ırvtanıtım tahlil-eleştiri dergisi dergisi/bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge dergisi ve...

276
ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Osman Horata : Bilge'nin 50. Sayısı ve Yeni Ufuklar Müjgan Cunbur : Sitemsiz Dostlarımız: Kitaplar Ali Güler: Kerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler Davut Kılıç : Ortadoğu Halklarında Nevruz Sadık Tural: Tarihin Evi Yahut Ana Altayca'nın Torunları Hüseyin Ağca : Bahtiyar Vahapzade'yle Sohbet İsmail Doğar.: Hakkari’de Üniversite Hayali ya da Prof. Dr. Nihat Nirunla Gecikmiş Bir Söyleşi : Sadık Tural : Bilge Hakkında Prof. Dr. Sadık Tural'la Söyleşi V fS P > '--*••• o Kapanmaması Gereken Kapılar Vardır Bmy^îtmoy.a ^Edebiyat Felsefesi yönünden Yalnızız Romanı .jjğ ... \ : 'urdu Cemiyeti ve imiS* f a M MBHHİP i i ım ^ ^ ^ illm ffİF ,n'tl" : Karapapaklarda Nevruz Şöleni fc Türklerinin Ortak Halk İnanışları fn Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı iş il iğ i ve Şiirlerinden Örnekler Vurulan Türk Mührü : tikleri Dönemi Uygarlığı asankale'yi Tanıyalım Bugünkü Durumu m/arından Örnekler irgül: Erol Güngör Tarihindeki Yeri İrasında Türkiye Çetintaş : Trilye etler ve Eserler lı Resim Sanatı Yönetimi Çalışmaları İr-ı Selanik Masalları işinde Aşk Güllü |p ı Sarayı urat Adji ş r ilişkisi ğj ^Sorunları Kurumu ""I, Paneli" ölu'ya mm w ı «■r nse ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

Upload: others

Post on 01-Feb-2020

19 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi

Osman Horata : Bilge'nin 50. Sayısı ve Yeni Ufuklar Müjgan Cunbur : Sitem siz D o stla rım ız : K itaplar

Ali G ü le r: Kerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler Davut Kılıç : Ortadoğu Halklarında N evruz

Sadık T ura l: Tarihin Evi Yahut Ana Altayca'nın Torunları Hüseyin Ağca : Bahtiyar Vahapzade'yle Sohbet

İsmail Doğar.: H a kka ri’de Üniversite Hayali y a da Prof. Dr. Nihat N irunla Gecikmiş Bir Söyleşi■ : Sadık Tural : Bilge Hakkında Prof. Dr. Sadık Tural'la Söyleşi

V f S P > s İ * İ '--*••• o Kapanm am ası Gereken Kapılar VardırBm y^ îtm oy .a^Edebiyat Felsefesi yönünden Yalnızız Romanı

.jjğ ... \ : 'urdu Cemiyeti ve

imiS* f a M M B H H İ P i i ı m ^ ^ ^ i l l m f f İ F ,n't l" : Karapapaklarda N evruz ŞölenifcTürklerinin Ortak Halk İnanışları

f n B ir K ü lt ü r : Tahir Paşa Konağı iş il iğ i ve Şiirlerinden Örnekler

Vurulan Türk M ührü : tikleri Dönem i Uygarlığı

asankale'yi Tanıyalım Bugünkü Durum u

m /arından Örnekler irg ü l: Erol Güngör

Tarihindeki Yeri İrasında Türkiye Çetintaş : Trilye

etler ve Eserler lı Resim Sanatı

Yönetimi Ç alışm aları İ r - ı Selanik

M asalları işinde Aşk

Güllü | p ı Sarayı

urat Adji ş r ilişk is i

ğ j^ S o ru n la rı K urum u

" " I , Paneli"

ölu'ya

mm

«■ r

nse

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

Page 2: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında
Page 3: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Y a y ın Tanıtım *Tahlil*Eleştiri D ergisi

Journal of Review • Analysis • Critique

Sayı 50 Mart 2007

Issue 50 M arch 2007

Mart ve Eylül Aylarında Yayım lanan Hakemli Dergi

International Peer Reviewed Journal Published in March, and September

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL ve TARİH YÜKSEK KURUMU

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

ATATÜRK SUPREME COUNCIL FOR CULTURE LANGUAGE AND HISTORY ATATÜRK CULTURE ÇENTER

Page 4: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında
Page 5: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

»Bilgen^M m anan UCilt / Volüme : 13 Sayı / Issue : 50

Kurucusu / Founder Prof. Dr. Sadık TuralAtatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı

Sahibi / Owner on behalf of Atatürk Culture Çenter Atatürk Kültür Merkeziadına BaşkanProf. Dr. Osman Horata

Editörler / Editors Prof. Dr. Önder Göçgün (Pamukkale Üniversitesi) Uzm. Şebnem Ercebeci

Yazı İşleri Müdürü / Journal Administrator İmran Baba

Yayın Kurulu / Editorial Board

Hakem Kurulu / Referees Board

Yurtdışı Temsilciliği / Representative Abroad

Prof. Dr. Hakkı Acun (Gazi Üniversitesi)Prof. Dr. İsmail Doğan (Ankara Üniversitesi)Doç. Dr. Nesrin Karaca (Başkent Üniversitesi)Doç. Dr. Naciye Yıldız (Gazi Üniversitesi)Dr. Hüseyin Ağca

Prof. Dr. Osman Horata (Hacettepe Üniversitesi)Prof. Dr. Hakkı Acun (Gazi Üniversitesi)Prof. Dr. Cem Dilçin (Ankara Üniversitesi)Prof. Dr. İsmail Doğan (Ankara Üniversitesi)Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu (Gazi Üniversitesi)Prof. Dr. Halit Çal (Gazi Üniversitesi)Prof. Dr. Remzi Demir (Ankara Üniversitesi)Prof. Dr. Nevin Güngör Ergan (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Nevzat Gözaydın (Ankara Üniversitesi)Prof. Dr. Mehmet Öz (Hacettepe Üniversitesi)Prof. Dr. Nilüfer Tuncer (Hacettepe Üniversitesi)Prof. Dr. Ali Uçan (Gazi Üniversitesi)Doç. Dr. Melek Özyetkin (Ankara Üniversitesi)Doç. Dr. Nesrin Karaca (Başkent Üniversitesi)Doç. Dr. Naciye Yıldız (Gazi Üniversitesi)Dr. Turhan YörükânDr. Hüseyin AğcaUzm. Şebnem ErcebeciDoç. Dr. Mustafa Özcan / A.B.D.Prof. Dr. Kâmil Veliyev / AzerbaycanZeynel Kozanoğlu / DanimarkaProf. Dr. Şâkir İbrayev / KazakistanProf. Dr. Abdıldacan Akmataliyev / KırgızistanHarid Fedai / K.K.T.C.Prof. Dr. G. Hazai / Macaristan Prof. Dr. Hatip Miniguli / Tataristan Prof. Dr. Annagurban Aşırov / Türkmenistan Dr. Hammad Muhammed Âlem / Afganistan

Page 6: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Yönetim Yeri / Managing Office

Telefonlar / Telephones

Abone İşleri / Subscription

Fiyatı / Price

Dış Ülkeler İçin Yıllığı / Payment (Gönderme Gideri Hariç)

Posta Çek Numarası

ISSN

Tasarım-Baskı / Desing Pres

Baskı Yeri ve Tarihi / Press and Date

Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, 13306570 Maltepe / ANKARASantral : (+90.0312) 232 22 57 - 231 23 48Yazı İşleri / Editoriat : (+90.0312) 232 43 21

Vedat Demirbaş(+90.0312) 232 39 13Belgegeçer (Faks) : (+90.0312) 232 43 21

6 YTL

20 S

212938

1300 - 283X

Afşaroğlu Matbaası (0.312) 425 22 44 Selanik (2) Caddesi 64/2 Kızılay / ANKARA

Ankara, Eylül 2007

*Bilge’de yayımlanan yazılardaki görüşlerin sorumluluğu yazarlarına aittir.

Page 7: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

İÇİNDEKİLER / CONTENTS

Osman HorataBilge’nin 50. Sayısı ve Yeni Ufuklar

50th Issue of Bilge and New Horizons

Müjgân CunburSitemsiz Dostlarımız : Kitaplar

No Reproachful Friends : Books

KONFERANS / CONFERENCE Ali Güler

Kerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler Kerkük Turks and Demographic Improuements

Davut KılıçOrtadoğu Halklarında Nevruz

Neıvruz Among the People in Middle East

Sadık TuralTarihin Evi Yahut Ana Altayca’nın Torunları

History or Grand Children of Main Altayca

SÖYLEŞİLER / INTERVIEVV Hüseyin Ağca

Bahtiyar Vahapzade’yle Sohbet Conversation voith Bahtiyar Vahapzade

İsmail DoğanHakkari’de Üniversite Hayali yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir Söyleşi

The College Dream in Hakkari or a Delayed Conversation with Prof. Dr. Nihat Nirun

Sadık TuralBilge Hakkında Prof. Dr. Sadık Tural’la Söyleşi

“Kapanmaması Gereken Kapılar Vardır” The Interview About Bilge with Prof. Dr. Sadık Tural

“The Doors Required to be Closed”

MAKALELER / ARTİCLES Banu Altınova

Edebiyat Felsefesi Yönünden “Yalnızız” Romanı The Novel of “Yalnızız” from the Point of Literatüre Philosophy

Mustafa GündüzII. Meşrutiyet Devrinde Türk Yurdu Cemiyeti ve

Türk Yurdu Mecmuasının Eğitim Faaliyetleri The Primarily Educational Activities of

Türk Yurdu Journal in Second Constitution Period

Page 8: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Ali Şamil HüseynoğluKarapapaklarda Nevruz Şöleni 84

Neuıruz Festival of Karapapak Turks

Osman HorataAtatürk Kültür Merkezi Basın Açıklaması 90

“21 Mart Küresel Isınmayla Mücadele Günü Olsun” Atatürk Culture Çenter Press Explanation

Let March 21 be the Day for Fight Against Global Warming

Abdımitalip Murzak MetovKırgız ve Türkiye Türklerinin Ortak Halk İnanışları 91

The Common National Beliefs of Kyrgyz and Turkish People

Bahattin Yamanİsparta’da Yok Olan Bir Kültür : Tahir Paşa Konağı 96

A Culture Dies out in İsparta : Tahir Pasha’s House

Hayati YılmazMahdum Kuli’nin Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler 108

Mahdum Kulı’s Life, Literary Character and samples from his Poems

TANITIM • TAHLİL • ELEŞTİRİ / REVIEW • ANALYSIS • C1RITIQUEMukaddes Arslan

Anadolu’ya Vurulan Türk Mührü : Anadolu Selçukluları ve Beylikleri Dönemi Uygarlığı 126Turkish Effect Seen in Anatolia: Civilization of Anatolian

Seljuk and Sultanates Period

Mukaddes ArslanHasankale’yi Tanıyalım 134

Let’s Discover Hasankale

Erhan AydınOrhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu 139

Present Situation of Orkhun Tablets

Nevin BaltaAtatürk Dönemi Kültür Kurumlarından Örnekler 143

Samples of Culture Institutions of Ataturk’s Period

Alev Kâhya BirgülErol Güngör 147 Erol Güngör

Aslı BüyükokutanYücel Dergisinin Türk Folklor Araştırmalan Tarihindeki Yeri 151

The Place of Journal of “Yücel” in Turkish Folkloric Studies

Ömer ÇakırDünya Mirasında Türkiye 168

Turkey in World Heritage

Mesut ÇetintaşTrilye 173 Trilye

Page 9: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Rıdvan ÇongurŞahsiyetler ve Eserler

Personalities And Literatüre

Şebnem ErcebeciOsmanlı Resim Sanatı

Ottoman Painting Art

Ayten ErolDoğal Kaynaklann Bütünsel Yönetimi

Integrated Management of Natural Resources

Saadettin GömeçHazar Çalışmaları

Studies On Caspian

Nilgün İnceYâdigâr-ı Selânik

Memorial of Selanik

İhsan KalenderoğluAltay Masalları

Altai Tales

Deniz KaraYunan Mitolojisinde Aşk

Love İn Greece Mythology

Murat ÖzbayGüllüGüllü

Yıldıray Özbek15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı

Topkapi Palace in 15th And 16th Centuries

Tümen SomuncuoğluKumuk Yazar Murat Adji

Kumuk Yazar Murat Adji

Emine TuğcuOsmanlı Şiiri ve İktidar İlişkisi

The Relation betıueen Ottoman Poem And Goverment

Hüseyin YeniçeriTürk Dillerinin Tarihsel Gelişimi Sorunları

Historical Development Problems of Turkish Languages

HABERLER / NEWS Zeki Dilek

38. ICANAS’ın Ev Sahibi Atatürk Yüksek Kurumu 38. Icanas’s Homeovuner is Atatürk Supreme Council

Ömer ÇakırAtatürk Kültür Merkezinden Haberler News from Atatürk Culture Centre

DİZİN / 1NDEX (1-50)

183

186

189

194

197

200

203

206

217

220

222

227

233

236

176

Page 10: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Bilge'nin 50. Sayısı ve Yeni Ufuklar

A tatürk Kültür Merkezi, bilim ve kültür hayatının nabzının sağlıklı atması konusunda- ki misyonunu, büyük bir şevk ve özveriyle yerine getirmeye çalışmaktadır. Bir göre­vi hakkıyla yapabilmek, zamanın akışına tabi olmaktan ziyade hayatı doğru okuyup

hâle ve geleceğe yön verebilmekten geçmektedir. Bu da, bazen kendinizle bütünleşen "araç"larla vedalaşıp yeni "araç"larla hedefe doğru, daha güçlü bir şekilde yola koyulmayı gerektirir. Bu konuda duygusal yaklaşımlar kurumlara faydadan ziyade zarar verir.

Bilindiği gibi, Merkezimizin Erdem ve Bilge adlı iki süreli yayını vardır. 17. yılına giren Erdem, bilim, kültür ve sanatla ilgili bilimsel çalışmalara yer veren, uluslar arası hakemli bir dergidir. Bilge ise, "Husumete yer ve imkân vermeyen bir anlayışla eksik ve hatalıyı Bil­gece bir tavırla ortaya koyan" tenkit, tanıtma ve tahlil yazılarına yer vermek amacıyla, Prof. Dr. Sadık Tural'ın çabalarıyla, 1994 Temmuzunda yayımlanmaya başlayan diğer vitri- nimizdir. Erdemden farklı olarak, bir tenkit dergisi yayımlamaya niçin gerek duyulmuştu? Bu konuda, derginin ilk sayısında yer alan "Aydınlara Çağrı" başlıklı yazıda şöyle deniyordu:

“Siz, bir aydın olarak okuyorsunuz; okuduklarınız hakkında düşünüyorsunuz. Bilim ve fikir adına ortaya konulan kitap ve makaleleri, beğeniyorsunuz veya beğenmiyorsunuz; eksiklik veya faz­lalık buluyorsunuz. Bazen konunun sınırlandırılması, bazen ele alış tarzı ve metot yanlışları ile, ula­şılan hükümlere hayret ettiğiniz eserlerle karşılaşıyorsunuz. Birçok eserde, kendinizi buluyor, baş­kalarının da okumasını istiyorsunuz. Okuduğunuz kitap ve makalelerin tanıtılmasının veya eleştiril­mesinin gereğine inanıyorsunuz. Bunu yapabiliyor musunuz?

Bilim ve düşünce dünyamızdaki kavram ve değer kargaşasından rahatsız olmayana aydın de­nemez. Aydın, düşünen, okuyan eleştiren insandır.

Aydın olmanın şartlarından biri, doğrunun, güzelin iyinin, faydalının ortaya çıkmasında, me­denî cesaret gösterip, düşüncelerini yazmaktır. Atatürk Kültür Merkezi'nce üç ayda bir çıkarılma­sı düşünülen Bilge, bu amaca hizmet edecektir. Millî kültürümüze yönelik bütün konulardaki kitap ve dergilerle ilgili tenkit, tahlil ve tanıtma yazırınızı bekler, BÎL6Ey\ yaşatacağınızı umarız." (Bil­

ge, Sayı: 1, Yaz 1997).

Bu gerekçeler, o gün olduğu gibi bugün de geçerliliğini korumaktadır ve yarın da koruya­caktır. Bu çağrıya kulak veren, düşünen, okuyan, okuduğuyla ilgili tenkitlerini paylaşmayı ge­rekli gören "aydın"larımız, Bilge yi 50. sayıya ulaştırdı. Bu süre içinde, yüzlerce yerli, ya­bancı kitap bilim dünyasına tanıtıldı. Bilgeye, bu yolculuğunda değerli çalışmalarıyla destek veren aydınlarımıza kurumumuz adına teşekkür ederim.

Page 11: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Bilge, yayımlanmaya başladığında bilim dünyasında heyecanla karşılanmış ve bu alandaki boşluğu dolduracak bir dergi olarak görülmüştü. Bu heyecanı ve bir tenkit dergisinin göre­vini, Orhan F. Köprülü ilk sayıda şöyle açıklıyordu:

“Bundan 22 yıl önce yazdığım bir makalede bir tenkid mecmuasına ülkemizde şiddetle ihti­yaç duyulduğunu dile getirmiş, İlmî dergilerdeki sayıları sınırlı olan tenkid ve tanıtma yazılarının çok yetersiz kaldığını bazı örnekler de vererek belirtmiştim. (...)

Üniversite çevresindeki bir çok arkadaşımızın böyle bir teşebbüsü yürekten desteklemele­rine rağmen aradan uzun yıllar geçmesine ve İlmî eser adı altında piyasaya kalitesiz bir çok kitap sürülmesine karşı, bir tenkid mecmuası çıkarılması fikri, kuvveden fiile çıkamadı. (...)

Bu son yazımın üzerinden geçen 7 yıla yakın bir zaman diliminden sonra hiç beklemediğim bir sırada Atatürk Kültür Merkezinin genç ve dinamik başkanı Prof. Dr. Sadık Tural'dan bundan bir ay kadar önce aldığım bir yazı beni âdeta yeniden dünyaya getirdi. (...)

Bu derginin yayın hayatına girmesiyle birlikte ilim ve fikir hayatımızda kaybolmaya yüz tu­tan tenkid fikri yeniden gündeme gelecek, sosyal ilimlerle uğraşanlar, yapılabilecek bir tenkidin ılık nefesini daima enselerinde hissedeceklerdir.

Ne yazıktır ki günümüzde eleştirmen, eski tabiri ile münekkid olarak geçinenler gerçek ma­nada ilim adamı olmaktan çok uzaktırlar. Öyle ümit ediyorum ki Bilge birçok kimseye gerçek tenki­din ne olduğunu ve nasıl yapılması gerektiğini örnekleriyle gösterecektir. “ (Orhan F. Köprülü, "Bil­

ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l)

Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında hissettirmekteki amacına ne ölçüde ulaşabildiği konusunda takdir elbette okuyucularımıza aittir. Fakat dergimizin, geçen süre içinde örnek nitelikte çok sayıda tenkit, tahlil ve tanıtma yazısına yer vererek bu konuda yol gösterici bir işlev üstlendiğine inanıyoruz. En azından Bilge, 13 yıl boyunca tenkit üze­rindeki kapalı gözlerin açılmasına, tenkit fikrinin önemine ısrarla dikkat çekmeye çalıştı.

Yayımlanan kitap sayısının her geçen gün daha da arttığı, değerli ile değersizin, doğru ile yanlışın birbirine karıştığı günümüzde, 'bilge"ce yaklaşımla kaleme alınan tenkit yazıla­rına duyulan ihtiyaç her geçen gün daha da artmaktadır. Buna karşılık okumayan, okuduk­larıyla ilgili birikimlerini, tespitlerini paylaşmayı lüks olarak addeden bir anlayış da, aynı şe­kilde gün geçtikçe güç kazanmaktadır.

Tenkit ve tanıtım konusundaki eksikliği hisseden birçok gazete, her hafta kitap eki ver­mektedir. Bunlar, Bilgen in hareket noktasının haklılığını gösteren olumlu gelişmelerdir. Ama bu tür eklerin, popüler nitelikli eserlerin büyüsünden kurtulup bilimsel nitelikli çalış­malara yeterince yer verebildiğini söylemek mümkün değildir. Akademik dergilerimizde de, özlenen nitelikteki tenkit yazıları "nadirat" arasında yer almaktadır.

Tenkitsiz bir bilim hayatının sağlıklı bir şekilde gelişmesi mümkün değildir. Atatürk Kül­tür Merkezinin, bu konuda bilim dünyası için gerekli imkânı sağlayarak üzerine düşen so­

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EB ilge 'nin 50. Sayısı ve Yeni Ufuklar ♦ Osman Horata

Page 12: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

rumluluğu yerine getirdiğine inanıyoruz. Tenkit kapısı, bilim dünyası için hiç kapatılmaması gereken kapılardandır. Bu kaygıyı paylaşan aydınlarımızın tenkit-değerlendirme yazılarına, diğer dergimiz Erdem"\r\ sayfaları açık olacaktır. Kısa sürede uluslar arası dizin kuruluların­ca taranmasını amaçladığımız Erdem'de, bu türden yazılara daha fazla yer ayırarak Bil-

ge'nin eksikliğini hissettirmemeye çalışacağız.Tenkidin önemi ve gereğini duyan aydınlarımız, Bilge yi bir 50 sayı daha yaşatabilirler­

di. Fakat bizlerin öncelikli amacı, bir dergi çıkarmaktan ziyade bilim dünyasının beklediği türden tenkitlerin ortaya çıkmasına imkân sağlamaktı. Bu konuda, amacımıza istenilen ölçü­de ulaşamadığımız ne yazık ki bir gerçektir. Bunun sebebini de, Bilgen in dışında onun bes­lendiği zeminde aramak gerekir.

Bilge okuyucularının yakından bildiği üzere, ülkemizin bilim politikalarının ana ekseninde fen bilimleri yer almakta, onun en önemli dayanağı olan ve onu beslemesi gereken sosyal bi­limlere gerektiği ölçüde önem verilmemektedir. Bunun yanında, üniversitelerimizde Insti- tute for Scientific Information ( IS I ) kapsamındaki dizinlerde yer alan makaleleri bilim­selliğin başlıca ölçütü gibi gören bir anlayış kabul görmekte; bunun dışındaki yayınlar öğ­retim üyelerinin maddi ve manevi fedakârlıklarına terk edilmektedir. Çağımızda, bilgiyi üretmenin yanında üretilen bilgiyi hızla ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürebilmek asıl amaç olmakla birlikte; üniversitelerin performans ölçme kriterleri arasında, patent al­ma, sosyal, teknoloji/sanayi projeleri gibi çalışmalar, en azından uluslar arası atıf indeks­lerinde yer alan yayınlarla eşdeğerde kabul edilmesi gerekirken, ne yazık ki kendine bir yer bulamamaktadır. Üniversitelerimizdeki, yurt dışında ve yabancı dille yayın yapmayı teş­vik eden uygulamalar, şüphesiz olumlu yönleri olmakla birlikte, dolaylı olarak ülkenin öz kay­naklarıyla elde edilen bilimsel araştırma sonuçlarından Türk toplumunu mahrum bırakma, bilim ve kültür dili olarak en güçlü dönemini yaşayan dilimizin gelişmesine zarar verme gi­bi olumsuz sonuçlara da yol açmaktadır. Burada uluslar arası literatüre katkının önemsiz ol­duğu düşüncesinde olduğumuz anlaşılmamalıdır. Fakat bu katkı, hiçbir zaman ulusal yayın­ların kalitesinin geliştirilmesi hedefinin önüne geçmemelidir.

Bu zemin, yıllardır yayımlanmakta olan, kurumlarla bütünleşmiş dergilerin sessiz seda­sız bilim dünyasına veda etmesine sebep olmaktadır. Bunun yanında, eş dost işi çalışmala­ra yer verebilmek amacıyla ortaya çıkan, bilim etiğine duyarsız, birkaç sayı çıktıktan son­ra yayınına son veren dergiler de ayrı bir sorundur.

Atatürk Kültür Merkezi, asıl amacın ulusal bilgi üretiminin kalitesini ve verimliliğini art­tırmak olduğunu düşünen; kaynaklarını önceliklerine göre etkin ve verimli bir şekilde kul­lanmayı amaçlayan bir kurum olarak, bu ortamda bilim ve kültür hayatına hizmetini en üst

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EBilge 'nin 50. Sayısı ve Yeni Ufuklar ♦ Osman Horata

Page 13: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

düzeyde yerine getirmeye çaba sarf etmektedir. Bundan bir yıl önce, Bilger\\r\ Erdem‘\e

birlikte merkezimizin önemli vitrinlerinden biri olduğunu belirterek şunları söylemiştik:"Derginiz, 48 sayıdır ilmî, yapıcı tenkidin önemine dikkat çekmeye, fikrî ve İlmî eserler ko­

nusundaki kapalı gözleri açmaya, nefesleri üniversite koridorlarının dışına çıkmaya bile yetmeyen doktora tezlerini bilim dünyasına tanıtmaya ısrarla devam etmektedir. Bilge, bundan sonra da sü­

rekli gelişim anlayışıyla bilim ve kültür hayatına hizmet etmeye devam edecektir."

Bu çağrımıza yazarlarımız yazılarıyla destek verdi. Ama bu destek, aynı şekilde okuyu­cularımızın ilgisine yansımadı. Ayrıca tenkit ve tanıtma yazılarında da, arzu ettiğimiz nite­liği yakalayamadık. Yazarlarımızın da daha çok, akademik yükseltmeler için makalelere önem vermesi, tenkit boşluğunu tanıtmak amacıyla yola koyulan dergimizi asıl hedefinden uzaklaştırmaktaydı. Bunun dışında, bir tenkit dergisi olarak, uluslar arası dizin sistemleri­ne girebilme şansımız da yoktu.

Atatürk Kültür Merkezi için, bütün faaliyetlerinde öncelikli hedef, nitelikten taviz ver­memektir. Bu ilke, bizleri Bilgeyle ilgili böyle bir kararı almaya yöneltti. Kurum olarak, ten­kit ve tanıtım yazılarını, önümüzdeki yıllarda üç sayıdan dört sayıya çıkarmayı amaçladı­ğımız, daha köklü bir geçmişe sahip diğer dergimiz Erdem1 de değerlendirmeye karar ver­dik.

Değişen zaman ve zemine karşılık, "zaman" ve "zemin"e uygun kararları almanın, çok da­ha "bilge"ce bir tavır olduğundan şüphemiz yoktur. İleride gerekli ortam oluştuğunda, Bil­ge: yi yeniden okuyucusuyla buluşturmaya çalışacağımızı belirterek; yazarı ve okuyucusuyla Bilge ailesinin bu kararımızı anlayışla karşılamasını ümit ediyoruz. Onlarla, yeni bir kapak ve tasarımla hizmetlerine sunduğumuz Erdem dergilerinin sayfalarında yeni ufuklara daha güçlü bir şekilde yelken açabilmek ümidiyle, başta Bilgeye yazılarıyla katkıda bulunan ilim adamları ve okuyucularımız olmak üzere, dergimizin bugüne kadar gelmesinde emeği geçen herkese, özellikle derginin kurucusu Atatürk Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sadık Turala, şu ana kadar dergimizde yayın, hakem ve danışma kurulu üyesi olarak görev yapan bilim adamlarına kurumumuz ve bilim dünyası adına teşekkürlerimi sunuyorum.

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EB ilge 'nin 50. Sayısı ve Yeni Ufuklar ♦ Osman Horata

Prof. Dr. Osman HORATABaşkan

Page 14: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Sitemsiz Dostlarımız : Kitaplar*

Dr. Müjgan CUNBUR

İnsan ilişkilerinde en yüce, en seçkin yeri, nedensiz, niçinsiz, garazsız, ivazsız, men-

faatsiz, çıkarsız dostluklar alır. Dostluğun

tertemiz doruklannı bazen sebepli, çoğu za­man sebepsiz yapılıvermiş ince bir sitemin

bulutu puslandınp karartır. Yapılan sitem lâ­

tife yollu da olsa, şakayla kanştırılsa da sitem

edilenin yüreğini burkar. Sitem eden bu bur-

luşun, bu sızlayışın farkında bile olmadan, hattâ zevk duyarak sitemlerini sıralar. Haksız

sitemler yanında haklı sitemler, yapılması

gerekli sitemler de vardır. Uzaklaşılan dost­

lar, unutulan dostluklar için insanın kendi

kendisine de sitem etmesi gerekir.

Birçoklarımızın, insanlar dışında da, ya­

vaş yavaş unutmaya başladığı bir takım dost­ları vardır. Bunların başında kitaplar gelir.

Raflarda tozlanan, masa köşelerinde, etajer

üstlerinde, çekmece diplerinde, sandıklarda,

sepetlerde, kutularda, dahası tavan araların­

da, bodrumlarda unutulup kalan dost kitapla­rımız...

İşte onlar sitemsiz dostlardır. Kim bilir na­

sıl bir zevkle seçilip satın alınmışlar veya bir

dost tarafından hediye edilmişlerdir. Şevkle

okumaya başlarsınız, üzerine bir başkası, bir İkincisi, bir üçüncüsü gelir, ilk okuduğunuz

yarım kalır, üzerine sonradan gelenler veya

daha önce okuyup bitirme mecburiyetinde kaldığınız kitaplar konur. Aradan günler, haf­

talar, aylar, belki de yıllar geçer, yarım kalmış

kitaplar bir rafa, bir sandığa da kaldırılmış olabilir. Gün gelir yarım kalmış kitap elinize

geçer, yeniden okumaya başlarsınız. Dost ki­

tap sizi yeniden sarıverir. Bunca zaman ara­

* Bilge s. 4, yıl 1995, s. 3-4'de yayımlanmıştır.

yıp sorulmadığı hâlde ne bir sitem ne de ufak

bir serzeniş duyarsınız. Bu yüzden kitaplara,

“Sitemsiz Dostlarım” derim. Bir yandan bu

sitemsiz dostlara kendi vefasızlığımı düşünür,

bir yandan da insanlar için “Arasam da bula-

masam, aramasa da sitem etsem” diyenleri

hatırlarım.

Okuma alışkanlıkları, bizim neslimizin ve

bizden sonrakilerin kat kat üstünde olan eski

kuşaklar, dost kitapların bir kısmına “Başucu

Kitabım” adını vermişlerdir. Bu tür kitaplar, okuyanlarının yataklarının baş ucunda yer al­

dıkları için bu adla anılırlardı. Başucu kitapla-

nnın bir kısmı okuyup bitirildikçe yerleri de­

ğişen kitaplar, bir kısmı ise devamlı okuyucu­

sunun başucunda bulunan “Yunus Divânı”,

“Fuzülî Divânı” gibi klâsik eserlerdi.

Birkaç misal vermek gerekirse, Yavuz

Sultan Selim’in, çıktığı seferler de bile yanın­

dan ayırmadığı, başucu kitabının “Tarih-i

Vassaf” olduğunu tarihler yazıyor. Atatürk,

Harp Okulu’nda öğrenciyken Namık Ke­

mal’in şiirlerinin yastığının altında durduğu­

nu kaynaklar bildiriyor.

“ikinci Dünya Savaşı’nın çetin şartlarına,

bütün zorluklara başucu kitabım Mevlânâ’nın

Mesnevîsi’ni okuyarak dayandım” diyen

Prof. Dr. Anne-Marie Schimmel’i daima ha­

tırlarım.

Günümüzde aynı eseri “Başucu Kitabı”

olarak devamlı okuyanların sayısı her halde

çok azaldı, Yataklarının başucunda kitap bu­

lunanlar da kitaplarını okuyup bitirdikçe de-

ğiştirmekteler.

Sitemsiz dost kitaplar, hiç şüphesiz iyi,

doğru, güzel eserlerdir. Onlar arasında insa­

nın bakış açısını genişleten, görüş ufkunu sonsuza uzatan, okuyucusunun bilgisine bilgi

12 Bilge 50 Mart 2007

Page 15: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ESitemsiz Dostlarımız : Kitaplar ♦ Müjgân Cunbur

katıp bilmediklerini öğreten, okuyanlarına

huzur kaynağı olan, beyni yanında gönlünü de aydınlatıp ışıklandıran kitaplar vardır. Yi­

ne bunlar arasında ilâhî kitaplar, semavî eserler, ilmî kitaplar, edebî eserler, bakılmaya

doyulamayan sanat kitapları, eğitici, öğretici kitaplar, yayımlandıkları yıllarda ellerden

düşmeyen, ancak zamanla eskiyen fen ve teknik kitapları vardır. Güncelliğini kaybedip

bir köşeye atılmış, belki bir bilim tarihçisinin gözüne ilişirim diye bekleyen bu tür kitaplar

yanında, yüzyıllara değerleri artarak daya­

nan, eskimek bir yana, geleceğe âdeta do­nuklaşarak uzanan edebî şaheserler vardır.

İnsanlığın malı olan bu eserler, milletleri için de övünç kaynağıdırlar..

Kitapları eski kültürümüzde derin izler bı­

rakan, Türk tefekküründe büyük tesirleri gö­rülen meşhur İslâm mütefekkiri İbn Arabî de

kitabın vazgeçilmez dostuğunu, arkadaşlığını

üç cümlede şöyle açıklar :“Kitap kadar göçüp gidenleri konuşturan,

yaşayanların hâlini anlatan bir şey görmedim.

Nerede o dost ki sen uyuyunca ancak uyur, sen

istersen konuşur, sahibinin sırrını gizler, emane­

tini saklar. O, en iyi komşu, en insaflı arkadaş,

en uygun yoldaş, iyi bir öğretici, yeterli, titiz ve

bıktırmayan bir yardımcıdır.”

Unutulmaması gerekir ki bu dost kitapla­ra karşılık, iç karartan, yalnız insanın değil,

toplumların da huzurunu bozan, beyinleri

bulandıran, eski bir kitapseverimizin maddî, manevî her şeyi, her değeri yakıp yok eden

ateşe benzettiği kitaplar da vardır.Ufak tefek yanlışlann yükü altında ezil­

miş, o hataları düzeltecek, incitmeden doğ­rultacak kalem sahiplerini bekleyen kitaplar

da bu arada unutulmamalıdır.

insanlığın mukaddes değerlerini hedef

alan veya daha başka gizli maksatlarla yazıl­mış kitapları, kamu ahlâkını çökertecek açık

saçık paçavraları, mizah ve hicvin çok dışın­da kalan küfürnâmeleri dost kitapların yanın­

da anmak yersiz ve gereksizdir.

işte dördüncü sayısını sunduğumuz “Bil­ge” dergimiz, güzel kitabı çirkinden, yararlı

eserleri zararlılardan, kısaca kötü kitabı iyi­sinden ayırmayı amaçlamaktadır. Kitap se­

çimlerinde elden geldiğince okuyucularımıza hizmet edebilirsek, ne mutlu bizlere diyece­ğiz.

Bilge 50 Mart 2007 13

Page 16: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Kerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler

(E) Öğ. Alb. Dr. Ali GÜLER

I. Coğrafi ve İdari Yapı

Kerkük, Irak’ın kuzeyinde Dicle ve Fırat

nehirleri arasında kalan “Cezire” böl­

gesinin doğusunda yer almakta; Batı­

da Dicle nehriyle bölgeyi ayıran Hamrin dağ­

ları, kuzeydoğuda Küçük Zap Suyu vadisi,

güneydoğuda Diyale vadisi bulunmaktadır.

Bölge 34-36 paraleller ve 44-45 boylamlar

arasında, deniz seviyesinden yaklaşık 300

metre yükseklikte bulunmaktadır.

Tavuk çayı, Aksu, Hor çayı, Leylan suyu,

Küçük dere, Kazar çayı, Hassa suyu, Mayar

dere, Kuru çay, Edhem suyu ve Küçük Zap

suyu bölgede bulunan akarsulardır. 1

Bugünkü İrak Devleti’nin coğrafi alanı,

Osmanlı idari taksimatındaki Musul, Bağdat

ve Basra Vilayetleri’ni içine almaktadır.

1500 seneye yakın bir zamandan beri coğra­

fi ad olarak Bağdat ve Basra bölgesi “Irak”,

Musul bölgesi ise “Elcezire” adları ile bilin­

mektedirler. Irak ve Elcezire, birbirlerinden

tarih, coğrafya, iklim, tabiat ve ahalisi bakı­

mından farklılıklar gösterirler. Ancak Birinci

Dünya Savaşı’nın sonucunda İngiliz siyaseti­

ne ve menfaatine uygun olarak her bakım­

dan birbirinden tamamen farklı olan Elcezire

ile Irak ülkeleri “Irak” adı altında birleştiril­

mişlerdir. Yapay bir kuruluş olan bu devletin

kendisi kadar, devlet adı da yapaydır. Bun­

dan dolayı günümüzde buradaki Türkleri ifa­

de için kullanılan “Irak Türkleri” tabiri de bu

yapay oluşumların dayattığı yanlış bir tabir­

* 7 Mart 2007’de Atatürk Kültür Merkezitarafından düzenlenen “Barışa Susayan Irak’ta

Türk Kültür Varlığı” Panelinde sunulmuştur.

dir. Çünkü bölgedeki Türkler esas Irak’ta de­

ğil, Musul veyahut diğer bir deyişle Elcezire

bölgesinde yerleşmişlerdir. 1923 Lozan ve

1926 Musul antlaşmalarının metinlerinde de

görüleceği üzere bu bölge Türklerine yakın

zamana kadar “Musul Türkleri” denilirdi.

Ancak, zengin Türk nüfusu ile bölge Türkle­

rinin kültür merkezi kimliğini kazanan Ker­

kük şehrinin adı, son elli, altmış yıldan beri

bölge Türklerine ad ve alem olmuştur. “Ker­

kük Türkleri” tabiri bugün Irak siyasi coğ­

rafyasındaki Türk varlığını ifade eden bir kav­

ramdır.2

Kerkük, Kanuni Sultan Süleyman’ın

1534 yılındaki Irakeyn Seferi’nden itibaren

tam olarak Osmanlı Devleti hâkimiyetine gi­

ren Kerkük ve çevresi, tarihsel süreçte bir

sancak olarak idari yapı içinde yerini almıştır.

Irakeyn Seferi sonunda Osmanlı hâkimi­

yetindeki bölge “Bağdat eyaleti” ve özel sta­

tü ile “Basra bölgesi”3 olmak üzere iki şekil­

de teşkilatlandırılmıştır. Kerkük bu yapı için­

de Tavuk (Dakuk) ile birlikte Bağdat eyaleti­

ne bağlı iki ayrı “sancak” olmak üzere; daha

sonraki tarihlerde ise tek sancak olarak idari

yapı içinde yerini almıştır. “Kerkük Livası”

tek sancak olduğu dönemde Kerkük, Tavuk

ve Mevazi nahiyelerini içine alıyordu.

Kerkük ve çevresi Osmanlı Devleti resmi

nüfuz sayımlarında ve salnamelerinde genel­

likle Bağdat, Basra ile birlikte üçüncü önem­li vilayet olan Musul Vilayeti’ne bağlı bir san­

cak olarak idari yapıda yerini almıştır.

1877/78 sayımında Bağdat ve Basra ana

sayım bölgesi kabul edilmiş, Musul ve Kerkük

Bağdat sayım bölgesi içinde değerlendirilmiş­

tir. Bağdat ve bağlı sancaklan şu şekildedir:4

14 Bilge 50 Mart 2007

Page 17: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

Bağdat Ana Sayım Bölgesi İdari Yapısı (1877/78)

Sıra Sancak Bağlı Kazalar1 Bağdat Horasan, Hanikin, Delim, Sarma, Aziziye, Kazimiye,

Kut, Mendeli, Aneh.

2 Musul Dahuk, Zaho, Akra, Imadiye

3 Süleymaniye Barbar, Şehripazar, Cafaşayiri, Karadağ, Gülanber, Merke.

4 Kerbela

5 Hille Divaniye, S ehmare, Şambe, Necefieşref, Hindiye.6 Şehrizor (Kerkük) Erbil, Ranye, Ravandiz, İslahiye, Köysancak.

7 Ammare Ammare

1881/82 resmi sayımında Bağdat, Basra

ve Musul üç ayrı vilayet olarak sayılmıştır.

Kerkük’ün de yer aldığı Musul Vilayeti’ne

bağlı kazalar şunlardır: Musul Merkez Kaza,

Dahok, Akra, Zaho, Zibar, Sincar, Kerkük,

Salahiye, Erbil, Ranye, Köysancak, Ravan-

diz, Süleymaniye, Gülanber, Morge, Şehir-

pazar, Bazyan, Umadiye.5

XVIII. yüzyılın başlarında “paşa sancağı”

(eyalet merkezi) olan Kerkük, 1892’de Mu­

sul vilayetine bağlıydı ve Kerkük merkezinin

yanı sıra; Melha, Tuzhurmatu, Altınköprü,

Keyl ve Şivan olmak üzere beş nahiyesi ve

bu nahiyelere bağlı 352 köyü mevcuttu. 1894 yılı ve daha sonraki dönemlerde de Musul vilayetine bağlı bir sancak olan Ker­

kük, Erbil, Salahiye, Köysancak, Revanduz ve Raniye kazalarını içine alıyordu.

Kerkük 1890’lardan itibaren Musul vila­

yetine bağlanmış bu durum bölgenin elden

çıkışına kadar devam etmiştir. Hicri 1310

(1896) tarihli Salname’de; Merkez ve Süley­

maniye Sancakları ile birlikte Musul vilayeti­nin üç sancağından biri olarak görülen Ker­

kük, “Şehrizor Sancağı” olarak geçmekte ve

şu yerleri içine almaktaydı:

Sıra Kazalar Bağlı Nahiyeler1 Merkez Köprü, Melha, Şivan, Keyl, Tavuk2 Ravanduz

3 Salahiye

4 Erbil Sultaniye, Dizeyi5 Köys ancak

6 Raniye

Hicri 1312 (1898) tarihli Salname-i Vila- yet-i Musul’da da Kerkük Sancağının idari bi­

rimleri şu şekilde gösterilmiştir:

Page 18: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

Sıra Kazalar Bağlı Nahiyeler

1 Merkez Altunköprü, Tavuk, Şivan, Melha, Keyl,

2 Ravanduz Beradost, Deyre-Harir, Balik

3 Erbil Dizebi(nam-ı diğer Kuştepe), Sultaniye

4 Salahiye Tuzhurmatı, Karatepe

5 Köys ancak Şakla va

6 Raniye

1902'de Kerkük Merkez’e bağlı nahiye­

ler, Nefs-i Kerkük, Melahiye, Tuzhurmatu,

Altınköprü, Keyl ve Şivan olup, toplam 348

köyü vardı. Nefs-i Kerkük’e bağlı köy sayısı

ise 133'tü.1906/7 resmi sayımında Musul Vilaye­

ti’ne bağlı üç sancak sayılmıştır. Bunlar, Mu­

sul, Kerkük ve Süleymaniye’dir.6

Irak yönetimindeki Kerkük Vilayeti,

1957’de merkez ilçe, 5 nahiye ve 520 köy­

den ibaretti. Kerkük Vilayeti’nin diğer ilçele­

ri olan Kifri'nin 318, Cemcemal’in 202 ve

Tuzhurmatu’nun 234 köyü vardı. Böylece

Kerkük Vilayeti’ne toplam 4 ilçe, 14 nahiye

ve 1274 köy bağlı idi.1976’dan sonra Irak’taki idari yapı yeni­

den değiştirilmiş, yeni “muhafazalar” (vila­

yetler) ortaya çıkanlarak Irak’ın muhafaza

sayısı 18 olmuş, bu arada Kerkük Muhafaza­

sının adı da “El-Tamim” olarak değiştirilmiş;

fakat bu muhafaza merkezinin adı yine Ker­

kük olarak kalmıştır.1990‘da Kerkük Muhafazası, Merkez

Kerkük Kazası ve Havice Kazası olmak üze­

re iki kazadan ibarettir. Kerkük Kazası’nin

Karahasan, Şivan, Tuzhurmatu, Tavuk (Da-

kuk) ve Beci isminde beş nahiyesi mevcuttur.

Havice Kazası’nin Abbas ve Riyaz adlı iki na­

hiyesi vardır.7

II. Bölgede Türk Varlığının Siyasi Gelişimi

Halife Hazret-i Ömer zamanında, İyaz bin Ganem tarafından 642 yılında fethedilerek

Müslümanların eline geçen bölge, sonraki

yıllarda Hazret-i Osman döneminden itiba­

ren Arap kabileler ve Emeviler ile özellikle de Abbasiler döneminde önemli sayıda Türk

nüfus yerleşimine sahne olmuştur.

1055’te Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğ­

rul Bey in Bağdat’ta bulunan Abbasi Halife­

sini kendisine bağlamasından sonra Irak’ta

siyasi hâkimiyetin Türklere geçtiğini görüyo­

ruz. Selçuklu sultanları Irak’ı merkezden ta­

yin ettikleri “şahne” ve “amidler”le yönetti­

ler. Sultan Mehmet Tapar’ın ölümünden

sonra Irak Selçuklulan (1118-1194) 76 yıl

Irak'a hakim oldular. 1157 yılında Sultan

Sencer’in ölümüne kadar Büyük Selçuklu

İmparatorluğu’nun vassalı (tâbii) olan Irak

Selçuklulan, bundan sonra bağımsız hale

geldiler ve zamanla zayıflayarak, hâkimiyeti

Atabeylere bıraktılar.

Irak Selçukluları’nin yıkılışından sonra

Kerkük ve çevresinde Türkmen Atabeylikle-

rinin hâkimiyetini görüyoruz. Bunlar arasın­

da en ünlü olanı Musul Atabeyliği’dir. Musul

Atabeyliği (1127-1233), siyasi ve askeri de­

haları ile ün yapan ve özellikle Haçlı ordula­

rına karşı başarı ile savaşan İmadeddin Zen-

gî ve oğlu Nureddin Zengî’ye nispetle tarihte

“Zengîler” adıyla da anılmıştır. Zengîler

Oğuzlann “Avşar” boyuna mensuptur.

Irak’ta kurulan Türkmen beyliklerinden

biri de Erbil Atabeyliği (1144-1233)’dir.

Beylik, Musul, Erbil, Şehrizor, Hakkâri, Har­

ran, Sincar ve Tikrit’te hüküm sürmüştür.

Beyliği 1144’te Selçuklu Komutanlarından olan Begtigin’in oğlu Zeyneleddin Ali Küçük

kurduğu için “Begtiginliler” olarak da bilin­

mektedir. Küçük 1168 yılında vefat edince

oğullan Zeyneddin Yusuf ve 65 yıl beyliği

idare eden Muzafferüddin Kök-Böri hüküm sürmüştür. Bu dönemde bölge çok büyük bir

16 Bilge 50 Mart 2007

Page 19: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

gelişme göstermiştir. Kök-Böri’nin nüfuzunu

Azerbaycan’a kadar uzattığı bilinmektedir.

Beylikler döneminde bölgede kurulan bir diğer beylik de Kerkük Türkmen Beyliği’dir.

Kerkük ve Şehrizor bölgesinde Ivâkî Türk-

menleri tarafından, bugünkü Süleymaniye

bölgesiyle Şehrizor ovasını da içine alan bir

Türkmen beyliği kurulmuştur. Bu beyliğin

başında Arslan-taş oğlu Kıpçak bulunuyordu.

Daha sonra İmadeddin Zengî ile çarpışan

Kıpçak Bey mağlup olmuş, böylece beylik

Musul Atabeyliği’ne katılarak son bulmuştur.

Begtiginli hükümdarı Muzafferüddin Kök-

Böri’nin 1232’de ölümünden sonra Abbasi-

lerin eline geçen bölge, 1258’de Moğolların

Bağdat’ı ele geçirmeleri üzerine Abbasilerin

elinden çıktı. Bu sürede Musul, Kerkük böl­

gesini “kışlak” olarak kullanan Karakoyunlu

Türkleri; Moğol hâkimiyeti çökünce siyasi olarak da bölgeye hâkim oldular. Irak’ın ku­

zeyine Türk yerleşimi en çok Karakoyunlu

hâkimiyeti (1411-1470) döneminde gerçek­leşti.

Daha sonra Cihan Şah’ın Uzun Hasan’a

yenilmesiyle Akkoyunlu Türkleri (1470-

1508)’nin eline geçen bölge; 1508 yılında Şah İsmail’in Bağdat’ı almasıyla birlikte Sa-

fevilerin hâkimiyetine girmiş ve (Yavuz Sul­

tan Selim ile Şah İsmail arasındaki mücade­

lelerde zaman zaman el değiştirmesine rağ­

men) Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534 yılın­

daki Irakeyn Seferi ne kadar Safevilerin elin­

de kalmıştır.

Kanuni'nin Irakeyn Seferi (1534)’nden

sonra kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine gi­

ren Kerkük ve çevresi; 1700’lü yılların ilk ya­

rısına kadar zaman zaman İran’daki Safevi-

ler ile Osmanlılar arasında problem oldu.

Mesela 1623’te Bağdat’la birlikte Safevilerin eline düşen Kerkük, 1630’da tekrar Osman- lılar tarafından geri alınmıştır. IV. Murat ünlü

Bağdat Seferi (1638)’ne giderken buradan

geçmiştir. 1743’te tekrar İran’daki Türk Av-

şar Hanedanının kurucusu Nadir Şah’ın eli­ne geçen Kerkük; 1746’da yapılan barış ant­

laşmasıyla Osmanlı Devleti’ne iade edilmiş, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar da Os­

manlı idaresinde kalmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru

Bağdat’tan kuzeye doğru ilerleyen İngiliz or­

dusu 7 Mayıs 1918’de Kerkük’e girdi ise de

24 Mayıs’ta geri püskürtüldü. Ancak Mond­ros Mütarekesi’nin imzalanmasından hemen

önce Türk ordusunun Altınköprü’ye geri çe­

kilmesi üzerine tngilizler Kerkük’ü yeniden

işgal ettiler.

Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunan ve

Musul, Kerkük ve Süleymaniye sancakların­

dan oluşan Musul Vilayeti’nin hangi tarafta

kalacağı Lozan Antlaşmasında bir karara

bağlanamadı. Mesele, 1924’te Milletler Ce-

miyeti’nde görüşülmeye başlandı. Türk tara­

fının “halk oylaması” istemesine rağmen, İn­

giltere, “bölge halkının cahilliği” gerekçesi ile

bu talebi kabul etmedi. Bölge, 5 Haziran

1926’da Türkiye, İrak ve İngiltere arasında

imzalanan Ankara Antlaşması ile Irak’a dahil

edildi. ̂

III. Bölgede Türk Varlığının Etnik ve

Kültürel Celişimi

Türklerin Irak’a yerleşmelerinde, bu bölge­

deki Türk varlığının oluşumunda üç dönem

dikkati çekmektedir. Birinci dönem, Türk as­

kerlerinin İslâm ordulannda görev almak

üzere ilk gelişleri ile başlamakta; Oğuz Türk­

lerinin İrak bölgesi ile ön temaslarını sağla­

yan ilk göçlerle devam etmektedir. İkinci dö­

nem, Selçuklular zamanında Oğuz Türkleri­

nin etkin ve fiili yerleşmelerinin gerçekleştiği

ve Irak’ın Türkler tarafından vatan olarak be­

nimsendiği dönemdir. Bu dönem, Türklerin

Irak’ta ebedi olarak yerleşmelerini sağlaması

bakımından en önemli dönemlerden biridir.

Üçüncü dönem ise, yeni Türk dalgalarının

Osmanlı zamanında Irak’a gelmeleri ile Irak’taki Türk varlığının desteklenmesi ve nü­

fus bakımından beslenmelerini sağlamıştır. 9

Irak’ta ilk Türk yerleşimi, 674 yılında

Emevi Halifesi Muaviye tarafından Hora­

san’a gönderilen Ubeydullah bin Ziyad’ın

Basra’ya 2.000 Türk getirmesiyle gerçekleş­

miştir. Abbasi Devleti’nin kurulmasıyla Bağ­dat ve Samarra şehirlerindeki Türk asıllı as­

Bilge 50 w|R|!5 Mart 2007 17

Page 20: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

kerlerin sayıları hızla artmıştır. Bu arada Sa-

marra’nın hemen kuzeydoğusunda bilinen

ilk Türk kasabası Tavuk (Dakuk) kurulmuş ve

burada ilk Türk yerleşimi meydana gelmiş­

tir.

Bugünkü İrak Devleti’nin bünyesinde bü­

yük bir kütle teşkil eden Türkler, 1040 Dan-

danakan zaferinden sonra Ön-Asya’ya ve

Anadolu’ya gelip yerleşerek vatan tutan

Oğuzlar veya diğer adıyla Türkmenlerin to­

runlarıdır. Oğuz Türkleri, 1071 Malazgirt za­

ferinden sonra Anadolu’yu vatan haline geti­

rirlerken, Elcezire veyahut Musul bölgesi,

çoktan Türk vatanı kimliğini kazanmış bulu­

nuyordu. Yukanda özetlendiği gibi; bu tarih­

ten itibaren 900 sene sırasıyla Selçuklu,

Musul Atabeyliği (Zengîler), Erbil Atabeyliği

(Begtiginliler), Kerkük Türkmen Beyliği, Ka-

rakoyunlu, Akkoyunlu ve Osmanlı Türkleri­

nin hâkimiyeti altında daimi surette vatan

parçası olarak kalmıştır. Aynı zamanda, asır­

lar boyunca siyasi yapı olarak daima kaderi­

ni Anadolu Türklüğü ile birleşmiştir. Zaten

bölge tarih, coğrafya, iklim, tabiat şartlan ve

etnik yapısı itibarıyla Anadolu’nun tabii de­

vamı olup, esas Irak ülkesinin bataklık ovala­

rı, çölleri ve halkı ile tamamen zıt karakter­

dedir.

Kerkük Türkleri, 900 yıl önce Elcezire

bölgesine yerleşerek vatan tutan 24 Oğuz

boyunun muhtelif boy ve oymaklarının nes­

linden gelmektedirler. Diğer Oğuz boylarına

nisbetle bilhassa Bayat, Döğer, Yıva, Beğdili

ve Bayındır, Karakoyunlu ve Akkoyunlu llle-

ri’nin bakiyesi durumunda olan Türkmen oy­

maklarının bu bölgede yerleşmiş olduklarını

yer yer görülen kasaba ve köy isimlerinden

de anlamaktayız.

Bugün hepsi yerleşik hayata geçen Türk­

men boy ve oymaklarından, aşiret hayatını,

Sıra Cem aat Adı Açık lam alar

1 Lik Taifesi Lik ismi “çağırgan, eti tatlı bir

kuş”tan gelmektedir.

2 Sulduz Taifesi

Suldus, Moğol ulusunu meydana

getiren boylardan biri olmasına rağmen; cemaat mensuplarının

taşıdığı Türkçe isimler bu

topluluğu n T ürk olduğu nu

göstermektedir.

3 Döğer Taifesi Oğuzların Bozok koluna

mensupturlar

4 Karaca Bayat

Taifesi

Oğuzların Bozok koluna bağlı

Bayat boyuna mensupturlar

5 Gilevan Taifesi Güney Azerbaycan’dan

gelmişlerdir

6 Siyah Mansur

Taifesi

Oğuzların Bozok koluna bağlı

Bayat boyuna mensupturlar

7 Zengene Taifesi Güney Azerbaycan’dan

gelmişlerdir

8 Nilkaz Taifesi

X. yüzyılın başında Orta Asya’da

Yukarı İrtiş bölgesinde yaşamakta

olan Kimeklerin yedi boyundan

biri olan Nilhazlar’dandır.

18 Bilge 50 Mart 2007

Page 21: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

konar-göçer hayatı en son terk eden “Bayat­

lar” olmuştur. Meşhur Türk şairi Fuzûli, bu

bölgenin Bayatlarındandır.

Kerkük Türkleri, Batıda Balkanlardan

başlayarak Türkiye, Azerbaycan ve Hazar

ötesindeki Türkmenistan’a kadar uzayan

“Türkmen tli”nin önemli bir parçasıdır. Bu

nedenle Kerkük Türkleri Türkçesi; Batı

Türklerinin konuştuğu Oğuz Türkçesi’nin iki

ana şubesi olan Türkiye ve Azerbaycan

Türkçelerinin her ikisinden de hususiyetler

taşır. Bunun tarihsel şartların bir sonucu ol­

duğu görülmektedir. Çünkü Kerkük Türkleri,

başlangıçta Azerbaycan Türkçesi’nin geliştiği

Karakoyunlu ve Akkoyunlu siyasi, kültürel

camiasına dahil oldukları halde; sonraları

Osmanlı siyasi hakimiyeti ile Türkiye Türkle­

ri kültürel camiasına girmişlerdir. Bundan

dolayı Balkanlardan Hazar ötesine kadar bü­

tün Türkmen Ili’nde yaygın olan “Arzu ile

Kamber”, “Leyla ile Mecnun”, “Kerem ile

Aslı”, “Aşık Garip”, “Yusuf ile Züleyha”,

“Hüsrev ile Şirin” ve “Köroğlu” gibi Türk

Halk Edebiyatı’nın canlı örnekleri Kerkük

Türkleri arasında da bilinir ve söylenir.11

Kanûnî Sultan Süleyman Devri ne ait

olan 1560 tarihli 111 Numaralı Kerkük Li­

vası Mufassal Tahrir Defteri’nde bizzat sayı­

lan cemaatlerin hemen hemen tamamı

Türk’tür:12

Günümüz araştırmacılarından Irak üzeri­

ne çalışanlar da bölgedeki Türkmen boy, oy­

mak ve aileleri hakkında ciddi sonuçlara

ulaşmışlardır. Samır el-Amiri, 1960 yılı için

toplam 34 Türkmen boy ve oymağının ismi­

ni vermektedir. Kendisi de bir Türkmen olan

Suphi Saatçi 1996 yılı itibanyla bölgede yer­

leşmiş toplam 372 Türkmen boy, oymak ve

ailesini isim, köken ve yerleşim bölgeleriyle

birlikte tespit etmiştir.13

III. Bölgede Türk Varlığının Coğrafi

Dağılımı

Kerkük Türklerinin yerleşme merkezleri, ku­

zeyde Türkiye sınırına yakın ve Musul vilaye­tine bağlı Telafar kazası ile başlar; güneyde

Diyale vilayetine bağlı Hanikin ve Mendeli

kazalarına kadar devam eder. Yani Irak Dev-

leti’nin idari taksimatına göre Türkler, kuzey­

den güneye doğru Musul, Erbil, Kerkük ve

kısman Diyale vilayetleri dahilinde; birbirini

takip eden köy, kasaba ve şehirlerde, kesik­

siz ve yaygın bir iskan yapısına sahiptirler.

Kuzeyde Telafar ile başlayan Türk nüfus,

Musul’a doğru uzanan köyler boyunca de­

vam eder. Musul şehrinde sonradan yerleşti­

rilen Araplar ve Kürtler de bulunmakla bera­

ber, nüfusun yarısı kadar Türk yaşamaktadır.

Özellikle Dicle Irmağı’nın. karşı yakasında

yer alan Musul’un Yunus Peygamber semti,

kamilen Türklerle meskûndur. Ayrıca şehrin tarihi abideleri hep Türk eserleridir. Çevre­

deki Karakoyunlu, Akkoyunlu kasabaları, ta­

rihi Türk illerinin adlarını taşırlar. Musul’un

biraz kuzeyindeki Al-Kuş ile Musul-Erbil yolu­

nun Büyük Zap Irmağı’nı geçtiği mahalde

bulunan Kelek ve buna yakın Selimiye, böl­

genin Türk kasabalarındandır.

Musul’un hafif bir meyil ile güneydoğusu­

na düşen Erbil, tarihi bir Türk şehridir. Son

yıllarda Erbil ’e Kürtler yerleşmekte iseler de

şehrin hakim nüfusunu Türkler teşkil eder.

Erbil vilayetine bağlı kaza merkezlerinden

güney doğudaki Köysancak ile güneybatıda­

ki Mahmur, bundan başka Erbil Çayı üzerin­

deki Yanmca Nahiyesi; Köysancak’a bağlı

Dukan, Taktak ve Akçalar nahiyeleri; Erbil’in

güneyinde yer alan Kara-Çüne, Kuş-Tepe ve Yatak kasabaları, bölgenin önemli Türk is­

kan mahallerindendir. Güneye doğru Erbil’i

Kerkük’e bağlayan demiryolu üzerinde Altın-

köprü, Küçük Zap Irmağı üzerinde kurulmuş

şirin bir Türk kasabasıdır.

Altınköprü’den sonra bölge Türklerine adını veren Kerkük şehri yer almaktadır.

Zengin petrol yataklarına sahip olan Kerkük, aynı zamanda bölge Türklerinin kültür mer­kezi konumundadır. Çevresinde pek çok

Türk köy ve kasabası bulunan Kerkük, Hasa

Çayı veya Ulu-Çay kenarında kurulmuş olup,

tam manasıyla bir Türk şehridir. Çevresinde­ki kasabalardan en mühimleri, kuzeyindeki Bibon, Sakızlı ve Kafar; doğusundaki Gök-

Tepe ve Karadaş; batısındaki Küçük-Karate-

Bilge 50 ftSsjş Mart 2007 19

Page 22: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

pe ve Balaban kasabaları ile güneydeki Çar­

daklı, Kadir-Kerem, Kara-Hasan kasabaları;

Taze-Hurmatu, Tavuk, Kara-Tepe Nahiye

merkezleri; Tuz-Hurmatu, Kifri adlarındaki

kaza merkezleri ile Tuz-Hurmatu’ya bağlı

Kulacık ve Yenice, Kara-Tepe ye bağlı Na-

rin-Köprü, Köşk-i Zengi ve Ali-Veli isimli ka­

sabalardır.

Kerkük vilayetinin sona erdiği yerden iti­

baren Türk nüfus, güneydeki Diyale vilaye­

tinde de devam eder. Bu vilayete bağlı Hani-

kin ve Mendeli kaza merkezleri ile bunlara

bağlı, Ali-Ağa, Çukurlu, Tekke, Kızıl-Ribat,

Baradan, Karahan, Deli Abbas, Şahraban ve

Kazancı kasabaları Türklerin en güneydeki

iskan mahalleri durumundadır.

Kerkük Türklerinin güneyde, Tekrit kaza­

sından Mendeli kazasına doğru; kuzeybatı­

dan güneydoğu istikametinde uzanan, Ce-

bel-i Hamrin dağlık bölgesinin güneyine geç­

mediklerini görmekteyiz. Ancak Oğuz boyla­

rından Bayatlı Türkmenlerinin, istisna olarak

bu dağları aşıp yer yer Dicle tarafına uzan­

dıklarını biliyoruz.14

Kerkük Türkleri veya başka bir deyişle

Türkmenler, yukarıda anlatıldığı gibi, ilk yer­

leşimden itibaren bölgeyi etnik bakımdan

Türkleştirirken; yeni vatanlarındaki yer adla­

rını da Türkçeleştirmişlerdir. Bu bağlamda

şehir, kasaba ve köy adlarından başka dağ ve ırmak adları da Türkçe hale gelmiştir. Mese­

la Oğuz îli’nin Sir-Derya boyunda bulunduğu

devrenin en mühim hatıralarından birisi olan

Karaçuk Dağı’nın adı, Telafar’ın kuzeyinde ve Dicle Irmağı’nin batı tarafında nehre pa­

ralel uzanıp, kısa bir fasıla ile Dicle’ye geçit verdikten sonra nehrin doğu sahilinde de­

vam eden sıra dağlanna verilmiştir. Bundan başka Kerkük bölgesinin batı tarafında yer

alan Baravan Dağı, doğusunda kuzey-güney

istikametinde uzanan Kara-Dağ, Seğirme

Dağı ve Tokma Dağı adları ile Kara-Tepe, Gök-Tepe ve Kerkük'ün kuzeyinde bulunan

Baba-Gürgür, hep yükseltilerle alakalı Türk­çe kelimelerdir. Bundan başka ırmakları,

Kerkük’ten geçen Hassa-Çayı veya diğer adıyla Ulu-Çay, Tavuk kasabasından geçen

Tavuk-Çayı, Tuz-Hurmatu’dan geçen Ak-Su, Hasa Çayı ile Tavuk Çayı’nın birleşmesinden

meydana gelen Kara-Su ve Kifri ile Kara-Te- pe bölgesini suladıktan sonra birleşerek Di­yale Irmağı’na karışan Narin-Çay ve Çimen-

Suyu hep karakteristik Türkçe isimleri taşı­

maktadır.15Kerkük ve çevresinde Türk varlığının coğ­

rafi dağılışını topluca şu tabloda görmek

mümkündür:

Kerkük ve Çevresinde Türklerin Yaşadığı Şehirler

Sıra Vilayet Şehirler, Nahiyeler, Köyler

1 Musul Musul, Telafar, Al-Kuş, Kelek,Selimiye

2 Erbil

Erbil, Kö^sancak, Mahmur, Yarımca, Dukan, Taktak, Akçalar,

Kara-Çüne, Kuş-Tepe, Yatak, Altınköprü,

3 Kerkük

Kerkük, Bibon, Sakızlı, Kafar, Gök-Tepe, Karadaş, Küçük- Karatepe, Balaban, Çardaklı, Kadir-Kerem, Kara-Hasan, Taze- Hurmatu, Tavuk, Kara-Tepe, Tuz-Hurmatu, Kifri, Kulacık, Yenice,

Narin-Köprü, Köşk-i Zengi, Ali-Veli

4 Diyale

Diyale, Hanikin, Mendeli, Ali-Ağa, Çukurlu, Tekke, Kızıl-Ribat,

Baradan, Karahan, Deli Abbas, Şahraban, Kazancı

5 Bağdat Bağdat

20 Bilge 50 Mart 2007

Page 23: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

IV. Bölgede Türk Varlığının Demografik

Dağılımı

674 yılından itibaren Türkmen boylan ağır­

lıklı olmak üzere Türk milletine bağlı unsurla­

rın yerleşerek vatanlaştırdığı Kerkük ve civa­

rı, demografik bakımdan da son yıllara kadar

bu Türkleşmenin izlerini taşımıştır. Aşağıda

ele alacağımız gibi, çeşitli siyasi gelişmelere

bağlı olarak Kerkük ve çevresinin demogra­

fik yapısı değiştirilmeye çalışılmıştır. Bunda

bölgenin zengin petrol kaynaklarına sahip

olması en önemli etken olmuştur. Dün ve bu­

gün emperyalist devletler ile bunların yön­

lendirdikleri Arap ve Kürt gruplar bölgenin nüfus yapısını Kerkük Türklerinin aleyhine

değiştirmek için her yola başvurmuşlardır.

Kanûnî Sultan Süleyman Devri’ne ait

olan 1560 tarihli 111 Numaralı Kerkük Li­

vası Mufassal Tahrir Defteri ne göre vergi veren 6.975 kişiden oluşan Kerkük sancağı­

nın 330 neferi Gayrimüslim, 6.645 neferi Müslim’dir. Gayrimüslim nüfusun 150 neferi

Yahudi, kalan 180 neferi ise Hıristiyan’dır.

Müslüman nüfusun ise 6.558 neferi Türk, 54 neferi Kürt, 33 neferi Arap’tır. Defterde,

54 kişilik Kürt nüfusun 3’ü Yahudi cemaati

içerisinde kaydedilmiştir.16

1560 Tarihli Tahrir Defterine Göre Kerkük Sancağı’nda Nüfus

Müslim Gayrimüslim

Türk A rap Kürt Musevi Hıristiyan

Nüfus % Nüfus % Nüfus % Nüfus % Nüfus %

Nüfus 6.558 94.03 33 00.47 54 00.77 150 02.15 180 02.58

Toplam 6 .645 (% 95.27) 330 (% 04.73)

GenelToplam

6.975

Bilge 50 SERİŞ Mart 2007 21

Page 24: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

Osmanlı Devleti, idari yapılanması içinde

“millet sistemfnden dolayı devletin tebaasını

Müslüman, Gayrimüslim şeklinde bir ayrıma

tabi tuttuğu için sayımlarda da Müslümanları

“etnik” durumlarına göre ayırmamıştır. Bu

nedenle resmi nüfus sayımlarında Gayrimüs­

lim nüfus etnik köken itibarıyla tespit edilebi­

lirken; Müslüman nüfus tespit edilememek­

tir. Bu nedenle aşağıda Kerkük ve çevresinin

nüfus yapısı verilirken, Müslüman nüfus top­

lam olarak verilecektir.

Osmanlı Devleti’nin en son nüfus sayımı

1914 yılında Birinci Dünya Savaşı'ndan he­

men önce yapılmıştır. 1914 sayımı, 1905/6

sayım rakamlarından yararlanılarak hazırlan­

mıştır. Aradaki yıllarda kayıtlara geçen do­

ğum rakamlan eklenerek, ölüm rakamları çı­

karılmıştır. Musul, Bağdat ve Basra vilayetle­

ri, diğer bazı vilayetlerle birlikte bu sayıma

dahil edilmemiştir.

Osmanlı Devleti idari yapısı içinde üç vi­

layetle yer alan İrak coğrafyasının nüfus ya­

pısı hakkında bilgi veren resmi nüfus sayım­

larının topluca özetleri aşağıdaki tabloda ve­

rilmiştir. 1893 ve 1906 sayımlarına göre net

artış ve kayıpların verildiği son sütunda, hiç­

bir zaman tam sayılamadığı için Bağdat ve

Basra'nın artış ve kayıpları verilememiştir.

Musul vilayeti nüfusunda 14.363'lük bir

azalma görülmektedir.

Osmanlı Devlcti’nde Irak Coğrafyası’nın Nüfusu 1877/781

Sıra AnaSayımBölgesi

Sancak Nüfus B ina lar(Evler)

1

Bağdat

Bağdat 250.000 65.000

2 Musul 145.291 48.946

3 Süleymaniye 124.790 23.570

4 Kerbela - -

5 Hille 700.000 10.000

6 Şehrizor (Kerkük) 127.060 39.270

7 Ammare 257.330 50.650

To plam 1.604.471 237.436

8

BasraBasra 62.905 19.084

9 Müntefik 300.000 50.000

10 Necet 32.619 9.065

To plam 395.524 78.149

Irak Genel Toplam 1.999.995 315.585

Osm anlı Devleti Genel Toplam 13 .064 .109 2 .880 .723

22 Bilge 50 Mart 2007

Page 25: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

Osmanlı Devleti’nde Irak’m Nüfusu 1881/82-189318

İdariBirim

Müslüman Rum Ermeni Katolik Yahudi Protestan Toplam

Bağdat M . K.

104.381 - 349 875 11.975 17 129.43719

Hille 26.916 - - - 510 - 27.4 2820Kerbela 18.8 11 - - - 230 - 40.8 9121T. Bağdat V.

150.108 ” 349 875 12.751 17 197.756

Basra M. K. 5.729 - 32 75 278 - 6.114Ammare 3.658 - 3 33 143 126 3.963Kurna 767 - - - - 9 776T. Basra V.

10.154 ■ 35 108 421 135 10.853

Musul M. K. 27.881 1 45 2.809 692 74 31.502Dahok 4.834 - - 1.742 496 - 7.072Akra 6.183 - - 170 283 - 6.636Zaho 1.655 - - 228 543 - 2.426Zibar 2.610 - - 76 57 - 2.743Sincar 3.442 - - - - - 3.442Kerkük 22.008 2 - 243 41 - 22.29422Salahiye 9.559 - - - 157 - 9.716Erbil 10.677 - - 340 620 - 11.637Ranye 5.389 - - - 45 - 5.434Köys ancak 8.680 - - 205 134 - 9.019Ravandiz 11.147 - - - 359 - 11.506Süleymaniye 14.556 - - 54 218 - 14.828Gülanber 6.313 - - - 59 - 6.372Morge 6.320 - - - 35 - 6.355Şehirpazar 5.330 - - - - - 5.330Bazyan 4.408 - - 2 26 - 4.436Umadiye 13.601 - - 1.213 121 28 14.963T. MusulV.

164.593 3 45 7.082 4.286 102 176.111

Irak G. Toplam

324.855 3 429 8.065 17.458 254 384.720

Osmanlı G. T.

12.587.137 2.332.197 1.001.465 149.786 184.006 36.238 17.388.604

Osmanlı Devleti’nde Irak’ın Nüfusu 1881/82-1893 (Düzeltilmiş)18

Sıra Vilayet SayılamayanGruplar

T ahmini Nüfus

SayılanNüfus

Toplam

1 Bağd at Göçebe aşiretler ve kadınlar

600.000 197.756 797.756

2 Basra Göçebe aşiretler ve kadınlar

300.000 10.853 310.853

3 MusulSeçimleredahiledilmeyen aşiretlerin ve kadınların tahmini sayısı

250.000 176.111 426.111

Irak Genel Toplamı 1.150.000 384.720 1.534.720

Bilge 50 Mart 2007 23

Page 26: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

Osmanlı Devleti’nde Irak’ın Nüfusu 189424

idariBirin

Müslüman Rum Ermeni Katolik Yahudi Protestan Toplam

Bağdat 150.108 - 349 875 12.715 17 231.44825Basra 8.154 - 35 108 421 135 8.853Musul 164.591 3 45 7.082 4.286 1.040 177.047Irak G. Toplam

322.853 3 429 8.065 17.422 1.192 417.348

Osmank G. T.

12.825.334 2.339.300 998.428 150.360 185.147 38.023 17.637.203

Irak’ta Müslüman ve Gayrimüslim Nüfuslar 189426

idariBirin

Müslüman Rum Ermeni Katolik Yahudi Protestan Toplam

Bağdat 752.000 - 349 875 12.715 17 799.648 27Basra 313.147 - 358 108 421 135 320.000 28Musul 408.000 3 7.127 - 4.383 - 419.675 29Irak G. Toplam

1.473.147 3 7.834 983 17.519 152 1.539.323

Osmank G. T.

21.507.304 2.505.782 994.065 139.765 184.397 36.130 27.208.683

Osmanlı Dcvleti’ndc Irak’ın Nüfusu 189630

idariBirin

Müslüman Rum Ermeni Katolik Yahudi Protestan Toplam

Bağdat 150.108 - 349 875 12.715 17 197.756 31

Basra 8.154 - 35 108 421 - 8.85332Musul 196.126 13 73 44.182 4.675 135 252.016 33Irak G. Toplam

3 5 4.388 13 457 45.165 17.811 152 458.625

Osmank G. T.

14.156.023 2.367.826 1.013.680 212.966 203.965 43.033 19.142.396

Osmanlı Devleti’nde Irak’ın Nüfusu 1897 =

idariBirin

Müslüman Rum Ermeni Katolik Yahudi Protestan Toplam

Bağdat 171.398 - 256 458 14.667 29 187.385 35

Basra 79.261 5 33 341 441 - 80.081

Musul 186.818 13 74 4.356 4.568 6.834 205.013 36Irak G. Toplam

437.477 18 363 5.155 19.676 6.863 472.479

Osmank G. T.

14.111.960 2.569.794 1.042.374 120.479 215.524 44.360 19.050.323

24 Bilge 50 Mart 2007

Page 27: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

Osmanlı Dcvleti’ndc Irak Coğrafyası’nm Nüfusu 1877/7837

idariB irim

Müslüman Rum Ermeni ErmeniKatolikler

Yahudi Protestan To plam

Bağdat 111.541 - 371 723 13.003 40 126.06238Divaniye 30.496 - 2 - 555 - 31.053Kerbela 20.906 - - - 157 - 21.063

ToplamBağdat

162.943 373 723 13.715 40 178.178

Basra 7.460 - 36 165 266 - 7.927Amara 2.000 - - 1 69 174 - 2.343Müntelik - - - - - -Necd - - - - - - -ToplamBasra

9.460 “ 36 334 440 10.270

Musul 43.775 1 45 3.882 2.071 74 54.421J9Kerkük 67.458 2 - 788 1.758 - 70.006Süleymaniye 36.929 - - 56 336 - 37.321ToplamMusul

148.162 3 45 4.726 4.165 74 161.748

ToplamIrak

320.565 3 454 5.783 18.320 114 350.196

OsmanlıG.T.

15.508.753 2.823 .063 1.031.708 89.040 253.435 52.485 20 .884 .630

Osmanlı Resmi Nüfus Sayımlarının Irak İçin Özetleri 1893-190640

İdariBirim

1893 1894 1895 1896 1897 1906Net Gains

tmî1906

Bağdat 197.756 197.756 197.756 197.756 187.385 178.178 .Basra 10.853 8.853 8.853 8.853 80.081 10.270 -Musul 176.111 177.047 251.094 252.016 205.013 161.748 14.363Irak G. Toplam

384720 383656 457.703 458625 472479 350196

OsmanlıG.T.

17388562 17637.191 18.735218 19142396 19050323 20884630 3.496.068

Osmanlı Devleti’nin resmi nüfus sayımla­

rının bütünü ele alındığında hem Irak’ın ge­

neli, hem de Musul ve çevresi büyük çoğun­

lukla Müslüman nüfusla meskûndur. Bölge

nüfusunu veren en son sayım olan 1906/7

sayım sonuçlarına göre Irak’ın genelinde üç

vilayette toplam nüfus 350.190’dır. Bunun

320.565’i Müslüman, geriye kalan 29.631’i

Gayrimüslim’dir. Yani toplam nüfusun %

91.53’ü Müslüman, % 8.47’si Gayrimüslim­

dir. Musul ve çevresinde de oranlar yaklaşık

aynıdır: Toplam nüfusu 161.748 olan Musul

vilayetinde 148.162 Müslüman, 13.586

Gayrimüslim yaşamaktadır. Vilayet nüfusu­

nun % 91.60’ını Müslümanlar, % 8.40’ını

Gayrimüslimler oluşturmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Musul Vi­

layeti’nin kapsadığı 91 bin kilometre karelik

geniş alan üzerinde kurulu 3 sancak (Musul,

Süleymaniye ve Kerkük), 18 kaza, 25 nahi­

Bilge 50 Mart 2007 25

Page 28: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler + Ali Güler

ye ve 3 bin köyde yaklaşık yarım milyon in­

san yaşıyordu. 1881/82 sayımının Prof. Dr.

Kemal Karpat’ın konar-göçer boylar ile ka­

dınları da ilave ederek verdiği düzeltilmiş nü­

fus da (426.111) bunu doğrulamaktadır.

Ingilizler bölgeyi işgal ettikten sonra

1919’da yaptıkları nüfus tespitinde vilayet

nüfusunu 703.378 olarak vermişlerdir. Bu­

nun 601.893’ü Müslüman (% 85.58),

55.470’i Hıristiyan (% 7.88), 14.835’i Ya­

hudi (% 2.11), 31.180’ de Yezidi (% 4.43)

idi. Osmanlı Devleti’nin nüfus sayımlarındaki

eksiklikler şüphesiz İngilizlerin tespitlerinde

de bulunmaktadır. Fakat, bütün sayımlardaki

Müslüman, Gayrimüslim oranlarının bu sa­

yımda da yaklaşık olarak aynı olduğu (%

85.58 Müslüman, % 14.42 Gayrimüslim)

görülmektedir.Ingilizler, bu aşamada henüz Türk taleple­

rini ciddi bir tehdit olarak değerlendirmedik­

leri için bu oranları aslına uygun olarak ver­mişlerdir. Bundan sonraki hiçbir İngiliz nüfus

tespitinde (1921, 1922, 1924) Müslümanlar

açısından bu oranları görmek mümkün ola­

mayacaktır. Başlangıçta petrol politikalarını

bölgedeki Hıristiyanlar üzerine bina etmek

isteyen Ingilizler, bunun yeterli olamadığını

Son yıllarda İrak nüfusu hakkında yapılan

tahminler topluca değerlendirildiği takdirde, Kerkük Türklerinin yine Irak’ta üç önemli as­

li / ana unsurdan biri olduğu; bölgede ise en önemli unsur olduğu görülmektedir. Kerkük

görünce; bu defa Müslüman unsurlar üzerin­

de özellikle de Kürtler üzerinde çalışmaya

başlayacaktır. Bu nedenle, sonraki İngiliz nü­

fus istatistiklerinde daima Arap ve Kürt nü­

fuslar artırılacak; buna karşılık Türk nüfus

hep az gösterilecektir.

İngiltere amacına ulaşıp, Milletler Cemi­

yeti’nden kendi lehine karar çıkartılmasını

sağladıktan sonra İrak’ta 1935 yılına kadar

nüfus tespiti ve 1947 yılına kadar da nüfus

sayımı yapılamamıştır.41

1560 tarihli tahrir defteri verilerinden iti­

baren, Musul Vilayeti özellikle de Kerkük

Sancağı ve çevresi daima Türk / Türkmen

kimliğini muhafaza etmiştir. Buna karşılık,

emperyalist politikalar çerçevesinde Türklere

yönelik baskılar sonucu zaman zaman bölge­

nin nüfus yapısı dolayısıyla etnik ve kültürel

kimliği değiştirilmeye çalışılmıştır. Bütün bu

çabalara rağmen Türkmenler Irak coğrafyası

ve devleti içinde Araplar ve Kürtlerle birlikte

daima üçüncü asli / ana unsur olmuşlardır.

1965 nüfus sayımı verileri de bunu göster­

mektedir. Bu sayım sonuçlarına göre Irak nü­

fusunun % 60’ını Araplar, % 17’sini Kürtler

ve % 15’ini Türkmenler oluşturmaktadır:

Türklerinin toplam nüfusu 2.5 milyon civa­

rında tahmin edilmektedir. Bu rakamı 3-3.5 milyona olarak tahmin eden araştırmacılar

da vardır.

Irak Nüfusu (1965)42

Sıra Etnik Grup Genel Nüfusa O ran

1 Araplar % 60

2 Türkler % 15

3 Kürtler % 17

4 Farslar % 4

5 Diğer (Süryani, Asuri, Yezidi,

Nasturi)

% 4

Toplam Nüfus 8 .200 .000

26 Bilge 50 Mart 2007

Page 29: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

Irak İçinde Türkmen Nüfusu (1990)

Sıra Bölge Nüfus

1 Kerkük ve Çevresi 2.130.000

2 Bağdat ve Çevresi 300.000

GENEL TOPLAM 2.430 .000

V. Bölgede Demografik Yapıyı Değiştirme

Çabalan

İrak genelinde 1920 yılından günümüze ka­

dar Türkmenleri asimile etmek ve bölgeleri­ni Araplaştırmak (şimdi ise Kürtleştirmek)

için çok çeşitli yöntemlere başvurulmuştur. Açık yerlerde Türkçe konuşmayı yasaklamak

ve hatta telefonda kendi ailesiyle konuşanla­

rı cezalandırmak gibi insan haklarına tama­

men aykırı kararlar alınmış ve uygulanmıştır.

Yüzlerce Türkmen köy ve kasabası çeşitli ba­hanelerle yıkılmış, Türkmen halkı başka yer­

lere göçe zorlanmış, Irak’ın güneyinden yüz

binlerce Arap’ın Türkmen bölgelerine yer­leşmeleri için kendilerine karşılıksız teşvik

primleri verilmiş ve arazi dağıtılmıştır.44

Bu süreçte Kerkük Türkleri, değişik tarih­

lerde çok büyük baskı ve katliamlarla karşı­laşmışlar, adeta “etnik temizlik” denebilecek

olaylar yaşamışlardır. Kaçakaç Katliamı (Te-

lafar, 1920), Levy Katliamı (Kerkük, 4 Mayıs

1924), Gavurbağı Katliamı (Kerkük, 12

Temmuz 1946), Kerkük Katliamı (Kerkük, 14-16 Temmuz 1959), Türkmen Liderlerin

İdamı (16 Ocak 1980), Tuz-Hurmatu Katli­amı (Tuz-Hurmatu, 26 Mart 1991), Altun-

köprü Katliamı (Altunköprü, 28 Mart 1991),

Irak’ın İstanbul Başkonsolosluğu Önünde

Türkmen Gençlerin Şehit Düşmesi (5 Nisan

1991), Erbil Katliamı (Erbil, 31 Ağustos-2 Eylül 1996), Kerkük Türkmen Katliamı (Ker­kük, 31 Aralık 2003), Telafar Katliamı (Tela-

far, Eylül 2004 ve Eylül 2005), Tuz-Hurma­tu, Taze-Hurmatu, Beşir, Tisin Katliamları

bunlardan bazılandır.1991 yılındaki Birinci Körfez Harekatı’na

kadar “Araplaştırma” şeklinde devam eden Kerkük Türklerine yönelik asimilasyon faali­

yetleri; bu tarihten sonra ve özellikle

ABD’nin Irak’ı ve bu arada bölgeyi işgal et­

mesi üzerine (9 Nisan 2003, Kerkük - 10 Ni­

san 2003, Musul) “Kürtleştirme” şeklinde

uygulanmaya başlandı. ABD ve Kürtler işgal

ettikleri Türkmen şehirlerinde Saddam Hü­

seyin’i aratmayacak şekilde baskı ve zulüm

yapmaya başladılar.

1991 yılında Irak’ın kuzeyinde Körfez

Savaşı’ndan sonra 36. paralelin kuzeyi “gü­

venli bölge sınırı” kabul edilerek Saddam

Hüseyin’in uçaklarının uçuşuna kapatıldı.

1991’de oluşturulan “güvenli bölge”nin içi­

ne dahil edilen Erbil şehrinin demografik ya­

pısı değiştirilmeye başlandı. On binlerce

Kürt, köy ve dağlardan Erbil’e göç ettirildi.

Erbil’in Kürtleştirme planı ve programı kap­

samında, Kürtler binlerce yıldır “Erbil” olan

şehrin adını “Havler” olarak değiştirdi, ilginç

olan doğuda Süleymaniye bölgesi 36. para­

lelin güneyinde olmasına rağmen güvenli bölgeye dahil edilmiş; batıda Musul, 36 pa­

ralelin kuzeyinde kalmasına rağmen güvenli bölgeye alınmamıştı.

Kerkük’e bağlı Altunköprü kasabasının

adı Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi tarafından

kasaba girişine asılan yeni yol tabelasında

değiştirildi. Kurulduğundan buyana hep bir

Türkmen şehri olan Altunköprü’nün adı,

Kürtçe “köprü” anlamına gelen “Pirde” ola­rak değiştirildi.

Bölgenin demografik yapısını değiştirme

faaliyetleri esasen Kerkük şehri üzerinde yo­

ğunlaştırılmıştır. 991 den sonra başlayan ve

fakat 2003 ABD işgali ile hızlanan bir süreç­te Kerkük’ün Türk kimliği bütün dünyanın

gözleri önünde değiştirilmeye başlandı, işgal­

ci ABD ile işbirliği yapan Kürtler, 28 Mayıs

Bilge 50 Mart 2007 27

Page 30: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

2003’te Kürt bir valinin atanması ile birlikte

şehirde bütün devlet dairelerini ellerine ge­

çirdiler. Kerkük’te toplam 25-27 olan yerel

genel müdürlüklerin sadece biri (Milli Eğitim Müdürlüğü) Türkmenlerin, diğerlerinin tama­

mı Kürtlerin elinde bulunmaktadır. Şehirdeki

İrak Ulusal Muhafız Birlikleri ve Polis Teşki­

latının tamamı Kürtlerden oluşuyor. Yani

şehrin güvenliğini sağlama işi de Peşmerge-

lere bırakılmış durumda.

Kürt gruplar 17 Mart 1991 ve 10 Nisan

2003’te Kerkük’ü yağmalayarak şehirdeki devlet dairelerini talan ettiler. Demografik

yapının değiştirilmesi için öncelikle nüfus ve tapu dairelerini basarak, kayıtları imha etti­

ler. Taşıma usulle binlerce Kürt getirilerek

önce Saddam stadyumuna sonra da çadır

kentlere yerleştirildiler. Bugün itibanyla Ker­

kük’teki “ithal Kürtlerin” sayısı 300.000’i

aşmış bulunmaktadır. 45

İrak Türkmen Cephesi Lideri ve Milletve­kili Saadettin ERGEÇ’in verdiği bilgilere gö­

re, taşınan bu göçmen Kürtlere verilen “gıda

karneleri”nden anlaşılmaktadır ki, Kerkük’e

343 bin Kürt getirilmiş, 227 bin kişi de seç­men olarak kaydedilmiştir. Bunlara ev, arazi

ve çadır verilerek, yerleşmeleri teşvik edil­

miştir.46Son dönemde büyük bir hızla Kerkük

şehri başta olmak üzere bölgenin Türk kim­liğini ortadan kaldırarak, nüfus yapısını Kürt-

leştirmeye çalışılması şüphesiz daha büyük bir amaca ulaşmak için zemin hazırlama ça­

lışmalarıdır. 1991’den beri Irak’ın kuzeyinde

kukla bir Kürt devleti kurmak için her türlü ortamı hazırlayan ABD, yeni İrak Anayasa-

sı’na koydurduğu bir madde ile Kerkük’te

Aralık 2007’de bir referandum öngörmekte­

dir. Bu yıl içinde önce “normalleşme” sağla­

nacak, sonra “sayım” ve “referandum” yapı­

larak Kerkük’ün kimliği belirlenecek. Bütün bu demografik oyunlarla belli bir aşamaya getirilen Kerkük’ü Kürtleştirme çalışmalan

referandumla bir sonuca ulaştırılacak. Ker­kük, Kürt yönetimine bağlanacak ve bundan

sonra da fiilen oluşturulan “Kürt Devleti”nin “bağımsızlığı” ilan edilecek.

VI. Sonuç

Tarihsel süreç dikkatlice incelendiği zaman görülmektedir ki, İrak coğrafyası bu arada

Musul-Kerkük bölgesi yaklaşık bin yıldır Türk

toprağıdır. Coğrafi olarak Anadolu’nun do­

ğal bir parçası olan Musul-Kerkük bölgesi; si­

yasi, etnik, sosyal ve kültürel bakımlardan da

Anadolu Türklüğünün doğal bir parçasıdır.

1920’lere kadar bölgeyi yöneten Türk­

lük, küresel güçlerin “petrol paylaşım savaş­

ları” kapsamında bölgeden çıkarılmaya çalı­

şılmış, Irak coğrafyası yapay bir takım bölün­

melerle ve çatışma noktaları yaratılarak yeni­

den yapılandırılmıştır.

Yeni oluşturulan Irak Devleti içinde de

Araplar, Kürtler ile birlikte üç “asli un­

sundan biri olan Türkmenler Irak içinde en

eğitimli, kültürel düzeyi en yüksek ve en şe­

hirli olan unsurdur. Buna rağmen önce

"Araplaştırılma”, şimdilerde de “Kürtleştir­

me” politikaları ile Türkmen varlığı ortadan

kaldmlmaya ve Kerkük’ün Türk kimliği yok

edilmeye çalışılmaktadır.

Türkmenler, Irak Devleti uluslar arası sis­

temin bir parçası haline geldikten sonra bir­

takım anayasal haklara kavuştular ise de

bunların çoğu zaman hayata geçirilemediği görülmektedir. Buna ilave olarak Türkmen­

ler, bir boyutu ile “katliamlara”, bir boyutu ile de “etnik temizlik hareketlerine” varacak dü­

zeyde insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya

kalmışlardır. Dünya bütün bunlara kulaklarını

tıkamış, gözlerini kapatmıştır.Bugün de Küresel emperyalizmin yeni

Ortadoğu politikaları ve stratejileri kapsa­

mında hem Irak, hem de bunun içinde Ker­kük yeniden yapılandırılmaya çalışılmaktadır.

Bu nedenle 2007 yılı Kerkük’ün geleceği açısından son derece önemlidir. Kerkük, bü­

tün tarihsel ve hukuksal gerçeklerin aleyhine

olarak Irak’ın Kuzeyinde oluşturulan sözde “Kürt Federe Bölgesi”ne bağlanmaya çalışıl­

maktadır. Bölgeyi adeta bir ateş çemberine çevirecek böyle bir gelişmenin önüne geçe­bilmek için acilen aşağıdaki hususların yapıl­

ması gerekmektedir:1. Kerkük’ün mevcut statüsü ve konumu

28 Bilge 50 Mart 2007

Page 31: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler + Ali Güler

değiştirilmemelidir.

2. Irak Devleti’nin üç asli, kurucu unsu­

rundan biri olan Türkmenlerin, yapay Kürt

Federe Bölgesi içinde bir “azınlık” haline ge­tirilmesi kabul edilmemelidir.

3. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bütün

diplomatik kanalları kullanarak Kerkük’te bir

oldubittiye izin verilmeyeceğini, gerekirse ta­

rihsel haklarını kullanarak müdahale edebile­

ceğini öncelikle bölge ülkelerine ve dünyaya duyurmalıdır.

4. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kriz politikası oluşturarak, Peşmerge Liderlerinin

Türkiye’ye yönelik yürüttükleri bütün olum­

suz faaliyetler caydırılmalıdır. Bu kapsamda

bir takvim dahilinde;

4.1. 1926 Ankara Antlaşmasına göre

Türkiye’nin Irak’m statü değişikliği konusun­da “Garantör” devlet olduğunun vurgulan­

ması,

4.2. Aynı antlaşmaya göre Musul-Kerkük

bölgesinin “Üniter Irak Devleti”ne bırakıldı­

ğı, Irak’ın bölünmesi durumunda Türkiye

Cumhuriyeti Devleti’nin Misak-ı Milli’den do­

ğan haklarının talep ve takip edileceğinin

ilan edilmesi,

4.3. Yine Ankara Antlaşması hükümleri­ne göre Irak petrol gelirlerinden Türkiye’nin

alması gereken paydan kalan yaklaşık

2.000.000 paundluk paranın talep edilmesi,

4.4. Habur Sınır Kapısı’nın kapatılabile­

ceği ve Irak’a alternatif yeni bir kapının açı­

labileceği,

4.5. Barzani’nin Türkiye’deki ticari faali­

yetlerinin durdurulacağı ve şirketleri başta ol­mak üzere mal varlıklarına el konulacağı,

4.6. Irak’a Türkiye üzerinden yapılan bü­

tün Birleşmiş Milletler yardımlarının engelle­

neceği,4.7. Sıcak takip operasyonları ve askeri

müdahale dahil, tarihsel hakların kullanılaca­

ğı,Tüm dünyaya ilan edilmelidir.

Notlar1 Kerkük coğrafyası için bakınız: J. H. Kramers,

“Kerkük”, İslâm Ansiklopedisi, C: VI., İstan­bul, 1986, s. 589.

2 M. Kafalı, “Kerkük Türkleri, Bugünkü Durum-lan ve Yakın Mazisi” Makaleler, C: YayınaHazırlayanlar: S. Yalçın, S. Özbek, Berikan Ya­yınevi, Ankara, 2005, s. 449-4450.

3 Basra özel durumundan dolayı Bağdat'tan bi­raz farklı bir yapıda teşkilatlandırılmıştır. Bu vi­layetteki yönetim birimlerinin bazıları, diğer bölgelerdeki sancakların durumları gibi idiyse de, bazılarının Osmanlılara bağlılığı aranan şeyhlere “eyalet” adı altında (sancağın bir nahi­yesi, bir köyü veya bir kale ile civarı) verildiği olurdu. Onlar beylerbeyi sıfatıyla bu yerleri yö­netirlerdi. Bu gibi tasarruflar, çöl bedevilerinin saldırıları önünde tampon bölge oluşturmak gi­bi bir siyasi amaç taşımaktaydı. Bu konuda ba­kınız: H. Sahillioğlu, “Osmanlı Döneminde Irak’ın İdari Taksimatı”, Çeviren: M. Öztürk, Belleten D., C: LIV., sayı: 211 (Ankara, 1991), s. 1234 vd.

4 Kerkük bu sayımda “Şehrizor” ismiyle geçmek­tedir. Bu konuda bakınız: K. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830 -1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri, Çeviri: B. Tırnakçı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2003, s. 161.

5 K. Karpat, a. g. e., s. 184.6 K. Karpat, a. g. e., s. 204.7 Kerkük’ün tarihsel süreçteki idari yapısı ile ilgi­

li bilgiler şu eserden alınmıştır: 111 Numaralı Kerkük Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (Ka­nunî Devri), Yayına Hazırlayanlar: A. Özkıhnç,A. Coşkun, A. Sivridağ, N. Yekeler, M. Yüzba- şıoğlu, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Mü­dürlüğü Osmanlı Arşivi Yayınları, Ankara,2003, s. 5-7.

8 Bu konuda şu eserlere bakınız: 111 Numaralı Kerkük Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (Ka­nunî Devri), s. 1-3. E. Hürmüzlü, Irak'ta Türkmen Gerçeği, Kerkük Vakfı Yayınları, İs­tanbul, 2006, 16-24. J. H. Kramers, “Ker­kük”, İslâm Ansiklopedisi, C: VI. A. Gündüz, “Kerkük”, Diyanet İslâm Ansiklopedisi, C: XXV., Ankara, 2002. Şevket Koçsoy, Irak Türkleri, İstanbul, 1991.

9 E. Hürmüzlü, Irak’ta Türkmen Gerçeği, s. 15.

10 111 Numaralı Kerkük Livâsı Mufassal Tah­rir Defteri (Kanûnî Devri), s. 7.

11 M. Kafalı, “Kerkük Türkleri”, Makaleler, C: /., Yayına Hazırlayanlar: S. Yalçın, S. Özbek, Be­rikan Yayınevi, Ankara, 2005, s. 463-465.

12 Bunlar hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: 111 Numaralı Kerkük Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (Kanûnî Devri), s. 12-14.

13 Bunlarla ilgili aynntıh bilgi için bakınız: E. Hür­müzlü, Irak’ta Türkmen Gerçeği, s. 144 vd. S. Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, İstanbul, 1996. S. Saatçi, Irak Türk- menleri, Yerleşim Bölgeleri, Boyları ve Oy­makları, Kerkük Vakfı Yayınları, İstanbul, 2006.

14 M. Kafalı, “Kerkük Türkleri”, Makaleler, C: /., s. 465-466.

Bilge 50 Mart 2007 29

Page 32: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EKerkük Türkleri ve Demografik Gelişmeler ♦ Ali Güler

15 M. Kafalı, “Kerkük Türkleri”, Makaleler, C: /., s. 467.

16 111 Numaralı Kerkük Livâsı Mufassal Tah­rir Defteri (Kanunî Devri), s. 14. Defterde Müslüman unsurlar için verilen rakamlann top­lamı verilen toplamdan azdır. Dolayısı ile genel toplam da yanlıştır. Bunun için biz mevcut un­surların nüfuslannı toplayarak yeni bir toplam rakamına ulaştık. Eseri hazırlayanlar, Müslim toplamını 6.690, genel toplamı da 7.320 ola­rak vermektedirler.

17 K. Karpat, a. g. e., s. 161.18 K. Karpat, a. g. e., s. 168 vd. Bu sayımda Irak

için sadece erkek nüfus sayılmıştır. Tabloda, Osmanlı Devleti Genel nüfusu toplamında her unsur için erkek ve kadın nüfus toplamlan ve­rilmiş ve Irak için söz konusu olmayan Bulgar- lar, Latinler Gayrimüslim Çingeneler dahil edil­miştir. Tabloda, T. Toplam, V. Vilayet, G. Ge­nel, G. T. Genel Toplam sözcüklerini ifade et­mektedir.

19 Bu toplama, 49 Latinler, 371 Monofizitler (Süryaniler) ve 11.420 Yabancı Uyruklular da­hil edilmiştir.

20 Bu toplama 2 Monofizitler (Süryaniler) dahil edilmiştir.

21 Bu toplama 21.850 Yabancı Uyruklular dahil edilmiştir.

22 Bu toplam eserde yanlış olarak 22.694 olarak verilmiştir.

23 Bu düzeltilmiş nüfus için bakınız: K. Karpat, a. g. e., s. 189, Tablo: I.8.C.

24 K. Karpat, a. g. e., s. 191 vd. Tablo: 1.9. Bu sayımda Irak için sadece erkek nüfus sayılmış­tır. Tabloda, Osmanlı Devleti Genel nüfusu toplamında her unsur için erkek ve kadın nüfus toplamlan verilmiş ve İrak için söz konusu ol­mayan Bulgarlar, Latinler Gayrimüslim Çinge­neler dahil edilmiştir. Tabloda, G. Genel, G. T. Genel Toplam sözcüklerini ifade etmektedir.

25 Bağdat toplam nüfusuna Latinler (49), Suriye­liler (373) ve Yabancı Uyruklular (33.270) da­hil edilmiştir.

26 K. Karpat, a. g. e., s. 193. Tablo: 1.10. Os- manlı Devleti Genel nüfusu toplamına tabloda bulunmayan Bulgarlar, Latinler, Suriyeliler ve Diğerleri dahil edilmiştir. Tabloda, G. Genel, G. T. Genel Toplam sözcüklerini ifade etmek­tedir.

27 Bu toplama Latinler (49), Suriyeliler (373) ve Diğerleri (33.270) dahil edilmiştir.

28 Bu toplama Suriyeliler (831) ve Diğerleri (5.000) dahil edilmiştir.

29 Bu toplama Suriyeliler (162) dahil edilmiştir.30 K. Karpat, a. g. e., s. 196-197. Bu sayımda

Irak nüfusunda sadece erkekler sayılmıştır. Tab­loda, Osmanlı Devleti genel nüfusu toplamında her unsur için erkek ve kadın nüfus toplamlan verilmiş ve Irak için söz konusu olmayan Bul­garlar, Latinler, Eski Suriyeliler ve Yabancı Uy­ruklular dahil edilmiştir. Tabloda, G. Genel, G. T. Genel Toplam sözcüklerini ifade etmektedir.

31 Bu toplama Latinler (49), Eski Suriyeliler (373) ve Diğerleri (33.270) dahil edilmiştir.

32 Bu toplama Eski Suriyeliler (135) dahil edilmiş­tir.

33 Bu toplama Eski Suriyeliler (6.812) dahil edil­miştir.

34 K. Karpat, a. g. e., s. 196-197. Bu sayımda Irak nüfusunda kadınlar gösterilmiş olmasına rağmen eksik olduğunu tahmin ediyoruz. Bu nedenle bu sayımda da sadece erkeklerin sayıl­dığını kabul etmek gerekmektedir. Tabloda, Osmanlı Devleti genel nüfusu toplamında her unsur için erkek ve kadın nüfus toplamları ve­rilmiş ve Irak nüfusu tablomuzda gösterilmemiş olan Bulgarlar, Latinler, Maruniler, Keldaniler, Eski Suriyeliler ve Gayrimüslim Çingeneler da­hil edilmiştir. Tabloda, G. Genel, G. T. Genel Toplam sözcüklerini ifade etmektedir.

35 Bu toplama Latinler (48), Keldaniler (529) da­hil edilmiştir.

36 Bu toplama Maruniler (1.158), Eski Suriyeliler (1.192) dahil edilmiştir.

37 K. Karpat, a. g. e., s. 202 vd. Osmanlı nüfus sayımlan içinde en önemli sayımlardan biri olan 1906/7 sayımında Irak vilayetleri için de kadın nüfuslar gösterilmiştir. Fakat bunlar çok eksiktir. Tabloda, Osmanlı Devleti genel nüfusu toplamında her unsur için erkek ve ka­dın nüfus toplamları verilmiş ve Irak nüfusu tablomuzda gösterilmemiş olan Bulgarlar, Ulahlar, Latinler, Maruniler, Süryaniler, Kelda­niler, Jakobiler, Samiriyeliler, Yezidiler, Çinge­neler ve Yabancılar dahil edilmiştir. Tabloda,G. T. Genel Toplam sözcüklerini ifade etmek­tedir.

38 Bu toplama, Latinler (57), Süryaniler (327) dahil edilmiştir.

39 Bu toplama, Keldaniler (719), Jakobiler (1.024), Yezidiler (2.830) dahil edilmiştir.

40 K. Karpat, a. g. e., s. 228. Tablo: 1.18.41 Bu konudaki gelişmeler için bakınız: 1. Şerif

Kaymaz, Musul Sorunu: Petrol ve Kürt So­runları İle Bağlantılı Tarihsel ve Siyasal Bir İnceleme, Otopsi Yayınlan, İstanbul, 2003, s.26 vd.

42 M. Kafalı, “Kerkük Türkleri”, Makaleler, C:I., s. 467.

43 Bu rakamlar için topluca bakınız: Ali Kerkük­lü, Oyun İçinde Oyun.- Kerkük, s. 32 vd.

44 Tamamen nüfus yapısını değiştirmeye dönük olan bu uygulamalar için bakınız: Ali Kerkük­lü, Oyun İçinde Oyun: Kerkük, İstanbul, 2006, s. 128 vd.

45 Ali Kerküklü, Oyun İçinde Oyun: Kerkük, s.

107 vd.46 F. Bila, “Türkmen Lider Ergeç: Kerkük Patlar­

sa İç Savaş Durdurulamaz”, Milliyet, 19 Ocak 2007.

30 Bilge 50 Mart 2007

Page 33: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Ortadoğu Halklarında Nevruz

Yrd. Doç. Dr. Davut KILIÇ

Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Öğretim Üyesi

Özet: Farsça “nev” ve “ruz” kelimelerinin birleştirilmesiyle meydana ge­len “Nevruz” sözcüğü, yeni gün anlamına gelir. Tarihin en eski milleti olan

Sümerlerde yeni yılın ilk günü törenlerle kutlanırdı. Mezopotamya’da Sü-

merlilerin hâkimiyetini kaybetmesinden sonra bölgeyi hükümranlığı altına

alan Sami kavimlerince de bu bayram dönemin devletleri Mısır, Hitit ve

İran’da da kutlanmaya devam etti.

Kelimenin Farsça olmasından hareketle kimi araştırmacılar Nevruz Bay­

ramının İranlılara ait olduğu düşüncesindedir. Bunlara göre Nevruz, Zer-

düştlüğe bağlı bir dini bayramdı. Ne var ki, ilk dönemlerde dini bir teme­

le oturtulmaya çalışılan Iran Nevruz’u hakkında eski İran Zerdüştlüğünün

kitabı olan Avesta’da ve onun tefsiri sayılan Zend’de hiçbir kayıt yoktur.

Günümüzde İran’da olduğu gibi Hindistan’da yaşayan Parsiler’ce de

“Jamschedi Navroz” adı ile kutlanan Nevruz, Iranlılann güneş takviminin

birinci ayı olan Farvardin’in 20-21. günlerinde kutlanır. Kutlanılan tarih

esas alındığında Nevruz’un dini olmaktan ziyade tabiata bağlı bir gün ol­

duğu daha da kesinlik kazanır.

Sami ırklar ve bazı Ortadoğu menşeli topluluklar yukarıda bahsedilen tak­

vim sistemini kullanırken orta ve doğu Asya’da yaşayan bazı milletler de

Aralık ve Ocak geleneği yerine Mart ayının 21’ine denk gelen bir günü,

yeni yılın ilk günü olarak kutlama âdeti vardı. Özellikle Türkler ve tranlılar

bu tarihi, gece ve gündüzün eşitlendiği tabiatın yeniden canlandığı günü

bahar bayramı olarak kutluyordu. Birçok Türk boyu, Milat öncesi dönem­

lerden itibaren Türk Dünyasının hemen her yerinde 21 Mart tarihini Nev­

ruz olarak kutlamış ve bugünde pek çok yerde kutlamaya devam etmek­

tedir. Nevruz Bayramı zaman içerisinde diğer komşu halklar tarafından da

benimsenerek Avrasya coğrafyasında yaşayan birçok millet ve din tarafın­

dan ortak olarak kutlanılan bir bayram haline gelmiştir.

Anahtar Kelimeler: Nevruz, Takvim, Din, İran, Türkler, Azerbaycan,

Newruz Among the People in Middle East

Abstract: The word “Nevroz" which is derived from “nev” and “ruz” in

Persion means the new day. İn Sumers vvhich are one of the oldest pe­

ople of the history, the first day of the year used to be celebrated with ce-

remonies. After the old Sumers had lost their savereignty in Mesopota-

mia, this feast began to be clebrated in Egypt, Hittite and Iran by the Sa­mi people who took the sovereignty of the zone.Some explorers think that Nevroz belongs to the Iranians as the word is Persion origin. According to them Nevroz is a religios bairam that be­

longs to Zarathustra but the Iranian Nevroz vvhich appeared as a religi- ous foundatian at the beginning hasn’t been mentioned at ali in Avesta

that is an interpretation of the Zend. Nowadays there is a nevroz bairam

that is called as the Jamschedi Nevroz by the Parsis-a people in India. it is celebrated on the 20 th and 21 st days of Farvadin which is the first

month of the Sun calendar of Iranians. When the date is observed it is understood that the Nevroz is a day relating to the nature rather than a

Bilge 50 Mart 2007 31

Page 34: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EOrtadoğu Halklarında Nevruz ♦ Davut Kılıç

religious day.

While the Sami and some people in Middle East used this calender sys-

tem, those who lived in Middle and East Asia world use the 21 st of March as the first day of the year insted of December and January. Es-

pecially the Turkish people and Iranians vvould celebrate the 21 st of

March as the Spring Bairam since the day and night became equal and

the nature began tol iven up. Most af the Turkish tribes have celebrated

the 21 st of March as a Nevroz since the first periods of history and it is

stili celebrated in most places. In later periods the Nevroz Bairam was ac-

cepted by some other neighbour communities and became a common fe-

ast celebrated by many states and people living in Eurasia.Key Words: Nevroz, Calender, Religion, Iran, Turks, Azerbaijan.

ünümüzde Nevruz kutlamaları, hiçbir

bilimsel temele oturtulmadan kendile­

rine yeni bir tarih ve kültür yaratma

gayretinde olan bazı kitlelerin hedefi haline

geldi.1 Bu durum özellikle ülkemizde bir ta­

kım polemiklere yol açmaktadır. Oysaki ilk

bakışta Mezopotamya kökenli olduğu kabul

edilen Nevruz Bayramı, zaman içerisinde di­

ğer komşu halklar tarafından da benimsene­

rek Avrasya coğrafyasında yaşayan birçok

millet ve din tarafından ortak olarak kutlanı­

lan bir bayrama dönüşmüştür. Farsça “nev”

ve “ruz” kelimelerinin birleştirilmesiyle mey­

dana gelen “Nevruz” sözcüğü, yeni gün an­

lamına gelir.2Tarihin en eski milleti olan Sümerlerde yı­

lın ay ve günleri çok dakik olarak hesaplanır­

dı. Yıl, 12 ay ve her ay 30 günden oluşmak

şartıyla 360 günden meydana geliyordu. Ye­

ni yılın ilk günü 1 Mayıs gece ve gündüzün

eşit olduğu yaz günü idi.3 Bu bayram koz­

molojik bir strüktüre sahip olan yeni yıl ola­

rak kutlanır ve “A-ki-til” diye isimlendirilirdi.

Burada kullanılan “Til” sözcüğü yaşamak ye­

niden doğmak anlamına geliyordu. Akadlı-

lar’da da “Akitu” isimi ile kutlanılan bu bay­

ram Mezopotamya’da Sümerlilerin hâkimi­

yetini kaybetmesinden sonra bölgeyi hüküm­ranlığı altına alan Sami kavimlerince de kut­lanmaya devam etti. Babilliler buna “Zag-

muk” adını verdi. Nisan ayının 12. günü kut­

lanmakta olan bu bayram dönemin devletle­

ri Mısır, Hitit ve İran’da da kutlanıyordu.4Kimi araştırmacılar, kelimenin Farsça ol­

masından hareketle Nevruz bayramının lran-

lılara ait olduğu düşüncesine kapılarak, ̂ bu

bayramın Zerdüştlüğe bağlı bir dinî bayram

olduğunu, İslam öncesi dönemde Iranlıların Zerdüşt inancından bulunduklarından dolayı

bu bayramı kutladıklarını var sayar. 6 Ne var

ki, dinî bir temele oturtulmaya çalışılan Iran Nevruz’u hakkında, eski Iran Zerdüştlüğünün

kitabı olan Avesta’da ve onun alegorik tefsi­

ri sayılan Zend’de hiçbir kayıt yoktur. ̂ Iran-

lılann kutsal atası olan Yima’nın devler ülke­

sinde muzaffer bir biçimde dönüşü anısına kutlanan Nevruz’la, Yima’nın kraliyet otori­

tesini gasp eden Azi-Dahhak’ın hapsedilme­

si anısına kutlandığı kabul edilen Mihrican8 hakkında, Firdevsi Nevruz’un Cemşid adına

Mihrican'ın da Feridun’un tahta çıkışının şe­

refine icat edildiğini söyler.9 El-Kalkaşan-

di’de Nevruz’u ilk olarak Zerdüşt’ün değil Cemşid’in kutladığını, Cemşid’den önce di­

nin bozulduğunu, Cemşid’in tahta çıktığında

ilk iş olarak dini ıslah etmeye çalıştığını ve

tahta çıkış gününü yeni yılın ilk günü sayarak

o günü bayram ilan ettiğini belirtir.1 ̂ Ayrıca

Hürmüz ve Ehrimen’in teşekkül ettiği Ahe-

mendiler döneminde (M.Ö. 559-330) Darius

tarafından inşa edilen Persepolis’te bu bay­

ramın kutlandığı bilinmektedir.11Günümüzde İran’da olduğu gibi Hindis­

tan’da yaşayan Parsiler’ce de “Jamschedi Navroz” adı ile kutlanan Nevruz, Iranlıların

güneş takviminin birinci ayı olan Farvar- din’in 20-21. günlerinde kutlanır. Kutlanılan tarih esas alındığında Nevruz’un dini olmak­

G

32 Bilge 50 Mart 2007

Page 35: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EOrtadoğu Halklarında Nevruz ♦ Davut Kılıç

tan ziyade tabiata bağlı bir gün olduğu daha

da kesinlik kazanmaktadır.12

Temel anlayışları itibariyle birbirinden

farklı olmakla birlikte yeniden doğuşla ilgili

aynı tür inanışları önceki dönemlerde Zer-

düştilik ve diğer İran dinleri ile sıkı bir ilişki

içerisinde olduğunu müşahede ettiğimiz Ya­

hudilik ve Hıristiyanlıkta da görmek müm­

kündür. Mesela; Hz. Musa’nın Firavun’un

baskısından Yahudileri kurtararak Sina Yarı­

madasına geçirmesinden dolayı Yahudilerin

kutladığı Pesah, Hz. İsa’nın yeniden doğuşu

adına Hıristiyan dünyasında kutlanılan Pas­

kalya da aynı şekilde yeniden var olmayı sim­

geler.13

Milattan önce Yahudilerin kullanmış ol­

dukları takvim ay sistemine bağlı bir takvim

olduğundan, bu takvimi güneş sistemine

adapte etmek için her üç yılda, bir yılın so­

nuna “Şubat şeni” adıyla on üçüncü bir ay

eklenirdi. Bu aydan sonra gelen yılın ilk gü­

nüne “Roş ha-Şana” adını veren Yahudiler,

bu günü yeni yıl bayramı olarak kutlardı.14

Filistin ve Mısır’da ise ay sistemine bağlı

olmayan takvimler kullanılırdı. Bu takvimlere

göre yeni yılın ilk günü bayram olarak kutla­

nırdı. Bölgede yaşayan halkların bazıları Ara­

lık ayının 24’ü ile Ocak ayının 6’sı arasında­

ki bir tarihi takvimlerin başlangıç günü ola­

rak kabul etmişlerdi. Filistinliler gecelerin kı­

salmaya gündüzlerin uzamaya başladığı 24-

26 Aralık tarihleri arasını yılbaşı olarak kut­

larken, Mısırlılar da 6 Ocak tarihini yılbaşı

bayramı olarak kutlardı. Kudüs ve çevresinde

ortaya çıkan Hıristiyanlık, Filistin ve Mısır

geleneğini kabul ederek 26 Aralık-6 Ocak

tarihleri arasında kalan 1 Ocak tarihini yılba­

şı bayramı olarak kabul etti.15 Daha da önemlisi Hıristiyanlar bu bölgelerde yaşayan

insanları kendi dinlerine çekebilmek için 24

Aralıkta başlayan ve 6 Ocak’ta biten bir dizi

kutlamalar icat ettiler.16

Sami ırklar ve bazı Ortadoğu menşeli top­luluklar yukarıda bahsedilen takvim sistemini

kullanırken orta ve doğu Asya’da yaşayan

bazı milletler de Aralık ve Ocak geleneği ye­

rine Mart ayının 21’ine denk gelen günü, ye­

ni yılın ilk günü olarak kutlama âdeti vardı.

Özellikle Türkler ve Iranlılar bu tarihe uya­

rak, gece ve gündüzün eşitlendiği tabiatın ye­

niden canlandığı günü bahar bayramı olarak

kutluyordu. Birçok Türk boyu, Milat öncesi

dönemlerden itibaren Türk Dünyasının he­

men her yerinde 21 Mart tarihini Nevruz

olarak kutlamış ve bugünde pek çok yerde

kutlamaya devam etmektedir. Bunun sebebi

ise Ergenekon’dan çıkışın tarihi bu güne

denk geldiği için Türk kültüründe bu gün

bayram olarak kutlana gelir.17 Aynı zaman­

da bu bayram Ergenekon’dan çıkışın hatıra­

sı olarak “Sultan Nevruz” adıyla da anılır. ̂

Ayrıca bütün klasik kaynaklar, Türklerin be­

şinci ayın 10 ve 20. günler arasında ırmak kenarlarında, şenlikler düzenlediklerini ve

kurban kesip saçı yaptıklannı kayıt eder.19

Tarihçi Mes’udî’nin, ve dinler tarihçisi

Şehristanî’nin eserlerinden naklen Şaban

Kuzgun, Zerdüşt’ün Azerbaycan asıllı oldu­

ğunu dolayısıyla Nevruz geleneğinin Azer­

baycan Türkleri arasında ortaya çıktığını, da­

ha da önemlisi Mecusilere göre de Zer­

düşt’ün Azerî olduğunu söyler. Yine Kuzgun,

başka bir İslam tarihçisi olan İbnü’l-Esir’inde,

Zerdüşt’e; ya Filistinli ya Acem ya da Azerî

olabileceğini, onun Filistin’den Azerbaycan’a

giderek orada Mecusiliği yaymaya başladığı­

nı, burada geçen Acem kelimesinin de Iranlı

olduğunu değil, Zerdüşt'ün Arap olmadığını

ortaya koyduğunu dolayısıyla bu kaynağa

göre de Zerdüşt’ün Iranlı olmadığını, başka

kaynaklardan da delillendirmek suretiyle

Nevruz’un ilk olarak Azerbaycan bölgesinde

Türkler arasında ortaya çıktığını, buradan

İran’a ve diğer kavimlere geçtiğini ifade

eder.21-1

Islami dönemde Zerdüşt ve Sami inanış­

larla zenginlemiş olan Nevruz, Emevilerden

farklı bir etnik temele dayanmış olan Abbasi-

ler tarafından İslam dinî değerlerini yücelt­

mek amacıyla kutlanmış, hatta Sovyet araş­

tırmacıları Birüni’ye dayanarak Hz. Peygam­

berin bu hareketi iyi gördüğüne dair görüş

Bilge 50 Mart 2007 33

Page 36: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EOrtadoğu Halklarında Nevruz ♦ Davut Kılıç

bildirdiğini ileri sürmüşlerdir.21 Sahih hadis

kitaplarının hiçbirinde böyle bir kayıt mevcut

değildir. Buradaki önemli husus olayın İsla-

mileştirilmiş olmasıdır. Bu sebeple olmalıdır

ki, bugün Ortadoğu’da yaygın olarak yaşa­

yan halklar arasında Nevruz birtakım dinî

olayların başlangıcı olarak kabul edilmekte­

dir.

Mesela;

• Ulu Tann dünyayı gece ile gündüzün

eşit olduğu Nevruz’da yarattı.

• Hz. Adem bugün yaratıldı.

• Cennette yasak meyveden yiyen Hz.

Adem’le Havva’yı Tanrı affederek Nevruz’da

Arafat’ta buluşturdu.

• Nuh’un gemisi Ağrı dağına konduktan

sonra Hz. Nuh’un yere ayak bastığı gün

Nevruz idi.

• Hz. İbrahim putları bugün kırdı.

• Yunus balığı tarafından yutulan Yunus

Peygamber Nevruz’da karaya bırakıldı.

• Kardeşleri tarafından bir kuyuya atılan

Hz. Yusuf bir bezirgan tarafından Nevruz’da

kurtarıldı.

• Musa Peygamberin asasıyla Kızıldeniz'i

yararak kendisine inananları kurtardığı gün

Nevruzdu.

• Hz. Muhammed Hz. Ali’yi bugün ken­

disine vekil tayin etti.

• Bu kadar önemli günlerin başlangıcı

olan Nevruz’un gecesinde de bütün yaratık­

ların Tanrı’ya secde ettiğine ve isteklerinin

yerine getirildiğine inanılır.22

Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür.

İşte bunun için Ortadoğu ve Önasya kültü­

ründe temeli kozmolojik strüktüre dayanan

Nevruzun dinî bir dayanağa dayandırılmış olması, bu bayramın geniş halk kitlelerine

mal edilmesi ve meşrulaştırılmasına yardımcı

olmuştur.23

Kalkaşandi’ye göre Nevruz XV. yüzyılda

Mısır ve Ortadoğu’nun büyük bir kısmında

Müslümanlar arasında kutlandığı gibi Hıristi-

yanlar arasında da kutlanmaktaydı.24 Yezidi­ler de ise gece ve gündüzün birbirine eşit ol­

duğu gün olan 14 Nisan yılbaşı, 21 Mart da

Nevruz Bayramı olarak kutlanıyordu.25

Bazı dinler tarihi kaynaklarına göre 21

Mart Bahar Bayramı, Asya ve Avrupa’nın

değişik yerlerinde ortaya çıkmış olan Sır Din­leri tarafından da kutlanır. Özellikle Anadolu

ve Yunanistan’da yaşamış olan Sır Dinleri,

21 Mart’ı tabiatın yeniden canlandığı tarih

kabul edip bugünü bayram olarak kutlar. Bu

kutlamaların yapılmış olduğu yer en yoğun

olarak Kibele Kültü’nün yaşandığı Anado­

lu’dur. Kibele Kültüne göre hayat Sonba-

har’da ölmekte ve İlkbaharda yeniden diril­mektedir. Bu inanca göre İlkbahar’daki yeni­

den diriliş 21 Mart tarihine denk gelir. Bu ta­

rihte insanlar yeniden dirilişin şerefine şen­

likler düzenler ve bayram yaparlar.2^ Bu kül­

türün temelinde de aynı kozmopolit zaman

ve mevsim değişimi (ilkbahar ve sonbahar,

gün-gece eşitliği, yaz ve kış mevsimlerinde

güneşin açısı gibi) ile ilgili görüşler yatar.27

Nevruz kutlamaları Selçuklu28 ve Os- manlı dönemlerinde de devam etmiştir. Os-

manlı şair ve yazarları caize (hediye, arma­

ğan, bahşiş) almak için Nevruziye’ler29 kale­

me almış ve bunları devrin ileri gelen sultan­

larına takdim etmiştir.30 Nevruz günlerinde

müneccimbaşı, yeni takvimi padişaha sunar,

bahşişini de alırdı. Buna da “Nevruziye piş-

keşi" adı verilirdi.31 Yine bu dönemde gazel ve kaside tarzında şeyhülislam ve kazasker

gibi üst düzey din adamlarının da Nevruz için

şiir yazmaktan ve şiirlerinde Nevruz motifini

çeşitli şekillerde kullanarak hünerlerini sergi­

lemekten de geri durmadıklarını söyleyebili­

riz.32Güneşin Koç burcuna girdiği anda Nevru­

ziye denilen bir macun veya tatlı yemek adet olmuştur. Sarayda hekimbaşı misk, anber,

türlü baharat ve kokulu otlar ilavesi ile hazır­ladığı macunu porselenden yapılmış kapaklı

kâseler içinde Padişaha akşamdan takdim

eder ve kendisine hilat giydirilirdi. Bu Nevru­ziye’den kadın efendilere, sultanlara ve mü­

34 Bilge 50 Mart 2007

Page 37: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EOrtadoğu Halklarında Nevruz ♦ Davut Kılıç

him şahsiyetlere de verilirdi. Takdim edilen

macunun kuvvet ve şifa tesiri oluğuna inanı­

lırdı.33

Nevruz, baharın ilk günü ve yılbaşıdır.

Takvimler hep Mart’tan başlar. Bu sebeple

bu gün miladi takvim uygulansa dahi Os­

manlIlarda malî yıl başlangıcı Nevruz olarak

alınmıştır ve hemen bütün kanunnamelerde

verginin ilk taksitinin toplandığı gündür. Bu

durum Cumhuriyet döneminde de 1980’li

yıllara kadar malî yılbaşı olarak devam etmiş­

tir.34 Günümüz Anadolu’sunda “Sultanı

Nevruz”, “Nevruz Sultan”, “Mart Dokuzu”

ve “Mart Bozumu” gibi adlarla bilinen Nev­ruz, bütün canlılığı ile Türk toplumu içerisin­

de yaşamaya devam etmektedir.35

Bayramların dinî kökenleri ne olursa ol­

sun bunların tabiat ve tabiat olayları ile ilgili

olduğunu görmekteyiz. Özellikle bu husus

yeni yıl ya da yeniden doğuş bayramlarında

kendini açıkça gösterir.36 Asya ve Ön-Asya

toplumlarında görülen yeni yıl veya tabiatın

yeniden canlanışı törenleri, yaşama biçimle­

rine, coğrafyalarına ve inanç yapılarına göre

çeşitli pratiklerle devam ederek, bütün millet­

lerin kültürlerinde ortaya çıkar.37

Kökeni kesin olarak bilinmemekle birlik­

te, Ortadoğu coğrafyasında doğduğu kabul

edilen ve çeşitli kültürlerce de zenginleştirilen

Nevruz Bayramı, Avrasya coğrafyasında ya­

şayan, farklı din ve menşe sahip topluluklar-

ca kutlana gelmiştir. Harun Güngör’e göre

bu kutlamalarda özellikle şu hususlar öne çı­

kar. Efsanevi bir olayın kutlanmasından çok

onun güncelleştirilmesi demek olan Nevruz

bayramında yeniden doğuş, tekrardan varo­

luşu ifade eder. Bu günden bir gün önce kö­

tülükler, bir yıl içerisindeki başarısızlıklar, fe­laketler, hastalıklar terk edilmekte, kutlama­

lar esnasında yöneticilerle vatandaş eşit hale

gelmekte, kaos zamanı tüketilip kozmoza

geçilmektedir. Bu günde yapılan su serp­

mek, toprak atmak, ateş yakıp üzerinden at­lamak gibi bütün pratikler kötülüklerin terk

edilmesiyle ilgili olup, ölülerin de bu günde

dirileceği inancı vardır. Bütün bu pratiklerde

istenilen ve amaçlanan şey; bu ritüeller yo­

luyla eski kutsal olmayan zamanın yok edil­

mesi, yeni ve kutsal zamanın gelmesi, yeni­

lenerek sonsuzluğa dönüşmesi, gerçek tarih

denilen mitsel tarihe dönüşün sağlanması

içindir.38

Sonuç olarak, zaman zaman dinîleştiril-

meye gayret edilse de Nevruz çobanlıktan ta­

rımsal hayata geçme sürecinde oluşmuş bir

bayramdır. Her ne kadar başlangıçta bu bay­

ram Türk Varoluş Bayramı idiyse de yukarı­

daki açıklamalardan anlaşılacağı üzere büyük

değişikliklere uğrayarak Zerdüştilik, Mani di­

nî, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan birçok

unsurları içine almıştır. Bütün bu bilgilerden

hareketle Nevruz İslam öncesi ve sonrası dö­

nemlerde birçok ülkede pek çok millet tara­

fından kutlanarak günümüze kadar gelmiştir.

Dolayısıyla Nevruz, bir millete bir dine ve bir

boya ait olmaktan çıkarak evrensel nitelikli bir bayrama dönüşmüştür.

Kaynaklar

AKÇORA, Ergünöz, “Tarihi ve Kültürel Boyutlarıy­

la Nevruz”, Prof. Dr. Abdulhaluk Çay Arma­

ğanı, Ankara 1998.

AKSOY, Mustafa, “Kültür Sosyolojisi açısından

Nevruz Kavramı”, Türk Dünyası Araştırmala­

rı Dergisi, S: 100, İstanbul 1996.

BAYTAMREW, B. A., “Yeni Gün (Kaynak ve Adet­

ler)”, Tarih ve Etnoğrafya Açısından Nevruz,

(nşr. Y. Pekcan, S. Öztürk), Ankara 1993.

CUNBUR Müjgan, “Klasik Edebiyatımızda Nevruz”,

Nevruz, (nşr. Sadık Tural), Ankara 1995.

_________ , “Bir Osmanlı Müneccimbaşısınm Nev­

ruz Tebrikleri”, Nevruz ve Renkler, (nşr. S. Tu­

ral, E. Kılıç), Ankara 1996.

ÇAY, Abdulhalük, Türk Ergenekon Bayramı Nev­

ruz, Ankara 1988.

ELİBEYZADE, Emlettin, “Nevruz ve Kurban Bayra­

mının Geçmişi 1200 yıl”, httD://www.kazak-

han .o ra /a rtic le s . DhD?lna = tr& pa = 1 9.

(03.03.2007).EL-KALKAŞANDİ, Ahmed b. Ali, Subhu’l Ağşa II,

Beyrut B.t.y.

ERDEM, Mustafa, “Gelenekli Türk Dininde Tabiat

İle İlgili inanışlar”, Türk Dünyasında Nevruz,

Dördüncü Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirile­

ri (21-23 Mart 2001, Sivas), Ankara 2001.

FlRDEVSl, Şehname I, (nşr. Necati Lugal), İstanbul

1992.

Bilge 50 a& ğa Mart 2007 35

Page 38: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EOrtadoğu Halklarında Nevruz ♦ Davut Kılıç

GÜNGÖR, Harun, “Önasya Kültürlerinde Yeniden

Doğuş ve Türklerde Nevruz”, Nevruz, (nşr. Sa­

dık Tural), Ankara 1995.

________ , “Dinler ve İnançlarda Nevruz”, Türk

Dünyası Nevruz Ansiklopedisi, Ankara

2004.

HALAÇOĞLU, Yusuf, “Osmanlılarda Nevruz Kutla­

maları”, Nevruz ve Renkler, (nşr. S. Tural, E.

Kılıç), Ankara 1996.

HANÇERLtOĞLU, Orhan, Dünya İnançları Söz­

lüğü, İstanbul 2004.

İBN Haldun, Abdurrahman el-Mağribi, Kitabu’liber

ve Divanu’l-Muptedei ve’l-Haber II, Beyrut

1988.

KOHLER, K., “Karaites and Karaism”, Jetuish

Encylopedia VII, New York 1904.

KUZGUN, Şaban, “İslam Tarihi Kaynaklanna Göre

Nevruz Bayramı”, Nevruz, (nşr. Sadık Tural),

Ankara 1995.

LEVY, R., “Nevruz”, İslam Ansiklopedisi IX, Eski­

şehir 1997.

MALlNOWSKİ, Bronislavv, İlkel Toplum, İstanbul

1998.

NİZAM'ÜL-MÜLK, Siyasetname, (nşr. M. A. Köy-

men), İstanbul 1982.

PAKAL1N, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimle­

ri ve Terimleri Sözlüğü II, İstanbul 1993.

PARMAKSIZOĞLU, İsmet, “Nevruz", Türk Ansik­

lopedisi XXV.ŞEMSEDDİN Sami, Esatir, (nşr. Cengiz Batuk), İs­

tanbul 2004.

TURAN, Fatma Ahsen, “Anadolu'daki Nevruz’la İl­

gili Uygulamalar”, Türk Dünyasında Nevruz,

Üçüncü Uluslararası Bilgi Şöleni, (18-20

Mart 1999, Elazığ), Ankara 2000.

YARSHATER, Ehsan, “Nowrüz”, The Encylopedia

of Religion X, Second Edition, (ed. Lindsay

Jones), USA 2005.

Notlar

1 Cemşid Bender, Kürt Tarihi ve Uygarlığı, İs­

tanbul 1991, s.129.

2 Abdulhalük Çay, Türk Ergenekon Bayramı

Nevruz, Ankara 1988, s. 17.3 Elmettin Elibeyzade “Nevruz ve Kurban Bayra­

mının Geçmişi 1200 yıl”, http://www.kazak-

han .org/artic les.php?lng = tr& pg=19,

03.03.2007.4 Harun Güngör, “Önasya Kültürlerinde Yeniden

Doğuş ve Türklerde Nevruz”, Nevruz, (nşr. Sa­

dık Tural), Ankara 1995, s.31.5 Bkz., Ehsan Yarshater, “Nowrüz”, The Ency­

lopedia of Religion X, Second Edition, (ed.

Lindsay Jones), USA 2005, s.6730 vd.6 İbn Haldun, Abdurrahman el-Mağribi, Kita­

bu’liber ve Divanu’l-Muptedei ve’l-Haber II,

Beyrut 1988, s. 191; Şemseddin Sami, Esatir,

(nşr. Cengiz Batuk), İstanbul 2004, s.65; Şa­

ban Kuzgun, “İslam Tarihi Kaynaklanna Göre

Nevruz Bayramı”, Nevruz, (nşr. Sadık Tural),

Ankara 1995, s. 105; Orhan Hançerlioğlu,

Dünya İnançları Sözlüğü, İstanbul 2004,

s.363.

7 Bkz., H. Güngör, a.g.m., s.32.

8 İranlılar Eylül-Ekim aylannda yine gece ile gün­

düzün eşitlendiği tarihi de Sonbahar Bayramı

olarak kutlar, bu bayrama da Mihrican adını ve­

rirler. Bkz., tbn Haldun, a.g.e., s.190.

9 Firdevsi, Şehname I, (nşr. Necati Lugal), İstan­

bul 1992, s.177.

10 El-Kalkaşandi, Ahmed b. Ali, Subhu’l Ağşa II,

Beyrut B.t.y., s.445; Cemşid ile ilgili söylenen

diğer rivayetler için bkz., A. Çay, a.g.e., s.2

vd.11 R. Levy, “Nevruz”, İslam Ansiklopedisi IX, Es­

kişehir 1997, s.233; H. Güngör, a.g.m., s.31;

A. Çay, a.g.e., s.l.

12 H. Güngör, a.g.m., s.32.

13 H. Güngör, a.g.m., s.33.

14 K. Kohler, “Karaites and Karaism”, Jewish

Encylopedia VII, Nevv York 1904, s.446.

15 20 Aralık 1689 tarihine kadar Hıristiyan dün­

yasında ayrı olarak yeni yılı İlkbaharda (1

Mart’ta) kutlayan Rus Kilisesi de bu geleneğe

katılarak, Büyük Petro tarafından çıkanlan bir

kanunla yılbaşını Hıristiyan âleminde olduğu

gibi 1 Ocak gece yansından itibaren kutlamaya

başladı. Bkz., B. A. Baytamrew, “Yeni Gün

(Kaynak ve Adetler)”, Tarih ve Etnoğrafya

Açısından Nevruz, (nşr. Y. Pekcan, S. Öz­

türk), Ankara 1993, s.5.

16 Ş. Kuzgun, a.g.m., s.106.

17 A. Çay, a.g.e., s.26 vd.

18 A. Çay, a.g.e., s.23.19 Bkz., H. Güngör, a.g.m., s.33; Türklerin tabi­

atla ilgili inanışları için ayrıca bkz., Mustafa Er­

dem, “Gelenekli Türk Dininde Tabiat İle İlgili

İnanışlar”, Türk Dünyasında Nevruz, Dör­

düncü Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri

(21-23 Mart 2001, Sivas), Ankara 2001, ss.

71-78.20 Bkz., Ş. Kuzgun, a.g.m., s.107.21 Bkz., B. A. Baytamrevv, a.g.m., s.3.22 A. Çay, a.g.e., s.7 vd; E. Yarshater, a.g.md.,

s.6731; Bkz., İsmet Parmaksız Oğlu, "Nev­

ruz”, Türk Ansiklopedisi XXV, s. 128; Fatma

Ahsen Turan, “Anadolu’daki Nevruz’la İlgili

Uygulamalar”, Türk Dünyasında Nevruz,

Üçüncü Uluslararası Bilgi Şöleni, (18-20

Mart 1999, Elazığ), Ankara 2000, s.355.

36 Bilge 50 Mart 2007

Page 39: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C EOrtadoğu Halklarında Nevruz ♦ Davut Kılıç

23 H. Güngör, a.g.m., s.32. Müjgan Cunbur, “Bir Osmanlı Müneccimbaşı-

24 El-Kalkaşandi, a.g.e. II, s.445; R. Levy, sının Nevruz Tebrikleri”, Nevruz ve Renkler,

a.g.md., s. 234. (nşr. S. Tural, E. Kılıç), Ankara 1996, ss.121-

25 Ergünöz Akçora, “Tarihi ve Kültürel Boyutla- 130.

nyla Nevruz”, Prof. Dr. Abdulhaluk Çay Ar­ 32 Bkz., Müjgan Cunbur, “Klasik Edebiyatımızda

mağanı, Ankara 1998, s.32; Mustafa Aksoy, Nevruz”, Nevruz, (nşr. Sadık Tural), Ankara

“Kültür Sosyolojisi açısından Nevruz Kavramı”, 1995, s.37

Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S:100, 33 R. Levy, a.g.md., s. 234.

İstanbul 1996, s.40. 34 Yusuf Halaçoğlu, “OsmanlIlarda Nevruz Kutla­

26 Ş. Kuzgun, a.g.m., s. 108. maları”, Nevruz ve Renkler, (nşr. S. Tural, E.

27 B. A. Baytamrew, a.g.m., s.4. Kılıç), Ankara 1996, s. 183.

28 Bkz., Nizam’ül-Mülk, Siyaset name, (nşr. M. A. 35 Bu konuda geniş bilgi için bkz., F. A. Turan,

Köymen), İstanbul 1982, s.53 vd. a.g.m., s.354 vd.

29 Nevruz münasebetiyle yazılan şiirler hakkında 36 Harun Güngör, “Dinler ve İnançlarda Nevruz”,

kullanılan tabirdir. Bu konuda geniş bilgi için Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi, Ankara

bkz., Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih 2004, s.45.

Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II, İstanbul 37 Bronislaw Malinovvski, İlkel Toplum, İstanbul

1993, s.688. 1998, s. 152.

30 H. Güngör, a.g.m., s.33. 38 H. Güngör, a.g.md., s.47.

31 Bkz., M. Z. Pakalın, a.g.e., s.689; Ayrıca bkz.,

Bilge Dergisi elmek adresimiz

bilgedergisi @ gmail .com

Bilge 50 Mart 2007 37

Page 40: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Tarihin Evi Yahut Ana Altayca’nın Torunları^

Prof. Dr. Sadık TURAL

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı

Avrupalı halklar ve devletler, Asyalı

halklar ve devletlerle 900 yıldır çeşitli

düzeyde ilişkiler kurdular. Bu ilişkiler:

a) Orta ve Doğu Asya’daki zenginlikle­

rin (altın, gümüş, elmas, zümrüt, inci; çeşitli

baharatlar; ipek ve yün; son yüz yılda petrol,

uranyum, civa) sömürülmesi;

b) Orta ve Doğu Asya’daki halklara ait

bilim sayılan, öncelikle tedavide kullanı­

lan bilgiler ve uygulamaların Avrupa’ya ta­

şınması;

c) Asya’da bulanan halkların tamamı­

nın Hıristiyanlaştırılması...

niyetiyle, hem bilim ve din görünümlü,

hem sıcak savaş nitelikli oldu.

Üç ana niyete işaret eden bu üç ilke yahut

hedef, MakedonyalI İskender'den bugüne ka­

dar, çeşitli adlar ve görüntüler altında yürütül­

dü. Avrupalı devletlerin üç ilke/hedefe ek

olarak, benimsediği ve beklediği dördüncü

hedef, yeni pazar alanları oluşturmak ve

beşincisi ucuz emek elde etmektir. Bu beş

hedef açısından 900 yıldan beri Avrupalılar­

ca yürütülen çalışmalar, dikkatle düşünülme­

lidir; o zaman, Avrupalı devletlerin ve halkla-

nn Asya’ya, Afrika’ya yönelttiği politika ve

uygulamalarda ısrarcı olmaları kolayca anla­

şılabilir.

Sömürgeciliği düzenli ve akıllıca yapabil­

mek, Hıristiyanlaştırmayı kolaylaştırmak için

* Bu metin 24 Haziran 2007 günü Köl Tigin As-

sociation’ın salonunda yapılan konuşma metni­

dir. Metni Moğolcaya Doç. Dr. T. Battulga, İngi­lizceye Doç. Dr. Aslı Özlem Tarakçıoğlu çevirdi­

ler; sağ olsunlar.

17. yüzyılın başlarından itibaren Doğu’ya ilgi

arttı. Çarlık ile Avrupalı devletlerin arasında

niyetleri aynı, metotları benzeşen fakat sert­

lik ölçüleri farklı olan yönelimler görüldü. Bu

yönelişlerin sonucunda, önce Sinoloji, Sino­

loji’den bir süre sonra Türkoloji; 19. yüzyılın

son çeyreğinde ise, Altayistik adlı bilgi alan­

ları ortaya çıktı. Dil ve tarih araştırmaları

alanlannda Alman ve Rus asıllı bilginlerin ön­

cü olduğunu söylemeliyiz.

1917 sonrasında Sovyetler Birliği, amacı

az çok değişmiş bir biçimde, bölgenin halkla­

rını daha yakından tanımak üzere, çok

önemli çalışmalar yaptı. Soğuk savaşın oldu­

ğu yıllarda, Sovyetler Birliği’nin sınırları için­

de kalan ülkeleri ve halklan incelemek, bu

sisteme ait olmayanlar için oldukça güç, hat­

ta imkânsız idi. Bu yüzden dil, inanış, yaşayış

alanlanna ait meraklar, soğuk savaşın izin

verdiği kadar cevaplandırılabiliyordu. Tarihe,

sosyolojiye, ekonomiye, sanat tarihine yahut

inançlara ait soruların ve cevapların, istihba-

ratçılann yöntemleriyle oluşturulmaya çalışıl­

dığını düşünmenizi istiyorum. Bu örtülü, ne­

redeyse yasaklanmış konuların içine, bir bi­

lim alanı olan, dil de giriyordu.

Bugün burada, bazı devletlerin bu konuda

olumsuz tutumuna karşın, bu coğrafyadaki

ortaklığımıza ait düşüncelerimi söylemeye

çalışacağım:

1. Bugünkü Moğolistan, Doğu Türkistan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türk­menistan ile Afganistan’ın bir kısmı ve Azer­

baycan ile İran’ın bir kısmı, şimdiki Rusya

Federasyonu’nun 1/3’ü ANA ALTAYCA ko­

nuşan, ortak kökenli halklar coğrafyasıydı.

Ana Altayca dönemine ait araştırmalar art­

tıkça bu ortaklıklara ait bilgi, köken birliği

38 Bilge 50 HsOgS Mart 2007

Page 41: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’nm Torunları ♦ Sadık Tural

bilincine dönüşebilecektir. Kun/Hun adlı or­

tak kökenli bu büyük halkın dil ve etnisite

açısından farklılaşması üzerindeki çalışmala­

rın artırılması, adlarını andığım ülkeler ile

Türkiyeli bilginlerin görevidir.1

2. Doğu Hun Devleti’nin Kağanlar bütün­

lüğü, içinden çıkan siyasî erk birliği, Kök-

Türk ve Uygur dönemlerinde sağlandı. Bu

erk birliği ise, Moğolistan ülkesini merkeze

koyarak halka halka genişleyen bir kültür ve

medeniyet çemberidir. Bu siyasî, İdarî, aske­

rî, hukukî ve medenî bütünleşme, hem Kök-

Türk, hem Uygur, hem Büyük Cengiz Han,

hem de Timur Han zamanında gerçekleş­

miştir. Yazılı taş belgelerin bir kısmı bulun­

muş ve okunmuş, bir kısmı henüz toprağın

altındadır. Bir halkın olmaktan çok artık in­

sanlığın ortak malı olan bu taş belgelerin

araştırılması, yenilerinin bulunması sürdürü­

lecektir. Taş belgeler yanında kâğıt veya

benzeri türden yazılı kalıntılar da yeterince

incelenmemiştir.2

3. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuru­

cusu M. K. ATATÜRK, üç ayrı güzel iş ile ge­

leceğe örnek olup bilim adamlarının yürüye­

cekleri yolu gösterdi:

a. Anadolu’daki yeni devletin adını “Türk

Yurdu” (Türkiye) olarak belirledi.

b. 1931’de Türk Tarih Kurumunu,

1932’de Türk Dil Kurumunu kurarak Ana

Altayca dilli halkların köken birliğinin araştı­

rılmasını başlattı.

c. 1933 yılında ise, köken birliği gösteren

Asyalı halklarla Türkiye Cumhuriyeti ilişkile­

rinin artırılmasını, Sovyetler Birliği’nin bir

gün yıkılacağını ortaya koyan ünlü konuşma­

sını yapmıştı.3 Türkiye Cumhuriyeti Devleti

1991 den başlayarak bu coğrafyadaki siyasî, ekonomik, kültürel ilişkilerini artırdı. Moğo­

listan’a ise, ayn bir önem vererek özel proje­

ler oluşturup yürüttü, yürütüyor.4

Dil, uluslaşma sürecini hazırlayan en açık

göstergedir. Dilin bu işlevinin insanlarda bir

topluma aitlik duygu ve düşüncesi oluştur­mak biçiminde genişleyerek ortaya çıktığı

görülüyor.

Tarih içinde az çok farklılaşmakla birlikte,

diller, hangi halkların aynı kökten geldiğini

düşündürebilen bir özelliğe sahiptir. Bugün

dünyadaki diller, yapıları, ses bilgisi (fonetik),

şekil bilgisi (morfoloji) özellikleri, cümle (sen­

taks) yapıları bakımından benzeşirlikleri dik­

kate alınarak, ‘dil aileleri’ adıyla gruplandınl-

maktadır. Bu dil ailelerinden biri Urai-Altay

Dil Ailesi, onun alt grubu ise, Altay Dil Bir-

liği'dir. Altay Dil Birliği'nin kurucusu Rams-

tedt’tir. Dünyanın ünlü Altayistleri ve Türko­

logları bu teoriyi desteklemişlerdir. N. Pop-

pe, 1. Cirtautas ve D. Sinor ise, son elli yılda

bu teoriyi ısrarla savunanlardandır.

Asya’yı büyük ölçüde kaplayan, devlet

kuruculuğu yanında bu coğrafyayı bir mede­

niyetle biçimlendiricilik üstlenen bu halkların,

kök birliği gösterdiği de rahatça söylenebilir.

Altay Dil Birliğinin dallanması Poppe’ye gö­

re Çuvaş-Türk, Mongol, Mançu-Tunguz ve

en önce ayrılan Kore dilinden oluşan bir kök

birliğidir.5

Altayistlere göre bu halklar dile ait ben­zerlikleriyle, şu alt gruplardan oluşan bir aile­dir:

- Ana Türkçe veya eski Türkçe (Proto- Türk)

- Moğolca (Proto-Mongol)

- Mançu-Tunguz (Proto-Mançu/Tunguz)- Korece (Proto Kore/Kura)

- Japonca (?)

Altayistik biliminin kanıtları veya güçlü

gerçeklerinden biri, Moğolların, Türklerin,

Mançu-Tunguzların, Korelilerin aynı atanın

çocukları olduğudur. Bu beş halkın Çin adlı

büyük devletle, yan yana, fakat mücadeleler­

le yaşadığını, yer yer, Çin’in yönetimine bo­

yun eğmek zorunda kaldığını, zaman zaman

da Çin’in yönetimini ele geçirdiklerini biliyo­ruz. Bugünkü Moğolistan topraklarında ele geçen arkeolojik bulgular bu bölgedeki Pro-

to-Türk, Proto-Moğol, Proto-Mançu/Tun-

guz, Proto-Kore ve Proto-Japon (ve daha kuzeyde Hakas) halkların benzer bir kültür ve

benzer bir dille milattan önce 5. yüzyılda ay­rışmamış olarak varlıklarını sürdürdüklerini düşündürüyor.

Bilge 50 Mart 2007 39

Page 42: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’nın Torunları ♦ Sadık Tural

Altay Dil Birliği (Ana Altayca)

Çuvaş-Türk-Mongol-Mançu-Tunguz Dil BirliğiAna Dili

Kore

Çuvaş-Türk Birliği Mongol-Mançu-T unguz

AnaTürkçe

AnaÇuvaşça

AnaMoğolca

AnaMançu-

Tunguzca

TürkDilleri

ÇuvaşçaMongolDilleri

Mançu-TunguzDilleri

Kore Dili

Milattan sonra V. yüzyıla kadar ‘Ortak Al­

tay Dili'/'Ana Altayca’ konuşulan bir alanda,

kökeni aynı olan halklardan biri olarak yaşa­

yan Moğolların dilinin ayrışmaya başlaması­

nın ilk göstergesi Kitay/Kıtay/Kutay dili sa­

yılabilir. Ana Altay diline bağlı Kıtayların asıl

yurtlan Güney Mançurya’da idi. Ana Altay-

caya bağlı bir dil kullanan bu halk, Çin siste­

mine benzeyen ve onların yazısına dayan­

makla birlikte özgün tarafları olan bir alfabe

kullanmıştır. Kıtaylar/Kutaylar, X. yüzyılın

başlarında bir devlet kurdular. Bu devlet, Bü­

yük Çingiz Kağan tarafından yıkıldı. Kıtay

halkının bir bölümü Batı'ya göç ederek Ha-

rezm topraklarında Kara Kıtay devletini kur­

dular. Bu devlet de, Büyük Çingiz Han tara­

fından ortadan kaldırıldı. Kültürce çok ileri

olan ve Moğolların ön ataları olduğu düşünü­

len Kıtay halkının adı, Kıtay kelimesi, ne ga­

riptir ki, Rusçada Çin ülkesi anlamına gel­

mektedir. Bu durumu, resmî yazışmada Çin

yazısını kullanmalarına; İdarî yapı ve unvan­

larda Çin gelenekleriyle paralellikler göster­

mesine bağlamak istiyorum. Diğer yandan,

bu düşünceyi Kıtayların V-XI. yüzyıllar ara­

sında bu bölgedeki halklara oranla, gelişmiş

bir şehir kültürü yaşamalarına bağlamak da

mümkündür.

Dinî içerikli metinlerini, genellikle Tibet

yazısıyla yazan Moğollar, esas itibarıyla Uy­

gur asıllı bir alfabe kullanırlar. Eski Soğd ya­

zısıyla aynı kökenden geldiğini düşündüğü­

müz Uygur-Moğol yazısı 1930 yılının ortala­

rına kadar kullanıldı. Söz konusu alfabe,

1991 yılından sonra tekrar işlerlik kazanarak

bugün de kullanılır hâle getirildi.

XVIII. yüzyıl ortasından itibaren Buryat

Moğolcası, Kalmık/Kalmuk Moğolcası,

Hâl’hâ Moğolcası ile Çin Halk Cumhuriyeti­

ne bağlı bir bölgede yaşayan Güneydoğu

Moğolcası, Kuzey Mançurya’da yaşayan Da-

hur Moğolcası, Kansu Eyaletinde Şâ-

râ/Yö’bur Moğolcası ile Afganistan’da yaşa­

yanların Moğolcası fonetik farklılıklar bir ke­

nara, kök açısından Ana Altaycaya, sonraki

basamakta Ana Moğolcaya bağlanmaktadır.

Ana Altaycanın bütün kollarında olduğu gibi

Moğol lehçelerinde de fiil çekimi çok zengin­

40 Bilge 50 Mart 2007

Page 43: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’nm Torunları ♦ Sadık Tural

dir.

Bu halklar, Ana Türkçe, Ana Mançu-Tun- guzca ve Ana Korece ayrışmasının gerçek­leştiği zamana kadar ortak bir dilin yaşatıldı-

ğı, aynı inanış ritüellerin hayatı biçimlendirdi­

ği göçerevli bir kültür yaşadı. Bu kültür norm

ve formlarının hem Çinlilerin, hem güneyde­

ki Hint ve Tibet halklarının, hem de İran’da

yaşayan halkların ilgisini çektiğini, bunlarla

mücadelelerinde birçok kültürel alışverişlerde bulunulduğunu, dolayısıyla da etkileştiğini düşünmekteyim.

Yazılı taşlar dolayısıyla adını anacağımız

Wilhelm Radloff’un çalışmaları öncesinde

de, Türk-Moğol halklarının yakınlığına ina­

nan bilginler vardı. Moğolca üzerindeki çalış­

maların eskiliği gerçekten düşündürücüdür. 6

En az kırk ayrı halkın veya alt grubun Çinli genel adı altında toplanıp ifade edildiği

topluluk ise, kendisiyle sınırdaş olan kuzey­deki halkları, boy/topluluk adlarıyla yazıya

geçirmiş olmakla birlikte, Türk-Moğol ayrımı

yapmadan bazen hepsine Tatar (Ta’Ta) adını

vermiştir. Çin kayıtlarında Ak Tatar, Kara Tatar, Yabanî Tatar olmak üzere ayrıca bir sı­nıflandırma vardır.

Bu halkların kök birliği yanında, kültür

birliği ve zaman zaman siyasî birliği de oldu­

ğunu hatırlayalım. Bugün ‘yazılı taşlar' diye

bilinen kalıntılar ise, insanlık tarihinin alkış­

lanması gereken belgelerini ve bilgilerini

içermektedir. Moğolistan’daki eskiliği 1600 yıl önceye kadar götürülebilen yazılı kalıntılar

bile, bu iki halkın aynı ataya bağlanabileceği­

nin açık kanıtlarındandır.7

Bugünkü Moğolistan’ın en batısında, Irtiş

ve Orhon Nehirleri arasında Altay dağlarının

kuzeyinde oturan Naymanlar; onların doğu­

sunda, Orhon Nehri etrafında Kereyitler; Kereyitlerin kuzeyinde Merkitler; Naymanla- rın kuzeyinde ve Merkitlerin batısında Oyrat- lar; Büyük Göl çevresinde Tatarlar ve Tatlar

oturmakta idi. Aynı kökten gelen bu ana kol­ların /boy ların altında, birçok Ulus/Uluş ve Aymaklar var idi. Tarihin ulu oğullarından

Büyük Çingiz Han, Aymakları ve Uluşları birleştirerek Mangıl/Mangul/Mangol veya

Moğol adını (bu ad Uluslardan veya Uluşlar-

dan birinin adı olabilir.) bütün boyları kucak-

layabilen bir isme dönüştürdü. ®

Bugün Moğol adını verdiğimiz ve o za­

man boy adlarıyla anılan toplulukların Bü­

yük Çingiz Kağan öncesi komşu Kırgızlarla,

Hun/Kunlularla, Kök-Türklerle hem müca­

deleler yaptığını, hem kız alıp verdiğini bili­

yoruz. Mit, destan (epos), efsane (lejand) ni­

telikli metinlerde de, tarih bilgisi içeren me­tinlerde de, bu ilişkiler apaçık görülür. Benim

tezlerimden biri, Dede Korkut destansı hikâ­yelerinden bazılarının, coğrafyasının ve olay­

ların bir kısmının Moğol ve Türk boylarına

ait olduğudur.

Büyük Çingiz Han’ın kurduğu devlet ise, Cengiz İmparatorluğu veya Türk-Moğol

Cihan Devleti olarak tarihe yerleşmiştir. Bü­yük Çingiz Han’ın birliği sağladığı, oğulları

ve torunlarının çalışmalarıyla da, yaklaşık 300 yıl süren etkisi, gerçekten dünya tarihi­nin önemli hadiselerindendir. Büyük Cengiz

Han’ın, oğulları ve torunlarının kurduğu si­

yasî birliğin yapılanma modelinin, yalnızca

Moğollardan oluştuğunu düşünmek doğru değildir. Kaldı ki, İsa’dan sonraki 100-400

yılları arasında, Asya'daki Altaylı halklar için­de ayrışmalar henüz belirgin değildi. Bugün­

den bakarak XI. Yüzyıl sonrası için şunları

söylemek mümkündür:“ilk devrede bu imparatorluğun hâkim unsu­

ru Moğollar olmakla beraber, devlet genişleyin­

ce, kısa zaman içinde ahâlinin ve askerlerinin

çoğunluğu Türklerden oluşmuştur. Devlet teşki­

lâtının esaslan ve birçok müesseseler de, eski

Türk geleneğinin devamından başka bir şey de­

ğildi. Bu büyük imparatorluk, Çin Hindistanı ve

Arabistan yarımadası dışında bütün Asya’yı ve

Urallardan Macaristan’a kadar Avrupa’nın yarı­sını sınırları içine alıyordu. Dolayısıyla, hemen

hemen bütün Türk ülkeleri de, bunun içinde bir tek imparatorluk hâlinde birleştirilmiş durumda idi. Bazıları barış yolu ile, bazılan savaş netice­

sinde Çingiz’e tâbi olan Türk boylan, kısa za­

manda onunla anlaşarak bu büyük imparatorlu­

ğun sosyal, askerî ve idarî bütün işlerine katılma­ya, görev almaya başlamışlardır. Nüfus bakımın­

dan imparatorluğun içinde azınlıkta kalan Mo­ğolların bir kısmı, Islâm dinini kabul ederek

Türkleşmiş, kalanları da esas Moğolistan’a çekil­

Bilge 50 Mart 2007 41

Page 44: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’nın Torunları ♦ Sadık Tural

miştir. Böylece imparatorluk parçalandığı za­

man, bunun batı kısmında, Altın Ordu, Çağatay,

llhanlı gibi yeni yeni Türk devletleri ortaya çık­

mış, Moğollann hâkimiyeti eski yurtlan ile sınır­

lı kalmıştır.

(...)Moğollann Gizli Tarihi (1240) adlı eserde

Çingiz Han’ın soy kütüğünden bahsedilirken, en

eski ceddi, Türk destanlarında olduğu gibi bir

bozkurda bağlanmakta ve onun Türk menşeli ol­

duğu hakkındaki rivayetleri kuvvetlendirmekte­dir.

Çinggis (Çingiz, Çıngız,, Cengiz) Han’ın ced-

leri: Bozkurt ile beyaz dişi geyikten doğan Bata-

çi-Han(Borta-Çun/Börte/Çine)/Tamaça/Hori-

çar-Mergen/A’ucan-Boro'ul/Sali-Haça'u/Yeke-

Nidun/Semsoçi/Harçu/Borcigiday-Mergen/

Toroholcin-Bayan/ Dobun-Mergen/Onun eşi

Alan-Ho’a’dan tabiatüstü bir hadise neticesinde

doğan Bodonçar/Habiçi/Menen-tudun/Haçi-

Külük/Kaydu/Bayşinghor-Dohşin/Tumbi- nay-Seçen/Habul-Han/Bartan-Ba’atur/ Yesü-

gey-Ba’atur/Temücin (Timuçin, Çinggis

Han).”9

Çingiz oğullarının üç kıtaya damgasını

vurduğu yüzyıllarda bilgili ve bilinçli Türk asıl­

lı olduğu anlaşılan Nahçıvanî tarafından Sı-

hah’ül-Acem adıyla İran’daki halklara Türk­

çe’yi öğretmek niyeti ile bir sözlük hazırlan­mıştır. 13. yüzyılın sonlarına tarihlenen el

yazması sözlük Pehlevice, Darca, Peştunca,

Moğolca, Tatarca ve Türk lehçelerinden ke­

limeler içermektedir. Dünyanın hem Çingiz

oğullarına, hem Ana Altaycanın bölünmüş

hallerine saygı duyulduğu bir dönemi konu

edindiğimizi kelimelerin de ona göre olduğu­

nu hatırlayalım.Avrupa veya Amerika kıtasında üretilen

bilgilerde zaman zaman doğu halklarına kar­

şı örtülü bir olumsuzluk gözlenmektedir; hat­

ta, bazen Asyalı halklara karşı öfkelerini ör-

temedikleri de görülür.Bir halkın adı olan Moğol kelimesini,

mongol biçimiyle10 zaman zaman aşağılayı­cı, zaman zaman hastalık adı olarak kullanan

Avrupalı halklara son yirmi beş yıl içinde, her zeminde karşı çıktım. Bilinç altlanndaki

olumsuzluğun, hem Büyük Çingiz Han’a

olan kıskançlık ve öfkelerinden, hem bu hal­kın onlara hiçbir zaman boyun eğmeyişinden

doğduğu söylenebilir.

