat sen, Peygamber-i Âhirzaman’ın (A.S.M.) derslerini terkettiğin dakikada, senin

ruhunda nihayetsiz bir tahribat, bir boşluk, bir karanlık peyda olacaktır ki; hiçbir kemalât ve

ahval-i âliyeye ve mes’udiyete yer kalmayacaktır." (Ni: 31)

1815. “Ruhunda, bütün ehl-i semavat ve arz sâlihlerine karşı öyle bir alâka-i şedide-i uhuvvetkârane

hisseder ki, ehl-i beytine dua ettiği gibi; an-samim-il kalb onlara da dua edip, saadetleriyle

mes’ud olduğunu gösterir." (Ni: 94)

1816. “Sen ise Nebi-yi Âhirzaman Aleyhissalâtü Vesselâm Hazretlerinin zincirinden çıktığın ve

derslerini terkettiğin dakikada, senin ruhunda nihayetsiz bir tahribat, bir boşluk, bir karanlık

peyda olacak." (Ni: 147)

1817. “Ve senin ruhunda hiçbir kemalât ve ahlâk-ı âliyeye yer kalmayacak." (Ni: 147)

1818. “Demek her bir tabaka-i insaniye Risale-i Nur’a ruhunda büyük bir ihtiyaç duymakta ve ondan

istifade etmektedirler." (G: 230)

Page 170: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 170

1819. Ruhundaki

1820. “O vakit misafirleri kabul etmediğim halde, onun ruhundaki ihlas ve ileride Risale-i Nur’a

edeceği kıymetdar hizmeti, (Haşiye-1) güya hiss-i kablelvuku ile ruhum o gencin ruhunda okudu."

(L: 246)

1821. “Fakat kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur’an

ışığıyla hakikat-ı hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı

rivayetlerden anlaşılır." (Ş: 595)

1822. “Bu çizgi ve nakışlar ise, insanın ruhundaki istidad ve maânîye ve boynunda asılı bulunan amel

defterine delalet ediyorlar." (BMs: 210)

1823. “Kendi ruhundaki tahribatın dehşetine bak ve vicdanındaki zulümatın şiddetini gör ve

kalbindeki yütm ve ye’sin vahşetini anla!" (BMs: 568)

1824. “Ruhundaki imanla yanan meş’ale sönmez" (T: 9)

1825. ruhundaki şecaat-ı imaniye ile kat’î inanıyordu ki, dava ettiği hakikat bir gün milletçe

benimsenecek; bir Said, binler belki yüzbinler Said olacak." (T: 675)

1826. Ruhundan

1827. “Belki müridinin safvet-i ihlasıyla ve kuvvet-i irtibatıyla ve ona hasr-ı nazar ile o mürid başka

yolda aldığı füyuzatı, üstadının mir’at-ı ruhundan gelmiş görüyor." (L: 135)

1828. “Ve keza beşeriyet ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfezler açmıştır." (Ms: 123)

1829. “Belki müridinin safvet-i ihlasıyla ve kuvvet-i irtibatıyla ve ona hasr-ı nazarıyla, o mürid

başka yolda aldığı füyuzatı, üstadının mir’at-ı ruhundan gelmiş görüyor." (BMs: 307)

1830. “Fakat bu alâkadarlık, muvakkat cereyanlara kapılıp millet ve vatanını ve hükûmetin

menfaatini bazı şahısların muvakkat siyasetlerine tâbi’ etmek, belki aynını telakki etmek çok

yanlış olmakla beraber; o vatanperverlik, milletperverlik hissinden ve vazifesinden herkese

düşen vazife bir ise, kendi kalb ve ruhundan, idare-i şahsiye ve beytiye ve diniye ve hâkeza çok

dairelerde hakikî vazifedar olduğu hizmet ve alâka ve merak on, yirmi belki yüz’dür." (K: 38)

1831. Ruhunla

1832. “Ona karşı sen yüzün, ağzın, ruhunla o rahmet nesimine karşı teveccüh et, kendini mukabil

tut, tenkid elini uzatma, tutamazsın." (L: 128)

1833. “Ruhunla teneffüs et." (L: 128)

1834. “Ona karşı sen yüzün, ağzın, ruhunla o rahmet nesimine karşı teveccüh et, kendini mukabil

tut, tenkid elini uzatma, tutamazsın." (BMs: 335)

Page 171: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 171

1835. “Ruhunla teneffüs et; tereddüd eliyle baksan, tenkid ile el atsan, o yürür gider." (BMs: 335)

1836. Ruhunu

1837. “Ve o harb ise; nefis ve heva, cin ve ins şeytanlarına karşı mücahede edip günahlardan ve

ahlâk-ı rezileden kalb ve ruhunu helâket-i ebediyeden kurtarmaktır." (S: 23)

1838. “Herbirinin, bütün divan-ı eş’arının ruhunu eğer sıksan, elemkârane birer feryad damlar." (S:

215)

1839. “Çünki uzun bir hâdisenin ukde-i hayatiyesini ve ruhunu alır." (S: 404)

1840. “Belki o zîkemalin meyvelerini, neticelerini, manevî hüviyetini ve manasını, ruhlu ise ruhunu

ibka ediyor." (S: 556)

1841. “ruhunu ona gönderir." (S: 615)

1842. “Meselâ: Bir validenin evlâdının mes’udiyetlerinden ve istirahatlerinden, şefkat vasıtasıyla

aldığı lezzet, o derece kuvvetlidir ki; onların rahatı için ruhunu feda eder derecesine getirir."

(S: 622)

1843. “Kur’an ve iman hizmeti için Bediüzzaman’ın haysiyetini, şerefini, ruhunu, nefsini, hayatını

feda ettiği; maruz kaldığı o kadar şedid zulüm ve işkencelere ve giriftar edildiği çok musibet ve

belalara karşı gösterdiği son derece sabır, tahammül ve itidal, birer şahid-i sadık

hükmündedirler." (S: 757)

1844. “Her ölünün ruhunu, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm mı bizzât kabzediyor?" (M: 351)

1845. “Birinci Meslek: Azrail Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder." (M: 351)

1846. “Sağlam olarak câmiye gitmiş, namaz kılmış, orada ruhunu Rahman’a teslim eylemiş

(Rahmetullahi Aleyh)." (M: 358)

1847. “Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse; kalbini ve ruhunu kurtarır," (M:

416)

1848. "$ ile istikbalde en mühim bir fitnenin vukuu hazırlanırken kemal-i merhamet ve şefkatinden

İslâmlar içinde kan dökülmemek için ruhunu feda edip teslim-i nefs ederek Kur’an okurken

mazlumen şehid olmasını tercih eden Hazret-i Osman’ı da haber verdiği gibi, $ saltanat ve

hilafete kemal-i liyakat ve kahramanlıkla girdiği halde ve kemal-i zühd ve ibadet ve fakr ve

iktisadı ihtiyar eden ve rükû ve sücudda devamı ve kesreti herkesçe musaddak olan Hazret-i

Ali’nin (R.A.) istikbaldeki vaziyetini ve o fitneler içindeki harbleriyle mes’ul olmadığını ve niyeti

ve matlubu fazl-ı İlahî olduğunu haber veriyor." (L: 31)

Page 172: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 172

1849. “Hem küçük yavrularına çobanlık eden tavuk dahi, yavrularının hatırı için ruhunu feda eder,

ite atılır." (L: 124)

1850. “Valideler o sırr-ı şefkat ile, evlâdlarına karşı muhabbetlerine bir mükâfat, bir rüşvet

istemediklerine ve taleb etmediklerine delil; ruhunu, belki saadet-i uhreviyesini de onlar için

feda etmeleridir." (L: 133)

1851. “Evet bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda

etmesi ve hakikî bir ihlas ile vazife-i fıtriyesi itibariyle kendini evlâdına kurban etmesi

gösteriyor ki; hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var." (L: 199)

1852. “Evet kadınların şefkat cihetiyle bu kahramanlıklarını hiçbir ücret ve hiçbir mukabele

istemeyerek, hiçbir faide-i şahsiye, hiçbir gösteriş manası olmayarak ruhunu feda ettiklerine, o

şefkatın küçücük bir nümunesini taşıyan bir tavuğun yavrusunu kurtarmak için arslana saldırması

ve ruhunu feda etmesi isbat ediyor." (L: 201)

1853. “Tâ ki, gençliğinde hikmet-i ecnebiye veya fünun-u medeniye namı altındaki kısmen dalalet,

kısmen malayaniyat mes’eleleriyle ruhunu kirletmiş, kalbini hasta etmiş, nefsini şımartmış bir

kısım ihtiyarların ruhunda temizlik yapsın." (L: 239)

1854. “dünyanın gafletkârane gülmeleri, böyle ağlanacak acı hallerin perdesidir ve muvakkat ve

zevale maruzdur; elbette bîçare insanların ebedperest kalbini ve aşk-ı bekaya meftun olan

ruhunu güldürecek, sevindirecek, meşru dairesinde ve müteşekkirane, huzurkârane, gafletsiz,

masumane eğlencelerdir ve sevab cihetiyle bâki kalan sevinçlerdir." (L: 275)

1855. "Ve böyle faideleri ve neticeleri vermekle beraber; kendi yerinde, bu âlem-i şehadette zîruh

ise ruhunu ve hadsiz hâfızalarda ve sair elvah-ı mahfuzalarda suretini ve hüviyetini ve

tohumlarında ve yumurtacıklarında mahiyetinin kanunlarını ve bir nevi müstakbel hayatını ve

âlem-i gaybda ve daire-i esmada âyinedarlık ettiği kemalleri ve" (Ş: 14)

1856. "Fakat kendi vücuduna bedel ikinci derecede vücudları sayılan hem manası, hem hüviyet-i

misaliyesi ve sureti, hem neticeleri, hem mübarek ise sevabı, hem hakikatı gibi çok vücudlarını

bırakır, sonra perde altına girdiği gibi, aynen öyle de: Bu vücudum ve her zîhayatın vücudu,

zâhirî vücuddan gitse, zîruh ise hem ruhunu, hem manasını, hem hakikatını, hem misalini, hem

mahiyet-i şahsiyesinin dünyevî neticelerini ve uhrevî semerelerini, hem hüviyet ve suretini

hâfızalarda ve elvah-ı mahfuzada" (Ş: 69)

1857. “mütevatiren nev’-i insanın güneşleri, kamerleri, yıldızları olan bu üç cemaat-ı azîme ve bu üç

taife-i ehl-i hakikat ve beşerin kudsî kumandanları olan bu üç büyük ve âlî heyetlerin fermanları

ile verdikleri haberleri dinlemeyen ve saadet-i ebediyeye giden, onların gösterdikleri yol olan

sırat-ı müstakimde gitmeyenler, yüzde doksandokuz dehşetli tehlike ihtimalini nazara almayan

ve birtek muhbirin bir yolda tehlike var demesiyle o yolu bırakan başka uzun yolda hareket eden

bir adam, elbette ve elbette vaziyeti şudur ki: İki yolun -hadsiz muhbirlerin kat’î ihbarları ile-

Page 173: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 173

en kısa ve kolayı ve yüzde yüz Cennet ve saadet-i ebediyeyi kazandıranı bırakıp en dağdağalı ve

uzun ve sıkıntılı ve yüzde doksandokuz Cehennem hapsini ve şekavet-i daimeyi netice veren

yolunu ihtiyar ettiği halde, dünyada iki yolun, bir tek muhbirin yalan olabilir haberiyle yüzde

birtek ihtimal tehlike ve bir ay hapis imkânı bulunan kısa yolu bırakıp, menfaatsiz -yalnız

zararsız olduğu için- uzun yolu ihtiyar eden bedbaht, sarhoş divaneler gibi dehşetli ve uzakta

görünen ve ona musallat olan ejderhalara ehemmiyet vermez, sineklerle uğraşıyor, yalnız onlara

ehemmiyet verir derecede aklını, kalbini, ruhunu, insaniyetini kaybetmiş oluyor." (Ş: 197)

1858. “Birtek dostu için, ruhunu feda eden o bîçare insanın; binler, belki milyonlar, milyarlar

dostları ebedî bir müfarakat içinde idam olmalarını tevehhüm edip Cehennem azabından beter

bir elem -o düşünmek ucundan- göründüğü vakit, âhirete iman geldi, gözünü açtırdı ve perdeyi

kaldırdı." (Ş: 223)

1859. “Çünki meselâ: Valide ruhunu feda ettiği evlâdını daima tehlikelere maruz gördükçe titrer."

(Ş: 226)

1860. “senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes’ud olduğun umum akraba

ve asl u neslin seninle beraber idam olmasından, binler derece Cehennem’den ziyade senin

ruhunu ve kalbini ve mahiyet-i insaniyeni yandırır." (Ş: 230)

1861. “Ve o kibriya mertebeleri kalbine açıldıkça, ruhunu istila eden mükerrer ve hararetli" (Ş:

234)

1862. “Madem bu hapis arkadaşlarımız çoğu lüzum olsa vatanına ve milletine ve ahbabına

fedakârane ruhunu feda ettiren kahramanlık damarını taşıyorlar." (Ş: 501)

1863. “İkinci haletinde ise, ruhunda yüksek lezzetleri ve saadetleri hisseder; kalbini ikaz, vicdanını

tahrik edip ruhunu ihsas ettikçe, o saadetler ziyadeleşir ve ona manevî Cennetlerin kapıları

açılır." (İ: 29)

1864. “İşte böyle bir insanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren, ibadettir; istidadlarını inkişaf

ettiren, ibadettir; meyillerini temyiz ve tenzih ettiren, ibadettir; emellerini tahakkuk ettiren

ibadettir; fikirlerini tevsi’ ve intizam altına alan, ibadettir; şeheviye ve gazabiye kuvvelerini

hadd altına alan, ibadettir; zâhirî ve bâtınî uzuvlarını ve duygularını kirleten tabiat paslarını

izale eden, ibadettir; insanı mukadder olan kemalâtına yetiştiren, ibadettir; abd ile Mabud

arasında en yüksek ve en latif olan nisbet, ancak ibadettir." (İ: 85)

1865. “Çünki herbir insanın şu hakikî âlemden kendisine mahsus hayalî bir âlemi olduğu gibi, herkes

kendi meşrebine göre Kur’andan fehm ve iktibas ettiği (hâfızasında) kendisine has bir Kur’an

vardır ki, onun ruhunu terbiye, kalbini tedavi eder." (Ms: 140)

1866. “Ve İslâmiyet cihetiyle vahye istinad eden bütün edyan-ı semaviyenin ruhunu ve tasdiklerini

taşıyor." (Ms: 246)

Page 174: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 174

1867. “Hem küçük yavrularına çobanlık eden tavuk dahi, yavrularının hatırı için ruhunu feda eder."

(BMs: 325)

1868. “Kavuşturdular ruhunu, ervah-ı Enbiyaya ânın" (B: 115)

1869. “Güya Risale-i Nur yüz ondokuz parçasıyla, müellifi olan Üstadımıza bir taraftan hoşâmedî

etmek ve mahzun olan kalbine teselli vermek ve gamnâk ruhunu tatyib etmek ve diğer taraftan

da, sekiz seneden beri yaşadığı Barla’yı unutturmak ve o muhteşem çınar ağacını ve dostlarını ve

alâkadar olduğu şeylerden gelen firak hüznünü hatırlatmamak için, Cenab-ı Hak’tan yüz ondokuz

risalenin eliyle, yüz ondokuz bin kelimeleri diliyle dua etti, yağmur istedi." (B: 167)

1870. “Gayet sevdiğim bir talebem olan Hulusi Bey’in ruhunu sizde hissettim." (B: 328)

1871. “Arkamdaki zât demek Re’fet Bey’in kalb ve ruhunu taşıyor." (B: 340)

1872. “Ben tahmin ediyorum ki: Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında, selâmet-i kalbini

ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve

rızadır." (K: 123)

1873. “bize yardım etmeleri; ve Babacan da Âsım’ın ruhunu şâd edip, o sistemde yardımımıza

koşması; ve Zekâi de Lütfü’nün ruhunu mesrur edip, eski Zekâi gibi vazifesine sarılması ve

Marangoz Ahmed ve Kâtib Osman ve Mehmed Zühdü ve Nuri ve Tenekeci Mehmed gibi, eski

kıymetdar hizmetleriyle Isparta’yı nurlandıran diğerleri gibi, Kastamonu’nun tenvirine de

koşmaları; ve şimdi tanıdığım Mustafa ve Mustafa ve Mustafa ve Eyyüb, kalemleriyle, eski dost

gibi ümmiliğime yardım etmeleri; elbette şübhesiz $ müjdesini tam tasdik ederler." (K: 246)

1874. “Ba’dehu Denizli’ye başka başka perdelerle teşrifiniz, o zâtın ruhunu şâd u i’zaz için olduğunu

telakki etmiştim; ve az zaman sonra aynı isimde müteveffa Hasan Feyzi Efendi’nin Risale-i Nur’a

hürmetle birinci Hasan Feyzi’ye imtisalen istikbal etmesi ve Nurlara taaşşukla idhal-i envar

olması, bu kanaatımı kat kat ziyadeleştirdi." (E: 198)

1875. “Faidenin bir ciheti şudur ki: Bu kadar ağır şerait içinde öyle demir gibi sarsılmaz bir

hakikat var ki; ikiyüz bin Türk ruhunu ona feda edecek o hakikatın müşterisi bulunur." (E: 276)

1876. “Afyon’da bir-iki mütemerrid, bir zındık masonun iştirak ve teşvikiyle, o insanın bu tarz

ihanet etmek fikrine; hiçbir ihaneti kabul etmeyen Üstadımızın tahammül etmesinden ve

ehemmiyet vermediğinden şu hakikatı kat’iyen anladık ki: Bu vatan ve millete kendi yüzünden bir

zarar gelmemesi için haysiyetini, şerefini, nefsini, ruhunu, rahatını dahi feda etmiştir." (Em: 19)

1877. “Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri

konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türk’ün maddesini serbest bırakmaları, buna

mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle

başlamıştır." (Em: 32)

Page 175: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 175

1878. “Hem Risale-i Nur’un dört esasından bir esası şefkattir ve kadınlar şefkat kahramanı

bulunmasından, hattâ en korkağı da kahramancasına ruhunu yavrusuna feda eder." (Em: 48)

1879. “Dünya kadar büyük, has ve hususî dünyasının zeval ve firak ve âhirde tamamen mahvolmasını

düşünmesi, manevî bir cehennem gibi ruhunu ve vicdanını yandırıyor." (Em: 120)

1880. “Yirmisekiz seneden beri beş vilayet ve beş mahkeme ve beş vilayetin zabıtaları onun başına

ilişmedikleri halde, hususan bu defa İstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin

gözleri önünde, hem iki ayda yaya olarak heryeri gezdiği halde, hiçbir polis ilişmediği ve

Mahkeme-i Temyiz "bere yasak değil" diye karar verdiği, hem bütün kadınlar ve başı açık

gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadıklarından ve

giymesinde hiçbir maslahat bulunmadığından ve benim resmî bir vazifem olmadığından -ki resmî

bir libastır- bereyi giyenler de mes’ul olmazlar denildiği halde, hususan münzevi ve insanlar

arasına girmeyen ve Ramazan-ı Şerif’in içinde böyle hilaf-ı kanun en çirkin bir şey ile ruhunu

meşgul etmemek ve dünyayı hatırına getirmemek için has dostlarıyla dahi görüşmeyen, hattâ

şiddetli hasta olduğu halde, ruhu ve kalbi vücuduyla meşgul olmamak için ilâçları almayan ve

hekimleri çağırmayan bir adama şapka giydirmek," (Em: 165)

1881. “bir kulun ruhunu, hangi fâni emel ve arzular, hangi zavallı teveccüh ve iltifatlar ve hangi

pespaye gaye ve ihtiraslar tatmin, teskin ve teselli edebilir?" (T: 10)

1882. “Gizli dinsiz komiteleri, "İslâmî şeairleri birer birer kaldırarak İslâm ruhunu yok etmek,

Kur’anı toplatıp imha etmek" plânlarını güdüyorlardı." (T: 152)

1883. “Milletin ruhunu ve iradesini onlar gibi istihfaf etmesinler." (T: 639)

1884. “Bütün ömrü boyunca in’am-ı Hak olan hayatını, Türk Milletinin salah ve hakikî saadeti için

vakfetmiş; emr-i İlahî olan ruhunu feleğin hakikî mâliki Allah’a teslim edinceye kadar aynı yolda

yürümeğe azmetmiş; bina-yı sübhanî olan bedenini, yalnız Allah yolunda yıpratmış olan büyük bir

Müslüman, bugün "Demokrasi vardır" denilen bir gün, kalkıyor, yalnız "Allah" diyor, "Kitab"

diyor, "Resul" diyor ve gençliğe "Dikkat" diyor." (T: 656)

1885. “Yirmisekiz seneden beri beş vilayet ve beş mahkeme ve beş vilayetin zabıtaları onun başına

ilişmedikleri halde, hususan bu defa İstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin

gözleri önünde, hem iki ay da yaya olarak her yeri gezdiği halde, hiçbir polis ilişmediği ve hem

Mahkeme-i Temyiz bere yasak değil diye karar verdiği, hem bütün kadınlar ve başı açık

gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadıklarından ve

giymesinde hiçbir maslahat bulunmadığından ve benim resmî bir vazifem olmadığından -ki resmî

bir libastır- bereyi giyenler de mesul olmazlar denildiği halde; hususan münzevi ve insanlar

arasına girmeyen ve Ramazan-ı Şerifin içinde böyle hilaf-ı kanun en çirkin bir şey ile ruhunu

meşgul etmemek ve dünyayı hatırına getirmemek için has dostlarıyla dahi görüşmeyen, hattâ

şiddetli hasta olduğu halde, ruhu ve kalbi vücuduyla meşgul olmamak için ilâçları almayan ve

Page 176: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 176

hekimleri çağırmayan bir adama şapka giydirmek, ecnebi papazlara benzetmek için ona teklif

etmek ve adliye ile tehdid etmek, elbette zerre kadar vicdanı olan bundan nefret eder." (T:

666)

1886. “Bu din sayesindedir ki, Afrika zencileri medeniyet ruhunu temsil edebilmişler ve aralarında

adlî ve medenî idare tesis etmişlerdir." (Nç: 189)

1887. "kurtaran (5) ve istikbal ve âhiretimizi tekeffül eden (6) ve menafi-i umumiye olan

hukukullahı izinsiz tasarruftan sizi tahlis eden (7) ve hayat-ı milliyemizi muhafaza eden (8) ve

umum ezhanı manyetizmalandıran (9) ve ecanibe karşı metanetimizi ve kemalimizi ve

mevcudiyetimizi gösteren (10) ve sizi muahaze-i dünyeviye ve uhreviyeden kurtaran (11) ve

maksad ve neticede ittihad-ı umumiyeyi tesis eden (12) ve o ittihadın ruhu olan efkâr-ı âmmeyi

tevlid eden (13) ve çürük mesavi-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten

yasak eden (14) ve bizi Avrupa dilenciliğinden kurtaran (15) ve geri kaldığımız uzun mesafe-i

terakkide -sırr-ı i’caza binaen- bir zaman-ı kasîrede tayyettiren (16) ve Arab ve Turan ve İran

ve Sâmileri tevhid ederek az zamanla bize bir büyük kıymet veren (17) ve şahs-ı manevî-i

hükûmeti Müslüman gösteren (18) ve kanun-u esasînin ruhunu ve Onbirinci Madde’yi muhafaza

ile ve sizi hıns-ı yeminden kurtaran (19) ve Avrupa’nın eski zann-ı fasidlerini tekzib eden (20)

Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm hâtem-i enbiya ve şeriatın ebedî olduğunu tasdik ettiren

(21) ve" (H: 82)

1888. “Said-i hüşyarın safvet-i ruhunu, besalet ve şecaatini, fedakârlığındaki nihayetsizliğini

anlamak ve ona bağlanmak için, lisan-ı hamasetinden bu mezkûr mısraını söylemek kifayet eder."