Avrupa dillerinin bazılarında bulunan, hem Moğol, hem Türk kelimelerine kötü an- lam yükleyen deyimlerin veya sözlerin, bu

kirli bilinçaltından gelmekte olduğunu düşü­nebiliriz.

Bugünkü Moğolistan’da, Türkiye ile işbir­

liği sonucunda, sağlıklı bir biçimde saklanan

yazılı taşlar ise, 1600-1500 yıl öncenin Türkçesi ile yazılmıştır. En eski konumundan

günümüze değişmeler de dahil yaşayan

Türkçe ise, iki yüz yıldır Türkoloji adlı yarı

bağımsız bir dal içinde İncelenmektedir. 11

Asya’nın dört yönünde Türk soylu halklar

15. yüzyıla kadar regionalizm adı verilen yö-

reciliği benimseme türünden bir mahallî kim­

likli topluluklar, boy veya uruk yahut aymak

adlarıyla yaşıyorlardı.Bazı Avrupalı devlet veya halklar, bazı

Amerikalı Devlet veya haklar kendileri için

bir tarih oluşturma veya tarih kurma çalışma- lan yapıyorlar. Masallar ve efsanelerle bezen­

miş, uydurmalarla tamamlanmış bu yeni ta­

rih yazıcılığı anlayışını bir kenara bırakalım.

Öte yandan, dil ve edebiyat araştırmaları ba­

kımından durum çok farklı değildir.Doğulu halklar ise, kendileri hakkında ya­

zılmasını ne yazık ki, başkalarına bırakmışlar­

dır. Türk soylu halklardan arada bir bilgili ve

bilinçli insanlar da çıkmıştır. Bilge Kağan,

Köl Tigin, Tonyukuk, Kâşgarlı Mahmut veya

Ali Şîr Nevai gibi...

Kâşgarlı Mahmud’un 1069’da yazdığı Dî­vân ü Lügat-it Türk (Türk Soylu halkların

Ansiklopedik Sözlüğü) adlı eserinden Ali Şîr Nevaî’nin Muhakeme- metü’l-Lügateyn (İki

Dilin Karşılaştırılması) adlı eserine kadar,

Türk soylu halklar üzerinde ciddî bir araştır­

ma yoktur. Bu geniş bilgili iki kaynaktan son­

ra yedi numaralı çalışmalar görüldü ise de, büyük ciddî ve sürekli araştırmalar W. Rad- loff ile başladı.

VVilhelm Radloff, 1837 yılında Berlin’de

doğmuş, Berlin Üniversitesi’nde F. Bopp, H. Steinthal adlı bilginlerin dillerle ilgili dersleri­

ne girmiştir. Dönemin ünlü doğu bilimcisi VVilhelm Schott’tan Moğol, Tatar, Mançu dil-

42 Bilge 50 Mart 2007

Page 45: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’nm Torunları ♦ Sadık Tural

ANA TÜRKÇE veya

Eski Türkçe

lerini öğrenmiştir. Radloff'un 1868’den son­

ra yaptığı gerçekten alkışlanması gereken

çalışmaları çok düşündürücüdür.

1858 yılında Cenevre’de felsefe doktoru

olduktan sonra Radloff Petersburg’a gitmiş,

bir yıl içinde Rusça öğrenmiştir. Bugünkü

Gorno-Altay’ın Barnaul şehrine lise öğret­

meni olarak atanmıştır. VVilhelm Radloff,

Türkoloji alanındaki çalışmalarını hemen

başlatmış, bu çalışmalar 1884 yılında ‘Aus

Sibirien' isimli eserde yer almıştır. Onun ça­

lışmalarının birinci dönemini oluşturan Altay

dönemi yaklaşık 12 yıl sürmüştür. 1871 son­

rasında 13 yıl sürecek Kazan dönemi çalış­

maları başladı. Olgunluk veya son dönem

ise, 1884’ten, 1918’e kadar süren Radloff

ekolü saydığımız çalışmalardır. Onun çalış­

maları bu konuşmanın konusu değildir; an­

cak, Moğolistan Taş Yazıtlarını bilim dünya­sına sunan okuma çalışmalarını başlatan

Radloff’u saygıyla anmalıyız. Diğer yandan

metni ilk kez okumayı deneyen dâhi bilgin

Vilhelm Thomsen’i (Inscriptions de’l Ork-

hon dechiffrees Helsingfors, 1896)12 alkış­

lanmalıyız.

Yalnızca Türklük Bilimi (Türkoloji) için de­

ğil, Asyalı halkların tarihine yapacağı katkı­

larda düşünülünce Moğolistan’daki ‘Taş Bel­

geler’ çok ayrı bir değer kazanıyor. Son 150

yıl içinde bu konuda dünyada yüzlerce maka­

le yazıldı. Moğolistan’daki isimleri eksik söy­

lerim korkusundan bir bibliyografya deneme­

sine bile girişmeyeceğim.13

Moğolistan’daki Köl Tigin adlı akademik

nitelikli Araştırma Derneğinin çalışmaları

ise, bu konuda emek vermiş bir çok araştırı­

cının toprakla buluşan vücutlarını da, aramız­

da gezen ruhlarını da mutlu edecektir. Bu

yüzden Köl Tigin Association’ın çalışkan

başkanı M. Davaa’yı ve üyeleri J. Borr’u, J.

Entçiçek’i kutluyorum.

Bize göre Ana Altayca devrinin bir bütün

olarak ele alınıp, incelenmesi kolay değildir.

Eski Altaycanın bitmesinden hemen sonraki

bir döneme ait olduğunu düşündüğümüz ya­

zıtların, bazılarına göre Kun/Hun toplumu

ve devletine, bazılarına göre Kök-Türkler ad­

lı devlet sahibi topluma ait olduğu iddia edi-

legelmiştir. Yazıtlar ve yazıtların insanlık tari­

hine ve gelişimine kattığı bilgilerin doğru ve

bütünleştirilmiş bilgiye dönüştürülmesi kolay

değildir. Bu konuyu karanlıklar içinde bıra­

kan olumsuzluklann giderilmesi için düzenli

ve çok yönlü çalışmalara ihtiyaç vardır. Ana

s-grubu y-grubu s-grubuEski Çuvaşça Eski Türkçe veya Uygur Devri Eski Yakutça

I. r-grubu Çuvaş

II. t-grubu Yakut

z-grubuAbakan

II.z-grubuAbakan

VI.daglı-grubu

Cenup

Bilge 50 Mart 2007 43

Page 46: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’mn Torunları ♦ Sadık Tural

Altaycanın, Ana Türkçe, Ana Moğolca, Ana

Mançu-Tunguz ve Ana Korece dil bütünlük­

lerine dönüştüğü dönemin şu dört açıdan ye­

teri kadar aydınlık olmadığını düşünüyoruz:

1) Siyasî birlik/devlet oluş tarihine ilişkin

belgeler, bilgiler;

2) Devlet olmanın a) iç, b) dış şartları ve

sürdürülebilir bağımsızlık için oluşturulan

devlet modeli;

3) Devletin dili, halkın dili (resmî dil, an­

laşma dili, yazışma dili);4) İnanç, giyim kuşam, beslenme, barın­

ma ve şehir kültürü ile hukuk nitelikli kabul­

ler (yasa, tüzük, buyruk)...

Bu dört başlık altında topladığımız ana

problem alanları için, öncelikle Moğol bilgin­

lerinin araştırmalannı artırmaları, sonra da,

Türkiye’den, Çin'den, Rusya’dan doktorala-

nnı yapmış bir genç araştırmacılar gurubuy­

la en az 3 yıllık bir büyük proje oluşturmala­

rı gerektiğini düşünüyorum. 14

Genç bilgin Cengiz ALYILMAZ’ın Orhun

Yazıtlarının Bugünkü Durumu (Kurmay

Yay., Ankara, 2005, VIII+216 sayfa)adlı ça­

lışmasının yeni bir baskısının mutlaka Moğo­

listan’da yapılmasını dilerim.

Orhun Yazıtlan/Anıtlan olarak tanınan,

diğer yeni bulunan yazılı taşlarla ayn bir bi­

lim alanına dönüşen ‘taş belgeler’ gerçekten

önemli bir hareket noktasıdır. İki halkın or­

taklığı bir kültür bütünlüğü oluşturuyor; bu

kültür bütünlüğüne göndermeler (atıf) bulu­

nan bu ‘yazıtlar’, yalnız Türk-Moğol halkları­

nın değil, insanlığın ortak malıdır.

"Barışa susamış bir dünyada barışa anı

sayılabilecek bir çalışma nedir?” diye sorulsa,

verilecek cevap, “Moğolistan’daki Türk Anıt­

ları Projesidir.” olmalı. Aralarında kök birliği

bulunan iki kardeş halkın hem bu projeyle,

hem de Moğol Millî Tarih Müzesinin yeniden

düzenlenmesinde kardeşliğin gereği olan ça­lışmalar yapması hiç kimsenin inkâr edeme­yeceği kadar dürüst ve sürdürülebilir bir dost­luğa işaret etmektedir. MOTAP kısaltılması

ile tanınan bu büyük proje içinde 2000 yılın­

dan beri kazılar, epigrafi, taş koruma ve ona- nmı ile restorasyon ve müzeleştirme çalış­

maları yapılmaktadır. Diğer yandan yeniden

canlandırma projesi adıyla mevcut depo ve­

ya kazı evi Köl Tigin Külliyesinde tabanda bir

çalışma yapılmaksızın külliyenin 1300 yıl ön­

ceki durumuna dönüştürülüyor olması ise,

heyecan vericidir. 15 Kaganatlar Devrinin taş

belgelerine ortak bir çalışmanın sonucu ola­rak daha farklı boyutlara taşınacağına inanı­

yorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Mo­

ğolistan’a ve Moğolistan’daki tarihî varlığa

çok önem verdiğini bilerek şunu tekrar et­

mek istiyorum:

Moğolistan ile Türkiye elele verip bu tarih

kanıtlarını, hem eksiksiz bir şekilde varlıkları­nı sürdürebilir kılmak, hem bilim dünyasına

sunmak, hem de dünyayı Moğolistan’a top­layarak düşündürmek Türkiye Cumhuriyeti

Devleti’nin ve aydınlarının benimsediği,

övündüğü ve sonuçlandırılmasını istediği bir

beklentidir. TİKA’nın (Türk Iş ve Kalkınma

İdaresi Başkanlığı) bu konudaki çalışmalarını, özellikle son on yıldaki büyük başarılarını al­

kışlamak gerektiğine inanıyorum. Bu çok

önemli barış projesine dünyanın ilgi göster­

mesini, destek vermesini dilemek, bilim

adamlığının gereğidir.

Asıl önemli saydığım konu ise, Moğolis­

tan Devleti “Köl Tigin Association”ı görev­

lendirerek, 2011 yılı Haziran’ında Türkiye- Moğolistan, UNESCO işbirliği ile ‘Tarih Bil­

gisinin Evi’ adıyla uluslararası büyük bir top­

lantı yapmasıdır, büyük bir bilgi birikiminin

bir hafta boyunca Moğolistan’da yankılana­

cağı böyle bir toplantı öncesinde, yapılacak

çok önemli işler vardır:1) Örnek metinlerle desteklenmiş Moğol

dili tarihi,2) Büyük Çingiz Han öncesi Moğolistan

tarihi,3) Büyük Çingiz Han’ın, oğullarının, ilk

torunlarının tarihi,4) 15. yüzyıldan, 20. yüzyıla Moğolistan

tarihi,5) 20. yüzyılda Moğolistan tarihi,6) Edebiyat metinleri antolojisi,

a) 1700-1950 yıllan (Birinci Kitap)b) 1950-2010 yılları (İkinci Kitap)

44 Bilge 50 Mart 2007

Page 47: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’nın Torunları ♦ Sadık Tural

7) Moğolca sözlük,

a) Yazı dilini esas alan sözlük,b) Halk ağzından yapılmış derlemeler söz­

lüğü8) Moğolistan’da şehircilik, şehir hayatı

(mimarî, sulama, yollar, yapı malzemesi ile

süsleme ve bezeme),9) Moğolistan’da dünkü, bugünkü inanış­

lar, inanca bağlı davranışlar,

10) Moğolistan’da bulunan yazılı taşlar

(eksiksiz) Albümü,

11) Moğolistan’daki eski yerleşim mer­

kezleriyle / şehir kalıntılarıyla ilgili çalışmala­rın yapılması (arkeolojik kazılar, restorasyon ve konservasyon çalışmaları...)

12) Önemli kağan ve kumandanların ha­

yatlarıyla ilgili belgesellerin, sinema filmleri­

nin hazırlanması...

Bu çalışmalar Moğolca, Türkçe, Rusça, Çince, İngilizce dillerinde yayınlanırsa çok faydalı olur. Bu çalışmalar 2010 yılına kadar,

hem kitap, hem CD olarak araştırıcılara su­

nulduktan sonra, uluslararası büyük toplantı yapılırsa, daha çok verimli olabilir.

Böyle bir toplantıda tarihin evinde hem

“tarih olan”, hem “tarihî olan” konuşulmuş

olacaktır. “Tarih olan” kavramı ile, gölgeli, karanlıkta kalan, mit, destan, efsane, masal

içinde varlığını sürdürebilen zamanlara ait

bilgiyi anlıyorum. “Tarihî olan” ise, yerli ve

yabancı belge nitelikli kalıntılara dayalı bilgi­

lerdir.-^ Niteliği açısından “tarih olan” veya

“tarihî olan” grubundan olmasına bakılmak­

sızın türden olursa olsun Moğolistan ve Gor- no-Altay ile Kırgızistan’daki yazılı taşlar baş­

ta olmak üzere, ANA ALTAYCA ’NIN kalın­

tıları toplanıp değerlendirilmelidir. Mit/Mif,

destan (epos) efsane (lejant) ve masal türün­

den metinler ile dinî metinlerin yardımıyla Ana Altayca kökenli halkların dil ve etnik kök birliğinden doğan torunlarına ait bilinen­

ler, yeni bilgi, bulgu ve yorumlarla artınlma- lıdır.

Tarihin evi denilmesini benimsediğim Moğolistanda, Ana Altaycanın öz yurdunda yapılacak böyle bir toplantı, yalnız Moğolları

değil, insanlık tarihini eksiksiz, iyi ve doğru

öğrenmek isteyen iyi niyetli insanları mutlu **

edecektir.

Notlar

1 Ana Altayca köküne bağlı halklann tek tek ve­

ya hepsinin birden gerek dil tarihi; gerek siya­

set ve sanat tarihi, ulaşılan yeni bilgilerle yeni­

den yazılmalıdır. Moğolistan’da bunu deneyen

J. Borr’a teşekkür ederim.

2 Rusya’dan Dimitri Vasilyev, Kırgızistan’dan

Çetin Cumagulov, Kazakistan’dan Altay

Amancolov, Moğolistan’dan T. Battulga ve

Türkiye’den Osman F. Sertkaya ile Cengiz Al-

yılmaz eski yazıtları doğru okuma ve özellikle

yeni yazıtlar aranıp bulunması konusunda çalış­

malarını başarıyla sürdürüyorlar.

3 İsmet Bozdağ, Atatürk’ün Avrasya Devleti,

Yay., 3. bs., İstanbul, 2000: "Bugün Sovyet­

ler Birliği, dostumuzdur, komşumuzdur,

müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız var­

dır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugün­

den kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı

Avusturya, Macaristan gibi parçalanabilir,

ufalanabilir.Bugün elinde sımsıkı tuttuğu

milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya

yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Tür­

kiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dos­

tumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü

bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkma­

ya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o gü­

nü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâ­

zımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Ma­

nevî köprülerini sağlam tutarak: Dil bir köp­

rüdür... İnanç bir köprüdür... Tarih bir köp­

rüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böl­

düğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. On­

ların, bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim

onlara yaklaşmamız gerekli...”

4 Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çeşitli birimle­

ri aracılığıyla Moğol-Türk bilim, sanat, ekono­

mi, ticaret ilişkilerinin destek ve yardımlaşması­

nın yürütüldüğü bilinmektedir. Türkiye Cumhu­

riyetinde bir devlet bakanlığına bağlı olan TtKA

bünyesinde ise, Moğolistan’da Türk Anıtlan

Projesi hazırlanmış, Moğolistan parlamentosu tarafından onaylanarak 13 yıldır başanyla yü­

rütülen bir çalışmaya dönüştürülmüştür. Diğer

yandan bu bölgeye ulaşan yolun asfaltlanması

da Türkiye tarafından üstlenmiştir. Moğol bilim

adamları, Atatürk Yüksek Kurumunun dört

bağlı kuruluşunun toplantılanna katıldıkları gi­bi, 2007’de Ankara’da Keçiören Belediyesi ile

Mühendisler Birliğinin ortaklaşa gerçekleştirdi­ği Türk Dünyası Mimarlık ve Şehircilik

Bilge 50 Mart 2007 45

Page 48: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’nm Torunları ♦ Sadık Tural

Kongresi’ne T. Battulga katılmıştır.

5 Bk. Ahmet Buran, Çağdaş Türk Lehçeleri,

Akçağ Yay., 4. bs., Ankara, 2006, s. 14.

6 II. Dünya Savaşı başlamadan önce bu konuda

yapılmış başlıca dil çalışmalannı kronolojiyi

esas alarak tekrar hatırlayalım:

1. E. FlSCHER, (Keşfinden itibaren Ruslann

fethine kadar Sibirya tarihi) Sibirskaya istoriya

samago otkntıya do zavoyevaniya sey zemli

rossiyskim orujiem, Sait Petersburg. 1774.

V. M. USPENSKİY, Strana Kuke-nor ili Tsin-

hay, s pribavleniyem kratkoy ist. Oyratov i

mong. Zap. RGO otd. Etn. VI, 1880.

J. KLAPROTH, Über die Sprache und Schrift

der Uiguren, Paris 1820.

SCHMlDT I J., Mongolisch-deutsch-Russsisc- hes Wörterbuch. Herausgegeben von der ka-

iserlichen Akademie der Wissenschaften. St.

Petersburg, 1835.

KOWALEWSKl, diztionnaire Mongol-russe-

français, Kazan 1844-49. Vol. I-ID.

MAHAVYUTPATTİ., Dictionnaire bouddhi-

que Tetraglotte. (Sankrit, Tibetan, Chinese,

Mongole). Bibliothequenationale, Paris, 1856-

57.

G. SCHLEGEL, “La Stele Funeraire du Teg-

hin Giogh et ses Copites et traducteurs Chino-

is, Russes et Allemands,”, Helsinki, 1892.

W. RADLOFF, Atlas Drevnostey Mongolii,

“Trudı Orhonskoy Ekspeditsii”, C. 1. St. Pe­

tersburg. 1892.K.F GOLTUNSKÎİY, Mongol’sko-russkij slo-

var’. Vol. 1-3.1893-1895.W. BARTHOLD, “Die alttürkischen Inschrif-

ten und die arabischen Quellen”, AIM, Neue

Folge, 1897, s. 1-29.J. MARQUART, Die Chronologie der alttü-

kischen Inschriften, Leipzig, 1898.

E. H. PARKER, “Inscriptions de I'Orkhon",

Journal of the China Branch of the Royal Asi-

atic Society XXXI/I, (1896-1897), Shangay,

1899, s. 1-38.

W. RADLOFF Die alttürkischen Inschriften

der Mongolei, Neue Folge. St. Petersburg.

1897: Zweite Folge. St. Petersburg. 1899.

P. M. MELtORANSKtY, “Pamyatnik v Çest

Kyul’ Tegina”, ZVORAO, T. XII, St. Peters­

burg, 1899.E. CHAVANNES, “Notes additionelles sur les

Tou-kiue (Turcs) occidentaux”, T’oung Pao, II

/ 5, Leiden, 1904, s. 1-110.

W. GRUBE, “Proben der mongolıschen Um-

gansşprache.” Wiener Zeitschrift für die Kun-

de des Morgenlandes. XVIII, 1904. XIX,

1905.

F. W. K. MÜLLER Uigurica. Abh. d. könig.

Preus. Akad. d. Wissenschaften. Berlin, I.

1908; II. 1911; III. 1922; IV. 1931; Heraus­gegeben von A. von Gabain.

F. YE. KORŞ, Drevneyşiy narodnıy stih turets-

kih plemen,St. Petersburg, 1909.

W. RADLOFF, Kuan-şi-im Pusar. Eine türkisc-

he Übersetzung des XXV. Kapitels der chine-

sischen Ausgabe von Saddharmapunda rîka.

“Bibliotheca Buddihca. XIV.” St. -Petersbourf,

1911.

A. von Le COQ, Türkische Manichaica aus

Chotscho. Abh. d. preus. Akad. d. Wissen.

Phil. -Hist. Klasse. I. Berlin. I. 1912; II. 1919;

III. 1922.

H.A.,GİLES, Chinese-English dictionary,

2'nd.ed. Shanghai-London, 1912.

G. J. RAMSTEDT, Zwei uigurische Ru-

nenschriften in der Nord-Mongolei. “Journal

de la Seciete fino-Ougrienne XXX, 3” Helsin­

ki. 1913.W. RADLOFF und MALOW Suvarnaprabhâ-

sa, (Sutra Zolotogo Bleska), “Bibliotheca

Buddhica” XVII. Sanktpeterburg, 1913, I - II.

P. PELLIOT, La version ouigure de 1’ histoire

des princes Kalyânamkara et Pâpamkara. “T’

oung Pao” XV. Leiden, 1914 s. 225-272; I.

Die Uigurische Inschrift auf dem Pfahle I. B.

4672 II. Die chinesische Pfahlinschrift. Abh.

d. kön. Preus. Akad. d. Wiss. Phill. -Hist. Klas­

se N 3. Berlin, 1915.

B. Ye.VLADtMtRTSOV, Mongol'skij sbornik

rasskazov iz Pancatantra. Petrograd 1921.

W. BANG, Turkologische Briefe aus dem Ber-

liner Ungarischen Institut “Ungarische Jahr-

bücher” I. 1925 cilt, V. s. 41-48; II. s. 231-

251, III. s. 392-410; IV. cilt. VII. s. 36-45; V.

cilt X. s. 16-27.RADLOFF, S. MALOW Uigurische Sprach-

denkmâler. Leningrad, 1928.

B. Ye. VLADlMtRTSOV, Sravnitelnaya

Grammatika Mongolskago pismennago yazıka

i Xalxaskogo Nareçiya. Leningrad, 1929.

W. BANG und A. von GABAIN Türkische

Turfan-Tekste. Sitzungsb. d. P. Akad d. Wis. Phill-Hist. Klasse. I. II. Berlin 1929: II: 1929;

III. 1930; IV. 1930; V. 1931.

VJ. BANG und A. von GABAIN, Uigurische Studien. “Ungarische Lahrbücher” Band X,

Heft, 3, Berlin 1930, s. 193-210.W BANG und A. von GABAIN, Analytischer

Index zu den fünf ersten Stücken der türkisc-

hen Turfan-Texte. Sitzungsb. d. preus. Akad.

d. Wis. Phil. -Hist. Klasse. 1931 XVII. Berlin,

1931.

46 Bilge 50 Mart 2007

Page 49: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’nm Torunları ♦ Sadık Tural

MALOV S. Ye., Uygurskiye Rukopisnıye Do-

kumentı ekspeditsii S. F. Oldenburga. “Zapiski

İnstituta Vostokovedeniya Akademi Nauk”. I.

1932, s. 129-149.HAMÎT ZÜBEYR VE İSHAK REFET, Anadil­

den Derlemeler, Ankara 1932.

W. BANG ve G. R. RACHMATI, die Leğende

von Oghuz Qaghan. Berlin, 1932. Sitzungsb.

d. preus. Akad. d. VVissen. Phil. -Hist. Klasse

1932. XXV.

CAFEROĞLU, Ahmet, Uygur Sözlüğü, İstan­

bul, 1934.

G.J. RAMSTEDT, Kalmückisches Wörter-

buch, Helsinki, 1935.

1 Hun Türklüğünün kabileler biçiminde yaşayışı­

nın sürdürüldüğü 6. yüzyıl başlannda Avarlann yönetimindeki Tukyu/Türk topluluklarının baş­

kanı Bu-Min idi. Bu-Min Kağan 552’de llka-

gan/İlterişkagan adıyla Kök-Türk Kagan’ı oldu.

Kardeşi bilge Kağan ile ordulann baş komuta­

nı Köl Tigin ve baş vezir Tonyukuk döneminde

siyasî, İktisadî, askerî ve medenî irade (erk) sa­

hibi olarak bu coğrafyaya hakim oldular. Hun-

luların çocukları, yaklaşık 300 yıllık süreçte Çin

Seddi’nin yapılmasına yol açtılar. Kendileri için

birer büyük taş anıt diktirdiler (Bilge Kağan ve

Köl Tigin Orhun Vadisi’nde, Tonyukuk Yazıtı

Nalayh’ta). Bu yazılı taşların dışında kırka yakın

başkaca yazılı taş belge bulunduğu bilinmekte­dir.

8 Avrupa’daki ülkelerde ve Türkiye’de Büyük

Çingiz Kağan ile ilgili yüzlerce kitap, binlerce

makale bulabilirsiniz, Bunların bir kısmında ör­

tülü bir düşmanlık yatmakla birlikte, Büyük

Çingiz ve oğullannı takdir etmekten kendilerini

alamazlar. Türkiye’de Çingiz Han adı ile TRT

1 (Devlet Televizyonu birinci kanal) de gösteri­

len Çin-Moğol ortak yapımlı gerçekten başanlı

film dizisini Türkiye Türkleri heyecanla ve aitlik duygusu ile izlediler.

9 Haşan EREN, “Moğollar, Moğol Dili” Türk

Ansiklopedisi, Cilt 24, Millî Eğitim Bakanlığı

Yay., Ankara, 1979, s., 290-291.

10 Dedemin amcasının oğlu Tayyar Aksoy’un be­

nimle yaşdaş bir oğlu vardı. O gencin adı Ünal

idi. Çocukluk yıllanmda dikkatimi çeken bir ifa­de olarak, oğluna babası daima Mengilü/Men-

giili/Bengilü/Bengilli diyordu. Ileriki yıllarda,

Türk dilinde kelime başında yer alan B/MA/

seslerinin birbirinin dengi olarak Ana Altayca-

dan sonra da devam eden bir açık gösterge ol­duğunu öğrendim. Diğer yandan, Orhun Yazılı

Taşlanna Bengü Taş denildiği de bilinmektedir.

Bengü/Mengü, Bangu/Mangu, Bangulu/Man- gulu, Bengili/Mengili kelimelerinin ölümsüzlük

suyu içmiş veya ölümsüz varlık anlamlarına ge­

len bir kelime kökünden türediğini düşünüyo­

rum. Mongulu (Mongolu) kelimesine, bir baş­

kasının güç gösterisiyle yok edemediği halk an­

lamını vermek yönünde bir anlam etimolojisi

yapmama izin verilsin.

11 Ahmet BURAN, Çağdaş Türk Lehçeleri, Ak-

çağ Yay., 4. bs., Ankara, 2006, s. 21-22: “Re­

şit Rahmeti Arat, bütün bu tasnif denemele­

rini incelemiş ve 1953 yılında, Türkiyat

Mecmuası’nda yazdığı “Türk Şivelerinin

Tasnifi” adlı uzun makalesinde, dil özellikle­

ri ile birlikte tarihî-kavmî-coğrafî esasları da

göz önüne alarak önemli bir tasnif ortaya

koymuştur. Arat’m tasnifi şöyledir:

12 Bu geniş çalışmayı aynı derginin 37. sayısında

1916'da yeniden yayınladı: Vilhelm THOM-

SEN, Turcica. Etudes concernant l’interpreta-

tion des inscriptions Turques de la Mongolie et

de la Siberie.

13 Türkiye dışındaki değerli araştırmacılardan Wil-

helm RADLOFF, Vilhelm THOMSEN, W.

BARTHOLD, A.von GABAIN, Sergey

KLYAŞTORNIY, Altay AMANJOLOV, Emget-

gev B. RINTCHEN, H. PERLEE, L. BOLD, A.

OÇİR, Dimitri VASİLYEV, D. BAYAAR, Ts.

BATTULGA, Karcaubay SARTHOCAUĞLI,

Çetin CUMAGULOV, Elisa ŞÜKÜRLİ, Kasım-

can SADIKOV, G. AYDAROV, D. BATMA-

NOV, Rene GIRAUD, Marcel ERDAL, T.

OSAVVA, T. HAYASHI, M. MORI, A. BERTA,

M. DOBROVİÇ; Türkiye'den Necip Asım YA­

ZIKSIZ, Hüseyin Namık ORKUN, Fuad KÖP­

RÜLÜ, Veled Çelebi, Zeki Velidi TOGAN, Ab-

dulkadir İNAN, H. Nihal ATSIZ, (Buradan son­

rası alfabetiktir.) Cengiz ALYILMAZ, Reşit

Rahmeti ARAT, Tuncer BAYKARA, Fuat

BOZKURT, Ahmet CAFEROĞLU, Saadet

ÇAĞATAY, İsmail DOĞAN, llhami DURMUŞ,

Muharrem ERGİN, Emel ESİN, Efrasiyap GE-

MALMAZ, Saadettin GÖMEÇ, Tuncer GÜ-

LENSOY, İbrahim KAFESOĞLU, Kâzım MİR-

ŞAN Bahaddin ÖGEL, Mehmet ÖLMEZ. Ali

ÖZTÜRK, Osman Fikri SERTKAYA, Ahmet

TAŞAĞIL, Şinasi TEKİN, Talat TEKlN, Ahmet

TEMİR, Semih TEZCAN, İsenbike TOGAN ... gibi isimlerini burada anmayı ve alkışlamayı gö­rev sayıyorum.

14 Böyle bir büyük projenin başkanlığını Moğolis­

tan’dan bir bilgin üstlenmeli. Eş başkanlar ise,

Türkiye’den, Rusya’dan ve Çin’den olmalı.

Harcama fonunun 2/5’ni Türkiye, 1/5’ini Mo­ğolistan, 1/5’ini Rusya, 1/5’ini UNESCO kar-

şılamalıdır. Moğolistan bu projenin daha sonra

da yürümesi için doktora yapmamış genç araş-

Bilge 50 Mart 2007 47

Page 50: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

K O N F E R A N S / C O N F E R E N C ETarihin Evi Yahut Ana Altayca’nm Torunları ♦ Sadık Tural

tıncılara burs verme yolunu da benimseyebilir.

15 Bak.,Cengiz ALYILMAZ,. “Dünü ve Bugünü

ile Moğolistan'daki Türk Anıtlan Projesi (1)”,

Orkun Dergisi, S. 40, Haziran 2001, Cengiz

ALYILMAZ, “Dünü ve Bugünü ile Moğolis­tan’daki Türk Anıtlan Projesi (II)”, Orkun Der­

gisi, S. 41, Temmuz 2001, Cengiz ALYIL-

MAZ “Dünü ve Bugünü ile Moğolistan’daki

Türk Anıtlan Projesi (III)”, Orkun Dergisi, S.

42, Ağustos 2001, Burcu GÜNDOĞDU,

“Moğolistan’da ‘Müze ve Yeniden Canlandır­ma Projesi’ Çalışmaları Başladı”, Avrasya Bül­

teni, Haziran 2007, Sayı: 58. Aynca bk., A. Refik ÇETİNKAYA, Yaver DEMİR, Moğolistan

Ülke Raporu, TİKA Yay., Ankara, 2005;16 Sadık TURAL ‘Tarihten Destana Akan Du­

yarlılık' 5. bs., Ankara 2006.

Anadolu’da İlk Türk Mimarisi Başlangıç ve Gelişmesi

Prof. Dr. Oktav ASLANAPA

48 Bilge 50 Mart 2007

Page 51: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Bahtiyar Vahapzâde’yle Sohbet

Dr. Hüseyin AĞCA

Bugün 19 Kasım 1992 Perşembe. Saat

21.00. Bakü’de büyük şair Bahtiyar

Vahapzade’nin evindeyiz. Profesör

Doktor Zübiteyt Togan, Yasin Arslan, Süley­

man Muallim, ben Doktor Hüseyin Ağca,

Bahtiyar Vahapzade’yle bir sohbet yapaca­ğız.

• Hüseyin Ağca : Hocam, Azerbaycan

edebiyatında komünizmle mücadele edebi­

yatçılar nezlinde ne zaman başladı ve nasıl

gelişti, şöyle kısaca bir...

• Bahtiyar Vahâpzade : Kısaca deyim ki

bu mücadele mesele ben şahsen az çoh dün­

yadan anlıyandan bu guruluşun geyri ganunu

olduğunu, insana karşı olduğunu anladım ve

elime hiç gelem alamadım zamanna.

• Hüseyin Ağca : Mesela tarih olarak...

• Bahtiyar Vahâpzade : Mesele size bir

numune deyim. Ortaokulda okuyuram. Ha­

mının familyası yazıldı. Mesele Abbaslı, Eli-

beyli ya da Zâdedi.

• Hüseyin Ağca : Tarih kaç?

• Bahtiyar Vahâpzade : 1949. Bizim de bir edebiyatmüellimimiz var. Çok güzel

adamdı. İstanbul’da tahsil almış. Ama işare-

lerlen bizi anlatır. Bazen sınıfta ağlıyır. Sonra

men onunla gonuşanda mene işarelerle bazı

mektepleri anlatırdı. Bizim sinifimizin rehbe­

ri dendi. Her sınıfa bir müellim tahkim edilir.

Bir gün geldiler. Bu müellim dedi ki; soyadla- rın zadeni ve leni götüreceyih. Onun hepsini ou ile der. Men çıhdım, dedim yoh. Men za­

deyim. Zade de bizim ki değil gene daha iyi.

• Hüseyin Ağca : Geleneği var.

• Bahtiyar Vahâpzade : Geleneği var. Dedim hayır, men zade. Bu dedi mene, men olmaz dedim; olmaz men zade olacağım. Bu

mecbur oldu, yazdı. Fasilede (arada) meni ça­

ğırdı yanında dedi: “Oğul eyleme ele. Seni

sonra hâpseylerler. Sene hiç eylemezler ata­

nı, ananı incelerler.” Dedim yoh, men zade.

Ve o zaman o müellim meni evine çağırdı ve

mene anlattı bâzı mektepleri. Anlattı ağladı,

anlattı, ağladı ve o mene böyük tekel (etki)

oldu. İbrahim Cevheri. Ekrem Cevherî’nin

güçük gardaşı ve esâs bu hadise başlandı.

50. yılların sonunda.

• Hüseyin Ağca : Başka var mıydı sizinle

aynı düşüncede olan?

• Bahtiyar Vahâpzade : Çoh az vardı.

Ama çoh azdı. Mesele 58. yılda (ilde) men

bir payama yazdım: külistan. Sevinç hükü­

meti bize deyirdi ki, biz Ruslarla(n) könüllü

olarah Ruslar’a goşulmuşuh. Yâni biz Azer­

baycan kendisi çağırmış Ruslar ı ve biz onla­

ra könüllü Rus imperyasının altında olmuşuh

ve bu bir çoh müterekki bir hadisedi ki, biz

yahşi ki Ruslar’a koşulmuşuk. Ruslar’ın ka-

lonyası olmamız bizim mutluluğumuzdur.

Men bunun âleyhine bir külistan mügâvele-

namesi, ki var, İran’la Rusya’nın arasında ol­

muş ve Azerbaycan iki yere parçalanmış:

Iran Azerbaycan’ı ve Rus Azerbaycan’ı.

Onun âleyhine bir payema yazdım: Külistan.

Onu burada neşirlemediler. Onu burda ahar­

dım, öz doğma köyümde, ilçemde bunu bas­tırdım. Bilemediler ve bir yıl keçenden sonra

bu yayıldı. Daha doğrusu o gezetten gazete­den yayıldı. Millet onu yüzüne çarptı, yaydı. Birden herkesin eline keçirdise ona yüz nüs­

ha makinede çoğaltıldı. Bütün Azerbaycan’a yayıldı.

• Hüseyin Ağca : Neresi, hangi kasaba

bu?

• Bahtiyar Vahâpzade : Şeki. Bu gazete­

de yayıldı bu ve meni 61. yılda divan tutdu-

Bilge 50 ŞgÖfi® Mart 2007 49

Page 52: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NTE RV I E WBahtiyar Vahâpzade’yle Sohbet ♦ Hüseyin Ağca

lar. Meni çağırdılar. Telebeye ondan sonra

merkez komiteye 62. yilda meni govaladılar

ki “bu telebe içine çıkabilmez; telebe içinde

propaganda yapır, bu milliyetçidir”, iki yil ve-

ziyetim son derece ağır oldu, iki yıldan son­

ra nehayet mene bir ağabey üniversitede izin

verdiler. Ve 62. yildan sonra bu süreklendi.

Mesele Halil Rıza başladı yazmağa. Sen Mir-

zat yazdı, Resul Rıza ve bu edebiyatla işare-

lerle yani Allah rahmet eylesin Mirza Tekala-

hunzade bizim böyük yazarımız, o diyir ki

“eğer sen mövcüd guruluşu değiştirmek isti-

yirsense zamanı da değiştir, mekânı da. Ha­

diseleri keçir ecnebi ölkiye. Vaht zamanı da

değiştir. Tarihde olmuş olan mövcüd gurulu-

şun enine de vur, uzununa da vur. Bu bir nüs­

ha. Bu usuldan bir istifade. Mesele men ba­

şımıza ketirilen musibetleri keçirdim. El Ce-

zair’e ‘Yollar ve Oğullar’ adlı böyük bir paye-

ma yazdım. Payemanı verdim, Azerbaycan

dergisine ve üstünden üç yıl keçmiş... Bana

telefon açtılar ve dediler ki çok sağol her şey

aydın ve bu çaba böyüyüp gidecektir. Bir jur­

nalin redaktörünün yardımcısı bir şairdi. Me­

nim yaşıdımdı. O telebenin adamıydı, telebe-

nin acentiydi. O bunu anladı ve derhal götür­

dü yazdı. Edebî heyete, merkezi komiteye

her yere melumat verdi ki, burda el-Cezair

Fransız münasabatları değil, Rus-Azerbay­

can münasabatlarıdır. Ve bu eseri rehberden

çıhartdılar. O zaman başım çok musibet çek­

ti. Amma yazarlar birliğinin sediri varidi.

Mehsüse çok milliyetçi bir adamdı. O da se­

dirdi. Senato ondan sonra o oldu, başka. O başkan da geldiğinde o his vardı. Verdiler bu­

na ohumağa (başkandı). Hiç yani unutmu-

ram; bir geceydi, kış idi ve kar yağırdı. Gece

saat birde bana telefon açdı, dedi ki; “Bu ne zibildi (değersiz şey) sen yazmışsan? De gel

bura” gecenin saat biri. Dedim, men nasıl

gelim, kar yağır bura? Dedi araba gönderim. Araba gönderdi ve men gettim bunlara. De­niz kenarındaydı evi. Men gorkaram... içeri

girende gapının ağzında meni gucahladı, öp­

tü ve ağladı. O yaşlıydı. O vaht 50 yaşların­da, men genç. Dedi "Bizim eylemediğimizi sen eyledin. Düz yoldan gelirsen. Sagol. Al­

lah razı olsun.” Çoh çetinliğile bu basıldı.

Evela bir parça eyledim; Moskoflar anlama­

sın. Bizim derdimizi Rus ne anlıyır? Ondan

sonra bile ve bu cül usullan usullerle istifade-

leyip sözümüzü deyirdik. Yahud mesela “Al-

lah’dan Dile” adlı bir şiirim var. Bah bu Azer­

baycan’da bizim kendi dilimizde yalnız evler­

de konuşulurdu. Mektepler, âli mektepler

hepsi Rus dilinde ve dövlet işleri de Rus dil­

de gelir. Men bir şiir yazdım. Şiir, Latin halgı yohdur ama dili yaşıyir. Dili var ilmi de. Alim­

lerin, hekimlerin işletdiği dil Latındır. Terim­

ler Latince. Ama yeryüzünde eyle milletler

var ki kendi yaşıyir, dilini öldürüpler. Bu ba­

sıldı. Sonda da yazmışam: el-Cezair. Yani el-

Cezair de olup. Beni çağırdı ve dedi Cfer Ca-

ferof, katip, yanına, “Ne demek isteyirsen?” Dedim “Ne demek isteyirem? El-Cezair’e

gittim, eyle gördüm. Hepsi Fransızca gonu-

şur Arapların. Men de yazdım ki millet sağ­

dı. Millet yaşıyir, dili ölüp. Amma Latin halgı

yohtur, dili yaşıyir.” Dedi, “Bize benziyir”;

Dedim, “Bunu sen dedin, men demedim.”

Bu usullarla yazdım.

• Hüseyin Ağca : ilk şöyle rahat yazdığı­

nız şiir hangisi.

• Hüseyin Ağca .Peki yani o günleri an­

latan yine böyle rumuzla anlatan bir şiirinizi

dinlesek?• Bahtiyar Vahâpzade : Ne deyim? Çoh,

mesela. ‘Ehdiyatlı ol’. Men de bir ehdiyat

(dikkat) tedbir adlı şiir yazdım.

-“Cesurlann delikanlılığına şeref şarkısı

söylüyoruz.” Gorki, Maksim Gorki.

Ehdiyat sözünden ehdiyatlıyam

Ehdiyat her yerde ehtiyaç oldur.

Her sözden kendini koruyan ilham

Ayakta sürünür, başta tac olunur.

Ehdiyatla yazılan söz başta tac olabilmez. Ehdiyat gündende (ehdiyat gözleyende)

yazdım könülsüz.Öylesi galblere çetin yol bulur

Yürekden cür’etle dediğim her söz

Hele gorkakla da kolay dil bulur Sanatın, ilhamın, aşğın gür sesi Gorkak üreklerden neden gen düşer

50 Bilge 50 Mart 2007

Page 53: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / 1 NTE RV ! E WBahtiyar Vahâpzade’yle Sohbet ♦ Hüseyin Ağca

Ehdiyet güdende sözün güllesi Her zaman hedefden gen düşer

Ehdiyat güdenler, asda gedenler

Hiç sizi görmedim menzil başında

Ey fikrin önüne

Eli boş galdınız siz yıl başında

Yolu yürürken adım sayanlar

Yolunuz yarıda neden sâhr olur

Fakat cesaretle adımlayanlar

Ye herşeyi alır ya da mehv olur Ehdiyat bir türlü baş dolandırmak

Cesaret ya hayat ya ölüm ancak

Ehdiyat virgüldür nokta değil yoh

Ehdiyat çalardır reng olabilmez

Diyorum dünyada bir kahramanlık

Köle ehdiyatdan doğulabilmez

Korkar cesaretden korku da şeksiz

Onun evlâdıdır yiğitlik, hüner

Cesaretsiz hem yüreksiz

Gapıyı çalmamış hele bir sefer

Cesaret çetindir, gorku asan

Gorkudur alçaldan

Cür’etden korkmıyak gorkak gorkudan

Korku itaatin dayak noktası

Dolaşdım yüz ölçüp bir biçende men Yaşıyabilmedim bir cihan ancag

Men zarar çekmedim cesaretimden

Korkudan korkarım, korkudan ancag.

• Hüseyin Ağca : Evet. Allah razı olsun.

Hocam bir de bu tarzda bir heyecana, bu

tarzda bir inanca -tabii bunun Allah vergisi

tarafı var- bizim Türkiye Türkleri şairlerin­

den eski şairlerimizden veya dünyanın öteki

şairlerinden sizi ilham veren kimler var?

• Bahtiyar Vahâpzade : En çok sevdiğim

ve secdeylediğim, pereztij eylediğim Meh-

med Akif. Mehmed Âkif menim nasıl deyim secdegâhımdır.

“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın

Gömelim gel seni tarihe desem sığmaz-_ »

sın.

Sen tarihden de böyüksen. Şehid hakkın­da bundan böyük söz olmaz. “Sana âguşunu açmış duruyor peygamber!” Allah bu ne söz­dür. “Bir hilâl uğruna Ya Rab ne güneşler de batır.” Bu Allah kelamı. Bu şair tarafından,

insan tarafından yazılmir. Bunun gulağına İlâhiden gelir. O çok böyük şair. Bu diğer bü­

tün Türk dilli, Türk halglannın en böyük şa­iri. Maalesef men her defe Türkiye’ye geldi­ğimde, O ’nun Türkiye'de İstanbul ve Ankara caddelerinde heykelini görememek meni

çok üzdü.• Hüseyin Ağca : Büyük eksiklik.

• Bahtiyar Vahâpzade : Nasıl olur, bö­yük eksiklik, bu nasıl olur? Bu milletin İstiklâl Marşı’nı yazan bir adamın Türkiye’de heyke­

li olmasın.• Hüseyin Ağca : Bugünkülerden beğen­

diğiniz kimler var?• Bahtiyar Vahâpzade : Maalesef, bilirsiz

‘Otuzbeş Yaşı’, yazan bir şair.• Hüseyin Ağca : Cahit Sıtkı.

• Bahtiyar Vahâpzade : Gözel şair. Tam- pmar.

• Hüseyin Ağca : Ahmet Hamdi Tanpı- nar.

• Bahtiyar Vahâpzade : Gözel şair. Baki­ler Yavuz Bülend’i çok sevirem. Sonra en çok sevdiğim şairlerden biri Necip Fazıl Kısa- kürek. Kısakürek, çok gözel şair. Heddinden

artık gedir. Amma felsefe var. Şiirleri derin­dir. Onun dibine getmek gerekir. Çok gözel şair. Sonra eskilerden Yahya Kemal. Gözel şair.

• Hüseyin Ağca : Arif Nihat Asya.• Bahtiyar Vahâpzade : Ha o da gözel

şair. Çağlar da (Behçet Kemal) gözel şair. Sonra biri de var sizde, o Yağmur’un atası, Atsız.

• Hüseyin Ağca : Nihat Atsız.• Bahtiyar Vahâpzade : O da gözel şair. “Gerilir zorlu bir yayOku fırlatmak üçün Mecnun inler kanını Leyla’ya katmak üçün Böyügünük beşikte Mezarda yatmak üçün Gâhramanlar can verir Yurdu yaşatmak üçün.”

Gözel, çok gözel. Maalesef imdi Türki­ye’de o şiir zayifledi.

• Hüseyin Ağca : Peki acaba bu gençler­de millî heyecanların, bayrak, toprak, ecdat

Bilge 50 fBfSg Mart 2007 51

Page 54: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş ! / I NT E R V 1 E WBahtiyar Vahâpzade’yle Sohbet ♦ Hüseyin Ağca

sevgisinin doğmasında, gelişmesinde aile mi

daha çok müessir yoksa mektepler, muallim­ler mi? Sizin kanaatiniz nedir?

• Bahtiyar Vahâpzade : Menim kanaati­

me göre şahsen üzülerek diyem, menim ai­

lem babam hiç yazmağı bilmirdi. Dedem de

babam da emcelerim de. Yani evimizde eyle

bir milletçi müriti olmamış. Men müellimleri-

me daha çok borçluyum. Ve bir de me’nevi

müellimlere, şairlere... Yani Akif’tir, ondan

sonra bizim böyük şairimiz Sabir’dir. Gene

Mehmet Gulzade’dir. Bunlardan daha çok

öğrenmişem. Yani millî hissi mene aşileyen

Mehmet Hâdi böyük şairimiz olur. Filozof şa­

iri. Türkiye’de yaşamış. Bunlardan daha çok

öğrenmişem. Yani anlamışem ki millet nedi,

hak nediı*, onu nice nasıl seveller...?

• Hüseyin Ağca : Bugün Azerbaycan’da­

ki durum itibariyle muallimler acaba sizin

muallimlerinizin yaptığını yapabiliyorlar mı?

• Bahtiyar Vahâpzade : Yapıllar. Mesele

men size deyirem ki, meni her zaman Allah

sakladı. Men sizi inandırıram kırh yıldı. Men

min dokuzyüz ellinci yıldan ta doksanıncı yı­

la kadar okumuşam, doçent, sonra profesör

olmuşam. Doksanıncı yıldan çıkdım, emekli

oldum. Men bu kırh yılda talebelerime her

zaman anlatırdım.

• Hüseyin Ağca : Sizin dışınızda anlatan­

lar var mıydı?

• Bahtiyar Vahâpzade : Vardı. Biri Sü­

leyman ... gelecek, tarih profesörü. Meni

88. yılda davet elediler, Men geldim araba­

da, çattım ora. Menim arabamı götürdü

gençler. Dedim, inirem, inirem; indim aşağı.

Meni aldılar gucahlanna birinci getirdiler

kürsünün karşısına. Men de bilmedim ki bu

da ordadı. Men geldim, bahdım, gördüm. Bi­

rinci dedemin bayrağı. Men bayrağa bahtım

ve ağladım. Dedim ölmedim ben bu günü

gördüm. Bayrağı altında men konuşuram. Ama ağladım. Men ağlayıp sözümü dedim

millete. İnende Nureddin Bey bana dedi ki

“Sen niye ağlayırsen? Sen bugün külmeli-

sen. Bah bunlar ki, görürsen 5.000 adam.

Bunlar senin ektiğin tohumlardı. Meşe, or­

man olup imdi.”

• Hüseyin Ağca : Ailelerden sizin bu mil­

liyetçi, vatanperver görüşlerinizi okulda öğ­

rencilerinize aşılamanızdan ötürü ailelerin­

den size mübarezeye gelenler, münakaşaya

gelenler oluyor muydu? Böyle yapma... fa­

lan?

• Bahtiyar Vahâpzade : Oldu. Ama bir

defe menim bu tür faaliyetimi talebe isteyir ki

meni bir dolaştırsın. Ve dolaştırdılar meni.

• Hüseyin Ağca : Yani, bizim çocukları­

mıza bunu yapma diyen aile?

• Bahtiyar Vahâpzade : Olmadı. Dimek

yazıplar menim hakkımdaki... Mene dediler

ki men sınıfta antor ya da telebeleri milliyet­

çiliği aşılayirem. Bunu yazmışlardı. Bunu

yoklamak üçün men dedim, bir adam gelsin

mene desin. Onda menim yanıma iki çocuk

getirdiler. Menim telebelerim. Çocuğun biri

geldi; menim karşımda durdu, ağladı. Dedim

benim bir kusurum vardı yeni zayıflığım? O

gıymeti düzeltmek üçün falan müellim profe­

sör mene dedi ki “Sen Bahtiyar Beğ’in yüzü­

ne dur. De ki: Sen milletçi sohbetler danışır­

san. Biz senin gıymetini düzelderih. Menim

gıymetimi düzeltdiler. Ona göre men demiş­

tim ve yazmıştım ki, men o sözleri sizden işit-

memişem. Onu dedi. İkincide o telebe gaçtı.

Üzüme durmadılar heç birisi. Bir defe böyle

oldu.• Hüseyin Ağca : Peki meslektaşlarınız­

dan size karşı duranlar oldu mu?

• Bahtiyar Vahâpzade : Oldu.

• Hüseyin Ağca : Ne yapıyorlardı?

• Bahtiyar Vahâpzade : Yazırdılar tele-

beye.• Hüseyin Ağca : Jurnal ediyorlardı.

• Bahtiyar Vahâpzade : Evet, yazırdılar

telebeye. Bir defe meni çıhartdılar. Niçin o

ders diyebilmedi. Sonra parti törneti mene

verdiler. Onda neyi sebep buldular: Men par- tiyem, haggını yani umumî gelirimizden ge­

rek parti uzvî haggını veriyih.

• Hüseyin Ağca : Aidat veriyorsunuz.

• Bahtiyar Vahâpzade : Evet. Onu düz

vermemişem. Otuz-kırh. Hükümetten onu

bahanelediler. Mene törnet verdiler.

52 Bilge 50 Mart 2007

Page 55: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NTE RV I E WBahtiyar Vahâpzade’yle Sohbet ♦ Hüseyin Ağca

• Hüseyin Ağca : Ne kadar alıyorlardı

sizden? Yani maaşınız ne kadardı, partiye ne

kadar veriyordunuz?

• Bahtiyar Vahâpzade : Üç faiz. Gelirin,

umumî gelirin yüzde üçü. Yalnız maaş yok.

Telif haggı alırıg, ondan da vermeliyik. Umu­

mî gelirin yüzde üçü.

• Hüseyin Ağca : Sizin rızanızla mı alı­

yorlar, yoksa...?• Bahtiyar Vahâpzade : Hayır. Vermeli­

yik.• Hüseyin Ağca : Vergi gibi alıyorlar.

• Bahtiyar Vahâpzade : Evet.

• Hüseyin Ağca : Bugünü nasıl görüyor­

sunuz? Bugünkü durum ve gelişmeler nasıl?

• Bahtiyar Vahâpzade : Bugünkü geliş­

me haggında men onu diyebilirem ki herhal­

de uzun yıllar arzuladığımız gün geldi. Bu

olanlar, sehliyebilirler. Sehleri olabiler ve var­

dır da. Amma men bir şeyi ....... hayalet

yohtu. Amma eskiden bundan öncekinde

her an o president sarayının yanından.......

beşinci gatta ışık gelir. Gece saat onda, on-

birde de. Ordan keçende bahirdim, derdim

bizi orda satırlar. Hayalet edirler. Ama şimdi

ordan keçende diyem hayalet yoktu.

• Hüseyin Ağca : Allah bu günleri göster­di. Efendim İstiklâlin bedeli yüksektir. Bunu

millet ödeyecek.

• Bahtiyar Vahâpzade : Evet.

• Hüseyin Ağca : Bakınız bizim milli mü­

cadelemizde bir neferin anasına yazdığı bir mektup var. İzin verirseniz onu bir okumak

istiyorum.

• Bahtiyar Vahâpzade : Buyurun.

-Cepheden anasına yazıyor. Bir şair, sizin

gibi bir üstad bunu böyle temsil etmiş İbra­him Alaeddin Gövsa:

SİPERDEN MEKTUPAllah'a dua et düşman tırpanı

Devlet ağacını yolmasın anne.Altına dökülsün oğlunun kanı

Bayrağın gül rengi solmasın anne.

Köyden biri geldi taburumuzaMeğer söz kesilmiş muhtarın kıza.

Gece niyet tutup baktım yıldıza,

Söyle artık o iş olmasın anne.

Bu duygular, bu ............, bu şuurlar ol­

madıkça toprak vatanlaşmıyor üstâdım. Al­

lah sizden razı olsun. Siz sadece Azerbaycan

Milleti’nin değil, bizim çocuklarımızın da il­

ham kaynağı oldunuz. Allah başımızdan ek­

sik etmesin. Ama bütün niyazımız sizin şu­

urunuzun yeni nesilde devam etmesidir.

• Bahtiyar Vahâpzade : Olacah.

• Hüseyin Ağca : Var mı işaret?

• Bahtiyar Vahâpzade : Var. İmdi Türki­

ye’den muasır şairler dede, baba vezninden

imtina değiller. Serbest yazıllar. Men de onu

anlamıram doğrusu. Ama bizde millî ruh bel­

ki de ona göre ki fizikde bir ganun var: Tesir,

ektesirle beraberdir. Sen meni sıkırsan, men

seni mugavemet gösterirem. Sizde o muga-

vemet belki de olmadığına göre, tesir olma­

dığına göre mugavemet de olmuyor. Şairleri­

nizde, muasır şairlerinizde men Mehmed

Akif seviyesinde millî ruh görmedim.

• Hüseyin Ağca : Peki halk şairlerinde di­

van edebiyatı döneminde var mı bu duygula­

rı, bu heyecanları ifade eden?

• Bahtiyar Vahâpzade : Divan edebiyatı

bilirsiniz ki İçtimaî, sosyal fikirler zayıftı, azdı.

Amma ondan sonraki şairlerimiz güçlüdür.

Men dimerem ki Mehmed Âkif divân edebi­yatının numayendesi değil.

• Hüseyin Ağca : Değil.

• Bahtiyar Vahâpzade : Ve olar da güç­

lü olur. Töyfik Fikret’in özünde. O da öz an­

lamıyla dözdü. Milletle kendi vatanım beşer-i

millet-i insan. O biraz kozmopolit. Ama her­

kes her kolda milletini isteyen adam idi. Mil­letini seven adamdı. Elece de ondan sonra

gelen şairlerimizin çoğunda his güçlüdü.

Ama bak; muasir, çağdaş şairlerinizin şiirleri­

ni okuyuram. En güzel millî derginiz, Türk Edebiyatı’dır. Kabaklı Hoca’nın dergisi. O şi­irlerde de men millî his çok zayıf görürüm. Men bunu anlamirem, bu nedir?

• Hüseyin Ağca : Dilimiz için ne diyorsu­

nuz? Yani şairlerimizin yazarlarımızın bugün­kü muasır...?

• Bahtiyar Vahâpzade : Bu arada men

iki nefes sizde konferans verdim. Yine de

Bilge 50 Mart 2007 53

Page 56: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / INTE RVI E WBahtiyar Vahâpzade’yle Sohbet ♦ Hüseyin Ağca

men o fikirdeyem. Dili dili tek tek adamlar

yaratmır. Dili millet yaradır. Sizin çok güzel

bir âliminiz var. Men onu çok sevirem: Ba- narlı.

• Hüseyin Ağca : Nihat Sami.

• Bahtiyar Vahâpzade : Çok böyük bir

adamdı. Türkçe’nin Sırlan’ diye bir kitabını

okudum men. Kitap değil, o şiirdi. Ne geder

gözel bir dille yazılı. O diyir ki: “Müellim sö­

zünü biz aldık Erap’dan. Amma Erap der

mu'allim. Ama biz muallim demerik. Biz de-

rik, müellim. Bu artık Türk sözüdür. Bize kim

hag vermiş ki? Vatandaşlık hugugu gazan­mış, bu gözel sözü dilimizden govak?” O mi­

sal getirir: “Nasıl olur ‘eser’ sözünü yapıt.”

yapmak. Yapıt nedir? Yapıt özü yapmahdır.

Ve bu yapma sözlerinin men eleyhindeyim.

Mene bir fıkra danışdılar. Diyir: Mektep gör­

memiş bir ailenin çocukları mektebe gelmiş­

ler. Çocuklar kendi kendilerile gonuşullar.

Anne dinliyir, anlamır bunları. Çünkü çocuk­

lar yeni Türkçe konuşullar. Anlamır. Hocası­

na diyir ki: Bizim çocuklarımız ne gözel

Fransızca konuşullar.

• Hüseyin Ağca : Sizde de sokaklarda

dolaşırken bazı gözlemlerim oldu. Müşahe­

delerim oldu.

• Bahtiyar Vahâpzade : Sözleri çok işle-

diller.-Rus sözlerinin yanında yavaş yavaş İngi­

liz, Fransız kelimeleri de kullanılıyor. Dükkân

levhalarının üzerine yazılmaya başlanmış. Bu

büyük tehlikedir.• Hüseyin Ağca : Siz daha işin başında-

sınız. Latin alfabesine geçiş (ikinci geçiş bu).

Çok dikkatli olmak lâzım. Bakınız bugünkü Türkiye Türkçesi’nde bir ‘süper benzin’ sözü

vardı bundan yirmi sene önce. Gele gele ‘sü­

per emekli’ diye devlet terminolojisine girdi.

Bugün tespitlerime göre bizim lügatimizde

olan, bizim konuşmamızda, dilimizde olan kırkiki kelimenin yerine kullanılıyor. Bir ‘sü­

per’ kelimesi yaşayan Türkçe’den kırkiki ke­

limeyi aldı götürdü. Misal vereyim: Siz artık

bizim üstâdımız değilsiniz, süpersiniz. Sizin

şiirleriniz güzel şiir değil, süper şiir. Sizin evi­niz yahşi ev değil, süper ev. Sizin çocuğunuz

zeki değil, süper çocuk. Sizin elbiseniz güzel

değil, süper elbise. Bıyıklarınız size yakışma­

mış, süper yakışmış. Harikulâde bir manzara karşısındasınız, süper manzara karşısındası- nız.

* * *

• Hüseyin Ağca : Bir üstâdın çocuklarını

birbirinden ayırması ne kadar güçse, şiirleri­

ni de birbirinden ayırması çok güç. Ama şöy­le, ben buyum dediğiniz bir şiiriniz var mı?

• Bahtiyar Vahâpzade : Men Azeroğlu- yam.

-Üstâdın bir numaralı şiirim diye takdim

ettiği “Azerbaycan Oğluyam”:AZERBAYCAN OĞLUYAM

Anam toprak atam ol,

Men oddan yaratılmışam

Ot kimi istikanlı

Sittek delikanlıyam

Heyet gadar gedimem

Toprah gadar şanlıyam

Od kimi yandıranam

Sökümü söndürenem

Meni yandırsalar da

Yene menem, men menem.

Köküm üste bitmişem

Şöhretim var, şanım var

Menim gelecekle de peymanım var.

Azerbaycan oğluyam.

At belinde doğuldum Zamanın kazanında dağ oldum.

Menim damarlanmda Gür seller çağlaşımdır.

Anam çengiler üsde meni gundaklamışdır

Azerbaycan oğluyamMin ildir öz adımın keşiğinde durmuşam

Silahım olmayanda nifretimi

Barut gelbime doldurmuşamHüner göstermeyince adsız yaşamışam men

Dedem Gorgut ad verdi mene öz hünerimlen

Yoluma nur çiliyen goluma guvvet veren

Eşgin üstadım olduAdım doğdu hünerden, hünerim adım oldu

Azerbaycan oğluyam

Yaşım adımlan gadim

Heç kesin toyuğuna ömrümde kiş demedim Kimsenin toprağında gözüm yokBilsin ............. toprağımdan bir kere kimseye

de veremem

Men bir gedim Hallanm ervan ervan

Muhidim Karabağ’dır sözlerimse Nahçıvan Bu toprahda yaralmış turuglunun çengisi

54 Bilge 50 Mart 2007

Page 57: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NTE RV I E WBahtiyar Vahâpzade’yle Sohbet ♦ Hüseyin Ağca

Kıratin üzengisiÖzüme vurulmadım sevinçte görmüşem men

Sitem de dert de gem de

Sabirin gözyaşıyla özüme gülmüşem de belden düşeli

Çığırları dağıdır geniş yıllar salmışam

dağlara uzanmışam

Uzansam da gün be gün ............son zirveme

Bugün gene az dedim tarihin gölgesinde

Dalgalanan bir halgın sabahı olmaz dedim

Neyliyek ki zamanın uğursuz yollarında

İkiye bölünmüşem

İki başlı bir gelpli bir bedene dönmüşem

Hem tedris hem ............

Mekkem Medinem menim Paspurtsuz yaşar bugün iki veteni olan

Azeroğluyum

Gafarım elim Medinem menim

biz ikimiz de bir ananın oğluyuk

Biz ki Azeroğluyuh

Her ikimiz ezelden bir meslekin guluyuh

Elimiz de bir bizim, dilimiz de bir bizim

Vetenimiz bir bizim, dümenimiz bir bizim

Bizim ................................başga başga

Öz amalim öz eşgim daim menden öndedir

Azerbaycan bayrağı başım üstündedir.

• Hüseyin Ağca : Allah razı olsun. Han­gi tarih hocam bu?

• Bahtiyar Vahâpzade : 1966.

• Hüseyin Ağca : Bu üniversitedeki işini­ze son verilmesi hangi tarihler?

• Bahtiyar Vahâpzade : 1962-64.• Hüseyin Ağca : Geçinme şekliniz nasıl­

dı, anlatır mısınız?

• Bahtiyar Vahâpzade : Çoh yoksul bir

veziyete düştüm. Yani evimizde ne varsa sat- tıh. Ama millet yardım etti.

• Hüseyin Ağca : Başka bir şahıstan bah­setmiştiniz.

-Bir aktör vardı Haşan................. Bizimdövlet tiyatrosunun baş aktörüydü. Çoh gö-

zel insandı. Dostluyduh. O mene yardım etti

enceg; bildirmeden. Hani eve gönderirdi. Er­zak, para... Çocuk gapıyı çalıyor, gediyor. Gedenden sonra defelerle çocuğu tutmak is­tedim amma tutabilmedim. Nehayet tutdum.

Çocugdan ne geder sordumsa demedi. Dedi

men and içmişem ki onu size demiyeceğim, kim gönderir.

• Hüseyin Ağca : Ne kadar devam etti bu?

• Bahtiyar Vahâpzade : Tehminim iki

yıl.• Hüseyin Ağca : Sonradan nasıl öğren­

diniz?• Bahtiyar Vahâpzade : Sonradan ne

geder ona dedimse boynuna almadı. Dedi men göndermemişem. Ölende de garibin üç

gün evvel onun yanındaydım. Dedim, Haşan Ağa ‘itiraf ele, sen göndermişsen. Dedi, men göndermemişem.

• Hüseyin Ağca : Sonradan nasıl öğren­

diniz onun olduğunu?• Bahtiyar Vahâpzade : Amma ondan

önce men bilirdim. Yani aktörlerden biri, Ke­mal adlı bir aktör var. O bana dedi ki; onu Haşan Ağa bilir, Haşan Ağa gönderir. Men

ona dedim. Dedi, yoh, bele şey yohdur.• Hüseyin Ağca : Yani bunu vefasından

mı, korkusundan mı?• Bahtiyar Vahâpzade : Hayır, vefasın­

dan.

• Hüseyin Ağca : Peki bundan sonra na­sıl bir hayat düşünüyorsunuz. Türkiye’de mi, burda mı? Hayatınızın nasıl devam etmesini istiyorsunuz?

• Bahtiyar Vahâpzade : Daha menimki bitip, 67 yaşım var.

• Hüseyin Ağca : Yo, daha durun.• Bahtiyar Vahâpzade : Bundan sonra

nasıl olsa olar.• Hüseyin Ağca : Şimdi tam altmış yedi

mi? Doğum gününüzü biliyor musunuz?• Bahtiyar Vahâpzade : 16 Ağustos

1925.• Hüseyin Ağca : Neresi, köyün adı?• Bahtiyar Vahâpzade : Çeki.• Hüseyin Ağca : Nereye bağlı?• Bahtiyar Vahâpzade : O bir gesebedir,

böyük gesebedir. Elli min ahalisi var o za­man.

• Hüseyin Ağca : Şimdi?• Bahtiyar Vahâpzade : Şimdi de ele.• Hüseyin Ağca : Peki yok mu böyle ge­

lecekte düşündüğünüz bir hayat tarzı, yer?• Bahtiyar Vahâpzade : Yalnız o ...........

arzum ...................... Yaraddığımız bu istik-lâliyet, yaraddığımız bu müstagil iş. Allah onu bizim elimizden almasın.

Bilge 50 Mart 2007 55

Page 58: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / 1 N T E RV I E WBahtiyar Vahâpzade’yle Sohbet ♦ Hüseyin Ağca

• Hüseyin Ağca : Amin.• Bahtiyar Vahâpzade : Eğer müstegil

olarsa bu müstegilliğimiz devam ederse men bele hesab ederim ki, tehminen iki yıla üç ile biz dünyanın en eyi, varlı, zengin dövletlerin- den birini yaradacağız. Çünkü burada bizim imkânlarımız çohdu. Allah'a min şükür ol­sun. Toprağımız çoh servetli. Toprağımız çoh zengin. Ona göre de menim yalnız ar­zum odur ki, bu dövletimizi yaratah. Dövleti- mizi aldıh ama dövlet yarımdır. Dövleti yara- dah. Gudretli bir dövletimiz olsun. Ordumuz olsun, kendi paramız olsun. Allah’a min şü­kür olsun kendi bayrağımız var.

• Hüseyin Ağca : Bayrağınız var. Kendi paranız da başlamış.

• Bahtiyar Vahâpzade : Paramız da baş­lamış. Men bele hesab ederim ki biz artık tam istiklâliyet. Bu istiklâliyetimizin gorun- masını Allah’tan temenni ederim. Torunları­mıza, evlatlarımıza müstegil Azerbaycan’ı tehvil verip gedeh öbür dünyaya.

• Hüseyin Ağca : Allah geçinden versin. Ordu için bir tasavvuru var mı Elçibey’in?

• Bahtiyar Vahâpzade : Var. Özünün de­diğine göre var.

• Hüseyin Ağca : Yani bir askerî mektep açma...

• Bahtiyar Vahâpzade : Var. Eskeri mek­teplerimiz var.

• Hüseyin Ağca : Ama bugün Rus harbi- yeleri burda.

• Bahtiyar Vahâpzade : Evet, doğrudur.• Hüseyin Ağca : Kara Harbiyesi, deniz

harbiyesi burda. Yani sizin millî orduyu kur­mak için bir subay mektebi falan?

• Bahtiyar Vahâpzade : O mektep açıl­dı. Nahçıvan adını. Eyle bir mektebimiz var.

• Hüseyin Ağca : Nerede?• Bahtiyar Vahâpzade : Bakü’de. Onu

da .............. açdı. Hitler zamanında açıldı.Ama o da bizim istediğimiz geder millî değil.

• Hüseyin Ağca : Evet. Yani ben millî mânâda söyledim.

• Bahtiyar Vahâpzade : Ben de o mânâ­da deyirem ki Allah o günü bize nesib eyle­sin. Orda, mekteplerde tedris anadilimiz ol­sun. Ordan bizim .............. çıhsın. Böyükserkerdelerimiz çıhsın. O da olacak. Ye‘ni benim hiç şüphem yok.

• Hüseyin Ağca : İnşallah. Yani şu Azat­lık Meydanı’nda bizim Cumhuriyet Bayra­mı’ndaki gibi bir geçsinler.

• Bahtiyar Vahâpzade : Bu defe ordu­muzun bir yıllığını keçirende bizim Azatlık Meydanından paraşutla indi bizim esgerler. Ondan sonra bizim ordu keçti. Orda ağla­dım. Allah bize bunu nasib eledin.

• Hüseyin Ağca : Allah aratmasın bugün­leri artık.

• Bahtiyar Vahâpzade : Amin. O karan­lık günler geri dönmesin.

• Hüseyin Ağca .Allah Azerbaycan bay­rağını Türk bayrağını her zaman yanında elesin.

• Bahtiyar Vahâpzade : Amin. Ne gederbu bayraklar............bize zaman yohtur.

• Hüseyin Ağca : Bayrak bir defa çekil­meye görsün. Bir daha inmez.

• Bahtiyar Vahâpzade : İnmez, inmez.• Bahtiyar Vahâpzade : Allah razı olsun.

Bu geceyi hiç unutmayacağım üstâdım. Lüt­fettiniz.

• Bahtiyar Vahâpzade : Çok sağolun.• Hüseyin Ağca : Biz bugün birşeyler dü-

şünebiliyorsak, sizin yanınıza gelebiliyorsak, üstâdımızın babasının daha nice büyüklerimi­zin heyecanlarımıza, kalplerimize, beyinleri­mize aşıladıkları fikirlerdir. Bir Akif’i, bir Ziya Göklap i, bir Mustafa Kemal’i, bir Zeki Veli- di Togan’ı, bir İsmail Gaspıralı’yı bizim dün­yamızdan çekip götürdükleri zaman biz ot oluruz, ot.

• Bahtiyar Vahâpzade : Doğru.• Bahtiyar Vahâpzade : Allah’tan te­

mennimdir ki, İstiklâlimiz Başkurdistan’a da keçsin. Tataristan’a da keçsin. Ve bütün Türk dünyası müstegil olsun. Bah o gün bi­zim gardaşımıznan beraber gederih Başkur- distan'a, Ufu’ya. Orda müstegilliğimizi gey- dedelim.

• Hüseyin Ağca : Ve ben ne düşünüyo­rum biliyor musunuz? Be düşünüyorum ki Orhun kitabelerinin olduğu yere gidelim, toprağa yüz vuralım, toprağa diz vuralım. Oraya bayrağımızı dikelim.

• Bahtiyar Vahâpzade : Allah gısmet et­sin.

• Hüseyin Ağca : Andolsun.

56 Bilge 50 Sgh&jş Mart 2007

Page 59: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Hakkari’de Üniversite Hayâli ya da Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir Söyleşi(,)

Prof. Dr. İsmail DOĞAN

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi

• •

Oyle hocalar vardır ki öğrencisi olmayı düşündürür sizlere. Nihat Nirun işte tam bu hocalardan biri­

dir. Öğrencisi olmadı­ğım gibi, öğrencilik yıllarımda onu dinle­me ve onunla tanışma fırsatım da olmadı.Ama kendisiyle, birkaç dönem sosyoloji dersleri vermek üzere görevlendi­rildiğimiz Polis Akademi­si’nin Gölbaşındaki yerleş- kesinde Doksanlı yıllann ortalarından itiba­ren birkaç öğretim döneminde, ders araların­da ve bölüm toplantılarında birlikte olduk. Son derece zarif, bir İstanbul beyefendisi tav­rıyla yaptığı konuşmalar; muhatabı karşısın­da dikkatli ve mütevazı ifade biçimleri kuşak farkını aşarak kolay bir iletişim sağlıyordu.

Nihat Nirun hocanın bende sempati uyandıran yanı tümüyle burada söz konusu ettiğim zarafeti değildi elbette. Kendisiyle ta­nışmadan önce okuduğum bir makalesi şah­sına olan saygı ve sempatimin başlıca neden­lerinden biridir. Bu makale eğitimi sosyolojik olarak tahlil eden özgün bir denemedir. “Eği­timin Sosyal Temelleri Ve Eğitimde Verimli­lik Meselesi” başlıklı bu makale eğitimi top­lumsal bir olay olarak ele alan, eğitime yük­lenen toplumsal işlevlerin ülke ve toplum için esinlediği toplumsal projelere dikkat çeken önemli bir incelemedir. Ancak bu makalenin eğitimin akademik muhatapları tarafından pek fazla bilinir olmaması son derece şaşırtı­cıdır. Bu makalesinde Nirun, tam bir “eğitim

* Bu söyleşi, Kasım 1998’de, Nihat Nirun hoca­

nın evinde gerçekleştirilmiştir, tik defa Bilge’de yayımlanmaktadır.

sosyologu performansı” göstermiştir. Konuşmala­rımda bunu kendisine iti­raf etmiştim. Benim makalesine yaptığım bu değer atfımdan ise hoşnut kaldığını hatır­lıyorum.

Nihat Nirun hoca ile ta­nıştığımda Fakültemde Türk Sosyolog­

ları dersi vermekte ve doçent olarak çalış­maktaydım. Bu ders vesilesiyle öğrencileri­min de onunla tanışmasını istemiştim. Bu­nun için iki öğrencim gönüllü oldular. Gerek­li randevular alındı. Hoca öğrencilerimi o çok beğendiğim alçak gönüllülüğü ile evinde kabul etti. Kasım 1998’de iki ayrı günde

evinde yapılan bu görüşmelerde öğrencile­rim, birlikte hazırladığımız sorular çerçeve­sinde hocayla özgün bir söyleşi gerçekleştir­diler.

Bu söyleşide Nihat Nirun’un kendi anlatı­mıyla özgeçmişi ve onun eğitim, toplum ve ülke sorunları üzerinde görüşleri ile 1994’te Atatürk Kültür Merkezi tarafından yayımla­nan Aile ve Kültür adlı eserinin yine kendi ifadesi ve değerlendirmesiyle bir tanıtımı yer almaktadır.

Değerli Nihat Nirun hocayı bu söyleşiden sonra Fakültemdeki çalışma odamda birkaç saat süren bir sohbette misafir ettim; daha sonra da bir daha kendisini görme fırsatım olmadı. Ama bu söyleşiyi de sınıfta öğrenci­lerimle birlikte değerlendirdikten sonra her­hangi bir ortamda yayımlama ve kullanma olanağım da olmadı. Bunu o hayatta iken ya­pabilmeyi isterdim. Doğrusu bazı şeyler kıs­met derler; bu da aynen böyle oldu. Kısmet bugüne imiş. Ama eğer Atatürk Kültür Mer­

Page 60: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NT E R V i E WHakkari’de Üniversite Hayâli yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir Söyleşi ♦ İsmail Doğan

kezi Başkanı Sevgili Prof. Dr. Osman Hora-

ta dostumun Bilge Dergisinde Nihat Nirun anısına katkı sağlayacak yazılar yayımlama isteği ve düşüncesiyle karşılaşmasaydım bu

makale bir süre daha bekleyecekti.Bu vesileyle söyleşiyi gerçekleştiren öğ­

rencilerim Pınar Kaya ve Deniz Cillo'ya te­şekkür ediyorum. Onlar üniversitede bir ders

ödevinin yalnızca formel bir ilişkiyle sınırlı, sıkıcı bir görev olmadığını; mütevazı öğrenci ödevlerinin bir işlev ve anlam üretebileceğini de böylelikle kanıtlamış oldular.Kendi anlatımıyla Nihat Nirun’un

Özgeçmişi

Prof. Dr. Nihat Nirun, 01.01.1925 yılında

İzmir’de doğmuştur. Babası memur olduğu için Ankara'ya yerleşmişlerdir. İlkokulu, İnö­nü Ilkokulu’nda . Orta ve Liseyi Gazi Lise- si’nde okumuştur. Bir süre İçişleri Bakanlı­

ğında “şifre memuru” olarak çalışmıştır. Bu görevi esnasında Dil Tarih ve Coğrafya Fa­kültesi Felsefe Bölümüne devam etmiştir. 1953 yılında Felsefe Bölümü’nden mezun olmuştur. Askerliğini yaptıktan sonra, Dil Ta­rih ve Coğrafya Fakültesi’nde Sosyoloji kür­süsünde asistan oldu. 1957-1958 yıllan ara­sında 4-5 yıl yoğun biçimde Sosyoloji çalış­

maları yapmıştır. 3 yıl Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Hukuk Başlangıcı, Hu­

kukun Genel Esaslan, Medeni Hukuk, Ceza Hukuku ve Anayasa Hukuku gibi hukuk for­masyonunu tamamlayıcı dersler almıştır. Türkiye’de ilk defa “çocuk suçluluğu” üzeri­ne çalışmalar yapmıştır. “Anadolu’da suç” üzerine çeşitli araştırmalar yapmıştır. Dokto­ra çalışmaları esnasında 1960 yılında “The Canada Council” tarafından verilen burstan yararlanarak Kanada'nin Vancouver kentin­deki The University of British Colombia’da, alanında açılan dersleri takip etmiştir. Bu

üniversitede Social Deviance (Sosyal Sap­ma). Socialization (Sosyalleşme), Social Stra- tification (Sosyal Tabakalaşma), Sociological Theory (Sosyolojik Kuram), Sociology of Law (Hukuk Sosyolojisi), Crime and Com- munity (Suç ve Toplum), Sociology of Crime and Delinquency (Suçluluk ve Suç Sosyoloji­si) dersleriyle, “Honour Seminar” çalışmala­

rını izlemiştir. Bu çalışmaları müteakip dön­

düğü Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğ­rafya Fakültesi’nde 30. 03.1962 tarihinde doktorasını tamamlamıştır. Doktora konusu “Sosyal Düzensizliğin Sebepleri ve Suçlu Ço­

cukların Sosyal Meseleleri” üzerinedir.

25.11.1968 tarihinde Ankara Üniversi­tesinde “Doçent” unvanını almıştır. Doçent­

lik çalışması daha sonra yayımlanan “Sosyal

Dinamik ve Bünye Analizi’dir. 08.02.1974

yılında Hacettepe Üniversitesinde “Profe-

sör“ olmuştur. Bu üniversitenin Sosyoloji

Bölümünü kurmuş ve uzun yıllar Bölüm Baş­

kanlığı yapmıştır.

31.07.1982 tarihinde İnönü Üniversitesi

(Malatya) kurucu Rektörlüğü’ne getirilmiştir.

01.01.1984 tarihinde Yüksek Öğretim Ku­

rulu Üyeliği’ne atanmıştır. 4 yıl YÖK’te çalış­

mıştır. Paralel bir zamanda (1984 yılında)

Atatürk Kültür Merkezi aslî üyeliğine seçil­

miştir.19.12.1991 tarihinde emekli olmuştur.

1991-2000 arasında Polis Akademi­

sinde “Suç Sosyolojisi” dersleri vermiştir.

1977 yılında atandığı Türk Kültürü Araş­

tırmaları Enstitüsü’ndeki asil üyelik görevini

uzun yıllar sürdürmüştür.

04.11.1997 tarihinde Cumhurbaşkanı

Süleyman Demirel tarafından kendisine Ata­

türk Kültür Merkezi Şeref Üyeliği Beratı ve­

rilmiştir.

1997 yılında İstanbul Üniversitesi Edebi­

yat Fakültesi Sosyolojik Araştırmalar Merke­

zi Onursal Başkanlığı’na seçilmiştir.

Prof. Dr. Nihat Nirun evli ve bir çocuk ba­

basıdır.***

Prof. Dr. Nihat Nirun 6 Şubat 2007 tari­

hinde hakkın rahmetine kavuşarak çok sev­

diği eşi Nebihe (Raife) ve kızı Evnur'dan,

dostlan ve öğrencilerinden ebediyen ayrıl­mıştır. Ama o Türk sosyolojisine bilim ve eği­

tim hayatına katkılanyla sonsuza kadar ara­

mızda olmaya devam edecektir.

Ayrıca 1980, 1981 ve 1982 yıllarında Kültür Bakanlığı nın Milli Kültür Dergilerinde Atatürk ile ilgili çeşitli makaleler yazmıştır.

58 Bilge 50 Mart 2007

Page 61: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NT E RV I E WHakkari’de Üniversite Hayâli yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir Söyleşi ♦ İsmail Doğan

Prof. Dr. Nihat Nirun’un Yayınlar Listesi

TARİH MAKALE VE KİTAPLAR YAYIMLANDIĞI YER

1967 Sosyal Problemler ve Sosyal Bünye A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak.

Araştırma, III.

1968 Sosyal Düzensizlikte Şahsi Davranışın Yeri Araştırma, IV, 21.s,

1969 Sosyal Yapı ve Suça Yöneliş Olayı Araştırma, V. 22.s

1969 Sistematik Sosyoloji Yönünden Sosyal Dinamik

Bünye Analizi

Ankara Üniversitesi, 1969, Eser 212 s.

1970 Suç Hadisesinin Sosyal Sebepleri Üzerine bir

Araştırma

Araştırma, VI. 68.s

1970 Sosyal Sistemlerde Sapmalar Araştırma VIII. 22.s

1973 Eğitimin Sosyal Temelleri ve Eğitimde Verimlilik

Meselesi

Araştırma VIII. 48.s

1974 Sosyal Bünyeye Göre Eğitim-Öğretim Reformu Türk Kadınlan Kültür Derneği 5.s

1975 Kan Davası Türk Barolar Birliği Yayınlan 17, 7.s

1975 Türkiye’nin Sosyal Yapısına Göre Eğitimde Türk Kadınları Kültür Derneği- Müstakil

Verimlilik Broşürleri 40.s

1975 Öğrenci Hareketlerinin Sebepleri Türk Kültürü 153-154-155, 16.

1976 Doğumunun 100. Yılında Gökalp Türk Kültürü, 163, 6.s

1976 Ziya Gökalp’e Göre Şahsiyetin Teşekkülü ve

Tekamülü

Türk Kültürü (ilmi sayısı) 38.s

1976 Sosyoloji Milli Eğitim Bakanlığı Eser, 134.s

1979 Sistematik Sosyoloji Açısından Kültür Bakanlığı

Ziya Gökalp Eser, 350.s

1997 Sosyoloji Açısından Atatürk Atatürk Kültür Merkezi Yayınları

1998 Sistematik Sosyoloji Açısından Aile ve Kültür Atatürk Kültür Merkezi Yayınları

Kendi anlatımıyla "Aile ve Kültür” adlı eseri

Eserin ele alınışında, alışılmışın, klâsik tarzın dışına çıkılmıştır. Sosyal değişme sürecine önem verilmiştir. Toplumlar, Bürokratik ka­rakterli toplumdan Ekonomik karakterli top­luma doğru geçiş süreci içine girdiler. O ne­denle zamanımızda sosyalizasyon sürecinin içeriğinde ve şeklinde değişiklikler oldu. Eko­nomik güç ağırlık kazandı. Rasyonalite kalıp­ları ve kanalları önem kazandı. Kavramsal modele ekonomik muhtariyet kazandırıldı.

Eserde, kişiliği bu kalıplara ve kanallara göre geliştirmenin yolları gösterildi.

Aktivist insan modeline önem verildi. Ya­ratma gücü (yaratıcılık) önem kazandı. Top­lumda insan unsuru kilit noktayı oluşturmak­tadır.

“Fert | Şahıs | İnsan” aşamaları İncelen­

di.

Ferdi Ben - Şahsi Ben - Sosyal Ben - Zihni Ben; konulan ele alındı.

Hüner, satılan meta oldu. Bu nedenle dü­

nün hünerleri ile bugünün hünerleri karşılaş­

tırıldı. Hikmetler - Faziletler - Fütüvvetna-

meler incelendi.

Silah gücü, yerini bilgi ve hünere terk et­ti. Demokratik planlı değişmenin önemi be­

lirtildi.Çağımızda rekabet çok önemlidir.

“Aile” bu görüşlerin ışığında incelenmiş­

tir. Aile çocuğunu rekabete hazırlamak zo­rundadır. Çünkü rekabet mobiliteyi (hareket­liliği) kaçınılmaz hale getirmiştir. Sosyal Mo­

biliteyi, Kapitalin Mobilitesi ve onu da Zihni

Bilge 50 Mart 2007 59

Page 62: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NT E RV I E WHakkari’de Üniversite Hayâli yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir Söyleşi ♦ İsmail Doğan

Mobilite takip etmiştir.

Bu durumda yeni bir şahsiyet tipi ortaya çıktı. “Fikirsel Şahsiyet”

Merhamet kavramı yerini saygıya terk et­

ti. Kültür artık maddi- manevi ayınmını terk etti. Üçlü kültür ayırımı yerleşmeye başladı:

Maddi Kültür- Maddi Olmayan Kültür (bilgi)-

Manevi Kültür.

Artık yaşanan hayatlar, paylaşılan kültür oldu. Şimdi kültürler paylaşılıyor, yaratma merkezleri oluşuyor. Herkes ve her millet

kendi kültürünü satıyor. Huzur başannın şar­tı oldu. İnsanlar savaş istemiyor.

Sosyal değişme, sistematik ilişkiler içinde ele alınmıştır. Değişme süreci içinde, teknik,

anlam değiştirdi. İnsan da anlam değiştirdi.Şahsiyet Bütünlüğü - İç Disiplin ve Şahsi­

yetli İnsan, Aydın İnsan ve Elit İnsan nasıl ye­tişir? Sorulan cevaplandırıldı.

“Aydın Aile” meselesi tartışmaya getirildi. Tarım alanında meşgul olanlann sayısında azalma olurken, şehirde maharet ve hüner

seviyesinin yükselmesi icap eder. Esas aile

sorunları işte burada ortaya çıkmaya başla­mıştır. Hakim değer, şereflilik- dürüstlük-ada- let- hoşlanılmayan vasıflar haline gelmişse;

hüsnüniyet yerini suiniyete (iyi niyet yerini kötü niyete) bırakmışsa bunlar hiçbir yerden

elde edilemez. Aile bu değerleri korumada zorlanır.

Fert aile içinde güçlenir: İnsanda sosyal­

leşme içgüdüsünü çocuklukta aile içinde-çev-

rede-okulda-dinde-iş yerinde sürdürmek ge­rekir. Aile çocuk için dünyaya açılan pence-

Toplumda güç çizgileri : aile birleşir

redir. İçerikli (hüner ve eğitim düzeyi yüksek

aile) ailenin kalkınmada önemi büyüktür. Bu

nedenle eserde içerik analizleri yapıldı.

Modern endüstride aile anlatıldı. Endüstri

dalları sıralandı: Demir-çelik, ulaştırma, kim­

ya, elektrik endüstrileri.

Toplum değişmesi ve aile modernleşmesi

ele alındı. Ekonomik büyüme anlatıldı. İnsa­nı anlamak, gençliği anlamak, kuşakların or­

taklaşması, Avrupa Ekonomik Topluluğu an­

latıldı.

Prof. Dr. Nihat Nirun’la Söyleşi:

"En Büyük Özlemim Hakkaride Üniversite

Kurmak”

* Prof. Dr. Nihat Nirun nasıl bir kültür

ortamında yetişti?

/ Hocalarımız çok şahsiyetli kişilerdi. Atatürk

muallimlerle çok ilgiliydi. İlkokul hocalarımın

benim üzerimde çok etkisi olmuştur. O dö­

nemlerde Halk Evleri vardı. Biz boş zaman­

larımızda Halk Evleri’nde derslere girerdik.

Hangi derste başarısızsak ya da hangi alanda

bilgilenmek istiyorsak o alanlara yönelirdik.

Önemli sporcularımız Halk Evleri’nde yetiş­

miştir. (Yaşar Doğu, Gazanfer Bilge, Celal

Atik vs...) Atatürk bu çalışmaları bizzat ken­

disi takip ederdi.

Prof. Dr. Nihat Nirun’un yetiştiği dönem­

de eğitime oldukça önem verilmektedir. Eği­

tim, başından itibaren sıkı tutulmuştur ve

her yolun eğitimden geçtiği düşüncesi döne­

min yaygın bin anlayışı olabilmiştir.

/ “Atatürk döneminde hırsızlık ve suiisti­

mal yoktu. Sokak bize şahsiyet kazandırıyor­

du. Babalarımız çok imanlı (inançlı, kararlı,

mücadeleci) çalışırdı ve bu da şahsiyetli ol­

mamızı sağladı. Biz toplum olarak şahsiyet­

liydik.”

Bu düşünceleriyle Prof. Dr. Nihat Nirun;

eğitiminin sadece okulda değil, sokakta ve

ailede de gerçekleştiğine dikkat çekmiştir.Nirun, okuduğu kitapların da eğitimine

büyük katkısı olduğunu, yazarların hayatları­

nı ve düşüncelerini örnek aldığını dile getir­

miştir.

/ “Hatırladığım önemli şahıslar arasında Atatürk gelmektedir. İsmet İnönü, Türk

60 Bilge 50 Mart 2007

Page 63: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NTE R.V I E WHakkari’de Üniversite Hayâli yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir Söyleşi ♦ İsmail Doğan

Ocakları ve Halk Evleri başkanı Hamdullah

Suphi Tannöver. Bunun yanı sıra özellikle

yabancı hocalarımızın da bizim üzerimizde

çok etkisi olmuştur.

* Yetişme döneminde ailesinin

sosyo-ekonomik ve kültürel durumu

nasıldı?

/ “-Varlıklı bir aile değildik. Vasat memur ai-

lesiydik* . Buna rağmen geçim sıkıntımız

yoktu. Şu anda çok farklı bir dönemdeyiz.

Türkiye’de rölatif (görece) yoksulluk var.

Gösteriş tüketimi vardır. O dönemde bizlerde

çok fazla çalışma azmi vardı. Bakanların ve

üst düzey bürokratların çocukları da bizler gi­

biydi.”

O dönemin ekonomik koşulları şu an

içinde bulunduğumuz durum gibi olmadığın­

dan, Nirun hoca, Bakan ve Vekil çocuklarıy­

la aynı düzeyde olduğunu ve aynı ortamlan

paylaştığını ve okumanın şimdi olduğu kadar

zor olmadığını söylüyor.

Prof. Dr. Nihat Nirun, “Biz Türk Kültürü­

nü yaşadık ve Türk Kültürü ile büyüdük” der.

Kültürünü, içinde bulunduğu ortamdan, aile­

sinden, komşularından ve radyodan öğrendi­

ğini ve Batı kültürüne hiç heveslenmediğini

önemle vurgulamıştır.

*Nihat Nirun neden sosyolojiye yöneldi?

/ “Doktora çalışması için gittiğim Kanada’da

bu ilmin ismi Aristokrasidir. Yani ilimlerin

Aristokratı. Endüstrileştikçe sosyoloji gelişe­

cek ve bölümleri çoğalacak. Ben bu düşün­

celerle sosyolojiye yöneldim ve Hacettepe

Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümünü kur­

dum.”

Anlaşıldığı kadarıyla Nirun Hoca o yıllar­

da, endüstri karakterli yeni toplumun sosyo­

lojiye duyduğu ihtiyacı görmüştür.

•Türkiye’de sosyoloji ne durumdadır?

/ Sosyoloji Bölümü uzun süre felsefenin

içinde ve etkisinde kalmıştır. İlk sosyologlar

başka dallardan gelen insanlardı. Esas sos­

yolojide yetişmiş kişiler değildiler. Bu yüzden

başlangıçta sosyoloji çok teorik ve felsefi ola­

rak algılanmış ve okunmuştur.”

/ “- Ben sosyolojinin uygulamaya yönelik

bir ilim olduğuna inanıyorum. Sosyolojiyi fi­

zik gibi görüyorum çünkü; ben sistematik

sosyoloji üzerinde çalıştım, sistem analizleri

yaptım. Sosyoloji uygulamaya dönük bir ilim

olduğu için istatistik çalışmaları üzerinde yo­

ğunlaştım.”

/ “Sosyolojinin kendine has konu ve ka­

nunları vardır. Bunları bilemezseniz sosyolo­

jiyi yapamazsınız.”

Sosyolojinin bazı alanlannın yetişmemiş

kişilerin elinde olduğunu söylemektedir ve bu

yüzden sosyoloji Türkiye’de olması gereken

yerde değildir.

/ “ Sosyoloji ile eğitim arasında sıkı bir

ilişki vardır. Çünkü sosyolojinin temel konu­

larından biridir insan.”

/ “Sosyolojinin 200 yıllık bir geçmişi var­

dır. Türkiye’de ise yaklaşık 50 yıllık bir geç­

mişi vardır. Türkiye’de sosyoloji Prens Seba-

hattin ve Ziya Gökalp ile başlamıştır. Prens

Sebahattin ve Ziya Gökalp felsefe yapmışlar­

dır ve felsefe yaparken kavramları birbirleri­

ne karıştırmışlardır. Kavram önemlidir ve ol­

guyla ilgilidir. Bu bağlamda sosyoloji yapılır­

ken kavram kargaşası yaşanmıştır o dönem­

lerde.”

Sosyolojinin erken döneminde; felsefeyle

karıştığı için tam anlamıyla bir sosyoloji yapı­

lamamıştır.

/ “Sosyoloji dün ne kadar teorikse bugün­

de teoriye dayanarak uygulama yapmak isti­

yorlar fakat yapamıyorlar; yine de teorinin

etkisinde kalıyorlar. Oysa ki sosyolojinin uy­

gulamalı bir bilim alanı olması gerekir. Sos-

yometriler, monografiler geliştirilmelidir. Ya­

ni sosyal yapı incelenmelidir. Çünkü; sosyal

yapıdır insana şahsiyet kazandıran.”

/ “Ülkemizde komünote (Communa-

ute=cemaat) hayatı incelenmelidir. Çünkü

esas kültür oradadır, halk oradadır. ”

Bugün de, sosyoloji geçmişten tevarüs

eden bu eksiklikleri yüzünden yapılamamak­

tadır.

* Nihat Nirun kendisi sosyolojide özellikle

hangi alanlara ağırlık vermiştir?

Bilge 50 Mart 2007 61

Page 64: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NT E RV I E WHakkari’de Üniversite Hayâli yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir Söyleşi ♦ İsmail Doğan

/ “Sosyolojide en çok sistem konularına

ağırlık verdim. Çünkü sistem fonksiyon de­

mektir. Sistem varsa fonksiyon vardır. Sis­

temle fonksiyonun birlikte düşünülmesi gere­kir.”

/ “Suç sosyolojisi, hukuk sosyolojisi ve

son zamanlarda aile sosyolojisine önem ver­dim.”

/ “İnsanı insan yapan vasıfları sosyoloji

açısından ele almak gerekir. İnsanı yaratıcı

hale getirmek lazım. İnsan yeni şeyleri orta­

ya koyabilmeli, bilgileri üretebilmelidir. Bu

yüzden aileye önem verdim.”

Eğitimin başlangıcı olan ailenin çok

önemli olduğu, insanın kişiliğinin ve yaratıcı­

lığının ailede yoğurulduğunu anlatmaktadır.

/ “Turgut Özal, İhsan Doğramacı ve ben

2. Beş Yıllık Planı yapmaya karar verdik.

Bütün yaz Türkiye’nin tüm köylerini taradık

ve bu planı yaptık. Bu planı hazırlarken sos­

yolojiden yararlandık. ”

/ “Aktivist insan yaratılmasında ailenin

rolü çok büyüktür. Aktivist insan hüner sahi­

bi insandır. Herkes kendi hünerini satar. Kül­

tür yapımıza göre hünerimizi satmalıyız. Biz

kültürümüze dayalı hüner satmıyoruz. Bunun

için aile çocuğa hüner satmayı öğretmelidir. ”

Aile çocuğun yaratıcılığını ön plana çı­

kartmakla kalmayıp yaratıcılığını kullanması­

nı da öğretmelidir.

/ “Sanayi toplumunun insanı mutsuz ve

umutsuzdur. Bu mutsuzluğu ve umutsuzluğu

giderecek olan ailedir (kadındır). Aile mutlu

ve sevgi dolu olmalıdır ve çocuğa şahsiyet bütünlüğü vermelidir. ”

Bireyin aile sayesinde rol ve statü kazan­

dığını, ailenin yapısı sayesinde şahsiyetini ka­

zandığını söylemektedir. Bu şahsiyet sayesin­

de aile mutluluğa ulaşmaktadır ve bunalıma girmemektedir. Bu yüzden ailenin tutumu ve

eğitimi çok önemlidir.* "Branşının (akademik alanın) eğitimle

olan ilişkisi nedir?

/ “Branşım sistematik sosyoloji ve suç sosyo­

lojisidir. Fakat bunun yanında eğitime de

önem verdim. Çünkü; eğitim çok önemlidir. Eğitim doğumdan ölüme kadar olduğu için

sistemler arası ilişkisinin olması gerekir.”

Her alan eğitim ile ilgili olduğu için onun

branşının da temelinde eğitimin yattığını an­

latmaktadır.

*Nihat Nirun Türkiye’nin toplumsal

sorunları hakkında ne düşünüyor?

/ “Türkiye’nin sosyal yapısında bir transfor­

masyon söz konusudur. Önceleri köylü nüfus

daha yoğundu. Köylü, tarımla meşgul olan

insan, şehirli insandan daha dindardır. Şim­

dilerde ise 51 milyon insan şehirde, 21 mil­

yon insan köydedir. Şehire gelen birey buna­

lıma girdi. Çünkü şehir hayatı ferdiyetçidir.

Köy hayatında yardımlaşma ve kader birliği

vardır. Köyden gelen insan gecekondulara

yerleşmiştir ve şehirlilerle gecekonduda yaşa­

yanlar arasında sorunlar yaşanmıştır.”

Nirun hoca köyden kente yapılan bu

göçlerle farklı yaşam biçimine giren insanla-

nn güçlükler yaşadığını ve bunalıma girdikle­

rini; bu yüzden de suç oranın arttığını dile

getirmiştir.

* Sosyolog ve eğitimci olarak toplumsal ve

güncel aile sorunları hakkmdaki

görüşleri nelerdir?

/ “Bugün aile, eğitimi zor takip etmektedir.

Çocuklannı eğitmek için aileler bunalıma gir­

mektedirler. Türkiye’de ilkokuldan ortaoku­

la, ortaokuldan liseye, liseden üniversiteye

geçişler zor olmakta, aile bu yüzden bunalı­

ma girmektedir. Çünkü öğretim para basma

makinesine dönüşmüştür. Aile çocuğunu

okutmak için birçok ihtiyacını geri planda

tutmuştur. ”

Günümüzde maddi olanakların eksikliği

nedeniyle eğitim geri plana itilmekte ya da

yeterli olamamaktadır. Bu yüzden aile sorun­

lar yaşamakta ve mutsuzluklar, huzursuzluk­

lar artmaktadır.

/ “Bilim sürekli geliştiği için aile bu geliş­melere yetişememektedir. ”

Gene maddi yetersizliklerden dolayı in­

sanlar gelişmelerden haberdar olamamakta

ve geri kalmaktadır. Örneğin bireyin merak

ettiği bir kitabı ekonomik durumundan dola­

yı alamaması böyle bir şeydir.

62 Bilge 50 hS aS Mart 2007

Page 65: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NT E R V I E WHakkari’de Üniversite Hayâli yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Cecikmiş Bir Söyleşi ♦ İsmail Doğan

/ “Aile, kitle iletişim araçlarının, özellikle

televizyonun çocuğun üzerindeki kötü etkisi­

ni engelleyememektedir. Bu konuda aile aciz

kalmıştır. ”

Kitle iletişim araçları çocuğun eğitiminde

çok önemli olmaktadır. Fakat günümüzde

kitle iletişim araçlannın eğlenceden başka bir

işlevi olmadığı için yeterli bilgi verememekte,

eğitim boyutunda gereken olumlu işleri ya­

pamamaktadır.

* "Odak Noktası” yaklaşımına göre

branşından yola çıkarak toplumu nasıl

açıklamaktadır?

/ “Aile ve Kültür eseri ele alışım klasik tar­

zın dışındadır. Bu eserde sosyal değişim süre­

cine önem verilmiştir. Bu süreç içerisinde ai­

leyi ele alırsak; bu süreç içinde genelde top­lumlar bürokratik karakterlidir. Şimdi bürok­

ratik karakterli toplumdan ekonomik karak­

terli topluma geçiş süreci içerisindeyiz. Bü­rokratik karakterli toplumda tarım temelde­

dir (Osmanlıdaki Ikta Sistemi).

Sosyalizasyon sürecinde bir şekil değişik­liği olmuştur. Ekonomik güç ağırlık kazan­

maya başlamıştır. Rasyonalite kalıpları, ka­

nalları önem kazanmıştır. Ekonomik karak­

terli toplumdan aktivist insan yaratmak te­

mel amaçtır. Aktivist insan yaratıcı insandır.

/ “İnsanların yaratıcı olabilmeleri için bir­

çok alanda ihtisaslaşması gerekir. ”

İnsanların yeni bir şeyler ortaya koyabil­

mesi için birçok alanda uzmanlaşması gerek­

mektedir.

/ “Rekabet önemlidir. Ailede rekabete

ilişkin eğitim verilmelidir. Çocukların soru

sormalarına izin verilmelidir.”

Ailenin çocuğa rekabet etmeyi öğretmesi gerekir. Bu sayede toplum olarak rekabet

edebiliriz.* Nasıl bir eğitim reformuna ihtiyacımız

vardır?

/ “İlk önce Milli Eğitim Bakanlığı’nda bir di­

zi reforma ihtiyaç vardır. Bu görevde yer

alacak kişilerin eğitim konusunda yeterli bil­giye sahip olmaları gerekir. Eğer mümkünse Milli Eğitim Bakanı partiler dışından görev­

lendirilmelidir. ”

Eğitimin düzeltilmesi için eğitimin bürok­

ratik ve siyasi temeli olan MEB’nın düzeltil­mesi gerekir.

/ “Sık sık eğitim sisteminin değiştirilmesi

hem eğitime hem de millete zarar vermekte­

dir. Atatürk’ün getirmiş olduğu eğitim siste­

mi daha iyi bir eğitim sistemiydi. Ancak za­manla eğitim bozulmuştur. ”

/ “Özellikle eğitimcilerin kavramları, sis­

temleri iyi bilmesi gerekir. Türk sosyal yapı­

sını iyi bilmeleri gerekir. Bizim eğitim siste­

mimizin hepsi yabancılardan aktarmadır.

Türk sosyal yapısına uygun eğitim sisteminin

oluşturulması gerekir. Öğretmenlerin yeni

baştan bir sistemden geçirilmesi gerekir.”

/ “Lise hocalarının yetiştirilmesine önem

verilmelidir. Alanlarında yeterli olmanın ya­

nında başka alanlarda yeterliliğe sahip olma­

ları gerekir. Öğretmenlerin şahsiyetli olması

gerekiyor. ”

/ “Lise öğretmenlerinin aldıkları maaş

konusunda da reform yapılmalıdır. ”

Öğretmenin maddi sıkıntıdan kurtarılma­

sı gerekir ki eğitim de verimli olsun./ “Yapılan şûralar ciddi olmalıdır. Şûra

hazırlıkları 4 yıl olmalıdır. Bu Şûralara eği-

tim-öğretimi iyi bilen bireyler katılmalıdır.

Eğitimin politikanın dışında tutulması gere­

kir.”Politik amaçlarla eğitim yapılmamalıdır.

* Geleceğe ilişkin hayalleri nelerdir?

/ “ En büyük idealim; Hakkari’de üniversite

kurmak istiyorum.”

“ MEB için düşündüğüm reformlan ger­

çekleştirmek için çalışmalıyım.”

“Üniversite sınavının kalkmasını istiyo­

rum ve bu konuda çalışmalar yapıyorum.”

“YÖK kaldırılmalıdır. YÖK'e gerek olma­

dığını düşünüyorum.”* Türkiye toplum olarak gerçekten Avrupa

Birliği’ne girecek duruma gelmiş midir?

/ “Avrupa Birliğine girmekle çok şey kazanı­

lacağını düşünmüyorum. Siyasi anlamda Av­

rupa Birliği’ne girmek için çaba harcanması­

nı da doğru bulmuyorum. Çünkü 600 yıl Av­rupa'ya egemen olmuş bir İmparatorluktan geldik bizler. Bizim kültür yapımız çok kuv-

Bilge 50 Mart 2007 63

Page 66: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NTE RVI E WHakkari’de Üniversite Hayâli yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir Söyleşi ♦ İsmail Doğan

vetli. Avrupa’nın kültüründe menfi faktörler

vardır. Birlik, aynı masada oturmak değildir,

birlikte yaşamaktır. Ekonomik anlamda Av­

rupa Birliğine girmek yerine, paramızın de­

ğerini yükseltirsek ve ürünlerimizi kaliteli ha­

le getirirsek ekonomimiz düzelecektir. Bizler

Avrupa’dan değer ithal ediyoruz ve değerle­

rimiz mahvoluyor.”

* Batılılaşma hakkındaki düşünceleri

nelerdir?

/ “Batılılaşma İttihat ve Terakki’den gelen

bir meseledir. Değişme özde olmalıdır. Türki­

ye’nin batılılaşması bir süreçtir, sosyal bir

oluşumdur. Eğer kültür alışverişine girildiyse

batılılaşma başlar ve bu oranda bati da doğu-

laşmaya başlar.”

/ “Ancak batılılaşarak, batıya sahip oldu­

ğumuz hünerleri satacağız. Bizler batıya de­

ğil, bati bize muhtaç olmalı; ancak paranın

değerini düşürürsek batıya muhtaç oluruz.

Enflasyonist değerlerle memleket yönetil­

mez.”

Öğrencilerin Söyleşi Üzerine Yaptıkları

Değerlendirme

Bu söyleşiyi Kasım 1998’de iki farklı

günde gerçekleştiren öğrencilerim Deniz

Cillo ve Pınar Kaya’nın görüşme sonra­

sındaki izlenim ve değerlendirmeleri ay­

nen şöyle olmuştur:

“Bu görüşmeyi yapabilmek için hiçbir

zorluk çekmedik; çünkü Prof. Dr. Nihat Ni­

run görüşme isteğimizi geri çevirmedi. İlk

görüşme yaklaşık 3,5-4 saat sürmüştür. Gö­

rüşme esnasında Prof. Dr. Nihat Nirun’un

anlattıklarını kasete aldık ve fotoğraflarla gö­

rüşmeyi destekledik. Sorulacak soruları belli

bir düzen içinde sorduk; ses kaydının yanı sı­

ra verilen yanıtları not aldık.

Görüşme esnasındaki yaklaşımımızda ol­

dukça rahat ve doğaldık. Bu rahatlık ve do­ğallığımız Prof. Dr. Nihat Nirun’dan kaynak­lanmıştır.

İkinci görüşmemiz 3 saat sürmüştür. İlk

görüşmede izlediğimiz yöntemleri izledik,

ikinci görüşme de ilk görüşme kadar kolay olmuştur.

Nirun Hoca, görüşme isteğimize her za­

man ılımlı yaklaşmıştır. Bu da bize ayn bir

kolaylık sağlamıştır. Prof. Dr. Nihat Nirun

adeta bir bilgi hazinesiydi. Onun tarafından

kendimizi bilgi bombardımanına tutulduğu­

muzu hissettik. Konuştukça konuşma isteği

duyduk. Kültürü, saygısı, ve bilgisiyle bizi bü­

yüledi ve bize örnek oldu.

Her görüşme öncesi ve sonrasında bilgi­

sini, kültürünü ve saygısını bizden esirgeme­

di.

Bu güzel çalışmayı bize yapma fırsatı ve­

ren hocamız İsmail Doğan’a teşekkür ve say-

gılanmızı sunarız.

Ödevin konusu olan Prof. Dr. Nihat Ni­

run ve değerli eşine teşekkür ve saygılanmı-

zı bir borç biliriz.

Bu tür çalışmaların tekrarını bekliyoruz.

Çünkü; bireyin yapılanmasında etkili olduğu­

na inanıyoruz. Saygılarımızla, Deniz- Pınar.”***

Sonuç

Söyleşi buraya özgün metin olarak alındı.

Öğrencilerin sorulan ve onlann Nirun hoca­

nın cevaplan ufak tefek düzeltmeler dışında

aynen yayımlanmıştır. Bu özgün metin her

şeyden önce Nihat Nirun hocanın, lisans öğ­

rencileriyle konuşma inceliği ve alçakgönül­

lülüğünü yansıtır. O nedenle verilen cevap­

larda, konuşmanın üslup seçiminde ve bun-

lann değerlendirilmesinde; öğrencilere ken­

dini ve alanı anlatmaya yönelik bir özenin

öne çıkmış olması; bir söyleşi formatının bi­

linen iddialannın kısmen daha esnek ve ihti­

yatlı ifadeye dönüşmesi gerçeğini gözden

uzak tutmamak gerekir.

Özgeçmişinden de anlaşılacağı üzere Ni­

hat Nirun bir Cumhuriyet çocuğudur. Nere­

deyse Cumhuriyetle birlikte doğmuştur. Bu

bakımdan o, bir Cumhuriyet sosyologudur. Kültür çevresi ve eğitimi Cumhuriyet’in ge­

tirdiği değerler ışığında gelişmiştir. Bu durum

aynı zamanda bir sosyolog olarak kendi geli­

şim serüveniyle birlikte Cumhuriyet’in de na­

sıl bir evrim geçirdiğini ve geçirmekte olduğu gerçeği Nirun’un önemli bir tecrübe alanıdır.

64 Bilge 50 Mart 2007

Page 67: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NTERVI EVVHakkari’de Üniversite Hayâli yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir Söyleşi ♦ İsmail Doğan

Cumhuriyet modern Türkiye’nin siyasal

tercihidir. Bu tercihin sosyolojik dildeki karşı­

lığı açık toplumdur. Nihat Nirun kapalı top­

lumdan açık topluma geçişi bilimsel bir umur

haline getirmektedir.Nihat Nirun’un kendi anlatımında ortaya

çıkan görüşlerinin odak noktası sosyolojidir.

“Sosyolojiyi bir fizik gibi düşünüyorum” diye­

rek Comte ve Durkheim tarzını, yönteminin

ve sosyolojik yaklaşımının çıkış noktası ola­

rak benimser. Bu tarz uygulamalı sosyolojiye

daha yatkın ve yakındır. O yüzden en çok il­

gilendiği konular toplumun güncel/toplum­

sal sorunlarıdır. Suç, aile ve hukuk gibi top­

lumsal kurum ve alanlar favori çalışma konu­

ları olmuştur. Bu çerçevede eklektik bir sos­

yolog demek kendisi için daha uygun bir ta­

nım olur. Çünkü aileyi, hukuku, suçu ve suç­

luluğu, hatta eğitimi çalışma konuları haline

getiren bir sosyologun gerçekte uzmanlık

alanını tek bir alana ve soruna indirgemek

eksik bir algı ve tanım denemesi olarak kalır.Bu bakımdan onun modern Türk toplu-

muna tanıklığı anlamına gelen bilimsel yakla­

şımları sosyolojinin anahtar terimi olan deği­

şim ekseninde ele alınır. Bu bilimsel zeminde

geldiği nokta şudur: Modern Türkiye’yi anla­

mak için modern öncesi toplumu, Türk top-

lumunu ve onun geleneksel yapısını çok iyi

bilmek gerekir. Bu olgu Batının sanayileş­

meyle birlikte yol aldığı yeni toplumda karşı­

laştığı sorunlar Türk toplumunun da yaşama­

ması için son derece gereklidir. Zira Nihat

Nirun’a göre Batı sanayileşmeğe bağlı olarak

bir takım toplumsal bunalım ve sorunlar ya­

şamıştır. Bunun da en önemli göstergeleri

arasında toplumun temeli olan ailedeki çö­

zülmeler ve toplumsal sapmalardır. O neden­

le Nihat Nirun hem Türkiye’de suç ve suçlu­luk konularında hem de toplumsal yapı ana­

lizlerinde aileyi eksen alır. Ailedeki mutsuz­

lukları topluma sirayet etmeye uygun önem­

li toplumsal sorunlar olarak görür.

Eğitim sistemi ve eğitimde yapılanma ko­

nuları da bu felsefe ışığında gelişir. Kendi de­ğerlerini ıskalayan sistemlerin “hüner üre­

ten” insanlar yetiştiremeyeceği düşüncesi

böyle bir düşünsel algının sonunda ortaya çı­

kar. Çünkü Nirun, uluslararası topluma çıka­

bilmenin; burada saygın ve onurlu yer bul­

manın biricik koşulu olarak üretkenliği (hü­

ner sahibi olmayı) gösterir. Ancak böyle bir

toplumsal performansla uluslararası toplu­

mun saygın ve prestijli bir üyesi olabilirsiniz.

Nirun hoca işte bu felsefeyi Batılılaşmanın da

temeli olarak görür. Mantık şudur: Eğer ken­

di yeteneklerinizi çağdaş yöntemlerle hayata

geçirebilirseniz özgün ve yaratıcı bir toplum­

sal kültür oluşturabilirsiniz, Nirun’un diliyle

“hünerli” olabilirsiniz. Ortaya çıkan bu kültür

tamamen sizin performansınızla şekillenen

bir kültürdür. Özgün kültür ise özgün toplum­

sal ve kültürel kimlik anlamına gelir. Bu kim­

liği yaratamayan insanların Batılılaşma serü­

veninde gelebilecekleri nihai toplumsal aşa­

ma ise yabancılaşmadır. Kendisi olmayanla­

rın bu makus talihi, Batılılaşma ile paralel

olarak sonuç verir. O halde yapılması gere­

ken şey kendi kültür kökleri üzerinde gelişen

bir topluma Batılı standartları yakalayabile­

cek kalitede bir eğitim sistemi sunmaktır. Bu

çerçevede Milli Eğitim ve YÖK yeniden yapı­

landırılmalıdır. Üniversiteler Anadolu’nun en

ücra kentine kadar gitmelidir. Hakkari’de

üniversite özlemi işte onun bu kültürel ve

eğitimsel ideallerinin bir parçası olarak sağlı­

ğındaki en büyük özlemleri arasına yerleş­

miştir.***

Değerli hatırası önünde saygı ve sevgiyle

eğiliyorum.

Notlar

Nihat Nirun’un babası Süleyman Nuri Nirun

Manisalı bir ailenin çocuğudur. Baba Nirun,

İzmir’de Divan-ı Muhasebat (Sayıştay)’ta baş­

ladığı devlet memuriyetini Sayıştay’ın Anka­

ra’ya nakli ile görevini Ankara’da sürdürmüş­

tür. Bkz.: “Prof. Dr. Nihat Nirun’un Hayatı ve

Bilimsel Çalışmalan”, Prof. Dr. Nihat Ni­

run’a Armağan, Ankara 20001, Türk Kül­

türü Araştırmalan, XXXV/l-2’den.

Bilge 50 Mart 2007 65

Page 68: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NT E R V I E WHakkari’de Üniversite Hayâli yada Prof. Dr. Nihat Nirun’la Cecikmiş Bir Söyleşi ♦ İsmail Doğan

“Kendimi geri planda tuttum. Çünkü bilim yapabilmek için geri planda olmayı gerekli gördüm. ”

Bu görüşünü şu sözlerle açıklar : “Deha yalnızlıkla beslenir.”

Nihat Nirun’a göre, “Sanayi toplumunun insanı mutsuz ve umutsuzdur”. Ancak üreterek, “hüner

sahibi olarak” kimlikli, şahsiyetli bir toplum ola­

biliriz.

Nihat Nirun eşi hanımefendi ile

Prof. Dr. Nihat Nirun evdeki çalışma odasında Söyleşiyi gerçekleştiren öğrenciler Deniz Cillo,

Pınar Kaya ve Prof. Dr. Nihat Nirun.

66 Bilge 50 Mart 2007

Page 69: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Bilge Dergisi Hakkında Kurucusu Prof. Dr. Sadık Tural’la SöyleşiKapatılmaması Gereken Kapılar da Vardır...

Prof. Dr. Sadık TURAL

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı

Şeyda Ünal: Bilge adlı derginin kapa­

tılması üzerine size bazı sorular yöneltmek

istiyorum.

Öncelikle bu Bilge dergisini neden çı­

kartmak istemiştiniz?

Sadık Tural: Aydınların bir ülkedeki ye­

ri üzerinde düşünmekten yorulmayanlarda­

nım. Aydının kişilikli, bilinçli olmasını, bilimli

olmasından da önemli sayanlardanım. Türki­

ye Cumhuriyeti Devleti, bütün araçlarını ve

imkânlarını kullanarak, bağımsızlığını koru­

ma bilincini taşıyabilen bir yeni nesil oluştur­

malı, yetiştirmelidir. Bu amaca ulaşma, dergi

ve kitap kültürünün doğru biçimlenmişlikli-

ğinden geçer; gazete, dergi ve kitap kültürü

zenginlik ve okuyucusuna ulaşmışlık açısın­

dan özlenen ve beklenen bir yapı taşıyacak

duruma gelmişse, sorun az olacaktır. Bu ise,

bir taraftan üniversitelerin yaptığı akademik

yayınların, diğer taraftan örgün eğitimde

okutulan kitapların özlenen, beklenen ve ih­

tiyacı duyulan bilgiyi, hem üretme, hem de

yaygınlaştırma işlevini yerine getirmesi şartı­

na bağlıdır. Bu iki kültürleme odağı işlevini,

ders kitabı veya ders kitabı nitelikli eserler,

makalelerle yerine getiriyor. Üçüncü bir bü­

yük öğretme ve eğitme merkezi ise, özel ki­

şilerin veya yayınevlerinin yahut kuruluşların

bastığı kitap ve dergilerin, etkileme gücüdür.

Hayatımın ilk kırk yılında, Türkiye’de baş­ta ‘bağımsızlık bilinci’ olmak üzere, bizdenlik

yaratan değer ve davranışlan güçlendirici,

benzeştirici ve bütünleştirici işlevli yayınları

aradım. Kırk yaşıma gelinceye kadar, kültürel

değer ve davranışların ortak paydaya dayalı

olduğu sürece, toplumun çeşitli katmanların­daki insanları, yalnızlık duygusundan, tehdit,

tehlike ve korkularından uzaklaştıracağının

kanıtlarını gördüm. Diğer yandan, insanla­

rın birbirine karşı, çirkin, sevimsiz yahut

uygunsuz davranışlarda bulunmasının ar­

kasında da, ortak paydanın güçsüzlüğünü

yazılı kültürün hazmedilmemişliğini bul­

dum. Yazılı kültür bir tarafıyla kitaplar, diğer

tarafıyla dergiler ve gazeteler idi. Son kırk

yılda televizyonun 20-25 yıl içinde de, bilgi­

sayarın ortak paydamızı oluşturan değer ve

davranışları şaşkınlığa düşürecek ölçüde etki­

leyerek zoraki kültür değişmelerine yol açtı­

ğını herkes görüyor.Sosyal değişmeyi kaçınılmaz bir biçimlen-

dirici olarak görmekle birlikte, ortak payda­

nın benzeştiricilik işlevini yaralamasına izin

verilemez. Her ülkede ve her kültürde, sosyal

tabakalar ve kültürel tabakalar bulunmakta­

dır; ancak, mutlak bir ortak payda, mutlak

benzeştirici değer ve davranışlar da vardır.

Kişiyi sosyalleştiren, ‘biz’ kavramı içinde,

üyeleştiren, mensupluk psikolojisidir; bu

mensupluk duygu ve düşüncesine yol açan

psikolojinin arkasında, temelinde kişinin

kendisi ve toplumu hakkında sağlıklı hüküm

verebilme yönündeki al-gı-la-ma eğilimleri

ve kabulleri vardır. Toplumda her kişinin,

her sosyal grubun birbirinden az çok farklı iş­

levleri ve etkileri bulunur. Bu işlev ve etkilerin

arkasında tarih içinden getirilen ve bilinç al­

tında da, bilinç üstünde de, varlığını sürdüren ‘bizden’ sayılan algılamalar, kabuller ve dav­

ranışlar vardır. Bu değerler, sosyal normlar,

sosyal denetim araçlarıyla halkın düşünce ve

davranış sağlığı korunuyor. Bunun araçları

veya ilaçları ise, yasa, tüzük, yönetmelik, örf,

alay edilme/etme, gülünç kılma, ayıplama...

Bizleştirici tepkilere ortak algı, kabul ve davranışlara yol açan bu değerlerin, benim­

Bilge 50 Mart 2007 67

Page 70: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NTE RV I E WKapatılmaması Gereken Kapılar da Vardır... ♦ Sadık Tural

seyişlerin apaçık göstergesi dildir. Dilin keli­

meden başlayıp söz dizimine doğru genişle­

yen; atalar sözü, deyim ve şiire yansıdığında,

mecazlarla zenginleşen yapısı vardır. Bu özel

ve özgün yapı sözlü kültür ile sınırlı kaldıkça,

bilim ve sanat dili, zamana ayak uydurmakta zorlanıyor. Bilim, sanat ve iletişim dilinde ge­

rekli açılımlan yapmak ise, gazete, dergi ve

kitap kültürünün, şehir medeniyetinin geniş­

liği ve yaygınlığı ile doğru orantılıdır.

Yazılı kültür zengin ve geniş olma yanın­

da yaygın da olmalı... Zenginlik ve yaygınlık

genişlik, yerli ve millî bir anlayışa dayanıyor

ise, mesele yok. Yerli ve millî düşüncenin ve

bilincin yaratılmasını teşvik ise, ayrı bir bilin­

ci gerektirir. Bu bilincin bir yanı millî beklen­

tiler yönünde yapılmış tanıtım ve eleştiriler­

dir. Diğer yanı bilimi ve bilgiyi bilgeliğe (hik­

mete) taşımaya kararlı, namuslu, dürüst, kişi­

likli ve bilimli aydınlar... Bu namuslu ve her

açıdan yeterli insanların bir kısmı tabiîdir ki,

idarede görev alacak, almalı... Yazılı kültür

ise, yönetimdeki aydınların ihtiyacını duydu­

ğu açılım, yorum ve araştırmalan yapıp, ya­

yınlayıp sunacak... Her açıdan yeterli kitap

ve dergilerin yarattığı bilgeleşme atmosferi...

Soracaksınız! İyi de bunların yeterliliğini

kim belirleyecek? Tanıtıcı, tahlil edici, eleşti­

rici yazılar... Zekâyı da, bilgiyi de millî bilinci

de, zenginleştirici bir niyetle tanıtım, tahlil,

eleştiri anlayışı ve ürünleri...

Bilge dergisini bunun için çıkarmak iste­miştim.

Ş . Ünal: Zekânın işletilmesi mi; bilgi­

nin genişletilmesi mi, millî ortak düşünce­

nin oluşturulması mı? Hangisi hareket noktanız oldu?

S. Tural: Bunun üçü birbirinden çok ay­

rı değil; ama, ben sonuncu yere koyduğunu­

zu sıralamada birinci yere koyanm. Milletleş- me sürecinin, sağlıklı bir şekilde desteklen­mesini, gerçek aydının bütünleşmeden yana

olmasını isterim. Millî bağımsızlık ve millî bü­

tünleşme... İlk ve vazgeçilmez şart...

Ş . Ünal: Görselliğe teslim olmuş bir

nesile, okumayan, duyduğuyla ue gördü­

ğüyle yetinen insanlara kitap okutmak

mümkün mü?

S. Tural: Bu soruya cevap vermek bir­

çok insanın cehaletini yüzüne vurmak anla­

mını taşır ama söyleyeyim: Ayda en az üç

dergi, bir kitap, günde en az bir gazeteyi

okuyup eleştiremeyen diplomalı cahillerin

sayısı çok... En kötüsü de, bu cinsten insan­

ların bazen etki, yetki ve unvan sahibi olma­

larıdır. İdeolojinin, siyasetin bayağılaşan ya­

nı, bizimki anlayışının getirdiği yanlış tercih­

lerdir; bu tercihlerin bazı insanları, hak etme­

dikleri makam ve unvanlara taşımışlığına dik­

kat ediniz. Bu türden, sermayesi yalan ve de­

dikodu olan ‘havalı’lar da, ne yazık ki, aydın

sayılıyor. Gerçek aydın ise, torunlarına ve

onların çocuklarına karşı sorumluluk duyabi-

lenlerin doğru davranışlarıdır. Gerçek aydı­

nın birikiminin artması konusundaki çalışma­

ları da bu yüzdendir. Etrafınıza bakın, dikkat­

le bakın rahatça görebilirsiniz: Okuma düş­

manı oldukları hâlde her yerde görünen, ad­

ları bir yerlere yazılanların, işi vitrindir, gös­

termeliktir veya dedikodudur. Süleyman

Kazmaz Armağanı’nda sömürgecilerin bu

aydın görünümlüleri nasıl kullandığına ait

yöntem ve uygulama bilgilerini yazdım.

Bir de şunlar: Okutmak yahut okumak ni­

ye devletin işi oluyor? Kitap ve dergi kültürü­

ne dayalı olmayan unvan ve makam sahibi

şahsiyetsizlerin, düşünce şerefsizlerinin ha­

valarından geçilmediğini gören bir genç niye

okusun? Tanıtım ve tahlil, eleştiri ve ödüllen­

dirme okumayı artırır...

Ş . Ü nal: Kitap tanıtımını niçin gerekli sayıyorsunuz?

S. Tural: Yalnız kitap değil, kitap ve der­

gi... Ah, mümkün olsa habercilikten, köşe

yazarlığına, gazetelerde kullanılan Türk­

çe’den çıplak resim basılmasına kadar gaze­

teyi de içine alsak; fakat, bu çok zor iş...

Bence, dergi ve özellikle kitap, tahlil, tanıtım ve bunların eleştirisi Bilge dergisinin asıl ala­nı idi. “Kavram ve değer kargaşası”ndan ra­

hatsız olmayana aydın denir mi? Birikimini

geliştirip, gelecek adına problem çözmeyene aydın mı denir?

Aydın olmanın bir ucu, ülkenin bağım­

68 Bilge 50 fgEftjS Mart 2007

Page 71: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / I NTE RV I E WKapatılmaması Gereken Kapılar da Vardır... ♦ Sadık Tural

sızlığından yanalık ve kişilikli olmaktır; di­

ğer ucu ise, okumak, okuduğunu gerekiyor­

sa eleştirmek, gerekiyorsa tahlil etmektir.

Değersiz bir kişiyi değerli gibi algılama,

görme veya gösterme yanlışına herkes düşe­

bilir. Hepimiz o kişi, gerçek benliğinin, kim­

liğinin gereği olan örtülü veya yarı örtülü

davranışlarla asıl değerini ortaya koyar. Ki­

taplar da böyledir; onları övmeniz veya söv­

meniz, kitabın on yıl sonra anlaşılacak ger­

çek değeri konusu da insanları yanıltmış ol­

manızdan başka zarar veya yarar sağlaya­

maz.

Bu düşüncelerle, senede dört defa basıl­

ması; 80 sayfalık böyle bir sürekli yayının

yalnızca ve en çok 20 sayfasının yahut _ ’nün

makale nitelikli olması şartıyla bir dergi çı­

karmak için Yüksek Kurum Yönetim Kuru-

lu’na başvurmuştum ve 1994 yılının Tem­

muz ayında ilk sayısını çıkarmıştım.

AKM Başkanlığımın devam ettiği sürece

düzenli bir şekilde yayımında ısrar ettim ve

hiçbir aksama olmadı. Ne yazık ki, daha son­

ra derginin düzenli çıkanlması başarılamadı.

Kitap tanıtımını gerekli sayıyorum. Ge­

rekli saydığım, bir derginin çıkarılması değil,

bir derginin amacına uygun bir muhtevada,

belirlenen zaman aralıklarında düzenli olarak

çıkarılmasıdır. Gerekli saydığım, bu ciddî ni­

yetli derginin içini dolduracak, gerçekten ta­

nıtılması gerekli kitap ue dergilerin muhte­

vaca ciddî yazılarla gündeme getirilmesidir.

Gerekli saydığım, KENDİSİNİN ÜRETTİĞİ

CÜMLE SAHİBİ olmak şartıyla, yazdıkları­

nın sorumluluğunu taşıyabilen insanlar, tahlil

ve tenkide açık olmalıdır, hem de bu işi yap­malarıdır. Benim ‘gerekli saydığım’ derken,

yazılı kültürü bir ihtiyaç sayanlar adına konu­

şuyorum.‘Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kül­

türdür.’ derken Yüce Atatürk, millî benlik ve

kimliği yazılı kültürün desteği ile sağlamlaştır­

mış bağımsızlığı da, toprak bütünlüğünü de

hem aklıyla, hem canıyla savunabilen insan­lar olmamıza işaret ediyordu. Bilim de, sanat

da, ticaret de, askerlik de iyi eğitim ve iyi yö­

netim de, yazılı kültürün toplumun bütün

katmanlarında etki yapan bir ortak paydaya

dönüşmüşlüğü oranında başarılı olabilir. Tür­

kiye Cumhuriyeti’nin de O ’nu kuran Yüce

Atatürk’ün de özlediği ve beklediği ‘gelece­

ğin yüksek medeniyet ufkunda bir güneş gibi

doğmak’ değil miydi? Bunun sağlanması ise,

üretilen bilginin dergiyle, kitapla paylaşılan

yüksek düşüncenin, hem tanıtılarak, hem

tahlil veya eleştiriye tâbi tutularak yaygınlaş- tırılmasından geçer. Bir bilgi yaygınlaştığı öl­

çüde ortak paydanın ve dolayısıyla ortak tep­

kilerin dayanağı olur.

Ş. Ünal: Tahlil veya eleştiri yazılarının

iyi yapıldığına inanıyor musunuz?

S. Tural: Bir defa tahlil de, eleştiri de

gerçekten zor. Tanıtılan veya tahlil edilen Ki­

tapta yer alan bilgilere hâkim olanların işi...

Eleştiri bir basamak daha ileri bir iştir: O ko­

nuya yeterince hâkim olduğu gibi ölçütlere

sahip olmak şartıyla farklı görüşü olanlar

eleştiri yazabilir, yapabilir.

İçinde kıskançlık, kin ve öfke olmadan bir

eser hakkında bir yazı yazmak kolay mı sanı­

yorsunuz? Diğer yandan kitap veya dergi ta­

nıtımı, tahlil veya eleştirisini yapan okuyucu

ile eser arasına giren, aracı olan kişidir. Bu

sorumluluk taşıyan bir iştir. Sövgüye de, öv­

güye de dönüştürmeden, tanıtım, tahlil, eleş­

tiri yapılmalıdır.

Doğuda eserin yerine yazanı değerlendi­

ren (öven, söven) bir uygulama ve anlayış da­

ha yaygındır. Bana göre, iyi yazılmış bir ta­

nıtma yazısı, değer, ölçüt ve davranış anarşi­

sini önleyecek bir güce sahiptir. Bilge’nin ilk

sayıda merhum Orhan Köprülü’nün iki yazı­

sı vardır, onları okumak insana ufuk açabilir.

Ş. Ünal: Niçin ‘Bilge’ adını koydunuz?

S. Tural: Türkçe’deki bilge kavramı,

Arapça’daki hakîm'm karşılığı... Bilimin de üstündeki bilgiye, sanatın da ötesindeki hük­

me, kısaca hikmet’e ulaşma çabasına bilgelik denilir. Bilge (hâkim, dânâ) bilime, dine, sa­

nata ait hükümlerin dünyasından, özel bilgi­

ye, hikmete ulaşmaya çalışandır. Basit ve beş duyuyla sınırlı, alelâde iş ve işlemleri ve on­

larla uğraşları ciddiye almadan söyleyelim:

Varlık ile var eden arasındaki ilişkilerin bütün

Bilge 50 Mart 2007 69

Page 72: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

S Ö Y L E Ş İ / 1 NT E RV I E WKapatılmaması Gereken Kapılar da Vardır... ♦ Sadık Tural

boyutlarını, algılayan, sezen, kavrayan ve so­

nunda bilen kişi bilgedir, ulaştığı konum da

bilgeliktir. Ben bu derginin bilge yetiştirmesi­

ni değil, bilgelik yoluna girecek kadar ahlâk­

lı, kişilikli, sezgili, kavrayışlı ve bilgili insanlar için bir fidelik olmasını hayâl etmiştim.

Bir kitaba veya bir dergiye tanıtım, yaza­bilmek, kitabı ve dergiyi merkezde tutmak

şartıyla gerçekten zor iştir. Boyanın, cilanın

ötesinde bir muhakeme, süsün püsün dışın­

da bir kavrayış, papağanlaşmanın ötesinde

dilin incelikleriyle bezenmiş bir sözlü veya yazılı sunum... Gönül, bu türden kalem sa­

hiplerinin aydın sayılmasını, sahtesi ile ger­

çeğinin ayırt edilmesini diliyor... Kitap sahi­

binin de, onun yazdığını tanıtanın, tahlil ede­nin, eleştirenin de, bilgelik yolundaki çileye

razı olması beklenir...

Bilge

94TEMMUZ

ATATÜRK KÜLTÜR DİL VE TARİII

YÜKSEK KÜRÜMÜ

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI 1

m

70 Bilge 50 fişKaa Mart 2007

Page 73: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Edebiyat Felsefesi Açısından "Yalnızız" Romanı

Banu ALTINOVA

Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yeni Türk Edebiyatı Doktora Öğrencisi

Özet : Manevî değerleri zayıflayan, sorunlarına maddî değerlerle çözüm bulmaya çalışan insanlann içine düştükleri yalnızlık ve buhranı anlatan

“Yalnızız” romanı, madde-manâ, akıl-duygu, ütopya-gerçek, varlaşma-

yoklaşma gibi zıtlıklar üzerine kurgulanarak felsefi bir değer kazanmıştır.

Peyami Safa, yoğun bir felsefî düşünce üzerine kurguladığı bu romanı; ge­

rek bölümler arasındaki ustalıklı geçişlerle gerek kullandığı farklı anlatım

teknikleriyle düşünce romanı olmaktan kurtarmış, başarılı bir edebî eser

oluşturmuştur. Eserin başansmda, yazarın tarafsız tutumu da çok etkilidir.

Anahtar Kelimeler: roman, felsefe, edebî değer, kutupluluk, ütopya

The Novel of “Yalnızız” from the Point of

Literatüre Philosophy

Abstract : The novel “We are Lonely” illustrates the loneliness and cri-

sis that people having vveak moral values and trying to solve their prob-

lems vvith monetary values fail down. “We are Lonely” is distinguished a

philosophical value by being edited on oppositions likes material-spirit,

mind-emotion, utopia-essence, existance-vanishing, ete. Peyami Safa has

vvritten this novel as a successful work of art by using skillful transitions

betvveen parts and by using different expression techniques. By this way

he has saved his novel to become only a conceptional novel. In success

of this novel neutrality of the vvriter is also more impressive.

Key Words: novel, philosophy, literary value, polarization, utopia

Varolan evreni anlamak ve anlatmak için; kelime malzemesiyle oluşturduğu

edebî eser vasıtasıyla yeni bir evren meydana getiren sanatçı, gerçek âlemi taklit

etmeye çalışır. Edebiyat felsefesinin amacı;

felsefe dünyası ile edebiyat dünyasının anlam

kodlarını birleştirmeye çalışarak yazarın oluş­

turduğu eseri, sosyal hayata taşımaktır.

Özellikle roman türünde verdiği eser­lerle edebiyatımızda önemli bir isim olan Peyami Safa’nın “Yalnızız” romanı, felsefî

yönü ağır basan, yazarın fikir ve sanat gü­cünü yansıtan bir eserdir. Nitekim, “Peya­

mi Safa, romanını bir düşünce üzerine kur­gulamış, figürlerini o düşüncenin taşıyıcıları, temsilcileri olarak donatmıştır. Söz konusu

düşünce, dualizm (kutupluluk) düşüncesidir”.

(Aytaç 1990: 113) Romanın felsefî derin­

lik kazanması, romanın genel yapısının ya-

lan-gerçek, madde - manâ, iyi- kötü, ger­

çek -ütopya, akıl -duygu gibi zıt kutuplar

üzerine kurgulanmasındandır. (Tekin

1999: 253)Peyami Safa, romanda ütopyaya yer ve­

rerek düşüncelerini ifade etme yolunu seç­

miştir. Yunanca kökenli “topos” kelimesinin başına eklenen olumsuzluk edatıyla “olma­yan yer” anlamına gelen ütopya kavramı; “Gılgamış Destanı’ndan bugüne değin birçok düşünür tarafından, bazen mevcut toplumsal

yapı ve ilişkilerin örtülü olarak eleştirilmesi bazen de kurgusal olarak üretilen ideal to­pum modelleri anlamında kullanılmıştır.” (Çelik 2000: 286) Batı düşüncesinde de ör­

Page 74: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T İ C L E SEdebiyat Felsefesi Açısından "Yalnızız” Romanı ♦ Banu Altmova

neklerine rastladığımız ütopik devlet kurgula­ması Sokrates’ten bu yana birçok düşünür ve yazar tarafından dile getirilmiş ve bu yönde eserler verilmiştir. (Çelik 2000: 286) Türk

romanında ütopik dünya kavramını ilk defa “Yalnızız” da görmekteyiz. Peyami Safa ro­manında işlerin istenildiği gibi gitmemesinin getirdiği olumsuzluklar içinde idealinde dü­şündüğü bir topluma yönelmiştir ki bu o dö­nem için “son derece dikkat çekici ve özgün bir davranış" (Yalçın 2003: 301)tır.

“Yalnızız”daki ütopya, Samim’in kaçış ye­ri olarak seçtiği bir dünya olan Simeran- ya'dır. Yüz elli yıl sonraki dünyayı anlatan Si- meranya, bu dünyada çözüme ulaşamayan meselelerin halledildiği, zıtlıkların ortadan kalktığı ideal bir yerdir. Entellektüel bir aydın olan Samim’in ütopik dünyası Simeranya da “kutupluluk” fikri üzerine kurgulanmıştır. Si­meranya, gerçek dünyadaki problemlerin, zıtlıkların halledildiği bir mutluluk ülkesidir ve ideal olandır. Samim’in, Simeranya’ya ait yazdığı yazılar, romanın düşünce yapısını oluşturur. Yazar, Simeranya’da Samim vası­tasıyla, hemen her meseleyi “dip zıtlık” ilke­sine bağlı olarak ele alır. “Varlık” ve “yokluk” arasındaki zıtlığı “dip zıtlık” olarak tanımla­yan Samim’e göre, insanın hayatındaki bu dip zıtlıktan “varlaşma” ve “yoklaşma” ku­tuplan doğar ki, bu çatışmadan doğan zıtlık­ların sebep olduğu felâketlerin hepsi de “ol­mak dramı” dır. İnsanın varlaşma hamlesi, onun ebedîlik hayalini ve neşesini doğurur­ken; yoklaşma hamlesi, fanilik ve geçicilik duygusuyla beraber getirdiği sıkıntıyı doğu­rur. Bu bağlamda, “İnsan bu sıkıntıya en büyük felâketlere karşı mücadeleyi tercih edebilir, çünkü bu çarpışma insanda var­laşma hamlesini kırbaçlar ve onu yoklaş­ma hamlesinin korkunç sezgisi içinde bu­nalmaktan kurtarır. Selmin’in gebe olma­dığını ve Ferhat’la evlenmekte inat etme­diğini anladıktan sonra, Mefharetin ruhu­nu birden bire dolduran boşluk, onu ken­di içindeki yoklaşma hamlesiyle ansızın temasa getirdiği için, tahammül edilmez bir sıkıntı içinde hüngür hüngür ağlatmış- tır.” (s. 159)

Bu yoklaşma hamlesi, Pierre Loti, Yahya

Kemal gibi şairlerde bir geçicilik hüznü uyan­

dırırken, bazı insanlarda hedonist duygular

yaratır. Bu iki zıt hamle, insanda iki benlik

oluşturur ki, birinci benlik; aşk ve fedakârlık

hamleleriyle kendi kendini aşarak ebedîlik

değerlerine sarılır ve sevgili aşkından Allah

aşkına kadar gider. İkinci benlik, biyolojik ha­

yata ve içgüdülere bağlıdır ve fâni değerlere

sarılır. Para hırsı, keyif ahlâkı, ikinci benlik­

ten doğmuştur.

Zamanımızda ise, ikinci benlik birinciye

baskın çıkmıştır ve Samim’e göre bunun

uzun bir tarihî geçmişi vardır: “Eski zaman­

dan bugüne kadar, insan sezgisi ve düşün­

cesi, kabaca üçe bölünen çağlar boyunca,

Allah ile tabiat arasında sallanmaktan

kurtulmamıştır. Âdeta her çağa ve devrele­

rine, hâkim düşüncesinin karakterini ve­

ren tercih, bu sallantının bir ucudur.”

(s. 160)

İnsanlık tarihinde, Eski Yunan’a kadar

her şey tanrısal güçle açıklanırken, Grek

felsefesiyle “Allah’tan tabiata doğru ilk rak­

kas hareketi”(s.l61) görülür. Dört asırlık

bu dönemden sonra, İskenderiye okulun­

da yeniden mistik düşünceye dönülür. Or­

taçağ boyunca ise, ilâhiyatçı görüşün hâ­

kim olduğu yine tek ayaklı düşünce siste­

mi görülür. “Bin yıl topallayan bu düşünce”,

yeniçağın başında yıkılmaya başlar ve tek­

rar tabiata ve akla yönelinir. Yirminci yüz­

yılda ise, büyük ihtilâllerin ve dünya sa­

vaşlarının olumsuz etkilerini yaşayan in­

san, artık farklı bir düşünce eğilimindedir:

“Yirminci asrın yalnız spiritüalist filozoflann-

da değil, tabiat âlemlerinde de tabiatı aşan

metafizik prensiblere ve Allah’a doğru bir

yöneliş görüyoruz. En büyük zekâlarda, artık

iki ayağını da yere basan yerini bir dünya

hasreti doğduğu seziliyor.” (s. 162)Samim’in, Simeranya’da insanlık tarihi­

nin gelişimi çizgisinde açıkladığı zıtlığın in­

sandaki aksini, roman kahramanlannda da

görürüz. Samim’in sevgilisi olan Meral, iki

ben arasında gidip gelen, bu nedenle de ru­hunda çatışma yaşayan biridir. Eğitimli bir

72 Bilge 50 Mart 2007

Page 75: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SEdebiyat Felsefesi Açısından "Yalnızız” Romanı ♦ Banu Altmova

genç kız olan Meral’in tek isteği, ailesi ve ar­

kadaşı Feriha'nın da tesiriyle özgür olacağını

düşündüğü Paris’te yaşamaktır. O, bu isteği­

ni gerçekleştirebilmek için her şeyi göze al­

mıştır. Hatta, yaşlı bir adam olan Şakir

Bey’in metresi olmaya bile razıdır.

Samim, Meral’in dış etkilerden dolayı

baskın çıkan ikinci benliğini yıkmaya çalış­

maktadır. Toplumun ahlâki değerlerini göz

önünde bulundurmadan Paris’e kaçan Feri-

ha’yla görüşmesini istemeyen Samim, Me­

ral’le arasında geçen şu konuşmayla, iki ben­lik arasındaki farka dikkat çeker:

“Meral, uzun düşünce gecelerinin mahsulü­

ne benzeyen olgun bir fikri ilk defa ifade etti.

- Bana öyle geliyor ki, bizim İkincilerimize ih­

tiyacımız var. Birincilerimiz onlar sayesinde yaşı­

yor. Sen bir şeyin zıddiyle var olduğunu söyle­

mez misin?

Samim bağırdı:

-Ah, çok güzel, iki benliğimiz arşındaki iç di­

yalektik hareketinin tam üstüne bastın. Tabiî. Bi­

ri olmadan öteki olmaz. Tabiî. Hem İkincilerimi­

zin kökleri tabiata ve içgüdülerimize bağlıdır. On-

lan yok edemeyiz. Öldürmekten maksadım hap­

setmek ve ziyansız hale getirmektir. Elimiz ve

ayağımız gibi o da mutlak emrimiz altına girebi­

lir. Ve onun bizi tokatlamasını, yaralanmasını, öl­

dürmesini imkânsız bir hale sokabiliriz. O zaman

Feriha’nın daha iki sene evvel, mektepte iken,

bütün ailesini ve cemiyetini teperek meçhule atı­

lışındaki cüret, mahbus İkincisinin isyanı olduğu

için, hayranlık değil, nefret uyandınr. Sende bu

nefreti görmeyişim beni ürkütüyor.” (s.153-154)

Meral, Samim’in etkilerine rağmen, Feri- ha ve ailesinin baskıları sonucu ikinci beninin

tesirinde kalır ve Feriha’yla Paris’e kaçmayı

plânlar. Fakat ağabeyi Ferhat, onun Feriha

gibi olmasını istemediği için, Meral’i evden

kaçacağı gece odasına kilitler. Meral’in oda­

da kendi kendiyle olan hesaplaşma kısmı, ro­

manın en kuvvetli bölümlerindendir. Fer­hat’ın Meral’e “rezil” demesi, onu çok etki­

ler; çünkü bu tek kelime, Meral’e göre sade­ce Ferhat’ın değil, bütün cemiyetin kendisine

olan kinini ifade etmektedir. Aslında Meral,

cemiyet affetse bile kendi kendini affedeme­yeceğinin farkındadır: “Onlar affetseler bile ben isyan ediyorum kendime. Ben taham­

mül etmiyorum. Ben kendimi cezalandır­

makta herkesten daha âdil ve kuvvetli ol­

mak istiyorum.” (s.339)

Meral’in asıl hazmedemediği durum ise,

insanların onu yalnız hatalarıyla, yani biyolo­

jik beniyle değerlendirmeleri ve sosyal beni-

ni görmezlikten gelmeleridir. Yazar burada,

iç monolog tekniğini kullanarak düşüncenin

etkisini arttırmıştır:“Ona diyeceğim ki, niçin beni yalnız ikinci

realitem içinde damgalıyorsun? Ben sana hiç

gripten ateşler içinde yattığın bir ıstırap gecesi­

nin sessizliğinde ıhlamurunu getirmedim mi?

‘Ağabey, dur, arkandaki havlunu değiştireyim’

ve hiç, açılan omuzuna yorganını çekmedim mi?

Teyzemin ölümüne beraber ağlamadık mı? Fer­

hat? Ve ben bir gün, seninle Zeyrek Yokuşunu

çıkarken, bir çöplükte bulduğu kuru, bayat ek­

mek kabuğunu hemen ağzına götüren sıracalı

çocuğu görünce hıçkırmaya başlamadım mı?

Sonra koşup o çocuğu bulmadım mı? Yine de o

gün, akşama kadar dalgın ve mahzun durmadım

mı? Niçin beni merhametimin tarihini hatırla­

mak çirkinliğine düşürüyorsun, Ferhat? Niçin

ben... Beni....Bana...” (s.341-342)

Meral’in bu iç konuşması, insanların sa­

dece görünen yönleriyle değerlendirmemele­

ri gerektiğini göstermesi açısından önemli­

dir. Yazar, Meral’in bu iç hesaplaşmasını ver­

meyip, sadece onun, ağabeyi tarafından ka­

patıldığı odada yanarak öldüğünü anlatsaydı

biz, Meral’i sadece arzularının esiri olan, ça­

resiz kalınca ölüme sığınan zayıf karakterli

biri olarak değerlendirecektik.

Peyami Safa, aslında Meral’in şahsında

yirminci yüzyılın değerleri iflâs etmiş insanın

çırpınışlarını anlatır. O, manevî değerlerin­

den uzaklaşmakla yalnızca cemiyetten tepki

görmemiş, kendisiyle de çatışma haline gir­

miştir. Onun odada intiharı düşünürken yaz­

dığı; “İntihar ediyorum. Kendi kendimden

nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım” (s.344) cümleleri, onun probleminin sadece cemiyet değil,

kendi yalnızlığı olduğunu göstermektedir.

Meral niçin yalnızdır? Tarihî süreç içinde in­

san düşünce gelişimini irdeleyen Samim’e göre; yıllarca tabiat ile mistisizm arasında gi-

diş-gelişler yaşayan insanoğlu, 20. yüz yılda hedonizm, materyalizm gibi düşüncelere da­

Bilge 50 Mart 2007 73

Page 76: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SEdebiyat Felsefesi Açısından "Yalnızız” Romanı ♦ Banu Altmova

yanmış; maneviyatı, ahlâki değerleri bir yana

bırakmıştır. Fakat bu, sanıldığı gibi insana mutluluk değil karamsarlık ve yalnızlık getir­

miştir. Bu yalnızlıkların sonucu genellikle in­

tiharlar olmuştur ki; Meral de -her ne kadar

kaza olsa da- bu yolu tercih etmiştir. Roma­

nın, Meral’in intiharıyla sonuçlanması, aynı zamanda materyalizmin idealizm karşısında­

ki yenilgisini de göstermektedir.

Romanda, kutupluluğu kendi içinde yaşa­yan Meral’in yanı sıra, Samim ile Besim ara­

sındaki zıtlık da bu çatışmanın önemli unsur-

lanndan biridir. İki kardeş olan Samim ile Besim, farklı dünya görüşlerine sahiptir. Be­

sim, adıyla müsemma güler yüzlü, sempatik

biridir. Yemekten içmekten başka bir şey dü­

şünmeyen, en ciddi olaylar karşısında bile duyarsız olan Besim, Selmin’in hamileliği,

eve gelen “aç adam” ın komünist olması ko­

nularında da tepkisizdir. “Aç adam”ın sanıl­dığı gibi fakir, zavallı biri değil de, komünist

olduğunun öğrenilmesi evdeki herkesi şaşır­

tırken; Besim, o an istediği yemeklerin hazır

olmamasından şikâyetçidir: “Çare yok, büfe­de ne varsa ona razı olacaktık. Selmin’in

münasebetsizliğine ilk defa kızar gibi olu­yordum. Yoksa, bahtiyar zatın aç veya tok,

işçi veya burjuva, komünist veya faşist ol­ması benim gözümde tamamıyle farksız­

dır. Çünkü hâdisenin bir bardak ayran ve­

ya şampanya içmekten fazla ehemmiyeti yoktu. Tercih hakkı da Selmin’e aitti. Bize

ne oluyor?”(s.91)

Besim’in karşıt kutbu olan Samim, onun

bu tavn karşısında Besim’e; “...... zoolojik

bir antropolojinin sana verdiği hayvanca

bir insan telâkkisi içindesin.. Kabahat sen­

de değil. Bütün şansını maddede arayan

bugünkü ilmin, büyük idealistler müstes­

na, insana lâyık görmeye mahkûm olduğu

ahlâk budur. Yıllarca seninle münakaşa ettik. Değişmedin. Bu ahlâk sende vücut

yapısı hâline gelmiş. Daima midenin em-

rindesin.”(s.92) diyerek, günümüz ilminin

insanlara verdiği yaşama ve düşünme biçimi­

ni açıklamaktadır. Samim’le Besim arasında­

ki bu çatışma, romanın felsefî yapısını oluş­

turur. Çünkü Meral, kendi benliğinde kutup­

luluk çatışmasını yaşarken, Samim ile Besim

arasındaki zıtlık, yazarın vermek istediği ide­

al düşüncelere zemin hazırlayıcı niteliktedir.

Romanda ele alınan önemli meselelerden

biri de “yalan” dır. Birinci bölümün ana yapı­

sını oluşturan unsur, Selmin’in Mefharet’e

söylediği yalanlardır. Ana-kız arasındaki ça­

tışma, Selmin’in hamile olduğu yalanını söy­

lemesinden kaynaklanır. Ayrıca Aydın’ın

menenjit olma ihtimali karşısında Mefharet’e

yalan söylenir. Bu konuda yalan söylenmesi­

ne; “Bizim hatamız budur. Kurnazlık deni­

len küçük zekâ ile büyük halleri karşıla­

rız ”(s. 5 7) diyerek tepki gösteren Samim, bu

konunun ideal dünya olan Simeranya’da çö­

züldüğünü anlatır: “Simeranya’da yalan ta-

mamiyle lüzumsuz bir hale gelmiştir; anla­

şılmıştır ki bu, tabiatın ve hayatın içindeki

zıtlıkları barıştıramayan insanın bir görü­

nüş ahengi yaratmak için kutuplardan bi­

rini örtmek ihtiyacıdır. Bu zıtlıklar orta­

dan kalkar veya uzaklaştırılırsa yalana lü­

zum kalmaz. Yani prensibinde kutuplaş­

ma bulunan olmak dramına karşı âciz in­

sanın elindeki geçici silâh, yalandır.”(s.58)

Yalan meselesi, özellikle ikinci bölümde

önemli bir çatışmayı oluşturmaktadır. Sa­

mim, Meral’in ısrarla doğruyu söylemesini is­

temesine rağmen Meral, karşılaştığı her zor

durumda yalana başvurmayı tercih eder. Ka­

patıldığı odada kendiyle hesaplaşan Meral,

Samim’le yaptığı iç konuşmada; “Sizi aldat­

tım Samim Bey. Hem kaç defa. Ve size

keşfettiğimizden fazla, tahmin ettiğiniz­

den fazla yalan söyledim. ”(s.340-341) di­

yerek, vicdanî rahatsızlığını dile getirir.

Yalanı, ahlakî değerlerin çöküşü olarak

gören yazar, Meral’in söylediği yalanların

onu çıkmaza sokmasıyla bu düşüncesinin

doğruluğunu kanıtlamış olur. Ayrıca yalan

karşısındaki sert tavırlarıyla dikkat çeken ka­

rakterin adının “Samim” olması da yazarın,

yalan karşısındaki tavrını göstermesi açısın­

dan önemlidir.

74 Bilge 50 Mart 2007

Page 77: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SEdebiyat Felsefesi Açısından "Yalnızız” Romanı + Banu Altmova

Simeranya’da çözüme kavuşturulan me­selelerden biri de, hastalıktır. Orada, bu dün­

yadaki hekimliğin de esaslarını oluşturan iki nazariye ve bunların tatbikatı vardır. Bu na-

zariyelerinden birine göre, hemen her hasta­lık, vücudun kendi işleyişine zıt tesirlere kar­şı bir “hyperreaction”dur, yani vücudun isya­nıdır. İkincisi ise, birçok hastalığın sebebi,

hastanın vücudundan ziyade hayatıyla ilgili­dir. Yani hastalık, kaderin aksiliklerine karşı ruhun ve vücudun isyanıdır. Simeranya’da “tababet” diye ayrı bir ilim ve teknik şubesi

olmadığını söyleyen Samim, hastalığın teda­visi için hasta ile hastalık arasındaki zıtlaşma­

nın ortadan kaldırılması gerektiği görüşünde­dir ki günümüzde de kabul edilen bu görüş; yani hemen her hastalığın sıkıntı sonucu or­taya çıkması, Simeranya’da henüz bizim ger­

çekleştiremediğimiz bir metotla çözüme ka­vuşturulmuştur:

“Orada herkes, hastalanmadan evvel,

hayatın çaresizlikleri önünde sinirlenme­

memi, isyan etmemeyi öğrenir. Bütün aile­

lerde ve müesseselerde her gün yapılan ruh

sporu budur. Kendine göre âyinleri vardır.

Öyle ki, bütün Simeranyayı derin bir sükûn

ve tevekkül havası sarmıştır. Oraya ilk adı­

mını atar atmaz, kendini her tarafa yayıl­

mış bir umumî intibak ve ahenk atmosferi

içinde bulursun. Herkes bu ruh sağlığının

tevekküle giden yolu açacak telkinlere uy­

gun bir hazırlık bulur.” (s.61)

Bu konu, romanda Aydm’ın hastalığıyla

gündeme gelmiş ve kendisine uygun bir ze­min bulmuştur. Aydın, matematikten bütün­lemeye kaldığı için şiddetli baş ağrıları çek­mektedir ve menenjit olma ihtimali vardır. Mikrobî bir hastalık olarak bilinen menenjit

de, aslında vücudun isyanıdır. Çünkü Aydın, önce matematiğe karşı isyan etmiş, sonra da hasta olup sınava giremediği için sınıfta ka­lan bir öğrencinin duyduğu mahcubiyeti ya­şadığından dolayı isyan etmiştir. Sıkıntı ve zi­hin yorgunluğu nedeniyle de görünen hasta­lıklar ortaya çıkmıştır. Aslında onun bu duru­mu tamamen kendi hatası değil, “onun ihti­yaçlarını, temayüllerini ve kabiliyetlerini hesaba katmayan öğretim sistemi”(s.61) nin hatasıdır.

Samim’in de ifade ettiği gibi eğitim siste­

mimiz insanın eğilimlerini, kabiliyetlerini or­

taya çıkarmamaktadır. Herkes her şeyi, biraz

bilmek zorundadır. Halbuki herkesin kendi

ihtiyacına cevap veren bir eğitime tabi tutul­

ması, insanların mutluluğunu ve gelişmişlik

düzeyini arttıracaktır. Günümüzdeki bu prob­

lemlerin farkında olan Peyami Safa, proble­

min çözümünü Samim vasıtasıyla Simeran­

ya’da dikkatlere sunmaktadır:“Simeranyada her seviyeye göre okuma sa-

lonlan, lâboratuvarlar, atelyeler, müzik, tiyatro,

sinema ve spor evleri vardır. Her yaşta insanlar

bunlara devam ederler. Her merak ettikleri mev­

zuu kendileri etüd eder ve öğrenirler. Çocuklar

ve gençler için, araştırma metodlarını gösteren

kılavuz - öğretmenler vardır. Bunlann vazifeleri

öğretmek değil, öğrenmenin yolunu öğretmek­

tir. Çünkü Simeranya pedogojisi, insanın bütün

hayatında öğrendiği şeyleri ancak kendi istediği

zaman ve kendi araştırmalan neticesinde öğren­

diğini bilir. Eski dünyada, yani Simeranyaya gö­

re bugünkü dünyamızdaki okullarda çocuklara

ve gençlere öğretilen şeylerin, muayyen istidat

ve ihtiyaçları karşılamadıkça, hayatta hiçbir işe

yaramadığı anlaşılmış ve klâsik mektepten eser

kalmamıştır. Sınıfı kürsü, ders programı, nutuk

söyler gibi ders veren öğretmen ve profesör yok­

tur. Diploma yoktur.” (33)

Çok ideal görünen bu eğitim sistemini,

yazarın kendi hayatında da bulabiliriz. Hasta­

lık ve fakirlik yüzünden düzenli bir eğitim ha­

yatı olmayan, küçük yaşta çalışma hayatına

atılan, kendi kendini yetiştirerek birçok insa­

nın okulda elde edemeyeceği bilgiye sahip

olan Peyami Safa; sanatçı, yazar, fikir adamı

olarak hak ettiği yeri almıştır. Simeranya’da

da diplomaya ihtiyaç duyulmadan öğrenme­

nin yolunu öğrenen insanların anlatılması,

yazarın hayatıyla ilgi kurmamızı sağlamakta­

dır.Simeranya’da çözümlenmiş konulardan

biri de giyim ve modadır. Orada, cildi muha­

faza eden, vücuda yapışık, ince-şeffaf ku­

maştan yapılan giysiler, “insanları süs ve

çizgi yalanından kurtarmaktadır. ”(s. 112)

Her kadın kendine uygun beslenme rejimi,

şekil telkini, masaj ve müzik eşliğinde yaptığı

hareketlerle kendisine uygun en güzel biçimi

Bilge 50 Mart 2007 75

Page 78: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SEdebiyat Felsefesi Açısından "Yalnızız” Romanı ♦ Banu Altmova

oluşturmaktadır. Çünkü vücut, insanın zih­

ninde tasarladığı sabit imaj levhalarına göre

biçimlenir. Hamile kadınlar bile bu seanslar

sonucunda doğacak çocuklannm biçimlerini

belirleyebilirler. Her Simeranyalı, kendi ya­

ratma kabiliyetinin derecesine göre, mekâna

ve zamana uygun bir sosyal prototipin geliş­

mesini sağlar. Böylece moda, bir sınıfın este­

tiği olmaktan çıkarak bütün cemiyete mal

olur ve herkesin yaratıcılık hissesini ta­

şır, (s. 113)

Samim, giyim konusundaki görüşlerini,

Meral'in modaya uygun yeni tayyörünü gö­

rünce ifade eder. Çünkü Meral, kendi yaratı­

cılığının hiçbir izini taşımayan bu elbiseyle; “onu yer yüzünün milyonlarca lüks tavu­

ğunda müşterek bir koketri seviyesine ve

terzi makasından çıkma kuklalar serisine

düşüren bir kayıp olduğunun”(s,112) far­

kında değildir.

Günümüzdeki modaya uygun giyinme

tarzına karşı çıkan yazar, herkesin kendi ya­

ratıcılığından izler taşıyan kıyafetleri uygun

görmektedir. Fakat onun, vücuda yapışık

şeffaf kumaşlarından yapılan giysilerinin gi­

yilmesinin uygunluğu tartışılmalıdır. Sime-

ranya’daki insanlar her ne kadar ahlâki ol­

gunluğa erişmiş olsalar da, yeryüzünde farklı

iki cins insan ve bu insanların birbirlerine

karşı cinsî arzuları olduğu sürece, bu tarzda

giyinmeleri mümkün değildir. Bir de günü­

müzde insanların kendi cinslerine de ilgi du­

yup gayri ahlâki ilişkiler yaşadıkları düşünü­

lürse, bu fikrin geçersizliği daha da netleşe­cektir. Fakat Peyami Safa’nın insanın beyin

gücüyle, beslenme rejimiyle kendi vücudunu

şekillendirebileceği fikri günümüzde yapılan

ilmî çalışmalarla da doğrulanmıştır.

Yazarın romanda ele aldığı önemli mese­

lelerden biri de, metafizik hadiselerdir. Me­

ral’in yanarak öldüğü an; Meral’in annesi, Samim ve Mefharet yanık kokusu alırlar. Renginaz, telepati yoluyla olayın cereyan

edeceği zamanı söyler. Samim, Mefharetle

telefondaki konuşmasında, Londra’daki “Ru­

hî Araştırmalar CemiyetF’nden, Berg- son’dan, yaşanmış “telekinazi” vakalanndan

bahseder. Bütün bu metafizik hadiseler, Me­

ral’in ölümüyle gerçekliğinin kanıtı gibi sunu­

lur. Mistisizmle, metafizik hadiselerle ilgile­

nen, bu konuda özellikle Batı’da yapılan ça­

lışmaları takip eden Peyami Safa, metafizik­

le ilgili bilgi ve düşüncelerini, eserin üçüncü

bölümünde yoğun bir şekilde yansıtır.

Romanın sonunda, Necile’nin cesedi kar­

şısında duygu yoğunluğu yaşayan Samim’in

Simeranya’yı ithaf ettiği insana seslenerek

söylediği sözler, eserin fikrî yapısını, yani

madde karşısında maneviyatın üstünlüğünü

göstermesi açısından önemlidir:“Ey insan! Bu kitabı sana ithaf ediyorum.

Başının üstünden büyük bir rüzgâr geçiyor. Ya­

lancı bir fecirle başlayan asır karanyor ve sana

tek ümit ışığı olarak en kudretli kaynağı urani-

um’da değil, senin ruhunda sıkışmış maddeden

koparak çıkardığın korkunç tahrip âletinin patla­

yışından yükselecek alevi bekletiyor. Ey bahtsız!

Tarihinin hiçbir devrinde kendine bu kadar ya­

bancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın. La-

boratuannda aradığın, incelediğin, oyduğun, di­

bine indiğin, sırrını deştiğin her şey arasında yal­

nız ruhun yok. Onu beyin hücrelerinin bir üfürü­

ğü sanmakla başlayan müthiş gafletin, otuz yıl

içinde gördüğün iki muazzam dünya harbinin

kan ve göz yaşı çağlayanlannda en büyük dersi

arayan gözlerine bir körlük perdesi indirdi. Bırak

şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve

matematik tecessüsüne, kov şu kemiyet fikrini,

dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul

onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an,

gör, kendi içinde gör Allah’ını. Kendine dön,

kendine bak, kendine gel.”(s.379)

Romanda ideal düşüncelerin yanı sıra,

ciddi tartışmalara konu olabilecek düşüncele­

rin varlığından da söz etmek gerekir. Bunlar­

dan biri, Mefharet’in Selmin’in hamileliği ko­

nusunda ağabeyi Samim’den şüphelenmesi­

dir. Selmin, kimden hamile kaldığını söyle­

meyince Mefharet, Samim’den şüphelenir.

Çünkü Samim’de “epey zamandır bir başka­

lık var”dır ve o, hep odasına kapanmaktadır. Bunun üzerine, şüpheleri daha çok artan Mefharet, Besim’le beraber onun odasına gi­

rerek defterini okurlar. Samim’in Meral’in is­

mini vermeden onu anlattığı yazılar, Mefha­

ret’in şüphesini daha da çok arttırır. Mefha­ret’in ağabeyi hakkındaki bu düşüncelerinin

76 Bilge 50 Mart 2007

Page 79: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SEdebiyat Felsefesi Açısından "Yalnızız” Romanı ♦ Banu Altmova

ahlâki boyutu var mıdır? Aslında günümüzde

aile içinde baba-kız arasında bile, hiçbir ahlâ­ki ve dinî görüşün kabul etmeyeceği ilişkiler

yaşandığını düşünürsek, Mefharet’in bu şüp­hesinde haklı olduğunu söyleyebiliriz.. Ayrı­

ca yazar, bu konudaki fikrini Samim’in vası­

tasıyla, çok net olmamakla beraber dile ge­

tirmiştir:“Mefharetin sözünü ancak şimdi haürlıyor ve

garip buluyorum. ‘Besimin ahlâkını gittikçe daha

çok beğenmeğe başladım. Artık bu evin içinde

yalnız ona itimadım kaldı. Fenalığı dilinde.’ O

anda Besimin şimdi daha iyi hatırladığım gizli bir

telaşla bahsi değiştirmeğe çalışıp ‘Bu kolonya

daha iyi değil mi? Öteki gibi barut kokmuyor

ya.... ' demesi, Mefharetin acı sitemini büsbü­

tün, vahimleştiriyor. Kızkardeşimin Selminle mü­

nakaşa ettikten sonra bu sözü bana söylemeye lüzum görmesi çirkin bir şüphe ânı yaşadığını

gösterir. Benden, benden şüphe etmiş olacak.

İğrenç.” (s. 116-117)

“iğrenç” sözcüğü aslında yazarın bu ko­

nudaki tepkisini ve düşüncesini ifade etmek­

tedir. Fakat Samim, buna benzer bir durum

karşısında bu kadar tepkili değildir. Çünkü o, yıllar önce beraber olduğu bir kadının (Neci-

le) Selmin’le hemen aynı yaşta olan kızı Me­

ral ile birliktedir. Çocukluğunu hatırladığı ve annesiyle ilişki kurduğu -ki Meral’in kendisin­

den olup olmadığı bile şüphelidir- bir kızla birlikte olması, Samim’in zaafını göstermek­

tedir. Aslında Samim, bu durumdan çok da

şikâyetçi değildir. Necile’nin kendisi ve Me­ral’le ilgili gördüğü bir rüya hakkındaki dü­

şüncelerini şöyle ifade eder: “..... senin ye­

rinde olsaydım, kızımla Samim arasında da bir münasebet bulunması ihtimalini dü­

şünürdüm; Samim’in bende arayıp da bu­

lamadığı kalbi Meral’de aramış olması ih­timalini düşünürdüm; düşünürdüm ki kı­

zım benim ebediliğe doğru uzanışımdır ve ben onda devam ederim; ve düşünürdüm

ki Samim’de benim söndüremediğim ihti­rasın kızımda benim tekâmülümü araması tabiî bir şeydir. ”(s.290)

Samim’in, kendi çocuğu olma ihtimali

bulunan Meral’le ilişkisini Necile’nin kendin­de söndüremediği ihtirası Meral’de araması­

nın normal bir davranış olduğunu söyleyerek

meşru hale getirmeye çalışması, İnsanî de­ğerlerin hiçbirine uymamaktadır. Yazar, belki bu davranışı Samim’in her insanda var olan

zaafının neticesi olarak sunsaydı, anlayışla

karşılanabilirdi. Fakat böyle bir savunmanın, yazann temsilcisi konumundaki Samim tara­

fından kendince haklı bir sebebe bağlanarak yapılması, tartışılması gereken bir konudur.

Yalnızlaşan 20. yüzyıl insanının dramını anlatan “Yalnızız”ı yoğun bir felsefî düşünce

üzerine kurgulayan Peyami Safa; gerek bö­lümler arasındaki ustalıklı geçişlerle gerekse

kullandığı farklı anlatım teknikleriyle, “dü­şünce romanı” olmaktan kurtarmış, başarılı

bir “edebî eser” oluşturmuştur. Eserin başarı­

sında, yazarın tarafsız tutumu da çok etkili­dir. Peyami Safa, savunduğu düşünceleri, Samim vasıtasıyla dile getirirken; Besim va­

sıtasıyla da, “karşı tez”e söz hakkı vererek,

objektif davranmıştır.

Kaynaklar

SAFA, Peyami, “Yalnızız”, Ötüken Yay., İstanbul,

1991 (Makaledeki kitapla ilgili alıntılar, eserin

bu baskısına aittir.)

AYTAÇ, Gürsel, “Çağdaş Türk Romanları Üzerine İncelemeler”, Gündoğan Yay. Ankara, 1990

ÇELİK, Tuğba, “Batı Edebiyatında Ütopyalar ve

‘Yalnızız’ Romanı”, Türk Yurdu, Mayıs-Haziran

2000, C: 20, S: 153-154 TEKİN, Mehmet, “Romancı Yönüyle Peyami Safa”,

Ötüken Yay. İstanbul, 1999

YALÇIN, Alemdar, “Siyasal ve Sosyal Değişmeler Açısın­

dan Cumhuriyet Dönemi Çağdaş Türk Romanı 1946-2000”, Akçağ Yay., Ankara, 2003.

Bilge 50 Mart 2007 77

Page 80: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

II. Meşrutiyet Devrinde Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Yurdu Mecmuasının Eğitim Faaliyetleri

Dr. Mustafa GÜNDÜZ

Fırat Üniversitesi, Eğitim Fakültesi / ELAZIĞ

Özet: Türk Yurdu dergisi Türk basın ve düşünce hayatının en uzun süre­

li yayın organlanndan biridir. 1911’de çıkmaya başlayan derginin temel

özelliği, son dönem Osmanlı hayatındaki toplumsal, siyasî ve kültürel buh­

ranlardan kurtulabilmek için Türkleri merkeze alan bir siyaset izlemesidir.

Türk Yurdu Cemiyeti birçok alanda eğitim ve yayın ve faaliyetlerinde bu­

lunmuştur. Bu yayınlarda Türk toplumunun içinde bulunduğu zorlukladan

kurtulabilmesi için öncelikle eğitimi düzeltmek gerektiği öne sürülmüştür.

Bu sorunlara çareler bulmak amacıyla da çeşitli etkinlikler yapılmıştır.

Bunlar içerisinde, dergi ve gazete çıkarmak, kitap basmak ve bunların da­

ğıtım ve satışını yapmak, seminerler düzenlemek, okuma yazma kurslan

açmak, Türk dilinin sadeleşmesine çalışmak, alfabede reform çalışmalan

yapmak, talebe yurtları açmak ve yurtdışına talebe göndermek gibi faali­

yetler vardır.

Bu yazıda Türk Yurdu dergisinin ve bu dergiyi çıkaranlann eğitim faaliyet­leri incelenmiştir. Araştırma büyük ölçüde dönemin süreli yayını Türk Yur­

du üzerinden yapılmıştır.Anahtar Terimler: Türk Yurdu, Türk Yurdu Cemiyeti, II. Meşrutiyet,

Eğitim. Son Dönem Osmanlı Aydınlan, Yusuf Akçura.

The Primarily Educational Activities of Türk Yurdu Journal in

Second Constitution Period

Abstract: Türk Yurdu Journal had been pressed in Turkish press at the

first time in 1911. The basic characteristic of this journal is sociologic and politic. Main goal of journal vas trying to research that causes of decline

of society and Ottoman state. Hereafter, second aim of jounal vas produ-

ces solutions for problems of society. Türk Yurdu Association had made

educational activities on several areas in a country. Some of them are to

publication of books, journal and booklets, to open school, dormitory,

and courses, to make seminar and panel, to try reform for alphabet and

simplification of language. Türk Yurdu members took very important

notice of education. In this study educational activities between 1911-

1917 of Türk Yurdu Journal and their members have been researched.

Key terms: Türk Yurdu, Türk Yurdu Association, Second Constitution

Period, Education, Late Ottoman Intellectuals, Yusuf Akçura

Giriş rak âtiyi keşfedebilmek mümkündür.”1

“İrfan ve terbiye bir memleketin bütün mües-

sesâtı ile alâkadardır. Teşkilât-ı maârif bir itibarla

teşkilât-ı İktisâdiye, teşkilât-ı askeriye, teşkilât-ı

siyâsiye ve adliye demektir. Memleketin siyâseti,

kuvveti, iktisâdı... hep mektebe bağlıdır. Çocuk­

luğun ve gençliğin terbiye ve ta’lim tarzına baka-

Türk Yurdu mecmuası, Türk kültür haya­

tının en uzun süreli çıkan dergileri arasında

liste başıdır. 31 Ağustos 1911’de Kurulan

Türk Yurdu Cemiyeti’nin yayın organı olarak

ve Türklerin fâidesine çalışmak’ meslek ve

78 Bilge 50 Mart 2007

Page 81: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SII. Meşrutiyet Devrinde Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Yurdu Mecmuasının Eğitim Faaliyetleri ♦

Mustafa Gündüz

maksadıyla Yusuf Akçura’nın önderliğinde

30 Kasım 1911’de çıkarılmaya başlamıştır.

Bu tarihten sonra ara ara farklı sebeplerden

dolayı yayınına ara vermek zorunda kaldıysa

da, 2005 yılında başlangıçtaki felsefe ve

amacına uygun tarzda yaşamını devam ettir­

mektedir. Türk Yurdu, okuyucularına her dö­nemde eğitim, siyaset ve milliyetçilik vb. ko­

nularda son derece zengin bir içerik sunmak­

tadır. Yayın hayatı boyunca, bu derginin ya­

zarları ve fikirdaşları sadece dergide yazı yaz­

makla yetinmeyip, yazdıklarının arkasında olduklarını göstermek için somut adımlar da

atmışlardır. Bu yazıda Türk Yurdu dergisinin

ve maiyeti altında çıktığı Türk Yurdu Cemi­

yetinin kuruluş yıllarındaki eğitim faaliyetleri­

ne derginin verileri ışığında değinilecektir.

Türk Yurdu Cemiyeti mensuplan eğitime

ve halkın aydınlatılmasına büyük bir önem

vermişledir. Osmanlı devletinin içinde bulun­

duğu buhrandan kurtulabilmesi için eğitime

büyük bir misyon yüklenmiştir. Eğitimin te­

mel amacı olarak “seciye sahibi adam yetiş­

tirmek”2 görülmüş ve bunun bilhassa hür bir

milletler için çok önemli olduğu vurgulanmış­

tır. Bu bakımdan eğitim faaliyeti olarak önce­

likle okul ve talebe yurdu açmaya teşebbüs edilmiş bunun yanında sıkı bir yayın faaliye­

tine girişilmiştir. Bunların başında dergi, ga­

zete ve kitap yayınlamak, bunların tanıtımını

yapmak başta gelmektedir. Türk Yurdu her

yıl sonunda geçen bir yılda yapılmış olan eği­

tim faaliyetlerine yönelik bir bilanço vermiş­tir. Kurulan dernekler, derginin yaptığı işler,

çıkarılan kitaplar ve yapılan dağıtımlar, ço­

cukların, kızların ve kadınların eğitimine yö­

nelik gelişmeler üzerine değerlendirmeler ya­

pılmıştır. Örneğin, 1912 yılında eğitim ala­

nındaki gelişmeler şöyle özetlenmiştir:Türk Derneği, Türk Bilgi Derneği adında

yeni bir dergi yayınlamaya başlamıştır. İslâm Mecmuası adında Türklüğe ve İslâm’a hâdim

bir dergi yayınlanmaya başlanmıştır, Türk

Ocağında yapılan faaliyetler geçen yıllardan kat kat fazla olmuştur. Bu faaliyetlerden ba­

zıları, konferans, okuma yazma eğitimleri, farklı alanlarda açılan kurslardır. Türk Ocak­

ları vasıtası ile Anadolu’nun bir çok şehrinde Türk millî intibahının uyanması için çalışma­

lara başlanmıştır. Bu amaçla dergiler çıkarıl­mıştır. Bunların başında, Al Sancaklar, Türk

İlleri, Türk Çocukları, Tanlar, Anadolulular, Köylüler, Babalık, gelmektedir. Yeni Turan

adında Türklüğe fevkalâde yararlı bir kitap yayınlanmıştır. Türk tarihi ile ilgili telif ve ter­

cüme kitaplar basılmıştır. Çocuk edebiyatı ile

ilgili olarak Çocuk Dünyası adında bir mec­

mua çıkarılmaya başlanmıştır. Türk Yurdu Kitaphânesi adında Bab-ı Âli’de bir kitap

mağazası hizmete girmiştir...'3Eğitim çalışmalarına büyük önem veren

Türk Yurdu’nun teşebbüslerine 1912’de ku­rulan Türk Ocağı da büyük katkıda bulun­

muştur. Bu tarihten sonra dergi Türk Ocağı ile paralel çalışmalar yürütmüştür. Türk Yur­

du Cemiyeti’nin kuruluş amaçlarından biri,

Türklüğe hizmet edecek talebe yetiştirmek ve talebe yurtları yaptırmaktır’. Orenburglu

zengin bir Tatar Müslüman olan Mahmut

Bay Hüseyinov Osmanlı İmparatorluğu’nda ‘hayır işlerinde kullanılmak üzere’ büyük bir

miktar para bağışlamıştır.4 Bu paranın kulla­

nım hakkı Yusuf Akçura’da olduğu için o da eğitim hizmetlerine ağırlık vermiştir. Bu para

sayesinde dergiler çıkarılmış, konferanslar verilmiş, talebe yurdu yaptırılmaya çalışılmış,

kurslar açılmış, öğrencilere burslar verilmiş

ve öğrenci derneklerine yardımlar yapılmış­tır. Eğitim alanında yapılan çalışmaları beş

ana başlık altında şöyle toplamak mümkün­dür:

i. Talebe Yurdu Yapımı

Türk Yurdu Cemiyeti tarafından Rusya, Orta Asya ve diğer bölgelerden tahsil için İstan­bul’a gelen talebelerin ikamet edebîlecekleri

bir talebe yurdu yapmak için çalışmalara baş­lanmışsa da, bu teşebbüs başarıyla neticelen- dirilememiştir. Şehzâdebaşı’ında yapılması planlanan talebe yurdunun arsası alınmış,

mimarı tayin edilmiş ve projesi çizilmiştir. Bi­

nanın teknik sorumluluğunu Mimar Kema­leddin üstlenmiştir. Türk Yurdu’nun verdiği habere göre 1328/1912 Nisanında yurdun ihalesi yapılacaktır. Yurt, Osmanlı-Türk mi­

Bilge 50 Mart 2007 79

Page 82: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SII. Meşrutiyet Devrinde Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Yurdu Mecmuasının Eğitim Faaliyetleri ♦

Mustafa Gündüz

marisi tarzında ve mimarlık biliminin günün

şartlannda geldiği en üst seviyede inşâ edile­

cektir. Yurdun ısıtılması kaloriferle, aydınlatıl­

ması elektrikle olacaktır. Yurdun odaları, bu­

rada ikâmet edecek talebelerin çalışmaları­

na, sıhhatlerine, temizlik ve huzurlarına uy­

gun bir tarzda düzenlenecektir. Hamam,

banyo ve duş odaları gibi sıhhî bölümler ile,

spor salonları gibi, gençler için sağlıklarını

korumak, vücutlarını sağlıklı büyütmek için

gerekli yerler bütün detayıyla düşünülmüştür.

Dinî ve ahlâkî terbiyelerine, ilimlerinin arttı­

rılmasına hizmet edecek mescit, ders odala-

n, kütüphane, konferans salonu yurdun en önemli yerlerini oluşturmaktadır. Yapılacak

olan bu yurt, bu güne kadar yapılanlann en

birincisi ve en gözdesi olacaktır. 5

Talebe yurdunun gidişatı ile ilgili derginin

ilerleyen sayılannda bilgiler verilmiştir. Der­

gide talebe yurdunun temsili resmi yayınlan­

mıştır. 6 Bu aşamadan sonra inşaatın yapıl­

masına hızla başlanacağı bildirilmiştir. Bura­da inşaatın müteşebbisleri olarak Evkaf Na­

zırlığı ve Evkaf İnşaat Müdürüne bu hayırlı iş­leri yüzünden teşekkür edilmiştir. Bu haber­

den sonra yurdun inşaatı ve akıbeti hakkında hiçbir bilgiye ulaşılamamıştır. Bu teşebbüsün

gerçekleşmediğini Akçura yıllıkta belirtmiş­

tir.7

Türk Yurdu Cemiyeti’nin Talebe Yurdu Projesinin Maketi

2. Talebe Dernekleri

Türk Yurdu yazarları ve Türk Yurdu Cemiye­

ti mensupları tarafından farklı bir eğitim fa­

aliyeti olarak farklı şehirlerde talebe dernek­

leri kurulmuştur. Bu derneklerden bazıları

Türk Yurdu ile aynı adı taşımaktadır. Arala­

rında özellikle mâli yönden bir ilişkinin olup

olmadığına yönelik bilgilere dergilerde ulaşı­

lamamıştır. Türk Yurdunun bu derneklerle

ilişkisi hakkında elde edilen bilgiler kısa ha­

berlerle sınırlıdır. Burada görülen de, söz ko­

nusu derneklere büyük ilgi gösterilmesidir.

Bu dernekler ile Türk Yurdu arasında ciddi

olarak fikirsel işbirliği söz konusudur.

Osmanlı Devleti içinde çeşitli eğitim faali­

yetleri gerçekleştirmeye çalışan Türk Yurdu

Avrupa kentlerinde de benzer çalışmalar

yapmaya çalışmıştır. Türk Yurdu’nun İstan­

bul’da çıkmaya başlamasından kısa bir süre

sonra Lozan, Paris, Viyana ve Cenevre’de

Türk Yurdu' adında dernekler tesis edilmiş­

tir. Türk Yurdu tarafından bu öğrenci der­

neklerindeki talebelerin büyük küçük bir çok

problemiyle ilgilenilmiştir. Bu dernekler ve

yayınladıkları mecmualar sayesinde Avru­

pa’da Türklük bilincinin artmakta olduğunu

memnuniyetle belirten Türk Yurdu, buralar­

da ciddi bir “Türk diasporasının oluştuğunu

vurgulamıştır.”^ Bu derneklerden biri Türk

Yurdu’nda yayınlanmak üzere bir yazı gön­

dermiştir. Yazıda iki ay sonra kurulacak Türk

Talebe Derneğinin haberi verilmekle birlikte,

Lozan Türk Yurdu’nun nizâmnâmesi de gön­

derilmiştir. Nizâmnâme dergide yayınlanmış­

tır. Bu nizâmnâmeye göre Lozan Türk Yur­

du’nun amacı: “Siyaset değil, içtimâi Türk­

lüktür.”9

3. Türk Ocağı’nda Dersler

1912 yılından sonra Türk Ocağı, merkez bi­nasında Türk gençlerine Türklüğe hizmet

amacı ile millî, tarihî ve kültürel konularda

bilgiler vermek başta olmak üzere bazı faali­

yetler düzenlenmiştir. Konferans, özel ders

verme, mekteplerde talebelerin yerleştirilme­

si, İstanbul dışından gelenlere yurt vb. kala­

Page 83: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SII. Meşrutiyet Devrinde Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Yurdu Mecmuasının Eğitim Faaliyetleri ♦

Mustafa Gündüz

cak yer temin edilmesi, bunların başında gel­

mektedir. Alman Profesör Mösyö Hegel ile Kemani Zeki Bey tarafından musiki dersleri

verilmiştir. Yine Darülfünûn müderrislerin­

den Ahmed Agayef Bey, Ziya Gökalp, Köp-

rülüzâde Mehmed Fuad ve Yahya Kemal

Beyler tarafından okutulmak üzere din, me­

deniyet ve edebiyat tarihlerine ve içtimaiyata

dair serbest dersler açılmaya devam edilmiş­

tir.10 Halide Edib tarafından kadınlara yöne­

lik konferanslar düzenlenmiştir. Bunun dışın­

da halka ve Ocak mensuplarına farklı kimse­

ler tarafından konuşma, tartışma, müzakere

programlan tertip edilmiştir.

it. Usul-i Savtiye (Sesli Yöntem) İle Okuma

Yazma Öğretimi

Kırım Bahçesaray’da Türk Yurdu’nun ‘kar­

deşim’11 diyerek iftihar ettiği Tercüman ga­

zetesini çıkaran İsmail Gaspıralı 1911’de İs­

tanbul’a geldiği vakit, Kırım’da uygulamaya

başladığı Usul- Cedid hareketi içinde usûl-i

savtiye (okuma yazma öğretiminde Gaspıra- lı’nın tatbik ettiği bir yöntem) ile Türk genç­

lerine okuma yama öğretmesi ve eğitim ver­

mesi talebinde bulunulmuştur. O da bu tekli­

fi kabul ederek, kısa bir süre Türk Yurdu Ce-

miyeti’ne gelen talebelere ücretsiz olarak

eğitim vereceğini vaat etmiştir. Bu süre için­

de usul-i savtiye ile elif-be ve kıraat dersleri vereceğini bildirmiştir. Gaspıralı özellikle

Anadolu şehirlerinden gelen talebelerin ders­

lere katılmasını istenmiştir.12 Ancak dersle­

rin yapılıp yapılmadığı hakkında bilgi veril­

memiştir.

5. Kitap, Dergi ve Okul Tanıtımları

“Umumî bir menfaat ummadığı eserlerintahlil ve tenkidiyle uğraşmayı vakit öldür­

mek”13 telakkî eden baş yazar Akçura, Türk

Yurdu’nda özellikle eğitim içerikli dergi vegazetelere ayrı bir önem vermiştir. Y. Akçu­

ra II.Meşrutiyet dönemi basın hayatının bazıözelliklerinden bahsederken ‘gerekli gereksizbir sürü derginin ortalığı işgal ettiğini' dile

getirmiştir. Akçura’nın şu tasvirleri de II.Meş­

rutiyet basını hakkında hayli önemli bilgiler

vermektedir: ‘Maddî kazanç temin etmek,

kolay para kazanmak ya da yazılarını matbu

bir surette görmek hevesi ile bir araya gelen

birkaç genç hemen edebî, fennî, içtimâi bir mecmua, risâle çıkarıvermektedir. Bunların

çoğunun kökleşmiş bir amacı, gayesi ve mesleği yoktur. Bu dergilerin isimleri fikirle­

ri, yazıları, üslupları, renkleri, desenleri mo­daya göre, günden güne değişmektedir. Bir­

kaç gün yaşar ve ölmeye mahkûm olurlar.

Bu acele gelip gidişlerden fenâ bir iz kalacak­

tır.’14Akçura bu açıklamalardan sonra, Mektep

Müzesi adındaki bir derginin tanıtımını yap­

mıştır. Dergi, Ahmed Edip tarafından çıkarıl­

maktadır. Yazarları arasında Halide Edip,

Mehmed Habib Efendi, Nakiye Hanım, Ne­dim, bulunmaktadır. Mektep Müzesi ağırlıklı

olarak eğitim konularını işlemeyi gaye edin­

miştir. Türk Yurdu kitap tanıtım ve eleştirile­rinde bu kadar geniş bir yazıyı ilk defa Mek­

tep Müzesi’ne ayırmıştır. Yazıda Mektep Mü- zesi’nin eğitim ile ilgili yazıları tamamıyla in­

celenmiş ve üzerinde değerlendirme yapıl­

mıştır. Öncelikle derginin adı eleştirilmiş, Tükçe’ye uygunluk bakımından hoşa gitme­

diği ifade edilmiştir: “Mektep... Âlâ, lâkin ‘müze’ Türkçe’mizin henüz ısınamadığı, be­

nimsemediği kelimelerdendir. Mektep Müze­

si ismiyle nedense o kadar ünsiyet olunamı- yor. Halbuki biz bu pek sevdiğimiz mecmu­anın her cihetçe kusursuz olmasını diliyo­

ruz.”15 Derginin eğitim dünyası için ne ka­

dar önemli olduğu da şu sözler ile belirtilmiş­tir: “Satı Bey’in müdürlüğü zamanında İstan­

bul Darülmuallimîn’inin neşrettiği Terbiye ve Tedrisât mecmuasından sonra memleketi­

mizde en fâideli bir meslek takip eden mec­muanın Mektep Müzesi ile Çocuk Dünyası, olduğuna kailiz. Mektep Müzesi binasız, hu­dutsuz, serbest ve geniş bir mekteptir(....).

Mektep Müzesi’nin ciddî ve mizah resimleri,

resimli mecmuaları umumiyetle seçilmişler­dir. Hepsinden muayyen bir maksat, terbiye-

vî bir gaye istihraç etmek kabil oluyor.”16Mekteb Müzesi’nin milliyet ve ülkü görüş­

Bilge 50 Mart 2007 81

Page 84: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T İ C L E SII. Meşrutiyet Devrinde Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Yurdu Mecmuasının Eğitim Faaliyetleri ♦

Mustafa Gündüz

lerinin yanında eğitime verdiği değer üzerin­

de de durulmuştur. Eğitim konusu işlenirken

toplum, medeniyet ve eğitim ilişkisinin birbi­

ri ile olan irtibatı hakkında önemli değerlen­dirmeler yapılmıştır. Yeni gelişmekte olan

pedagoji ilminin önemine dikkatler çekilmiş­

tir: “Terbiye ve tedris mesailinin ilmî şekli

memleketimize henüz yeniden yeniye dâhil

olmaya başladı. Ceride ve risalelerimiz peda­gojiden nadiren bahsediyorlar. Pedagojiye

dair kitaplanmız ise, yok denecek kadar az­dır. Halbuki bizim gibi medeniyet-i hâzıramn

mühtedisi milletler çocuk mesabesindedirler.

Medeniyet yolunda ilerlemek, diğer kavimle-

rin seviyesine yükselmek için, usûllü talim ve

terbiye görmeye muhtaçtırlar. İbtidâi millet­lerin münevver tabakasına düşen en müs-

ta’cel ve en ciddi vazife, milletlerinin diğer

tabakalarına mürebbilik, muallimlik etmek­

tir.”1̂

Bunun içindir ki memleketin okumuş bey­

leri ve hanımlan, öncelikle nazarî ilimleri öğ­

renecekler, sonra da bildikleri ile halka yol göstereceklerdir. Şimal Türkleri böyle yap­

mışlar ve doğruyu bulmuşlardır. Osmanlı

toplumu olarak onlar örnek alınabilir.

Türk Yurdu İngiltere’de, Fransa’da ve Al­

manya’da yeni pedagojik usûllerle açılan

okulların tanıtımlarını da yapmıştır, i® Önce­

likle pedagoji biliminin Avrupa’da 19. yüzyı­

lın başlarında ciddî bir gelişme gösterdiği ve

geleneksel eğitimden faklılaştığı anlatılmıştır.

Bu farklılaşmanın temelinde eğitimin amacı­na yönelik yeni düşüncelerin ortaya çıkması gelmiştir.

Türk Yurdu, Türk Frobeli olarak niteledi­

ği Satı Bey’in kendi usûlüyle eğitim yapmak

üzere açtığı yeni okul hakkında bilgiler ver­miştir. Satı Bey, bu davranışından ve okula

verdiği addan dolayı Türk ve Türkçü bir şah­siyet olarak değerlendirilmiştir. “Yorulmak bilmeyen bu Türk Frobel’inin bu günlerde - kendileri ne derlerse desinler, Sâtı Bey bir

Türk’tür- yeni ve mübarek bir devre-i mesâ­

isi daha başlamakta olduğunu evrak-ı hava­disten haber alarak seviniyoruz. Selanik Fev- ziye Mektebi Encümen-i İdaresiyle birleşerek

‘Yeni Mekteb’ ve ‘Çocuk Yuvası’ -Bu unvan

Sâtı Bey’in hatta Türkçü olduğunu göstermi­

yor mu?- açıyor. Bir zamanlar Cavid Bey gi­

bi muallimleri bulunan Fevziye Mektebinin

Sâtı Bey gibi bir pedagogla birleşmesi, Türk

çocuklarının ‘kimseden ümid-i feyz etmeye­

cek, probal denilmeyecek’ kendi kendilerine

kâfi adamlar olmak üzere yetiştirileceğine

kuvvetli bir dâman demektir. ‘Türk Yurdu’,

çocuk yuvası ve yeni mektebe parlak bir is­

tikbâl, Sâtı Bey ve Fevziye mektebi idaresine

tam bir muvaffakiyet diliyor.”19Yusuf Akçura Satı Bey’e ayrı bir önem

vermektedir. Onun Darülmuallimin müdürlü­

ğünden istifa etmesi üzerine yazdığı yazıda

onun ölümünün bütün Türklere zararı doku­

nacağını belirterek üzüntülerini belirtmiş-

ür.20Eğitim ile ilgili Türk Yurdu’nun isteklerin­

den biri de Maarif Nezareti’nden olmuştur.

Nezaret tarafından İstanbul’daki fakir ailele­

rin ibtidâiyede okuyan çocuklarına ders ki­

tapları bedava olarak dağıtılacağı haberi ve­

rilmiştir. 21 Türk Yurdu bu uygulamanın Ana­

dolu'yu da kapsamasını istemiştir. Çünkü fa­

kir ailelerin çoğunluğu Anadolu’dadır. Onla­

rın da okumaya, yazmaya, öğrenmeye ziyâ­

de ihtiyaçları vardır.

Sonuç

Bu kısa yazıda da özet olarak görüldüğü gibi,

Türk Yurdu Cemiyeti mensupları ve Türk

Yurdu dergisini çıkarmaya başlayan II. Meş­

rutiyet dönemi Osmanlı aydınları, devletin ve

toplumun içinde bulunduğu bunalımdan bir

an önce kurtulabilmesi için öncelikli olarak

eğitime önem verilmesini ve kültürel çağdaş­

laşmanın gerçekleştirilmesini istemişlerdir.

Halkın ve yeni yetişen neslin nasıl bir muh-

tevâ ve hangi usuller çerçevesinde yetişeceği konusunda hem teori geliştirilmiş hem de bu teorilerin deneme uygulamaları yapılmıştır.

Bu tutum, toplumsal sorumluluğun ve aydın

duyarlılığının özgün bir örneğini teşkil et­

mektedir. İçinde bulunulan zor şartlar altında son dönem Osmanlı aydınları heyecanları,

82£B 8&Bilge 50 B gga Mart 2007

Page 85: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I CL E S II. Meşrutiyet Devrinde Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Yurdu Mecmuasının Eğitim Faaliyetleri ♦

Mustafa Gündüz

gayretleri, birikimleri ve devlet ve milletingelecek kaygıları yüzünden üzerlerinde

büyük bir sorumluluk hissetmişlerdir.

Notlar

1 Nafi Atuf, “Maarifimiz Hakkında”, Türk Yur­

du, 19 Mayıs 1332, C.5, S.110, s.94.

2 Nafi Atuf, “Seciye”, Türk Yurdu, 12 Şubat

1331, C.4, S.103, s.338.

3 A.Y., “1329 Senesinde Türk Dünyası”, Türk

Yurdu, 1 Mayıs 1330, C.3, S.64, s.280'den

özetlenmiştir.

4 “Resmimiz: Mahmut Bay Hüseyinof”, Türk

Yurdu, 14 Haziran 1328, C .l, S.16, s.274;

M. Fevzi Togay, Yusuf Akçura, Hayatı ve

Eserleri, Zaman Kitabevi, İstanbul 1944.S. 61; François Georgeon, Türk Milliyet­

çiliğinin Kökenleri (Yusuf Akçura 1876-

1935) Çev: Alev Er, İstanbul 1999, s. 69; Arai, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği,

İstanbul 1994., s.82.

5 “Talebe Yurdu”, Türk Yurdu, 22 Mart 1328,

C .l, S .10, s,169’dan özetlenmiştir.

6 “Resmimiz”, Türk Yurdu, 12 Temmuz 1328,

C .l, S .18, s.305-306, Yurdun temsili resmi

ekler bölümündedir.

7 Akçuraoğlu Yusuf, Türk Yılı, İstanbul 1928,

s.439.

8 “Avrupa'da Türk Talebesi”, Türk Yurdu, 13

Teşrin-i Evvel 1329, C.3, S.50, s.44.

9 “Türk Talebesi Derneği”, Türk Yurdu, 9

Şubat 1327, C .l, S.7, s.119-120.

10 “Türk Ocağı nın Dersleri”, Türk Yurdu, 3

Kanun-ı Evvel 1331, C.4, S.98, s.291-291.

11 Akçuraoğlu Yusuf, “İsmail Bey Gasprinski”,

Türk Yurdu, 6 Eylül 1328, C .l, S.22, s.369.

12 İsmail Gasprinski, “Türk Yurducularına”, Türk

Yurdu 23 Şubat 1327, C .l, S.8, s.132-133.

13 Akçuraoğlu Yusuf, “Mektep Müzesi”, ‘Türk

Yurdu, 5 Eylül 1329, C.2, S.48, s.446.

14 Akçuraoğlu Yusuf, “Mektep Müzesi”, 'Türk

Yurdu, 5 Eylül 1329, C.2, S.48, s.445-6’dan

özetlenmiştir. Bu türden yakınmalar dönemin diğer dergilerinde de bulunmaktadır. M. Âkif,

Celal Nuri, Abdullah Cevdet de II.Meşrutiyet

basınındaki niteliksiz yayınlardan şikayet etmiş­

lerdir.

15 A. Y. “Mektep Müzesi”, ‘Türk Yurdu, 5 Eylül

1329, C.2, S.48, s.448.

16 A. Y., “Mektep Müzesi”, ‘Türk Yurdu, 5 Eylül

1329, C.2, S.48, s.446.

17 A. Y., “Mektep Müzesi”, ‘Türk Yurdu, 5 Eylül

1329, C.2, S.48, s.447.18 Mustafa Rahmi Balaban, “Yeni Terbiye Usûl­

leri”, Türk Yurdu, 25 Şubat 1331, C.4,

S. 104, s.348.

19 “Yeni Mekteb ve Çocuk Yuvası”, Türk Yurdu,

19 Şubat 1330, C.4, S.78, s.71.

20 Akçuraoğlu [Yusuf], “Sâtı Bey’in İstifası”, Türk

Yurdu, 22 Mart 1328, C .l, S.10, s.169.

21 “Medeniyet ve Maarif Haberleri”, Türk Yurdu

15 Eylül 1332, C.5, S.118, s.214.

Bilge 50 Mart 2007 83

Page 86: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Karapapaklarda Nevruz Şöleni

Ali Şamil HÜSEYNOĞLU

Yard. Doç.Dr. Ramazan KARAMANTürkiye Türkçesine Aktaran

Hitit Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Türk-tslam Sanatlan ve Tarihi Öğretim Üyesi

Özet : Karapapaklarda Nevruz astronomik takvimle gece ile gündüzün

eşitlendiği zamanda kutlanmıştır. Sovyetler Birliğinde Türk toplulukları yö­

netime boyun eğse de geleneğini terk etmedi. Yasaklara rağmen Nevruz

bayramı her yıl evlerde kutlandı.

Kaynaklarda Karapapaklar, Karabaşlar vs. isimlendirilen toplulukların ye­

ni yılı kutlamalan ile Azerbaycan bayram törenlerindeki benzerlik dikkat çekiyor.

Anahtar Kelimeler: Nevruz, Yılbaşı, Karapapak, Karabaş, Sümer, Türkler.

Abstract: Navruz in Garapapag is celebrated on March 21 by the chro-

nology of Christianity and at the time of the so- called vernal equinox

when day and night are equalized by the astronomik calendar.

Though the Turks people submittedvto the goverment they did not bre-

ak their tradition İn the Soviet Union. İn spite of the prohibitions The

Navroz holiday was celebrated annualy at every home.

İn sources similiraty between New Year celebrations of the people called

garapapag, garabashes, and this day celebrations in Azerbaijan drew at- tention.

Key Words: Navruz, New Year, Garapapag, Sümer, the Turks.

Sovyetler Birliğinin çöküşü millî şuurun

uyanmasına, insanlarda millî benliğin gelişmesine elverişli şartlar meydana

getirdi. Uzmanlar da meraklılar da coşkun

bir sevgiyle mensup olduğu halkın tarihini,

edebiyatını, medeniyetini araştırmağa başla­dılar. Onlar sanki, dış baskıların uzun yıllar

bu sahada yarattığı boşluğu doldurmağa gi­riştiler.

1985-1989 lu yıllarda ister tarihten, ister­se törelerden söz eden yazılarda bir tedbiri

elden bırakmamak düşüncesi vardı. Bunu Nevruz bayramı ile ilgili yayınlanmış onlarca makalede de açıkça görmek mümkündür.

Yazılarda esas dikkat şuna yönelir ki, Nevruz bayramının İslam dini ile hiçbir bağlılığı yok­

tur. Bu bir tabiat hadisesinin- baharın, yazın gelişinin, tabiatın uyanmasının insanlar tara­

fından kutlanmasıdır.

19901ı yıllardan sonra yayınlanan maka­

lelerde ise Nevruz bayramı ister dinî, ister mi­tolojik, ister etnoğrafık yönden araştırılsın,

biraz da kesinlikle diyebiliriz ki, bazı yazarlar,

aşınlığa kaçarak ilmî esastan uzak teşebbüs­

lerden hareketle makaleler yazdılar.

Dikkati çeken cihet şudur ki, Sovyetler

Birliğinde yaşayan Türk- Müslüman araştırı­

cılar rejimin korkusundan Nevruz bayramı­

nın araştırılmasına dikkat edememişlerse de,

Türkiyeli araştırmacılar üzerinde baskı yok idi. Ancak, onlarda da bir suskunluk vardı.

Türkiye’de Nevruz bayramına dikkatin art­ması, Sovyetler Birliğindeki ilgi ile aynı za­

mana düşer.

Öte yandan kısa sürede hem Türkiye’de, hem eski Sovyetler Birliğinin Müslüman

84A

Bilge 50 f f îf â s Mart 2007

Page 87: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SKarapapaklarda Nevruz Şöleni ♦ Ali Şamil Hüseynoğlu

halkların yaşadıkları bütün bölgelerde onlar­ca ilmî konferans yapılmış, Cumhuriyetlerin

genelinde Nevruz bayramı resmî devlet bay­

ramı gibi kutlanmaya başlanmıştır. Yine, 10-

12 yılda Nevruz bayramı ile ilgili yayınlanan

makaleler toplansa, ciltlerle kitap olur. Son

zamanlarda yayınlanan araştırmalarda Nev­

ruz bayramının tasviri ve mitolojik köklerine

dikkat çekilmesi başta gelmektedir. Okuyu­

cuya öyle gelir ki, Nevruz bayramı ile ilgili

her bir mesele öğrenilip, araştırıldı.Probleme çeşitli yönlerden yaklaştığımız­

da daha öğrenmediğimiz çok mesele ortaya

çıkar. Her bir halk onunla aynı bölgede kom­

şu gibi veya karışık hâlde yaşayan halkların

dilinden, medeniyetinden, töresinden neşe

alır ve onlara da neşe verir. Bu karşılıklı tesir,

dillerin, medeniyetlerin, edebiyatların zen­

ginleşmesine hizmet eder.

Nevruz bayramı ile ilgili materyaller topla­

nırken ve araştırmalar yapılırken bölgeselliğe

daha çok dikkat edilir. Fakat biraz dikkatli

yaklaştığımızda aynı bölgede yaşayan, aynı

milletten olan iki komşu kentin sakinlerinin

lehçelerinde farklar olduğu gibi, onlann Nev­ruz bayramını kutlamalarında da kabarık gö­

rünmeyen farklar da ortaya çıkar. Bu kısmı,

hissolunmaz farklar, toplumun mensup oldu­

ğu etnosun geçip geldiği çağlara, tarihî yola

ışık tutar. İşte buna göre de Türk halkların

soy kökünde ortak olan etnoslardan birinin

-Karapapaklar’ın- Nevruz bayramını nasıl

kutladıklarına dikkat çekmeye çalışacağız.

Karapapaklar hakkında hacimli eserler­

den olan Azerbaycan Sovyet Ansiklopedisi­

nin III.cildinde şöyle yazılıdır: “AzerbaycanlI­

lar’ ın etnografık grubu. Azerbaycan SSR-

inin batısında ( esasen Kazak bölgesinde),

kısmen Gürcistan, Ermenistan SSR-de, çok büyük kısmı hariç de (Türkiye ve İran’da) ya­

şıyor. SSRÎ- de yaşayan Karapapaklar, Azer­

baycanlIlarla kaynaşıp karışmışlar. Yaşayışla­

rındaki bazı yerli özellikler yavaş yavaş orta­

dan kalkmıştır.Karapapaklar, Türkiye ve İran’a 19. asrın

öncelerinde göçmüşler. Onlar ekincilik ve

kısmen hayvancılık ile meşgul olurlar; zengin

halk edebiyatlan vardır. Dindar Karapapak­

lar Müslümandırlar. Azerbaycan SSR Kazak

bölgesindeki Karapapak kentinin adı Kara-

papakla alâkâlıdır.” (Azerbaycan Sovyet

Ans. 1979: 64)

Bu bilgilerdeki Rusya stratejilerinin esaret

altına aldıkları halkları eritmek siyaseti üze­

rinde genişçe durmayacağız. İşgal ettiği böl­

gelerdeki Türkleri Tatar, Özbek, Kazak, Kır­

gız, AzerbaycanlI, Kumuk vs. diye ayırdığı

hâlde “Karapapakların AzerbaycanlIlarla

kaynaşıp kanşmaları, bazı yerli hususiyetleri­

ni yavaş yavaş aradan kaldırmalari’nda bir

satır altı üzüntü hissi gizlidir.Soy kökümüzde ortak olan her bir Türk

grubunu ayrı bir halk gibi ayırmaya çalışan

Rus stratejileri, Sovyetler Birliği döneminde

sözde Çar ideolojisini inkâr etseler de uygu­

lamalarında aynı siyaseti devam ettirdiler.

Hatta, 1926 yılında halkın nüfus sayımında Ermenistan SSR- de Karapapaklar ayrı bir

halk gibi gösterilirdi. Onların Gürcistan’da ve

Azerbaycan’da yaşayan soydaşları ise Türk

gibi takdim edilirdi.

Soy kökümüze ortak olan Karabörklüler, Karagalpaklar, Karapapaklar, Karagözlüler

vs. gruplar hakkında tarih kitaplarında da, is­

terse de sorgu kitaplarında da hayli bilgi var.

(Dünya Halkları 1998: 93) Birbirinden az

çok farklı olmasına bakmayarak, biraz dik­

katli okuyucu börk, papak, kalpak sözünün

aynı olduğunu gördüğü gibi, bu ad altında ta­

nınan soyun da tarihte geçtiği yolun aynılığı­

na şahitlik eder. Buna göre de bu mesele

üzerinde genişçe durmayacağız.

Saygı değer araştırmacımız Fahreddin

Kırzıoğlu’nun Karapapaklarla ilgili çok de­

ğerli eserleri olduğuna göre, bu konuya da

dokunmayacağız. Burada küçücük meseleyi bilim adamlarının dikkatine sunmak istiyo­

rum.Son zamanlar eski metinlerin okunuşu ile

ilgili değerli eserler yayınlandığından en ta­

nınmış araştırmacılarımızın, ilimde nüfuz sa­hiplerinin eserlerine de yeni bakışla bakma­

nın gerekli olduğunu düşünüyorum. Sayın

Muazzez İlmiye Çıg’ın “Şumerli (Sümerli) Lu-

Bilge 50 r a S a Mart 2007 85

Page 88: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T İ C L E SKarapapaklarda Nevruz Şöleni ♦ Ali Şamil Hüseynoğlu

dingirra” kitabında şöyle yazılıdır: “Benim

şehrim Nippur’u bütün tanrılanmızın babası

ve kralı olan yüce Enlik kurmuş. Biz “Kara-

başlılar’ın bir kısmını buraya yerleştirmiş.

Geri kalanlar da öteki tanrılarımızın kentleri­

ne dağılmış. Her kentimiz bir tannnın dene­

timi ve koruması altındadır. “Biz, Karabaşlı-

lar” deyince şaşırdınız herhalde: Haklısınız. Kuşkusuz, biraz garip bir ad, bir ulus için.

Nereden kendimize bu adı vermişiz diye yap­

tığım araştırmalar ve söylentilerden çıkardı­

ğım sonuca göre; atalanmın buralara göç et­

meden önceki oturdukları yerlerdeki komşu

topraklarda san saçlı, mavi gözlü insanlar ya­

şıyormuş. Herhalde onlardan kendilerini

ayırmak için bu adı koymuşlar. Sarı saçlı,

mavi gözlü insan nasıl olur, bir türlü gözüm­

de canlandıramıyorum! Pek hoş olacağını da

düşünmüyorum. Benim ülkemde böyle birisi­

ni hiç görmedim. Biz kara saçlı, kara gözlü­

yüz, fakat sakın derimizin de kapkara oldu­

ğunu sanmayın. Biraz buğday rengine ben­

zer tenimiz.”

Nippur’a değişik birçok insan dolu. Hep­

si de “Nippurlu’yum diye öğünmek için geli­

yor. Çünkü Nippurlu olmak, burada yaşa­

mak büyük bir gurur kaynağı ülkemizde. O,

Şumerin (Sümerin) başta gelen kenti, fakat

onu başkent olarak düşünmeyin.” (Çığ

2000:64)

Ludingirra’nın Karabaşlar diye tanıttığı

halkın Karapapaklarla aynı olduğu hükmünü

vermek güç olsa da, benzerlikleri inkâr et­

mek de mümkün değil. Bu benzerlik yalnız

ad benzerliğinde değil. Ludingirra’nin tasviri­

ne gelin dikkat ederek: “Biz kara saçlı, kara

gözlüyüz, sakın derimizin de kapkara olduğu­

nu sanmayın. Biraz buğday rengine benzer

tenimiz” yazıldığı zamandan bin yıllar geçse

de, sanki bizleri tasvir ediyor. Kıpçak köken­

li saydığımız Karapapaklar da, Karakalpaklar da, Karagözler de aynı görünümdedirler. Bir başka meseleye dikkat çekelim: Bu gün han­

gi Türk toplumundaki insanı dinlesen, baba­

larının oraya başka yerden geldiklerini söylü­

yorlar. Ludingirra’da dört bin yıl öncesini ya­zıyor: “Biz Karabaşlar deyince şaşırdınız her­

halde, haklısınız kuşkusuz. Biraz garip bir ad,

bir ulus için. Nereden bu adı kendimize ver­

mişiz diye yaptığım araştırmalar ve söylenti­

lerden çıkardığım sonuca göre, atalarımın

buraya göç etmeden önceki oturdukları yer­

lere komşu topraklarda sarı saçlı, mavi gözlü

insanlar yaşıyorlarmış.”

Ludingirra sanki Şumer devrini- 4 bin yıl

öncesini değil, XI. yy.’ın Kıpçak Çölünü,

orada Karapapaklarla Slavların komşu yaşa­

dığı zamanı tasvir etmekte. Lüdingirra’nın

yaşam öyküsünde üç hususa dikkat çekiliyor:

1. “Onlar oyun oynayıp giderken, birden

bire garip giysiler içinde, bazıları maske tak­

mış, bazıları yüzlerini, gözlerini boyamış biri-

leri giriverdi alana hoplayıp zıplayarak, takla

atarak, birbirlerinin üzerine binerek türlü

maskaralıklar yapmaya başladılar. Herkes

gülmekten katılıyordu.” (Çığ 2000:19)

2. “Evlerde güzel yemekler pişirildi, bere­

ket ve bolluk gelsin diye daha çok yumurta

ve yumurta yemekleri yapıldı. Herkes neşe

içindeydi, mutluluktan âdeta uçuyordu.” (Çığ

2000: 21)

3. “Bu ara şunu söylemeden geçemeye­

ceğim, biz ozan ruhlu bir milletiz, herhalde

her konuyu şiir şeklinde yazmaktan hoşlanı­yoruz.” (Çığ 2000:21)

Birincide sanki Ludingirra bu güne kadar

yaşayan “Kosakosa oyunu”nu tasvir ediyor.

İkincide çok yumurta ve yumurta yemekleri

pişirmek, ya da Nevruz bayramı arefesinde

yumurta dövüştürmekten tutmuş, ta yumurta

boyamağa kadar geçen bir merasimi hatırla­

tıyor. Bu gün de dünyanın pek çok halkı

Türkleri şair halk kabul ediyor.

Şumerlerden günümüze kadar gelip ge­çen şekilleri inceleyen sanatçılar şu kanaatte­

dirler ki, onların başlanndaki saçlarının uzan­

tısı değil, başlarına konulmuş ince yünden

dokunmuş papaklardır. Bu fikir şunu gösteri­yor ki, Karabaşlar böyle. Karapapaklar da aynı anlamdadır.

Karapapak, Karabaş benzerliği bize Nev­

ruz bayramını Iranlılar’ın tesiri altında Türk-

ler’in kutladığı hükmünü verenlere biraz dik­katli olmalarını hatırlatır. Şöyle ki, son yıllar­

86 Bilge 50 Mart 2007

Page 89: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SKarapapaklarda Nevruz Şöleni ♦ Ali Şamil Hüseynoğlu

da Bakü’nün 60km. uzağındaki Kobustan

taşyazıt abideleri, araştırmacıların dikkatini

kendisine daha çok çekiyor. Bu taş üstüne

yapılmış resim ve yazılarda baharın gelişini

yansıtan tasvirlerin olduğunu söyleyen araş­

tırmacıların sayısı günden güne artıyor. Biz

ise onlardan yalnız biri- merhum Doçent

Hikmet Mehmetzâde'nin fikirleri ile sizleri

tanıştırmakla yetineceğiz.

Teknik ilimler doktoru, elektroniğin temel

esaslarını öğrenen araştırmacı Hikmet Meh-

metzâde şöyle yazıyor: “Görüldüğü gibi, Ya-

zılıdağ’daki (yazar, Kobustan’daki Yazılıdağ’ı

kastediyor.) 14 numaralı taşın üzerinde Nev­

ruzun gelişi sahnesi yansıtılmıştır: Güneş,

koç burcuna dahil olur (girer), önce boğa,

sonra ise maral burçları ufuktan çekilip yok

olurlar. Ellerini yukarı kaldırmış boynuzlu

antrokomorf tasviri ise koç burcu görüntü­sünde tasvir olunan Gök- tanrı’nın kendisidir.

Yüzünü kara renkli marala tutan Tanrı, elle­

rini yukarı kaldırıp her iki eli ile maralı kor­

kutarak, onu kovuyor ve böylelikle yeniyılın

uğurlu gelişini sağlıyor. Göründüğü gibi, hele

I.Bin yılın ortalannda Yazılıtaşta Nevruzun

gelişini yansıtan insanlar Gök hakkında et­

raflı astronomik bilgilere sahip olmuşlar­

dır. "(Mehmetzâde 2000:120)

Miladî XI. yüzyıldan başlayarak, Kaf-

kas'da Kıpçaklar’ın sayısı artmaya başladı.

Buna doğal bir artış değil, bugünkü Rus­

ya’nın güneyinde- Eski Aşağı-Kıpçak olarak

adlandırılan çölden toplu halde davet edilme­ler sebep oldu. Oğuzların ilerleyişleri karşın­

da baş edemeyen Gürcü çarları, onlara karşı dövüşmek için öz soydaşlarını davet ettiler.

Böylelikle, yeni gelen nesil burada zayıfla­

mış, erimeye doğru giden Türklerle birleşe-

rek güçlü harp kuvveti oluşturdular ve Oğuz­larla uzun müddet savaştılar.

Aşağı- Kıpçaktan davet edilen Kıpçaklar

pek çok gruplardan ibaret idi. Bu topluluklar arasında Karapapakların nüfusu değişik za­

manlarda kâh zayıflamış, kâh da güçlenmiş­ti. 19. yüzyılda Karapapak iline (topluluğuna)

aşağıdaki gruplar dahil edilir:Büyük Çobankara (159 aile, 988 kişi),

Saraşlı (90 aile, 541 kişi), Demirçiler (31 ai­

le, 228 kişi), Kerimbeyli (55 aile, 357 kişi),

Kafarlı (58 aile 652 kişi), Şeyhler (34 aile

232 kişi), Karabağlı ( 12 aile, 68 kişi), Cafer-

li (16 aile, 82 kişi), Ali- Şerurlu ( 12 aile, 75 kişi), Ködekli ( 24 aile, 158 kişi), Cam Milli

(10 aile, 65 kişi), Çahırlı (57 aile,-308 kişi),

Kerkibaşlı (13 aile, 72 kişi). (Şopen 1852 )

XVII. yüzyılın sonlannda Safevîler, Kaf-

kaslar’da mevkilerini güçlendirmek ve Os-

manlı Devletini bölgede sıkıştırmak için He-

madan etrafından Karapapakların bazı grup­

larını Kafkaslar’a göçürmüştüler. Böylelikle,

XI. yüzyıldan başlayarak şimdiki Ermenistan

Cumhuriyeti’nin arazisinde, Gürcistan Cum-

huriyeti’nin doğusunda, Azerbaycan Cum-

huriyeti’nin batısında- yani belirli bir bölgede

Karapapaklar toplu olarak yaşamışlar. Böl­

gede yüz yıllar boyu onlara karşı çıkacak bir

güç olmadığına göre öz soydaşlan ile savaş­

mışlar.

Günden güne güçlenen Rus Ordusu, Kaf­

kaslar’a ilerlediğinde Karapapaklar, onlara

karşı şiddetli direniş göstermişti. Lâkin bu di­

reniş Türklerin bir millet olarak yaşlanan, çö­

ken, Rusların ise yükselen zamanına denk

düştüğünden, ne kadar liyâkatle savaşsalar

da, yenilgiden yakalarını kurtaramamışlardır.

Savaşlarda üstün gelen, Osmanlı ve Ma­

car Devletlerini mağlup ederek onları aşağı­

layıcı barış antlaşmaları yapmaya mecbur

eden Rusya, Karapapaklan toplu yüzyıllar

boyu yaşadıklan bölgeden çıkarmıştır. Onla­

rın bir kısmı savaşa savaşa güneye çekilmiş,

Osmanlı ve Macar Devletlerinin topraklarına

yerleştirilmişlerdir.

Macar Hânedanı’nın Veliahdı Abbas Mir-

zâ 1828’de Türkmençay Antlaşmasından

sonra onları Sulduz mahallinde (şimdiki Na- geday’da) yerleştirmişti. Karapapaklar’ın Os-

manlı Devletine göçleri ise 19. yüzyılın önce­lerinden başlasa da, 20.yüzyılın 20. yıllarına

kadar (1948 yılına kadar devam eden tek tek

göçleri dikkate almıyoruz) devam etmiştir. Çarlık Rusyası’nın yöneticisi t. Şopen’in

1831 yılında yaptığı nüfus sayımında yalnız

Erivan Hanlığı topraklarında Karapapakların

Bilge 50 Mart 2007 87

Page 90: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SKarapapaklarda Nevruz Şöleni + Ali Şamil Hüseynoğlu

sayısı 8445 idiyse de (Şopen 2000) Erme­

nistan SSR-in 1926 yılında halkın nüfus sa­

yımında onlann sayısı 326’ya inmiştir.

Sovyetler Birliği, sınırlannı kapatarak,

kendini demir halkaya bağlayarak Karapa-

pakların da akrabaları, soydaşları ile alâkala­

rını kesse de, onlar kendi âdet- anânelerini unutmamışlardır. Bunu onların Nevruz bay­

ramı merasimlerini kutlamalarında da açıkça

görmek mümkündür. Onların Nevruz bayra­

mı merasimleri Bayat, Kayı, Kaçar, Afşar,

vb. boylarına ait olandan o kadar da farklı

değildir. Onlar da çarşambalan kutluyorlar,

tongal (ateş) yakıyorlar. Bu günde su üstün­

den atlanır, kulak falına çıkılır vs.. Bütün bu

benzerlikleri söyleyerek vaktinizi almayaca­

ğız. Karapapaklarda farklı görünenlere dik­

kati çekmeye çalışacağız. Bunlardan birisini

“baca ile danışmak", diğeri ise ruhlara "Kuş

gibi münâsebet beslemek” olarak adlandıra­

cağız.

Çarşamba akşamı (Karapapaklar’ın yaşa­

dığı bölgelerde bu güne “Tek günü”de deni­

lir.) karanlık bastığında bazen bir kişi, nispe­

ten yürekli bir kadın evin tandır damına gi­

der, bacanın karşısında durup şöyle dermiş:

“Ay Baksıhanım, Hacı Kerim sağ olsun, ba­

na kardaşımdan, atamdan bir haber...” Güyâ

bu zamanda bacadan ses gelirmiş. Hemen

kadın niyet edip yatarmış. Eğer iyi rüya gö­

rürse, onun niyeti kabul edilmiş sayılırmış.

(Semimi, şahsî arşiv:3)

Burada bir meseleye dikkat çekelim. İster

Ağbaba’da, ister Göyçe de, ister Nagedey’da

tandır toprağa bastırılmış, yani yerin altında

olur. Baca ise tandırda yanmaya elverişlidir.

Yâni oraya hava sağlayan bir borudur. Sanki

baca yeraltına uzanmış bir yoldur. İnsanların

niyet edip, bacaya sözlerini söylemesi onla­

rın yer altı dünyasının varlığına inanma za­

manından kalma mıdır ki?! Eski kamlara- şa- manlara göre ruhlar yer altında yaşıyordu. Yeraltında yaşayan ruhlara sözünü, sesini du­

yurmak için baca, yani tandınn borusu bir araç mı kabul ediliyor?!

Başka bir misâl, -ruhlar hakkında çoğun­lukla dinlerde geniş bilgiler var. Karapapak­

lar da 700- 800 yıldan fazladır ki, İslamı ka­

bul etseler de onların Nevruz bayramındaki

ruhlarla münasebeti Samanlıktaki münase­

bete benziyor. Karapapaklarda Nevruz bay­

ramının son çarşambasında kendinden olan­

ları ziyarete gelmiş ruhlar, kuş gibi tasavvur

edilir. Aynı akşam ölü bayramı gibi kabul edi­

lir. Meselâ: “Ölü bayramı Nevruz bayramının

son çarşambası olur. Ölü bayramında ev-

eşik temizlenir, yorgan- döşek eşiğe dökülür.

Tandır damının duvarları hal hal unlanır.

Evin damları boyanır. Bayram günü evde gü­

zel yemek, çörek pişer, yedi çeşit meyve alı­

nır. Öğle vakti kimin yeni cenazesi varsa,

toplanıp kabrinin başına gidilip ağlanır. Son­

ra eve gelip, güzel yemekler verilir. Akşama

yakın, bütün evlerde güzel bir helva yapılır,

aş pişirilir. Bunu şuna göre yapıyorlar ki; ölü­

lerin ruhu eve geldiğinde pis olup da ruh git­

mesin, mutlu gitsin. Ölülerin ruhlan akşam karanlık düşmeden gelip-gider. Ola ki, bu va­

kitte evden koku çıka. „

Başka bir metinde ise bu merasim biraz

değiştirilir: “Ahırıncı (son) tek günü her evde

ocakda kazan asarlar, ataların ruhları yadedi-

lir. Çünkü, bu gün ataların ruhları bacaya do­

lanır, eve dikkat ederler, evde bu vakitte ka­

zan asılmaması, her zaman evin etrafına do­

laşan ataların ruhuna hoş gelmediğinden o gücenir, bir daha kendi ocağının başına do­

lanmağa gelmez. (Semimi, şahsî arşiv: 7)

Karapapaklar’ın yaşadığı bazı bölgelerde

kulak çarşambası adlandırılan çarşamba ak­

şamı aş, sebze pişirip damın üstüne çatıya

koyarlar. Kuş gelip niyet için konulmuş aş­

tan, sebzeden hangi tarafa yaparsa, niyet

eden insan sevgilisini, dileğini hemen o tara­

fa aktanrdı. (Semimi, şahsî arşiv: 3)

Bütün bunlar şunu gösterir ki, Karapa­

paklar Nevruz bayramını kutlarken eski çağ­

lardaki inançlardan bu gün de faydalanıyor­lar. Kamlık inançlannın Nevruzla benzeşme­si hiç de rastlantı değil. Günümüzde de Tu-

valılar, Altaylılar bizim Novruz bayramı gibi

kutladığımız bayrama “Çildayak bayramı”,

“Yılbaşı” ile benzerine, “Kamlık bayramı” da diyorlar. (Yuguseva 2000:166 )

88 Bilge 50 Mart 2007

Page 91: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SKarapapaklarda Nevruz Şöleni ♦ Ali Şamil Hüseynoğlu

Sonuç olarak şunu da diyebiliriz ki, dünya

ile ne kadar kaynayıp- karışşak da, komşu

topluluklardan ne kadar öğrensek de davra­

nışımızda, bilgimizde, merasimlerimizde

uzak geçmişimizde ne var ise onu yaşatıyo­

ruz. Bu küçük, belki de ilk bakışda dikkati

çekmeyen ayrıntılar toplumumuzun tarihî

yolunu aydınlatabilecek, ipucu olabilecek

kaynaklar, yeter ki, korunabilsin.

* Mersin Valiliğince 21 Mart 2003 tarihinde

Mersin Kültür Merkezi Konferans Salonunda

düzenlenen Nevruz Panelinde Ali Şamil Nüsey-

noğlu’nun “Qarapapaqlarda Novruz Şöleni

(Karapapaklarda Nevruz Şöleni)” ismiyle Azer­

baycan Türkçesinde sunduğu tebliğdir.

Kaynaklar

Azerbaycan Sovyet Ansiklopedisi, c.,111, Bakü,

1979, s.64.Dünya Halkları (Ansiklopedik Bilgi Kitabı),

(1998), Bakü: Azerbaycan İlimler Akademisi

Yay.

Çığ, Muazzez İlmiye (2000), İstanbul: Şumerli Lu­

dingirra (Geçmişe Dönük Bilimkurgu) Analiz

Basım Yay.

Mehmetzâde, Hikmet (2000), Bakü: Kitabi Dede

Qorqud ve Soykökümüzün Qaynaqları,

Şopen, 1. (1852), Sankt- Peterburg: Rus İmparator­

luğuna Katıldığı Dönemde Ermenistan Böl­

gesinin (Erivan Eyaletinin) Tarihi Abideleri,

Tacir Semimi, “Şahsi arşivi, Novruz Merasimleri

(daktilo yazısı) s.7.Yuguşeva, Nadya (2000), Ankara: “Altay Türk-

menlerinde Hakaslarda Cildayak” Uluslar

arası Nevruz Sempozyumu (Bilgi Şöleni) Bil­

dirileri, s. 166.

Sat'iyyliddîn-i Urmevî

ve

Şerefiyye Risâlesi

Bilge 50 Mart 2007 89

Page 92: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Atatürk Kültür Merkezi Basın Açıklaması

21 M art “Küresel Isınmayla Mücadele 6ünü" OlsunNevruz, baharın ve yeni yılın başlangıç günü olarak, Çin'den Avrupa içlerine kadar Ku­

zey yarımkürede yaşayan topluluklarda farklı isim ve şekillerde kutlanılan, insanlığın bildiği en eski bayramlardan biridir. Bu gün, bilhassa doğayla iç içe yaşayan, hayvancılık ve çiftçilikle uğraşan topluluklar için, uyanışın, bolluk ve berekete kavuşmanın kısacası yeniden dirilişin sembolüdür.

21 Mart'ta, kuzey ve güney yarımkürede geceyle gündüz eşitlenir ve bundan sonra güneş kuzey yarım küreyi ısıtmaya başlar. Baharın başlangıç tarihi olarak, 21 Mart, Ru­mî Takvime göre ise 9 Mart yaygınlık kazanmış ve bu gün birçok toplulukta yeni yılın baş­langıcı olarak kabul edilmiştir. Türklerin uzun süre kullandığı 12 Hayvanlı Türk Takvi­minde de yılın başı, 21 Mart'tır.

Antik dönemden beri Eski Ön Asya ve Orta Asya'da yaygın olarak kutlanan bu gele­neği, sadece bir kaynağa bağlamak bilimsel olarak mümkün değildir. Baharın gelişi, ku­zey yarımkürede yaşayan bütün toplulukların kutladığı; birbirlerinden çok farklı kültür­leri ortak bir paydada buluşturan uluslar üstü bir gelenektir. Her topluluk, bu önemli güne dinî ve mitolojik anlamlar yükleyerek asırlardır yaşatmaktadır.

Nevruz, daha çok kendi içinde iklim özellikleri bakımından belirgin bir farklılık gös­termeyen, azalan yiyecekler, tükenen yakacaklar karşısında bolluk ve bereket günleri­nin dört gözle beklendiği Türk topluluklarında ve yakın komşularında, daha farklı bir coşkuyla kutlanmaktadır. Hun Türklerinden itibaren farklı isimlerle kutlanan bugün, Os- manlı döneminde Nevruz Bayramı olarak kutlanmış; X IX . yüzyılın sonlarından itibaren ise Anadolu ve Rumeli coğrafyasında yerini ölümsüzlük suyunu içtiklerine inanılan Hızır ve İlyas'ın buluştukları tarih olan Hıdrelleze (6 Mayıs) bırakmaya başlamıştır. Millî Mü­cadele yıllarında ise, bizzat Atatürk'ün katıldığı törenlerle, vatanın düşman işgalinden kurtuluşu Türklerin Ergenekon'dan çıkışına benzetilerek, yeniden diriliş bayramı olarak kutlanmıştır.

Zaman değiştikçe, baharın gelişine yüklenen misyonlar ve ona verilen önem de değiş­mekte; insanlar için önemli günler sıradan törenler hâlini alabilmektedir. Kent hayatın­da bu tür günlerin önemini yitirdiği, köy ve kasaba hayatında da eski canlılığını kaybet­tiği bilinen bir gerçektir. Birçok farklı kültür ve ulusu, ortak bir paydada buluşturan nadir günlerden bir olan nevruz / yeni gün geleneğinin, kültürel değişimler karşısında yaşatılabilmesi, ona eskiden olduğu gibi zamana uygun işlevler yüklenmesiyle mümkün­dür.

Günümüzde, bahar/nevruz bayramını dolayısıyla insanlığı tehdit eden en önemli olgu, kültürel değişimler ve kentleşmeden ziyade küresel ısınmadır. 2007, tarihin şahit oldu­ğu en sıcak kışın yaşandığı bir yıl oldu. Atatürk Kültür Merkezi olarak, doğanın canlanı­şını, bolluk ve bereketi temsil eden ve birçok ulusta bahar bayramı, doğanın yeniden canlanış günü olarak kutlanan aynı zamanda “Dünya Su Günü" olan 21 Mart'ın; önce ülke­mizde sonra da dünyada "Küresel Isınmayla Mücadele" günü olarak kutlanmasının doğru olacağını düşünüyoruz. İnsanlık, belki bu gün vesilesiyle oluşacak duyarlılıkla doğal den­geyi koruyarak; hem bu günleri coşkuyla yaşatabilir hem de asırlarca baharın bolluğunu, bereketini cömertçe yaşatan ihtiyar dünyaya karşı borcunu ödeyebilir.

Prof. Dr. Osman HORATAAtatürk Kültür Merkezi Başkanı

Page 93: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Kırgız ve Türkiye Türklerinin Ortak Halk İnanışları

Abdımıtalip MURZAKMETOVKırgızistan, OŞ Devlet Üniversitesi

Kalmamat KULAMSHAEVKırgız Türkçesi’nden Aktaran

Gazi Üniversitesi SBF Öğrencisi

Öz : Kırgız ve Türkiye Türklerinin arasındaki ortak halk inanıştan, tarihin

belirli bir zamanında birbirinden kopan bu iki toplumun, aslında, farklı

coğrafyalarda, farklı ülkelerde yaşayan tek milletin mensuplan olduğuna

işaret etmektedir.

Anahtar kelimeler: Kırgız ve Türkiye Türkleri, Halk İnanışları, Gele-

nek-görenek

The Common National Beliefs of Kyrgyz and Turkish People

Abstract: The common national beliefs of Kyrgyz and Turkish peop­

le point out that these nations came apart at a certain time in the his- tory, actually, belong to the same nation living in different territories

and countries.

Key Words: Kyrgyz and Turkish People (given as Kyrgyz Turks and Tur­

kish Turks), National Beliefs, Customs and Traditions.

20. yüzyılın sonunda Kırgız halkının tari­

hinde çok önemli olaylar meydana gel­

di. Bunlardan en başta geleni ve en

önemlisi, Kırgızistan’ın bağımsızlığına kavu­

şup, egemenli devlet statüsünü kazanmasıdır.

Halkın binlerce sene boyunca istediği özgür­

lük elde edildi. Kırgızistan’ın egemenliğini ilk

olarak Türkiye Cumhuriyeti tanıdı. Aynı şe­

kilde Kazakistan’ın, Özbekistan’ın, Türkme­

nistan’ın vb. egemenliklerini tanıyan ilk ülke

yine Türkiye Cumhuriyeti oldu. Türk köken­

li devletlerin arasında nüfus sayısı bakımın­

dan da, ekonomik bakımdan da büyük olanı

Türkiye Cumhuriyeti’nin bu davranışı, adı

geçen Türk Cumhuriyetlerinin Dünya ülkele­

ri tarafından da tanınmasına imkân sağladı.

Aynı zamanda Türkiye Türkleri ile Türkis­

tan’daki Türk kökenli halklar çok yönlü ilişki­

lere girdi, uzun zaman boyunca devam eden aynlıktan sonra kardeşlik bağlarını sağlam­

laştırarak devam etme imkânına kavuştular.

Günümüzdeki Türkiye Türklerinin ataları

olan Oğuz Türkleri Anadolu’ya ilk olarak Bi­

zans döneminde (11.yy) ayak basmışlar. 13.

yüzyılın sonu 14. yüzyılın başında göçer ko­

nar Oğuz boylannın önderi, Osman (Osman

Türkleri ve Osmanlı Devleti adları da o hü­

kümdarın adından ötürü meydana gelmiştir)

Ortadoğu’nun batısında Türk Beylikleri Birli­

ğini kurmuştur. Bizans imparatorluğunun

çöküşünün neticesinde Türk Beylikleri sıra­

sıyla, Ortadoğu’yu (14.-15.yy), Balkanları

(14.15.yy. sonu), sonra Osmanlı devletinin

başkenti olan Konstantinopol’ü (1453), Suri­

ye, Filistin, Mısır ve Arap yarımadasının bir­

çok kısmını (16. yy) fethetmiştir. Türkiye, Sü­

leyman I. Kanuni’nin (1520-66) devrinde

çok güçlü bir imparatorluğa dönüşmüştür

(Kırgız Sovyet Entsiklopediyası 1980: 68).

Bu bilgilerde görüldüğü gibi, Türklerin

Anadolu’ya yerleşmelerinden bu yana bin se­

ne geçmiş. Bu zaman zarfında Türkler, şüp­

hesiz birçok halk, milletlerle karışmış, kay­

naşmıştır. Birçok tarihî şartlar, Çarlık Rus­

Bilge 50 Mart 2007 91

Page 94: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SKırgız ve Türkiye Türklerinin Ortak Halk İnanışları ♦ Abdımitalip Murzakmetov

ya’nın siyasetinin daha sonra Sovyet döne­

minin ideolojisinin Türkiye Türklerinin Ata

Yurdu ve kardeşleri arasındaki bağlantılara

imkân vermediği malumdur. Ancak bütün

bunlara rağmen Türkler, birbirleri arasındaki

kardeşliğin en önemli simgeleri olan dillerini,

gelenek-göreneklerini, sözlü halk edebiyatı

eserlerini koruyabilmişlerdir. Bunu görmek

için Kırgız ve Türkiye Türklerinin inanışları­

nın karşılaştırılması bile yeterli olacaktır. Bu

makalede işte bu konu üzerine yoğunlaşıp,

Kırgız ve Türkiye Türklerinin ortak inanışları

hakkında kısaca bilgi vermek istiyoruz.

Her milletin, millet olarak kalıplaşmasın­

da, yaşayışında, mevcudiyetini korumasında

dil çok önemlidir. Dilin yanında onun kadar

anlama sahip olan, başta din olmak suretiy­

le, inanç, gelenek-görenek ve inanışların da

yer aldığını söylemek mümkündür. Buna ma­

kalemizde sözü edilecek olan Türkler örnek

olabilir. Burada söz, Türkiye Devletinin te­

mel nüfusunu oluşturan Türkler ve onların

çocuk doğumu ve çocuğun yetiştirilmesi ile

ilgili inanışları doğrultusunda olacaktır. Ve bu

konudaki bilgileri sunarken, Sovyet Etnog­

rafya bilimindeki ilk araştırmalardan sayılan

Meri Nizamovna Serebryakova’nın çalışma­

larına dayandığımızı da belirtmek istiyoruz.

Dünyada çocuğu sevmeyen bir millet ol­

masa gerek. Çocuklar, anne-babanın umu­du; devletin, milletin geleceğidir. Bundan do­

layı çocuklara önem verilmesi, onlann sağ­

lıklı, akıllı olarak yetişmeleri için çaba sarf

edilmesi çok yerinde bir davranıştır. Bütün

bunlar, her halkın hayatında çocuk doğumu

ve yetişmesi ile ilgili çeşitli inanışların geliş­

mesine ve çok çeşitli olmasına yol açmıştır.

Bunu Kırgız ve Türkiye Türklerinin bu konu­

daki örneklerinde açıkça görebiliriz.

Eski Kırgız toplumu ataerkil bir düzende

idi. Ataerkil ideoloji erkeğin otoritesini sağla­mıştır. Burada, babanın sadece zengin olma­

sı değil, çok çocuklu olması, hem de erkek çocuklu olması söz konusudur. Bundan do­

layı Kırgız ailesinde çocuğun yeri, onlara

karşı bakış açıları da özel bir anlama sahip olmuştur. Doğurmayan kadının durumu çok

kötüydü. Çünkü bu tür kadını, kocası istediği

an boşayıp, ikinci bir kadınla evlenme hakkı­

na sahipti. Doğuramayan kadınlar da kutsal

yerleri ziyaret etmişler, yer ve su iyelerine ço­

cuk doğurma arzulannı iletmek suretiyle di­

leklerde bulunmuşlar (Attokurov 1998:

155). Çocuk sahibi olmak için kutsal yerlerin

ziyaret edilmesinin tarihi çok eskiye dayan­

maktadır. Buna delil olarak folklor eserlerin­

de bu konuyla ilgili birçok bilgi mevcuttur.

Örneğin, “Manas” destanında bu mevzu:

Bir kudayga zar ayıtıp,

Pil baştagan nar ayıtıp,

Moynuna kurcun salınıp,

Mazardı körsö Çakıp bay

Barkırap ıylap çalınıp -

Tek Tannya yalvarmış,

Filin önde gittiği deveden bahsetmiş,

Omzuna heybesini asmış,

Mezarı 1 görünce Bay2 Çakıp

Bağırarak ağlayıp yalvarmış -

(Manas. 1. kitep 1972: 16).

şeklinde geçmektedir.

Çocuk sahibi olmak dileğiyle kutsal yerle­

re giderek dileklerde bulunmak, Türkiye’deki

Türk kadınları arasında da yaygındır. Ülke­

nin her bir yöresinde muhakkak mübarek

zatların türbeleri (yatırları) vardır. Bu tür tür­

belere Anadolu’nun doğu yörelerinde daha çok rastlanır. Sadece Erzurum yöresinde bu

tür türbe sayısı 157 kadardır. Bu türbelere zi­

yarete daha çok kadınlarla çocuklar gitmek­tedirler. Gitmeden bir gün öncesinden yıka­

nır, temizlenirler, özel yemekler hazırlarlar.

Türbe ziyaretinde namaz kılınır, dileklerde

bulunularak dua edilir, sonra yemek yenilir.

Dileklerin kabul olunması için türbe yakınla-

nnda bulunan ağaçlann dallarına çeşitli renk­

ten bezler bağlanır (Serebryakova 1979: 123-124). Bu ritüeli, yani ağaçlara bez bağ­lama olayını, A. Tabışaliyeva bitki (ağaç) kül­

tü (1993: 20) olarak değerlendirmektedir.

Doğuramayan kadınlar tarafından yapı­

lan bir uygulama da ateşe, daha doğrusu kü­le oturma olayıdır. Doğuramayan kadınlar

92 Bilge 50 Mart 2007

Page 95: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SKırgız ve Türkiye Türklerinin Ortak Halk İnanışları ♦ Abdımitalip Murzakmetov

çocuk sahibi olma dileğinde bulunup, sümö-

lök-3 kaynatılan (Nevruzda ve genel olarak

bahar aylarında) ateşin külüne otururlar.

Adet olarak, sümölök pişirilen ocak geniş

kazılır. Doğuramayan kadının bu ocağın için­

de üç kere yerinde döndüğü durumlara da rastlanılır. Bu uygulamanın Türkiye Türkleri

arasında da yerine getirildiği görülmektedir.

Anadolu köylerinde çoğu evlerde, fırın deni­len, ekmek pişirilen tandırlar vardır ve doğu­

ramayan kadınlar, gelinlerin daha tam soğu­

mamış tandırların içine oturtulduğu bilinmek­

tedir (Serebryakova 1980: 166). Temelde iki

halkta da emçiler (Anadolu Türklerinde ebe)

ısıya oturmayı tavsiye ederler.

Doğacak çocuğun oğlan ya da kız olması için yapılan uygulamalar da dikkate şayandır.

Elbette, anne-baba için kız da, oğlan da çok

değerlidir. Ancak Müslüman toplumlarda er­

kek çocuğun daha çok tercih edildiği malûm­

dur. Bunu, Kırgızlar arasında söylenen “Kö­

tü kadın kışın doğurur, hem kız doğurur” de­

yimi kanıtlamaktadır. Doğacak çocuğun kız

ya da oğlan olacağını önceden öğrenmek için bir takım uygulamalar yapılır. Örneğin,

kazana un konulur, unun üzerine yağa batı­

rılmış pamuk konularak yakılır. Eğer pamuk

yeşil alev çıkararak yanarsa doğacak çocu­

ğun oğlan olacağı, kırmızı alev çıkararak ya­

narsa da kız olacağı düşünülür. Çok uzun yıl­

ların tecrübelerine dayanılarak hamile kadı­

nın yürüyüşlerine, davranış biçimlerine bakı­larak da doğacak çocuğun cinsiyeti tespit

edilmeye çalışılmıştır. Kırgızlar arasında, do­

ğacak çocuk erkek ise sağ tarafta, kız ise sol

tarafta olur düşüncesi de yaygındır. Dolayı­

sıyla hamile kadınlar, hamileliği süresinde

daha çok sağ tarafıyla yatarsa doğacak çocu­

ğun erkek olacağına, sol tarafıyla daha çok yatarsa kız olacağına dair inanışlar ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra “erkek doğuracak

hamile kadının hareketleri hafif olur, kız do­

ğuracak hamile kadının hareketleri de hantal olur, çok uyur” denilir. Bunun dışında bir başka belirti de, doğacak çocuk erkekse, do­ğuracak kadının yüzünde çiller oluşmazmış,

kız olacaksa çiller oluşurmuş. Burada kız ço­

cuğa hamile olan kadının yüzünde çillerin

oluşması, ana rahmindeki kızın anasının gü­

zelliğini yüzünden çekip aldığı inanışına bağ­

lanmaktadır.

Anadolu köylerinde de doğacak çocuğun

cinsiyetini belirleyen işaretlere önem veril­

mektedir. Örneğin, Sivas vilayetinde, hamile

kadının karnı aşağıya sarkıksa doğacak be­

beğin kız, karnı yukarıda ise erkek olacağına

inanılır. Elazığ vilayetinde başka türlü işaret

vardır: Hamile kadının karnı büyük ve daha

çok sağa doğru sarkıksa erkek bebeğin doğa­cağına, biraz küçük ve yuvarlak ise kız çocu­

ğun doğacağına işarettir. Eğer kadın hamile­

liği sırasında çok güzelleşirse erkek bebeğin

doğacağına, çirkinleşirse kız bebeğin doğa­

cağına inanılmaktadır. Ancak bazı yörelerde,

örneğin, Mesudiye yöresinde tam tersi ina­

nış mevcuttur; yani hamile kadının yüzünde

oluşan çillerin doğacak bebeğin erkek olaca­

ğına işaret olduğu düşünülür (Serebryakova

1979: 128). Bunun gibi tezatların Kırgız ina­

nışlarında da görüldüğünü söylemek müm­

kündür.Doğacak bebeğin sağlığının, becerisinin

daha ana rahmindeyken, annenin davranış

biçimlerine göre belirlenmesi ile ilgili inanış­

lar, Kırgızlar arasında çok eskiden beri yaşa­

maktadır. Bundan dolayı hamile kadının bazı

yemek ve yiyeceklerin yemesi yasaklanır.

Örneğin deve eti yerse, deve gibi bebeğini

12 ay boyunca karnında taşıyacağı inanışın­

dan dolayı hamile kadına yedirilmez. Eğer

deve etini kocası da yerse ya da kocası bir zi­

yafette deve eti yiyip, kalan kısmını da kan-

sına getirir yedirirse, o zaman olumsuz bir şey olmayacağına inanılır. Tavşan etinin de

doğacak bebeğin ağzının tavşanınkine ben­

zemesi endişesiyle hamile kadına yedirilme- diği bilinmektedir. Ancak burada da kocasıy­

la birlikte yerse bir şey olmayacağına inanıl­maktadır. Bu sebeplerden dolayı bazı yöre­

lerde balık etinin, at etinin hamile kadınlar

tarafından yenmesi yasaklanmıştır. Hamile kadınlar için yasaklanan yemek ve yiyecekle­

rin dışında bazı araç ve gereçlerle ilgili uygu­

lamalar da mevcuttur. Mesela hamile kadı­

Bilge 50 SghS» Mart 2007 93

Page 96: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SKırgız ve Türkiye Türklerinin Ortak Halk İnanışları ♦ Abdımitalip Murzakmetov

nın, urganın, süpürgenin üzerinden atlama­

sı, otururken bağdaş kurması, çuvalın üzeri­

ne oturması yasaklanmıştır. Bütün bunlar,

doğumun zor geçeceğine yol açacağı inanı­

şıyla ilgili olarak meydana gelmiştir.

Kırgızlarda görülen bu inanışlar Anadolu

Türklerinde de görülmektedir. Anadolu köy­

lerinde, eğer hamile kadın tavşanın başını

yerse bebeğinin ağzının tavşanınki gibi yırtık

olacağına;

Deve etinin yenmesi ile ilgili bir yasak

yoktur ama, hamile iken deveye bakarsa do­ğacak bebeğin ağzının devenin ağzına ben­

zeyeceğine;

Eğer hamile kadın tesadüfen bir yılanı öl­

dürürse, doğacak bebeğinin hep yılan gibi di­

lini çıkanp oynatacağına;

Ana rahmindeki bebeğin sağlığını babası­

nın davranış biçimlerinin etkileyeceğine, ina­

nılmaktadır.

Örneğin bebek daha ana rahmindeyken

babası çok kurban keserse, bebeğin nefes

darlığı çekeceğine, horlama rahatsızlığıyla

birlikte doğacağına (Serebryakova 1986:2 07) inanılmaktadır.

Bebek ölümlerinin çoğaldığı sıralarda Kır-

gızlar yeni doğan bebeğin hayatını kurtar­

mak için bazı ritüelleri gerçekleştirmişlerdir.

Bu ritüellerin başında, yeni doğan bebeği süt

anneye, yani başka bir aileye verme ritüeli gelir. Belirli zamandan sonra çocuğu geri al­

mak için “satın alma” uygulaması gerçekleş­

tirilmiştir. Bazen de onun başka bir evde 3,

7 veya 40 gün kadar annesine gösterilmeyip

sonra da geri verildiği durumlara da rastlan-

maktadır. Çocuğu “satın alırken” onu emzi­

ren süt annenin hakkı olarak 9 nesne veril­

miştir. Verilen nesneler, bebeğin kız ya da er­

kek olmasına göre değişiklik sergilemektedir

(Abramzon 1999: 185). Eskilerde “satın al­

ma” işlemi sırasında para yerine bir kap te­zek verildiği de bilinmektedir.

Yeni doğmuş bebeği satın alınmış gibi

göstererek Azrail’i kandırma inanışına Ana­

dolu köylerinde de rastlanılmaktadır. Çocuk­

ları durmadan ölen ailenin reisi, yeni doğ­muş bebeğini süt annesinden ya da komşula­

rının birinden “satın alır”. Bunun gibi durum­

larda bebek kız ise Satı, erkek ise Satılmış is­

mi konulur (Serebryakova 1979: 146). Söz

konusu adetin Türk kökenli hakların hemen

hemen hepsinde olduğunu söylemek müm­

kündür.

Anadolu Türklerinde muhafaza edilen ço­

cukları koruma ile ilgili eski bir inanış ilgi

çekmektedir; bu inanış eskiden Özbekler

arasında da kaydedilmiştir. Bu inanışın kökü­

nün, Eski Türklerdeki kurt totemine dayandı­

ğını söylemek mümkündür. Eski Türklerde

av sırasında ele geçirilen kurdun postu, tu­

lum şeklinde, kafa derisiyle birlikte yüzülüp,

kurutularak muhafaza edilirmiş. Bebek do­

ğar doğmaz o kurt postunun ağzından geçi­

rilirmiş (Serebryakova 1980: 174-175).

Bu tür bilgiler veren araştırmacı M. N.

Serebryakova, bu uygulamanın Özbekler

arasında yapıldığını söylemişse de, söz konu­su uygulamanın Kırgızlar arasında olmadığı­

nı iddia edemeyiz. Çünkü Kırgızlarda da ay­

nı uygulamanın biraz değişik tarzda gerçek­

leştirildiğini söylemek mümkündür. Kırgızlar

arasında da kurt postu ıslatılarak iyice yoğru­lup içinden yeni doğan bebeğin geçirildiği bi­

linmektedir. Ve bu uygulamayı daha çok, ço­cukları durmadan vefat eden aileler tarafın­

dan gerçekleştirilen uygulamalar içinde de­

ğerlendirmek mümkündür. Bu uygulama sı­

rasında, “karışkır cuttu! / kurt yuttu” ibare­

sinin tekrar tekrar söylenildiği bilinmektedir

(Bayaliyeva 1972: 22). Kırgızlarda kurt diş­

leri, aşık kemiği, tırnağı, adalesi de günlük

hayatta özel anlama sahiptir; ayrıca halk he­

kimliğinde de yaygın olarak kullanılmaktadır.

Sonuç olarak, Kırgız ve Türkiye Türkleri­

nin ritüel ve inanışlannda birçok benzerlikle­rin olduğu söylenilebilir. Bu tür benzerlikleri,

bebeğin doğumuna kadar ve sonra uygula­

nan, doğumundan sonra kötü güçlerden ko­ruma amacıyla yerine getirilen, beşiğe yatı- nrken ve ad koyarken, yürümeye başlarken

yerine getirilen ritüellerde de görmek müm­kündür. İşte bütün bunlar, yüzyılların, mesa­

felerin araya girmiş olmasına rağmen, Kır- gızlar ile Türkiye Türklerinin, farklı coğrafya-

94 Bilge 50 SsBsS Mart 2007

Page 97: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T İ C L E SKırgız ve Türkiye Türklerinin Ortak Halk İnanışları ♦ Abdımitalip Murzakmetov

larda, farklı ülkelerde yaşayan tek milletin

mensupları olduğuna işaret etmektedir.

Notlar

4 mezar: Kırgız Türkçesinde Mazar olarak kul­

lanılan bu kelime, mezar anlamından ziyade

kutsal yer anlamında da kullanılmaktadır.

5 Bay: Bey, Zengin.

6 Sümölök: Nevruz bayramında kaynatılan,

aşureye benzer bir tatlı.

Kaynaklar

S.M. Abramzon (1999), Kırgız cana Kırgızstan ta­

rihi boyunça tandalma emgekter, Bişkek,

“Kırgızstan-Soros” fondu.S. Attokurov (1998), Kırgız etnografyası (okuu ku­

ralı), Bişkek,

f- * 'T t ^ T » -T'-* qF-Ty:I 5~T:J» <T T

T. D. Bayaliyeva (1972), Doislamskiye verouaniya

i ih perejitki u kirgizov.. Frunze, “İlim”.Kırgız Sovyet Entsiklopediyası (1980), 6. t., Frun­

ze.

Manas. 1. kitep (1972), (S. Orozbak uulu’nun var­

yantı boyunça), Frunze, “Kırgızstan”.

M.N. Serebryakova (1979), Semya i semeynaya

obryadnost v turetskoy derevne. Moskva,

“Nauka”.M.N. Serebryakova (1980), O nekotonh predstav-

leniyah, svyazannıh s semeyno-obryadovoy praktikoy selskih turok: Kitepte: Simvolika

kultov i Ritualov Narodnoy Zarubejnoy Azii .

Moskva, “Nauka”.M.N. Serebryakova (1986), Funktionalnaya rol

magii v obryadah detorojdeniya i sovremen-

nıh turok. Kitepte: Mifı, kultı, obryadı zarubej­

noy Azii. Moskva, “Nauka”.A. Tabıshalieva (1993), Vera v Turkestane, Bişkek.

Bilge 50 Mart 2007 95

Page 98: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

İsparta’da Yok Olan Bir Kültür : Tahir Paşa Konağı

Yrd. Doç. Dr. Bahattin YAMAN

Isparta-Süleyman Demirel Üniversitesi

ilahiyat Fakültesi Türk İslam Sanatlan Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Özet : İsparta, Akdeniz bölgesinde, sahil bölgesini ile iç Anadolu’ya bağ­

layan güzergah üzerinde bulunan önemli bir şehirdir. İsparta evleri, gül ve

halı ile sembolleşen şehrin kültür varlıklan içersinde önemli yer tutmakta­

dır. Bu nedenle İsparta’da beş sokak ve toplam 60 civannda ev koruma

altındadır. Tahir Paşa Konağı İsparta’nın tarihi evleri arasında en ünlü ola­

nıydı. İsparta merkezde Kepeci Mahallesi, 1206. sokak üzerinde yer alan

konak, kitabesine göre İsparta eşrafından Abdullah Paşa tarafından 1875

tarihinde yaptınlmıştır. Büyük boyutta yazılan ve resimleri bakımından il­

ginç olan bu konak 3 ayrı yapıdan oluşmaktaydı. Bu yapı, maalesef, 15

Aralık 2005 tarihinde çıkan yangın sonucu yok olmuştur.

Anahtar Kelimeler: Ev, konak, Tahir Paşa, İbrahim Demiralay, İsparta,

hat, resim

The Vanished Culture In İsparta : Tahir Pasha House

Abstract : İsparta is an important city connecting Coastal region to in-

terior Anatolia in the region Mediterranean. İsparta houses plays an im­

portant place in cultural heritage of the city symbolled with its roses and

carpets. Therefore, five streets and approximately sixty houses are pro-

tected in the city çenter. Tahir Pasha House was the most famous one

among the historical hauses of İsparta. According to its inscription, the

house in the Street numbered 1206 in the Kepeci Neighborhood was bu-

ilt by Abdullah Pasha,a notable of İsparta, in 1875. This interesting ho­

use with its large calligraphic examles and paintings was composed of

three building complex. Unfortunately, this building was destroyed as re-

sult of fire in 15 December 2005.

Key YVords: House, Tahir Pasha, İbrahim Demiralay, İsparta, callig- raphy, painting

ı-Giriş

Sivil konutlar, coğrafya, tarih, kültür ve

ekonominin biçimlendirdiği yapılardır.

Globalleşen dünyada kültürlerin yaşa­

tılmasının önemi daha iyi anlaşılmakta ve bu

nedenle var olan kültürümüzün sonraki nesil­

lere aktarılması gün geçtikçe daha çok önem

kazanmaktadır. Zira dünya turizmi bu kültür

farklılıkları üzerinde şekillenmekte ve turizm

faaliyetleri yaşatılabilen eserler üzerinde yo­

ğunlaşmaktadır.

İsparta, Akdeniz bölgesinde, sahil bölgesi­

ni ile iç Anadolu’ya bağlayan güzergah üze­

rinde bulunan önemli bir şehirdir. Gül ve ha­

lı ile sembolleşen şehrin kültür varlıklan ara­

sında evler de giderek önemi artan yapılar

olmuştur. İsparta II merkezinde Kepeci, Gazi

Kemal, Çelebiler, İskender, Karaağaç, Bey,

Sermet, ve Kurtuluş mahallelerinde toplam 60 kadar ev “Korunması Gerekli Taşınmaz

Kültür Varlığı”olarak tescil edilmiş, koruma

altına alınmıştır. Damgacı Sokak, Mühürcü

Sokak, İrfan Sokak, Henden Sokak, Doğan­

cı Çıkmazı ise korunacak sokaklar olarak ka­yıtlıdır. Koruma altında olan bu konutlar ara­

96 Bilge 50 Mart 2007

Page 99: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür : Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

sında Tahir Paşa Konağı olarak bilinen yapı

İsparta’nın önemli bir kültür hazinesiydi ve

İsparta’nın tarihi evleri denildiğinde ilk akla

gelen konaklardan biriydi. Konak, özellikle resim panolan ve büyük ölçekli hat örnekle­

rinin bir arada olması bakımından ilginç bir

yapıydı. Ancak konağın yangın sonucu küle

dönmesi, bu kültürün de yok olmasına ne­den olmuştur.

2-Abdullah-Tahir Paşalar ve

Hafız İbrahim Demiralay

1800’lü yıllarda, Eğirdir’in güneyinde kalan

‘Yılanlı’ köyünde, köye adlarını da verdirmiş olan ‘Yılanlı Oğullan’ ailesinin reisi Kör Ha­

şan olarak da bilinen Haşan Bey’di. Şu an

Gelendost ilçesine bağlı Afşar Nahiyesi’nde, Bozbeyler ailesi yanında yetişen Haşan Bey,

o çevrede gerek mal varlığı ve gerekse insan­lığı ile ün yapmış değerli bir zat idi. Haşan

Bey’in yaş sırasına göre Abdullah Bey, Tahir

Bey adında iki oğlu ile Emetullah Hanım

adında bir de kızı vardı. Her iki oğlu da özel

öğrenim görmüş ve tarımla uğraşan kimse­

lerdi. Toplum yaranna yaptıkları bir çok önemli işler dolayısıyla kısa zamanda halkın

üstün sevgi, saygı ve beğenisini kazandılar. Abdullah ve Tahir Bey hanedanlıkları saye­

sinde rütbe ve nişanlara sahip oldular. Ken­

dileri padişah tarafından, o dönemde yüksek

dereceli asker ve sivil kişilere verilen paşalık

yani ‘Mirimiranlık’ rütbesi ile ödüllendirildi­ler. Bu ödül nedeniyle sülaleleri Abdullah Pa­

şalar, Tahir Paşalar diye tanındı. Tahir Paşa

o dönemde Gelendost’un en zengini olan ve Halk arasında İbiş İbrahim olarak bilinen Ha­

cı İbrahim Bey’in kızı Adile Hanım ile evlen­

di. Evliliklerinden Haşan, Süleyman, Salih ve

İsparta tarihinde önemli bir şahsiyet olarak Hafız İbrahim Demiralay olarak bilinen İbra­him olmak üzere dört erkek çocuğu dünyaya

geldi (Kıyıcı 1998: 145).İsparta’ya yerleşen Abdullah ve Tahir Pa­

şalar uzun süre idare meclisi azalıkları görevi yapmışlardır. Tahir Paşa, ölen büyük kardeşi Abdullah Paşa’nın kızlannı oğullarına almış,

dolayısıyla konağın da sahibi olmuş ve İspar­

ta’da bulunduğu 12 yıl içinde büyük hizmet­lerde bulunmuştur. Tahir Paşa 1898’da Af­

şar’ın öşür vergilerin aldıktan sonra Eğirdir’e

dönerken kayıkta felç geçirmiş, İsparta’da yapılan birkaç aylık tedaviden sonra ölmüş­

tür (Böcüzade 1983: 257).

Konağın Tahir Paşa’dan sonra sahiplerin­

den olan İbrahim, 1883 tarihinde İsparta’da,

muhtemelen bu konakta doğdu. İlk öğrenimi

sırasında küçük yaşta hafız olan ve eğitimine

İstanbul Fatih Medresesi’nde devam eden

Hafız İbrahim bir süre müderrislik ve kadılık

yaptıktan sora İsparta’ya dönmüş ve tarımla

meşgul olmuştur. İzmir’in Yunanlılar tarafın­

dan işgal edilmesinden sonra İsparta Müda-

fâ-i Hukuk Cemiyeti’ni kuran Hafız İbrahim

23 Nisan 1920’de açılan ilk meclise birinci

dönem milletvekili olarak katılmıştır. Hafız

İbrahim tarafından kurulan ve Yunan işgaline karşı büyük yararlılıklar gösteren, gönüllüler­

den oluşan alay “Demiralay” olarak meşhur

olmuş ve komutanlığını bizzat Hafız İbra­

him’in kendisi yapmıştır. 1935 yılında yürür­

lüğe giren soyadı kanunu uyarınca Demira­

lay soyadını alan ve II., III., IV., V., VI. dö­

nem milletvekilliği de yapan Hafız İbrahim

Demiralay 29 Mart 1939’da vefat etmiştir

(Kıyıcı 1998: 145-153). Milletvekili seçilme­

sinden kısa süre sonra vefat eden Demira-

lay’ın cenazesi 31 Mart 1939 tarihinde tren­

le İsparta’ya getirilmiş ve büyük bir kalabalık

eşliğinde Kutlubey Cami’inde kılınan namaz­

dan sonra defnedilmiştir (Ün Dergisi 1939:

857-858)*. Altı dönem milletvekilliği yapan,

hayatının önemli bir kısmını Ankara'da geçi­

ren Hafız İbrahim Demiralay’ın bu konakta fazla kalmadığı tahmin edilmektedir.

Sonraki tarihlerde konağın bahçesini or­

tadan bölünerek iki ayrı konut olarak kulla­nıldığı anlaşılmaktadır. 1970’li yıllarda kona­ğın doğu bölümü Kaya ailesinin mülkünde

iken batı bölümünün Karakiraz ailesinin mül­

kiyetinde olduğu görülmektedir. Mehmet

Büyükbucaklı, kendisinin verdiği bilgiye gö­re, 1972’de konağın doğu bölümünü Kaya Tarhan-Ayşe Tarhan ailesinden almış ve

1982 yılına kadar bu konakta oturmuştur.

Bilge 50 Mart 2007 97

Page 100: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

1982-1988 yılları arasında Büyükbucaklı ko­

nağı Mustafa Salalı isimli şahsa kiraya ver­

miştir. Bu arada, Karakiraz ailesi tarafından

konağın güney-batı müştemilesi de ayn bir

konut olarak düzenlenip kiraya verilmiş,

böylece konak toplam üç ayrı konut şeklinde

kullanılmıştır. Mehmet Büyükbucaklı, kendi­

sinin sahip olduğu doğu bölümünü ve müşte-

milesini 1990 yılında ise Şevket Demirel’e

satmıştır. Konağın doğu bölümünün mülki­

yeti daha sonra Şevket Demirel’den İsparta

Belediyesi’ne geçmiştir*.

3- Konağın Yeri

Halk arasında ‘Bey Evi’ olarak da bilinen ko­

nağın günümüzde birden fazla sahibi bulun­

maktadır. İsparta Müzesinin ‘Doğal ve Kültü­

rel Varlıkları Koruma Envanteri’ kayıtlarına

göre (Envanter No: 19/a-b) Zahide Karaki­

raz, Halit Karakiraz, Haşan Zeki Karakiraz,

Leyla Karakiraz, Saadet Balcı adlı şahısların

mülkiyetinde görülen konak, İsparta merkez­

de Kepeci Mahallesi, Hüseyin Avni Paşa

cad. 1206 sokak üzerinde yer almaktadır. Ta­

hir Paşa konağının yeri tapu kayıtlarında

pafta: 1, ada: 69, parsel: 145,149 olarak

belirtilmektedir. Konağın önünde yer alan

aynı pafta ve adada 2067. parseldeki yapı

53 nolu envanter kaydına göre İsparta bele­

diyesinin mülkiyetinde görülürken yine aynı

ada ve paftada 18. parselde yer alan diğer

yapının mülkiyeti ise 54 no’lu envarter fişi­

ne göre Vesile Atay’dır. (Levha 1)

if-Konağın Tarihlendirilmesi

Konağın incelenmesinde yapımı ile ilgili her­

hangi kitabe ya da açık bir kayda rastlana­

madı. Ancak, yapının ikinci katındaki kapıla­

rın üst kısımlarında bulunan hat panolann-

dan birisinde yaptıranın adı ile binanın ya­pım tarihi ebced hesabıyla yazıldığı tespit

edilmiştir. Yapılış tarihini gösteren söz konu­

su beyit şöyledir:

Ben idem tarih içün ceuher-niyaz sen

durma say

“Bâreka’llah hoş müzeyyen bu saray

dilküşây"ilk satırda geçen “ceuher-i niyaz” ifadesi­

ne göre ebced hesaplaması yapılacak olan

ikinci satırda sadece noktalı harflerin sayısal

değeri toplanacaktır (Yakıt 1992: 324). Bu­

na göre ikinci satırdaki noktalı harflerin sayı­sal toplamı 1291 etmektedir. Bu tarih hicri

tarih olarak düşünüldüğünde miladi olarak

1875’e karşılık gelmektedir. Yazı panoları­

nın sonuncusundaBir güzel hane bina eyledi Mir Abdul­

lah

Sâd-hezar bâr okudum hüsnüne maşal­

lah

şeklinde geçen beytin ilk mısrasında ko­nağın Tahir Paşa nın büyük kardeşi olan

“Mîr Abdullah” yani Abdullah Paşa tarafın­

dan yapıldığı da belirtilmiştir. Böcüzâde ese­

rinde Tahir Paşa hakkında bilgi verirken “İs­parta’da bulunduğu 12 yıl içinde hayır ku-

rumlarında ve idare meclisi üyeliğinde hiz­

meti geçmiş hanedandan idi” ifadesini kul­

lanmaktadır (Böcüzâde 1983: 257). Yine

aynı kaynakta belirtildiği şekliyle 1898’de

ölen Tahir Paşa’nın (Böcüzâde 1983: 256-

257) bu bilgilere görel886 yılında İsparta’ya yerleştiği sonucu çıkmaktadır. Buna göre Ta­

hir Paşa konağın inşasından çok sonra İspar­

ta’ya yerleşmiştir. Bu durumda konağı yaptı­

ran Abdullah Paşa, konağa kardeşi Tahir Pa-

şa’dan 10-11 yıl önce taşındığı anlaşılmakta­dır.

5-Konağın Planı

Konak tek yapı olmasına karşılık yapı ile bir­

likte kullanıldığı düşünülen müştemilatı bu­

lunmaktadır. Araştırma yaptığımız dönemde

konağın güney cephesinde 2 ve batı cephe­

sinde 1 olmak üzere birbirine bitişik üç yapı

daha bulunmaktaydı (Levha 2). Mehmet Bü- yükbucaklı, kendi mülkiyeti zamanında batı yönündeki gibi konağınn doğu yönünde de

tek sıra halinde toplam 7 odadan oluşan müştemilenin var olduğunu söylemektedir,

incelememiz esnasında mevcut olmayan bu

müştemilede mutfak, çamaşırhane, kiler gibi toplam yedi odanın var olduğunu belirtmek­

98 Bilge 50 Mart 2007

Page 101: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

tedir. Böyle bir müştemilenin varlığı konağın

güney cephesindeki izlerden de anlaşılmak­

tadır.

Güney cephedeki, Levha 2’de 1 ve 2 nu­

mara ile gösterilen bu yapıların (Levha 3-4)

konağı tamamlayan, konakla birlikte yapılan

müştemilat mı yoksa ayrı binalar mı olduğu

tartışmalıdır. Tamamıyla ayrı birer konut ola­

rak planlanan birbirinden farklı bu iki yapı­

nın konaktan sonra yapıldığına dair işaretler

vardır. Öncelikle 2 numaralı yapının ön cep­hesinde, işlemeli madalyon benzeri mekan

içersinde 1930 tarihinin yer alması bu dü­

şünceyi desteklemektedir Ayrıca, konağın

planında simetri anlayışının çok güçlü şekil­

de vurgulanması göz önüne alındığında, ya­

pının önüne simetrik özelliği olmayan biri

tek kat diğer iki kat olan iki yapının inşa edil­

mesi de çelişki oluşturmaktadır. Yanmaktan

son anda kurtarılan ve bugün halen mevcut

olan 2 no’lu yapı incelendiğinde, bu konutun

yansının konağın batı yönündeki müştemile

odalarının üzerine oturtulduğu anlaşılmakta­

dır., Konağın batı müştemilesinin devamı ol­

duğu anlaşılan ve yapının zemin katının batı

bölümünü oluşturan kısmın, üst katla hiçbir

bağlantısının olmaması bu düşünceyi destek­

lemektedir. Yapının üst katına çıkış zemin

katın doğu bölümünden sağlanmaktadır.

1 ve 2 numaralı yapıların sonradan yapıl­

dığını destekleyen bir diğer delil ise konağın

giriş kapılarıdır. Konağın ikisi güneyde ikisi

kuzeyde olmak üzere dört girişinin olduğu

görülmektedir. Ancak kuzey cephesinde do­

ğu ve batı köşelerinde yer alan kapılarının sonradan açıldığı düşünülmektedir. Çünkü

kuzeydeki kapıların açıldığı alan incelendi­

ğinde bu mekanın girişe uygun olmadığı an­

laşılmaktır. Kapı girişinin üst katındaki me­kan ebeveyn odası şeklinde düzenlenmiştir.

Planda, kuzey girişlerinin doğrudan sofaya

açılmadığını da göz önüne alarak, burada banyo olarak kullanılabilecek alanın bulun­

ması bu mekanların da ilk yapıldığında ebe­veyn odası olarak kullanıldığını düşündür­

mektedir. Aynca bu derece görkemli kona­

ğın, bu şekilde basit ve özensiz bir girişinin

olması, genel olarak özenli girişlerin ve ka­

pıların kullanıldığı İsparta evlerinin üslubuna da ters düşmektedir. Kuzey kapılarının du­

varla bağlantı yerlerindeki düzensizlik ve ta­

miratlar da bu düşünceyi destekleyen bir di­

ğer unsurdur.

Bu durumda ilk planda, konakla birlikte

sadece doğu ve batı yönlerde, kapı-pencere-

leri bahçeye bakan ve yan yana sıralı odalar­

dan oluşan iki yapının inşa edildiğini düşün­

mek doğru olacaktır. 1 ve 2 no’lu yapıların

yerinde ise konağın ana giriş kapısını olduğu

düşünülebilir. Konağın asıl giriş kapılarının

bulunduğu bu mekana 1 ve 2 numaralı ko­

nutlar inşa edildikten sonra konağa giriş için

kuzey cephedeki doğu ve batı köşelerde yer

alan odalar iptal edilip buradan yeni giriş

sağlanmıştır. Güney cephedeki yapılann Ab-

dulah ve Tahir Paşalann çocukları ya da ya­

kın akrabaları tarafından yapılmış olasıdır.

Çünkü konağın havuz ve fıskiyelerinin bulun­

duğu bahçeye (Levha 5) bu yapılardan da

kapı açıldığından bahçenin ortak kullanımı

söz konusudur. .

Yapının zemin katında güney cephesinin

her iki ucunda birer giriş kapısı ile aynı ölçü­

lerde ahşap çerçeveli pencereler simetrik

olarak yer alır. Ortadan bölünmüş olan ko­

nağa bu iki kapıdan ayn ayrı girilir. Bu cep­

hede, duvarlar tamamen kapı ve pencereler

üzerine oturur. Ana giriş kapılan da tıpkı

üzeri Bursa kemerli pencereler gibi tasarlan­

mıştır. (Levha 6) Güney yönde geniş bir bah­

çesi vardır. Kuzey yönde sokağa bakan cep­

hede zemin ve birinci katlarda bulunan pen­

cere sayısı kadar pencere, simetrik olarak

altlı üstlü yer alır. (Levha 7)

İki katlı kırma çatılı konak aslında tek bi­

na olup, ortadan bağdadi bir duvarla bölün­müştür. Konağı ortadan simetrik olarak ikiye

bölen bağdadi duvar sonradan yapılmayıp

orjinaldir. Bu nedenle iki farklı ev olarak kul­lanılmıştır. Zemin ve birinci kat planları kar­

şılıklı simetriktir. Kuzeye bakan cephede bi­rer cumba ile zemin katta 5, ikinci katta yine 5’er oda karşılıklı yer almaktadır. (Levha 8)

Konağa girişte, zemin katta bir orta sofa

Bilge 50 Mart 2007 99

Page 102: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

yer alır. (Levha 9) Birçok yerde iki katlı ve

evlerde zemin katlar mutfak, kiler, depo gibi

servis amaçlı olarak kullanılırken asıl yaşam

alanı olarak üst kat kullanılmıştır (Karpuz

1989: 14; Uçkan 2002: 53). Benzer şekilde

buradaki hiçbir tezyinatın yer almadığı zemin

katın daha çok servis amaçlı kullanıldığı dü­

şünülmektedir. Binanın doğu ve batı uçların­

dan birer ahşap merdivenle ikinci kata çıkılır.

Merdiven boşluklarında kare biçimli küçük

birer aydınlatma penceresi yer alır. (Levha

10) ikinci katta ortada bir sofa ve bu sofanın

üç bir tarafında odalar yer alır. İsparta’da bu

tip sofalara ‘kapalı hanay’ adı verilmektedir.

(Levha 11-12) Konağın en büyük odalan ku­

zey yöne cephe veren ve kuzey yönde cum­

ba meydana getiren simetrik birer odadır. İs­

parta’da bu tip büyük ve süslü odalara ‘Bey

Odası’ adı verilir ve eve gelen misafirler için

tahsis edilirdi. Genellikle Bey Odaları evin

baş köşelerinde sokağa bakan ve evin çıkma

yapan kısımlarında yer alır, hatta bunlara bu

konumlanndan dolayı ‘Baş Oda’ da denirdi. Ancak Tahir Paşa Konağında ‘Baş Oda’ bu

anlamda farklı bir konumla karşımıza çık­

maktadır. Buradaki baş odalarda orta sofaya

açılan dikdörtgen formlu birer pencere var­

dır. Yine aynı şekilde bu odaların kuzey yö­

nünde sokağa bakan cephesinde üçer giyo­tin pencere yer alır. Bey odası dışındaki oda

ve mekanlarda da estetik yaklaşımlar dikkat

çekmektedir. (Levha 13) Fakat ikinci kata çı­

kan merdivenin aksında bulunan oda, ya­

pım tekniği, kullanılan malzeme ve işçiliği

açısından sonradan yapıldığı izlenimini ver­

mektedir. Bu odada da iki adet dikdörtgen

formlu pencere orta sofaya bakmaktadır.

İsparta’da kış mevsimi soğuk ve uzun sü­

reli olmasına karşın yapıda özellikle güney

cephesinde büyük ölçekli pencerelerin kulla­

nılması dikkat çekmektedir. Bu ölçüde yoğun pencere kullanımının yaygın olmadığı İspar­ta evlerine karşılık Tahir Abdullah Paşa ko­

nağında bu şekilde daha fazla alanı kaplayan

pencerelerin kullanılması, kışın güneş ışınla­

rından daha fazla yararlanmak amaçlı olabi­leceği gibi, planın hazırlanmasında başka bir

bölgede kullanılan plan örneklerinin etkili

olması da muhtemeldir.

6-Konakta Kullanılan Malzemeler

Konağın güney cephesi dışında zemin katı taş duvar olarak inşa edilmiştir, iki katlı evin

üst katında ise yerel tabirle ‘hımış’ tekniği

yani bağdadi tekniği ile inşa edilmiştir. Kona­ğın ana girişlerinin bulunduğu güney cephe

ahşap malzeme ile yapılmıştır. Yani konağın

güney yöne bakan bu cephesinde üst örtü

ahşap aksam üzerine binmektedir. İki kanat­

lı olarak yapılan oda kapılarının, siyah boya

ile silme süsü verilerek verniklenmesinin ya­

nı sıra ahşap kapı kanatlarının malzeme ve

yapım tekniği incelendiğinde kapıların son yıllarda yapılmış oldukları anlaşılmaktadır.

Odaların çoğunluğu alçı tavanlıdır. Konağın

kırma çatısı oluklu ve alaturka kiremitle kap­

lıdır.

Daha önce düz kare biçimli plaka taşlarla

kaplı olduğu anlaşılan Konağın bahçesinde

bulunan taşların çoğu sökülmüş olup, kapı önündeki çok az bir kısmı günümüze gelmiş­

tir. Konağa girişte sofanın tabanı küçük yu­

varlak taşlarla kaplanmıştır. Küçük yuvarlak

siyah-beyaz taşlarla zeminde dairesel şekiller

oluşturulmuştur. (Levha 14)

7-Konaktaki Hat ve Resimler

Yapıdaki hat ve bezemeler dikkat çeken en önemli unsurlardandır. Hat çalışmaları kona­

ğın üst kat odalarının kapı üstlerindeki pano­

larda bulunmaktadır. Madalyon tarzındaki re­

simler de yapıya zenginlik katan bir diğer un­

surdur. Konakta, tavanlarda ve kapı alınlıkla­rında alçı üzerine yapılan süslemeler de gö­

rülmektedir. Yapıda gerek alçı işçiliği gerek

tezyinat bakımından en titiz çalışılan yer her

iki bölümdeki bey odalandır.7.1. Hat Panoları

Türk evlerinde büyük ölçekli yazıların kulla­nılması çok rastlanan bir gelenek değildir. İn­

celediğimiz yapıda toplam 12 panodan olu­

şan yazı çalışmaları bulunmaktadır. Konakta­

ki yazı panoları yapının üst katında oda, ban­yo ve tuvalet kapılarının üzerinde bulunmak­

100 Bilge 50 Mart 2007

Page 103: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

tadır. Oksit sarısı zemin üzerine siyah renkte

celi sülüs olarak yazılan panoların sayısı altı­

sı doğu bölümde altısı batı bölümde olmak

üzere toplam on ikidir. Bu panolardan ikisi

doğu kısımda ikisi batı kısımda olmak üzere

dört pano Osmanlı Türkçesi ile yazılırken,

diğer sekiz pano Arapça beyitlerden oluş­

maktadır. Yazının hattatı ile ilgili herhangi bir

kayıt bulunmamaktadır.Konağın doğu bölümü üst kat güney-do-

ğu odası kapı üzerindeki panoda yukarıda da

bahsedildiği gibi konağın yapılış tarihi ebced

tekniği ile belirtilmiştir: (Levha 15)

Ben idem tarih içün cevher-niyaz sen

durma say

“Bareka’llah hoş müzeyyen ve sarayı

dilküşay

Beytin açıklaması şu şekildedir: “Ben ta­

rih için kıymetli bir duada bulanayım, sen

(harfleri) say: Gönülleri açan bu süslü sarayı

Allah mübarek kılsın”.

Üst katın tuvalet kapısı üzerinde yer alan

ve “Tuvalet ihtiyacın gerektiğinde bir yer sor­

ma, ayak yolu burasıdır. Sakın içeride fazla

kalma çabuk çık.” şeklinde sadeleştirebilece-

ğimiz hat çalışmasının metni ise şu şekilde­

dir:

İktiza itse kaza-i hacet bir yer sorma

Gir kadem-gâh budur çık acele çok dur­

maBundan sonraki beyitler meşhur “Kasîde-

i Bürde”nin Arap yazarı imam Bûsiri’nin bir

diğer kasidesi olan “Kaside-i Muradiye ”den

alınmadır. Konağın batı bölümünde de de­

vam eden panolarda kasidenin 32-39 beyit­

leri yazılmıştır. Beyitlerin Türkçe karşılıkları

şu şekildedir:

“(Ya Rab) her felakette bize, Onun hatırı­

na çok güzel iyilikler, güzellikler ver. Musibet­ler onunla giderilir.”

“Kendisini yüceltmek için, hakkında onu

öven sureler indirilen, insanların en hayırlısı

önder Mustafa’nın hatırıyla.”

“Sonra seçkin olan O Peygambere gü­neş doğdukça ay parladıkça selam olsun.”

“Sonra, Onun vefatına müteakip ona

yardımda bulunanları yönetmiş olan Halifesi

Ebu Bekir’den Allah razı olsun”Kasidenin diğer dört beyti ise konağın ba­

tı bölümü ikinci kattaki kapıların üzerinde

yer alan panolarda devam etmektedir: (Lev­

ha 16)“Sonra sözü ve hükümleriyle haklı haksı­

zı ayıran, arkadaşı Ebu Hafs Ömer’den de Allah razı olsun.”

“Yüce bağışlar, her iki âlemde güzellikle­rin ve başarıların kendisinde kemal bulduğu

Osman Zinnureyn’e olsun”“Keza Ali’ye, iki oğluna ve annelerine de

olsun. Bize gelen habere göre, Ehl-i Beyt’tir-

ler.”“Sa’d, Saîd, Ibn Avf, Talha ve Ebu Ubey-

de, Zübeyr sahabilerin büyüklerindendirler. ”

Tuvalet kapısının üzerindeki yazı yapının doğu bölümündeki tuvalet kapısındaki yazıya

benzer şekilde tuvalet ihtiyacı ile ilgilidir.

“Her ne zaman abdest bozma ağırlığı hisse­dersen abdesthane burasıdır, gir, ihtiyacını

defet” olarak sadeleştirilebilecek mısralann

metni ise şu şekildedir:Her kaçan nakz-i vüdu’ gelse câna Gir zarûrâtını def it budur Abdesthane

Son beyitte binanın Mir Abdullah tarafın­dan yapıldığı, kendisinin bina güzelliğine yüz

bin kez ‘maşallah’ söylediği vurgulanmakta­

dır:Bir güzel hane bina eyledi Mir Abdul­

lahSâd-hezar bâr okudum hüsnüne maşal­

lah

7.2. Duvar Resimleri

Resimlerin hemen hemen tamamı kuzey

yönde cumba meydana getiren en büyük odalarda, bey odalannda karşımıza çıkar.

(Levha 17) Süslemelerin çok az bir kısmı da

orta sofalar üzerinde yer alır.Kuzeydeki büyük odaların tavan göbekle­

rinde alçı bir madalyon içerisinde bitkisel motif bezemeleri dikkat çekmektedir Konak­

ta özellikle bey odalarındaki madalyon şek­lindeki resimler İsparta evlerinde yaygın bir özellik değildir. Resimlerde insan ya da hay­van figürüne yer verilmemesi ilginçtir. Doğu bölümü bey odasının tavan düzenlemesinde

Bilge 50 Mart 2007 101

Page 104: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

dört yönde duvar ve tavan birleşim yerlerin­

deki resimlerin birinde Sultanahmet Cami’ini

andıran altı minareli cami, bir diğerinde Sul­tanahmet Camii yanındaki Alman Çesme-

si’ne benzer tek kubbeli tek mekanlı bir yapı,

bir diğerinde ise tek minareli bir cami, can-

landırılmıştır. Dördüncü madalyona ise daha

çok Avrupa şatolarını düşündüren yapılar iş­lenmiştir. (Levha 18) Batı bölümünde ise da­

ha çok deniz manzarası canlandınlmıştır. Bu

bölümdeki bey odasının duvarlarında da da­

ha büyük boyutlarda madalyonlar içerisinde yelkenli gemilerin bulunduğu deniz manzara­

lı resimler yapılmıştır. Ayrıca batı bölümü ku-

zey-batı odasındaki nişde perde arkasında

görülen manzarada da sahil ve deniz manza­rası resmedilmiştir. Resmin alt kısmında ise

kara tren resmi yer almaktadır. (Levha 19)Mehmet Büyükbucaklı’nın verdiği bilgile­

re göre konakta kullanılan eşyalann da lüks

olduğu anlaşılmaktadır. Büyükbucaklı, satın

aldığında konakta kristal aynalar ve avizele­

rin olduğu ancak zamanla bunların kırılarak yok olduğunu ifade etmektedir. Hatta çok

değerli çini levhalardan oluşan sobanın da

olduğunu, ancak evi satın aldığı Tarhan aile­sinden Ayşe Tarhan’ın ısrarlara rağmen bu

sobayı kendisine vermediğini, o dönemde İs­

parta Devlet Hastanesi'ne hibe ettiğini de ilave etmektedir.

İsparta’nın üst düzey şahsiyetlerinin yaşa­mını simgeleyen bu konak ve konağın kültür

varlıkları maalesef 15 Aralık 2005 tarihinde çıkan yangın sonucu bir daha dönmemek

üzere yok olmuştur. (Levha 20) Bir zamanlar

İsparta’ya ve Türkiye’ye önemli hizmetlerde

bulunmuş şahsiyetlerin kalmış olduğu tarih ve kültür hâzinesini içeren bu konağın yan­

gın sonrası ortaya çıkan enkaz da kaldırıldık­tan sonra konak arsası artık araç sahipleri

için park yeri olarak kullanmaktadır.

8-Konakla İlgili Proje

Yangın sonucu yok olan konak için sevindi­

rici tek unsur konağın İsparta belediyesi tara­

fından kültür evi olarak faaliyete geçirilmesi­nin düşünülmüş ve bu amaçla uzman kişiler­

ce rölöve çizimlerinin yaptırılmış olmasıdır.

Eldeki çizimlere göre konağın rekonstrüksü- yonu-yeniden yapılması-düşünülmektedir.

Konağın aslına uygun olarak yapılması İspar­

ta kültürüne önemli katkı sağlayacağı kuşku­

suzdur. Ayrıca bu konağın halka açık olacak

şekilde faaliyete geçirilmesi 19. yüzyıl İspar­ta yaşamının sergilenmesi bakamından da önemli kazanımlar sağlayacaktır.

9-Sorıuç

Genel olarak bakıldığında Tahir Paşa Kona-

ğı’nın ana malzemesi İsparta evlerinin gele­neksel mimarilerine uygun olarak zemin kat­

ta taş, ikinci kat bağdadi yani iskiyettir. Ah­

şap, konağın taşıyıcı sisteminde, doğramala­

rında, merdivenlerinde ve örtüsünde kullanıl­mıştır. Bu ana malzemelerin yanı sıra, top­

rak, alçı gibi yardımcı malzemeler de kullanıl­

mıştır. Tipik İsparta evlerinde bulunan zemin

kattaki taşlık kısmı ve servis mekanları Tahir Paşa Konağı’nda daha geniş tutularak, geniş

havuzlu bir bahçe etrafında müştemilat saya­

bileceğimiz bir kompleks oluşturulmuştur.

Odaların tavanlan, yöreye özgü olarak tekne tavan biçiminde tasarlanmıştır.

Konağın müştemilat yapıları ile birlikte

büyük bir yapı grubundan oluşması bakımın­

dan İsparta’da nadir örneklerdendir, içersin­

de büyük panolar halinde yazı ve resim çalış­

malarının bir arada bulunması bakımından ise tek örnektir.

Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Ko­

ruma Bölge Kurulu tarafından ‘Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı’ olarak tes­

cilli bulunan konağın aslına uygun olarak ye­

niden inşa edilmesi, gelecek nesillere kültür

mirasımız olarak aktarılması bakımından bü­yük önem arz etmektedir. Konağın yangın­

dan önce rölövesinin yapılarak, projesinin hazırlanmış olması ise bu eserin sonraki ne­sillere birebir aktarılmasını sağlayacaktır. Te­

mennimiz böyle güzel bir projenin yarım kal­mamasıdır. Konuya ilişkin şu söz çok anlam­

lıdır: “Eserlerimiz, bize atalarımızın mirası

değil, torunlarımızın emanetidir”.

102 Bilge 50 Mart 2007

Page 105: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

Kaynaklar

Böcüzade, Süleyman Sami (1993), Kuruluşundan

Bugüne Kadar İsparta Tarihi , Sadeleştiren:

Suat Seren, İstanbul: Serenler Yayınları

Demiralay, Hafız İbrahim (1998), Hafız İbrahim

Demiralay’ın Hatırat ve İsparta’da Milli Mü­

cadele ile ilgili Belgeler, Yayına Hazırlayan:

Bayram Kodaman-Hasan Babacan, İsparta:

Göltaş Kültür Dizisi.

Karpuz, Haşim (1989), Erzurum Evleri, Ankara:

Kültür Bakanlığı Yayınları.

Kıyıcı Mahmut (1998), Ispartalı ve İsparta’ya Hiz­

met Etmiş Büyük Adamlar , İsparta: Göltaş

Kültür Yayınları.

Uçkün, Y. O.-Uçkan Erkan (2002), Eskişehir Odun

Pazarı Evleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayın­

lan.

Ün-Isparta Halkevi Mecmuası, Nisan 1939, cilt: 5,

sayı: 61, s. 857-858.

Yakıt, İsmail (1992), Türk-Islam Kültüründe Eb-

ced Hebabı ve Tarih Düşürme, İstanbul: Ötü-

ken Yayınlan.

Yakıt, İsmail (2005), “Yılanlıoğlu Tahir Abdullah Pa­

şa Konağı Kitabeleri (İsparta)”, Türk Dünyası

Tarih Kültür Dergisi, Mart 2005, s. 25-29.

* Katkılarından dolayı İsparta Müzesi görevlile­

rinden Uzman Doğan Demirci’ye teşekkürü

borç bilirim.

* Hafız İbrahim Demiralay’ın Milli Mücadele dö­

nemine ait kendi yazmış olduğu anılan için

bkz. Hafız İbrahim Demiralay’ın Hatırat ve İs­

parta’da Milli Mücadele İle İlgili Belgeler

(1998), Yayına Hazırlayan: Bayram Kodaman-

Hasan Babacan, Göltaş Kültür Dizisi, İsparta

* Bu bilgiler Mehmet Büyükbucaklı ile 22 Aralık

2005 tarihinde bizzat görüşen Arş. Gör.

Musatafa Kurul’tan alınmıştır. Kendisine teşek­

kür ederim.

* Yazılann metni ve çevirisi için aynca bk. 1.

YAKIT, “Yılanlıoğlu Tahir Abdullah Paşa

Konağı Kitabeleri (İsparta)”, Türk Dünyası

Tarih Kültür Dergisi, Mart 2005, 25-29

FOTOĞRAF VE ÇİZİMLER

KONAK

Levha 1: Uydu fotoğrafında Tahir Paşa Konağı’nin yeri.

Levha 2: Konağın vaziyet planı. Çizim: Arzu KAHRAMAN-A. Soner TOĞANAŞ

Page 106: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

Levha 3: 1 No'lu yapının güney ve kuzey cephe Levha 4: 2 No’lu yapının günev ve kuzey cephe

görüntüsü görüntüsü

Levha 5: Bahçedeki havuz ve kırık mermer fıskiye parçalan.

Levha 6: Konağın güney cephe düzenlemesi. Çi­zim: Arzu KAHRAMAN-A. Soner TOĞANAŞ

Page 107: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

Levha 7: Konağın 1216 nolu sokağa bakan kuzey

cephe düzenlemesi.Çizim: Arzu KAHRAMAN-A. Soner TOĞANAŞ

Levha 9: Konağın Doğu bölümü zemin katı

Levha 8: Konağın zemin ve birinci kat planları.

Çizim: Arzu KAHRAMAN-A. Soner TOĞANAŞ

Levha 10: Doğu bölümü üst kat merdiven boşluğu

Bilge 50 Mart 2007 105

Page 108: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

Levha 11: Konağın Doğu bölümü üst kat sofası Levha 12: Konağın Batı bölümü üst kat sofası

Levha 13: Doğu bölümü oda düzenlemesinden Levha 14: Konağın bahçe ve zemin kat taş

detay kaplaması.

106 Bilge 50 Mart 2007

Page 109: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T İ C L E Sİsparta’da Yok Olan Bir Kültür: Tahir Paşa Konağı ♦ Bahattin Yaman

Dogu bölümü, üst kat, güney-doğu odası. kapı ikeri

L)ogu bölümü, ust kat tuvalet kapısı üzeri

Uogu Dölümü, üst Kau Kuzey dogu oaası. Kapı ü^eri

Doğu bölümü, ast kat bey odası, kapı üzeri

Doğu bölümü, ust kat. Kuzey Dan odası, kapı üzeri

uogu oölünıu, ust kal, bau odas., ,;apı u.

Levha 15: Konağın doğu bölümü hat panoları.

batı ooıumü, üst kat. dogu odas., kapı uzı

^batı bölümü, ust kat, kuzey-doğu odas.. *apı uzcn

Batı b ö liım i, üs. ka> bey oöa>ı kapı üzeri

Bdö bölümü, üst Kdi kuzcv-uatı odası, kapı üzer.

Batı bolümü, iıst kdt tuvalet kapısı üzer.

Batı bölümü, ust kat gune>-baıı odası, kapı üzer

Levha 16: Konağın batı bölümü hat panoları.

Levha 17: Doğu bölümü bey odasındaki tavan Levha 18: Konağın Doğu kısmı bey odasındakidüzenlemesi madalyon resimler

Levha 19: Konağın batı kısmı kuzey-batı

odasındaki niş bezemesi ve bey odasındaki duvar resimleri

Levha 20: Ve maalesef yok oluş.

Bilge 50 Mart 2007 107

Page 110: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Mahdum Kulı’nm Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler

Dr. Hayati YILMAZ

Muğla Üniversitesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatlan Bölümü. Kötekli / MUĞLA

Özet : Mahdum Kulı, XVIII. yüzyıl Klâsik Türkmen şairlerinden Âzâdî’nin

oğludur. Aydın ve şair bir aileye mensuptur. Yetişmesinde en büyük etken

babasıdır. Mahdum Kulı, kendisini yetiştirmiş bir şairdir. Şiirlerini XVIII.

yüzyılda Türkmen şivesi ile yazan şairlerin öncüsü olmuştur. Dili anlaşılır

bir şair olduğu için çok sevilmiş, beğenilerek okunmuştur. Şairin şiirleri gü­

nümüzde de önemini yitirmemiştir.

Mahdum Kulı, eserlerinin konusunu halkının hayatından almıştır. Şiirlerin­

de halkın isteği, arzusu, derdi, tasası, mutluluğu görülür. Aynlık, gurbet gi­

bi konulara da şiirlerinde geniş yer vermiştir.

Şair, toplumun dışında kalmamış, aşk ve sevgi üzerine de şiirler yazmıştır.

Bütün İnsanî duygulan şiirine aktaran şairin, dünya ve ahiret düzeni hak­

kında da şiirleri vardır. Yaşadığı dönemin kötü yöneticilerini eleştiren şair,

şiirlerinde vatanseverlik, kahramanlık, mertlik, namertlik, gibi konulan iş­

leyerek XVIII. yüzyıl Türkmen tipini şekillendirmiştir.

Anahtar Kelimeler : Mahdum Kulı, hayat, şiir, tema.

The Life and Literary Personality of Mahdum Kulı And Some

Examples of His Poetry

Abstract: Mahdum Kuli is the son of Azadi, who was one of the classic

poets of XVIII nth century. Mahdum Kuli was a vvell-educated poet. His

father had played the key role in his education. He became the pioneer

of the poets vvriting in Türkmen intonation. Since the language he used

in his poetries is understandable, his poetries caught popularity and they are stili valuable in present.

Mahdum Kuli had taken the subjects of his creations from the lives of his

society. The dominant subjects of his poetry are the wishes. demands,

problems and sorrovvs of society. In addition, partition and longing for

motherland was also frequently used topics of his poetry.

The poet had not been diverged from the society he lives in and he had

vvritten poetries on love and ali other humanitarian feelings. He has poet­

ries on the order of the vvorld and the eternity too. He had criticized the

evil rulers of his time and glorified patriotism, courage, heroism ete. in his

poetries and formed the type of Tukmen style of XVIII nth century.Key YVords: Mahdum Kulı, Life, Poetry, Theme

Mahdum Kulı, XVIII. yüzyıl Türkmen

edebiyatının en büyük şairlerinden

biridir. Çağdaş Türkmen Türkçesi-

nin yazı dili olmasında büyük katkısı olan şa­

irin bir divanı vardır. Mahdum Kulı, şiirlerin­

de halk diline yakın bir dil kullanmıştır. Şiirle­

ri çok okunan ve beğenilen şairin divanının

nüshaları çoktur. Bugün bu nüshalann çoğu

Türkmenistan’da bulunmaktadır.

Yaşadığı dönemde ünü bulunduğu coğraf-

yaydan taşan şairin hayatı hakkında kaynak­

larda bilgi bulunmaması ilginçtir. Yakın dö­

nem şairi olmasına rağmen Mahdum Kulı

hakkında oluşan efsanelerle, ailesinden ve

dostlarından kalan bilgilerle hayatının bazı

108 Bilge 50 hE&§£ Mart 2007

Page 111: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E S

Mahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

dönemleri aydınlatılmıştır. Ancak şairin son

yılları ve ölümü hakkında yeterince bilgi yok­

tur. Şair hakkındaki kaynaklar kullanılarak

yazılmış hayat hikâyesi bölümü şimdiye ka­

dar yazılanlann en kapsamlısı olup, şairin Di­

vanındaki bilgilerle de desteklenmiştir.

Divanın 1912 yılında basılan Astrahan

baskısında Abdurrahman Niyazi şairin diva­

nının evlerde aile arasında, ilim ve edep

meclislerinde okunduğunu, şiirlerinin çok se­

vildiği belirterek : “Şair, divanı ile güzel ahlâ­

ka, terbiyeye, kısaca insanlığa hizmet etmiş­

tir. Bu sebepten asırlar durdukça şeref ve

önemini koruyacaktır” demektedir. Böylece,

Abdurrahman Niyazi, Mahdum Kulı’nın di­

vanına o dönemde verilen değere dikkat çek­

mektedir.

Mahdum Kulı’nın Hayatı

Mahdum Kulı, divanında, yurdunu, mensup

olduğu tayfayı, adını ve babasının kimliğini

vermiştir. Kendi hayatı ile ilgili fazla bir bilgi

yoktur. Şair, adını iki şiirinde açıklamaktadır

Mahdûm Kulı diyrler menin adımı

Âlem elin çoyar görse odımı (A-69a).l

Bilmeyin soranlar aydın bu garîb adımızı

Aslı Gerkez yurdu Etrek adı Mahdûm Ku-

lıdır” (A-82b).

Durdı Şair’e yazdığı bir şiirinde de Gerkez

tiresinden olduğunu tekrarlamıştır :

Sen gözli ata bolsan bir şiirinde de

Gerkez ili (A-45a).

Şairin bu üç şiirinden birincisi, divanının

incelediğimiz beş nüshasında da bulunmak­

tadır. Yurdunu ve kimliğini verdiği şiiri ise A,

Aı ve A4 nüshalarında geçmektedir.

Şairin hayatı ile ilgili, günümüze ulaşan bilgilerin çoğu sözlü bilgilere dayanmaktadır. Bu bilgiler ailesinin, dostlarının, şairi tanı­

yanların aktarmalarından ibaretttir. Şairin

hayatının ana hatları bu bilgilere dayanılarak

çizilmiştir.Mahdum Kulı’nın dedesi Mahdum Kulı

Yonacı (1654-1722) Etrek’te doğmuş ve

gençliğinde Göklen uruğunun Gerkez boyu­

tunun yaşadığı köye gelmiştir. Bu köyde işçi

olarak çalışmaya başlamıştır. Yalnız ve kim­

sesiz olan Mahdum Kulı Yonacı, yanında ça­

lıştığı kişinin kızıyla evlendirilmiş, kendisine

ev ve arazi verilmiştir. Köy işleri yanında ke­

çe, kamçı, koşum ve gem gibi çağın en

önemli ihtiyaçlarını karşılayan bir mesleği,

yonacılığı da devam ettirmiştir.

Geç evlenen Mahdum Kulı Yonacı’nin 46

yaşında bir oğlu olur ve adını Devlet Muham-

med koyarlar (Bertels 1960:107).

Mahdum Kulı, divanında “Resûlu’llâh

koymış adın Azâdî / Atam Devlet Muham-

med Mollâ haki çün” (A-43a) diyerek babası­

nın adını teyit etmektedir.

Devlet Muhammed, ilk eğitimini köyünde

alır. Sonra ailesi onu Hive’deki medreseler­

den birine gönderir. Eğitimini tamamlayan

Devlet Muhammed, köyündeki okulda öğret­

menlik yapmaya başlamıştır. Öğretmenliği

yanında köydeki diğer işlerini de devam ettir­

miştir. Medresede klâsik şairleri okuyup öğ­

renen Devlet Muhammed aynı zamanda

kendisi de iyi bir şairidir. “Azâdî” mahlasını

alan şairin “Va’z-ı Azâd”, “Hikâyet-i Cabir

Ensar” ve “Münâcât” adlı mesnevîleri vardır

(Çarıyev 1971:12).

Azâdî’nin Orazgül adlı hanımından altı

oğlu (Muhammed Safa, Abdullah, Mahdum

Kulı, Canesen, Gulca, Çerre) ve iki kızı

(Hanmeşairin “Va’z-ı Azâd”, “Hikâyet-i Ca­

bir Ensar” ve “Münâcât” adlı mesnevîleri

vardır 1733 yılında dünyaya gelen şaire

“Mahdum Kulı” adını koyarlar. Mahdum Ku-

lı, böylece dedesinin adını da devam ettirmiş

olur (Bertels 1960:108).Mahdum Kulı, Türkmenlerin Göklen bo­

yunun Gerkez tiresinin Gışıklar tayfasından-

dır (Gürgenli 1960:12-13) Şair, bugün Türk- menistanın güney-batısında ve hâlen İran’ın Etrek ve Gürgen nehirleri arasında olan Ha­

cı Kavuşan köyünde dünyaya gelmiştir. Şa­

irin çocukluğu Hacı Kavuşan’da geçmiştir.

Çocuk yaşta şiirler söylemeye başlayan Mah­dum Kulı, devrin ulemalarını tedirgin etmiş; onları korkutmuştur. Bu şiirleri sayıklama sa­

yan ulemalar, şairi babasına şikâyet etmişler­

B'Uge 50 Mart 2007 109

Page 112: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

dir. Devrin aydını ve şairi olan Âzâdî, oğlun­

dan bu şiirleri dinledikten sonra ona yardım

etmeye karar vermiş, eğitimi ile bizzat ilgi­

lenmiştir (Nuralıyev 1960:373).

Mahdum Kulı, ilk eğitimini şair ve âlim bir

zat olan babasından alır. Âzâdî, oğlunun eği­

timini yeterli görmez ve Ersarı Türkmenle­

rinden Niyaz Salih adında bir hocadan da

eğitim aldırır. Niyaz Salih, Mahdum Kulı’nın

babasından sonra ilk hocası olmuştur (Kösâ-

yev 1959:11).

Mahdum Kulı, eğitiminin yanında, yona-

cılık (eyer ustalığı) ve dericilik işi ile beraber,

devri için normal olan gümüş ve demir usta­

lığını da öğrenir.

İlk eğitimini köyünde tamamlayan Mah­

dum Kulı, Etrek, Ahal ve Merv’de medrese

olmadığı için Lebap'ta, Halaç ilçesinin Gızı-

layak köyünde olan İdris Baba Medresesine

gönderilir. Böylece şairin medrese hayatı

başlamış olur. Sonra Buhara’daki Gögeldaş

Medresesine devam eder (Şamıradov

1960:153). Buradan da Hive’deki Şirgazi

Medresesine geçer. Bu medresede üç yıl eği­

tim alır (Gamyev 1960:158). Mahdum Kulı,

Suriye Türkmenlerinden Nuri Kâzım adında­

ki dostuyla Ahmed Yesevî medresesinde de

bir süre eğitim almıştır (Mülkamanov 1989:36).

Mahdum Kulı, döneminin aydın bir aile­

sinden gelmesi nedeniyle eğitimini devam et­

tirmiş, değişik medreselerde kendini yetiştir­

miştir. Bilgi ve görgüsünü geliştirmek için de­

vamlı gezen şair, gezdiği yerlerle ilgili bilgiler

toplamış, şehirleri tanımıştır. Her gittiği şe­

hirde medreselere de uğrayan Mahdum Kulı

buralarda da bilgisini ve görgüsünü yenile­

miştir. Şiirlerinden anlaşıldığı kadarıyla Hin­

distan’ı, İran’ı, Afganistan’ı ve Azerbaycan’ı

gezen şair, bu yerlerde gördüklerini, duyduk-

lannı şiirlerine aktarmıştır.Eğitimini değişik medreselerde tamamla­

yan şair, Arapçayı, Farsçayı ve devrin edebî dili Çağatay Türkçesini öğrenmiştir.

Şair, Hive’den döndükten sonra mektep­

lerde hocalık yapmış ve kuyumculukla ve de­ricilikle uğraşmıştır (Gürgenli 1960:13).

Mahdum Kulı, şairliği yanında iyi bir gümüş

ustasıdır. Gümüş ustalığı ile ilgili destansı hi­

kâyeler Türkmenler arasında hâlâ anlatıl­

maktadır. Türkmen kadın ve kızlannın, meş­

hur Ahal-Teke atlannın güzelliklerine güzellik

katacak kadar maharetli bir ustadır (Övezgel-

diyev 1989:19).

Mahdum Kulı, gençlik yıllannda teyzesi­

nin kızı Menli Hanım’ı2 sevmiştir. Öğrenci­

lik yıllannda da devam eden bu sevgi evliliğe

dönüşmemiştir. Mahdum Kulı, Menli Hanım

için ödemesi gereken kalın’ı ödeyemediğin­

den dolayı kardeşleri Menli Hanım’ı başka­

sıyla evlendirmişlerdir (Bertels 1960:110). Belki de bu evliliğin olmamasının asıl sebebi,

ağabeyinin ölümünden sonra şairin, (o döne­

min âdetine göre “dakılma” denilir) yenge­

si Akgız Hanım’la evlendirilmiş olmasıdır

(Ulugberdiyev 1960:174).

Mahdum Kulı’nın aşk, hasret ve ayrılık gi­

bi konularda yazdığı şiirleri bu aşkın sonucu

olarak gösterilmiştir.

Şairin, Akgız Hanım’dan iki oğlu dünya­

ya gelir. Bunlardan Sarı yedi yaşında, İbra­

him on iki yaşında ölür. Çocuklarının ölümü

şairi çok etkilemiştir (Seyitnıyazov 1959:6).

Bu acı, Mahdum Kulı’nın şiirlerine de yansı­

mıştır. Bugün Mahdum Kulı’nın nesli, kar­

deşlerinden biri olan Gulca’dan devam et­

mektedir (Nuralıyev 1960:372).

Mahdum Kulı’nın ne kadar yaşadığı tam olarak bilinmese de şiirlerinden otuz, otuz

dört, elli ve seksen yaşına geldiğini tespit edebilmekteyiz :

İmdi ayak basdın otuz öyüne (A-56a)

Otuz tört yaşa yetdin bu cihânda ne gör- din (A-68b)

Eyâ düstlar ellâ yetüşdi yaşım (A-9b)

Gel ne iş bitirdin seksen yıllıkda (A-34a)

Mahdum Kulı’nın ölüm tarihi araştırmacı­

lar tarafından farklı olarak verilmektedir. 1782 (Bertels 1960:110), 1792 (Bakasova

(1960:246), 1813 gibi. Türkmen bilim ada­mı Durdımuhammet Nuralıyev, ölüm tarihi

olarak 1813 yılını kabul etmektedir. Buna da

1913 yılında şairin vefatının 100. yılı nede­niyle Astrabat, Kümüştepe, Gamgala ve Gı-

Bilge 50 6|Bg8 Mart 2007

Page 113: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

zılarbad’ın Ceciris ve Çukur köylerinde kur­

banlar kesildiğini, Aşgabat’ta ise özel bir top­

lantı düzenlendiğini gerekçe göstermiştir

(Nuralıyev 1998:58).Mahdum Kulı, “belli” redifli şiirinde sek­

sen yaşma geldiğini belirtiyor ve öz eleştirisi­ni yapıyor. Dostlarından, yaşıtlarından istek­

lerde bulunuyor. Kendisinin ölümünden son­ra hayır-dualarla yâd edilmesini istiyor. Artık

yaşlandığını hisseden Mahdum Kulı, seksen yıllık ömrünün muhasebesini yapmıştır:

Haram urıp kanlar dökdün illikde

Gel ne iş bitirdin seksen yıllıkda

Kayt yaman yolundın, gezgin kullukda

Cennet diyp gezgin tamâda belli

Çârâyna baglanup geymiş savatlar

Yer koynuna girdi minip tâbutlar

Mahdûm Kulı aydır den-duş yiğitler

Kardaşlar yâd idin du’ada belli (A-34a)

Ölüm tarihinin 1782 olarak kabul edil­

mesi ise, A. Vambery’nin 1862 yılında Orta

Asya’ya yaptığı seyahatten sonra verdiği bil­

gilere dayanmaktadır (Vambery 1864:321).

Vambery, Orta Asya’ya yaptığı seyahatte

kendisine verilen bilgilerde Mahdum Kulı’nın

Türkmenlerin Gökleri boyundan olduğunun

ve 80 yıl önce öldüğünün söylendiğini belir­

tiyor. Bu bilgiler doğrultusunda, bilim adam­

larınca 1862 yılında seksen yıl geriye gidile­

rek hesap edilmiş bir ölüm tarihi ortaya çıka­

rılmıştır.

Şairin doğum tarihi ise, Mahdum Kulı’nın

kardeşinin “Mahdum Kulı 49 yıl yaşayıp öl­

dü” (Aşırov 1995:81) diye aktardığı bilgilere

dayanarak tespit edilen ölüm tarihinden ge­

riye gidilerek hesap edilmiş bir tarihtir.

Mahdum Kulı’nın mezarı bugün İran sı­

nırları içerisinde, Gümbet-i Kavuş şehrinin

Aktugay (Aktokay) köyündedir. Babası Âzâdî ile birlikte yatmaktadır (Düyeci 1994:29).

Mahdum Kulı’nın Edebî Kişiliği

Mahdum Kulı, Klâsik Türkmen Edebiyatının

önemli şahsiyetlerinden biri olarak kabul edi­lir. Günümüze kalan eserleri, şairin kuvvetli

ve sanatkârane dili vasıtasıyla Türkmen ede­

biyatının inkişafında büyük rol oynadığını

gösterir. Şair şiirlerinde halkın dilini kullan­

mış, bu dili sanatkârane bir üslûpla işlemiştir.

Şairin şiirleri, XVIII. yüzyıl Türkmen halkı­

nın zihniyetini, duygu ve düşüncelerini, istek

ve arzularını yansıtır.Tecrübelerini, duygulannı, bildiklerini ve

gördüklerini aktaran şair için Türkmenler “O

her şeyi söyleyip geçmiştir, söylediği şeylerin

hepsi olmuştur” demektedirler (Annanepe-

sov 1990:81).

Şair, şiirlerinde “Mahdum Kulı” adının ya­

nı sıra “Firâgî” mahlasını da kullanmıştır. Bu­

nu şiirlerinde şöyle dile getirir:Mahdûm Kulı adın döndi Firâga

Fârig olup çek özün bir kıraga (A-20b)

Firâgî diyp çağırdılar aytdılar

Kandadın diyp kulagımdın tutdılar (A-17b)

Gerçekten de Mahdum Kulı'nın hayatı

ayrılıklarla doludur. Anne ve babadan ayrılık

(ölüm); köyünden, dostlarından ayrılık; sevgi­

liden ayrılık; kardeşlerden ayrılık (ölüm) ve iki

çocuğundan ayrılık (ölüm). Bu aynlıklar Mah­

dum Kulı’nın Firâkî mahlasını almasında bel­

ki de en büyük etken olmuştur.

Mahdum Kulı’da halk şiiri geleneğinde

görülen rüya görme ve bade içme motifi de

yer alır. “Diydiler” redifli şiirinde şairi, rüya­

sında dört atlı alır ve gökyüzüne çıkarırlar.

Şair kendinden geçer. Hz. Âdem’den beri

bütün evliya ve enbiya ile tanıştırırlar. Arşta ferşte var olan sırları gösterirler. Kendinden

geçen şairi yüzüne tükürülüp uyandırılır.

Sonra ona hayır dua ederler. Sonunda da şa­

ir, peygamberin emriyle getirildiği eve bırakı­

lır:Bir gice yaturdım dünin yannda

Bir dört atlı geldi yörgin diydiler

Habermiz bar sana fursat câyında

Şol yerde ârler bar görgin diydiler

Resul çağır aydar ashâblar sürin

Oğlanı uzadın bir fâtâ berin

Buyurdı tört atla eitün tapşırın

Getürgen câyında koygın diydiler (A-47b)

Mahdum Kulı bade içmiş, öğrendiklerini, bildiklerini, gördüklerini söyleme ruhsatı al­

mış bir şairdir. “Boldım Giryâne” şiirinde de bunu şöyle anlatmaktadır:

Bilge 50 figM» Mart 2007

Page 114: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulfnın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Biri gelüp elin gögsime urdı

Biri, bir tîg birlen yüreğim yardı

Ağzıma ağzın koyup biri dem urdı

Diyrler arzın diygin Şâh-ı Merdâna

Bular böyle diygeç dilim açıldı

Kana kana mey muhabbet içildi

Könlüme yedi tavr suâl geçildi

Diydim ruhsat bolsa gelsün zebana (A-6b)

Mahdum Kulı rüyasında Nakşîbendî şey­

hini görür ve elinden bade içer. Bunu şu sa­

tırlarla dile getirir:Bir gice yaturdım Şâh-ı nakşîbend

Keremi cûş eylep bir nân getürdi

Sag elinde gül-gûn bâde şarâbı

Sol elinde tâze biryân getürdi

Uyandım uykudın kaldım düşümden

Hayrân kaldım dîvânenin işinden

Badesin nûş eylep gitdim huşumdan

Gam dîdeden eşk-i giryân getürdi (A-13b)

Mahdum Kulı’dan önceki Türkmen şairle­

ri, şiirlerini devrin yazı dili olan Çağatay

Türkçesi ile yazmışlardır. Mahdum Kulı ise şi­

irlerini halkın diliyle, o devirki Türkmen şive­

siyle yazmıştır. Mahdum Kulı halkın içinden

gelen ve halkın içinde yaşayan, onlann acıla­

rını, sevinçlerini paylaşan bir şairdir. Şiirleriy­

le halkın duygu ve düşüncelerine tercüman

olmuştur. Mahdum Kulı’nın şiirleri yaşadığı

devrin de bir aynası gibidir. XVIII. Yüzyıl

Türkmen coğrafyasının siyasî ve ekonomik

durumunu açıkça gözler önüne sermiştir: Kam dünyâ âl içinde

Âdemzât hıyâl içinde

Cihân galmagal içinde

Her kim yüz telâşlar bile (A-3a)

XVIII. yüzyılda halk yoksulluk içindedir.

Şair, bu durumu gözler önüne sererek devrin

yöneticilerini haberdar etmek istemektedir : Yoksullıkda neçelerin devrânı

Yatıp yahşi gören düşine değmez

Neçeler hasret bile tafıp huşk nâm

Bir lezzetli taam dişine değmez (A-10a)

Kim nân tapmaz iymege

Kim yer tapmaz koymağa

Kim ton tapmaz geymege

Kim tirme şâlı gözler (A-62b)

Mahdum Kulı, şiirlerinde kötü yöneticileri

yermiş, basiretsiz yöneticileri uyarmıştır. Bed-asıla beglik degse bir günde

Alur avın salur kuşın anlamaz

Yarlığı yöriyen nurbatsız begler

Fukarânın gözde yaşın anlamaz (A-62b)

iyi yöneticilerin halkı dinlemesini, onların

dertlerine çare olmasını istemektedir: Süleyman sen mürga bir kulak koygın

Sözini dinlegin cevabın algın

Hâkim olsan halkı gün kimin çoygın

Akarda suv yâ eserde yel bolgın (A-13b)

Mahdum Kulı, şiirlerinde inançlı, dürüst

bir insanın nasıl olması gerektiğini de belirt­

mekte halkı iyiliğe ve doğruluğa davet et­mektedir :

Gark olsan deryâya duş gelsen derde

Tama üçün açma yüzinden perde

Katlan dileg etme gidi nâ-merde

İşin düşüp dûsta yâra yüz ursan (A-14b)

Kanaatkârlık ve cömertlik gibi İnsanî va­

sıflan över, insanlardaki hırsı ve aç gözlülüğü

yerer :Mahdûm Kulı görip düşmân tanesin

Merd oldur şâd tuta gamdın sînesin

Yer yüzi doldurmaz gözüdın sînesi

Kârûn kimin kaznân neçe kân bolsa (A-75a)

Halka kötülüklerden uzak durmayı, kötü

alışkanlıklanndan vaz geçmeyi öğütler : Kuvvâtın kemeldir gücün üzdirür

Keyfi kelle gelse aklın azdırur

Sününi sızdırur etin kızdırur

Bir nişâne budur sende çilimkeş (A-50a)

Dünyaya bağlanmamak gerektiğini, bu

dünyanın geçici olduğunu gözler önüne se­

rer:Bu dünyâ fânîdür tutmaz binânı

Bu dünyâya gelen geçüp baradur

Kimdür yalançıda tutan cihânı

Tutanın ellerin açıp baradur (A-43b)

Mahdum Kulı, gıybeti de yerer. Gıybet

edenin öbür dünyada bile sıkıntı çekeceğini

söyler, halkı gıybetten uzak durmaya çağınr: Rûz-ı mahşer şikât bolur elindin

Rüsvâlıgın budur senin gıybetkeş

Ömri yele berme azma yolundm

Agırtmagın ilin günin gıybetkeş (A-59b)

Mahdum Kulı hayatın dışında değildir.