(D: 7)

1889. “hem de meyl-i intikam ve garaz-ı şahsîsini feda etmediği halde, mağrurane millete ruhunu

feda etmek davasında bulunan.." (Mü: 13)

1890. “Onun kıymeti onu daimî ve sadakatla okuyanların ruhunu o kadar sarıyor, o kadar kendine

râm ve meftun ediyor ki; tahkikî iman mertebelerinde terakki eden o fedakârlardan birinin

başına bütün din düşmanları toplanıp Risale-i Nur’dan vazgeçirmeye çalışsalar yine muvaffak

olamazlar ve olamadılar." (G: 227)

1891. Hazret-i Azrail birdir, bir anda, her yerde eceli gelenlerin ruhunu kabzeder." (STİ: 92)

1892. Ruhunun

1893. “Elbette âlem-i mubsıratın anahtarı hükmünde olan gözünü ve mesmuat âlemindeki âyâtı

temaşa eden kulağını, Arş’a kadar beraber alması lâzım geldiği gibi; ruhunun hadsiz vezaife

medar olan âlât ve cihazatının makinesi hükmünde olan cism-i mübarekini dahi, tâ Arş’a kadar

beraber alması mukteza-yı akıl ve hikmettir." (S: 570)

Page 177: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 177

1894. “Halbuki senin şeametinle, kalbinin en derin köşelerinde ve ruhunun tâ esasında dalalet

darbesini yiyen ve o dalalet cihetiyle bütün emelleri inkıtaa uğrayan ve bütün elemleri ondan

neş’et eden bir bîçare insana hangi saadeti temin ediyorsun?" (L: 116)

1895. “Öyle ise kalbinin gözüyle, ruhunun nazarıyla kendini ona mukabil tut ve gözünü ona tevcih et,

bekle; belki kendi kendine gelir." (L: 128)

1896. “Hem beşerde, kalbinin selâmetine ve istirahatine ait öyle incecik ve gizli ve cüz’î matlabları

ve ruhunun bekasına ve saadetine medar öyle büyük ve muhit ve küllî maksadları var ki, onları

öyle bir zât verebilir ki, kalbin en ince ve görünmez perdelerini görür, lâkayd kalmız." (Ş: 16)

1897. “Âlem-i cismanîde tasarruf ettiği gibi, âlem-i ruhanîde gezer, âlem-i misale seyahat eder;

kendisi o âlemleri ziyarete gittiği gibi, o âlemler de, onun ruhunun âyinesinde temessül etmekle

iade-i ziyaret etmiş gibi olurlar." (İ: 178)

1898. “Hem nasılki hava, bizi yürümekten ta’vik etmediği ve su, bizi zehabdan men’etmediği gibi,

cam da ziyanın geçmesine mani olmadığı, hattâ kesif olan şeyler dahi, röntgen şuaının, akıl

nurunun, melek ruhunun nüfuzunu köstekleyemediği gibi; demir de hararetin akmasına,

elektriğin cereyanına mani olmadığı; ve hiçbir şey, cazibenin sereyanını, ruh ve hâdimlerinin

cevelanını ve akıl nurunun ve âlâtının seyeranını ta’vik etmidği gibi, kezalik, şu âlem dahi

ruhaniyatı deverandan, cinnîleri cevelandan şeytanları cereyandan ve melaikeleri seyerandan

men’ ve ta’vik edemez." (BMs: 275)

1899. “Halbuki senin şeametinle, kalbinin en derin köşelerinde ve ruhunun tâ esasında dalalet

darbesini yiyen ve o dalalet cihetiyle bütün emelleri inkıtaa uğrayan ve bütün elemleri ondan

neş’et eden bir bîçare insana hangi saadeti temin ediyorsun?" (BMs: 316)

1900. “Öyle ise kalbinin gözüyle, ruhunun nazarıyla kendini ona mukabil tut ve gözünü ona tevcih et,

bekle; belki kendi kendine gelir." (BMs: 335)

1901. “Fakat bu adam, kalbinin üstüne yüzlerce batman minnetlerin ağırlığını ve ruhunun omuzuna

hadsiz ehval ve korkuların ağır yüklerini bindirmeye mecbur oluyor." (BMs: 456)

1902. “Lâkin o adam, bu iki kıyyelik silâh ağırlığını taşımamaya bedel, batmanlarla korkuların

ağırlıklarını ruhunun omuzuna ve dört okkalık bir gıda çantasının ağırlık yüküne karşılık, yüzer

batman minnetler yükünü kalbinin beline yükler." (BMs: 457)

1903. “İşte o Avrupalı şahıs, bu teselli sebebiyle kendi ruhunun karanlıklarını ve kalbinin

yetimliklerini bir derece görmeyebilir." (BMs: 568)

1904. “Velevki onun sarhoş nefsi, kalb ve ruhunun azabını hissetmese bile." (BMs: 569)

1905. “Evet ehl-i iman için mûcib-i teessür şeyler, kendisini ıslah-ı hale irca’ etmek üzere,

ubudiyetle Hâlıkına yalvarırken, bir mülhidin uysal bir mahluk gibi sokularak, birkaç zaman hileli

Page 178: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 178

etvar gösterdikten sonra, ruhunun çirkinliği ile karşısındakine hücum ederek, kendine onu

benzetmek istemelerini ve hattâ karşısındaki mü’min hakkında, sû’-i zan ve sû’-i tefehhüme

düştüğünü görmektir." (B: 180)

1906. “Demek Kur’anın bir harfinin bir nüktesini, düşmanın güllelerine karşı terketmemiş; ruhunun

kurtulmasına tercih etmiş." (Em: 246)

1907. “Ve bu zamanda çok lâzım olan Kur’anın esrarına ehemmiyet vermekle, harb içinde ruhunun

muhafazasını dinlemeyerek, Kur’anın bir harfinin bir nüktesini beyan etmiş." (Em: 247)

1908. “Kalbinin feryadını ve ruhunun münacatını dinlemek için mağaralara kapandığı günlerde bile,

ibadet ve taattan, tefekkür ve murakabelerden feyiz ve huzur almanın zevkine ermiş olan bir

"Ârif-i Billah" idi." (T: 12)

1909. “İnsanın yüksek mahiyet ve ruhunun istediği hakikî saadet, ancak Kur’anın gösterdiği yolda ve

rıza-yı İlahînin parıldadığı ufuktadır." (T: 29)

1910. “Meydan-ı harbde, düşman karşısında, gülleler içerisinde; talebelerine cesaret vermek için

en elzem bir kahramanlığı fiilen göstermek emeliyle avcı hattında atını sağa sola döndürürken,

bu suretle cesaret-i imaniye ve şehamet-i İslâmiyeyi en a’lâ bir derecede bir kumandan

manasıyla îfa ederken, ruhunda ve niyetinde en âlî ve safî bir mertebe-i kemal olan sırr-ı ihlası

kaçırmamayı ehemmiyetle düşünmesi ve dikkat kesilmesi; onun zâhiren takdire şayan hizmet-i

diniyesi, fedakârane mücahedesi kadar, belki daha ziyade, ruhunun kemaline de delalet eder."

(T: 113)

1911. “gayet ağıra mal olur ki, ruhunun omuzuna yükleyeceği iki kıyyelik silâh bedeline, korkudan

gelen kantarlarla ağırlığı taşıyorsun." (Ni: 36)

1912. Ruhunuz

1913. “Böyle olmakla beraber, ulvî ruhunuz, âlî hamiyetiniz, hadden efzûn sabrınız, daha pek çok ve

pek güzel hasletleriniz üzerinde en bâriz izleri gözüken şefkatiniz, zalimler hakkında da hayır

dua etmek oluyor." (B: 222)

1914. Ruhunuza

1915. “Ruhunuza imanı giydirip, cehennem ateşine karşı zırhınız olduğu gibi;" (S: 261)

1916. “İkram osun ruhunuza ey Nurların naşirleri," (Ko: 119)

1917. Ruhunuzdan

1918. “Yalnız, bunca mesavi ve mütereddid hareketlerimle huzur-u sâmilerine lütfen kabulümde,

yüksek ruhunuzdan yağan samimî şefkat, hakikî re’fet, halimane iltifat, kerimane hüsn-ü

Page 179: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 179

kabulünüz beni bir takım ümidlere, ihtiyarsız muhabbetlere sevk ve büyük sürurlara gark etti."

(B: 375)

1919. “Muhlis beyanlarınız ve derunî tebrikleriniz, hep coşkun dinî aşkınızdan ve has nura

müstağrak ruhunuzdan doğma olduğundan, o Nur’un elektrizasyonuyla münevver kalbleri tehyiç

ve temevvüce düşürmemek mümkün değildir." (T: 737)

1920. Ruhunuzu

1921. “Uhrevîler diyarında olduğunuz zamanlarda dahi sizin ruhunuzu muazzeb edecek

hareketlerde bulunmayacaklarına emin olunuz." (B: 78)

1922. Ruhunuzun

1923. “Sadîkınızın zaîf ruhu, bu fâni hayatta olduğu gibi, bâki ve sermedî hayatta da inşâallah ulvî

ruhunuzun cenah-ı şefkatinden ayrılmayacaktır, ayrılamayacaktır ve ayıramayacaklardır." (B:

216)

1924. “Tarihinizi ve İslâmiyetinizi tahkir eden bir sû’-i kasd vesikasını yazan ve imza edenlere

hayatınızın hayatı, ruhunuzun ruhu bildiğiniz İslâmiyetiniz namına ve kâinatı ondört asır

ışıklandıran ve kudsî ve İlahî düsturlarıyla bin seneden beri milyonlar ecdadınızı nurlandıran ve

ebedî saadete sevkeden Kur’anınız namına ve o düstur-u Kur’ana ittiba’ eden yüzer milyon

ecdadınız namına, ahlâk-ı hasene ve namus muhafazası yolunda İslâmî terbiyenin ziyasıyla

nurlanan ve terbiye alan ve kadınlığın hakikî manasını ve hakikî güzelliğini yaşayışlarıyla ve

giyinişleriyle ve hayatlarıyla gösteren annelerinizin ve ninelerinizin ve hemşirelerinizin namına o

müfterilere, o tezyif ve tahkir savuranlara teessüfünüzü, tekdirinizi ve reddinizi bildiriniz."

(Em: 136)

1925. Ruhuyla

1926. “En ileri karakol, İslâmiyet ruhuyla tenevvür etmiş cinan." (S: 732)

1927. “A’lâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu, esfel-i safilîndeki Ebu Cehl’in ruhuyla bir

seviyede kalacaktı." (M: 44)

1928. “Hem meselâ: Cehennem azabını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennem’in

tehdidatını işittikçe istiğfar ile ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennem’in ademini

arzu ettiğinden, küçük bir emare ve bir şübhe, Cehennem’in inkârına cesaret veriyor." (L: 9)

1929. “bu âyet ona: "İntisab-ı imanî vesikasıyla Kadîr-i Mutlak olan öyle bir Sultan’a intisab edersin

ki: Dört yüz bin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat orduları, onun emri altında ve kabza-i

tasarrufunda bulunan hadsiz bir kudret ve kuvvet sahibine dayanabilirsin" diye manevî bir ders

verdiğini ve o dersle değil şimdiki düşmanlara, belki bütün dünyaya meydan okuyabilir bir

iktidar-ı imanî hissettiğini ve bütün ruhuyla beraber $ dediğini ifade etmiştir." (L: 423)

Page 180: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 180

1930. “O vakit insan ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur." (İ: 17)

1931. “Ve keza daire-i itikadda iken ruhuyla, imanıyla daire-i esbaba bakan da; esbaba kıymet

vermeyerek, Cebriye Mezhebi gibi tenbelcesine bir tevekkül ile nizam-ı âleme muhalefet eder."

(İ: 20)

1932. “Maahaza hangi surede tekerrür varsa, o surenin ruhuyla münasib olan bir vecih bizzât

kasdedilmekle, öteki vecihlerin istitradî ve tebeî zikirleri, belâgata münafî değildir." (İ: 31)

1933. “gelmesini tebşir ettikleri gibi, onların ve kitablarının sıdkına olan deliller, hakikatıyla,

ruhuyla Kur’anda ve" (İ: 49)

1934. “Sanki o zât, vahy-i İlahînin ma’kesi olan masum ruhuyla zaman ve mekânı tayyederek, o

zamanın en derin derelerine girmiş ve gördüğü gibi söylemiştir." (İ: 109)

1935. “İnsan bu duygularıyla ve keza cismiyle, ruhuyla, kalbiyle dünyanın herbir cüz’ünden istifade

edebilir; mâni’ yoktur." (İ: 186)

1936. “İhlası tam, vicdanı temiz, ruhu teslim, cismi latif, nesebi tahir kardeşlerimiz, bu ikaz ile

Cenab-ı Erhamürrâhimîn’e niyaz edip, "Ya Rabb, cümle ihvanımızı yaramaz şeylerden halas et ve

ihlas-ı tâmme ihsan et" dualarında, sâlif-ül arz haslet-i hamse-i âliye ve ehliyeden olmayan ve

kesafetli ruhuyla müteaddid nuru karıştıran ve zâhir haliyle sebeb-i risale olup, umumun dua ve

himmetlerini her an arzulayan, bu uğurda Risale-i Nur’a serfüru’ ve serfeda edenleri; Cenab-ı

Erhamürrâhimîn, Habib-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Kur’an-ı Hakîm ve hizb-ül Kur’an

hürmetine mağfiret buyurup, niyet edip taleb ettikleri hizmetinde muvaffak buyursun.." (B:

279)

1937. “Müslüman taburunun herbir neferine karşı, cem’iyet ve komitecilik ruhuyla mütesanid bir

cemaat gönderir." (K: 55)

1938. Ruh-u âcizanem

1939. “Efendim, her an Nurlar ile tegaddi eden ruh-u âcizanem, yine evvelki cuma günü mugaddi

bir nura muntazır iken, Yirmidokuzuncu Mektub’un Üçüncü Kısmını ihsan ve irsal buyurulmakla

fakir talebeniz müşerref ve müstefid ve minnetdar kalmıştır." (B: 81)

1940. Ruh-u âcizîye

1941. “marziyat-ı Rabbaniye ve tebligat-ı Ahmediyeyi bihakkın îfa ve icra ve i’lam ve infaz eden

elhak "matla’-i şems-i füyuzat" tabiriyle tavsif ve tazime mâsadak bulunan Nur risale-i

ferîdelerinden ruh-u âcizîye in’ikas eden ve sermaye-i kemteranemden olmayıp sırf Risalet-ün

Nur’un füyuzat ve lemaatından derip, çatıp yazdığım arîzalarım, mahza bir eser-i hüsn-ü

teveccüh-ü kerimaneleri olarak, Risalet-ün Nur sırasına idhal edilmesi hicabımı intac etmiştir."

(B: 48)

Page 181: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 181

1942. Ruh-u âlîsiyle

1943. “Herbir insan aklıyla hayal sür’atinde seyeranı, herbir veli kalbiyle berk sür’atinde cevelanı

ve cism-i nuranî olan herbir melek ruh sür’atinde Arştan Ferşe, Ferşten Arşa deveranı, ehl-i

Cennet’in insanları, Burak sür’atinde haşirden beşyüz sene fazla mesafeden Cennet’e çıkmaları

olduğu gibi; nur ve nur kabiliyetinde ve evliya kalblerinden daha latif ve emvatın ruhlarından ve

melaike cisimlerinden daha hafif ve cesed-i necmî ve beden-i misalîden daha zarif olan Ruh-u

Muhammediye’nin (A.S.M.) hadsiz vezaifine medar ve cihazatının mahzeni olan cism-i

Muhammedî (A.S.M.), elbette onun ruh-u âlîsiyle Arşa kadar beraber gidecektir." (S: 566)

1944. Ruh-u aslîyi

1945. “Ancak tavr-ı esasîyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden yeni izah tarzlarıyla,

zamanın fehmine uygun yeni ikna’ usûlleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilât ile îfa-i vazife ederler."

(Ş: 669)

1946. Ruh-u bâki

1947. “Evet görüyoruz ki: Güz mevsiminde üçyüzbin nevi zîhayat vefat namıyla terhis edilirken,

herbir nevi ve ferdin sahife-i amellerinin kutucukları ve işlediklerinin fihristeleri ve gelen

baharda işleyeceklerinin listeleri ve bir cihette bir nevi ruhları olan tohumlarını onların

yerlerinde Hafîz-i Zülcelal’in yed-i hikmetine emanet edildiğini ve incirin tohum ve çekirdekleri

gibi zerrecik o küçücük tohumları birer ruh-u bâki gibi incir ağacının bütün kavanin-i

hayatiyesini taşıyan ve bir kitab kadar kuvve-i hâfızada yazı misillü ağacın tarihçe-i hayatını

onda kader kalemiyle yazan, büyük bir kitab hükmüne" (Ş: 601)

1948. Ruh-u bâkiyi

1949. “Yani, herkes hayatına ve nefsine dikkat etse, bir ruh-u bâkiyi anlar." (S: 516)

1950. Ruh-u belâgatla

1951. “Maahaza on asırdan beri gelip geçen insanları şaşırtmak, yalnız fünun-u cedidenin

zuhurundan sonra gelen insanları memnun etmek; makam-ı irşada muhalif olduğu gibi, ruh-u

belâgatla da kabil-i te’lif değildir." (İ: 117)

1952. Ruh-u beşer

1953. “Şu kâinatın tılsım-ı muğlakını açan $ ruh-u beşer için saadet kapısını fetheden ne kadar

kıymetdar iki tılsım-ı müşkil-küşa olduğunu ve sabır ile Hâlıkına tevekkül ve iltica ve şükür ile

Rezzakından sual ve dua; ne kadar nâfi’ ve tiryak gibi iki ilâç olduğunu; ve Kur’an’ı dinlemek,

hükmüne inkıyad etmek, namazı kılmak, kebairi terk etmek; ebed-ül âbâd yolculuğunda ne kadar

mühim, değerli revnakdar bir bilet, bir zâd-ı âhiret, bir nur-u kabir olduğunu anlamak istersen;

şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle:" (S: 30)

Page 182: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 182

1954. “Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i Berzahı ifham ile, ruh-u beşer rahmet-i

Rahman’a ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır." (S: 42)

1955. “Ruh-u beşer, o tazyikten kurtulup, o gafletten sıyrılıp, o manasız ve bekasız şeylerden

çıkıp Kayyum-u Bâki olan Mün’im-i Hakikî’nin dergâhına gidip el bağlayarak, yekûn nimetlerine

şükür ve hamd edip ve istiane etmek ve celal ve azametine karşı rükû ile aczini izhar etmek ve

kemal-i bîzevaline ve cemal-i bîmisaline karşı secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilân

etmek demek olan zuhr namazını kılmak; ne kadar güzel, ne kadar hoş, ne kadar lâzım ve

münasib olduğunu anlamayan insan, insan değil..." (S: 43)

1956. "İşte akşam namazı için böyle bir vakitte, fıtraten bir Cemal-i Bâki’ye âyine-i müştak olan

ruh-u beşer, şu azîm işleri yapan ve bu cesîm âlemleri çeviren, tebdil eden Kadîm-i Lemyezel ve

Bâki-i Layezal’in arş-ı azametine yüzünü çevirip bu fânilerin üstünde "Allahü Ekber" deyip

onlardan ellerini çekip hizmet-i Mevlâ için el bağlayıp Daim-i Bâki’nin huzurunda kıyam edip

"Elhamdülillah" demekle; kusursuz kemaline, misilsiz cemaline, nihayetsiz rahmetine karşı hamd

ü sena edip $ demekle, muinsiz rububiyetine, şeriksiz uluhiyetine, vezirsiz saltanatına karşı arz-

ı ubudiyet ve istiane etmek, hem nihayetsiz kibriyasına, hadsiz kudretine ve acizsiz izzetine

karşı rükûa gidip bütün kâinatla beraber za’f ve aczini, fakr ve zilletini izhar etmekle,$ deyip

Rabb-ı Azîm’ini tesbih edip; hem zevalsiz cemal-i zâtına, tegayyürsüz sıfât-ı kudsiyesine,

tebeddülsüz kemal-i sermediyetine karşı secde edip hayret ve mahviyet içinde terk-i masiva ile

muhabbet ve ubudiyetini ilân edip, hem bütün fânilere bedel bir Cemil-i Bâki, bir Rahîm-i

Sermedî bulup, $ demekle zevalden münezzeh, kusurdan müberra Rabb-i A’lâsını takdis etmek;

sonra teşehhüd edip, oturup bütün mahlukatın tahiyyat-ı mübarekelerini ve salavat-ı

tayyibelerini kendi hesabına o Cemil-i Lemyezel ve Celil-i Lâyezal’e hediye edip ve Resul-i

Ekrem’ine selâm etmekle biatını tecdid ve evamirine itaatını izhar edip ve imanını tecdid ile

tenvir etmek için şu kasr-ı kâinatın intizam-ı hakîmanesini müşahede edip Sâni’-i Zülcelal’in

vahdaniyetine şehadet etmek; hem saltanat-ı rububiyetin dellâlı ve mübelliğ-i marziyatı ve

kitab-ı kâinatın tercüman-ı" (S: 44)

1957. “İşte nihayetsiz âciz, zaîf, hem nihayetsiz fakir, muhtaç, hem nihayetsiz bir istikbal

zulümatına dalmakta, hem nihayetsiz hâdisat içinde çalkanmakta olan ruh-u beşer, yatsı

namazını kılmak için şu manadaki işâ’da İbrahimvari $ deyip Mabud-u Lemyezel, Mahbub-u

Layezal’in dergâhına namaz ile iltica edip ve şu fâni âlemde ve fâni ömürde ve karanlık dünyada

ve karanlık istikbalde, bir Bâki-i Sermedî ile münacat edip bir parçacık bir sohbet-i bâkiye,

birkaç dakikacık bir ömr-ü bâki içinde dünyasına nur serpecek, istikbalini ışıklandıracak,

mevcudatın ve ahbabının firak ve zevalinden neş’et eden yaralarına merhem sürecek olan

Rahman-ı Rahîm’in iltifat-ı rahmetini ve nur-u hidayetini görüp istemek; hem muvakkaten onu

unutan ve gizlenen dünyayı, o dahi unutup," (S: 45)

1958. “Çiçekli ve meyveli koca nebatatın bir parça ruha benzeyen her birinin kanun-u teşekkülatı,

timsal-i sureti; zerrecikler gibi tohumlarda kemal-i intizamla, dağdağalı inkılablar içinde ibka ve

Page 183: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 183

muhafaza edilmesiyle, gayet cem’iyetli ve yüksek bir mahiyete mâlik, haricî bir vücud

giydirilmiş, zîşuur nuranî bir kanun-u emrî olan ruh-u beşer; ne derece beka ile merbut ve

alâkadar olduğu anlaşılır." (S: 76)

1959. “Yine Onuncu Söz’ün Altıncı Hakikatında isbat edildiği gibi; değil ruh-u beşer, hattâ en

basit tabakat-ı mevcudat dahi, fena için yaratılmamışlar; bir nevi bekaya mazhardırlar." (S:

516)

1960. “Elbette gayet cem’iyetli ve gayet yüksek bir mahiyete mâlik ve haricî vücud giydirilmiş ve

zîşuur ve zîhayat ve nurani kanun-u emrî olan ruh-u beşer, ne derece kat’iyetle bekaya mazhar

ve ebediyetle merbut ve sermediyetle alâkadar olduğunu anlamazsan, nasıl "Zîşuur bir insanım"

diyebilirsin?" (S: 516)

1961. “ünvanı, ne kadar sevilmeğe lâyıktırlar ve ne derece o iki isme ruh-u beşer muhtaç olduğunu

kıyas edebilirsin." (S: 642)

1962. “Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için" (M: 222)

1963. “Kâinatın ekser enva’ıyla alâkadar ve o alâkadarlık yüzünden perişan ve keşmekeş içinde

boğulmak derecesine gelen ruh-u beşer ve kalb-i insan $ kelimesinde bir melce’, bir halaskâr

bulur ki; onu bütün o" (M: 223)

1964. “İşte şu kelime, ruh-u beşer için şöyle bir müjde verir ki: İmanı elde eden ruh-u beşer;

manisiz, müdahalesiz, hailsiz, mümanaatsız, her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde o

ezel ve ebed ve hazain-i rahmet mâliki ve defain-i saadet sahibi olan Cemil-i Zülcelal, Kadîr-i

Zülkemal’in huzuruna girip, hacatını arzedebilir." (M: 224)

1965. “Hilkatin safveti ve en mükerremi olan ruh-u beşer, o iki nokta olmazsa en süfli, en berbad

bir mahluk olur." (Ms: 254)

1966. Ruh-u beşerde

1967. “Cevab: Cenab-ı Hak verdiği cüz’-i ihtiyarî ile ef’al-i ihtiyariye âlemini kesbiyle teşkil etmeğe

insanı mükellef kıldığı gibi, ruh-u beşerde vedîa olarak ekilen gayr-ı mütenahî tohumları

sulamak ve neşv ü nemalandırmak için de beşeri teklif ile mükellef kılmıştır." (İ: 164)

1968. “Bu nuranî şerit, kâinatta nizam-ı umumî şeklinde tecelli ederek silsilelerini kâinatın enva’ına

dağıtır iken, en acib silsilesini nev’-i beşere uzatmıştır ve ruh-u beşerde pek çok istidad ve

kabiliyetlerin tohumlarını ekmiştir." (İ: 173)

1969. Ruh-u beşere

Page 184: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 184

1970. “Bu derece âciz ve zaîf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim;

ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür, derk

eder." (S: 19)

1971. “Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehan ile ruh-u beşere bu cehennemî haleti hediye

ettin!" (L: 116)

1972. “Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehan ile ruh-u beşere bu cehennemî haleti hediye

ettin!" (BMs: 317)

1973. “Senin bir gözü kör dehan ile ruh-u beşere hediye ettiğin şu cehennemî haleti" (Ni: 86)

1974. Ruh-u beşerîyi

1975. “Şu dünya ve dünya içindeki ruh-u insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetlerini ve eğer

din-i hak olmazsa, dünya bir zindan olması ve dinsiz insan, en bedbaht mahluk olduğunu ve şu

âlemin tılsımını açan, ruh-u beşerîyi zulümattan kurtaran $ ve $ olduğunu anlamak istersen; şu

temsilî hikâyeciğe bak, dinle:" (S: 34)

1976. Ruh-u beşeri

1977. “$ ve $ âyetlerinin mealinde mahiyet-i dünya ve dünyada mahiyet-i insan ve insanda mahiyet-

i din hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını (Suhuf-u İbrahim’de aslı bulunan) güzel ve parlak bir

temsil ile tefsir etmekle beraber, dünyanın mahiyetini ve dünyadaki ruh-u insanı ve insandaki

dinin kıymetini göstermekle beraber, dinsiz insan en bedbaht mahluk olduğunu isbat etmekle ve

şu âlemin tılsımını açan ve ruh-u beşeri zulmetten kurtarmak çarelerini göstermekle beraber,

gayet latif ve güzel bir müvazene ile; fâsık olan bedbaht adamın müdhiş vaziyetini," (S: 777)

1978. “Ve keza ruh-u beşeri en ziyade sıkan, ayrılmalardan neş’et eden elemlerdir." (Ş: 757)

1979. Ruh-u beşerin

1980. “Ruh-u beşerin eşedd-i ihtiyaç ile muhtaç olduğu hakikî teselliyi nerede bulabilirsiniz?" (S:

634)

1981. “Madem şimdiye kadar böyle hakikatler hiç bir eserde görünmemiş ve işitilmemiştir;

yazılması çok muvafıktır ki, okuyan her ehl-i imanın, Kur’an-ı Hakîm’in hazain-i

nâmütenahiyesinden bir kısım cevahiri elde etmek suretiyle, hem ağniya-i maneviye adedine

dâhil olsun ve hem de künuz-u mahfiyeye ıttıla’ kesbetmek gibi, ruh-u beşerin en büyük

ihtiyacatını tatmin etmiş bulunsun." (B: 95)

1982. Ruh-u canım

1983. “Ey benim ruh-u canım Üstadım Hazretleri!" (B: 234)

Page 185: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 185

1984. Ruh-u canımızla

1985. “Tahkikî iman dersleriyle imanımızı kurtaran cihanbaha ve cihandeğer bir kıymette olan

Risale-i Nur’u bütün ruh-u canımızla, bütün mevcudiyetimizle seviyor ve tekrim" (S: 772)

1986. “Evvelâ: Receb-i Şerifinizi ve yarınki "Leyle-i Regaib"inizi ruh-u canımızla tebrik ederiz."

(Ş: 494)

1987. “Elli senelik bir manevî ibadet ömrünü ehl-i imana kazandırabilen Leyle-i Beratınızı ruh-u

canımızla tebrik ederiz." (Ş: 505)

1988. “Onu, bütün ruh-u canımızla bekliyoruz." (K: 83)

1989. Ruh-u canımla

1990. “Bütün ruh-u canımla bayramınızı tebrik ederim." (K: 116)

1991. “Evvelâ: $ senasına mazhar o gecelerinizi ve bayramınızı ruh-u canımla tebrik ederim." (Em:

129)

1992. “Evvelâ: Hem mübarek leyali-i aşerenizi, hem kudsî bayramınızı ruh-u canımla tebrik eder,

arz-ı hürmetlerimle Nur neşreden ellerinizden öper, kusuratımın affını istirham ederim." (Em:

148)

1993. “Ben bütün ruh-u canımla Maarif Vekili’ni tebrik ediyorum." (Em: 183)

1994. “Şimdi ben zehir hastalığı ile ziyade rahatsız vaziyette ve çok ihtiyarlık sebebiyle ellibeş

senelik bir gaye-i hayatımı görüp takib etmekten mahrum kaldığım gibi, Ankara’ya gidip şark

terakkiyatının anahtarı olan bu müesseseye çalışanları ruh-u canımla tebrik etmekten dahi

mahrum kalıyorum." (Em: 184)

1995. Ruh-u feza-yı candır

1996. “Cism-i velayette evliyaya ruh-u feza-yı candır bu" (E: 100)

1997. Ruh-u fıtrî

1998. “Râsih esaslarıyla, bâhir eserleriyle kürenin yarısıyla iltiham peyda etmiş, bir ruh-u fıtrî

olmuş; nasıl küsufa girer.." (S: 731)

1999. Ruh-u habis

2000. “Aynen öyle de, ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu

cihetiyle- cem’iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş,

Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor." (K: 55)

Page 186: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 186

2001. Ruh-u habisi

2002. "Fakat bazı mütemerrid ve muannid ve ölen herifin ruh-u habisi hükmünde bazı zındıklar, o

mağlubiyete karşı gelmek fikriyle, baştan aşağıya kadar Kur’an ve Peygamber (A.S.M.)

aleyhinde, fakat perde altında, aynen münazara-i şeytaniye bahsinde hizb-üş" (K: 150)

2003. “Kardeşimiz Sabri’nin mektubunda, muannid mülhidlerin Risale-i Nur’un cereyanına karşı

kurdukları çürük ve vâhî hud’aları, örümcek ağı ve yuvası gibi kuvvetsiz ve o şeytanet perdeleri

kıymetsiz ve mukavemetsizdir, Risale-i Nur’a karşı yırtılır ve yırtılacak dediği gibi; bu zındık ve

muannid ve mütemerrid ve ölen herifin ruh-u habisi olan zındığın yazdığı ve zâhiren

Müslümanlara Türkçülük lehinde, fakat hakikatta Kur’an ve Peygamber’in (A.S.M.) azamet ve

haşmet-i maneviyelerini kırmak ve hiçe indirmek ve âdileştirmek niyetiyle yazılan bu matbu’

eser de, Mu’cizat-ı Kur’aniye ve Mu’cizat-ı Ahmediye’ye (A.S.M.) karşı örümcek ağı da olamaz,

parçalanır." (K: 151)

2004. “Ey Avrupa’nın ruh-u habisi!" (Ni: 95)

2005. Ruh-u hayvanîdir

2006. “Sual: Sa’d-ı Taftazanî, biri hayvanî diğeri insanî olmak üzere ruhu ikiye taksim ettikten

sonra, "Mevte maruz kalan yalnız ruh-u hayvanîdir, ruh-u insanî ise mahluk değildir ve onun ile

Allah beyninde nisbet ve sebeb yoktur, cesed ile kaim olmayıp müstakill-i bizzâttır" demesinin

sebebi ve izahı?" (B: 258)

2007. Ruh-u hizmetine

2008. “Halbuki Kur’an-ı Hakîm’in ruh-u hizmetine zıd olan bu vaziyetimden şeytan-ı cinnî ve insî

istifade etmekle beraber hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu." (L: 44)

2009. Ruh-u iman

2010. “Yoksa bazıların zannınca iman dimağda olsa; ruh-u iman olan hakkalyakîne, ihtimalât-ı

kesîre olur birer hasm-i bîeman." (S: 732)

2011. Ruh-u insan

2012. "Şimdi ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ihsana karşı perestiş eden ve firaktan

müteellim olan ruh-u insan, kalkıp abdest alıp şu asr vaktinde ikindi namazını kılmak için Kadîm-i

Bâki ve Kayyum-u Sermedî’nin dergâh-ı Samedaniyesine arz-ı münacat ederek, zevalsiz ve

nihayetsiz rahmetinin iltifatına iltica edip, hesabsız nimetlerine karşı şükür ve hamd ederek,

izzet-i rububiyetine karşı zelilane rükûa gidip, sermediyet-i uluhiyetine karşı mahviyetkârane

secde ederek, hakikî bir teselli-i kalb, bir rahat-ı ruh bulup huzur-u kibriyasında kemerbeste-i

ubudiyet olmak demek olan asr namazını kılmak, ne kadar ulvî bir vazife, ne kadar münasib bir

hizmet, ne kadar" (S: 43)

Page 187: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 187

2013. “Ve cesed-i insan; havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu gibi, ruh-u insan da namaza muhtaç

bulunduğunu gayet kat’î bir surette beyan eder." (S: 778)

2014. “Hem onsuz mevcudat adedince ruh-u insan üstüne elemler yığılır." (BMs: 260)

2015. “Ey mükemmel ruh-u insan, söyleyen düsturunu!" (Ko: 112)

2016. Ruh-u insanı

2017. “$ ve $ âyetlerinin mealinde mahiyet-i dünya ve dünyada mahiyet-i insan ve insanda mahiyet-

i din hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını (Suhuf-u İbrahim’de aslı bulunan) güzel ve parlak bir

temsil ile tefsir etmekle beraber, dünyanın mahiyetini ve dünyadaki ruh-u insanı ve insandaki

dinin kıymetini göstermekle beraber, dinsiz insan en bedbaht mahluk olduğunu isbat etmekle ve

şu âlemin tılsımını açan ve ruh-u beşeri zulmetten kurtarmak çarelerini göstermekle beraber,

gayet latif ve güzel bir müvazene ile; fâsık olan bedbaht adamın müdhiş vaziyetini," (S: 777)

2018. Ruh-u insanın

2019. “Saniyeleri seneler hükmüne geçtiğini ve Bâki-i Zülcelal’i tanımayan ruh-u insanın seneleri,

saniyeler hükmünde olduğunu beyan edip isbat eden kıymetdar bir risaledir." (L: 376)

2020. “Ruh-u insanın nazarını akıl ve kalbini ve muhayyilesini "Bismillah" ile kâinat sîmasına, "Er-

Rahman" ile arz sîmasına, "Er-Rahîm" ile ebna-yı cinsinin sîma-yı manevîsine dağıtıyor." (B: 188)

2021. Ruh-u insanî

2022. “Şu dünya ve dünya içindeki ruh-u insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetlerini ve eğer

din-i hak olmazsa, dünya bir zindan olması ve dinsiz insan, en bedbaht mahluk olduğunu ve şu

âlemin tılsımını açan, ruh-u beşerîyi zulümattan kurtaran $ ve $ olduğunu anlamak istersen; şu

temsilî hikâyeciğe bak, dinle:" (S: 34)

2023. “Elbette ruh-u insanî, değil yalnız beka ile, belki ebed-ül âbâd ile alâkadar olmak lâzım

gelir." (S: 518)

2024. “BİRİNCİ KELİME: $ da şöyle bir müjde var ki: Hadsiz hacata mübtela, nihayetsiz a’danın

hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdad bulur ki, bütün hacatını

temin edecek bir hazine-i rahmet kapısını ona açar ve öyle bir nokta-i istinad bulur ki, bütün

a’dasının şerrinden emin edecek bir kudret-i mutlakanın sahibi olan kendi Mabudunu ve Hâlıkını

bildirir ve tanıttırır, sahibini gösterir, Mâliki kim olduğunu irae eder." (M: 223)

2025. “Beka için halkedilen ve bekaya âşık olan ruh-u insanî, Bâki-i Zülcelal’e karşı münasebet-i

hakikiyesini bilse, fâni ömrünü bâki bir ömre tebdil eder." (L: 376)

2026. “Ruh-u insanî gayr-ı mütenahî ihtiyaçlara giriftar, gayr-ı mütenahî elemlere mahaldir." (Ms:

147)

Page 188: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 188

2027. “Çünki onunla ruh-u insanî, idam karanlıklarından ve kâinatların vahşetinden ve matem-i

umumîden ve ..." (BMs: 118)

2028. “Sual: Sa’d-ı Taftazanî, biri hayvanî diğeri insanî olmak üzere ruhu ikiye taksim ettikten

sonra, "Mevte maruz kalan yalnız ruh-u hayvanîdir, ruh-u insanî ise mahluk değildir ve onun ile

Allah beyninde nisbet ve sebeb yoktur, cesed ile kaim olmayıp müstakill-i bizzâttır" demesinin

sebebi ve izahı?" (B: 258)

2029. Ruh-u insanîde

2030. “Malûmdur ki, insanın şu sahifelerinde yazılan o kelimeler, harfler, noktalar, harekeler, ruh-

u insanîde bulunan manalara, maneviyatlara delalet ettikleri gibi, fıtratında kader tarafından

yazılan mektublara da işaretleri vardır." (Ms: 103)

2031. Ruh-u insanîden

2032. “İdam ise Cevvad-ı Mutlak’ın hadsiz merhameti müsaade etmez ve nihayetsiz cûdu bırakmaz

ki, verdiği nimet-i vücudu o nimet-i vücuda pek müştak ve lâyık olan ruh-u insanîden geri alsın."