Halkın isteğini, arzusunu yansıtır. Şairin iste­

dikleri gerçek hayatla ilgilidir. Gerçek güzeli,

hayatın gerçek nimetlerini arzulamaktadır: Nefsin aydır hoş bolsam

Gökçeklere duş bolsam Iysem içsem hoş bolsam

112 Bilge 50 Mart 2007

Page 115: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Yatsam elvan içinde (A-37b)

Bir yâr bergin etli kanlı

Könli gin gögsi meydânlı

Dil bilen aklı kemâllı

Yüzi hem bolsun görkâna (A-81b)

Dervişlere yolsızlıgı

Yiğitlere mâlsızlıgı

Allâhî ayâlsızlıgı

Sen görkezme Müselmâna (A-81b)

Şair, halka vatan sevgisini vermeye çalış­

mış, vatanı sahiplendirmek için halkı yürek-

lendirmiştir :Göz könül dil akıl kaldı bu tördi

Cân vatan ârzılap turdı yel bile

Terhosım bar gel terk etme bu yurdı

işret kurgın sohbet sürgin gül bile (A-52a)

ilindin ayru düşen

Âh urar ili gözler (A-62b)

Mahdûm Kulı budur derdin

Sâhibi gerek her yurdın (A-74a)

gül b

Şair, Türkmen boyları arasındaki kısır çe­

kişmelerin bitmesi için çalışmış ve Türkmen

birliğinin kurulması için boyları birlikte hare­

ket etmeye davet etmiştir:Hızır gezen çölde iller yayılsun

Yurt binâmız kâyım bolsun koyulsun

Çille mest nerlermiz barça ayılsun

Bir sorfada edâ bolsun aşımız (A-14b)

İlimiz ulaştur savılmaz yaza

Toksan dolup tamâm bolsun kışımız (A-14b)

Teke Gökleri Yomut Yazır Alili

Bir pâd-şâha kulluk etse bişimiz (A-14b)

Mahdum Kulı, Türkmenler tarafından

zevkle okunmuş ve sevilmiş bir şair olduğu

için şiirleri ezberlenmiş, türkü hâline getirile­

rek bahşılar tarafından çalınıp söylenmiştir. Şairin ölümünden elli yıl sonra Orta Asya’ya seyahat eden A. Vambery, Seyahatnamesin­

de, Türkmen bölgesinden geçtikleri sırada

bahşılann iki telli dutarlarıyla türkü söyledik­

lerini ve Türkmenlerin bunları coşkuyla din­lediklerini belirtiyor. Özellikle bahşıların

Mahdum Kulı’dan bir türkü söylediklerinde, Türkmenlerin kendilerinden geçerek dinle­

diklerini aktarıyor (Vambery 1868 :45). Bu­

gün de Türkmenistan’da Mahdum Kulı’nın

şiirleri türküler hâlinde çalınıp söylenmekte­

dir. Yusup Berdiyev (Berdiyev 1989:172-

218) Mahdum Kulı’nın türkü olarak söyle­

nen elliyi aşkın şiirini tespit etmiştir.

KaynaklarAnnanepesov, Mırat (1990), Magtımgulı ve Onun

Zamanası, Aşgabat.

Aşırov, Annagurban (1995),

Magtımgulının Golyazmalarım Izarlap, Aş­

gabat, Ilım.

Bakasova, R (1960), “Magtımgulının Sotsial-

Ikdısadı Garayışları” Magtımgulı (Şahırın

ömrüne ve Dörediciligine Degişli Makalalar

Yıgındısı), Aşgabat Türkmenistan Dövlet

Neşiryatı, s. 245-258.

Berdiyev, Yusup (1989), Türkmen Aydımları, Aş­

gabat, Maganf Neşiryatı.

Bertels, E. Y (1960), “Magtımgulı”, Magtımgulı,

(Şahırın Ömrüne ve Dörediciligine Degişli

Makalalar Yıgındısı”, Aşgabat, Türkmenistan

Dövlet Neşiryatı, s. 106-116.

Çanyev, G. O (1971), Magtımgulı, Akıldar, Aşga­

bat, Ilım Neşiryatı.

Düyeci, A (1994), Mahdumgulı Feragi’nin Hayatı

ve Seçme Şiirleri, Tahran, Elhude.

Garrıyev, Meretgulı (1960), “Söz Ussadı” Magtım-

gulı, (Şahınn Ömrüne ve Dörediciligine Degişli

Makalalar Yıgındısı), Aşgabat Türkmenistan

Dövlet Neşiryatı, s. 158-161.

Gürgenli, A. Ahundov (1960), “Türkmen Klassık

Şahırlan” Magtımgulı, (Şahırın Ömrüne ve

Dörediciligine Degişli Makalalar Yıgındısı),

Aşgabat Türkmenistan Dövlet Neşiryatı, s. 12-

21.

Köseyev, Mâti (1959), “Magtımgulı Pıragı” Magtım-

gulı, (Beyik Şahınn 225 Yıllığına Bağışlanan -

Makalalar Yıgındısı”, Aşgabat, s. 3-29.

Mülkamanov, A (1989), “Magtımgula Nâhili Düşün­

meli”, Magtımgulı 250, (Şahır Hakında ilmi Dokladlar, Makalalar ve Habarlar), Aşgabat, s.

23-41.

Nuralıyev, D (1960), “Magtımgulının Neberesi ve Şahırın Durmuşı” Magtımgulı, (Şahırın

Ömrüne ve Dörediciligine Degişli Makalalar

Yıgındısı), Aşgabat, Türkmenistan Dövlet

Neşiryatı, s. 370-377.-------- (1998), “Macar Şark Şinas Vambery

ve Mahtumkulu” Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, AÜTÖMER Yay., S. 18, s. 54-62.

Övezgeldiyev, M (1989), “DünyE Poeziyasının

Ummanı” Magtımgulı 250, (Şahır Hakında II-

Bilge 50 Mart 2007ı ' J 113

Page 116: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T İ C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

mı Dokladlar Makalalar ve Habarlar), Aşgabat,

s. 12-23.

Seyitnıyazov, C (1959), Magtımguh, Aşgabat, K.

Marks Adındaki Türkmen Dövlet Kitaphanası.

Şamıradov, B (1960), “Türkmen Klassıkı Edebiyatı­

nın Guvancı".Magtımguh, (Şahınn Ömrüne ve

Dörediciligine Degişli Makalalar Yıgındısı”, Aşgabat, Türkmenistan Dövlet Neşiryatı, s.

153-157.

Ulugberdiyev, A (1960), “Beyik Söz Ussadı”

Magtımguh (Şahınn Ömrüne ve Dörediciligine

Degişli Makalalar Yıgındısı), Aşgabat,

Türkenistan Dövlet Neşiryatı, s. 171-178.

Vambery, A (1868), Voyages d ’un

Faux Derviche Dans L ’Asie Centrale, (İngiliz­

ceden Çev. E. D. Forgues), Paris, Libraire de

L. Hachette.

-------(1864), Travels in Central Asia, Yay.

John Murray, Albemarle Street, London.

Mahdum Kulı’nın Şiirlerinden Örnekler1Dünye görmey tutgun kalsan bir kenede

Bâdı-pây dik yer yüzine yeldim tut

Çin Mâçînde Hindde Rûmda Habeşde

Bolan bolmış hünerleri bildim tut

Aç hem bolsan barma ile dileğe

Diy kûşkde men başı barmış feleğe

Düzde kalsan hîç tapmayın kölege

İrem bâgı içre gamsız kaldım tut

Aş görende özün atma dullanup

Gerçe aç hem bolsan halka bellenüp

Zer töküp çın kullarnı kollanup

Tîz hem ölsen Nûh yaşına geldim tut

Muhtaçlığın Hakdın özge bilmese

Ol rûzıgâr besdür açdın bolmasa

Hind halkı dik enin örtin bolmasa

Padişahlık pûşiş çiğne saldım tut

Suva yele öükmi geçen Süleyman

Bak alardın ne nâm kaldı ne nişan

Suv tapmayın câyıfi bolsa çölistân

Deryâ içre men İskender boldım tut

Yoldaş bolsan dile düşmez mûr bile Ferş tapmayın bile yatsan mâr bile

Yigrim altı kerret yüz min âr bile Kârûn hizânesin ele aldım tut

Mahdûm Kulı çeksen cefâ cebir bil

Hudâya hoş gelür şükür sabır kıl

Kılça câna kızıl teni kabir bil

Kızıl dilin sözler iken öldim tut

2Mâlına mülküne magrûr olunma

Ey yok yerden gelen giddi bu râya

Bolur bolmaz işler üçün ulunma

Çohlar gelüp batıp kalmış bu lâya

Köp girdeler geçirmişdir bu yurtlar

Neçe sinelerde rûşen bu derdler

Yüz çevirdi mundan bir neçe merdler

Bir neçeler bal diyp batdı belâya

Ey akl ang yiğit munda bari gel

Bir neçe sözim bar cândm kulak sal

Nirde dervîş görsen banp alkış al

Dervîşdin yeg hîç kim yokdur Hudâya

Tamugın dıkancı zekâtsız baydur

Dervişe ta’n iden lîkin bî-câydur

Dervîş yerde deryâ yâ gökde aydur

Donuz deryâ neyler it ürip aya

Yalançı yer dal âdem karâr uklasın

Kim kulak biyr dinlep sözim haklasın

Mahdûm Kulı nasîhat kıl saklasın

Tâze gelen ârler köhne sarâya

3

Nâ-merd kimdür bilür bolsan

Ne diysen diyr baş üstünde

Azmâyîşler kılur bolsan

Hîç tapulmaz iş üstünde

Mürüvvetni tavlap tartar

Heybeti felengdin artar

Gök dik gürlep damak yırtar

Hâzır bolan aş üstünde

Aş üstünde âlef dik arlar

Yersiz gefde har tek harlar

Her tilki bir şîr tek gürler

Murdâr olan lâş üstünde

Çöl yerde gövre kaldırma

Ol da hoşdur sır bildirme

Lâf edip dehân doldırma

Ceng nân değil diş üstünde

Diyseler atlan hey atlan

Sün çeynep gûyâ sırtlan

Yav güni gayrâta katlan

Lanet koyma rîş üstünde

tnsâfın eldin bırakmaz

Bilge 50 §|Q§§ Mart 2007

Page 117: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Maglûm âdemlıkdın çıkmaz

Bu sözim hayvana yokmaz

Adem saklar gûş üstünde

Mahdûm Kulı savaş olur

Yiğidin sırrı pâş olur

Yâ baş berür yâ baş alur

Koçaklar yoldaş üstünde

4

Ta’âm lezzetin alur

Dehânındın diş gitmek

Anırsızı azdurur

Götin devlet pîş gitmek

Şeytân yolın bek eyler

Kara yüze ak eyler

Yüz min günâh yok eyler

Seher gözdin yaş gitmek

Feltesiz yag çirâga

Işık salmaz kıraga

İlin salur ayağa

Ayak kalup baş gitmek

Barınça pis zâr bolup

Yatsan yeg bîmâr bolup

Hoşdur yahşa yâr bolup

Bu yamandın daş gitmek

Ulaşmaganlar gama

Şükr itmezler hoş deme

Âb-ı rûydur âdeme

Nekib gelen hoş gitmek

Yaman dil yol yitirür Yahşi söz rahmet getürür

Âre sangı artdırur

Kırkdın aşıp yaş gitmek

Firâgî dünyâ düşdür

Düş görsen dübi hîçdür

Cihânda yaman işdür

Kun gelüp boş gitmek

5Yoksullıkda neçelerin devrânı

Yatıp yahşi gören düşine değmez

Neçeler hasret bile tafıp huşk nâm

Bir lezzetli taâm dişine değmez

Soran bolsa sînem içre sûzlar bar Yüz tümendin yegdür neçe sözler bar

Nîsânsız nebâtsız neçe yazlar bar

Hoşlık bile geçen kışına değmez

Akıllar bar başa baglap keçeler

Içgin içgin sorsan ma’nâ seçeler

Ahmaklıkda özin bezep neçeler

Kellesine saran feşine değmez

Anlamaza âyetler sözin diysen

Pıgamber hadîsin önünde koysan

Kıymazlıkda köp söz beynesine koysan

Bu sözler kulağın daşına değmez

Bed oğul ıncıdsa ata enesin Tevbe kılmay Tanrım geçmez hatâsın

Dâreyn gelse bilmez ne iş tutasın

Her kimin her işde başına değmez

Neçeler mâl tapmaz teng-i dest bolur

Neçeler bar dünyâlıkda mest bolur

Neçeler bar yigitlikde nîst bolur

Neçeler bar süren yaşına değmez

Mahdûm Kulı gerçe işim namâzdur

Könlüm perîşândur sehvim derâzdur

Ârler bar on tümen iydirsen azdur

Âdem bardur iyen aşına değmez

6Bir gice yaturdım şâh-ı nakşîbend

Keremi cûş eylep bir nân getürdi

Sag elinde gül-gûn bâde şarâbı

Sol elinde tâze biryân getürdi

Uyandım uykudın kaldım düşümden

Hayrân kaldım dîvânenin işindin

Bâdesin nûş eylep gitdim hûşumdan

Gam dîdeden eşk-i giryân getürdi

Cân hurûşa geldi kaynap coşmadım

Yüreğim mevc urdı dolup daşmadım

Bir işâret kıldı ana duşmadım

Fehm etmedim cânda ârmân getürdi

Anlamadım boldım ışka harîdâr

Bilmedim istedim dil-berdin dîdâr

Işk derdine düşdim kaldım giriftâr

Kimse bu derd üçün dermân getürdi

Mahdûm Kulı turdım tavaf etmeğe

Dil fermân bermedi cevâb etmeğe

Işk ehlinin hâlin harâb etmeğe

Aklın alup mest-i hayrân getürdi

7İster elden çıka devlet-hümâyım

Duâ kılıp döker oldık yaşımız

Dileğim duş eyle gözel Allâhım

Bilge 50 Mart 2007 115

Page 118: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Ersgin oldı gitdi Kızılbaşımız

Hızır gezen çölde iller yayılsun

Yurt binamız kâyım bolsun koyulsun

Çille mest nerlermiz barça ayılsun

Bir sorfada edâ bolsun aşımız

Dervişler könli cem' dursun nemâza

Yiğitler yıgılsun sohbete saza

İlimiz ulaştur savılmaz yaza

Toksan dolup tamâm bolsun kışımız

Türkiyâ baglasa bir yere bili

Kundur Kulzümi deryâ ü Nîli

Teke Göklen Yomut Yazır Alili

Bir pâd-şâha kulluk etse bişimiz

Mahdûm Kulı doydı cânın dirligne

Müselmânı koyma kâfir horlugna

Revâc bergin Yomut Göklen birligne

Ol kemâl hân Avgân bolsa başımız

8Dimağı demirdin tâlânçı dünyâ

İşin yokdur nâmıs bile âr bile

Çevri cefâsı köp yalançı dünyâ

Koymaz sen gezmege yân yâr bile

Muhabbet evcindin yâr bir gel diyse

Matlabınnı islep menden al diyse

Bir gün durdundin yâr bir gel diyse

Kadem koysam ayak yerine ser bile

Esdikçe eve artdır dünyânın yeli

Kasd etse kundur deryâ-ı Nîli

Bir günde esredip mest ider fîli

Bir günde nîst eyler feşe fer bile

Zeminin üstünde dağlar çöker sen

Tomaşakâr bolup kese çıkar sen

Her nesneni bir vesile yıkar sen

Cülgeni gün bile dağı kar bile

Dalmınıp dâd etse kulak dutmaz sen

Yıglap yaş dökene rahm etmez sen

Cân metâsın alsan kaydıp satmaz sen

Yene dönüp almak olmaz zer bile

Leylî üçün ne cevr itdin Mecnûna

Zâlim insâf eyle bu nâ-hâk hûna

Günde kırk at bezep berdin Kârûna

Isâye mıdâr berdin yeke har bile

Mahdûm Kulı aydar işin tâlândur Bu nevbet çohlardın gelüp geçendür

İtibânn yokdur sözün yalandur

Dûst koymadın yek-sân itdin yer bile

9Bir keklik aldırsa zürye balasın

Sayray sayray gözlemeyin bolur mı

Bir bilbil yitirse kızıl lâlesin

Hasretindin sözlemeyin bolur mı

Kürresi elinden gitse eşeğin

Delmirip tört yana bakar uşağın

Ak mâya aldırsa eldin köşeğin

Bagnn bozıp bozlamayın bolur mı

Bala sesin dinler salur kulağın

Töke töke göz yaşını bulağın

Bir ceren aldırsa eldin olagın

Meley meley ızlamayın bolur mı

Ahsagın elinden alsan agaçnı

Yaman derde tüşer tapmaz ilâcnı

Bir güçlü düşmâna duşsa mekecni

Cocugını gizlemeyin bolur mı

Ayralıga âdem oglı neylesün

Kim kalur görmeyen ecel hîlesin

Mahdûm Kulı hayvan bilse balasın

Âdem oglın duzlamayın bolur mı

10Göklen Yomut tagsıb idip özündin

Çıkdı koşun öni ardı bilinmez

Sıgmay çıkdı Deşt-i Dahhânını düzünden

Yören yolı konan yurdı bilinmez

Karga salsa konan yurdı bilinmez

Heybetindin dağlar daşlar kafışur

Öli tunp dirileri yafışur

Arslanı tilkisi kurdı bilinmez

Uç mini tilkisi kurdı bilinmez

Tört min pîldârı bar kala yıkardın

Teke Salur yöriş etse yokardan

Önünde Çümc-gezek ili bilinmez

Ehl-i sünnî nâmûs idip geleler

Kala yıkıp bâgın bî-bâd kılalar

Dâv çekip Isfehân şehrin alalar Bu kendlerisfehân şehrin alalar

Mahdûm Kulı Alîdür bu meydân

Ne iş tutar gör bu Ömerle Osmân

At deminden doldı zemîn hem âsmân

Horâsânın gerdi hâki bilinmez

Bilge 50 Mart 2007

Page 119: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulfnın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

11Sipâ bolup at çıkan her yerdin

Aklı kandın kesen başı gerekdür

Bir Müselmân kaçsa iki kâfirdin

Kellesine sansar kaçsa iki kâfirdin

Merd oldur ki bolsa kö kâfirdin

Gövresi gin gerek özi fehimli

Gin yerde karga dey bolsun vehimli

Yerinde hüneri işi gerekdür

Kaplan kimin yanp gire meydâna

Tilki kimin bâzî bere her yana

Duranda kaya dik durıp merdâne

Alur yerdin at saluşı gerekdür

Yiğidin hıyâlı bolsa serinde

Çıkar bir gün çöküp kalmaz karında

Hîlle hem bir bâtırlıkdur yerinde

Onı başarmağa kişi gerekdür

At gerek kaçarga kavsa yeterge

Köp korkuzurga hoş tîrin batırga

Meydânda sangısız her iş bitirge

Yigrimi otuzlı başı gerekdür

Bürgüt kuş dey kanat kakıp dügülden

Muhannesi geçer candın oğuldan

Kurt dik girip koyun kimin dagıldan

Ar yiğidin merd yoldaşı gerekdür

Mahdûmkulı koç yiğitler çafılup

Gök zınhdm kırmız kanlar saçılup

At salanda donuz kimin tofılup

Ayulayın asılışı gerekdür

12Zamâne böyledür göze ilmezler

Her yiğidin elde barı bolmasa

Yüz tümenlik sözin şâya almazlar

Her kişinin itibârı bolmasa

Ten bir dar kafesdür cân bir vahşîdür

Dile gelen sözler könül nakşıdur

Otlı suvlı tamug andın yahşıdur Her ülkenin biz bâzârı bolmasa

Begzâdeler kaldı çûfân tehrine

Ten kaçan döz geltür yılan zehrine

Bî-bâd olup dönsün Lûtun şehrine

Her yurdın bir hâkim âri bolmasa

Dünyâda anlardın anlamaz kândür

Bilmez bir belâdur bilenler cândur

Ol yiğitler âdem dilli hayvândur

Söz anmasa hem agrân bolmasa

Yiğide yoksullık yaman belâdur

Sözini den-duşdın gayra saladur

Yaman kılık düstı düşmân kıladur

Uunp kalsun il derkârı bolmasa

Oak her kime bir yahşi yâr bermândür

Sözi âhdur içi dolı ârmândur

Yüz yaşasa biş gün ömür görmândür

Her kimin münâsib yân bolmasa

Mahdûm Kulı haka tapşur özüni

Her nâ-merde sarartmağın yüzini

Terhosım bar terk it gel bu sözüni

Nege gerek harîdân bolmasa

13Seher tur Hudâya yalbar

Islâm öyün âbâd kalsun

Yamanı koy yahşa yol ber

Şeytân işi bî-bâd kalsun

Yahşi söze kulak salgın

Seher vakti bî-dâr bolgm

Yahşılardın alkış algın

Ömrün artup ziyât kalsun

Âdemzâd gözdin sıfınça

Yâddın çıkar kan kefinçe

Minde bir ribât yıgınça

Hakdın dile evlâd kalsun

Pis hatun başa mihnetdür

Dünyânın mâlı nevbetdür

Yiğide oğul devletdür

Mâl kalınça zuryât kalsun

Yiğit hoşı at yarakdur

İşlere cür’et gerekdür

Pis oguldın yahşırakdur

Firâgî yahşi ad kalsun

14

Bu dünyâ bâzî-gârdur

Bazısın çaldı gitdi Güm-râh etdi neçeni

Yoldaş diyp aldı gitdi

Akıl fikr it her kaçan

Yüz konan bar yüz göçen

Tahtı âsmândın uçan

Süleymân öldi gitdi

Yâ mürüvvetli şâhım

Bilge 50 Mart 2007 117

Page 120: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Ümîdim kıblegâhım

Munça yığdı İbrâhîm

Neçe nân aldı gitdi

Ciğerin daglay daglay

Zünnânn baglay baglay

Neçeler aglay aglay

Neçeler güldi gitdi

Neçesi güle dönmiş

Güli yanmış küle dönmiş

Neçeler kuma dönmiş

Neçesi soldı gitdi

Kalur sen gûra bağlı

Belli bir yurda bağlı

Bî-hûde âdem oglı

Yığar sen kaldı gitdi

Ahmaklık bilen özim

Bilmey sözlerin sözim

Mahdûm Kulı diyr gözim

Yaş bile doldı gitdi

15

Bu dünyâ fânîdür tutmaz binânı

Bu dünyâya gelen geçüp baradur

Kimdür yalançıda tutan cihânı

Tutanın ellerin açıp baradur

Şîrîn şîrîn salur hesâba dünyâ

Acı acı koyar azâba dünyâ

Ne yetdîr ne tutdîr bu kahbe dünyâ

Tutdım tutdım bilen geçip baradur

Devirler dolanur gerdişler döner

Neçeler göçerler neçeler konar

Neçesin meşalı tâzedin yanar

Neçesin çirâgı çöüp baradur

Kimi hakdın korkup rengi saralıp

Kimi dünyâ kovar yügürip yelip

Kimi yüz hasretde kimisi gülüp

Kimi gözde yaşın saçıp baradur

Kimi begligindin tüşmez eyvândın

Kimi yoksullıkdın kayinür cândın

Kimi harâm bilüp kaçadur mundın Kimi arak şarâb içüp baradur

Kimi yalançıda işretdin yaylap

Kimisi helâldin harâmı saylap

Kimi farhın itmey bar işin eylep

Gözi bağlı kuş dey uçup baradur

Tüşüp bolmaz kahbe felek âlına

Dodagın tamşandınp dünyâ balna

Bir gün orağını alur eline

Hevl kon dinlemey biçip baradur

İki gün hoş bolsa üç güni vaymış

Neçüksi menzilmiş neçüksi câymış

Bu dünyâ gûyâ bir kervân-sarâymış

Gelen yük yazdınp geçip baradur

Mahdûm Kulı aytur tiken yok gül yok

Ne yiğit ne hâce pâd-şâhı kul yok

Yalançı diyr munda bay yok yoksul yok

Barçasın yer koynın kuçup baradur

16

Könlüm ister gezsem dünyâ eâlemi

Kanatım yok uçabilmen neyleyin

Okır men görer men fevz-i kelâmı

Manâsını saçabilmen neyleyin

Çohlar anda gavvâs olup yüzerler

Mana zâhir halkdın pinhân gezerler

Gül bâdedin gül-gûn şarâb ezerler

El uzadıp içebilmen neyleyin

Öy daşındın şarâb ısın nûş kıldım

Gitdi aklım özim bilmey cûş kıldım

Mey-mest boldım dersiz kafa duş geldim

Ruhsat bolmay açabilmen neyleyin

Yitdi yolım dag kaysıdur düz kaysı

Anmaz könlüm manâ kaysı söz kaysı

Fehm eylesem yol kaysıdur ız kaysı

Ümîd üzip kaçabilmen neyleyin

Mahdûm Kulı bu dünyânın hamusın

ay Yığıp düyrip yele berdim nâmûsın

Fikir deryâsma aklım gâmüsin

Baturmışam geçebilmen neyleyin

17

Bir gice yaturdım dünin yannda

Bir dört atlı geldi yörgin diydiler

Habermiz bar sana fursat câyında

Şol yerde ârler bar görgin diydiler

Nazanm yetüşgeç şol tört merdâna Könlüm cûşa geldi başım gerdâna

Şu vaktda bar mıydı iki dîvâne

Turma oğlan anda bargm diydiler

Şol iki dîvâne tutdı kolumdın

Aldılar gitdiler durgan yetimdin

Bir işâret boldı şol vakt yanımdm

1 18 Bilge 50 Mart 2007

Page 121: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulfnın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Sayrâmda boluban durgın diydiler

Oturıpdık çıkdı iki pîrzâde

Gözindin yaş akar ağzı duada

Hû hak diyip çıkdı altı piyade

Âdem indi gelür durgın diydiler

Bir tört atlı geldi ban sebze-bâz

Asâlan yaşıl atı tebil-bâz

Meclisin halkasın böyle kurman az

Âdem köpdür gindin kurgın diydiler

Daşdın çıkdı altmış atlı gördiler

Muhammed diyp barı karşu bardılar

Sağlık selâmetlık bir bir sordılar

Durman ulug caya yörgin diydiler

Bir atın ardına meni aldılar

Sayrâmda şol câya gelüp diydiler

Tamâm oturdılar meclis kurdılar

Oğlan mana ara yükin diydiler

Alîdür diydiler tutdı destimdin

Boryâ düşegim bar aldı astımdın

Men bilmedim bir zât koydı üstümdin

Yolukgan devrândur sürgin diydiler

Haydardın soraşdım barça ad-be-at

Hazret-i pıgamber oldur bolma yat

Ol Eslîm Hâcedür ol Baba Züryât

Ol Veysel Karândur bilgil diydiler

Ol Bahâü’d-dîndür ol da bir ârdür

Ol Zengî Babadur ol da nâmdârdur

Eve söyenşip duran ol çehâr-yârdur

Maksadın ne bolsa algıl diydiler

Şol vaktda biyr iki duran şeyh ü şâb

Bu oğlana fâtâ berin diydi Sâb

Ol otuz enbiyâ ol otuz ashâb

Bansı şolardur bilgin diydiler

Resûl çağır aydar yâ şâh-ı merdân

Eyâ Eslîm Hâce yâ Baba Selmân

Ebû Bekir Sıddîk yâ Ömer Osmân Kulın maksadını bergin diydiler

Eslîm Baba Selmân buyrıldı merde

Piyâleni tutup saldılar derde

Gitdi aklım hûşum yatdım şol yerde

Arşda ferşde ne bar görgin diydiler

Yel boldım yügürdim yerin damama

Nazanm tokundı arşın kememe

Cebrût âleminde celîlirin sıma

Cezr sen özün güle kargın diydiler

Nege hıyâl etsem ele getürdim

Nege baksam ana nazar yetürdim

Bu hâl ile men ferâgat yaturdım

Yüzime tükürip kalgın diydiler

Resûl çağır aydar ashâblar sürün

Oğlanı uzadın bir fâtâ berin

Buyurdı tört atla eltün tapşırın

Getürgen çayında koygın diydiler

Turıp Mahdûm Kulı gözin açupdur

Serine ne küyler gelüp geçipdür

Hîre ner dik ak köfükler saçıpdur

Oğlan Allâh yârın bolsun diydiler

18

Hak seni râyın bile koymış cihanda

İdebilenin it munda çilimkeş

Dîvân kuran güni hesâb câyında

Cevâbın nâmedür anda çilimkeş

Kuvvâtın kemeldir gücün üzdirür

Keyfi kelle gelse aklın azdırur

Sününi sızdırur etin kızdırur

Bir nişâne budur sende çilimkeş

El götergin böyle nâ-hak telâşdm

Bilin çürir cânın yanar bu başdın

Erte karnın doldınrlar âteşdin

Zahmı çıkmaz kalur cânda çilimkeş

iki dünyâ yahşilik yok eğriye

Kişi bolsan kadem koygın dognya

Bî-namâza gıybetkeşe ogrıya

Yoldaş olup yavuz günde çilimkeş

Mahdûm Kulı mevlâm cândın yakındur

Çilim bir şûr suvdur ten bir zemîndür

İmân bir tilkidür gövre bir indür

Tilki tüsse dözmez onda çilimkeş

19İller hey Mecnûn dağının

Serindin duman gitmezmiş

Münkire bilin gitmezmi Könlündin gümân gitmezmiş

Koyna kardaş bolmaz kurtdın

Dileg etme her nâ-merddin

Tâ ölinçe koç yigitdin Mızrâh tîr kemân gitmezmiş

Gâfil âdem oglı bilmez

Bilge 50 Mart 2007 1 19

Page 122: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kuh’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Ölümni yâdına salmaz

Mâlın mülkin assı kılmaz

Yanıni yâdına salmaz

Zamâne yakın gelende

Yeri gögi sîl alanda

Allâhdın gayn ölende

On sekiz mekân gitmezmiş

Yer bile gökdin kuvvetli

Şol Azrâildin heybetli

Biş kişidin harîş atlı

Önündin yılan gitmezmiş

Âşıklar terk-i cân etsün

Gözde yaşın revân etsün

Koç yiğitler ihsân etsün

Ihsânı râygân gitmezmiş

Mahdûm Kulı kalgın derde

İşin düşünçe nâ-merde

Kıyâmet güni cûmerde

Dûzahlar ziyân etmezmiş

20Ne beyle sen âdemzât

Çıplak doğdun ton gerek

Ak süd imdin ulaklın

Hey ağlar sen nân gerek

Atan hoşnûd olmağa

Enen mihrin salmağa

İrinde dîn bilmeğe Okur sen Kurân gerek

Sayılur sen dil-bendi

Yognalur bilin bendin

On bişde ârzûmendin

Kız gerek civân gerek

Civân tapdın kuçmaga

Ayş ü işret açmağa

Andın son iyp içmeğe

Yöriter sen nân gerek

Könlin ıncıdıp halkın

Hoşnûd etsen öz hulkun

Rûm Feren bolsa mülkün Henüz azdur kân gerek

Assı itmese yatmar

Kalsan düşekde bîmâr

Zer töksen har-vâr har-vâr

Göze ilmez cân gerek

Ecel gelür oyda yok

Görmek yılda ayda yok

Hîç birinde peydâ yok

Bir nûr-ı îmân gerek

Mahdûm Kulı söziniek

Aslına fikr itmeğe

Bir manâ fehm eyleyen

Akıllı yârân gerek

21Gam çekme garîb âdem

Begler şâhlar kalmazlar

Azîm azîm şehirler

Ak otağlar kalmazlar

Kalsa sözdin kızıl til

Cân cevherdür ten bir gül

Hezâr makâmlı bilbil

Beyük dağlar kalmazlar

Şunı kesipdür aklım

Yıkılur yedi ıklîm

Yer bolup büklüm büklüm

Erir dağlar kalmazlar

Hakdın yetüşse fermân

Ne çâre bar ne dermân

Âsmânlar bolup lerzân

Hem yıldızlar kalmazlar

Ne yer kalur ne yurtlar

Ne gürt kalur ne Türkler

Ne kurt gezer ne kuşlar

Perrendeler kalmazlar

Ne gerd kalur ne gerdân

Ne merd kalur ne merdân

Pîl peşe-i gergerdân

Derrendeler kalmazlar

Mahdûm Kulı baş süren

Ağır hengâmlar kuran

Lenber lenber mevc uran

Şol deryâlar kalmazlar

22Seher vakti gâfil bolman yarânlar

Dergâh açılur çagdur bu çağlar

Rahmete duş geldi bu vakt erenler

Hak nûn saçılur çagdur bu çağlar

Âsî bolma günâhındın yanagör Özün tanı menliğindin inegör

Yahşi vaktdur tevbe koyup dönegör

120 Bilge 50 H ağ ş Mart 2007

Page 123: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nm Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Yazıklar geçilür çagdur bu çağlar

Hak seni saklasun hicran yelindin

Azaşmagın yolçılann yolundın

Muhabbet camlan dûstun elindin

Hâzır bol içilür çagdur bu çağlar

Yüz yıl gezsen yalançını süriben

Ten torfakga döner bir gün eriben

Yoklık meydânında meclis kurıban

Menlikdin geçilür çagdur bu çağlar

Mahdûm Kulı gitdin dünyâ küyüne

Câhillıkda könül koydun oyuna

İmdi ayak basdın otuz öyüne

Göz yaşı saçılur çagdur bu çağlar

23

Ey yarânlar âdem oglı

Boz torfakdın bolmak hakdur

Aslı hâkdin önen âdem

Kuma karlıp kalmak hakdur

Kelâmda bar iş beyândur

Barça iş haka ayândur

inansan sana ayândur

Ölmek hak tirilmek hakdur

Eyyûba yetmen sabırda

Tâkatın yok cebirde

Münkir Nekîr dar kabirde

Sorag suâl kılmak hakdur.

İtgen işlerin sonlup

Gün kızıp mîzân kurılup

Tûg çekülüp ealem urlup

Yavuz günler gelmek hakdur

Mahdûm Kulı azsan yolın

Ol gün neçük geçer hâlin

Bu gün zorlap alan mâlın

Erte kaydıp bermek hakdur

24

Ey yarânlar ömrimdin

Geçdi diyip ağların Gitdi aklım ornundın

Çaşdı diyip aglann

Giden dönmez yolındın

Düşmez yaman fi’lindin

Diyânet halk elindin

Uçdı diyip aglann

Hâoır bizi aglann

Yaman sözler zebânda

Zulüm işler cihânda

Coşdı diyüp ağların

Bu eyyâmda bed-kârlar

Yüz dil bile aldarlar

Kanı neçe dil-dârlar

Geçdi diyüp ağların

Neçe sâde den-duşlar

Şeytân bilikni başlar

Yüz çevirip kardaşlar

Kaçdı diyüp aglann

Görün feleğin oynun

Üzer âlemin boynun

Neçe cânlar yer koynın

Kuçdı diyüp ağların

Mahdûm Kulı diyr merde

Dünyâ benddür ten perde

Bir başım sansız derde

Düşdi diyüp ağların

25Eşek özin eksik saymaz bedevdin

Kıymet etsen at yanında bellidür

Bedev diygeç hemme bedev den bolmaz

Çın bedevler meydânında bellidür

Oglanlıkda bilmez idin beg idin

Yamana hîç yokmaz sözün öğüdün

Ârif bolsan aslın sorma yiğidin

Edebinde erkânında bellidür

Bu cihânda doymaz gözün sîr bolmaz

Her yolbarsdm kaplan bolmaz şîr bolmaz

Yiğit diygeç tamâm yiğit bir bolmaz

Koç yiğitler mihmânında bellidür

Devlet konsun bolacagın başında

Öimâyeti ili gerek daşında

Yiğit özin malûm ider aşında

Kılıcında zebânında bellidür

Mahdûm Kulı garîblerin göz yaşı Dağları yandurıp eridir daşı

Fakîre cebr iden öâlimin işi Rûz-ı mahşer dîvânında bellidür

26Yiğit hâlin kamlıga

Salaym diysen öylengin

Ked-hüdâlık endîşesin

Kılayın diysen öylengin

Bilge 50 Mart 2007 121

Page 124: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nm Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Ked-hüdâlık aceb yoldur

Kaygı kaldırmaz gam öldîr

Yiğitlik bir kızıl güldür

Solayın diysen öylengin

İl öy gerek yorgan düşek

Ferzenddür ayal düşek

Yüke verdişkâr boz eşek

Bolayın diysen öylengin

Gezerge oynap dalaşup

Kalur sen gama bulaşıp

Hasrete derde dolaşıp

Kalayın diysen öylengin

Coşgm iderken özündin

Aynlur sen hoş yazındın

Tükenmez derdin izindin

Yeleyin diysen öylengin

Açıp yiğitlik dumanın

Getir sen kaygı zamanın

Dünyânın yahşi yamanın

Bileyin diysen öylengin

Mahdûm Kulı gezip her tay

Etmezdin cihandın pervây

Pıgamber sünnetin bercây

İdeyin diysen öylengin

27

Senin dik kâdirdin dileg dilerin

Rahm eyleyüp yagmır yağdır sultânım

Garibem gamgînem nâliş eylerin

Rahm eyleyüp yagmır yağdır sultânım

Kâdir Allâh tökgin rahmet bârânı

Ekinin hem-desti yerin yârânı

Yerin gögün arşın kürsün subhânı

Rahm eyleyüp yagmır yağdır sultânım

Bilbiller mest bolsun âlem ayılsun

Kaygılar def’ bolsun gamlar savılsun

Nev-Şirvân vakti dik cihân yayılsun

Rahm eyleyüp yagmır yağdır sultânım

Rahmetin işigi ferşdin açılsun

Nûnn insün yer yüzine saçılsun Gubâr uçsun âlem yüzi açılsun Rahm eyleyüp yagmır yağdır sultânım

Âlem takdîr gözler takdîr fermânı

Cihânı bast eyle çıksun ârmânı

Şendin biter derdlilerin dermânı Rahm eyleyüp yagmır yağdır sultânım

Bende-i fermânam ne bardur mende

Rahîm sen rahmân sen kerem kân sende

Keremin bolmasa kaldık dermânde

Rahm eyleyüp yagmır yağdır sultânım

Dergâhdın dilenür nâlişli kullar

Münâcât eyleyüp açarlar diller

Yamanlık göterlip yayılsun iller

Rahm eyleyüp yagmır yağdır sultânım

Mahdûm Kulı ışkın eyler irâde

Işkına kemâl it koyma arada

Yetürgin maksûda mahşer murâda

Rahm eyleyüp yagmır yağdır sultânım

28

İlindin ayru düşen

Âh urar ili gözler

Yolundın ayru düşen

Âh urar yolı gözler

Gökde felek gerdândur

Halk yerde ser-gerdândur

Ne bâzî-gâr cihândur Göz açan mâlı gözler

Kimlerde kızıl tâcdur

Kimi sâil muhtâcdur

Kimler düpdin gallâçdur

Kim parça hâlî gözler

Kim nân tapmaz iymege

Kim yer tapmaz koymağa

Kim ton tapmaz geymege

Kim tirme şâlı gözler

Bu cihân bir füştedür

Kim zinde kim küştedür

Her bende bir işdedür

Her kim bir hâli gözler

Hengâm uzın ömür az

Çehâr fasla başdur yaz

Gökde kanat yayan kaz

Gözleri köli gözler

Mahdûm Kulı hûş eylep

Gezgin dîdem yaş eylep Dâli könül cûş eylep

Yüz min hıyâlı gözler

29

Bed-asıla beglik degse bir günde Alur avın salur kuşın anlamaz

Yarlığı yöriyen nurbatsız begler

122 Bilge 50 Mart 2007

Page 125: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Fukaranın gözde yaşın anlamaz

Beled başlar dogn yolı çın bile

Akıl yiğit söz başlamaz men bile

Nâ-merd oynar geneş eyler zen bile

Koç yiğitler zen geneşin anlamaz

Merddin dileg etsen aydur hûb bolur

Bir bahşişdin yetmiş belâ def’ bolur

Muhannes geneşin çölde köp bolur

Düşmân görse tutar işin anlamaz

Her kim hak yolına hayr ihsân kılur

Uıyâmet gün bir yerine on gelür

Nâ-merd düşmân görse gussadın ölür

Koç yiğitler tördin bişin anlamaz

Mahdûm Kulı beg yanında dil başlar

Kılıcı gayrâtı bolan il başlar

Merddin doğan yığın görse yol başlar

Nâ-merd oglı denin duşm anlamaz

30

Altmış başlı ala karlı dağlardın

Duman geçer yağmur geçer sîl kalmaz

Şeydâ bilbil mesken tutan bâglardın

Hazân urar yarfak solar gül kalmaz

Her kim içse ol şerbetdin ol câmdm

Yürek dolur her söz gelse zebândın

Gelen geçer bu yalançı cihandın

Hâce seyyid beg pâdişâh kul kalmaz

Degse câna karrılıgın zeheri

Bozuk bolur könül gövre şeheri

Gitse eldin yiğitliğin bahân

Kuvvât kaçar diz egilür bil kalmaz

Bir nâ-merdin köp minnetli aşındın

El uzatma oyulagör daşındın

İlsiz kalan belend dağlar başındın

Agaç yiter câdde yiter yol kalmaz

Mahdûm Kulı ol yollarda kim bolur

Ol mekâna giren çıkmaz güm bolur Görer gözün görkli gövren kum bolur

Dehân gider dendân düşer dil kalmaz

31

Gaflet yastığında koyupdur başı

Gâfil âdem munça irnip durıpdur Ten kafesi içre vahşî cân kuşı Her-dem pervâz eylep umup durıpdur

Ömrün ötüp gitdi kılmadın fervâ

Menzilin mescid kıl tüşegin boryâ

Gövreni köfri kıl dillerin deryâ

Anda kazâ yayı kurlup durıpdur

Yahşılardın bir nasîhat alagör

Gitdi kârvân yeke kalma yelegör

Âdem oglı zînhâr hâzır bolagör

Nefs-şiken sahâr hâzır bolagör

Elvan taâm iyüp al yaşıl geyüp

Ferâgat yatur sen korkını koyup

Ecel şîri arlap pençesin yayıp

Başı şîri arlap pençesin yayıp

Uyan Mahdûm Kulı gafletde yatma

Mâla magrûr olma mihnede batma

Öter dünyâ üçün ömrinni satma

Bu noksânın dübi gömüp durıpdur

32

Ülkeye sâhib bolmasa

Erbâblar emîre döner

Üç yıl şîre ugramasa

Tilki pişik şîre döner

Kahbe felek kaşık salur

Birine birindin alur

Her kime bir nevbet gelür

Ülke agar tere döner

Şîr her çakda bir av atar

Diyr avıma kim el katar

Pîl burnın feleğe dutar

Kerk görse hamıra döner

Ecel yeter âdem duymaz

Devrân geçer ömür köymez

Tilki sarkıdm şîr iymez

Şîr bir iyse zehre döner

Derd yüreğinde ot bolur

Söz cihânda bir at bolur

Fakîre âşnâ yad bolur

Mâllansa yad yâra döner

Merdler cengde toy içinde

Aç böridür koy içinde

Nâ-merd koran öy içinde

Barsard koran öy içinde

Mahdûm Kulı budur derdin

Sâhibi gerek her yurdın Şîr zarbın görmeyen kürdin

Her pençe bir tîre döner

Bilge 50 Mart 2007 123

Page 126: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T I C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

33

Müselmânlar kılıç koysa bir bire

Devlet dönüp dînler noksana gelgey

Zulm eylep bir birin salsa esîre

Felek bu fikirdin pişmana gelgey

Bir birini çapmak ermes ârlikdin

Bu iş şeytândındur belki kûrlikdin

Alalık ayırur ili dirlikdin

Munda devlet dönüp düşmana gelgey

Görelde yok boldı bir hasîb kaldı

Yaman yalavlandı yol kesip kaldı

Şeriat hîç boldı bir tagsıb kaldı

Zamanenin zevki şeytâna gelgey

Dinle mesken tutan kişi çöllerde

Tasadduk kemelse ulı illerde

Halk üstüne agram düşüp yıllarda

Hastalık köpelüp kasd câna gelgey

Müselmân sen haber algın zilâldın

Kaçagör haramdın işle helaldin

Tabağın kiçeldip taşın ulaldın

Bereketi göçüp asmana kalgay

Sözimi dinleye bir bilen belke

Muradım nasîhat etmekdür halka

Kâzîsi anlamaz begi pis ülke

Yağın yagmay yerler kızmana gelgey

Şerge şöhret bermek şeytânın kârı

Kahnn yuvıtmakdur rahmânın kân

Köpelse her ilin seri ser-kân

Nizâmlan bozlup vîrâna gelgey

Perverdigâr özi fakîre penâh

Ol fakîr kim bolsa dilinde âenâh

Kaysı vilâyetde köpelse zinâ

Zemîn cünbüş eylep lerzâna gelgey

Mahdûm Kulı dursam sözim seçmeğe

Anlamazlar yüz tutarlar kaçmağa

Her il destûr etse şarâb içmeğe

Ol yerde tâgûn dermana gelgey

34

Oba ucundaki defe Eyerlenen ata menzer

Akılsız ârler zûr bilen

Yazılan bed hata menzer

Dünyâdur bir düpsiz deryâ

Gark ider bolma bî-pervâ Magrûr bolma mâl-ı dünyâ

Gezekli nevbete menzer

Kardaşsıza kuvvât yokdur

Ogulsıza devlet yokdur

Ayâlsıza işret yokdur

Hoş güni hasrete menzer

Yamandın yahşi sed bolmaz

Aslı yahşıdın bed bolmaz

Dünyâlıkdın devlet bolmaz

Oğul çın devlete mebolma

Burç bile duz tâze yara

Avı katar rûzıgâra

Yaman hatun yahşi are

Savılmaz töhmete menzer

Yatan yeri yılan koynı

Asılan etin boynı

Pis ârin yahşi hatunı

Dürli bî-kımmata menzer

Mahdûm Kulı bî-murâdam

İller hoşdur men nâ-şâdam

Söz magnâsın anmaz âdem

Bir kuruksız ite menzer

35Cân coşguna geldi yandım yanldım

Bagışlasan neyler yârım yâ Allâh

Sangısız sevişdim öysiz aynldım

Bagışlasan neyler yânm yâ Allâh

Sözleşerdim sırlaşardım yâr bile

Yüreğimde yâr hıyâlı bar bile

Ümîdlikni ayırdılar zûr bile

Bagışlasan neyler yânm yâ Allâh

Könül hoşdur yâda salup gezmân

Yâdıma salmanda ışkım kızmanda

Meni gamda koymay özi fermânda

Bagışlasan neyler yânm yâ Allâh

Ihlâs ile yâr meni diyr men yân

Covrandı ciğeri gitdi karân

Ol anda ah çeker men munda zân

Bagışlasan neyler yânm yâ Allâh

Bardı pinhân pinhân şîrîn sözimiz

Bolan işe hayrân kaldık özimiz

Bir bire bakmakdm doymaz gözimiz

Bagışlasan neyler yânm yâ Allâh

Elim sana yetmez arzım etmeğe

İşimin revâcı yokdur bitmeğe

Dil-ber derdi koymaz meni yatmağa

Page 127: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

M A K A L E L E R / A R T İ C L E SMahdum Kulı’nın Hayatı, Edebî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler ♦ Hayati Yılmaz

Bagışlasan neyler yânm yâ Allâh

Mahdûm Kulı dünyâ bir köhne cihândur

Sevişmeklik bu destûr-ı zebândur

Cürmim çoh hem bolsa keremin kândur

Bagışlasan neyler yânm yâ Allâh

Notlar

1 Metinde geçen şiir örnekleri, Mahdum Kulı Di-

vanı’nın Aşgabat’ta Türkmenbaşı Adındaki

Golyazmalar Enstitüsünde bulunan 400-E (A) kayıt numaralı nüshasından alınmıştır.

2 Mahdum Kulı’nın divanının elimizde bulunan

beş nüshasında Menli Hanım’la ilgili bir şiire

rastlayamadık. Ancak Türkmenistan’da

yapılan incelemelerde verilen şiir veya şiirler

divanın diğer nüshalarından alınmış olduğunu

göstermektedir.

\ ^~ rrrn~ rrfr'rrrrv 'rrn~ rrrrr'rrrrrr^rı^j~ ty^rrrrrrrr<y~ rrrrrrrrrrn rcrrrrrt

Bilge 50 Mart 2007 125

Page 128: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Anadolu’ya Vurulan Türk Mührü : Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Dönem Uygarlığı

Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı,

I-II, EditörlenAhmet Yaşar Ocak (1 .Cilt), Ali Uzay Peker-Kenan Bilici (2.Cilt), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.,

Ankara 2006, l.C ilt 592 s. + 2.Cilt 656.s.

Mukaddes ARSLAN

Atatürk Araştırma Merkezi Uzmanı

Tarihçi olmanın en büyük lezzeti hiç

şüphesiz, mensup olduğu milletinin ta­

rihini okurken ve araştınrken önüne

çıkan tarihî tespit ve tahlillerde doğruyu göz­

lemlemek, düşünmek ve hissetmektir. Tarih

anlayışımız dahilinde ve Türk Tarih zinciri

çerçevesinde birbirini peşi sıra izleyen Türk

devletlerine baktığımızda, rahatlıkla ve haki­

kati işaret ederek diyebiliriz ki, Anadolu’da

kurulan Türk devletleri kendilerinden önce

kurulan Türk devletlerinin bir devamı ve mu­

hafazasıdır.

Mekân bakımından üç kıta, zaman olarak

da Orta Asya, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhu­

riyet çizgisi dahilinde değerlendirdiğimiz

Türk Tarihinin bütünlüğü; tarihî ve gerekse

kültürel özellikler açısından bir zincir gibi bir­

birini takip ettiği düşüncesine dayanmakta­

dır.

İşte bu bağlamda Selçuklular ve Selçuklu­

ların Anadolu uzantısı olan Anadolu Selçuk­

lu Devleti ve Anadolu Beylikleri, Anadolu’ya

Türk mührünü vuran birer Türk devleti, Türk

birliği, Türk topluluklandır diyebiliriz. Kuşku­

suz Anadolu tarihinde şu anda ki mevcut

Türkiye Cumhuriyeti Devletinden önce geri­

ye doğru sırasıyla Osmanlı Devleti - Anadolu

Türk Beylikleri - Anadolu Selçuklu Devleti

yer almaktadır.

Anadolu topraklan bir tarih hâzinesidir ve hemen her asırda seçkin bir tarih sergiler.

Anadolu toprakları tarihle bütünleşmiştir.

Anadolu, Türk Tarihinin vazgeçilmez parça­

sıdır. Anadolu’yu tanımak için Türkiye ve

Türk Tarihinin sahifelerini çevirmek gerekir.

Konumuz çerçevesinde öncelikle Anado­

lu Selçuklu Devleti hakkında genel bilgiler ve­

relim. Sultan Alparslan’ın, 1071 tarihli Ma­

lazgirt zaferi sonrasında Anadolu’da artık

Türk hâkimiyetinin başladığını görmekteyiz.

Selçuklu hükümdan Melikşah, Türkmen boy­

larına vermiş olduğu yeni fethedilmiş top­

raklarda, aynı zamanda Anadolu’nun Türk­

leşmesini ve Türklerin batıya doğru göçlerini

sağlamaktaydı.

Aslında ilk Müslüman Türk devleti Kara-

hanlılar’dan itibaren Selçuklularda da devam

eden “Türklerin Batıya doğru yol almaları ve

açık denizlere ulaşabilmeleri” politikasının ta­

rihin seyri içerisinde gün gün gerçekleştiğini

tarih yazacaktır.

Ve tarih şahit olacaktır ki, bu devlet poli-

tikalan sonucunda Türkler, asıl Anayurtlan

olan Orta-Asya’dan sonra, ikinci Anayurt

olarak bugünkü Anadolu topraklarına yerle­

şecekler ve Türkiye’yi baştanbaşa Türk yur­

du/Türk vatanı yapacaklardır.

1075 tarihinde merkez İznik olmak üze­

re Büyük Selçuklu Devletine bağlı olarak ku­

rulan Anadolu (Türkiye) Selçuklu Devleti ile

Sultan Alparslan’ın komutasında 26 Ağustos

1071 tarihli Malazgirt Savaşına katılan Türk

soyundan Danişmend, Mengücek, Saltuk,

Artuk adlı komutanlar tarafından kurulan

Danişmendliler, Mengücekler, Saltuklular ve

Artuklular’ın Anadolu’nun fethinde son dere­ce önemli roller oynadıklan da bilinmektedir.

Anadolu Selçuklu Devleti (1075-1308),

Anadolu’nun fethine katılan Süleyman Şah

tarafından merkez İznik olmak üzere Selçuk­

lu Sultanı Melikşah’a bağlı uç beyliği olarak

kuruldu. Anadolu Selçuklularının merkezi, 1.

126 Bilge 50 Mart 2007

Page 129: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RI TI C I S M

Anadolu’ya Vurulan Türk Mührü : Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Dönemi Uygarlığı ♦

Mukaddes Arslan

Haçlı seferinden sonra İznik’ten Konya’ya

taşınmıştır. 1243 tarihli Moğollarla yapılan

Kösedağ savaşı ve 1096-1270 arasındaki

haçlı seferleri Anadolu’ya büyük zararlar ver­

miştir. Kösedağ savaşı yenilgisi ile Anadolu

Selçuklu Devleti fiîlen, 1308 tarihinde II.

Mesud’un ölümünden sonra ise tamamen

sona ermiştir.

Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasıyla

Anadolu’da beylikler kuruldu. Şimdi bu bey­

liklerin isimleri ve coğrafi bölgelerine göz

atalım. Karesioğulları (Balıkesir, Çanakkale),

Aydınoğulları (Aydın, Tire, İzmir), Germiya-

noğullan (Eskişehir, Kütahya), Saruhanoğul-

lan (Manisa, Akhisar), Candaroğulları/lsfen-

diyaroğulları (Kastamonu, Sinop), Karama-

noğullan (Konya, Karaman), Hamitoğullan

(Antalya, İsparta, Burdur), Dulkadiroğullan

(Maraş, Elbistan), Ramazanoğulları (Adana,

Tarsus), Menteşeoğulları (Muğla, Fethiye).

Anadolu Beyliklerinin de, aynı Anadolu

Selçuklulan gibi Anadolu tarihinde siyasi,

sosyal, kültürel, iktisadi, sanat, mimari, tica­

ret vd. hemen her alanda söz sahibi oldukla-

nnı biliyoruz. Bunun en güzel kanıtı, onlar­

dan bize miras kalan ve asırlardır -bin yıla ya­

kın- bizim olan bu topraklar, milli kimlik, kül­

türel değerler ve eserlerdir.

Anadolu Selçuklulan ve Anadolu Beylik­

lerini bu şekilde kısaca tanıdıktan sonra şim­

di eserimizi tanıtalım. Eser, 2 cilt olarak Kül­

tür ve Turizm Bakanlığı Yayınları arasında

çıkmıştır. l.Cilt ‘Sosyal ve Siyasal Hayat’,

2.Cilt ise ‘Mimarlık ve Sanat’ konularına ay­

rılmış.

Eserin ‘Giriş’ kısmında şu değerlendirme­

leri okuyoruz. “XI.yüzyılın ortaları, Vll.yüzyı-

lın sonlanndan itibaren Orta Doğu’da tarihin

en parlak medeniyetlerinden biri olarak orta­ya çıkan İslam dünyası için büyük bir değişi­

me şahit oldu. Bu, Bernard Lewis’in Bozkır

halklarının gelişi diye isimlendirdiği yaklaşık bir yüzyıldan beri Asya’da İslam’ı kabul etmiş

Türklerin İslam dünyasının tam ortasına ge­lip yerleşerek, kadim Fars medeniyetinin

anavatanı olan İran topraklarında göçebe Oğuzlar tarafından yepyeni bir Müslüman

devletinin kurulmasıydı. ”(13). “Anadolu Sel-

çuklulannın belki en önemli tarihsel rolü,

üzerinde yerleştikleri bu eski Roma toprakla­

rını, bir yandan Emevi ve Abbasi imparator-

luklannın yapamadıklan bir şeyi yaparak İs­

lam uygarlığının bir parçası haline getirirken,

diğer yandan da Türkleştirmiş olmaları­

dır.”^ ) .

‘Siyasal Süreç: Türkiye Selçukluları’ kıs­

mında bu süreçte başa geçen Selçuklu sul­

tanları ve faaliyetlerinden -I.Süleyman Şah,

l.Mesud, II.Kılıç Arslan, I.Izzeddin Keykavus,

I.Alaeddin Keykubad devirleri ile daha sonra

Moğol dönemi, Dağılış ve Beyliklerin Çıkı­

şından- bahsedilmiş.(23-117). 1176 tarihli Miryokefalon Savaşının Anadolu tarihinde

önemli bir dönüm noktası olduğu bilinmekte­

dir. “Malazgirt zaferiyle açılan vatan -Anado-

lu- ve kurulan devlet -Türkiye Selçuklu Dev-

leti- Miryokefalon zaferiyle korunmuş ve em­

niyet altına alınmıştır. Bu zaferle Anado­

lu’nun fethi ve Türkleşme hareketi hızlan­

mıştır. Sınırlarda toplanmış olan kalabalık

Türkmen kitlelerinin önü açılmıştır.”(81-82).

Sultan II.Kılıç Arslan 1185’de Eski Türk ge­

lenekleri gereği 11 oğlu arasında ülke top­

raklarını paylaştırmış, ancak bu onun en bü­

yük siyasi hatası olmuş, baba ve oğullan ara­sında metbu-tabi ilişkisi sürekli olmamış-

tır.(87). “Sultan II. Kılıç Arslan daima Türk

devlet geleneklerine uygun şekilde hareket

ederdi. Anadolu’nun yerli halkı arasında din,

soy ve kültür farkı gözetmezdi. Özellikle Hı­

ristiyan tebaasına kilise ve papazlarıyla birlik­

te geniş dini hürriyet tanır, onlan vergiden

muaf tutardı.”(87). Prof. Dr. Osman Turan,

Anadolu Selçuklularının son dönemlerine

ilişkin kaleme aldığı yazısında “Moğol istilası­

nın tahribatı hakkında daha fazla tafsilata lü­zum yoktur, istila tehlikesi İslam Dünyasını

ve Çin’i derinden sarstıktan başka Avrupa’yı

ve Bizans’ı da titretmişti...Moğol istilasının

Islam-Türk dünyasında yaptığı tahribatın

asırlarca devam ettiğini, birçok şehir ve vila­yetlerin bir daha kalkınamadığını da tespit ettikten sonra İslam medeniyetinin inhitatı

için başka sebepler aramak beyhudedir” de­

Bilge 50 y & f is Mart 2007 127

Page 130: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI CI S MAnadolu’ya Vurulan Türk Mührü : Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Dönemi Uygarlığı ♦

Mukaddes Arslan

mektedir. (117).

‘Siyasal Süreç:Beylikler’ kısmında Os-

manlı Beyliği, Karamanoğulları, Aydınoğul-

ları, Menteşeoğulları, Germiyanoğulları ,Ka-

resioğulları, Candaroğulları,Eretnalılar, Dul-

kadırbeyliği hakkında bilgiler verilmekte-

dir.(125-187). Osmanlı Beyliği hakkında ya­

zılan yazının ilk bölümünü okuyalım: “XIII.

Yüzyılın sonlannda Kuzey Batı Anadolu’daki

Söğüt çevresinde kurulan Osmanlı Beyliği­

nin ortaya çıkışını, bu yüzyılın 2. yansında

Orta Anadolu’daki gelişmeler ve Batı Ana­

dolu’da Bizans topraklan üzerinde gazi Türk­

men beyliklerinin kuruluşu süreci içinde de­

ğerlendirmek gerekir. Selçuklular önderliğin­

de Anadolu’ya gelip yerleşen Türklerin ço­ğunluğu Oğuzlar-Türkmenler- idi. XI. yüzyıl­

da kitleler halinde sürekli yurt arayan Oğuz­

lar, Selçuklu ailesinin önderliğinde Mavera-

ünnehir, Horasan ve İran’dan başlayarak gi­

derek genişleyen bir imparatorluk kurdular

ve 1071’de Malazgirt Savaşıyla İklim-i

Rum’un yani Anadolu’nun kapılannı, bir da­

ha kapanmamak üzere Türklere açtı-

lar.”(125). Burada uç boylannda Aşıkpaşaza-

de’nin tarif ettiği dört taifeden bahsediliyor.

Bunlar: Gaziyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum,

Ahiyan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum. “Genel kana­

at bu beyliğin çekirdeğini, Türkmen konar

göçerler ile Abdallar, Alpler-Gaziler-, Ahiler,

Bacıların teşkil ettiğidir.”(126). “Yeni bir

Türk devleti kurulurken önceki Türk devletle­

rinin tecrübelerinden büyük ölçüde yararlanı­

lır. Genellikle varisi olunan devletin teşkilatı

aynen alınır. Görev ve sorumlulukları da bü­

tünüyle üstlenirdi. Kutalmışoğullan da Ana­

dolu’yu fethederek burada yeni bir Türk dev­

leti kurarlarken , tabi/vassal oldukları Büyük

Selçuklu Devletinin teşkilatını kendilerine ör­

nek almışlardır. ”(215). “Türkmen-Oğuz-küt-

leleri Malazgirt zaferinden sonra tıpkı birbiri­ni izleyen dalgalar halinde bölük bölük Ana­

dolu’ya yayılarak burada kendi hayat tarzla-

nna uygun bulduklan sahalara yerleşmişler, genelde sınır boylannı tercih etmişlerdir. So­

nuçta birçok uç bölgesi oluşmuştur. Uçlarda toplanmış olan Türkmen kitleleri boy düzeni

içinde konar-göçer bir hayat yaşamışlardır.

Türkmenler Orta Asya’dan getirdikleri boy

teşkilatlannı Anadolu’da da korudular Her boyun başında birer boy beyi -ilbeyi- vardı.

Boy beyleri ise uç beylerine bağlıydı. ”(218).

Prof. Dr. Osman Turan’ın Türk Cihan

Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi adlı eserinde

‘Selçuklu Sultanlan ve Hıristiyanlar’ başlığın­

dan naklen “Selçuklu sultanlarının başka

Müslüman ülkelerde rastlanmadık bir biçim­

de gayrimüslim tebaa ile çok yakından ilgi­

lendiği, onlann haklarını koruduğu, onlara

bazen Bizans hakimiyeti altında yaşadıkları

dönemde bile sahip olmadıkları bir hayat im­

kanı bahşettikleri bilinmeyen bir şey değil­

dir. "sözlerini bizlere aktaran Prof. Dr. Ahmet

Yaşar Ocak, bu Hıristiyanları genellikle Orto­

doks Rumlar, Gregoryen Ermenilerin yanı sı­

ra bu iki mezhebin dışındaki Yakubi, Nesturi,

Keldani, Süryani, vb. Doğu ve Güney Doğu

Anadolu’nun hetero-doks kiliselerine bağlı

olanlar şeklinde tanımlamakta ve Anado­

lu’da ortak bir sosyal hayattan bahisle “Bir

yandan Müslüman Türk kesiminde popüler

bir Müslümanlık, diğer yandan Hıristiyan ke­

simde popüler bir Hıristiyanlık anlayışının

hakim olduğu Anadolu şehirlerinde iki kesim

arasında gerek ekonomik, gerekse sosyal ve

dini bakımdan ortak bir hayaün oluştuğunu

daha Selçuklular döneminden itibaren izle­

mek mümkün olabiliyor.”demektedir.(259-

260). Aynı yazıda “Bugün Türkiye şehirleş­

menin getirdiği problemleri yalnız fiziki altya­

pı, ekonomi ve teknoloji planında değil,

Müslüman bir ülke olarak dini-sosyal yapı

planında da çözüme kavuşturmak ve çağdaş

bir seviyeye getirmek zorundadır, "görüşleri

dile getirilmiştir.(263).

Selçuklular Döneminde Ahi teşkilatı,

“asırlarca İslam Türk toplumunda sosyal da­yanışmanın, birlik ve beraberliğin, iktisadi kalkınma ve siyasi istikrarın en önemli unsur-

lanndan birisi olmuştur” (299). Anadolu Sel-

çuklulannda her vakfiyede o vakıf kurucusu­nun kimliği belirtilirdi. Bu döneme ait 71 va­

kıftan 65’i erkekler, 6’sı (%8) kadınlar tara­fından kurulmuştur. (310). “Bütün vakıf ku­

128 Bilge 50 Mart 2007

Page 131: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS IS - C RITI C 1 S MAnadolu’ya Vurulan Türk Mührü : Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Dönemi Uygarlığı ♦

Mukaddes Arslan

rucuları vakıfların gelirinin her şeyden önce

vakfın han, hamam, dükkan, bağ, bahçe, bostan, değirmen gibi gelir kaynaklan ile ca­

mi, mescit, mektep, medrese, türbe, zaviye, vs. gibi hayratın bakım ve onaranına harcan­

masını istemiştir. ”(321). Anadolu Selçuklu

devri vakıfları hayatın her alanında yardıma

muhtaç insanlara el uzatmış ve onlara yar­

dımda bulunmak gayesiyle muhtelif sosyal

hizmetler üretmişlerdir. Fakirlere ekmek yar­

dımı yapıldığına ilişkin kayıtlar arasında mi­

nareden sıcak pide atılması vardır. (Sivas

Fahreddin Ali Vakfiyesi). “Anadolu Selçuklu

vakıflarının sosyal hizmetlere yönelik dikkate

şayan diğer bazı fonlarıysa yetimlere, dulla­

ra, kötürümlere, körlere, cüzamlılara, mah­

kumlara, borçluların borcuna, kölelerin hür­

riyetine kavuşmasına harcanmak üzere muh­

telif miktarlarda ayrılan tahsisatlardır.”(325).

“II. Kılıç Arslan’ın başlatmış olduğu ker­

vansaray lann inşası 13.asırdan itibaren arta­

rak devam etmiştir. Öncelikle yoğun yolcu

geçişinin olduğu bölgelerde olmak üzere ne­

redeyse bütün ana yollar bu yapılarla emni­

yet altına alındı. Ümera ve zenginler tarafın­

dan inşa ettirilen ve vakıflan sayesinde varlı­

ğını devam ettiren kervansaraylardan 132’si

ayakta kalabilmiştir. O dönemden pek çok

kervansaray günümüze ulaşmadığını bu yol­

ları kullanan seyyahlar bildirmektedir. Bugün

sadece 6 hanın ayakta kalabildiği Kayseri-Si-

vas yolunda 13.asrın ortalarında 24 han bu­

lunmaktaydı.”(377). Anadolu’da kurulan bu

ilk Müslüman Türk devletleri veya devletçik­

leri bulundukları bölgeleri idare ve bu toprak-

lann korunması dışında ayrıca hakim olduk­

ları şehirleri birer Müslüman Türk şehri hali­

ne getirebilmek için cami, mektep, medrese,

darüşşifa, han, hamam, kervansaraylarla do­natmışlardır. İşte Anadolu’da ki ilk medrese­ler de bu imar ve iskan faaliyetleri sırasında

kurulmuştur. Bu dönemde kurulan medrese­

lerden bazıları: Erzurum’da inşa kaydı olma­

yan Çifte Minare veya Hatuniye külliyesi - medrese dahil-, 1310 tarihli Erzurum Yaku-

tiye medresesi, Bayburt Yakutiye medresesi, Mengücekler tarafında yaptırılan Sivas-Divri-

ği Ulu Cami bitişiğinde ki medrese, Sökmen-

liler zamanında yapılan ve Ahlat’ta isimleri verilmeyen medreseler, Artuklular zamanın­

da Mardin’de yaptırılan Hüsamiyye Medre­

sesi, Hasankeyf’te bir çok medrese, Diyarba­kır’da dört mezhebe göre ilim tahsil edilen

Mesudiye ve diğer medreseler vardı.(392).

Selçuklular ve Beylikler zamanında Anado­

lu’da bilime önem verilmiş, özellikle mate­

matik, astronomi, fizik, kimya, tıp alanında çalışmalar yapılmıştır.(411).

Anadolu Selçuklulan zamanında tasavvuf,

başlıca iki büyük düşünce mektebi etrafında

toplanmıştır. Bunlar l.Irakiler denilen zühd

ve takvanın ağır bastığı ahlakçı mektep. Ka­

diri ve Rifai tarikatları mensuplarıyla Bağdat­

lı Sühreverdi’nin tarikatlarına bağlı olanlar.2.Horasaniler. Maveraünnehir ve Harezm

bölgelerinden gelenler. Daha esnek, estetik

yanı ağır basan ve daha çok cezbeye önem

veren mektep. Necmeddin Kübra, Kirmani,

Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled, Bur-

haneddin Tirmizi, Necmeddin Razi .Yesevi

düşüncesi de bu mektebin popüler kesimini

oluşturdu. Bu iki mektebin sentezi ise 13. as­

rın 2. yarısında Mevlana Celaleddin Rumi -

öl. 1273- tarafından oluşturuldu. İleri tarih­

lerde bu, Mevlevilik olarak tarikat halini ala­

caktır. Popüler tasavvuf tarikatlan ise göçebe

yarı göçebe olarak Anadolu’ya yerleşen

Türkmen toplulukları arasında gelişti. Bekta­

şilik bunun en tipik örneğidir.(430).Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin tanıtıldığı

kısımda, Onun, babası Sultanu’l-ulema Ba­

haeddin Veled ile beraber çocuk yaşlannday-

ken Moğol istilasından kaçarak Anadolu’ya

geldiğini okuyoruz. “Konya’da müdenislik

yaparken Şems-i Tebrizi adında bir Kalende­

ri şeyhinin etkisi ve babası Bahaeddin Ve­led’in verdiği tasavvuf terbiyesi kanalıyla mis­tik bir eğilim ve engin bir mistik hayat yaşa­

dı. Horasan’ın estetikçi ve coşkucu tasavvuf

anlayışıyla kendini olgunlaştırdı. Diğer yan­

dan Muhiddin Arabi’nin fikri etkisinde kal­

dı.” “O, bu iki mektebi kendine has üslubu, yorumu ve yaratıcı kabiliyetiyle sağlam bir

senteze ulaştırmış, bununla da kalmayarak

Bilge 50 Mart 2007mu 129

Page 132: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MAnadolu’ya Vurulan Türk Mührü : Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Dönemi Uygarlığı ♦

Mukaddes Arslan

inandıklarını fiilen yaşamıştır. Bu engin fikri­

yatı ve samimi yaşayışı dolayısıyla Mevlana

Celaleddin, bir yandan Müslim, gayrimüslim,

çeşitli halk tabakalarını etkilerken, bir yan­

dan da zamanın hükümdarı başta olmak üze­

re yüksek idari çevreleri ve aydın zümreleri

yanına çekebilmiştir.” (433). Mevlana’nın

Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fihi ma Fih, Ruba-

iyat vb. eserleri vardır. Ölümünden sonra

Mevlevilik bir tarikat halini almıştır.

Hacı Bektaş-i Veli -öl. 1271.-, Anadolu Selçuklulan döneminin bir başka sufi şahsi­

yetidir. 16. asırda kurulacak olan Bektaşilik

tarikatına adını vermiştir. “Horasan Erenleri

diye bilinen Kalenderiyye akımına mensup,

cezbeci sufilerden biri, dolayısıyla Horasan

Melametiyye mektebinden olduğuna muhak­

kak nazarıyla bakılabilir. Bu sebeple 13. asır­

da Cengiz istilası önünden vuku bulan derviş

göçleri arasında aynı mektebe mensup Yese-

vi veya daha kuvvetli bir ihtimalle Haydari dervişlerinden biri olarak Anadolu’ya gelmiş

olmalıdır.” O ’nun tasavvuf düşüncesi, “İslam

sufiliğinin yapısından kaynaklanan geniş bir

hoşgörüye dayanan, mühtedileri birdenbire

eski kültür çevrelerinden koparmadan bu

kültürden gelen eski inançlannı da kendi içe­

risinde değerlendiren bağdaştırmacı -senkre-

tik- yeni bir İslam anlayışıydı. Onun bu yön­

temi Anadolu’nun Müslim ve gayrimüslim

toplumları arasında önemli bir yakınlaşma

ortamının doğmasına yol açmıştır. ”(435).

Yunus Emre, “Beylikler dönemi Anado­

lu’sunun Türkmen çevrelerine hakim olan

popüler tasavvuf düşüncesi açısından dam­gasını vuran sonraki asırlarda da tesirini sür­

düren önemli bir tasavvufi düşünce adamı­

dır.-Öl. 1310.- Yunus Emre daha çok yarı gö­

çebe Türkmen boylarının oluşturduğu kırsal kesime mensup bir sufidir. Horasan Melame-

tiyyesinin tasavvuf düşüncelerini özümsemiş­tir. Bu büyük Türkmen Şeyhi, Anadolu’da

bir bakıma Ahmed-i Yesevi -Öl. 1167- nin ta­savvufi düşüncelerinin takipçisi sayılabilir.

Eserleri, Divan ve Risaletü’n-Nushiyye’dir.

Yunus Emre bir yandan Yesevi geleneğine bağlı olmakla beraber, bir yandan da Vahdet­

i Vücud mektebine bağlıdır. Ve bu mektebi

kolay anlaşılır biçimde terennüm ederek halk

seviyesine indirebilmesi, kuvvetli ve sade bir

anlatımı, üslubunun samimiyeti” önemle vur­

gulanmaktadır. (438-439).Roma imparatorluğunun Hıristiyanlığı

resmi din ilan etmesiyle Anadolu artık bir Hı­

ristiyan ülkesiydi. Daha öncesi putperest

kültler vardı. Zamanla Anadolu’daki Rumlar,

Ermeniler, Süryaniler vb. etnik zümreler için­

de Ortodoksluğun dışında bağımsız kiliseler

de ortaya çıktı. Türkler Anadolu’ya yerleş­

meye başladıkları anda Anadolu dini yönden

karışık ve karmaşık bir haldeydi. Dini yön­

den bölünmüşlük, Türklere yaramıştır. Dev­

let baskısından kurtulma ve ağır vergilerden

kurtulmak isteyen yerli ahali, Türklere karşı

koymada o kadar fazla istekli olmamıştır.

(444).

Türkmenlerin Anadolu’ya gelişi ve yerleş­

mesi Moğol istilası öncesi ve sonrasında ol­mak üzere iki safhada düşünülmektedir.

1. safhada Türkler, Malazgirt savaşı sonrasın­

da kitleler halinde Anadolu’ya gelerek yerleş­

mişlerdir. 2. saf ha ise Moğol istilası sonrasın­

da Maveraünnehr, Harezm, Azerbaycan ve

civanndan yapılan Türkmen göçleridir. Bu

Türk kitlelerinin büyük çoğunluğu Müslü­

man’dır. Yerli nüfustan ise ihtidalar -İslam’a

geçişler- vardı. Ayrıca etnik yönden birtakım

karışmalar meydana gelmiştir. Battalname,

Danişmendname gibi epik romanlarda ge­

çen bazı özellikler -Hıristiyanlarla yapılan ev­

lilikler, kız almalar- vardır. “Bu etnik karışı­

mın aynı zamanda aktüel bir boyutu da Ana­dolu’daki Kürt nüfusuyla ilgilidir...Bunlann

da büyük çoğunluğu hayli evvelden Arap fe­

tihleri esnasında İslam’a geçmişti. Dolayısıy­

la bölgeye yerleşen Türklerin bunlarla da ka­

rıştıkları, bu Türklerden Kürt çoğunluğu için­

de eriyerek Kürtleşenler ve Kürtçe konuşma­ya başlayanlar olduğu gibi, Kürtlerden de Türk çoğunluğu bulunan yerlerde Türkleşen

ve Türkçe konuşmaya başlayanlar şüphesiz

ki vardı.Bunun ispatı, günümüzde de aynı

sürecin yer yer devam etmekte oluşu­dur. ”(448). Anadolu'da Müslüman Türklerle

130 Bilge 50 Mart 2007

Page 133: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MAnadolu’ya Vurulan Türk Mührü : Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Dönemi Uygarlığı ♦

Mukaddes Arslan

Hıristiyan Rumlar, Ermeniler, vd. gayrimüs­

lim cemaatler arasında beraberce yaşamala­

rı sonucu zamanla kültür alışverişleri olmuş­

tur. “Fuat Köprülü nün ifadesiyle Türkler

Anadolu’ya ‘O zamanlar bütün hayatı kucak­

lamış İslam medeniyetinin Türk kültür ve ge­

lenekleriyle terkibini yapmış bir toplum ola­

rak’ gelip yerleştiler. ‘Türk Edebiyatında İlk

Mutasavvıflar’ adlı eserinde Köprülü, bu ko­

nuda geniş bilgiler verir. Bu ifadeye ek olarak

A.Y.Ocak, “Bu sebeple onlar için artık eski

putperest dönemin hala izlerini taşıyan Hıris­

tiyan halk bile kendi ana dilini korumakla be­

raber esas olarak Türkçe konuşmakta, yaz­

makta, büyük çoğunluğu da hala İslam’a yü­

zeysel de olsa bağlılığını sürdürmektedir. ”de-

mektedir.(455). Evlilikler ve ihtidalar faktör­

leri de dikkate alınırsa halk arasında bazı ör-

tüşen gelenekler, mahalli kültler ve inançlar

açısında iki yönlü bir etkileşimin olduğu ka­

bul edilmektedir. Mesela Hıdrellez bayramla­

rı, Islami evliya kültleri ile aziz kültleri, ortak

mevsimlik bayramlar vardır. Ayrıca dervişler­

le rahipler arasında, papazlarla fakihler ara­

sında süren teolojik tartışma ve bilgi alışveriş­

lerine de dikkat çekilmektedir. Anadolu’da

Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki or­

tak hayatın bir başka sonucu da ihtida ve ir-

tidatlardır. Türklerin Anadolu topraklarında

yerleşmesiyle beraber her iki toplum arasın­

da bu tür geçişler yaşanmıştır. “Ancak ne dö­

nemin Selçuklu kaynaklarında ne de Hıristi­

yan kaynaklarında ihtidalar -Hıristiyanlıktan

İslamiyet’e geçiş- kadar sık irtidad-Müslü-

manlıktan Hıristiyanlığa geçiş- olayına rast­

lanmıyor. İhtidalar ise geniş çapta tasavvuf

çevreleri vasıtasıyla olmaktaydı. “Bütün bun­

lar Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleriyle baş­

layan İslamlaşma ve Türkleşme sürecinin ço­ğu defa Batılı kamuoyunca sanıldığı gibi fa­

natik bir ortam yaratmadığını, aksine her iki kültür arasında yumuşak ve verimli bir ilişki

ortamının doğduğunu göstermesi bakımın­

dan önemlidir.”(456-457). Prof. Dr. Osman Turan’ın tespitlerine göre “Selçuklu sultanla­

rı ve Türkmen beylerinin gayretleriyle Türki­

ye’de İslam medeniyeti ve ilimleri yükseldik­

çe bu sade ve samimi din anlayışı çok kudret­

li bir cemiyet yaratıyordu. Bu inkişaf ve inti­

kal sırasında birçok Şamani inançlan ve ana­

neleri de tasavvuf tarikatlarına girerek bir di­

ni kaynaşma vuku buldu. Nitekim Türkis­

tan’da musiki ve sema-raks- ilahi cezbenin

galebesi halinde makbul sayılıyor ve bu se­

beple tarikat ayinlerinde icrası bir mahzur

teşkil etmiyordu.Anadolu’da Mevlevi ve Ahi zaviyelerinde ayinlerin esası oluyordu. Eski

kam’ların vecdli hareketleri böylece İslâmla­

şıyordu. En eski Türk tarikatı olan Yesevi-

lik’te kadın erkek bir arada zikr meclisleri

kurmaları da Şamani tesirini gösterir.”

(468). “Eski Türk hayatına uygun olarak ka­

dınlarla erkeklerin bir arada zikr ve ayinleri

olmuştu.” Türkler bir çok Şamani unsurlarla

beraber resim ve heykel sanatını da getirdi­

ler. Bu devirde Müslüman ve Hıristiyan halk

arasında nasıl bir ahenk olduğu ve dini mü­

samahanın genişliği konusunda misaller ve­

rilmektedir. II.Kılıç Arslan devrinde Ulu Cami

yanında kilise ve içinde Eflatun mezarı, mer­merden kadın erkek heykelleri vardı. Kon­

ya’ya bu devirde gelen Avrupalılann, surların

ve burçların ihtişamı, insan ve arslan heykel

ve kabartmaları, Selçuk kartalı, kitabeler ve

tezyinatları hakkında tasvirleri vardır. (469).

“Ortaçağ Türkiye’sinde Türk hükümdarları

gibi halkı da yerli Hıristiyanlarla çok ahenkli

bir münasebette bulunuyor, iyi komşuluk ve

kültürel kaynaşmalar cereyan ediyordu.”

Hatta ortak ziyaret yerleri dahi vardı. O. Tu­

ran hocaya göre ziyaretgahlarda ve fikirlerde

birleşmeler, tabiatıyla İslamlaşmaya ve Türk­

leşmeye hizmet ediyordu. Gerçekten her Hı­

ristiyan ziyaretgahı etrafında Türk efsaneleri

de teşekkül ediyor ve bunlar benimseniyor­

du. Bu inkişaf üzerine de oralarda cami ve zaviyeler kuruluyor, Müslüman şehit ve evli­

ya menkıbeleri ortaya çıkıyor ve böylece bel­

deler manen fetholunuyordu.”(470).

Anadolu’da bu dönemde 5 dil konuşul­

maktaydı Türkçe, Arapça, Farsça, Ermeni­ce, Rumca. Bu dönemde idareciler ve halk

günlük konuşma olarak Oğuzcayı kullandılar.

Yazı dili ise Farsça ve Arapça’dır. Bu yüzden

Page 134: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C i S MAnadolu’ya Vurulan Türk Mührü : Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Dönemi Uygarlığı ♦

Mukaddes Arslan

Türkçe yazılı eserler azdır. Bu dönemde kul­

lanılan yazı dilinin temelini ise Oğuzca -Eski

Oğuz Türkçesi- oluşturdu. Oğuzca, tasavvuf i

özellikte manzume ve menakıbnamelerle ge­lişimini dini-mistik eksende sürdürdü. 1240-

1320 arasında yaşadığı tahmin edilen Yunus Emre, Oğuzcanın en önemli hamlesini yap-

tı.(485).

Karamanoğlu Mehmet Bey, Konya’yı III.

Alaeddin Keykubad’dan alıp vezir sıfatıyla

devlet idaresini ele aldığında 15 Mayıs 1277

de: “Bugünden sonra hiç kimse divanda,

dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda

Türkçe'den başka bir dil konuşmayacak. -

Şimdengeru hiç gimesne kapıda, divanda, mecliste, seyranda Türk dilinden özge söz

söylemesinler- şeklindeki karannı bütün şeh­

re ilan ettirdi. Bundan sonra Türkçe ilim ve

edebiyat dili olarak Arapça ve Farsça karşı­sında geçerlik kazanmış ve resmi dil olmuş­

tur. Türkçe konuşma dili olmasının yanı sıra

Anadolu’da kültür ve medeniyet dili olmuş­

tur. (502). Bu dönemde dini, ahlaki, tasavvu-

fi mensur eserler de çokça yazıldı. Mevla­

na’nın Fihi Ma Fih, Bahaeddin Veled’in Ma­

arif, Şems-i Tebrizi’nin Makalat, Sultan Ve-

led’in Maarif, Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makalat,

Ahi Evren’in Metaliü’l İman, İbn Arabi’nin Fususü’l-Hikem adlı vb. eserler vardır.

Bu devirde kitabeler, yapıya girenlerin he­

men görebilmeleri için taçkapı üzerine yer­

leştirilmiştir. Yapı kitabeleri taş veya mermer

levhalar üzerine oyma veya kabartma harf­

lerle yazılmıştır.(10). Vakfiyelerse, yazılı bel­

geler arasında doğrudan doğruya yapılar ve

çevreleriyle ilgili olan belgelerdir. Vakıf kuru­

mu Türklerin Anadolu'da kurduklan ilk ku-

rumlardandır. Bu dönemde kentlerin anıtsal

yapılan; Camiler, Medreseler, Kapalı ve açık

avlulu medreseler, Zaviyeler -Anadolu’nun

erken fetih çağlarında okuma yazması olma­yan Türkmen toplumun odağı, Türkmen ba-

balann merkezinde olduğu tarikatlardı. Bun­ların temel yapısı zaviyedir-, Türbeler -İnsan

boyutunda anıtsallılığını geometrisinin sadeli­

ğinde bulan en saf mezar tasanmlarından bi­ri Selçuklu çağı kümbetleridir. Mezar yapısını

İslam mimari tarihine yeniden sokanlar

Türklerdir-, Kervansaraylar -sürekli fetih ve

savaş ortamında ticari hayatın zenginliğinin

en önemli kanıtı 13.asırda yapılan kervansa­

ray sayısıdır.Anadolu’da yolculara bannak

sağlayan 2 yapı türü, kervansaraylar ve zavi­

yelerdi. Zaviyeler sadece dolaşanları dervişle­

ri banndırırdı. Kervansaraylarsa kervanlar

için konaklama amacıyla yapıldı ve her 2 tür

yapı da Orta Asya kökenlidir.-, Taş oyma be­

zemeler, Pişmiş toprak bezemeler, Tek kub­

beli camiler, Çok ayaklı camiler, Hamam­

lar, vd. şeklinde sıralanmaktadır.Kentler ve Çevre ana başlığında bu döne­

min başlıca kentleri, tarihi gelişimleri ve mi- mari-sanat açısından işlenmektedir. Bu kı­sımda Aksaray, Akşehir, Amasya, Antalya, Beçin, Diyarbakır, Erzurum, Harput Kalesi,

Kayseri, Konya, Malatya, Niğde, Sivas, Tire, Tokat tanıtılmaktadır. Öte yandan Keykuba- diye, Keyhüsreviye, Kubadabad gibi Selçuk­lu sarayları, bahçeleri kırsal ortamlar anlatılı­yor. Darüşşifalar içerisinde Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası ve Tıp medresesi tanıtıl­mış. Buradaki kapı kemeri üstünde mermer kitabede şu satırlar vardır: “KılınçArslan oğ­lu Gıyaseddin Keyhüsrev’in saltanatı günle­rinde bu maristan’ın vakfı daimi olsun. Dinin ve dünyanın büyüğü Kılınç Arslan kızı Meli­ke Gevher Nesibe’nin Allah rızası için vasiye­

tidir.-vakfıdır- sene 602/1205-6”(316). Ker­van yollan, kervansaraylar, Beylikler dönemi hanlan hakkında doyurucu bilgiler verilmiş. Anadolu Selçukluları siyasi birliği sağladıktan sonra ülkede ekonomik ve ticari faaliyetler başlamış, özellikle han ve kervansarayların yapımına hız verilmiştir. Menzil hanları ise günümüzün modern konaklama tesisleri gi­bidir. Hamam geleneği de Orta Asya köken­lidir. Bu dönemden günümüze 18 hamam kalmıştır. Çarşı hamamları, Özel hamamlar, Kaplıcalar, Çermik, Ilıca- üstü açık olanlar-, Kaplıcalar -üstü kapalı olanlar-vardı. Anado­lu Selçuklu mimarisi taş bezemesi, 13.asırda ortaya çıkan biçim dili olarak tanımlanır. “Selçuklu mimarisinde anıtların giriş kısımla­rının vurgulanması doğaldır ve Selçuklu taç- kapılan özgün kişilik gösterir. Taçkapılar ge­

132 Bilge 50 §|8|8 Mart 2007

Page 135: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MAnadolu’ya Vurulan Türk Mührü : Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Dönemi Uygarlığı ♦

Mukaddes Arslan

nelde tekrarlanan bir düzendedirler.”(469). Taçkapı bezemelerinde değişik şekiller, mo­tifler, figürler, geometrik şekiller, rozet, küre- ler-kubbeleşmiş rozetler gibi ve yalnız ge­

ometrik örnekler-, levhalar-kabartma yuvar­lak plaklar-, Mukarnaslar -üst üste dizilen hücrelerden oluşan sistem- vardır. Taşlara iş­lenen geometrik ve bitkisel örnekler sonsuz örneklerin kesiti olarak sınırsızdır. Aynı anda

değişik görüntüler sergilerler. “Yüksek mate­matiğe dayalı yıldız sistemleri denilen bir dü­

zen göze çarpar. Devamlı tekrar içinde iki hareket vurgulanır. Zaman içinde akış hare­keti vardır. Bitiş gibi görünen noktalarsa ke­sişme yerleridir. Bu yolu onlara gizli bir dina­mik çizdirmekte ve bu Tanrısal iradenin yan­sıdığı evren düzeni olarak tanımlanmakta­dır.” “Simgeler arasında daire sonsuzun ifa­desi olarak en güçlü olanıdır. Hem ‘kaynağı’

hem de ‘sonu’ içerdiğinden evren düzeninin evrendeki birlik ve bütünlüğün başlıca ifade­sidir. Geometrik sistemler, matematik evren­sel yasalann kaynağıdır ve Tannsal bilgelik­tir. ”(484). “Çeşitli teknikler, asırların geliştir­diği biçimler, yeni buluşlar, gelenekler ve et­kiler potası içinden doğan sanat eserlerinde varılan ifade, Anadolu ortamının ürünüdür. Öncü ve çağdaş sanat çevreleri, Karahanlı

ve Gazneli sanatlan, Iran, Azerbaycan, Me­zopotamya ve Suriye’de Büyük Selçuklu Sa­natı, Bizans sanatı, Kafkasya’da Gürcü ve Ermeni sanatlan komşu sanatlandır. ” Semra Ögel’e göre, “Bütün bu biçim zenginliğini oluşturan manevi ortam, Anadolu’nun tasav­vuf çevreleridir. Sanatçılar ilhamlarını tasav­

vuf ortamından alırlar. 13.asır Anadolu’da Mevlana Celaledin-i Rumi, Yunus Emre, Ha­cı Bektaş-i Veli’nin devridir. ”(483). “Taçkapı-

larda bütün motifler dağarcığı ortaya dökül­müştür. Hepsinin ayrı ayrı değişik bir sesleni­şi vardır. Bitkisel ve geometrik düzenler, in­san ve hayvan figürleri ve yazıların çok sesli­liği, ana cümlede birleşir. Evrendeki çeşitlili­ğin, görüntülerin sonsuzluğunun ardındaki birliği haber verirler. Çünkü bu görüntüler, ayrılmaz bir bütün içinde birbirini şart kılan bir oluşumda varlıklarını gösterirler.” Semra Ögel, bu bahiste son cümlelerini şu şekilde

bağlıyor: “Yapı ile ilk karşılaşmayı sağlayan

taçkapıdır. İçeri girmek için kapıdan geçmek

zorunluluğu tanışmayı şart kılar. Yapının özel dünyasının eşiğidir. Evren düzenli, dört ey-

vanlı yapılar düşünülürse, bu eşik daha farklı

anlam kazanır. Taşa işlenmiş evren anlatı­

mıyla taçkapı çağrısını yapar. Eşikten geç­

mek kararı bize kalmıştır. ”(484). Anadolu

Selçuklu mimari yapılarında bütün kısımlar -

taçkapı, ana kubbe, kubbe kasnağı, pandan­

tifler, mihrap, minber, pencere kenarları üst­leri, türbe sandukaları, minareler, hatla -gü­

zel yazıyla- bezenmiştir. “Bu hatlar, Kuranı

Kerim ayetleri, Esma-i Hüsna’lar, Kelam-i

Kibarlar, seçme Hadisler, dua terkiplerinden

oluşur ve taş, tuğla, mermer, mozaik çini, al­

çı, ahşap malzeme üzerine Kufi, makıli, celi

sülüs, muhakkak hat türü ile yazılırdı”. (487).

Dönemin diğer sanat alanlarında, Alçı sa­

natı, Çini sanatı, Sırlı Seramik sanatı, Sırsız

seramik sanatı, Ahşap sanatı, Oyma -kak-

ma, kazıma- sanatı, Maden sanatı, Halı sa­

natı, Sikke ve mühür sanatı, Resimli ve tas­

virli el yazmaları, Minyatür sanatı hakkında

geniş bilgiler verilmiş. Bu dönemde madeni

eserler olarak kandil zarflan, şamdanlar, ay­

nalar, davullar, buhurdanlar, ibrikler, taslar,

havanlar, dirhemler, kapı tokmakları, taht

süsleri, kemer tokaları, mangallar, mutfak

malzemeleri vd.sıralanmış. Düğümlü halı

tekniğinin Orta Asya’da Türk bölgelerinde

ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu dönem para­

larında sikkeler, üç birim olarak darb edilmiş­

tir. (Altın/dinar, gümüş/dirhem, bakır/fels.).

Bu sanatta metal işçiliği ve kabartmacılık

önemliydi.Bu eser, toplumun bütün kesimlerince

mutlaka okunması gereken ve bu alanda

önemli bir boşluğu dolduran kaynak bir eser durumundadır. Sadece tarihçilere değil, tüm

ilgili alanlara hitap etmektedir. Öte yandan

her iki ciltte yer alan tüm makaleler, ‘kaynak-

ça’lar ve bu döneme ait sanat eserlerini

içeren renkli resimler, bahsedilen uygarlığın aydınlık bilgileri ve şaheserleri olarak izlen­

mekte ve büyük hayranlık uyandırmaktadır.

Emeği geçenleri kutluyoruz.

Bilge 50 Mart 2007 133

Page 136: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Hasankale’yi Tanıyalım

Tarihi-Turistik-Kültürel ve Sosyal Yönleriyle Pasinler (Hasankale),

İbrahim Hakkı Hz.leri Camii ve Külliyesi Vakfı Yay., Sayı 2, Mart 2002, Erzurum-Hasankale, 164 s.

Mukaddes ARSLAN

Atatürk Araştırma Merkezi Uzmanı

Ankara'da bulunan Erzurum İktisadî

Sosyal Araştırma ve Yar­dımlaşma Vak­

fını ziyaretimde, masanın üzerin­

de bulunan bir

kitap gözüme çarptı. Bu kitap

Hasankale’yi tanı­tan bir dergiydi. He­men aldım ve bir çır­pıda okudum. Hasan­

kale’ye beni çeken, bu

güzel ilçede beni cez­

beden ne vardı? Cevabı­nı gene kendim buldum.

Çünkü Erzurum'un Ha­

sankale ilçesiyle ayn bir gönül bağım vardı. Bu top­raklar bana nenem (anne­

annem) Safiye Hanımı hatır­

latıyordu. Nenem Safiye Ha­

nım (1895-1977) Erzurum - merkez- doğumludur. O, bir

genç kızın yaşayabileceği en güzel gençlik ve gelinlik çağlan- nı, çileli dönemler olarak yaşadı.

Nenem “Seferberlikte 18 yaşındaydım” der­di.

Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşına girdiği yıllar (1914-1918), devletin olduğu kadar milletin de en acı ve zor yıllarıdır. İşte

bu yıllarda bir gün nenemlerin kapısı, Erme- niler tarafından çalınıverir. Açmamak müm­kün değil. Çünkü açılmayan kapılar, evler

ateşe veriliyor. Ermeniler, nene­

min babası Halim Efendiyi alır

götürürler. Mahalle camisine-

Yegenaga Mah.- doldururlar Halim Efendi ve diğer Türk er­keklerini. Camiyi ateşe verir­

ler. Diri diri yanarak can ve­rir, şehit olur Halim Efendi.

Nenem babasız kalıverir or­

ta yerde. Bu acı yılların bir

gününde, Erzurum’dan Hasankale’ye gelin gider.

Hasankaleli Hacı Meh­met Efendinin hanımı

olur.

“Mübarek mekân­

dır Hasankale’si

Kamu zevke kân­

dır Hasankale’si Suyu hoş, hava­

sı kışı mu’tedilIremden ni­

şandır Hasanka­le’si.”

Tanıtımını yapacağımız bu eser, Hasankale’nin ve Hasankale’lilerin başlıca

özelliklerini zihnimizde çağrıştırmaktadır. Hasankale’den uzakta olanlannsa, memleket

hasretini, sanki bir gurbet acısına dönüştür­mektedir.

Vatanı işgale uğradığında topraklarını

kahramanca savunan cesur, imanlı, vatan­

perver Hasankaleli. Savaşta ve barışta bu özelliğini kaybetmeyen mert insanlar diyarı, şehitler yatağı Hasankale. Devletine, milleti­

134 Bilge 50 Mart 2007

Page 137: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L Y S I S - C R1TI C I S MHasankale’yi Tanıyalım ♦ Mukaddes Arslan

ne her zaman sadık, tertemiz, halim, müşfik,

hayırsever, misafirperver, eli açık gönlü açık,

sabırlı, metanetli, şükrünü bilen insanların

mekânı. Şairler, yazarlar, alimler, hattatlar,

aşıklar, ozanlar, veliler, mürşitler, ilim adam­

ları, sanatkarlar yetiştiren ilim ve irfan ocağı

Hasankale.

Tarihi geçmişi ve kültürel zenginlikleri

olan bu ilçemiz, yakın tarihte düşman işgali,

esaret ve zulüm görmüş. Hürriyet ve bağım­

sızlığın ne demek olduğunu, onu kaybeden­

lere sormak lazım. Düşman çizmelerinin çiğ­

nediği vatan topraklarının ne kadar aziz ol­

duğunu, “Bayrakları bayrak yapan üstündeki

kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa va­

tandır” dizelerini yürekten okuyabilenlere

sormak lazım.

Tarih metodolojisinde 1. elden yazılı kay­

naklarla, sözlü kaynaklar son derece önem

arz eder. Yani o dönemleri ve olayları bizzat

yaşayanların ağzından kaydedilen sözler, el­

lerindeki belgeler ve bilgiler önem taşır. Bu

nedenle, Hasankale tarihine ışık tutacak ve

ileride yazılabilecek eserlere kaynaklık etme­

si açısından, eserde savaş yıllarında geçen, bazı tarihî bilgileri, hatıraları yazımıza aynen

almayı uygun gördük.

Bazı satırlarda iç çektik, bazı satırlara göz

yaşlarımızı akıttık. Ve bugün...hürriyetin, ba­

ğımsızlığın, nazlı al bayrağın, mübarek vatan

toprağının, çilekeş halkın, mukaddes belde­

nin ne kadar aziz olduğunu bir kez daha an­

ladık.

İbrahim Hakkı Hz.leri Cami ve Külliyesi

Vakfı tarafından yayımlanan dergimiz, Vakıf

Başkanı Halis Güngör’ün önsöz yazısıyla

başlıyor. H. Güngör bu yazısında “Beldemiz

ilim ve irfan potansiyeline sahiptir. Dergimi­

zin ilk sayısı incelendiğinde görülecektir ki, tarihe mal olmuş alimler, şairler, veliler, hat­tatlar, ozanlar yetiştiren bu şehitler yatağın­

da, her nedense makus talihimizi yenemeye-

rek bir yükselme kaydedemedik. Her geçen

yıl, diyarımızı terk edenler çoğalmakta olup

bir insan erozyonuna düşmenin üzüntüsüyle karşı karşıya bulunmaktayız.” demekte ve il­

çeye sahip çıkılmasını istemektedir.(l). Kül­

tür Bakanı Istemihan Talay, yazısında ilçenin

en büyük kültür değerlerinden olan İbrahim

Hakkı’ya atıfta bulunuyor. “Filozofu olma­

yan milletler medeniyet kuramazlar. Bir mil­

letin evrensel anlamda düşünürleri yoksa; o

milletin medeniyet kurması, varlığını sürdür­

mesi mümkün değildir. Tarihte bir Müslüman

Türk medeniyetinden söz ediliyorsa, bu an­

cak Türk milletinin yetiştirdiği, çağını aşan,

evrenseli kucaklayan, düşünürler sayesinde

gerçekleşmiştir... İşte Erzurumlu İbrahim

Hakkı Hz.leri (1703-1780)'de bu evrensel

düşünürlerin, Osmanlının çöküş devrinde ye­

tişen parlak örneklerinden birisidir. ”(3). Dev­

let eski Bakanlarından Ekrem Ceyhun ise,

“İbrahim Hakkı Hz.leri sadece d inî, tasavvu-

fî ve manevî ilimlerde derin bilgisi olan bir

alim ve şair değil, aynı zamanda tıp, anato­

mi, astronomi, matematik, fizik gibi fen bi­

limlerinde de geniş bilgi sahibidir. Kendisin­

de; derviş, mürşit, öğretmen, filozof, muta­

savvıf, mütefekkir, tabip, astronom, jeolog,

psikolog ve sosyolog gibi sıfatları cem etmiş­

tir.”^) diyerek aynı görüşlere katılıyor.

İbrahim Hakkı Hz. Camii ve Külliyesi

Vakfı Başkanı ve Pasinlerin Sesi Gazetesi

imtiyaz Sahibi Halis Güngör, Diyanet İşleri

Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, Erzurum Vali­

si Osman Derya Kadıoğlu, Büyükşehir Bele­

diye Başkanı Mahmut Uykusuz, Yakutiye

Belediye Başkan Yardımcısı Süleyman Sek­

men, Pasinler Belediye Başkanı Bünyamin

Ucun, Pasinler Kaymakamı Selim Çapar, il­

çe Müftüsü Ali Tosunoğlu, II Kültür Müdürü

Fehmi Bedir, Çevre II Müdürü Haluk Naki-

poğlu, II Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak,

Lütfü Yücelik, Yrd.Doç. Dr. Rıdvan Canım,

Prof. Dr. Kemalettin Kara, Temel Aydın,

Prof. Dr. Sefa Akpınar, Prof. Dr. Hakan Ha­di Kadıoğlu, Süleyman Turan, İstanbul Erzu­

rumlular Kültür ve Dayanışma Vakfı Başkanı

Gani Hamutçu, Alemi Saygın, Gazeteci İs­

mail Uslu, Eskişehir Erzurumlular Kültür ve

Dayanışma Derneği Başkanı Samet Dalmış, Gazeteci Yazar Ekrem Bakırcı, A.Ü. Edebi­

yat Fakültesi İbrahim Hakkı Hz. Araştırma Merkezinden M. Feyyaz Ibrahimhakkıoğlu,

Bilge 50 Mart 2007 135

Page 138: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE VI E W - A N A L YS I S - C Rl TICI S MHasankale’yi Tanıyalım ♦ Mukaddes Arslan

Muhittin Çalışoğlu, Semahat Güngör Sürba-

han, Öğretmen Nusret Orhan, Nurullah De­

ğer, Nurullah Özkılıç, 17.Dönem Erzurum

Milletvekili İlhan Aras, Av.Nuriye Koyuncu,

Av.Turan Çınar, Rıza Ayber, Ali Hatunoğlu,

Mücahit Güngör, Avni Bitlisli, M.Münir Faki-

rullahoğlu ve Yılmaz Dumlu’nun; Erzurum,

Hasankale, Hasankaleli tanınmış şahıslar, İb­

rahim Hakkı Hz. ve Marifetname ile ilgili ya- zılannı, Derginin bundan sonraki kısımların­

da okumaktayız. Öte yandan dergide; İbra­

him Hakkı Hz.nin, üstadı İsmail Fakirullah

Hz.ni ilk gördüğünde verdiği 120 selamın

tercümesiyle(21), İsmail Fakirullah Hz.nin,

talebesi İbrahim Hakkı Hz.ne verdiği 120 su­

alin tercümesine(19), ayrıca Fakirullah

Hz.nin -Şeyh İsmail’i Tillevi- biyografisine

(18) yer verilmiş.

Erzurum İl Turizm Müdürü Muhammet

Yoksuç, “Pasinlerin Turizm Potansiyeli” adlı

yazısında; bu güzel ilçenin kültürel değerleri,

yöre mutfağı, ulaşım imkânları, cazibe mer­

kezleri üzerinde duruyor. Pasinler Termal Te­

sislerinin, sulannın çeşitli hastalıklara şifa ol­

duğunu yazıyor. İlçenin yeşilliği, Haşan Kale­

si, Ulu Camii, Sivaslı Camii, Avnik Kalesi,

Ferruh Hatun Kümbeti, İbrahim Hakkı

Hz.Camii ve Külliyesi, Çermik şenlikleri, Cu­

ma güreşlerini, Ünlü Divan Şairi Nef’i, ilim

adamı İbrahim Hakkı, Alvar İmamı-şair mu­

tasavvıf- Muhammet Lütfü Efendi Hz.nin Hasankaleli olmalannın bu ilçenin önemini

artırdığını, lavaş ekmek, civil peynir, odunda

pişen yaprak döneri ile yöre mutfağının lez­

zetini, İlçenin kara, hava ve demir yollan ula­

şım imkânlarına sahip olması vd. özellikleri­

ni sıralıyor. (15).

Prof. Dr. Hayrünnisa Çavuşoğlu, “Erzu­

rumlu İbrahim Hakkı Hz.nin Yetiştiği Çevre,

Hayatı ve Eserleri” başlıklı makalesinde, bu­

radaki bilgilerin Mesih İbrahim Hakkıoğ- lu’nun eserinden alınan bilgiler olduğunu be­lirtiyor. Dr. Adnan Adıvar’dan naklen “Bu

cins ansiklopedilerin en mükemmellerinden

biri ve sonuncusudur” ve “Aristo’nun gökler

taksiminin İbrahim Hakkı’nın Marifetname- si’nde İslâm kozmografyasına aynen geçtiği­

ni” yazıyor. Yine Prof. Dr. F. Nafiz Uzluk’un

Marifetname ve İbrahim Hakkı için “Başka­

ları kıyamet kopuyor sanırken, Onun fecr şi­

mali denilen göklere ait bir olayı telaşsız sey­

rettiğini” yazıyor.(26).

Doç Dr. Şakir Diclehan. “İbrahim Hakkı

Hz.nin Mektubatlan” yazısında bu mektupla­

rın İbrahim Hakkı’nın ruh hâlini, nezaketini,

aile fertlerine olan sevgi ve bağlılığını, çeşitli

intiba ve düşüncelerini ortaya koyduğunu,

yazdığı mektupların bir kitap teşkil edecek

kadar çok olduğunu, bu mektuplar ayannda

o çağda tasavvufi halk edebiyatında ün yap­

mış başka birisinin mektuplarına rastlamanın

güç olduğunu belirterek, İbrahim Hakkı’nin

İstanbul’dan Firdevs, Fatma, Belkıs ve Züley-

ha adlarında dört hanımına yazdığı nezaket

dolu mektuplarına yer veriyor. Bu mektup­

lardan kısa bir bölüm okuyalım: “İzzetli, hür­

metli, muhabbetli, hakikatli, adamlıklı, şef­

katli, hatırlı, gönüllü, asıllı, usullu,izanlı, hü­

nerli, üsluplu, yakışıklı, güzelhuylu, tatlı dil­

li... hatunum,helalim...Gönlünüz her ne

meyve isterse şehirden getirtesiz. Meyvasız

kalmıyasız. Haftada iki kere çaylara, bahçe­

lere çıkasız. Hapsolmayasız. Rahat olasız.

Allah’ın birliğine emanet olasın. ”(28-33).

Doç Dr. Cevat Yerdelen, “İbrahim Hakkı

Hz.de Kıyafet Bilimi” yazısında, insanlann

dış görünüşlerinde, onların ahlâk ve karak­

terlerini tespit eden kıyafet ilmi ve İbrahim

Hakkı’nin bu konudaki bilgilerini aktarmış

(45-46). Emekli İl Veteriner Müdürü Dumlu

Demircioğlu’nun bilgilerinden şu bölümü

naklen aşağıya alıyoruz:

“Sarıkamış felaketinden sonra Türk kuv­

vetleri Pasinler’in Köprüköyü’ne çekildi. Bu

savaşta Ruslarla mücadele eden muhterem

dostum Emekli General İsmail Hakkı Talay

Paşa şunlan anlattı: En heyecanlı zamanım

1. Dünya Harbi sırasında o mukaddes belde­de geçti. Savaş felaketimizi hazırlamıştı. Rus-

lardan fazla, hastalık bizi öldürdü...

Pasinler’in her karış toprağının altında

şehit vardır. Şöyle ki akşamlan 200-300 ce­

set alacak şekilde toprak kazardık. Sabah olunca şehitleri toplayıp bu hark şeklinde ka-

136 Bilge 50 Mart 2007

Page 139: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V 1 E W - A N A L YS 1 S - C Rl TI C I S MHasankale’yi Tanıyalım ♦ Mukaddes Arslan

zılan yerlere gömerdik. Bu sefalet içinde da­

hi imanımız sarsılamıyordu...Pasinler’e Pa­

sinler diye hitap edemem. Her karış topra­

ğında şehit kanı var. Pasinler’in o muazzam

ovasında bir adım yer yoktur ki şehit yatma­

sın... Onun için harpten sonra Pasinler’e

Mukaddes Belde diye hitap ediyorum”. (50).

34 yılı Hasankale’de geçen merhum Lüt­

fü Subaşı’nm kendi hatıralarına yer verdiği

yazıda, Hasankale’nin geçmişine uzanıyor

okuyucular (51). 3. Ordu Komutanlığı, Milli

Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı, Cumhur­

başkanlığı Başmüşavirliği gibi seçkin görev­

lerde bulunan 1920 Hasankale doğumlu Or­

general Selahattin Demircioğlu, eşi Risalet

Hanım tarafından anlatılıyor. Bu yazıda ayrı­

ca Demircioğlu Paşanın ölümünden sonra

yapılan hayır hizmetleri sıralanmış.(55-56).

Divan Şairi, Hasankale’li Nef’i (1582-

1636)’nin hayatı ve şiirlerinden örnekleri,

Eğitimci Selami Teymur’un yazısında oku­

yoruz. Doç. Dr. Numan Külekçi’nin “İbrahim

Hakkı Hz. nin İlahinamesinden Su Kasidesi”

yazısından bir örnek okuyalım:“Su vadi-i hayrette her seng ile ceng eyler

Deryasına vuslatta aheng-i peleng eyler.”

(Su hayret vadisinde her taş ile cenk eder,

Deryasına kavuşmada kaplan gibi hareket

eder).(77). TRT Erzurum Radyosu TSM Bö­

lümünde görev alan TSM Korosunda korist

ve solist olarak hizmet veren Muzaffer Zeki

Kurnuç, “İslam’da Musiki ve Erzurumlu İbra­him Hakkı Hz.” yazısında İbrahim Hakkı’nın

musiki konusundaki görüşleri ve ilahilerine yer vermiş(79-80). Kiyasettin Temelli’nin

“Kültür ve Sanata Hizmet Edenler, Faruk

Kaleli" yazısında, bu ilk mektep öğretmeni­

nin Halk Türkülerini derlediği ve 17 adet Er­

zurum türküsünü TRT-THM repertuarına kazandırdığını öğreniyoruz. F.Kaleli’nin,

Yurttan Sesler programında acıklı bir ayrılık hikayesinin feryadı olarak derlediği Yemen

Türküsünden örnek veriliyor:“Mızıka çalındı düğün mü sandın

Albeyaz bayrağı gelin mi sandın

Yemene gideni gelir mi sandın

Tez gel ağam tez gel dayanamirem

Uyku gaflet basmış uyanamirem

Ağam öldüğüne inanamirem.” (82-83).

M. Cemal Kırzıoğlu’nun “Ermeni Mezali­

mi ve Yanıkdere Şehitleri” yazısında, 20 Şu-

bat-11 Mart 1918 tarihleri arasında 20 gün

içinde her gün şehirden 200-300 kişilik bö­

lükler hâlinde Türklerin Yanıkdere’ye götürü­

lerek önceden açılan hendeklere elleri arka­

dan bağlı olarak, Ermenilerin bu yirmi gün

boyunca dört bin beş bin canı toprağa göm­

düğünü, 12 Mart 1918’ de Erzurum’un kur­

tuluşu ve askerlerimizin ermenileri kovalaya­

rak Kars, Artvin, Ardahan sancaklarını da

kurtardığını okuyoruz. (90). Sadrettin Pasin-

liler’in, “49 yıl Önce O günler” yazısından

bazı kısımları buraya alalım:

“Yıl 1914. Yaklaşan davul ve tellalın se­

si duyuluyor. ‘Padişahın fermanıdır. Düşma­

na harp açmıştır. Herkes askere gidecektir.’

Eve geliyoruz. Babamın dostları ileri gelen­

ler.. Hepsinin korkusu düşmandan değildi.

Kıştan, soğuktan, hastalıktan, açlıktan. Cep­

heye gece gündüz insan seli akıyordu. Hava­

lar soğumaya başladı. Hasankale birliklerle

doluydu. Cami, medrese, mektep, han, am­

bar, merek, ahırlar hep hastaneydi... Gece

cepheden dönen hastalar bazen içeri girme­

den donarlar, her gün kasabadan 20-25 kağ­

nı arabası asker şehitlerini alır, hendeklere

bırakılırdı. Şehitlerin sayısını Allah bilir. Bun­

lar Anadolu’nun bir kuşağının tümüdür. Kur­

şun, doktor, düşman görmeden, bitten tifo­

dan, tifüstendir...

1918 Nisan ayında Ankara’dan Hasan-

kale’ye geliyorum. Gördüklerim çok acıdır.

Ermeniler, Rus ihtilali dolayısıyla çekilen boş­

luğu doldurmuşlar. Erzincan’ dan başlamış­

lar, son kozlarını da Erzurum ve Hasanka­

le’de oynamışlar. Binlerce şehirliyi ve köylü­

yü istasyonlara derelere, desiselere götüre­rek kurşunla sonra süngüyle şehit etmişler­

dir. Birçoklannı da camilere, mekteplere dol­

durarak yakmış ve gebe kadınlan şişlemişler-

di.”(91-92).

Şair Nurettin Şükrani Mete, Şair İhsan Erdem, Halk şairi Hakkı Mutlu Yazar, Mer­

hum Faik Yazıcı, Cevdet Savgar Kıratlı ve

Nurullah Özkılıç’ın Hasankale ve Kurtuluşu

Bilge 50 Mart 2007 137

Page 140: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V 1 E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MHasankale’yi Tanıyalım ♦ Mukaddes Arslan

ile ilgili güzel şiirleri dergimizde yer al-

mış.(96-101). Şair ve Ozanlarımız kısmında

Aşık Yaşar Reyhani, Aşık Mehmet Gülhani, Aşık İbrahim Topal; Hattatlanmız kısmında,

İhsan Yağız ve Osman Demir tanıtılıyor.

Aşıklar Bayramında halk ozanlarının Hasan­kale için söylediklerinden örnekler verilmiş. Aşık Murat Çobanoğlu:

“Layıkın var methedeyim Kale senin

Baştanbaşa seyran ettim her yanın Kale senin.

Minareler ser çekmiştir Hafızlar ezan okur

Her camide hoş okunur

Kur’anın Kale senin.”

dizeleri ile Hasankale’ye sesleniyor. Ozan Şeref Taşlıova ise:

“Ben aşıkım seni gördüm şad oldum

Yazdım bu destanı Hasankalesi

Halkın halim suyun derde devadır

Çermiklerin hastalara şifadır.

Dertlerin dermanı Hasankalesi.” (117)

diyor, sazını konuşturuyor.

Erzurum’un güzel ve şirin ilçelerinden

birisi olan Hasankale’yi bütün yönleriyle tanıtan dergimiz, aslında 164 sayfalık kalın

ve hacimli bir kitap. Aynı zamanda tarihe ve

geleceğe ışık tutacak bir kaynak eser özel­liğinde. Yayımını sağlayanları ve emek

verenleri kutluyoruz.

Derle ven

Zeki ARtKAN

138 Bilge 50 KSÖgS Mart 2007

Page 141: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu

Cengiz Alyılmaz,

Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu,

Ankara, 2005: Kurmay Yayınları. VIII+276 s., ISBN : 975-9114-01-1.

Yrd. Doç. Dr. Erhan Aydın

Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü / Kayseri

Son yıllarda ülkemizde eski Türk yazıtla­

rı üzerinde yapılan çalışma­

ların arttığı söyle­nebilir. Kuşkusuz

bunun en önemli

sebeplerinden bi­

risi bilginin tekno­lojik olanaklar sa­

yesinde daha kolay kullanılabilir olması,

bir diğeri de Türk

dünyasıyla ülkemiz

arasında kültürel ve bi­

limsel anlamda çeşitli gelişmeler kaydedilmesi­

dir. Çünkü artık çeşitli projelerle ya da öğretim

üyesi değişimi sayesinde

Orta Asya’ya gitmek ve özellikle eski Türk yazıtları­

nın bulunduğu Moğolistan,Kırgızistan, Kazakistan ile hâ­

len Rusya Federasyonu içinde bulunan muhtar cumhuriyetler­

de araştırma yapmak eskiye gö­re çok daha kolay olmaktadır.

Elimizde bulunan Orhun Yazıtla­rının Bugünkü Durumu adlı kitabın yazarı Cengiz Alyılmaz da Tika’nın organize ettiği

“Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi” çer­çevesinde, Moğolistan’ın Arhangay Aymak sınırları içerisinde bulunan Orhon yazıtları

üzerinde yapılan arkeoloji, epigrafi, jeofizik, jeodezi, restorasyon ve taş koruma çalışma-

Girişten sonra üç bö­lüme ayrılmakta ve

bu üç bölümün ar­

dından da bibli­yografya ve Mo­ğolistan harita­

sıyla son bul­maktadır.

Kitabın Giriş bölümünde genel

bilgiler verilmiş ve Moğolistan’da eski Türk

yazıtlarıyla sözü edilen dört yazıtın (Bilge Ka­ğan, Köl Tigin ve Tonyukuk 1 ve II) bulunduk­ları yerler ile yazıtların birbiri arasındaki uzaklıklar belirtilmiştir. Aslında Tonyukuk Ya­

zıtı Moğolistan’ın başkenti Ulan-Bator(Ula- an-baatar)’a 60 km; Orhon bölgesi yazıtları­na ise aşağı yukarı 420 km. kadar uzaklıkta bulunmasına rağmen genellikle her dört ya­

larına uzun süre katılmış ve hem

Orhon bölgesinde bulunan Bilge Kağan ve Köl Tigin yazıtlarını

hem de Tonyukuk I ve II yazıt­larını epigrafik anlamda ince­

leme fırsatı bulmuştur.

2005 yılı içerisinde Kur­may yayınları tarafından

yayımlanan Orhun Yazıt­

larının Bugünkü Duru­

mu adlı kitap Alyılmaz’ın Moğolistan’da bulundu­

ğu süre içerisinde yaptı­ğı çalışmaların dökü­

müdür. Kitap, Ön söz, Kısaltmalar Dizini ve

Bilge 50 Mart 2007 139

Page 142: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITIC 1 S MOrhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu ♦ Erhan Aydın

zıt da Orhon Yazıtları diye anılmış, kitabın

yazarı Alyılmaz da genel kanaate uyarak bu

şekilde nitelendirmiştir.

Girişin ardından kitap üç ana bölüme; her

bölüm de kendi içinde çeşitli alt bölümlere

ayrılmıştır. Alyılmaz genel kanaata uyarak ki­tabına Köl Tigin Yazıtı ile başlamıştır. Yazıt­

lar üzerinde ilk çalışanlar (Örn. V. Thomsen)

Köl Tigin Yazıtını 1; Bilge Kağan’ı ise II raka­

mı ile adlandırmışlardı. Yazıt hakkında genel

bilgiler verildikten sonra yazıtın tepeliğinde

bulunan “dişi kurttan süt emen çocuk tasviri”

ile yazıtın doğu yüzünde bulunan ve A-shih-

na sülalesinin boy damgası olan “dağ keçisi” damgası da diğer yazıtlardaki damgalarla

karşılaştırılmış ve bu bölüm çok sayıda fotoğ­

rafla zenginleştirilmiştir. Köl Tigin Yazıtının

güney yüzüyle işe başlayan yazar, bu yüzün

üstten, ortadan ve alttan fotoğraflarıyla gü­

ney yüzünden kopan parçaların fotoğrafları­

nı vermiştir. Detaylı fotoğraflarla süslenen

güney yüzü, yazıtın en az tahrip olmuş yüzü­

dür. Yazar, Türk runik harflerinin bilgisayarla

hazırlanmış fontları kullanmak suretiyle epig-

rafik belgelemelerini vermiştir. Burada ve di­

ğer yazıtların diğer yüzlerinde çeşitli renkler

kullanmıştır. Bu renklerin anlamları ise şöyle-

dir: Siyah: Sağlam durumda olan harfleri;

Kırmızı: Tamamen dökülmüş/yok olmuş

harfleri; Pembe: Tamamen yok olmak üzere

olan harfleri; Mavi: Okunabilen ancak aşınıp

dökülmeye yüz tutmuş harfleri; Yeşil: (Alttan

veya üstten) bir kısmı kınlmış olan harfleri

göstermektedir. Bu renklerin dışında pembe

alt çizgi; siyah alt çizgi; noktalı yeşil alt çizgi;

kesik noktalı, mavi çizgi; kesik, noktalı, kır­

mızı çizgi simgeleri ise yazıttan kopan ve hâ­

len Moğolistan Tarih Enstitüsünde bulunan parçaları göstermektedir. Bu kadar zengin

simgeler kullanılarak yazıtın günümüzdeki

durumu gözler önüne serilmek istenmiştir. Üstelik yazıtta giderek artan tahribatın hâlen

açıkta olması ile doğru orantılı olduğuna da dikkat çekilmiştir. Yazıtın doğu yüzü için de

aynı şekilde önce bu yüz ile ilgili genel bilgi

ve kopan parçalarla ilgili fotoğraflar verilmiş, ardından da doğu yüzünü çeşitli yönlerden

gösteren detaylı fotoğraflar eklenmiştir. Bi­

lindiği gibi yazıtın en uzun yüzü burası olup

içerisinde 40 satır banndırmaktadır. Doğu

yüzündeki epigrafik belgelemeler de bir ön­

cekinde olduğu gibi zengin simgeler kullanı­

larak verilmiştir.

Köl Tigin Yazıtının kuzey yüzü ise en şanssız yüzlerden biridir. Çünkü buradaki

aşınma, silinme ve kırılma daha fazladır. Ku­

zey yüzüyle ilgili epigrafik belgelemeler de yi­

ne simgelerle verilmiş ve hangi harfin bugün

hangi durumda olduğu ortaya konmaya çalı­

şılmıştır. Yazıtın batı yüzü ise bilindiği gibi

Çincedir. Bu bölümün de detay fotoğrafları

verildikten sonra Köl Tigin külliyesindeki

barkın kalıntıları ile diğer tarihî eserlere ait

oldukça kaliteli fotoğraflar verilmiştir. Bugün

Orhon Vadisinde kurulu Depo-Müze’de bulu­

nan kaplumbağa kaide üzerindeki yazıtın da

fotoğrafları ve harf belgelemeleri verilmiştir.

İnsan heykelleri ile Köl Tigin'e ait olduğu sa­

nılan baş heykeline ait fotoğrafların ardından

diğer buluntu ve kalıntılara ait fotoğraflar ve­rilmiştir.

Kitabın ikinci bölümü ise Bilge Kağan Ya­

zıtını inceleyen bölümdür. Yazıt hakkında ge­

nel bilgiler veren yazar, bu yazıtın hem taşın­

madan önceki hâli hem de Depo-Müze’ye

taşınma anı ile ilgili hatıra nitelikli fotoğraflar

vermiş ve yazıtın ikinci kez 2001 yılında di­

kilmesine de tanıklık etmiştir. Bu genel bilgi

ve fotoğrafların ardından üç yüzün epigrafik

belgelemeleri de güney yüzünden başlamak

suretiyle verilmiştir. Burada da kullanılan

simgeler Köl Tigin Yazıtı için kullanılan sim­

gelerle aynı anlamı taşımaktadır. Yazıtın do­

ğu yüzü 41 satır barındırmakta olup bu yü­zün de üstten, ortadan ve alttan olmak üze­

re çeşitli detay fotoğrafları verilmiştir. Ardın­dan da epigrafik belgelemeleri yapılmıştır.

Yazıtın kuzey yüzü ise oldukça yıpranmıştır. Bu yüzün epigrafik belgelemeleri de verildik­

ten sonra Çince olan bati yüzüne ait fotoğ­

raflar verilmiştir. Külliyede bulunan insan ve

koç heykelleri ile kaplumbağa kaide ile ilgili

fotoğraflar da yüksek kalitededir.Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesinin

140 Bilge 50 Mart 2007

Page 143: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MOrhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu ♦ Erhan Aydın

2001 yılı çalışmalarında Bilge Kağan külliye-

sinde yapılan kazı çalışmalarında ele geçen

çok sayıda değerli eşyaya ait fotoğraflar da

bu bölümde bulunmaktadır.

Yazıtın üçüncü ve son bölümü de Tonyu-

kuk I ve II yazıtlarına aynlmıştır. Burada ya­

zıtlarla ilgili genel bilgilerden sonra Baın-

Tsokto bölgesine ve külliyeye ait fotoğraflar bulunmaktadır. Yazar, 1. taşın batı yüzü ile

başladığı bu bölümde yazıtın üstten, ortadan

ve alttan verdiği detay fotoğrafları sayesinde

yazıttaki harfleri net bir şekilde seçmek

mümkün olmuştur. Batı yüzünün ardından

sırasıyla güney, doğu ve kuzey yüzlerinin

hem detay fotoğrafları hem de epigrafik bel­

gelemeleri verilmiştir. Tonyukuk 1. taşa ba­

karak bu taşın, Orhon bölgesindekilerden

daha iyi durumda olduğunu açıkça görmek

mümkündür. 2. taş ile ilgili çalışmalar da ba­

tı yüzü ile başlamakta olup batı yüzünü sıra­

sıyla güney, doğu ve kuzey yüzleri izlemekte­

dir. 2. taşta da daha önceki yazıtlarda kulla­

nılan simgeler yardımıyla epigrafik belgele­

meler yapılmıştır. Bu bölümün ardından kül-

liyede bulunan ve şu anda Baın-tsokto bölge­

sinde kurulu ikinci Depo-Müze’deki kalıntıla­

ra ait detaylı fotoğraflar verilmiştir. Kitap, bu

dört yazıtın fotoğrafları ve epigrafik belgele­

melerinden sonra kaynakça ve Moğolistan

haritası ile bitmektedir.

Tamamı kuşe kâğıda basılmış olan kitabın

Türk dili, tarihi, kültürü ve sanatı üzerinde

çalışan bilim adamlarına yararlı olacağı kuş­kusuzdur. Özellikle Türk runik harfleri üze­

rinde çalışan bilim adamlarının kitapta veri­

len detaylı ve kaliteli fotoğraflar sayesinde,

harfleri bilgisayar fontlarıyla değil orijinali ile

izleme olanağı ortaya çıkmış olmaktadır. Da­

ha önceki atlaslardaki metinler o zamanın teknik olanaklarının kısıtlı olması sebebiyle

ya rötuşlu ya da rötuş yapılmadan verilmişti. Dolayısıyla ilk nesil araştırmacılar, atlaslarda­

ki harfleri, kendi gözlemleri ile verdikleri için

sonraki araştırmacıların metni orijinalinden görmesi ve incelemesi olanağı ortadan kalkı­

yor; naşirin verdiği harflerden hareket etme­ye mecbur kalınıyordu. Elimizdeki kitapta ise

dört yazıtın kaliteli ve her yönden çekilmiş

fotoğrafları sayesinde, araştırmacılara harfle­ri bizzat inceleme olanağı sunulmuştur. Tar­

tışmalı bazı harflerle ilgili problemlerin de bu

kitap sayesinde çözülebileceğini düşünmek­

teyiz.

1996-1998 yılları arasında Japon ve Mo­

ğol bilim adamlarının ortaklaşa gerçekleştir­

dikleri çalışmada mevcut yazıtların yeni epig­

rafik belgelemeleri yapılmıştı. Bu ortak çalış­

manın ürünü olan kitap da 1999 yılında

Osaka’da yayımlanmıştı (T. MORIYASU and

A. OCHlR: Prouisional Report of Researc-

hes on Historical Sites and Inscriptions in

Mongolia from 1996 to 1998. Osaka,

1999: The Society of Central Eurasian Stu-

dies). Bu yayında Moğolistan’daki eski Türk

yazıtlarının epigrafik belgelemelerinin yanın­

da eski Moğol yazıtları da verilmiş; ancak Bil­

ge Kağan, Köl Tigin ve Tonyukuk yazıtlan-

nın epigrafik belgelemeleri verilmemişti. Bü­

yük bir kısmı Japonca olan bu eser, Alyıl-

maz’ın şu an elimizde olan eseriyle birleştiril­

diğinde Moğolistan’daki eski Türk yazıtları­

nın büyük bir kısmının en yeni epigrafik bel­

gelemeleri yapılmış ve bunlar bir araya geti­

rilmiş olmaktadır.

Kitabın, yukarıda sözü edilen yararından

başka bir yaran da milletimize ait en eski ya­

zılı belgelerdeki aşınma ve tahribatın gözler

önüne seriliyor olmasıdır. Fin ve Rus atlasla­

rı ile karşılaştırıldığında ilk atlaslardan bugü­

ne kadar geçen yaklaşık yüz yıl zarfında ya­

zıtlardaki tahribatın boyutu da net bir şekilde

ortaya çıkmaktadır. 2001 yılında Orhon Va­

disinde kurulu Depo-Müze’ye taşınan Bilge

Kağan Yazıtının bu güzel taşınma öyküsü­

nün, başta Köl Tigin, Tonyukuk, Kara Balga-

sun yazıtları olmak üzere diğer bütün eski Türk yazıtları için de yazılması tek dileğimiz­

dir. Bu kitap vesilesiyle Özellikle Moğolis­

tan’da bulunan eski eserlerimizle ilgili arke­

oloji, epigrafi, jeofizik, jeodezi gibi çalışmala-

nn, diğer yazıtlan da kapsayarak devam et­mesi beklenmektedir. Bu anlamda devletimi­

zin de bu görkemli eserler için, parasal boyu­tu hesaba katmadan, ne gerekiyorsa yapma-

Bilge 50 Mart 2007 141

Page 144: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E VI E W - A N A L YS 1 S - C RITIC I S MOrhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu ♦ Erhan Aydın

sı gerektiği düşünülmektedir.

Alyılmaz, epigrafik incelemeleri sayesin­

de tespit ettiği bazı yanlış okuyuşları kimi

dergilerde makale olarak yayımlamıştı. Ya­

zar, elimizdeki kitabı bilim adamlannın hiz­metine sunarak herkesin yararlanmasına

olanak vermiştir. Bu bağlamda keşke Köli

Çor, Şine Usu, Ongi gibi yazıtlar için de ay­

nı şey yapılabilseydi dileğiyle yazarı kutluyor; kitabın Türk runikleri üzerinde çalışacaklara

yararlı olacağından kuşku duymadığımızı belirtmek istiyoruz.

TÜRK DÜNYASI ORTAK EDEBİYATI

TÜRK DÜNYASI EDEBİYATÇILARI ANSİKLOPEDİSİ

cit?>7

o-s

142 Bilge 50 w|G|8 Mart 2007

Page 145: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

A tatürk D önem i K ültür K u ram ların d an Örnekler

Nail Tan,Atatürk Dönemi Kültür Kurumlarından Örnekler (1920-1938),

Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınlan: 338, Kaynak eserler Dizisi: 9, Ankara 2005.

Nevin BALTA

Türk Dil Kurumu Uzmanı

Atatürk Yüksek Kurumu Atatürk Kültür

Merkezi Başkanlığınca Atatürk’ün do­

ğumunun 125. yılı nedeniyle 2006

yılında önemli bir eser yayımlanmıştır. Ata­

türk Dönemi Kültür Kurumlarından Örnekler

(1920-1938) adlı bu eser, Atatürk dönemin­

de yeniden yapılandırılan ya da temelleri atı­

lan kurumlar hakkında ayrıntılı bilgi vermek­

tedir. Eserden edindiğimiz temel bilgileri

özetleyip bir yorum yapmak gerekirse şu so­

nuçlan çıkarmak mümkündür.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında oluşturulan,

modern Türk devletini kurmak amacıyla gö­

rev yapan kültür ve eğitim kurumlannı ulusu­

muza tanıtmak, Atatürk döneminde yaşanan

kalkınma, aydınlanma coşkusunun yeni ne­

sillere tanıtımını sağlayacak olan bu değerli

çalışma 1920-1938 yıllarını kapsamaktadır.

Bir bölümü büyük önderin çabaları, diğer bö­

lümü Osmanlı Devleti’nden devr alınan birta­

kım kurumlann yeniden yapılandırılması ile

meydana getirilen ve çağdaşlaşmanın simge­

si olan bu 39 kuruluşun tarihçesi, Cumhuri­

yet döneminde geçirdiği aşamalar, eserde

okuyucunun bilgisine sunulmuştur. İncelenen

Cumhuriyet dönemi kurumlan; “I. Kültür

Kurumlan”, “II. Eğitim Kurumlan” ve “III.

Basın-Yayın Kurumlan” başlıklı üç bölümde anlatılmıştır.

Atatürk Dönemi Kültür Kurumlarından

Örnekler (1920-1938) adlı bu değerli çalış­

manın, birinci bölümünde; 1. Maarif Vekâle­

ti (MEB) Hars Dairesi, 2. Başbakanlık Vakıf­

lar Genel Müdürlüğü, 3. Cumhurbaşkanlığı

Senfoni Orkestrası, 4. İstanbul Belediyesi

Şehir Tiyatroları, 5. Ankara Devlet Konser-

vatuvarı Tatbikat Sahnesi. 6. Türk Tarihi Tet­

kik Cemiyeti, (Türk Tarih Kurumu), 7. Türk

Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu), 8.

Halkevleri, 9. Askerî Müze, 10. Anadolu

Medeniyetleri Müzesi, 11. Topkapı Sarayı

Müzesi, 12. Ankara Etnografya Müzesi, 13.

İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, 14. İstan­

bul Belediyesi inkılap Müzesi ve Kütüphane­

si, 15. Mektep (Okul) Müzesi), 16.İzmir Millî

Kütüphanesi, 17. Basma Yazı ve Resimleri

Derleme Müdürlüğü, 18. Türkiye Turing ve

Otomobil Kurumu, 19. Üsküdar Musiki Ce­

miyeti, 20. Müstakil Ressamlar ve Heykeltı­

raşlar Birliği, 21. Türk Halk Bilgisi Derneği

olmak üzere 21 kurum yer alıyor.

ikinci bölümde Eğitim Kurumlan başlığı

altında; 22. Maarif Vekâleti (Millî Eğitim Ba­

kanlığı), 23. İstanbul Üniversitesi, 24. Türki­

yat Enstitüsü, 25. Güzel Sanatlar Akademisi,

26. İstanbul Belediye Konservatuvarı, 27.

Musiki Muallim Mektebi, 28. Ankara Devlet

Konservatuvarı, 29. Gazi Eğitim Enstitüsü,

30. Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-Iş Bölümü,

31. Millet Mektepleri, 32. Eğitmen Kurslan,

Köy Öğretmen Okulları, 33. Dil ve Tarih-

Coğrafya Fakültesi, 34. Kız Meslek Öğret­

men Okulu, 35. Erkek Meslek Öğretmen

Okulu olmak üzere 14 kurumdan söz edili­

yor.

Üçüncü bölümde ise Basın-Yayın Kurum­

lan başlığı altında; 36. Başbakanlık Basın Ya­

yın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 37.

Anadolu Ajansı, 38. Ankara Radyosu, 39. İstanbul Radyosu olmak üzere dört kurum ta­

nıtılmaya çalışılıyor.

Söz konusu Kurumlara ait bilgileri topla­

Bilge 50 ŞgRg} Mart 2007mm 143

Page 146: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE VI E W - A N A L YS I S - C RİTI C I S MAtatürk Dönemi Kültür Kurumlarmdan Örnekler ♦ Nevin Balta

mak konusunda son derece titiz bir çalışma

yürüten Nail Tan, Atatürk Kültür Merkezi

Başkanlığının bu kurumlara yaptığı yazılı

başvurular sonucunda gönderilen bilgi, belge

ve fotoğrafları tasnif etmiş, eksik gördüğü

bölümleri tamamlamış, görsel malzeme yö­

nünden zenginleşmesini sağlamıştır. Örne­

ğin kurumlann ilk binalannın yanı sıra günü­

müzdeki binalarının görüntülerini de temin

etmiş, okuyucuya geçmişe doğru bir yolculuk

yaptırdığı gibi günümüzdeki görüntüleri içe­

ren zengin bir fotoğraf arşivi sunmuştur.

Yüce Atatürk’ün önderliğinde Misak-ı

Millî sınırlan içinde bağımsız, uygar, gelişmiş

yeni bir devlet kurmak için dış düşmanlara

karşı büyük bir ölüm kalım savaşı verilmiş ve

bu mücadele askerî bir zaferle sonuçlanmış­

tı. Osmanlı Devleti ’nin çöküşü ile başlayıp ül­

kenin işgali ile sonuçlanan ve Ingiltere, Fran­

sa, İtalya, Yunanistan gibi devletlerin Türk

ulusunu, kimliğini, kültürünü yok etmek

amacıyla iş birliği yaptıkları ettikleri bir döne­

min ardından kurulan yeni Türkiye Cumhu­

riyeti, yeni bir millî kimlik oluşturmayı hedef­

liyordu. 29 Ekim 1923 te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bir dizi devrimler yaparak,

“Çağdaş uygarlık düzeyinde” bir toplum

meydana getirmek ve ona dünya uluslan

arasında saygın bir yer kazandırmayı planlı­

yordu. Batıyı taklit etmeden ancak onların

ulaştığı gelişmişlik düzeyini yakalamak, Ulu

Önder Atatürk’ün temel hedeflerinden biri

olmuştu. 29 Ekim 1923 tarihinde % 97’si

okur yazar olmayan bir toplumdan, 1930’la-

ra gelindiğinde kadınlann hızla okur yazar ol­

duğu, 1934’te seçme seçilme hakkını elde

ettikleri bir toplum yapısına kavuşturulacaktı.

Mustafa Kemal Atatürk, askerî ve ekono­

mik alanında çökmüş, kültürel alanda çağın

gerisinde kalmış Osmanlı Devleti’nin yıkıntı­

sı üzerine kulluktan vatandaşlığa geçen, Me­deni Kanun ile mal mülk edinme, evlenme, miras vb. sorunlarını uygar toplumlar gibi

çözen yeni bir devlet kuruyordu.

Türk devrimlerinin temel amacını 10. Yıl

Nutku’nda, “Millî kültürümüzü muasır mede­niyet seviyesinin üstüne çıkaracağız” sözle­

riyle belirten Atatürk, Yazı, Devrimi, Şapka

Devrimi, 3 Mart Yasaları vb. devrimlerle Os-

manlı devletinden kalan ve uygar toplum dü­

zeyine ulaşmayı engelleyen, çağın gerisinde

kalmış yasalan, köhne kurumlan değiştirmiş­

tir. Bu hedef doğrultusunda Osmanlı Devle-

ti’nden devralınan Evkaf Umum Müdürlüğü,

Muzika-i Hümayun, Dârülbedâyi-i Osmanî,

Dârülelhan, Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi,

Darülfünun, Müze-i Askerî-i Osmanî gibi te­

mel kültür ve eğitim kurumlan yeniden yapı-

landınldı ve Avrupa’daki benzerleri durumu­

na getirildi. İstanbul Belediye Konservatuva-

n, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, Gü­

zel Sanatlar Akademisi ve İstanbul Üniversi­

tesi bu yeniden yapılandırma çalışmaları so­

nucu kuruldu.

Osmanlı döneminden devralınıp yeniden

yapılandınlan kurumlardan biri olan Şer’iye

ve Evkaf Vekâleti 3 Mart 1924 tarihinde kal-

dınldığı için Vakıf hizmetleri Başbakanlığa

bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından

idare edilmeye başlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının

Sultan II. Mahmut tarafından 1826’da Muzi­

ka-i Hümayun adıyla kurulduğunu görüyo­

ruz. 1922 yılında saltanatın kaldırılması üze­

rine “Makam-ı Hilâfet Muzıkası” adını aldı.

27 Nisan 1924’te Ankara’ya taşındı. 1957

yılında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası

kuruluş kanunu çıktı.

İstanbul Şehir Tiyatrolarının ve İstanbul

Belediye Konservatuvarımn temelin oluştu­

ran Dârülbedâyi-i Osmanî 1914 yılında ku­

rulmuştur. Tiyatro ve müzik bölümünü bün­

yesinde taşıyan ve her iki alanda öğretim

yapmayı, tiyatro temsilleri ile konserler dü­

zenlemeyi amaçlayan bu sanat evi, 1927’de

İstanbul Belediye Konservatuvan ve 1931

yılında da İstanbul Belediye Şehir Tiyatroları

adı ile İstanbul Belediyesine bağlı birimler hâline dönüştürülmüştür.

1882’de Osman Hamdi Bey tarafından kurulan Sanayi-i Nefise Mekteb-i, 1928’de

Güzel Sanatlar Akademisi, 1982’de ise Mi­

mar Sinan Üniversitesi adını almıştır.18 Mayıs 1931 tarihinde CHP bünyesin­

144 Bilge 50 Mart 2007

Page 147: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MAtatürk Dönemi Kültür Kurumlarından Örnekler ♦ Nevin Balta

de açılması kararlaştırılan Halkevlerini açma

ve çalıştırma görevi partinin il yönetim kurul­

larına verildi.

İstanbul Üniversitesinin temeli olan İstan­

bul Darülfünûnu (Fen Bilimleri Evi)’nun te­

meli 1453 yılında kurulan Fatih Medresesi­

dir. Cumhuriyetin ilk yıllarında aynı adla tıp,

hukuk, fen, edebiyat ve ilahiyat fakültelerini

bünyesinde toplayan İstanbul Darülfünûnu,

1 Ağustos 1933’te Millî Eğitim Bakanlığına

bağlı İstanbul Üniversitesi adını aldı.

İstanbul Askerî Müzesinin kuruluş tarihi

1726 dır. Askeri malzemelerin bir araya top­

landığı “Dârü’l Eslihâ" adlı bir kuruluş olarak

oluşturulmuş, 1846’da “Müze-i Hümayun”

adıyla bir müze hâline getirilmiştir. 1908 yı­

lında “Müze-i Askerî-i Osmanî” adıyla yeni­

den kuruldu. Cumhuriyet döneminde Aya

İrini’de çalışmalannı sürdüren askerî müze,

günümüzde İstanbul Askerî Müzesi olarak

hizmet vermektedir.

Temelleri Atatürk döneminde yani 1920-

1938 yılları arasında atılan bazı Cumhuriyet

kültür kurumlarının bazılarının Maarif Vekâ­

leti (Millî Eğitim Bakanlığı) bünyesinde kurul­

duğunu görüyoruz. Örneğin 1926 yılında,

Maarif Vekâleti bünyesinde; Âsâr-ı Atîka ve

Müzeler ile 1927-1928 öğretim yılında Gü­

zel Sanatlar Akademisine dönüştürülen Sa-

nayi-i Nefise Mektebinin kurulduğunu, Dev­let Resim ve Heykel sergilerinin ilk hazırlık­

larının burada başlatıldığını öğreniyoruz. Yi­

ne bu eserin satırlarından Âsâr-ı Atîka Müze­

lerinin ilkinin 1921’de Ankara’da, 1923’te

Antalya, Bursa ve Edirne’de, 1926’da Kon­

ya, Tokat, Amasya ve Sinop’ta kurulduğunu;

1927’de Topkapı Sarayı Müzesi, İzmir ve Si­

vas Müzelerinin, 1929’da Kayseri Müzesi,

1930’da Ankara Etnografya Müzesi, 1931’de Afyon Müzesi, 1934’te Efes ve Di­yarbakır Müzeleri, 1935’te Ayasofya, Mani­

sa, Silifke ve İsparta Müzeleri, 1936’da Niğ­de, Kütahya ve Kırşehir Müzeleri ile

1937’de İstanbul Resim ve Heykel Müzeleri kurulmuştur. Eserin II. bölümünde yer alan

eğitim kurumlarından Güzel Sanatlar Akade­

misi ve Musiki Muallim Mektebinin de güzel

sanatlara yönelik bu kurumlarla aynı dönem­

de oluşturulduğunu görmekteyiz. Ankara Devlet Konservatuvarının temelini oluşturan

Musiki Muallim Mektebi 1924 yılında kurul­

muş, ilk Türk operaları, bu okulun öğrencile­

ri sayesinde 1934 yılında sahneye konul­

muştur.

“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültür­

dür” diyen Atatürk’ün, Türk ulusunun dilini

ve tarihini layık olduğu düzeye ulaştırmak,

halkın Türkçe ve Türk tarihi konulannda tam

anlamıyla eğitilmesini sağlamak için en

önemli kurumlardan olan Türk Tarih Kuru-

munu 1931’de, Türk Dil Kurumunu

1932’de kurduğunu, bu kurumların yanı sı­ra, Maarif Vekâleti (MEB), Cumhurbaşkanlı­

ğı Senfoni Orkestrası, Halkevleri, İstanbul

Belediyesi İnkılap Müzesi ve Kütüphanesi,

Mektep (Okul)Müzesi, İstanbul Belediyesi Şe­

hir Tiyatrolan, Ankara Devlet Konservatuva-

rı Tatbikat Sahnesi, Anadolu Medeniyetleri

Müzesi, İstanbul Belediyesi İnkılap Müzesi ve

Kütüphanesi, Basma Yazı ve Resimleri Der­

leme Müdürlüğü, Türkiye Turing ve Otomo­bil Kurumu, Üsküdar Musiki Cemiyeti, Müs­

takil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği,

Türk Halk Bilgisi Derneği, Türkiyat Enstitü­

sü, İstanbul Belediye Konservatuvarı, Gazi

Eğitim Enstitüsü, Millet Mektepleri, Eğitmen

Kursları, Köy Öğretmen Okulları, Dil ve Ta-

rih-Coğrafya Fakültesi, Kız Meslek Öğret­

men Okulu ve Erkek Meslek Öğretmen

Okullarının kurulması için ilgilileri harekete

geçirdiğini görüyoruz. Basın-yayın kurumla-

rından Anadolu Ajansı, Basın Yayın Genel

Müdürlüğü, Ankara ve İstanbul Radyoları da

bu kültür politikalarının sonucunda yine Ata­

türk’ün direktifleriyle kuruldu.

Atatürk Dönemindeki kültür ve eğitim ça­lışmaları Millî Eğitim (Maarif Vekâleti) Bakan­

lığınca tek elden yürütülmüş, bu Bakanlığa bağlı Hars (Kültür) Müdürlüğü zamanla geliş­

miştir. Atatürk Dönemi Kültür Kurumlann-

dan Örnekler adlı bu kitabın ilk bölümünde tanıtılan şimdiki adıyla Millî Eğitim Bakanlığı

(Maarif Vekâleti), 1920-1938 yıllarında ülke­

nin en önemli kültür çalışmalarını gerçekleş-

Bilge 50 Mart 2007 145

Page 148: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C R1TI C I S MAtatürk Dönemi Kültür Kurumlarmdan Örnekler ♦ Nevin Balta

tirdi. Maarif (Millî Eğitim) Bakanlığının adı

1935-1941 yılları arasında Kültür Bakanlığı

oldu. Millî Eğitim Bakanlığı (Maarif Vekâleti),

Kültür Bakanlığının kurulduğu 1935 yılına

kadar eğitim ve kültür hizmetlerini büyük bir

özveri ile yürüttü. Millî Eğitim Bakanlığı bün­

yesinde 1920 yılında kurulan ilk müdürlük,

Türk Asâr-ı Atîkası (Türk Eski Eserleri) Mü­

dürlüğü idi. Aynı yıl adı Hars Müdürlüğü ol­

du. Bu birimin hemen ardından Sanayi-i Ne­

fise (Güzel Sanatlar) ve Kütüphaneler Mü­

dürlükleri kurularak Hars (Kültür) Müdürlü­

ğüne bağlandı.Örneğin 1933 yılında çıkarı­

lan Maarif Vekâleti Teşkilat Kanunu ile Ma­

arif Vekâleti (Millî Eğitim Bakanlığı) bünye­

sinde Müzeler Müdürlüğü, Mektep Müzesi

Müdürlüğü. Kütüphaneler Müdürlüğü oluştu­

ruldu. 1935 yılında çıkanlan bir kanunla bu

müdürlüklere Ar (Güzel Sanatlar) Direktörlü­

ğü (Müdürlüğü) eklendi. Ar Direktörlüğü,

1937 yılında Güzel Sanatlar Müdürlüğü adı­

nı aldı. 1946 yılında MEB Teşkilat Kanu-

nu’nda değişiklik yapılarak Eski Eserler ve

Müzeler, Kütüphaneler, Güzel Sanatlar Ge­

nel Müdürlükleri ile Millî Kütüphane Müdür­

lüğü kuruldu. 1949 yılında Devlet Tiyatro ve

Operası Kanunu çıkarılarak tiyatro, opera,

bale hizmetleri Güzel Sanatlar Müdürlüğü

bünyesinden çıkarıldı. Söz konusu hizmetler,

Devlet Tiyatro ve Operası Genel Müdürlü­

ğünce yürütülmeye başlandı.

Devrimlerin kökleşmesi ve halka yayılma­sı için sadece devlet kurumlannın yeterli ol­

mayacağını gören Ulu Önder Atatürk, “Mil­

let Mektepleri”ni açarak halkın yediden yet­mişe okuma yazma öğrenmesini ve yeni harflerin kısa sürede öğretilmesini amaçla­mıştı. 3 Kasım 1928 Harf Devriminin ardın­

dan geniş halk kitlelerine hızla okuma yazma öğretilen ve Atatürk’ün de 24 Kasım 1928’de başöğretmenliğini kabul ettiği Mil­let Mektepleri, sonraki yıllarda Halkevlerinin verdiği hizmetin temellerinin atıldığı kurum­lar olmuştur. Millet Mektepleri, Türk Ocakla­

rı ve 1932’den itibaren de Halkevleri birer okul gibi çalışarak ülkenin eğitim ve kültür alanındaki kalkınmasına hizmet etmişlerdir.

Bu değerli eserle Osmanlıdan devralınıp yeniden yapılandırılan kurumların tarihçesi, toplumun kültür hayatına yaptığı katkılar,

meydana getirdikleri eserler hakkında oku­yucuya aynntılı bilgi verilmektedir. Diğer yandan, ağırlıklı olarak büyük önder Ata­türk’ün, çağdaşlık düzeyini yakalamış, kültür

atılımlannı gerçekleştirmiş, toplumunu dün­ya ulusları arasında saygın bir yere getirmiş

bir Cumhuriyet Türkiyesi meydana getirme çabalarının ürünü olan, kendi direktifleriyle

kurulmuş kültür kurumlan hakkında da aynn- tılı bilgiler sunulmaktadır. Böylece Türkiye Cumhuriyetinin toplumun eğitim ve kültürü­

ne verdiği önem bilgi ve belgelerle okuyucu­nun ilgisine sunulmaktadır.

Kitapta yer almayan diğer Atatürk döne­

mi kültür kurumlannın da benzeri bir yayın­da ele alınıp araştırmanın tamamlanmasını temenni ediyorum.

146 Bilge 50 Mart 2007

Page 149: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Erol Güngör

Erol Güngör / ed. Murat Yılmaz,

Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2006; 384 s.: rnk res.; 28 cm.

(Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınlan; 3068. Kütüphaneler ve

Yayımlar Genel Müdürlüğü Anma ve Armağan kitapları dizisi; 2)

Dr. Alev KÂHYA-BİRGÜL

Sosyolog, Atatürk Kültür Merkezi Uzmanı

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphane­ler ve Yayımlar Genel Mü­

dürlüğü tarafın­dan Anma ve Ar­

mağan Kitapları

Dizisi içinde yayın­

lanan büyük boy,

kuşe kağıda basılı, renkli resimli kitap,

görünüşü itibariyle “ünlü ve değerli Türk

sosyoloğu Erol Gün­

gör’e de bu yakışırdı” dedirten cinsten olmuş.Yayımlayanlann, yazanla­

rın eline sağlık...

Kitap, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un “Ön-

söz”ü ile başlamaktadır. Sa­

yın Bakan burada, Erol Gün­

gör’ün kendi ifadesiyle “Fikir daima serbestlik, açıklık ve ge­

nişlik isteyen bir şeydir. Parti­

zanlığın olduğu yerde fikir ol­

maz. Bir gazetenin elbette kendi­ne göre bir bakış açısı olacaktır, böyle olma­sı bizzat fikir bakımından gereklidir; fakat dü­

şüncenin daima gelişmeye açık tutulması,

bunun için de dürüstlük esneklik müsamaha ile hareket edilmesi şarttır. Gerçekten fikir sahibi olanlar bunun ne demek olduğunu çok iyi bilir, fikir adamı olmayanlara anlatmak ise

hemen hemen imkânsızdır.” Paragrafına yer

Kitabın editörü Dr. Murat

Yılmaz’ın “Sunuş” yazısında

Erol Güngör milliyetçi kanatta yer alan ciddî bir sosyal bi­

limci ve fikir adamı olaraknitelendirilmektedir. Erol

Güngör’ün çalışmalarının

ana amacı da, ‘çağdaş bir

Türk millî kültürü kurma­nın gereği ve bunun yol­

larını aramak’ şeklinde belirtilmiştir. Erol Gün­

gör’ün Türk milliyetçi­

liği içinde Ziya Gö- kalp-Mümtaz Tur­

han geleneğini de­

vam ettiren ve bu

geleneği daha de­

mokratik, tarihiyle daha barışık bir şekilde muhafazakâr ve li­

beral renklerle yeniden kuran bir isim olduğu

vurgulanmıştır.Kitapta Erol Güngör’ün pek çok yönü,

birçok yazar tarafından kaleme alınmıştır.

‘Hayatıyla Erol Güngör (1938-1983)’ bö­lümünde Ersin Özarslan, “Erol Güngör Kro­nolojisi’’™ hazırlamıştır. Soy Kütüğü verildik­ten sonra editörün ailesi ile yaptığı röportajı “Ailesi Erol Güngör’ü Anlatıyor” başlığıyla verilmiştir. Dayısı Ramazan Demirsoy’un an­

vererek, fikre ve fikir adamlığına davetiyle okuyucuları başbaşa bı­

rakmaktadır.

Page 150: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MErol Güngör ♦ Alev Kâhya-Birgül

latımı ile “Dayısı Erol Güngör’ü Anlatıyor”

başlısıyla yer almıştır. Doğan Cüceloğlu,

“Erol Güngör’ü Anarken” başlıklı yazısında

“Onu tanımak benim için bir ayrıcalıktı” diye

belirtmiştir. Arkadaşı Mehmet Genç’in yazısı

ise “Arkadaşı Erol Güngör’ü Anlatıyor” baş­

lığıyla yer almıştır. “Erol Güngör’ün Hayatı,

İlmî ve Fikrî Şahsiyeti” başlıklı yazı ise ağabe­

yi iki ihtilâl görmüş general Hidâyet Güngör

tarafından kaleme alınmıştır. Sabri Özbaydar

‘“Hocam” Erol Güngör’ başlıklı yazısında

“Erol Güngör’ü zengin doğu kültürünün ya­

nına ciddî bir batı kültürünü de ilâve etmesi­

ni bildi” diye nitelemiştir. Ali İhsan Yurt’un

yazısı ise “Arkadaşı Anlatıyor” başlığıyla ve­

rilmiştir. Arkadaşı Onu “Erol Türkiye’nin bü­

tün meseleleri ile meşguldü” diye tanımla­mıştan

Erol Güngör’ün Töre dergisinde yayım­

lanmış bir röportajı kendi ağzından “Fikir,

Daima Serbestlik, Açıklık ve Genişlik İster...”

başlığında verilmiştir (Töre, Haziran 1983,

Sayı: 145, s. 8-12).

Kitabın ‘Fikirleriyle Erol Güngör’ bölümü

Taha Akyol’un “İnsan, Alim ve Düşünür

Yönleriyle Ağabeyim Erol Güngör” başlıklı

yazısıyla başlamaktadır. Taha Akyol burada

Erol Güngör’ün milliyetçi düşüncenin Gö-

kalp, Başgil ve Turhan düzeyindeki son tem­

silcisi olduğunu vurgulamaktadır. Onun şah­

siyetinden, fikirlerinden, eserlerinden bah­

settikten sonra modernleşmeyi çok iyi

incelemiş ve aynı zamanda Anadolu insanı­

nın tevazu, olgunluk, itidal ve iman gibi me­

ziyetlerine sahip gerçek bir aydındı” diye ni­

telemiştir.

Mümtazer Türköne “Erol Güngör: Önce

Şüphe” başlıklı yazısının başlığı ile Erol Gün­

gör’ün metodolojisini özetlemiş, bilimsel tav­

rını ortaya koymuştur. Naci Bostancı, “Dü­

şünce Dünyamızın Kısa Ömürlü Parlak Yıldı­zı: Erol Güngör” başlıklı yazısında fikirleri,

yazıları ve eserleriyle çok önceden tanıştığı

hâlde kendisiyle çok geç tanışmanın esefini

taşımaktadır. Fakat onun yazıp bıraktıkları ve

işaret ettikleri ile sonraki kuşaklann hocası olmaya devam ettiğini vurgulamıştır. Vedat

Bilgin, “Bir Düşünür Olarak Erol Güngör’ün

Dünyası” başlıklı yazısında; “Güngör sadece bir akademisyen ve bir milliyetçi düşünür ol­

maktan öteye sosyal bilimlerin metodolojisi­

ni ustalıkla Türk toplum ve kültür meseleleri­

ne uygulayabilmiştir” diye belirtmiştir.

Süleyman Hayri Bolay, “Erol Güngör

(1938-1983)" başlıklı yazısında, yetiştiği or­

tam ve tesirinde kaldığı kimselerden, fikir

dünyasından, akıl ve rasyonaliteden ne anla­

dığından, kültüre bakışından, dilden ne anla­

dığından, dine bakışından, laikliğe bakışın­

dan bahsederek, millet nedir, tarihten ne an­

lıyor, örf ve adetlerin mânâsı ve rolü, küresel

kültür olur mu?, millî kültür değişmesine ba­

kışı, teknoloji nedir, değer yaratır mı?, ahlâ­

ka bakışı, halkçılık ve milliyetçilik hakkındaki

görüşleri, milliyetçiler birlik olabilir mi?, me­

deniyet nedir?, milliyet-medeniyet ilişkisi na­

sıldır?, konularına açıklık getirmiş, değerlen­

dirme yapmış, “şimdi şu sorulara cevap ara­

yalım” diye sorduğu sorulara cevap vermiş­

tir. Bu arada Erol Güngör’den dört hatırasını

nakletmiştir.

Aynı zamanda kitabın editörlüğünü ya­

pan Murat Yılmaz, “Milliyetçilik ve Erol Gün­

gör” başlığında, O ’nun eserlerine dayalı da­

ha önce yayınlanmış olan bir çalışmasına yer

vermiştir (Modern Türkiye’de Siyasî Düşün-

ce-4: Milliyetçilik, İstanbul: İletişim Yayınla­

rı, 2002, s.s. 650-657). Daha sonra Ahmet

Yıldız’ın, "Türkiye'de ‘Yerlilik’ Olarak Milli­

yetçilik: Erol Güngör Örneği” başlıklı yazı

yer almaktadır.

Hamit Emrah Beriş’in “Bir Akademisye­

nin Fikir Adamı Olarak Portresi” başlıklı ya­

zısında “Erol Güngör, tüm fikirleriyle sağ dü­

şüncenin içinde bulunduğu fikrî kısırlıktan

kurtulması ve etkili bir siyasî dile sahip olma­

sını sağlayabilecek en önemli teorisyenler-

den birisidir”, diyerek; onun Türk sağının ge­nel temayülünün çok ötesine geçerek, Türki­

ye’nin toplumsal ve siyasî sorunlanna karşı

sistematik, tutarlı ve özgün bir perspektif

sunmayı amaçladığı belirtilmiştir.

Hamdi Turşucu, “Erol Güngör: Milliyet- çi-Muhafazakâr Bir Kutup” başlıklı yazısında

Page 151: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS IS - C Rl TI C I S MErol Cüngör ♦ Alev Kâhya-Birgül

“Millet”, “etnisite”, “ulus-devlet”, “Osman­

lI’dan Günümüze Türk Millî Kimliği”, “Bir

Millî Kültür Savunucusu: Erol Güngör”,

“Kültür ve Medeniyet Bağlamında Güngör”,

“Güngör’ün Gözüyle Bilim ve Aydınlar”,

“Sosyal Değişme, Modernleşme ve İnkılâp Tahlili”, “Millet, milliyetçilik”, “Devlet ve dil

üzerine”, “Özgürlükler ve din bahsi”, “Gö-

kalp, Beyatlı, Turhan, Güngör hattı” alt baş­

lıklarında bu konular işlenilmektedir.

Salih Zeki Haklı, “Türk Milliyetçiliğinde

Geleneksel Çizgiyi Aşan Bir Düşünür: Erol

Güngör” başlıklı yazısında “Kültür değişmesi

ve çağdaş millî kültür”, “Türk modernleşme­

sinde ferdî hürriyetler meselesi”, “Sonuç” alt

başlıklarında tamamen onun eserlerine daya­

lı bir çalışma ortaya koymuştur.

Necmettin Türinay’ın, “Marmara’nın Tu­

valinden İki Portre Sezai Karakoç’tan Erol

Güngör’e” başlıklı yazısında, o dönemin ay­

dın fikir adamlarının toplandığı Marmara lo­

kalinden ve Sezai Karakoç tarafından çıkarı­

lan Diriliş adlı dergiden bahsedilmektedir.