(S: 517)

2033. Ruh-u insanîdir

2034. “İşte o âyinedar müştak, o dellâl mütefekkir, o muhtaç müteşekkir; en başta ruh-u

insanîdir." (S: 516)

2035. Ruh-u insanînin

2036. “Hem onsuz ruh-u insanînin emellerinin ufûl etmesi, pek elîm bir elemdir." (BMs: 259)

2037. Ruh-u insaniyetin

2038. “O ise eşref ve ahsen-i mahlukat olan ruh-u insaniyetin her şeyden ziyade perişan olduğunu

istilzam eder." (Ms: 255)

2039. Ruh-u İslâmı

2040. “Herbir şeair bir hoca-i dânâdır, ruh-u İslâmı daim enzara ders veriyor." (S: 731)

2041. Ruh-u kâfir

2042. “Diğeri, ruh-u kâfir ve kalb-i fâsıktır ve o iki tarîkten sağ ise, tarîk-i Kur’an ve iman’dır."

(S: 38)

2043. “Diğeri ruh-u kâfir ile kalb-i fâsıktır." (BMs: 463)

2044. Ruh-u kâinattan

Page 189: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 189

2045. “ve ruh dahi, hayatın hâlis ve safi bir cevheri ve sabit ve müstakil zâtıdır; öyle de maddî ve

manevî hayat-ı Muhammediye (A.S.M.) dahi, hayat ve ruh-u kâinattan süzülmüş hülâsat-ül

hülâsadır.." (L: 336)

2046. Ruh-u kemteranemin

2047. “Çoktan beri ruh-u kemteranemin son derece müştak bulunduğu ve her bir kelimesi birer

elmas mahzeni olan şu Yirmisekizinci risale-i pür-nurlarını, lehülhamd kıraat ve istinsaha

muvaffak oldum." (B: 43)

2048. Ruh-u kudsîsi

2049. “Ruh-u kudsîsi hissetmiş, görmüş." (St: 150)

2050. Ruh-u manevîsi

2051. “Eğer o cem’iyet, imtizaç edip ittihad şeklini alsa, onu temsil edecek bir şahs-ı manevîsi, bir

nevi ruh-u manevîsi ve vazife-i tesbihiyesini görecek bir melek-i müekkeli olacaktır." (S: 165)

2052. “Eğer o çekirdek, o manevî cihazatını $ nın emr-i tekvinîsini imtisal edip hüsn-ü istimal etse;

o dar âlemden çıkacak, meyvedar koca bir ağaç olmakla küçücük cüz’î hakikatı ve ruh-u

manevîsi, büyük bir hakikat-ı külliye suretini alacaktır." (S: 321)

2053. “O heyetin bir ruh-u manevîsi hükmüne geçer." (Em: 89)

2054. Ruh-u Muhammediye'nin

2055. “Herbir insan aklıyla hayal sür’atinde seyeranı, herbir veli kalbiyle berk sür’atinde cevelanı

ve cism-i nuranî olan herbir melek ruh sür’atinde Arştan Ferşe, Ferşten Arşa deveranı, ehl-i

Cennet’in insanları, Burak sür’atinde haşirden beşyüz sene fazla mesafeden Cennet’e çıkmaları

olduğu gibi; nur ve nur kabiliyetinde ve evliya kalblerinden daha latif ve emvatın ruhlarından ve

melaike cisimlerinden daha hafif ve cesed-i necmî ve beden-i misalîden daha zarif olan Ruh-u

Muhammediye’nin (A.S.M.) hadsiz vezaifine medar ve cihazatının mahzeni olan cism-i

Muhammedî (A.S.M.), elbette onun ruh-u âlîsiyle Arşa kadar beraber gidecektir." (S: 566)

2056. Ruh-u mü'min

2057. “O iki kardeş ise, biri ruh-u mü’min ve kalb-i sâlihtir." (S: 38)

2058. “İşte eğer temsilin inceliklerini fehmettin ise, hakikata bakan tatbikî vecihlerini de dinle:

Amma o iki kardeş, birisi ruh-u mü’min ile kalb-i sâlihtir." (BMs: 463)

2059. “O iki kardeş, ruh-u mü’min ile ruh-u kâfirdir; kalb-i sâlih ile kalb-i fâsıktır." (Ni: 20)

2060. Ruh-u nafizdir

Page 190: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 190

2061. “Hem öyle bir ruh-u nafizdir ki, onunla meyyit olan hâlât, dirilip canlı, hayatdar ibadetlere

çevrilirler." (BMs: 148)

2062. Ruh-u nuranînin

2063. “Bir ruh-u nuranînin, kendi mir’atlarında timsalleri oluyor birer hayy-ı murtabıt; aynı

olmazsa eğer, gayrı dahi olmayıp" (S: 705)

2064. “Bir ruh-u nuranînin kendi âyinelerinde olan timsalleri, birer hayy-ı murtabıttır; aynı olmasa

da, gayrı da değildir." (M: 471)

2065. Ruh-u ruhumuz

2066. “O iman-ı billahtır ki ziya-i ruhumuz, hem nur-u hayatımız, hem de ruh-u ruhumuz." (S: 742)

2067. Ruh-u Şeriattan

2068. “Demek şu zamanın nazarı, ruh-u Şeriattan yabanidir." (S: 482)

2069. Ruh-ul Emîn

2070. “Eş’iya Paygamber’in kitabında, Kırkikinci Babında şu âyet vardır: "Hak Sübhanehu âhir

zamanda, kendinin ıstıfagerde ve bergüzidesi kulunu ba’s edecek ve ona Ruh-ul Emîn Hazret-i

Cibril’i yollayıp, din-i İlahîsini ona talim ettirecek." (M: 168)

2071. Ruh-ül Emîn'in

2072. “Ve o dahi, Ruh-ül Emîn’in talimi veçhile nâsa talim eyliyecek ve beyn-en nâs hak ile

hükmedecektir." (M: 168)

2073. Ruhaniyet-i Peygamberî

2074. “Altun yaldızla yazılması lâzımgelen eser-i âlînizde, Resul-i Mücteba Aleyhi Ekmelüttehaya

Efendimiz Hazretlerine dil uzatan hâin-i bîdin olan mülhid hâinlerin kuruyası dillerini, inayet-i

İlahî ve ruhaniyet-i Peygamberî ve şeriat kılıncı ile kesmeğe muvaffak olduğunuz şu eser-i

bergüzidenizi Cenab-ı Hak ind-i İlahîsinde ve nezd-i Peygamberîde kabul eylesin." (B: 46)

2075. Ruh olurdu

2076. “Şayet nevilerdeki kanunlara kudret-i ezeliye bir vücud-u haricî giydirseydi, ruh olurdu."

(M: 470)

2077. Ruh proğramını

Page 191: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 191

2078. “Evet en büyük bir ağacın ruh proğramını bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte dercedip,

muhafaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz; vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder denilir mi?"

(S: 81)

2079. Ruh sıkıntısının

2080. “Ye’s, dalalet-i fikrin; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba’ıdır." (M: 477)

2081. Ruh vaziyetine

2082. “Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği

için, dünyevî hacatını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir

ruh vaziyetine girerek; savmı ile, Samediyete bir nevi âyinedarlık etmektir." (M: 402)

2083. Ruh u can

2084. “İnşâallah Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve emsalleri gibi ruh u can ile alâkadar ve

Hüsrev’e tam kardeş olacak; meşreb ihtilafı daha tesir etmeyecek." (Em: 46)

2085. Ruh u canı

2086. “Eğer hakikî şefkat sû’-i istimal edilmeyerek, bîçare veledini haps-i ebedî olan Cehennem’den

ve îdam-ı ebedî olan dalalet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkat sırrı ile çalışsa; o veledin

bütün ettiği hasenatının bir misli, validesinin defter-i a’maline geçeceğinden, validesinin

vefatından sonra her vakit hasenatları ile ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi, âhirette de değil

davacı olmak, bütün ruh u canı ile şefaatçı olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlâd olur." (L:

200)

2087. Ruh u canımız

2088. “O kudsî üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz." (K: 183)

2089. Ruh u canımızla

2090. “Mübarek ramazan-ı şerifinizi bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (Ş: 508)

2091. “Sâlisen: Leyle-i Kadr’inizi, hem bu gelen bayramınızı bütün ruh u canımızla tebrik ve tes’id

ediyoruz." (K: 97)

2092. “Âhir fıkrasında, Muhbir-i Sadık’ın haber verdiği "Manevî fütuhat yapmak ve zulümatı

dağıtmak, zaman ve zemin hemen hemen gelmesi" diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i

İlahiyeden niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz." (K: 107)

2093. “Umum kardeşlerimizin gelecek mübarek Ramazan-ı Şerifinizi ve geçmiş Berat gecelerinizi

bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 51)

Page 192: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 192

2094. “Ve Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan zâtlara -bilhassa- birer birer selâm ve umumunun

Ramazan’larını ve Leyle-i Kadir’lerini ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 59)

2095. “Sizin mübarek Ramazanınızı ve Leyle-i Kadrinizi ve bayramınızı bütün ruh u canımızla

tebrik ve tes’id ediyoruz." (E: 69)

2096. “ve kudsî bayramınızı ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 94)

2097. “İşte bu mezkûr kardeşlerimizin her biri temsil ettikleri kendilerine ve arkadaşlarına ayrı

ayrı ruh u canımızla maddî ve manevî bayramlarını tebrik ediyoruz ve büyük Re’fet kardeşimize,

binler safalar ile geldin deriz." (E: 96)

2098. “Evvelâ: Sizleri, birinci vazife-i Nuriyeyi, Asâ-yı Musa’ya ait hizmete başlamanızı tebrik ve

Isparta’nızı diyanette ve âdâb-ı İslâmiyede geri değil, ileri gitmesini ruh u canımızla tahsin ve

tebrik ediyoruz." (E: 110)

2099. "İki kahraman kardeşin ve Mu’cizat-ı Ahmediye’de yedi çocuğun bir cihette bir sekizincisi

hükmüne geçen Süleyman Rüşdü’nün mübarek kerimesinin makine ile Zülfikar-ı Mu’cizat’a

çalışmasını ve Hüsrev ve Tahirî’nin şirin ve dikkatli yazılarını teksir etmeğe fedakârane deruhde

etmelerini bütün ruh u canımızla onları tebrik ederek, şimdiye kadar pek fevkalâde Nurlara

ettikleri kıymetdar ve meyvedar sâbık hizmetlerine karşı, Risale-i Nur hesabına binler

mâşâallah ve bârekâllah" (E: 173)

2100. “Bütün ruh u canımızla onları tebrik ederiz ve bu pek büyük vazifede ihtiyat ve dikkatin

lüzumunu ihtar ederiz." (E: 174)

2101. “Bu kahraman Nazif kardeşimize ve gayet ciddî ve sebatkâr ve tam alâkadar İnebolu

Nurcularına ve Ahmed Kureyşî ve rüfekalarına, hem bayramlarını, hem devamlı hizmetlerini, hem

yüksek sadakatlarını, hem Zülfikar’ın tab’ ve muvaffakıyetini, hem Salahaddin’in Câmi-ül

Ezher’le Medreset-üz Zehra’nın münasebetini temine çalışmasını ruh u canımızla tebrik

ediyoruz." (E: 183)

2102. “Bütün bu elîm acılara mukabil, inayet-i İlahiye imdada geldi; hem kendimi, hem onu, hem

Nurcuları mesrurane ruh u canımızla ta’ziye içinde tebrik ettim." (E: 186)

2103. “tarzda yazdığı ve Nur fabrikasında tam çalışkan bir arkadaşı ve sadık bir vârisi olan Hâfız

Mustafa’nın eline emanet bırakılan bütün Risale-i Nur eczaları onun eline geçmesini temin eden

Ahmed Fuad’ı ve emaneti ona teslim eden kardeşimiz Hâfız Mustafa’yı ve Safranbolu

memleketini ve oradaki kardeşlerimizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 197)

2104. “Ve Nurlar hesabına bütün ruh u canımızla biz dünyada kaldıkça ona dua-yı rahmet etmeğe

ve Hâfız Ali ve Hasan Feyzi ortasında daima bütün manevî kazançlarımıza hissedar etmeğe kat’î

karar verdik." (E: 202)

Page 193: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 193

2105. “Sizlere onların harfleri adedince "Bârekallah, veffekakümüllah ve es’adekümüllahü fi-d

dâreyn" deyip ruh u canımızla sizi tebrik ettiğimiz gibi, bu memleketi de tebrik ederiz." (E:

207)

2106. “Seni ve kardeşin kahraman Burhan’ı ve senin iki mübarek, masum evlâdını ve senin hane

halkını, Risale-i Nur namına ve umum şakirdler hesabına, ruh u canımızla sizi tebrik ediyoruz."

(E: 212)

2107. “Evvelâ: Bütün ruh u canımızla geçmiş rahmetli ve bereketli ve kerametli ve yağmurlu

Mi’rac-ı Şerifinizi tebrik ve emsal-i kesîresiyle müşerref olmaklığınızı rahmet-i İlahiyeden

niyaz ediyoruz." (E: 235)

2108. “Evvelâ: Bütün ruh u canımızla, geçen Leyle-i Beratınızı tebrik ediyoruz." (E: 238)

2109. “Alil Ali Osman ve Çilingir Ali, Nur’un pek çalışkan kardeşlerimizin tebriklerini ruh u

canımızla hem bayramlarını, hem Leyle-i Kadir’lerini, hem hârika ve kıymetli ve çok sevablı

hizmet-i Nuriyelerini tebrik ediyoruz ve muvaffakıyetlerine ve mahfuziyetlerine dua ediyoruz."

(E: 250)

2110. “Sâlisen: Daday’lı ehemmiyetli muallimlerden ve kıymetli Nur naşirlerinden Hâfız Hasan’ın ve

Nurcu iki mübarek mahdumlarının, Doktor Hakkı ve Hüsnü ve Araç’lı Tahir’in ve Daday’daki Fuad

gibi kıymetli kardeşlerimizin bayram tebriklerine mukabil, ruh u canımızla hem geçmiş

bayramlarını, hem Nur hizmetinde sebatkârane muvaffakıyetlerini tebrik ediyoruz." (E: 252)

2111. “Evvelâ: Bu sene hacc-ı ekber manasını taşıyan leyali-i aşerenizi ruh u canımızla tebrik

ederiz." (E: 262)

2112. “Râbian: Bu dakikada Kastamonu Hüsrev’i Mehmed Feyzi’nin tebrik ve Nur fütuhatının

müjdelerini hâvi parlak, güzel mektubunu aldım ve o kıymetli kardeşimiz başta olarak Hilmi,

Emin, Beşkardeş’ler, Ulviye’ler, Zehra’lar, Lütfiye’ler gibi Nurcu hemşirelerimizin hem leyali-i

aşerelerini, hem bayramlarını ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (E: 265)

2113. “Biz onların umumunun hem bayramlarını tebrik ediyoruz, hem yeni şakird olmak isteyenleri

ruh u canımızla kabul ediyoruz." (E: 270)

2114. “Öyle bir kahraman Nurcunun öyle hakikatlı, muhterem dindar refikasının Nurlara fedai ve

hâdim olarak verdikleri masum evlâdlarını ruh u canımızla Nur’un masumlar dairesinde kabul

ediyoruz." (E: 274)

2115. “Evvelâ: Sizin muvaffakıyetinizi ve sebatınızı ve Yirmidokuzuncu Söz’ün elifler kerametini

muhafazasıyla mumlu kâğıtlara yazılmasını ve çalışmanıza fütur gelmemesini ruh u canımızla

tebrik ediyoruz." (E: 283)

Page 194: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 194

2116. “Evvelâ: Hem Medreset-üz Zehra şakirdlerini, hususan Mübarekler Heyetini ve Isparta

Vilayetini merhum Hâfız Mustafa’nın vefatıyla ta’ziye ile Hâfız Mustafa’yı tam vazifesini

yapmasıyla yirmi senede ikinci bir Hâfız Ali olarak yirmi seneden beri usanmadan, sarsılmadan

Nurların neşrine çalışmasını, bütün ruh u canımızla tebrik, hem onu, hem Isparta Vilayetini,

hem Medreset-üz Zehra’yı tebrik ediyoruz." (Em: 12)

2117. “Evvelâ: Seksen küsur sene ibadetli bir ömr-ü bâkiyi temin eden Ramazan-ı Şerifinizi bütün

ruh u canımızla tebrik ve her gecesi bir nevi Leyle-i Kadir hükmünde hakkımızda menfaatdar

olmasını niyaz ederiz." (Em: 17)

2118. “Haleb’de İhvan-ı Müslimîn a’zasının bana yazdığı tebriğe mukabil onu ve İhvan-ı Müslimîn’i

ruh u canımızla tebrik edip "Binler bârekâllah!” (Em: 34)

2119. “Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlarını ehl-i dalaletin tecavüzatından

muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve

kardeşiz, fakat siyaset noktasında değil." (Em: 36)

2120. “Evvelâ: Bütün ruh u canımızla sizin faaliyetinizi ve muvaffakıyetinizi tebrik ediyoruz." (Em:

36)

2121. “Medreset-üz Zehra erkânlarının hârika ve müessir ve âlem-i İslâm’a menfaatli hizmet-i

Nuriyelerini bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (Em: 45)

2122. “Bütün ruh u canımızla bayramlarınızı, hem bu sene serbestçe hâlisane hacca gidenlerin

bayramlarını, hem bu vatandaki istibdadın kırılmasıyla hürriyet-i şer’iyeye bu milletin

mazhariyete başlamasını ve bu milletin bu manevî bayramını ve âlem-i İslâm’ın ittifakkârane

intibahlarının manevî bayramlarını ve Risale-i Nur’un hakikat-ı Kur’aniyeye dair verdikleri

haberlerini zamanın tasdik etmelerini ve en geniş bir daire o manevî envar-ı Kur’aniyeye, beşer

ihtiyacını hissetmesini tebrik ediyoruz." (Em: 47)

2123. “Evvelâ: Ruh u canımızla sizin Ankara gibi yerde hârika bir tarzda hizmet-i Nuriyenizi

tebrik ediyoruz." (Em: 55)

2124. “Sağ-sol tabiri yerine, hak ve hakikat ve Kur’an ve iman kuvvetine dayanıp bu vatanı küfr-ü

mutlaktan, anarşilikten, zendekadan ve onların dehşetli tahribatlarından kurtarmağa

çalışmalarını rahmet-i İlahiyeden bütün ruh u canımızla niyaz ve rica ediyoruz." (Em: 59)

2125. “Evvelâ: Bütün ruh u canımızla Receb-i Şerifinizi ve şuhur-u selâsenizi tebrik edip Cenab-ı

Erhamürrâhimînden niyaz ediyoruz ki hakkınızda ve hakkımızda seksen sene bir manevî ömr-ü

bâki kazandırmağa bu üç mübarek ayı vesile eylesin, âmîn." (Em: 63)

2126. “Evvelâ: Mevlid-i Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz ve muvaffakıyetinizi ve Nurların

fevkalâde tesirli intişarlarını sizlere müjde ediyoruz ve Nurcuları tebrik ediyoruz." (Em: 72)

Page 195: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 195

2127. “Ruh u canımızla mübarek bayramınızı tebrik ediyoruz." (Em: 76)

2128. “Evvelâ: Hem geçmiş, hem gelecek, hem maddî, hem manevî bayramlarınızı ve mübarek

gecelerinizi bütün ruh u canımla tebrik ve ettiğiniz ibadet ve duaların makbuliyetini rahmet-i

İlahiyeden bütün ruh u canımızla niyaz edip, isteyip, o mübarek dualara âmîn deriz." (Em: 98)

2129. “Çok yerlerden telgraf ve mektublarla bayram tebrikleri aldığım ve çok hasta bulunduğum

için, vârislerim olan Medreset-üz Zehra erkânları benim bedelime hem kendilerini, hem o has

kardeşlerimizin bayramlarını tebrik etmekle beraber, âlem-i İslâm’ın büyük bayramının arefesi

olan ve şimdilik Asya ve Afrika’da inkişafa başlayan ve dörtyüz milyon Müslüman’ı birbirine

kardeş ve maddî ve manevî yardımcı yapan İttihad-ı İslâm’ın, yeni teşekkül eden İslâmî

devletlerde tesise başlamasının ve Kur’an-ı Hakîm’in kudsî kanunlarının o yeni İslâmî devletlerin

kanun-u esasîsi olmasından dolayı büyük bayram-ı İslâmiyeyi tebrik ve dinler içinde bütün ahkâm

ve hakikatlarını akla ve hüccetlere istinad ettiren Kur’an-ı Hakîm’in, zuhura gelen küfr-ü mutlakı

tek başıyla kırmasına çok emareler görülmesi ve beşer istikbalinin de bu gelen bayramını tebrik

ile beraber, Medreset-üz Zehra’nın ve bütün Nur Talebelerinin hem dâhil hem hariçte, hem

Arabça, hem Türkçe Nurların neşriyatına çalışmalarını ve dindar Demokratların bir kısm-ı

mühimmi Nurların serbestiyetine taraftar çıkmalarını bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz..."

(Em: 101)

2130. “semavî kongresi hükmünde olan bu hacc-ı ekberi büyük bir bayramın arefesi noktasında

olarak bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (Em: 102)

2131. “Evvelen: Seksen sene bir manevî ömr-ü bâki kazandıran şuhur-u selâsenizi ve mübarek kudsî

gecelerinizi ve leyle-i regaibinizi ve leyle-i mi’racınızı ve leyle-i beratınızı ve leyle-i kadrinizi ruh

u canımızla tebrik ve herbir Nurcunun manevî kazançları ve duaları umum kardeşleri hakkında

makbuliyetini rahmet-i İlahiyeden rica ve hizmet-i Nuriyede muvaffakıyetinizi tebrik ederiz."

(Em: 121)

2132. “Sâlisen: Size bütün ruh u canımızla müjde veriyoruz ki; Nurculardaki tam ihlas ve hakikî

sadakat ve sarsılmaz tesanüd vesilesiyle başımıza gelen bütün musibetler, hizmet-i imaniyemiz

noktasında büyük nimetlere çevrilmiş ve perde altında hatır u hayale gelmeyen Nur’un

fütuhatları oluyor." (Em: 123)

2133. “Biz de bütün ruh u canımızla onlara teşekkür ederiz." (Em: 210)

2134. “Evvelâ: Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakıyetkârane ittifakını, bu millete kemal-i

samimiyetle, sürur ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (Em: 222)

2135. “Üstad-ı Mutlak’ın böyle bir işaretinden bir nüktecik alarak, biz de ruh u canımızla ittiba’

ediyoruz." (Em: 246)

Page 196: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 196

2136. “Cenab-ı Erhamürrâhimîn’den bütün ruh u canımızla niyaz ederiz ki: "Mahşer gününde dahi

bizleri $ hadîs-i şerifine mazhar olan Üstadımız define-i ulûm ve fünun, bedi-ül beyan allâme-i

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ile birlikte haşretsin." (T: 331)

2137. “Sizleri, bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz." (T: 616)

2138. “Sizler de böyle bir Üstad’ın ve böyle bir eserin talebeleri olduğunuzdan sizlerin de bu

semerelere ve meyvelere mazhar olup Nurlara daha ziyade sarılarak, hararet ve iştiyakınız daha

fazla ziyadeleşmiş olarak Nurları sebat ve sadakatla okumak derecesine nail olacağınızdan, hem

sizleri ruh u canımızla tebrik ediyoruz, hem sizlere binler selâm ve dualar edip dualarınızı

bekliyoruz." (T: 689)

2139. “Bu neşir münasebetiyle, Hazret-i Said Nursî’yi, talebelerini ve Türk din kardeşlerimizi ruh

u canımızla tebrik eder, milleti zulüm ve istibdad ve dinsizlikten kurtaran başta Menderes

olmak üzere bütün Demokratlara teşekkür ederim." (T: 716)

2140. “Hulûlüyle müşerref olduğumuz Ramazan-ı Şerifinizi, bütün ruh u canımızla tebrik

ediyoruz." (Hn: 138)

2141. “İşte bu cihetledir ki: Bu asırda Kur’an-ı Kerim’in bir mu’cize-i maneviyesi olan Risale-i Nur’a

bütün ruh u canımızla ve bütün mevcudiyetimizle sarılıyor; tazim, tebcil ve tekrim ediyoruz."

(Hn: 139)

2142. “Biz Nur Risalelerine ruh u canımızla sarılıyoruz." (Hn: 157)

2143. “Hem Nurlara çalışan bu Nurcu kardeşlerimize, hem vatanımızdaki bütün âhiret

kardeşlerimize dualar eder, onları ruh u canımızla tebrik ederiz." (Hn: 164)

2144. Ruh u canımla

2145. “Ruh u canımla Denizli Hapsi’ni arzuladım ve kabre girmeyi istedim." (L: 258)

2146. “Hattâ ben, hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankara’ya gönderilen Risale-i

Nur’un şiddetli tokatları için beni idama mahkûm eden zâtlar, Risale-i Nur’la imanlarını kurtarıp

idam-ı ebedîden necat bulsalar, siz şahid olunuz, ben onları da ruh u canımla helâl ederim!" (Ş:

289)

2147. “Evvelâ: Sizin Leyle-i Mi’racınızı bütün ruh u canımla tebrik ederim." (Ş: 499)

2148. “Ben de size, bütün dostlarıma beyan ediyorum ki: Bütün ruh u canımla hattâ nefs-i

emmaremle beraber Risale-i Nur’un ve sizlerin selâmetine, şahsıma gelen bütün zahmetleri

manevî sevinç ve memnuniyetle kabul ediyorum." (Ş: 508)

2149. “Sizi ruh u canımla tebrik ederim ki, çabuk yaramızı tedavi ettiniz." (Ş: 511)

Page 197: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 197

2150. “Ben Üstadımın gittiği meslekte ve Risale-i Nur’la âlem-i İslâm’a hususan bu vatana ve bu

millete ettiği kudsî hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum suçuna ruh u canımla iştirak

ediyorum." (Ş: 541)

2151. “İman, İslâmiyet dersi alarak büyük faidelere nailiyetime sebeb olan bir üstada, bütün ruh u

canımla medyunum." (Ş: 548)

2152. “Ona ve Risale-i Nur’a bütün ruh u canımla bağlıyım." (Ş: 575)

2153. “Evvelâ: Sizin bayramınızı ve Nurlarla ciddî iştigalinizi ve daima birinciliği Nur dersinde ve

sadakatinde muhafaza etmenizi, bütün ruh u canımla tebrik ederim." (B: 380)

2154. “Zaman ve zemin, sizler ile çok müştak olduğum uzun konuşmayı hoş görmediği için kısa kesip,

ruh u canımla herbirinize binler selâm, mâşâallah bârekâllah derim." (K: 27)

2155. “Evvelâ: Bütün ruh u canımla mübarek Ramazanınızı tebrik ederim." (K: 94)

2156. “Sizin hem Leyle-i Kadr’inizi, hem bayramınızı bütün ruh u canımla tebrik ediyorum, tes’id

ediyorum." (K: 97)

2157. “Sizin bayramınızı, Leyle-i Kadr’inizi, Ramazan-ı Şerif’te makbul dualarınızı bütün ruh u

canımla tebrik ve tes’id ediyorum." (K: 100)

2158. “Hattâ ben hapiste muhterem kardeşlerime demiştim: Eğer Ankara’ya gönderilen Risale-i

Nur’un şiddetli tokatları için beni idama mahkûm eden zâtlar, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarıp

idam-ı ebedîden necat bulsalar; siz şahid olunuz, ben onları da ruh u canımla helâl ederim!" (E:

11)

2159. “Eğer benim elimden gelse idi, bütün ruh u canımla, kemal-i iştiyak ile bütün onların hacat-ı

maddiyesini temine çalışırdım." (E: 89)

2160. “Ben de size bütün kuvvetimle temin ediyorum ki; ben ruh u canımla, onların Risale-i Nur ve

talebelerine ilişmeğe bedel, bana ilişmelerini iftihar ile kabul ediyorum." (E: 94)

2161. “Hakikî sahibleri ve taraftarları medreseden çıkan hocalar olduğuna binaen, umum

Anadolu’nun eskiden beri parlak ve faal bir medresesi Konya şehri olduğundan o mübarek

medresenin şakirdleri kendi malları olan Risale-i Nur’a sahib çıkmağa ve sarılmağa başladığını

Sabri’nin mektubundan anladım ve buraya, Konya’ya yakın geldiğime ruh u canımla memnun olup

bana gelen bütün sıkıntılara sürur ile mukabele edip tahammül ediyorum." (E: 129)

2162. “Ve İnebolu’da ve civarında hem çok hanımların, hem küçük yavrularının Risale-i Nur’u

yazmağa başlamalarını ve Kur’an dersini çok masumların almasını bütün ruh u canımla tebrik

ederiz." (E: 141)

Page 198: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 198

2163. “Ve senin şimdi vazife-i resmiye cihetiyle çocuklara Kur’an-ı Azîmüşşan’ı okutmanı bütün ruh

u canımla tebrik ediyorum." (E: 176)

2164. “Birden Hüsrev’in şirin kalemiyle yazılan mu’cizatlı cüzler ve Hâfız Ali ve Tahirî’ye pek çok

sevab kazandıran parlak ve kerametli Hizb-ül Ekber-i Kur’aniye’yi birbiri arkasından okumağa

başlarken öyle bir zevk ve şevk verdi ki, bütün o yorgunlukları hiçe indirdi, hiçbir vesveseye

meydan vermeyerek pek parlak bir surette ders-i Kur’aniyeyi onlardan dinlerken bütün ruh u

canımla arzu ettim ve kasd u azmettim ki, mümkün olduğu derecede aynı Hizb-ül Ekber-i

Kur’aniye gibi fotoğrafla mu’cizatlı Kur’anımızı tab’edeceğiz, inşâallah." (E: 249)

2165. “Ve bütün kanaatımla ve ruh u canımla sizi tebrik ediyorum." (Em: 6)

2166. “Evvelâ: Bütün ruh u canımla geçmiş Mevlid-i Nebeviyenizi tebrik ediyoruz." (Em: 53)

2167. “Evvelâ: Hem geçmiş, hem gelecek, hem maddî, hem manevî bayramlarınızı ve mübarek

gecelerinizi bütün ruh u canımla tebrik ve ettiğiniz ibadet ve duaların makbuliyetini rahmet-i

İlahiyeden bütün ruh u canımızla niyaz edip, isteyip, o mübarek dualara âmîn deriz." (Em: 98)

2168. “Evvelen: Bütün ruh u canımla hizmet-i Kur’aniye ve imaniyenizi tebrik ediyorum." (Em: 104)

2169. “Ben de bütün ruh u canımla yirmisekiz sene bu işkenceli musibetlerime razı oldum." (Em:

106)

2170. “Hâmisen: Irak tarafında, hususan Bağdad’daki Üstad-ı Azam’ın türbedarına ve kardeşlerime

selâmımı tebliğ ve hayatım müsaade ederse, bütün ruh u canımla o havaliye gitmek iştiyakımı

bildirirsiniz." (Em: 109)

2171. “Fakat yine duanızı ruh u canımla rica ediyorum." (Em: 121)

2172. “Ben ruh u canımla bu hakikî memleketime ve insanlarına hayır kazandırmak istiyorum." (Em:

203)

2173. “Evvelen: Bütün ruh u canımla fevkalâde nuranî hizmet-i imaniyenizi tebrik ederim." (Em:

211)

2174. “Risale-i Nur’un mühim erkânından bulunan ve bu ayn-ı hakikat olan mektubunu bizlere

gönderen Halil İbrahim kardeşimizin sözlerini âciz lisanım söylemeğe ve âtıl kalemim yazmağa

muktedir değilse de, her hususta bu mübarek kardeşimizin fikrine bütün ruh u canımla iştirak

ediyorum." (St: 184)

2175. Ruh u canını

2176. “Halbuki dünya ve mafîhayı terkedip, sür’atle ona koşmak ve ona ruh u canını feda etmek

elzem ve elyaktır." (BMs: 41)

Page 199: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 199

2177. Ruh u canıyla

2178. “Zâhiren çekilseler de, o hâlis şakirdler ruh u canıyla o hakikata bağlıdırlar." (Ş: 398)

2179. “Bütün ruh u canıyla $ der." (Ş: 611)

2180. “Bütün ruh u canıyla "Elhamdülillahi Rabb-il Âlemîn" dedi, $ taifesine girdi." (Ş: 637)

2181. “Bin seneden beri bu fedakâr millet, bütün ruh u canıyla Kur’anın hizmetinde emsalsiz

kahramanlık gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mazisini dehşetli lekedar belki

mahvedecek bir kısım nesl-i âtînin eline elbette Risale-i Nur gibi bir hakikatı verip, o dehşetli

sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden; bu zamanın

insanlarını değil, o zamanın insanlarını düşünüyoruz." (E: 21)

2182. “Hem de nesebî kardeşlerinin hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya

muhtaç iken böyle yarım ümmî vaziyetinin hikmeti, kanaat-ı kat’iyemle şudur ki: Bir zaman

gelecek ki, cüz’î ve şahsî iktidarlar, kuvvetler mukabele edemeyecek dehşetli ve manevî

düşmanların hücumu zamanında güzel yazı sahiblerini ruh u canıyla aramak ve hizmetine şerik

etmek ve o çekirdeğin etrafında su, hava, nur gibi o manevî ağaca hizmet etmek için o şahsî ve

cüz’î hizmeti, küllî ve umumî ve kuvvetli ve bir kaleme mukabil binler kalemi bulmak hikmetiyle

ve buz parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle hakikî ihlası elde etmek ve bu

suretle imana hizmet etmek hikmetiyle olmuş." (Em: 76)

2183. “Sonra da iki sene zarfında doğrudan doğruya Risale-i Nur’un yüksek hakikatlarını ve

kemalâtını çekinmiyerek ruh u canıyla herkese ilân etmiştir." (Ko: 82)

2184. “Ruh u canıyla o nuranî alayı tebrik ve tebcil ediyordu." (Ko: 93)

2185. Ruh u canla

2186. “Evet ihtiyarlara, masumlara, yalnız akrabasına bakmak değil; belki ehl-i iman (madem sırr-ı

imanla uhuvvet-i hakikiye var) onlara rastgelse, muhterem hasta ihtiyar ona muhtaç olsa, ruh u

canla ona hizmet etmek İslâmiyetin muktezasıdır." (L: 220)

2187. “Ben ruh u canla size her vaziyette arkadaş olmak istiyorum, fakat" (Ş: 323)

2188. “Biz o cesur ve sebatkâr yeni kardeşlerimizi ruh u canla kabul ediyoruz." (K: 248)

2189. “Yüzbinler adam onunla imanlarını kurtardıkları için, ruh u canla hürmet ve perestiş

ederler." (E: 127)

2190. “Ben de ruh u canla kabul ettim ve gönderenleri tebrik ettim; daha teberrükleri bana

dokunmadı." (Em: 8)

Page 200: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 200

2191. “Ben, senin içtihadında hata var diyenlere ve isbat edenlere teşekkür edip ruh u canla

minnetdarım." (St: 61)

2192. Ruh u canlarıyla

2193. “Onuncusu: Enbiyadan sonra en muhterem ve yüksek taife ve ümmî ve bedevî oldukları halde

az bir zamanda nur-u Muhammedî (A.S.M.) ile şarktan garba kadar âdilane idare edip, cihangir

devletleri mağlub ederek müterakki, fenli, medenî, siyasî milletlere üstad, muallim, diplomat,

hâkim-i âdil olarak o asrı bir asr-ı saadet hükmüne getiren sahabeler; Muhammed’in (A.S.M.)

her halini tedkik ve taharriden sonra gözleriyle gördükleri çok mu’cizatın kuvvetiyle eski

düşmanlıklarını ve ecdadlarının mesleklerini ve çokları -Hâlid İbn-i Velid ve İkrime İbn-i Ebu

Cehil gibi- pederlerinin tarafdarlıklarını, kavim ve kabilelerini tamamıyla bırakıp bütün ruh u

canlarıyla, gayet fedakârane bir surette İslâmiyete girerek aynelyakîn derecesinde

Muhammed’in (A.S.M.) sadıkıyetine ve risaletine imanları; sarsılmaz, küllî bir şehadettir." (Ş:

627)

2194. “Ve elbette hiç şübhe yok ki: Bin üçyüzaltmış senede, her asırda üçyüzelli milyon şakirdi

bulunan ve her hükmüne ve davasına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan ve her

dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup lisanlarıyla beşere ders veren ve hiç

bir kitabda emsali bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi

müjde verip bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın şiddetli, kuvvetli ve

tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarihan ve işareten onbinler defa dava edip haber verip sarsılmaz

kat’î delillerle, şübhe getirmez hadsiz hüccetlerle hayat-ı bâkiyeyi kat’iyetle müjde ve saadet-i

ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer, bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve

manevî bir kıyamet başlarında kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’anın

kabulüne çalışan meşhur hatibleri ve din-i hakkı arayan Amerika’nın çok ehemmiyetli dinî

cem’iyeti gibi rûy-i zeminin kıt’aları ve hükûmetleri Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı arayacaklar ve

hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar." (E: 248)

2195. parçadan müteşekkil iman, ilim ve fazilet hazinesi hükmündeki Risale-i Nur Külliyatı’ndan bu

Gençlik Rehberi bir cüz’ü olması ve Risale-i Nur’daki yüksek hakikatlara ruh u canlarıyla

bağlanarak o eserler hazinesini bu milletin maddî-manevî hayatında bir saadet rehberi olduğunu

isbat edip bildiğimizden, Rehber’in aleyhindeki o bilirkişi isnadlarını red ve ehl-i vukufun

vukufsuzluklarını bütün kuvvetimizle yüzlerine çarparak ilân ve isbat ediyoruz." (Em: 135)

2196. “İşte o parça ikinci harb-i umumînin sonunda nev’-i beşerin dehşetli zulümleri ve tahribatları

neticesindeki dehşetli me’yusiyetleriyle dehşetli vicdan azablarını ve dünya hayatının bütün

bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin uyutucu ve aldatıcı olduğunun

umuma görünmesiyle, fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın dehşetli yaralanmasını ve Kur’anın

elmas kılıncı altında gaflet ve dalaletin parçalandığını ve bu sebeble dünya hayatının geçici ve

muvakkat olmasından, beşeriyet hayat-ı bâkiyeyi arayacağını ve ebedî hayatı ve daimî saadeti

Page 201: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 201

ancak Kur’anın müjde verdiğini isbat ile pek parlak izahtan sonra diyor: "Elbette nev-i beşer,

bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya manevî bir kıyamet başlarına kopmazsa; İsveç,

Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’anı kabul etmeye çalışan meşhur hatibleri ve Amerika’nın

din-i hakkı arayan ehemmiyetli cem’iyeti gibi rûy-i zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükûmetleri

Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla

sarılacaklar." (Em: 141)

2197. “Bütün ruh u canlarıyla gönüllü olan bu Nur Postacıları, bu hizmetin en kudsî bir vazife

olduğuna inanmışlardır." (T: 282)

2198. Ruh u kalbiyle

2199. “Gafletli ehl-i dünya ise, yalnız hayat-ı dünyeviyeyi düşündüklerinden, bütün hissiyatıyla ve

ruh u kalbiyle şiddetli bir surette hayat-ı dünyeviyeye ait mes’elelere sarılır." (L: 155)

2200. Ruhi Bey

2201. “Yolda, Bediüzzaman ve talebelerine yakın bir alâka duyan Müfreze Kumandanı Ruhi Bey,

kelepçeleri çözdürüyor." (T: 215)

2202. Ruhları uçar

2203. “Onların soyulmasıyla, maânîdeki bir nuraniyet, muvakkaten çıplak -bir derece- görünür;

fakat cildden cüda olmuş bir meyve gibi, o mübarek manaların ruhları uçar, zulmetli kalb ve

kafalarda beşerî postunu bırakıp gider.." (M: 396)

2204. Ruhların sevgilisi

2205. “Risale-i Nur ruhların sevgilisi, kalblerin mahbubu, âşıkların maşuku, canların cananı olmuş;

îcabında bu canan için canlar feda edilmiştir." (T: 155)

2206. Ruhsuz libas

2207. “Elfaz-ı Kur’aniye ve Nebeviye (A.S.M.) manalara, camid ve ruhsuz libas değiller; belki

hayatdar feyiz-aver cildlerdir." (M: 506)

2208. Ruhumdan tevellüd

2209. “Hem yazılan eserler, risaleler, -ekseriyet-i mutlakası- hariçten hiçbir sebeb gelmeyerek,

ruhumdan tevellüd eden bir hacete binaen, âni ve def’î olarak ihsan edilmiş." (M: 375)

2210. Ruhunun münacatını

Page 202: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 202

2211. “Kalbinin feryadını ve ruhunun münacatını dinlemek için mağaralara kapandığı günlerde bile,

ibadet ve taattan, tefekkür ve murakabelerden feyiz ve huzur almanın zevkine ermiş olan bir

"Ârif-i Billah" idi." (T: 12)

Risale-i Nur’dan Ruh Toplaması 2

RUH bk: ervah ( 440 ADET)