Mehmet Can Doğan, “Edebiyatı Öldüren

Bir ‘Sosyal Bilim’” başlıklı yazısında “Sosyal

bilimcinin edebiyat korkusu”, “Değerler dü­

zeni içinde dil ve edebiyat”, “Marksizm ve

edebiyat”, “Egzistansiyalizm ve Edebiyat”,

“Edebiyatın ölümü” alt başlıklarında bu konu

irdelenmiştir. Mustafa Kurt, “Aydının Vicda­

nı” başlıklı yazısında Güngör’ün kendi ifade­

sini şöyle aktarmıştır: “Türkiye modern bir

kültür yaratmak zorundadır, ama bunun için

öncülük yapacak kalitede bir aydın zümresi­

ne sahip değildir. Kitlelere gelince, onların

kültür yarattığı hiç görülmüş değildir.” Ona

göre, “Cumhuriyetten sonraki nesiller Ata­

türk’ün eserlerini bile hakkıyla okuyamamış-

lardır. ”Haşan Tüzün, “Erol Güngör’de Kültürün

Dayandığı Temeller” başlıklı yazısında Con- dercet'in "Filozofların aydınlatamadığı top-

lumları, şarlatanlar aldatırlar” sözü ile giriş

yapmıştır. Onun eğitim, teknoloji, din, eko­nomi, siyaset kültür arasındaki ilişkilendir-

meleri konularına açıklık getirmiştir. Erol Göka—Murat Beyazyüz, “Ahlakî Meydan

Okumaya Türklerin iki Cevabi: Kınalızade ve

Erol Güngör” başlıklı yazı ile, Güngör’ün ah­

lâk felsefesine bakışı, toplum, ahlâk ve aile

konularına sosyal psikolojik açıdan yaklaşımı ele alınmaktadır.

Kitabın ‘Eserleriyle Erol Güngör’ bölü­

münde Cengiz Aydoğdu, “Dilsizler Haberini

Kulaksız Dinlemek veya Erol Güngör’ü Anla­

mak” başlığında; “ilim kendini bilmektir”,

“Söz söylersin söz içinde özün var”, “Sen­

den bize ne kaldı”, alt başlıkları ile O ’nun fi­

kirleri ve eserleri hakkında bilgi vermektedir.

Zeynep Çağlayan’ın “Erol Güngör’le Dünden Bugünden” başlıklı yazısında, “Ez­

ber bozduran tarih araştırmaları ve sübjektif

yorumlara kucak açabilmek”, “Dilden düşün­

ceye, düşünceden kültüre: Buhranlı hâlden

çıkış yollan”, “Yabancı kültür millî kültüre

karşı mı?”, “Reddetme ve kabul ediş arasın­

da etkileşim”, “intibak ve entegrasyon” alt

başlıkları altında bu konuya ışık tutulmakta­

dır.Tayfur Erdoğdu, “Erol Güngör, Kültür

Değişmesi ve Milliyetçilik” başlıklı yazısında

Erol Güngör’ün aynı adlı eserini incelemek­

tedir. Şenol Durgun, “Erol Güngör’de ‘Kül­tür Değişmesi ve Milliyetçilik Üzerine’” baş­

lıklı yazısında “Kültür ve medeniyet aynmı”,

“Cumhuriyet döneminde değişimin algılanı­

şı”, “Değişimde tarih algılanışı” ve “Sonuç”

alt başlıklarında bu konuları işlemiştir.

Asude S. Doğan, “Tasavvufun ‘O Gün

ki’ Meseleleri” başlıklı yazısında din, tasavvuf

ve bu konuları eserlerinde ne şekilde araştı­

rıp incelediğini dile getirmektedir. Mehmet

Evkuran “Değerler, Din ve Aydın’ın Rolü

Üzerine Olgusal ve Doktriner Yaklaşım" baş­

lıklı yazısında Erol Güngör’ün “İslam’ın Bu­

günkü Meseleleri” adlı kitabında öne sürdü­ğü görüş ve değerlendirmelerini tanıtmayı ve açıklamayı hedef almıştır. Tanıl Bora, “Sos­

yal Meseleler ve Aydınlar” başlığında bu baş­

lıkla aynı adlı Güngör’ün 1959’dan 1985’e

uzanan bir zaman aralığında yayınlanmış makalelerini ve mülakatlarını bir araya geti­

ren derleme eser üzerinde durulmaktadır.Kitabın ‘Erol Güngör’ün Ardından’ baş­

Bilge 50 Mart 2007 149

Page 152: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MErol Güngör ♦ Alev Kâhya-Birgül

lıklı bölümünde, 1984 yılında yayınlanmış

Türk Kültüründe Dağarcık adlı eserden

alınma Şerif Mardin’in “Bir Sentez Adamıy­

dı”, Ümid Meriç’in “Eserleri Başucu Kitabı

Olmalıdır” yazısı ile Dünden Bugünden’in ikinci baskısına ‘Önsöz’ olan Nur Vergin’in "Sadece Sosyal Bilimleri Değil Türkiye’yi de

Çok İyi Bilirdi” başlıklı yazılarla merhuma rahmet dilenmekte, Türk Kültüründe Da­

ğarcık ve Ânestü Nârâ adlı kitaplarda yayın­

lanan Ali Akbaş’ın “Güngör’e Ağıt”, ve Şük­rü Karaca’nın “Genç İken Ölenlere”, Lütfi

Şehsuvaroğlu'nun “Ağıt”ı, Sabri'nin “Ona” adlı ağıtlarına yer verilmiştir.

‘Kaynakçasıyla Erol Güngör’ bölümünde

kronolojik olarak 1974-1977 yılları arası

Ortadoğu gazetesinde, 1979 yılında Ayrın­

tılı Haber gazetesinde ve 1979’da Yeni İs­tanbul gazetesinde yayınlanan yazılan yer

almaktadır. Diğer yazılar, Kitapları, Tercü-

meleri’de sayılmaktadır. Kitapta yazıları bulu­

nan yazarların sıralandığı sayfa ile kitap son bulmaktadır.

Türkiye Cumhuriyetinin yetiştirdiği nadir

şahsiyetlerden biri olan, ilim ve kültür haya­

tımıza fikir ve eserleriyle yön veren aydın bir

bilim adamı olarak, yaptığı tesirleriyle anılan bu Erol Güngör’e saygı ve başucu eserini il­gililerine takdim ediyoruz.

V. TÜRK KÜLTÜRÜ

Page 153: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Yücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri

Araş. Gör. Aslı BÜYÜKOKUTAN

Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Araştırma Görevlisi

Ö ze t : Bu makalede, 23 Şubat 1935-Ağustos 1956 tarihleri arasında ya­

yınlanan Yücel Dergisi’nin yayın hayatı, yayın ilkeleri ve muhtevası, bi­

çimsel özellikleri hakkında bilgiler verilerek, derginin Türk folklor araştır­

maları tarihindeki yeri hakkında değerlendirmeler yapılmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Folklor, Türk Folklor Tarihi, Folklor Dergileri, Yü­

cel Dergisi.

The Place of Journal of “Yücel”in Turkish Folkloric Studies

Abstract : In this article, information about literary life, literary princip-

les and content, formal features of Yücel magazine, which is published

from 23th February 1930 to the August of 1956, is conveyed and it is

tried to realize the value of its contributions to Turkish Folklore.

Key YVords: Folklore, History of Turkish Folklore, Journals of Folklo­

re, Yücel Journal.

Çiriş

Folklor teriminin, İngiltere'de 22 Ağus­

tos 1846 tarihinde William John

Thoms tarafından ilk kez kullanıldığı

yaygın bir şekilde kabul edilmektedir. W.

John Thoms’un “Athenaeum” dergisinde ilk

kez telaffuz ettiği “folklore” terimi, 19. yüz­

yılda Ingilizlerin ve İngilizcenin yayılma başa­

rılarına koşut olarak, disiplinin adı olarak be­

nimsenmiştir (Eker vd. 2003: 1-7). “Folk”

halk; “lore” da bilgi, inceleme anlamına gel­

mektedir (Dundes 2005: 16). Bu itibarla

“folklor”, halkı bilme, halkı tanıma anlamla­

rına gelen bir terimdir.

Türkiye’de ise, ilk önce Ziya Gökalp, Hal­

ka Doğru dergisinde 23 Temmuz 1913’te

yayımlanan “Halk Medeniyeti 1- Başlangıç”

başlıklı yazısında “folklor” terimini, yeni bir

bilim dalının adı olarak “Halkıyyat” biçimin­

de Türkçeleştirmiştirl. Daha sonra Türk

Halk Bilgisi Derneği de (1927) kelimeyi

“Halk Bilgisi” olarak kullanmıştır. Ayrıca

“folklor” teriminin karşılığı olarak, “hikmet-i

avam”, “budunbilgisi”, “halk kültürü”, “halk­

bilim”, “halk bilimi” terimleri de teklif edil­

miştir (Ekici 2004: 16). Bugün, ülkemizde

“halk bilgisi”, “halk bilimi” gibi terimler,

“folklor” terimine nazaran daha yaygın bir

şekilde kullanılmaktadır. Folklor terimi, ülke­

mizde “halk bilimi” ya da “halk bilgisi” anla­

mında kullanılmakla birlikte, yanlış bir şekil­

de “halk oyunları” anlamında da kullanılmak­

tadır.

Folklor, halkın geleneğe bağlı maddi ve

manevi kültürünü kendine özgü metotlarla

derleyen, araştıran, sınıflandıran, çözümle­

yen ve halk kültürü üzerinde değerlendirme­

ler yapan bir bilimdir (Tan 2000: 5). Düğün,

bayram, cenaze, kandil, çocuk v.s.'ye ait

halk gelenekleri; cin, peri, büyü, efsun, mus­ka gibi şeylere inanma şeklinde tezahür eden bütün halk inançları ile türküleri, maniler, bil­

meceler, oyunlar, masallar, menkıbeler, ata­

sözleri ve deyimler Folklor’un konusu içinde­dir (Ülkütaşır 1972: 23-24).

Bilimsel anlam ve mahiyeti bakımından Türkiye’de Folklor’a dair hareket ve yayınlar

Cumhuriyet’in ilanından (1923) sonra başla­mıştır. 1927 yılı son ayları içinde merkezi

Bilge 50 s S a S Mart 2007 151

Page 154: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

Ankara’da olmak üzere Türk Halk Bilgisi

Derneği adı altında bilimsel bir “Folklor Ku­

rumu” kurulmuştur. Yurdumuzun değerli bil­

ginleri, genç aydınları tarafından kurulan

dernek, bu konuda çalışanları bir araya top­

layıp; araştırmaları daha bilimsel bir yola

sokmuştur. Derneğin İstanbul, İzmir gibi bü­

yük şehirlerde temsilci şubeleri açılmıştır. Da­

ha sonra Halkevleri’nin, Türk Dil Kuru-

mu’nun, benzeri kültür kuruluşlarının; bazı

Folklor Dernekleri, kurumlan ve Milli Eğitim

Bakanlığı’nın kendi bünyesi içinde meydana

getirdiği Milli Folklor Enstitüsü gibi teşekkül­

ler ile bu alandaki çalışma ve yayınlar çok ge­

niş, verimli bir mahiyet almıştır (Ülkütaşır

1972: 23-24).

Türkiyat Enstitüsü, Etnografya Müzesi,

Devlet Konservatuvan gibi resmi nitelikteki

kuruluşlann; Halkevleri, Türk Dil Kurumu,

Türk Halk Bilgisi Derneği gibi kamuya hiz­

met eden kültürel kuruluşların yanı sıra, ülke­

mizde yayımlanan üniversite, banka, kamu

kuruluşu dergileriyle her türlü kültür dergisin­

de Türk Folkloru ile ilgili bazı yazılar bulun­

maktadır. Halk Bilgisi Mecmuası^, Halk Bil­

gisi Haberleri^, Folklor Dergisi^, Folklor

Postası̂ , Türk Folklor Araştırmaları®, Türk

Etnografya Dergisi?, Halkbilimi^, Halk Kül-

türü^, gibi konusu yalnızca folklor olan der­gilerin yanı sıra folklor ürünlerine zaman za­

man yer veren dergiler de bulunmaktadır.

Biz bu makalemizde, Yücel Dergisi’nin yayın

hayatı, yayın ilkeleri ve muhtevası, biçimsel

özellikleri hakkında bilgiler verdikten sonra,

derginin Türk Folkloru’na hizmetine değin­

meye çalışacağız.

I. Yücel Dergisi’nin Yayın Hayatı

A. Yayın Hayatına Başlaması

Yücel Dergisi, 23 Şubat 1935 tarihinde ya­yın hayatına başlamıştır. Derginin ilk sayısın­

da “On Sözümüz” başlığı altında derginin

yayın hayatına başlamasıyla ilgili şu bilgiler

verilir: “ Yücel, gençlik, kültür ve bilgi cön-

güdür. Amacı, gençlik için çalışmak ve gençliğin yücelmesinde bir varlık olmaktır.

Bu amaca erişmek için bugünkü devrimi

başaran Büyük Onder’in çizdiği devrim

prensiplerinden ayrılmayacağız. Büyükleri

ve bilgilerini sayacağız”. Dergi, Kemalist

düşünce doğrultusunda, Cumhuriyet ideoloji­

sini çağdaş bir şekilde, çağdaş bir anlayışla

gençlere benimsetmeye çalışmıştır.

Yücel Dergisi, ismini ilk sayıdan itibaren

amacının “daima ilerlemek, daima yücel-

mek” olması sebebiyle yani çıkış amacı doğ­

rultusunda almıştır. Derginin ikinci sayısında,

Ekrem Reşid “Bir Kaç Söz” adlı yazısında

şöyle yazmaktadır: “Yücel gençtir. Yüceli

gençler neşreder, gençler okur, Yücel

gençliğe hitap eder. O itibarla Yüceli sev­

meli...” (Ekrem Reşid 1935: 8). Derginin

üçüncü sayısından itibaren Ihsan Aygün,

“Gençler Diyorlar ki” başlığıyla yalnız Cum­

huriyet devrinde yetişen genç şöhretlere so­

rulmak üzere bir edebiyat anketi düzenlemiş; bu anketi düzenlemesindeki amacın, gençle­

rin neler düşündüğünü, neler okuduklarını,

bu işe nasıl başladıklarını öğrenmek olduğu­

nu belirtmiş; Yaşar Nabi, Nahit Sim Iltan,

Behçet Kemal Çağlar gibi yazarlardan gelen

cevaplan neşretmiştir. Derginin 19. sayısın­

dan başlayarak her sayısında ilim, sanat,

edebiyat, kültür vs. konularında yeni anketler

yapılmıştır.

ilk altı sayı dergi için bir deneme devresi

olmuş, Temmuz 1935’te birinci cilt tamam­

lanmıştır. Bu cildin sonunda, “Birinci Cildi­

miz Bitti” başlığı altında söyle söylenmekte­

dir:“Altı sayıdan beri ay sonlarında intişar

eden Yücel’in gelecek sayısını eylülün birinci

günü çıkartacağız. Birinci sayıdan beri liseli­

ler arasında açtığımız müsabaka da bugün bi­

tiyor; şimdiye kadar basılan ve henüz basıl­

mak imkanı bulunamayan yazıların hepsini

tasnif edip neticeyi gelecek sayımızda bildire­

ceğiz. Gençler arasında büyük bir ilişiklilik

doğuran bu müsabakadan sonra yepyeni bü­

yük bir müsabaka daha hazırlıyoruz. Bütün

Yüksek Öğrenim gençliği için açık olacak

olan yepyeni müsabakamız hakkında fazla

tafsilatı da gelecek sayıda yazacağız. Yücel’in

gelecek sayısı bizi ülkümüze daha yakınlaştır­

mış olacak”.

152 Bilge 50 Mart 2007

Page 155: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE VI E W - A N A L YS I S - C RİTI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Veri ♦ Aslı Büyükokutan

Dergi ile ilgili bugüne kadar detaylı araş­tırmalar yapılmamıştır. Erdal Doğan, “Edebi­

yatımızda Dergiler” adlı kitabının bir bölümü­nü Yücel Dergisi için ayırmış ve dergiyi tanı­tıcı kısa bilgiler vermiştir (Doğan 1997: 23- 24).

Yücel Dergisi 23 Şubat 1935-Ağustos

1956 tarihleri arasında, İstanbul’da toplam 163 sayı çıkan aylık bir dergidir. Türkiye Di­yanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi Kü­

tüphanesi, Orhan Şaik Gökyay bölümünde derginin bütün sayıları mevcuttur.B. Derginin Yönetimi

Yücel Dergisi’nin 1. sayısının başında, sahi­bi: Muhtar Fehmi, yazı işleri çevirgeni: Dr.

Kemaleddin yazmaktadır. 5. sayıda, yazı işle­

ri çevirgeni: Kemaleddin Birsen şeklinde yer alırken, 3. cildin 17. sayısında Temmuz 1936’dan itibaren Muhtar Fehmi’nin “Ena-

ta” soyadını kullandığını görüyoruz.Derginin Mart 1936 tarihli 13. sayısın­

dan itibaren üç kişilik teknik çevirgenleri (Yu­suf Mardin, Osman Nebi, Vedat Günyol)

görmekteyiz. 21. sayıdan itibaren 44. sayıya kadar Osman Nebi’nin yerine M. Ertem geç­miştir.

45. ve 46. sayılarda derginin sahibi ve umumi neşriyat müdürü: Muhtar F. Enata, teknik çevirgenler: Yusuf Mardin, Osman

Nebi, Vedat Günyol ve A. Babik’tir.47. sayıdan 66. sayıya kadar müessisleri:

Muhtar F. Enata, Yusuf Mardin, yazı işleri özel çevirgeni: Kemalettin Birsen, teknik çe­

virgenler: Osman Nebi, C. Şehsuvaroğlu, Vedat Günyol, yardımcı çevirgenler: Arif H. Bilen, M. Ertem, M. Kahraman Arda, Tur­han A. Zırh, sahibi ve umumi neşriyatı idare eden: Muhtar F. Enata’dır.

67. sayıda yardımcı çevirgenler kalkmış, teknik çevirgenler: Vedat Günyol, O. Burian, Arif H. Bilen, M. Ertem, Osman Nebi’dir.

Birlikte çıkarılan 68-69-70-71. sayılardan 76. sayıya kadar çıkaran.- Yücel Yayınevi, İdare edenler: Orhan Burian, Osman Nebi, sahibi ve umum neşriyatı idare eden: Muhtar F. Enata’dır.

76. ve 77. sayılarda çıkaran: Yücel Yayı­

nevi, sahibi ve umum neşriyatı idare eden:

Muhtar F. Enata, yazı ve idare işleri genel

sekreteri: Muhittin Yurdakul’dur. Teknik çe­

virgenler yer almamaktadır.

78. ve 79. sayılarda yazı ve idare işleri

genel sekreteri yerine, hazırlayanlar: Münire Karacalarlı, Osman Nebi yer almaktadır.

80. ve 81. sayılarda, sahibi ve umum

neşriyatı idare eden: Muhtar Münire Karaca-

larlı, müessisi: Muhtar Enata şeklindedir.

82. 83. 84. sayıda, müessisleri: Muhtar

F. Enata, Yusuf Mardin’dir. Muhtar F. Enata derginin son sayısına kadar sahibi ve yazı iş­

lerini fiilen idare eden kişidir.

İlk altı sayı ay sonlarında neşredilmişken,

daha sonraki sayılar her ayın başında neşre­

dilmeye başlanmıştır.

II. Derginin Yayın ilkesi ve Muhtevası

A. Yayın İlkesi

Yukanda yayın ilkelerini ve hangi konularla

uğraşacaklarını belirttiğimiz derginin yöneti­

cileri ve yazarları bu yayın ilkelerine uymuş­

lardır. Bu hususta, birinci cildin sonunda,

“Yücel gelecekteki çalışmaları ile büyük

Türk ulusunun büyük yaratıcılığında bilgi ve kültür ile ilerlemek isteyen bir gençli­

ğin dergisi olmaya daha çok hak kazana­

caktır. ” şeklinde açıklama yapılmaktadır.

Yücel Dergisi, Eylül 1939 tarihinde 10.

cildinde 55. sayısına başlarken, “Onuncu

Cildimize Başlarken” başlığı altında şu bilgi­

leri vermektedir: “Onuncu cildimize başlar­ken, karilerimize Yüceli pek yakında daha

mütekamil ve daha cazip bir şekilde elle­rinde bulacaklarını müjdeleriz. Önümüz­

deki aylar zarfında Avrupa ve Amerika’ya

giden arkadaşlarımızın avdeti ve yeni isti­

datların katılmasıyla mecmuamız neşriyat hayatının yeni bir safhasına dahil olacak­tır”.

Dergi, 1942 tarihli 83. sayısında, “Yeni Yılın Eşiğinde” başlıklı yazsında prensibini

şöyle vurgulamaktadır: “Halkta saplanıp kalmayı değil, halktan hız alıp halkla el ele verip yürümeyi istiyoruz. Şarkı taklit ettik olmadı, garbı taklit ettik olmadı; hal­

kı taklit edeceğiz; kendimizi tekrarlayaca­

Bilge 50 fefÖsjS Mart 2007 153

Page 156: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C R İT! C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

ğız, kendimize geleceğiz, yolumuzu bula­cağız, ilerleyeceğiz ve yaratacağız. ‘Halk

içinde halkla beraber halk için’ derken in­

kılabımızın anlamında ‘Halkın rağmına

da olsa halk için’ prensibinin de mevcut

olduğunu unutmuyoruz” .

1946 tarihli 113 sayısıyla “Yücel” on

ikinci yılına girmekte ve yirminci cildine baş­

lamaktadır. Bu sayıda “On İki Yıl Sonra”

başlığı altında; derginin çıkarken ilk hedef

olarak lise gençliğini ele aldığı fakat bizde

zevkin de düşünceni de incelmesine yarayan

okul dışı neşriyatın çok az olması nedeniyle

ilk günlerinden itibaren üniversite gençliğin­

ce de benimsendiği belirtilmektedir. Aynı şe­

kilde Yücel’in, üniversite ötesindeki meslek

adamını da unutmadığı vurgulanmaktadır.

Derginin 1950 yılında çıkardığı sekiz sa­

yılık seride, “Yücel Ruhu” adlı başyazıda:

“Her kişinin, düşünmek çabasını ve duy­

mak niteliğini arttıracak yolda hümanist­çe yaşaması, onurlu yaşamanın tek yolu­

dur” denilir. Daha sonra 1955’e kadar yayı­

mına ara verilir. Kasım 1955’te çıkan ilk sa­

yıda “Başlarken” başlığı altında, “...Yücel

her zaman, Atatürkçülüğün su kadar, ha­

va kadar memlekete gerekli olduğuna

inandı. Bugün de o inançla çıkıyor. Yücel, Atatürk devrimlerini en kuytu vatan köşe­

lerine kadar yaymak için çalışacak. Ta ki,

bir köy imamının kafasında bile geriliğin

sığınacağı tek nokta kalmasın”. Bu ilk sayı­dan sonra 9 sayı daha yayımlanır ve Ağustos

1956’da kapanır.

Yücel Dergisi’nin ilk ve son sayılan 37 sayfa olarak çıkmıştır. Ancak her zaman ay­

nı sayfa sayısı yayınlanmamış ve değişik say­

fa sayılan ile çıkmıştır. Çoğunlukla 40 sayfa olarak yayınlanmıştır. İlk sayıdan itibaren ba­

zı sayılara ek olarak, “Ve”, “İlave”, “Sahife Altları”, başlıklan altında, değişik sayfa sayı-

lannda yazılar bulunmaktadır. Ayrıca Cemal

Nadir Güler’in imzasıyla bazı karikatürler,

farklı şairlerden şiirler ve resimler bulunmak­

tadır.Yayın hayatına, Atatürk ilke ve inkılapları

doğrultusunda liseli gençleri bilgi ve kültür

alanında ilerletmek amacıyla başlayan, daha

sonra yüksek öğrenim gençliği ve üniversite

ötesindeki meslek sahipleri tarafından da be­

nimsenen Yücel dergisi, gerek özenli sayfa

düzeniyle gerekse içeriğiyle dönemin aranan yayınlarından biri olmuştur. Ancak bazı sayı­

larda özelikle yazarların isimlerinde harf ha­taları olmuş, kimi zaman soy isimleri veril­

memiştir. Ay isimleri bazı sayılarda eski

Türkçe ile verilmiş ancak 84. sayıdan itiba­

ren tüm sayılarda bugün kullandığımız şekliy­

le yer almıştır. İlk defa indeks verilmeye ikin­ci ciltle birlikte (7-12. sayılar) başlanmıştır, ilk

altı sayı hariç, diğer sayıların indeksi bulun­

maktadır.

Tablo-1 I. Cildin Yazarlara Göre Yazı Dağılım ı (3 ve daha fazla yazısı olanlar)

YAZAR ADI YAZI

ADETİ

YAZAR ADI YAZI

ADETİ

Kamil Akyüz 5 M. S. Kepenek 6

Nahize Arda 4 Yusuf Sıdkı Mardin 10

Ihsan Aygün 9 Fevzi Muhip 5

Amotd Benett Çev: Nilüfer Deriş 4 Müderris Ferit 5

Enis Bülent 3 Ragıp Hulusi Ozdem 5

Mithat Cemal 3 Yula 3

Fatma Haşim 3

Page 157: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L Y S I S - C Rl T I C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

Dergi, 1950 yılında sekiz sayılık bir seri

çıkarır. Kısa süren bu dönemin ardından

1955 Kasım ayına kadar yayımına ara veri­lir. Kasım 1955 tarihinde aynı adla yeniden

yayın hayatına başlayan dergi 10 sayı daha

devam eder ve Ağustos 1956’da kapanır. Derginin birlikte çıkan sayıları mevcuttur.

Onuncu ciltte bulunan 58-59, on ikinci ciltte

bulunan 68-69-70-71. sayılar, on beşinci

ciltteki 88-89-90. sayılar, on altıncı ciltteki

91-92-93. sayılar ile 95-96. sayılar, yirmi bi­

rinci ciltteki 121-122. sayılar, yirmi ikinci ciltteki 129-30-31. sayılar, yirmi üçüncü cilt­

teki 141-412. sayılar birlikte çıkarılan sayı­

lardır.

Derginin, yıllara göre cilt ve sayı numara­

ları aşağıda görüldüğü şekildedir:

Tablo-2 Yücel Dergisinin Yıllara Göre Cilt ve Sayı Numaralan

SIRA YIL CİLT SAYI1 1956 3(1561-10(163)

2 1955 1(154) -2(155)

3 1950 2 7(152) -8(153), Dergi 1955 yılında aynı adla yeni numara alarak yayınlanmaya devam etmiştir

4 1950 1 1(146)-6(151)

5 1948 23 137-145

6 1948 22 135-136

7 1947 22 125-1348 1947 21 123-124

9 1946 21 118-122

10 1946 20 113-117

11 1946 19 111-112

12 1945 19 107-110

13 1945 18 102-10614 1944 18 101

15 1944 17 98-100

16 1943 17 97

17 1943 16 95-96

18 1942 16 91-94

19 1942 15 85-90

20 1942 14 83-84

21 1941 14 79-82

22 1941 13 73-7823 1941 12 68-72

24 1940 12 67

25 1940 11 61-66

26 1940 10 60

27 1939/1940 10 58-59

28 1939 10 55-57

29 1939 9 49-54

30 1939 8 47-48

31 1938 8 43-4632 1938 7 37-42

33 1938 6 35-36

34 1937 6 31-34

35 1937 5 25-30

36 1937 4 23-24

37 1936 4 19-2238 1936 3 13-18

39 1936 2 11-12

40 1935 2 7-10

41 1935 1 1-6

Bilge 50 Mart 2007 155

Page 158: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

B. Muhtevası

Yücel Dergisi, ilk sayısından itibaren sayfala­

rında kültüre, edebiyata, sanata, tarihe yer

vermiş, daima gençliğin yücelmesi için çalış­

mış, bu amaca erişebilmek için de Ata­

türk’ün devrim prensiplerini kendine ilke

edinmiş aylık bilgi ve kültür mecmuasıdır. Sa­

yılarına siyasi haber ve yoruma yer veren

çok az yazı bulunmaktadır.

Tablo-3 I. Cildin Konulara Göre Yazı Dağılım ı

KONU TÜRÜ YAZI ADETİ TOPLAM

Edebiyat Şiir 90 162

Biyografi 7

Dil 5

Hikaye 13

Tiyatro - Sanat 6

Anı (Hatıra) 17

Deneme 6

Mektup 2

Tenkit 9

Vecize ve Güzel Söz 7

Halk Bilimi (Folklor) - 1 1

Tarih - 2 2

Sanat, Ekonomi, İktisat - 7 7

Siyasi İçerikli, Fikri, Eğitim, ve Güncel Siyasi Konular 4 45

Konular Fikri Yazılar 16

Eğitim Y azılan 16

Güncel Yazılar 9

Diğer 3 3

Tablodan da anlaşılacağı gibi I. ciltte yer

alan toplam 220 yazının 216’sı edebiyat,

kültür, tarih, sanat, ekonomi ve iktisat gibi

alanlarla ilgili yazılardır. Ancak bazı yazıların

ve haberlerin başlığına bakılarak derginin

içinde siyasi içerikli yazılann bulunduğu söy­

lenebilir. Bununla ilgili birkaç siyasi yazı ve

haberi örnek verirsek konunun daha iyi ay­

dınlanabileceğini düşünüyoruz. Bunlardan il­

ki, derginin 4. sayısında yer alan “Devletçilik

Nedir? Cumhuriyet Halk Partisi Niçin Dev­

letçidir?” adlı yazıdır. Yazıda, ‘devletçilik’ in

ne anlama geldiği üzerinde durulmuş, Cum­

huriyet Halk Partisinin devletçi olmasının ne­

denleri tartışılmıştır (Ali Fuad 1935: 1-5).

Diğeri, derginin 33. sayısında yer alan

“İnkılap Felsefesi” başlıklı yazıdır. Reşit Ga­

lip, bu yazısında; Türk inkılap felsefesinin

metodu, Türk inkılabının ahlak esasları ve

Türk inkılap ülkücülüğünün ayırt edici başlıca

özellikleri üzerinde durmuştur (Reşit Galip

1937: 91).

Bir başka yazı, Falih Rıfkı Atay’ın, “Altı

Ok” adlı yazısıdır. Yazıda; Kemalizmin canlı

ve şuurlu bir kültür olduğu belirtilerek, altı

okun anlamı üzerinde durulmuş, Cumhuriyet

Halk Fırkasının bayrağının her yerde dalga­

lanması gerektiği vurgulanmıştır (Atay 1937:

93).

Cevdet Kerim Incedayı, “19 Mayıs

Page 159: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

1919’un Yıl Dönümünde” adlı yazısında; 19

Mayıs Spor ve Gençlik bayramı kutlamaları­

nın meydanlardan, Cumhuriyet Halk Partisi­

nin kurduğu halk üniversiteleri ve Atatürk in­

kılabının ve Kemalist rejimin kaynak yerleri

olan halk evleri salonlarına ve kürsülerine in­

tikal ettiğini, oralarda devam etmekte oldu­

ğunu belirtmekte ve Türk gençliğine 19 Ma­

yıs 1919 gününün önemi anlatılmaktadır (İn-

cedayi: 1939: 133-135).

İsmet Rasin, “Yeni İnkılaplar” adlı yazısın­

da; Atatürk’ün Türk gençliğine armağan ola­

rak inkılapçılık ruhunu bıraktığını, Ata­

türk’ün başladığı dil inkılabının devam ettiril­

mesini, bunun yanında ihtiyaç duyulan ka­

rakter inkılabı, ahlak inkılabı gibi yeni inkı­

lapların da ortaya çıkarılması gerektiğini be­

lirtmektedir (Rasin: 1939: 49-50).

Bu ve buna benzer birkaç yazının dışında

dergi, yayın hayatı boyunca sanat ve fikir

meseleleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Dergi, çı­

karken, fikir meselelerine ve sanata karşı ilk

ilgilerin lise çağlarında uyandığını düşünmüş

ve bu merakı tatmin etmenin lüzumlu bir iş

olduğuna inanarak lise gençliğini ilk hedef

olarak almıştır. Daha sonra yavaş yavaş üni­versite gençliği tarafından da benimsenmiş,

birçokları meslek hayatına atıldıktan sonra

da bu alakayı boş zamanlannın zevkli bir

meşgalesi olarak hayatlarının sonuna kadar

devam ettirmişlerdir. Böylece dergi, geniş bir

okuyucu kitlesine ulaşmıştır.

Dergi, bu yayın politikasını 1946 yılında

çok partili hayata geçildikten sonra da de­

vam ettirmiştir. Ancak özellikle 22. ciltte

(Mart 1947 - Şubat 1948) çok partili haya­

tın izlerini görmek mümkündür. Bu ciltte yer

alan Yücel’in yazdığı siyasi yazılara şunlan

örnek verebiliriz:Mart 1947 tarihinde yayımlanan 125.

sayıda, “Ülküye Bağlılık” başlığı altında; din ve laiklik ülkülerinin birbirlerinden farklı ol­

dukları, birincisinin ahiret, diğerinin dünya

için çalıştığı belirtilerek; laik ülküye doğru yo­la çıkmanın, dünyayı kurtarmak için yola çık­mak olduğu, bu çıkışın araçlannın da müsbet

bilimler olduğu vurgulanmaktadır.

Haziran 1947 tarihli 128. sayıda yer alan

“Komünizm” başlıklı yazıda; memleketimiz­

de ‘komünizm’ in tam olarak tanınmadığı

belirtilerek, Encyclopaedia Britannica adlı İn­

giliz Ansiklopedisinin 1929 tarihli on dör­

düncü baskısından bu madde dilimize çevril­

miştir. Yazıda, komünizmin ne olduğu, ko­

münist diye kime dendiği, komünizmdeki ye­

ni gelişmeler ve Sovyet sistemi hakkında bil­

giler verilmiştir.

Aralık 1947 tarihinde yayımlanan 134.

sayıda, “Biz Kemalistleriz” başlığı altında,

Yücel’in bir Kemalist fikir dergisi olduğu ve

daima öyle kalacağı belirtilerek şöyle söylen­

miştir: “Kalemimizi gündelik siyaset tartış­

malarına katmışsak; sadece Atatürk inkı­

laplarının, tahrik sistemi ve oy kazanmak

endişesi ile rencide edildiğini zan belki de

vehmedişimizden ileri gelmiştir”.

Ocak 1948 tarihinde yayımlanan 135.

sayıda, “Gençliğin Galeyanı ve Komünistlik­

ten Korunma Çareleri” adlı yazıda; Komü­

nizmin, iktisadi esaslara dayanan bir hareket

olduğu; bir fikir hareketi olmaktan ziyade bir

proleter hareketi olduğu belirtilerek, gençle­

re, komünizmin Halkçı ve Atatürkçü görüle­

bilen çeşitli propagandaları karşısında tedbir­li olmalarını hatırlatılmaktadır.

Derginin, Şubat 1948 tarihli 136. sayı­

sında, “Bir Avuç Acı Gerçek” başlıklı yazıda

şöyle yazmaktadır: "... ‘İki ana parti’ de ef­

karı umumiyeyi kazanmak sevdasıyla köp­

rü altından su bağışlarcasına Atatürk inkı­

laplarından tavizlerde bulunuyorlar: İstan­bul gibi aydınları bol bir şehirde, daha ge­

çenlerde yapılan mitinglerde Demokrat

Partililer ‘mekteplerimizde din dersleri is­

teriz’ levhasını gezdirdiler. Cumhuriyet

Halk Partisi ise, grup içtimalarında, mem­leketin binlerce meselesi yüzüstü durur­

ken kurtarıcı prensibi, laikliği zedelemeği

göze alarak, din tedrisatı yolunda tedbir­

ler araştırmakla meşgul ... Atatürk’ten

sonra, birbirinden beceriksiz ve talihsiz hükümetler gelip gidiyor... İki partide de

kemalizmi kavrayamayanlar, ileriyi göre­

meyenler ekseriyette... ”

B ilge 50 Mart 2007 157

Page 160: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

Bunların dışında, derginin 45. sayısı

Cumhuriyetin 15. yılına ait olan özel bir sa­

yıdır. Bu sayı, Atatürk’ün Gençliğe Hitabı ile

başlamaktadır. Reşit Galip, “Büyük Ata” baş­

lıklı yazısında, Atatürk’ün tarihteki mevkiini

anlatmış (Reşit Galip 1938: 88-89); Saffet­

tin Pınar, “Atatürk’ün Mücadelelerindeki Hu­

susiyetlere” (Pınar 1938: 92-98) değinmiş;

Ruşen Eşref, Cumhuriyet'in nasıl ilan edildi­

ğine yer vermiştir (Ruşen Eşref 1938: 120-

122).Yine 46. sayı Atatürk’ün ölümüne ait

özel sayı olarak hazırlanmıştır. Bu sayıda,

“Son Gün, Saniye Saniye İzinde” (Çağlar

1938: 175-181) başlıklı yazı ile, Atatürk’ün

ölümü ve cenazesinin Dolmabahçe Sara-

yı’ndan Ankara’ya varıncaya kadar olan anı

dakika dakika, saniye saniye verilmiştir. Bu­

nun yanı sıra, “Atatürk Diyor ki” başlıklı öz­

lü sözler, şiirler ve Atatürk’ün fotoğraflarıyla,

ardından duyulan yas dile getirilmiştir.

Yücel Dergisi’nin hemen hemen bütün

sayılarında Atatürk’ün veciz sözleri ile birlik­

te unutulmuş atasözlerine de yer verilmiştir.

Dergide yer alan Atatürk’ün sözlerine şunla­

rı örnek verebiliriz: 1938 tarihli 45. sayıda,

“Cumhuriyet ilmen, fikren, bedenen kuvvet­

li ve yüksek seciyeli muhafızlar ister”; Şubat

1939 tarihli 48. sayıda, "Bir milletin kendi

ırkından, büyük tanıdığı insanlardan vefasız­

lık görmesi kalp ve vicdanlar için onulmaz

bir yaradır”; Eylül 1939 tarihli 55. sayıda,

“Milletimizin almaya mecbur olduğu merha­

leler büyüktür. Bu merhaleler behemahal alı­

nacak, en nurlu hedeflere vanlacaktır. Onun

için birbirimize vereceğimiz işaret: İleri! İleri!

Daima İleri! olmalıdır”.

Atasözleri ise, “Unutulmuş Türk Atasöz­

leri” ve “Unutulmuş Atasözleri” başlıkları al­

tında sayfa altlarında yer alan, o günlerde

her fırsatta sıkça tekrarlanan ancak günü­müzde pek hatırlamadığımız tasarrufa yöne­lik sözlerdir. Bunlardan “Unutulmuş Türk

Atasözleri” ne örnek olarak, derginin Tem­

muz 1937 tarihli 29. sayısının sayfa altların­

da yazılan şu atasözlerini gösterebiliriz: “Ata nal çakıldığını görmüş de kurbağa da ayağı­

nı uzatmış”; “Altın ateşte, insan mihnette

belli olur”; “Ebe çok olunca cenin sakat do­

ğar”; “İnsandan başka her mahlukun alacası

güzeldir”; “İnsanı aklıyla, beygiri karışla öl­

çerler"; “Uşağın makbulu eşeğin hamakatı­

nı, atın ferasetini, mandanın kuvvetini cem

edendir”; “Ölmüş aslana tavşanlar bile hü­cum ederler”; “Kurdun davetine gidersen

köpeği beraber al”. Unutulmuş Atasözlerine,

1935 tarihli 8. sayıda 47. sayfada yer alan,

“Ata dost gibi bakıp, düşman gibi binmeli-

dir”; “Ardında yüz köpek havlamayan kurt,

kurt sayılmaz” ile 1936 tarihli 11. sayıda

sayfa altlarına yazılmış olan, “Başını acemi

berbere teslim eden cebinden pamuğu eksik

etmesin”, “Çingeneden çoban olmaz, yahu-

diden pehlivan” atasözlerini örnek gösterebi­

liriz.

Bunlann dışında derginin bazı sayılarına

“Ve” başlığı altında ilaveler yapılmıştır. Bu

ilavelere örnek olarak 8. sayıda yer alan,

“Halk Ozanlan Ne Demişler”; 11. sayıda yer

alan, “Atalarımız Böyle Demişler”, “Birkaç

Atasözü Daha", “Halk Şarkıları”; 19. 20 ve

22. sayılarda yer alan, “Halk Bilmeceleri”;

ve 42. sayıda bulunan “Anadolu Bilmecele­

ri” adlı yazılan gösterebiliriz.

Yücel Dergisi, ilk sayısından başlamak

üzere önce liseliler arasında, daha sonra da bütün Yüksek Öğrenim gençliği için açık

olan hikaye müsabakaları düzenlemiş, dere­ce alan hikayeleri sayılarında neşretmiştir ve

mükafatlandırmıştır. Örneğin; 1937 Yücel

Müsabakasında birinci gelen S. Onyedi im­

zalı “Cenuplu Nefer Tekrar Türküsüne Baş­

lamıştı” adlı hikaye ve Orhan Cem imzalı

“Gülsüm” adlı ikinci gelen hikayeler derginin

7. cildindeki 37. sayısına ilave olarak yayın­lanmıştır.

Dergi, Şubat 1939 tarihli 48 sayısında,

yalnız orta ve yüksek tahsil öğrencileri ve öğ­retmenler için Temmuz 14 - Ağustos 17 ta­

rihleri arasında, 33 gün 34 gecelik bir New-

York Sergisi seyahati düzenleyeceğini bildi­rerek seyahat programını ve kayıt şartlarını

belirtmiştir.

Yücel Dergisi’nde o günün imkanları öl-

Page 161: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V 1 E W - A N A L YS IS - C RITI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

çüsünde bazı sayılarında konuya uygun fo­toğraflar da yer almıştır.

III. Derginin Biçimsel Özellikleri

A. Dış Kapak

Yücel Dergisi’nin ilk sekiz sayısında dış ka­

pakta Yücel yazısı, kırmızı bir renk tonu kul­lanılarak el yazısıyla yazılmış, altında elinde

meşale tutan bir Türk gencinin fotoğrafı ve­

rilmiştir, arka fonda açık yeşil renk kullanıl­mıştır. Dokuzuncu sayıdan itibaren kapak

düzeni değişmiş; elinde meşale tutan Türk

gencinin yerine derginin içindekiler bölümü yer konulmuştur. Daha sonraki sayılarda ar­

ka fonda kırmızı, yeşil, turuncu, mavi, sarı gi­bi renkler kullanılmıştır. 25. sayıda kapak dü­

zeni tekrar değişmiş, içindekiler bölümü dış kapağın arkasına alınmıştır. 31. sayıdan iti­

baren her kapakta ağırlıklı olarak Mustafa

Kemal Atatürk’ün fotoğrafı olmak üzere farklı fotoğraflar bulunmaktadır.

tik sekiz sayının dış kapağında, “Yücel” yazısı yer almıştır. 9. sayıdan itibaren kapak

düzeni değişmiş ve 18. sayıya kadar “Yücel

Aylık Bilgi Ve Kültür Dergisi” yazmıştır. 19.

sayıdan 24. sayıya kadar “Yücel Aylık Bilgi

ve Kültür Mecmuası” 25. sayıdan 30. sayıya kadar “Yücel Aylık Kültür Mecmuası”, yaz­

mıştır. 31. sayıda dış kapak düzeni yeniden değişmiş “Yücel” olmuştur. 72. sayıdan iti­

baren de “Yücel Aylık Sanat ve Fikir Mec­

muası” şeklinde değiştirilmiştir. “Mecmuası” ibaresi, beş yıllık bir aradan sonra yayımla­

nan Kasım 1955 tarihli ilk sayıdan itibaren

“Dergisi” şeklinde değiştirilmiştir. Bunun ne­deni 1945 yılında başta anayasa olmak üze­

re kurum ve kuruluşlarda başlatılan dilde sa­

deleşme hareketi olarak düşünülebilir.Dış kapakta derginin sayı numarası ve fi­

yatı da yazılmıştır. Fiyatı 1. sayıdan 72. sayı­

ya kadar 15 kuruş, 73. sayıdan 106. sayıya

kadar 20 kuruş, 107. sayıdan 128. sayıya kadar 50 kuruş, 129-30-31 tarihli (Temmuz-

Ağustos-Eylül 1947) sayıdan 136. sayıya ka­dar 75 kuruştur. Değişen maliyet fiyatlarıyla

orantılı olarak derginin fiyatında değişiklikler olmuş, 137. sayıdan itibaren yine 50 kuruşa

düşmüştür. Kasım 1955-Ağustos 1956 ta­rihli son on sayıda derginin fiyatı 1 liradır.

Dış kapağın iç yüzünde, gelecek sayılarda

yer alacak olan şiir, makale, öykü, tercüme

gibi bölümler ve yazarlarına yer verilmiştir. 9

ve 24. sayılar arasında dış kapakta olan “İçindekiler” bölümü 25. sayıdan itibaren dış

kapağın arkasına alınmıştır. İçindekiler yazı­

sının altında yazının adı ve yazan yazılmıştır.

Aynca burada, derginin nerede ve ne zaman neşredildiği, yazı işleri çevirgenleri, altı ayık

ve yıllık abone bedelleri, mektup, yazı ve her

türlü gönderilerin gönderilebileceği adres

hakkında bilgiler verilmektedir. Eylül 1937 tarihli 31. sayıdan itibaren yeni bir dış ka­

pakla karşılaşıyoruz. Burada, derginin içinde

yer alan yazılar konularına göre sınıflandırıl­

mış olarak karşımıza çıkmaktadır. Derginin

1955-1956 yılları arasında çıkan son on sa­

yısında “İçindekiler” bölümü sayfa numarala­

rı ile birlikte iç kapakta yer almaktadır.

Abone bedeli yıllığı 1. sayıdan 18 sayıya

kadar 150 kuruş; 19. sayıdan 72. sayıya ka­

dar 170 kuruş; 73. sayıdan 106. sayıya ka­

dar 225 kuruş; 107. sayıdan 128. sayıya ka­

dar 600 kuruş; 129-30-31 tarihli (Temmuz-

Ağustos-Eylül 1947) sayıdan 136. sayıya ka­

dar 900 kuruştur. Değişen maliyet fiyatlarıy­

la orantılı olarak derginin yıllık abone fiyatın­da değişiklikler olmuş, 137. sayıdan itibaren

yine 600 kuruşa düşmüştür. 1955-1956 ta­rihleri arasındaki son on sayısında yıllık abo­

ne ücreti 12 lira olarak belirlenmiştir.

Yücel Yayınevi tarafından yayımlanmış

olan derginin basım yeri İstanbul içinde za­man zaman değişmiştir, ilk sayılan İstanbul

Çituris Kardeşler Basımevi’nde basılmışken,

sonraki sayılar Cumhuriyet Matbaası, Pulhan

Matbaası, Kağıt Basım İşleri’nde basılmıştır. 1955-1956 arasındaki son on sayı ise, An­

kara’da Güney Matbaacılık ve Gazetecilik T.

A. O. Matbaası’nda basılmıştır.

B. İç Kapak

İlk beş sayıda iç kapakta “Yücel” yazısının hemen altında “Aylık Bilgi ve Kültür Mecmu­ası” yazısı yer almaktadır. 6. sayıdan 24. sa­

yıya kadar iç kapakta “Aylık Bilgi ve Kültür

Bilge 50 Mart 2007 159

Page 162: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS 1 S - C Rl TI C i S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

Dergisi” yazmaktadır. 25. sayıdan 30. sayıya

kadar “Yücel Aylık Kültür Mecmuası”, 31.

sayıdan itibaren “Yücel Kültür Mecmuası”

yazmaktadır. 72. sayıdan itibaren dış kapak­

ta olduğu gibi “Aylık Sanat ve Fikir Mecmu­

ası” şeklinde değiştirilmiştir. Aynı şekilde

“Mecmua” yazısı da, Kasım 1955’ten itiba­

ren “Dergisi” şeklinde değiştirilmiş ve “Yücel

Aylık Sanat ve Fikir Dergisi” şeklinde son sa­

yıya kadar bu yeni şekliyle devam etmiştir.

İlk sekiz sayıda, derginin başlığının he­

men altında, idare evi, yazı işleri çevirgeni,

sayı numarası, ay ve tarih bilgileri bulunur­

ken, dokuzuncu sayıdan itibaren başta Mus­

tafa Kemal Atatürk olmak üzere büyük düşü­

nürlerin özlü sözlerine çerçeve içinde yer ve­rilmiştir.

YAZAR ADI YAZI TARİH CİLT SAYI SAYFA

Naci Yüngül "İstanbul Argosu ve Halk Tabirleri" Münasebetiyle, Şubat 1935, C. I S. I 10-11.

Mustafa Emin Bilitis ve Bilitîs'in Şarkılan Birinci Kanun

1935

C. 0 s. 10 138-140.

Unver Dr. A. Süheyl Ölüme Müteallik Darbı Meseller ve Söylenmelerinin Hikmeti Mart 1937 C. V S. 25 13-15.

Orkun. Hüseyin Namık Eski Türklerde Andlaşma Mayıs 1937 C. V S. 27 97-100.

Unver Dr. A . Süheyl Anadolu Folklorunda Bazı Misaller Haziran 1937 C. V S. 28 146-147.

Tezel. Naki Talihsiz Oduncu, (İstanbul Masalı) Eylül 1937 C . VI S. 31 33-36.

Tevet. Fethi Ercişli Emrah Mayıs 1938 c . vn S. 39 109-112.

Orkun, Hüseyin Namık Uygur Türkleri Hakkında Garbdaki Tetkikler Haziran 1938 C. VD S. 40 132-135.

Gökyay. Orhan Şaik Dede Korkud'un Şahsiyeti Ağustos 1938 c . vn S. 42 234-237.

Orkun. Hüseyin Namık Hunlara Ait Bir Keşif Son Teşrin 1938 C. VIÜ S. 45 153-154.

Aşık Omer Ankaralı Aşık Omerin A gıdı (Şiiı), Aralık 1938 c. vın S. 46. 190.

B. K. Çağlar Dadaylı Kör Haşanın Destanından ve Türküsünden Parçalar Son Kanun 1939 C. VID S. 47 265.

Salçı, Vahit Lütfü Türkleşmiş Hıristiyan Bektaşi Şairleri Papa Yero (Raif) Son Kanun 1939 C. VIÜ S. 47 254-257.

Salçı, Vahit Lütfü Türkleşmiş Hıristiyan Bektaşi Şairleri Papa Yero (Raif) II Şubat 1939 C. VID S. 48 .302-303.

Atsız. Nihat Dede Korkut Şubat 1939 C. VIÜ S. 48 306-310.

Salçı, Vahit Lütfü Türkleşmiş Hıristiyan Bektaşi Şairleri Aşık Hıfzı İD Nisan 1939 C. IX S. 50 60-63.

Salçı, Vahit Lütfü Türkleşmiş Hıristiyan Bektaşi Şairleri Yorgi Saliki IV Haziran 1939 C. IX S. 52 157-158.

Salçı, Vahit Lütfü Türkleşmiş Hıristiyan Bektaşi Şairleri (Salikinin Mektubu) V Temmuz 1939 C. IX S. 53 194-196

Salçı, Vahit Lütfü Türkleşmiş Hıristiyan Bektaşi Şairleri Kirkor Saydi VI Ağustos 1939 C. IX S. 54 239-242.

Salçı, Vahit Lütfü Türkleşmiş Hıristiyan Bektaşi Şairleri, Manol Hitabi Son Teşrin 1939 C. X S. 57 122-124.

Salçı, Vahit Lütfü Folklor Hareketlerimiz ve Aşık Ali ilk Teşrin 1939 C. X S. 56 64-66.

Ergin, Bülent Ezop ve Hayatı Mayıs 1939 C. IX S. 51 111-115.

Uz, Kazım Avrupa Musikisinin Majör, Minörü ve Türk Makamları Haziran 1939 C. IX S. 52 145-147.

Yalaza. Nihal Türkmen Folkloru Mayıs 1939 C. IX S. 51 130-131.

Yalaza, Nihal Dağıstan Folkloru ilk Teşrin 1939 C. X S. 56 81.

Çağlar, Behçet Kemal Mınusun Mezarında Eylül 1939 C. X S. 55 10-11.

Çağlar. Behçet Kemal Zeybeklerin Ülkesinde ilk Teşrin 1939 C. X S. 56 61-63.

Yalaza. Nihal Uzun Gocuk. (Folklor) Son Teşrin 1939 C. X S. 57 144.

Ankaralı Aşık Omer Gel Birlik Yanalım Garip Mustafa (Şiir) Son Teşrin 1939 C. X S. 57 135.

Ruhsati, Deliktaşlı Halk Şiirlerinden Örnekler Mart 1940 C. XI S. 61 63.

Orkun, Hüseyin Namık Tuna Boylarında Nisan 1940 C. XI S. 62 81-83

Celali Halk Şiirlerinden Örnekler Nisan 1940 C. XI S. 62 83.

Çağlar, Behçet Kemal Yeni Karacaoglandan Parçalar. (Şiir) Nisan 1940 C. XI S. 62, 75.

IV. Derginin Türk Folkloruna Hizmeti

Bu bölümde, Yücel dergisinin ilk sayısından

başlamak üzere, Türk Folklor Tarihi açısın­

dan önemli bulduğumuz yazıları, yazar adı,

tarihi, cilt, sayı ve sayfa numaraları ile birlik­te verip, bazı yazılann içerikleri hakkında bil­

giler sunacağız. Tabloyu oluştururken, dergi­

lerin sayı numaralannm sıralamasına dikkat

ettik. Ancak bazı yazarlann birbirini takip

eden yazılarını alt alta getirme çabamızdan dolayı bazı aksaklıklar yaşandı.

Yücel Dergisinin sayılarını Türk Folkloru­

na hizmeti açısından taradığımızda şöyle bir

tablo ile karşılaşmaktayız:

160 Bilge 50 Mart 2007

Page 163: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

Adnan, Ahmet Halk Musikisi Nisan 1940 C. XI S. 62 94-101.

Tezel, Naki Bir Efsane Nisan 1940 C. XI S. 62 104-106.

Boratav, Pertev Naili, Türk Halk Temaşası Mayıs 1940 C. XI S. 63 129-131.

Pir Sultan Abdal Halk Şiirlerinden Örnekler Mayıs 1940 C. XI S. 63 152.

Boratav, Pertev Naili Türk Halk Temaşası 11, Karagöz Haziran 1940 C. XI S. 64 205-209.

Boratav. Pertev Naili Türk Halk Temaşası İÜ, Orta Oyunu Ağustos 1940 C. XI S. 66 298-299.

Ocak, Haydar Etnografya, Folklor, Turizm Haziran 1940 C. XI S. 64 173-175.

inan, Abdülkadir Göçebe Türk Destanlannın Karakteri Haziran 1940 C. XI S. 64 193-196.

Ruhsati Halk Şiirlerinden Örnekler Haziran 1940 C. XI S. 64 203.

Türk Hamaset Şiirlerinden Örnekler Temmuz 1940 C. XI S. 65 236-237.

Kitabı Dede Korkutan Bir Parça Temmuz 1940 C. XI S. 65 230.

Türk Hamaset Şiirlerinden Örnekler Temmuz 1940 C. XI S. 65 231.

İnan, Abdülkadir Göçebe Türk Destanlarında Kahramanlar Doğumları, Ad Almaları

Ve Hüviyetleri

Ağustos 1940 C. XI S. 66 274-279.

Bayrı, Mehmet Halit Halk Edebiyatımızda “Osmanoğlu” Hadisesi Eylül 1940 C. XII S. 67 12-17.

Ankaralı Aşık Ömer “Hey”, Dedi Aşık Ömer (Şiir) Nisan 1941 e. xın S. 74 55

Hayali Küçük Ali Asri Karagöz Mayıs 1941 C. XID S. 75 114-116.

Hayali Küçük Ali Asri Karagöz II Temmuz 1941 C. XID S. 77 224-227

Gerçek Nüshet Selim Karagöz Psiko-Sosyolojik Bir Deneme Eylül 1941 C. XIV S. 79 26-28.

Okay, H. Nezihi Halk Edebiyatı Üzerinde Birkaç Söz Ekim 1941 C. XIV S. 80 62-63.

Çağlar, Behçet Kemal Sarıkamış’ta Aşıklar Toplantısı Kasım 1941 C. XIV S. 81 113-117.

Çağlar, Behçet Kemal Bir Halk Şairine Sesleniş Aralık 1941 C. XIV S. 82 150-152.

Acaroğlu, Türker Bulgar Halk Edebiyatında Türk Motifleri Aralık 1941 C. XIV S. 82 170-175.

Acaroğlu, Türker Bulgar Halk Edebiyatında Türk Motifleri D Şubat 1942 C. XIV S. 84 256-260.

M. Fahrettin Çelik Halk Edebiyatı Haberleri I Şubat 1942 C. XIV S. 84 236-238.

Kansu, Ceyhun Atuf Ninni (Şiir) Mart-N isan-Mayıs

194

C. XV S. 85 12.

Acaroglu, Türker Bulgar Halk Edebiyatında Türk Motifleri Haziran-Temmuz-

Ağustos 1942

C. XV S. 88 48-51.

Gökyay, Orhan Şaik Leyla ile Mecnun Temmuz 1944 e. xvn S. 99 82-86.

Kansu, Ceyhun Atuf Bir Masal Denemesi Temmuz 1944 e. xvn S. 99 97-103.

Kansu, Ceyhun Atuf Keloğlan Çocukluk Arkadaşım (Şiir) Eylül 1944 C. XVIII S. 101 22.

Huxley, Aldous İnançlar ve Aksiyonlar Nisan 1945 C. XVIII S. 102 42-45.

Özbilen, Arif H Halkevlerimizin Çalışmalan Üzerinde Birkaç Düşünce Nisan 1945 C. XVIII S. 102 39-41.

Pınar, Saffettin Eski Bir Masaldan Yeni Bir Sanat Eserine: Kerem ile Aslı Haziran 1945 C. XVIII S. 104 114-117.

Çağlar, Behçet Kemal Uğuz Destanından Manzum Notlar (Şiir) Haziran 1945 e. xvın S. 104 118-119.

Rıfat, Oktay Masal (Şiir) Ağustos 1945 e. xvın S. 106 194.

Alangu, M. Tahir Gılgamış Destanı ve Asur Masallan Ocak 1946 C. XIX S. 111 168-172.

Fuat, Mehmet Alelade Bir Hikaye Mayıs 1946 C. XX S. 115 117-118.

And, K Yu nus Emre Oratoryosu Üzerinde Düşünceler Temmuz 1946 C. XX S. 117 182-185.

Tezel, Naki Aşık Dursun Cevlani Mart 1947 c.xxn S. 125 52-53.

Doyran, Turhan Meddah a Dair Temmuz-Ağu stos-

Eylül 1947

c.xxn S. 129-

30-31

274-275.

Körükçü, Muhtar Yüzde Yüz Anadolu Hikayesi Ekim 1947 C. XXII S. 132 338-340.

Ümit, Rıza Bir Aşık (Şiir) Aralık 1947 C. XXII S. 134 449.

Acaroğlu, Türker Büyük Türk Seyyahı Evliya Çelebi Haziran 1948 c.xxm S. 140 189-192.

And, K Halk Oyunları Bayramının Düşündürdükleri Kasım 1955 S. 1 4-5.

Kemal, Namık Görenek Aralık 1955 S. 2 70-71.

Yaşar, Yalçın Aşık Veysel’in Köyünde Aralık 1955 S. 2 80-82.

Tecer, Ahmet Kutsi Orda Bir Köy Var Uzakta Ocak 1956 S. 3 162-165.

Dursunoğlu, Cevat Halkevleri Nisan 1956 S. 6 374.

Tekdoğan, M. Turan Dede Korkut Masallarında Haziran 1956 S. 8 96.

Tecer, Ahmet Kutsi Orda Bir Köy Var Uzakta Haziran 1956 S. 8 104-105.

Bilge 50 Hj&SsS Mart 2007 161

Page 164: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI C i S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

Naci Yüngül, 1935 tarihinde derginin ilk

sayısında yazdığı “İstanbul Argosu ve Halk

Tabirleri” adlı yazısında; ‘Halk Bilgisi Haber­

leri’ mecmuasında İstanbul halk tabirleri ve

darbı meselleri üzerindeki tetkiklerini okudu­

ğu Mehmet Halit’in, bu isim altında Türk le-

xicologie’sinin önemli bir bahsine ait neşret­

tiği eser hakkındaki görüşlerini belirtmiştir.

Mustafa Emin, 1935 yılında Yücel dergi­

sinde yazdığı “Bilitis ve Bilitis’in Şarkıları”

başlıklı yazısında; yirmi altı asır önce To-

ros’un derin ormanlannda yaşayan, babası

Yunanlı, annesi Finikeli olan bir Yunan kızı­

nın hayatı ve şarkılanna yer vermiştir.

Süheyl Ünver, 1937 yılında yayımlanan “Ölüme Müteallik Darbı Meseller ve Söylen­

melerinin Hikmeti” adlı yazısında; Sinop

Maarif Müdürü Şevket Bey tarafından derle­

nen atasözlerinden ölümle ilgili olanlan seçip tahlil etmeye çalışmıştır.

Hüseyin Namık Orkun, 1937 yılında ya­

yımlanan “Eski Türklerde Andlaşma” başlık­

lı yazısında; çeşitli vesikalardan yola çıkarak,

eski Türklerde nasıl ve ne üzerine yemin

edildiğini göstermektedir.

Süheyl Ünver, 1937 yılında yayımlanan

“Anadolu Folklorunda Bazı Misaller” başlıklı

yazısında; Amasya (Lokman hekim efsanesi

ve çocuğun cinsiyetini tayin), Gaziantep (ço­

cuğu yaşamayanlann yapması gerekenler),

Anamur (kendiliğinden çıkan yaralara çare),

Mersin (taş kesilme efsanesi), İzmir (Çeşme

ılıcalanna giderken yoldaki heykelin efsane­

si), Konya ve Niğde (mide rahatsızlıklarına

çare) folklorundan örnekler vermiştir.

Naki Tezel, 1937 yılında yayımlanan “Ta­

lihsiz Oduncu” adlı İstanbul masalında; yaşa­

mından memnun olmayan Hüseyin Da­

yı’nın, ak sakallı bir ihtiyarın sözü üzerine ta­

lini aramaya koyulması, ancak yaşamı kendi­

sinden kötü olanlan görünce talihine şükret­mesini anlatmaktadır.

Fethi Tevet, 1938 yılında yayımlanan

“Ercişli Emrah” adlı yazısında; XIX. asırda

Anadolu’da yetişen saz şairlerinden biri olan

Erzurumlu Emrah’ın dışında başka Emrahla- rın da mevcut olduğunu belirterek, Erciş ve

muhitinde epeyce şöhrete sahip bir aşık Em­

rah'tan bahsetmektedir.

Hüseyin Namık Orkun, 1938 yılında ya­

yımlanan “Uygur Türkleri Hakkında Garbda-

ki Tetkikler” adlı yazısında; literatürümüzde

Uygurlar hakkında yazılmış tetkiklerin olma­

dığına değinerek, Uygur Türkleri hakkında

Avrupa’da yapılan tetkikleri anlatmıştır.

Orhan Şaik Gökyay, 1938 yılında yayım­

lanan “Dede Korkud’un Şahsiyeti” başlıklı

yazısında; Kitab-ı Dede Korkut’taki hikayele­

rin nakili olan Dede Korkut’un şahsiyeti hak­

kında yapılan araştırmalarla, Dede Kor­

kut’tan bahseden tarihi kaynakların karşılaş­

tırılmasından çıkan sonuçları yansıtmaya ça­

lışmıştır.

Hüseyin Namık Orkun, 1938 yılında ya­

yımlanan “Hunlara Ait Bir Keşif” başlıklı ya­

zısında; 1934 yılında Macaristan’da bağda

çalışırken bulunan çok kıymetli bir altun tasın

paylaşılamaması üzerine parçalanması ve bir

mezara ölüler için konulmasından bahsede­

rek, bu tasın iç tarafında noktalarla yazılmış

bir kitabe olduğunu, bu kitabeden hareketle 1936’da Meszaros’un, Hunların Türk olma­

dığını, bu kitabenin de Kafkas dilinde oldu­

ğunu belirterek hatalı davrandığını vurgula­

maktadır.

Behçet Kemal Çağlar, 1938 tarihinde ya­

yımlanan derginin 46, sayısına “Ankaralı

Aşık Ömerin Ağıdı” başlıklı bir şiir gönder­

miştir.

Behçet Kemal Çağlar, 1939 yılında ya­yımlanan “Dadaylı Kör Haşanın Destanın­

dan ve Türküsünden Parçalar” adlı köşede;

Dadaylı Kör Haşanın destanından beş dört­

lük, türküsünden de iki dörtlüğe yer vermiş­

tir.

Nihat Atsız, 1939 yılında yayımlanan

“Dede Korkut” başlıklı kitap tahlili yazısında; Orhan Şaik Gökyay tarafından neşrolunan ‘Dedem Korkudun Kitabı’ adlı Türkiyat ale­

mi için çok değerli bir eseri tanıtmıştır.

Vahit Lütfü Salçı, 1939 yılında yayımla­

nan “Türkleşmiş Hıristiyan Bektaşi Şairleri

Papa Yero (Raif) I, II” adlı yazısında; güzel Türkçe ile edebiyat tarihimize geçmiş şiirler

162 Bilge 50 Mart 2007

Page 165: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

yazan, bazen ihtida etmiş ve bazen Hıristi­

yan kalarak Bektaşi olmuş Türk şairleri de­

meye layık birçok Türkleşmiş Hıristiyan şair­

leri olduğunu belirterek, bunlardan biri olan

Papa Yero Raif hakkında bilgi vermiştir. Ya­

zar, sonraki yazılannda da Aşık Hıfzı, Yorgi

Saliki, Kirkor Saydi ve Manol Hitabi’yi tanıt­mıştır.

Vahit Lütfü Salçı, 1939 yılında yayımla­

nan “Folklor Hareketlerimiz ve Aşık Ali”

başlıklı yazısında; folklorcuların Trakya’da

malzeme bulunmadığını düşünerek derleme

çalışmaları için uğramadıklanndan şikayetçi

olarak, Kırklarelili Aşık Ali’yi tanıtmış ve

kendisinden derlediği türkülere yer vermiştir.

Bülent Ergin, 1939 yılında yayımlanan

yazısında; Atina halkı tarafından Yunanis­

tan’ın en büyük yedi bilgini arasında sayılan

“Ezop ve Hayatı” hakkında açıklamalarda

bulunmuştur.

Orhan Şaik Gökyay, 1939 yılında yayım­

lanan “Bursa Şehrengizi” başlıklı yazısında;

XV. asırda Türk edebiyatında çeşitli şehirler

hakkında müstakil eserler yazmak modası

başladığını belirterek, şehrengizler içinde La-

mii’nin Bursa Şehrengizi’nin özel bir önem

taşıdığını anlatmıştır.

Nihal Yalaza, 1939 yılında yayımlanan

“Türkmen Folkloru” adlı yazısında; Türkmen

ata sözlerine örnekler vererek, bizde Nasret­

tin Hocaya atfedilen ‘Mollanın Bazı Hususi­

yetleri’ adlı hikaye ile biraz değiştirilerek an­

latılan ‘Deve Yolu’ ve ‘Satılmış Kız’ adlı hika­

yelere yer vermiştir. Yazar, “Dağıstan Folklo­

ru” başlıklı yazısında da, ‘Tilkinin Kuyruğu’

adlı halk hikayesini anlatmıştır.

Behçet Kemal Çağlar, 1939 yılında ya­

yımlanan “Yunusun Mezarında” başlıklı yazı­sında; Yunus Emre’nin, Anadolu’nun birkaç

yerinde birden yattığını, bu halk ve iman şa­irini yurdun her köşesindeki insanların bağrı­

na basmak istediklerini belirterek, Erzu­

rum’un Tuzcu köyündeki Yunus’un bir meza­

rını anlatmıştır.

Behçet Kemal Çağlar, 1939 yılında ya­

yımlanan “Zeybeklerin Ülkesinde” adlı yazı­

sında; Ege ve Akdeniz kıyılarında izlediği ay­

rı ayrı zeybek oyunları olduğunu, dağlardan

kıyılara doğru iklime ve tabiata göre bu ve- karlı ve sanatlı oyunun metotlannın değiştiği­

ni anlatarak, Selim Sırrı’nın zeybeği raksa

benzetmesini gülünç bulmuştur.

Nihal Yalaza, 1939 yılında yayımlanan

“Uzun Gocuk” adlı hikayede; Ankratlı “Yedi

toprak”, Hibay Cı’nın, “Uzun Gocuk” adını

almasını anlatmıştır.

Ahmet Adnan, 1940 tarihinde yayımla­

nan “Halk Musikisi” adlı yazısında; bir mille­

tin bünyesini anlamak için onun halkiyatına

her bakımdan nüfuz etmek gerektiğine ve

musikinin folklorun en başta gelen bir kolu

olduğuna değinerek, ‘Musiki-Folklor Enstitü­

sü” tesisini teklif etmiştir.Pertev Naili Boratav, 1940 tarihinde ya­

yımlanan “Türk Halk Temaşası I, II, III” baş­

lıklı yazılannda; halk tiyatrosunun vasıflanna

genel hatlarıyla değindikten sonra, meddah,

Karagöz oyunu ve tekniği ile tipleri, Orta

oyunu hakkında bilgiler vermiştir.

Derginin 1940 tarihinde, 62. sayısında

yayımlanan, "Halk Şiirlerinden Örnekler”

başlığı altında; Bayburt’un Tahsini köyünde

yaşamış, Celali adıyla şiirler yazmış, halk şa­

iri bir çoban tarafından ölen karısı için yazıl­

mış altı dörtlükten oluşan bir mersiye yer al­

maktadır.

1940 tarihinde yayımlanan “Kitabı Dede

Korkut’tan Bir Parça” başlıklı yazıda; esir dü­

şen Kazan erinin, düşman beyine, “bizi med-

het de seni bırakalım” demesi üzerine söyle­

dikleri yazılmıştır.

Abdülkadir İnan, 1940 tarihinde yayımla­

nan “Göçebe Türk Destanlarının Karakteri”

adlı yazısında; 18. asrın nihayetine kadar es­

ki göçebe Türk imparatorluklannın istihsal

tarzlarını, anane, adet ve dünyaya bakışlarını devam ettiren göçebe Türk kavimlerini kast

ederek bu anlamda “göçebe” manasıyla hiç­bir Türk boyu kalmadığını belirtmiş, Manas

destanını ele alarak göçebe Türk destanların­

daki İslam tesirini değerlendirmiştir.Abdülkadir İnan, 1940 tarihinde yayımla­

nan yazısında; “Göçebe Türk Destanlarında Kahramanlar Doğumları, Ad Almaları ve

Bilge 50 Mart 2007 163

Page 166: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C R i TI C i S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

Hüviyetlerfni örneklerle ele almıştır.

Haydar Ocak, 1940 yılında yayımlanan

“Etnografya, Folklor, Turizm" başlıklı yazı­

sında; folklor ve etnografyanın mevzuları,

mahiyetleri, ehemmiyetleri üzerinde dura­

rak, memleketimizin zenginliklerinin tanıtıl­

ması için turizme ihtiyaç duyulduğunu belirt­miştir.

Pir Sultan Abdal’ın, akidesi uğruna zinda­

na atıldığında söylediği beş dörtlükten oluşan

şiir, Pertev Naili Boratav tarafından derlen­

miş ve 1940 yılında "Halk Şiirlerinden Ör­nekler” başlığı altında verilmiştir.

Eflatun Cem’in tespit ettiği, Sivas’ın De-

liktaş köyünden, Deliktaşlı Ruhsati’nin dört

haneden oluşan şiiri 1940 yılında “Halk Şi­

irlerinden Örnekler” başlığı altında verilmiş­

tir. Ruhsati’nin, beş dörtlükten oluşan bir

başka şiiri de aynı başlık altında 64. sayıda verilmiştir.

Naki Tezel, ismini vermediği bir nahiyede

anlatılan “Zincirli Manda” efsanesini, 1940

yılında “Bir Efsane” başlığı altında vermiştir.

Mehmet Halit Bayn, 1940 yılında yayım­

lanan “Halk Edebiyatımızda ‘Osmanoğlu’

Hadisesi" adlı yazısında; Osmanlı saltanatı

tarihinde ‘Osmanoğlu’ hadisesi denilen kanlı

ve sürekli maceraya yer vererek, bu hadise­

nin dört halk şairini (Hocaoğlu, Hükmi, Ali

ve Ahmedi) heyecanlandırdığını ve kısa des­

tanlar yazdırdığını anlatmış, destanlara ör­

nekler vermiştir.

Yücel dergisi, 75 ve 77. sayılannda “As­

ri Karagöz I-II” adlı yazılannda; Karagöz’ün

son mümessillerinden Hayali Küçük Ali’nin,

bazen Ankara Halkevinde, bazen radyoda,

ekseriya çocuklar için hazırladığı senaryolar­

dan birinin ilk kısmını neşretmiştir.

Selim Nüshet Gerçek, Sabri Esat Siyavuş-

gil’in İstanbul Üniversitesi’nde doçentlik tezi olarak hazırladığı “Karagöz Psiko-Sosyolojik Bir Deneme” adlı eserini tanıtarak, Sabri

Esat’ın vardığı sonuçlan vermiştir.

H. Nezihi Okay, 1941 yılında yayımla­

nan “Halk Edebiyatı Üzerinde Birkaç Söz”

adlı yazısında; son yıllara kadar köylü sözleri diye okunmayan, değer verilmeyen Halk

edebiyatının, Türk edebiyatının temeli, en

zengin ve göz kamaştırıcı tarafı olduğunu be­

lirterek, bu büyük hâzinenin Türk gençliği ta­

rafından bir an önce bulunup meydana çıka­

rılmasını istemiştir.

Behçet Kemal Çağlar, Kars’ta ramazan

gecelerinden birinde, Pertev Boratav, Baha­

dır Dülger ve Fahrettin Çelik ile birlikte kah­

veleri gezmiş, aşıklann anlattığı hikayeleri

dinlemiş ve izlenimlerini 1941 yılında “Sarı­

kamış’ta Aşıklar Toplantısı” adlı yazısında

yazmıştır.

Behçet Kemal Çağlar, 1941 yılında ya­

yımlanan “Bir Halk Şairine Sesleniş” adlı ya­

zısında; Sankamış asker hastanesinde sivil

sıhhiye çavuşu “Murat Nenioğlu” aracılığıyla

tanıştığı “Cemal Turan” mahlaslı halk şairini

ve bazı şiirlerini tanıtmıştır.

Türker Acaroğlu, 1941 ve 1942 yılların­

da yayımlanan “Bulgar Halk Edebiyatında

Türk Motifleri I-II” adlı yazılannda; Bulgar

halk edebiyatı ile uğraşanlann bibliyografya­

sı ve Türk-Bulgar ilişkileri hakkında bilgi ver­

dikten sonra, Bulgar halk edebiyatında çok

fazla olan Türk motifleri (Kahramanlık türkü­

leri) üzerinde durmuştur. Acaroğlu, derginin

88. sayısında aynı başlıkla konuya devam et­miş; Bulgar halk edebiyatı ürünlerinden olan

masal, hikaye, fıkra, atasözleri ve bilmeceler­

deki Türk motiflerine dikkat çekmiştir.

M. Fahrettin Çelik, 1942 tarihinde ya­

yımlanan “Halk Edebiyatı Haberleri I” başlık­

lı yazısında; Kars ve çevresindeki halk edebi­

yatı üzerine yapılan çalışmalarından Yücel

okuyuculannı haberdar etmiştir.

Orhan Şaik Gökyay, 1944 yılında yayım­

lanan “Leyla İle Mecnun” adlı yazısında; Ah­

met Halit Kitabevinin çıkardığı, Türk klasik­

leri serisinin ikinci kitabı olan, Vasfi Mahir

Kocatürk tarafından nesre çevrilen Leyla ile Mecnun adlı eserin birçok yerinin yanlış an­

laşıldığını, birçok yerinin de hiç anlaşamaya­

rak uydurulduğunu söyleyerek, bunların ör­

neklerini sıralamış, asıl metinle yapılan bu

karşılaştırmalarda Fuzuli divanının, Fuat

Köprülü’nün mukaddimesi bulunan basımına

başvurduğunu belirtmiştir.

164 Bilge 50 Mart 2007

Page 167: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS 1 S - C Rl TI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

Arif H. Özbilen, 1945 tarihinde yayımla­

nan “Halkevlerimizin Çalışmalan Üzerinde

Birkaç Düşünce” balıklı yazısında; halkevleri­

nin üç ayrı çevrede iş gördüğünü (a. Medeni­

yet hamle ve ileri düşüncelerini az çoktan

daha fazla benimsemekte olan insan toplu­

luklarının bulunduğu yerler, b. Vatan, millet

ve devlet anlamlarıyla, bunları birbirine bağ­

layan değişik iç ve dış düşünceleri, edebiyat,

sanat ve fen bilgilerinin genel yaşayışı düzen­

leyen çok basit kısımlarını ancak az çok duy­

muş ve fakat bunları benimseyerek kafa ha­zırlığından mahrum halk çokluğunun yaşa­

makta olduğu yerler, c. Milletimizin büyük

çokluğunu teşkil eden köylümüzün bulunduk­

ları yerler) belirtmiş ve bu çevreleri ele almış­

tır.

Saffettin Pınar, 1945 yılında yayımlanan,

“Eski Bir Masaldan Yeni Bir Sanat Eserine:

Kerem ile Aslı” adlı yazısında; Nebioğlu Ya­

yınevi tarafından İstanbul’da yayımlanan

eserde, sanatçı Selahattin Batu’nun ilhamını

Kerem ile Aslı efsanesinden alarak modern

sanat anlayışına uyan beş perdelik masal

şeklinde edebi bir eser meydana getirdiğin­

den bahsetmekte ve eseri tanıtmaktadır.

M. Tahir Alangu, 1946 tarihinde yayım­

lanan “Gılgamış Destanı ve Asur Masalları”

başlıklı yazısında; Gılgamış Destanı’nın Mu­

kayeseli Edebiyat Tarihi ve antik kavimlerin

kültür münasebetleri üzerine öğrettiği birçok

bilgilerin yanı sıra, masal araştırmalan bakı­

mından da büyük bir değer taşıdığı üzerinde

durmuştur.

K. And, 25 Mayıs 1946 tarihinde Dil ve

Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Ankara’da ilk

olarak verilen konser hakkındaki izlenimleri­

ni “Yunus Emre Oratoryosu Üzerinde Dü­

şünceler” başlıklı yazısında vermiştir.Turhan Doyran, 1947 tarihinde yayımla­

nan yazısında; “Meddah’a Dair” bilgiler ver­miştir.

Naki Tezel, 1947 tarihinde yayımlanan

yazısında; 1942 yılında Ankara Halkevinde tanışma fırsatı bulduğu, sazı ve sözleriyle kendisini hayran eden “Aşık Dursun Cevla-

ni” üzerinde durmuştur.

Derginin 134. sayısında Erzurumlu Rıza

Ümit’in “Bir Aşık” adlı yedi dörtlükten olu­

şan şiiri yayımlanmıştır.

Türker Acaroğlu, 17. asırda Osmanlı im­

paratorluğunun bütün topraklannı dolaşarak

çok değerli bir seyahatname bırakan Evliya

Çelebi’nin doğumunun 337. ve eserinin ilk

basımının 100. yıldönümü üzerine, “Büyük

Türk Seyyahı Evliya Çelebi” yi ve on ciltlik

eserini tanıtmıştır.

K. And, 1955 tarihinde yayımlanan

“Halk Oyunları Bayramının Düşündürdükle­

ri” adlı yazısında; Türk Halk Oyunlarını Ya­

şatma ve Yayma Tesisinin 1955 yılında dü­

zenlediği Halk Oyunları Bayramı'ndan yola

çıkarak, halk danslarının bilimsel açıdan in­

celenmesi ve bunların kaynaklannın, başka

ulusların dansları ile etkileşiminin, evrensel

özelliklerinin incelenmesi gerektiği üzerinde

durmuştur.

Namık Kemal, 1955 tarihinde yayımla­

nan “Görenek” başlıklı yazısında; insanın ha­

yatı boyunca görenekten çektiği sıkıntı üze­

rinde durarak, okuyup yazması artmaya baş­

layan milletler içinde ilerleme ne kadar artar­

sa göreneğin de o kadar azalmaya başlaya­

cağına değinmiştir.

Yaşar Yalçın, Sivas’tan Şarkışla’ya, ora­

dan da zorluklarla Sivralan köyüne Aşık Vey­

sel’i görmek için gitmesini ve aşıkla olan gö­

rüşmesini 1955 tarihinde yazdığı “Aşık Vey­

sel’in Köyünde” başlıklı yazısında anlatmıştır.

Ahmet Kutsi Tecer, 1956 tarihinde ya­

yımlanan “Orda Bir Köy Var Uzakta” adlı

yazısında; Ketezi Çıkan Kağnı (Tahir Kutsi

Makal), Ekmek veya Yol işi (M. Kaplan),

Uyuz (M. Yağmur), Sekize Çeyrek Kala

(Mehmet Kut) yazılarına yer vermiştir.

Cevat Dursunoğlu, 1956 tarihinde ya­yımlanan “Halkevleri” adlı yazısında; kapıla­rı kapatılmış olan bu kültür yurtlarının kuru­

luşunun 25’inci yıl dönümünü anmanın

üzüntüsünü dile getirmiştir.

M. Turan Tekdoğan, 1956 tarihinde ya­yımlanan “Dede Korkut Masallannda” baş­

lıklı yazısında; dinlemiş olduğu konferanslar­da, Dede Korkut Masallarındaki insanlann

Bilge 50 Mart 2007 165

Page 168: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C R İTİ C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

asıl ideallerinin “Kan dökmek, baş kesmek”

olduğunun söylendiğini ancak kendisine gö­

re Dede Korkut’taki insanın idealinin bundan

çok daha başka bir şey olduğunu (atalara, ka­

dınlara hürmet etmesini bilmek, obanın, ai­

lenin şerefini her şeyin üstünde tutmak, di­

nin kutsiyetine inanmak, ona iman etmek) belirtmiştir.

Ahmet Kutsi Tecer, 1956 tarihinde ya­

yımlanan "Orda Bir Köy Var Uzakta” adlı

yazısında; Susku (Ali Serin), Sigara Dumanı

(B. Yörükoğlu), Anam Oğlan (Tahir Kutsi

Makal) yazılanna yer vermiştir.

Sonuç

1. Yücel Dergisi, 23 Şubat 1955-Ağustos

1956 tarihleri arasında Muhtar Fehmi Enata

ve Kemaleddin Birsen yönetiminde aylık ola­rak toplam 163 sayı çıkmıştır. Dergi, ilk sa­

yısından itibaren “Kemalist düşünce doğrul­

tusunda gençlik için çalışmak ve gençliğin

yücelmesinde bir varlık olmak” ilkesini be­

nimsemiştir. Bu amacını gerçekleştirirken

herhangi bir siyasi amaç gütmemiştir. Orta­

ya koyduğu bu yayın ilkesini tek partili dö­

nemde olduğu gibi çok partili dönemde de devam ettirmiştir.

2. Yücel dergisi, gerek özenli sayfa düze­

niyle gerekse içeriğiyle dönemin aranan ya­yınlarından biri olmuştur. Bu, “gençlik, kül­

tür ve bilgi cönkü” kısa sürede üniversite öğ­

rencileri ve hatta meslek sahipleri tarafından

da benimsenmiştir. Dergi, edebiyat ve sanat

alanındaki asıl çalışmalarına Vedat Günyol

ve Orhan Burian’ın dergiye katılımlanyla ya­ni 1940'larda başlamıştır. Mart 1940 tarihli

61. sayı ile birlikte dergi altıncı yılına girer­

ken bu sayının başyazısında; yazıları ve çevi­

rileri Türk sanat ve düşüncesi için en yararlı

ve etkili bir düşünce çevresinde toplamayı ve

yazıların birbirini bütünlemesini sağlamayı amaçladıklan belirtilmiştir.

3. Yücel dergisinin yayın hayatına başla­dığı 1935’li yıllar, halk edebiyatı ve halk bili­

mi ürünlerinin yoğun bir şekilde tespit edildi­

ği ve çıkanlan çok sayıda dergide yayımlan­dığı bir dönemdir. Dergi, daha çok o günün

gençlerini eğitmek, onları yeniliklerden ha­

berdar etmek amacıyla çıkarıldığı için, Halk

Bilgisi Haberleri vb. dergilerdeki kadar fazla

halk edebiyatı ve halk bilimi ile ilgili yazılara

rastlanmamaktadır. Ancak dergide yer alan ve Türk folklor araştırmaları tarihi kapsamın­

da dikkat çeken yazılar, Cumhuriyet ideoloji­

sinin Türk kültürünü ihya etme, genel bir hü-

manizma çerçevesinde Türk kimliğini Kema­

list bir düşünce çerçevesinde ilerletme çaba­larına büyük katkılarda bulunmuştur.

4. Dergide yer alan folklor konulu yazıla-

nn büyük bir bölümü gözlem ve inceleme ağırlıklıdır. Dergide, Hüseyin Namık Orkun,

Orhan Şaik Gökyay, Abdülkadir inan, Per­

tev Naili Boratav, Hüseyin Nihal Atsız, Tahir

Alangu gibi Türk folklor araştırmalarının ön­

de gelen isimlerin yazılarına da tesadüf edil­mektedir. Bu durum da, derginin Türk folk­lor araştırmaları tarihi bağlamında dikkate

alınmasını gerektirmektedir.

5. Dergi, atasözleriyle deyimleri, Türk

gençliğinin eğitilmesinde önemli bir araç ola­

rak görmüş ve bu çerçevede çok sayıda ata­sözü ve deyim aktarmıştır. Bu da, derginin,

Türk gençlerini çağdaş ve geleneksel değer­

ler çerçevesinde eğitmeyi amaçladığını bir kez daha ortaya koymaktadır. Dergi, Musta­

fa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti

Devleti’nin temeli kültürdür” sözünü çok iyi bir şekilde özümsemiş ve bu doğrultuda Türk

gençliğini çağdaş ve geleneksel değerlerle

donatmayı amaçlamıştır. Geleneksel kültürü,

ulusal kültürün en temel dayanaklarından bi­

risi olarak gören dergi, bu düşünce doğrultu­sunda halk kültürüne gerekli önemi vermeye

çalışmıştır.

Notlar

1 Fuat Köprülü, “Yeni Bir İlim: Halkiyat (Folk-lo-

re)” adlı yazısı ile, İkdam Gazetesi’nde 6 Şubat 1914’de, Türkiye’de Folklor’u bir bilim olarak ilk kez tanıtmışta Daha sonra Rıza Tevfik Bö-

lükbaşı, Peyam Gazetesi nin 5 Mart 1914 ta­

rihli edebiyat ekindeki “Folklor-Folk lore” baş­

lıklı yazısında folkloru tanıtmıştır.

2 Türk Halk Bilgisi Derneği tarafından 1928 yı­lında eski harflerle tek sayı yayımlanmıştır.

166 Bilge 50 Mart 2007

Page 169: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MYücel Dergisi’nin Türk Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri ♦ Aslı Büyükokutan

3 Türk Halk Bilgisi Derneği tarafından 1 Kasım

1929 tarihinde yayımlanmaya başlamıştır. Ay­

lık olan bu derginin 19 sayısı söz konusu der­

nekçe yayımlandıktan sonra Eminönü Halke-

vi’ne devredilmiştir. 121. sayıya kadar yayımı

sürmüştür. Uzun bir aradan sonra tekrar ya­

yımlanmaya başlamış, Ocak 1947 tarihli 125.

sayısı son sayı olmuştur.

4 Fahri Sertelli tarafından 1943 yılında tek sayı

olarak yayımlanmıştır.

5 Kemal Akça, İhsan Hınçer, Muzaffer Erdoğan

ve Ferit Uğur tarafından 1944 yılı Ekim ayın­

dan itibaren 19 sayı yayımlanmıştır. Aralık

1946'da kapanmıştır.

6 İhsan Hınçer tarafından Ağustos 1949’da ya­

yımlanmaya başlanmıştır. Türk Folklorunun

derlenmesi, araştınlması konusunda bir okul

rolü oynamıştır. 8905 sayfalık bir folklor hâzi­

nesidir. Ekim 1979’da İhsan Hınçer’in ölü­

münden sonra üç sayı daha yayımlanmış ve

366. sayıda (Ocak 1980) kapanmıştır.

7 Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel

Müdürlüğü tarafından (şimdi Anıtlar ve Müzeler

Genel Müdürlüğü) 1956 yılından beri yayım­

lanmaktadır. Her yıl bir sayı olarak yayımlan­

ması planlanmıştır. Son olarak 1992 yılında

19. sayısı bastırılmıştır. Türk Folklorunun mad­

di kültür bölümleriyle ilgili yazılara ağırlık veril­

mektedir.

® Orta Doğu Teknik Üniversitesi Halkbilim Top­

luluğu tarafından Eylül-Ekim 1973- Haziran

1979 tarihleri arasında 52 sayı yayımlanmıştır.

1996 yılında 1. sayıdan itibaren aynı adla yeni

bir seriye başlanmıştır.

9 M. Sabri Koz tarafından üç ayda bir İstanbul’da

yayımlanmıştır. 1984 / 1, 1984 / 2, 1984 /

3, 1984 / 4, 1985 / 1, 1985 / 2, 1985 / 3-

4 sayıları çıktıktan sonra yayımına ara verilmiş­

tir.

Kaynaklar

Ali, Fuad, “Devletçilik Nedir? Cumhuriyet Halk Par­

tisi Niçin Devletçidir?”, Yücel, Mayıs 1935, C. I, S. 4, s. 1-5.

Atay, Falih Rıfkı, “Altı Ok”, Yücel, Son Teşrin

1937, C. VI, S. 33, s. 93.

Çağlar, Behçet Kemal, “Son Gün Saniye Saniye

İzinde”, Yücel, C. VIII, S. 46, s. 175-181.

Doğan, Erdal (1997), Edebiyatımızda Dergiler, İs­

tanbul: Bağlam Yayınları, s. 23-24.

Dundes, Alan “Folklor Nedir”, Çev., Gülay Aydın,

(2005), Halkbiliminde Kuramlar ve Yakla­

şımlar II, Yayına Hazırlayanlar: M. Ocal Oğuz,

Selcan Gürçayır, Ankara: Geleneksel Yayıncı­

lık, s. 16.Eker Gülin, Metin Ekici, M. Ocal Oğuz, Nebi Özde-

mir (2003), Dünyada Halkbilimi Çalışmaları

Tarihi, Ankara: Milli Folklor Yayını, s. 1-7.

Ekici, Metin (2004), Halk Bilgisi (Folklor) Derleme

ve inceleme Yöntemleri, Ankara: Geleneksel

Yayınları, s. 16.Ekrem, Reşid, “Bir Kaç Söz”, Yücel, Mart 1935, C.

I, S. 2, s. 8.İhsan, Aygün, “Gençler Diyorlar ki”, Yücel, Nisan

1935, C. I, S. 3, s. 16.İhsan, Aygün, “Gençler Diyorlar ki”, Yücel, Mayıs

1935, C. I, S. 4, s. 19.İhsan, Aygün, “Gençler Diyorlar ki”, Yücel, Hazi­

ran 1935, C. I, S. 5, s. 11.

tncedayı, Cevdet Kerim, “19 Mayıs 1919’un Yıl

Dönümünde”, Yücel, Haziran 1939, C. IX, S.

52, s. 133-135.

Onyedi S., “Cenuplu Nefer Tekrar Türküsüne Baş­

lamıştı”, Yücel, C. 7, S. 37; Cem, Orhan Y.,

“Gülsüm”, Yücel, C. 7, S. 37.

Pınar, Saffettin, “Atatürk’ün Mücadelelerindeki Hu­

susiyetler”, Yücel, Son Teşrin 1938, C. VIII,

S. 45, s. 92-98.

Rasin, İsmet, “Yeni İnkılaplar”, Yücel, Nisan 1939,

C. IX, S.50, s. 49-50.Reşit, Galip, “Büyük Ata”, Yücel, Son Teşrin

1938, C. VIII, S. 45, s. 88-89.

Reşit, Galip, “İnkılap Felsefesi”, Yücel, Son Teşrin

1937, C. VI, S. 33, s. 91.

Ruşen, Eşref, “Cumhuriyet Nasıl İlan Olundu?”, Yü­

cel, Son Teşrin 1938, C. VIII, S. 45, s. 120-

122.Tan, Nail (2000), Folklor (Halkbilimi) Genel Bilgi­

ler, İstanbul: Artmedia (Beşinci Baskı), s. 5.

Ülkütaşır M. Şakir (1972), Cumhuriyetle Birlikte

Türkiye’de Folklor ve Etnografya Çalışmala­

rı, Ankara: Başbakanlık Basımevi.

Bilge 50 Mart 2007 167

Page 170: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Dünya Mirasında Türkiye

Dünya Mirasında Türkiye, (Ed. Gül Pulhan).

Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2006.

Ömer ÇAKIR

Atatürk Kültür Merkezi Uzmanı

4 C | "J irleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu” olarak dilimizde

karşılığını bulan UNESCO İkinci

Dünya Savaşı’ndan sonra 1946 yılında ku­

rulmuş, Türkiye de bu kurumun kuruluşunda

imzası bulunan ilk 20 devlet arasında onun­cu sırada yer almıştır.

Dünya mirası, insanlık için önemli bir de­

ğer taşıdığı UNESCO'ya bağlı Dünya Mirası

Komitesi’nce belirlenmiş ve bulundukları ül­kenin devleti tarafından korunması garanti

edilmiş doğal ve kültürel varlıkların listesidir. Böyle bir liste oluşturmaktaki amaç, tüm in­

sanlığın malı olan değerlerin korunmasında uluslararası işbirliğini sağlamaktır. Düzenli

olarak yenilenen listede 2004 yılı itibariyle

134 ülkeye ait 788 varlık bulunmaktadır.

Bunların 617’si kültürel, 154'ü doğal, 23’ü ise kültürel ve doğal varlıktır.

Dünya Mirası Komitesi ne göre “doğal miras bakımından, üstün doğa olaylarına, es­

tetik ve doğal güzelliğe sahip alanlar, yerkü­

renin tarihinde önemli değişimlerin kanıtları­

nı taşıyan yerler, halen karada, tatlı sularda

ve kıyılarda sürmekte olan ekolojik ve biyolo­

jik evrim ve gelişme süreçlerinin izlendiği

alanlar, deniz eko sistemleri, bitki ve hayvan toplulukları, ayrıca biyolojik çeşitliliğin yerin­

de korunduğu doğal yaşam alanlan, temsil ettikleri üstün evrensel değerler açısından Dünya mirası olarak tanımlanırlar.”

Nitelikleri açısından çok daha fazlasına

sahip olmasına rağmen Türkiye şu anda

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde 9 yer ile temsil edilmektedir. 16 yer ise 2000 yılında

onaylanan geçici listede yer almıştır. Bu yer­

ler önümüzdeki yıllarda Dünya Mirası adaylı­ğı için UNESCO’ya sunulacaktır.

UNESCO kültürel olarak İstanbul’un Tari­

hî Alanları, Hitit Başkenti Hattuşaş, Safran­

bolu, Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası, Nem­

rut Dağı, Ksanthos-Leeton ve Trioya’yi; hem

kültürel, hem de doğal anlamda Kapadokya

ve Pamukkale’yi üstün evrensel değerleri ne­deniyle Dünya Mirası unvanına layık gör­

müştür.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, son yıllarda

yayın hayatımıza birbirinden değerli eserlerle

katkıda bulunmaktadır. Elimizdeki kitap

özenle hazırlanmış eserlerden sadece biri.

512 sayfalık kalın kuşe kağıda basılan “Dün­

ya Mirasında Türkiye” adlı bu kitap bir kültür

hizmeti olmasının ötesinde okuyucu için eşi bulunmaz bir hazine.

Birçok değerli fotoğraf sanatçısı, yazar ve

çevirmenin titiz çalışmasıyla ortaya çıkan bu

hacimli kitap, Koç Üniversitesi öğretim Üye­

si Yrd. Doç. Dr. Gül Pulhan’ın editörlüğün­

de hazırlanmış. Eserde Dünya Mirası Liste­

sinde yer alan dokuz alan uzman yazarların

kalemi ve usta fotoğrafçılann objektifinden

tanıtılmakta.Kitabın önemli bir kısmı İstanbul’un Ta­

rihi Alanları’na ayrılmış. İstanbul iki kıtanın kesiştiği noktada kurulan ve önce Doğu ile

Bizans’ın, daha sonra ise Osmanlı impara­

torluğunun başkenti olan, Avrupa ile As­ya’nın siyaseti, dini ve sanat tarihi ile 2000 yıldır sürekli ilişkide olan bir dünya mirası kentidir. İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon

168 Bilge 50 Mart 2007

Page 171: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE VI E W - A N A L YS IS - C R I T I C I S MDünya Mirasında Türkiye + Ömer Çakır

Bölümü Başkanı Prof. Dr. Zeynep Ahunbay

tarafından kaleme alınan bu bölümde önce

Dünya Mirası İstanbul ve Korunması,

Dünya Mirası Konvansiyonu ve Dünya Mi­

rası Listesi’nin oluşturulması konusunda

genel bilgiler veriliyor. İstanbul’un Dünya

Mirası Listesi’ne girişi ve gerekçesi’ne de­

ğinildikten sonra Osmanlılara kadar İstan­

bul’un Tarihi Gelişimi detaylı bir şekilde ele alınıyor. Osmanlı Dönemi’nin ele alındığı

bölümde Konstantinopolis’in Osmanlı baş­

kentine dönüşümünün süreci ve Fatih Sultan

Mehmet’in harap olan kenti bayındırlaştır­

mak için başlattığı Topkapı Sarayı, Fatih

Külliyesi, Çarşı, Yedikule Hisarı, Eyüp Külli­

yesi, Tophane gibi büyük projelerini fotoğ­

raflarla destekleyerek anlatıyor. İstanbul’un

Dünya Mirası Alanları ve Özellikleri başlı­

ğı altında söz konusu alanlar tek tek ele alı­

nıp ayrıntılı fotoğraflarla gözler önüne serili­

yor. Arkeolojik Park, Ayasofya, Aya İrini,

Topkapı Sarayı, Surlar, Yedikule, Zeyrek,

Süleymaniye hakkında verilen bilgiler İstan­

bul’un Dünya mirası listesinde önemli bir ye­

ri olduğunu belgeler nitelikte. Ahunbay bu

bölümün sonunda “Dünya Mirası İstanbul ve

Korunması” üzerinde duruyor ve modern

kentin tarihi alanlan kuşatmasından doğan

tehlikeleri bir bilim kadını olarak önemle vur­guluyor.

Çoğumuzun Kapadokya olarak tanıdığı

bölge UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne

Göreme Ulusal Parkı ve Kapadokya Kaya­

lık Sitleri başlığı ile 1985 yılında kabul edil­

di. Kapadokya doğa ve insan yerleşmesi ara­sındaki uyumun en özgün örneklerinden bi­

ridir. Nevşehir Müzesi arkeologlarından Mu­

rat Gülyaz’ın kaleme aldığı bu bölümde Gö­

reme Doğal ve Kültürel Milli Parkı başlığı altında bölgenin peribacaları gibi ilginç jeolo­jik yapısının yanı sıra, kayalara oyulan yerle­

şim yerleri, kiliseleri, güvercinlikleri ve gize­

mini hâlâ koruyan yeraltı şehirleri ile yeryü-

zündeki ender doğal ve kültürel merkezler­den biri olduğu vurgulanmakta. Daha sonra sırasıyla Kapadokya’nın Konumu dile geti­

rilip, Kapatuka-Kapadokya başlığı altında

bölgenin adının nereden geldiği açıklanıyor.

Kapadokya doğal bir oluşum. Dolayısıyla bu

bölgenin tarihini yazmaya tarih öncesi çağ­

lardan başlamak gerekiyor. Yazar da öyle

yapıyor ve bölgenin oluşumunu önce Volka­

nik ve Jeolojik Yapı, Peribacalarının Olu­

şumu, Kapadokya’nın İlk Canlıları, Kapa-

dokya’nın İlk Sakinleri (MÖ 500.000 -

2000) başlıkları altında inceliyor. Daha son­

ra Kapadokya’nın Yazılı Devirleri (MÖ

2000 - 1750) üzerine bilgiler veriyor. Doğal

ve Kültürel Dünya Mirası Göreme Milli

Parkı’nin tanıtıldığı bir başka bölümde ilk

çağlardan günümüze bölgenin tarihi gelişimi

gözler önüne seriliyor. Göreme bölgesinin

Yapısal özellikleri hakkında genel bilgiler

verildikten sonra önemli yerleşim yerlerin­

den olan Uçhisar, Çavuşin, Avanos, Ürgüp,

Ortahisar, Gülşehir, ve Hacı Bektaş zengin

fotoğraflarla tanıtılıyor. Ihlara Vadisi, So­

ğanlı Vadisi gibi doğal oluşumlar ayn başlık­

lar altında ele alınıyor. Bu bölümün sonunda

Kapadokya Güvercinlikleri, ve Kapadok­

ya Sivil Mimarisi’nden de söz eden Gülyaz

yazısının sonunda “Bir zamanlar güzel atla­

rın yetiştirildiği bu yöre, kurak ve çorak gö­

rünümüyle kimi zaman bir çölü, rengârenk

bitki örtüsüyle harikalar diyarını, ilginç kaya

yapısıyla kimi zaman da bir gezegeni anım­

satıyor” diyerek bölgenin Dünya Mirası Lis­

tesindeki özgün yerini aldığını belirtiyor.

Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası Dünya

Mirası Listesi’ne girmiş mimari eserlerimiz-

dendir. “İslam Ortaçağı’nın büyük Türk fetih­

leri çağında, Anadolu’da, kısa sürelerle hü­

kümranlık kuran Türkmen boylannın devlet

merkezlerinde birbirleriyle boy ölçüşen bir

mimarlık üretimi olmuştur. Sivas, Divriği Ulu

Cami ve Darüşşifası bunun en görkemli ör­neklerindendir” diyen ve bu görkemli eser­leri bize tanıtan Prof. Dr. Doğan Kuban, ITÜ

Mimarlık Tarihi ve Restorasyon kürsüleri

başkanlığı yapmış ve çalışmalanyla birçok

ödüle layık görülmüş değerli bir bilim adamı ve mimarimizdir. Kuban, Divriği Ulu Cami

ve Şifahanesi hakkında genel bilgiler verdik­

ten sonra eserleri bir sanat tarihçisi gözüyle

Bilge 50 Mart 2007 169

Page 172: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MDünya Mirasında Türkiye ♦ Ömer Çakır

ele alıyor ve Cami, Şifahane ve Türbe baş­

lıktan altında aynntılı fotoğraflarla eseri göz­

ler önüne seriyor. Divriği Sanatının Ökü-

menik Kökenleri ve Hürrem Şah’ın Taç

Kapıları yazarın ele aldığı diğer konular. Ku-

ban, Caminin Kuzey Taç Kapısı ve Şifaha­

ne Kapısı üzerinde durduktan sonra Hür­

rem Şah’ın Sanatının Doğası Üzerine

önemli bilgiler vererek yazısını tamamlıyor.

Dünya Mirası Listesi nde yer alan eserle­rimizden biri de Hitit başkenti Hattuşaş.

Hattuşaş M.Ö. 2000'de Babil, Asur ve Mı­

sır Devletleriyle birlikte Yakın Doğu nun sü­

per güçlerinden biri olan Hitit Devleti’nin

başkentiydi. Bir açık hava müzesi görüntü­

sünde olan Hitit başkenti Dünya Mirası Lis-

tesi’ne 1986 yılında kabul edildi. İstanbul Ar­

keoloji Enstitüsünde arkeolog olarak görev

yapan Dr. Jürgen Seeher’in kaleme aldığı bu

bölümde Hititlerin Başkenti Hattuşaş; Ge­

nel Bakış ve Son Araştırmalar başlığı altın­

da bölge hakkında genel bilgiler veriliyor.

Kentin Keşfi ve Kazı Tarihçesi ve Yerleşim

Tarihçesi ve Kentin Yapısı nın anlatıldığı

bölümlerde kentin nasıl keşfedildiği, kazılar

sonucu bulunan tabletlerin okunması ve böl­

genin Hitit başkenti olduğunun kanıtlanması

ele alınıyor, ayrıca bölge tarihinin çok gerile­

re gittiği konusunda önemli ipuçları veriliyor.

Yerleşim Tarihi ve Kentin yapısı ayrıntılı fo­

toğraflarla ortaya konuluyor. Hattuşaş’ta

bulunan Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı ise

şimdiye kadar bulunan 31 tapınaktan sade­ce biri ve Hattuşaş’ın en önemli ve görkem­

li kült merkezi. Bu merkez ayrı bir başlık al­

tında ele alınıyor. 1893-94’de başlayan ve

günümüze kadar süren kazılarda daha çok saray, tapınaklar ve resmi yapıların araştırıl­

masına ağırlık verilmiş. Yeni Kazıların So­

nuçları başlıklı bölümde ise son yıllarda kazı

programının temelinin değiştiği ve kentteki sivil yaşama ve kentin ekonomisine ait veri­leri toplamaya yönelik çalışmalar yapıldığı

bilgisi veriliyor. Bu önemli bölgedeki Resto­

rasyon Çalışmaları’dan bahseden Seeher,

Araştırmanın Geleceğini Belirleyen Un­surlar üzerinde duruyor ve sözlerine “kazı­

ların Hitit dünyasının aydınlatılmasına katkı­

da bulunacak değerli sonuçlar vereceğine hiç

şüphe yoktur” diyerek son noktayı koyuyor.

Nemrut, Dünya Mirası Listesi’nde bulu­

nan bir dağımız. Nemrut Dağı, Adıyaman

ilinde, Kahta ilçesi sınırlan içerisinde, Kah­

ta’nın 51 km kuzey batısında ve Adıya­

man'dan 86 km uzaklıkta bulunmaktadır.

Topoğrafik olarak Nemrut, Doğu Toros-

lar’da, Kahta-Gerger sınırındaki Ankara

Dağları’nda bir zirvede bulunan ve tümülü-

süyle birlikte deniz seviyesinden 2150 m

yükseklikte, çevresine egemen bir dağdır.

Antik Kommanege Krallığı, Kuzey Suriye ile

Doğu Toroslar arasında kalan topraklarda

kurulmuştur. OTTÜ Mimarlık Fakültesi öğre­

tim üyesi Dr. Evin Erder’in kaleme aldığı bu

bölümün Kommanege Krallığı’nın Tarihsel Gelişimi ve Keşfi hakkında verilen genel bil­

gilerinde Kommagene uygarlığından söz

eden yazılı bir tarihe ilk kez M.Ö. 850’lerde

rastlandığını, bu Krallığın Roma Dönemi’nde

kurulduğu ve başkenti Samosata’nın Atatürk

Barajı altında kaldığını öğreniyoruz. Erder

büyük boy fotoğraflarla desteklenen yazısı­nın sonunda Nemrut Dağı’nın Dünya Kül­

tür Mirası Özellikleri’ni ele alıyor ve bu gi­

zemli bölgeye olan merakı bir kat daha artı-

nyor.

Ksantos - Letoon; Eski Yunanca’da,

“San Çay”, günümüzde Esen Çayı diye ad-

landınlan Ksanthos Nehri’nin ağzından 7 km

uzaklıkta kurulmuş olan Ksanthos, sulak ve

zengin bir vadinin içindedir. Dünya Mirası

Listesi nde yer alan bu bölge Bordo Üniver­

sitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Jacques des

Courtils ile Mimar ve arkeolog Dr. Didier La-

roche’nin ortak kaleminden tanıtılıyor. Yazı­

nın ilk bölümünde Antalya sınırlan içerisinde bulunan antik Likya bölgesinin en eski baş­

kenti Ksanthos ele alınmış. Bugün tarım yapılan bir ovada kurulan şehir, eski çağlar­

da bataklık ve zor bir arazi olarak biliniyor.

Bölge ticaret yollan üzerinde olmasına rağ­

men Roma Dönemi’ne kadar pek ticari iliş­

kisi olmamış. 1838 yılından bu yana gelen arkeologların ardı arkası kesilmemiş. Kenti

170 Bilge 50 »|hfts8 Mart 2007

Page 173: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RI.TI C I S MDünya Mirasında Türkiye ♦ Ömer Çakır

çevreleyen Sur Duvan, Likya Akropolü ve

Tiyatro, Ev Tipi Likya Mezarları, Happy anı­

tı ve Lahitli Anıt, Aslanlı Mezar, Mezar Anıt­

lar, şu anda British Museum’da bulunan Ne-

reid Anıtı, Ksanthos Dikilitaşı ve Bizans Dö­

nemi’nde yapılan Doğu Bazilikası fotoğraf­

larla anlatılıyor.

Bir diğer antik Likya kenti olan Letoon

Kutsal Alanı, önemli bir dînî merkezdir. An­

tik Dönem öncesinde Anadolu’nun bir ana

tanrıça kültüne ev sahipliği yapan yer daha

sonra Yunan etkisiyle Tanrıça Leto ile özdeş­

leşmiş, kutsal alan da Letoon adını almıştır.

Leto’nun tanrısal ikiz çocukları Apollon

ve Artemis de burada anneleri gibi birer tapınakla onurlandırılmışlardır. Bölgenin

tarihçesi hakkında verilen bilgilere göre ilk

kez 19. yüzyılda Avrupalı gezginler tarafın­dan keşfedilen Letoon 1962 yılından beri

kazılmaktadır. Bu kazılar sonucu ortaya çı­

kan Apollon, Artemis ve Leto Tapınakları,

Yer altı Sulanyla Kaplı Kuzey Portikosu, İm­

paratorluk Kült Salonu ve Kuzey Portikosu,

Letoon Kutsal Alanı, Letoon Tiyatrosu ve ti­

yatroda bulunan Masklar fotoğraflarla des­

teklenerek anlatılıyor. Bölgeye ulaşım güçlü­

ğü, çevre kirlenmesi ya da koruma amaçlı

tellerin estetik görüntüyü bozması gibi sorun­

lar Güncel Problemler başlığı altında ele alı­

nıyor. Yazının sonunda Likyalıların Konfe-

deral Tapmağı Letoon ’a özel bir bölüm ay­

rılmış. Bu bölümde sütun parçaları ve mer­

mer kabartmalardan verilen ayrıntılı örnekle­

rin yanı sıra 36 Oturma Sıralı Letoon Tiyat-

rosu’ndan söz ediliyor. Bölgede kazılar de­

vam etmekte ve her kazı ile Ksanthos ve Le-

toon’un tarihi biraz daha gün ışığına çıkmak­

tadır.

Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Pamuk- kale çoğumuzun ziyaret ettiği, resmini gör­

düğü, en azından adını bildiği bir doğa hari­

kası. Pamukkale kenti, Türkçe kelime anlamı

pamuk kalesi olan ismini, sıcak su kaynakla­

rının oluşturduğu beyaz kalker çökeltilerin­den alır. Oysa, on sekizinci yüzyıl gezginleri

buraya, “Pambouk Kalesi”, yani düzlüğe ya­

yılmış olan binlerce lahite bakarak, “Mezar­

lar Kalesi” adını vermişlerdi. Lecce Üniversi­

tesi Arkeoloji Profesörü olan Francesco

D’Andria tarafından kaleme alınan bu bö­

lümde Pamukkale ve Hierapolis başlığı al­

tında sözü edilen kentin antik kalıntılarından

bahsedilmektedir. Doğu’nun antik kentlerin­

den biri olan bölgede kutsal kent Frigya Hi- erapolisi’nin kalıntıları yer almaktadır. Araş­

tırma/arın Tarihçesi başlığı altında kent

hakkında 19. yüzyıl sonunda başlayan araş­

tırmalar günümüze kadar ayrıntılı olarak ve­

rilmekte. Beyaz Kalker Çökeltileri, Frontinus

Caddesi, Roma Binasının Kemeri, Frontinus

Kapısı, Flavius Zeuxis’ın Mezarı’nın yaraşıra

ünlü Stoa-Bazilika’dan Sfenks Figürü, Zeus

İçin Adak Steli gibi aynntıların anlatıldığı bö­

lümler fotoğraflarla desteklenmektedir. Daha

sonra Roma Dönemi Mezarları ve Bizans

Surları’ndan örnekler verilmekte ve Hiera­

polis Tiyatrosu’nun diazomasına kazınmış

olan Yunanca bir şiirle bölüm sona ermekte­

dir.

Geleneksel Türk evleriyle tanınan Safran­

bolu, Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bir

başka şehrimiz. “Safranbolu belli bir dönem­

de ve kültürel yerleşmede değişen ve gelişen

mimariyi ve teknolojiyi, şehirciliği ve peysajı

sergilediği için, insanlık tarihinde mimari, ya­

pısal ve teknolojik bakımdan sıra dışı bir ge­

leneksel yerleşim örneği oluşturduğu, insan

ve çevre ilişkisi kurduğu için bir Dünya Mira­

sı kentidir”. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel

Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç.

Dr. Gülşen Gülmez’in kaleme aldığı bu bö­

lümde, kentin tarihsel gelişimi, ekonomik ya­

pısı, kent yapısı ve doğal çevresi, çarşısı, so­

kakları ve evleri, özel mekanları, ahşap ve

taş işçiliği birbirinden güzel fotoğraflarla an­

latılıyor.Kitabın son bölümü Troiya Arkeolojik

Siti’ne ayrılmış. Dünya Mirası Listesi’nde

önemli bir yere sahip olan kent için “Home-

ros’un Iliada destanında hem Troia, hem de

Ilios ismi kullanılmıştır. Iliada’da ‘Kutsal Ilios’

tanımlaması sıkça geçer. Daha az kullanılan Troia ise ‘sağlam duvarlarla çevrilmiş’, ‘güç­

lü kuleli’, ‘geniş caddeli’, ‘rüzgârlı’ tanımla-

Bilge 50 Mart 2007 171

Page 174: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MDünya Mirasında Türkiye ♦ Ömer Çakır

malarıyla birlikte anılmaktadır. Kent için kul­

lanılmış her iki isim de Homeros’tan çok da­

ha eskiye dayanmaktadır. Diğer bir deyişle,

destan, eskilerden beri anlatılagelerek, Ho-

meros’a kadar ulaşmıştır”. Çanakkale 18

Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim

üyesi Dr. Rüstem Aslan tarafından yazılan bu

bölümde Destanlar Kenti Troia’nın Araştır­

ma Tarihi, Ören Yerindeki Kalıntılar’dan

yola çıkılarak kent hakkında genel bilgiler ve­

riliyor. Daha sonra Troia’nın On kenti baş­

lığı altında Troia I-II1; Denizsel Troia Kültü­

rü; Troia II; Troia III; Troia IV; Troia II; Tro­

ia VI; Troia VI Geç ve Troia VII; Troia Vlj;

Troia VIIb2 ve Troia VIb3; Yerleşim Boşlu­

ğu; Troia VIII, Yunan Ilion’u; Troia IX, Roma

Ilion’u ve Troia X, Bizans Ilion’u hakkında

detaylı bilgiler veriliyor. Tanrılar, imparator­

lar, Iliada Destanı ve Politika; Troia Desta­

nı ve Arkeoloji; Troia Destanı; Iliada’daki

Olaylar ve Kahramanlar; Akhilleus’un Sa­

vaştan Çekilmesi; Hektor’un Yürekleri Ya­

kan Vedasi; Tanrıların Savaşa Müdahalesi;

Patroklos’un Ölümü ve Akhilleus’un Sa­

vaşa Dönmesi, Hektor’un Cenaze Töreni

başlıkları altında Troia’nın destanlarla kanş-

mış tarihinden kesitler sunuluyor. Bölge

1996 yılında “Troia Tarihi Milli Parkı” ilan

edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Yazann

deyimiyle “Trioya, Doğu ile Batı Medeniyet­lerini birleştiren, kaynaştıran bir geçmişe sa­

hiptir.” 1998 yılında Dünya Mirası Listesi’ne

alınan “Troia, Tarihi Milli Park ve ören yerin­

deki kalıntılanyla, bundan sonra da kültürle­ri, kıtalan, çağlan ve kuşakları birbirine bağ­

lamaya devam edecektir”.

Merak edenler için kitabın sonunda, Dün­

ya Mirası Listesi’ne giren diğer yerler ve ait oldukları ülke adlan alfabetik sıra halinde ve­riliyor. Söz konusu yerler bir de dünya hari­

tası üzerinde işaretlenmiş. Haritadaki yerleri gördükçe, Türkiye’mizin daha birçok varlığı­

nın Dünya Mirası Listesi’nde yer alması ge­rektiğini düşünüyorum.

Unutmadan, eşsiz fotoğraflara bakıp, de­ğerli metinleri okuduktan sonra kitabın arka

kapağında bir başka sürpriz ile karşılaşıyor­sunuz. UNESCO Türkiye Milli Komisyo- nu’nca hazırlanan ve Dünya Mirası Lis-

tesi’nde bulunan yerlerimizi görüntülü ve

sesli olarak anlatan bir belgesel VCD.Kültür ve Turizm Bakanlığının diğer eser­

leri gibi “Dünya Mirasında Türkiye” adlı bu

çalışması da övgüyü fazlasıyla hak ediyor.

172 Bilge 50 Mart 2007

Page 175: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

"Trilye”

Yıl: 2 Sayı 5, Nısan-Mayıs-Haziran 2007;

Ytl:2 Sayı: 6 Temmuz-Ağustos-Eylül 2007, Ankara.

Mesut ÇETİNTAŞ

Türk Dil Kurumu Uzmanı

Toplumlar her alandaki üretkenlik ve

kendilerini yenileyebilme yete­

nekleriyle çağlar bo yu sürekliliklerini devam ettirirler.

Ekonomik, tek­

nolojik, sosyal ve

kültürel alanlardatoplumdaki bireyle­

rin yaratıcılıkları bu

sürekliliğin en başat itici gücüdür. Toplum,

farklı alanlardaki yara­tıcılıkların ahenkli bir

bütün oluşturmasıyla da

kültürünü ortaya koyar.

Günümüzde Türk top-

lumunda böylesine bir ya­ratıcılık ivmesinin arttığını

memnuniyetle gözlemle­mekteyiz. Türk toplumu bu­

lunduğu coğrafya nedeniyle çok faklı zenginlikleri bünye­sinde barındırmaktadır. Bu zen­

ginlikleri ile Türk insanının yara­

tıcılığı bir araya gelince inanıl­

maz bir gelişme ve beraberinde ise zenginlik gelmektedir. Bu özellikle kültü­rel alanda kendini göstermektedir. Mutfak kültürü de bu alanlardan biridir. Türkiye coğ­rafyası çok zengin yemek çeşitleri ile dünya

mutfağına, daha geniş anlamda da dünya kültürüne katkılarda bulunmaktadır.

Türk toplumunda sofra kültürü (yemek kültürü) aslında bir sohbet ve kaynaşma orta­

mı sağlamakta, toplumun fark­lı kesimlerinin bir araya gelme

özelliğini bünyesinde barındır­

maktadır. Türk sofrasındatoplumun günlük sorunlan

konuşulur, çözüme bağla­nır, en koyu edebiyat, sa­

nat sohbetleri burada ger­çekleştirilir.

Asya’dan, Anadolu-

ya hatta Doğu Avrupa

ülkelerine taşıdığımız beslenme kültürümü­

zün, lezzet anlayışı­mızın sözle biçimle­

nen, sohbetle zen­ginleştirilen bir ya­

nı var. KültürelKimlik (Bu konu­

da bkz. Sadık

Tural, Kültürel Kimlik Üzeri­ne Düşünce­

ler, 2. bs. Ankara 1992) göstergelerinden biri öncelikle be­

den, sonra ruh beslenmesini sağlayan yemek

usulü ve sofra adabıdır.Önümüzde duran Trilye dergisi deniz

ürünleri lokantasının magazin dergisi olarak görülse de içeriğinde taşıdığı farklı zenginlik­leri ile aynen Türk sofralarının yukarıda an­

latmaya çalıştığımız yanını yansıtmaktadır.Derginin imtiyaz sahibi Sayın Süreyya

Üzmez’in (Sayın Başkanımızdan öğrendiğim

kadarıyla emekli bir binbaşı) restoran sahibi

Bilge 50 63B|8 Mart 2007 173

Page 176: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE VI E W - A N A L Y S I S - C R I T1 C I S M"Trilye” ♦ Mesut Çetintaş

olarak işletmesinde gösterdiği titizliği ve ye­mek kültürü alanındaki yaratıcılığını yayın

alanında da ortaya koymuştur. Trilye dergisi

toplumun, sosyal dokumuzun, ekonomik ha­

yatımızın ve doğal zenginliklerimizin farklı

zenginliklerini ortaya koyması açısından tak­

dir edilecek bir düzey tutturmuş.

Elimize geçen 5. (Nisan-Mayıs-Haziran

2007) ve 6. sayılan (Temmuz-Ağustos-Eylül 2007) hem mutfak kültürü hem de Türk top-

lumunun ekonomik ve sosyal açıdan farklı

yönlerini sergilemesi açısından çok dikkat

çekici görünüyor.

Derginin sayfalan arasında “Zamanı Ku­

caklayan Dahi”: ünlü ressam Paplo Picasso;

Uzak Doğunun yükselen gücü Malezya; Or­

ta Amerika’nın kültürel açıdan zengin ülkesi

Meksika; doğal zenginliklerden deniz yıldızı­

nın öyküsü; Türk Tanıtma Vakfı Başkanı Ke­

mal Baytaş; genç tiyatro yönetmeni Metin

Arslan; “Kırmızı ile Siyahın Dansı” başlığıyla tango dansı; Ankara’nın önemli markaların­

da Eyüb Sabri Tuncer Kolonyaları; ile Kal­

kan balığı tanıtılmakta. Söz konusu başlıklar

okuyucuyu hiç de sıkmayacak uzunlukta ahenkli bir bütün oluşturacak şekilde okuyu­

cuya aktanlmış.

Özellikle dergi sayfalan arasında tanıtılan

Kemal Baytaş, Paplo Picasso, Metin Arslan

ve marka tanıtımlan altında Tuncer ailesi gü­

zel örnekler oluşturmuş. Bilindiği üzere eği­

timde ve kültürel yaratıcılıkta toplumun ve

genç neslin önüne iyi, güzel ve doğru örnek­

ler konur. Kesinlikle yanlış ve çirkin örnekler

ibret alınması için dahi olsa belirgin bir şekil­

de toplumun önüne çıkanlmaması gerekir.Kemal Baytaş’ın bir tanıtım elçisi olarak

çalışırken onun dünyanın her yerinde bir

sevgi seli ile karşılandığını ve Çin’de sadece

önemli ülke başkanlanna verilen büyükelçilik

unvanının verildiğini öğrenmek kültürümüz ve insanımız adına mutluluk veriyor.

“Meksika’nın Ruhu: Tekila” başlığı altın­

da Zeynep Tanıtkan tarafından kaleme alı­

nan yazıda da ilginç bir kültürlenme olayı

okuyucuya aktarılıyor: 16. yüzyılda Ispanyol- lann Amerika kıtasına adım atmalan ile böl­

ge insanı olan Aztekler, onlardan damıtma

tekniğini öğrenerek kendi yerel içecekleri

olan mavi ageve bitkisinin kökünden yeni bir

içki üretiyorlar. Böylece Kuzey Amerika kıta­

sının damıtılmış ve ilk ticari olarak üretilen

içkisi elde edilmiştir.

Yazımızın başlığında de değindiğimiz gibi

farklı toplumların karşılaşmaları her iki taraf

açısından farklı zenginliklere de yol açmakta­

dır. Kültürel, sosyal ve ekonomik zenginlik

öğrenilen, edinilen farklı bilgi, uygulama ve

yaratıcılıklarla sürekli artmaktadır.

Yeri gelmişken trilye kelimesinin zeytin

demek olduğunu, bedenî ölçüleri bozulan

dünyanın yeniden dengelenmesini istiyorsak

ZEYTİNYAĞINA DÖNÜLMESİ gerektiğini

de ifade etmek isteriz.

Trilye'nin altıncı sayısında ise dünyanın

farklı coğrafyalanndan Bali Adası, Namibya,

Endonezya farklı açılardan tanıtılarak, yine

Ankara’nın yanm asrı deviren markaların­

dan biri olan Uludağ Kebabçısı bir aile şirke­

ti serüveni içinde kısa olarak dergi sayfaların­

da yer bulmuştur. Bu sayının sanat konuğu

AvusturyalI ressam Gustav Klimt yaptığı ka­

dın resimleri ele alınarak okuyucuya tanıtıl­

mıştır. Derginin ilerleyen sayfalannda iktida­

rın ve tutkunun sembolü olarak Yakut taşı, kahvaltı sofralarının olmazsa olmazı zeytin

farklı bir tatta okuyucu ile buluşuyor.

Ayın Ankara kökenli konuğu ise Türk

Sanayici ve İşadamları Vakfı Başkanı Sayın

Veli Santoprak olarak karşımıza çıkıyor.

Eğitimini işletmeci olarak tamamlayan

Santoprak Jandarma Asayiş Vakfı Kurucu

kollayıcı üyesi, Nahçıvan Özerk Cum­

huriyetinin Ankara Fahri Konsolosu ve Hür­

riyet Gazetesi Ankara’da “Patron Patrona”

adlı köşenin yazarı olarak okuyucuya tanıtılıyor.

Başkanımızın söyleyişi ile ifade edelim: “Ankara’daki büyük elçilerimizin ve zeytin­

yağı ile sükunet ve huzurun balıklarla taçlan­

dığı bu lokantada bir karı kocanın patron

gibi değil konuğunu ağırlayan EV SAHİBİ

gibi olduğunu görmek, her Türkü mutlu edecektir”.

174 Bilge 50 h|Bs9 Mart 2007

Page 177: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V 1 E W - A N A L YS I S - C Rl TI C 1 S M"Trilye" ♦ Mesut Çetintaş

Magazin Dergiciliği alanında okuyucuyu sıkmayan yüzüyle Trilye adlı derginin kül­

türel çeşitliğimizi ve zenginliğimizi artırma yolunda önemli katkıları sağlayacaktır.

Gelecek nesillere daha güzel bir sosyal yapı ve kültürel zenginlik bırakmak adına lokanta

ile aynı adı taşıyan Trilye Dergisine kendi

alanında başarılar dileriz

TURK DÜNYASI ORTAK EDEBİYATI

TURK DÜNYASI EDEBİYAT

TARİHİ

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI

Page 178: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

"Şahsiyetler ve Eserler”

Sadık Tural, Şahsiyetler ve Eserler

(1.Baskı 1993 Ecdâd, Ankara) 2. Baskı Mart 2006 Yüce Erek,

Ankara / Yüce Erek Yayınlan : 2

H. Rıdvan ÇONGUR

Araştırmacı, Yazar, Şair

Her konuşmacının bir söyleyiş tarzı ol­

duğu gibi, her şair ve yazann da ken­

dine özgü bir üslubu, bir anlatım biçi­

mi var. Bazılannın yazarlığına, şairliğine bi­

lim adamlığını da ekleyebilirsiniz. Kitap eleş­

tirisi yapan bazı yazarlar (şair veya yazar olan

bilim adamları; Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet

Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Ahmet

Kabaklı vb.) alışılagelen anlatım tarzının dışı­na çıkarak okuyuculannı şaşırtabilirler. Peki,

bir yazıyı farklı kılan nedir, düşündünüz mü

hiç ?

Sorunun cevabını bulmak üzere, bu yazı­

mızda sözünü edeceğimiz kitaptan işte bir

cümle size “İstanbul’ un Fatih semtinde

ocağa konmuş Erzurum’ da demini almış

bir çaydan Orhan Okay’ dan bahsediyo­

rum; okuyan, yazan, konuşan Orhan Ho­ca’ dan.”

Bu cümle, Şahsiyetler ve Eserler* adlı ese­

rinin 2. baskısında Orhan Okay’ dan bahse­

den Sadık Tural ‘a ait. En az otuz yıldan be­

ri tanıdığımız iki bilim adamı... ilki, Orhan

Okay Hocayla yaşıt sayılınz. Onun 1931 de,

bizden bir yıl önce doğmuş olduğunu unutup

dikkate almazsanız... ikicisinin de önce “in­

san”, sonra “Bilim adamı” olarak eşi benzeri

az bulunur bir “kalem eri” olduğunu söyleye­lim.

Sözün burasında, ele aldığımız Şahsiyet­ler ve Eserler ve yazan üzerine anlatacakla­

rımızdan önce bir giriş yapalım. Uzun süren

bir yazarlık, yayıncılık hayatından sonra şüre

tekrar dönüşümüzle birlikte, hâtıra ve dene­

me türü yazıların yanı sıra kitap tenkiti ve da­ha çok biyografi yazılan yazdığımız için Tural

Hoca’nın bu eseri, yazılış tarzı bakımından

dikkatimizi çekti. Biz, kitap eleştirisini, bir

edebî yazıya eş değer uğraş olarak gördüğü­

müz için, yazarken, eserin yazanyla ilgili bir

bilgi birikimi gerektiğine inanınz. Neden der­

seniz, eleştirdiğiniz eser hakkında, yazarını

tanımadan, eserde ele alınan konu veya

olaylardan bahsetmeniz zor olur.

Fakat bugün gelin görün ki, geçmiş yıllar­

la bir karşılaştırma yapılırsa, bir eser hakkın­

da eleştiri yapmak, sıradan bir tanıtım yazısı

yazmaya dönüşmüş. Son yıllarda “kitap ta­

nıtma yazısı” diye öyle bir “tür” yaratıldı ki,

anlamıyla bağdaşır “tenkit”, yeni karşılığıyla

“eleştiri” nin pabucu dama atıldı !

“Köşe Yazan” icat olununca “Fıkra” yaz­

manın sonunun geldiği gibi... Sadık Tural

Hocanın, sözünü ettiğimiz kitabını seçmemi­

zin, üzerine bu yazıyı yazmamızın bir sebebi

de belki bu olsa gerek.

Yazılan ve okuyucu önüne çıkarılan her

kitap, yine Tural’ ın “Sözbaşı” nda belirttiği

gibi “ düşünceleri ile bizim aramızda köprü­

ler kuran “ şahsiyetlere birer ayna vazifesi ”

görmeli ve “ kitaplar vesilesiyle şahsiyetleri,

şahsiyetler vesilesiyle kitaplan ele alarak in­

sanımızın ve toplumumuzun profilini “ çıka-

rabilmeliyiz. Şahsiyet olmadan yazar olun­

maz ve ancak şahsiyet sahibi yazarların kita­

bına “eser” diyebiliriz.Prof. Dr. Sadık Tural’ın ilim hayatına atıl­

dığı ilk günden itibaren ona destek olan, yo­

lunu açan hocası, âbide şahsiyeti ile daha

pek çoğumuzun da hocası Prof. Şükrü Elçin’

e ithaf ettiği “Şahsiyetler ve Eserler” in ikin­

ci baskısı, daha önce yayınlananlara eklediği

176 Bilge 50 § 18|8 Mart 2007

Page 179: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C RIT I C I S M"Şahsiyetler ve Eserler” ♦ H. Rıdvan Çongur

iki yeni yazıyla birlikte 2006 yılında yeniden yayınlanır.

Sadık Tural, eserine adını veren iki keli­

meden biri olan “Şahsiyet” kavramından söz

açmadan önce, kitabında yer alan “otuz yıl­

lık bir zaman diliminde yazılmış ve yayınlan­

mış bu yazılarda değişmeyen yön, inandığı­

mız yüce erek ‘ in tekrar tekrar ifadesidir. Dil

ve üslûbun zaman içinde çok değiştiğini biz

de açıkça görebildik” diyor.

“Şahsiyet ve Edebî Şahsiyet Kavramı” üs­

tüne ilk yazıda, onun uzun uzun üzerinde

durma gereğini hissettiği “Türk kimliği, kül­

tür kimliğimiz vb.” kavramlara bir açıklık ge­

tiriyor. Kitabın şifresi bu yazının ilk cümlesin-

dedir : “Benlik, kimlik ve kişilik kavranılan

toplumumuzda, farklı yönleri dikkate alın­

maksızın kullanılıyor. Bazen birbirinin yerine

kullanılan bu kavramlardan şahsiyet (kişilik)

kavramı, diğer ikizinin toplumu gibidir.”

Sonra, “şahsiyet” kavramını biraz daha

açıklama gereğini duyuyor, “Bir insanın, di­

yor, kendinden beklenilenleri yapacak, bek­

lenilmeyenleri ise, hiçbir zaman yapmayacak

şekilde organize olmuş ruh ve beden yapısı

sahipliğine şahsiyet ( kişilik) diyoruz. Şahsi­

yet, oluşumunu tamamlamış bir benlik ve

kimlik toplamıdır.”

Girişte yer alan bu kavram açıklaması,

eseri oluşturan yazılarda takip edilen yola da

açıklık getirmekte. Bilim, sanat, edebiyat,

kültür adamları ve konuları daima “insan”

merkezli, doğrular üzerinde yükselen değer­

lere sahip, ideolojilere iltifat etmeyen, taraf­

sız kalabilen bir üslûp ve kavrayış, anlayışla

kaleme alınabilir. Onun için şahsiyet ve ese­

re ancak bu değerlendirmenin sonucunda

ulaşabilirsiniz. Başka bir yolu aramak veya

düşünmek, yorum yapmak ve eleştirmek, parlak ve ilgi çekici cümleler de kullansanız,

abesle iştigaldir. Çünkü, bir eseri değerlendi­

rirken, metne “yardımcı olan bilgilerin bir

kısmı”, mutlaka yazarın “hayatıyla ve edebî

kişiliği” ile ilgili olmalıdır.Edebî kişilik, bir oluşum süreci ile birlik­

te düşünülmelidir. Bu oluşumu hasırlayan et­

kenler ona göre şöyle sıralanabilir :

1. Aile çevresi, 2. Bebeklikten başlaya­

rak sağlığı, 3. Eğitim aldığı kişi ve kurumlar

4.Yazarlığa başlayışı, 5.Yazarı etkileyen ya­zarlar ve olaylar, 6. Yazarlığının geçirdiği dö­

nemler, 7. Yazarlıktan ne anladığı, 8. Eserle­

rinde devamlılık gösteren yönler, 9. Eserle­rinde değişen unsurlar, 10. Yazarı öncekiler­

den ve çağdaşlarından ayıran yönler.

Bütün bunlar araştınldıktan, bilindikten

sonra ancak edebî şahsiyet’ ten söz edilebi­

lir. Tural, bundan sonra yazarın edebiyat ta­rihindeki yeri alabilmesini üç önemli göster­

geye bağlıyor : 1- İnsana, tabiata yaklaşışta-

ki ‘kendine has’lığın eserlerine yansıması; 2-

gerçekleştirmeyi düşündüğü temel görüş ve

orijinal fikirler 3- kendinden öncekilerden ve çağdaşlarından ayıran yönlerinin bütünlük

oluşturacak şekilde gelişmesi...Bu göstergelere sahip olmakla yazar,

“millî seviyede bir genel kabul ve ilgi” göre­

bilir ve bunlar arasında “pek az şahsiyet ise,

insanlığın ufkuna çıkabilmiş, beşerî bir kıy­

met olabilmiştir.” Tural, sözbaşı sayılabilecek yazısına bütün anlattıklarını toparlayan bir

değerlendirme ile şöyle son veriyor : “Eser­ler var, insanlık semasının aydınlatıcısı, şah­

siyetler var bir milletin veya soyun yahut in­

sanlığın kendisini rehber / mürşid / önder

veya örnek edindiği; bu etkilerin veya yöne­

lişlerin oluşturduğu birikim ise, insanlığın or­

tak malıdır.”Şahsiyetler ve Eserlerin, kitabı oluştu­

ran bölümleri halinde, çoğunluğu edebiyatı­mızın seçkin insanlarını içine aldığını görür­

sünüz. Biz bu yazımızda, bu bölümlerde yer alan bu şahsiyetlerin bazılarına kısaca değin­

mekle yetineceğiz.

i. Üç büyük şahsiyet:

Şahsiyet, toplumları omuzları üstünde taşı­

mak yükseltmek görevine sahip... Yazar, bu­nu “toplumlar, şahsiyetlerin omuzlarında ta­

şınan birer özel dünyadır” şeklinde ifade et­

mekte, faaliyet alanları bakımdan da şöyle bir değerlendirmeye gitmektedir :

“Şahsiyetler, tarihin ruhundan aldıkları il­

hamla yönetim, askerlik, edebiyat, sanat, ti-

Bilge 50 Mart 2007 177

Page 180: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE VI E W - A N A L YS I S - C RIT i C I S M"Şahsiyetler ve Eserler” ♦ H. Rıdvan Çongur

caret, ve bilim alanlarında öncülük, önderlik, özendiricilik, örneklik, uyarıcılık yapan kişi­

lerdir” Yaşadıkları mekân köy, kasaba, şehir,

bölge, ülke olabilir dedikten sonra sözünü bağlarken söyledikleri dikkat çekici: “Tarihin

ruhuna karşı sorumluluk duygusuyla, sağlığı­

nı, huzurunu, maddî hayatını yeterince dü­

şünmeyen, hatta hiçe sayan şahsiyetler, ka­labalıklar ortasında bile, derin bir yalnızlık

içersinde yaşarlar. Şahsiyetlerin yalnızlığına

ve her şeyden vazgeçmesine sebep olan, on- lardaki bütünlüktür. Şahsiyetler, iç bütünlük­leri tamamlanmış kimselerdir.”

Sadık Tural, geçen yüzyıla damgasını vu­

ran bir askerle şairi, bugün ülke sınırlan dı­şında kalan Selânik ve Üsküp şehirlerinde

doğan Mustafa Kemal ile Yahya Kemal’i, iki Balkan çocuğunu örnek veriyor. Yahya

Kemal Beyatlı, uzun bir bölüm olarak ayrıca

ele alınmakta.Geniş olarak ele aldığı şairlerden biri de

Arif Nihat Asya’ dır. On beş yaşında lise öğ­rencisi iken Kırıkkale'de Türk Ocağı’nın açı­

lış töreninde ilk defa görüp tanıdığı şairle

ilerleyen yıllarda değişik sohbet ortamlarında beraber olma imkânı bulur, onunla arasına

bir gönül köprüsü kurar. Arif Nihat Asya’yı,

hayatı ve sanatı üstüne görüşlerine de yer vererek ele aldığı yazının yayını şairin 1.

Ölüm yıldönümü üstünedir ve Töre dergisin­de yayınlanmıştır.

2. İnandıklarını yaşayan Hikayeci:

Ömer Seyfettin

Prof. Tural, 24-28 Eylül 1984 tarihleri ara­

sında İstanbul Türkoloji Kongresine katılır.

Ömer Seyfettin oturumunda hikâyecimizle il­gili bir tebliğ sunar, daha sonra Türk Kültürü

dergisinde de yayınlanır bu tebliği. “İnandık­

larını Yaşama Açısından Ömer Seyfettin” başlığı altında Ömer Seyfettin'in bir mefkû- re, ülkü adamı olarak inandığı fikirlerin,

inançlarının tezahürünü dile getirdiğine işa­ret eder tebliğinde.

Prof. Tural, Ömer Seyfettin hayatı, dil görüşü, hikâyeleri değerlendirildikten sonra şöyle bir hükme yer veriliyor: “Her büyük

şahsiyet, her gerçek kahraman, her dâhî sa­

natkâr gibi Ömer Seyfettin de, inandığı nef­

sinde yaşamış bir klâsiğimizdir. Onun unutul­

mamasını sağlayan hikâyeleri, Türkiye’de en

çok çıkan ve basılan tahkiyeli eserler listesi­

nin başındadır. Bu şahsiyet, 138 kısa hikâye,

100 ‘ü aşkın makale ve mensure, 73 şiir, bir

çok tercüme, 6 tiyatro eseri veren bir yazar

olarak zamanın elinden tutmuştur.

3. Millî Şair M. Emin Yurdakul

Kitapta Türkçe Şiirler adlı ilk eseriyle millî

edebiyat akımına öncülük eden Mehmet

Emin Yurdakul’ a oldukça geniş bir bölüm

ayrılmıştır. Onun doğduğu çevreyi, ailesini

anlatırken Tural’ın anlatımı örnek bir Türk

ailesini gözler önüne getiriyor : “Baba, Salih

Reis...Balıkçı Halim Ağa’nın oğlu. Salih Re­

is, yedi çifte ığrıp kayığı ile balıkçılık yapan,

okuma yazması olmayan, dalgalarla boğuşa

boğuşa hayatını kazanan bir Türk. Anne,

Edirne civannda Has-köy’de oturan, aslen

Şebinkarahisarlı bir ailenin kızı Emine Ha­

nım... Babasının mesleği demircilik, bakırcı­

lık başta olmak üzere bazı mesleklerde kulla­nılan devamlı ateş elde etmeyi sağlayan kö­

rükçülük olan Emine Hanım iffetli, mütedey­

yin, mütevekkil bir Türk kadını... Çocukları­

na Hz. Peygamberin ismini koymaları, aile­

nin Müslüman Türk havasını düşündürmesi

açısından dikkat çekicidir.”

Bundan sonra, hayatının seyrini 1891 ’de

yazdığı ilk yazdığı eser, “Fazilet ve Asalet”

değiştirecektir. Buna, bir yıl sonra tanıştığı

Cemaleddin Efganî ile tanışma eklenince yo­

lu iyice aydınlanır.

4. Bir Şairin Hayatı: Yahya Kemal Beyatlı

Yazar, Yahya Kemal’in şair mizacının teşek­

külünü, doğduğu Balkan şehri Üsküp ile ha­yatındaki üç kadına, annesi Nakiye Hanım,

annesinden sonra onun da dadısı olan Fat­

ma Hanım ve otoriter anneannesi Âdile Ha-

nım'a bağlıyor...Bu değerlendirmesini de

Yahya Kemal’ in “Ufuklar” şiiriyle pekiştiri­

yor ve mizacının teşekkülünü de doğduğu

178 Bilge 50 Mart 2007

Page 181: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RIT IC I S M"Şahsiyetler ve Eserler” ♦ H. Rıdvan Çongur

Balkan şehri Üsküp ile hayatındaki üç kadı­

na, annesi Nakiye Hanım, annesinden sonra

onun da dadısı olan Fatma Hanım ve otori­

ter anneannesi Adile Hanım’a bağlıyor...

Yahya Kemal’in Açık Deniz şiirini, “Bal­

kan şehirlerinde geçerken çocukluğum”

diye başlayan o mısra örgüsünü nasıl unuta­

biliriz ? “Benim çocukluğum çok hazin geç­

miştir” diyor bunun için şair ve bundan dola­

yı Tural, “1902 yılma kadar “Balkan şehirle­

rinde geçerken çocukluğu” hiç şüphesiz “her

lâhza”, onun için “bir alev” olmuştur cümle­

sini kurma gereğini duyuyor. Jöntürklük

“sevda” sıyla Paris’e giden genç şair adayı­

nın, ruh dünyasında çaresizliğini, kimsesizli­

ğini, annesizliğini, sevgisizliğini ve evsizliğini,

buluruz. Yahya Kemal, bu rûh halini gün gün

yaşarken Paris’ten İngiltere’ye, Belçika’ya,

İsviçre’ye gider gelir. Bu gezilerine Tural Ho­

canın getirdiği yorum ise şöyle : “O, macera

arayan bir adam gibi değil, şehirler içinde bi­

ze benzeyen bir şehri arıyordu veya şehirler içinde dolaşarak bizim şehrimizin asıl kıy­

metlerini ve niteliğini; şehrimizin, insanımı­

zın, coğrafyamızın ve tarihimizin şiiriyetini

arıyordu :

Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın,

yazın

Hiçbir zaman kader bizi senden ayır­

masın

Mısralarının ilhamı olan sancılar, bu ge­

zintilerde daha da artıyordu.”

Paris’ten sonra İstanbul’a dönüş,

1913’de Darüşşafaka’da muallimlik,

1914’te Medresetül’-Vâizin’de Medeniyet

Tarihi dersleri ve 1915’te “onun ciddiye al­

dığı birkaç Türk aydınından biri -belki de bi-

rincisi-Ziya Gökalp ile tanışma, “iki radyum

dimağın buluşması ve beraberliği, Türk Oca­ğı camiasına katılışı hep bu arada gerçekle­

şecektir.Balkan faciası, I. Dünya Savaşı, Millî Mü­

cadele’ ye doğru yaşananlar, yine Tural’ ın

kaleminde “istiklâlin bulunmayışına isyanın, milletine inanmanın ve ümidin, millî izzet-i

nefsin uyanışı, en zarif ifadesini” 1918 şiirin­de bulacaktır. Bu yıllarda Dergâh dergisinin

çıkışına destek olması, hayatının bir anlamda

yeni bir geçiş dönemi sayılabilir. Tural’ ın de­

ğerlendirmesinden çıkarıyoruz bu sonucu.

Diyor ki :

“Bu arada hem edebî hem de fikrî bir

mektep, ekol, Şark’a uygun söyleyişle der­gâh - kurmak, gençleri aydınlatmak, orta

yaşlıları birleştirmek, kendi arayışlarını hem

nakletmek, hem de şiddetiyle devam eiıir-

mek üzere Dergâh Mecmuasının organize­

sine ön ayak oldu.”

Bundan sonraki yılları Tural, şairimiz için

ömrünün “sonbaharına doğru” gidişinin bir

başlangıcı olarak görmekte. Şairimiz, Lozan

Konferansı heyetinde müşavirliği ve 1926-

1932 yılları arasında Avrupa ülkelerinde bu­lunduğu elçilikleri, 1934-1943 yılları arasın­

da da milletvekili olarak TBMM’de görev al­

ması, uzun bir aradan sonra da Pakistan’a ilk

Türk Büyükelçisi gönderilmesiyle noktalar.

Sadık Tural, Yahya Kemal’in şiiriyle ilgili gö­

rüşünü ön bir değerlendirmeyle ortaya koyu­

yor, “Yahya Kemal ‘in şiiri, diyor, Batı ile

Doğu’nun başarılı bir terkibidir. Bu yeni şiir

anlayışı ile bütün dikkatleri üzerine çeken şa­

ir, yepyeni bir Türk şiirinin kurulup yerleş­mesini sağlamıştır. Bizim milletimizin, bizim

insanlarımızın duygu, düşünce ve hayâl dün­yasından sesler getiren yeni Türk şiiri, ger­

çek rayına O ’nunla oturmuştur.”

5. Zorlutuna ve Ahmet Haşim

Tural’ ın kitabı, on sayfayı aşan Halide Nus- ret Zorlutuna bölümüyle devam ediyor.

Onu, gençlik günlerinden itibaren tanıma,

görüşme ve yakınında bulunma imkânı ol­muştur. Yazarları arasında kendisinin de yer

aldığı aylık edebiyat dergisi Defnenin kuru­

cularından biri olduğu bilenen bu kadın şairi­mizin, adı unutulmayacak bir öğretmen ola­rak geçen hayatı, belki yazan kendisine çe­

ken yanıydı diyebiliriz.Ahmet Haşim, hayatının ana çizgileriyle

anlatılan şairlerimizden bir diğeri. Tural’ın, Misâki Millî sınırları içinde olduğu halde bu­

günkü sınırlarımız dışında, Bağdat’ta dünya­ya gelen şair için şu tespiti dikkat çekicidir :

Bilge 50 S a ğ » Mart 2007 179

Page 182: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS i S - C Rl TI C 1 S M"Şahsiyetler ve Eserler” ♦ H. Rıdvan Çongur

“Ahmet Haşim’ in hem mizacını ve hem sos­

yal hayatını, hem de edebî dünyasını hazırla­

yan kaynak sebepleri üç grupta toplayabili­

riz: Bağdat doğumlu oluş; Alûsîzâdelik ve

Dicle Nehri kenan Ahmet Haşim’ in hem

resmî ve hususî hayatını, hem de edebî şah­siyetini yoğuran birinci gruptaki unsurlardan­

dır. Annesi Kâhyazâdeler’den Sara Hanım’

dır. Sara Hanım Haşim için, “rûh-i ziya” -

aydınlığın rûhu - “rüh-ı mehâsin” - güzelli­ğin rûhu - olan aziz bir ölüdür. Annesi, Ah­

met Haşim’ in hem hayatını, hem de sanatı­

nı anlamamızı sağlayacak ikinci anahtardır.

Daha sonra şairin hayatı hakkında kısaca bilgiler verilerek Türk şiirindeki yeri üzerinde

durulur. "Hayal’’ kelimesi, Haşim’ in şiirinin de, ferdî psikolojisinin de üç anahtar kavra­

mından biridir Tural’a göre. “Gerçeklerin

dünyasından başka bir âleme sığınan adam...”

Hayatın çirkinliklerine ve güzelliklerine dövünmek veya sevinmek yerine, bunca te­

zat karşısında çaresizliğimize asil bir hüzünle cevap vermek, Haşim ‘in yaptığı işte budur.

Her halde şunu diyebiliriz ki, “Haşim’e kadar

melâl kelimesi bu kadar zengin çağrışımlara sahip değildi. “

Yazar, Haşim'le ilgili tartışmalara da do­kunmak gereğini duyar : “Bilgisini ve yayım­

ladığı şiirlerle uyandırdığı şöhretten dolayı

O ’nu çekemeyenler” olduğunu söyler. Ama

Haşim göre, “mübalâğasız olarak denilebilir

ki, herkesin anlayacağı şiir, sırf aşağı seviye­deki şairlerin işidir. Büyük şiirin kapıları, tunç kanatlı, müstahkem şehir kapıları gibi, sımsı­

kı kapalıdır. Her el o kanatlan itemez ve o

kapılar bazen insanlara asırlarca kapalı du-»»

rur.

Tural Hocaya göre : "Gerçek bir edebî şahsiyet olan Hâşim ‘in müphemiyeti Neşâtî

ve Nailî’ye, zevk inceliği Şeyh Gâlib’e benze­tilebilir. ”

6. Üç Şahsiyet: Elçin, Okay, İlhan

Şahsiyetler ve Eserler'in bu isimlere ayrılan

bölümleri, Tural’ m hayatına giren üç şahsi­yet üzerinedir. Hacettepe Üniversitesi ne gi­

rişinde ve bilim dünyasına ayak bastığı yıllar­

da hocası olan Prof. Şükrü Elçin Hoca’nın

hayatına uzunca temas ettikten sonra, kendi­sinin de O ’nun yetişmesinde payı olan insan­

lardan biri olduğunu söyleyerek şunları yazar

: “Hocalığın belirginleştiği şahsiyetinin Şükrü

Elçin için. Merhum Gemuhluoğlu’ nun “ev- lâd-ı fâtihandan bir müberek insan”, Baymir-

za Hayit Bey’in “Evliya Hoca”, İhsan Doğra­

macı Hoca’nm “Gani gönüllü Hoca” dediği­

ne bizzat şâhidim. Şükrü Hoca, ilmi ve ede­

bî şahsiyetini kabul ettirmiş bahtiyarlardan­

dır.”Prof. Orhan Okay, Atatürk Üniversite­

sindeki öğrencilik yıllarında hocası olmuştur.

Bu yazıya, Okay’la ilgili bir hatırlatmayla baş­

ladık, hatırlarsanız. On yedi sayfalık bu bölü­

mü, mutlaka okumalan gerektiğini söyleye­

rek eserin okuyucularına bırakmayı uygun

gördük. Sadık Tural ‘ m çok sevdiği ve say­

gıyla bağlandığı Hoca ile ilgili bir cümlesini tekrarlayarak sözümüzü bağlayalım : “Orhan

Hoca, Orhan Bey, Orhan Ağabey... Bizim

neslin, her üç hitabı da vicahen ve gıyaben

kullanılması sırasında bir gönül köprüsüyle

bağı olduğu insan...”Yazarın, Atatürk Yüksek Kurumu’ na baş­

kan olmaları dolayısıyla halef - selef olma durumları söz konusudur. Suat Ilhan Paşa

ile. başkan olmadan önce Bilim Kurulu ve

Yürütme kurulları üyesi ve 1993’ten sonraki

yıllar içinde de Atatürk Kültür Merkezi Baş­

kanı olarak beraber çalışmışlardır .Yazar, O ’nunla ilgili bölümü de oldukça geniş ve

kapsamlı bir şekilde kaleme almış. îlk Kurum

Başkanı’nın bu görevi sırasında kaleme aldı­ğı çalışmalan, yayınları üzerinde duran yazar,

“Türkiye’nin Zorlaşan Konumu" adlı eseri­

ne bu bölümde geniş olarak yer verir.

7. Bazı Araştırmalar

TRT’den Mehmet Mete'nin “Televizyonun Türk Toplumuna Etkileri”, Ziya Gökalp’in “Şiirler ve Halk Masaları” üzerine Fevziye

Abdullah Tansel’in çalışması, Prof, inci En- ginün’ün kaleme aldığı “Halide Edip in Kül­tür Değişmelerimizdeki Yeri”, Hüseyin Bay-

180 Bilge 50 Mart 2007

Page 183: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L Y S I S - C R1TI C IS M"Şahsiyetler ve Eserler” ♦ H. Rıdvan Çongur

kara ve Zerbaycan İstiklâl Mücadeleleri Tari­

hi”, Genceli Nizamî ve “Azerbaycan Türklü­ğü, Gaspıralı İsmail ve “Osmanlı Türkiye-

si’ne Tesirleri”, Nesbî Hazri ismi etrafında

Azerbaycan, Nursultan Nazarbayeu ve

“Bir Bilge Devlet Adamın Yeni kitabı”, Cen­

giz Aytmatov’ un Dünyasını Sunuş, Abiş Kekilbayuli’ ne Alkış ve Kurum Başkanı ola­

rak yaptığı konuşmalara ait bölümler üzerin­de durmamız, bu yazımızın hacmini aşmamı­

za sebep olacağı için başlıklar halinde veril­

miştir.

Daha sonra Ahmet Kabaklı, Nihad Sa­

mi Banarlı, Fethi Gemuhluoğlu, Erol Gün­gör’ e ayrılmış bölümler yer alıyor. Kısaca da

olsa, mümkün olabildiği ölçüde ve bu yazının elverdiği sınırı aşmadan, yazarın düşünce ve

görüşleri ile adı geçen bu kişilere ait hâtırala­

rına da yer vereceğiz.

8. Kabaklı ile ilgili hâtırası

Tural Hoca’nın işaret ettiği bir husus, var.; Osmanlı Devleti yıkıldıktan, yaşanan savaşla­

rın acısı üstüne Türkiye Cumhuriyeti kurul­duktan sonra, bu acıları en çok çekenler

1925-1945 arasında doğan nesildir 1925 ‘de doğan Ahmet Kabaklı da bu acıları çeken

bir taşra çocuğu. Kabaklı’ ın mezun olduktan sonra ilk öğretmenliği Aydın’dadır. Burada,

yıllar sonra Tural Hoca’nın, kendine hayat

arkadaşı seçip kızlarıyla ev kuracağı iki insan

Ahmet Nihat Bey ve Selma Hanım ile öğret­menlik görevinde Ahmet Kabaklı ile beraber

olurlar.Türk Edebiyatı dergisinin sahipliği ve

Türk Edebiyatı Vakfı’ nın da kurucu başkan­lığını üstlenir yıllar sonra Ahmet Kabaklı. Tu­

ral Hoca üstâdın dâveti üzerine Sultanahmet

Edebiyat Vakfı’nda“ Şiir Ne değildir? “ konu­lu bir konuşma yapar. Yazar unutamadığı ve Kabaklı’ yı da duygulandıran bu konuşmaya ayırdığı bölüme, şiirin ne olmadığını ifade

edişine değinir, der ki “Şiirin, uyanıkken gö­

rülen bir rüya, vahiy ile cinnet arasında ko­şuşturan insanın, tanınabilen âlemden veya ötelerden gelen uyarımlar karşısında, bilinci­

nin bir an’a takılı kaldığı zaman kopardığı

âhenkli vâveylâ, bilinen dil üstüne çıkabilmiş

iletişime ait özel bir dünya” olduğunu ifade ettiğim sırada gözlerinin yaşını silmiş, muh­

temelen kayıtlarda bulunan “Maşallah Sadık

Bey ! Maşallah!” diye ön sıralardakilerin du­

yacağı cümleler söylemişti.

Sadık Tural, Ahmet Kabaklı’ya ayrılan

bölümün başlığı bu adı, ölümden sonraki ay Türk Edebiyatı dergisinde yayınlanan yazı­

sından alır.

9. Banarlı, Cemuhluoğlu ve Erol Cüngör

1907’ de dünyaya gelen Nihad Sami Ba-

narlı, Cumhuriyet döneminde doğan ve ye­tişen pek çok şairin ve yazarın yolunu açan

ve aydınlatan bir kalem eri. Yazarın da belirt­

tiği gibi “1940 yılından sonra doğanlann he­

men hepsi Banarlı’yı “Metinlerle Türk ve Ba­

tı Edebiyatı” ve benzeri diğer ders kitapları

ve bu alanda yazdığı kitaplarıyla tanırlar. Tu­

ral, onun eserlerinden söz ederken bir nok­

taya dikkati çekiyor, diyor ki : “Bu kitaplar, ideoloji bulaşmamış, öğretmeni de, öğrenci­

yi de yetiştiren ders kitaplarıdır. Köprülü ile

başlayan ilmi edebiyat tarihçiliği ve araştır­malarının mektep kitapları seviyesini aşan

örneklerinden biri hiç şüphesiz “Destanlar

Devrinden Günümüze Kadar Resimli Türk

Edebiyatı Tarihi” (1948) dir.”Yayınladığı eserler kadar önemli çalışma­

larından birinin de Yahya Kemal Beyatlı ile il­

gili olduğunu da unutmamak gerekir. Tural,

bunu da belirtmeden geçemiyor.

Yine ölümü üzerine yazı yazdığı, tam bir gönül adamı ve er kişi olan şahsiyet ise pek

çok gencin “Fethi Ağabeyi” olan Fethi Ge­muhluoğlu' dur. Tural, başlığın altına bir iki

mısra eklemiş, onu çağrıştıran. Biri şöyle :

“Ne kendi kimseye benzer, ne kimse ken­disine. ”

Doğrudur, İbnülemin Mahmut Kemal İnal için söylenilen bu beyit onun için de söylenil­

miş olabilirdi. Fethi Ağabeyi yakından tanı­ma şansına sahip olanlar bunun ne kadar doğru olduğunu iyi bilirler. Yazar da “ Ge- muhluoğluoğlu’na yaraşırdı, diyor; engin bir

Türk İslâm kültürü yanında yi derecede Al-

Bilge 50 Mart 2007 181

Page 184: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S M"Şahsiyetler ve Eserler”

manca bilirdi. Tarih ve edebiyat ile tasavvuf

meselelerindeki nüfuzu hemen ortaya çıkar­

dı. Milliyetçi maneviyatçı - hangi partiden

olursa olsun - dostu idi.

Fethi Ağabey gibi, genç sayılacak yaşta

aramızdan ayrılan, onun yolunda, ama bilim

âleminde adını duyuran Hoca ve bir şahsiyet

âbidesi de Erol Güngör için ölümü üstüne

yazdığı yazısına Sadık Tural, şöyle başlar :

“Şöhret bir seraptır... Herkes onun peşin­

de koşar; er kişi hariç... Erol Güngör bir

serap idi; şöhret O ’nun peşinden koştu...

âlem şâhit ....”

Devam eder: “ Erol Güngör, kendisi se­

rap idi ve 45 yıllık ömründe, O, şöhretin pe­

şinden koşmadı ... Bu duruma, cami avlu­

sunda “Nasıl bilirdiniz “ sualine “ Alâ, iyi, in-

san- kâmil” diye cevap verenler de şâhit ol­

duklarına göre mesele yoktur.