(Kâfir veya fâsık-ı gafilin nazarında), dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz,

müdhiş cenazeler hükmündedirler. S: 17

Âciz ve zaîf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim; ne

kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür,

derk eder. S: 19

Namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır

bir iş değildir. S: 21

Namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. S: 21

Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. S: 27

Şu âlemin tılsımını açan, ruh-u beşerîyi zulümattan kurtaran ve olduğunu

anla.. S: 35

Ubudiyet-i Ahmediyenin -A.S.M.- ruhu, duadır. S: 71

En büyük bir ağacın ruh proğramını bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte dercedip,

muhafaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz; vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder

denilir mi? S: 81

(Hikmet-i Kur’aniye), hevesat-ı nefsaniyenin tecavüzatına sed çekip, ruhu maaliyata

teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder. S: 133

Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni,

saadet-i dareyndir. S: 133

(O’nun -A.S.M.- terbiyesini bırakan) ruhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı

bilemez. S: 144

Page 203: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 203

Bir saat muvakkat elem, ruhta bir manevî lezzet bırakır ve lezzetli saat, bilakis elem

bırakır. S: 150

Hakikat ve hikmet ister ki: Zemin gibi, semavatın da kendine münasib sekeneleri

bulunsun. Lisan-ı şer’îde o ecnas-ı muhtelifeye, melaike ve ruhaniyat tesmiye edilir. S:

176

(Melaike ve ruhaniyat) dahi ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat

kitabının mütalaacıları ve şu saltanat-ı rububiyetin dellâllarıdırlar. S: 176

Hâlık’ın, elbette ruha ve hayata münasib şu nur denizinden ve hattâ zulmet bahrinden

bir kısım zîşuur mahlukları vardır. S: 177

Nurani ruhların aksidir. Şu akis, hem hayydır hem ayndır. S: 194

Ruhaniyata dahi hava ve esir ve âlem-i misalin bazı mevcudatı âyine hükmünde ve

berk ve hayal sür’atinde bir vasıta-i seyr ü seyahat suretine geçerler . S: 195

Güneş gibi âciz ve müsahhar mahluklar ve ruhanî gibi madde ile mukayyed nim-nurani

masnu’lar, nuraniyet sırrıyla bir yerde iken pekçok yerlerde bulunabilirler. S: 195

Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerim ve Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve

ruhaniyat için bir bayram, bir şehrayin suretinde yap(mıştır). S: 202

(Sâni’-i Hakîm; küçük-büyük, ulvî-süflî herbir ruha, ona münasib) ayrı ayrı hesabsız

mehasin ve in’amattan istifade etmeğe muvafık ve havas ile mücehhez bir cesed

giydirir. S: 202

(Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı) birer taife ruhlu mahlukatına ve nebatî masnuatına birer

resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır. S: 202

(Ölüm), ebedî hayata mazhar ve ebedî saadete namzed olan ruhumun eskimiş

yuvasından yıldızlarda gezmek için çıktığını gösterir. S: 209

(Ruh); ebedî hayata mazhar ve ebedî saadete namzed(tir). S: 209

İman, dizginini cism-i hayvanînin elinden alıp kalbe, ruha teslim ettiği için; maziye

nüfuz ve müstakbele hulûl edebilir. S: 210

Kalb ve ruhun daire-i hayatı geniştir. S: 210

Page 204: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 204

Hane-i insan olan dünya ise, zulümat-ı ademe sukut eder. Emeller bekasız, elemler

ruhta bâki kalır. S: 212

(Mecazî âşıkların) herbirinin, bütün divan-ı eş’arının ruhunu eğer sıksan, elemkârane

birer feryad damlar. S: 215

Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. ruhumu Rahman’a teslim

eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. S: 221

(O zât A.S.M.) değil zahirî bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalbleri, nefisleri fetih ve

teshir ediyor. S: 237

Cehennem ateşinin tesirini men’edecek ve eman verecek iman gibi bir madde-i

maneviye, İslâmiyet gibi bir zırh(ı ruhunuza giyiniz). S: 261

Ruhunuza imanı giydirip, cehennem ateşine karşı zırhınız ol(sun). S: 261

(Namaz) kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve latife-i Rabbaniyemin hava-yı

nesimini cezb ve celbede(r). S: 270

İstirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan namaza

sarfet. S: 272

Bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu; marifetullahtır ve onun

üss-ül esası da iman-ı billahtır. S: 316

Hakikî terakki ise; insana verilen kalb, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin

hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, herbiri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubudiyet

ile meşgul olmaktadır. S: 322

Felsefenin ruhsuz, sönük hakikatleri; Kur’anın parlak, ruhlu hakikatleriyle müsademe

edemez. Nokta-i nazar ayrı ayrı olduğu için, ayrı ayrı görünür. S: 351

Felsefenin ruhsuz, sönük hakikatleri; Kur’anın parlak, ruhlu hakikatleriyle müsademe

edemez. S: 351

(Bir müslüman Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı el’iyazü billah kalbinden

çıkarsa), hiçbir kemalâtın yeri ruhunda kalamaz. S: 363

Kur’an, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınadır ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa

deva ve şifa olduğundan usandırmaz. S: 378

Page 205: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 205

Beyanat-ı Kur’aniye o derece müessir ve rakiktir ve o derece munis ve şefiktir ki, şevk

ile ruhu, zevk ile kalbi; aklı merakla ve gözü yaşla doldurur. S: 383

(Kur’an), uzun bir hâdisenin ukde-i hayatiyesini ve ruhunu alır, maksadına

mukaddeme yapar. S: 404

Kur’anda zikrolunan vukuatın hülâsaları ve ruhları gösteriyor ki, onları söyleyen, bütün

vukuatı ihata etmiş, görüyor, -tabir caiz ise- bir meharet-i fevkalâde ile ihbar ediyor. S:

404

(Hikmet-i Kur’aniye) gayatı, “hevesat-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzatına sed çekip

ruhu maaliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir. S: 408

Nefs-i emmareyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalâta kamçılamakla serbest

bırakmanın şe’ni, saadet-i dâreyndir. S: 408

Suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet ver(diği sabitdir). S:

410

(Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın verdiği neş’e): nefsi susturup, ruhu, kalbi, aklı, sırrı

maaliyata, vatan-ı aslîlerine, makarr-ı ebedîlerine, ahbab-ı uhrevîlerine yetişmek için

latif ve edebli masumane bir teşviktir. S: 411

Isırıcı haşerat ve böceklerin, mübarek melaike ve nuranî ruhanîlere nisbeti ne ise;

beşerin kelimatı, Kur’anın kelimatına nisbeti odur. S: 432

İnsan kadere iman etmezse, küçük bir dairede cüz’î bir serbestiyet, muvakkat bir

hürriyet içinde, dünya kadar ağır bir yükü, bîçare ruhun omuzunda taşımaya

mecburdur. S: 471

(Kadere iman), kemal-i rahat ile, ruh ve kalbin kemal-i hürriyetiyle kemalâtında

serbest cevelanına meydan veriyor. S: 471

Hayat-ı maddiye-i nefsiyeyi bırak. Kalb ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak; ne

kadar geniş bir daire-i hayatları var. S: 474

Kalb ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak; ne kadar geniş bir daire-i hayatları

var. S: 474

Page 206: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 206

Kalb ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak; ne kadar geniş bir daire-i hayatları

var. Senin için meyyit olan mazi, müstakbel; onlar için haydır, hayatdar ve mevcuddur.

S: 474

Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. ruhumu Rahman’a teslim

eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim, fakat bir Şems-i

Sermed isterim. Hiç-ender-hiçim, fakat bu mevcudatı birden isterim. S: 474

(Asr-ı saadette) zihinler, kalbler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle, yerler ve gökler Rabbinin

marziyatını anlamağa müteveccih (idi). S: 481

Seferde namaz kasredilir, iki rek’at kılınır. Şu ruhsat-ı şer’iyenin illeti seferdir, hikmeti

ise meşakkattir. S: 482

Şu zamanın nazarı, ruh-u Şeriattan yabanidir. Öyle ise, Şeriat namına içtihad edemez.

S: 482

Sû’-i ihtiyarıyla, gayr-ı meşru sebeblerle zaruret olmuş ise, haramı helâl edemez,

ruhsatlı ahkâmlara medar olamaz, özür teşkil edemez. S: 482

Tevekkülsüzlük içinde derd-i maişet, ruha sersemlik ve felsefe-i tabiiye ve maddiye

akla körlük ver(miştir). S: 492

İnsanın akıl, ruh, sır, nefis gibi pek çok vazifedar letaifi ve hasseleri vardır. S: 495

Dâr-ı saadet, şu kâinata bir derece benzeyecektir. Hem cismanî, hem ruhanî bütün

esasatını muhafaza edecektir. S: 498

Melaike ve ruhaniyatın vücudu, insan ve hayvanların vücudu kadar kat’îdir, denilebilir.

S: 504

Şeriatın lisanında, pekçok muhtelif-ül cins olan o (semavî) sekenelere melaike ve

ruhaniyat tesmiye edilir. S: 504

(Melaike ve ruhaniyat) dahi, ins ve cin gibi, şu saray-ı âlemin seyircileri ve şu kâinat

kitabının mütalaacıları ve şu saltanat-ı rububiyetin dellâllarıdırlar. S: 504

(Melaike ve ruhaniyat) küllî ve umumî ubudiyetleri ile kâinatın büyük ve küllî

mevcudatın tesbihatlarını temsil ediyorlar. S: 505

Page 207: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 207

Nasılki hüsün elbette bir âşık ister, taam ise aç olana verilir. Öyle ise, şu nihayetsiz

hüsn-ü san’at içinde gıda-i ervah ve kut-u kulûb; elbette melaike ve ruhanîlere bakar,

gösterir. S: 505

Şu kâinatın herbir cihetinde, herbir dairesinde, ruhaniyat ve melaikelerden birer taife,

birer vazife-i ubudiyetle muvazzaf olarak bulunurlar. S: 505

Hadsiz eşyayı, iştirak ve ittihad ettirip bir vahdete medar, bir ruha mazhar yapmak

gibi, kemalât-ı vücudun umumuna sebebdir. S: 506

Denilebilir ki; hayat olmazsa vücud vücud değildir, ademden farkı olmaz. Hayat, ruhun

ziyasıdır. Şuur, hayatın nurudur. S: 507

Hayat, ruhun ziyasıdır. S: 507

(Kadîr-i Hakîm); nur gibi, esîr gibi ruha yakın ve münasib olan sair seyyalat-ı latife

maddeleri ihmal edip hayatsız bırakmaz, camid bırakmaz, şuursuz bırakmaz. S: 508

(Kadîr-i Hakîm) madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ

manalardan, hattâ havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halkeder. S:

508

(Kadîr-i Hakîm) pekçok muhtelif ruhanî mahlukları, o seyyalat-ı latife maddelerinden

halkeder. Onların bir kısmı melaike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır. S: 508

Adem-i rü’yet, adem-i vücuda delalet etmez. Görünmemek, olmamağa hüccet olamaz.

S: 508

Adem-i rü’yet, adem-i vücuda delalet etmez. S: 508

Görünmemek, olmamağa hüccet olamaz. S: 508

Şu nihayetsiz feza-yı âlem ve şu muhteşem semavat, burçlarıyla, yıldızlarıyla zîşuur,

zîhayat, zîruhlarla doludur. S: 508

(Melaike ve cânn ve ruhaniyat); nârdan, nurdan, ateşten, ışıktan, zulmetten, havadan,

savttan, rayihadan, kelimattan, esîrden ve hattâ elektrikten ve sair Seyyalât-ı latifeden

halk olun(urlar). S: 508

Cin ve ruhaniyat dahi, onların da pekçok ecnas-ı muhtelifeleri vardır. S: 509

Madde, bir mana ile kaimdir. İşte o mana, hayattır, ruhtur. S: 509

Page 208: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 208

Madde, mahdum değil ki herşey ona irca’ edilsin. Belki hâdimdir, bir hakikatın

tekemmülüne hizmet eder. O hakikat, hayattır. O hakikatın esası da ruhtur. S: 509

(Madde), bir hakikatın tekemmülüne hizmet eder. O hakikat, hayattır. O hakikatın

esası da ruhtur. S: 509

Madde hâkim değil ki, ona müracaat edilsin, kemalât ondan istenilsin. Belki

mahkûmdur, bir esasın hükmüne bakar, onun gösterdiği yollar ile hareket eder. İşte o

esas; hayattır, ruhtur, şuurdur. S: 509

(Madde) mahkûmdur, bir esasın hükmüne bakar, onun gösterdiği yollar ile hareket

eder. İşte o esas; hayattır, ruhtur, şuurdur. S: 509

Maddenin küçülüp inceleşmesi nisbetinde âsâr-ı hayat tezayüd ediyor, nur-u ruh

teşeddüd ediyor. S: 509

Güya madde inceleştikçe, bizim maddiyatımızdan uzaklaştıkça ruh âlemine, hayat

âlemine, şuur âlemine yaklaşıyor gibi hararet-i ruh, nur-u hayat daha şiddetli tecelli

ediyor. S: 509

(Madde inceleştikçe), hararet-i ruh, nur-u hayat daha şiddetli tecelli ediyor. S: 509

Hiç mümkün müdür ki: Bu madde perdesinde bu kadar hayat ve şuur ve ruhun

tereşşuhatı bulunsun; o perde altında olan âlem-i bâtın, zîruh ve zîşuurlarla dolu

olmasın. S: 509

Melaike vücudlarının ve ruhanî hakikatlarının en güzel sureti ve ukûl-ü selime kabul

edecek ve istihsan edecek en makul keyfiyeti odur ki; Kur’an, şerh ve beyan etmiştir.

S: 511

Mes’ele-i melaike ve ruhaniyat, o mesaildendir ki: Tek bir cüz’ün vücudu ile, bir küllün

tahakkuku bilinir. Birtek şahsın rü’yeti ile umum nev’in vücudu malûm olur. S: 511

(Melaike ve ruhaniyatı) kim inkâr ederse, külliyyen inkâr eder. Bir tekini kabul eden, o

nev’in umumunu kabul etmeye mecburdur. S: 511

Bütün ehl-i edyan, bütün asırlarda, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar melaikenin

vücuduna ve ruhanîlerin tahakkukuna ittifak etmişler. S: 511

Hiç mümkün müdür ki: Şu (Melaike ve ruhaniyata dair) itikad-ı umumînin menşe’i,

mebadi-i zaruriye ve bedihî emirler olmasın. S: 511

Page 209: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 209

Hiç mümkün müdür ki: (Melaike ve ruhaniyata dair) hakikatsız bir vehim; bütün

inkılabat-ı beşeriyede, bütün akaid-i insaniyede istimrar etsin, beka bulsun. S: 511

Hiç mümkün müdür ki: (Melaike ve ruhaniyata dair) şu ehl-i edyanın, bu icma’-i azîmin

senedi; bir hads-i kat’î olmasın, bir yakîn-i şuhudî olmasın. S: 511

Hiç mümkün müdür ki: (Melaike ve ruhaniyata dair) o hads-i kat’î, o yakîn-i şuhudî,

hadsiz emareler(e istinad etmesin). S: 511

Tek bir ruhaniyatın vücudu, bir zamanda tahakkuk etse, şu nev’in umumen

tahakkukunu gösteriyor. S: 512

(Melaike ve ruhaniyatın) suret-i tahakkukunun en ahseni, en makulü, en makbulü;

Şeriatın şerhettiği gibidir, Kur’anın gösterdiği gibidir, Sahib-i Mi’rac’ın gördüğü gibidir.

S: 512

Şu saray-ı âlemin Sâni’-i Zülcelal’i, o saray içinde istihdam ettiği dört kısım amelenin

birincisi: Melaike ve ruhanîlerdir. S: 513

(Melaike ve ruhanîler) insana benzer ki, o Sâni’-i Zülcelal’in makasıd-ı külliyesini bilir

bir ubudiyet ile tevfik-i hareket ederler. S: 513

(Melaike ve ruhanîler), insanın hilafına olarak hazz-ı nefisten ve cüz’î ücretlerden

tecerrüd ederek (hâlisen muhlisen çalışıyorlar). S: 513

(Melaike ve ruhanîler) cinslerine göre kâinattaki mevcudatın enva’ına göre vazife-i

ibadetleri tenevvü’ ediyor. S: 513

Bir hükûmetin muhtelif dairelerde, muhtelif vazifedarları gibi, saltanat-ı rububiyet

dairelerinde (melaike ve ruhanîlerin) vezaif-i ubudiyeti ve tesbihatı öyle tenevvü’

ediyor. S: 513

(Mevcudat-ı cismaniyenin) manasını bilen, ifade eden, kâinata ilân eden, dergâh-ı

İlahiyeye takdim eden, ona münasib ve ruhu hükmünde bir melek-i müekkel (vardır).

S: 514

Ruh, kat’iyyen bâkidir. S: 515

Melaike ve ruhanîlerin vücudlarına delalet eden hemen bütün deliller, (beka-i ruha

dahi delildirler). S: 515

Page 210: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 210

O âyinedar müştak, o dellâl mütefekkir, o muhtaç müteşekkir; en başta ruh-u

insanîdir. S: 516

(Ruh-u insanî) ebed-ül âbâd yolunda; o cemal, o kemal, o rahmete refakat edecek,

bâki kalacaktır. S: 516

Değil ruh-u beşer, hattâ en basit tabakat-ı mevcudat dahi, fena için yaratılmamışlar;

bir nevi bekaya mazhardırlar. S: 516

Ruhsuz, ehemmiyetsiz bir çiçek dahi, vücud-u zahirîden gitse, bin vecihle bir nevi

bekaya mazhardır. S: 516

Herkes hayatına ve nefsine dikkat etse, bir ruh-u bâkiyi anlar. S: 516

Herbir ruh, kaç sene yaşamış ise o kadar beden değiştirdiği halde, bilbedahe aynen

bâki kalmıştır. S: 517

Madem cesed gelip geçicidir. Mevt ile bütün bütün çıplak olmak dahi ruhun bekasına

tesir etmez ve mahiyetini de bozmaz. S: 517

(Ruh) müddet-i hayatta tedricî, cesed libasını değiştiriyor. Mevtte ise birden soyunur.

S: 517

Cesed ruh ile kaimdir. Öyle ise ruh, onun ile kaim değildir. S: 517

Ruh, binefsihi kaim ve hâkim olduğundan; cesed istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun

istiklaliyetine halel vermez. S: 517

Cesed, ruhun hanesi ve yuvasıdır, libası değil. S: 517

Ruhun libası bir derece sabit ve letafetçe ruha münasib bir gılaf-ı latifi ve bir beden-i

misalîsi vardır. S: 517

Ruh, mevt hengâmında bütün bütün çıplak olmaz, yuvasından çıkar, beden-i misalîsini

giyer. S: 517

Tek bir ruhun ba’de-l memat bekası anlaşılsa, şu ruh nev’inin külliyetle bekasını

istilzam eder. S: 517

İnsan öldükten sonra esaslı bir ciheti bâkidir. O esas ise ruhtur. S: 517

Ruh ise, tahrib ve inhilale maruz değil. Çünki basittir, vahdeti var. S: 517

Page 211: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 211

Vahdet ve beka, ruhta esastır ki, ondan kesrete sirayet eder. S: 517

Ruhun fenası, ya tahrib ve inhilal iledir. O tahrib ve inhilal ise, vahdet yol vermez ki

girsin, besatet bırakmaz ki bozsun. S: 517

Cevvad-ı Mutlak’ın hadsiz merhameti müsaade etmez ve nihayetsiz cûdu bırakmaz ki,

verdiği nimet-i vücudu o nimet-i vücuda pek müştak ve lâyık olan ruh-u insanîden geri

alsın. S: 517

Ruh zîhayat, zîşuur, nuranî, vücud-u haricî giydirilmiş, câmi’, hakikatdar, külliyet

kesbetmeğe müstaid bir kanun-u emrîdir. S: 517

Her ferddeki hakikat-ı ruhiye, yüzbinler suret değiştirse, izn-i Rabbanî ile ölmeyecek,

yaşayarak geldiği gibi gidecek. S: 518

Şahs-ı insanînin hakikat-ı zîşuuru ve unsur-u zîhayatı olan ruhu dahi, Allah’ın emriyle,

izniyle ve ibkasıyla daima bâkidir. S: 518

Ruh-u insanî, değil yalnız beka ile, belki ebed-ül âbâd ile alâkadar olmak lâzım gelir. S:

518

Ruh dahi Kur’anın nassı ile, ferman-ı celili ile âlem-i emirden gelmiş

bir kanun-u zîşuur ve bir namus-u zîhayattır. S: 518

(Ruh) bir kanun-u zîşuur ve bir namus-u zîhayattır ki; kudret-i ezeliye, ona vücud-u

haricî giydirmiş. S: 518

Sıfat-ı iradenin tecellisi ve âlem-i emirden gelen ruh, bekaya mazhar olmak daha

ziyade kat’îdir, lâyıktır. S: 518

(Ruh) zîvücuddur, hakikat-ı hariciye sahibidir. S: 518

(Ruh, şuursuz kavaninden) daha kavîdir, daha ulvîdir. Çünki zîşuurdur. S: 518

(Ruh, şuursuz kavaninden) daha daimîdir, daha kıymetdardır. Çünki zîhayattır. S: 518

(Saadet-i ebediye olmazsa), nizam ve intizamın ruhu olan maneviyat ve revabıt ve

niseb, heba olup gider. S: 519

Şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan hadsiz istidadların sünbüllenmesine

müsaid değildir. Demek başka âleme gönderilecektir. S: 525

Ruh, cesed hesabına zaîfleşir. S: 530

Page 212: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 212

Cesed, ruh hesabına inceleşir. S: 530

Şu dünyanın pek çok âsârı ve maneviyatı ve meyveleri ve cin ve ins gibi mükellefînin

mensucat-ı amelleri, sahaif-i ef’alleri, ruhları, cesedleri âhiret pazarına gönderiliyor. S:

556

Ruh cisme hâkim olduğu gibi; camid maddelerde dahi kaderin yazdığı evamir-i

tekviniye, o maddelere hâkimdir. S: 556

(İnsan), bütün kâinatta cilveleri tezahür eden esma-i hüsnayı, birden âyine-i ruhunda

gösterebil(ir). S: 562

(İnsanda cisimden başka) akıl, kalb, ruh, hayal, hâfıza gibi manevî vücudlar da var. S:

569

Yıldızlar ve yıldızların denizleri olan gökler; zîşuur ve zîhayat ve pek kesretli ve

muhtelif-ül ecnas olan melaike ve ruhanîlerin meskenleridir. S: 569

Cennet’te, hikmet-i İlahiye cismi ruha arkadaş ediyor. Çünki pekçok vezaif-i ubudiyete

ve hadsiz lezaiz ve âlâma medar olan ceseddir. S: 570

Cennet’te, hikmet-i İlahiye cismi ruha arkadaş ediyor. S: 570

Cennet’e cisim, ruh ile beraber gider. S: 570

Cin ve inse, belki ruhanîlere ve melaikelere de Kur’an-ı Hakîm vasıtasıyla rehberlik

eden, yine bilbedahe o zâttır (A.S.M.). S: 577

(Beden ve cisim), gayet geniş ve yüksek olan; ruh, kalb, akıl gibi letaif-i maneviye(ye

kılıftır). S: 593

(Haşrin bir) kısmı, terakkiyat-ı ruhiye ve fikriyenin derecatına göre görünür. Ve ilim ve

marifeti lâzım olur. S: 614

İnsanlar öldükten sonra, ruhları başka makamlara gider. Cesedleri çürüyor. S: 614

Mükemmel ve güzel bir proğram ise, mükemmel ve güzel bir ilme ve güzel bir zihne ve

güzel bir kabiliyet-i ruhiyeye delalet eder. S: 621

Bir vâlidenin evlâdının mes’udiyetlerinden ve istirahatlerinden, şefkat vasıtasıyla aldığı

lezzet, o derece kuvvetlidir ki; onların rahatı için ruhunu feda eder derecesine getirir.

S: 622

Page 213: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 213

(Sâni’-i Hakîm), nebatat ve hayvanatı, cin ve insi, melek ve ruhaniyatı, (cilve-i

esmasıyla eşkalini tahdid ediyor, tanzim ediyor). S: 628

Ruh-u beşerin eşedd-i ihtiyaç ile muhtaç olduğu hakikî teselliyi nerede bulabilirsiniz?

S: 634

(Mevcudatın) âlâm ve meşakkatlarını düşünüp, ruhuna elem çektirme. Ve onların

Hâlık-ı Rahîm’inin rahmetinden daha ileri şefkatini sürme. S: 635

Meşru daire; ruh ve kalb ve nefsin bütün lezzetlerine, safalarına, keyiflerine kâfidir. S:

636

(Kur’an-ı Hakîm, dalâlet yolundaki) derin kuyuyu terakkiyat-ı maneviyenin

basamaklarıyla ve tekemmülât-ı ruhiyenin cihazatıyla dolduruyor. S: 636

Ruhun tekemmülatına göre meratib-i muhabbet, meratib-i esmaya göre inkişaf eder.

S: 642

Bütün cihazat-ı insaniyenin ve kalb ve akıl ve ruh gibi büyük ve mühim letaifin böyle

ayrı ayrı vazifeleri, lezzetleri ve elemleri vardır. S: 646

Mükemmel bir istidad ise, âlî bir ruh ve yüksek bir zâtın vücuduna delalet eder. S: 667

Ruh, vücud-u haricî giydirilmiş bir kanundur. S: 702

Ruh bir nuranî kanundur, vücud-u haricî giymiş bir namustur; şuuru başına takmış. S:

702

Sabit ve hem daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi hem âlem-i emir, hem irade vasfından

gelir. S: 702

Eğer enva’daki kanunlara kudret-i Hâlık vücud-u haricî giydirirse, herbiri bir ruh olur. S:

702

Ger vücudu ruh çıkarsa, başından şuuru indirirse, yine lâyemut kanun olur. S: 702

Hüda ruhu eder tenvir, taneleri sünbüllettirir. Karanlıklı tabiat onunla ışıklanır. S: 713

Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suretler denilen küçük cenazelerin,

mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir; hem müdhiştir tesiri. S: 727

Bir bîçare meyyitenin güzel tasvirine müştehiyane bir nazarla bakmak, ruhun hissiyat-ı

ulviyesini söndürür. S: 727

Page 214: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 214

Herbir şeair bir hoca-i dânâdır, ruh-u İslâmı daim enzara ders veriyor. S: 731

Bazıların zannınca iman dimağda olsa; ruh-u iman olan hakkalyakîne, ihtimalât-ı kesîre

olur birer hasm-i bîeman. S: 732

Bir zevk-i süflî, sefih, hem nefsî ve şehvanî içinde tam beslenmiş, zevk-i ruhîyi bilmez.

S: 736

Dalâletten neş’et eden ruhun ızdırabatına o edebsizlenmiş edeb müsekkin hem

münevvim; hakikî fayda vermez. S: 736

O yabani edebin verdiği bir şevk ile nefis düşer heyecana, heves olur münbasit; ruha

ferah veremez. S: 737

Kur’anın şevki ise: ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî verir. S: 737

İman-ı billahtır ki ziya-i ruhumuz, hem nur-u hayatımız, hem de ruh-u ruhumuz. S: 742

Cesed ruhla mültezdir, ruh vicdanla mütelezziz. S: 744

Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. M: 6

(Mevt); ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir. M: 7

Mevt; tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir. M: 7

Mevt; tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir. İ’dam ve adem ve fena

değildir. M: 7

( isimleri öyle bir nur-u a’zamdır ki), bütün kâinatı ihata eder ve her ruhun

bütün hacat-ı ebediyesini tatmin ede(r). M: 30

(Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı), A’lâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu,

esfel-i safilîndeki Ebu Cehl’in ruhuyla bir seviyede kalacaktı. M: 44

Ruh zamanla mukayyed değil. M: 51

Hissiyat-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişlenir. M: 51

Bir eser-i rahmet olarak, ehl-i imanın ruhları daha evvel kabzedilecek, kıyamet

kâfirlerin başına kopacaktır. M: 58

Âlem-i maddî ile âlem-i ruhanîyi birbirinden farketmek lâzım gelir. Birbirine

mezcedilse, hükümleri yanlış görünür. M: 82

Page 215: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 215

Âlem-i maddî ile âlem-i ruhanîyi birbirinden farketmek lâzım gelir. M: 82

(Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan) kalblere ezvak-ı ruhanî vermekle, vicdanları istişhad ederek

“Bârekâllah” dedir(ir). M: 189

Ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en safi sevinç, o muhabbetullah

içindeki lezzet-i ruhaniyedir. M: 222

İmanı elde eden ruh-u beşer; manisiz, müdahalesiz, hailsiz, mümanaatsız, her halinde,

her arzusunda, her anda, her yerde (Kadîr-i Zülkemal’in huzuruna girip, hacatını

arzedebilir). M: 224

(İmanı elde eden ruh-u beşer; manisiz, müdahalesiz), Kadîr-i Zülkemal’in huzuruna

girip, hacatını arzedebilir. Ve rahmetini bulup, kudretine istinad ederek, kemal-i ferah

ve süruru kazanabilir. M: 224

Kâinatın ruhu, nuru, mayesi, esası, neticesi, hülâsası hayattır. M: 238

Hayvan ise niçin insan olmadım diye şikayet edemez, belki hayat ve vücud ile beraber

kıymetdar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır. M: 285

(Vâcib-ül Vücud’u tanımakla) kâinat, envâr-ı vücud içinde olarak melaike ve ruhaniyat

ve zîşuurlar ile dolu görünür. M: 289

Dua bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir. Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir. M: 299

(Dua) ubudiyetin ruhu hükmündedir. M: 299

Dua, ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. M: 302

Dua, ubudiyetin ruhudur. M: 302

İlim ile gelen mesail-i imaniye dahi, akıl midesine girdikten sonra, derecata göre ruh,

kalb, sırr, nefis ve hâkeza letaif kendine göre birer hisse alır, masseder. M: 331

Azrail Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder. Bir iş bir işe mani olmaz, çünki

nuranîdir. M: 351

Melaike gibi ruhanîlerin dahi, âlem-i misalin ayrı ayrı âyinelerinde misalleri onların

aynılarıdır, hâssalarını gösterirler. M: 352

(Melaike gibi ruhanîler) âyinelerin kabiliyetine göre temessül ediyorlar. M: 352

Page 216: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 216

Hususan şaban ve ramazanda, akıldan ziyade kalb hissedardır, ruh hareket eder. M:

388

(İnsanın nefsi, yemek içmek hususunda keyfemayeşa hareket ettikçe), daha kalbe ve

ruha itaat etmek, o nefse güç gelir. M: 403

Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letaifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve

tefeyyüzleri vardır. M: 404

(Çocuklar), merhametkâr, kudretli bir Hâlıkı bilmekle ruhları inbisat edebilir, istidadları

mes’udane inkişaf edebilir. M: 421

(Din-i İsevî’de) hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer’iyeye dair ekser ahkâmlar,

Havariyyun ve sair rüesa-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi. M: 435

“Tasavvuf”, “tarîkat”, “velayet”, “seyr ü sülûk” namları altında şirin, nuranî, neş’eli,

ruhanî bir hakikat-ı kudsiye vardır. M: 443

Tarîkatın gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mi’rac-ı

Ahmedî’nin (A.S.M.) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u

ruhanî(dir). M: 443

(Tarîkat); Mi’rac-ı Ahmedî’nin (A.S.M.) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir

seyr ü sülûk-u ruhanî(dir). M: 443

Tarîkatın gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye(dir). M: 443

(“Tasavvuf”, “tarîkat”, “velayet”, “seyr ü sülûk” namları) Mi’rac-ı Ahmedî’nin (A.S.M.)

gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî(dir). M: 443

Seyr ü sülûk-u kalbînin ve hareket-i ruhaniyenin miftahları ve vesileleri, zikr-i İlahî ve

tefekkürdür. M: 444

Risaletin tebliğ ettiği hakaik-i imaniyeyi, velayet bir nevi şuhud-u kalbî ve zevk-i ruhanî

ile aynelyakîn derecesinde görür, tasdik eder. M: 444

Tarîkatın dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticeleri (vardır). M: 445

Mi’rac dahi âlem-i melekûttaki melaike ve ruhaniyata karşı bir mu’cize-i kübra-yı

Ahmediyedir. M: 469

Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîşuurdur. M: 470

Page 217: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 217

Ffıtrî kanunlar gibi, ruh dahi âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş, kudret ona vücud-

u hissî giydirmiştir. M: 470

Mevcud ruh, makul kanunun kardeşidir. M: 470

Nevilerdeki kanunlara kudret-i ezeliye bir vücud-u haricî giydirseydi, ruh olurdu. M:

470

Ruh, vücudu çıkarsa, şuuru başından indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu. M: 470

Bir ruh-u nuranînin kendi âyinelerinde olan timsalleri, birer hayy-ı murtabıttır; aynı

olmasa da, gayrı da değildir. M: 471

Heva yerine hüdadır ki; şe’ni, insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür. M: 474

Ye’s, dalâlet-i fikrin; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba’ıdır. M: 477

Zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba’ıdır. M: 477

Beşerin şimdiki seyyiat-âlûd hırçın ruhunda, mütebessim küçük cenazeler olan

suretlerin rolü ehemmiyetlidir. M: 478

Lâübaliler ruhsatlarla okşanılmaz; azimetlerle, şiddetle ikaz edilir. M: 478

Eyüb Aleyhisselâm’ın zahirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî

hastalıklarımız vardır. L: 8

İşlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şübhe, kalb ve ruhumuza yaralar açar.

L: 8

Ruhun hazır günden seneler evvel ve seneler sonraki bir daire-i azîme, daire-i hayatına

ve vücuduna dâhildir. L: 16

Mü’minin imanı, mü’minin ruhunda bir cennet-i maneviye hükmüne geçiyor. L: 48

Esma-i cemaliye ve kemaliye ise, melaike ve ruhanî ve cinn ve insin nazarında

güzelliklerini, mevcudatın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-ü edebleriyle göstermek

isterler. L: 54

Mesail-i şeriatla sünnet-i seniye düsturları, emraz-ı ruhaniyede ve akliyede ve

kalbiyede, hususan emraz-ı içtimaiyede gayet nâfi’ birer devadır. L: 55

Page 218: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 218

(Melaike ve ruhanîlere) en kesif ve en sert tabaka, onlara nisbeten, balığa nisbeten

deniz ve kuşa nisbeten hava gibidir. L: 65

Zîşuur ruhanîler nurdan oldukları için, nâr onlara nur gibi olur. L: 66

Delil-i kat’î ile ruhanî ve meleklerin vücudunu isbat eden umum o deliller, şeytanların

dahi vücudunu isbat ederler. L: 82

Acaba zâil, yalancı bir cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu cehennemde azab çeken

bir insana mes’ud denilebilir mi? L: 115

Kur’an, kendi şakirdlerinin ruhuna bir inbisat ve ulviyet verir. L: 119

(Marifetullahın şahidleri, bürhanlarına) karşı sen yüzün, ağzın, ruhunla o rahmet

nesimine karşı teveccüh et, kendini mukabil tut, tenkid elini uzatma, tutamazsın. L:

128

(Marifetullahın şahidleri, bürhanlarını) ruhunla teneffüs et. L: 128

(Marifetullahın şahidleri, bürhanlarına) kalbinin gözüyle, ruhunun nazarıyla kendini

ona mukabil tut ve gözünü ona tevcih et, bekle; belki kendi kendine gelir. L: 128

Mürşidin ruhu ve kalbi bir âyinedir. L: 135

Mürşidin ruhu ve kalbi bir âyinedir. Cenab-ı Hak’tan gelen feyze ma’kes olur, müridine

aksedilmesine de vesile olur. L: 135

(Bazan) safvet-i ihlasıyla ve kuvvet-i irtibatıyla ve ona hasr-ı nazar ile o mürid başka

yolda aldığı füyuzatı, üstadının mir’at-ı ruhundan gelmiş görüyor. L: 135

Hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. Tevehhüm

ettiğin geniş dünyadan daha geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nur bulursun. L: 137

Hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. L: 137

(Kuvve-i zaika), ehl-i gaflet ve ruhen terakki etmeyen ve şükür mesleğinde ileri

gitmeyen insanlar için bir kapıcı hükmündedir. L: 140

Kuvve-i zaika, yalnız maddî cesede bakmıyor. Belki kalbe, ruha, akla dahi baktığı

cihetle midenin fevkınde hükmü var, makamı var. L: 140

(İnsan ne vakit) ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür

için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir… L: 141

Page 219: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 219

(Ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat), hristiyanların hakikî dindar ruhanîleri ile dahi, medar-ı

ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza’ etme(meli). L: 151

(Ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, hristiyanların hakikî dindar ruhanîleri ile) müşterek

düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar. L: 151

Cenab-ı Hakk’ın zîşuur mahlukları ve ruhanîleri ve melaikeleri kâinatı doldurmuş, her

tarafı şenlendirmişler. L: 152

Eğer ihlas ile, niyet-i sadıka ile o havadaki kelimeler hayatlansalar, lezzetli birer meyve

gibi ruhanîlerin kulaklarına girer. L: 152

Ehl-i dünya ise, bütün hissiyatıyla ve ruh u kalbiyle şiddetli bir surette hayat-ı

dünyeviyeye ait mes’elelere sarılır. L: 155

A’mal-i sâlihanın ruhu, esası ihlas(tır). L: 157

İnsanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili

kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. L: 160

(İnsanın) dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. L: 160

(Nefs-i emmareye bir makam vermek), en mühim bir maraz-ı ruhî olduğu gibi “şirk-i

hafî” tabir edilen riyakârlığa, hodfüruşluğa kapı açar, ihlası zedeler. L: 165

Herkeste nefs-i emmare bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir. Bir derece

hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder. L: 166

Fazileti kaldırmak, mahiyet-i beşeriyenin tebdiliyle, aklın söndürülmesiyle, kalbin

öldürülmesiyle, ruhun mahvedilmesiyle olabilir. L: 171

O elemler, o musibetler zevaliyle, ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki, düşünmekle

deşilse, ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur ediyor. L: 208

Sana “vâ-esefâ, vâ-hasretâ” dedirten, eski zamanda geçirdiğin lezzetli ve safalı o

hallerdir ki; zevalleriyle, senin ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakı(r). L: 208

(Günahlar), hayat-ı dünyevîde dahi kalb, vicdan, ruh için manevî hastalıklardır. L: 209

(Mâsum çocukların hastalıkları), çocuğun hayat-ı dünyeviyesine ait çok hikmetlerle

beraber ve hayat-ı ruhiyesine ve tasaffi-i hayatına medar(dır). L: 219

Page 220: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 220

(Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm), bin üçyüz elli senede, her sene üçyüz elli

milyon insanların sultanı ve onların ruhlarının mürebbisi ve akıllarının muallimi ve

kalblerinin mahbubu(dur). L: 224

(İman), cüz’-i ihtiyarînin dizginini cismin elinden alıp, kalbe ve ruha teslim eder. L: 230

Ruh ve kalbin daire-i hayatı ise, cisim gibi hazır zamana münhasır olma(z). L: 230

Eğer dostlardan müfarakat olmasaydı, ölüm ruhlarımıza yol bulamazdı ki gelsin alsın.