Kırk beş yıla kırk eser sığdıran “âlim, fâ­

zıl, çalışkan” bir bilim adamı ve “Selçuk Üni-

cersitesi’ nin hakikî bânisi... Yaşlan kırkı bu­

lan milyonlarca insanın “Erol Ağabeysi”. Bi-

♦ H. Rıdvan Çongur

zim gök kubbemizin yıldızı.” “Kırşehir’in al­

tın çocuğu.” Şahsiyetler, devirlerin kutup yıl­

dızlandın Erol Bey, tam bir şahsiyet...”Şahsiyetler ve Eserler; buraya kadar ak­

tardığımız hepsi birer erkişi olan isimler geçit

resmine Recep Bilginer, Attila İlhan ile de­

vam ediyor. Prof. Süleyman Hayri Bolay’ ın bir eseri (Felsefî Doktrinler Tarihi) ve Hulki

Cevizoğlu’nun “Sözümün Özü” kitabı ve Ce­

viz Kabuğu sunucusunun programına atıflar­la son buluyor. Eserin sonunda bir de “Kişi

Adlan Dizini” eklenmiş.2006 Yılının bir Temmuz günü, TDK’da

birlikte olduğumuz toplantı başlarken onun

sevinç dolu bir ifade ile altmış yaşına bastığı­

nı söyleyişini hatırladık. Şahsiyetler ve Eser­

ler ile birlikte otuzu aşan kitaba, yüzlerce

makale, araştırma yazısına imza atan Sadık

Tural’ı, daha derinliğiyle tanımak isteyen okuyuculara, öğrencilerine ve sevenlerine

Dr. İdris Karakuş'un hazırlamak kadirbilirliği­ni gösterdiği “Prof. Dr. Sadık Tural Armağa­

nı” nı okumalarını tavsiye ederiz.

http://www.akmb.gov.trhttp://e-magaza.akmb.gov.tr

Page 185: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

O sm anlı Resim San atı

Serpil Bağcı-Filiz Çağman-Günsel Renda-Zeren Tanındı,

Osmanlı Resim Sanatı,

Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınlan, Sanat Eserleri Dizisi :457, Ankara 2006,324 s.

Şebnem ERCEBECİ

Sanat Tarihçisi, Atatürk Kültür Merkezi Uzmanı

Türk Resim sanatının önemli bir dalı

olan minyatür, nakkaş adı ve­

rilen ustaların elin­

de şekillenerek,

Osmanlı impara­torluğunun kurulu­

şundan başlayarak yöneticilerin destek­

leri ile gelişmiş ve de

önemli bir boyut kaza­

narak zirveye ulaşmış­tır. Bu dönemin yetiştir­

diği Matrakçı Nasuh, Si­nan Bey, Nigari, Nakkaş

Osman, Nakkaş Haşan,

Levni ve Abdullah Buhari gibi ustalar Türk Minyatür

Sanatının en güzel örnekle­rini sergilemişlerdir.

Tanıtımını yapacağımız bu

yayın, yıllardır beklenen ve de

Osmanlı minyatür sanatını ge­rek içerisinde bulunduğu toplum yapısı gerekse sanat çevresi açı­

sında vurgulayarak ortaya koyan

ortak bir çalışmanın ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’ de ve de uluslar arası boyutta bu alandaki çalışmaları ile tartışmasız damgalarını vurmuş olan, Ser­

pil Bağcı, Filiz Çağman,Günsel Renda ve Ze- ren Tanındı gibi otoritelerin ortaklaşa hazır­ladıkları bu çalışmanın Türk Sanat Tarihine katkısının öneminin büyük olduğunu ifade et­meden geçemeyeceğiz.Yıllardır genellikle sa­

nat tarihi ile ilgili genel yayınlar­

da bir bölüm olarak ele alınan minyatür sanatı özellikle de Os- manlı minyatürleri ilk kez kol-

lektif bir çalışma sonucunda

yeniden ele alınmış ve de

farklı bir tarz da okuyucuya ' sunulmuştur.

Kültür ve Turizm Ba­

kanı Atilla Koç’un Sunuş bölümünde de belirttiği

gibi, “ihtiyaç duyduğu­muz şey kültürel değer­

lerimizin ortaya çıkarıl­masına katkı sağlaya­cak çalışmaların ya­

pılmasıdır. Emek, za­

man ve ekip çalış­ması gerektiren eserler eksiklikleri

hissedilmesine

rağmen genellik­

le hep göz ardı edilmişler­dir. Bireysel çabaların ötesine geçe­

meyen çalışmaları kolektif çalışmalarla aş­mak gerekmektedir. Hedefimiz, okuyan dü­

şünen ve üreten bireylerin oluşturduğu ; ken­di değerleriyle tanışık ve banşık bir topluma kavuşmak ve kültürel birikimimizi ülkemiz dı­şındaki geniş kitlelerle tanıştırarak evrensel

kültür içerisindeki mutena yerimizi almaktır. ” Giriş bölümünde Türkçe’de nakış, tasvir

resim sözcükleriyle anılan kitap resimleri

(minyatürler) el yazma kitaplarda metinde

Bilge 50 Mart 2007 183

Page 186: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C Ri T IC I S MOsmanlı Resim Sanatı ♦ Şebnem Ercebeci

anlatılan öykü,olay ya da bilgiyi resim diline

aktarırlar. Yazılı metinlerin ya da sözlü anlatı-

lann görselleştirilmesi geleneği çok eskilere gider. Bu gelenek, İslam dünyasında da be­

nimsenerek sürdürülmüştür. Özellikle el yaz­

ması kitaplann içinde hayat bulan resimler,

yüzyıllar boyunca İslam görsel kültürünün en

yaygın ve bilinen ürünleri olmuştur. Kitap re­

simleri kitabın içinde anlatılan öykü, olay ya

da bilgiyi resim diline aktanr. Dolayısıyla re­

simlerin konulanmn anlaşılarak açıklanma­

sında başvurulan ilk kaynak metindir. Bu se­

beple; Osmanlı tasvir sanatının bir impara­

torluk sanatı olduğu ve içinde bulunduğu

coğrafyanın tüm sanat yönlerine açık olduğu

ve de özellikle 500 yıl boyunca sürdüğü ifa­

de edilmektedir.

2. bölümde Osmanlı Dilinin Oluşumu

başlığı altında Osmanlı Sanaünın ilk örnekle­

ri Kahramanlann, aşıkların ve padişahın re­

simleri : Fatih Sultan Mehmed dönemi resim

sanatı Fatih Sultan Mehmet döneminin sevi­

len eseri :Ahmedi’nin İskendernamesi.

Fatih Sultan Mehmed ve padişah portre- ciliği ele alınmaktadır.

Tasvir sanatında zenginliğin artması : şiir­

lere resimler başlığı altında;

Farklı temsil gelenekleri yan yana: II. Ba-

yezid dönemi Dönemin çok okunan kitabı :

Hüsrev ü Şirin Özgün bir takdim tasviri : Sü-

leymanname Yaşanan tarihin resmedilmesi-

nin ilk örneği. Şehname-i Melik-i Ümmi Os-

manlı nakkaşlannın bir diğer işi: bitmemiş ki­

taplara ekler Herat-Tebriz-İstanbul :Yavuz

Sultan Selim’den Kanuni Sultan Süleyman’a

Şiirin nakışından resmin nakışına :Atar,Ca­

mi, Nevai ve Arifi’nin yapıtlarının resimlen­mesi

Şair ve hükümdar.Yavuz Sultan Selim’in

şiirleri ve tarihi Acemden gelen bir sanatçı.

Pir Ahmed b. İskender incelenmiştir.

3. bölümde Osmanlı resminin klasik te­ması : sultanlann zaferleri başlığı altında; Ha­

ritacılık ve ressamlık : tarihin belgesi haritalar

Tarih kitaplarında özgün bir tasvir türü : Mat­

rakçı Nasuh’un resimleri Matrakçı’nın mira­sı: harita resimler geleneğinin devamı Portre

geleneğinin ikinci evresi : Nigari ve eserleri

Saray şehnameciliği ve sultanların resimli ta­

rihi Resimli kitapların şahı:Osmanlı sultanla­

rının şehnameleri

Firdevsi’nin destanı Şehnamenin Türkçe

çevirileri ve resimli ilk örnekleri Evrenin ya­

ratılışından Osmanlı sultanlarına : Arifi’nin

Şehname-i Ali Osman’ının resimleri

Enbiyaname

Osmanname

Süleymanname

Saray Şehnameciliğnde yeni bir dönem:

Şehnameci Lokman ve Nakkaş Osman Şeh­

nameci Seyyid Lokman ve ekibinin çalışma­

ları Zafername Şehname-i Selim Han Şehin-

şahname I

Lokman ve Osman işbirliğinin portre sa­

natı açısından önemi ve Şemailnameler To-

mar-ı Hümayundan Zübdetü’t-tevarih’e

Lokman ve Osman’ın diğer çalışmaları : Hü-

nernameler ve Sürname Farsça şehnamele­

rin son örneği :Şehinşahname II Hz. Mu-

hammed’in hayatı :Siyer-i Nebi

Savaşlann yankıları : resimli gazanameler

Nusretname Seceatname Gencine-i Feth-i

Gence Gecikmiş bir gazaname:Tarih-i Feth-i

Yemen Şehmameci Talikizade ve Nakkaş Haşan

Osmanlı resim sanatında yeni eğilimler

Hayaller, korkular, aşklar, maceralar. Os-

manlı nakkaşlarının masalsı resimleri Gaip­ten haber veren suretler: fal ve kıyamet re­

simleri Uzak ülkelerin şasılası sakinleri: aca­

yip ve garaip mahluklar

Kadim hikayelere yeni suretler :macerala- nn, masalların resimleri Resimli tarihlerin

17. yüzyıldaki örnekleri :Şair Nadiri ve res­

sam Nakşi 17. yüzyıl başından resimli bir bi­

yografi, bir divan ve şehnameler Divan-ı Na­

diri Şehname-i Nadiri Gazaname türünün

resimli son örneği : Paşaname

Seçkinlerin değişen merakları :murakkalar ve tek yaprak resimler Osmanlı sanatında

murakka sanatının ilk örnekleri 17. yüzyıl

sonunda resim sanatında yenilikçi bir sanat­çı :Musawir Hüseyin İstanbuli

Osmanlı yönetimindeki eyaletlerde resim

184 Bilge 50 » ftgS Mart 2007

Page 187: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C R1TI C I S MOsmanlı Resim Sanatı ♦ Şebnem Ercebeci

sanatı Kahire, Şam ve Halep Bağdat

Osmanlı resminin değişen beğenisi Res­

samların yeni denemeleri Nakkaş Levni ve

çevresi Yeni konular, yeni sanatçılar Resimli

kitap ve albümlerin son örnekleri Padişah

portreciliğinin çeşitlenmesi

Duvarlardan tuvallere Sizlere sunmaya

çalıştığımız bölüm başlıklarına da dikkat ede­cek olursak; kronolojik olarak bir Osmanlı

resim sanatındaki gelişim tablosunu ortaya

çıkartabiliriz. Alışılagelmiş tekdüze başlıkların

yanı sıra konuların en etkili ve de seçkin ör­

neklerini vurgulayarak ele alması kitabın en

önemli özelliği olduğu görüşündeyiz. Döne­min toplum ve de devlet yapısını göz ardı et­

meden bu durumun tasvir sanatına yansıma­larını gözler önüne sererek okuyucunun bağ­

lantı kurarak senteze ulaşmasına yardımcı ol­

maktadır. Sultanların zaferleri, savaşların

yankılan ressamlann yeni denemeleri vb.

başlıklar altında konular resimlerle birlikte

okuyucuya sunulmuş. Bu sayede hem yayına hem de konuya bir hareketlilik katılmıştır.

Ayrıca sonunda verilen Kaynaklar oldukça

aynntılıdır. Verilen dipnotlardaki ve de kay­

naklardaki en ince ayrıntı araştırmacılara ışık

tutacak niteliktedir. Yine aynı titizlikle hazır­

lanan dizin oldukça kolaylık sağlamakta ve de araştırıcının doğru yönlenmesini sağla­

maktadır.Kültür Bakanlığının katkıları ve de bu ko­

nuda tartışılmaz sanat tarihinin özellikle de minyatür sanatının dört otoritesinin birara-

ya gelerek hazırladıkları, disiplinlerarası işbir­

liğinin en güzel örneğinin sergilendiği bu eser, gerek ifadelerinin düzgünlüğü ve de an-

laşılırlığı gerek başlıkların düzenindeki uyum ve konuya hakimiyet gerekse resimlerin ori­

jinalliği ile baskı kalitesinin mükemmelliği so­

nucunda hak ettiği yeri almıştır. Böylesi ya­yınlara özellikle Türk sanat Tarihinin tanıtımı

açısından büyük ihtiyaç vardır. Önemli bir

başvuru kaynağı ve prestij kitabı olarak ki­

taplıklardaki yerini alan bu eseri hazırlayan­ları kutluyor, diğer araştırmacılara da bu ya­

yının örnek olmasını diliyor, emeği geçen herkese şükranlarımızı iletiyoruz.

Bilge 50 ffihSİş Mart 2007 185

Page 188: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

D oğal K ayn ak ların B ü tü n sel Y önetim i

Prof. Dr. Süleyman Özhan, Havza Amenajmanı

Î.Ü. Orman Fakültesi Havza Amenajmanı Anabilim Dalı, l.Ü. Rektörlük Yayını No: 4510,

Orman Fakültesi Yayın No: 4381, ISBN 975-404-739-1.

Yrd. Doç. Dr. Ayten EROL

SDÜ Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü, Havza Amenajmanı Anabilim Dalı / İsparta

Doğal kaynakları koruma mesleğimiz,

işimiz ne olursa olsun, insanlığa ve

onun devamına olan bir bilinç ve so­

rumluluktur. Dolayısıyla herkesi ilgilendiren

ilgilendirmesi gereken bir alandır. Tanıtaca­

ğımız kitap, doğal kaynaklann nasıl kullanıl­

ması ve yönetilmesi gerektiği konusunda

son derece önem taşımakta, çevre, orman,

ekolojik denge, erozyon, su vb konularında

çalışanlara, eğitim verenlere ve alanlara, ko­

nuya ilgi duyanlara ışık tutmaktadır.

Havza, sınırları sırtlarla çevrili, topografik

olarak su aynm çizgileriyle şekillenen bir ara­

zi birimidir. Havza amenajmanı ise, temelde

erozyon ve taşkınlann önlemesi, istenilen

miktarda ve kalitede su üretilmesi amacı ile,

bir havzada sürdürülebilir kullanımın sağlan­

masına olanak tanıyacak planlama ve yöne­

timin esaslannı oluşturmakür.

Î.Ü. Orman Fakültesi Havza Amenajmanı

Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr.

Süleyman Özhan tarafından hazırlanmış

olan kitap, Türkiye ormancılığının geliştiril­

mesinde görev alacak orman mühendisleri­

nin, su toplama havzalannın planlanması ve

yönetilmesinde izlenen esaslar hakkında bilgi

sahibi olmaları amacıyla hazırlanmış bir ders

kitabıdır. Büyük emek verilerek hazırlanan ki­tap, Türkiye’de konusunda hazırlanmış ilk ki­

tap olması ve su ve toprak kaynaklannın ko­

runmasında rehber niteliğinde bilgiler içer­mesi bakımından çok değerlidir.

Kitap 7 bölümden oluşmaktadır. I. ve II. Bölümler’de, havza ve havza amenajmanının

tanımı, havza amanajmanı kavramının tarih­

sel gelişimi ve ormancılık bilimleri ve öğreti­

mi içindeki yeri, doğal kaynaklarla ilgili so­

runlar ve havza amenajmanının amaçlan in­

celenmiştir. III. Bölüm’de havza karakteristik­

leri temel başlığı altında, havzanın fiziksel

özellikleri ve toprak fiziksel özelliklerinin hav­

zanın su verimi üzerindeki etkisinin ana hat-

lan çizilmiştir. Diğer bir ifade ile toprak-bitki

örtüsü ve su kaynakları arasındaki ilişkinin

önemini ortaya koyan özellikler bu bölümde

incelenmiştir. IV. Bölüm’de havza süreçleri

ele alınmış, süreç içerisinde etkili olan faktör­

lerin analizi ve etkilerinin nasıl belirleneceği

üzerinde durulmuştur. Kitapta yer verilen en

geniş konu havza süreçleri konusudur. Bu

bölümde havzaya düşen su ve bu suyun mik-

tan üzerinde geniş bir analiz yapılmıştır. Su­

yun meydana gelişi ve geçirdiği aşamalar so­

nucunda, havzada oluşan girdi ve çıktıların

muhasebesi yapılmış, suyun havza konusu

içerisindeki önemine ayrıntılı biçimde yer ve­

rilmiştir. V. Bölüm, havza amenajmanının

planlama esasları ve havza yönetiminin ele

alındığı konularda nelerin yapılması gerekti­

ğini açıklayan başlıklardan oluşmaktadır. Bu

bölümde havza yönetiminin doğal kaynaklar

bakımından önemi de ortaya konmuştur. Havza yönetiminde, su veriminin ve kalitesi­

nin neden önemli olduğu, bu iki önemli du­

rum nedeni ile erozyon ve sedimentasyonla

mücadelenin ne kadar önemli olduğu da an­

laşılmaktadır. Son olarak, VI. Bölüm’de araş­tırmacılar için önemli bir rehber niteliği taşı­

186 Bilge 50 Mart 2007

Page 189: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE VI E W - A N A L YS I S - C R IT 1 C I S MDoğal Kaynakların Bütünsel Yönetimi ♦ Ayten Erol

yan “havza amenajmanında araştırma konu­

ları ve araştırma yöntemleri”ne yer verilmiş,

VII. Bölümde ise ülkemizde havza amenaj-

manı kapsamında yapılan, araştırma ve uy­

gulama çalışmalarına örnekler verilmiştir.Kitaptaki tüm konular her bir başlık altın­

da genel hatlan ile özetlenerek verilmiştir.

Böylece, kitabı eğitim aracı olarak kullanan

kişinin kendi bilgi ve birikimlerini genel baş­

lıklar altında genişleterek sunma olanağı ya­

ratılmıştır. Bu özellik kitaba farklı bir nitelik

kazandırmaktadır. Zira, havza konusu çok

geniştir ve bir eğitim-öğretim dönemi içeri­

sinde tüm bilgilerin verilebilme olanağı bu­

lunmamaktadır. Önemli olan öncelikle havza

mantığını çözmeye yönelik bilgileri vermek,

ardından mesleki uygulamalarda yer verile­

cek planlama ve yönetim ilkelerini işlemek­

tir.

Bu kitapta yer verilen konular öncelikle

havza mantığını çözmeye yönelik olup genel

olarak doğal kaynak yönetiminin önemini vurgulamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, ki­

tapta yer verilen tüm bilgiler su üretimi ve toprak koruması esaslarını kapsamaktadır.

Doğal kaynak yönetiminin bilinmesi ise, su

ve toprak kaynaklarının sürdürülebilirliği ba­

kımından önemlidir.

Havza amenajmanı konusunda yapılacak

çalışmalar karmaşık ve uzun dönemli araştır­

malarla sonuçlanabilmektedir. Bu durum

havza amenajmanı konusunda yapılacak ça­

lışmaların büyük ölçüde üniversitelerin kendi

araştırma olanakları ile de ilişkilidir. Üniversi­

telerde uygulama olanakları bulunduğu tak­

tirde havza amenajmanı konusu eğitim-öğre-

tim sistemi içerisinde daha yararlı boyuta

ulaşacaktır. Bu nedenle, havza amenajmanı

konusunda yapılacak araştırmalar pilot saha­larda öğrenci uygulamalarını da kapsayan eğitim-öğretim içerikleri ile ele alınmalıdır.

Nitekim, ormancılık sektörünün gelişmesi de

büyük ölçüde eğitim-öğretim düzeyinde veri­

len bilgilere bağlıdır. Su ve toprak kaynakla­rının sürdürülebilirliğini belirleyen bazı temel konulara uygulama içinde de yer verilebile­

ceği görülmektedir.

Kitabın içerdiği konular güncel olarak da önemli olan konulardır. Örneğin sel ve çığ

gibi çevre sorunlan, su üretimi ve erozyonun

önlenmesi ve tahmin edilmesi ile ilgili pek

çok sorun bu kitap kapsamında ele alınmış­tır. Yukarıda belirtildiği gibi, kitapta yer veri­

len en geniş konu havza süreçleri konusudur. Zira, havza süreçleri bilinmeden bir havzada­

ki girdiler ve çıktılar yeterince değerlendirile- meyecektir. Nitekim toprak, bitki örtüsü ve

su arasındaki ilişkiler dengede tutulduğu sü­

rece bir havzaya düşen yağışın o havza üze­

rinde, dolayısıyla su verimi ve kalitesi üzerin­de olumlu etkileri görülebilecektir. Böylece

su ve toprak kaynaklan başta olmak üzere, o

havzadaki bitki örtüsü ve en önemlisi de in­san kaynakları korunmuş ve sürekliliği sağ­

lanmış olacaktır. Bu nedenle havza hidroloji­sinin çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir.

Yazar hidrolojik döngünün su üretim

fonksiyonunu, havza süreçlerinin başlangıcı

kabul etmiş ve alt bölümler altında incelediği bu bölümün önemini şu ifade ile vurgulamış­

tır.“Yer yüzeyine ulaşan yağış, yer yüzeyi

koşullarına bağlı olarak farklı miktarlarda farklı yönlere gider. Örneğin yer yüzeyinde ölü örtü denilen bitki artıkları varsa bir bö­lümü burada depolanır ve daha sonra bu­harlaşmaya uğrar, bir bölümü alttaki top­rak katmanına sızar ve bir bölümü de yağı­şın şiddet ve miktarına bağlı olarak yüzey­sel akışa geçerek yüzeydeki çukurlarda de­polanır, derelere ve nehirlere ve oradan da göl ve denizlere ulaşır. Bu sular da buhar­laşma yoluyla atmosfere geri döner. Su döngüsünün öğeleri bir havzada belirlene- bildiği taktirde su üretimi, su koruması, toprak koruması gibi hidrolojik ve arazi kullanım sorunlarının çözüm önerileri elde edilebilir.”Bu ifade de göstermektedir ki toprak-bit-

ki-su arasındaki ilişkinin planlanması ve yö­netilmesi gerekmektedir. Bu ilişkiler dengede

olduğu sürece doğal kaynakların sürdürülebi­

lirliğine olanak yaratılacaktır.Bir orman fakültesini bir havzaya benze­

tirsek, burada yer alan tüm kaynaklann kul­lanımını o kurumun koşullarına göre plan-

Bilge 50 Mart 2007 187

Page 190: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI C i S MDoğal Kaynakların Bütünsel Yönetimi ♦ Ayten Erol

lanmak gerektiği söylenebilir. Bu kaynaklar­

dan birisi de bu kitaptır. Bu kitabın su kay­

naklarının korunmasına katkısını kitaptan

yararlanan öğrenciler oluşturmaktadır. Bu

noktada, orman fakültesi öğrencileri ile do­

ğal kaynak bütünlüğünü, bu kitaptan yeterin­

ce yararlanılması ise toplanan suyun miktar

ve kalitesi olarak kabul edilebilir. Bu yönü ile

düşünüldüğünde bu kitabın orman fakültele­

rinin eğitim-öğretim sistemi içerisinde çok

özel bir yerinin olduğu da söylenebilir. Çün­

kü ormancılık bilimlerinden özellikle bazıları

havza amenajmanı konusunu tamamlayan

ve bu dersin daha iyi anlaşılmasına yardımcı

olan konulardır. Bu konulann başlıcalan;

ekoloji, ağaç fizyolojisi, ormancılık ekonomi­

si, silvikültür ve rekreasyon planlaması konu­

landır. Bu nedenle havza amenajmanı dersi­

nin iyi anlaşılması bu konulann da iyi anlaşıl­

ması ile ilgilidir. Bu durum havza amenajma-

nı kitabının orman fakültelerinde özel bir

öneme sahip olmasının başlıca nedenidir.

Kitabın yazarı çok değerli hocam sayın

Prof. Dr. Süleyman Ozhan’a bu çalışmasın­

dan dolayı şükranlarımı sunar, değerli bilgile­

rinden faydalanma fırsatına bir başka vesile

ile yeniden olanak bulmak umuduyla say­

gılarımı sunarım.

YY YY Y Y V VYrY'rrnrrYY'rrfY

TÜRK DÜNYASI ORTAK EDhBİYATI

TÜRK DÜNYASI

EDEBİYAT

TARİHİ

CİL^9

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

BAŞKANLIĞI YAYINLARI

188 Bilge 50 h|Ö|§ Mart 2007

Page 191: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Hazar Çalışmaları

P.B.Golden, Hazar Çalışmaları,

Çeviren E.Ç.Mızrak, Selenge Yayınlan, Nu: 31,

İstanbul 2006, 384 sayfa.

Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ

AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü

Türk tarihi ve kültürü konusunda olduk­

ça önemli bir bilgiye sahip, P.B.Gol­den’ın “Hazar Çalışmaları” adlı kitabı

Türkiye Türkçesine aktarılarak, bu konudaki boşluk, bir parça da olsa doldurulmuştur.

Eserin İngilizce baskısı Budapest 1980 sene­sinde, Bibliotheca Orientalis Hungarica seri­

si içerisinde, Akademia Kiado tarafından ba­

sılmış idi. Biz daha önce “Kök Türk, Uygur

Türkleri Tarihi ve Kültürü” ile “Türk Kültürü­

nün Ana Hatları” isimli eserlerimizde bu ne­

şirden ilgili yerler için faydalandık1.

Kitabı Türk ilim camiasına ve kamuoyuna kazandıran Selenge Yayınlannı bu vesile ile

tebrik ediyorum. Özellikle son yıllarda, adı geçen yayınevi yetkilileri yurt dışında Türk

tarihi ve kültürüyle alâkalı yapılmış inceleme­leri ve basılmış kaynaklan Türkçeye aktara­

rak çok mühim bir görevi yerine getirmişler­

dir. İşte “Hazar Çalışmaları” da bunlardan bi­

risidir.

Türk tarihinin ve kültürünün araştırılması hususunda Doğu ve Orta Avrupa alanı ma­

alesef zayıftır. Herne kadar Türkiye dışında

bu sahadaki tedkikler, başta Macar Türkolog- lar tarafından yapılıyorsa da, Türkler bu ko­nuda oldukça yavaştır. Genç nesil tarihçileri­

mizin belki de işin zorluğundan dolayı, sade­ce yakın dönem Türk tarihiyle ilgilenmeleri

ki, bunda da Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi gelmektedir, bu alanın boş kalmasına sebep olmaktadır. Esasında Türk tarihçiliği son za­

manlarda bir hız kazanmıştır. Yeni kurulan üniversiteler ve buralara bağlı olarak açılan

Fen-Edebiyat ve Eğitim fakültelerinin Tarih

bölümlerinde epeyce araştırmacı istihdam

ediliyor. Bu arkadaşlarımız yüksek lisans ve

doktora düzeyinde Türk tarihiyle, kültürü ko­

nusunda yeni yeni çalışmalara imza atıyorlar.

Eskiye oranla şartlar da düzelmekte, ilim

adamları çeşitli yollarla, kaynakların dillerinin

konuşulduğu ülkelere daha rahat giderek,

öğrenmekte ve yerinde araştırma yapabil-

mekteler. İşin başka bir tarafı, tarihçiler artık

tercümanlık yapmaktan da kurtulmaktalar.

Biraz evvelce de bahsettiğimiz üzere söz ko­

nusu kitapevi misalindeki gibi, bazı yayıncılar

Türk tarihi ve kültürüne ait araştırma eserle­

riyle, kaynaklan çevirterek, tarihçilere büyük

kolaylıklar sağlıyorlar.

Hazar Çalışmalan’nın dışında Türk tarihi­

ne ait başka kitaplan ve makaleleri de bulu­

nan P.B.Golden’ın bu eseri dört ana bölüm­

den meydana geliyor.

I. Bölümde, Avrupa’da Hazar Öncesi

Türk Akınları, Hunlar, Ogur Türkleri, Sabir-

ler (Sabar), Avarlar, Kök Türkler, Bulgarlar,

Bulgar Kültürü ve Kurumlan, Bulgar Lisanı

Üzerine Bir Not yer almaktadır.II. Bölümde ise, Hazarlar, Hazarların

Menşei Hususundaki Teoriler, Hazar Kağan­

lığı Tarihi, Sarkel ve Proto Mogollar işlen­

miştir.

Kitabın III. Bölümünde, Hazar Kağanlığı: Halklar ve Kurumlar, İtil Bulgar Yurdu, Bur-

tas, Kuzey Kafkasya, Kuzey Kafkasya Hunla-

rı, Alanlar, Hazar Kağanlığı, Hazar Yurdu ve

Bilge 50 SsBg® Mart 2007 189

Page 192: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI CI S MHazar Çalışmaları ♦ Saadettin Cömeç

Ticaret alt başlıkları bulunmaktadır.

IV. Bölümde de, Hazar Sözcükleri Listesi

adı altında bir çalışmanın yapıldığını görüyo­

ruz. Burada Arap, Grek, Ermeni, Gürcü, İb­

rani, Fars kaynaklarında Hazarlarla ilgili ge­

çen birtakım özel adların üzerinde durulmuş­

tur. Hazar tarihiyle alâkalı olarak anılan bazı

kelimelerin telaffuzları, menşeileri vs. gibi

konulara eğilinmiştir.

Yazar bazı terimlerin izahında doğru tes­

pitler yapmasına rağmen, çoğunda işin için­

den çıkamamış ve zorlamalar ile pek çok

Türkçe kelimeyi yabancı kaynaklara dayan­

dırma yoluna gitmiştir ki, bu da bir eksiklik­

tir. Dolayısıyla sayın Golden belgeler içerisin­

de boğuşup dururken, Türk kültürünün ve ta­

rihinin özelliklerinden uzak kaldığını bir kez

daha gösteriyor.

Eserin sonlarında çeviren tarafından, Is­

panya’daki Emevi sarayında vezirlik yapan

Hasday ibn Şaprut’un, Hazar kağanı Yusuf’a

yolladığı mektubun tercümesiyle, Yusuf’un

cevap yazısına yer verilmiştir. Evvelce de

farklı yerlerde yayınlanan söz konusu mek­

tupların buraya konulması, bizce gayet isa­

betli olmuştur. Çünkü haklarında ciltlerce ya­

zılar kaleme alınan mektupların mahiyetleri­

nin ne olduğunu, en azından okuyucular öğ­renecektir.

P.B.Golden, eserine kaynaklardan ve

araştırma çalışmalarından oluşan bir Bibli­

yografyayı da eklemeyi unutmamıştır.

Adı geçenin kitabının I. Bölümünde, Av­

rupa’da Hazar Öncesi Türk Akınlan bahsin­

de, Türk devlet yapısı hususunda oldukça

doğru bir tespitte bulunuluyor. Burada şöyle

denmekte: Öyle gözüküyor ki, sürekliliğin

sağlanması adına gerekli bütün niteliklere sa­

hip olmalarına rağmen, Altaylı halkların gö­

çebe devletlerinin tarihten silinişi de kuruluş-

lan kadar hızlıydı. Bu tespit, aslında ne tama­men doğru, ne de yanlıştır. Devletler gerçek­

ten ansızın tarihten siliniyorlardı, ama urug-

lar ve boylar içinde örgütlenen bodunlar var­

lıklarını muhafaza ediyorlardı. Uruglar ve

boylar yeniden gruplanıyor, eski hanedan mensuplan bulunarak yönetime getiriliyor

veya bu mirası devralan yeni hanedan sülale­

leri ortaya çıkanlıyor, birliğe yeni boylar da­

hil ediliyor ve yeni politik güç, genellikle ye­

ni bir isimle bir anda doğuyordu. Halk kitlesi

baki kalır, devlet yapısı çözülür ve tekrar dü­

zenlenir; aslında değişen isimden ve bazan

da hanedanlardan başka bir şey değildir2. Bu

cümle bize N.Atsız’ın Türk tarihine bakış an­

layışının bir göstergesi gibi gelmektedir^.

Araştırmacı bu bölümde Sabar, Bulgar,

Avar gibi Türk boylanndan söz açmakla be­

raber, Ogur Meselesi üzerinde duruyor ki, bu

konu da henüz Türk tarihi açısından yeterin­

ce aydınlatılmamıştır. Bir sürü ilim adamı ta­

rafından Türk yurdunun batısında yer alan,

özellikle Batı ve Latin-Bizans kaynaklarında

Ogur olarak geçen Türk kabileleri sanki do-

ğudakilerden farklı birer topluluk gibi algıla­

nıyor ki, bize göre bu yanlıştır. Tarihteki bü­

tün Türklerin herhangi bir teşkilata girme­

dikleri zaman “Tölös” diye adlandırdıkları­

nı, daha önceden pek çok yazımızda dile ge­

tirdik4. işte bu Tölösler, kendi aralarında bir

birlik veya siyasi teşebbüslerde bulununca ye­

ni isimler alıyorlardı. Yani Karluk, Kırgız,

Oğuz, Basmıl vs. olurlar. Buna binaen bir hu­

susa daha değinmek lazımdır ki; Türk etnik

gelişimi iki kol halinde temayüz etmiştir.

Bunlar, Oğuz ve Kıpçak’tır. Dilciler ve tarih­

çiler birtakım meselelerin izahında bu duru­

mu genellikle göz önünde bulundururlar.

Ama bazan bunun dikkatten kaçtığı da olu­

yor. Ogurlar, Tölös topluluklarının batı kolla­

rıdır ve bir nizama girince Bulgar, Sabar gibi

isim almışlardır. Sayın Golden, Ogur boyları­

nın İdil sahasına VII-VIII. asırlarda geldiğini

de yazmıştır ki5, bizce bu da hatalıdır. Bu

bölgedeki Türk varlığının M.önceki çağlar­

dan itibaren olduğunu biliyoruz. Çin kaynak- lanyla meşhur Oğuz Kağan Destanı’nda, Türk-Hun kuvvetlerinin Doğu Avrupa sefer­

leri herkesin malûmudur. Ve bu coğrafya er­

ken çağlardan itibaren Türk yerleşimine açıl­

mıştır. Bunun bir sonucu olarak; Hunların

batı kolları İskit ve diğer Ogur-Tölös kabilele­

ri buralarda yurt tutmuşlardır. Ama bununla

190 Bilge 50 Mart 2007

Page 193: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H'L İ L - E L E ŞTİ Rİ / RE V I E W - A N A L YS IS - C RITI C I S MHazar Çalışmaları + Saadettin Gömeç

beraber zihinleri karıştıran Ogur problemi

yeniden incelenmeye muhtaçtır. P.B.Gol­

den, burada özellikle Bulgar meselesine ol­

dukça teferruatlı bir yer ayırdığı da gözlemle­

niyor.

Bulgar kelimesinin menşei ve Bulgarların

asıllanyla alâkalı açıklamalanna IV. Bölümde

de yer veren araştırmacı, Bars II konusunda

yanlış bir sonuca varmıştır. O; kelimenin te­

laffuz yoluyla Türkçeleştirilmiş ve asıl anlamı

kaybolmuş olan Paleo-Kafkas kökenli bir

sözcükle meşgul olduğumuz ise daha yüksek

bir ihtimaldir, diyor6. Ama hem Bars, hem

de II kelimesi binlerce yıldır Türkler tarafın­

dan bilinen ve kullanılan birer mefhumdur.

Bars; arslan, kaplan vs. cinsi bir yırtıcı hay­

van olup, aynı zaman da 12 Hayvanlı Türk

Takviminin bir yılıdır ki, eski Kafkas menşe-

ili bir sözcük olması mümkün değildir. 8. as­

rın Orkun Abidelerinde Bars Il’i bir kavim ve

coğrafya adı olarak görürken, ünlü Kırgız be­

yi Bars’ın isminde de rastlamaktayız7. Her­

halde vatan, ülke, yurt, millet vs. anlamına

gelen “il” kelimesinin de Türkçe olmadığını

kimse iddia etmez.Bununla birlikte sayın Golden o kadar ile­

ri gidiyor ki, Sarkel kelimesini açıklarken;

sar-, sarig-, sarı-nın izahını Türkçe yapmak­

ta, fakat sondaki eki Farsçada bile aramakta­

dır®. Halbuki buradaki ek de çok açıktır, -el,

-il, kelimesinden başka bir şey değildir. Yani

Sarıg-el = Sarkel.II. Bölümde, yine Hazarlar araştırılmakta­

dır. Ama yazarın Hazarların menşei, nere­

den geldikleri gibi konularda kafası halâ karı­

şıktır9. Gerçi bunda da haksız sayılmaz. Çün­

kü Hun ve Kök Türkler çağında Hazar çev­

resinde ve Kafkasya’da görülen Hazarlar

(Kasar), sonradan bir il yapısına sahip olup,

büyük bir devlet de kurdukları gibi, 8. asırda

Uygurların bir alt ailesi olarak da karşımıza

çıkarlar1̂ . Bunun yanısıra Türk ve Çin kay­

naklarının dışında, batıdaki Türk kabilelerin­

den söz açan belgeler İskit, Hun, Sabar, Ha­

zar, Bulgar etnonimlerini çoğu zaman aynı

halkı, yani Türkleri ifade etmek için kullanır­

lar. Bu da araştırmacıların zihinlerini bulandı­

rıyor. Bugün halâ Iskitler konusundaki müna­

kaşalar sürmektedir. Ama Hazar (Kök Türk

ve Çin vesikalarında Kasar diye geçer ki, bu

yüzden Hazar ile Kasar’ın aynı olup-olmadı-

ğı Batılı ilim adamları tarafından tartışılıyor),

Bulgar, Sabar gibi toplulukların Türklüğü

kuşku götürmez. Bize göre İskit federasyo­

nunun hakim ve idareci tabakası da Türk’tür,

işin aslına bakacak olursak Iskitler, Hunların

batıdaki sınır bekçileridir. Tıpkı Hazarların,

Kök Türk Kağanlığının hudutlarını koruyan

bir boy olmaları gibi.

Kitabın IV. Bölümünde Kasar-Hazar et-

nonimi üzerinde bir kez daha duruluyor. Fa­

kat Hazar kelimesinin menşei ve manaları­

nın yetersiz olduğu görüşünde, ancak kendi­

si de hiçbi elle tutulur izah sunmuyor11.

Hun ve Kök Türk birliği dağıldıktan son­

ra batıdaki Türk kabileleri önce Sabar, sonra

Hazar ve Bulgar siyasi yapısı içerisinde yer

almışlar, bir müddet geçince de onlar Kök

Türklerin mirasçısı olan Hazar teşekkülüne

girmişlerdir ki, Golden da buna işaret edi­

yor1 2.

Yine Türk tarihinin problemli konuların­

dan birisi de Akatzirlerdir. Gerçekten tarihte

Akatzir diye bir kavim var mıydı, ya da bu

başka bir Türkçe adın yanlış yazılmasından

kaynaklanan bir etnonim midir? Dolayısıyla

yazar bu meseleye de değinmeye çalışmıştır

ki1̂ , bizim de bu hususta ki fikrimiz; bir Hun

kabilesi olarak görülen Akatzirlerin, Hazarla­

rın bir bölümünü oluşturan Ak Kasarlar (Ak

Hazar) olduğu yolundadır.

Hazar tarihi ile ilgili birinci elden kaynak

durumunda bulunan İslam eserlerini incele­

yen araştırmacı, bunlara dayanarak; 8. asır­da Karadeniz’in kuzeyi, Kafkasya ve Hazar

çevrelerine Türkiye dendiğini de vurgula­

maktadır14. Dolayısıyla bu belgeler tarihteki

Türk yurdunun sınırlarının nerelerde olduğu­

nu da ispatlamaktadır15. Bu yüzden Hazar­

lar yaşamış oldukları çağlarda, bulundukları

coğrafya itibarıyla dünya dengelerinde son

derece etkiliydiler. Yani bölge ülkeleri Hazar

Bilge 50 Mart 2007 191

Page 194: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C IS MHazar Çalışmaları ♦ Saadettin Gömeç

faktörünü hesaba katmadan birşey yapamı­

yordu. Bunun bilincinde olan Hazarlar da,

bu vaziyetten azami ölçü de faydalandılar.

Iran-Bizans savaşlannda onlar Bizans tarafı­

nı tutmuştu. Hatta bu ittifakı kuvvetlendir­

mek maksadıyla Hazar kağanının kızı İstan­

bul’a gelin gitti. Böyle bir yakınlaşmayı

Araplar da istediğinden, Halifenin Ermeni

bölgesi valisi Yezid, bir Hazar prensesiyle ev­

lenmiş, ancak bu kızın kısa bir süre sonra öl­

mesi, Hazarların 760’larda Kafkasya’nın gü­

neyine saldırmalarına sebep olmuştu^. Bu­

nun gibi Hazarlann, Arap ordulannın Kaf­

kasya’nın kuzeyine, dolayısıyla Doğu Avru­

pa’ya geçmelerine engel olmalannın yanısı-

ra, Rusların da (Slavlar) güneye inerek, Kaf­

kasya ve İran’ı işgal etmelerinin önünü aldık­

ları görülür ki, bu da oldukça ilginçtir.

Kitapta eski Macarlara oldukça geniş bir

yer aynlmış ve ileri sürülen fikirlere göre, on-

lann Ugor menşeilerinden daha çok, Türk-

Ogur kökenleri üzerinde durulmuştur17. Bu

yüzden uzun yıllar Türklük camiası içinde bu­

lunan Macarlara şu veya bu şekilde hem ırki,

hem de kültürel manada Türk tesirinin oldu­

ğu inkar edilmiyor. Yine eserde bir başka tar­

tışmalı halk olan Alanlar bahsi de mevcut­

tur1̂ .

Çalışmada yer yer Hazar gelenek ve gö­

renekleriyle, yöneticilerinden de söz açılıyor.

Buna bağlı olarak, Hazar kağanının tacı, tah­

tı ve altın kemeri anılmıştır1̂ . Bunlar eski

Türk anlayışında hakimiyet sembolleridir. Bu

yüzden her hükümdarın altından tahtı, tacı,

kadehi, kılıcı ve bir de kemeri vardır ki, bu­

nun somutlaştınlmış şeklini 2001 senesinde,

Saadettin Gömeç tarafından yürütülen Mo­

ğolistan’daki Türk Anıtları Projesi sırasında,

Bilge Kağan’ın anıt mezarlığında gördük20.

Araştırmacının, özellikle Batılı ve Türki­ye’de bu yabancılardan etkilenen birtakım

ilim adamlarının düştüğü yanlışlıkla “Türkler­

de ikili krallık” diye bir anlayışı açıklamaya

çalıştığına şahit oluyoruz21. Eski Türk devle­

tinde günümüze kadar, merkezden uzak böl­gelerin hanedana mensup kişiler tarafından

bağımsız yönetildiğine dair bir görüş hasıl ol­

muşsa da, bu doğru değildir. Bilakis Türkler­

de merkezi bir idari sistem söz konusudur.

Yapılan işler daima merkezdeki kağanın ha­

beri dahilinde gerçekleşirdi. Ancak, zaman

zaman mesafenin çok uzak olması nedeniy­

le, bazan ani kararlar alınması, yani yerel yö­neticilerin insiyatif kullanması söz konusu

oluyordu ki; bu birbirinden bağımsız iki idare

olduğunu göstermez. Zaten başta saygı du­

yulan ve korkulan büyük bir otorite olmasay­

dı ne bu Türk hanedanlan bu kadar muhte­

şem, ne de uzun ömürlü olurlardı.

Eser özellikle Yahudi Hazarlar üzerine kurgulandığından, kitabın bazı yerlerinde za­

man zaman bu inancın korunduğu ortaya çı­

kıyor. Buna binaen sayın Golden Hazar Ka­

ğanlığının yıkılışıyla alâkalı olarak şunları

söylüyor: Kağanlığın 10. yüzyılın ikinci yan­

sındaki beklenmeyen çöküşü kaçınılmazdı.

Hazar ülkesinin yıkılışı Musevileşmiş olmala­

rından dolayı değil, merkezi olmayan güçler­

den müteşekkil konar-göçer devlet yapısının

zayıflıklan ve İtil boylannda gelişen ekono­mik yapının doğasından kaynaklanmaktaydı.

Ekonomi, Dunlop’un açıkça belirttiği gibi, çok az doğal kaynağa dayalı “oldukça ya­

pay” nitelikteydi. Orduyu destekleyen ticari

gelirlere dayanan, bir bakıma kağanlara ge­

lirlere zorla el koyma kabiliyetini sağlayan

ekonomi, sürekli artan bir gerilime yol açtı.

Gelir kaynaklanndan birinin zayıflaması, bir

diğerinin çöküşüne sebebiyet verebilirdi. Hiçbiri diğeri olmadan ayakta duramazdı.

Dinin etkisini bunlara atfetmek, göçebe dev­

letlerin doğasını tamamen yanlış anlamak

manasına gelir22. Elbette ki bir devletin çö­

küşünde değişik nedenleri sayabiliriz. Bunla­

rın arasında ekonomiyle, savaş sanayi ve

stratejisinde yavaşlama da vardır. Ama bize göre, kağanlığın dağılmasının başlıca sebebi, Kök Tengri Dininden farklı inançlara meyle-

dilmesidir. Yahudilik gibi diğer yerleşik hayat

dinleri onların yaradılışlarına ve milli hayat

tarzlanna uymadığından, yozlaşıp gittiler2 .̂

Kaynaklarda geçen bazı unvanların açık­lanmasında da Golden hatalıdır ki, bunlar­

192 Bilge 50 IgÇftS Mart 2007

Page 195: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS IS - C RITI C 1 S MHazar Çalışmaları ♦ Saadettin Cömeç

dan birisi, İl-teber’dir. Vesikalardaki Alp İl-te-

ber’in, teber kısmının anlamı o çağa ait ve

geç dönem sözlüklerine başvurularak veril­

meye çalışılmışsa da24, bu herhalde eski Türkçedeki “tebirmek” (tevirmek-ebirmek)

fiiliyle, yani çekip, çevirmek, idare etmek,

yoluna koymakla ilgilidir25. Gürcü kronikle­

rinden alınan “Bluç’an”2^ şahıs adı da, bizim

fikrimizce Buluç’tur. Çorpan Tarkan unva­nındaki Çorpan’ın da Çolpan’ın bozulmuş

şekli veya bundan geldiğini sanmıyoruz2?,

isimde hiçbir bozulma yoktur. Doğrudan

doğruya Çorpan Tarkan’dır. Çor da, tarkan

da eski Türk devlet teşkilatında, zaten askeri

ve idari birer unvandırlar. Yine 730 senesin­de, Hazar kağanının annesi Bars Bike tara­

fından vazifelendirilen komutanın unvanı da

Tarmaç28 değil, muhtemelen Tamgaçı olsa

gerek.

Bize göre sadece Golden değil, pek çok

araştırmacının hataya düştüğü bir konu da;

Türklerin efsanevi atası ve Kök Türk hüküm­

dar ailesinin adı olan Aşina’nın (A-shih-na)

söylenişidir. Bilindiği gibi Çin kaynaklanna baktığımızda Türklerin bir kurttan türedikleri­

ni ve Kök Türk hanedan ailesinin de Börü soyadını kullandıklarını görürüz. Türklerin

“börü” ve “çona” dedikleri kurt, Çin vesika­

larına Aşina (A-shih-na) biçiminde intikal et­

miştir. Bundan dolayı bu yanlış adlandırma

günümüze kadar gelmiştir. Buna bağlı olarak yazar, Hudud’ül-alem’deki Hazar hükümdan-

nın “Ansa” soyundan gelen bir kişidir29 kay­

dından yola çıkarak, diğer bazı alimlerin de

iddialarına yer vererek, sokmadığı menşe bı­rakmamıştır. Halbuki kelimenin aslı bugün

halâ Türklerin ve Moğolların börü manasına

kullandıkları bir başka terim olan çonadan

başka bir şey değildir30.Netice itibarıyla, P.B.Golden’in bu çalış­

masın da Türk tarihi ve kültürü açısından

dikkat edilmesi gereken birtakım hususlar söz konusu ise de; özellikle Hazar dönemi

Türk tarihi bakımından son derece önemli

bir çalışmadır. Dolayısıyla bu araştırmanın

Türkiye Türkçesine aktarılmasını takdirle

karşılıyoruz.

Notlar1 Bakınız, S.Gömeç, Kök Türk Tarihi, 2. baskı,

Ankara 1999; S.Gömeç, Uygur Türkleri Ta­

rihi ve Kültürü, 2. baskı, Ankara 2000; S.Gö­

meç, Türk Kültürünün Ana Hatları, Ankara

2006.

2 Golden, a.g.e., s.38.3 Bu konu için bakınız, Atsız, Türk Tarihinde

Meseleler, 2. baskı, İstanbul 1977, s.7-14.

4 Gömeç, Kök Türk Tarihi, s.7-8.

5 Golden, a.g.e., s.103.

6 Golden, a.g.e., s.171.

7 Gömeç, Kök Türk Tarihi, s.53; Gömeç, Uy­

gur Türkleri..., s.19-20.

8 Golden, a.g.e., s.274-280.

9 Golden, a.g.e., s.62.

10 Gömeç, a.g.e., s. 14.

11 Golden, a.g.e., s. 144-155.

12 Golden, a.g.e., s.65.

13 Golden, a.g.e., s.66-67.

14 Golden, a.g.e., s.71.

15 Tarihi Türk yurdu için bakınız, l.Kafesoğlu,

Türk Milli Kültürü, 2. baskı, İstanbul 1983,

s.47-48.

16 Golden, a.g.e., s.79.

17 Golden, a.g.e., s.81-104.

18 Golden, a.g.e., s.111-115.

19 Golden, a.g.e., s. 117.20 S.Gömeç, “Moğolistan’daki Türk Anıtları ve

Eserleri Projesine Dair”, Orkun, Sayı 40, İs­

tanbul 2001; S.Gömeç, “Moğolistan'daki Türk Anıtları Projesi 2001 Yılı Çalışmalan Hakkın­

da”, Yüce Erek, 3/24, Ankara 2001.

21 Golden, a.g.e., s. 119.

22 Golden, a.g.e., s. 130.

23 S.Gömeç, Uygur Türkleri..., s.43-45.

24 Golden, a.g.e., s. 171-174.

25 A.Caferoğlu, Uygur Sözlüğü, İstanbul 1934,

s. 182; A. Von Gabain, Eski Türkçenin Gra­meri, Çev. M.Akalın, Ankara 1988, s.299.

26 Golden, a.g.e., s.198.

27 Golden, a.g.e., s.202.

28 Golden, a.g.e., s.244-246.

29 Golden, a.g.e., s.251.

30 Gömeç, Türk Kültürünün..., S.336.

Bilge 50 » 18$$ Mart 2007 193

Page 196: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Yadigâr-ı Selanik (Kartpostallarda Evvel Zaman)

Yadigâr-ı Selanik

(Kartpostallarda Evvel Zaman Ed. Seyfettin Ünlü)

Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara 2006,110 sayfa.

Nilgün İNCE

Atatürk Araştırma Merkezi Uzmanı

Atatürk'ün Doğumu nun 125. yıldönü­

mü hatırasına yayınlanan bu albümde

97 kartpostal bulunmaktadır.Ayrıca Selanik şehrine ait

bir harita ve Türk dev­

rinde Sela­

nik şehri

krokisi bulun­maktadır.

Selanik

1430 yılından

1912 yılına ka­dar Osmanlı im­

paratorluğunun önemli şehirlerin­

den biri olmuştur.

Bu albümdeki kart­postallar da şehrin

çeşitli manzaralarını

ve tarihî, sosyal olayla­rını günümüze taşıyan

kartpostallardır. Bir di­

ğer ifadeyle, tarihî mirasımızın izlerini bula­cağız bu kartpostallardan... Albümün editö­rünün de belirttiği gibi bu albüm, beş asır Türk kalan Selanik şehrinin mirasını hatırla­

ma yönünde bir anlam kapısı aralayacaktır.Selanik şehrinin bizim için çok önemli bir

başka özelliği de vardır. Bu özellik de Türki­

ye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal

Atatürk’ün doğduğu,

çocukluğunun ve

gençlik yıllarının

geçtiği bir şehir ol­masıdır.

Selanik, im­parator luğun

Avrupa bölü­mündeki en

büyük şehri,

hem nüfus yoğunluğu açısından,

hem de

k ü l tü re l

yoğunluk

ve canlılık

açısından başlıca

merkeziydi. Albümde “Ata­türk’ün Doğduğu Yıllarda Selanik” başlığı­

nı taşıyan yazısında Semavi Eyice, şehrin o

dönemde kültürel, sosyal hayatı ve siyasi ko­numu hakkında bilgiler verirken aynı zaman­

da Selânik’in tarihi hakkında da kapsamlı bil­

gi bulunmaktadır. Çeşitli insanların,dillerin, düşüncelerin, akımların bir arada olduğu Se­lanik’te , birçok kültür tesisleri de bulundu­ğunu belirten Semavi Eyice; ayrıca Sela­nik’te eski usul okulun olmadığını ve medre­

se sayısının da çok az olduğunu belirtmiştir.

Selanik’te önemli sayıda caminin yanısıra ay­

194 Bilge 50 Mart 2007

Page 197: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S M

Yadigâr-ı Selanik (Kartpostallarda Evvel Zaman) ♦ Nilgün İnce

nı zamanda çeşitli topluluk ve mezheplere ait

pek çok kilise de vardı.

Halkının kozmopolit bir yapısı olmasına

rağmen şehrin özellikle 20. yüzyılın ikinci

yarısında, denizden bakıldığında hemen he­

men her tarafından yükselen ve bölgeye öz­

gü bir özellik olan ince minareleri ile tam bir

Türk şehri manzarası gösterdiğini yine Eyi-

ce’den öğreniyoruz.

Şehirde Bizans devrinden kalan Rumlar-

dan başka, Bulgarlar ve çeşitli Balkan ülkele­

rine mensup insanlar, çok sayıda yabancı

asıllı “Levantenler”in ve Türklerin yaşadığına

dair bilgiyi yine Semavi Eyice’den öğreniyo­

ruz.

Modern binaların bulunduğu Selanik’te

büyük kışlalar da bulunuyordu. Selânik’i

özellikle özgürlüklerin ortaya çıktığı bir şehir

olarak tanımlayan Semavi Eyice bu konuyla

ilgili şunları belirtmiştir: “Selanik, bilhassa II.

Abdülhamit devrinde Saray’ın baskısına uzak

kaldığından liberal fikirlerin doğup kök saldı­

ğı bir yerdi. Avrupa kültürü ile kolay bağlan­

tı kurulabildiğinden o yılların yazarlan bura­

da, Tanzimat’tan beri sızmakta olan batı te­

sirlerini daha kolay öğrenebiliyorlardı.Buna

paralel olarak da siyasi düşüncelerin yine Se­

lanik’te doğup geliştiği görülür. İttihat ve Te­

rakki Komitesi burada meydana gelmiş, hat­

ta bu parti taraftarları bu şehre Kâbe-i Hürri­

yet, Mehd-i Hürriyet gibi adlar yakıştırmışlar-

dır. II.Abdülhamit tahttan uzaklaştırıldığında

da sürgün yeri olarak bu şehir seçilmiştir.”

Osmanlı lmparatorluğu’nun büyük ve

zengin bir ticaret merkezi olan şehir Balkan

devletlerinin yarışına ve çekişmesine de sah­ne olacaktır.

Selânik’in bizim için çok önemli özelliği

de Atatürk’ün bu şehirde doğması ve evinin

olmasını belirtmiştik. Atatürk’ün doğduğu evi

12 Şubat 1937 tarihinde Selanik Belediye­

si aldığı bir kararla sahibinden satın alarak

Atatürk’e armağan etmiştir. Atatürk bu ka­

rardan duyduğu memnuniyeti Belediye Baş-

kanına şu telgrafla bildirmiştir:

B.AAarcuriu

Selanik Belediye Reisi ve Belediye

Meclisi Başkanı

“Doğduğum ev hakkında Selanik Belediye

Meclisi’nin cemilekâr teşebbüsünü bildirmek

için bana gönderdiğiniz telgraftan fevkalâde

mütehassis oldum. Selânik Belediyesi’nin lü-

tufkâr düşüncesi beni derin bir tarzda müte­

hassis etti. Size hararetle teşekkür eder ve

dostane kararı sizinle birlikte ilham lütfunda

bulunanların hepsi nezdinde samimi sempa­

time tercüman olmanızı rica ederim.”1 Selânik hakkında bu kısa bilgiden sonra

albümü oluşturan kartpostalların içeriğini de

şöyle özetleyebiliriz :

Albümde, şehrin gerek mimari yapısı, ge­

rek panoraması, gerekse de tarihî ve sosyal

yapısını içeren çeşitli kartpostallar bulun­

maktadır. Şehrin değişik yönlerinin manza­

ralarına ilişkin kartpostallardan bazıları şun­

lardır: “Denizden Şehrin Batı Ucuna Bakış”,

“Rıhtımdan Şehrin Doğusu” bir diğer kart­

postal da “Surlann Kuzeyinden Şehre Bakış”

isimli kartpostaldır. Şehri çevreleyen surların

kademe kademe kalkmasıyla Selânik yeni

yerleşim alanlanna kavuşmuştur, bu kartpos­

tal da bunu görüntülemektedir.

“Denizden Şehre Bakış”, “Şehre Panora­

mik Bir Bakış”, “Beyaz Kule’den Şehrin Do­

ğusuna Bakış”, “Şehir Merkezi’nin Umumi

Manzarası” kartpostalları şehir hakkında biz-

lere genel olarak bilgi vermektedir.

Dönemin en büyük sağlık birimi olan

1903 yılında yapımı biten Hamidiye Hasta­

ne’sinin de kartpostalı bulunmaktadır.

Farklı milletten insanların yaşadığı şehir­

de örneğin “Türk mahallesini”, “Yahudi ma­

hallesini” görüntüleyen kartpostallar da al­

bümde yer almıştır.

Caddeleri görüntüleyen kartpostallar için­

de “Yalı Caddesi”, Yalılar Caddesi” “Hamidi­

ye Caddesi” Sabri Paşa Caddesi” ni görüntü­

leyen kartpostallar da bulunmaktadır.

Albümde camilere ait kartpostallar da bulunmaktadır. Bunların bazılarının şöyledir:

“Ayasofya Cami”, 7. yüzyılda yapılan Aya-

Bilge 50 Mart 2007 195

Page 198: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE VI E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S M

Yadigâr-ı Selanik (Kartpostallarda Evvel Zaman) ♦ Nilgün İnce

sofya Kilisesi şehir Osmanlı idaresine geçtik­

ten sonra 16.yüzyılda Sadrazam İbrahim Pa­

şa tarafından camiye çevrilmiştir. 1890 yılı

yangını sonrası kısmen harap olan cami 1910 yılında tamir görmüştür.

Caminin yangın sonrasındaki görüntüsü­

ne ait kartpostal da bulunmaktadır.

Aynca “Alaca İmaret Cami”, Soğuk Su

Cami”, “Saatli Cami”, “Kasımiye Cami ve

Çevresi” , “Hamza Bey Cami” de camilere ait kartpostallardan bazılarıdır.

Eğitim ve öğretim kurumlan açısından

Osmanlı İmparatorluğunun en önde gelen

şehirlerinden olan Selanik’te aynca azınlık

okulları da bulunmaktadır. “Selanik İdadi

Mektebi”nin kartpostalı da albümde bulun­maktadır.

Atatürk’ün doğduğu eve ait kartpostal da albümde bulunmaktadır.

Albümde bulunan bir başka kartpostal da

Sur İçi Frenk Mahallesi’nde 1863 yılında açı­lan “Osmanlı Bankası”nı görüntüleyen kart­

postaldır.

“Selanik’te Sünnet Merasimi”ni görüntü­

leyen bir kartpostal da albümde yer almıştır.1880 yılında Mimar Poselli’nin yaptığı

Villa Alatini ya da Alatini Köşkü 11. Abdülha-

mit’in 1909 yılında sürgüne yollandığında yaşadığı bir köşktür. Albümde bu köşkün

kartpostalı da bulunmaktadır.

“Hürriyet Meydanı’nda Konak Önünde

II. Meşrutiyet’in İlanı (1908)”nı ve “SultanV. Mehmet Reşad’m Selanik Ziyaretinde ku­

rulan Karşılama Takı”nı görüntüleyen bir

kartpostal da albümde bulunmaktadır.

1917 büyük yangınından sonra şehrin yı­

kıntıya dönüştüğünü görüntüleyen bir kart­

postal da bulunmaktadır.

1896 yılında Selanik demiryolu hattı De- deağaç güzergahı üzerinden İstanbul’a kadar

uzanmıştı. Askeri açıdan da çok önem taşı­

yan bu hatta ait kartpostala da albümde yer verilmiştir.

Albümde ayrıca “Selanik Mevlevihanesi”,

“Türk Mezarlığı”, Yerel Kıyafetler içinde Se­

lânikli Türk Genci” “Yerel Kıyafetler içinde Selânikli Kadın” kartpostalları da yer almış­

tır.

Notlar1 Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri,

Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara,

1991,s.659.

196 Bilge 50 SIBsjş Mart 2007mm

Page 199: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Altay Masalları

İbrahim Dilek, Altay Masalları,

Alp Yayınevi Ankara 2007

İhsan KALENDEROĞLU

GÜ TÖMER Eti Mah. Ali. Suavi. Sk. No: 15 6500 Maltepe /Ankara

Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağıl­

masından sonra özellikle Türkiye’de

araştırma yapan Türkologların birço­

ğu, yönünü birliğe bağlı Türk halklarına dön­müştür. Yaklaşık bin yıl önce Türkistan ve

çevresinde oluşan Türk kültürünü bütün yön­

leriyle Anadolu’ya, oradan da dünyanın bir­

çok bölgesine taşıyan atalarımızın geldikleri

coğrafyalarda yaşayan kardeş Türk halkları

bizim için çok büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple bağımsızlığını kazanan beş Türk

Cumhuriyeti ve hâlâ Rusya Federasyonu’na

bağlı olarak yaşayan akraba Türk toplulukla­

rının her türlü sosyal ve ekonomik yapılarını,

dillerini, edebiyatlannı araştırmanın ehemmi­

yetini küçümsememek gerekmektedir.

Yukandaki paragraftan hareketle biz bu

yazımızda Yard. Doç. Dr. İbrahim Dilek’in,

Rusya Federasyonu’na bağlı olarak, zor şart­

larda hayatlarını sürdürmeye çalışan Altay

Türklerinin masalları ile ilgili yazmış olduğu

“Altay Masallan” adlı kitabını tanıtmaya çalı­

şacağız.

Altay Türkleri, Toplam yüzölçümü 92.

902 krn_ olan, Asya’nın tam merkezinde Si­birya ormanları, Kazak bozkırları ve Moğolis­tan yarı çöllerinin kesişme noktasında yaşa­yan bir topluluktur. Altay Cumhuriyeti, coğ­rafya bakımından Asya kıtasının merkezi sa­

yılan Güney Sibirya’da bulunmakta olup Ka­

zakistan, Çin, Moğolistan ve Rusya Federas­yonu dâhilindeki Tuva ve Hakas cumhuriyet­leri ile Kemerova Bölgesi ve Altay Eyaleti ile

sınır komşuluğuna sahiptir. Ülkede Türklerin

ilk ata yurdu olan Altay dağları bulunmakta­

dır.Altay Türkleri; Altay kişi, Telengit, Teleüt,

Çalkandı, Kumandı ve Tuba boylarının bir

araya gelmesiyle oluşmuş bir Türk topluluğu­

dur. Bugün, yoğun olarak Rusya Federasyo­

nunun içindeki Dağlık Altay Cumhuriye­

ti’nde yaşamaktadırlar. Ayrıca dağınık olarak

Altayski Kray (Altay Bölgesi) içinde yer alan

Novosibirsk, Barnaul, Biysk şehirlerinde ve Kemerova Oblastında da ikamet etmektedir­

ler. 2002-2003 yıllarına ait istatistik verileri­

ne göre Altay Özerk Cumhuriyeti’nin nüfusu 205.000’dir. Bu sayının yaklaşık 60.000’ini

Altay Türkleri oluşturmaktadır.

1917 Ekim İhtilâlinden önce Altay dağla­rında yaşayan Altay Türkleri; Altay kişi, Te­

lengit, Teles, Teleüt, Kumandı, Çalkandı şek­

linde boy adlarına göre anılmışlardır. Rus li­

teratüründe “Altaylılar” olarak tanımlanan bu grubun, 17.-18. yüzyıl kayıtlarında “Ak

Kalmuklar, Sınır Kalmukları, Dağ Kalmukla-

rı” şeklinde adlandınldıklan da bilinmektedir.

Genel olarak güney ve kuzey şeklinde iki gru­

ba aynlan Altaylılann, fiziksel özellikleri dik­kate alındığında güneydekilerin “Kalmuk”, kuzeydekilerin ise “Tatar” olarak isimlendiril­diğinden de bahsedilmektedir (Dilek, F.,

2006: T.A.M).Yukarıda kısaca tanıtmaya çalıştığımız Al­

tay Türkleri, Ekim devriminden önce Çarlık Rusyası’nın, devrimden sonra ise Bolşevik rejimin hâkimiyeti altında yaşamışlardır. Do­layısıyla bu hâkimiyetin izleri onların hayatla-

Bilge 50 figfiSS Mart 2007 197

Page 200: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S M

Altay Masalları ♦ İhsan Kalenderoğlu

nnı bütün yönleriyle etkilemiştir. Çok dağınık

ve az bir nüfusa sahip olan Altay Türklerinin

burada bizim için en önemli yönleri sözlü ve yazılı halk edebiyatı ürünleridir. Bu sebeple

sözlü kültür ve gelenek ürünü olarak da ka­

bul edilen masallar, sözlü halk edebiyatı tür­

leri arasında çok önemli bir yere sahiptir.

“Altay Masalları" adlı bu çalışmanın ay­

rıntılarına geçmeden önce eserin yazarı İbra­

him Dilek’in öncelikle Söz Başında belirttiği

bazı aynntılara dikkat çekmek gerekmekte­

dir. Öncelikle gerek dili gerekse Rusya’nın

uzun zamandır hükmederek kapalı bir top­

lum hâline getirdiği Altay Türkleri ile ilgili

çok zor gibi görülen bu çalışmayı, eserin ya­

zan için kolaylaştıran faktörlerin başında zor

şartlar içinde 1995 ve 1998 yıllarında iki de­

fa Altayların yaşadığı bölgeleri ziyaret etme­

si gelmektedir. Bu ziyaretler sırasında yazar,

öncelikle Altay dilini öğrenmiş ve Altay folk­

loru ile ilgili gerekli bütün materyalleri temin

etmiştir. Aynca, daha önceki çalışmalarında

da Altay destanları ve Altaylann folkloru ile

ilgili birçok çalışma yapmıştır. Bu sebeple,

eserin adı okunduğunda zor gibi görülen bu

çalışma, yazarın Altaylarla ilgili daha önce

yapmış olduğu çalışmalardan ve bölgeye

yaptığı gezilerinden dolayı kolaylaşmıştır, di­

yebiliriz.

Ana hatlarıyla 7 bölüm ve 708 sayfadan

oluşan eser şu ana başlıklar altında işlenmiş­

tir. Söz Başı, Kısaltmalar, Giriş, Genel Ola­

rak Masal; I. Bölüm: “I. Altay Masalları, II.

Altay Masallanyla İlgili Araştırmalar ve Yazı­

lı Kaynaklann Değerlendirilmesi, III. Altay

Masallarının Diğer Türlerle Münasebeti.”, II.

Bölüm: “Altay Masallarının Türkiye’deki

Versiyonlan”, III. Bölüm: “Altay Masallarının

Tasnifi ve Tahlili”, IV. Bölüm: "Altay Masal­

larında Ortak Unsurlar (1. Temler, 2. Kahra­

manlar, 3. Çevre)” V. Bölüm: “Altay Masal- lannda Kullanılan Formeller (1. Başlangıç Formelleri, 2. Bağlayış (Geçiş) Formelleri, 3.

Aynı Olayın Tekrarında Kullanılan Formel­

ler, 4. Bitiş Formelleri, 5.Çeşitli Formel Un­

surları.) Bibliyografya, VI. Bölüm: Metinler.Eserin söz başında yazar, yaptığı çalışma­

nın içeriğini kısaca anlatmaya çalışmıştır. Ya­

zar bu bölümde özellikle Türk boylarının ma­

salları üzerine yapılan çalışmaların henüz

külliyat hâlinde yayımlanmadığından bahse­

derek bu durumun sebepleri üzerinde tahlil­

lerde bulunmuştur. Ayrıca yazar, farklı za­

manlarda bölgeye yapmış olduğu iki gezi es­

nasında karşılaştığı problemlerden de bah­

setmiştir. Çünkü o bölgede yaşayan insanlar

özellikle SSCB’nin dağılmasından sonra ya­

şayabilecekleri en yoksul ve zor günleri yaşa­maktaydılar. Bu şartlar içinde bölgeyi ziyaret

eden yazarın hakkını da teslim etmek gere­

kir. Bu bölümde ayrıca masalların derlenme

aşamasında karşılaşılan problemlerden de bahsedilmiştir.

Altay Türkçesinde çörçök kelimesinin

karşılığı olan masalların hacmi yarım ilâ yir­

mi sayfa arasında değişmektedir. (Dilek, I.,

2007: 25) incelediğimiz eserde 108 masal

yer almaktadır. Bu masallar “Hayvan Masal­

ları, Olağanüstü Masallar, Realist Masallar ve

Zincirleme” masallar olmak üzere dört gruba

aynlarak tasnif edilmiştir. Eserin inceleme

kısmı hazırlanırken büyük ölçüde Antropolo­

ji Metodu’na bağlı kalınmış, daha önce Tür­

kiye’de bu metodu uygulayan Saim Sakaoğ-

lu, Bilge Seyidoğlu, Esma Şimşek, Mehmet

Özçelik, Ruhi Kara, Yılmaz Onay, Seyit

Emiroğlu, Behiye Köksel ve Halil Atay Gö-

de’nin çalışmalarına uyguladıklan plânlardan

istifade edilmiştir.

Eserin “Giriş” bölümünde, “Masal Kavra­

mı”, “Altay Masallarıyla İlgili Araştırmalar ve

Yazılı Kaynakların Değerlendirilmesi” konu­

ları üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde

ise Altay masalları ve Altay masallannın Al­

tay destan ve efsaneleri arasındaki münase­

beti incelenmiştir.

İkinci bölümde ise, Altay masallarının

Türkiye’de yayımlanan versiyonlanna deği­nilmiştir. Bu bölüm bize göre eserdeki en önemli bölümlerin başında gelmektedir.

Çünkü yazar bu bölümde ortak versiyonları

tespit etmek amacıyla Türkiye’de masal ko­

nusunda yazılan kitaplan, tezleri (yüksek li­sans ve doktora) ve dergileri inceleyerek on-

198 Bilge 50 Mart 2007

Page 201: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C R1TI C I S MAltay Masalları ♦ İhsan Kalenderoğlu

ların bibliyografik künyelerini de vermiştir.

Ayrıca diğer önemli bir husus da Altay Türk­

lerine ait masallar içinden 31 masalın Ana­

dolu Türklerine ait masallar içinde de yer al­

masıdır. Bu durum Altay Türkleri ile olan ba­

ğımızın göstergesi olması bakımından çok önemlidir. Yazarın tespitlerine göre bu sayıyı

arttırmak mümkündür. Ancak gelinen nokta­

da 31 masal da az değildir.Üçüncü bölümde, “Altay Masallarının

Tasnif ve Tahlili” yer almıştır. Burada masal­

lar tasnif edildikten sonra masalın adı, AaTh (Anttı Aerne’s-Stıth Thompson, The Types of The Folktale) ve EB (VVolfram Eberhard-

Pertev Naili Boratav, Typen Türkischer

Volkmârchen) kataloglarındaki tip numarala­

rı, temi ve masalın epizotlarına göre özeti

verilerek tahlil edilmeye çalışılmıştır.

Eserin dördüncü bölümünde, “Altay Ma­sallarındaki Ortak Unsurlar” başlığı altında temler, kahramanlar, olağanüstü varlıklar,

hayvanlar, çevre, mekân, eşya, yiyecekler ve

içecekler gibi alt başlıklarla bu ortak unsurla­

rın masallardaki kullanım özellikleri incelen­miştir.

Beşinci bölümde ise, “Altay Masallarında Kullanılan Formeller ve Çeşitli Formel Un­surlar” geniş bir şekilde ele alınmıştır. Beşin­

ci bölümden sonra yazarın eseri hazırlarken

istifade ettiği kaynaklar ile daha önce bu alan

ile ilgili yapılmış çalışmaların bibliyografik

künyeleri verilmiştir.Metinler bölümünden oluşan altıncı bö­

lümde ise eserde yer alan 108 Altay masalı­nın önce transkripsiyonlu sonra da Türkiye

Türkçesine aktarılmış hâli verilmiştir. Bu bö­

lümde yazar mümkün olduğu kadar anlamı muhafaza etmeye çalışmıştır. Aktarmada

karşılaştığı bazı güçlükleri Altay Cumhuriye­

ti’ndeki bilim adamlarına sormak suretiyle

gidermeye çalışmıştır.

Gerek Türk halk edebiyatı gerekse Altay folkloru için büyük bir öneme sahip olan bu

çalışma için yazarın verdiği emek şüphesiz

takdire şayandır. Eserin tamamında büyük

bir titizliğin hâkim olduğu dikkatleri çekmek­

tedir. Ayrıca, eserin üslubu ve kullanılan dilin

akıcı olması, özellikle masalların Türkiye’de

derlenen masallarla ortak versiyonunun tes­

pitindeki titizlik ve üstün çaba da altı çizilme­

si gereken hususlardandır.Sonuç olarak diğer çalışmalarından dola­

yı Altay Türklerinin folkloruna karşı yakın il­

gisini bildiğimiz yazarın, bu topluluk ile ilgili

diğer çalışmalarını da folklor alanına katma­

sını bekliyoruz.

Notlar

1 Figen Güner Dilek; Altay Türkleri ve Altay

Türkçesi, Gazi Üniversitesi Türkiyat Araştır­

maları ve Uygulama Merkezi Web Sitesi, An­

kara 2006.

Bilge 50 Mart 2007 199

Page 202: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Yunan Mitolojisinde Aşk

Turhan Yörükân, Yunan Mitolojisinde Aşk

Ünlü Kahramanların Aşk Öyküleri Üzerine Bir İnceleme

Ebabil Yayınları, Ankara 2005 449 s.

Dr. Deniz KARA

Tapınakların ve diğer mimarî eserlerin

içini ve dışını heykellerle

ve basso-reli- evo’larla süsle­

yip zenginleşti­

ren, zeminlerini

mozaiklerle renk­lendiren, dünün

edebî,felsefî ve plâs­

tik sanatlarında yer

almış ve drama,ba­le,opera ve film olarak

bugünün gündemine taşınmış olan ünlü aşk

öykülerinin hangi mito­

lojik kahramanlann ha­yatlarından esinlenerek

oluşturulmuş olduğunumu

öğrenmek istiyorsunuz?

Aphrodite'yi.Eros'u.Tro-

ya’lı Paris’i, Narkissos’u,Di-

do’yu ve Pyramus ile This- be’yi Dr.TurhanYörükân’m bu

baş ucu kitabı ile evinize konuk edebilirsiniz.

Ancak ben, bir sınırlandırma

yaparak, bu kitabı, bugüne kadar

yapılmış olan tanıtımlarında ihmal edilmiş olan bir yönüne ağırlık vererek, öyküleri an­

latılmış olan kahramanlann yaşantılannın sa­

nata,bilime,özellikle psikolojiye ve psikiatriye nasıl bir katkıda bulunmuş olduğu konusuna ağırlık vererek tanıtmaya çalışacağım.

Benim için Narkissos, hep bir merak konusu olmuştur. Ölü­

münden sonra yattığı yerde

Narkissos’u bulmak için gelen­

ler, orada delikanlının yerine

san göbeği beyaz çiçek yap­rakları ile çevrili ve bugün

“nerkis” (nergiz) denen gü­zel bir çiçeğin açmış oldu­

ğunu görmüşlerdir. Nar-

kissos’un adıyla anılan bu

güzel bitki, çiçeklerini suya döndürerek , ken­

disine âşık Narkissos

gibi kendi güzelliğini suların aynasında

seyretmeyi pek se­ver. Bu çiçek, Salva­

dor Dali’nin bugün

Tate Galeri de bu­

lunan modern

yorumlamasında görüldüğü üzere,

Narkissos sudaki hayali­ne dikkatle bakmaktayken filizlen­

meye başlamıştır. Bu öykü yazarları o derece etkilemiştir ki, Oscar Wilde yazmış olduğu

“The Disciple” adlı mensur şiirinde öyküyü

tersine çevirip ona değişik bir yorumda bile bulunmuştur.

Bu öykünün etkisi sadece edebiyatçıları,

plâstik sanatlarla uğraşanları etkilemekle kal­mamıştır. Narkissos aynı zamanda psikoloji­

200 Bilge 50 Mart 2007

Page 203: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C R1TI C I S MYunan Mitolojisinde Aşk ♦ Deniz Kara

de ve psikiyatride “Narkissizm” denen psi­

kolojik olaya adını vermiş olan, seveni Ek-

ho’ya (Yankı) ilgisiz kalıp kendi kendisini sev­

meyi yeğleyen bir mitolojik kahraman­

dır. Yankı (Ekho) ise bu ilgisizlikten etkilene­

rek etten kemikten sıyrılıp, başka bir ifadey­

le ormanlık yerlerde sık sık karşılaştığımız bir

ses hâline gelerek yankıya dönüşmüş olan

bir orman perisidir. Ekho, bazı dağlık yerler­

de karşılaştığımız fizik olayın sembolik bir

açıklaması gibi görünmekle birlikte, karşılık­

sız bir aşk ateşinin insanı nasıl verem edip bi­

tirebileceğim anlatmaya çalışan melânkolik

bir kara sevda olayına işaret etmektedir.

Bu kitapla, psikanalizin temel kavramla­

rından birisi olan Oidipus kompleksinin ve

bu komplekse benzetilerek geliştirilmiş olan

Elektra kompleksinin, yani oğlan çocuğun

annesine olan, kız çocuğun ise babasına olan

cinsel bağlılığını ifade etmek üzere kavram- laştınmış olan ve bir İnsanî gelişme safhasını,

Freud’un ve diğer psikanalizcilerin Oidipus

öyküsünden nasıl ilham almış olduğunu da

çok açık bir şekilde görmekteyiz. Oidipus,

Sophokles’in ünlü trilojisinde işlediği bir kah­

raman olarak, gerçek zannettiği babasını öl­

dürüp annesiyle evlenmek gibi bir kaderden

kaçıp kurtulmak isterken, gerçek babsını öl­

dürüp, bilmeden annesiyle evlenen bir mito­

lojik kahramandır. Bu öykünün zenginliğin­

den ve insan kaderine hükmetme tarzından

çok fazla etkilenmiş olacaklar ki, Julius Ca-

esar, genç bir insan olarak böyle bir eser

yazmaya; imparator Neron ise Oidipus rolü­

nü sahnede oynamaya kalkmıştır.

Kitaptan sadece Oidipus ün öyküsünü,

bundan esinlenerek üretilmiş olan psikiatrik

ve psikanalitik kavramların neler olduğunu,

psikolojik olayların ve bazı gelişme safhaları­nın nasıl kavramlaştırılmış olduğunu öğren­

miyoruz; Pygmalionün, Laodameia’nın ve

Dimoites’in öykülerinden fetişizmin ve nec-

rofilianın Yunan mitosunda canlı örnekleri­

ne rastladığımızı da öğreniyoruz.Şöyle ki Pygmalion, Kıbrıslı bir heykeltı­

raştır. İffetsiz kadınlardan nefret ettiği için se­

vebileceği kadını kendi yaratıp onu bir fetiş

olarak yatağına almıştır. Laodameia ise, ev­

lendiği gecenin sabahında, aşkına doyamadı-

ğı kocasını Troya Savaşı’na uğurlayıp,ölümü

üzerine onun heykelini yapıp yatağına alan

kadındır. Her ikisi de birer maddeî objeyi

gerçeği yerine koyup onlarla sevişmeye kalk­

mış olan mitolojik kahramanlardır. Dimoites

ise,deniz kenarında bulduğu ölü bir kadınla

aynı işi yapmış olan, bir organik fetişi yatağı­

na taşımış olan insandır.

Ayrıca, bu kitaptan, bu ve benzeri öykü­

lerin, Chauser, Shakespeare, Milton, Jonat-

han Svvift, Alfred Tennyson, Robert Brow-

ning gibi Yunan hayranı Ingiliz şair ve yazar­

ları ile Thornton VVilder ve T.S. Eliot’a;

Schiller, Andre Gide, Jean Cocteau ve Bre­

zilyalı Vinicius Morales’e varıncaya kadar

pek çok şair ve yazara ilham vermiş, hattâ

kaynaklık etmiş olduğunu; Shakespeare’in

ünlü Romeo ve Juliet dramasının Thisbe ve

Pyramus öyküsünden, Bernard Shaw’un

Pygmalion adlı eserinin, Lerner ve Lo-

evve’nin müzikali ile Rameau’nun ve Sup-

pe’nin bale ve operetlerinin Pygmalionün

mitolojik öyküsünden etkilenerek yazılmış

veya bestelenmiş olduğunu; hattâ Troya Sa-

vaşı’na neden olan güzel Helena’nm Goet-

he’nin Faust adlı eserine bile kaynaklık etmiş

olduğunu görüyoruz.

Gene bu kitaptan, Rönesans’tan bu yana

Boticelli, Raffaello, Giovanni Bernini, Paul

Rubens, Delocroix, Auguste Renoir, Dali ve

Picasso’ya varıncaya kadar, Batı plâstik sa­

natlarına şekil vermiş olan büyük sanatçılann

bu öykülerden etkilenmiş olduğunu ve Mon-

teverdi, Purcel, Willibald Gluck, Cherubini,

Hector Berlioz,Gabriel Faure, Beethoven,

Franz Lizst, lgor Stravinsky ve Richard Stra-

uss gibi bestecilere dahi bu öykülerin kay­

naklık etmiş olduğunu öğreniyoruz.

Okuyacağınız aşk öykülerinden duyacağı­

nız zevklerin yanında, resimle ve diğer plâs­

tik sanatlann tarihi ile uğraşanlara; ünlü bes­

tecilerin bazı eserlerine kaynaklık etmiş olan

mitolojik öykülerin neler olduğunu öğren­

mek isteyenlere; hattâ bugün birtakım yeni

Bilge 50 Mart 2007 201

Page 204: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C R1TIC I S MYunan Mitolojisinde Aşk ♦ Deniz Kara

yapılan yapıların ve bu yapıların içerisine

yerleştirilen bölümlerin adlandırılmasında

mitolojik kahramanlann isimlerinin yer aldı­

ğını, hattâ ünlü modacıların ve tasarımcıların

da bu kahramanlardan etkilendiğini düşünür­

sek, bu mitolojik kahramanların kimler oldu­

ğunu ve neden halen bizim hayatımızla iç içe

bulunduğunu bilmek isteyenlere; ünlü edebî

eserlerin bu öykülerden ne derece etkilenmiş

olduğunu ve bazı sosyolojik ve psikolojik

kavramlara bu öykülerin nasıl bir isim baba­

lığı yapmış olduğunu bilmek isteyenlere ola­

ğanüstü güzellikteki bu kitabı okumalarını

tavsiye ederim.

y TÜRK DÜNYASI ORTAK EDEBİYATI

TÜRK DÜNYASI EDEBİYATÇILARI ANSİKLOPEDİSİ

d L ?8

ş-z

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

BAŞKANLIĞI YAYINLARI

202 Bilge 50 Mart 2007

Page 205: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Cüllü

Murat Kaya, (2003),

Güllüİstanbul, Gonca Yayınlan, 115 s.

Murat ÖZBAY

Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü

İ lköğretim Türkçe Dersi (1-5) Öğretim

Programı'nın Genel Amaçlarında öğrenci­

lerin,

“- Türkçeyi sevmelerini, doğru ve etkili

kullanmalarını sağlamak,

- Metinler arası düşünme becerilerini ge­

liştirerek söz varlığını zenginleştirmek,

- Millî, manevî, ahlâkî, Tarihî, kültürel,

sosyal ve sanatsal değerlere önem vermeleri­

ni sağlamak; millî duygu ve düşüncelerini

güçlendirmek,

- Yazılı ve sözlü ünlerle Türk ve dünya kül­

türünü tanımalarını sağlamak,

- Okuma sevgisi ve alışkanlığı kazanmala­

rını sağlamak” şeklinde dile getirilen madde­ler dikkate çekmektedir. Sayılan amaçlar tam

anlamıyla gerçekleştiği zaman toplumda sağ­

lıklı bir iletişimden söz edilebilir. Bu amaçlara

ulaşılabilmesi ise Türkçenin etkin bir şekilde

kullanılmasına bağlıdır.Öğrencinin ana dilini etkin olarak kulla­

nabilmesi için; Türkçeyi sevmesi ve edebiya­tımızın seçkin eserlerinden örnekler okuması

gerekir. Bireyin, birikim kazanma yollanndan

birisi de okumadır. Bu nedenle, Cumhuriye­tin ilanından bu yana uygulamaya konulan Türkçe dersi öğretim programlannda bu

nokta üzerinde ısrarla durulmuştur. Okuma ile öğrencinin mensubu bulunduğu milletin

kültürü hakkında bilgi sahibi olması sağlanır. Zira dil öğretiminde kültür aktarımının önemi büyüktür. Milletler; dil, din, gelenek ve göre­

nekler, dünya görüşü, vatan, sanat, tarih gibi kültür unsurlarının yoğrulmasıyla oluşutur.

Dilin en temel özelliklerinin başında kültür

aktarımını gerçekleştirmesi gelmektedir. Dil,

kültürün de temel unsurudur ve millî, mane­

vî, ahlâkî, tarihî, kültürel, sosyal ve sanatsal

değerlerin gelecek nesillere aktarılmasını sağlar. Türkçe öğretmenleri, dilin bu yönü

üzerinde de durmalıdır.Türkçe öğretmeni; öğrencilerin Türkçeyi

doğru, etkili ve güzel kullanmalarını, eleştirel

düşünmelerini, kendi kültürel değerlerinin

farkında olmalannı sağlamayı amaçlamalıdır. Bu amaçlan gerçekleştirmek için; seçilecek

kitapların kültür aktarımı, eğitim ve dil yö­

nünden nidelikli olmasına özen göstermeli­

dir.Dilin özelliklerinden biri de düşünce ile iç

içe olmasıdır. Düşüncelerin dildeki gösterge­

leri ise kelimelerdir. Bu nedenle dil öğretimi­

ne, özellikle de kelime öğretimine önem ve­rilmesi gerekmektedir. Öğrencilere yeni keli­

melerin kazandırılmasında okuma, yazma,

konuşma, dinleme ve dil bilgisi çalışmaların­dan yararlanılabilir. Ana dili öğreniminin her

aşamasında yeni kelimelerle karşılaşılır. Keli­melerin, bellekten silinmeden tekrar kullanıl­

ması zaman gerektiren bir süreçtir. Bu ne­denle, kelimeler öğrencilere belli bir mantık çerçevesinde verilmelidir. Kelime öğretimi

çalışmaları; genellikle ana dılı derslerine bi­rinci derecede kaynaklık eden Türkçe ders

kitapları çerçevesinde yürütülmektedir. An­cak Türkçe öğretmenininin, bu kitaplarla ye­tinmemesi, derslerini çeşitli çocuk kitaplarıy­

la zenginleştirmesi ve öğrencilerine bunları

Bilge 50 Mart 2007 203

Page 206: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI CI S MGüllü ♦ Murat Özbay

tavsiye etmesi gerekir.

Türkçe öğretmenlerinin öğrencilerine

tavsiye edebileceği niteliklere sahip kitaplar­

dan biri de Murat Kaya tarafından kaleme

alınan Güllü adlı eserdir. Güllü, Gonca Ya­

yınlarının “Güzel Anadolu’m” serisinin ikin­

ci kitabı olarak çıkmıştır. Eser, Anadolu’nun

gerçek hayatını dile getiren küçük hikâyeler­

den oluşlamaktadır. Eserde, bütün saflığı ve

duruluğuyla Anadolu insanının hikâyesi anla­

tılmaktadır. Kitapta, Anadolu insanının o ter­

temiz yaşantısından kesitlerle çocuğu iyi ve

güzel davranışlara yönlendirmeyi amaçlayan

on yedi hikâye yer almaktadır. Bunlar : Gül­

lü, Kim O?, Karancalar da Can Taşır, Kese

Kağıdından Okumak, Taş da Olsa Yenir,

Anız, Geç Olmadan, Yağmura Karışan

Sevgi, Kete, Senet, Buluttan Atlar, Borç,

Tipi, Yavru, Fadime Nine, Şeker Kanat,

Ormandaki Ses adlı hikâyelerdir.

Kitap, arka kapağındaki “Çeşme başında

gördüğünüz güneş yanığı yanaklı köy ço­

cuğunun gülüşüne hasret gidermenin hi­

kâyesidir, “Güllü”, Buz gibi yayık ayranı

kıvamında, gönül sıcaklığıyla Güllü Nine

ve toprak gibi temiz Anadolu insanının

unuttuğumuz hikâyesini öğrenmek istiyor­

sanız, buyurun gönül bağımıza,” ifadeleriy­

le tanıtılmaya çalışılmıştır. Bu ifadelerden de

anlaşıldığı üzere okuyucu, Anadolu toprakla- nnın samimiyetine davet edilmektedir.

Kitabı oluşturan hikâyelerden ilki, kitaba

da adını veren Gü//ü’dür. Annesi öldükten

sonra kardeşi ve babasıyla hayat mücadelesi

veren, yüreği aile sevgisiyle dolu küçücük bir

kızın, Safiye’nin, annesini rüyada görmesi ve

onun emanetini sahibine ulaştırmasını konu

edinen bu hikâyede aile bağlarının önemi

vurgulanmaktadır. Türk toplumunu ayakta

tutan değerlerin başında aile kavramı gel­

mektedir. Bu kavramı, çocuklara kazandır­mak bakımından Güllü adlı hikâye oldukça önemlidir.

İkinci hikâye, “Kim O?” adını taşımakta­dır. Hikâye, cephelerin silemediği bir hayatın

geri dönüşünü anlatır. Uzun yıllar cepheden cepheye koşmuş ve bu süreçte annesinden,

eşinden, çocuğundan ayn düşmük, onların

ne hâlde olduklarını bilemeyen ve özlemle

yanan fedakâr Anadolu insanını, Hafız’ın hi­

kâyesi gözler önüne seriliyor. Hikâyede, va­

tan sevgisi için insanın en özel değerlerin­

den, ailesinden bile nasıl vazgeçebileceği

vurgulanıyor.

Yazar, emekli bir öğretmenin, köyüne

döndükten sonra, kitabı olmayan, kese kağı­

dının üzerindeki yazıları okumya çalışan ço­

cuklarla kitaplannı paylaşmanın ve onlara

okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışmasının

hikâyesini “Kese Kağıdından Okumat”ta

anlatır. Bu hikâyede Türkçe Öğretim Progra-

mı’nda da “Okuduğu, dinlediği ve izlediğin­

den hareketle, söz varlığını zenginleştirerek

dil zevki ve bilincine ulaşmaları: duygu, dü­

şünce ve hayal dünyalannı geliştirmeleri” ifa­

desi ile belirtildiği gibi, okuyucunun kelime

servetine yeni kelimeler katarak ait olduğu

kültürü anlaması ve özümsemesi fikri veril­mek istenmiştir.

Taş da Olsa Yenir’de köyünü ziyarete gi­

den Şakir Bey’in yol hikâyesi anlatılmaktadır

: Ailesi ile beraber yemek molası veren Şakir

Bey, mola yerinde iki ihtiyar amcanın kiraz

sattığını görür ve birinden bir kilo kiraz alır.

Diğer müşteri de aynı tezgâha yönelince ih­

tiyar amca, “A evladım! Ben biraz önce şu

adama kiraz sattım. Böylece siftah yaptım :

ama arkadaşım Mehmet Efendi daha siftah

yapamadı. Sen benden değil de ondan alır­

san sevinirim. Ne de olsa aynı kiraz.” sözle­

rini sarf etmiştir. Hikâye, Türk kültürünün

meslek adabını ortaya koyması ve bu adabı

çocuklara hissettirmesi bakımından oldukça

dikkat çekicidir. Türklerin meslek değerleri,

geçmişten günümüze Ahîlik ile beraber ta­

şınmış ve bu değerlere sahip çıkılmıştır.

Kete adlı hikâyede; sisli ve karlı yollarda­

ki kurtlardan, çantasındaki azığını vererek kurtulan köylünün hikâyesi, Anadolu coğraf­

yası ile birlikte verilir. Kete, Anadolu’ya özgü bir etmek türüdür. Türk kültürünün bir par­

çasıdır. Bugün, birçok yerde kete unutulmuş­

tur. Hikâye, kültüre ait bir unsuru hatırlatıp dikkatlere sunması bakımından ilgi çekicidir.

204 Bilge 50 Mart 2007

Page 207: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MGüllü ♦ Murat Özbay

Buluttan Atlar adlı hikâyede Asım De­de’nin; çocukken arkadaşlarıyla birlikte bu­

lutların girdiği şekillere göre oluşturdukları hayal dünyası ve bu dünyanın köylüler ara­

sında alay konusu edilmesi anlatılmaktadır. Çocuklann, yaşlan gereği hayallerle bağlan­

tılarının kuvvetli olduğu düşünülürse hikâye, onlara hayallerinden utanmamaları ve onla­

rın peşinden gitmeleri doğrultusunda yaptığı

duyuru bakımından dikkate değer.Eğitimine devam edebilmek için, her tür­

lü zorluğu kabullenen ve onlarla başa çıkmak

için çaba gösteren Şenol ile arkadaşı İbra­him’in, karlı bir günde yaşadıklarını anlatan

Tipi, kitabın dikkat çeken hikâyelerinden bi­

ridir. Hikâyede eğitim isteği ve anne sevgisi

bir arad aişlenmiştir.“Ağaçlara kıyanlara çok kızıyordu. Onlan

evlatları gibi bilirdi. Evlatlarına kıyanları affe- demiyordu.” cümleleri ile başlayan Orman­

daki Ses, kitabın son hikâyesidir. Ali De- de’nin orman sevgisi ve ailesinin, ağaçları

kaçak kesen kan davalısı ile yaşadıkları olay­

lar anlatılmaktadır. Hikâye, hem ormanlara

verilmesi gereken değeri hem de küslüklerin uzatılmaması gerektiği gibi iki önemli fikri içermektedir.

Çocuk kitaplarındaki kahramanlar, onla­

rın gelişim özelliklerine uygun olmalıdır. Zira çocuk, kendini kitaplarda yer alan kahra­

manlarla özdeşleştirir. Gü//ü’deki hikâyelerin

hemen hepsinde çocukların kendileriyle öz- deşleştirebileceği çocuk kahramanlar yer al­

maktadır. Güllü adlı hikâyedeki Safiye, ema­neti sahibine vermedeki erdemiyle; Kese Ka­ğıdından Okumak'taki Tarık, okumanın

önemi ve değerini anlamayı göstermesi yö­

nüyle çocuklara örnek olmaktadır. Bunun

yanında özellikle Buluttan Atlar’daki Asım Dede’nin çocukluk anıları ve diğer hikâyeler­deki olaylar çocuklara güzel yaşantı örnekle­ri sunmaktadır.

Çocuk kitaplannda kahramanların sayısı­

nın çokluğu, olayı karmaşık hâle getirir, ço­

cuk olayın bütününü tam olarak kavrayamaz.

Bu nedenle çocuk kitaplannda kahraman sa­

yısının sınırlı olması gerekir. Güllü, kısa hi­kâyelerden oluşması, her hikâyenin bağımsız

olması ve her hikâyede sınırlı sayıda kahra­

manın bulunması yönleriyle çocuğa olayları

kolaylıkla anlama ve kavrama imkânı ver­

mektedir.İlköğretim birinci kademede özellikle dör­

düncü ve beşinci sınıf öğrencilerine tavsiye

edilebilecek kitabın dili, yalın ve anlaşılır nite­

liktedir. Günlük konuşmalarda kullanılan ka­lıp ifadelere yer verilmesi, öğrencinin kelime

hâzinesine katkıda bulunması bakımından

dikkat çekicidir. Kitapta yer alan hikâyeler

vasıtasıyla öğrencilere, unutulan kültürel de­ğerlere sahip çıkmaları yönünde bir fikir ver­

meye çalışılmaktadır. Kitabın; bütün saflığı

ve duruluğuyla Anadolu insanının hikâyesini

anlatması, öğrenciyi iyiye, doğruya ve güze­le yönlendirmesi, düşünmeye sevk etmesi

yönleriyle de çocuk gelişimine katkıda bulu­nacağı söylenebilir.

Sonuç olarak ilköğretim Türkçe derslerin­

de öğrencileri nitelikli kitaplarla karşılaştıra­rak onlara kendilerini ifade edebilmeleri, ya­

şadıkları toplumu tanıma, anlama ve kültürel

değerlere sahip çıkma bilinci kazandırmak

temel hedefler arasında sayılmaktadır. Öğ­renciler Güllü gibi, olumlu özellikler taşıyan

okuma kitaplarından haberdar edilmeli; on­

lara okuma zek ve alışkanlığı kazandırmada böyle eserlerden de yararlanılmalıdır.

Kendisi de bir Türkçe öğretmeni olan ve aynı zamanda Gonca Dergisi’nin Yazı İşleri

müdürlüğü görevini yürüten Murat Kaya’nın

Güllü adlı eseri, hem çocuklarımızın okuma

zek ve alışkanlığına katkıda bulunması hem de kültür değerlerimizi Anadolu insanının bakış açısından yansıtması bakımından titiz bir çalışmanın ürünüdür. Böyle bir eseri kaleme aldığı için yazarı kutluyor, bu güzel hikâyelerin devamını diliyorum.

Bilge 50 6|ÖSj$ Mart 2007 205

Page 208: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

15.-ı6. Yüzyılda Topkapı Sarayı

Gülru Necipoğlu, 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı. Mimaî, Tören ve İktidar,

(çev: Ruşen Sezer), İstanbul 2007, 398 sayfa, ISBN 975-08-1155-0, Yapı Kredi Yayınlan.

Dr. Yıldıray ÖZBEK

Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü / KAYSERİ

Gülru Necipoğlu’nun 1986 yılında

Harvard Üniversitesinde verdiği dok­tora tezinden çıkan ve özgün adı Arc-

hitecture, Ceremonial, and Poıver The

Topkapı Palace in the Fifteenth and Sişte-

enth Centuries olan kitabın Türkçeye çeviri­

si olan eser, giriş ve onbir bölümle arşiv ka-

yıtlanndan oluşmuş ekler, Topkapı Sarayı ile

ilgili çizim, fotoğraf, minyatür ve gravürlerin

yer aldığı levhalarla kendi içinde sınıflandırıl­

mış oldukça zengin bir bibliyografyadan oluş­maktadır.

Eserin giriş bölümünde (s. 13-24) yazar,

Topkapı Sarayıyla ilgili hem Osmanlı hem de

batıda çok sayıda yazılı ve görsel malzeme ol­duğunu belirterek özellikle batılı kaynakların

kronolojik bir düzen içinde değerlendirmesi­

ni yapmaktadır. Aynca çağdaş kaynaklardan

ziyade Abdurrahman Şeref, Ekrem Hakkı

Ayverdi, Sedat Hakkı Eldem gibi günümüz

araştırmacılarının Topkapı Sarayı üzerine ça-

lışmalan hakkında da bu bölümde bilgiler ve­rilmiştir.

Kitabın birinci bölümü (s.27-58), “Yeni Saray’ın İnşaat Süreci ve Teşrifat Kuralları­

nın Belirlenmesi” başlığını taşımaktadır. Fa­

tih Sultan Mehmet’in İstanbul’u aldıktan son­ra Bizanstan kalan Büyük Sarayı onartmadı­ğı ve Blakhernai Sarayını da kullanmadığı belirtilerek, şehrin merkezindeki bir manastır arazisine bir avlu etrafına konumlandırılmış

yapılar ve bahçelerle bir dış duvardan ibaret ilk sarayın inşa edildiğini ve inşaatın 1458 yı­lına kadar sürdüğünü ifade etmektedir. Sara­

yın içinde güzel köşkler ve resmi divan oda-

lannın yanı sıra çeşitli hayvanların barındığı

parkların da yer aldığı tarihi kaynaklardaki

bilgilere dayanılarak ileri sürülmektedir. Bu

sarayın inşasının bitiminden hemen sonra

Topkapı Sarayının inşasının başladığına dik­

kat çeken yazar, Bizans döneminde akropol

olan saray arazisinin kent halkından satın

alındığını, çevredeki su kaynaklarının araştı­

rıldığını, sultanın saray arazisi için danışman-*

lan ve mühendisleriyle incelemelerde bulun­

duğu ve eski akropolün istinat duvarları pe­

kiştirildikten sonra teras duvarlannm yapıldı­

ğı ileri sürülür. 1475 yılında sarayın iki avlu­

suyla birlikte resmi dairelerin büyük bölümü­

nün inşa edildiğini ancak çevre surlarının ve

Bab-ı Hümayun’un 1478 tamamlandığı be­lirtilir. Sarayın inşasının Fatih Külliyesiyle bir­

likte 1459-60 yılında başlamış olduğu, çeşit­

li tarihi kaynaklarda geçerse de, bu tarihlerin

inşaatın organizasyonuyla ilgili olduğu sonu­cuna vanlarak temellerin 1462-63 yılında

atılmış olduğu kaydedilmektedir. Sarayın

içinde Fatih döneminde yapılmış köşklerden

sadece Çinili Köşkün (1472) günümüze ulaş­

mış olduğuna dikkat çekilir.

Arazisinin büyüklüğünden dolayı genişle­meye Topkapı Sarayından daha uygun olan Eski Saray varken hemen yeni sarayın inşa­

sına neden başlanmış olabileceğini sorgula­

yan yazar, sarayın mimarisi ve kentsel konu­

mu hakkında tartışmaya girmeden II.Meh­met’in yarattığı imparatorluk imgesi üzerinde

durur ve Topkapı Sarayının yer seçiminde

206 Bilge 50 Mart 2007

Page 209: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I 5 - C Rl TI C I S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

sultanın gördüğü Atina Akropolünün etkili olduğundan ve kendini iki denizin ve karanın

hükümdarı gören sultanın iki deniz ve karayı

en iyi gören yeri tercih ettiğini belirtir. Ancak

ilk saray için neden bu yaklaşımların gün­

demde olmadığına değinmez.

Sultanın, sarayın tasarımı ve plânlaması­

na bizatihi dahil olduğu, hattâ bazı bölümler

için İtalyan mimarların görüşüne başvurmuş

olabileceği ve elde kesin belge olmasa da

İtalyan mimar Filarete’nin yapıda çalışması­

nın ihtimal dahilinde olduğu ileri sürülmekte­dir. Osmanlı kaynaklanmn yapıda çalışmış

olabileceklerini kaydettikleri Sinan ve Musli-

hiddin Usta adında iki mimarın adını verdik­

leri belirtilmektedir. Sultanın yeni sarayının

etrafının bir sur duvarıyla çevrilmesinin gü­

venlik kaygısından ziyade, sultanın halktan

uzak, kolay ulaşılmaz bir kişilik olduğunun

vurgulanması amacıyla Akkoyunlu şehzadesi Mirza Uğurlu Mehmet’in tavsiyesiyle yapıldı­

ğı ifade edilir. Ancak sarayın o zamanki şeh­

rin dışına inşa edilmesinde Bizans gelenekle­

rinden etkilenilmiş olabileceğinin de payı ol­

duğu vurgulanır.

Saray teşrifat kurallannın ilerde ilavelerle

geliştirilmesine imkan tanıyacak şekilde Fa­

tih tarafından Kanunnameyle biçimlendirildi-

ği ve mekanların tasarımına da bu Kanunna­menin etkisinin olduğuna dikkat çekilerek di­

van toplantıları, elçi kabulleri gibi törenlerin

nasıl ve hangi mekanlarda yapıldığı hakkında

bilgi verilmektedir. Ayrıca Fatih’in kaldırdığı

bir takım uygulamalara da değinilerek, tö­

renlerin ve buna bağlı olarak saray külliyesi-

nin geçirdiği değişimler ve ilavelerden bahse­

dilir.. Fatih’ten sonraki hükümdarların sara­

yın mimari düzenini tamamen değiştirmeye­

rek bilinçli olarak hanedanlığın sürekliliğine vurgu yaptıkları ileri sürülür.

Kitaptaki ikinci bölüm (s.59-84), sarayın

dış kalesine ve birinci avlusuna aynlmıştır.

Birinci avlunun daha çok “Alay Meydanı”

olarak bilindiğine dikkat çeken yazar, sultan­ların cülüs töreninden sonra atalarının türbe­

lerine ziyareti veya Cuma namazlarına git­mek için alayın bu meydanda hazırlandığını

ileri sürerek, bu meydandaki yapılaşmanın

ordugâh-ı hümayun düzenine göre gerçek­

leştiğini belirtir. Birinci avluyu çeviren surla­

rın savunma amaçlı olmadıkları ileri sürüle­

rek, Alay Köşkü ve Bab-ı Hümayun hakkın­

da bilgi verilmektedir. Üzerindeki kitabeden

hareketle 1478 yılında yapıldığı öğrenilen

Bab-ı Hümayunun, üstünde varisi olmayan müslümanların mallarının yedi yıl bekletilip

hâzineye kaydedildiği bir mekan olduğu ve

burasının 1. Selim döneminde hazine olarak

kullanıldığına dikkat çekilmektedir. Sonuçta

Bab-ı Hümayun’un sultanla karşılaşmadan

önce geçilmesi gereken üç protokol kapısın­

dan biri olduğu ifade edilir. Birinci avludaki

eserlerin anıtsal türden eserler olmadıkları,

çeşitli atölyeleri, servis mekanlannı, hamam,

mescit gibi binaları kapsadığı belirtilir. Anıt­

sal ve çok sayıda yapı olmaması avlunun tö­

renler için hazırlanılan bir kimliğinin olması­

na bağlanır. Birinci avluda kimi zaman fil, zü­

rafa, aslan gibi İstanbul halkının kolayca gö­

remeyeceği hayvanların sergilendiği vurgula­

nır. Avlu içindeki yapılardan biri olan sekiz­

gen biçimli taş köşkün Fatih döneminde, sul­

tanın sefere çıkmadan önce askerlerini se­

lamladığı bir kasır olarak tasarlandığı, sonra­

ki dönemlerde dava dilekçelerinin toplandığı

ve fermanların dağıtıldığı mekan olduğu ifa­

de edilir. Avlu içindeki Osmanlı öncesinde

bir yapı olan Aya İrini Kilisesinin çeşitli silah­

lar ve savaşlarda ele geçirilmiş sancaklar ve

Bizans röliklerinin sergilendiği bir tür zafer

müzesi olarak değerlendirilmiş olduğuna dik­

kat çekilir. Birinci avludaki diğer önemli ya­

pılardan birinin yapı malzemelerini depolan­

dığı “anbâr-ı âmire” olduğu belirtilerek saray­

da çalışan neredeyse tüm zanaâtkârların bu

depo amirine bağlı oldukları vurgulanır. Bu deponun Aya İrini’nin yanında büyük bir bi­

na olduğu kaynaklardaki bilgilere dayanıla­

rak ileri sürülür. Hassa Mimarlar Ocağının da

bu binanın yakınında olduğu ifade edilir. Av­

ludaki diğer yapılar olarak hastane ve fırının adı verilmekte, bu yapılarla ilgili tarihi kay­naklardaki bilgiler aktarılmaktadır. Birinci av­

luyu İkinciden ayıran duvara açılan Orta Ka­

Bilge 50 Mart 2007 207

Page 210: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS 1 S - C Rl TI C I S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

pı, atla sadece sultanın geçebildiği bir tören

kapısıdır ve Fatih döneminde inşa edilmiştir.

Bu kapının Bizans döneminde kalma Santa

Barbara Kapısı (Top Kapı) örnek alınarak in­

şa edildiği ve Saadet Kapısı adıyla isimlendi­

rilerek, Osmanlı askeri gücünü ve egemenli­

ğini simgeleyen bir anıt gibi algılanmasının

istendiği şeklinde yorumlanır.

Kitabın üçüncü bölümü (s.85-109) “İkini

Avlu: Devlet Teşrifatı ve Hizmet Yapılan”

başlığını taşımaktadır. Orta Kapının askeri-

imparatorluk simgeleri içeren görüntüsüyle

arkasındaki ikinci avlunun cennet misali bağ-

lık-bahçelik manzarası arasındaki tezatı vur­

gulayan yazar, bu avlunun 1465’te tamam­

lanmış olabileceğini ve Osmanlı çadır saray-

lannın tasanmda kaynak olduğunu ileri sü­

rer. İkinci avlunun en önemli bölümünün

onu birinci avludan ayıran Üçüncü Kapı ol­

duğu ve sultanlann cülûs ve bayram törenle­

ri ile kriz zamanlarında kapı halkının karşısı­

na bu kapı önünde çıktığı kaydedilerek bu

kapının arkasında Arz Odasının yer aldığı bil­

gisi verilir. Osmanlı devletinin en önemli gö­

revinin adalet dağıtmak ve sarayda bu işleve

tekabül eden mekanın Divanhane olduğu

vurgulanarak, Divan-ı Hümayun denilen

yüksek mahkeme toplantılarını kafesli bir

pencereden izleyen sultanın, kimseye görün­

meyen ancak varlığını herkesin bildiği bir

adat dağıtıcı olarak algılandığına dikkat çeki­

lir. Bu mekan sultanın adaletini, dış hazine

zenginliğini, mutfaklar ise cömertliğini sim­

gelemektedir. İkinci avlunun tören esnasında

dikkati dağıtacak mimari öğelerden arındın-

larak tasarlandığı ve sultanın bu avluda

Üçüncü Kapı, Divanhane, Adalet Kulesiyle

temsil edildiği ileri sürülmektedir. Avluda elçi

ziyaretlerinde düzenlenen zafer ya da galebe divanlannın devletin ve sultanın zenginliğini

yansıtacak debdebeli sahneleri içerdiği, özel­likle bu törenlere katılmış elçilerin notlan kaynak gösterilerek anlatılmaktadır. Törenle­ri izlemek zorundaki elçilerin sultanla ancak

üçüncü avluda görüşebildikleri belirtilmekte­

dir. Elçilik heyetine ikinci avluda revaklar al­tında yemek verildiği yine tarihi kaynaklar­

dan aktarılan olaylardandır. Saray teşrifat dü­

zeninde yüzyıllardır devam eden bir süreklilik

olduğu belirtilmekle birlikte, 1639-40 yılında

yazılmış bir anonim risalede daha görkemli

bir teşrifat için Dış Hazine’de saklanan gü­

müşlerin sergilenmesi, Arz Odası ve Divan­

hanenin kapılarının gümüş kaplanmasını ve

4-5 bin yeniçerinin bir kılıç oyunu sergileme­

si gerektiğinin tavsiye edildiği kaydedilmek­

tedir. İkinci avludaki mekanlardan saray mut­

fakları hakkında bilgi verilerek belgelerden

hareketle Mimar Sinan’ın döneminde pek

çok onarımlar geçirdiği belirtilmektedir. Av­

ludaki yapılardan bir diğeri olan Saray Ahır­

larının mutfaklardan 5-6 m. daha aşağıda ve

düz damlı olarak yapıldıkları ve kubbeli saray

mutfaklanyla tezat oluşturduklarına dikkat

çekilir. Bazı elçilerin bu ahırlan gezmelerine

izin verildiği belirtilir. Yazar, Zülüflü Baltacılar

Koğuşunun, saray içindeki konut düzenini

anlamamızı sağlayacak günümüze ulaşmış

tek bütünlük olarak kabul eder.

İkinci avludaki yönetim binalan kitabın

dördüncü bölümünü (s. 110-128) oluşturur.

İkinci avludaki ilk idari yapı olan Divanhane­

nin bir tür yüksek mahkeme işlevi taşıdığını

belirten yazar, binanın Fatih döneminde ku­

rulduğunu ve üyelerinin oturma hiyerarşisi­

nin Kanunnamede belirtilmiş olduğuna dik­kat çeker. Divanhanenin sefer sırasında ku­

rulan ve divanın toplandığı “danışık çadı-

ri’ndan ilhamla sarayda oluşturulduğu ve dö­

nem kaynaklarından hareketle mütevazi bir

bina olduğu belirtilir. Eski Divanhane olarak

bilinen Fatih devri yapısının, 1943 yılında

yapılan temel kazılannın buluntularına göre

yaklaşık 10 m. genişliğinde, bir platform

üzerine ve hazine binasına bitişik revaklı bir

bina olduğu kaydedilir. 16.yüzyılda Kanu- nî’nin ikinci divanhaneyi yaptırmasından

sonra eski binanın, elçilerin sultanın huzuru­na kabul edilmeden önce bekletildiği mekan

olarak değerlendirildiği ifade edilir.

Kitabın 113.sayfasında Kanunî’nin yap­

tırdığı Yeni Divanhaneden sonra Fatih’in

yaptırdığı Divanhanenin “divânhâne-i atik” olarak anıldığının belirtilmesi ve 16.yüzyılda

208 Bilge 50 6|Csj8 Mart 2007

Page 211: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Ri TI C I S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

elçilerin burada bekletildiği kaydediliyorsa

da, ileri sayfalarda (s. 114-118) elçilerin Eski

Divanhanenin yıkılıp yerine yenisinin yapıl­

dığını belirtmeleri, iki yapının aynı anda var

olup olmadığı noktasında çelişki yaratmakta­dır. Yeni Divanhanenin 1528 yılında tamam­

landığı ve aşağı yukarı orijinal halinden fazla

değişikliğe uğramadan günümüze ulaştığı be­

lirtilir. Yeni Divanhane, Adalet Kulesinin ya­

nında, önünde L biçiminde bir revağı olan ve

üç kubbeli mekandan oluşan bir yapı olup,

duvar kaplamalarında Mısır’dan getirilmiş

mermerlerin kullanılmış olmasının ihtimal

dahilinde olduğu bir eserdir. Kubbeli üç me­

kandan birinin Divanhane, diğerlerinin de

defterhane ve arşiv mekanı olduğu belirtile­

rek bu iki makan arasında duvar olmadığı ile­

ri sürülür. Divandaki oturma düzenin Fatih

devrindeki gibi olduğu, vezir-i azamin sulta­

nın vekili sıfatıyla Divanhaneye başkanlık

yaptığı ve kafesli pencerenin altında oturdu­ğu ifade edilmektedir.

İkinci avluda sultanın adaletinin mimari

bir anıtla simgeleştirildiği Adalet Kulesi nin

kaidesinin Fatih döneminden kalma olduğu

vurgulanır. Hatta bazı kaynaklarda bu kule­

nin hazine binası olarak tanımlandığından

bahsedilir. 1487 tarihli bir belgeden hareket­

le bu mekanın dış hazine olabileceği sonucu­

na varılmaktadır. Kulenin ne zaman “Adalet

Kulesi” olarak adlandırıldığının bilinmediğine

değinen yazar, dış hazine binasının yapılma­

sıyla kuleye yeni bir işlev verilmiş olabileceği­

ni belirtir. Kulenin bugünkü şekline II.Mah­

mut döneminde ulaştığı ifade edilir.İkinci avludaki binalardan biri olan Dış

Hazine Yeni Divanhane ile birlikte yapılmış­

tır. Dış Hazine binasının plânının nasıl oldu­

ğu belirtilmeksizin yalın duvarlı, ahşap revak- lı bir bina olduğu, geçici hazeneden ve eya­letlerden toplanılan ve sandıklara konulan

gelirlerin kalın taşlarla örtülü mahzenlerde korunduklan ifade edilerek, eski kayıtları içe­

ren defterlerin de burada saklandığı ileri sü­rülmektedir. Ayrıca hâzinenin savaş zama­

nında sultanın başkentte olmadığı durumlar­da daha güvenli bulunan Yedikuleye taşındı­

ğına dikkat çekilmektedir.

İkinci avlunun içerdiği son yapı olarak

bahsedilen Bâbü’s-sa’âde, sultanın mutlak

egemenliğini simgeleyen otag-ı hümayuna

benzetilerek avlu revaklarındaki diğer sütun­

lardan farklı olarak beyaz ve yeşil sütunların

dönüşümlü kullanıldığı bir birim olarak vur­

gulanır. Sultanın tahtının törenlerde bu revak

önüne çıkarıldığı ifade edilerek bu geleneğin

Fatih zamanına kadar uzandığına dikkat çe­

kilir. Kapıya verilen Bâbü’s-sa’âde adının bu

kapıdan geçilerek girilen sultanın yaşadığı

mekanın cennete benzetilmek istenmesin­

den kaynaklandığına değinilir.

Sarayın Enderunu ve Arz Odası kitabın

beşinci bölümünde (s. 129-152) anlatılmak­

tadır. Enderun’un sarayın üçüncü avlusu için

kullanılan bir tabir olduğu ve burasının başın­

da baba pozisyonunda sultanın bulunduğu,

hem yaşama mekanı olarak konut, hem de

eğitim-öğretim amaçlı bir okul olduğu belirti­

lir. Üçüncü avlunun ikinci avluyla eş büyük­

lükte olduğu ve bu avlunun üç bölüme ayrıl­

dığı ifade edilerek, bunlann birincisinde içoğ-

lanları, İkincisinde kızlar ve kadınlar üçüncü-

sünde ise asma bahçelerin bulunduğu ileri

sürülmektedir. Içoğlanlarına ayrılan avluda

Arz Odası, İç Hazine ve Hamam, Has Oda

gibi sultana ait yapılann bulunduğu belirtilir.

Bu üç yapının 1481’de var olduğu kaydedil­

mektedir. Fatih’in döneminde sarayda kadın

ve kızlar için mekanlar olduğu belirtiliyorsa

da, Harem üzerine önemli eserinde L.Peir-

ce, harem kurumunun Eski Sarayda çıkan

bir yangından sonra Yeni Saraya yerleşen

Hürremle oluşmaya başladığını ileri sürer.

Üçüncü avlunun, kendisini iki denizin hü­kümdarı olarak tanımlayan sultanın bu iki

denizi görebileceği şekilde tasarlanmış oldu­ğuna dikkat çekilmektedir. Enderun’un mi­mari biçimlenişinde tek gücün sultan olduğu­

nun vurgulanmak istendiği belirtilerek, hare­

me padişah ailesi kadın akrabalar dışında

kimsenin giremediği ileri sürülür.Elçilerin sultanla karşılaştığı mekan olan

Arz Odasının Fatih dönemindeki şekli bilin­

memekle birlikte bugünkü binanın büyük

Bilge 50 Mart 2007 209

Page 212: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS 1 S - C RITI C I S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

oranda Kanunî döneminin eseri olduğu belir­

tilir. Üçüncü avludan bulunan yapı, yükseltil­

miş bir platform üzerindedir ve geniş saçaklı

revaklı bir düzenlemeye sahiptir. Bugünkü

Arz Odası, 1526-28 yılları arasında mimar

Aleaddin tarafından inşa edilmiş, ancak bel­

gelerdeki ifadelerden bu inşanın Fatih döne­

mi yapısı için bir yenileme çalışması olduğu

sonucuna vanlmıştır. Arz Odası’mn biri kabul

salonu ve buraya açılan bir namaz odası ve

heladan meydana geldiği belirtilerek, Namaz

Odası’nin Divan-ı Hümayunda yargılanıp

idama mahkum edilen vezirlerin idamdan

önce namaz kıldıklan mekan olduğuna dik­

kat çekilir. Arz Odası’nin teşrifatında sultanın

görkemli Otağ-ı Hümayunundaki gibi değer­

li taş, kumaş ve halıların kullanıldığı, tahtının

kılıç, ok, yay ve divitle donatılarak onun hem

bir kılıç hem de kalem erbabı olduğunun vur­

gulanmak istendiği ileri sürülmektedir.

Üçüncü avludaki Enderun teşkilatı kitabın

altıncı bölümünde (s. 152-165) anlatılmıştır.

Bir ölçüde saray okulu olarak tanımlanan

Enderun’un kökeni hakkında çok fazla bilgi

olmadığına değinen yazar, Fatih’in bu okulu

Memlûklulardan esinlenerek kurmuş olabile­

ceğini ileri sürer. Devşirilmiş ve müslüman-

laştınlmış hıristiyan çocuklarının okuduğu

Enderun'un Fatih medreselerini dengeleyen,

tamamlayan bir özelliği olduğuna dikkat çe­kilir. Devletin en üst yönetim kademesine ge­

lebilecek olan devşirilmiş çocuklann sultana

sadık iyi bir savaşçı erkek olmalarının yanın­

da edebî zevkleri gelişmiş, hatip ve üstün ah­

laklı birer kişi olmalarının amaçlanmış oldu­

ğu ifade edilir. Kayıt ve çıkışın törenle yapıl­

dığı Enderun’da, gençlerin birer kul oldukla-

n unutturulmayıp bu özelliklerini hatırlamala-

n için Yusuf peygamberden esinlenilerek zü­

lüf bıraktıklan ve özgürlük işareti olarak ka­bul edildiğinden sakal bırakmalanna izin ve­rilmediği vurgulanır. Kayıtlardan sayılarının 300 ile 700 arasında değiştiğini öğrendiği­

miz içoğlanların koğuşlarının mimari yapısı­

nın ve törenlerin Fatih döneminden itibaren

değişmeden devam etmiş olduğu kaydedilir.

Okul içindeki içoğlanları hiyerarşisinin odala-

nnm konumundan ve giysilerin renginden

anlaşılabileceği belirtilerek, acemi bir içoğla-

nının Türkçe konuşmayı, Kur’an okumayı,

Arapça ve Farsça kitap okumayı öğrenmek zorunda olduğu ileri sürülür. Seyit Battal Ga­

zi destanı, Binbir Gece Masalları, Humayun- nâme, Hikayat-ı Kırk Vezir gibi edebi metin­

leri okuduklan kaynaklardan öğrenilen bilgi­

lerdir. Aynca İran edebiyatından Sa’di ve

Hafız’ın eserlerinin de okutulduğu belirtil­

mektedir. İçoğlanları içinde acemilerden son­

ra gelen grubun kiler oğlanları, bunlardan

sonra gelenlerin ise Hazine Odası oğlanları olduğu ileri sürülerek, iç hâzineden sorumlu

olduklan ifade edilmektedir. Üçüncü avlunun

sağ uç köşesinde bulunan İç Hâzinenin yılda iki defa temizlendiği, sultanın giysilerinin yı­

kandığı belirtilerek, sultanın hâzineden iste­

diklerinin hazinedarbaşı eşliğinde oğlanlar tarafından getirildiği ve bunlann dışında sü­

rekli kilitli tutulduğu ifade edilmektedir. İçoğ- lanların Enderun’da yükselebilecekleri en

saygın mevki Has Oda’dır. Sultana hizmet

etmekle görevlendirilen en gözde dört oğla­

nın, sultanın her gittiği yerde ona eşlik ettik­leri, hakimiyet simgesi kılıç vs. taşıdıkları, ya­

tak odasını temizledikleri, ocağını yaktıkları,

yatağını yaptıkları ve geceleri sultan uyurken odada nöbet tuttukları tarihi kaynaklarda öğ­

renilen görevleridir. Gözden düşen oğlanlar

Enderun’dan çıkış törenine katılamazlardı.

Enderun içinde oldukça sessiz bir yaşam sü­ren iç oğlanlarının sultanı görüne saklanmak

zorunda oldukları belirtilerek bu suskunlukla­

rının dinî bayramlarda ve askerî zaferleri kut­

lama törenlerinde bozulmasına izin verildiği ileri sürülmektedir. Has Odadakilerin her za­man konuşmalarını işaret ve hareketlerle ya­

parak sultanın huzurunda derin bir sessizlik­

le beklemek zorunda olduklanna dikkat çeki­lir. Bu bölümde sarayda içoğlanlığı yapmış olan Bobovi’nin anlattıklarına dayanarak içoğlanları koğuşunun şematik bir plânı da verilmiştir. Kaldıkları odaların hepsinin yak­

laşık 7,5 m. eninde, büyük odanın 49, küçük

odanın 23 m. boyunda olduğu, odaların için­de 35 cm. yüksekliğinde sekilerin bulundu-

210 Bilge 50 Mart 2007

Page 213: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS IS - C RITI C i S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

ğu, hepsinin pencerelerinin avluya baktığı

belirtilir. Ayrıca bu koğuşların birer de bod­

rumlarının olduğu ileri sürülür. Bu koğuşların

sultan tarafından zaman zaman ziyaret edil­

diği ve ağalannın ödüllendirilmiş olduğuna

dikkat çekilir.

tçoğlanlarının yatsı namazları hariç günde

dört kez Enderun mescidine gittikleri ve ko­

ğuş hiyerarşisine mescitte de riayet ettikleri­

ne dikkat çekilerek Fatih zamanında varlığı

bilinen mescidin büyük oranda yenilenmiş

bir taş-tuğla almaşıklı duvara sahip dikdört­

gen plânlı bir yapı olduğu vurgulanır.

Kitabın yedinci bölümü (s. 166-207), üçüncü avludaki hünkar yapılarına ayırılmış-

tır. 1478-81 arasında yazılmış bir eserde

üçüncü avlunun güneydoğusunda bir kuşha­

nenin bulunduğu kaydedilmektedir. Ancak

mimari biçimi hakkında bilgi verilmemekte­

dir. Kuşhanede çeşitli yeteneklere sahip kuş­

ların yetiştirildiği belirtilmektedir. Üçüncü av­

ludaki hünkar yapılarından birinin avlunun

sağ tarafında yer alan hamam olduğu ve bu

hamamda Cuma günleri önce sultan sonra

içoğlanlarının yıkandığı ve belgelerde “ha-

mâm-ı hâssa” olarak tanımlanmış olduğu be­

lirtilir. Hamamın, İç Hâzinenin üç odasın ve

kemerlerle manzaraya açılan balkonuna biti­

şik olarak yapıldığı ve günümüze sadece so­

yunma bölümünün ulaştığı, diğer mekanların

18.yüzyıl başında Seferli Koğuşunun genişle­

tilmesi sırasında yıktırılmış olduğu ileri sürül­

mektedir. Tarihi kaynaklarda hamamın için­

de bir meşkhane olduğu öğrenilmektedir.

1528-29 tarihli onarım ve masraf defterinde eserden Büyük Hamam (hamâm-ı büzürg)

şeklinde bahsediliyor olması küçük bir hama­

mın daha olduğuna işaret etmektedir. Hama­

mın ll.Selim döneminde, özellikle bezemele­rinin yenilenmiş olduğu ifade edilmektedir.

Hamam, III.Murad’ın 1580’lerde haremde

yeni bir hamam inşa ettirmesiyle tamamen

içoğlanların kullanımına sunulmuştur. Içoğ- lanların Büyük Hamamı sırayla kullandıkları, hamama gitmedikleri zaman koğuşlarındaki

küçük hamamda temizlendikleri belirtilmek­

tedir. Hamamın avludaki mescitten daha

anıtsal yapılması, Emevi saray mimarisine

bir öykünme olarak nitelenmektedir.

Üçüncü avludaki bir başka hünkar yapısı

İç Hazine binasıdır.Üç odalı ve kemerli bir

balkondan oluşan İç Hâzinenin yer altı mah­

zenlerinin olduğu da belirtilir. Mahzende bu­

lunan mühürlü kısımdaki altın ve gümüş sik­

kelerin İç Hâzinenin genel envanterinden ay­

rı tutulduğuna dikkat çekilir. Hâzinenin mah­

zeninde saklanan eşyalar arasında değerli

kumaş ve elbiseler, satraç tahtaları, fil dişle­

ri, gergedan boynuzları, Menemen halıları

gibi farklı malzemeler görülürken, üst katta

İznik ve Çin porselenleri, gümüş ve altın eş­

yalar, yastıklar, kitap ve resimler, kadife,

kemha gibi alt kattakilere benzer eşyalar yer

almaktadır. Iç Hâzinenin görevlileri arasında

giyimbaşı, kürkçübaşı ve envanter katibinin

yanı sıra bir de saray kütüphanecisinin oldu­

ğu belirtilir. Binanın duvarlarında nişlerin yer

alması burasının Fatih tarafından bir sergi

mekanı özelliğinde depo olarak tasarlanmış

olabileceğini akla getirdiği ileri sürülür. Fatih

döneminde iç hâzinede saklanan çok sayıda

Hıristiyan eserleri ve azizlere ait röliklerin ol­

duğu ifade edilerek, ayrıca çok sayıda ciltli

kitap bulunduğu ve sultanlann zaman zaman

bu kitapları incelediklerine dikkat çekilir. İç

Hazine binasının eklektik bir tarzda inşa

edilmiş olmasının Fatih’in imparatorluğa

yaklaşımıyla örtüştü belirtilerek, Yavuz zama­

nında hâzineye kazandırılan Islâmi eserlerle

dengenin bozulmuş olabileceği ileri sürülür.

Kanunî döneminde fethedilen bölgelere ba­kılarak Hıristiyan kaynaklı eserlerin sayısının

artmış olduğu kabul edilebileceği ifade edilir.

Bunlar arasında Macar kralı Matthias Corni-

vus’un kütüphanesinden elde edilmiş kitapla­

rın da bulunduğu belirtilir. 1564 yılında dü­zenlenmiş envanter kayıtlannda, daha önce

belirtilen eserlere ilaveten Hz.Muhammed, Hz. Hazma ve Halid b.Velid'in kılıçlarının

varlığı dikkat çeker. Hâzinenin cülûs törenle­

ri gibi özel günlerde titizlikle donatıldığı ve sultanların törenden sonra Hâzineyi gezip

görevlilere bahşişler dağıttığı kaynaklardan

aktarılan bilgilerdir. Hazine için yapılan tö-

Bilge 50 Mart 2007 21 1

Page 214: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E VI E W - A N A L YS I S - C Ri TI C ! S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

renlerden birinin de, dördüncü odada 200 torba altına ulaşılması sonucunda düzenle­

nenler olduğu öğrenilmektedir. 17.yüzyıl

başlarında Hâzine de saklanan önemli eşya­

lardan birinin de Kabe maketi olduğunun be­

lirtilmesi Osmanlı mimarlık tarihi için önem­

li bir kayıt olarak dikkat çekicidir.

Üçüncü Avlunun kuzeybatısındaki Has

Oda bu bölümde anlatılan mekanlardan biri­

sidir. Has Oda, Marmara Denizi’ne bakan

Hazine-Hamam’ın tersine Galata ve Haliç’e

bakacak şekilde konumlandınlmıştır. Yapı

taş-tuğla almaşık duvarla yapılmış tonozlu

bodrum kat üzerine dört bölümlü olarak inşa

edilmiştir. Fatih’in adının geçtiği ahşap kapı

ve pencere kepenklerinden başka günümüze

orijinal parçalann gelmediği Has Oda nın içi­

nin İdris-i Bitlisi’nin yazdıklanndan hoş re­

simlerle süslenmiş olduğu ileri sürülür. Has

Oda’nın bezemelerinin II.Bayezıd ve Yavuz

dönemlerinde yenilendiği ve 1527-28 yılın­

da oda için yapılmış masraflar arasında çeşit­

li eşyalarla birlikte bir de cevizden taht oldu­

ğu belirtilmektedir. Has Oda içinde hünkarın

yatak odası olarak tasarlanan bölümün za­

man içinde taht odasına dönüştüğü ve bura­

da sadece peygamber ve dört halifeye ait

kutsal emanetlerin sergilendiği kaydedilir.

Aynca Sancak-ı Şerifin Macaristan seferinde

zafere yardım etmesi umuduyla Şam’dan İs­

tanbul’a getirilip sonra geri gönderilmeyip

sarayda tutulduğu ve sonraki seferlere götü­

rüldüğü bu bölümde öğrendiğimiz bilgiler

arasındadır. Hünkann yatak odasının taht

odasına dönüşmesi, III.Murad ın haremde

kadınlar tarafında yeni bir Has Oda yaptır­

masıyla kesinleşmiştir. Peygamberin hırka­

sıyla ilgili ilk törenlerin 17.yüzyılda başladığı­

na değinilerek, 18.yüzyıldan itibaren taht

odasında hırkayı öpmek için çağrılan devlet

görevlileri ve ulemanın tören esnasında du­racaktan yerin belirlendiği ve Hırka için

1576’da küçük bir sandık yapıldığı ancak gü­

nümüze ulaşan sandığın 1592-93 yılında sa­

ray kuyumcusu tarafından yapılmış olduğu belirtilmektedir.

Has Oda’da kutsal emanetlerin saklandığı

oda dışında kubbeli üç odanın daha olduğu

ileri sürülerek, bunlardan birinde peygambe­

rin hırkasını öpmeye gelen devlet adamları­

nın beklediği, diğerinin Arzhaneye açıldığı,

diğerinde de sultanın yemek yediği ve içinde

kütüphane olduğu varsayılan mekanlar oldu­

ğu ifade edilmektedir. Kütüphanenin bulun­

duğu odada bir de şadırvanın bulunduğuna

dikkat çekilir. Kütüphanede kitapları sultana

okuyan okuyucular olduğu belirtilir. Has

Oda nın dış yüzünü kuşatan çifte revağm as- mabahçeye açıldığı kaydedilerek, asmabah-

çeye açılan mermer sofada 17.yüzyılda dinî

bayram kutlamalarının yapıldığı ifade edilir.

Üçüncü Avlu içindeki Harem-i Hümayun

eserin sekizinci bölümünde (s. 208-236) an­

latılmaktadır. Kaynakların çoğunun saray

içinde ilk tasarımda bir hamam yapıldığını

belirtmemiş olmalarına rağmen, 1526-28

yıllan arasında saraydaki onaranlar içinde

harem binalannın da yenilendiğine dair ka­

yıtlardan ilk zamanlardan beri sarayda bir

haremin var olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Bazı kaynaklann Fatih döneminde toplam

400 kadından sadece 150’sinin Yeni Sa­

ray’da diğerlerinin Eski Saray’da kaldıklarını

kaydettikleri, çeşitli sultanların kadınlarının

sayısı ile ilgili farklı rakamlann zikredilmiş ol­

duklarına dikkat çekilir. 16.yüzyıl başlannda

valide sultanlann Eski Saray’da oturdukları

ifade edilerek ilk zamanlar haremin hünkar

ailesinin değil seçkin cariyelerin oturduğu bir

mekan olduğu vurgulanır. Harem, impara­

torluğun özellikle Hıristiyan bölgelerinden

esir edilmiş ya da sultana hediye verilmiş kö­

le kızların eğitildiği bir çeşit okul olarak nite­

lendirilmektedir. Sayıları ne kadar fazla olur­

sa olsun sadece birkaç tanesinin sultan eşi

olabildiğine dikkat çekilerek II.Mehmet’ten

sonra hanedanın cariyelerde devam ettiği belirtilir. Oğlu padişah olan kadının valide sultan olarak hiyerarşisinin en üst makamına

yükseldiği ileri sürülür. Gebe kalan cariyele­

rin Eski Saraya gönderildiği, doğumdan son­

ra oğlunu bu sarayda yetiştirdiği ve onunla birlikte sancağa gittiği dönemin kaynakların­dan çıkarılan sonuçlar olarak zikredilir. Os-

212 Bilge 50 tj|8gS Mart 2007

Page 215: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R ! / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl T i C I S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

manii sultanlarının genellikle cariyeleriyle ev­lenmedikleri, Kanunî’nin Hürrem’le evlen­

mesinin önemli bir olay olduğu vurgulanır.

Hürrem’le birlikte şehzade analarının sanca­

ğa gitmedikleri ve saray içinde kadın nüfuzu­

nun artmasının bu dönemle başladığına işa­

ret edilir. 1566-1583 yılları arasında Nurba-

nu’nun haremin tek hakimi olduğu ve kökle­

rinin uzandığı Venediklilerle barışçıl bir or­

tam oluşmasının katkısının bulunduğu ileri

sürülür. Haremin eskisinin üç misli büyüklü­

ğe ulaşması IIl.Murad zamanında olmuştur.

Ill.Murad’ın saltanatının ilk yıllarında (1578-

79) yapılan genişletme çalışmalarından kap-

tan-ı derya Kılıç Ali Paşa’nın sorumlu olduğu

ve inşaatta onun forsalarının çalıştırıldığı ta­

rihi belgelerin kayıtlarından çıkarılmış bilgiler

olarak kaydedilmiştir. 1583-1585 arasında

Harem’e yeni bir hünkar hamamı yaptırıl­

mış, sultan da bu sırada Eski Saray’da ika­

met etmiştir. Hareme sultanın ailesi dışında

kira denilen Yahudi kadınların da girip çıka­

bildikleri bir mekandır. 17.yüzyılda şehzade­

ler sancağa çıkmadıkları için sarayda kafesli

pencereli bir odada yaşamak zorunda olduk­

larından kendi cariyeleri ve hizmetkârlannı

tutmada özgür bırakılmışlardır. Harem için­

deki hiyerarşide valide sultandan sonra sulta­

nın ilk karısının (başhaseki) geldiği belirtil­

mektedir.Cariyeler koğuşunun içoğlanlarınkine

benzediği, odalarda ihtiyar bir kadınla on ki­

şilik gruplar halinde ve seviciliği önlemek için

gece boyunca yanan lambalar altında kaldık­

larına dikkat çekilerek, gündüzleri de Türkçe

okuma, nakış, dikiş ve musiki dersleri aldık­

ları kaydedilmektedir. Cariyelerin de tıpkı

sultan gelirken saklanmaları gerektiği, hattâ

bunun için sultanın ayakkabısının altına gü­

müş kabaralar çakılarak gelişinden cariyele­

rin haberdar olmasının sağlandığı vurgulanır.

Cariyelerden sadece birkaçının sultanın ya­

tak eşi olabildiği, diğerlerinin hünkar ailesine hizmetkârlık yaptığı ileri sürülerek, şehzade­

leri eğitmeye gelen öğretmenlerin harem içi­ne gözleri bağlı olarak getirildikleri anlatılır.

Harem ve oradaki ayrıcalıklı zevklerin tama­

mının sultan için olduğu, hadım edilmiş ağa­

lar dışında bu mekanda serbestçe dolaşma

hakkının sadece onda bulunduğu vurgulan­maktadır. Haremdeki cariyelerin nadiren,

oğlanlar ve bostancılann boşalttığı Asmabah-

çede eğlenip oyunlar oynadıklarına dikkat

çekilir.

Kitabın dokuzuncu bölümü (s.237-266),

Üçüncü Avlunun Asmabahçesi, Köşkleri ve

Dış Bahçesi başlığını taşımaktadır. Saraydan,

boğaz, Haliç, Marmara Denizi gibi tüm man­

zaranın görülebileceği mekanların biri olan

Asmabahçe adeta saraya eklenmiş bir dör­

düncü avlu gibi görünse de Üçüncü Avlu içinde değerlendirilir. Bu bahçe Has Oda,

Harem ve içoğlanlar avlusuyla bağlantılı bir

düzenlemeyle yapılmıştır. Diğer iki avludaki

bahçelerden daha gösterişli bir düzenlemeye

sahip olan Asmabahçenin sarayın ilk inşasıy­

la birlikte 1460’larda tasarlanmış olabileceği

belirtilir. Sultanların elçi kabulü, divan top­

lantısı gibi resmi görevlerinden arta kalan za­

manlarını gözdeleriyle birlikte sükûnet içeren

bu bahçede geçirdikleri ve böyle bir yaşamın

edebî metinlerde övülen yanının bulunduğu­

na değinilmektedir.

Asmabahçe içindeki köşklerden birinin

Kubbeli Kristal Köşk olduğu belirtilerek ve

ll.Bayezıd zamanında su oluklarının çalışma­

dığına dair kayıtlardan Fatih döneminde inşa

edilmiş olduğu sonucuna varılmaktadır. Gü­

nümüze ulaşamamış olan bu köşkün İtalyan

tarzı bir yapı ve bununda Fatih’in imparator­

luk anlayışıyla bağdaşan bir zevkin yansıma­

sı olduğu sonucuna varılarak, böylesi köşk­

lerin sonraki dönemlerde vezirlerin de köşk­

lerini süsleyen (Sokollu Mehmet Faşa Sara­

yında olduğu gibi) bir bahçe dekoru öğesi

olarak kabul edilmiş olduğu kanaatine varıl­

maktadır.Sünnet Odasının mimarisi ve çini süsle­

meleri bu bölümde ele alınan konulardan bi­

ridir. 15-16.yüzyıllarda Asmabahçenin alt te­

raslarına yapılmış olan köşklerin günümüze ulaşamamış oldukları belirtilerek, alt terasta

17.yüzyılda Kara Mustafa Paşa tarafından

yaptırılmış ahşap bir köşk bulunduğu kayde-

Bilge 50 Mart 2007 213

Page 216: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RIT I C I S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

dilir. Alt terasta, zemin katı günümüze gele­

bilmiş almaşık teknikli duvarlara sahip bir

köşk kalıntısından bahsedilerek, bodrum kat­

taki 15.yüzyıl Bursa üslûbunda düzenlenmiş

alçı bezemelerinden hareketle Fatih döne­

minde yapılmış olacağı ileri sürülmektedir.

Asmabahçe içinde portakal ve karanfil bah­

çeleri arasında yasemin tarhlarının bulundu­

ğu da 1564-65 yılı kayıtlarına bakılarak ifa­

de edilmektedir. Saray külliyesi içinde mima­

riden insanlara, bitkilerden hayvanlara kadar

görülen çeşitliliğin de aslında imparatorluk

temasını yansıtan aynntılar olduğu vurgulan­

maktadır. Sarayın Asmabahçesine bakan gö­

revli bostancılann sayısının 15.yüzyılın so­

nunda yaklaşık 200 kişi olduğu belirtilerek,

lö.yüzyılda Trablus, Kefe, Halep, Diyarbakır

gibi imparatorluğun farklı yörelerinden saray

için ağaç ve çiçek sipariş edildiği kaydedil­

mektedir. Osmanlı hanedanının diğer saray­

ların hasbahçeleri de dahil olmak üzere Top-

kapı Sarayı hasbahçesinden toplanan ürün­

leri, saray kapısı önündeki meydanda sattı­

rıp, parasını İç Hâzineye gelir olarak kaydet­

tirdiklerine dair ilginç notlar bu bölümde ve­

rilen bilgilerdendir. Çeşitli kaynaklardan edi­

nilen bilgilerde hareketle bahçelerin bakı­

mından sorumlu bostancıların koğuşunun Bi­

zans dönemi yapısı olan Aziz Demetrius kili­

se ve manastırı olduğu sonucuna varılmakta­dır.

Dış bahçenin köşk ve kasırları kitabın

onuncu bölümünde (s.267-303) ele alınan

mimari ünitelerdir. Saray külliyesi içinde Fa­

tih’in üç farklı tarzda inşa ettirdiği belirtilen

köşkler, onun ele geçirdiği Bizans, Trabzon

ve Asya (Karaman) imparatorluklarının sim­

gesi olarak yorumlanmaktadır. İnşa edilmiş

olduklarını kaynaklardan öğrendiğimiz bu üç

köşkten günümüze sadece Çinili Köşk kal­

mıştır ve tamamen İran-Timurî tarzında inşa

edilmiştir. Dönem kaynaklannın bu köşkü

Karaman tarzında olarak nitelediklerine de­ğinen yazar, Babinger’in yapının inşa tarihi

(1472) ve mimarı ile ilgili (Kemaleddin) bilgi­lerini nakleder. Köşkün inşasında Karaman­

dan gelmiş ustaların çalışmış olabileceğini

kabul eden yazann, Karamanlılarla Timuriler

arasında var olduğunu belirttiği kültürel ya­

kınlığı doyurucu kaynaklarla belgelemez.

Köşkün İran ya da Timurlu kültür coğrafyası­

na yakınlığını Karamanlı sanatçılardan ziya­

de, Ankara savaşından sonra Semerkand’a

götürülen ve Timur’un ölümüyle Anadolu’ya

dönen Nakkaş Ali b. İlyas Ali ve yanında ge­

len Tebrizli çini sanatçılarıyla ilişkilendirmek,

yazann tezinden sonra yayınlanan bir maka­

lesinde1 vurguladığı gibi daha doğru bir yak­

laşım olmalıdır. Köşkün doğudaki meydana

bakan giriş cephesindeki revağının orijinalin­

de ahşaptan olduğu, 1737 yılında geçirdiği

bir yangından dolayı günümüzdeki haliyle

taştan yapıldığı ve üst örtüsünün de ilk hali­

ne sadık kalınarak ancak kurşunla kaplı ola­

rak yenilenmiş olduğu belirtilmektedir. Köş­

kün benzerlik gösterdiği Timurlu ve Akko-

yunlu örneklerinin duvarlarında savaş, av gi­

bi konuları içeren duvar resimleri bulundu­

ğundan hareketle bu tip temaların Çinili

Köşk’te işlenmiş olabileceğine dikkat çekil­mektedir.

19.yüzyılda çevresindeki diğer yapılarla

yıkıldığı belirtilen Fatih dönemi köşklerinden

biri olarak İshakiye Köşkünün adı verilir ve

köşkle ilgili kaynaklarda geçen bilgiler aktarı­

lır. lö.yüzyılda saray köşklerine dört yeni ya­

pının katıldığı ve bunların birinin Yavuz Sul­

tan Selim diğer üçünün de III.Murad tarafın­

dan inşa ettirilmiş olduğu belirtilir. Yavuz Sul­

tan Selim’in yaptırdığı ve Mermer Köşk adıy­

la anılan yapının Top Kapısı yakınında, de­

niz surlanna bitişik olarak üç yandan mer­

mer sütunların taşıdığı kemerli revağı ve

kurşunla kaplı piramidal bir çatısı olduğu ifa­de edilerek, köşkün Mısır'dan getirilen Yahu­

di kökenli harc-ı hassa emini Abdüsselam ta­

rafından yaptırılmış olduğu ileri sürülür. Ya­

vuz’un köşkün çok gösterişli olduğunu ve

çok para harcanmış olduğunu belirtmesi üze­

rine Abdüsselam’ın parayı kendi bütçesinden

ödediğini söylediği kaydedilen bilgiler arasın­

dadır. İçten ahşap bir kubbesinin olabileceği belirtilen köşkün duvarlarını da Yavuz’un Tebriz’den getirdiği sanatçıların yaptığı savaş

214 Bilge 50 Mart 2007

Page 217: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C R1TI C I S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

konulu (muhtemelen Çaldıran ve Mercidabık

savaşları) resimlerin süslediği ileri sürülerek,

dış cephesinde Mısır’dan getirilmiş mermer­

lerin ve içerdeki resimlerin sultana Safeviler

ve Memlûklulara karşı kazandığı zaferleri ha­

tırlatmış olabileceği kaydedilir.

Kubbesine asılı inci dizili toplardan dola­

yı İncili Köşk olarak adlandırılan ve Marma­

ra’yı gören deniz surları üzerine inşa edilen

yapı Sinan Paşa tarafından sultan IlI.Murad

için inşa ettirilmiştir. Yapı 1871 yılında de­

miryolu çalışmaları esnasında yıktırılmıştır.

Kaynaklar yapının inşasına 1590’da başla­

nıp 1591 yılında bitirilmiş olduğunu kayde­

derler. III.Murad’ın sarayın avlularından bi­

rinde olmasını isteyecek kadar çok beğendi­

ği bu köşk taş kemerlerden bir kaide üzerin­

de konsollarla denize doğru çıkıntı yapan te­

rasa sahip, kubbeli bir taht odası, küçük bir

hamam, namaz odası ve harem mensupları

için birkaç odadan oluştuğu tarihî kaynakla­

rın ve masraf defterlerinin kayıtlarından çıka­

rtabilmektedir. İçten ahşap olan kubbenin

17.yüzyıl çizimlerinde dıştan kubbeye benzer

tekne tonozla örtülmüş olduğuna değinil­

mektedir.IlI.Murad Sinan Paşa’dan çok beğendiği

İncili Köşkün bir benzerini Galata karşısında

var olan ve Sultan II. Bayezıd için yapılan ya­

lı köşkünün yerine inşa ettirmesini ister. Yık­

tırılan Bayezıd köşkünün yerine 1591-93 yıl­

ları arasında yeniden inşa köşkün mimarlığı­

nı İncili Köşkte olduğu gibi Davud Ağa üst­

lenmiştir. Açılışında kurbanlar kesilip, sada­

kalar dağıtılan ve ulema ile şeyhlerin davet

edildiği bu köşke ait masraf defterlerinin gü­

nümüze ulaşmış olduğu belirtilmektedir. He­

sap defterindeki bilgilerden çıkarılan plânına

göre köşk merkezdeki kubbeye açılan üç ey­

van ve iki küçük odadan oluşmakta dört yön­

den 34 beyaz mermer sütunun taşıdığı re­

vakla çevrelenmiş durumdaydı. İç dekoras­

yonunda kullanılan çinilerin desenlerini Bali

adında gayri Müslim bir kumaş ustasının yaptığı belirtilerek İznik çinileriyle dönem ku­

maşlarının desenleri arasındaki bağlantıya da

dikkat çekilir. Köşkün 19.yüzyılın ikinci yan­

sında yıkılmış olduğu belirtilir.

IlI.Murad için yapılan bir başka köşk ise

Sinan Paşa Köşkü olarak ta bilinen Sepetçi­

ler köşküdür. Mimar Davud'un 1591-1592

tarihleri arasında yaptığı bu köşkün kurşun kaplı piramidal külahlı tek odadan ibaret bir

yapı olabileceği ve duvarlannın saray baş

nakkaşı Lütfü Ağa’nm başkanlığında Ali Çe­

lebi, Osman, Ali Bey, İbrahim ve Ayaş’tan

oluşan bir ekip tarafından bezenmiş olduğu

kaydedilmektedir.

Kitabın son bölümü (s.304-322), Topka-

pı Sarayının çeşitli yönlerden (mimari, tören)

diğer çağdaş kültürlerdeki saraylarla bir de­

ğerlendirmesini içermektedir. Topkapı Sara­

yının hem hükümdar konutu hemde hükü­

met merkezi olarak, Osmanlı çadır düzenin­

den hareketle tasarlanmış olduğu belirtilir.

Sarayın mimari olarak mütevaziliğinin Fatih

Külliyesinin anıtsallığıyla tezat oluşturduğuna

değinilerek, bunun şehirde anıtsal bir Bizans

sarayının yokluğundan kaynaklanmış olabile­

ceği vurgulanır. Dolayısıyla Fatih Külliyesin-

deki anıtsallıkta Ayasofya’nın kışkırtıcı bir ro­

lü olabileceği ifade edilir. Fatih dönemi saray

külliyesinde görülen eklektik yapıların tama­

men onun evrensel imparatorluk anlayışıyla örtüşen bir tasanm yansıttığı ileri sürülür. Fa­

tih’in sarayındaki kimi mimari unsurların, İs­

lâm dünyasındaki örneklerden hareketle ve­

ya doğu kozmolojisinden esinlenilerek tasar­

lanmış olabileceği vurgulanır. Örneğin daha

önce tamamen Rönesans kalyasından esin­

lenilmiş olduğunu belirttiği Kristal Köşkün

kaynağında, Keykavus’un Elburz Dağında

yaptırdığı akik kubbeli köşkü veya Firdevsi Şehname’sinde anlatılan ortası çeşmeli kris­

tal köşk, ya da Süleyman Peygamber’in

kristal köşk efsanesinin de olabileceği varsa­

yılır. İslâm dünyasının ayakta kalabilmiş en

görkemli saraylarından biri olarak kabul edi­

len Elhamra sarayının Akdeniz gelenekleriy­

le, Suriye ve Filistin’deki Emevi dönemi çöl

kasırlarının harmanlanmış bir sentezi olarak

yorumlayan yazar, Elhamra’nm Topkapı Sa­rayından daha ihtişamlı olduğunu ancak inşa

edildiği yıllarda yaptıran hanedanın çöküş

Bilge 50 Mart 2007 215

Page 218: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S M15.-16. Yüzyılda Topkapı Sarayı ♦ Yıldıray Özbek

sürecinde olmasıyla bir tezat oluşturduğunu

belirtir. Topkapı Sarayının Elhamra’dan ziya­

de Türk-Moğol saray gelenekleriyle ilişkilen- dirilmesinin daha doğru bir yaklaşım olaca­

ğı kabul edilerek günümüze örnekleri gelme­

miş olan Ilhanlı-Moğol ve Timurlu sarayları hakkında tarihi kaynaklarda verilen bilgilerin

bir değerlendirmesi yapılmaktadır. Topkapı

Sarayında Otağ-ı Hümayunla bağlantılı ordu­

gah örgütlenmesinin Türk-Moğol geleneğiy­le ilişkilendirilebileceği ifade edilerek, saraya mimari ve tören bağlamında bir bütün olarak

bakıldığında, Türk-Moğol geleneğinden Or­

tadoğu İslâm anılanna ve Roma-Bizans un- surlanna kadar pek çok kültür katmanından

izler taşıyan yapı arz ettiği ileri sürülür. Sara­

yın teşrifat ve törenlerinde Selçuklularla bir­likte daha çok Abbasi dönemi saray gelenek­

lerinin örnek alınmış olduğu vurgulanır. Os-

manlı hükümdarlarının Abbasi halifelerinden farklı olarak kendilerini kutsal bir kişi gibi

görmedikleri, askeri ve idari güçle Sünni İs-

lâmın koruyucusu olarak algıladıkları ve ko­ruyup, ziyaret edilmesine izin verilen Hırka-i

sa adet ve kutsal emanetleri kendi meşruiyet­

lerinin bir parçası olarak kabul ettikleri belir­tilir.

15.yüzyılda çeşitli üslûplarda yapılmış bi­naların yerini, 16.yüzyılda Mimar Aleaddin,

Sinan ve Davud’un yaptığı Klâsik Osmanlı

tarzında yapılmış eserlerin aldığı ileri sürüle­rek Aleaddin tarafından yapılan yapılann ço­

ğunda özellikle bezemelerde İran-Timurlu ve

Memlûklu tarzları işlenerek bir geçiş dönemi yaratıldığı belirtilmektedir. Özellikle Da­

vud’un yaptığı köşkler, Sinan'a mal edilen saray mutfaklan merkezileşmiş ve kendine

güveni pekişmiş bir saray atölyesinin eserle­ri olarak yorumlanır. Topkapı Sarayında çağ­

daşlan Safevi ve Babürlü saraylarına göre daha içe dönük bir yaşamın söz konusu oldu­

ğuna işaret edilir. 18.yüzyılda mimari olarak

anıtsal olmayan birkaç yapının eklendiği ve dönemin bezeme anlayışıyla değişikliklere

uğradığı belirtilen sarayın teşrifat kurallarının

sultanlar için sıkıcı bir hal aldığı özellikle

IlI.Ahmet’in şikayetiyle örneklendirilmekte,

batılılaşma hareketlerinin de etkisiyle daha dışa dönük bir yaşam arzulayan sultanlar için

sarayın kasvetli, güneş görmeyen ve nere­

deyse insan içine çıkmaktan korkan sultanla-

nn sığınağı olarak algılandığı II.Mahmut’un

serzenişiyle belgelenmeye çalışılmıştır. Niha­

yet, imparatorluğun çökme arifesinde oldu­ğu yıllarda yapılan Avrupa tarzı gösterişli sa­

rayların tıpkı Elhamra’ya benzer ironiyi yan­

sıttıkları ifade edilerek Topkapı Sarayının mi­marisi, hâzineleri, kütüphaneleri, arşivleriyle

Osmanlı hanedanının belleği olma görevini

bugün de müze olarak devam ettirdiği vurgu­lanmaktadır.

Sarayda yapılan çeşitli onarım ve yeni in­

şatlarla ilgili arşiv kayıtlannın günümüz harf­

leriyle aktarıldığı eklerden sonra sarayla ilgi­

li bazıları açıklamalı çeşitli harita, plân, fo­

toğraf, gravür ve minyatürlerden oluşan lev­halar ve zengin bir bibliyografyayla tamam­

lanan eser, çoğu Hünernâme minyatürleri, Avrupalı elçi veya seyyahların çizimleri, dö­

nem tarihçilerinin ve elçilerinin anlatımları,

inşa ve onarım gibi faaliyetlerin belgelendiği

masraf defterleri gibi arşiv kaynaklarının ve günümüz araştırmacılarının neredeyse

tamamının ele alındığı Osmanlı mimarlık ve

kültür tarihi için Türkçe’ye çevrilmesinde geç kalınmış bir kitaptır. Daha önce tanıttığımız

bazı kitaplarda da belirttiğimiz gibi, tek­nolojinin kolaylıklar yarattığı bir dönemde,

metinde verilen notların sayfa altlarında değil

de bölüm sonlarında gösterilmesine mantıklı

bir izah bulmak güçtür. Bundan sonraki kitap yayımlannda bu durumun düzeltilebileceğini

temenni ediyoruz.

Notlar

1 G.Necipoğlu, “From International Timurid to

Otoman: A Change of Taste in Sixteenth-

Century Ceramic Tiles”, Muqarnas, 7 (1990),

s.136-170.

216 Bilge 50 h|Bs$ Mart 2007

Page 219: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Kumuk Yazar Murat Adji

B. Tümen Somuncuoğlu

Gazi Üniversitesi, Fen -Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Araştırma Görevlisi

Murat Adji’nin kimliğini Kumuk olarak

tanımlamak ne kadar doğru bilemi­

yorum. Fakat onun hayat hikayesini

okuduğumuzda ergenlik çağına gelene kadar

Kumuk olduğunu bilmeyen Rus kültürü ile

enternasyonel bir ortamda büyüyen Adji’nin

Moskova’daki ayrımcılığın etkisi ile kendi

milli kimliğinin farkına vardığını ve kökenle­

rini sorgulamaya başladığını görüyoruz. 1 As­

lında Adji her ne kadar milli kültürün hakim

olmadığı bir ortamda büyümüş olsa ve eser­

lerinin hepsini Rusça yazan Rus dilli bir yazar

olsa da yetiştiği ortam onda milli şuur ihtiya­

cı doğurmuş ve amatör bir heyecan ile araş­

tırmalarına başlamasına sebep olmuştur.

Adji’nin başlıca kitapları şunlardır: Polin

Polouetskogo Polya (Polevets Tarlasının

Otu) -1994, Tayna Suetogo Georgiya ili Po-

darennoe Tengri (Aziz Georginin Sırrı),

1997, Evropa, Türki Velikaya Step (Avru­

pa Türkler ve Büyük Bozkır) , 1998, Kıpça-

ki. Drevnyaya İstorya Türkou i Velikoy

Stepn (Kıpçaklar. Türklerin ve Büyük Bozkı­

rın Kadim Tarihi) , 1999,Polin Polouitsko-

go Polya (Düzeltilmiş ve genişletilmiş ikinci

baskı)-2000, Kıpçaki, Oğuzı. Sredneveko-

vaya İstorya Türkov i Velikoy Stepi (Kıp- çaklar Oğuzlar. Türklerin ve Büyük Bozkırın

Ortaçağ Tarihi), 2000.Türki i Mir: Sokro-

vennaya İstorya (Türkler ve Dünya: Gerçek

Tarih), 2004. Aziyatskaya Evropa (Asyalı

Avrupa), 2006.Dıharıiye Armageddorıa

(Armagedon’un Nefesi), 2006.

Murat Eskenderoviç Adji 9 Aralık 1944

yılında Moskova’da doğmuştur. 1969 yılında Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi

Coğrafya bölümünü bitiren Adji aynı yıl dok­tora öğrencisi olmuştur. Daha sonra doktora­

sını tamamlayarak, doçent olan Adji ekono­

mi, tarihî ve sosyal coğrafya dallarında uz­

manlığını geliştirmiştir. Daha sonra Sibirya

bölgesine bir çok ilmi gezi gerçekleştirmiştir.

1975 yılında intisap ettiği iktisat Enstitüsün­

de öğretim üyesi olarak 15 yıl çalışmıştır.