L: 248

Hayatın süzülmüş en safi hülâsası olan şuur ve akıl ve en latif ve sabit cevheri olan ruh,

bu Küre-i Arz’da gayet kesretli bir surette halkolunuyorlar. L: 335

Risalet-i Muhammediye (A.S.M.) ve vahy-i Kur’anî, hayatın ruhu ve aklı hükmünde

olduğundan, bu hayatın vücudu gibi, hakkaniyetleri kat’îdir denilebilir. L: 336

Ruh dahi, hayatın hâlis ve safi bir cevheri ve sabit ve müstakil zâtıdır. L: 336

Vahy-i Kur’an dahi, hayatdar hakaikının şehadetiyle hayat-ı kâinatın ruhudur ve şuur-u

kâinatın aklıdır. L: 336

Maddî ve manevî hayat-ı Muhammediye (A.S.M.) dahi, hayat ve ruh-u kâinattan

süzülmüş hülâsat-ül hülâsadır.. L: 336

İnsanın ruhu âlem-i ervahtan ve hâfızaları Levh-i Mahfuz’dan ve kuvve-i hayaliyeleri

âlem-i misalden.. ve hâkeza herbir cihazı bir âlemden haber veriyorlar. Ve onların

vücudlarına kat’î şehadet ederler. L: 355

Hayatın en müntehab hülâsası ruhtur.. Ş: 54

(Hayvanların ruhları bâki kalacağını) hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle

iktiza ediyorlar. Ş: 55

Hayat, Zât-ı Bâki-i Hayy-u Kayyum’a baktıkça ve iman dahi hayata hayat ve ruh

oldukça, hem beka bulur, hem bâki meyveler verir. Ş: 73

Cesed ruha dayanır, ayakta durur, hayatlanır ve lafız manaya bakar, ona göre nurlanır

ve suret hakikata istinad eder, ondan kıymet alır. Ş: 76

Cesed ruha dayanır, ayakta durur, hayatlanır. Ş: 76

Page 221: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 221

Kalb, ruh vesair zahirî ve bâtınî duyguların istihsan ettikleri ve güzel hissettikleri

güzellikler, onların ihtilafı gibi muhteliftir. Ş: 77

Kıyamet kopmasının dehşetini görmemek için, mü’minlerin ruhları bir parça evvel

kabzedilir. Ş: 584

(İslâmiyet; her asırda üçyüz milyon insanın) nefislerinin mürebbisi ve müzekkisi ve

ruhlarının medar-ı inkişafı ve maden-i terakkiyatı olması cihetiyle misli olamaz ve

olamamış. Ş: 128

(Kur’an), insanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem ruhlarında, hem

akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde, hem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı

siyasiyelerinde (bir inkılab yapmış ve idame etmiş ve idare etmiş). Ş: 134

(Kur’an) ruhlara inkişaf ve terakki ve akıllara istikamet ve nur ve hayata hayat ve

saadet veriyor. Ş: 134

Kalb ve ruh ve akıl ve göz ve kulak ve ağız gibi insanın latifeleri ve duyguları dahi

Rezzak-ı Rahîm’den rızıklarını isterler ve müteşekkirane alırlar. Ş: 174

Melaike ve ruhların ve ruhaniyatın vücud ve ubudiyetlerine şehadet eden deliller,

dolayısıyla âhiretin vücuduna dahi delalet ederler. Ş: 221

Vâlide ruhunu feda ettiği evlâdını daima tehlikelere maruz gördükçe titrer. Ş: 226

Maneviyat ve ruhaniyat âlemlerinin en mütenevvi çekirdekleri yine cismaniyettedir. Ş:

227

İnsanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun ruhudur. Ş: 257

Şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirdlerinden -kalben ve ruhen ve fikren- daha az

sıkıntı çeken yoktur. Ş: 295

(Risale-i Nur şakirdlerinin) kalb ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı

çekmezler. Ş: 295

İmanî hizmetinizde kazandığınız ebedî sevablar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler,

şimdiki geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatındayım. Ş: 296

Bu derece zarurete giren sıkıntılı hayatımız; yarasıyla kalb ve ruhumuzu kendiyle

meşgul eder. Ş: 301

Page 222: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 222

Şimdi zemin yüzünde ekser beşer; maddî ve manevî kalben, ruhen, fikren musibetlerle

giriftardır. Ş: 313

İslâmiyet her zamanda üçyüzelli milyon insanın ruhlarına, nefislerine, akıllarına

terbiyekârane ders vermesi ve manevî terakkiyata sevketmesi, emsalsiz bir halettir. Ş:

622

(İman sayesinde) mazi, müstakbel zamanları, insanın ruhuna, kalbine bir zaman-ı hal

hükmünde olur. Ş: 756

(Ey insan! Senin) ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak âhirete olan imandır. Ş:

756

(Allah ve âhiretten) haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tevahhuş eder; vicdanı

daima muazzeb olur. Ş: 756

Ruh-u beşeri en ziyade sıkan, ayrılmalardan neş’et eden elemlerdir. Ş: 757

kudret-i ezeliyenin taalluk ve tesirini celbeder. Ve o taalluk, abdin kesbine ve

işine yardım edici bir ruh gibi olur. İş: 15

( ), abdin kesbine ve işine yardım edici bir ruh gibi olur. İş: 15

İnsan ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur. İş: 17

Kalb ve ruhların gıdası olan ahkâm-ı diniyenin füruatı da, ömr-ü beşerin devreleri

itibariyle tebeddüle uğrar. İş: 26

Dalâlet, nefisleri tenfir ve ruhları inciten bir elem(dir). İş: 27

Kur’anın âyetlerinde de öyle bir kısım vardır ki, o kuvvetin ruhu hükmünde olup

tekerrür ettikçe daha ziyade parlar, hak ve hakikat nurlarını saçar. İş: 30

Her ruhu celb ve cezbetmek namazın şe’nindendir. İş: 43

İnsandaki o nur-u fikir, emellerine, ruhuna öyle bir inkişaf, öyle bir inbisat vermiştir ki,

bütün zamanları yutsa doymaz. İş: 55

Cenab-ı hak tarafından mükerrem kılınan insanın cevher-i ruhunda ekilen ve

rakamlara sığmayan istidadlar var. İş: 55

(Saadet-i ebediye) bütün nimetlerin, rahatların, lezzetlerin ruhu(dur). İş: 55

Page 223: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 223

Hidayet haddizâtında büyük bir nimettir ve vicdanî bir lezzettir, belki ruhun cennetidir.

İş: 60

Dalâlet, ruhun cehennemidir. İş: 60

Kâfirin cevher-i ruhu bozulmuştur. İş: 80

Kâfirin cevher-i ruhu bozulmuştur. Bu itibarla o bozulmuş olan kalbin gayr-ı mütenahî

bir cinayete istidadı vardır. İş: 80

İnsan cismen küçük, zaîf ve âciz olmakla beraber, hayvanattan addedildiği halde, pek

yüksek bir ruhu taşıyor ve pek büyük bir istidada mâliktir. İş: 85

İnsanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren, ibadettir. İş: 85

İnsanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren, ibadettir; istidadlarını inkişaf ettiren,

ibadettir. İş: 85

İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır.

İş: 85

İbadetin ruhu, ihlastır. İş: 85

Zahire bakılırsa insan bir zerre hükmündedir. Fakat insanın taşıdığı ruha, kafasına

taktığı akla, kalbinde beslediği istidadlara nazaran bu âlem-i şehadet dardır. İş: 101

İnsanın taşıdığı ruha, kafasına taktığı akla, kalbinde beslediği istidadlara nazaran bu

âlem-i şehadet dardır. İş: 101

Yeni teşekkül eden bir devletin, bir milletin ruhuna kadar nüfuz eden eski bir devlete

galebe etmesi yine tedricîdir, zamana mütevakkıftır. İş: 109

Kahr u cebr ile zahirî bir hâkimiyet, sathî bir tahakküm, kısa bir zamanda ibka

edilebilir. Fakat bütün kalblere, fikirlere, ruhlara icra-yı tesir ederek, zahiren ve

bâtınen beğendir(emez). İş: 109

(O zât -A.S.M.-) büyük bir işe teşebbüs etti. Bütün efkâr-ı âmmeye galebe çaldı, bütün

ruhlara kendisini sevdirdi, bütün tabiatların üstüne çıktı. İş: 111

(Cenab-ı Hak), ruh-u beşerde vedîa olarak ekilen gayr-ı mütenahî tohumları sulamak

ve neşv ü nemalandırmak için de beşeri teklif ile mükellef kılmıştır. İş: 164

Page 224: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 224

Nev’-i beşerin ahvaline dikkatle bakılırsa görülür ki; ruhun manen terakkisini, vicdanın

tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkîh eden yani aşılayan, şeriatlardır.

İş: 164

İfrat ve tefrit hayat-ı nefsiye ve ruhiyenin maraz ve hastalığını intac eden esbabdandır.

İş: 165

(Cenab-ı Hak) ruh-u beşerde pek çok istidad ve kabiliyetlerin tohumlarını ekmiştir.

Fakat o istidadların terbiyesini ve neticesini cüz’-i ihtiyarînin eline vermiştir. İş: 173

Mevt, ancak ruhun cesed kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekân etmesinden ibarettir.

İş: 179

Nev’-i beşerde mevcud emarat ve işarat-ı kesîreden kat’iyyetle anlaşılır ki, insan

öldükten sonra birşeyi bâki kalır; o şeyi de, ancak ruhtur. İş: 179

Ruhun bekası, hâsse-i zâtiyedir. İş: 179

Ruh, cesed kafesinden çıkarsa necat bulur. İş: 180

Mevt, tabiî bir netice değildir; ancak cesedin inhilaliyle dağılmasından ibarettir, yoksa

ruhun fenasıyla değildir. İş: 183

Mevt ile cesed dağılır, ruh bâki kalır. İş: 183

(O zât -A.S.M.-), kalblere mahbub, akıllara muallim ve tenvir edici ve nefislere mürebbi

ve ruhlara sultan olmuş ve olmaktadır. Ms: 26

İnkârdan neş’et eden dalâletlerden hasıl olan ızdırabat, bütün akılları, ruhları Vâcib-ül

Vücud’a firar ve iltica etmeye mecbur eder. Ms: 58

Mü’minin ruhunda adavet, kin, vahşet yoktur. En büyük bir düşmanıyla bir nevi

kardeşliği vardır. Ms: 69

Mü’minin ruhunda adavet, kin, vahşet yoktur. Ms: 69

Kâfirin ruhunda hırs, adavet olduğu gibi nefsini iltizam ve nefsine itimadı vardır. Bu

sırra binaendir ki, dünya hayatında bazan galebe kâfirlerde olur. Ms: 69

Küfür ise ruhu, kalbi söndürür, zulmetler içinde bırakır. Ms: 69

Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur.

Ms: 69

Page 225: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 225

(Kalb ile ruhun) marazı da, ulûm-u akliyeye tevaggul etmek nisbetindedir. Ms: 69

Niyet, ölü ve meyyit olan haletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir

ruhtur. Ms: 70

Niyet, bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır. Öyle ise necat, halas ancak ihlas iledir. Ms:

70

Niyet, bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır. Ms: 70

Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir. Ms: 101

Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir ve tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha

ziyade muktedirdir. Ms: 101

Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur.

Eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ms: 102

Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur.

Ms: 102

Dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o Nur(-u Muhammedî) onun ruhu olur. Ms:

116

Kur’an kalblere kut ve gıdadır. ruhlara şifadır. Gıdanın tekrarı kut’u artırır. Ms: 127

Kur’an kalblere kut ve gıdadır. ruhlara şifadır. Ms: 127

İnsan hayat-ı ruhiyesi cihetiyle Kur’anda zikredilen bütün nevilere muhtaçtır. Ms: 127

“Bismillah”, hava-i nesîmî gibi kalbi ve ruhu tatmin ettiğinden kesret-i ihtiyaca binaen

Kur’anda çok tekrar edilmiştir. Ms: 127

İnsanın kuvve-i ruhiyesi tahdid edilmemiştir. Ms: 128

Allah melce ve mencedir. Kâinattan küsmüş, dünya zînetinden iğrenmiş, vücudundan

bıkmış ruhlara melce ve mence O’dur. Ms: 130

Bu kesif âlemde ruhanîleri deverandan, cinnîleri cevelandan, şeytanları cereyandan,

melekleri seyerandan men’edecek bir mani yoktur. Ms: 138

İnsanın ruhu, ebna-yı cinsiyle alâkadardır. Ms: 148

Page 226: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 226

İnsan bu âlemden daha latif bir âlemde ruhen yaratılmış da, teçhizat almak üzere

muvakkaten bu âleme gönderilmiş(tir). Ms: 186

Cesed ölüp dağılırsa da ruh bâki kalır. Ms: 193

Ruh zâten zaman ile mukayyed değildir. Ms: 198

Ruhu cismaniyetine galib olan evliyanın işleri, fiilleri sür’at-ı ruh mizanıyla cereyan

eder. Ms: 198

Hal ile mazi arasında öyle ince bir perde vardır ki, ruhun mazi cihetine geçmesine mani

değildir. Cesede nisbeten bitmez bir mesafedir. Ms: 198

Arza gelen ziya, hararet, bereket vesaire, semavattan geliyor. Arzdan da semaya

dualar, ibadetler, ruhlar gidiyor. Ms: 204

İnsanın seyr-i ruhanîsinde çok tabakalar vardır. Bir tabakada, insanlara huzur u tevhid

pek sühuletle nasîb ü müyesser olur. Ms: 210

İnsanın seyr-i ruhanîsinde çok tabakalar vardır. Ms: 210

Misal, âlem-i cismanî ile âlem-i ruhanî arasında bir köprüdür. Ms: 225

Göz ise, kalb ve ruhun gördüklerini göremez. Ms: 239

(Hakikat-ı Muhammediye), İslâmiyet cihetiyle vahye istinad eden bütün edyan-ı

semaviyenin ruhunu ve tasdiklerini taşıyor. Ms: 246

Hayat ve ruh ve nur ve vücud, iki vecihleri şeffaf ve güzel olduğundan mülken ve

melekûten vasıtasız dest-i kudretten çıkıyorlar. Ms: 254

Hilkatin safveti ve en mükerremi olan ruh-u beşer, o iki nokta olmazsa en süfli, en

berbad bir mahluk olur. Ms: 254

Daire-i esbabı yırtıp çıkmayan ve tesirinden kurtulmayan bir ruh, vahdet-ül vücuddan

dem vursa, haddini tecavüz eder. Ms: 256

(Ruh) cihat-ı sitte ile mukayyed olma(z). BL: 250

Ruhun mahiyeti; zîhayat bir kanun-u emr, zîşuur bir âyine-i İsm-i Hayy, zîcevher bir

cilve-i Hayat-ı Sermedî(dir). BL: 258

Cesed ruha dayanır, ayakta kalır. ruh ise, bizâtihî kaimdir. BL: 258

Page 227: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 227

Cesed ruha dayanır, ayakta kalır. BL: 258

Cesed ruha dayanır, ayakta kalır. ruh ise, bizâtihî kaimdir. Cesed harab olursa daha

ziyade serbest olur, melek gibi göğe uçar. BL: 258

Ruhsuz felsefe ekseriya (kâinata) mana-yı ismiyle bakıyor, tabiat bataklığına

saplanıyor. BL: 348

Teellümat-ı ruhaniye ise; sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. KL: 8

(Risalet-ün Nur), belki akıl ve kalbin ittihad ve imtizacı ve ruh vesair letaifin teavünü

ayağıyla hareket ederek evc-i a’lâya uçar. KL: 12

İman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem

öyle letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. KL: 18

Elması bildiği -âhiret ve iman gibi- halde, yalnız zaruret-i kat’iyye suretinde şişeyi -

dünya ve mal gibi- ona tercih etmek ruhsat-ı şer’iye var. KL: 25

Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle-

cem’iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş. KL: 55

Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlahiyeyi cinn ve ins ve ruhaniyata karşı kat’î bir surette

gösterip isbat eden birinci, Kur’an-ı Azîmüşşan(dır). KL: 70

(Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin ve Rahmeten-lil-âlemîn Zât’ın (A.S.M.)

mertebe-i şefkatinden) aşsa ve taşsa o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir;

belki dalâlete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sekam-ı kalbîdir. KL: 75

Bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azab içinde bırakır. KL: 123

Selâmet-i kalb ve istirahat-ı ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı. KL: 123

Şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten

hissedardır, azab çekiyor, perişandır. KL: 123

Bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir

tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Em: 41

Şimdi ehl-i iman, değil müslüman kardeşleriyle belki hristiyanın dindar ruhanîleriyle

ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf mes’eleleri nazara almamak, niza’ etmemek gerektir.

Em: 206

Page 228: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 228

Şimdi ehl-i iman, değil müslüman kardeşleriyle belki hristiyanın dindar ruhanîleriyle

ittifak etmek (gerektir). Em: 206

Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; zarurettir, mecburiyet

var der, ruh ve kalbi susturur. Em: 244

Şeriatın bir mes’elesine bin ruhum olsa feda ederim. Em: 245

(Kadınların) hattâ en korkağı da kahramancasına ruhunu yavrusuna feda eder. Emi: 48

(Her insan), hususî dünyasının zeval ve firak ve âhirde tamamen mahvolmasını

düşünmesi, manevî bir cehennem gibi ruhunu ve vicdanını yandırıyor. Emi: 120

Şeriatın bir tek mes’elesine ruhumu feda etmeye hazırım. Emi: 130

(Bir müslüman dinini bıraksa), anarşist olur; ruhunda kemalâta medar hiçbir halet

kalmaz. Emi: 244

Kadınlar şefkat kahramanı bulunmasından, hattâ en korkağı da kahramancasına

ruhunu yavrusuna feda eder. Hr: 18

“Ruhbaniyet İslâmiyette yoktur.” manası, ruhbanîler gibi tecerrüd merduddur,

hakikatsızdır, haramdır demek değildir. Hr: 27

Nasara’yı ve emsalini havalandırarak dalâlet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı

tard ve ruhbanı taklid etmektir. Mh: 39

(Biz Kur’an şakirdleri olan Müslümanlar), başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz. Hş: 27 Hakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyet’tir. Hş: 54 Din, milliyetin hayatı ve ruhudur. Hş: 64 Temayülat, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Hş: 77 Mi’rac dahi âlem-i melekûttaki melaike ve ruhaniyata karşı bir mu’cize-i kübra-yı Ahmediyedir. Hş: 112

Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîşuurdur. Hş: 113

Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir. Hş: 113

Sabit ve daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş, kudret ona vücud-u hissî giydirmiştir. Hş: 113

Mevcud ruh, makul kanunun kardeşidir. Hş: 113

Page 229: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 229

Nevilerdeki kanunlara kudret-i ezeliye bir vücud-u haricî giydirseydi, ruh olurdu. Hş: 113

Eğer ruh, vücudu çıkarsa, şuuru başından indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu. Hş: 113

Ye’s, dalâlet-i fikrin; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba’ıdır. Hş: 129

Beşerin şimdiki seyyiat-âlûd hırçın ruhunda, mütebessim küçük cenazeler olan suretlerin rolü ehemmiyetlidir. Hş: 130

Lâübaliler ruhsatlarla okşanılmaz; azimetlerle, şiddetle ikaz edilir. Hş: 130

Vicdanın anasır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, latife-i Rabbaniye, herbirinin bir gayat-ül gayatı var. Hş: 136

Tahrif sebebiyle şimdiki Hristiyanlık esbab ve vesaiti müessir bilir, mana-yı ismî nazarıyla bakar. Akide-i velediyet ve fikr-i ruhbaniyet öyle ister, öyle sevk eder. Hş: 138

İcra-yı adalet, din namına olmalı, tâ akıl ve kalb ve ruh müteessir olsunlar, imtisal etsinler. Yoksa yalnız vehim müteessir olur. Hş: 145

İcra-yı adalet, din namına olmalı, tâ akıl ve kalb ve ruh müteessir olsunlar, imtisal etsinler. Hş: 145

Ruhları ağlamak istedi, biri bahane oldu ağladılar. Mün: 10

Milliyetimiz bir vücuddur; ruhu İslâmiyet, aklı Kur’an ve imandır. Mün: 60

Her şeyin en iyi cihetini nazara almak maslahat iken; (cerbeze), en fena ciheti nazara

alıp mütemadiyen milleti ye’se sevk ederek, ruh-u cemaatı öldürüyor. STİ: 87

Bir adam binler âyine ortasında dursa, herbir âyinede aynı şahıs bulunur; fakat ruhsuz,

hissiz, fikirsiz birer şahıstır. STİ: 101

Ruh, en münevver bir nurdur. STİ: 101

Şeriatın bir hakikatına, bin ruhum olsa feda etmeğe hazırım! Zira şeriat, sebeb-i saadet

ve adalet-i mahz ve fazilettir. DH: 10

Dünyanın ruhanî lezzeti olan hüzn-ü masumane ve mazlumaneden, zayıfa şefkat ve

gadre şiddet-i nefret dersini aldım. DH: 46

Ruh mahiyeti itibariyle bir kanun-u emrîdir. OL: 120

(Ruh), vücud-u haricî giydirilmiş bir namus-u zîhayattır. OL: 120

Page 230: Ruhun açılımı y.serpil @hotmail - Nurdersi.com...denildiği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız îcad edilmesine işarettir. ا ô ì öتاذ ô öب تَْل

Ruh / 230

(Ruh), vücud-u haricî sahibi bir kanundur. OL: 120

Ruh mahiyeti itibariyle bir kanun-u emrîdir. Fakat vücud-u haricî giydirilmiş bir namus-

u zîhayattır ve vücud-u haricî sahibi bir kanundur. OL: 120

(Kur'an), âlem-i gayb hesabına âlem-i şehadete müteveccih olup cin, ins, ruh, melekle

konuş(ur). OL: 663

Ecsam-ı sakile ihtiyarsız, ruhsuz olduğu için, kendi yukarıya çıkamaz; yukarıdan kendi

kendine aşağı düşebilir. OL: 668

Kalbin iç yüzü de nifak ile hastalandığı zaman ef’al-i ruhiye tamamen istikamet üzerine

hareket edemez. Oİş: 4

Cenab-ı Hakk re’s-ül mal olarak size uzun bir ömür vermiştir. Ve ruhlarınızda da

kemalât istidadını bırakmıştır. Oİş: 10

(Münafıklar) ruhsuz bir cesed, içsiz bir kabuk hükmünde(dir). Oİş: 13

İcra-i adalet din namına olmalı, tâ akıl ve kalb, vicdanı ruh ile de beraber müteessir

olsunlar. İmtisal de etsinler. Ab: 620

Adalet-i halise İslamiyet’ten çıkar. ruha hayat veriyor. Ab: 623

Cisme hayat verdim diye vicdan ruh öldürülmez. Ab: 628

Milliyetimizin ruhu İslâmiyettir. Ab: 408

Zaman-ı meşrutiyetin zenbereği, ruhu, kuvveti, hakimi, ağası haktır, akıldır, marifettir,

kanundur, efkâr-ı ammedir. Ab: 413

Ruh-u meşrutiyet şeriattandır. Hayatı da ondandır. Ab: 417

Dünyada en acîb, en garibi, ruhunu iftiharla selâmet-i millete feda edenlerden bazan

garazında menfaat-i cüz’iye-i gururiyesinde buhleder, vermiyor. Ab: 418

Madde inceleştikçe, bizden uzaklaşınca, ruh âlemine, hayat âlemine yaklaşıyor gibi

hararet-i ruh, nur-u hayat daha şiddetle tecelli ediyor. Ab: 23

(Kudret-i ezeliye) elbette nur gibi, esir gibi ruha yakın sair seyyalat-ı latife maddelerini

ihmal etmez, meyyit bırakmaz. Ab: 25