Gençlik döneminden itibaren yazarın çalış­

maları Sibirya üzerinde yoğunlaşmıştır, ilk ki­

tabı olan “Sibir’: XX vek” (Sibirya: XX.

asır). 1983 yılında Misil yayınevi tarafından

yayınlanan yazar, bu kitabı ile büyük bir ün kazanmıştır. Bunun dışında Detskaya Litera-

tura yayınevinde farklı yaştaki çocuklar için

kitaplar yayınlamıştır. 1989 yılında bilimsel

popüler bir dergi olan Vokrug Sveta (Dünya

Etrafında) da ilmî redaktör ve muhabir ola­rak çalışmaya başlamıştır. Burada Sovyetler

Birliğinde az bilinen halkların tarihi ve etnog-

rafileri ile ilgili bir çok yazı yayımlamıştır. Bu

yazılar 1992 yılında yayınlayacağı “Mi iz Ro­

da Polouetskogo” (Biz Polovets(Kıpçak) So-

yundanız) kitabının temelini oluşturmuştur.

Bu kitabından dolayı işten çıkarılan Adji son

14 yıldır serbest yazar olarak çalışmaktadır. 2

Adji’nin 1994 yılında yayınlamış “Polin

Polouetskogo Polya” (Polevets Tarlasının

Otu)” ̂ Rusya tarihini yeniden değerlendirme

ihtiyacı gerektiğini savunan bu eser değişik

yönlerden yoğun eleştirilere maruz kalmıştır

Bu eserde tarihi olgular çok farklı yönleri ve

bağlantılanyla ortaya konulmaktadır. Bu kita­

bın “Moskal Hikayeleri” isimli birinci bölü­

münde Rus vakayinameleri İncelenmektedir.

Adji Rusya tarihinin yazımında temel kaynak

olarak kullanılan vakayinamelerin defalarca düzeltilip değiştirildiği ve orijinal metinlerin korunmadığını iddia etmektedir. Ona göre

Vakayiname sayfalarında yer alan resimlere

Bilge 50 Mart 2007 217

Page 220: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MKumuk Yazar Murat Adji ♦ B. Tümen Somuncuoğlu

ilave olarak yeni resimler eklenmiş olmasına

rağmen orijinal nüshalardaki resimlerin za­

man içinde değişen anlayışa göre bir nevi

değiştirilen veya sansür edilen metinlerin ak­

sine aynen aktarıldıklannı bu yüzden resim­

lerden yola çıkarak çıkarımlarda bulunmanın

daha sağlıklı sonuçlar vereceği düşüncesin­

dedir.4 Adji kendisinin görüşlerini eski dö­

nem Rus edebiyatı araştırmacılarından A.

A. Şahmatov gibi ünlü alimlerin fikirleri ile

de desteklemektedir. 5 Aynca ünlü Rus arke­

ologlar S. Okladnikov, S. 1. Rudenko’nun^

ve İngiliz tarihçisi Edvard Gibbon’un? ilmi

çalışmalan da Murat Adji’yi çok etkilemiş­

tir.

Murat Adji’nin kitaplarında işlediği temel

fikir Rus devletinin eski Türk devletlerinin

mirasçısı olarak ortaya çıktığıdır. Ona göre

Rus devleti geleneği ve Rus kültürü Türk

boylarının mirasçısıdır. Rusça olduğu sanılan

bir çok terimin Türkçe olduğu görüşündedir

ve görüşlerini desteklemek için bir çok delil

getirmektedir. Hıristiyanlığın simgesi sayılan

dinî kelimelerin etimolojik anlamlarını araştı­

ran Murat Adji Hıristiyanlaşma konusunun

da gizlenmiş gerçekleri anlatmaktadır. ®

Murat Adji popüler tarih kitapları ile özel­

likle Rusya içinde yaşayan Türk halklarına

tarih şuuru vermeyi amaçlamaktadır. O için­

den çıktığı insanlara tarihlerinin ne kadar es­

kiye gittiğini göstererek bildikleri ve okuduk­

ları bir çok tarihi kaynağın doğru olmadığını

göstermeye çalışmaktadır.

Adji’nin eserleri bir çok eleştiri ile karşı­

laşmıştır. Eserlerinden ilmi kitaplarda kulla­

nıldığı şekilde dipnot sisteminin kullanılma­

ması ve ortaya koyduğu iddiaların delillerinin

yeteri kadar kuvvetli olmadığı şeklindedir.

Ayrıca Rusya’da Adji pek çok çevre tarafın­

dan Türkçülük ile suçlanmaktadır. Yazar

Vokrug Sveta dergisinden Türkçülük yüzün­

den kovulduğunu, fakat Türkçülüğün ne ol­

duğunu kimsenin bilmediğini ve anlatamadı­

ğını belirtmektedir. Bu ideolojik damganın

SSCB döneminde Türk Kültürü ve tarihini Moskova kaidelerine uygun yansıtmayan

herkese basıldığını söylemektedir. Kendi hal­

kını sevmenin hiçbir kötülüğü olmadığı Türk­

çülüğün ise doğal bir süreç olduğu ve Slavcı-

lıktan farkı olmadığı düşüncesindedir. 9

Akademik manada ilmi kriterlere uygun

olmamakla suçlansa bile Adji’nin kitapları

edebiyattan uzaklaşmış geniş kitlelere ulaşa­

mayan sıkıcı ve kuru tarih kitaplarının ulaşa­

madığı kitlelere ulaşarak kendisi misyonunu gerçekleştirmiştir.

Murat Adji Rus ilmi muhitinde hakim

olan anlayışlara karşı çıkma ve resmi tarihe

meydan okuma duygusu ile yerleşmiş bir çok

düşünceyi sorgulamaktadır. Murat Adji’nin

yazdıklannı bu etkenleri göz önünde bulun­

durarak değerlendirmek gerekmektedir.

Türk tarihi ile alakalı pek çok konuda, Tür­

kiye’deki ve dünyanın bir çok yerindeki tarih

anlayışının farklılık gösterdiğini göz önüne

alırsak, Türkiye’de normal olarak kabul edi­

len bazı görüşlerin Rusya’da resmi tarih dışı

söylemler olduğunu hesaba katmak gerek­

mektedir. Adji’nin yazılarında hakim olan an­

layış Rus denizi içindeki Türk halklarına mo­

ral güç aşılama isteğidir. Adji bu misyonu ta­

rih ilmini kullanarak gerçekleştirmeye çalış­

maktadır. Çıkardığı sonuçlar açısından ve ke­

limelerin etimolojik çözümlerine ağırlık ver­

mesi yüzünden bir çok eleştiriye uğrasa da

sosyal ilimlerin batı tarafından nasıl bir silah

olarak kullanıldığını Arnold Toynbee gibi

meşhur ilim adamlarının devlet hesabına ta­

rihi tahrif ettiğini düşünürsek Adji’nin misyo­

nu bu örneklerin yanında oldukça masum ve

ilmi olarak gözükmektedir. Kitaplarının her

birinde geçmişle günümüz arasında bağlantı

kurmaya çalışan Adji bu günün insanına ver­

mek istediği mesajları tarihi kaynaklara

dayandırarak iletmeye çalışmaktadır. Onun

kitapları hakkında yapılan tartışmalar bu

konularda yeni araştırmaların önünü açmak­

tadır.

Notlar

1 http://www.adji.ru/interview_l.html

2 http: / /www. adii. ru/about. html

3 Bu eser, Türk diline “Kaybolan Millet Deşt-i

218 Bilge 50 Mart 2007

Page 221: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E VI E W - A N A L YS i S - C RITI C I S MKumuk Yazar Murat Adji ♦ B. Tümen Somuncuoğlu

Kıpçak Tarihi adıyla çevrilmiştir.

4 Murat Adji, Kaybolan Millet (Deşt-i Kıpçak

Medeniyeti), Çev. Zeynep Bağlan Özer,

Atatürk Kültür Merkezi Yayınlan, Ankara, s.

35-41.

5 A.A.Şahmatov dil tarihinin milletler tarihine

dayanarak araştınlması gerektiğini savunmak­

tadır. Şahmatov’a göre Rus dili kelime hâzi­

nesinin yüzde yetmişi yabancı dillerden geçmiş

kelimelerden oluşmaktadır ve Rus dili eski Bul­

gar dili etkisi ile oluşmuştur. Rus dil biliminde

büyük bir otorite olarak kabul edilen A. A. Şah-

matov’un bu fikirleri eleştirilse bile onun Rus

vakayinameleri üzerinde yaptığı araştırmaları

temel başvuru kaynakları arasındadır. Aynntılı

bilgi için bkz. Zeynep Bağlan ÖZER: Rus

Dilinin Gelişme Evreleri, Ankara 2004, s. 47-

68.6 Adji’ye göre Rus sansüründen kurtulabilmek

için S.!. Rudenko Türk terimini hiç kullan­

mamıştır. A.R Okladnikov ise İlmî çalışmaların­

da “kaybolan millet” terimini kullanmıştır.

7 Murat Adji, Kipçaki Oguzı. Srednevekovaya ts-

torya Türkov i Velikoy Stepi, “Novosti”, Mosk-

va, 2001. s. 74.8 Zeynep Bağlan Özer, Kaybolan Millet, Atatürk

Kültür Merkezi Yay. , Bilge, 1998/16, s.63.

9 http://www.adii.ru/interview l.html

•YYYYVYYT ~ r r r r r r ^ r r r r r s r ' r r r r r r r r r r r r r r r r r r r Y \ ~ r r r r

Bilge 50 Mart 2007 219

Page 222: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Osmanlı Şiiri ve İktidar İlişkisi Üzerine Bir İnceleme : "II Selim Dönemi Sonuna Kadar Osmanlı Edebî Hâmîlik Geleneği”

Emine TUĞCU

Bilkent Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Tûbâ Işınsu İsen Durmuş, Bilkent Üni­

versitesi Türk edebiyatı bölümünde

Yrd. Doç Dr. Mehmet Kalpaklı danış­

manlığında hazırladığı, 2002 yılında “Divan

Şiirinde Fahriye” adlı yüksek lisansı tezinden

sonra “11. Selim Dönemi Sonuna Kadar Os-

manlı Edebî Hâmîlik Geleneği” çalışmasıyla doktorasını tamamladı. Durmuş un yaklaşık

160 sayfa olan tezi, giriş ve dört ana bölüm­

den oluşmaktadır. Tezin giriş bölümünde, hâ­

miliğin tanımı, ortaya çıkışı, gelişimi değer­

lendirilmektedir. Bununla birlikte sanat-hâmî

ilişkisinin Batı ile Doğuda nasıl geliştiği üze­

rinde durularak Osmanlı İmparatorluğu’nda-

ki görüntüsü tartışılmaktadır. Batı kültürü

çerçevesinde bu konu üzerine yapılmış ciddi

çalışmalara karşılık, Doğu edebiyatlarında yeterli örneklerin bulunmamasını düşündü­

ğümüzde Durmuş’un çalışması özelikle bu

boyuta yeni bakış açıları kazandıracak nitelik­tedir.

Tezin “Kuruluş Sürecinde Osmanlı Edebî

Hâmîlik Geleneğine Genel Bir Bakış” adını

taşıyan ilk bölümünde, önemli hamîler, dö­

nemlerine göre ele alınıyor. Fatih Sultan

Mehmet, II. Bâyezîd, Yavuz Sultan Selim,

Kânûnî Sultan Süleyman ve II. Selim gibi sul­

tanların yanı sıra vezir, akıncı beyleri, diğer

yerel yöneticiler ve şair koruyucular da Os-

manlı edebî hâmîlik geleneği çerçevesinde

değerlendirilmiştir. Bu bölümde, “Osman-

lı’da hâmîlik sisteminin büyük ölçüde padi­şahlardan başlayarak saraydan daha alt ko­

numlara ve taşraya yayılarak ve sarayı model

alarak işleyen bir sistem” (72) olduğunu ve bu sistemin Osmanlı sanatı ve şiirine katkısı­

nı görmekteyiz.

“Hâmî ve Eleştirmen: Kuruluş Sürecinde

Osmanlıda Şiirin Takdîmi ve Değerlendiril­

mesi” başlığını taşıyan tezin ikinci bölümde

ise, şiirin takdiminden önceki ve sonraki sü­

reçler, arşiv belgelerinden de yararlanılarak

ele alınmıştır. Burada Durmuş, şiir takdimle­

rinin ve sunuş şeklinin çeşitli yolları olduğunu söylüyor. Durmuş, “Osmanlıda ihsan kazan­

mak ümidiyle sultana şiir takdim etmenin hâ­

mîlik sisteminin işleyişi içinde bir teşrifatının

olduğunu ve belli bir gelenek çerçevesinde bu

işleyişin devam ettiğini” (99) tarihî belgelere

dayanarak göstermektedir. Bu bölümde dik­

kat çekici olan hâmîlerin aynı zamanda eleş­

tirmen misyonu da taşıyor olmalandır. Tez­

de, hâmî ve eleştirmen ilişkisi, sultanlann sa­

nata destek vermelerinin ötesinde sanatın

içinde üretici olarak yer almaları ve kendile­

rine sunulan eserler hakkında olumlu ya da

olumsuz değerlendirmede bulunmalan göz

önüne alınarak kurulmuştur.

Osmanlı hâmîlik sisteminin boyutunun

ele alındığı tezin üçüncü bölümü “Hâmîlik

Sisteminin Sanatçı, Hâmî ve Toplum Açısın­

dan Kazanımları” adını taşımaktadır. Burada

da Osmanlı hâmîlik siteminin sosyo- ekono­

mik temelleri, sanatçıların bu sistem içinde

eserlerini nasıl ürettiklerine ilişkin değerlen­

dirmelerle ortaya konmaktadır. Sanatçıların

câize dışında farklı hediyelerle ödüllendiril­melerini örneklerle gösteren Durmuş, bu işin

bir standardı olmadığını da belirtir. Bu bö­

lümde asıl dikkati çeken nokta ise, şairlerin

maddi desteğin dışında bu sistemle daha önemli kazanımlar elde ettiğidir. Durmuş te­

220 Bilge 50 ffiÖsS Mart 2007

Page 223: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MOsmanlı Şiiri ve iktidar ilişkisi ♦ Emine Tuğcu

zinde yer verdiği örneklerden yola çıkarak şu

saptamada bulunur: “[S]anatçıya sadece maddî ödüllendirmede bulunmak, onun elde

etmek istediği bir konum değildir. Sanatçı,

kendisi ile aynı dili konuşan ve sunduğu ese­ri değerlendirebilecek bir hâmî aramaktadır.

Caize sistemi etrafında şekillenen polemikle­

rin Osmanlıda bu sistemin bir teşrifatı oldu­

ğu düşüncesi dikkate alındığında ikinci plan­da kalması gerektiği ve hâmîlik sisteminin

hem hâmîye hem de sanatçıya “koruma, otorite ve prestij” gibi, maddîyattan çok da­

ha değerli imkanlar sağladığı belirtilebilir

(121). Bu bağlamda sadece şairlerin kaza- nımlarından değil hâmîlerin de bu gelenek­

ten nasıl fayda sağladığı da tezde tartışılmak­tadır. Durmuş, şairlerin kendisi için yazdığı

eserler dolayımında hâmînin de adı ve ünün

sonraki nesillere aktarıldığını böylece isminin ölümsüz kılındığını belirtir.

Tezin son bölümü “Hâmîlik Sistemine

Yönelik Eleştirilerin Değerlendirilmesi” başlı­ğıyla hâmîlik kurumuna yönelik eleştiriler

tartışılmaktadır. Osmanlı hamilik sisteminin

sanatçıyı koruyan, maddi ve manevî anlam­

da ödüllendiren olumlu bir işleyişinin olması­nın yanı sıra bu sisteme yönelik şair ve tezki­

re yazarlarının eleştirileri de tez de değerlen­dirmiştir. Durmuş, bu konuya yönelik eleşti­

rilerin daha çok yöneticilere daha adaletli

davranması konusunda üstü kapalı olarak yapıldığını tezkirelerden ve şairlerin şiir ör­

neklerinden yola çıkarak tartışır. Durmuş’a

göre “Osmanlı toplumsal yapısı çerçevesin­de düşünüldüğünde şâirlerin ulaşmak istedik­

leri nokta kendi eserlerinin mutlak otorite

olan sultan tarafından görülüp değerlendiril­

mesidir. Bu durumda sultana ulaşma yolunda konumu iyi olan bir hâmî bulamayıp onlar

tarafından bir takım eleştirilerde bulunmaları doğaldır” (133).

Tûbâ Işınsu isen Durmuş’un ““II. Selim

Dönemi Sonuna Kadar Osmanlı Edebî Hâ­

mîlik Geleneği” adlı çalışması, Osmanlı ede­

biyatında hamîlîk geleneği üzerine yapılmış en önemli kaynaklardan biri olma özelliği ta­

şıyacak niteliktedir. Batı’da edebî hâmîlik

üzerine yapılan pek çok çalışmaya karşılık Türkiye’de Osmanlı edebî hâmîlik geleneği,

ilk defa Durmuş’un teziyle sistemli bir şekilde

tartışılmıştır. Osmanlı’da hâmîlik geleneği dolayımında sanat ile iktidar arasındaki ilişki­nin ortaya konması bakımından bu tez, Os- manlı edebiyat araştırmacılannın çalışmaları­

na yeni bir açılım sağlayabilecek, önemli bir inceleme “eseri”dir. Durmuş’un tezi sadece Osmanlı edebiyatı araştırmalarında değil,

çağdaş edebiyat çalışmalarında da, özellikle geçmişle günümüz sanat anlayışını karşılaş­tırmak için yararlanılabilecek, bir kaynaktır.

Bilge 50 Mart 2007 221

Page 224: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Türk Dillerinin Tarihsel Gelişimi Sorunları

Prof. Dr. Elövset Zakiroğlu Abdullayev,

Türk Dillerinin Gelişme Sorunları,

Türk Dil Kurumu Yayınlari:652. Ankara 1996, 176 s.

Dr. Hüseyin YENİÇERİ

Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkçe Dersleri Birimi

Dil bilginlerinin dilin sorunlan üze­

rinde düşünmeleri, dü­

şüncelerini

kamuoyu ile pay-laşmaları sevindi- ^ te**0*

rici bir durumdur.Türk dilinin dünden

bugüne süregelen sorunlan üzerinde

düşünülmeye başlan­ması, daha da sevindi­rici bir durumdur. Çün­

kü birlikten güç doğar.

Birliğin kaynağı da Gas-

pıralı'nın dediği gibi “dil­de, fikirde, işte birlik” tir.Türk dünyasının daha güç­

lü hâle gelmesi öncelikle dil

birliğine önem vermesine bağlıdır.

Dilde birlik derken en önce

dilin adı üzerinde birleşmek

gerek. Bugün İngiltere'de konu­şulan, yazılan dil de İngilizcedir

Amerika'da konuşulan, yazılan dil de İngilizcedir. Ama ne hikmet­

se Türkiye'de konuşulan, yazılan dil Türkçe-

dir de Azerbaycan’da konuşulan, yazılan “ Türkçe” değil de “ Azerbaycan dili” veya Azericedir.

En azından Prof. Dr. Elövset Zakiroğlu

Abdullayev öyle diyor. Öteki Türk şiveleri için de aynı tutum söz konusu: Türkmence, Gagavuzca, Kırgızca, Türkmence, Özbekçe,

Kazakça gibi.Prof. Dr. Elövset Zakiroğlu

Abdullayev’in TDK yayınları

arasında çıkan “Türk Dilleri­

nin Tarihsel Gelişme Sorun­

lan “ adlı eserinde sorun sa­yılabilecek birçok konu ele

alınmış olmakla birlikte, asıl sorun olan dilin adı üzerin­

de birleşmek konusuna

dokunulmadığını belirte­lim.

Prof. Dr. Elövset Za­

kiroğlu Abdullayev’in çok değerli bilgi,görüş

ve yaklaşımlar sergi­

leyen eseri beş bö­lümden oluşuyor.

Bunlar “ Fonomor-

folojik Gelişme­ler, Söz Dizimi Gelişmeleri, Dil

' ve Alfabe Sorunları, Dil

ilişkileri ve Değerlendirmeler” ad­larını taşıyor. Eserin “ Ön Söz" ünde Prof.

Dr. Elövset Zakiroğlu Abdullayev, “...her za­man Türkiye’de Türk dilinde makaleler ya­

yımlamak tek arzum, tek isteğim olmuştur.

(S.6) “ Bu eser Türkçe yayımlanırsa, kendimi en mutlu, en bahtiyar sayacağım.”(S.6) de­mektedir. Bilimsel çalışmalarını Azerbaycan,

Rusya, Almanya ve Fransa’da daha önceleri yayımladığını belirtiyor. Yazarın Azeri Türk- çesi dışında Rusça ve Fransızca ile de maka-

p»o 's#

222 Bilge 50 Mart 2007

Page 225: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T İ M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V i E W - A N A L YS I S - C RITI C I S MTürk Dillerinin Tarihsel Gelişimi Sorunları ♦ Hüseyin Yeniçeri

lelerini yayımladığını söyleyebiliriz. Ancak ta­

nıtmayı amaçladığımız bu eseri Türkiye

Türkçesiyle yazdığını söylemek çok zor. He­

men her cümlede Azeri Türkçesinin özellik­

lerini hissettiren bir anlatım, kitabın dokusu­

na hakim:

“Sarı kelimesinin kadim Türk lügatin­

de ‘istikamet, taraf’ anlamı kaydolunuyor.

“ (S. 17)“Aydındır ki. A.N. Kononov’un fikri ile

bizim fikrimiz arasında bir ayrıntı (ayrım

olacak) yoktur. “(S. 18)

Eserin incelemesini Osman Nedim Tuna

yapmış; ancak ne cümle bozuklukları gideril­

miş, ne de yazım yanlışları düzeltilmiş:

“Kadim ve eski yazılı Türk abidelerinde

enstrümental hâl şekli kullanmış ve birkaç

manaya gelmiştir; bu manaları taşımıştır:

“(S. 29)

Bu cümle de “kadim"sözcüğü ile “eski” sözcüğü yan yana kullanılmış. Birisi gereksiz.

“Kullanmış” yüklemi etken, ancak cümlede

gerçek özne yok. Özne- yüklem uyumu yok.

Edilgen eylem gerekli. Cümledeki ikinci yük­

leme öznelik eden “enstrümental hâl şekli’’

söz öbeği ile ikinci yüklem uyumsuzdur. Çün­

kü ekin anlamı yoktur. Anlamı olmayan dil

birliği nasıl birkaç anlama gelebilir? Olsa ol­

sa ek, kullanıldığı cümlelere değişik anlamlar

katabilir. Cümlenin üçüncü bölümünde de

“bu” sözcüğünün kullanılışı Türkiye Türkçe-

sine uygun değildir. Burada “şu” işaret sıfatı

seçilmeliydi.Yazım yanlışlıkları da dikkat çekici boyut­

larda. En belirgin olanı yazıda tutarsızlık ola­

rak görülüyor. Bir yerde “kayt”bır yerdeş

“keyt”; bir yerde “eğlem” ; bir yerde “ey­

lem”; bir yerde “Korkut” bir yerde “Gor-

gud” yazılmış. Ek işareti koyduğu hâlde eke

sözcük demek gibi yanlışlar: “-garu sözcüğü­

nün (S.9). Biyoloji sözcüğünü “bioloji”

(S. 16) biçiminde yazılması gibi yanlışlar. Aze­

rî, Kâşgarlı gibi uzatmaların kullanılması gibi

uygulamalar. Yeni Azeri alfabesine uygun ya­

zılışlar: “xeste” (S. 17), “oxlov” (S.22)Kitabın yeni basımı sırasında düzeltilmesi

mümkün olabilecek bu hususlarını belirttik­

ten sonra Türkçeye yaptığı değerli katkıları

vurgulamak gerekir.

Birinci bölümün ilk makalesinde “-garu" eki incelenmiş. Abdullayev bu eke genelde

“sözcük"diyor. Yaptığı etimolojide de sözcü­

ğün ekleştiğini kanıtlamaya çalışıyor. Önce­

likle bu yazının, bizdeki etimolojik değerlen­

dirmelerden habersiz yazıldığını söyleyebili­

riz. (Korkmaz, Zeynep Türkçede Eklerin Kul­

lanılış Şekilleri ve Ek Kalıplaşması Olaylan

1969 s.5-12). Yazar; Radloff, Malov, Dimit-

riyev, Ramstedt, Rasanen, Sevortyan, Kot-

viçz, Iskakov ve Nasilov gibi Türkologların

görüşlerini incelemiş ve ekin “-ga” ile “-ru”

nun birleşmesinden doğduğu sonucuna var­

mıştır.

Kononov ve Şerbak’ın bu ekle ilgili görüş­

lerini de değerlendiren Abdullayev, ekin söz­

cük ekleşmesiyle doğduğunu vurgular. Ayrı­

ca K. Kerimov'un görüşünü de yer verir:

garu alâmeti Türk dillerindeki gara “bak “

kelimesiyle ilgilidir.” (S.9)

İlk bölümün ikinci makalesi “böyle,öyle”

sözcüklerinin etimolojisini içeriyor. “Böy­

le,öyle” sözcüklerinin “bu+ile”,” o+ile “ bir­

leşmesiyle doğmadığını ileri süren Abdulla­

yev, “bu+lay”, “o+lay” biçiminde düşünül­

mesi gerekir görüşündedir, “-lay,-ley"deki

y’lerin sonradan düştüğünü örneklerle açıklı­

yor, şu sonucu ileri sürüyor: “...Azericedeki

bele, ele sözcüklerinin diğer Türk dillerin­

deki karşılığı bu ve o sözcükleri üzerine

benzetme-mukayese anlamlı -lay,-ley,—

day ekini eklemekle türetilmiştir. “ (S.25)

Üçüncü makale “-in” ekini ele almış.

in” in enstrümental hâlin eki olduğunu, ya­

zıtlarda alet hâli olarak kullanıldığını, sonra­

dan yerini -bile,- birle ekine (sözcük olmalı)

bıraktığını Şerbak’tan yararlanarak ileri sürü­

yor. ”-in” in sonuna eklendiği sözcüğe alet, araç, tarz, karşılaştırma, neden, zaman, bir­

liktelik (birgelik diyor) anlamlarını kattığını

örneklerle açıklıyor. Abdullayev’in bu ek do­

layısıyla sonunda “-in” sesini taşıyan sözcük­lerin etimolojisine girişmesi son derece il­

ginçtir.“Kışın, yazın, güzün” sözcüklerindeki

Bilge 50 Mart 2007 223

Page 226: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T l R İ / R E V I E W - A N A L Y S I S - C R I T I C I S M Türk Dillerinin Tarihsel Gelişimi Sorunları ♦ Hüseyin Yeniçeri

-in ekini, günümüz Azeri Türkçesinde “kış­

ta, yazda, güzde” biçiminde gördüğümüzü;

“ekin, biçin, gelin, yığın,düyün..."sözcük­

lerinde yapım eki olduğunu;"şirin, zerrin,

hazin, ateşin” sözcüklerinde Farsça y.eki ol­

duğunu açıkladıktan sonra “odun, için,

uzun, yakın, bütün, yarın, yoğun, kalın,

derin, serin, yalın..."sözcüklerinde enstrü-

mental hâli dikkate almak isabetli olur, görü­

şündedir.

Burada verilen sözcüklerden “odun, için,

ve uzun” üzerinde ayrıca duran Elövset Ab-

dullayev, bize hayli yabancı gelen değerlen­dirmeler yapıyor: “Odun” da kök olan “od”

un “od “ anlamına geldiğini söylüyor. Yani

“od" u “od” la açıklıyor. “Od “ kökünün biz­

de unutulduğunu hesaba katmıyor. “İçin” de

kök olan “iç” in “uç” biçiminde olduğunu ve

“neden “anlamında olduğunu belirtiyor. En

ilgi çekici açıklama ise “uzun” la ilgili. Şim­

dilerde unutulan “uz” kökünün “az gitti, uz

gitti.” Söyleyişinden yararlanarak “çok” an­

lamına gelmesi gerektiğini ileri sürüyor.

Dördüncü makale “ Azeri Dilinde, R-Z

Nispeti” adını taşıyor. Bu yazı da ilgi çekici

bilgiler içeriyor.Bunlan şöyle sıralayabiliriz:

1. “-sız” eki eskiden -s/r biçimindeydi.

2. “iğirmi” (yirmi) sayısı iki+on demektir.

“iğer”, iker (ikişer), mi de “miş” biçimindey-

ken “mi”ye dönmüştür, “miş” “on” anla­

mındadır. “Altmış”, “altı on”;”yetmiş”, “ye­di on” demektir.

3. “ İkiz” sözcüğünün eski biçimi “iker” (ikişer)” dir.

4. “Er geç” ikilemisi Azeri - Türkçesinde

“tez geç” biçimindedir.

5. “Kudur-” eylemiyle “kuduz” adının kökü ortaktır.

6. “boz” sözcüğünün eski biçimi “bor” dur.

7. “göz” ad köküyle “gör-” ve “ göster-” eylemleri bir köktendir.

8. Türkçeden Macarcaya geçen sözcük­

lerde “r” li biçimler yaygındır. “Ökör (öküz),

tenger (deniz), borju (buzağı), ir (yaz-), karo (kazık), ogur (oğuz) “gibi.

9. Moğolcadaki Türkçe sözcükler de “z”

değil, “r” sesini taşımaktadır.

Bütün bu örnekler Türkçede “r” nin z’ye

oranla daha eski olduğunu ortaya koyar.

Eserin ikinci bölümü “Söz Dizimi Geliş­

meleri” başlığı altında yine dört makaleden

oluşuyor. İlkinde; Türk dillerinde bağımlı bir­

leşik cümlelerin yapılan, İkincisinde Türk dil­

lerinde eylemsilerin incelenmesi, üçüncüsün-

de Azeri dilinin söz dizimi ve sonuncusunda

da bağımlı birleşik cümlelerin evrimi konula­

rı ele alınmış.

Eserin üçüncü bölümünde “Dil ve Alfabe

Sorunları” başlığı altında, önce yazarın 1972’de TDK’da Divan ü Lügati’t Türk

üzerine yaptığı konuşmanın metnine yer ve­

rilmiş. Sonra “Yunus Emre ve Azerbaycan

Dili” başlığı altında, Sevgi ve Ayvaz Gökde-

mir’lerin yayımladığı “Güldeste“ adlı eser­

den yola çıkarak Yunus’un sözcük dağarcığı

ile Azeri Türkçesi arasında ilişki kurmaya ça­

lışmış. Bu bölümün üçüncü yazısında “Şehri-

yar ve Ana Dili” başlığı ile Hakanî, Nizamî,

Tagor, Cengiz Aytmatov gibi eserlerini ana

diliyle yazamayan sanatçılardan söz ettikten

sonra Nesimî, Fuzulî gibi birkaç dilde yazan­

lara sözü getirir. Şehriyar da bu tür şairler­dendir.

Şehriyar’ın elli yaşına kadar şiirlerini

Farsça yazdıktan sonra “Haydarbaba’ya Se­

lâm “ şiiri ile ana diline de merhaba dediğini

haber veriyor. 1957’de Tebriz’de yayımladı­

ğı şiirin Azeri Türkçesinin bir şaheseri oldu­

ğunu vurguluyor. Abdullayev, şiirin (poyema

diyor şiire) dizelerinin usta bir ressamın tab­

lolarını andırdığını, görüntüyü somutlaştır­

mada eşsiz gücünü yansıttığını belirtiyor:

Garı nene gece nağıl deyende,

Külek galkıp gap-bacanı döyende,

Gurd keçinin şengülüsün yiyende,

Men gayıdıb bir de usşag oleydim,

Bir gül açub ondan sonra söyleydim.(S.84) “

Dizelerinde, kış gecelerinde ninelerin ma­sal anlattıktan işleniyor. Yazın yaşananlar ve

yazdan görünümler ise şöyle dile getirilir:

Yaz gecesi çayda sular şarıldar,Daş gayalar selde aşıb harıldar,

224 Bilge 50 Mart 2007

Page 227: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / RE V I E W - A N A L YS I S - C RITI C 1 S MTürk Dillerinin Tarihsel Gelişimi Sorunları ♦ Hüseyin Yeniçeri

Garanlıgda gurdun gözü parıldar,

Her gördün, gurdu seçib ulaşdı.

Gurd da, gördüm, galkıp gedikten aşdı

(S.85)

Abdullayev, Şehriyar’ın ikiye bölünmüş

Azerbaycan yüzünden yüreği yanık bir şair

olduğunu vurguladıktan sonra, Haydarba-

ba’ya Selâm şiirinin dil özelliklerini işlemeye

girişiyor. Ona göre bu şiir: “Azerbaycan ya­

zı dilinin cenup dalını sunan en iyi örnek­

tir. ” (S.86)

Bu bölümde yer alan son üç yazı Azer­

baycan’ın yeni alfabesi, Azerbaycan’ın önce­

ki alfabeleri ile güney ve kuzeyde Azeri dili­

nin kullanım alanlarını ele alıyor.

Alfabe merkezli iki yazıda kiril grafisinin

zorla kendilerine benimsettirildiği sezdirili­

yor. Bu olayın Rusya’nın Türkler arasında dil

birliğini bozarak halkların yaklaşmasını önle­

me amaçlı bir uygulaması olduğu sonucuna

varan Abdullayev, yeni alfabeyi kendi de­mokratik tutumlannın belirleyeceğini söylü­

yor.

Abdullayev’in bu yazıları yazdığı yıllarda

önce Samsun, sonra, Trabzon’da Azerbay­

canlI meslektaşlarımızla MEB’nin düzenledi­

ği hizmet içi eğitimi kurslannda alfabe konu­

sunu sık sık işlediğimi belirtmeliyim. Azeri

aydınlarına, başta Prof. Dr. Yahya Kerimov dostuma bizimle aynı harfleri içeren Latin

yazısını benimsemeleri gerektiğini söyledi­

ğimde, itiraz etmişlerdi. Hep Azeri Türkçesi-

nin farklı seslerinden söz etmişlerdi. Özellik­

le hırıltılı h ile açık ve kapalı e için iki harf

üzerinde durmuşlardı. Onların bu tutumları­

nın Sovyet politikalarının etkilerini üzerlerin­

den atamamalarına bağlamıştım. Sonunda

benimsedikleri Latin alfabesine farklı harfler koyarak yazı birliğini engellediler. İşte Abdul­layev’in söz ettiği demokratik haklarının or­

taya koyduğu yeni alfabe. Ne yazık ki Ba-

kü’de basılan bir gazete bugün Ankara’da sa­

tılmıyor, satılamayacak!

Üçüncü yazıda Güney Azerbaycan ile Ku­zey Azerbaycan arasında Azeri Türkçesinin kullanılırlığı açısından tam bir uçurum oldu­

ğunu vurgulayan Abdullayev şu karşılaştır­

malarla gerçeği ortaya koyuyor:

Kuzeyde ana dilinde 138 gazete, Gü-

ney’de bir (Keyhan) gazete var. Onun da yal­

nız bir sayfası Azerice.

Kuzeyde 44 dergi, Güney’de Varlık (karı­

şık) ve Yol adlı iki dergi.

Kuzeyde ana dilde radyo, televizyon yayı­

nı sürekli olduğu halde, Tebriz’de günde 1-2

saat.

Eserin dördüncü bölümünde Türkçenin

Ermenice ve Moğolca üzerindeki etkilerini

inceleyen iki yazı yer almış. Abdullayev, Er-

menilerin Türk kültürünün birçok öğesini be­

nimsediklerini vurguladıktan sonra Ermeni-

cedeki Türkçe sözcükleri sıralıyor: Arık, ark,

goçkar (koç), ovci, zer (yer), toprak, hakan,

tarhan, el teber... İşin ilginç yanı bu sözcük­

lerin V. Yüzyılda Ermeniceye geçtiğini “Er­

menistan Tarihi” adlı eseri tanık göstererek

belirtmesidir. 1979’da Gukasya adlı bir araş­

tırmacı, R.A. Açaryan’ın “Ermeni Dilinde

Türk Alınmaları” adlı eserine dayanarak,

Ermenicede 4200 Türkçe sözcük olduğunu

belirtiyor. Bu araştırmaya göre XV-XIX. yüz­

yıllar arasında yazılmış Ermenice kaynaklar­

da geçen Türkçe sözcüklerin bazılar şunlar­

dır: Bayatı, boşluk, bek, bağ, biz, bostan,

bostancı, dabağ, talan, kaçak, nal, nal­

bant, çıban, dolma, bozbaş, oba, ana, ata,

aziz, kapı, kast, kız, yiyesi, helal, haram,

ak, ağa, el, ilân, damga, domuz...

Abdullayev’in bu eserinin en çarpıcı yanı,

Ermenice üzerinde Türkçenin etkisini işler­

ken Ermenicedeki Türkçe sözcükler yanın­

da; deyimlerimizin, atasözlerimizin, saz şair­

lerinin şiirlerinin, cümle düzenimizin de Er­

meniceye geçtiğini örnekleriyle vermesidir.

Türkçeden Moğolcaya geçen dil öğeleri örneklendirilirken Rusçalarına da yer veren Abdullayev, Rusça örneklere niçin yer verdi­

ğini yorumsuz ve açıklamasız bırakmış.Eserin son bölümü Değerlendirmeler’de

yazar 5 eser hakkında görüşlerini dile getiri­

yor. Bunlar:1. Feryat Musevi’nin Alfabe Meselesi2. Osman Nedim Tuna’nın Sümer ue

Türk Dillerinin Tarihî İlgisi ile Türk Dili­

Bilge 50 Mart 2007 225

Page 228: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

T A N I T I M - T A H L İ L - E L E Ş T İ R İ / R E V I E W - A N A L YS I S - C Rl TI C I S MTürk Dillerinin Tarihsel Gelişimi Sorunları ♦ Hüseyin Yeniçeri

nin Yaşı Meselesi3. Teymur Pirhaşimî’nin Azeri Türk Dili­

nin Grameri

4. İran Azerileriyle ilgili makalelerin de­ğerlendirilmesi

5. E. Demirçizade’nin 50 Söz Eseri

Bir tanıtma yazısında önemli dil sorunla­rına parmak basan bu kitapları yakından görmek, incelemek. Bunlardan Feryat Muse­

vi ile Osman Nedim Tuna’nın kitapları hak­

kında birkaç şey söylemek istiyorum.

Feryat Musevi’nin Alfabe Meselesi adlı kitabı Tebriz’de basılmış. Azeri Türkçesiyle

ve kiril yazısıyla... Yazar Latin ve Kiril alfabe­

lerini hiçbir bilimsel temele dayanmayan yar­gılarla yerden yere vuruyor. Öfkeli bu yazıla­

rı kullananlara. Hele bu yazılann önderlerine daha da öfkeli. Abdullayev yumuşak bir anla­

tımla Musevi’yi azarlıyor, aklını başına topla­

masını öğütlüyor; ama bir yandan da kendi­lerinin baskı sonucu Kiril’i benimsediklerini

ekliyor. Türkiye’nin Latin yazısına geçişini de

Türk halklanyla bütünleşme amacına bağlı­

yor. Azerilerin 1919’da Latin yazısını kullan­

maya başladıklan düşünülürse - asıl amaç bu olmasa da - bu yorum doğru görünüyor.

Osman Nedim Tuna’nın tanıtılan eseri,

hem Sümer, hem de Türk dilinde ortak olan

168 sözcüğü belirlemek bakımından son de­

rece önemli. Abdullayev, “Galiba bu diller tarihin uzak devrinde akrabayamışlar, bi­

zim kelimelerimiz o dile geçmiştir. Dili­

mizdeki kelimelerin eski bir dile geçmesi,

onu etkilemesi, dilimizin ta kadim zaman­lardan mevcut olduğunun bir delilidir.”

(S. 151) dedikten sonra iki dildeki ortak söz­

cükleri sıralar. Yazar, O.N. Tuna’ya dayana­rak M.Ö. 3500’lerde Altaycadan Sümerceye

geçen sözcüklerin % 83,4’ünün Türkçe ol­

duğunu söylüyor. Dolayısıyla Türkçenin yaşı­

nın 5500 yıl olduğu sonucuna varıyor. Ese­

rin 49. sayfasında O.N.Tuna, Türkçenin ya­

şını “...en pinti hesaplamalara göre 8500 yıl” olarak hesaplar.

Sonuç olarak Türk Dilinin Tarihsel Ge­

lişme Sorunları adlı eser; yazım yanlışları­

na, anlatım tutarsızlıklarına, uygun ve yaygın

terimler yerine Azeri Türkçesinin terimlerini

yeğlemesine rağmen okunması gereken bir

eser. Özellikle yazarın Türk dünyasında dilde birliği sağlama doğrultusunda attığı adım­

lar,gösterdiği hedefler bakımından isabetli bir

çizgi tutturduğu görülüyor.Türkiye Türkçesi- ni daha iyi kullanacağı yeni eserler yazması­nı umuyoruz.

226 Bilge 50 Mart 2007

Page 229: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

38. ICANAS’ın Ev Sahibi Atatürk Yüksek Kurumu

Zeki DİLEK

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkan Yardımcısı

Hazırlık Çalışmaları

“Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışma­ları Kongresi” kelimelerinin baş harflerinden

oluşarak ICANAS (International Congress of

Asian and North African Studies) kısa adını

alan ve 134 yıllık geçmişi bulunan uluslarara­

sı kongre; dil, tarih, edebiyat, felsefe, antro­

poloji, kültür, ekonomi, siyaset ve benzeri

konularda farklı ülkelerden çok sayıda bilim

adamını bir araya getirmektedir.1873 yılında “Uluslararası Doğu Bilimci­

ler Kongresi” (Oryantalistler) adıyla Paris’te

başlayan toplantı, yüzyıllık bir süreç içinde

değişik ülkelerde 29 defa bilim adamlarını bir

araya getirmiştir. 1976 yılında “Uluslararası

Asya ve Kuzey Afrika İnsani Bilimler Kong­resi” adıyla yapılan iki toplantıdan sonra,

“Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışma­ları Kongresi” adı altında 37 toplantıyla çalış­malarını günümüze kadar sürdürmüştür.

Batılı sosyal bilimciler tarafından kurulup

yönetilen bu kongredeki çalışmalann içerik­

leri Asya ve Kuzey Afrika ülkelerindeki dil,

tarih ve kültür alanlarına yöneliktir. Burada amaçlanan ise, bu ülkelerdeki yeni Asya ve

Kuzey Afrika’daki araştırmacıların eserleri­nin de batılı bilim adamları tarafından kaynak

bilgi olarak kullanılmasını sağlamaktır.Düzenli zaman dilimleri içinde gerçekleş­

tirilen kongrelerin son toplantısı 2004 te

Moskova’da düzenlenmiştir. Türkiye’nin ta­

nıtımı bakımından 38. ICANAS Kongresinin Ankara’da, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yük­sek Kurumunca yapılması için Dışişleri Ba­kanlığımızın önemli yönlendirmesi olmuştur. Bu çerçevede 38. ICANAS Kongresinin Tür­

kiye’de yapılması talebiyle hazırlanan mek­

tup, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Ku­

rumu Başkanı Prof. Dr. Sadık TURAL imza­

sıyla 37. ICANAS Kongresi Başkanı Prof.

Dr. Rostislav B. Rybakov, Uluslararası Doğu

Bilim ve Asya Çalışmaları Birliği Genel Sek­

reteri Prof. Dr. Gyorgy HAZ Al, Uluslararası

Doğu Bilim ve Asya Çalışmaları Birliği Baş­

kanı Prof. Dr. Jikido TAKASAKI başta ol­

mak üzere 37. ICANAS Uluslararası Danış­

ma Kurulu üyeleriyle ICANAS’ı yönlendirici kişilere ulaştırılmıştır. 38. ICANAS Kongresi­

nin Türkiye’de yapılması konusunda büyük

gayret gösteren Moskova Büyükelçimiz Sa­

yın Kurtuluş TAŞKENT’İ şükranla anıyoruz.

Atatürk Yüksek Kurum Başkanı Prof. Dr.

Sadık TURAL’ın kongrenin üçüncü dilinin

Rusça olmasını kabul etmesi üzerine diğer ül­

kelerin talepkârlılığına rağmen konu Türki­

ye’nin istediği gibi çözümlenmiştir. 2005 yı­

lında Kongreyi engellemeye kalkışan dar gö­

rüşlülere rastlamaktan dolayı, 10 ay kaybol­

muşsa da Atatürk Yüksek Kurumu tarafın­

dan engeller ortadan kaldırılarak Kasım

2005’ten itibaren çalışmaları bütün hızıyla

sürdürülmüştür.Kongre çalışmalarını yürütmek üzere Ata­

türk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yö­netim Kurulundan yetki alan Yüksek Kurum

Başkanı Prof. Dr. Sadık TURAL tarafından

“Ulusal Düzenleme Kurulu”, “Uluslararası

Danışma Kurulu” ve “38. ICANAS Yürütme

Kurulu” oluşturulmuştur. Kongrenin Hükü­metle eşgüdümünden ve tanıtmadan sorum­lu Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Beşir ATA-

LAY’a Kongreye verdiği büyük destekten do­

Page 230: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S38. ICANAS’m Ev Sahibi Atatürk Yüksek Kurumu ♦ Zeki Dilek

layı teşekkürlerimizi arz ederiz.

Prof. Dr. Sadık TURAL’ın teklifi ile Ata­

türk’ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” vecize-

si kongrenin ortak mesajı olması benimsen­

miştir. 38. ICANAS’ın 2007 yılında Anka­

ra’da yapılacağını bildiren genel duyuru nite­

liğindeki I. Duyuru Ağustos 2006’da bilim

çevrelerine posta ile ulaştırılmıştır. Ulusal

Düzenleme Kurulu iki toplantı yaparak II.

Duyuru oluşturulmuş ve Daraltılmış Uluslara­

rası Danışma Kuruluyla ortak üçüncü toplan­

tı sonrası II. Duyuru hazırlığı başlatılmıştır.

38. ICANAS toplantısının hazırlıklannı

yapacak olan Uluslararası Danışma Kurulu,

Ulusal Düzenleme Kurulu, Yürütme Kurulu

ve Ana Konu Sorumlulannın belirlenmesini

takiben Kongre hakkında geniş açıklamala­

rın yer aldığı II. Duyuru Türkçe, İngilizce ve

Rusça olarak baskıya hazırlanmıştır. 38.

ICANAS’da Türkçe, İngilizce ve Rusça dille­

rinde sunum yapılması yanında, Dışişleri Ba­

kanlığımızın da önerisi dikkate alınarak

Kongrenin Ankara’da yapılması yönünde

karar verilmiştir.

12 sayfalık renkli bir broşür haline getiri­

len ikinci duyuruda, Kongrenin parolası ola­

rak kabul edilen ve 20. yüzyılın banş bayra­

ğı büyük Türk lideri Mustafa Kemal ATA-

TÜRK’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü

esas alınarak yurtiçi ve yurtdışına yönelik bir

çağrı mektubu hazırlanmıştır.

Türkçenin yanı sıra Kongre dili olarak ka­

bul edilen İngiliz ve Rus dillerinde de baskısı

yapılan broşürde; iletişim adresimiz, ICA-

NAS hakkında genel bilgi, önceki kongreler

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu-

nu tanıtıcı bilgi, Kongre etkinlikleri, başvuru­

nun nasıl yapılacağı 38. ICANAS toplantısı­nın 13 başlık altındaki ana konuları ve alt

başlıkları ile ana konu sorumluları, Ankara

hakkında genel bilgiler ile kayıt-bildiri özet formuna ve diğer genel bilgilere yer verilmiş­tir.

Türkiye’yi tanıtıcı renkli fotoğraflardan

oluşan bir kapakla bütünleştiren II. Duyuru

Prof. Dr. Georgy HAZAl’den alınan adresle­re, Moskova’daki 37. ICANAS toplantısına

katılanlara Jean-Louis BACQUE-GRAM-

MOT'ın bildirdiği kişi ve kuruluşlara, yurt dı­

şındaki bilim akademilerine, araştırma mer­

kezlerine, yurt içinde akademik kuruluşlar ile

kurumlarımızın yurt içi ve yurt dışında çalış­

ma birlikteliği olan ve bağlı kuruluşlanmızca

bildirilen bilim insanlan ile kuruluşlara birinci

duyuru gönderilenlere, Atatürk Yüksek Ku-

rumuna başvuruda bulunan kişi, kurum ve

kuruluş adreslerine posta yoluyla iletilmiştir.

Bunun yanı sıra TRT Dış Yayınlar vasıtasıyla

yabancı ülkelere, TÜRKSOY vasıtasıyla

Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarına ayrıca

Dışişleri Bakanlığımız aracılığıyla dış temsilci­

liklerimize, Türkiye’de yabancı büyükelçilik­ler vasıtasıyla ülkelerin bilim adamları ve bi­

lim kuruluşlarına Kongre duyurulmuştur.

38. ICANAS web sayfamızın hazırlanma­

sı üzerine (www.icanas38.orQ.tr) II. Duyuru

da yer alan bilgiler, ağ sayfamız üzerinden

Türkçe, Rusça, İngilizce dillerinde elektronik ortama aktarılmıştır.

Bugüne kadar ağ sayfamız 25.000’i aş­kın kişi tarafından ziyaret edilmiştir.

Bu gelişme ile II. Duyurumuz elektronik

ortamdan yurt içi ve yurt dışındaki akademik

kuruluşlara, bilim insanlarına ve ilgilenenle­

rin adreslerine tekrar gönderilmiştir, ikinci

duyurumuzda yer alan başvuru formu ve

özet formunu bize gönderen 3.000’i aşkın

başvuru değerlendirilmek üzere alanına göre

ana konu sorumlularına iletilmiştir.

Rusça ve İngilizce olarak bize ulaşan bildi­

ri özetleri imkânlarımız nispetinde Türkçeye

çevrilmiştir. Rusça ve İngilizce gelen bildiri

özetlerinin Türkçe’ye çevirisinde bizlere yar­dımcı olan bilim insanlan ile personelimize

burada ayrıca teşekkür etmek istiyoruz..

Kongrede bildiri sunulması kararlaştınlan on üç ana konu şöyle sıralanmıştır :

1- Dil Bilimi, Dil Bilgisi ve Dil Eğitimi2- Tarih ve Medeniyetler Tarihi

3- Din

4- Felsefe

5- Maddi Kültür

6- Doğu Bilim Çalışmaları

7- Çevre Kentleşme Sorunlan ve Çözüm-

228 Bilge 50 Mart 2007

Page 231: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S38. ICANAS’ın Ev Sahibi Atatürk Yüksek Kurumu ♦ Zeki Dilek

leri

8- Kültürel Değişim, Gelişim ve Hareket­

lilik

9- Ekonomi

10- Uluslararası İlişkiler11- Edebiyat Bilimi Sorunları ve Çözüm­

leri

12- Müzeler, Arşivler, Kütüphaneler , Ya­

yınevleri, Telif Hakları

13- Müzik Kültürü ve Eğitimi

Büyük bir özveriyle, belirledikleri yardım­

cılarıyla, bildiri özetlerini değerlendiren ana

konu sorumlularına da ayrıca teşekkürlerimi­

zi sunmak isterim. Ana konu sorumlularının

bir kısmının Ankara dışında olması ve Ata­

türk Bulvarındaki alt yapı düzenlenmesine

bağlı elektrik şebekesi ve telefon iletişiminde­

ki kesintilerden dolayı, değerlendirme işlem­

lerinde zaman kaybına uğranılmıştır. Atatürk

Bulvarında yaklaşık iki ay süren elektrik ke­

sintilerinin doğurduğu olumsuzluklar basını­

mız aracılığıyla duyurulmuştur. Buna rağ­

men, gerektiğinde posta, gerektiğinde kargo

yanında belgegeçer ve evlerimizdeki şahsi

bilgisayarlardan e-posta ile ana konu sorum­

luları ve bize başvuruda bulunanlarla iletişim

sağlanmaya çalışılmıştır.

Yukandaki sözü edilen nedenler yurtdışı

iletişimize de uzun süre engel olmuştur. Bü­

tün bu zorluklara rağmen, ana konu sorum-

lulannca değerlendirilen bildiri özetleri zama­

nında ICANAS bürosuna ulaştırılmaya çalı­

şılmıştır.

Kurumumuz binasına yakın bir mekânda,

teknik donanım desteğiyle oluşturulan ICA-

NAS Büromuzda elektronik ortama işlenen

başvurular, Ana Konu Sorumlularından ge­

len değerlendirmelerle birleştirilerek üçüncü

duyurunun hazırlıkları başlatılmıştır.Ana Konu Sorumlularınca kongreye ka­

tılması uygun görülen bildiri özetleri kabul

dosyasına konulmuştur. Kongreye sunulması

uygun görülmeyen bildiri özetleriyle içerik

yönünden sunuma uygun görülmeyenler

tekrar gözden geçirilerek, üçüncü duyurular

oluşturulmuştur.III. Duyurular, bildiri özetlerinin Kongrede

sunulması veya sunulmaması hususunda ni­

hai karar niteliği taşımaktadır. Bu duyuru ay­

nı zamanda başvuruda bulunan bilim insanla-

nnın Ankara’ya ulaşımları ve konaklama ta­

lepleri, katılım ücretlerini nasıl ödeyecekleri

ile kültürel faaliyetlerimiz hakkmdaki bilgileri

ihtiva etmektedir. III. Duyurumuz öncelikle e-

posta aracılığıyla ilgililere ulaştırılmıştır. E-

postasını bildirmeyenlere ise, posta ve belge­

geçer aracılığıyla bildirilmiştir. Ayrıca, e-pos-

ta ile duyuru yapılanların adreslerine, daha

sonra yazılı olarak da III. Duyuru gönderil­

miştir.

Bu çalışmalarla birlikte, kongre kayıt üc­

retlerinin tespiti, kültürel programlar çerçe­

vesinde Ankara içi ve dışına gezi yapılması,

Türk Dünyası ve Afrika’dan katılacaklara Tl-

KA’dan maddi destek sağlanması, çeşitli ku­

rum ve kuruluşlardan kongreye destek talep

edilmesi, Türk Hava Yollarının resmi taşıyıcı

ilan edilmesi ve %10 indirim sağlanması

Türkiye’nin tanıtımı için sergi ve benzeri kül­

türel etkinliklerin Kongre sırasında gerçek­

leştirilmesi, Kongre esnasında yemek ve çay

ikramlarında bulunulması, hava yoluyla

Kongreye geleceklere resmi taşıyıcı ilan edi­

len Türk Hava Yollanndan indirimli tarife uy­

gulanması, Milli Piyangonun 29 Temmuz

2007 tarihli çekilişine ait biletlerde 38. ICA-

NAS’ın tanıtımının yer alması bildiri özetleri­

nin bir kitapçıkta toplanması, kongrede yer

alacak panellerin tespiti, 38. ICANAS tara­fından yeni bir gelenek başlatılarak “Bilim

Semamızın 12 Yıldızı”nın takdimi, Türk Kül­

türünü ve ülkemizi tanıtıcı etkinlikler çerçe­

vesinde Klasik Türk Müziği, Türk Halk Müzi­ği ve Halk Oyunlan ile Senfoni Orkestrası

Konserleri verilmesi, bağlı kuruluşlarımızca

kongre süresince kitap satışı yapabilmeleri, Türk Giysileri, nakış, oya ve el işleri, Türk çalgıları, Osmanlı Fermanları sergilerinin

açılması, tarihi devirlere göre defile sunulma­

sı, ICANAS’ın geleceği bakımından genç bi­

lim insanlarına kongrede yer verilmesi ve benzeri birçok husus Uluslararası Danışma

Kurulu ve Ulusal Düzenleme Kurulu toplan­

tıları ile 25’i aşkın 38. ICANAS Yürütme

Bilge 50 Mart 2007 229

Page 232: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S38. ICANAS’m Ev Sahibi Atatürk Yüksek Kurumu ♦ Zeki Dilek

Kurulu toplantısında karara bağlanmıştır.

38. ICANAS toplantısına katılmak üzere yapılan 3000’i aşkın başvurunun değerlendi­

rilmesi sonucunda 1462 bildirinin Kongrede

sunulması uygun görülmüştür. Bu bildirilerin

806’sı yerli, 656'sı yabancı bilim insanların­ca sunulacaktır. Buna 18 adet paneldeki

112 konuşmacı da ilave edildiğinde sunum

yapacak katılımcı sayısının hedeflenen 1500

rakamının üzerine çıkmıştır. Ancak bazı bildi­

riler iki veya üç kişi tarafından ortak bildiri

olarak sunulduğundan katılımcı sayısı 1650

rakamını da geçmektedir.

38. ICANAS toplantısında bilimlik bildiri­

lerin yanı sıra dil, tarih, din, maddi kültür,

edebiyat, müze, müzik diğer alanlarda 18

ayrı panel yapılması planlanmıştır. Kongrede

yer alacak paneller şöyledir.

1- ATATÜRK

2- ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ

3- ANADOLU VE RUMELİ AĞIZLARI

4- GÖKTÜRKLERİN (RUNİK) ANIT VE

YAZITLARI (ENVANTER. ALFABE VE BİB­

LİYOGRAFYA PROBLEMLERİ)

5- İPEKYOLU

6- TÜRKÇENİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİ

7- YAZILI TAŞLAR VE KAĞIT BELGE­

LER BİZE NELER ANLATMAKTADIR?

8- ARŞİVLERDE ERMENİLERE İLİŞ­

KİN, BELGELER-BİLGİLER

9- ERMENİ SORUNUNA ÇÖZÜM YOL­LARI

10- ORTAÇAĞ TARİH YAZICILIĞININ MESELELERİ

11- TARİHİN TANIKLARINI KORU­MAK

12- HALI-KİLİM

13- KLASİK TÜRK MUSİKİSİNİN DÜ­NÜ, BUGÜNÜ VE YARINI

14- TÜRK HALK MUSİKİSİNİN DÜNÜ,

BUGÜNÜ VE YARINI15- TAMAMLAYICI VE DESTEKLEYİCİ

TIP

16- KAVRAM VE BİÇİM-İÇERİK BO­YUTUYLA KÜÇEREK ÖYKÜ

17- TÜRK ŞİİRİNDE İNSANİ DEĞER­LER

18- MÜSLÜMAN KÜLTÜRDE DİĞER

DİNLERLE BİRARADA YAŞAMA

HOŞGÖRÜSÜ

13 ana konuda yapılan 1456 bildirinin

Kongre dillerine göre tasnifi yapıldığında;

Türkçe bildiri özetiyle yapılan başvuruların

772 adet, İngilizce özetle yapılan başvurula­

rın 337 adet, Rusça özetle yapılan başvuru­

ların 349 adet olduğu görülmektedir. Bun­

dan çıkardığımız sonuç, Rusçanın kongre di­

li olarak seçilmesinde de isabetli karar verdi­ğimiz olduğudur. Rusça olarak gönderilen

bildiri özetlerinin 150 civarındakilerin Türk

Cumhuriyetleri topluluklarından geldiğini ifa­

de etmek isteriz.

Başvuruların (Türkiye hariç) ülkeler ölçü­

tüne göre yaptığımız değerlendirilmesinde;

68 ülkeden Kongreye kayıt için müracaat

edildiğini görmekteyiz. İki ülkeden yüzün

üzerinde başvuru yapıldığı, bir ülkeden altmış

üzerinde, üç ülkeden 40-50 aralığında, üç ül­

keden 30-40 aralığında, dört ülkeden 20-30

aralığında, sekiz ülkeden 10-20 aralığında,

kırkdokuz ülkeden 10 sayısının altında katı­

lımcının bildiri vereceği anlaşılmaktadır.

Bildiri özetlerinin ana konulara göre ayı­

rımında en çok başvuru sırasıyla; Tarih, Dil,

Edebiyat bilimi ana konularına olmuştur.

134 yıl önce “Uluslararası Doğu Bilimciler

Kongresi” adıyla toplanan ve çalışmaların

ana konulan teşkil eden bahse konu başlıkla­

ra bu kadar başvuru olması bizi şaşırtmamış­

tır; ancak, bizi şaşırtan bir başka husus var­

dır. Kongreye seçtiğimiz parola olan “Yurtta

Sulh, Cihanda Sulh” sözü ve bu sözün altın­

da İkinci Duyurumuzda katılımcılara yaptığı­

mız çağrının ne kadar isabetli, doğru ve gün­

cel olduğunu işaret eden Uluslararası İlişkiler

Ana Konusuna yapılan 142 başvurunun bu­

nu izah ettiğini görmekteyiz.

Bu dört ana konudan Dil ve Edebiyat Bi­liminde yurtdışı katılım, yurtiçi katılımdan sa­

yıca fazla olmuştur. Uluslararası İlişkiler ve

Tarih Ana Konulannda ise yurtiçi ve yurtdışı

katılım sayılan birbirine yakındır.

Din ana konusunda yurtdışı katılım, yurti­çi katılımın hemen, hemen iki katı olmuştur.

230 Bilge 50 Mart 2007

Page 233: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / NEVVS38. ICANAS’m Ev Sahibi Atatürk Yüksek Kurumu ♦ Zeki Dilek

Türk Din Bilginlerinin ve Diyanet İşleri Baş­

kanlığımızın bu konuda katkısı beklenmiştir. Ne yazık ki sonuç olumsuz olmuştur. Felsefe

ve Doğu Bilim Çalışmaları Ana Konularında

yurtdışı katılımcı sayısının yurtiçi katılımın­

dan fazla olduğu görülmüştür.

Diğer ana konular; Maddi Kültür, Çevre,

Kültürel Değişim, Ekonomi, Müze, Arşiv-Kü-

tüphane ve Müzik Ana Konularındaki yurtiçi

katılımcı sayısının, yurtdışı katılımcı sayısın­

dan fazla olduğu tespit edilmiştir.

Komşularımız Suriye ve Yunanistan'dan

kabulü uygun görülen bildiri olmadığı da üzü­

lerek yaptığımız ayrı bir tespitimizdir. Tarihi

ve Kültürel birlikteliğimiz olan Macaristan, Arnavutluk ile Kuzey Afrika ülkeleri olan Tu­

nus, Fas, Cezayir, Mısır ve Ürdün’den katı­

lımcı sayısının yeterli olmayışı da dikkat çe­

ken bir başka husustur.

Oturum ve Panel Programları

Kongre oturum programları ve oturum baş-

kanları, ana konu sorumlularınca hazırlan­

mıştır. Ana konuların alt başlığına göre ayrı­

lan bildiri özetleri oturumlara dağıtılmıştır.

Bilkent Otel ve Kongre Merkezi’nde 9 salon­

da, TOOB Üniversitesi’nde ise 8 salonda oturumlar gerçekleştirilecektir. Ayrıca bir kı­

sım panel de ayrı salonlarda yapılacaktır. 38.

ICANAS toplantısına salonlarını ücretsiz ola­

rak veren Bilkent Üniversitesi Rektörü Sayın

Prof. Dr. Ali DOĞRAMACI ve TOBB Rek­

törü Sayın Prof. Dr. Tahsin KESlCl’ye teşek­kür etmek istiyoruz. Sabah iki, öğleden son­

ra iki oturum olmak üzere günde dört otu­

rum planlanmıştır. Her oturumda bir başkan,

bir başkan yardımcısı ve beş bildiri sunumu

esas alınmıştır. 17 ayrı salonda yapılacak

oturumlarda Ana Konu Sorumlusu ve yar­

dımcısına ilaveten, en az bir kurum görevlisi, İngilizce ve Rusça bilen iki araştırma görevli­si veya üniversite son sınıf öğrencisi ile tek­

nik hizmetlerden sorumlu bir, idari bakımdan

salon sorumlusu ve görevli iki kişinin otu­

rumlarda görevlendirilmesi planlanmıştır.Panellerin Ana Konular içerisinde sabah

bir, öğleden sonra bir olmak üzere günde iki

panel yapılması ve sürenin üç saati geçme­

mesi hedeflenmiştir. Oturumlarda süre aşı­

mına gidilmemesine dikkat çekmek üzere, oturum başkanı ve bildiri sunacaklara gerek­

li yazılı bilgiler kongre kitapçığında verilecek­

tir.Ana Konular esas alınarak yapılacak

Kongre Oturum Programı kitapçığında, de­

ğişik konuları ihtiva eden içindekiler bölümü

ile oturumların sonunda “Panel Programla­

rı”, “Salon Listesi”, “Konu İndeksi” ve “Ko­

nuşmacılar İndeksi” ilave edilmesi öngörül­

müştür.

Diğer Etkinlikler

Kongrenin açılışı, Uluslararası Danışma Ku­

rulu, Ulusal Düzenleme Kurulu ve Ana Konu Sorumlularından teşekkül edecek bir heyetle

sabah 09.00’da Anıtkabir’e çelenk konulma­

sıyla başlatılacaktır. Bunu takiben açılış töre­

ni; 10 Eylül 2007 Pazartesi günü saat

10.30’da, Bilkent Otel ve Kongre Merkezin­

de yapılacaktır.

Tören, saygı duruşu, İstiklal Marşı, ICA- NAS’ı tanıtıcı sinevizyonun ardından Bilim

Semamızın 12 Yıldızına plaket verilmesi si- nevizyon eşliğinde kendilerinin haziruna ta­

nıtımının yapılmasını takiben 38. ICANAS

Başkanı, 37. ICANAS Başkanı, Uluslararası

Doğu Bilim ve Asya Çalışmaları Birliği Genel

Sekreteri ve Başkanı ile Kültür ve Turizm Bakanı, Tanıtmadan Sorumlu Devlet Bakanı

ve Başbakanımız, Türkiye Büyük Millet Mec­

lisi Başkanı ile Sayın Cumhurbaşkanımızın

protokol konuşmalarına yer verilecektir. Ko­

nuşmaların 3 dilde simültane çevirileri yapı­

lacaktır.

Öğleyin verilecek ikramdan sonra Bilkent

Otel ve Kongre Merkezi ile TOBB Üniversi­tesi salonlarında oturumlar başlatılacaktır.

Oturumların bitiminde akşam kokteyl verilir­ken, Olgunlaşma Enstitüsünce tarihi dönem­lerimizi yansıtan bir defile sunulacaktır. Ayrı­

ca ebru sanatını icra gösterisi yapılacaktır. Sonrasında Kültür ve Turizm Bakanlığı Türk

Sanat Müziği korosu, Türk müziğinin tarihi­nin seyrini aksettiren 2 saatlik bir konser su­

nulacaktır. 11 Eylül Salı günü akşam Başba­kanımız Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN tara­

Bilge 50 Mart 2007 231

Page 234: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S

38. ICANAS’ın Ev Sahibi Atatürk Yüksek Kurumu ♦ Zeki Dilek

fından verilecek yemeği takiben Kültür ve

Turizm Bakanlığı sanatçıları tarafından Türk

Halk Müziği konseri ve Türk Halk Oyunları

gösterimi yapılacaktır. 12 Eylül akşamı Tür­

kiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sn. Koksal TOPTAN tarafından bütün katılımcı­

lara TBMM. Bahçesinde akşam yemeği veri­lecektir. 13 Eylül günü oturumlar sonrası,

akşam VEKAM (Vehbi Koç Araştırma Mer­kezi) tarafından 250 kişilik bir grup ağırlanır­

ken diğer misafirlerimize Keçiören’deki Halil

İbrahim Sofrasında akşam yemeği verilecek­tir. 14 Eylül akşamı Ankara'daki Uluslarara­

sı Doğu Bilim ve Asya Çalışmaları Birliği Ge­

nel Sekreteri ve Başkanı ile Büyükelçiliklerin

vatandaşlarına verecekleri resepsiyona ve

serbest geceye olarak aynlmıştır.Ankara şehir içi gezileri için kayıt masası­

na başvuruda bulunan katılımcılar ; Anıtka­

bir, ve Anadolu Medeniyetler Müzesi rehber eşliğinde gezdirilecek ve şehir turu yaptınla-

caktır.

15 Eylül günü oturumlann tamamlanma­

sından sonra, kapanış oturumu gerçekleştiri­lecek ve Kongre sona erecektir. Kongre sü­

resince “Osmanlı Fermanlan”, “Türk Çalgı-

lan” ve “Türk Giysileri, Nakış ve El İşleri” sergileri açılacaktır.

OATATÜRK KULTU R M ERKEZİ

Elektronik Mağazamız Hizmetinizde

http://w w w .akm b.gov.trhttp://e-m agaza.akm b.gov.tr

r »«y» s-*»T i» yayvMnmzı O» *r

► " u & J ir 'is ır % 50 • utnM M m u

Guvank Ak**«ny’ Yırt 19 *• yu! «pndar / t-tnapnrvO» çn

m uparçcr «»90 te / UHKTRUST C o M Smıoj Strtfe»

Page 235: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

A tatürk K ültür M erkezinden

H aberler

Ömer ÇAKIR

Atatürk Kültür Merkezi Uzmanı

"Barışa Susayan Irak’ta Türk Kültür

Varlığı Paneli”

Yanı başımızdaki komşumuz İrak ta

sular bir türlü du­rulmuyor. Özellikle

ABD’nin 2003 yı­lında yaptığı müda­

haleden sonra ortaya çıkan gelişmeler endi­

şe verici. Bu endişele­rin başında da söz ko­

nusu ülkede yaşayan Türkmenlerin durumu ve

buna bağlı olarak Irak’taki Türk kültür varlığı gelmek­

tedir.

Atatürk Kültür Merkezi

Başkanlığı Barışa Susasayan Irak’ta Türk Kültür Varlı­

ğı' nı ele alan bir panelle bu sı­cak konunun bilimsel bir plat­

formda tartışılmasına zemin ha­

zırladı. 7 Mart 2007 tarihindeTürk Dil Kurumunda gerçekleşti­rilen panel, Atatürk Kültür Merke­

zi Başkanı sayın Prof. Dr. Osman Horata ve Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi Sayın Ahmet Muratlı’nın yaptığı açış konuş­

maları ile başladı.Panel iki oturumda gerçekleştirildi. Baş­

kanlığını sayın Muratlı’nın yaptığı I. Oturum­

da sayın Dr. Bilal N. Şimşir, Türk Dış Politi­

kasında Irak Sorunu; sayın

Doç. Dr. Yusuf Sarınay Osman- lı Döneminde Irak ve sayın Dr.

Öğr. Alb. (E) Ali Güler de Ker­

kük Türkleri ve Demografik Gelişmeler başlıklı bildirileri­

ni sundular.

I. Oturumun ardındanyapılan tartışmalardan son­

ra Türk Halk Müziği saz sanatçıları eşliğinde sayın

Abdurrahman Kızılay ve sayın Mehmet Özbek,

Irak Türkmenlerinin

Müzik ve Hoyratla­rından Örneklerin

sunulduğu küçük bir konser verdiler.

Prof. Dr. sayın Ümit Akkoyun-

lu’nun başkanlı­

ğında yapılan II. Oturumda ise sı­

rasıyla sayın Prof. Dr. Sup­

hi Saatçi, İrak’ta Türk Kültürünün

İzleri; sayın Doç. Dr. İhsan Kaymaz, Emper­yalizmin Petrol Politikası ve Irak ve sayın Prof. Dr. Mahir Nakip de Kerkük’ün Kimli­ği ve Geleceği başlıklı bildirilerini sundular.

Panelin sonunda yapılan tartışmaların ar­

dından Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığınca katılımcılara birer katılım belgesi takdim

edildi.

Bilge 50 Mart 2007 233

Page 236: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S

Atatürk Kültür Merkezinden Haberler ♦ Ömer Çakır

"Ölümünün Birinci Yılında Mustafa

Sepetçioğlu Ulusal Sempozyumu”

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının

önemli isimlerinden Mustafa Necati Sepetçi­

oğlu, ölümünün birinci yılında Atatürk Kültür Merkezi tarafından düzenlenen bir sempoz­

yumla anıldı. Atatürk Kültür Merkezi'nin

şeref üyesi olan yazar, birçok dile çevrilen eserleriyle Türk kültürünün yurt dışında tanı­

tılmasına da önemli katkılarda bulunmuştur.

içinde bulunduğumuz 2007 yılının 24 ve

25 Mayıs tarihleri arasında Ankara’da yapı­lan “Ölümünün Birinci Yılında Mustafa Ne­

cati Sepetçioğlu” adlı bu sempozyumda, ya­

zarın fikrî ve edebî yönünün yanında, tarihî

roman, tarihî romanın kimlik bilincinin olu­şumu ve tarih eğitimindeki işlevi gibi konular

ele alındı.

Açılışını Atatürk Kültür Merkezi Başkanı

sayın Prof. Dr. Osman Horata’nın yaptığı

sempozyum iki gün boyunca toplam 7 otu­

rumda gerçekleştirildi.Sempozyumun ilk günü Prof. Dr. Rama­

zan Korkmaz ve Doç. Dr. S. Dilek Yalçın - Çelik’in başkanlığını yaptığı I. Oturumda sı­

rasıyla Prof. Dr. Önder Göçgün, “Duygu ve

Düşünce Dünyası İçinde Mustafa Necati Se­petçioğlu”; Prof. Dr. Kazım Yetiş, “Mustafa

Necati Sepetçioğlu’nun Romanlarında Türk

Tarihinin Yorumu”; Prof. Dr. Nurullah Çetin,

Mustafa Necati Sepetçioğlu Romanlarının

Milli Bilincin Oluşmasına ve Gelişmesine Katkısı” ve Dr. Özlem Fedai, “Türklerde

Devlet Bilinci ve Birlik Düşüncesinin Uyandı-

nlması Açısından Mustafa Necati Sepetçioğ- lu'nun Kilit ve Çatı Romanlarını Yeniden

Okumak” başlıklı bildirilerini sundular.Başkanlığını Prof. Dr. Kâzım Yetiş ve

Yrd. Doç. Dr. Cafer Gariper’in üstlendiği II.

Oturumda sırasıyla Doç. Dr. S. Dilek Yalçm-

Çelik, “Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Tari­hî Roman Anlayışı ve Türk Edebiyatında Ta­rihî Roman Geleneği içerisindeki Yeri”; Doç. Dr. Osman Gündüz, “Mustafa Necati Sepet­

çioğlu’nun Büyülü Dünyasından Büyük

Türkiye Rüyasına”; Yrd. Doç. Dr. Abdullah Şengül, “Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun

Romanlarında Bir Anlatım Unsuru Olarak

Semboller” ve Mehmet Samsakçı, “Mustafa

Necati Sepetçioğlu’nun Kuruluşu Konu Alan

Romanlarının tik Beşinde Manevî Ocaklar”

başlıklı bildirilerini sundular.

Prof. Dr. Önder Göçgün ve Doç. Dr. Alâ-

addin Karaca’nın başkanlığını yaptığı III.

Oturumda sırasıyla Dr. Mutlu Deveci, “Anahtar Romanının Yapı ve Tema Bakı­

mından İncelenmesi”; Dr. Ülkü Eliuz, “Milli

Romantik Tarih Dönüştürümü: Kilit”; Ah­

met Faruk Güler, “Mustafa Necati Sepetçi­

oğlu’nun Kilit-Anahtar-Kapı Romanlarında

Yüce Birey Arketipi Olarak Küpeli Hafız ve

Sarı Hoca” ve Yrd. Doç. Dr. Mitat Durmuş,

“Tarihi Olaylar Dizgesinin, Kurgusal Metinle

Yansıtılması Duyarlılığı ve Mustafa Necati

Sepetçioğlu’nun Kilit İsimli Romanı” başlıklı

bildirilerini sundular.

Sempozyumun ikinci günü Prof. Dr. Nu­

rullah Çetin ve Doç. Dr. Osman Gündüz’ün

başkanlığını birlikte üstlendikleri IV. Oturum­

da sırasıyla Prof. Dr. Ramazan Korkmaz,

“Çatı Romanında Yatay ve Dikey Boyutların

Sembolizmi”; Taner Namlı, “Konak ve Çatı­

da Manevî Öğelerin ve Kahramanlık Öğele­

rinin İşlenişi”; Doç. Dr. Yakup Çelik “Destan

Anlatma Geleneği ve Sepetçioğlu’nun Türk

Destanlan” ve Yrd. Doç. Dr. Cafer Gariper,

“Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Darağacı

Romanında Şeyh Bedrettin İmgesinin Dönü­

şümü” başlıklı bildirilerini sundular.

Prof. Dr. Abide Doğan ve Doç. Dr. Mü­

zeyyen Buttanrı’nın başkanlığını yaptığı V.

Oturumda sırasıyla Prof. Dr. İsmail Çetişli,

“Türk Milletinin Çanakkale Savaşı Günlerin­

de Yüz Yüze Kaldığı Yokluk ve Yoksullukla­

rın Çanakkale Romanına Yansımaları”; Dr.

Mesut Tekşan, “Tarihe Sığmayan Destan

Çanakkale Destanı ve Mustafa Necati Sepet­

çioğlu”; Doç. Dr. Alâattin Karaca, “Cevahir ile Sadık Çavuş’un Buğday Kamyonunda

İsmet İnönü ve Dönemin Toplumsal Sorun-

lan” ve Nevzat Özkan, “Zamanın Kurgulan­

masında Dil Kullanımı: Mustafa Necati Se­

petçioğlu” başlıklı bildirilerini sundular.Başkanlığını Prof. Dr. İsmail Görkem ve

234 Bilge 50 Mart 2007

Page 237: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S

Atatürk Kültür Merkezinden Haberler ♦ Ömer Çakır

Dr. Mesut Tekşan’ın birlikte üstlendiği VI. Oturumda ise sırasıyla Yrd. Doç. Dr. Ahmet

Şimşek, “Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Karşılaştırmalı Türk Destanları Adlı Eseri­

nin Tarih Eğitimi Açısından değeri”; Yrd.

Doç. Dr. Şahin Köktürk, “Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Yaratılış ve Türeyiş Desta­

nında Yeniden Yazma ve Dönüştürüm” ve

Doç. Dr. Haşan Boynukara, “Mustafa Neca­ti Sepetçioğlu’nun Romanlarında Tasvirler

ve Tahliller” başlıklı bildirilerini sundular.Prof. Dr. Nevzat Özkan ve Doç. Dr. Ha­

şan Boynukara’nın başkanlığını yaptığı VII. Oturum aynı zamanda sempozyumun da

son oturumuydu. Sepetçioğlu’nun daha az

ürün verdiği tiyatro eserleri ve öyküleri üze­rinde durulan bu oturumda sırasıyla, Yrd.

Doç. Dr. Zeki Taştan, “Mustafa Necati Se­petçioğlu’nun Yayımlanmamış Bir Oyunu:

Meragalı Abdülgadir"; Doç. Dr. Müzeyyen

Buttanrı, “Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun Basılmış Tiyatro Eserlerindeki Muhteva ve

Günümüz İnsanına Mesajlar”; Yrd. Doç. Dr.

Tacettin Şimşek, “Mustafa Necati Sepetçi- oğlu’nun Tragedya Yazarlığı ve Büyük Ot-

marlar”; Yrd. Doç. Dr. Selma Baş, “Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Öykülerinde Nesne-

İnsan İlişkisi” ve Dr. Ömer Çakır, “Mustafa

Necati Sepetçioğlu’nun Hikâyeleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme” başlıklı bildirileri­

ni sundular.Her oturumun sonunda, yaklaşık yirmi

dakika tartışmalara ayrıldı. Sempozyum biti­

minde sayın Prof. Dr. Ramazan Korkmaz’ın yaptığı genel bir değerlendirme ve sayın

Prof. Dr. Osman Horata’nın yaptığı kapanış

konuşmasıyla sona eren toplantıda ayrıca

her katılımcıya Atatürk Kültür Merkezi Baş­

kanlığınca birer katılım belgesi takdim edil­

di.Ölümünün Birinci Yılında Mustafa Ne­

cati Sepetçioğlu ulusal Sempozyumunda

sunulan bildiriler önümüzdeki günlerde Ata­türk Kültür Merkezi süreli yayını Erdem der­

gisinde yayımlanarak okuyucu hizmetine su­

nulacaktır.

Bilge 50 HİHj§S Mart 2007 235

Page 238: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

Bilge (1-50. Sayılar) Dizin

Hazırlayan : Nuray ERYURT

MAKALELER, KONFERANSLAR

ABBASHANLI-ALtYEVA, Tamilla, Anadolu'dan

Azerbeycan’a: Karacaoğlan Molla Penah

Vagif, Yıl: 2006, S. 49, s. 45.

AÇIK, Fatma, Abdulla Avlani, Yıl: 2001, S. 31,

s. 33.

AÇIK, Nilgün, Türkçe Öğretiminde Aruzlu Şiirler,

Yıl: 2002, S. 32, s. 19.

ADİLOĞLU, Adilhan, Kafkas Nart Destanlannda

Sümer ve Saka İzleri, Yıl: 2001, S. 31, s.

29.

AĞASIOĞLU, Feridun, “Kadim Azerbaycan’da

Gutti Devleti ”, Yıl: 2000, S. 23, s. 15.

AHMAD, Anu/ar, Bir Dönem Türk Tarihi ve Ede­

biyatının Urdu Edebiyatındaki Yansımalan,

Yıl: 2001, S. 31, s. 6.

AHUNDOVA, Nergiz, Halife Mutasım Dönemin­

de Bağdat Hilafetinde Siyasî Durum ve

Türklerin Yükselişi, Yıl: 2001, S. 30, s. 24.

AKIN, Adem-Remzi DEMİR, Osmanlı Devleti nin

Kuruluşunun 600. Yıldönümü Münasebetiy­

le Münîf Paşa Tarafından Yazılan Destân-ı

Âl-i Osman, Yıl: 2001, S. 29, s. 25.

AKTAŞ, Şerif, “Sözlü Kültürden Kitaplı Kültüre”,

Yıl: 2000, S. 25, s. 3.

AKTAŞ-YASA, Azize, Kubbealtı Akademisi Kül­

tür ve San’at Vakfı ve “Ülker Fırtınası”ndan

“Çölde Biten Rahmet Ağacı’ na: Safiye Erol

Külliyatı, Yıl: 2001, S. 31, s. 15.

AKTAŞ-YASA, Azize, Tarih Bilincinin Oluşma­

sında Müzelerin Rolü, Yıl: 2004, S. 42, s. 7.

AKTAŞ-YASA, Azize, Tarihî Kent Dokulannın

Korunmasının Gerekliliği ve Çevre Duyarlılı­

ğı, Yıl: 2004, S. 43, s. 14.

ALAS YA, H. Fikret, "Nereden Nereye!”, Yıl:

1998, S. 17, s. 7.

ALBAYRAK, Recep, “ Simav’da Giyim-Kuşam

ve Takı Geleneği”, Yıl: 1996, S. 9, s. 14.

ALDAJUMANOV, K.S., Kafkasya Türklerinin

Kazakistan’a Sürgüne Gönderilmesi, Yıl:

2002, S. 35, s. 19.

ALİYEVA, Tamilla, “Kitâb-ı Dede Korkut ve İs­

kandinav Destanları”, Yıl: 2000, S. 25, s.

19.

ALtYEVA, Tamilla, “Amerikalı Yazar T. Dray-

zer’de Baku Petrolüyle ilgilenirdi”, Yıl:

2000, S. 26, s. 32.

ALtYEVA, Tamilla, “Çağdaş Azerbaycan Edebi­

yatında Sovyetler ve Türk Kadını Konusu”,

Yıl: 2001, S. 28, s. 73.

ALİYEVA, Tamilla, Azerbaycan’ın Bazı Yayınla-

nnda Atatürk, Yıl: 2001, S. 29, s. 12.

ALTAYLI, Seyfettin, “Dede Korkut’ta Sağ Sol

Anlayışı ve Bunun Türk Devlet Geleneğinde­

ki Yeri”, Yıl: 2001, S. 28, ş. 50.

ALTINOVA, Banu, Edebiyat Felsefesi Yönünden

Yalnızız Romanı, Yıl: 2007, S. 50, s. 71.

AMANOĞLU, Ebulfez Kulu, “Kemalizm ve Azer­

baycan'ın Millî Kültürü “, Yıl: 1997, S. 12,

s. 16.

AMANOĞLU, Ebulfez, “XVI-XVIII. Yüzyıl Os-

manlı Kaynaklarına Göre Güney Kafkas-

lar’da Yer isimleri”, Yıl: 2000, S. 23, s. 21.

ARAZ, Rıfat, Edebî Tenkit, Yıl: 2005, S. 46-47,

s. 26.

ARNAUT, Tudorka, “Gagauzlarda ilk Yaz Bayra­

mı” Yıl: 1995, S. 4, s. 8.

ASANOVA, U., “C. Aytmatov’un Eserlerinde

Kültür Bunalımının Felsefesi”, Yıl: 2000, S.

24, s. 33.

ATMACA-ŞlRZAD, Dildar, “Peyker Sanat Birliği

ve Çağdaş Azerbaycan Sanatına Bakış”, Yıl:

2000, S. 25, s. 34.

ATMACA-ŞlRZAD, Dildar, Reşideddin’in Ca-

mi’üt-Tevârih Adlı Eseri ve 14. yy. Başlangı­

cında Tebriz Resim Sanatı, Yıl: 2001, S. 29,

s. 19.

AYÇAN, Nihat, Cumhuriyet Çocuğu ve Çevre

Dostu Bir Türk: Manisa Tarzanı, Yıl: 2005,

S. 45, s. 17.

AYTAÇ, Pakize, “Eğitim, Gelenek, Çocuk ve Ma­

sal “, Yıl: 1996, S. 9, s. 9.

AYTAÇ, Pakize, Nevruz Bahar Bayramında Yeni­

den Diriliş, Yıl: 2002, S. 32, s. 5.

236 Bilge 50 Mart 2007

Page 239: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / NEVVSBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

BABA, İmran, Sadık Tural Hoca ve Atatürk Kül­

tür Merkezindeki Çalışma Hayatım, Yıl:

2001, S. 31, s. 3.

BAĞRIAÇIK, Ziya, Leskofçalı Galip Mutasavvıf

Bir Şâir midir?, Yıl: 2004, S. 39, s. 34.

BAL, Erdinç, Çöğür Sazı Günümüzde Yanlış Bili­

niyor, S. 35, s.31.

BAŞİROVA, Elnara, “Almaş Yıldınm’ın Millî İs­

tiklâl Mücadelesi”, Yıl: 2000, S. 23, s. 24.

BAŞİYEVA, Svetlana, Türk Soylu Halkların Or­

tak Olarak Önemsediği Manevi Değerlerinin

Karaçay- Malkar Atasözleri ve Deyimlerinde

Yansıması, Yıl: 2004, S. 40, s. 38.

BAŞİROVA, Elnara, Azerbaycan Muhacirliği ve

Şiir, Yıl: 2001, S. 30, s. 12.

BAYAT, Fuzûlî, “Dede Korkut Destanlarında Ka-

os-Kozmos Karşılaşmasının Epik Varyantı”,

Yıl: 1998, S. 18, s. 27.

BAYKARA Tuncer, “Tarihçiliğinde Yeni Sansür­

cülerden Bir Örnek”, Yıl: 1995, S. 7, s. 13.

BAYKARA, Tuncer, “Özbekistan’da Emir Te-

mur’un 660. Doğum Yılı Kutlamaları”, Yıl:

1997, S. 11, s. 24.

BAYKARA, Tuncer, “Estergon’da Bir Öğleden

Sonra”, Yıl: 1998, S. 15, s. 24.

BAYKARA, Tuncer, “Prof. Dr. Masao Mori

(1921-1996)”, Yıl: 1999, S. 19, s. 23.

BAYRAKTAR, Bayram, Kazak Türklerinde Turar

Riskulov’un “Büyük Türk Dünyası” Ülküsü,

Yıl: 2005, S. 46-47, s. 36.

BAYRAKTAR, Hilmi, “XIX. Yüzyılda Halep is­

yanları ve Bu tsyanlann Sosyo-Ekonomik

Sonuçlan”, Yıl: 2000, S. 25, s. 5.

BESİMOĞLU, Serap, “Kar Tanelerinden Öz’e

Giden Yol”, Yıl: 2000, S. 24, s. 7.

BEŞİROVA, Güneş, “Kitâb-ı Dede Korkut’taki

‘Bamsı Beyrek’ Rivayetinin Yeri ve Önemi

Üzerine”, Yıl: 2000, S. 25, s. 15.

BEŞlROVA, Güneş, “Y. M. Meletinski’ye Göre

Mit, Masal ve Destan Tipolojisi”, Yıl: 2001,

S. 28, s. 63.

BİLGlNER, Recep, “Türkmenistan’da Günümüz­

den Geçmişe, Geçmişten Günümüze Bir

Yolculuk”, Yıl: 1997, S. 13, s. 9.

BİLGlNER, Recep, “Bir Gönül Adamı: Şâir Coş­

kun Ertepınar”, Yıl: 1999, S. 21, s. 13.

BOYBEYİ, Songül, Öğretmen Yetiştirme Konu­

suna Genel Bir Bakış ve Köy Enstitüleri, Yıl:

2003, S. 38, s. 17.

BOYDAŞ, Nihat, “Arizona’da Bir Yozgatlı”, Yıl:

1997, S. 14, s. 13.

BOYDAŞ, Nihat, “Mevlüt Hoca”, Yıl: 2000, S.

26, s. 8.

BOYDAŞ, Nihat, “Semerkant Buhara’yı Değer

Gözlerin”, Yıl: 2001, S. 28, s. 83.

CAFEROV, Nizami, “ Azerbaycan Dili Hristiyan

Poeziyası”, Yıl: 1997, S. 11, s. 21.

CEYHAN, Nesime, “Üç İstanbul” Romanı Üzeri­

ne Bir Tahlil Denemesi, Yıl: 2006, S. 49, s.

54.

CİN, Turgay, “Ruhban Okulu Neden Açılmama-

lı?”, Yıl: 1998, S. 17, s. 23.

CUMAGULOV, Çetin, “Oş Bölgesindeki Epigra-

fik Anıtları Araştırma Meselesi”, Yıl: 2000,

S. 23, s. 19.

CUMAKUNOVA, Gülzura, “Nooruz Bayramı.

Doğa ile İnsanın Bütünlüğünün Simgesi”,

Yıl: 1997, S. 12, s. 5.

CUMAKUNOVA, Gülzura, “Şeker’den Dünyaya

Açılan Pencere”, Yıl: 1998, S. 18, s. 7.

CUMAKONAVO, Gülzura, Kırgızistan’da Nev­

ruz, Yıl: 2003, S. 36, s. 31.

CUNBUR, Müjgân, “Sitemsiz Dostlanmız Kitap­

lar” Yıl: 1995, S. 4, s. 2.

CUNBUR, Müjgân, “Kitaba ve Okumaya Dâir”,

Yıl: 1997, S. 14, s. 6.

CUNBUR, Müjgân, Sitemsiz Dostlarımız: Kitap­

lar, Yıl: 2007, S. 50, s. 12.

ÇALIŞIR-HOVARDAOĞLU, Seda - S. Güven

BlLSEL, Tarihsel-Mekansal Süreklilik So­

runsalı ve bir Anıtsal Yapıya Dışarıdan Bak­

mak: “Kayseri Gevher Nesibe Külliyesi”, Yıl:

2003, S. 36, s. 34.

ÇELEBİ, Nilgün, Ahlâk, Etik ve Toplum, Yıl:

2004, S. 39, s. 3.

ÇONGUR, Rıdvan, “Hatıralardan Gerçeklere”,

Yıl: 1997, S. 12, s. 8.

DAĞAŞAN, Dursun, “TÖMER’deki Türkçe Öğ­

retimi ve Türkçe Öğreniyoruz Adlı Kitaplar”

Yıl: 1995, S. 3, s. 14.

DAĞAŞAN, Dursun, “Toplumumuza ve Türkçe-

mize Etkileri Bakımından Kitle İletişim Araç­

larındaki Dil Yanlışları”, Yıl: 1995, S. 6, s.

23.

DAĞAŞAN, Dursun, “Yükseköğretimde Ortak

Zorunlu Türk Dili Dersleri”, Yıl: 1996, Yıl:

1996, S. 8, s. 10.

DAĞAŞAN, Dursun, “Mardin İzlenimleri”, Yıl:

1998, S. 17, s. 5.

DAĞAŞAN, Dursun, “Türk Dünyası Edebiyatı

Projesi ve 1997 Taşkent Toplantısı”, Yıl:

1997, S. 14, s. 10.

DAĞAŞAN, Dursun, “Türk Dünyasındaki Enteg­

rasyon Hedefleri Açısından Türk Dünyası

Bilge 50 «sBs» Mart 2007 237

Page 240: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

Edebiyatı Projesi”, Yıl: 1998, S. 18, s. 25.

DAĞAŞAN, Dursun, “Siirt’te Yakılan Işık”, Yıl:

1999, S. 19, s. 7.

DAĞAŞAN, Dursun, “Türkçenin Balkan Dilleri­

ne Etkisi ve Balkan Dillerindeki Türkçe Keli­

meler”, Yıl: 1999, S. 22, s. 9.

DEMtR, Necati, Türk Kültüründe Yeni Gün (Nev­

ruz) ve Tarihî Alt Yapısı, Yıl: 2003, S. 36, s.

14.

DEMİR, Songül, “Dilin Ahlakı Var mıdır?”, Yıl:

1996, S. 10, s. 15.

DEMİR, Zafer, Atatürk ve Türk Müziği, Yıl:

2002, S. 33, s. 16.

DİLEK, İbrahim-UKAÇINA, K. E., “Nevruz ve

Çağa Bayramı Üzerine”, Yıl: 1998, S. 16,

s. 4.

DOĞAN, Mehmet, “Yabancı Dil Öğrenimi ve Ya­

bancı Dilde Öğretim”, Yıl: 1996, S. 10, s.

11.EKİCİ, Metin, "Dede Korkut Kitabı ve Sözlü Ge­

lenek", Yıl: 1998, S. 15, s. 18.

EKREM, Erkin, “Eski Türklerde Demircilik ve Ba­

kırcılık”, Yıl: 1997, S. 11, s. 6.

EMRE, A. Selçuk, "Filoloji”, Yıl: 1999, S. 22, s.

15.

ERKAL, Mustafa, "Millî Birliğin Önündeki Engel­

ler”, Yıl: 1997, S. 11, s. 3.

EROĞLU, Haldun, Orhon Bölgesi (Vadisi) ve Ya­

zıttan ile ilgili Birkaç Söz, Yıl: 2004, S. 43,

s. 39.

EROĞLU, Haldun, Bozkır Geleneği ve Nevruz,

Yıl: 2005, S. 44. s. 4.

EROĞLU, Haldun, İslam Öncesi Dönem Türk

Kültüründe Taş işçiliğinin Yeri ve Önemi,

Yıl: 2005, S. 46-47, s. 15.

GAFFARI, Rıza. “İran’da Yaşayan İl Masalları”,

Yıl: 2000, S. 24. s. 50.

GAFFARI, Rıza, “Güney Azerbaycan’da Nev­

ruz”, Yıl: 2001, S. 28, s. 31.

GARAŞOVA, Sevil, XX. Yüzyıl Azerbaycan Fikir

Tarihinde Ali Bey Hüseyinzâde'nin Yeri, Yıl:

2004, S. 43, s. 51.

GASANZADE, Cemile, “XIII. Asrın Sonu-XV.

Asrın Başlangıcı Tebriz Minyatür Okulunun

Oluşum ve Gelişim Merhalesi”, Yıl: 2000,

S. 27, s. 62.

GOLDEN, P. B. (Çeviren: Saadettin GÖMEÇ),

“Kara-Hanlıların Menşei”, Yıl: 1999, S. 21,

s. 35.

GÖÇGÜN, Önder, “Özbekistan Notlan”, Yıl:

1997, S. 13, s. 12.

GÖÇGÜN, Önder, “Atatürk ve Gençlik”, Yıl:

1998, S. 15, s. 3.

GÖÇGÜN, Önder, “Ş. Özdenoğlu’nun Çiğiltepe

ya da Şehit Reşat Bey Destanı”, Yıl: 2000,

S. 24, s. 29.

GÖÇGÜN, Önder, Atatürk ve Gençlik, Yıl:

2006, S. 49, s. 7.

GÖKALP. Kağan, “Bir Dâva ve Gönül Adamı:

Ali Paşa Veyseloğlu”, Yıl: 2000, S. 26, s.

27.

GÖKDEMlR, Ayvaz, “Dil Bayramı Münasebetiy­

le” Yıl: 1994, S. 2, s. 3.

GÖKDEMlR, Ayvaz, “ Nevruz Bayramı Bilgi Şö­

leni", Yıl: 1996, S. 9, s. 3.

GÖMEÇ, Saadettin, “Şine-Usu Yazıtı’nda Geçen

Bazı Yer Adlan”, Yıl: 1998, S. 18, s. 19.

GÖMEÇ, Saadettin, Şadapıt Ünvanı Hakkında,

Yıl: 2006, S. 48, s. 12.

GÖNEN, Mübeccel, “Zihin ve Hareket Özürlü

Çocukların Ailelerinin Çocuklarına Kitap

Okuma Alışkanlıklarının İncelenmesi”, Yıl:

1998, S. 16, s. 48.

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, “Alanya Halk Kültüründe

Al Renk “, Yıl: 1996, S. 9, s. 16.

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, “Türk Hak inançlarında

Nevruz Motifi”, Yıl: 1997, S. 11, s. 10.

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, “Batı Türklerinde Akraba­

lık İsimleri", Yıl: 1997, S. 13, s. 26.

GUDDASAROGLU, Eyvazof A., “Azerbay­

can'da Türk Filolojisinin İncelenmesi Tari­

hinden", Yıl: 1995, S. 7, s. 4.

GÜLENSOY, Tuncer, “Moğolistan’da Yaşayan

Türk Kültürü”, Yıl: 1998, S. 18, s. 31.

GÜLER, Ali, “Heybeliada Ruhban (Papaz) Okulu

ve Gerçekler”, Yıl: 1998, S. 16, s. 29.

GÜLER, Ali, “Türklerde Saçı Geleneği”, Yıl:

2000, S. 25, s. 22.

GÜLER, Ali, Kerkük Türkleri ve Demografik Ge­

lişmeler, Yıl: 2007, S. 50, s. 14.

GÜNAL, Zeynep, “Celaleddin’de Tatarlar ve

Ruslar”, Yıl: 2000, S. 26, s. 49.

GÜNDÜZ, Mustafa, Sivil Toplum Oluşumunda

Medyanın Rolü, Yıl: 2002, S. 34, s. 22.

GÜNDÜZ, Mustafa, II.Meşrutiyet Devrinde Türk

Yurdu Cemiyeti ve Türk Yurdu Mecmuasının

Eğitim Faaliyetleri, Yıl: 2007, S. 50, s. 78.

GÜNDÜZALP, Savcı, “Atatürk Has Türkmen”,

Yıl: 1997, S. 14, s. 25.

GÜRSES, Reşide, Okuma Oranı ve Dil Kullanımı

Üzerine, Yıl: 2002, S. 35, s. 15.

HACI, Siraceddin, Milli Düşüncemizin Kaynakla-

nndan - Nevruz Bayramı, Yıl: 2004, S. 40,

s. 25.

238 Bilge 50 H&ftS Mart 2007

Page 241: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

HACIZADE, Naile, Türklerde ve Ruslarda Kazak­

lık Kurumu, Yıl: 2003, S. 37, s. 41.

HAFIZOĞULLARI, Zeki, “Hukuk, Türk Kültürü­

nün Ayrılmaz Bir Parçasıdır”, Yıl: 1998, S.

15, s. 15.

HAFIZOĞULLARI, Zeki, “Fikir ve Sanat Eserle­

rinin Cezaî Himâyesi”, Yıl: 2000, S. 26, s.

35.

HAFIZOĞULLARI, Zeki, “Terör ve Hukuk”, Yıl:

2000, S. 26, s. 15.

HAFIZOĞULLARI, Zeki-TARAKÇIOĞLU, Ah­

met Akif, “Sayısal Yayın Çağı ve Yasal Dü­

zenlemeleri”, Yıl: 2000, S. 27, s. 28.

HALICI, Feyzi, “NHK Japon Televizyonunun

‘İpek Yolu’ Filminin Çekimine Katkımız”,

Yıl: 1999, S. 22, s. 12.

HALICI, Feyzi, “Hacı Bektaş-ı Veli’nin İç Aydın­

lığı”, Yıl: 2000, S. 27, s. 11-17.

HAMİTKIZIBAYMOLDiNA, Zaureş, Kazakistan

Cumhuriyeti Medenî Usul Kanununda Gıya­

bî Tahkikat, Yıl: 2001, S. 30, s. 22.

HANIM HÜSEYlNOVA, Töhre, Azerbaycan’ın

Muhacir Yazarı - Ümmül Banu (BANİN), Yıl:

2004, S. 43, s. 63.

HAŞlM, Hüseyin, Recâizâde Mahmut Ekrem ve

Azerbaycan Edebiyatı, Yıl: 2001, S. 30, s.

17.

HATİPOĞLU, Süleyman, “Türklerde Nevruz ve

Akdeniz Bölgesinde Kutlanışı”, Yıl: 1999,

S. 20, s. 18.

HAZAİ, Gy., “Kanunî’nin Döneminde Yazılmış

Macarların Tarihine Ait Bir Kroniğin Türk

Tarihine Ait Kaynak Eserler Arasındaki Ye­

ri”, Yıl: 2000, S. 26, s. 59.

HORATA, Osman, Başlarken, Yıl: 2006, S. 48,

s. 5.

HORATA, Osman, Bilgenin 50. Sayısı ve Yeni

Ufuklar, Yıl: 2007, S. 50, s. 8.

HÜLAGU, Metin, “İngiliz Belgelerinde Türki­

ye’nin Balkanlardaki Politikasına Dair Bir

Rapor”, Yıl: 2000, S. 26, s. 64.

HÜSEYİNOĞLU, Ali Şâmil, “Ali Kemaliyle Üç

Görüşme", Yıl: 1997, S. 13, s. 12.

HÜSEYİNOĞLU, Ali Şâmil, “Emin Âbid'in Hikâ­

yesi ile İlgili Kesin Çizgiler”, Yıl: 1999, S.

21, s. 23.

HÜSEYlNOVA, Almaz, Azerbaycan Muhacirleri

Arasında “Köroğlu” Destanı, Yıl: 2001, S.

30, s. 30.

HÜSEYlNOVA, Nezâket, “Ural Batır Desta­

nındaki Semboller”, Yıl: 1999, S. 21, s.

37.

HÜSEYNOĞLU, Ali Şamil, Karakalpaklarda

Nevruz Şöleni, Yıl: 2007, S. 50, s. 84.

ILMAMMEDOV, Rahman, Türkmen Klâsik Ede­

biyatında ve Folklorunda Nevruz, Yıl: 2003,

S. 36, s. 28.

İBRAYEV, Şakir, “Günümüz Türkoloji Biliminin

Meseleleri”, Yıl: 2001, S. 28, s. 19.

ISAKOV, Kubanıç, Kutadgu Bilig deki Estetik

Düşünceler, Yıl: 2004, S. 41, s. 79.

İSMAİL, Visüle (Aktaran : Seyfettin ALTAYL1),

Türk Halklarında Nevruz Sofrası, Yıl: 2002,

S. 32, s. 10.

tŞAŞIR, Canan M., Yakın Tarihimize Işık Tutan

Romanlanmızdan Panaroma, Yıl: 2005, S.

45, s. 25.

JOLDASBEKOV, Mirzatay, Türkistan Milli Mü­

cadelesi ve Dr. Baymirza Hayit, Yıl: 2006,

S. 49, s. 13.

JUSİPBAY, Nurgali, Türk Dünyası Entegrasyonu

Sorunlar ve Çıkış Yolları, Yıl: 2002, S. 32,

s. 13.

KAHRAMAN, Ramazan, “Azerbaycan'da Nev­

ruz Kutlamaları”, Yıl: 2001, S. 28, s. 24.

KÂHYA, Esin, “Dokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısın­

daki Bilimsel Çalışmalardan Bazı Örnekler”,

Yıl: 1999, S. 19, s. 9.

KÂHYA, Esin, “Ondokuzuncu Yüzyılda OsmanlI­

lardaki Belli Başlı Bilimlik Kurumların Yeni­

den Yapılanması Problematiği”, Yıl: 1999,

S. 22, s. 25.

KÂHYA-BlRGÜL, Alev, Toplumsal İletişim Aracı

Olarak Dil, Yıl: 2001, S. 29, s. 21.

KAMİLOĞLU, Tuğrul Veli, Bir Göçün Dramatik

Hikayesi: Eski Sovyet Coğrafyasında Yaşa­

yan Almanlar, Yıl: 2004, S. 41, s. 67.

KARA, Abdulvahap, “Türk Devlet ve Toplulukla­

rının Ortak Kültürel Bayramı Nevruz’un III.

Binyılda İşlevi ve Konumu”, Yıl: 2001, S.

28, s. 40.

KARAEV, O. K. (Çeviren: Mustafa KALKAN),

“Türkler ve Kağanlıkları ”, Yıl: 1999, S. 20,

s. 33.

KARAKUŞ, İdris, “Türk Soylulara Türkçe Öğre­

timi Üzerine” Yıl: 1995, S. 4, s. 14.

KARAKUŞ, Idris, “Çocuğun Eğitiminde Tahkiye-

li Metinler", Yıl: 1995, S. 7, s. 10.

KARAKUŞ, İdris, “Edebiyat;Eğitim İlişkisi”, Yıl:

1996, S. 10, s. 4.

KAZMAZ, Süleyman, “Kitabı Tanımak ve Tanıt­

mak”, Yıl: 1995, S. 6, s. 11.

KAZMAZ, Süleyman, “Rodos Gezisi”, Yıl: 1999,

S. 22, s. 23.

Bilge 50 Mart 2007 239

Page 242: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

KAZMAZ, Süleyman, “İki Dünya, İki Medeni­

yet”, Yıl: 2000, S. 24, s. 20.

KAZMAZ, Süleyman, “Asya’ya Doğru (1)”, Yıl:

2000, S. 25, s. 27.

KAZMAZ, Süleyman, “Asya’ya Doğru (II)”, Yıl:

2000, S. 26, s. 40.

KAZMAZ, Süleyman, “Asya'ya Doğru (III)”, Yıl:

2000, S. 27, s. 56.

KAZMAZ, Süleyman, “Tarih ve Medeniyet”, Yıl:

2000, S. 27, s. 36.

KAZMAZ, Süleyman, “Asya’ya Doğru (IV)”, Yıl:

2001, S. 28, s. 90.

KAZMAZ, Süleyman, Atatürk’ün Kültür ve Me­

deniyet Görüşü, Yıl: 2003, S. 37, s. 9.

KILIÇ, Davut, Ortadoğu Halklannda Nevruz, Yıl:

2007, S. 50, s. 31.

KILIÇ, Elmas, “Atatürk Kültür Merkezi Başkanı

Prof. Dr. Sadık Tural ile IV. Uluslararası

Türk Kültürü Kongresi Üzerine Bir Söyleşi”,

Yıl: 1997, S. 14, s. 3.

KILIÇ, Remzi, “Irak ve Suriye’nin Tarihî Coğraf­

yası ve XIX. Yüzyıl Sonu İtibariyle İdarî Ko­

numu”, S. 23, s. 3.

KIŞPANAKOV, V. A., “Yirminci Yüzyılda Hakas-

ya Nüfusunun Millî Bileşimi”, Yıl: 2001, S.

28, s. 70.

KONUK, Neval, Mostar Köprüsü Yeniden Hayat

Buluyor, Yıl: 2003, S. 38, s. 25.

KONUKÇU, Enver, "Karaz Meydan Savaşı (30

Ağustos 1435)”, Yıl: 2000, S. 26, s. 61.

KÖPRÜLÜ, Orhan, “Bilge Dergisi ve Tenkit”

Yıl: 1994, S. 1, s. 1.

KÖPRÜLÜ, Orhan, “Bir Tenkit Dergisinde Ne

Gibi Yazılar Yer Almalıdır?” Yıl: 1994, S. 1,

s. 2.

KÖPRÜLÜ, Orhan, “1915 Ermeni Tehcîri ve

Pearl Harbour ", Yıl: 2001, S. 28, s. 11.

KUTLU, Mehmet Necati, İspanyol Arşiv Belgele­

rine Göre 1975 Yılında Amerika’da Tutuk­

lanan Bir Osmanlı Hekimi ve Kullandığı Te­

davi Yöntemleri, Yıl: 2004, S. 39, s. 29.

KÜRKÇÜOĞLU, Erol, “Tarihi Oğuz Yurdu, Şim­

diki Ermenistan ", Yıl: 2001, S. 28, s. 15.

LELOĞLU-ÜNAL, Serap, “Tasvir Yasağı Üzeri­

ne Görüşler”, Yıl: 1998, S. 17, s. 26.

MAEMEROVA, Aynur, “Ulustın Ulı Küni: Nev­

ruz”, Yıl: 1998, S. 16, s. 8.

MAMRAYEV, B, (Çeviren: Cangül SÜLEYMA-

NOVA), “Muhtar Avezov Edebiyat Tarihi

Araştıncısı”, Yıl: 1998, S. 18, s. 23.

METE, Mehmet, “Televizyon Yayınları ve izleyici

Ölçümleri”, Yıl: 1999, S. 21, s. 17.

METOV, Abdimitalip Murzak, Kırgız ve Türkiye

Türklerinin Ortak Halk İnanışları, Yıl: 2007,

S. 50, s. 91.

MEVSİM, Hüseyin, Bulgar Oyun Yazan İvan Ra-

doev'in Mucize Başlıklı Piyesi Üzerine Bazı

Gözlemler, Yıl: 2004, S. 39, s. 42.

MEVSİM, Hüseyin, Tarihsel Bulgar Halk Türkü­

lerinde Hüzünlü Yeniçeri Motifi, Yıl: 2004,

S. 41, s. 73.

MEVSİM, Hüseyin, Uyanış Çağında Bulgarlann

İstanbul’da Eğitim Gördüğü Kurumlar, Yıl:

2005, S. 45, s. 31.

MİNKARİ, Ali Esen, “Türklerin Devlet Kuruculu­

ğu”, Yıl: 1998, S. 16, s. 41.

MUALLİMOĞLU, Nejat, “Kültür, Kültürlü İnsan

Üzerine”, Yıl: 1995, S. 5, s. 6.

MÜSAVİ, Nuşin, “21. Asırda Azerbaycan Kadı­

nı”, Yıl: 2000, S. 24, s. 36.

NERİMANOĞLU, Kâmil Veli, “Güney Edebiyatı

Bütünleşmiş Azerbaycan Edebiyatının Aynl-

maz Koludur”, Yıl: 1999, S. 19, s. 20.

NEVRUZLU, Isfendiyar, “Hüseyin Câvid Yaratıcı­

lığında Bilinçsizlik Ruh Hâlinin Rolü (iblis)”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 15.

NISANBAYEV, Abdülmelik, Kazak Felsefesi ve

Geleneksel Kültürün Evrensellikleri, Yıl:

2001, S. 30, s. 3.

NISANBAYEV, Abdimalik, “Abay Felsefesi”, Yıl:

2000, S. 25, s. 10.

NISANBAYEV, Abdimalik, “Manevî Yenileşme

Aynası Millî Ansiklopedi”, Yıl: 2000, S. 26,

s. 24.

NISANBAYEV, Abdülmelik, Küreselleşme Prose­

si ve Sonuçlan, Yıl: 2002, S. 32, s. 24.

NISANBAYEV, Abdülmelik, Geleneksel Kazak

Toplumunda insan Hakları ve Hürriyeti, Yıl:

2004, S. 41, s. 14.

NOVRUZOV, Ramiz, “Dilimiz Hakkında Dost

Sözü”, Yıl: 1999, S. 19, s. 17.

NURMAGAMBETOVA, Intımakgül, “Nevruz

Gelmiş, Hoş Gelmiş!”, Yıl: 1998, S. 16, s.

11.OKAY-ATILGAN, Sevay, Atatürk ve Heykel, Yıl:

2002, S. 34, s. 9.

OLCAY, Türkan, Dostoyevski’nin insancıkları:

“Küçük İnsan” imgesine Yeni Bir Yaklaşım

Dostoyevsky’s Poor People: An Approach

to the Image of the “Little Man”, Yıl: 2004,

S. 41, s. 83.

OMURZAKOV, N. B., “S. Cusuyev’in Sonelerin­

deki Yenilikler ve Özellikleri Üzerine”, Yıl:

2001, S. 28, s. 66.

240 Bilge 50 Mart 2007

Page 243: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

ONAT, Haşan, Din Anlayışında Mezhepler Üstü

Yaklaşım, Yıl: 2003, S. 38, s. 8.

ONUK, Taciser, Başlarken, Yıl: 2002, S. 32, s.

3.

ONUK, Taciser, 33. Sayıdan Merhaba (Atatürk

ve Bir Kültür Unsuru Olarak Güzel Sanatlar),

Yıl: 2002, S. 33, s. 3.

ONUK, Taciser, 34. Sayıdan Merhaba (Atatürk

Kültür Merkezi ve 2002 Yılı Etkinlikleri), Yıl:

2002, S. 34, s. 3.

ONUK, Taciser, Cumhuriyet’ten Günümüze Türk

Kültürünün Dünü, Bugünü ve Geleceği, Yıl:

2002, S. 35, s. 12.

ONUK, Taciser, 2003 Yılı Nevruz Kutlamaları,

Yıl: 2003, S. 36, s. 3.

ONUK, Taciser, Kültür ve Kadın, Yıl: 2003, S.

37, s. 3.

ONUK, Taciser, Cumhuriyetimizin 80., Kurulu­

şunun 20.Yılında Atatürk Kültür Merkezi,

Yıl: 2003, S. 38, s. 3.

ONUK, Taciser, 40. Sayıdan Merhaba, Yıl:

2004, S. 40, s. 4.

ONUK, Taciser, Osmanlı Genç Döneminde Kül­

tür, Kadın ve Sanat, Yıl: 2004, S. 41, s. 4.

ONUK, Taciser - Feriha AKPINARL1, Somut Ol­

mayan Kültürel Mirasımızdan El Sanatlan,

Yıl: 2004, S. 43, s. 4.

ÖKSÜZ, Gamze, Bir Hiciv Ustası: Saltıkov-Şçed-

rin, Yıl: 2004, S. 41, s. 62.

ÖZASLAN, Metin, Atatürk'ün Ankara’ya Gelişi

ve Ankara’nın Başkent Olma Nedenleri, Yıl:

2002, S. 35, s. 22.

ÖZBAY, Murat, “ Test Türü İmtihanların Türce

Öğretimindeki Yeri”, Yıl: 1997, S. 11, s.

13.

ÖZCAN, Hidayet, “Uzakdoğu Öğrentilerinde

Kendini Arayan Bir Alman Sanatkân: Her-

man Hess, Yıl: 1995, S. 5, s. 18.

ÖZÇELİK, İsmail, “Geçmişten Günümüze Bozkır

Kültürü Çerçevesinde Nevruz Geleneği”,

Yıl: 1999, S. 20, s. 7.

ÖZÇELİK, Bedri, “Türk Edebiyatında Nevruz”,

Yıl: 2000, S. 24, s. 17.

ÖZER, Zeynep Bağlan, “Dünya Dilleri Merkezi”,

Yıl: 1999, S. 22, s. 19.

ÖZKAN, İsa, “Türk Boylarının Edebiyat ve Folk­

lorunda Nevruz Bayramı” Yıl: 1995, S. 4, s.

5.

ÖZKAN, Recep, Toplumsal Değerlerin Birey ve

Toplum Üzerindeki Etkisi, Yıl: 2004, S. 39,

s. 20.

ÖZKAN, Recep, Türk Toplumunda Çocuk ve

Çocukluk Anlayışı Çocuk ve Çocukluğun Al­

gılanışındaki Gelişmeler, Yıl: 2004, S. 41, s.

19.

ÖZKAN, Recep, Geleneksel Toplumlarda Birey­

sel Gelişim ve Verimlilik, Yıl: 2004, S. 43,

s. 7.

ÖZMEN, Ahmet, “Kars Yöresinde Nevruz Bayra­

mı”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 5.

ÖZTÜRK, Nurettin, Organizmacı Görüş Açısın­

dan: Namık Kemal’in Hasta Adam Makalesi

ve Tanzimat, Yıl: 2004, S. 40, s. 42.

PADDYKOULOVA, Roza (Gül), “Manas Destanı

Kırgız Hayatının Edebî Ansiklopedisi”, Yıl:

1995, S. 6, s. 12.

PARLAKYILDIZ, Hayrettin, “Çanakkale’de Nev­

ruz”, Yıl: 1998, S. 16, s. 23.

PARLAKYILDIZ, Hayrettin, “Çanakkale ve Çev­

resinde Nevruz”, Yıl: 2001, S. 28, s. 43.

PARS, Melahat, Konstantin Miladinov’un Mos­

kova Yıllan ve “Güney’e Özlem” (Tiga Za

Yug) Şiiri, Yıl: 2004, S. 39, s. 48.

PEHLİVANLI, Hamit, “Büyük Selçuklularda İstih-

baratçılık”, Yıl: 2000, S. 27, s. 31.

PEHLİVANLI, Hamit, Mehmed Sâdık (Tansu)

Bey, Yıl: 2001, S. 30, s. 28.

RAYMAN, Hayrettin, “Âşık Veysel’de Poetika”,

Yıl: 2001, S. 28, s. 46.

RESULVAND, Böyük, “Urmu'da Toy Merasimle­

ri”, Yıl: 1998, S. 16, s. 38.

SAĞ, Rahim, “Türk Aydını ve Türk Dili” Yıl:

1994, S. 2, s. 7.

SAĞLAM, Feyyaz, “Yunanistan’da Türkçe Ya-

yınlann Önemi ve Batı Trakya Türk Basının

Konumu”, Yıl: 1997, S. 11, s. 17.

SAĞLAM, Feyyaz, “Türk Dünyası Edebiyatı’nda

Yeni Bir Alan: Yunanistan (Batı Trakya)

Türkleri Edebiyatı” Yıl: 1998, S. 17, s. 18.

SAĞLAM, Feyyaz, “Yunanistan (Batı Trakya)

Türkleri Edebiyatında Çeviri ve Problemle­

ri”, Yıl: 1999, S. 21, s. 32.

SAĞLAM, Feyyaz, “Yunanistan (Batı Trakya)

Türkleri Folklorunun Balkanlar Türk Folklo­

ru İçindeki Yeri”, Yıl: 2000, S. 26, s. 30.

SAĞLAM, Feyyaz, Türk Dünyası Edebiyatı’nda

Bosna, Yıl: 2001, S. 31, s. 25.

SANBURKAN, Erol, “Suyu Arayan Adam ve

Güneydoğu daki Türkler” Yıl: 1995, S. 4, s.

17.

SARIKAYA, Yakup, Türkmen Türkçesinin Eş An­

lamlı Kelime Varlığı Üzerine, Yıl: 2005, S.

44, s. 26.

SATAN, Ali, Atatürk’ün Tarih Eğitimi Görüşü,

Bilge 50 Sgh&g Mart 2007 241

Page 244: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / NEVVSBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

Yıl: 2002, S. 33, s. 11.

SAYGIN, Işılay, “Gençlik ve Uyuşturucu”, Yıl:

1996, S. 10, s. 3.

SAYILAN, Nazım Dündar, “Atatürkçü Dış Siyâse­

tin Örnek Başarısı: Hatay’ın Kurtuluşu”, Yıl:

1999, S. 20, s. 39.

SAYILAN, Nazım Dündar, "Birinci Askeri Tarih

Seminerinden Birkaç Anekdot”, Yıl: 2000,

S. 27, s. 24.

SAYILAN, Nazım Dündar, “Kore Harbi nin Dört

Kez Kaderini Değiştiren Tugay", Yıl: 2001,

S. 28, s. 77.

SAYILAN. Nazım Dündar, Atatürk ve Dünya. Yıl:

2002, S. 34, s. 7.

SELÇUK, Muallâ, Genç İnsanın Anlam Arayışı

ve Din. Yıl: 2004. S. 39, s. 12.

SENGA, T., (Çev. S. GÖMEÇ), “Dokuz Oğuz

Problemi ve Hazarlann Menşei”, Yıl: 2000,

S. 23, s. 10.

SEVGİ, Ahmet. "Prof. Dr. Begali Kasımov ile Bir

Çay Sohbeti", Yıl: 1998, S. 15, s. 26.

SEZER, Ahmet Necdet. V. Türk Kültürü Kongre-

si'nin Açış Konuşması, Yıl: 2002, S. 35, s.

3.

SEZER. Osman Nuri, "Manasi", Yıl: 1995, S. 5,

s. 18.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Bağımsız

Türkmenistan'da Nevruz”, Yıl: 1998, S. 16,

s. 21.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Ord. Prof. Dr.

Aydın Sayılı’nın Hümanizm Anlayışı”, Yıl:

2000, S. 26, s. 22.

SOYLU, Bahar, 20. Yüzyılın ikinci Yarısından

Günümüze Kadar Polonya-Türkiye İlişkileri,

Yıl: 2006, S. 48, s. 8.

SOYUER, Halil, “Aşklannda Yaşayan iki Şair”,

Yıl: 2000, S. 26, s. 53.

SULTANLI, Vakıf, Azerbaycan Muhacirleri Ede­

biyatı Araştırmalannda "Kitab-ı Dede Kor­

kut”, Yıl: 2001, S. 31, s. 19.

ŞAMİL, Ali - Arivka GELAYEVA, Karabaşlar dan

(Sümer) Karapapaklar'a Kadar (Türk) Yılba­

şı Bayramı, Yıl: 2004. S. 40, s. 29.

ŞENALP, Leman. Atatürk'ü Anlamak, Yıl: 2004,

S. 42, s. 4.

ŞENER, Sevda, Tiyatro ve Etik, Yıl: 2004, S.

40, s. 50.

ŞENGÜL, Abdullah, "Altay Türklerinde ‘El-Oyın’

Kutlamaları”, Yıl: 2000, S. 27, s. 21.

ŞENGÜL, Abdullah, Bir Manzum Hikâye Olarak

“Hasan’ın Gazası” ve Fikret’in Milliyetçiliği,

Yıl: 2001, S. 31, s. 10.

ŞENGÜL, Abdullah, İstanbul un Millî Romantik

Yüzü veya Koca Mustâpaşa, Yıl: 2003, S.

37, s. 48.

ŞİMŞEK, Aysu, “Hatıralarım ve Gözlemlerimle

Özbekistan", Yıl: 1999, S. 20, s. 44.

TAMÇELİK, Soyalp, “ Lâiklik”, Yıl: 1997, S. 12,

s. 27.

TAMÇELİK, Soyalp, "AB Üyesi Yunanistan’ın

Bölgesel Politikalannı Ortaya Koyan Çarpıcı

Bir Yazının Değerlendirilmesi, Yıl: 1997, S.

14, s. 20.

TAMÇELİK, Soyalp, "Kıbrıs Meselesi ile İlgili

Teshiller ve Öneriler”, Yıl: 1998, S. 17, s.

12.TAMÇELİK, Soyalp, Kıbrıs Komünist Partisi nin

(AKEL), Ilhâk Kararı ve SSCB'nin Kıbrıs Po­

litikası, Yıl: 2001, S. 29, s. 3.

TAN, Nail, Azerbaycan'da 2003 Yılı Nevruz Kut­

lamaları, Yıl: 2003, S. 36, s. 25.

TAN, Nail, Atatürk ve Nevruz, Yıl: 2004, S. 40,

s. 8.

TARLAKAZAN, Burak E.. Atatürk ve Sanat Kav­

ramı Üzerine Düşünceler, Yıl: 2003, S. 38,

s. 30.

TARLAKAZAN, Elif, Atatürk’ün Türk Kadınına

Bakışı ve Alanlarında Öncü Kadmlanmız,

Yıl: 2006, S. 49, s. 64.

TASNADl. Edit, "Avarlara Ne Oldu?”, Yıl: 1995,

S. 6, s. 26.

TASNADl. Edit, "600 Yıllık Bir Macar Üniversi­

tesine Dair ”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s.

13.

TAŞDEMlRCl, Ersoy, Atatürk'ün Kültür Politika­

sı, Yıl: 2003, S. 36, s. 6.

TAŞTAN, Yahya Kemal, “Türk Toplumunda

Âşıklann Dili veya Muhabbetnâme”, Yıl:

2001, S. 28, s. 52.

TEMlZYÜREK, Fahri, “Usûl-ü Cedit Hareketi ve

Gaspıralı İsmail Bey”, Yıl: 1997, S. 12, s.

12.

TERZİOĞLU. Arslan, “Prof. Dr. Nihat Reşat Bel-

ger’in Bir Hekim ve Diplomat Olarak Türki­

ye Cumhuriyetine Hizmetleri”, Yıl: 1998,

S. 16, s. 44.

TEZCAN, Mahmut, Gürültü-Kültür ilişkileri ve Ül­

kemiz, Yıl: 2002, S. 33, s. 6.

TOPALOVA, Aljira, “Nevruz: Bahar Bayramı",

Yıl: 1998, S. 16, s. 17.

TOPALOVA, Aljira, “Azerbaycan'da Tutuşan,

Türkiye’de Közlenen Ateş: Ali Bey Hüseyin-

zâde ”. Yıl-, 1999, S. 21, s. 39.

TOPÇUOĞLU, Hayriye, Cumhuriyet Öncesinde

242 Bilge 50 Mart 2007

Page 245: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S

Bilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

Belagat ve Edebî Bilgilere Dayalı Ders Kitap­

larında Dil ve Edebiyat Öğretimiyle İlgili Tes­

pitler, Yıl: 2004, S. 41, s. 40.

TORUK, Ferruh, Kasım Bey ve Çankırı’daki

İmar Faaliyetleri, Yıl: 2005, S. 44, s. 33.

TORUK, Ferruh, Yörgüç Paşa Vakfiyesi, Yıl:

2006, S. 48, s. 16.

TUNÇEL, Gül, “Türklerde Mezartaşı Geleneğine

Kısa Bir Bakış”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8,

s. 16.

TUNÇEL, Gül, Üsküp Sultan Murat Camii Hazi-

resi’ndeki Mezartaşları, Yıl: 2004, S. 43, s.

20 .TUNCER, Nilüfer, Çocuklar Açısından İnternette

Etik Konusu, Yıl: 2003, S. 38, s. 5.

TURAL, Mehmet Akif, “M. Kemal Atatürk’ün

Kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinde

Ekonomik Yapılanma”, Yıl: 1999, S. 19, s.

3.

TURAL, Mehmet Akif, Karakeçililer, Yıl: 2001,

S. 30, s. 9.

TURAL, Sadık, “Başlarken” Yıl: 1994, S. 1, s.

1.TURAL, Sadık, “Çok Mutluyuz” Yıl: 1994, S. 2,

s. 5.

TURAL, Sadık, “insan, Nevruz, Bilge Üzerine

Birkaç Söz”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s.

3.

TURAL, Sadık, “Geçmiş’e ve Gelecek’e Sorum­

luluk”, Yıl: 1997, S. 12, s. 3.

TURAL, Sadık, “Türk Kültürü Deryasını Araştı­

ran Bir Kurum: Atatürk Kültür Merkezi”, Yıl:

1997, S. 13, s. 3.

TURAL, Sadık, “En Eski Türk Şehri Oş mudur?”,

Yıl: 1997, S. 14, s. 8.

TURAL, Sadık, “Korkut Ata Etrafında Toplaş­

tık”, Yıl: 1998, S. 15, s. 11.

TURAL, Sadık, “Ülkelerin Bilim Politikası Olma­

lıdır”, Yıl: 1998, S. 16, s. 25.

TURAL, Sadık, "Bilim Adamı Siyasetçiye Yar­

dımcı Olmalıdır. “, Yıl: 1998, S. 17, s. 3.

TURAL, Sadık, “Bilge’nin Amacı”, Yıl: 1998, S.

18, s. 3.

TURAL, Sadık, “Hukuk Kültür Oluşturucudur”,

Yıl: 1998, S. 18, s. 13.

TURAL, Sadık, “Bizim Yahya Kemâl’imiz”, Yıl:

1999, S. 19, s. 12.

TURAL, Sadık, “Doğukan’a Mektup veya Banş

Manço'yla Helâlleşme”, Yıl: 1999, S. 20, s.

27.

TURAL, Sadık, “Türk Aydınına Çağrı”, Yıl:

1999, S. 20, s. 3.

TURAL, Sadık, “Türk Aydını Kendini Bilmek ve

Tanımak Zorundadır”, Yıl: 1999, S. 21, s.

3.

TURAL, Sadık, “Atatürk’ün Önderlik Gücü Hak­

kında”, Yıl: 1999, S. 22, s. 3.

TURAL, Sadık, “Düşünmek, Eleştirmek, Eleştiril­

mek Bir ihtiyaçtır”, Yıl: 2000, S. 24, s. 3.

TURAL, Sadık, “Millî Benlik ve Millî Kimlik”, Yıl:

2000, S. 24, s. 9.

TURAL, Sadık, “Kültürel Kimlik ve Bütünlüğün

Korunmasında Ailenin Yeri ve Önemi Üzeri­

ne Bir Konuşma”, Yıl: 2000, S. 26, s. 3.

TURAL, Sadık, “Bazılannın Türkler’e Duydukla­

rı Kin veya Ermenileri Sermaye Yapma He­

vesleri”, Yıl: 2000, S. 27, s. 3.

TURAL, Sadık, “Bir Veda Mektubu”, Yıl: 2001,

S. 28, s. 3.

TURAL, Sadık, “Ermeni Meselesi Yok, Türk

Düşmanlığı Var”, Yıl: 2001, S. 28, s. 5-8.

TURAL, Sadık, Kültürümüz Değerlendirilmeli,

Yıl: 2002, S. 35, s. 9

TURAL, Sadık, Tarihin Evi Yahut Ana Altay-

ca’nın Torunları, Yıl: 2007, S. 50, s. 38.

TURAN, Mustafa, “Atatürk, Kültür ve Çağdaşlaş­

ma”, Yıl: 1997, S. 12, s. 19.

TÜFEKÇİOĞLU, Turgay, “Kâzım Mirşan'ın Öz­

geçmişi”, Yıl: 2000, S. 23, s. 29.

TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, “Bazı Kavramlar

Üzerinde Yeniden Bilinçlenme”, Yıl: 1999,

S. 21, s. 8.

TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, Felsefe ve Etik iliş­

kisine Bir Örnek: Fârâbî’de Geometri Felse­

fesi, Yıl: 2003, S. 37, s. 17.

TÜYLÜ, Abdullah, “Bir Hürriyet ve Şahsiyet

Âbidesi: Hüseyin Câvid”, Yıl: 2000, S. 23,

s. 27.TÜYLÜ, Abdullah, “Bir Hürriyet ve Şahsiyet

Âbidesi: H. Câvid-II”, Yıl: 2000, S. 24, s.

39.

TÜYSÜZ, Cem, Doktor Cevad Hey’et’in Türk

Tarihi ile ilgili Çalışmaları, Yıl: 2001, S. 29,

s. 28.

UZ, Abdullah, Müzik, Dil ve Türkçe, Yıl: 2003,

S. 37, s. 30.

ÜÇER, Müjgân, “Kadı Burhaneddin Ahmed Üze­

rine Bir Bibliyografya Denemesi”, Yıl:

1998, S. 18, s. 34.

ÜÇER, Müjgân, “Pır Sultan Abdal’ın Bir Nevruz

Şiiri ve Âşık Veysel’in Köyünde Nevruz”,

Yıl: 1999, S. 20, s. 15.

ÜSTÜNOVA, Kerime, “Dede Korkut Destanla-

nnda Üçlemeler, Dörtlemeler, Beşlemeler”,

Bilge 50 Mart 2007 243

Page 246: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

Yıl: 1997, S. 13, s. 20.

YALÇINBAYIR, Ertuğrul, V. Türk Kültürü Kong-

resi’nin Açış Konuşması, Yıl: 2002, S. 35,

s. 7.

YAMAKOĞLU, Cihan, “ Millet ve Kültür”, Yıl:

1996, S. 9, s. 12.

YAMAN, Bahattin, İsparta'da Yok Olan Bir Kül­

tür: Tahir Paşa Konağı, Yıl: 2007, S. 50, s.

96.

YETlŞ, Kâzım, “Üç Tarihî Roman da iki Motif”,

Yıl: 1994, S. 1, s. 3.

YILDIZ, Naciye, “Manas Destanı’na Yaklaşabil­

mek”, Yıl: 1995, S. 6, s. 14.

YILDIZ, Naciye. Iç Oğuz’a Taş Oğuz Asi Olup

Beyrek Öldiği Boy Hakkında Bir Değerlen­

dirme, Yıl: 2001, S. 29, s. 16.

YILMAZ, Ayfer, “Tanzimat'tan Günümüze Kadın

Romancılarımıza Genel Bir Bakış”, Yıl:

1999, S. 21, s. 27.

YILMAZ, Ayfer, “Tarihî Roman Üzerine”, Yıl:

2000, S. 24, s. 42.

YILMAZ, Ayfer, Ahıska Türklerinin Edebiyatına

Dair, Yıl: 2005, S. 44, s. 10.

YILMAZ, Hayati, Mahdum Kulı'nın Hayatı, Ede­

bî Kişiliği ve Şiirlerinden Örnekler, Yıl:

2007, S. 50, s. 108.

YILMAZ, Mehmet Serhat, Kastamonu’da Erge-

nekon Bayramı/Nevruz 1914-1915, Yıl:

2004, S. 40, s. 13.

YOLOĞLU, Güllü, "Ömrü Tarihe Dönmüş Bir

Bilim Adamı: N. F. Katanov”, Yıl: 1998, S.

15, s. 29.

YOLOĞLU, Güllü, “Tuvalann Bahar Bayramı:

Şagaa”, Yıl: 1998, S. 16, s. 14.

YOLOĞLU, Güllü, “Türk Dünyasında Nevruz”,

Yıl: 2001, S. 28, s. 38.

YÖRÜKÂN, Turhan, Suça Zemin Oluşturan Yer­

ler Olarak Şehirler veya Büyük Şehirler, Yıl:

2005, S. 45, s. 4.

YÖRÜKÂN, Turhan, Yüksek Binalarda Yaşanan

Sakıncalı Hayat, Yıl: 2005, S. 46-47, s. 4.

YÖRÜKÂN. Turhan, Konutlarda Yaşanan Hayat

Bakımından Kalabaklığın ve İlgili Durumla­

rın Yarattığı Problemler, Yıl: 2006, S. 49, s.

22 .YÜCE, Sefa, “Cazibe Merkezi Tanpınar”, Yıl:

2000, S. 27, s. 49.

YÜKSEL, Dilek, Atatürk’ün Türk Müziği Konu­

sundaki Görüşleri ve Müzik Politikası, Yıl:

2004, S. 42, s. 18.

ZAFER, Zeynep, “Lev Nikolayeviç Gumilyov ve

Sanatçı Ailesinin Stalin Dönemindeki Kade­

ri”, Yıl: 2000, S. 27, s. 41.

ZAFER, Zeynep, “Yordan Yorkov’un Öykülerin­

de Dobruca ve Dobrucalı Türkler”, Yıl:

2001, S. 28, s. 57.

ZAFER, Zeynep, Balkanlar da Türk Kültürü ve

Yordan Yovkov, Yıl: 2001, S. 31, s. 21.

ZAFER, Zeynep, Bir Bulgar Öykü Yazarı Hakkın­

da, Yıl: 2004, S. 39, s. 38.

ZÜLFlKAR, Hamza, “Doğru Yazalım, Doğru Ko­

nuşalım”, Yıl: 2000, S. 27, s. 18.

YAYIN, TANITIM, TAHLİL, ELEŞTİRİ

ABABAY, Feridun, Çıldır Tarihi Adlı Kitap Üzeri­

ne Başlıklı Eleştiriye Karşılık Olarak, Yıl:

2003, S. 36, s. 66.

ABDULHALİGOVA, Pervane, "Haricî Devletler

ve Azerbaycan”, Yıl: 1999, S. 21, s. 139.

ABDULHALİGOVA, Pervane, “Türkiye-Orta

Asya Edebî ilişkileri”, Yıl: 1999, S. 22, s.

77.

ABDULKADİROĞLU, Abdülkerim, “Ansiklope­

dik Hadis Terimleri Sözlüğü” Yıl: 1994, S.

1, s. 68.

ABDULKADİROĞLU, Abdülkerim, “Şiir ve Mu­

sikînin izdivacı Yahut Darlıktan Doruğa Güf­

te Şairleri”, Yıl: 1995, S. 3, s. 59.

ABDULKADİROĞLU, Abdülkerim, “Maliye Ba­

kanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdür­

lüğü Yayınlan”, Yıl: 1995, S. 4, s. 54.

ABDULKADİROĞLU, Abdülkerim, “Tıbb-ı Ne­

bevi Ansiklopedisi”, Yıl: 1995, S. 5, s. 80.

ABDULKADİROĞLU, Abdülkerim, “Müjgân

Üçer’in iki Yeni Kitabı”, Yıl: 1995, S. 7, s.

15.

ABDULKADİROĞLU, Abdülkerim, Kültür Ba­

kanlığının İki Âbidevî Yayını, Yıl: 2001, S.

30, s. 50.

ABDULKADİROĞLU, Abdülkerim, Yüzyılları

Kucaklayan Bir izdivaç, Yıl: 2002, S. 34, s.

40.

ABDULKADİROĞLU, Abdülkerim, Enformas­

yon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı’nın

iki Mühim Yayını, Yıl: 2002, S. 35, s. 63.

AÇIK, Fatma, “Felsefî Çözümlemelerde Yön­

tem”, Yıl: 2003, S. 37, s. 62.

ADIGÜZEL, M. Sani, “Türk Kültürü ve Milliyetçi­

lik”, Yıl: 1995, S. 5, s. 26.

AĞCA, Hüseyin, “Yeni Bir Tarihî Mekân ve Yeni

Bir Soluk”, Yıl: 2002, S. 32, s. 86.

AĞCA, Hüseyin, “Başucumuza Nağmeler”, Yıl:

2004. S. 42, s. 69.

AĞCA, Hüseyin, “Eğinin Altından Akan Fırattır”

244 Bilge 50 Mart 2007

Page 247: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S

Bilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

ve Bir Dergi “Kemaliye”, Yıl: 2006, S. 49,

s. 75.

AĞCA, Hüseyin, Bahtiyar Vahapzade’yle Soh­

bet, Yıl: 2007, S. 50, s. 49.

AHMEDOVA, Şelale, Kitab-ı Dede Korkut'un

Poetik Leksikası Üzerine, Yıl: 2002, S. 34,

s. 58.

AKA, İsmail, “Ortaçağ İslam Dünyasında Itriyat,

Gıda, İlaç Üretimi ve Tağşişi”, Yıl: 2001, S.

28, s. 169.

AKALIN, Nazir, “Ana Çizgileriyle Türk Kişi Adla­

rı Sistemi (Erol GÜNGÖRDÜ)”, Yıl: 2000,

S. 23, s. 117.

AKALIN, Nazir, “Şehir ve insan”, Yıl: 2000, S.

24, s. 101.

AKALIN, Nazir, "Kardaş Edebiyatlar”, Yıl: 2001,

S. 28, s. 174.

AKAY, Abdullah, “Zabit ve Kumandan ile Hasbı­

hal”, Yıl: 1995, S. 6, s. 33

AKDEMİR, Elif Su, “Satın Alınan Miras”, Yıl:

1994, S. 1, s. 49.

AKDEMİR, Elif Su, “Yeniden Doğuş veya Bir Za­

ferin Belgeleri İstiklâl Harbi İle İlgili Telgraf­

lar'”, Yıl: 1994, S. 1, s. 43.

AKDOĞDU, Onur, “İlk Ud Metodu, Hafız Meh-

med'in Ud Muallimi”, Yıl: 1995, S. 7, s. 27.

AKGÜL, Yusuf, “Kerem ile Aslı Destanı”, Yıl:

1999, S. 20, s. 58.

AKIN, Âdem, Münîf Paşa ve “İran Risalesi”, Yıl:

2001, S. 28, s. 150.

AKKAYA, Gülsün, “Bitig”, Yıl: 1999, S. 20, s.

112.

AKKAYA, Gülsün, “Aşkın Okunmaz Kıyılan”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 145.

AKKAYMAK, Ebubekir, “Hudaferin”, Yıl: 1996,

Yıl: 1996, S. 8, s. 95.

AKPINAR. Şerife, “Konya Vilayeti Halkiyat ve

Harsiyatı”, Yıl: 2003, S. 36, s. 48.

AKSU, Belgin Tezcan, “Okul Sözlüğü Üzerine”,

Yıl: 1995, S. 7, s. 107.

AKTAŞ, Ebru, “Bir Âb-ı Hayat Sızıntısı: Der­

gâh”, Yıl: 2000, S. 23, s. 97.

AKTAŞ, Şerif, “Halkbilimi Kuramları ve Araştır­

ma Yöntemleri Tarihine Giriş”, Yıl: 2000,

S. 25, s. 50.

AKTAŞ-YASA, Azize, “Ahi Evren ve Ahi Teşkilâ­

tının Kuruluşu”, Yıl: 1995, S. 5, s. 57

AKTAŞ-YASA, Azize, “Sanatsa. Mozaik”, Yıl:

1997. S. 12, s. 105.

AKTAŞ-YASA, Azize, “Yeni Bir Sanat Dergisi:

Sanatsal Mozaik”, Yıl: 1996, S. 10, s. 91.

AKTAŞ-YASA, Azize, “Bir Bilinç Meyvesi: Arış”,

Yıl: 1998, S. 15, s. 81.

AKTAŞ-YASA, Azize, “Fotoğraflarla Geçmişte

Konya”, Yıl: 1999, S. 21, s. 123.

AKTAŞ-YASA, Azize, Atatürk Kültür Merkezi nin

Türk Kültürüne Yeni Bir Katkısı: “Uluslara­

rası IV. Türk Kültürü Kongresi Bildiri Kitap­

ları”, Yıl: 2000, S. 27, s. 74.

AKTAŞ-YASA, Azize, Bir Arkeoloji Dergisi:

“Azerbaycan Arkeolojisi”, Yıl: 2000, S. 27,

s. 151.

ALASYA, H. Fikret, “Kıbrıs’ın Ingiliz idaresine

Geçişi”, Yıl: 1999, S. 20, s. 67.

ALlYEVA-ULUSOY, Kübra, “Azerbaycan Yayın

Tarihiyle İlgili Yeni Bir Kitap”, Yıl: 2000, S.

23, s. 71.

ALPAY, Meral, “İstanbul Üniversitesi Kütüphane­

si”, Yıl: 1995, S. 7, s. 109.

ALPEREN, Nusret, “Sorular ve Cevaplarla Kül­

tür, Edebiyat, Dil Münasebetiyle” Yıl: 1995,

S. 3, s. 48.

ALPEREN, Nusret, “Bu programa göre yazılmış

Türkçe Kitapları ile Türkçe Öğretilebilir

mi?”, Yıl: 1995, S. 4, s. 90.

ALPTEKİN, Ali Berat, Değerlendirmeler, Yıl:

2002, S. 35, s. 70.

ALTINOVA, Banu, “Pedro’nun Zorunlu İstanbul

Seyahati”ne Bir Bakış, Yıl: 2001, S. 30, s.

40.

ALTUN, Kudret, “Yatağına Kırgın Irmaklar”, Yıl:

2000, S. 27, s. 136.

ALTUNİŞ-GÜRSOY, Belkıs, “Türk Kadını için”,

Yıl: 1998, S. 15, s. 47.

AMANOĞLU, E. - ASKEROĞLU, S., “Azerbay­

can Devletçiliği ve Hukuku Tarihi “, Yıl:

1997, S. 11, s. 58.

AMANOĞLU, Ebulfez Kulu, “Şiirde insan Yaşan­

tısı”, Yıl: 1996, S. 10, s. 38.

AMANOĞLU, Ebulfez, “Elli Yılın Işığı”, Yıl:

1999, S. 21, s. 135.

AMANOĞLU, Ebülfez Kulı, “Ölümsüz Şair Şeh-

riyar”, Yıl: 2000, S. 26, s. 125.

APAYDIN, Muhammet, “Ne Mutlu Bana ki Türk

Yaratıldım” Yıl: 1994, S. 2, s. 27.

ARAZ, Rıfat, “Şiirimizde Bayrak Adlı Antolojide

Bazı Tefekkür Unsurları”, Yıl: 2000, S. 24,

s. 54.

ARGUNŞAH, Hülya, “Türklük Üzerine Yazılar”,

Yıl: 1996, S. 10, s. 25.

ARGUNŞAH, Hülya, “Kadın / Woman 2000”,

Yıl: 2002, S. 33, s. 70.

ARGUNŞAH, Mustafa, “Türklük Kendini Öğre­

niyor”, Yıl: 1998, S. 16, s. 57.

Bilge 50 SBÖfiS Mart 2007 245

Page 248: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

ARI, Bülent, “Güneyde Kültür Dergisi 100. Sayı­

da”, Yıl: 1997, S. 14, s. 76.

ARIKAN, Zeki, “Zorunlu Bir Cevap”, Yıl: 1996,

S. 9, s. 98.

ARNAUT, Tudora, “Gagauz Dilinde Bir Dergi:

Sabaa Yıldızı”, Yıl: 1997, S. 11, s. 101.

ARNAUT, Tudora, “Gagauz Folklorundan Seç­

meler”, Yıl: 1998, S. 16, s. 78.

ARNAUT Tudora, “Türk Kültürüyle İlgili Üç Ye­

ni Kitap”, Yıl: 1999, S. 19, s. 63.

ARNAUT, Tudora, “Gagauz Destanları", Yıl:

1999, S. 21, s. 101.

ARNAUT, Tudora, “Kıbns Türk Halk Mutfağı ve

El Sanatları”, Yıl: 2001, S. 28, s. 130.

ARNAUT, Tudora, “Kıbrıs Türk Edebiyatında Hi­

civ Şiiri Antolojisi”, Yıl: 2005, S. 46-47, s.

49.

ARSLAN, Fâtih, “Aktarımda ve Çeviride Utanç

Damgası: Kassandra”, Yıl: 1999, S. 19, s.

87-88.

ARSLAN, Mukaddes, Bahaddin Ögel ve Türk

Kültür Tarihi Araştırmaları, Yıl: 2002, S.

35, s. 38.

ARSLAN, Mukaddes, Prof. Dr. Anna Masala'nm

Türkiye Sevdası, Yıl: 2003, S. 38, s. 40.

ARSLAN, Mukaddes, “XVII. Yüzyıl Türk Fransız

ilişkileri Çerçevesinde XIV. Louis ve İstan­

bul’u Fetih Tasansı”, Yıl: 2004, S. 42, s.

72.

ARSLAN, Mukaddes, “Türk Sanat Mûsikisine

TBMM Üyelerinin Kültürel Katkılarından

Örnekler", Yıl: 2005, S. 46-47, s. 68.

ARSLAN, Mukaddes, "Anadolu Selçuklu Ker­

vansarayları Üzerine Düşünceler”, Yıl:

2006, S. 48, s. 31.

ARSLAN, Mukaddes, Anadolu'ya Vurulan Türk

Mührü: Anadolu Selçuklulan ve Beylikleri

Dönemi Uygarlığı, Yıl: 2007, S. 50, s. 126.

ARSLAN, Mukaddes, Hasankale’yi Tanıyalım,

Yıl: 2007, S. 50, s. 134.

ASlLTÜRK, Baki, “Anadolu Islahatı ve Ahmet

Şakir Paşa (1839-1893), Yıl: 1995, S. 5, s.

67.

ASLANAPA, Oktay, “Die Mamlukische Archi-

tectur in Agypten und Syrien” Yıl: 1994, S.

2, s. 43.

ASLANAPA, Oktay, “Die Bauten Von Hadım

Sulaiman Pascha” Yıl: 1994, S. 2, s. 48.

ATALAY, Ali, “Şahsiyetler ve Eserler” Üzerine,

Yıl: 1994, S. 2, s. 50.

ATASOY, Fahri, “ Çağdaş Sosyoloji Kuramları

Üstüne”, Yıl: 1996, S. 9, s. 43.

ATILGAN, Sevay, “Müslümanlarda Tarih Coğraf­

ya Yazıcılığı”, Yıl: 2000, S. 27, s. 85.

ATtK, ismet, “Dokümantasyonu ve Uluslar arası

Bilgi Tarama Merkezi”, Yıl: 1995, S. 6, s.

105.

ATlK, Kayhan, “Ibn Kemâl’in Tevârih-i Âl-i Os­

man'ı”, S. 22 s. 73.

ATMACA-ŞlRZAD, Dildar, “Carpet and Pictu-

re”, Yıl: 2001, S. 30, s. 77.

ATMACA-ŞtRŞAD, Dildar, Büyük Edebiyat Mira­

sı “Kelile ve Dimne” Eseri, Yıl: 2002, S. 33,

s. 36.

AYAN, Dursun -GÜVEN, Özbay, “Osmanlı Dev­

letinde Spor ”, Yıl: 1997, S. 11, s. 75.

AYAN, Dursun, ERCEBECl, Şebnem, “12. Yüz­

yıl Türk-Islâm Şehri Olarak Konya”, Yıl:

1997, S. 11, s. 108.

AYAN, Dursun, “Osmanlı Tüfek ve Tabanca Teç-

hizatlan” Yıl: 1994, S. 1, s. 41.

AYAN, Dursun, “Uluğ Bey ve Semerkand’daki

İlim Faaliyetleri Hakkında Gıyaseddin-i Ka-

şi’nin Mektubu” Yıl: 1994, S. 1, s. 60.

AYAN, Dursun, “Rubu Tahtası”, Yıl: 1995, S. 6,

s. 67.

AYAN, Dursun, “Annuarie Commercial Turc”,

Yıl: 1995, S. 7, s. 66.

AYAN, Dursun, “Küçük Prens”, Yıl: 1997, S.

11, s. 97.

AYAN, Dursun, “Osmanlı Ülkesinde Hristiyan

Türkler ”, Yıl: 1997, S. 12, s. 82.

AYAN. Dursun, “Kitab-ı Mukaddes”, Yıl: 1997,

S. 13, s. 65.

AYAN, Dursun, “Türk Yurdu’nun 78 Yıl Sonra

Millî Mücadele Özel Sayısı”, Yıl: 1998, S.

15, s. 88.

AYATA, Yunus, "Kayserili Divan Şâirleri”, Yıl:

1999, S. 22, s. 95.

AYATA, Yunus, Ömer Seyfettin Külliyatı, Yıl:

2001, S. 30, s. 70.

AYDIN, Erhan, “Irk Bitig Uygurca Fal Kitabı”,

Yıl: 2004, S. 42, s. 52.

AYDIN, Erhan, Orhun Yazıtlarının Bugünkü Du­

rumu, Yıl: 2007, S. 50, s. 139.

AYTAÇ, Ahmet, “Türk Hat Sanatı”, Yıl: 1995,

S. 5, s. 71.

AYTAÇ, Pakize Erciş, “Beyazsu Köyü” Yıl:

1994, S. 2, s. 25.

AYVA, Aziz, “Kazak Türklerinin Destanları ve

Destancılık Geleneği”, Yıl: 2003, S. 37, s.

66 .AYVA, Aziz, “Kopuz Sannı Kazak Âşık Tarzı Şiir

Geleneği Akın ve Cıravlar”, Yıl: 2003, S.

246 Bilge 50 Mart 2007

Page 249: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S

Bilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

36, s. 49.

AYVA, Aziz, Konya Kültürüne Hizmet Edenler,

Yıl: 2003, S. 38, s. 56.

BABA, İmran, “Kutsal Kalıt”, Yıl: 2001, S. 28,

s. 164.

BABACAN, Mahmut, “Türk Kültür ve Edebiya­

tından Meseleler”, Yıl: 1998, S. 17, s. 60.

BACANLI, Eyüp, "Altay Destanı Maaday Kara”,

Yıl: 2000, S. 25, s. 79.

BAGLAN-ÖZER, Zeynep, “Kaybolan Millet, Yıl:

1998, S. 16, s. 61.

BAĞRIAÇIK, M. Ziya, “Neşati Divanı nın Tenkit­

li Metninin Yayınlanması Üzerine”, Yıl:

1997, S. 14, s. 53.

BAHAR, Haşan, “Anadolu’da Türk Bakırcılık Sa­

natının Gelişimi”, Yıl: 1996, S. 9, s. 58.

BALCI, Mustafa, Divanlar Arasında Yeniden, Yıl:

2000, S. 26, s. 123.

BALTA, Nevin, “Televizyon Reklâmlarının Anne

Çocuk İkilisine Etkileri” Yıl: 1995, S. 3, s.

44.

BALTA, Nevin, “Atatürk’le Bir Ömür”, Yıl:

1997, S. 11, s. 40.

BALTA, Nevin, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Teme­

li Kültürdür I II”, Yıl: 2003, S. 36, s. 38.

BALTA, Nevin, “Türk Dili Araştırmalan Yıllığı -

Belleten (TDAY - Belleten),2001/I-II,”, Yıl:

2003, S. 37, s. 81.

BALTA, Nevin, “Türk Gölge Oyunu Karagöz”,

Yıl: 2004, S. 40, s. 61.

BALTA, Nevin, “Türk Halk Edebiyatı El Kitabı”,

Yıl: 2004, S. 41, s. 91.

BALTA, Nevin, “Nice Halleri Var Sevdanın”, Yıl:

2004. S. 42, s. 59

BALTA, Nevin, Bal-Tam Dergisi, Yıl: 2004, S.

42, s. 87.

BALTA, Nevin, Türk Kültür ve Sanatları ortak

Yönetimi (Türksoy) Dergisi, Yıl: 2006, S.

49, s. 80.

BALTA, Nevin, Doğumunun 125. Yılında Musta­

fa Kemal Atatürk Sempozyumu, Yıl: 2006,

S. 49, s. 93.

BALTA, Nevin, Atatürk Dönemi Kültür Kurumla-

rından Örnekler, Yıl: 2007, S. 50, s. 143.

BARIN, Erol, “Göroğlu”, Yıl: 1997, S. 12, s. 87.

BARIN, Erol, “Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergi­

si”, Yıl: 1997, S. 13, s. 91.

BARIŞTA, H. Örcün, “Türk Bestecilerini Tanıya­

lım", Yıl: 1996, S. 9, s. 100.

BAŞARAN, Bekir Oğuz, “Sonsuzluğa Adanan

Ömür Üzerine", Yıl: 2005, S. 45, s. 38

BAŞÇUHADAR, Atilla, “Kürtçenin Etimolojik

Sözlüğü” Yıl: 1995, S. 3, s. 72.

BAŞPINAR, Fatih, “Türk Kültürü İncelemeleri

Dergisi", Yıl: 2004, S. 41, s. 106.

BAŞTUĞ, İbrahim, “Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâsı”,

Yıl: 1995, S. 6, s. 58.

BAŞTUĞ, İbrahim, “Bâbür Divânı”, Yıl: 1995,

S. 7, s. 85.

BAŞTUĞ, İbrahim, “Hünkâr Hacı Bektaş Veli

‘den Özdeyişler”, Yıl: 1996, S. 10, s. 58.

BAŞTUĞ, İbrahim, “Varlık Mücadelesi Veren Bir

Dergi: Kardaş Edebiyatlar”, Yıl: 1997, S.

13, s. 92.

BAŞTUJl, M. Ali, “Atatürk Kitapları Dizisi” Yıl:

1994, S. 1, s. 26.

BAŞTUJl, M. Ali, “Ordunun Siyasî Otoriteyi Be­

lirlemesine Bir Örnek”, Yıl: 1995, S. 5, s.

64-66

BAYRAKTAR, Sema, “Kompozisyon Bilgileri”,

Yıl: 2000, S. 26, s. 149.

BAYRAKTAR, Sibel, “Irak Türkmen Türkçesi”,

Yıl: 1998, S. 16, s. 85.

BAYRAM, Pervane, “Azerbaycan-Türkiye Diplo­

matik Siyasi Münasebetleri”, Yıl: 2000, S.

27, s. 130.

BAYRAM, Pervane, Füyuzatçıların Mektebi, Yıl:

2001, S. 30, s. 74.

BAYRAM, Sadi, “Kitaplar Arasında” Yıl: 1994,

S. 1, s. 55.

BAYRAM, Sadi, “Hatıra Kitabı”, Yıl: 1997, S.

11, s. 35.

BEKKİ, Selahaddin, “Dil ve Edebiyatta İstatistik

ve Bilgisayar Uygulamaları” Yıl: 1996, S. 9,

s. 27.

BEKKİ, Selahaddin, “Dr. C. Heyet'in Edebiyatşi-

naslık Adlı Kitabı”, Yıl: 1997, S. 12, s. 77.

BEKKİ, Selâhaddin, “Beyaz Gemi Romanı Üzeri­

ne Bir Tahlil Denemesi”, Yıl: 1997, S. 13,

s. 74.

BEKKl, Selâhaddin, “Galsan Çinag ve Eserleri

Hakkında”, Yıl: 2000, S. 23, s. 40.

BENSON, Linda, “Central Asia Reader ; The

Rediscovery of History”, S. 9, s 41.

BERBER, Ferhat, Manisa Araştırmaları, Yıl:

2001, S. 31, s. 51.

BERBER, Ferhat, Manisa Araştırmalan-2, Yıl:

2002, S. 35, s. 87.

BESlMOĞLU, Serap, “Müziğe Emek Verenler”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 143.

BEŞLİ, Canan, “Çağrı Bizi Çağırıyor”, Yıl:

1999, S. 20, s. 105.

BEŞLİ, Canan, “Türk’ün Edebiyatı: Türk Edebi­

yatı”, Yıl: 1999, S. 21, s. 148.

Bilge 50 Mart 2007 247

Page 250: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / NEVVSBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

BEŞLİ, Canan, “Şu ‘Fırat’ın Sesi’ Akar, Derin­

dir”, Yıl: 1999, S. 21, s. 162.

BEŞLİ, Canan, “Meş’ale-i Edebiyat”, Yıl: 2000,

5. 23, s. 95.

BEŞLİ, Canan, “Ankara’da Bir Soluk, Bir Hece”,

Yıl: 2000, S. 23, s. 103.

BİLDİRİCİ, Yusuf Ziya, “Orta Toros Geçitlerinde

Türk-Fransız Mücadelesi (1915-1921)”, Yıl:

2000. S. 25, s. 82.

BİLGİ, Necdet, “Tarih İncelemeleri Dergisi”, Yıl:

2000, S. 23, s. 105.

BOYBEYİ, Songül, "Antik Bilim ve Modern Uy­

garlık", Yıl: 1995, S. 6, s. 83

BOYBEYİ, Songül. “News Letter”, Yıl: 1995, S.

6, s. 94.

BOYBEYİ, Songül, "Liseler İçin Ders Kitabı, Psi­

koloji: 1-2”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s.

90.

BOYBEYİ, Songül, “Batılılaşma Açısından Ser-

vet-i Fünun Romanı”, Yıl: 1996, S. 9, s. 48.

BOYBEYİ, Songül, “Düşünen İnsana Hazine

Yıl: 1996, S. 10, s. 21.

BOYBEYİ, Songül. “Felsefe Ders Kitabı”, Yıl:

1997, S. 12, s. 100.

BOYBEYİ, Songül, “Sosyoloji Ders Kitabı”, Yıl:

1997, S. 14. s. 87.

BOYBEYİ, Songül, “Türk Ocaklan 1996 Yıllığı”,

Yıl: 1998, S. 16, s. 67.

BOYBEYİ, Songül. “Felsefe Dersleri, Metafizik,

Ahlâk. Estetik”, Yıl: 1998, S. 16, s. 113.

BOYBEYİ, Songül, “Gülhane Askeri Tıp Akade-

misi'nin Kuruluşu”, Yıl: 2000, S. 26, s. 77.

BOYBEYİ, Songül, “Cenup ta Türkmen Oymak-

lan-I”, Yıl: 2000, S. 27, s. 79.

BOYBEYİ. Songül, “Denetim Alt Sistemleri Üze­

rine Karşılaştırmalı Bir Araştırma”, Yıl:

2000, S. 27, s. 118.

BOYBEYİ, Mehmet, "Mantık”, Yıl: 2000, S. 27,

s. 166.

BOYBEYİ, Songül, "Cenup ta Türkmen Oymak-

lan II", Yıl: 2001, S. 28, s. 133.

BOYBEYİ, Songül, “Current Sociology'”, Yıl:

2001, S. 28, s. 180.

BOYBEYİ, Songül, Liseler İçin Mantık Ders Kita­

bı, Yıl: 2001, S. 30, s. 79.

BOYBEYİ, Songül, “IV. Uluslararası Nevruz Bilgi

Şölenfnin Ardından, Yıl: 2002, S. 32, s.

30.

BOYBEYİ, Songül, Halkbilimi Alanında iki Yeni

Kitap, Yıl: 2002, S. 32, s. 54.

BOYBEYİ, Songül, Atatürk Kültür Merkezi Ya-

yınlanndan Toplu Bir Çalışma “Türk Düşün­

ce Tarihi", Yıl: 2002, S. 34, s. 35.

BOYBEYİ, Songül, “Sosyal Devletin Yapısı ve

Sorunlan Üzerine Bir Kitap”, Yıl: 2004, S.

42, s. 81.

BOYBEYİ, Songül, Kültüre Dair, Yıl: 2006, S.

49, s. 77.

BOYRAZ, Şeref, Türk Halkbilimi Araştırmaları

için Model Bir Kitabın Anatomisi, Yıl: 2001,

S. 28, s. 137.

BOZ, Erdoğan, “Eski Anadolu Türkçesinde Ek­

ler”, Yıl: 1997, S. 13, s. 63.

BÖCÜ, Serap, “Tanzimat Edebiyatı”, Yıl: 2000,

S. 23, s. 93.

BUDAK. Nâzım, “Bir Kitabın Düşündürdükleri”,

Yıl: 1998, S. 16, s. 89.

BUDAK, Ogün A., “Türk Halk Musikisinde Çe­

şitli Görüşler” Yıl: 1994, S. 2, s. 56.

BUDAK, Ogün Atilla, “Müzik için”, Yıl: 1995, S.

5, s. 62.

BUDAK, Ogün Atilla, “Onbeşinci Yüzyıldan Bu

Yana Türk ve Batı Kültürlerinin Karşılıklı Et­

kileşme Güçleri Üstüne Bir inceleme”, Yıl:

1995, S. 6, s. 72.

BUDAK, Ogün Atilla, “Sadettin Arel Üzerine”,

Yıl: 1995, S. 7, s. 57.

BUDAK. Ogün Atilla, “Türkiye’de Sanat-Müzik

Alanında Üretenler ve Üretilenler”, Yıl:

1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 68.

BULDUK, O. Üçler, “Prof. Dr. Faruk Sümer’in

Son Eseri”, Yıl: 1997, S. 14, s. 26.

BUNARCIOĞLU, Durmuş, “Aydil Erol Armağa­

nı”, Yıl: 1999, S. 19, s. 82.

BUNARCIOĞLU, Durmuş, "Armağan Eserler

Arasından", Yıl: 1999, S. 20, s. 99.

BUNARCIOĞLU, Durmuş, “Yeşil Ayaş Dergisi

Üzerine”, Yıl: 1999, S. 20, s. 114.

BUNARCIOĞLU, Durmuş, “Bir Dergi iki Sayı,

İki Sayı iki Konu”, Yıl: 1999, S. 21, s. 158.

BUNARCIOĞLU, Durmuş, “Yahya Kemâl An­

ma Toplantılan Bildirileri”, Yıl: 1999, S. 22,

s. 98.

BUNARCIOĞLU, Durmuş, “Türkçe’nin Oyala-

n ”, Yıl: 2000, S. 23, s. 47.

BUNARCIOĞLU, Durmuş, “Cumhuriyet Özel

Sayısı I", Yıl: 2000, S. 25, s. 112.

BUNARCIOĞLU, Durmuş, “Cumhuriyet Özel

Sayısı II”, Yıl: 2000, S. 27, s. 143.

BÜLBÜL, Tuncay, Şiir’in Sesi, Toplumun Şarkı­

sı, Yıl: 2002, S. 35, s. 66.

BÜYÜKOKUTAN, Aslı, Yücel Dergisinin Türk

Folklor Araştırmaları Tarihindeki Yeri, Yıl:

2007, S. 50, s. 151.

248 Bilge 50 Mart 2007

Page 251: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini 4 - Nuray Eryurt

CAMBAZOV, İsmail, “XX. Yüzyılda Türkiye Ta­

rihi”, Yıl: 2002, S. 33, s. 62.

CANBAYEV, Şükür (Aktaran: Naciye YILDIZ),

“Lü-gat-ı Etrakiye”, Yıl: 1999, S. 22, s. 33.

CANIM, Rıdvan, “Doğu dan Türk Dünyasına iki

Yeni Armağan”, Yıl: 1999, S. 21, s. 114.

CANPOLAT, Aysu, “Alpamış Destanı”, Yıl:

2000, S. 25, s. 57.

CANPOLAT, Aysu, “Ali Şir Nevâî ve Hârezm Ev­

liyaları", Yıl: 2000, S. 25, s. 72.

CANPOLAT, Aysu, “Şi’riy San'atlar ve Mümtaz

Kafiye”, Yıl: 2000, S. 27, s. 106.

CELEPOĞLU, Ayşegül, “Bilig”, Yıl: 1997, S.

12, s. 108.

CELEPOĞLU, Ayşegül, “Cemalettin Efganî ve

Türk Dünyası”, Yıl: 1999, S. 20, s. 61.

CENK, Rabia, “Türkei ile Adım Adım Türkiye”,

Yıl: 1998, S. 17, s. 98.

CEYHAN, Nesime, Ve Çanakkale; Geldiler, Gör­

düler, Döndüler, Yıl: 2006, S. 49, s. 71

CEYLAN, Ömür, “Kanunî Sultan Süleyman’a

Yazılan Kasideler”, Yıl: 1997, S. 14, s. 43.

CEYLAN, Ömür, “Nüsha”, Yıl: 2002, S. 34, s.

68 .CONGUR, Rıdvan, Şahsiyetler ve Eserler, Yıl:

2007, S. 50, s. 176.

CUNBUR, Müjgân, “Haşmet Külliyatı” Yıl:

1994, S. 1, s. 17.

CUNBUR, Müjgân, “Yeni Bir Dergi: Türklük Bil­

gisi”, Yıl: 1998, S. 17, s. 94.

CUNBUR, Müjgân, “Türk Dünyası Edebiyatçıları

Ansiklopedisi”, Yıl: 1999, S. 21, s. 47.

CUNBUR, Müjgân, “Etnoğrafya’dan Anıtka­

bir’e”, Yıl: 2000, S. 23, s. 37.

CUNBUR, Müjgân, “Hat Sanatı ve Meşhur Hat­

tatlar”, Yıl: 2001, S. 29, s. 40

ÇAKIR, Ömer, “Tiyatronun Perde Arkası”, Yıl:

1995, S. 5, s. 31.

ÇAKIR, Ömer, “Tanzimat ve İstibdat Döneminde

Türk Tiyatrosu”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8,

s. 56.

ÇAKIR, Ömer, “Gösterim Terimleri Sözlüğü”,

Yıl: 1996, S. 10, s. 89.

ÇAKIR, Ömer, “Konuşma Dilinin Önemi ve Alış­

tırmalı Diksiyon Sanatı”, Yıl: 1996, S. 10,

s. 82.

ÇAKIR, Ömer, “Ankaralılar Vakfı”, Yıl: 1998, S.

16, s. 112.

ÇAKIR, Ömer, “Zamanın Elinden Tutabilen Bir

Dergi: Türk Kültürü”, Yıl: 2000, S. 24, s.

152ÇAKIR, Ömer, “Demokrasi ve İnsan Hakları”,

Yıl: 2000, S. 27, s. 163.

ÇAKIR, Ömer, Atatürk Kültür Merkezi’nden Ha­

berler, Yıl: 2006, S. 49, s. 96.

ÇAKIR, Ömer, Dünya Mirasında Türkiye, Yıl:

2007, S. 50, s. 168.

ÇAL, Halit, “Şanlıurfa Camileri” İsimli Kitap

Hakkında Bir Tenkit”, Yıl: 1996, Yıl: 1996,

S. 8, s. 51.

ÇANLI, Mehmet, “Kur’an, Türklük ve İslâmiyet”,

Yıl: 1995, S. 6, s. 43.

ÇELİK, Ejder, “Takvim-i Vekayi, Belgeler”, Yıl:

1994, S. 1, s. 52.

ÇELİK, Ejder, “Avrasya Etüdleri” Yıl: 1995, S. 3,

s. 68.

ÇELİK, Ejder, “Saklanan Gerçek” Yıl: 1995, S.

4, s. 57.

ÇELlK, Ejder, “Milliyet Gazetesi Üzerine Bir Ki­

tap”, Yıl: 1995, S. 7, s. 53.

ÇELlK, Hüseyin, “Mehmet Akif Üzerine Bir Ki­

tap” Yıl: 1994, S. 1, s. 32.

ÇELTİK, Halil, “Ruşen Ferit Kam Hakkında Bir

Monografi”, Yıl: 1997, S. 11, s. 30.

ÇELTİK, Halil, Ümmî Şair Enverî ve Divanı, Yıl:

2003, S. 37, s. 77.

ÇETİN, Abdülbaki, “Etimolojik Sözlüklerimiz ve

“Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü”, Yıl:

2000, S. 23, s. 73.

ÇETÎN, İsmail, “Alevî-Bektaşî Şiirleri Antolojisi”,

Yıl: 2000, S. 23, s. 55.

ÇETİN, İsmet, “Bir Dostluk Anısı: Dr. Himmet

Biray Armağanı ”, Yıl: 2000, S. 24, s. 163.

ÇETİN, İsmet, “Manas Destanı”, Yıl: 1995, S. 5,

s. 69.

ÇETİNTAŞ, Mesut, “Osmanlı İmparatorluğu nda

Yabancı Okullar”, Yıl: 1995, S. 7, s. 48.

ÇETİN, İsmet, “Bir Kitap- Bir Teklif, Yıl: 1997,

5. 12, s. 53.

ÇETİN, İsmet, “Hergün Yeni Doğarız”, Yıl:

1997, S. 13, s. 29.

ÇETİN, İsmet, “Millî Folklor Kırkbir Kere Maşal­

lah”, Yıl: 1999, S. 21, s. 150.

ÇETÎNTAŞ, Mesut, “Terim Sorunları ve iletişim

Sözlüğü” Yıl: 1994, S. 2, s. 70.

ÇETİNTAŞ, Mesut, “Silâhlı Kuvvetler” Yıl: 1995,

S. 4, s. 86.

ÇETİNTAŞ, Mesut, “Türk Dili”, Yıl: 1995, S. 7,

s. 95.

ÇINAR, Yavuz, “Millî Folklor”, Yıl: 1995, S. 5, s.

73.

ÇİFTÇİ, Musa, “Sesli Okuma”, Yıl: 2000, S. 24,

s. 178.

ÇİFTÇİ, Musa, “Atatürk Döneminde Yazılan Al­

Bitge 50 Mart 2007t*?* sİ

249

Page 252: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

fabe Kitapları Üzerine Bir İnceleme”, Yıl:

2000, S. 25, s. 122.

ÇİFTLİKÇİ, Ramazan, “Türk Dili ve Edebiyatı Li­

se Ders Kitaplarının Dil ve Edebiyat Öğreti­

mi Açısından Değerlendirilmesi”, Yıl: 1995,

S. 5, s. 91.

ÇOLAK, Filiz, “Türk Kültürü Araştırmaları”, Yıl:

1998, S. 16, s. 80.

ÇOLAK, Filiz, “Faik Tonguç, Birinci Dünya Sa­

vaşı ’nda Bir Yedek Subayın Anıları”, Yıl:

2000, S. 26, s. 99.

ÇOLAKER, İsa, “Milli Tetebbu’lar Mecmuası

Üzerine Notlar”, Yıl: 1995, S. 5, s. 76.

ÇORUHLU, Yaşar, “Cemeteries of the Avar Pe-

riod / 567-829 Serisinin tik İki Kitabı” Yıl:

1995, S. 4, s. 34.

DAĞAŞAN, Dursun, “İpekyolu Dergisi”, Yıl:

1995, S. 5, s. 78.

DAĞAŞAN, Dursun, “Ortaöğretimdeki Türk Dili

ve Edebiyatı Öğretiminin ÖYS Sınavlarına

Yansımalan”, S. 15. s. 90.

DAĞAŞAN, Dursun, “Kıbrıs Meselesine Dair

Önemli Bir Kitap”, Yıl: 1998, S. 17, s. 51.

DEMİR, Necati, “Saltuk-Nâme’nin Yeni Bulunan

Altıncı Nüshası Üzerine”, Yıl: 1998, S. 15,

s. 58.

DEMİRBAŞ, Hilâl, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I-

II, Yıl: 2003, S. 38, s. 36.

DEMİRBAŞ, Hilâl, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Gençler İçin Nutuk”, Yıl: 2004, S. 42, s.

45.

DEMİRBAŞ, Hilâl, “Misâk'ı Millî ve Türk Dış Po­

litikasında Musul ve Erbil Meselesi Sempoz­

yumu”, Yıl: 2004, S. 43, s. 70.

DEMİRBAŞ Hilâl, “Musul Meselesi Askeri Yön­

den Çözüm Arayışları", Yıl: 2005, S. 45, s.

49.

DEMİRBAŞ, Hilâl, “Ermenistan ve Türk Ermeni

İlişkileri”, Yıl: 2006, S. 48, s. 48.

DEMİREL, Şener, “XVII. Yüzyıl Tezkirelerinde

Şair ve Eser Üzerine Değerlendirmeler”, Yıl:

2001, S. 29, s. 54.

DENlZ, Kemalettin, “Yeni Gelişmeler Işığında

Türkçe Öğretimi”, Yıl: 1999, S. 21, s. 166.

DENKTAŞ, Mustafa, “ Anadolu’da XII-XIII. Yüz­

yıl Türk Hamamları” Yıl: 1997, S. 11, s.

45.

DENKTAŞ, Mustafa, “Tarihî Kayseri Cami ve

Mescidleri”, Yıl: 1998, S. 16, s. 81.

DENKTAŞ, Mustafa, “Osmanlı Beyliği Mimari­

sinde Taş Süsleme”, Yıl: 2004, S. 40, s. 54.

DERDlYOK, I. Çetin, “Eski Türk Edebiyatı Tari­

hi”, Yıl: 1996, Yıl: 1996. S. 8, s. 76.

DEVLET, Nadir, “Osmanisch Friedhöfe und

Grabsteine in İstanbul” Yıl: 1995, S. 3, s.

42.

DlLEK, İbrahim, “Aşık Veysel Selâm Olsun Ku­

cak Kucak...”, Yıl: 1998, S. 17, s. 66.

DlLEK, İbrahim, “Rize Çayeli Halk Kültürü Araş­

tırmaları II”, Yıl: 2001, S. 31, s. 48.

DlLEK, Zeki, “Merzifonlu Kara Mustafa Paşa

Uluslararası Sempozyumu Bildirileri Kitabı”,

S. 28 s. 169.

DlNÇ, Özlem, “Bir Zaferin Adı Olan Çanakkale

İçin Yazılmış Üç Romana Bir Yazı”, Yıl:

1999, S. 22, s. 54.

DİSEBAYEVA, Dinara, Orhun Abidelerinin Tam

Atlası, Yıl: 2006, S. 49, s. 81.

DOĞAN Mehmet, “Yeni Bir Kitap; Kürtler”, Yıl:

1996, S. 10, s. 80.

DOĞAN, Âbide, “Bir Türkmen Romanı ve Halı

Sanatı”, Yıl: 1998, S. 17, s. 56.

DOĞAN, İsmail, “Altay Dilerinin Karşılaştırmalı

Grameri”, Yıl: 1996, S. 10, s. 35.

DOĞAN, İsmail, Hakkari’de Üniversite Hayali ya

da Prof. Dr. Nihat Nirun’la Gecikmiş Bir

Söyleşi, Yıl: 2007, S. 50, s. 57.

DOĞAN, Levent, “Çağdaş Uygur Türkleri’nin

Edebiyatı”, Yıl: 1999, S. 19, s. 60.

DOĞAN, Orhan, Niğde Şehrindeki Ahşap Ta­

vanlı Camiler ve Mescitler Kitabı Hakkında,

Yıl: 2003, S. 36, s. 59.

DOĞAN, Orhan, Manisa’daki Türk Devri Yapıla-

n Kitabı Hakkında, Yıl: 2003, S. 38, s. 61.

DOĞAN, Orhan, Türk Kültürün Temelleri I-II Ki­

tapları Hakkında, Yıl: 2004, S. 43, s. 94.

DOĞRUYOL, Haşan, “Tübitak’ın Editöre Muh­

taç bir Editörlük Kitabı Üzerine”, Yıl: 1997,

S. 11, s. 62.

DONBAY, Ali, Namık Kemal’in Şairliği ve Bütün

Şiirleri, Yıl: 2001, S. 29, s. 36.

DOSAY, Melek, “Bilim Tarihi I, ilkçağ” Yıl:

1995, S. 4, s. 36.

DOSAY-GÖKDOĞAN, Melek, “Kazak Türklüğü­

nü Aydınlatanlara Nisanbayev’in Bakışı”,

Yıl: 2000, S. 25, s. 51.

DOSAY-GÖKDOĞAN, Melek, “Bilgelerin Yolun­

da”, Yıl: 2001, S. 29, s. 77.

DÖRDÜNCÜ, Muharrem, “Hacı Bektaş Velî,

Hayatı, Eserleri ve Fikirleri”, Yıl: 1999, S.

20, s. 76.

DURAN, Remzi, “ Eski Türk Yazıtlan “, Yıl:

1997, S. 11, s. 45.

DURANLI, Muvaffak, “Tyurkologiçeskiy Sbor-

250 Bilge 50 HBÖSjş Mart 2007

Page 253: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

nik”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 101.

DURGUN, Tuba, Prof. Dr. Emin Çarıkçı’nın Ye­

ni Kitabı, Yıl: 2001, S. 31, s. 80.

DURMUŞ, Mustafa, “İki Katalog Hakkında”, Yıl:

2000, S. 23, s. 90.

DÜNDAR, Abdulkadir, “Ortadoğu’da Osmanlı

Dönemi Kültür izleri Bilgi Şöleni Bildirileri”

Kitabı Hakkında, Yıl: 2002, S. 32, s. 76.

DÜNDAR, Orhan, “Türkiye’de Tarihi Çizgi-Ro-

man”, Yıl: 1998, S. 17, s. 106.

DÜNDAR, Orhan, “Dokuzuncu Sanat: Çizgi-Ro-

man”, Yıl: 1999, S. 19, s. 108.

DÜNDAR, Orhan, “Çizgi Roman ve Modernlik”,

Yıl: 1999, S. 22, s. 105.

ECER, Ahmet Vehbi, “Türk Kimliği Hakkında Bir

Araştırma ”, Yıl: 1995, S. 7, s. 31.

ECER, Ahmet Vehbi, “Millî Mücadele’de Güney

Cephesi-Urfa Adlı Esere Dair”, Yıl: 1999.

S. 19, s. 50.

ECER, Ahmet Vehbi, “Türk Kimliği Hakkında

Görkemli Bir Eser”, Yıl: 2000, S. 26, s. 70.

ECER, Ahmet Vehbi, “Anadolu Varsaklarında

İnanç ve Adetler”, Yıl: 2001, S. 28, s. 121.

ECER, Ahmet Vehbi, “Dinler Tarihi ile İlgili Üç

Kitap”, Yıl: 2001, S. 28, s. 145.

EKREM, Erkin, "Bay Mirza Hayıfın Eserleri ve

Faaliyetleri Hakkında Bildirilen Fikirler” Yıl:

1995, S. 3, s. 51.

EKREM, N. Nuriye, “Türk Tarihi ve Kültürü ile İl­

gili Çince Kaynaklar”, Yıl: 1995, S. 6, s.

35.

ELÇİ, Armağan, “Folklor”, Yıl: 2000, S. 25, s.

119.

ELÇİN, Şükrü, “Azeri Edebiyatı Araştırmaları”,

Yıl: 1995, S. 5, s. 29.

ELÇlN, Şükrü, “Atatürk Kültür Merkezi'nin Ha­

zırlamakta Olduğu Antolojiler Üzerine”, Yıl:

1999, S. 21, s. 46.

ELİUZ, Ülkü, “Sabahattin Ali”, Yıl: 2001, S. 28,

s. 122.

EMET, Erkin, “Uygur Türklerinde Sözlükçülük ve

Doğu Türkistan’da Yeni Basılan Üç Sözlük”,

Yıl: 1995, S. 7, s. 104.

EMİNOĞLU, Emin, Türkçenin Sözvarlığını Orta­

ya Koyan Bir Eser, Yıl: 2006, S. 49, s. 73.

EMRE, İsmet, “Türk Edebiyatında Siyasî Rüya­

lar”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 35.

ENGİNÜN, İnci, “Cenap Şehabeddin’den İstan­

bul’da Bir Ramazan” Yıl: 1994, S. 1, s. 11.

ENGİNÜN, İnci, "Osmanlı İmparatorluğu ve Tür­

kiye Cumhuriyetinde Yahudiler” Yıl: 1994,

S. 1, s. 53.

ENGÜLLÜ, Suat, “Makedonya'da Osmanlı Dö­

nemi Bakır Kapları”, Yıl: 2002, S. 33, s. 48

ERBAŞ, M. Akif, “Birinci Maarif Kongresi”, Yıl:

1998, S. 18, s. 112.

ERCEBECİ, Şebnem, “Vakıflar Dergisi I” Yıl:

1994, S. 1, s. 65.

ERCEBECİ, Şebnem, “El Sanatlanna Yaklaşım

Sorunları Sempozyumu Bildirileri” Yıl:

1995, S. 4, s. 62.

ERCEBECİ, Şebnem, “Balıkesir Sındırgı Yöresi

Yağcıbekir Halıları”, Yıl: 1995, S. 5, s. 51.

ERCEBECİ, Şebnem, "Türk Halı Kültüründe Do­

ğu Anadolu Dokumalan ve Giysileri”, Yıl:

1995, S. 6, s. 77.

ERCEBECİ, Şebnem, “Anadolu Türk Halıcılığı-I

(13. Yüzyıldan 18. Yüzyıla Kadar)”, Yıl:

1995, S. 7, s. 43.

ERCEBECİ, Şebnem, “Sanat Tarihinde İkonog-

rafik Araştırmalar", Yıl: 1996, S. 9, s. 61.

ERCEBECİ, Şebnem, “Türkiye İş Bankası Kültür

ve Sanat Dergisi", Yıl: 1996, S. 9, s. 92.

ERCEBECİ, Şebnem, “Türk Hat Üstadlarımız”,

Yıl: 1996, S. 10, s. 63.

ERCEBECİ, Şebnem, “Türk Sanatında Hayvan

Sembolizmi”, Yıl: 1997, S. 12, s. 59.

ERCEBECİ, Şebnem, “Kastamonu Geçmiş Gün­

ler ve Küçük Sanat Hayatı”, Yıl: 1997, S.

14, s. 46.

ERCEBECİ, Şebnem, “Arış Dergimizin II. Sayısı

Üzerine Bir Değerlendirme”, Yıl: 1997, S.

14, s. 67.

ERCEBECİ, Şebnem, “Prof. Dr. Şerare Yetkin

Anısına Çini Yazılan", Yıl: 1998, S. 17, s.

72.

ERCEBECİ, Şebnem, “Prof. Dr. Oktay Aslana-

pa’ya Armağan”, Yıl: 1998, S. 17, s. 82.

ERCEBECİ, Şebnem, “Ayaş ve Ayaşlıların Sesi:

Yeşil Ayaş Dergisi”, Yıl: 1998, S. 17, s. 96.

ERCEBECİ, Şebnem, “Bulutlarla Yarışan Kadın”,

Yıl: 1999, S. 19, s. 74.

ERCEBECİ, Şebnem, “Bin Ikiyüz Seksen Üç”,

Yıl: 1999, S. 20, s. 92.

ERCEBECİ, Şebnem, “Sanat ve Sanat Tarihine

Bir Katkı: Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 73.

ERCEBECİ, Şebnem, “Türk Mitolojisinin

ABC’si”, Yıl: 1999, S. 22, s. 47.

ERCEBECİ, Şebnem, “Motif, Yıl: 2000, S. 24,

s. 154.

ERCEBECİ, Şebnem, "Osmanlı Dönemi Türk İş­

lemeleri”, Yıl: 2000, S. 25, s. 85.

ERCEBECİ, Şebnem, “Avrupa Birliği’ne Neden

Bilge 50 Mart 2007 251

Page 254: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

Hayır” Üzerine, Yıl: 2000, S. 26, s. 92.

ERCEBECİ, Şebnem, “El Sanatlan Üzerine Bir

Sempozyum ve Bildiriler Kitabı Hakkında”,

Yıl: 2000, S. 26, s. 112.

ERCEBECİ, Şebnem, Ölüm ve Mezarlık Kültürü

Sempozyumu Hakkında, Yıl: 2001, S. 29,

s. 57.

ERCEBECİ, Şebnem, Türkiye'de Yeni Sanayi

Odaklannın Ortaya Çıkışı: Denizli ve Gazi­

antep Örnekleri, Yıl: 2004, S. 42, s. 90.

ERCEBECİ, Şebnem, “Uluslararası Atatürk ve

Güzel Sanatlar Sempozyumu", Yıl: 2006,

S. 48, s. 45.

ERCEBECİ, Şebnem, Osmanlı Resim Sanatı, Yıl:

2007, S. 50, s. 183.

ERCİŞ, Pakize, "Sarıkamış'ta Köy Gezileri” Yıl:

1994, S. 1, s. 15.

ERDOĞAN, Mustafa, "Gürcistan Türkçe Yazma­

lar Katalogu", Yıl: 2005, S. 44, s. 56.

ERENOĞLU, Dilek. "İstiklâl Şairi Halil Rıza Ulu-

türk un Hayatı, Mücadelesi ve Edebî Kişili­

ği”, Yıl: 2006, S. 48, s. 42.

ERGİL, Selâhaddin, “Lâmiî’nin İbret-Nümâ’sı

Üzerine”, Yıl: 1997, S. 14, s. 57.

ERGÖNENÇ, Dilek, “Modern Kırgızistan'ın Do­

ğuşu", Yıl: 2005, S. 44, s. 53.

ERGÖNENÇ, Dilek. "Atalar Sözü”, Yıl: 2005, S.

45, s. 37.

ERGÖNENÇ, Dilek, "Türk Dünyası Edebiyatı”,

Yıl: 2005, S. 46-47, s. 46.

ERGÖNENÇ-AKBABA, Dilek, Türk Dünyası

Edebiyatı, Yıl: 2006, S. 48, s. 60.

ERGUN, Metin, “Türkiye Dışındaki Türkler Bibli­

yografyası Üzerine I” Yıl: 1994, S. 2, s. 31.

ERGUN, Metin, "Türkiye Dışındaki Türkler Bibli­

yografyası Üzerine II" Yıl: 1995, S. 4, s. 70.

ERKAL, Duygu, “Varidâtü’l-Enîka”, Yıl: 2000,

S. 26, s. 127.

EROĞLU, Haldun, “Türk Kültürünün Ana Hatla-

n ”, Yıl: 2006, S. 48, s. 39.

EROL, Ayten, Doğal Kaynakların Bütünsel Yö­

netimi, Yıl: 2007, S. 50, s. 186.

ERYURT Nuray, Bilge (1-50. Sayılar) Genel Di­

zini, Yıl: 2007, S. 50, s. 236.

ESlN, Berna, “Zamanın Elinden Tutmak”, Yıl:

2006, S. 48, s. 27.

ESlN, Berna, “Dinleme Eğitimi”, Yıl: 2006, S.

48, s. 63.

FEDAİ, Harid, “Kıbns Türk Edebiyatının İşlenişi

Üzerine Eleştiriler" Yıl: 1995, S. 3, s. 83.

FlLAN, Kerima, "Divanska Poezija XVI-XVII

Stoljeca”, Yıl: 1996, S. 10, s. 71.

FlLAN, Kerima, “Prilozi Za Orijentalnu Filologi-

ju”, Yıl: 1996, S. 10, s. 97.

FlLAN, Kerima, “Vidin Türkleri (Dil-Folklor-

Din)”, Yıl: 1998, S. 17, s. 90.

GÖÇGÜN, Önder, “Seçme Şiirler”, Yıl: 2000,

S. 27, s. 82.

GÖDE, Halil Altay, Türk Ad Bilimi I, Giriş, Yıl:

2002, S. 35, s. 77.

GÖK, Zaim, “Yüce Erek”, Yıl: 2000, S. 27, s.

153.

GÖLEN, Zafer, “Baron de Tott’un Seyahatname­

sine Dair”, Yıl: 1998, S. 17, s. 69.

GÖLEN, Zafer, “Hafız İbrahim Demiralay’ın Ha­

tıratı", Yıl: 2000, S. 23, s. 59.

GÖLEN, Zafer, “J. W. Redhouse ve Redhouse

Sözlüğü”, Yıl: 2000, S. 24, s. 112.

GÖLEN, Zafer, “Balkanlarda Pomak Türkleri”,

Yıl: 2001, S. 29, s. 70.

GÖLEN, Zafer, Dünya Mitolojisi, Yıl: 2003, S.

38, s. 58.

GÖLGECİ, Meral, “Türk Kültüründe At ve Çağ­

daş Atçılık”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s.

38.GÖMEÇ, Saadettin, “Bozkır Kavimlerinin Do-

ğu'dan Batı ya Göçleri", Yıl: 1999, S. 20, s.

47.GÖMEÇ, Saadettin, “Türk Tarihi İçin Önemli Bir

Eser”, Yıl: 2000, S. 24, s. 69.

GÖMEÇ, Saadettin, “Kafkasya’da Göktürk (Ru-

nik) İşaretli Yazıtlar”, Yıl: 2000, S. 26, s.

124.

GÖMEÇ, Saadettin, “Erken iç Asya Tarihi” Üze­

rine Bazı Notlar, Yıl: 2002, S. 33, s. 24

GÖMEÇ, Sadettin, “Atilla’nın Torunları Sekel-

ler”, Yıl: 2005, S. 45, s. 43.

GÖMEÇ, Saadettin, Hazar Çalışmaları, Yıl:

2007, S. 50, s. 189.

GÖNEN, Mübeccel, “Özel Eğitim Gerektiren Ço­

cuklarda Kitabın Önemi”, Yıl: 1998, S. 16,

s. 116.

GÖNEN, Sinan, “101 Türk Efsanesi ”, Yıl: 2004,

S. 40, s. 65.

GÖNEN, Sinan, “Gönül Kervanı / Âşık Kul Nu­

ri”, Yıl: 2004, S. 41, s. 95.

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, “Erciyes Dergisi” Yıl:

1995, S. 4, s. 85.

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, “ İçel Kültürü Dergisi, “,

Yıl: 1995, S. 6, s. 92.

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, “Kerkük Türküleri”, Yıl:

1997, S. 14, s. 51.

GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, "Azerbaycan Folkloru An-

tolo-kiyası-n", Yıl: 1999, S. 19, s. 89.

252 Bilge 50 Mart 2007

Page 255: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / NEVVSBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

GÖRKAŞ, İrfan, “Türk Düşüncesinde Isaguci

Mantık’a Giriş Geleneği”, Yıl: 2000, S. 26,

s. 87.

GÖZAYDIN, Nevzat, “Chorason Türkisch Vör-

ferlisten Kuregrammatiken Indices” Yıl:

1994, S. 2, s. 45.

GURGENDERELÎ, Rıfat, “Abdurrahman Hıb-

rî’nin Enisü’l-Müsamirîn Adlı Eseri Üzerine”,

Yıl: 1998, S. 15, s. 73.

GÜL, Hüseyin, “Ölümcül Kimlikler”, Yıl: 2000,

S. 27, s. 128.

GÜL, Hüseyin, Cumhuriyet’e Armağan Edilen

Kitap Hakkında, Yıl: 2001, S. 29, s. 82.

GÜLENSOY, Baybars, “Başlangıcından Bugüne

Türk Sanatı Dizisinden Üç Eser”, Yıl: 1998,

S. 17, s. 79.

GÜLENSOY, Baybars, “Ağaç Baskı Tokat Yaz­

maları”, Yıl: 1998, S. 17, s. 87.

GÜLENSOY, Baybars, “Türk Taş, Ağaç Oymacı­

lığı ve Süsleme Sanatının Şaheser Örneği:

Divriği”, Yıl: 1998, S. 18, s. 103.

GÜLENSOY, Baybars, “Anadolu Türk Giyim-

Kuşam Tarihine Işık Tutan Beş Eser”, Yıl:

1999, S. 19, s. 66.

GÜLENSOY, Tuncer, “Ahlat Mezar Taşlan” Yıl:

1994, S. 1, s. 34.

GÜLENSOY, Tuncer, “Iran ve Afganistan’dan

Doğu Oğuzca Materyaller” Yıl: 1994, S. 1,

s. 40.

GÜLENSOY, Tuncer, “Türk Dünyasında Yeni

Basılan Üç Sözlük” Yıl: 1994, S. 1, s. 67.

GÜLENSOY, Tuncer, "Anadolu’da Türkmen Aşi­

reti”, Yıl: 1998, S. 16, s. 65.

GÜLENSOY, Tuncer, “Erence”, Yıl: 1998, S.

16, s. 76.

GÜLENSOY, Tuncer, “Sibirya Araştırmaları”,

Yıl: 1998, S. 16, s. 84.

GÜLENSOY, Tuncer, “Türk Kültürünün Gücünü

Kanıtlayan Bir Eser: Kaşgarlı Mahmud’a

Göre XI. Yüzyılda Türk Dünyası”, Yıl:

1998, S. 17, s. 38.

GÜLENSOY, Tuncer, “İçel’de Son Yörükler: Ka­

rakeçililer”, Yıl: 1998, S. 18, s. 77.

GÜLER, Ali, “Tarihî Türk Devlet Teşkilatı'nın

Önemli Bir Kurumu: “Vezîr-i Âzamlık”, Yıl:

1998, S. 18, s. 54.

GÜLER, Ayşe Gül, “Cumhuriyet Devri Çocuk

Edebiyatı", Yıl: 1999, S. 20, s. 117.

GÜLER, Kemal, “Mülteci Kamplarından Kara-

çay-Malkar Türkçesi Mektupları” Yıl: 1995,

S. 3, s. 63.

GÜNAL, Zeynep, “Marina Tsvetayeva’nın Trajik

Ölümü”, Yıl: 1999, S. 22, s. 85.

GÜNDÜZ, Ahmet, “Talebeden Hocasına Vefa

Borcu”, Yıl: 1997, S. 11, s. 29.

GÜNDÜZ, Mustafa, Sultanbeyli’deki ‘Nöbetleşe

Yoksulluk’ Üzerine Bir Değerlendirme, Yıl:

2002, S. 35, s. 50.

GÜNDÜZ, Mustafa, “Dr. Şerafettin MAĞMUMİ:

Bir Jön Türk’ün Serüveni”, Yıl: 2003, S.

36, s. 43.

GÜNDÜZ, Mustafa, Sosyal Bilimlerde Disiplinler

Arası Çalışma Formasyonunun Zorlukları ve

Divan Edebiyatı’nın Sosyolojik Bir Yorumu,

Yıl: 2003, S. 38, s. 43.

GÜNDÜZ, Mustafa, “İki Binli Yılların Başında

Türk Dergiciliğinin Yüz Aklarından Biri: Do­

ğu Batı”, Yıl: 2005, S. 46-47, s. 89.

GÜNEŞ, Ahmet, “Bir Kaynak Kritiği ya da Vakıf

Tahrir Defterleri Hakkında”, Yıl: 1998, S.

18, s. 100.

GÜNEŞ, Arif, “Nisa Suresi 15 ve 16. Âyetleri

Bağlamında Yüce Kur an’ın Çağdaş Tefsiri

Üzerine”, Yıl: 1997, S. 13, s. 40.

GÜNGÖR, Harun, “Gagauzlar” Yıl: 1994, S. 1,

s. 51.

GÜNGÖR, Harun, “La Religion des Turcs et des

Mongols” Yıl: 1995, S. 4, s. 27.

GÜNGÖR, Harun, “Uraanghay - Sahalar” Yıl:

1995, S. 4, s. 40.

GÜNGÖR, Harun, “Şamanizm Turkoy Azıçının

Naradov Sibiri”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8,

s. 19.

GÜREL, Nazlı Rânâ, “Kastamonu Eğitim Dergi­

si”, Yıl: 1997, S. 13, s. 95.

GÜREL, Nazlı Rânâ, “Hacı Bektaş Velî Dergisi”,

Yıl: 1997, S. 14, s. 70.

GÜREL, Rânâ, “Anadolu’nun Fethi ve Türkleş­

mesi”, Yıl: 1999, S. 20, s. 82.

GÜREL, Nazlı Rânâ, “Bilim Yolu”, Yıl: 1999, S.

21, s. 154.

GÜREL, Nazlı Rânâ, “Türk Yurdu”, Yıl: 1999,

S. 21, s. 164.

GÜREL, Zeki, “Çocuk Kitapları Kılavuzuna ihti­

yacımız Var” Yıl: 1994, S. 2, s. 77.

GÜREL, Zeki, “Çizgi Roman ve Çocuk” Yıl:

1995, S. 3, s. 88.

GÜREL, Zeki, “Edebî Tenkit ve Özbek Balalar

Edebiyatı”, Yıl: 1995, S. 6, s. 101.

GÜREL, Zeki, “Azerbaycan Uşak Edebiyatı”, Yıl:

1997, S. 14, s. 89.

GÜREL, Zeki, “Türkmen Çağalar Edebiyatı”, Yıl:

1998, S. 16, s. 118.

GÜREL, Zeki, “Türk Edebiyatı”, Yıl: 1998, S.

Bilge 50 Mart 2007 253

Page 256: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

18, s. 104.

GÜREL, Zeki, “Kervan'ın Çocuk Edebiyatı Özel

Sayısı”, Yıl: 1998, S. 18, s. 122.

GÜREL, Zeki, “Millî Mücadele’nin Sosyal Tari­

hi”, Yıl: 1999, S. 19, s. 38.

GÜREL, Zeki, “Yugoslavya’daki Türkçe Çocuk

Edebiyatı’nın Örnekleri Gökkuşağı’nda”,

Yıl: 1999, S. 19, s. 102.

GÜREL, Zeki, "Batı Trakya Türkleri Çocuk Ede­

biyatı”, Yıl: 1999, S. 20, s. 115.

GÜREL, Zeki. "Türklerin Aile Merasimleri”, Yıl:

1999, S. 21, s. 97.

GÜREL, Zeki, “Osmanlı Çocuk Hayatında Yeni­

leşmeler", Yıl: 1999, S. 21, s. 170.

GÜREL, Zeki, "Çocuklar da Resim Yapar”, Yıl:

1999, S. 21, s. 172.

GÜRGENDERELİ. Müberra, “Haşan Ziyâ’î’nin

Kıssa-i Şeyh Abdürrezzak Mesnevisi”, Yıl:

2000, S. 24. s. 125.

GÜRGENDERELİ, Müberra, “Durûb-ı Emsâl-i

Türkiyye : Atalar Sözü”, Yıl: 2003, S. 37, s.

68 .

GÜRSES, Reşide, “EbuTGazi Bahadır Han ve

Eserleri; Şecere-i Türkî ve Şecere-i Teraki-

me”, Yıl: 1996, S. 9, s. 30.

GÜRSES, Reşide, “Fuzûli Üzerine Makaleler",

Yıl: 1, S. 1, s. 60.

GÜRSES, Reşide, “Türk Dünyası Üzerine İncele­

meler”, Yıl: 1995, S. 7, s. 69.

GÜRSES, Reşide, “Gramer Terimleri Kılavuzu”,

Yıl: 1997, S. 11, s. 60.

GÜRSES, Reşide, "Türk Dünyası, Nüfus, Sosyal

Yapı, Dil, Edebiyat”, Yıl: 1997, S. 12, s.

49.GÜRSES, Reşide, Türk Dili ve Edebiyatı Öğreti­

minde Programlar”, Yıl: 1997, S. 12, s.

115.

GÜRSES, Reşide. "Manas 1000-Bişkek Bildirile­

ri”, Yıl: 1997, S. 14, s. 38.

GÜRSES, Reşide, "Yaşayan Malatya Masalları”,

Yıl: 1998, S. 15, s. 72.

GÜRSES, Reşide, “Devlet. Eski Türkler’de, İs­

lâm'da ve Osmanlı da", Yıl: 1998, S. 17, s.

8i.GÜRSES, Reşide, “Muhâkemetü’l-Lûgateyn”,

Yıl: 1998, S. 17, s. 92.

GÜRSES, Reşide, "Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-

Belleten", Yıl: 1998, S. 17, s. 104.

GÜRSES, Reşide, "Beypazan, Tarihte ve Bu­

gün”, Yıl: 1998, S. 18, s. 92.

GÜRSES, Reşide, “Türk Dili İncelemelerine Yeni

Bir Katkı”, Yıl: 1999, S. 19, s. 58.

GÜRSES, Reşide, “Bilig”, Yıl: 2000, S. 23, s.

108.

GÜRSES. Reşide, "Dede Korkut Destanları”, Yıl:

2000, S. 26, s. 121.

GÜRSES, Reşide, “Sokaktaki Yabancı işyeri

İsimlerine Yansıyan Kültürel Eğilimler”, Yıl:

2000, S. 27, s. 139-140.

GÜRSES, Reşide, “The Traditional Turkish The-

ater”, Yıl: 2001, S. 28, s. 132.

GÜRSES, Reşide, “Gagauzçanın Gramatikası”,

Yıl: 2001, S. 30, s. 68.

GÜRSES, Reşide, “lştikakçının Köşesi”, Yıl:

2001, S. 31, s. 74.

GÜRSES, Reşide, “Âşıkpaşa Garibnâme”, Yıl:

2002, S. 32, s. 62.

GÜRSES, Reşide, “Türk Dili Dergisi", Yıl: 2002,

S. 32, s. 87.

GÜRSES, Reşide, “Türk Dili Araştırmaları Yıllığı

(TDAY)- Belleten 2000”, Yıl: 2002, S. 33,

s. 73.

GÜRSES, Reşide, Tatarlara Türkçe, Yıl: 2002,

S. 34, s. 61.

GÜRSES, Reşide, Tatarlara İngilizce, Yıl: 2002,

S. 34, s. 62.

GÜRSES, Reşide, “Türk Dili Araştırmalan Yıllığı

- Belleten (TDAY - Belleten), 1999/HI,”,

Yıl: 2003, S. 37, s. 79.

GÜRSES, Reşide, Cumhuriyet Dönemi Kültür

Çalışmalarının Dünü, Bugünü (Bir Kültür

Politikası Oluşumu), Yıl: 2003, S. 38, s. 35.

GÜRSES, Reşide, “Etnik Sosyoloji”, Yıl: 2004,

S. 39, s. 60.

GÜRSES, Reşide, Uluslararası Türk-Ermeni Ta­

rih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri (27-28

Kasım 2001/Ankara) Adlı Eserin Birinci Cil­

di Çıktı, Yıl: 2004, S. 40, s. 66.

GÜRSES. Reşide, “Yemek Kitabı”, Yıl: 2004, S.

42, s. 67.

GÜRSES, Reşide, Balkanlar’dan İki Dergi “Kay­

nak ve Bay”, Yıl: 2004, S. 42, s. 83.

GÜRSES, Reşide, “Dil Şu Büyülü Düzen” Kitabı

Hakkında, Yıl: 2004, S. 43, s. 83.

GÜRSES. Reşide, “Türklük Bilimi Araştırmalan”,

Yıl: 2004, S. 43, s. 99.

GÜRSES, Reşide, “Türkeli Dergisi (Türk Dili

Özel Sayısı), Yıl: 2005, S. 44, s. 67.

GÜRSES, Reşide, “Eğitim Popüler Kültür ve

Gençlik Özel Sayısı", Yıl: 2005, S. 45, s.

67.

GÜRSES, Reşide, "Karaman Dil, Kültür ve Sanat

Dergisi", Yıl: 2005, S. 45, s. 76.

GÜRSES, Reşide, “Kebîkeç”, Yıl: 2005, S. 46-

254 Bilge 50 Mart 2007

Page 257: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / NEVVSBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

47, s. 85.

GÜRSOY, Belkıs, “Zafer Yıldızları” Yıl: 1994, S.

1, s. 13.

GÜRSOY, Kenan, “Boethius’un De Consolation

Philosophiae Adlı Eseri Açısından Felsefe­

nin İşlevi”, Yıl: 1997, S. 14, s. 92.

GÜRSOY-NASKALI, Emine, “Türk Kökenli Rus

Soyadları”, Yıl: 1997, S. 14, s. 62.

HAC1GÖKMEN, M. Ali, “Eski Türklerde Şehirci­

lik” Yıl: 1994, S. 2, s. 54.

HACIOĞLU, Hüseyin, “Kur’an’ın Bulgarca Çevi­

risi”, Yıl: 1995, S. 6, s. 54.

HACIOĞLU, Hüseyin, “Bulgaristan’da Bir Atılım

Daha: Ümit”, S. 9, 89.

HACIOĞLU, Hüseyin, “Bulgaristan’da Balon”,

Yıl: 1997, S. 11, s. 103.

HAFIZOĞLU, Leylâ, Edebiyat ve Varlık, Yıl:

2003, S. 38, s. 53.

HALAÇOĞLU, Yusuf, “Skylife Denen Dergi”,

Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 98.

HALİLOV, Abdıgani, “Kırgızistan’da Dergi Ya­

yıncılığının Doğuşu”, Yıl: 1999, S. 20, s.

107.

HAMMAD, M. Alem, “Türk Özbek Edebiyat Ta­

rihi”, Yıl: 2001, S. 31, s. 57.

HORATA, Osman, “Renkler”, Yıl: 1996, Yıl:

1996, S. 8, s. 105.

HORATA, Osman, “Ötelerden Bir Ses”, Yıl:

1998, S. 18, s. 69.

HORATA, Osman, “Türk Dünyası Edebiyatı Ta­

rihi”, Yıl: 1999, S. 21, s. 49.

HORATA, Osman, “Türkoloji Dünyasına Açılan

Yeni Bir Pencere: Doğu Akdeniz”, Yıl:

1999, S. 21, s. 152.

HORATA, Osman, Atatürk Kültür Merkezi Basın

Açıklaması, 21 Mart Küresel Isınmayla

Mücadele Günü Olsun, Yıl: 2007, S.50, s.

90.

IŞIKSALAN, Nilay, “Osmanlı Dönemi Orta Öğ­

retim Kurumlarında Okutulan Türkçe-Edebi-

yat Ders Kitapları”, Yıl: 2000, S. 27, s.

160.

IŞINSU, Tûbâ, “Sultan II. Osman Üzerine”, Yıl:

2000, S. 24, s. 94.

ILHAN, Suat, “Türk Devrimi ve Sonrası" Yıl:

1994, S. 1, s. 5.

İNAL, Ayhan, “Ne Çok Yağmur Gözlerin”, Yıl:

2001, S. 31, s. 53.

İNAN, Süleyman, Atatürk’ün Yakın Arkadaşı Ne­

cip Ali (Küçüka) Bey in Unutulan Bir Kitabı,

Yıl: 2005, S. 44, s. 50.

İNCE, Nilgün, Yadigar-ı Selanik, Yıl: 2007, S.

50, s. 194.

İSEN, Mustafa, “Balkanlarda Yeni Bir Türkçe

Dergi: Bay”, Yıl: 1995, S. 6, s. 90.

İSEN, Tûbâ Işmsu, “Âşık Tarzı Kültür Geleneği ve

Destan Türü” Üzerine, Yıl: 2002, S. 33, s.

53.

ISMAlLOĞLU, Cafer, “Eski Türk Yazılı Âbidele­

ri”, Yıl: 1996, S. 9, s. 36.

İSMAİLOVA, Vüsale Şamil, “Buzlu Cehennem”,

Yıl: 2001, S. 28, s. 119..

İVGİN, Hayrettin, “KKTC’den Yükselen Bir Ede­

biyat Işığı: Turnalar Dergisi”, Yıl: 2005, S.

45, s. 72.

KAÇMAZOĞLU, Bayram, “Doğu-Batı Toplum-

larının Sosyolojik Kuramı”, Yıl: 1995, S. 4,

s. 34.

KAÇMAZOĞLU, Bayram, “Türk Fikir Tarihinde

Modernleşme, Milliyetçilik ve Türk Ocaklan

“, Yıl: 1997, S. 12, s. 79.

KADIRMAMBETOVA, Aynura, C. Aytmatov’un

‘Betme Bet’ Öyküsü Hakkında, Yıl: 2000,

S. 27, s. 115.

KÂHYA, Esin, “Information of Science and Me-

dicine” Yıl: 1995, S. 3, s. 37-38.

KÂHYA, Esin, “Bir Dergisi” Yıl: 1995, S. 4, s.

8İ.KÂHYA, Esin, “Osmanlı Matematik Literatürü

Tarihi”, Yıl: 2000, S. 24, s. 67.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “Türk Yurdu”, Yıl:

1995, S. 5, s. 82.

KAHYA-BİRGÜL, Alev, “Uluslararası Yunus Em­

re Sempozyumu Bildirileri”, Yıl: 1995, S. 7,

s. 76.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “Kültürel Haklar: Dün­

yadaki Uygulamalar ve Türkiye İçin Bir Mo­

del Önerisi”, Yıl: 1996, S. 10, s. 67.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “Hasrettin Hoca’nın

Dünyası”, Yıl: 1997, S. 11, s. 36.

KAHYA-BİRGÜL, Alev, “Yüzyılların Kavşağında

Bir Hürriyet Mücadelesi”, Yıl: 1998, S. 15,

s. 40.

KAHYA-BİRGÜL, Alev, “Barış Kültürü için Hoş­

görü”, Yıl: 1998, S. 16, s. 70.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “20. Yüzyıl Sonunda

Azerbaycan-Türkiye Münasebetleri”, Yıl:

2000, S. 24, s. 109.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “Uluslar arası Dede Kor­

kut Bilgi Şöleni”, Yıl: 2000, S. 26, s. 122.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “Stratejik Analiz”, Yıl:

2000, S. 27, s. 146.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “Liseler İçin Bir Sosyo­

loji Ders Kitabı”, Yıl: 2001, S. 28, s. 182.

Bilge 50 Mart 2007 255

Page 258: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

KÂHYA-BtRGÜL, Alev, “Lider Ülke Türkiye”,

Yıl: 2001, S. 28, s. 155.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, Liseler İçin Bir Psikoloji

Ders Kitabı, Yıl: 2001, S. 29, s. 89.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, İyilikle Yok Edilen Kötü,

Yıl: 2001, S. 31, s. 58.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “Türkiye Cumhuriye-

ti’nin Fikrî Temelleri”, Yıl: 2002, S. 32, s.

33.

KÂHYA-BtRGÜL, Alev, “Azerbaycan Minyatür

Ananeleri”, Yıl: 2002, S. 33, s. 78.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “Şehir ve Konut Üzeri­

ne”, Yıl: 2005, S. 45, s. 61.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, Erol Güngör, Yıl: 2007,

S. 50, s. 147.

KALAFAT, Yaşar, "Varlığımızı Hedef Alan Tehdit

(Bölücü Örgüt)”, Yıl: 1995, S. 5, s. 36.

KALAFAT, Yaşar, “Kültür Sosyolojisi Açısından

Doğu Anadolu”, Yıl: 1997, S. 11, s. 84.

KALAFAT, Yaşar, “Türk Dünyasında Halk Kültü­

rü Üzerine Araştırma ve incelemeler isimli

Esere Dair”, Yıl: 1997, S. 13, s. 62.

KALAFAT, Yaşar, “Harput'ta Eski Türk inançtan

ve Halk Hekimliği”, Yıl: 1998, S. 15, s. 66.

KALAFAT, Yaşar, “Kaşgarlı Mahmud’a Göre X].

Yüzyılda Türk Dünyası İsimli Esere Dair”,

Yıl: 1998, S. 17, s. 40.

KALAFAT, Yaşar, “Türk Kültürü nden Görüntü­

ler Dizisi İsimli Kitap Seti Üzerine”, Yıl:

1998, S. 18, s. 41.

KALAFAT, Yaşar, “Yahya Kemal'de Türk Müslü­

manlığı İsimli Esere Dair”, Yıl: 1998, S. 18,

s. 72.

KALAFAT Yaşar, “Folkloristik Prof. Dr. Dursun

Yıldırım Armağanı İsimli Esere Dair”, Yıl:

1999, S. 19, s. 85.

KALENDER, Erol, “Hitabet Üzerine”, Yıl: 1995,

S. 6, s. 60.

KALENDER, Erol, “Türk Minyatür Sanatı”, Yıl:

1995, S. 6, s. 52-53

KALENDER, Erol, “Islamıc Archıtecture in Bos­

na Hercegovina”, Yıl: 1995, S. 7, s. 71.

KALENDER, Erol, “Bir Sanat Adamı: Rasim Sa-

med Efendi”, Yıl: 1996, S. 9, s. 103.

KALENDER, Erol, “Sevgi Peygamberi", Yıl:

1996, S. 10, s. 55.

KALENDER, Erol, “Türk Sanatı için Önemli Bir

Yayın: Anadolu Selçuklu Türbeleri”, Yıl:

1997, S. 14, s. 41.

KALENDER, Erol, “Koç ve At Şeklindeki Tunce­

li Mezartaşlan”, Yıl: 1998, S. 15, s. 70.

KALENDER, Erol, “Türk Soylu Halkların Halı,

Kilim ve Cicim Sanatı Uluslararası Bilgi Şö­

leni Bildirileri”, Yıl: 1998, S. 18, s. 65.

KALENDER, Erol, “Yakın Tarihimize Işık Tutan

Yeni Bir Monografik Yayın: 19. Yüzyılda

Gaziantep”, Yıl: 1998, S. 16, s. 92.

KALENDER, Erol, “Batı Anadolu'da 14. Yüzyıl

Beylikler Mimarisinde Yapım Teknikleri”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 122.

KALENDEROĞLU, İhsan, Altay Masalları, Yıl:

2007, S. 50, s. 197.

KALKAN, Mustafa, “Üçüncü Roma’nın Jeopoli­

tik Arzulan”, Yıl: 1997, S. 11, s. 34.

KAMİLOĞLU, Tuğrul Veli, “Evliya Çelebi’nin

1654 Yılı ‘Seyahatname’sinde Azerbay­

can”, Yıl: 2001, S. 31, s. 77

KAPLAN, Ramazan, “Edebiyat Bilimine Katkı­

lar” Yıl: 1995, S. 4, s. 29.

KARA. Ayşe Ç., “Hatay Tarihi”, Yıl: 2001, S.

30, s..48.

KARA, Deniz, Yunan Mitolojisinde Aşk, Yıl:

2007, S. 50, s. 200.

KARA. Mehmet, “ Gedim Türk Yazılı Abideleri­

nin Dili”, Yıl: 1996, S. 9, s. 34.

KARABABA-TAŞK1N, Banu, Dil Bilimi Düşü­

nünde Dönüm Noktaları I, Yıl: 2003, S. 37,

s. 60.

KARABABA-TAŞK1N, Banu, “Folklor ve Etnoğ-

rafıya (Uluslar arası Bilim Dergisi)”, Yıl:

2004, S. 43, s. 101.

KARABABA-TAŞK1N, Banu, “Yemek ve Kül­

tür”, Yıl: 2005, S. 44, s. 64.

KARABELA, Sevim, “İlkyaz” Yıl: 1994, S. 2, s.

63.

KARACAKOY, D.M., (Çev. Gülsüm Killi), Tuva,

Dağlık Altay ve Hakasya Nüfusunun Milli

Birleşiminin Şekillenmesinin Bazı Özellikleri

Üzerine, Yıl: 2002, S. 35, s. 74.

KARADAĞ, Metin, “Bir Eleştiri Dolayısıyla” Yıl:

1996, S. 9, s. 96.

KARAKUŞ, İdris, “Lise Edebiyat Kitaplarında

Görülen İmlâ Yanlışlıkları Üzerine” Yıl:

1994, S. 1, s. 69.

KARAKUŞ, İdris, "Ders Kitaplarında Şair, Yazar

ve Metin Seçimi Üzerine” Yıl: 1994, S. 2, s.

73.

KARAKUŞ, İdris, “Bilinmeyen Bir Eser Ravzatu’l

İslâm Üzerine” Yıl: 1995, S. 3, s. 55.

KARAKUŞ, İdris, “Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Ge­

leneği ve Rüya Motifi”, Yıl: 1995, S. 5, s.

21 .KARAKUŞ, İdris, “Türk Dili Dergisinde Dil Bay­

ramı ve Atatürk”, Yıl: 1995, S. 7, s. 97.

256 Bilge 50 B ag » Mart 2007

Page 259: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

KARAKUŞ, İdris, “Anne ve Çocuk”, Yıl: 1996,

Yıl: 1996, S. 8, s. 92.

KARAKUŞ, İdris, “Başbakanlık Osmanlı Arşivi

Katalogları Rehberi”, Yıl: 1996, Yıl: 1996,

S. 8, s. 60.

KARAKUŞ, İdris, “Kuzey Irak’ta Karşılaştırmalı

Türk Halk İnançlan”, Yıl: 1996, S. 9, s. 56.

KARAKUŞ, İdris, “Bayır-Bucak Türkmen Halk

inançları”, Yıl: 1996, S. 10, s. 81.

KARAKUŞ, idris, “Talim ve Terbiye Kurulu Baş­

kanlığının Ders Kitapları Açısından Yeniden

Yapılandırılması”, Yıl: 1997, S. 12, s. 90.

KARAKUŞ, İdris, “Sekiz Yıllık Eğitime Evet!

Ama Hazırlıklı mıyız?”, Yıl: 1997, S. 14, s.

77.

KARAKUŞ, idris, “Ders Kitapları ve Sosyalleş­

me”, Yıl: 2000, S. 24, s. 173.

KARAKUŞ, idris, “Türkçe Bilim Dilidir”, Yıl:

2000, S. 24, s. 61.

KARAKUŞ, İdris, “Bozkırın Çığlığı Neşet Ertaş”,

Yıl: 2000, S. 25, s. 92.

KARAKUŞ, İdris, “Romanya’da Türkçe Bir Der­

gi: Genç Nesil”, Yıl: 2000, S. 25, s. 116.

KARAKUŞ, İdris, “Amerikan Derslerinin Özet­

lenmiş Bir Kitabı (Edebiyat, Dil ve Sanatlar)

Yıl: 2000, S. 26, s. 147.

KARAKUŞ, İdris, “Yabancı Dille Eğitim Mesele­

si”, Yıl: 2000, S. 26, s. 80.

KARAKUŞ, Şuayb, “Yunanistan’da Okutulan

Edebiyat Kitaplan Üzerine Bir İnceleme”,

Yıl: 1995, S. 5, s. 86.

KARTAL, Ahmet, “Cevâhirü’l-Ebrâr”, Yıl: 2000,

S. 24, s. 78.

KARTAL, Ahmet, Ahmet Remzî’nin “Tuhfe-i

Remzî” İsimli Eseri, Yıl: 2001, S. 28, s.

159.

KARTALLIOĞLU, Yavuz, “Hüseyin Ca­

hit Türkçe Sarf ve Nahiv”, Yıl: 2002, S. 33,

s. 40.

KAYMAZ, Zeki, “Gelibolulu Mustafa Âli, Câ-

mi’üTBuhûr”, S. 13. s. 58.

KAZAN, Şevkiye, “izzet Ali Paşa Divanı”, Yıl:

1999, S. 22, s. 72.

KAZAN, Şevkiye, “Nevadiru'l-Âsâr”, Yıl: 2000,

S. 24, s. 128.

KAZAN, Şevkiye, “İshâk Çelebi’nin Divanı’nı

Okurken”, Yıl: 2000, S. 26, s. 101.

KAZAN, Şevkiye, “Tuhfetü’I-Emsâl” Hakkında,

Yıl: 2001, S. 30, s..44.

KAZAN, Şevkiye, Gece Yansı Yazılan veya Ma­

kaleler Dizisi, Yıl: 2002, S. 32, s. 56.

KAZAN, Şevkiye, Burdur’un ve Burdurlunun Ye­

ni Dergisi: Burdur Araştırmaları, Yıl: 2002,

S. 35, s. 81.

KAZAN, Şevkiye, “Geçmişten Günümüze Bulga­

ristan’da Türk Eğitim Tarihinin Düşündür­

dükleri”, Yıl: 2004, S. 39, s. 52.

KAZAN, Şevkiye, Kütahyalı Rahîmî ve Divanı,

Yıl: 2004, S. 41, s. 104.

KAZMAZ, Süleyman, “Etnik Tuzak” Yıl: 1995,

S. 3, s. 32.

KAZMAZ, Süleyman, “Mevhibe İnönü’nün Ha­

yatı”, Yıl: 1995, S. 6, s. 50.

KAZMAZ, Süleyman, “Tarihte Âdil Türk İdare­

si”, Yıl: 1997, S. 12, s. 53.

KAZMAZ, Süleyman, “Hukuk ve Devlet Yöneti­

mi Açısından Kutadgu Bilig", Yıl: 1999, S.

21, s. 52.

KAZMAZ, Süleyman, “Ilmek’e Yansıyan Şiir:

Halı-Kilim”, Yıl: 2000, S. 24, s. 58.

KAZMAZ, Süleyman, “Hikâyeden Hâtıraya”, Yıl:

2000, S. 25, s. 98.

KAZMAZ, Süleyman, “Renklerin Tarihi ve Anla­

mı”, Yıl: 2000, S. 26, s. 74.

KEFELİ, Emel, “İstanbul Anılan” Yıl: 1994, S. 1,

s. 35.

KENJETAY, Dosay, “İnsan ve Açık Toplum”, Yıl:

2000, S. 24, s. 107.

KESKİN, Mustafa, “Orta Asya ve Balkanlarda

Türk Varlığı ile ilgili iki Kitap”, Yıl: 1996, S.

9, s. 20.

KESKİN, Saim, “Osmanlı İdaresinde Ermeniler

Arasındaki Dinî ve Siyasî Mücadeleler”, Yıl:

2001, S. 28, s. 99.

KESKİN, Saim, Ermeni Kültürüne Türk Halk

Edebiyatının Tesiri, Yıl: 2001, S. 29, s. 44.

KESKİN, Saim, Çeviri, Übersetzung, Translation,

Yıl: 2001, S. 30, s. 35

KESKlN, Saim, Ermeni Meselesi, Yıl: 2001, S.

30, s. 63.

KESKİN, Saim, Ermeniler Üzerine Yayınlar, Yıl:

2001, S. 31, s. 54.

KILIÇ, Davut, “1908-1923 Türk Kamuoyu ve

Ermeni Meselesi”, Yıl: 2005, S. 46-47, s.

56.

KILIÇ, Elmas, “Felsefe Ders Kitabi: I II”, Yıl:

1995, S. 6, s. 99.

KILIÇ, Elmas, “Türklüğü inkâr Mümkün mü?”,

Yıl: 1999, S. 20, s. 49.

KILIÇ, Filiz, "Gönüller Işığı Mevlâna”, Yıl: 1999,

S. 20, s. 84.

KILIÇ, Filiz, “Türk Dünyası Edebiyat Terimleri ve

Kavramları Ansiklopedik Sözlüğü”, Yıl:

1999, S. 21, s. 50.

Bilge 50 Mart 2007 257

Page 260: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

KILIÇ, M. Uğur, “Sosyal Bilimler ve Tarih Öğre­

timi”, Yıl: 1999, S. 19, s. 94.

KILIÇ, Mehmet, “Ders Kitapları Üzerine Birkaç

Söz”, Yıl: 1996, S. 9, s. 70.

KILIÇ, Remzi, “Celâl-zâde Mustafa’nın Selim-nâ-

me Adlı Eserinde Devlet Felsefesi, Siyaset ve

idare Anlayışı”, Yıl: 2000, S. 24, s. 85.

KILIÇ, Uğur, “Hamid Sancağı ve Türkiye”, Yıl:

2000, S. 24, s. 95.

KIRIMHAN, Nazan, “Rize Yemekleri ve Yemek

Kültürü” Yıl: 1994, S. 1, s. 39.

KIRIMHAN, Nazan, “Türk Kültürüne Bakışımızı

Belirleyen Bir Eser: Kültürel Kimlik Üzerine

Düşünceler” Yıl: 1995, S. 4, s. 67.

KIRMHAN, Nâzan, “Atatürk ve Türk Halk Kültü­

rü”, Yıl: 2000, S. 25, s. 76.

KIRIMHAN, Nâzan, “Barla, Geçmiş Günler ve

Halk Kültürü”, Yıl: 2000, S. 26, s. 90.

KIRMHAN, Nâzan, “Tarih Bilimine Önemli Bir

Katkı: Tarihten Destana Akan Duyarlılık’”,

Yıl: 2001, S. 28, s. 141.

KIRZIOĞLU, Neriman, “Sevim Arslan'ın Tüllü-

Gab-beh-Ryijy Başlıklı Makalesi Hakkındaki

Görüşlerim”, Yıl: 1999, S. 19, s. 59.

KISIKLI, H. Bayram, “Tüketici Kültürü Ansiklo­

pedisi”, Yıl: 1998, S. 18, s. 98.

KIYMAZ, Ahmet, “Bir Başka Duyarlılık: Tarihten

Destana Akan Duyarlılık ”, Yıl: 1999, S. 22,

s. 41.

KIZILTOPRAK, Süleyman, “Harran Tarihi”, Yıl:

2000, S. 25, s. 100.

KIZILTOPRAK, Süleyman, "Memluk Çalışmaları

için Yeni Bir Platform”, Yıl: 2002, S. 33, s.

66.KİLLl, Gülsüm, Hakas Etnografyasına Yeni Bir

Katkı, Yıl: 2001, S. 29, s. 64.

KİRiŞÇİOĞLU, Fatih, “Türk Dünyasına Açılan

Ortak Yeni Bir Pencere”, Yıl: 1996, S. 9, s.

87.KiRİŞÇiOĞLU, Mehmet Kudret, “Bir Ermeni Te­

röristin itirafları”, Yıl: 2001, S. 28, s. 107.

KONUK, Neval, “Cumhuriyet’in Kültür ve Sanat

Kronolojisi”, Yıl: 1999, S. 20, s. 90.

KONUK, Neval, “Bulgaristan'daki Türk Azınlık”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 90.

KONUK, Neval, “Değişimin Tanıkları Hâlâ Ara­

mızda”, Yıl: 1999, S. 21, s. 136.

KONUK, Neval, “Azerbaycan Mimarî Süslemesi

ve El Sanatlan”, Yıl: 1999, S. 22, s. 82.

KONUK, Neval, “XIX. Yüzyıl Türk Halı ve Doku­

masında Bir Iz: Hereke Fabrikası”, Yıl:

2000, S. 23, s. 75.

KONUK, Neval, “Ekrem H. Ayverdi’nin Aziz

Anısına”, Yıl: 2000, S. 24, s. 103.

KONUK. Neval, "Erken Osmanlı Sanatı-Beylikle-

rin Mirası”, Yıl: 2000, S. 24, s. 122.

KONUK, Neval, “Tarih İçinde Ankara”, Yıl:

2000, S. 26, s. 72.

KONUK, Neval, “Demokraside Aldığımız Yol ve

Nasıl Bir Demokrasi istiyoruz?”, Yıl: 2000,

S. 27, s. 108.

KONUK, Neval, “Uluslararası Üçüncü Türk Kül­

türü Kongresi Bildirileri ”, Yıl: 2000, S. 27,

s. 122.

KONUK, Neval, “Ergun Sav’ın Kitabından”, Yıl:

2000, S. 27, s. 141.

KONUK, Neval, “Geçmiş Zaman Olur ki”, Yıl:

2001, S. 28, s. 124.

KONUK, Neval, "Kitap Kokulan Arasında”, Yıl:

2001, S. 28, s. 178.

KONUK, Neval, “Mora’dan Viyana’ya Osman­

lI’nın Avrupası”, Yıl: 2001, S. 29, s. 50.

KONUK, Neval, “Kosova’daki Osmanlı Mimarî

Eserleri I”, Yıl: 2001, S. 30, s. 53.

KONUK, Neval, “Türkiye ve Dünya’da İngilizce,

Türkiye ve Türkler Bibliyografyası”, Yıl:

2001, S. 30, s. 66.

KONUK, Neval, “Sevgi Mektuplan”, Yıl: 2001,

S. 31, s. 44.

KONUK, Neval, “Ters Lale”, Yıl: 2001, S. 31, s.

75.

KONUK, Neval, “Osmanlı Minyatür Sanatı”, Yıl:

2002, S. 32, s. 48.

KONUK, Neval, “Prof. Dr. Halûk Karamağaralı

Armağanı", Yıl: 2002, S. 33, s. 33.

KONUK, Neval, Büyük Elçi-Tarihçi Dr. Bilal N.

Şimşir’in Ermeni Sorunu ile ilgili Yayınlan,

Yıl: 2002, S. 34, s. 49.

KONUR, Himmet, “Kaynak Eser Olarak Mena-

kıbnameler” Yıl: 1995, S. 3, s. 65.

KORUCUOĞLU, Nevin, “Atatürk ile Latife Ha­

nımefendinin Hayatını Anlatan Eser” Yıl:

1994, S. 1, s. 46.

KOROCUOĞLU, Nevin, “Edebiyat Dünyası ve

Atatürk Adlı Eser Hakkındaki Görüşlerimiz”,

Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 47.

KORUCUOĞLU, Nevin, “Veled Çelebi tzbu-

dak”, Yıl: 1996, S. 9, s. 25.

KORUCUOĞLU, Nevin, “Erdal İnönü’nün Anı­

lar ve Düşünceler Kitabı”, Yıl: 1997, S. 11,

s. 42.

KORUCUOĞLU, Nevin, “Kastamonu’da İlk Ka­

dın Mitingi”, Yıl: 1997, S. 12, s. 42.

KORUCUOĞLU, Nevin, “Şemsi Belli’nin Fikriye

258 Bilge 50 Mart 2007

Page 261: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / NEVVSBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

Adlı Eseri Hakkında incelemelerimiz”, Yıl:

1997, S. 13, s. 34.

KORUCUOĞLU, Nevin, "Arış”, Yıl: 1997, S.

13, s. 90.

KORUCUOĞLU, Nevin, “Recep Bilginer”in Ye­

ni Eseri Üzerine”, Yıl: 1998, S. 15, s. 51.

KOZANOĞLU, Zeynel, “Şiar Yalçın’ın Doğru

Türkçe Adlı Eseri Üzerine”, Yıl: 1999, S.

19, s. 26.

KOZANOĞLU, Zeynel, “Uçan Bavul’u Kim

Uçan Sandık Yaptı ve Bu Sandığı Kim Tür­

kiye Yerine Arabistan’a İndirdi”, Yıl: 1998,

S. 18, s. 45.

KÖK, Abdullah, “Kitab-ı Gûnya”, Yıl: 1996, Yıl:

1996, S. 8, s. 62.

KÖK, Abdullah, Tarihi Karşılaştırmalı Bir Gramer

ve Sözlük Denemesi, Yıl: 2002, S. 34, s.

46.

KÖK, Abdullah, “Ali Şir Nevayi, Muhakemetü’l-

Lugateyn’i”, Yıl: 2002, S. 35, s. 79.

KÖKSAL, İsmail, “Din ve Lâiklik Kitabı Üzerine

Bir Değerlendirme”, Yıl: 2000, S. 23, s.

51.

KÖKSAL, M. Fatih, “İslâmî’nin Mesnevisi”, Yıl:

1998, S. 15, s. 76.

KÖKSAL, M. Fâtih, “Klâsik Türk Şiirinde Lâ-

le”ye Dair”, Yıl: 1999, S. 21, s. 118.

KÖKSAL, M. Fâtih, “Esrar Dede Divanı”, Yıl:

2000, S. 23, s. 85.

KÖKSAL, M. Fatih, “Türk Yurdu Dergisinin Ye­

ni Türk Harfleriyle Yeniden Yayımlanması

Üzerine”, Yıl: 2000, S. 24, s. 146.

KÖKSAL, M. Fatih, “Kur’ân ve Modern Astro­

nomi ilişkisi Hakkında Gayrimatbû Bir

Eser”, Yıl: 2000, S. 25, s. 88.

KÖKSAL, M. Fatih, Kayserili Beliğ Divançesi Ya­

yınlandı mı?, Yıl: 2002, S. 32, s. 63.

KÖNİ, Haşan, “Studies on Ottoman Transforma-

tion” Yıl: 1994, S. 2, s. 18.

KÖPRÜLÜ, Orhan, F., “Genel Ansiklopediler ve

Millî Kültürümüz” Yıl: 1994, S. 1, s. 63.

KÖPRÜLÜ, Orhan, “Bntısh Documents o Fore-

ign Affairs Reports and Papers From the

Foreign Office Condıdentıal Prınt”, Yıl:

1995, S. 5, s. 39.

KULAMSHAEV, Kalmamat, “Hoca Ahmet Yese-

vi Ocağı Dergisi”, Yıl: 1998, S. 17, s. 102.

KULAMSHAEV, Kalmamat, “Eski Oş Şehrinin

Epigrafik Anıtları”, Yıl: 1999, S. 22, s. 45.

KULAMSHAEV, Kalmamat, “Yüce Erek”, Yıl:

2000, S. 23, s. 101.

KULAMSHAEV, Kalmamat, “Türk Dünyası

Gençlerinin Dergisi”, Yıl: 2000, S. 24, s.

172.

KULAMSHAEV, Kalmamat, “Yeni Avrasya”, Yıl:

2000, S. 26, s. 144.

KULAMSHAEV, Kalmamat, “Avrasya Dosyası”,

Yıl: 2000, S. 27, s. 149.

KURT, Hava, “llhanlılar Tarihi-1”, Yıl: 1996, Yıl:

1996, S. 8, s. 49.

KUTLAR, Fatma Sabiha, “Divan Şiirinde Mitolo­

jik Unsurlar”, Yıl: 2001, S. 28, s. 162.

KÜÇÜK, Salim, “Çocuk Edebiyatı”, Yıl: 2003,

S. 36, s. 62.

LELOĞLU-ÜNAL, Serap, “Bir Şehir Monografi­

si: Rize”, Yıl: 1998, S. 15, s. 67.

LELOĞLU-ÜNAL, Serap, “Anş Dergisinin 4.

Sayısı Çıkıyor”, Yıl: 1998, S. 16, s. 100.

LELOĞLU-ÜNAL, Serap, “Bir Büyük Sanatçı ve

Sanat Tarihçisi: Rasim Efendi”, Yıl: 1999,

S. 19, s. 78.

LELOĞLU-ÜNAL, Serap, “Halıcılık Terimleri ile

İlgili Yeni Bir Sözlük”, Yıl: 1999, S. 20, s.

80.

LELOĞLU-ÜNAL, Serap, Türk Soylu Halkların

Dayanışmasına Bir Örnek, Yıl: 2001, S. 29,

s. 78.

LELOĞLU-ÜNAL, Serap, ipek Yolu İle İlgili Ye­

ni Bir Kitap, Yıl: 2001, S. 31, s. 72.

LELOĞLU-ÜNAL, Serap, Türk Dünyası Halı Sa­

natı Araştırmalarına Yeni Bir Katkı, Yıl:

2002, S. 32, s. 51.

LELOĞLU-ÜNAL, Serap, Atatürk Kültür Merke­

zi Tarafından Ödüllendirilen iki Roman, Yıl:

2002, S. 32, s. 72.

MAEMEROVA, Aynur, “Kardeş Mutfaklar Türk

Dünyası Yemeklerinden Örnekler”, Yıl:

1998, S. 15, s. 79.

MAT, Gülben, “İstanbul’dan Asya-yı Vusta’ya Se­

yahat”, Yıl: 1999, S. 21, s. 96.

MEDETLl, Eynullah, “İran Türklerinin Eski Tari­

hi”, Yıl: 1999, S. 21, s. 81.

MlNKARl, Ali Esen, “Örnek Bir Hoca ve Politi­

kacının On Yılın Anıları (1950-1960)”, Yıl:

1999, S. 19, s. 41.

MUALLİMOĞLU, Nejat, “Durantlar Bugün Ha­

yatta Olsalardı” Yıl: 1994, S. 2, s. 9.

MUHTAROĞLU, Hacıyev İsmail, “trevan Hanlı-

ğı’nın Tarihi Üzerine Bir Eser”, Yıl: 1998,

S. 17, s. 49.

MUHTAROĞLU, 1. - AMANOĞLU, E., “Nahçı-

van Defteri”, S. 11. s. 85.

MURAT- NUHOĞLU, Muallâ, “ipteki Kareler”,

Yıl: 1996, S. 10, s. 47.

Bilge 50 Mart 2007 259

Page 262: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

MUŞ, Züleyha, “Bir Aşkın Analizi”, Yıl: 1999, S.

22, s. 87.

MÜDERRİSOĞLU, Fatih, “Osmanlı’nın 700. Yıl

Anısına”, Yıl: 2000, S. 26, s. 118.

NEBİYEV, Bekir, “Kitâb-ı Dede Korkut Ansiklo­

pedisi”, Yıl: 2000, S. 25, s. 66.

NERİMANOĞLU, Kâmil Veli, “Gobustan”, Yıl:

1998, S. 18, s. 108.

NERİMANOĞLU, Kamil Veli, "Bin Beş Yüz Yılın

Oğuz Şiiri”, Yıl: 2000, S. 25, s. 55.

NERİMANOĞLU, Kamil Veli, “Yeşil Rengin Işı­

ğı”, Yıl: 2000, S. 27, s. 113.

NUHOĞLU, Mualla M., “M. Kaya Bilgegil’in

Makaleleri" Yıl: 1994, S. 1, s. 27.

NUHOĞLU, Mualla M., "Akabi Hikayesi” Yıl:

1994, S. 2, s. 59.

NUHOĞLU, Mualla M., "Oğuzlar (Türkmenler)”,

Yıl: 1995, S. 5, s. 45.

OKAY, Sevay, “İstanbul'daki Kaptan-ı Derya

Çeşmeleri ve Sebiller", Yıl: 1995, S. 6, s.

86 .OKAY, Sevay, “Science in Russia”. Yıl: 1995, S.

7, s. 92.

OKAY Sevay, “Vakıflar Dergisi II” Yıl: 1994, S.

2, s. 67.

OKAY-ATILGAN, Sevay, “Celal Esad Arseven

Anısına Sanat Tarihi Semineri Bildirileri”,

Yıl: 2001, S. 30, s. 61.

OKTAY-ATILGAN. Sevay, “Iran da Türkmen

Hakimiyeti”, Yıl: 2001, S. 31, s. 64.

OKAY-ATILGAN, Sevay, “Motif Dergisi”, Yıl:

2002, S. 32, s. 91.

OKAY-ATILGAN, Sevay, “Türk Dünyası Halk

Biliminde Yöntem Sorunlan”, Yıl: 2002, S.

32, s. 35.

OKAY-ATILGAN, Sevay, "Profesör Remzi Oğuz

Arık”, Yıl: 2002, S. 33, s. 43.

OKAY-ATILGAN, Sevay, "Antalya Bir Ortaçağ

Türk Şehrinin Mimarlık Mirası ve Şehir Do­

kusunun Gelişimi (16. Yüzyılın Sonuna Ka­

dar)”, Yıl: 2002, S. 33, s. 56.

OKAY-ATILGAN, Sevay, “Türk Süsleme Sanat­

larında Stilize Çiçekler - Hatai”, Yıl: 2002,

S. 35, s. 46.

OKTAY, Osman, "Bizim Kümbet Dergisi”, Yıl:

2004, S. 43, s. 96.

OKTAY, Osman, “Kosova'da Bir Çocuk Dergisi:

Türkçem”, Yıl: 2005, S. 45, s. 74.

OKUTAN, Ömer, "Takas" Yıl: 1994, S. 1, s. 37.

OLGUNER, Fahrettin, "Dr. Bozkurt Güvenç’in

Türk Kimliği", Yıl: 1995, S. 5, s. 15.

ORTAYLI, tlber, "Osmanlı Etüdlerinin Ümit Va-

adeden Yeni Bir Organı: Anatolia Moderna”

Yıl: 1994, S. 2, s. 61.

ÖZARSLAN, Ersin, “Şükrü Elçin'e Armağan”

Yıl: 1994, S. 1, s. 59.

ÖZARSLAN, Ersin, “Namık Kemal Hakkında iki

Armağan”, Yıl: 1995, S. 5, s. 41.

ÖZASLAN. Metin, Halkbilimi Yöre Araştırmala­

rı ve iki Örnek: ODTÜ-THBT Ankara Yöre­

si Halkbilim Araştırması ve Aydın Yöresi

Tahtacı Köylerinde Kültürel Değişim Araştır­

ması, Yıl: 2003, S. 37, s. 54.

ÖZASLAN, Metin, iki Kitap : Müzik Tarihi ve

Müzik Sözlüğü, Yıl: 2004, S. 43, s. 66.

ÖZASLAN, Metin, “Kültürel Müzikoloji”, Yıl:

2005, S. 45, s. 54.

ÖZASLAN, Metin, Türkiye’de Kent Sosyolojisi­

nin Önderleri: Yökükanlar Şehir Sosyolojisi­

nin ve insan Ekolojisinin Teorik Temelleri,

Yıl: 2006, S. 48, s. 55.

ÖZBAY, Murat, “Güllü” , Yıl: 2007, S. 50, s. 203.

ÖZBEK, Yıldıray, “Aslanapa Armağanı”, Yıl:

1997, S. 12, s. 70.

ÖZBEK, Yıldıray, “Yeniçerilerin Kahiresi”, Yıl:

2001, S. 28, s. 116.

ÖZBEK, Yıldıray, “Arşivlerdeki Plân ve Çizimler

Işığı Altında Osmanlı imar Sistemi (XVIII. ve

XIX. yüzyıl), Yıl: 2001, S. 30, s. 57.

ÖZBEK, Yıldıray, Selçuklu Süsleme Sanatı Üzeri­

ne iki Eser. Yıl: 2002, S. 32, s. 41.

ÖZBEK, Yıldıray, "Osmanlıda Hayırseverlik”,

Yıl: 2004, S. 42, s. 55.

ÖZBEK, Yıldıray, “Osmanlı imparatorluğunda

Hükümranlık ve Kadınlar”, Yıl: 2004, S.

43, s. 85.

ÖZBEK, Yıldıray, “Doğu Islâm Ülkelerinde Tica­

ret ve İtalyan Sanatı”, Yıl: 2005, S. 46-47,

s. 58.

ÖZBEK, Yıldıray, “Osmanlı Minyatür Sanatı”,

Yıl: 2005, S. 46-47, s. 77.

ÖZBEK, Yıldıray, 15-16. Yüzyılda Topkapı Sara­

yı, Yıl: 2007, S. 50, s. 206.

ÖZCAN, Hidayet, "Türke Doğru İçin” Yıl: 1994,

S. 2, s. 22.

ÖZCAN, Hidayet, “Türk Dünyasına Yönelik Ye­

ni Bir Süreli Yayın: Bilig”, Yıl: 1996, S. 9,

s. 84.

ÖZCAN, Hidayet. “Üsküp’ten Kosova’ya”, Yıl:

1996, S. 10, s. 30.

ÖZCAN, Hidayet, “Orhan Okay’a Armağan”,

Yıl: 1997, S. 14, s. 36.

ÖZCAN. Hidayet, “Tarihten Destana Akan Du­

260 Bilge 50 Mart 2007

Page 263: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

yarlılık”, Yıl: 1998, S. 17, s. 42.

ÖZCAN, Nezahat, “Türk Edebiyatında Tabiat”

Üzerine” Yıl: 1996, S. 8, s. 25.

ÖZCAN, Nezahat, “Tanpınar’ın Mektuplarına

Dair", Yıl: 1996, S. 10, s. 76.

ÖZCAN, Nezahat, “İsmail Habip Sevük’ün Açık-

söz’deki Yazılan”, Yıl: 2000, S. 24, s. 91.

ÖZÇAM, Çimen, Taşra Dergiciliğini Aşan Bir

Dergi: “Bizim Külliye”, Yıl: 2000, S. 26, s.

142.

ÖZÇELİK, Selahattin, “Müdafaa-i Milliye Cemi­

yeti ve Düşündürdükleri” Yıl: 1995, S. 4, s.

44.

ÖZÇELİK, Selahattin, “Ordu 1986 ve Düşündür­

dükleri”, S. 7 s. 33.

ÖZEK, Fatih, “Keban, Baskil ve Ağın Yöresi

Ağızlan”, Yıl: 2001, S. 28, s. 166.

ÖZEL, Semiha, “Bizim Külliye”, Yıl: 2000, S.

23, s. 99.

ÖZEL, Semiha, “Türk Edebiyatı”, Yıl: 2000, S.

24, s. 143.

ÖZEL, Semiha, “Çağrı”, Yıl: 2000, S. 26, s.

140.

ÖZEL, Semiha, “Yedinci Sayısıyla ‘Bizim Külli­

ye’”, Yıl: 2000, S. 27, s. 157.

ÖZEL, Semiha, “Atatürk’ü Yalan veya Kirli Bil-

gi’yle Değil Doğru Bilgiyle Tanımalısınız”,

Yıl: 2001, S. 28, s. 111.

ÖZEL, Semiha, “Bir Amerikan Misyonerinin Hâ-

tıralan”, Yıl: 2001, S. 28, s. 93.

ÖZEL, Semiha, “Tarih”, Yıl: 2001, S. 28, s.

172.

ÖZEL, Semiha, Dil Bilinci ve Eğitim, Yıl: 2001,

S. 29, s. 34.

ÖZEL, Semiha, Duyguya Çağn, Yıl: 2001, S.

29, s. 84.

ÖZEL, Semiha, “Bizim Külliye”, Yıl: 2002, S.

32, s. 94.

ÖZEL, Semiha, İmaj' mız, Yıl: 2001, S. 30, s.

78.

ÖZGlRAY, Ahmet, “Azınlıklar ve Osmanlı İmpa­

ratorluğunun Yıkılışı'”, Yıl: 1998, S. 15, s.

44.

ÖZGÜL, M. Kayahan, “Başvuru Kitabınız Başını­

za Vurursa” Yıl: 1995, S. 4, s. 24.

ÖZGÜL, M. Kayahan, “iğneyle Kuyu Kazmak,

Yahut Osmanlı Periyodiklerinin Bibliyograf­

yasını Yapmak”, Yıl: 2000, S. 27, s. 71.

ÖZHAN, Mevlüt, UNIMA Türkiye Millî Merkezi

Yayınlan, Yıl: 2005, S. 44, s. 48.

ÖZHAN, Mevlüt, Azerbaycan’da Uluslararası Bir

Sanat Dergisi: BAYATI, Yıl: 2005, S. 46-

47, s. 83.

ÖZKAN, Nazmiye, “Eski Türklerde Yazı Kâğıt-

Kitap ve Kâğıt Damgaları”, Yıl: 1996, S.

10, s. 17.

ÖZKAN, Nazmiye, “Şiirlerle Türkiye”, Yıl:

1996, S. 10, s. 41.

ÖZKAN, Ömer, “Hüseyin Vassaf, Kemal-Name-i

Hakkı”, Yıl: 2000, S. 26, s. 136.

ÖZKAN, Ömer, Menakıb-Name-i Haşan Ünsî,

Yıl: 2002, S. 34, s. 63.

ÖZKAYA, Yücel, “Osmanlı Belgelerinin Dili’nin

Kritiği”, Yıl: 1995, S. 6, s. 40.

ÖZKAYA, Yücel, “Menemencioğlu Tarihi Üzeri­

ne”, Yıl: 1998, S. 18, s. 74.

ÖZKEÇECl, Ilhan, “Bilge Dergisine Bir Açıkla­

ma”, Yıl: 2000, S. 23, s. 58.

ÖZTÜRK, Ali Osman, “Academia” Yıl: 1995, S.

4, s. 82.

ÖZTÜRK, Ali Osman, “Ne Bilimin Şekeri, Ne

Kitabın Yüzü”, Yıl: 1995, S. 7, s. 18.

ÖZTÜRK, Ali Osman, “ Emirdağ Yöresi Türk­

men Ağıtlan”, Yıl: 1996, S. 9, s. 54.

ÖZTÜRK, Nurettin, “M. Rami Ayaş için”, Yıl:

1999, S. 21, s. 108.

PARLAKYILDIZ, Hayrettin, “Ülkücü Ali”, Yıl:

1997, S. 12, s. 88.

PARLAKYILDIZ, Hayrettin, “Büyük Yolculuk”,

Yıl: 1998, S. 15, s. 93.

PARLAKYILDIZ, Hayrettin, “Masal Gezegeni”,

Yıl: 1998, S. 17, s. 108.

PARLAKYILDIZ, Hayrettin, “Bir Sempozyumun

Ardından”, Yıl: 1999, S. 19, s. 105.

PARLAR, Gündegül, “Başlangıcından 16. Yüz-

yıl’a Kadar Anadolu Türk-lslâm Mimarisinde

Sanatçılar”, Yıl: 1999, S. 19, s. 70.

PEKACAR, Çetin, “Kumuk Türkleri Edebiyatı

için Önemli Bir Eser”, Yıl: 1998, S. 16, s.

87.

PİROĞLU, Zehra, “Eyyûp Peygamber Kıssası”,

sayı 12, s. 85.

POLAT, Nâzım, “Bir Tenkid-i Bî-insafa Cevap”,

Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 79.

POLAT, Nâzım, “Yenileşme Dönemi Türk Şiiri ve

Antolojisi”, Yıl: 1997, S. 12, s. 50.

RÜSTEMOV, Ferruh, “Azerbaycan-Türkiye İlmî

Pedagoji Alâkalan”, Yıl: 1999, S. 21, s.

169.

SAĞLAM, Feyyaz, “Batı Türkleri Edebiyatı’nın

Lise Ders Kitabındaki işlenişi Üzerine Eleşti­

riler”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 84.

SAĞLAM, Feyyaz, “Batı Trakya Türkleri Bibli­

yografyası”, Yıl: 1997, S. 12, s. 39.

Bilge 50 »Eglş Mart 2007 261

Page 264: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

SAĞLAM, Feyyaz, “Balkanlar Türk Kültürü Üze­

rine Yeni Bir Eser: Prizren Camileri”, Yıl:

1998, S. 15, s. 62.

SAĞLAM, Feyyaz, “Avustralya Türk Edebiyatı

Üzerine Bir Eser”, Yıl: 1998, S. 16, s. 94.

SAĞOL, Gülden, “Kuş İsimlerinin Doğu Türkçe-

si Mançuca ve Çince Sözlüğü”, Yıl: 1995,

S. 7, s. 102.

SAKAOĞLU, Saim - A. Osman ÖZTÜRK, “Es

War Einmal Es War Keinmal" Yıl: 1994, S.

2, s. 39.

SALLANGÜL, Songül, “Kadınlanmızın Cinsiyet

Rolü Tutumları”, Yıl: 2001, S. 28, s. 167.

SALLANGÜL, Songül, “Sosyoloji Dergisi”, Yıl:

2001, S. 29, s. 87.

SARAÇ, Bünyamin, “Tuncer Baykara”, Yıl:

1998, S. 18, s. 93.

SARI, Mehmet, “Âkil Muhtar özden”, Yıl: 1997,

S. 11, s. 30.

SARI, Mehmet, “Güldeste-i Riyâz-ı irfan ın Tıpkı

Basımı”, Yıl: 1999, S. 19, s. 68.

SARIAHMETOĞLU, Nesrin, “Avrupa'da Türkçe

Yayınlar Sempozyumu”, Yıl: 1997, S. 14, s.

54.

SARIAHMETOĞLU, Nesrin, “Armyanstvo, Er­

menilik”, Yıl: 1998, S. 16, s. 73.

SARIKAYA, Saffet, “Alevilik-Bektâşilik Üzerine

Bir Eser “, Yıl: 1997, S. 11, s. 79.

SARIKAYA, Yakup, “Ata Atacanov'un Şiirleri”,

Yıl: 1999, S. 20, s. 96.

SARIKAYA, Yakup, “Yazılı Türkçe'nin Kelime

Sıklığı Sözlüğü”, Yıl: 2005, S. 45, s. 44.

SARINAY, Yusuf, “Türk Ergenekon Bayramı

Nevroz" Yıl: 1995, S. 4, s. 22.

SARIYEV, Berdi, “Oğuz Yurdu”, Yıl: 1999, S.

22, s. 67.

SATAN, Ali, 70 Yıl Önce ve 70 Yıl Sonra Yazı­

lan iki İnkılâp Tarihi Kitabının Analizi, Yıl:

2002, S. 34, s. 30.

SEYİDOĞLU, Bilge, “Yaban” Yıl: 1994, S. 1, s.

19.

SEZER, O. Nuri, “Türkistan Mücahitlerinden ilim

ve Fikir Adamı Dr. Baymirza Hayit”, S. 9, s,

38.

SEZGlN, İbrahim, “Hicaz Demir Yolu”, Yıl:

1995, S. 7, s. 4.

SOLMAZ, Süleyman, “Divan Şiirinde Ahenk Un­

surları”, Yıl: 1996, S. 10, s. 44.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Doğu nun Bü­

yük Bilgeleri ”, Yıl: 1996, S. 10, s. 54.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Geçmişin

Yankısı”, Yıl: 1997, S. 12, s. 75.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Ord. Prof. Dr.

Aydın Sayılı’nın Muhtasan”, Yıl: 1997, S.

13, s. 32.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Islâm Öncesi

Devirlerde Orta Asya’da Kitap işleri”, Yıl:

1997, S. 14, s. 49.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Bilgeleri Ta­

kip Etsen”, Yıl: 1998, S. 17, s. 77.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Türk Ailesi”,

Yıl: 1998, S. 18, s. 62.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Amerika’yı İlk

Kim Keşfetti Yahut Türkmennâmeye Giriş”,

Yıl: 1999, S. 19, s. 55.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “El-Ferganî,

Astronominin Özeti ve Göğün Hareketleri­

nin Esası”, Yıl: 1999, S. 20, s. 59.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Münif Paşa ve

Türk Kültür Tarihindeki Yeri”, Yıl: 1999, S.

21, s. 78.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Hârezmî”,

Yıl: 1999, S. 22, s. 35.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Gorkut

Ata’nm Türkmen Nüshasından Bir Örnek”,

Yıl: 2000, S. 23, s. 49.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Tarihimizdeki

Türkmen Devletleri”, Yıl: 2001, S. 29, s.

38.

SOMUNCUOĞLU, Tümen, Kumuk Yazar Murat

Adji, Yıl: 2007, S. 50, s. 217.

SOYAK. 1. Hakkı, “Çağının Cesur Bir Tanığı: Ge­

libolulu Mustafa Âlî”, Yıl: 1999, S. 21, s.

130.

SOYAK, Yasemin, “Kadın / Woman 2000 Der­

gisi”, Yıl: 2002, S. 34, s. 65.

SOYSALDI, Aysen, “Erdem-Halı Özel Sayısı”,

Yıl: 2000, S. 24, s. 158.

SUNGUR, Mutullah, “Türk - Yunan ilişkilerinde

Ege Sorunu ”, Yıl: 1997, S. 13, s. 52.

SUNGUR, Necati, “Heves-name Şairi Taci-zade

Cafer Çelebi’den 15. Yüzyılda Kozmolojiye

Felsefî Bir Yaklaşım”, Yıl: 2000, S. 27, s.

134.

SUNGUR, Necati, “Tâci-zâde Cafer Çelebi’nin

He-ves-nâme’sinde XV. Yüzyıl İstanbul’una

Ait Folklorik Unsurlar”, Yıl: 2000, S. 24, s.

89.SÜLEYMANOVA, Cannagül, “Zeki Ahmetoviç

Ahmetov”, Yıl: 1999, S. 19, s. 48.

SÜLEYMANOVA, Cannagül, “Kazakistan, De­

mokrasi ve Manevî Yenilenme”, Yıl: 1999,

S. 21, s. 116.

ŞAHİNCİ, Dilber, “Tengid ve Nesr”, Yıl: 2000,

262 Bilge 50 Mart 2007

Page 265: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

S. 26, s. 134.

ŞAHİNCİ, Dilber, “Kitabi-Dede Qorqud Dastan-

lan’nda Frazafövqi Vahidlerin Antisinasiya-

sı”, Yıl: 2000, S. 26, s. 138.

ŞAMAN-DOĞAN, Nermin, “Yaşamları ve Yapıt­

larıyla Osmanlılar Ansiklopedisi”, Yıl: 2000,

S. 27, s. 94.

ŞANLI, Cevdet, “Karahanlı Türkçesi Grameri”,

Yıl: 1996, S. 10, s. 33.

ŞANLI, Cevdet, “Stresle Başa Çıkma”, Yıl:

1997, S. 12, s. 55.

ŞEN, Cafer, “Arayışlar Devri Türk Edebiyatında

Klâsikler Tartışması", Yıl: 1999, S. 21, s.

102.ŞIVGIN, Hâle, “Kurtuluş, Kuruluş, Cumhuriyet”,

Yıl: 2000, S. 23, s. 35.

ŞİMŞEK, Aysu, “Türkiye Basmaları Toplu Kata­

logu”, Yıl: 1999, S. 19, s. 80.

ŞİMŞEK, Aysu, “Cengiz Aytmatov’un Dünyası”,

Yıl: 1999, S. 20, s. 73.

ŞİMŞEK, Aysu, “Çmgız Ağa nın 70. Yıl Dönü­

müne”, Yıl: 1999, S. 21, s. 63.

ŞlMŞEK, Aysu, “Türkistan Notları Hakkında”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 132.

ŞlMŞEK, Aysu, “Şark Tababeti”, Yıl: 1999, S.

22, s. 37.

ŞlMŞEK, Aysu, “Özbekistan Bayramları”, Yıl:

2000, S. 23, s. 80.

ŞlMŞEK, Bircan, “Otizm”, Yıl: 1996, S. 10, s.

73.

ŞİMŞEK, Sebahattin, “Tarih İncelemeleri Dergi­

si”, Yıl: 1997, S. 14, s. 74.

ŞİMŞİR, Nahide, “Mahallî Tarih Araştırmaları”,

Yıl: 1998, S. 18, s. 90.

ŞlMŞİR, Nahide, “Türk Dünyası Kültür Atlası”,

Yıl: 1999, S. 19, s. 72.

ŞİMŞİR, Sebahattin, “Hamdullah Suphi Tanrı-

över”, Yıl: 1995, S. 6, s. 65.

TAMÇELİK, Soyalp, “Fethiyye-i Cezîre-i Kıbrıs”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 126.

TAMÇELlK, Soyalp, “Rauf Denktaş’ın Kıbrıs

Meselelerinde Vizyon Adlı Eseri”, Yıl: 1996,

S. 9, s. 89.

TAMÇELİK, Soyalp, “Zîver Bey’in Kıbrıs Tarihi”,

Yıl: 2000, S. 23, s. 66.

TAN, Nail, “Bir Şuarâ Tezkiresi: Nuhbetü’l-Âsâr

Li-Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr”, Yıl: 2000, S. 23, s.

77.

TAN, Nail, “Türk Halk Müziği El Kitabı”, Yıl:

2000, S. 23, s. 43.

TAN, Nail, “Beşinci Milletlerarası Yemek Kongre­

si”, Yıl: 2000, S. 24, s. 115.

TAN, Nail, “Osmanlı Çadır Sanatı”, Yıl: 2000, S.

24, s. 137.

TAN, Nail, “Karagöz ve Kukla Sanatımız”, Yıl:

2000, S. 25, s. 108.

TAN, Nail, “Nasreddin Hoca Latifelerinin Şerhi

(Burhaniye Tercümesi)”, Yıl: 2000, S. 25, s.

96.

TAN, Nail, “Doğumunun 150. Yılında Mihai

Eminescu”, Yıl: 2000, S. 26, s. 97.

TAN, Nail, “Adana Mutfak Kültürü ve Adana Ye­

mekleri”, Yıl: 2000, S. 27, s. 104.

TAN, Nail, Dünya Kenti Safranbolu Üzerine İki

Kitap, Yıl: 2001, S. 30, s. 37.

TAN, Nail, “Kırgız Folkloru ve Tarihî Kahraman­

lar”, Yıl: 2002, S. 34, s. 38.

TAN, Nail, “Gagavuz Halk Türküleri”, Yıl: 2004,

S. 39, s. 55.

TAN, Nail, “Erciyes Dergisi”, Yıl: 2004, S. 41, s.

108.

TAN, Nail, Ninnilerle Büyümenin Doyumsuz Tat­

ları, Yıl: 2005, S. 44, s. 59.

TAN, Nail, “Ortodoks Türkler: Urumlar”, Yıl:

2005, S. 46-47, s. 44.

TAN, Nail, DTCF’de Türkolojinin Öyküsü, Yıl:

2006, S. 48, s. 58.

TANSU, Yunus Emre, “Dr. M. Reşid Şahingiray,

Hayatı ve Eserleri”, Yıl: 1998, S. 15, s. 55.

TANSU, Yunus Emre, “Diplomatic History”, Yıl:

1998, S. 16, s. 110.

TANSU, Yunus Emre, “Türk Ermeni İlişkileri Bib­

liyografyası”, Yıl: 1998, S. 17, s. 54.

TANSU, Yunus Emre, “Millî Mücadele’de Saray­

köy Hatıralarım”, Yıl: 1998, S. 18, s. 47.

TANSU, Yunus Emre, “Tatarlar", Yıl: 1998, S.

18, s. 59.

TANSU, Yunus Emre, “Türk Dünyası İncelemele­

ri Dergisi-II”, Yıl: 1999, S. 19, s. 91.

TANSU, Yunus Emre, “Kimsin Jack Samanon?”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 69.

TANSU, Yunus Emre, “Cumhuriyet Tarihimize

Dair Bir Eser”, Yıl: 1999, S. 22, s. 51.

TANSU, Yunus Emre, “Prof. Dr. İsmail Aka Ar­

mağanı”, Yıl: 2000, S. 24, s. 139.

TANSU, Yunus Emre, “Osmanlı Yer Adlan Söz­

lüğü, Yıl: 2002, S. 33, s. 52.

TARLAKAZAN, Burak, “Atatürk’ten Anılar”,

Yıl: 2003, S. 36, s. 41

TARLAKAZAN, Elif, “Bilim Ahlâkı”, Yıl: 2003,

S. 37, s. 64

TAŞTAN, Yahya Kemal, “Türk Kültüründe Kara­

keçililer”, Yıl: 2000, S. 24, s. 75.

TAŞTAN, Yahya Kemal, “Sâmiha Ay verdi Bibli-

Bilge 50 Mart 2007 263

Page 266: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

yografyası ve Düşündürdükleri...”, Yıl:

2000, S. 25, s. 104.

TAŞTAN, Yahya Kemal, “Internet’te Türk Tarihi

ile İlgili Beş Site”, Yıl: 2000, S. 26, s. 129.

TAŞTAN, Yahya Kemal, Hufre-i Nisyân İçinde

Bir Şair ve Eseri, Yıl: 2001, S. 31, s. 67.

TEKÎN, Mehmet, “Minyatürlerle Nasreddin Hoca

Hikâyeleri”, Yıl: 2000, S. 23, s. 45.

TEMİZYÜREK, Fahri, “Ermeni Olaylan Tarihi”

Yıl: 1995, S. 3, s. 39.

TEMİZYÜREK, Fahri, “Redif, Yıl: 1998, S. 18,

s. 110.

TEMİZYÜREK, Fahri, "Türk Toplumunda Dinî

Tartışmalar ve Hoşgörü”, Yıl: 1999, S. 20,

s. 78.

TEMİZYÜREK. Fahri, “llkokuma ve Yazma Öğ­

retiminde Selim Sâbit’in Yeri ve Önemi”,

Yıl: 2000, S. 23, s. 110.

TEMİZYÜREK, Fahri, "Salih Zeki Aktay Hayatı-

Eserleri-Edebî Kişiliği”, Yıl: 2004, S. 40, s.

63.

TERZİ, Adem, “Çocuk, Oyun ve Oyuncak Terim­

leri Sözlüğü”, Yıl: 2005, S. 46-47, s. 51.

TIZLAK, Fahrettin, "Balkan Harbi Sırasında Ru­

meli'den -Türk Göçleri (1912-1913)”, Yıl:

1995, S. 5, s. 47.

TOGAN, Isenbike, “Waqf in Central Asia” Yıl:

1995, S. 3, s. 25.

TOK, Özen, “Bahaeddin Ögel", Yıl: 1996, S. 9,

s. 52.

TOK, Vedat Ali. “İstanbul'da Buharalı Bir Muta­

savvıf Emir Buharî”, s. 91.

TOPALOVA, Aljira, “Yolunuz Açık Olsun!”, Yıl:

1999, S. 21, s. 112.

TOPALOVA, Aljira, “Sadece ileriye”, Yıl: 1999,

S. 22, s. 79.

TOPRAK, Mehmet, “Anayurttan Atayurda Türk

Dünyası Nevruz u Kutluyor”, Yıl: 1999, S.

21, s. 161.

TOPRAK. Mehmet, “Türklerde Yönetim Kültü­

rü”, Yıl: 2000, S. 27, s. 126.

TOPRAK. Mehmet, “Türksoy”, Yıl: 2000, S.

27, s. 156.

TOPRAK, Mehmet, “Sevgili Fransa'mızın Doğu­

daki Ölümü”, Yıl: 2001, S. 28, s. 102.

TOPRAK, Mehmet, “Bin Yılın Yüz Şairi: Azer­

baycan Şiiri Antolojisi”, Yıl: 2001, S. 29, s.

74.

TOSUN, Mesiha, “Prenses ile Çoban", Yıl:

1996, S. 9, s. 75.

TOSUNOĞLU, Mesiha, “Kompozisyon 1”, Yıl:

1997, S. 11, s. 99.

TUĞCU, Emine, Osmanlı Şiiri ve İktidar ilişkisi,

Yıl: 2007, S. 50, s. 220.

TURAL, Güzin, “Altaylardan Tunaboyu’na Türk

Dünyası nda Ortak Motiflerin Düşündürdük­

leri", Yıl: 1995, S. 6, s. 47.

TURAL, Güzin, “Ali Şîr Nevâyî, Muhâkemetü’l-

lugateyn”, Yıl: 2000, S. 24, s. 135.

TURAL, M. Akif, “Ercüment Hoca’nın Bazı Ma­

kaleleri Toplandı” Yıl: 1995, S. 3, s. 18.

TURAL, M. Âkif, “Atatürk'ün Soy Kütüğü”, Yıl:

1995, S. 6, s. 29.

TURAL, M. Âkif, “Tarih Araştırma ve Yazma

Metodu veya Tarihçi Olmaya Hazırlık”, Yıl:

1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 27.

TURAL, M. Akif, “Atatürk'ün Anılan”, Yıl:

1998, S. 15, s. 33.

TURAL, M. Akif, "Türkiye'yi Lâikleştiren Yasa­

lar", Yıl: 1998, S. 17, s. 33.

TURAL, M. Akif, “Atatürk Albümü”, Yıl: 2000,

S. 23, s. 33.

TURAL, Sadık, Bir Bilge Devlet Adamının Yeni

Kitabı, Yıl: 2000, S. 25, s. 40.

TURAL, Sadık, Kapanmaması Gereken Kapılar

Vardır, Yıl: 2007, S. 50, s. 67.

TURAN. F. Ahsen, “Çayeli Halk Şairleri” Yıl:

1994, S. 1, s. 24-25.

TURAN, F. Ahsen, “Bizde Âdet Böyledir”, Yıl:

1996, S. 9, s. 52.

TURAN, F. Ahsen, “Edep Yâ Hû’nun Düşündür­

dükleri”, Yıl: 1997, S. 14, s. 34.

TURAN, Ömer, “Makedonya’dan Bir Dost Ses”,

Yıl: 1996, S. 9, s. 68.

TURAN, Ömer, “Bulgaristan'da Yeni Bir Türkçe

Dergi: Kaynak’”, Yıl: 2000, S. 25, s. 110.

TURAN, Selami, “Şâhî Mahlaslı Çilekeş Bir Şeh­

zade: Bâyezid”, Yıl: 2000, S. 27, s. 88.

TÜKENMEZ, Y. E., “İnanç Katmanlarının Teme­

line Doğru”, Yıl: 1998, S. 18, s. 96.

TÜMER, Cem Şems, “Gerçeklik ve Roman”, Yıl:

1997, S. 11, s. 66.

TÜMER, Yasemin, “Millî Mücadele’de Balıkesir”,

Yıl: 2000, S. 26, s. 109.

TÜRER. Celâl, “Ebherî’nin Isaguci’sinin İlk Şerh­

leri XIV-XVI. Yüzyıl (Ahmet Kayacık)”, Yıl:

1999, S. 19, s. 110.

TÜRKAN, Kadriye, “Cumhuriyet Dönemi Türk

Eğlence Kültürü”, Yıl: 2005, S. 45, s. 41.

TÜRKAN, Kadriye, “Örneklerle Bugünkü Türk

Alfabeleri”, Yıl: 1999, S. 19, s. 65.

TÜRKAN, Kadriye, “Türk Edebiyatında Manzum

Sûrnâmeler”, Yıl: 2000, S. 25, s. 107.

TÜRKAN, Kadriye, “Âşık Deli Hâzım”, Yıl:

264 Bilge 50 Mart 2007

Page 267: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

2001, S. 29, s. 62.

TÜRKAN, Kadriye, “Türk Halk Kültüründe Me-

moratlar ve Halk İnançları”, Yıl: 2004, S.

39, s. 57.

TÜRKAN, Kadriye, “Tıva Kahramanlık Destanla­

rı I”, Yıl: 2004, S. 43, s. 80.

TÜRKAN, Kadriye, “Türk Dünyası Ortak Ata­

sözleri Sözlüğü, Yıl: 2005, S. 44, s. 62.

TÜRKKAN, Kadriye, Osmaniye Dergisi, Yıl:

2006, S. 48, s. 66.

TÜRKKAN, Kadriye, Ozan Ağacı Dergisi, Yıl:

2006, S. 48, s. 68.

TÜRKARSLAN, Nesrin, “Hamdord Islamıcus”,

Yıl: 1995, S. 7, s. 89.

TÜRKARSLAN, Nesrin, “Harput’ta Eski Türk

İnançları ve Halk Hekimliği”, Yıl: 1996, S.

10, s. 49.

TÜRKARSLAN, Nesrin, “Nuh’un Gemisi”, Yıl:

1996, S. 10, s. 86.

TÜRKDOGAN, Berna, “Atatürk Araştırma Mer­

kezi Dergisi”, Yıl: 2000, S. 25, s. 121.

TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, “Türklerin ve Mo-

ğollann Eski Dini”, Yıl: 1994, S. 1, s. 9.

TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, “Felsefeyi Öğrete-

meyen Ders Kitapları” Yıl: 1995, S. 3, s.

74.

TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, “Manon-Maren-

Grisebach’ın “Edebiyat Biliminin Yöntemle­

ri” Adlı Kitabının Tanıtılması”, Yıl: 1996,

Yıl: 1996, S. 8, s. 72.

TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, “Sumerli Ludingir-

ra”, Yıl: 1997, S. 11, s. 52.

TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, “Erdem’in Aydın

Sayılı Özel Sayısı-I”, Yıl: 1997, S. 14, s. 64.

TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, “Erdem’in Aydın

Sayılı Özel Sayısı-II”, Yıl: 1998, S. 15, s.

85.

TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, “Erdem’in Aydın

Sayılı Özel Sayısı-III ”, Yıl: 1998, S. 16, s.

102.TÜRKER-KÜYEL, Mübahat, “Osmanlı Devleti

ve Medeniyeti Tarihi II”, Yıl: 2000, S. 25, s.

45.TÜRKMEN, Kerim, “Antik Çağ İkonografisinde

Erci-yes”, Yıl: 1999, S. 21, s. 107.

TÜRKMEN, Zekeriya, “Türk-ltalyan ilişkileri”,

Yıl: 1999, S. 21, s. 85.

TÜYLÜ, Abdullah, “Yunanistan'daki Türk Mima­

rî Mirası”, Yıl: 2000, S. 25, s. 70.

TÜYSÜZ, Ş. Cem, “Nizami’nin Estetik ve Etik

Anlayışı (Ehtik-Estetik İlişkisi)’’, Yıl: 2004, S.

42, s. 61.

TÜZEL, İbrahim, “Ikaros’un Yeni Yüzü Cahit Sıt­

kı Tarancı”, Yıl: 2003, S. 36, s. 52.

TÜZER, İbrahim, “Cengiz Aytmatov’un “Kas-

sandra Damgası”, Yıl: 2000, S. 27, s. 97.

TÜZER, İbrahim, “Sanal Dünyadan Kitap Kurtla­

rına”, Yıl: 2000, S. 27, s. 100.

TÜZER, İbrahim, Osmanlı İmparatorluğu’nda

Yaşamak Üzerine, Yıl: 2003, S. 37, s. 75.

TÜZER, İbrahim, “Cengiz Dağcının Hayatı ve

Eserleri” Üzerine, Yıl: 2005, S. 46-47, s.

53.

ULUSOY, Ayşe, Mehmet Kaplan’ın “Şiir Tahlil­

leri” Adlı Eseri Üzerine, Yıl: 1995, S. 7, s.

62.

ULUSOY, Ayşe, “Şahsiyetler ve Eserler Üzeri­

ne”, Yıl: 1998, S. 17, s. 44.

ULUSOY, Ayşe, “Sevgi ve Barış”, Yıl: 2000, S.

24, s. 80.

ULUSOY, Demet, “Osmanlı Döneminde Res­

samlar (Nakkaşlar), Sanatçı Örgütlenmesi ve

Sanatçıların Sosyal Pozisyonları”, Yıl:

1995, S. 7, s. 20.

UNAT, Yavuz, “Takiyüddin’de Matematik ve Ast­

ronomi”, Yıl: 2000, S. 27, s. 120.

URAL, Rânâ Gökçe, “Şiir incelemeleri”, Yıl:

2000, S. 23, s. 113.

URAL, Rânâ Gökçe, “Televizyon Yayınlarının

Türk Toplumu Üzerindeki Etkisi”, Yıl:

2000, S. 23, s. 115.

UYKUR, Ramazan, “Bir Dokuma Dergisi: Arış”,

Yıl: 1997, S. 12, s. 102.

UYKUR, Ramazan, “Osmanlı Ressamlar Cemi­

yeti Adlı Kitap Üzerine”, Yıl: 1997, S. 13,

s. 69.

UZEL, llter, “İslâm Ansiklopedilerinde Bazı Tıp

Tarihi Maddeleri” Yıl: 1995, S. 3, s. 70.

ÜÇER, Müjgân, “Türkçe Bitki Adları Sözlüğü”

Yıl: 1996, S. 9, s. 82.

ÜLKER, Necmi, “Zorunlu Bir Cevap’a Zorunlu

Bir Yanıt”, Yıl: 1997, S. 11, s. 27.

ÜNAL, Mustafa, “Ermeni Kilisesi ve Türkler”,

Yıl: 1997, S. 14, s. 28.

ÜNAL, Mustafa, “Altın Ordu’nun İslâmlaşması ve

Yerli Din”, Yıl: 2000, S. 25, s. 61.

ÜNAL, Serap, “Türk Deniz Subayı Ressamları

(Turkish Noval Officer Painters)”, Yıl: 1995,

S. 6, s. 53.

ÜNAL, Serap, “Türk İslâm Kültüründe Teşbih ve

Teşbih Sanatı”, Yıl: 1995, S. 7, s. 82.

ÜNAL, Serap, “Batı Anlayışında Türk Resim Sa­

natı”, Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 64

ÜNAL, Serap, “Türk Tezyini Sanatlarında Motif-

Bilge 50 Mart 2007 265

Page 268: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S

Bilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

ler”, Yıl: 1996, S. 10, s. 60.

ÜNALAN, Şükrü, “Meslek Seçimi”, Yıl: 1999,

S. 19, s. 98.

YAKICI, Ali, “Türkmen Ülkesinden Getirilen Bir

Demet Şiir”, Yıl: 1997, S. 11, s. 55.

YAKICI, Ali, “Burdur'da Açıp Solan Bir Gül: Bu­

rak”, Yıl: 1999, S. 21, s. 156.

YAKICI, Ali, “Erzurum’dan iki Dergi: Dinen Yağ­

mur ile Küllenen Köz”, Yıl: 2000, S. 24, s.

166.

YALÇIN, Seniha, “Kırgızistan, Dünü, Bugünü,

Yarım”, Yıl: 1998, S. 18, s. 85.

YALÇIN, Seniha, “Atalar Sözü Yerde Kalmaz”,

Yıl: 1999, S. 19, s. 44.

YALÇIN, Seniha, "Yunan Mezalimi", Yıl: 2000,

S. 23, s. 64.

YALÇINER, Necla, "Azerbaycan Merasim Folk­

loru”, Yıl: 2005, S. 46-47, s. 75.

YALÇINER-GÜNDÜZ, Necla, “Umay Günay Ar­

mağanı”, Yıl: 1996, S. 10, s. 51.

YANIK, Alim, “Türk Yurdu”, Yıl: 1995, S. 6, s.

93.

YANIK, Alim. “Kesin Bir Bilim Olarak Felsefe”,

Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s. 43.

YARDIMCI, Mehmet, “Ziya Gökalp’in “Eğitim

Sosyalojisi” Adlı Kitabı Üzerine”, Yıl: 1995,

S. 5, s. 34.

YAŞA, Savaş, “Saltanatın Otopsisi”, Yıl: 2000,

S. 24, s. 119.

YAVUZ, Nilay, Çankırı Araştirmaları Dergisi, Yıl:

2006, S. 49, s. 87

YENİÇERİ, Hüseyin, Türk Dillerinin Tarihsel Ge­

lişimi Sorunlan, Yıl: 2007, S. 50, s. 222.

YEŞİLOĞLU, Ayşegül Mine, “Fenni Dîvanı”, Yıl:

1998, S. 17, s. 89.

YEŞİLOĞLU, Ayşegül Mine, Şinâsi: Durûb-ı Em-

sâl-i Osmaniye, Yıl: 2004, S. 41, s. 93.

YETlŞ, Kazım, “Tarih Boyunca Türk Toplumun-

da Silâh Kavramı ve Silâh” Yıl: 1994, S. 2,

s. 15.

YETİŞ, Kazım, “Türke Doğru", Yıl: 1995, S. 4,

s. 51.

YILDIRIM, Hüsamettin, “Bilgelerin Yolunda”,

Yıl: 1999, S. 22, s. 57. ~

YILDIZ, Naciye, “Destanın Yapısı”, Yıl: 1999, S.

19, s. 31.

YILDIZ, Naciye, “Gorkut Ata”, Yıl: 1999, S. 20,

s. 54.

YILDIZ, Naciye, "Çağn”, Yıl: 1999, S. 22, s.

100.YILMAZ, Ayfer, “Cumhuriyet Dönemi Türk Ro­

manı Adlı Eser Üzerine”, Yıl: 1998, S. 18,

s. 50.

YILMAZ, Ayfer, “Çilekeş Soydaşlarımızdan Bir

Topluluk: Ahıska Türkleri”, Yıl: 1999, S.

19, s. 52.

YILMAZ, Ayfer, “Bir Amerikalı Gözüyle Türkiye

ve Atatürk’ün Mirası”, Yıl: 1999, S. 20, s.

87.

YILMAZ, Ayşe, “Cengiz Aytmatov Hayatı ve

Eserleri Üzerine İncelemeler”, Yıl: 2004, S.

40, s. 59.

YILMAZ, Ayşe, “Bozkırdaki Bilge Cengiz Aytma­

tov”, Yıl: 2004, S. 41, s. 101.

YILMAZ, Hikmet, “Danişmend-nâme”, Yıl:

2002, S. 35, s. 60.

YILMAZ, Hikmet, “Türkçe Öğretim Yöntemle­

ri”, Yıl: 2004, S. 39, s. 66.

YILMAZ, Muhsin, “Journal of the History of Su-

fism”, Yıl: 2001, S. 29, s. 86.

YILMAZ, Ozan, “Güney Azerbaycan Şiir Antolo­

jisi”, Yıl: 2003, S. 36, s. 55.

YILMAZ, R. Mithat, Rıfat Araz’ın “Sonsuzluğa

Adanan Ömür” Adlı Şiir Kitabı ve Şiirlerin­

de “Sonsuzluk” Teması, Yıl: 2004, S. 43, s.

77.

YOLOĞLU, Güllü, “Dövüş Meydanı”, Yıl: 1999,

S. 19, s. 36.

YOLOĞLU, Güllü, “Hakas Kahramanlık Destanı

“Ay-Hu-uçin”, Yıl: 1999, S. 19, s. 62.

YOLOĞLU, Güllü, “Tebriz Halı Mektebi”, Yıl:

2000, S. 24, s. 117.

YURDANUR. Cengizhan, “Aylık Sevgi Dergisi

Yesevî”, Yıl: 1998, S. 16, s. 106.

YURTSEVER, Özlem, “Anılanyla Bir Kalem: Re­

cep Bilginer”, Yıl: 1998, S. 18, s. 88.

YÜCE, Sefa, “Terim ve Kavramlar Üzerine Bir

Sözlük” Yıl: 1995, S. 4, s. 88.

YÜCE, Sefa, “Yenises”, Yıl: 2000, S. 24, s.

170.

YÜCE, Sefa, “Yazılı Anlatım-Sözlü Anlatım”, Yıl:

2000, S. 24, s. 184.

YÜCEL, Ayşe, “Kızıl Elma”, Yıl: 1998, S. 15, s.

62.YÜCEL, Ayşe, “Sivas ve Divriği Yöresinde Eski

Türk Inançlanna Bağlı Adak Yerleri”, Yıl:

1996, S. 9, s. 66.

YÜKSEL, Haşan Avni, “Polonya’da Müslüman

Tatarlar”, Yıl: 1998, S. 17, s. 63.

YÜKSEL, Haşan, “Osmanlı Saray Düğünleri ve

Şenlikleri”, Yıl: 2001, S. 28, s. 147.

YÜKSEL, Haşan, “Tarihçi, Edebiyatçı Bir Tanzi­

mat Aydını Faik Reşad, Hayatı ve Eserleri”,

Yıl: 1997, S. 13, s. 97.

266 Bilge 50 Mart 2007

Page 269: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S

Bilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

YÜKSEL, Mehmet, Lise 1. Sınıflar İçin Kimya

Ders Kitabı, S. 31, s.82.

YÜKSEL, Mehmet, Lise 2. Sınıflar için Kimya

Ders Kitabı, Yıl: 2003, S. 37, s. 83.

YÜKSEL, Süheylâ, “Anadolu Ezgisi”, Yıl: 1997,

S. 13, s. 37.

YÜKSEL, Zühal, “Kınm Yolunda Bir Ömür”, Yıl:

1999, S. 22, s. 63.

ZAFER, Zeynep, “Lev Nikolayeviç Gumilyov ve

Eski Türkler”, Yıl: 1999, S. 21, s. 93.

ZAFER, Zeynep, Bir Bulgaristan Türkü Olan

Prof. Dr. Cengiz Hakov’un Yeni Kitabı, Yıl:

2001, S. 29, s. 66.

ZAFER, Zeynep, Bulgaristan Türklerinin İlk Kap­

samlı Tarihi Yazıldı, Yıl: 2004, S. 41, s. 96.

ZENGİN, Ahmet Yaşar, “Türk Destanları Üzerine

Bir Kitap”, Yıl: 1997, S. 14, s. 30.

ZENGİN, Ahmet Yaşar, “Garipçiler”, Yıl: 1999,

S. 22, s. 93.

ZENGİN, Nesrin, “Bir Çocuk Edebiyatçısı: İbra­

him Alâettin Gövsa”, Yıl: 1996, S. 9, s. 78.

ZENGİN, Nesrin, “Tıbb-ı Nebevî”, Yıl: 1997, S.

11, s. 78.

ZENGİN, Nesrin, “Kardeş Ağızlar Türk Lehçeleri

ve Şiveleri Dergisi”, Yıl: 1997, S. 14, s. 73.

ZENGİN, Nesrin, “Dünyada Felsefî Romanın İlk

Örneği: Hayy Bin Yakzan”, Yıl: 1998, S.

18, s. 81.

ZENGİN, Nesrin, “Yedi Meş’aleciler”, Yıl: 1999,

S. 22, s. 91.

ZEYREK, Yunus, “Çıldır Tarihi” Adlı Kitap Üze­

rine, Yıl: 2001, S. 31, s. 60.

ZlYA, Zemine, “Güney Azerbaycan", Yıl: 1999,

S. 21, s. 140.

HABERLER

AÇAR, Abdülkadir, “24 Kasım Öğretmenler Gü-

nü’nde”, Yıl: 2000, S. 27, s. 175.

AÇIK, Fatma, Begali Kasımov için, Yıl: 2004, S.

42, s. 132.

AKMATALİYEV, Abdıldacan, “Prof. Dr. Sadık

Tural Büyük Bir Şahsiyettir”, Yıl: 2001, S.

29, s. 93.

AKSOY, Tayyar, “AKDTYK Atatürk Kültür Mer-

kezi’nin Üçüncü Altı Yıllık Dönem İçin Yük­

sek Kurul ve YÖK Tarafından Seçilen Aslî

Üyeleri”, Yıl: 1995, S. 7, s. 111.

AKSOY, Tayyar, “Nevruz Bilgi Şöleninin İkincisi

Kutlanıyor", Yıl: 1996, Yıl: 1996, S. 8, s.

109.

AKSOY, Tayyar, “Manas Bilgi Şöleninin Yankıla-

n ”, S. 9, s. 106.

AKSOY, Tayyar, “Devlet Tiyatrolarının Kuruluşu­

nun 50. Yılı Paneli 18 Kasım’da Yapılacak”,

Yıl: 1996, S. 10, s. 112.

AKSOY, Tayyar, “Nüzhet Erman Şiir Ödülü Ve­

rildi ”, Yıl: 1997, S. 13, s. 99.

AKTAŞ-YASA, Azize, “Dünya Kültürel Miras

Sözleşmesi ve ıstanbu ̂ Göreme Kampanya­

sı”, Yıl: 1998, S. 16, s. 121.

AKTAŞ-YASA, Azize, “Oş 3000”, Yıl: 2000, S.

23, s. 127.

AKTAŞ-YASA, Azize, “Türkistan’da Bir Şö­

len: Atatürk 4. Uluslararası Kongresi”, Yıl:

2000, S. 24, s. 192.

AKTAŞ-YASA, Azize, “Bulgaristan Günlüğü”,

Yıl: 2000, S. 25, s. 134.

AKTAŞ-YASA, Azize, “I. Uluslararası Selçuklu

Kültür ve Medeniyeti Kongresi Konya’da Ya­

pıldı”, Yıl: 2000, S. 27, s. 178.

AKTAŞ-YASA, Azize, “I. Türk Dünyası Kadınları

Dostluk ve Dayanışma Kurultayı” Yapıldı,

Yıl: 2001, S. 31, s. 94.

AKTAŞ-YASA, Azize, Kültür ve Tarih Bilincinde

Buluşma, Yıl: 2002, S. 32, s. 103.

AKTAŞ-YASA, Azize, Songül BOYBEYİ, Nevru­

zunuz Kutlu Olsun, Yıl: 2002, S. 32, s.

106.

AKTAŞ-YASA, Azize, Songül BOYBEYl, Ata­

türk Kültür Merkezi Başkanlığı Yerel Dergici­

liğe Gönül Verenleri Bolu’da Buluşturdu, Yıl:

2002, S. 33, s. 81.

AKYOL, Taha, “Atatürk Kurumu”, Yıl: 2000, S.

27, s. 66.

ALİYEVA, Tamilla, “Büyük Hazar’dan Küçük

Hazar’a”, Yıl: 1999, S. 21, s. 180.

ALKAYA, Ercan, “Ankara’da Uluslararası Dede

Korkut Bilgi Şöleni”, Yıl: 2000, S. 23, s.

125-126.

ALTUĞ, Yılmaz, “Yunanistan’ın Yaptığı Savaş

Kışkırtmacılığıdır ”, Yıl: 1995, S. 6, s. 9.

Atatürk Kültür Merkezi ve Valilikler işbirliği ile

Düzenlenen

Toplantılar ve Konferanslar, Yıl: 2003, S.

36, s. 86.

ATMACA, Dildar, “IV. Türk Dünyası Karma Re­

sim Sergisi”, Yıl: 2001, S. 28, s. 194.

AYAN, Dursun, “Behçet Mahir’in Hikâyeleri

Amerika’da”, Yıl: 1996, S. 10, s. 111.

AZAK, Gürbüz, “Alnından Öpülecek Adam”, Yıl:

1998, S. 17, s. 31.

AZAK, Gürbüz, “Bir Arslana Bak, Bir de Şu Dok­

tora”, Yıl: 1999, S. 21, s. 44.

Bilge 50 Mart 2007 267

Page 270: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / NEYVSBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

AZAK, Gürbüz, “Singapur’da Türk Bayrağı”, Yıl:

1999, S. 22, s. 31.

AZAK, Gürbüz, ' Dev Uyandı ”, Yıl: 2000, S. 24,

s. 52.

AZAK, Gürbüz, "Dikkat, Önemlidir!”, Yıl: 2000,

S. 25, s. 39.

BABA, İmran, “2000 Felsefe Kongresi”, Yıl:

2000, S. 27, s. 182.

BABA, İmran, “Türk Kültüründe Nevruz Bilgi

Şöleni", Yıl: 2001, S. 29, s. 92.

BAKİLER, Y. Bülent, “95 Milyon Alevi”, Yıl:

1995, S. 7, s. 3.

BAL, Afet, V. Türk Kültürü Kongresi Cumhuri­

yetten Günümüze Türk Kültürünün Dünü

Bugünü ve Geleceği (17-21 Aralık 2002),

Yıl: 2002, S. 35, s. 97.

BAL, Afet, 2003 Yılı Nevruz Kutlamalan Türk

Dünyasında Nevruz Uluslararası Bilgi Şöleni

(17-20 Mart 2003), Yıl: 2003, S. 36, s. 82.

BAL, Afet, Cumhuriyetimizin 80. Yılı Aydınlat­

ma Projesi V. Türk Kültür Kongresi Ta­

nıtım Programı, Yıl: 2003, S. 36, s. 85.

BAL, Afet, D. Aliyeva Adına Azerbaycan Kadın

Haklarını Müdafaa Cemiyeti Toplantısı Ba­

ku de Yapıldı, Yıl: 2003, S. 37, s. 97.

BAL, Afet, 2003 Japonya'da Türkiye Yılı, Yıl:

2003, S. 38, s. 74.

BAL, Afet, Atatürk Kültür Başkanlığının Yeni Ya­

yınları, Yıl: 2004, S. 40, s. 85.

BAL, Afet, Baku de “Türkiye Araştırmalan Mer­

kezi” Kuruldu, Yıl: 2004, S. 40, s. 83.

BAL, Afet, Başbakanlık Atatürk Kültür Dil ve Ta­

rih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi

Başkanlığı 2004 Yılı Nevruz Etkinlikleri (16-

21 Mart 2004), Yıl: 2004, S. 40, s. 68.

BAL, Afet, Mustafa Paşa (Sinasos) 3. Kültür ve

Sanat Festivali (21-22 Mayıs 2004), Yıl:

2004, S. 40, s. 93.

BAL, Afet, Uluslararası 37. ICANAS Kongresi,

Yıl: 2004, S. 41, s. 126.

BAL, Afet, 10 Kasım 2004 Atatürk’ü Anma Tö­

reni, Yıl: 2004, S. 42, s. 127.

BAL, Afet, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Ye­

ni Yayınlan, Yıl: 2004, S. 42, s. 130.

BAL, Afet, Uluslararası Mukayeseli Edebiyat

Kongresi, Yıl: 2004, S. 42, s. 103.

BALTA, Nevin, Cumhuriyetimizin Kurucusu Ata­

türk’ün Ölümünün 65. Yıl Dönümünde

Türkiye Cumhuriyetinin 80. Yılı ve Ata­

türk” Konulu Panel Yapıldı, Yıl: 2004, S.

39, s. 73.

BAXIŞ, Azerbaycan Türk Dünyasının Elmi Mer­

kezine Çevrile Biler, Yıl: 2001, S. 31, s. 39.

BAYRAM, Sadi, “Milletlerarası X ’uncu Türk Sa-

natlan Kongresi", Yıl: 1996, Yıl: 1996, S.

8, s. 109.

BAYRAMOV, Kakacan, “Birlik Köprüsü”, Yıl:

1999, S. 21, s. 183.

BİLGE Yayın Kurulu, “Prof. Dr. Reşat Genç’e

Saygılarla”, Yıl: 2000, S. 26, s. 151.

BİLGiNER, Recep, “Türk-Bulgar İlişkileri ve Bi­

lim”, Yıl: 2000, S. 26, s. 13.

BlLKENT NEWS, Bilkent Celebrates Birth of

Turkish Language, Yıl: 2001, S. 31, s. 40.

BOYBEYİ, Songül, “100. Doğum Yıldönümün­

de Hasan-Âli Yücel Paneli”, Yıl: 1998, S.

16, s. 124.

BOYBEYİ, Songül, "Uluslar Arası 9. Hazar Şiir

Akşamlan" Etkinlikleri, Yıl: 2001, S. 31, s.

84.

BOYBEYİ, Songül, Kars ve iğdir Günlüğü, Yıl:

2003, S. 36, s. 78.

BOYBEYİ, Songül, 21. Dünya Felsefe Kongresi

10-17 Ağustos Tarihleri Arasında İstan­

bul'da Gerçekleştirildi, Yıl: 2003, S. 37, s.

106.

BOYBEYİ, Songül, II. Ulusal Sosyal Bilimler Eği­

timi Kongresi’nden Notlar, Yıl: 2005, S. 44,

s. 85.

BUNARCIOĞLU, Durmuş, “Doğumunun 70. Yıl

Dönümünde Cengiz Aytmatov Bilgi Şöleni

Yapıldı", Yıl: 1999, S. 19, s. 113.

BÜLBÜL, Tuncay, Türk Diliyle Geçmişten Gele­

ceğe, Yıl: 2002, S. 35, s. 92.

CUMHURİYET, “Dil ve Tarih Kurumu 17 Yaşın­

da", Yıl: 2000, S. 27, s. 67.

ÇAĞLAR, Ramazan, “Nasrettin Hoca Uluslara­

rası Sempozyuma Konu Oluyor”, Yıl: 1996,

S. 10, s. 112.

ÇAKIR, Ömer, Atatürk Kültür Merkezi’nden Ha­

berler, Yıl: 2007, S. 50, s. 234.

ÇETlNTAŞ, Mesut, “Türkiye’den Türk Dünyası­

na Bakış”, Yıl: 1995, S. 5, s. 99.

ÇOLAK, Filiz, “Uluslararası Türk Bilimleri Kong­

resi, 13. CIEPO Sempozyumu”, Yıl: 1999,

S. 19, s. 118.

ÇOLAK, Filiz. “14. CIEPO Uluslararası Sempoz­

yumu, Türk Kültürü İncelemeleri”, Yıl:

2000, S. 27, s. 180.

ÇOLAK, Filiz, Uluslararası Osmanlı Öncesi ve

Osmanlı Dönemi Çalışmalan Komitesi 15.

CIEPO Sempozyumu, Yıl: 2002, S. 34, s.

71.

ÇOLAK, Filiz, Uluslar arası Osmanlı Öncesi ve

268 DİBilge 50 BîggS Mart 2007

Page 271: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

Osmanlı Dönemi Çalışmaları Komitesi 16.

Cıepo Sempozyumu, Yıl: 2004, S. 41, s.

118.

ÇÖLAŞAN, Emin, “Peki Ne Yapalım”, Yıl:

2000, S. 23, s. 31.

DAĞAŞAN, Dursun, ‘ Azerbaycan’da ‘Millî Kim­

lik Kollokyumu’ ve Türk Kimliği”, Yıl: 1999,

S. 21, s. 174.

DAĞAŞAN, Selma, “Karakeçili Uluslararası II.

Kültür Şenliklerinde Kardeşlerin Kucaklaş­

ması”, Yıl: 1999, S. 21, s. 189.

DİLEK, Zeki, “38. ICANAS’ın Ev Sahibi Atatürk

Yüksek Kurumu”, Yıl: 2007, S. 50, s. 227.

DÜYSEBAYEVA, Dinara, “Kazakistan’da Yankı­

lanan Kitap”, Yıl: 2000, S. 25, s. 129.

DÜYSEBAYEVA, Dinara, “Âlimlere Hürmet”,

Yıl: 2000, S. 26, s. 154.

EDİRNE HALKIN SESİ VE HUDUT GAZETESİ,

Kapıkule’de Kitap Standı, Yıl: 2001, S. 30,

s. 34.

EKŞİ, Oktay, “Yunanistan’ı Siz Şimdi Görün”,

Yıl: 1995, S. 5, s. 5.

ERCEBECİ, Şebnem, "A. K. M. Şeref ve Haber­

leşme Üyelerine Berat Takdim Töreni ve

Doğumunun 75. Yıldönümünde Recep Bil-

giner Konulu Toplantının Ardından”, Yıl:

1997, S. 13, s. 103.

ERCEBECİ, Şebnem-CANPOLAT, Aysu, “Orta­

doğu’da Osmanlı Dönemi Kültür İzleri Ulus­

lararası Bilgi Şöleni”, Yıl: 2000, S. 26, s.

153.

ERCEBECİ, Şebnem-CANPOLAT, Aysu, “Güne­

yimizin Tarih ve Kültür Kokan iki Şehrinde­

ki (Hatay-lskenderun) Bilgi Şöleni’nin Ardın­

dan”, Yıl: 2000, S. 27, s. 168.

EROL, Aydil, “Ömer Seyfettin İçin”, Yıl: 1998,

S. 17, s. 32.

ERTAŞ, Mehmet Yaşar, “Ortadoğu’da Osmanlı

Dönemi Kültür İzleri Uluslararası Bilgi Şöle­

ni Hakkında”, Yıl: 2001, S. 28, s. 187.

GÖÇGÜN, Önder, “Kırgızistan’da ‘Şabdan Ba-

atır’ın 160. Yıl Anma Jübile Törenleri’ Ya­

pıldı”, Yıl: 1999, S. 22, s. 108.

GÖÇGÜN, Önder, “Kırgızistan Notlan”, Yıl:

2000, S. 24, s. 187.

GÖĞÜS, Zeynep, “Avrupa’ya Yeni Bakış”, Yıl:

1999, S. 21, s. 45.

GÖNÜL, Füsun, “Üniversiteler Neden Türkçe

Eğitim Yapmıyor?”, Yıl: 2000, S. 25, s. 37.

GÜNDÜZ, Mustafa, “Osmanlfda Bilim” Konulu

Konferanstan Notlar, Yıl: 2003, S. 37, s.

103.

GÜNDÜZ, Mustafa, Tübitak’ın Kuruluşu’nun 40.

Yıldönümü Kutlamaları Çerçevesinde Cum­

huriyetten Günümüze Türkiye’de Bilim ve

Teknoloji Paneli, Yıl: 2003, S. 38, s. 64.

GÜNDÜZ, Mustafa, Şehriyan Anma Etkinliği

Düzenlendi, Yıl: 2004, S. 39, s. 69.

GÜNDÜZ, Mustafa, “Büyük Ortadoğu Projesi”,

Yıl: 2004, S. 40, s. 90.

GÜNDÜZ, Mustafa, Türkiye’nin Aktüel Sorunla-

rı-1 Modernleşme Krizi’, Yıl: 2004, S. 41,

s. 111.GÜNDÜZ, Mustafa, Çağdaş Üniversite Nedir?

Nasıl Olmalıdır?, Yıl: 2004, S. 42, s. 99.

GÜNDÜZ, Mustafa, Kültür ve Kimlik Sempoz­

yum Üzerine Genel Bir Değerlendirme, Yıl:

2005, S. 45, s. 81.

GÜNIŞIĞI, Elazığ’a Hoşgeldiniz, Yıl: 2001, S.

31, s. 41

GÜREL, Nazlı Rânâ, “Dördüncü Türk Dünyası

Yazarlar Kurultayı Toplandı”, Yıl: 1999, S.

19, s. 115.

GÜRSES, Reşide, “Dünyada Türkçe Öğretimi

Semineri Yapıldı”, Yıl: 1999, S. 21, s. 187.

GÜRSES, Reşide, “Nüzhet Erman Şiir Ödü-

lü’nün Dördüncüsü Verildi”, Yıl: 2000, S.

25, s. 131.

GÜRSES, Reşide, “4. Uluslararası Türk Dili Ku­

rultayı Yapılıyor”, Yıl: 2000, S. 26, s. 152.

GÜRSES, Reşide, Türk Dil Kurumu Yetmiş Ya­

şında, Yıl: 2002, S. 33, s. 85.

GÜRSES, Reşide, Dil Bayramı Törenlerle Kut­

landı, Yıl: 2002, S. 34, s. 75.

GÜRSES, Reşide, Türk Dünyasında Ortak Dil

Türkçe Şöleni Yapıldı, Yıl: 2002, S. 34, s.

74.

GÜRSES, Reşide, “Cumhuriyetimizin 80. Yılın­

da Türkçemiz” Paneli Yapıldı, Yıl: 2003, S.

36, s. 75.

GÜRSES, Reşide, Internet’in 10. Yılında “Hedef

E-Türkçe” Konulu Toplantı Yapıldı, Yıl:

2003, S. 36, s. 80

GÜRSES, Reşide, Permanent International Alta-

istic Conference PIAC (Uluslararası Sürekli

Altayistik Konferansımın 46.sı Yapıldı 22-

27 Haziran 2003 / Ankara, Yıl: 2003, S.

37, s. 101.

GÜRSES, Reşide, Eğitim Dili Olarak Türkçe Ko­

nulu Bir Toplantı Yapıldı, Yıl: 2003, S. 38,

s. 72.

GÜRSES, Reşide, Türkçe Günleri Toplantısı Ya­

pıldı, Yıl: 2004, S. 40, s. 87.

GÜRSES, Reşide, György Hazai ile Söyleşi, Yıl:

Bilge 50 Mart 2007 269

Page 272: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W S

Bilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

2005, S. 46-47, s. 94.

GURSES, Reşide, Karamanoğlu Mehmet Bey’in

Fermanı, Dil Bayramı ve Türkçemiz, Yıl:

2006, S. 48, s. 72.

HATEMİ, Hüsrev, “Dinci-Atatürkçü Bölünmesi­

nin Ciddî Zararları”, Yıl: 2000, S. 23, s. 32.

HEY’ET, Cevat, “Prof. Dr. Hamit Nutgi'nin Ar­

dından”, Yıl: 1999, S. 22, s. 109.

HORATA, Osman, Güzin Tural a Saygıyla, Yıl:

2006, S. 49, s. 92.

HÜRDOĞAN, Nevruz Sivas'ta Uluslararası, Yıl:

2001, S. 29, s. 33.

HÜRRİYET, Onlar Dışandan, Biz içeriden. Yıl:

2001, S. 31, s. 38.

İNCE, Nilgün, “Atatürk Araştırma Merkezi Baş­

kanlığınca Atatürk’ün Nutuk’unun CD-

Rom’u Hazırlandı”, Yıl: 1998, S. 18, s.

127.

KABAKLI, Ahmet, “Bizi Anlatan Kitaplar”, Yıl:

1999, S. 19, s. 25.

KABAKLI, Ahmet, “Cem Sultandan Peygam-

ber’e Na”t ve Miraç”, Yıl: 1998, S. 18, s.

40.KÂHYA, Esin, “Üçüncü Bin Yılın Eşiğinde Türk

Uygarlığı Kongresi (Dünü, Bugünü, Yannı)”,

Yıl: 2000, S. 27, s. 177.

KÂHYA-BİRGÜL, Alev, “Ahilik Haftası Kutlama­

ları”, Yıl: 2001, S. 31, s. 93.

KÂHYA-BlRGÜL, Alev, Ahilik Kültürü Haftası

Merkez Yürütme Kurulu Toplantısı Kayse-

ri’de Yapıldı, Yıl: 2002, S. 33, s. 86.

KALENDER, Erol, “Gaziantep'te Nevruz Kutlan­

dı”, Yıl: 1999, S. 21, s. 185.

KALENDER, Erol, “Avrupa Ortak Miras Kam­

panyası”, Yıl: 1999, S. 21, s. 191.

Kapak - Dosya, Yıl: 2001, S. 30, s. 33.

KESKİN, Saim, “Uluslararası Türk Dünyası Halk

Edebiyatı Kurultayı”, Yıl: 2001, S. 28, s.

192.

KILIÇ, Elmas, “Şeref Üyemiz Prof. Dr. Ahmet

Edip Uysal’ı Kaybettik”, Yıl: 1997, S. 13, s.

107.

KILIÇ, Elmas, “Nüzhet Erman Şiir Ödülünün

İkincisi Verildi”, Yıl: 1998, S. 17, s. 112.

KILIÇ, Elmas, “Türk Soyunun Evlâtlan Geldi:

Boy Boyladı, Soy Soyladı...”, Yıl: 2000, S.

23, s. 123.

KIRCA, Coşkun, “Kimliği Tanıma-II”, Yıl: 1999,

S. 22, s. 30.

KOCATÜRK, Ergüvün, “ATON Kuruluşunun 25.

Yıldönümü”, Yıl: 1996, S. 9, s. 106.

KOCATÜRK, Ergüvün, “Üçüncü Uluslararası Kı-

nm Konferansı ve Kırım Notlan”, Yıl: 1996,

S. 10, s. 104.

KOCATÜRK, Ergüvün, “Atatürk Kültür Merkezi

Kütüphanesi”, Yıl: 2000, S. 27, s. 183.

KONUK, Neval, “Beypazarı’na Bir Gezi”, Yıl:

2000, S. 23, s. 132.

KONUK, Neval, “Göynük Yollarında”, Yıl:

2000, S. 25, s. 132.

KONUK, Neval, Mostar Köprüsü Açılışı ve Ek­

rem Hakkı Ayverdi Sempozyumu, Yıl:

2004, S. 41, s. 122.

KONUK, Neval, Üsküp Fatih Köprüsü, Justinyen

Köprüsü Yapılmak mı isteniyor?, Yıl: 2004,

S. 42, s. 106.

KONUK, Neval, Kosova Sultan Murad Hüdaven-

digar Türbesi 2005 Yılı Restorasyonu Ta­

mamlandı, Yıl: 2006, S. 48, s. 70.

KURMANALlEV, A., “Tibet'ten Bişkeke Adım

Adım”, Yıl: 2000, S. 25, s. 127.

LELOGLU-ÜNAL, Serap, iki Başarılı Ülkenin

10. Yıl Kutlamaları, Yıl: 2001, S. 31, s. 88.

MEVSİM, Hüseyin, Uluslararası Balkanistik Araş­

tırmalar ve ihtisaslaşma Üniversite Semine­

rinin Forumu, Yıl: 2004, S. 41, s. 110.

MlROGLU, İsmet, “Yunanistan’ın Hazırladığı

Baskın Plânı”, Yıl: 1995, S. 6, s. 7.

NURHAK, Hazar Şiir Akşamlarından Vefa Örne­

ği, S. 31, s..42.

ÖZASLAN, Metin, Ankara Kulübü Derneği ve

Seymenlik Geleneği, Yıl: 2002, S. 35, s.

109.

ÖZASLAN, Metin, Anadolu Müziği Paneli, Yıl:

2003, S. 37, s. 88.

ÖZASLAN, Metin, Ankara Kültür ve Sanat Gün­

leri I ve II, Yıl: 2004, S. 42, s. 111.

ÖZASLAN, Metin, Atatürk ve Ankara Paneli,

Yıl: 2004, S. 43, s. 103.

ÖZASLAN, Metin, Egemenlik Bağımsızlık Cum­

huriyet Ekseninde Ankara Sempozyumu,

Yıl: 2005, S. 44, s. 73.

ÖZDEMlR, Ahmet, “lngilizlerin Gizli Servisi MI

5’e Göre Turanlılar ve Pan-Turanizm”, Yıl:

1999, S. 22, s. 32.

ÖZEL, Semiha, “Orta Asya ve Avrasya’nın Kül­

türel Mirası Uluslararası Sempozyumu” Ak-

şabat’ta Yapıldı, Yıl: 2001, S. 29, s. 95.

ÖZKAN, Recep, “Öğretmen Yetiştirmede Kalite

Sorunları Çalıştayı” Yapıldı, Yıl: 2005, S.

44, s. 76.

ÖZTÜRK Kadir, “Japon Bilim Adamı- “Türk İs­

lâm Mimarisi” Üzerine Konferans Verdi”,

Yıl: 1996, S. 9, s. 107.

270 Bilge 50 Mart 2007

Page 273: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

H A B E R L E R / N E W SBilge (1-50. Sayılar) Dizini ♦ Nuray Eryurt

ÖZTÜRK, Güner, “AKDTYK Atatürk Kültür

Merkezi Başkanlığının Hizmet ve Faaliyetle­

ri”, Yıl: 1995, S. 6, s. 108.

ÖZTÜRK, Güner, “AKM’nin Faaliyetleri”, Yıl:

1996, S. 10, s. 100.

ÖZTÜRK, İsmail, 8. Ulusal El Sanatları Sempoz­

yumu (13-15 Kasım 2002 İzmir), Yıl: 2002,

S. 35, s. 93.

ÖZTÜRK, K, “Kültür Meselelerimiz İzmir’de Ma­

saya Yatırıldı”, Yıl: 1996, S. 10, s. 112.

SAĞLAM, Feyyaz, “II. Uluslararası Balkanlar

Türk Kültürü Sanat Şöleni”, Yıl: 1997, S.

14, s. 95.

SAĞLAM, Feyyaz, Kıbatek Uluslararası 2004

Edebiyat Şöleni Avustralya’da Yapıldı, Yıl:

2004, S. 41, s. 125.

SAĞLAM, Feyyaz, XVI. Uluslar arası Kibatek

Edebiyat Şöleni Hollanda’da Yapıldı, Yıl:

2005, S. 45, s. 88.

SOLTANMURADOV, Güçmurat, “Gorkut

Ata’nın Türkmenistan’daki Yankılan”, Yıl:

1999, S. 21, s. 179.

SOYSAL, Mümtaz, “AB’nin Kürt Kartı”, Yıl:

2000, S. 24, s. 53.

ŞİT, Derya - Çisem Çağla KAPLAN, Nevruz Ko­

nulu Şiir ve Kompozisyon Yanşmasının Bi­

rincileri, Yıl: 2004, S. 40, s. 89.

TAN, Nail, Birinci Uluslar arası Akşehir Nasred-

din Hoca Bilgi Şöleni, Yıl: 2005, S. 45, s.

86 .TAN, Nail, I. Uluslararası Seyyid Nesimî Sempoz­

yumu, Yıl: 2005, S. 45, s. 91.

Tarsus’ta Şiir Akşamları, Yıl: 2005, S. 46-47, s.

98.

TAYONAVA, Tatyana, “Gelecek Asnn Edebiya­

tı”, Yıl: 2000, S. 26, s. 14.

TURAL, Güzin, “Kerkük Katliamı’nın 40. Yılın­

da Şehitler Anıldı”, Yıl: 1999, S. 22, s.

111.TURAL, Sadık, “Şeref Üyemiz Bekir Büyükar-

kın’ı Kaybettik”, Yıl: 1998, S. 18, s. 125.

TÜRKİYE Gazetesi, “işte Canlı Şahitler”, Yıl:

2001, S. 28, s. 9.

TÜRKİYE Gazetesi, Basın ve Medya Derken, Yıl:

2001, S. 31, s. 43.

“VI. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi”, Yıl:

2005, S. 46-47, s. 100.

YAKIN, Gaffar, “Beş Yıl Önceki Çığlık: Türk Ens­

titüsü”, Yıl: 2001, S. 28, s. 8.

YASA, Azize, “Uluslararası Türk-Soylu Halklann

Halı, Kilim ve Cicim Sanatı Bilgi Şöleni”,

Yıl: 1996, S. 9, s. 108.

YASA, Azize-ÜNAL, Serap, “Uluslararası Mimar

Sinan Kültür ve Sanat Haftası (3-9 Nisan

1995) Uluslararası Mimar Sinan Sempoz­

yumu (6-8 Nisan 1995)”, Yıl: 1995, S. 5, s.

97.

YAŞA, Savaş, Başbakanlık Atatürk Kültür Dil ve

Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Mer­

kezi Başkanlığı 2005 Yılı Nevruz Etkinlikleri

(16-21 Mart 2005), Yıl: 2005, S. 44, s. 70.

YENl DÜŞÜNCE, Nevruz Bayramının Ardın­

dan, Yıl: 2001, S. 29, s. 31.

YILDIZ, Naciye, “Aşgabat’ta Gorkut Ata 1500.

Yıl Uluslararası Konferansı”, Yıl: 2000, S.

23, s. 119.

ZAFER, Zeynep, “Çehov’dan Sonraki Yüzyıl”

Adlı Uluslar arası Çehov Sempozyumu Hak­

kında, Yıl: 2004, S. 43, s. 110.

ZAMAN, Prof. Dr. Sadık Tural Büyük Bir Şah­

siyettir, Yıl: 2001, S. 29, s. 32.

Bilge 50 Mart 2007 271

Page 274: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

B ilgeYayın Tanıtım, Tahlil, Eleştiri Dergisi

Journal of Book Review, Analysis, Critique Yayın İlkeleri

Atatürk Kültür Merkezi tarafından yayımlanmakta olan

Bilge, yurt içi ve yurt dışındaki bilim, kültür ve sanatla

ilgili yayınları tanıtmak, tahlil ve tenkit etmek; Türk

kültürü ve Türk dünyasıyla ilgili çalışmaları kamuoyu­

na duyurmak amacıyla yayımlanan uluslararası hakem­

li bir dergidir. Bilge'ât, özgün, bilimsel makalelere de

yer verilir. Mayıs ve Eylül aylarında olmak üzere yılda

iki sayı yayımlanır. Yayımlanacak yazıların bilimsel

araştırma ölçütlerine uyması, başka yerde yayımlanma­

mış olması şartı aranır.

Yazıların Değerlendirilmesi• Bilge’ye gönderilen yazılar, yayın kurulunca dergi

ilkelerine uygunluk açısından incelenir ve uygun

bulunanlar, iki hakeme gönderilir. Hakem raporla­

rından biri olumlu, diğeri olumsuz ise üçüncü bir

hakem belirlenir. Yazarlar, hakemlerin önerilerini

dikkate alırlar; fakat katılmadıktan hususlara itiraz

etme hakkına sahiptirler.

• Yayımlanmasına karar verilen yazılar sayfa düzen­

lemesi yapıldıktan sonra pdf formatıyla yazarlara

gönderilir. Yazar son okumayı yapar ve gerekli dü­

zeltmeleri çıktı üzerinde göstererek dergiye geri

gönderir.

• Yazarlar hakemlerin kimliği hakkında bilgi talep

edemezler.

• Raporlar beş yıl süreyle saklanır.

• Yazılardaki görüşlerin sorumluluğu yazarlanna ait­

tir.

• Yayımlanan yazılar için telif ödenir. Telifi ödenen

yazının yayın hakları, Atatürk Kültür Merkezi'ne

devredilmiş sayılır. Bu devir, sanal ortamda yayım­

lanmayı da kapsar.

• Yayımlanmayan yazılar iade edilmez.

• Her yılın sonunda yıllık dizin hazırlanır ve sonraki

yılın ilk sayısında yayımlanır.

Yayın Dili• Bilge’nin yayın dili Türkçedir. Ancak diğer Türk

lehçeleriyle yazılmış yazılara da yer verilebilir.

Dergiye gönderilecek yazıların akademik dil kulla­

nımıyla ilgili her türlü kusurdan arınmış olması ge­

rekir.

Yazım Kuralları ve Sayfa Düzeni• Yazılar A4 boyutunda (29.7x21 cm) kâğıda, MS

Word veya MS Word uyumlu programlarla yazıl­

malıdır. Yazı karakteri olarak Times New Roman

kullanılmalıdır. Yazılar 10 punto ve 1.5 satır aralı­

ğıyla yazılmalıdır. Sayfa kenarlarında üçer cm boş­

luk bırakılmalı ve sayfalar numaralandınlmalıdır.

• Yazarın adı, soyadı büyük olmak üzere koyu, adres­

ler ise normal harflerle yazılmalı; yazann görev

yaptığı kurum, haberleşme ve e-posta adresi belir­

tilmelidir.

• Tanıtılan eserlerin bibliyografik künyesi, tam ola­

rak verilmeli, varsa diğer baskı ve tercümeleri de

belirtilmelidir.

• Yazıyla birlikte, gerektiğinde baskıda kullanılmak üzere kitap kapağının örneği de gönderilmelidir.

• En fazla 100 kelimeden oluşan, 9 puntoyla yazılmış Türkçe ve İngilizce özler, özlerin altında genelden özele doğru en az 4, en çok 8 sözcükten oluşan anahtar kelimeler verilmelidir.

• Başlıklar koyu harfle yazılmalıdır. Özellikle uzun yazılarda ara başlıklann kullanılması okuyucu açı­sından yararlıdır. Ana başlıklar, 1., 2., ara başlıklar, 1.1., 12., 2.1., 2.2 şeklinde numaralandınlır. Ana başlıklann tümü (ana bölümler, kaynaklar ve ekler); ara ve alt başlıklann ise sadece ilk harfleri büyük yazılmalıdır.

• Metin içerisinde vurgulamalar eğik harflerle veya tırnak içinde gösterilmelidir. Hem eğik hem koyu veya hem eğik hem tırnak içinde vermek gibi çifte vurgulamalardan kaçınılmalıdır. Doğrudan alıntılar tırnak içinde verilmelidir. Alıntılar 5 satırdan fazla olduğunda, paragraf girintisinden bir cm içeriden başlatılmalı ve bir punto küçük yazılmalıdır.

• Yazımda TDK Yazım Kılavuzu'mm son baskısında­ki kurallara uyulmalıdır.

Kaynak Gösterimi

• Metin içindeki göndermeler, yazann soyadı, yayın yılı ve gönderme yapılan sayfa olmak üzere paran­tez içinde aşağıdaki şekilde yazılmalı; dipnotlar,

açıklamalar ve ek bilgiler için kullanılmalıdır: (Köprülü 1932: 120). Cümle içinde yazar adı geç­miş ise parantezde tekrarlanmasına gerek yoktur: Köprülü (1932: 10), eserinde...; “Tanpınar (1976:120), şunları yazar . . .”Birden fazla yazarlı yayınlarda yazarlar metin için­de şu şekilde yazılmalıdır: (Öztürk vd. 2002).

• Ulaşılabilir kaynaklarda ikincil kaynak kullanımın­dan kaçınılmalıdır. Dolaylı alıntılarda, asıl kaynak da belirtilmelidir:“Köprülü (1926)....” (Çelik 1982’den)

• Bir yazann aynı yılda yayımlanmış birden fazla ya­yını (1980a, 1980b) şeklinde gösterilmelidir.

• İnternet adreslerinde ise mutlaka tarih belirtilmeli ve bu adresler kaynaklar arasında da verilmelidir: http://www.tdk.gov.tr/bilterim (15.12.2002)

• Kaynakça metnin sonunda, yazarlann soyadına gö­re alfabetik olarak şu şekilde yazılmalı; eserin yayı­nevi ve makalelerin sayfa aralıkla belirtilmelidir: Cunbur, Müjgân (1987), “Atatürk ve Milli Birlik”, Erdem, C.3, S. 7, s. 1-11.Ergin, Muharrem (1991), Dede Korkut Kitabı II, 2. bs. Ankara: TDK Yay.Doerfer, Gerhard / Wolfram Hesche (1993), Chora-

santürkisch, Wörterlisten, Kurzgrammatiken, Indi-

ces, Wiesbaden: Harrassovvitz Verlag.Dört ve daha fazla yazarlı yayınlar:Deny, Jean vd. (1959), Philologiae Turcicae Fun-

damenta I, Wiesbaden: Steiner Verlag.

Page 275: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında

B ilg e D ergisi Y a y ın K u ru lu to p la n tıs ın d a n (31 A ğ u sto s 200

Page 276: ırvTanıtım Tahlil-Eleştiri Dergisi Dergisi/Bilge-pdf... · 2015-07-31 · ge Dergisi ve Tenkid", Bilge, sayı 1, Yaz 1997, s.l) Bilgen in, “tenkidin ılık nefesini" bilim dünyasında