sempoz 1-2-3.qxd 02.11.2007 10:26 page...
TRANSCRIPT
���������������� ��
������������ ���� ���
�������������� ������� ��������������� ����������������������������
�������������� ��� ������� ��������!���"#�#����#�����$����
����������%���� ����������!�������#��"#�#�#��&�&�&
�&!���'��%(������ ������������))��#���*�&
����������� ������ ��+�),-�."��������
+�),-���-�'#/��������
+�),-���-��������#��0�1��
�������'��
��2�������������.
������������������������������1%�1�(��� ������� �����#�*�&
�������������
��� !��"#�$��"����%&'()*!��"���+&
sempoz 1-2-3.qxd 03.11.2007 10:49 Page 8
4
Toplumsal bir varlýk olan insanoðlu, tarihsel süreç içerisinde düþündüklerini yazýya dökme ihti-
yacý hissetmiþ ve sözcüklerini yazý vasýtasýyla kayda geçirmiþtir. Binlerce yýldýr çeþitli biçimler-
de kullanýlan tarihin en önemli buluþu olan yazý, pek çok sanata da kapý aralamýþtýr.
Çok uzun yýllar boyunca kitaplarý elleriyle yazan insanoðlu baský tekniðinin bulunmasý ile tek-
nolojinin nimetlerinden faydalanmýþ, seri üretimler gerçekleþtirmiþ ancak el emeði göz nuru
yazmalar ve onun ýþýðýnda þekillenen geleneksel sanatlar varlýðýný sürdürmüþtür. Kitap sanatlarý
böylece tarih boyunca kültür ve sanatýn uyumlu ve ahenkli bir buluþma noktasý kabul edilmiþtir.
Özellikle Müslümanlýðýn kabulünden sonra Kur'an-ý Kerim'in en yetkin biçimde yazýlýp süslen-
mesi isteði hat, tezhip, ebru ve minyatürün göz alýcý güzellikte icrasýna, bu eserleri saklama ar-
zusu da cilt sanatlarýnýn yükselmesine sebebiyet vermiþtir. Türk sanatçýlarýnca bu faaliyetler bir
ibadet gibi kabul edilmiþ, özellikle Osmanlý döneminde tarihin en güzel eserleri yapýlmýþtýr di-
yebiliriz. Öyle ki padiþahlar bile bu sanatlara büyük önem ve deðer vermiþ hatta kendileri de
BAÞKAN’DAN
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
04 - 05 Baskan.qxd 03.11.2007 11:13 Page 4
5
bizzat bu sanatlarla ilgilenmiþlerdir. Bu konudaki hassasiyet o kadar ileri düzeye ulaþmýþtýr ki;
Türk kitap sanatýný dýþ tesirlerden korumak maksadýyla yabancý sanatkârlar ayrý atölyelerde
görevlendirilmiþlerdir.
Kitap sanatlarýmýz kendi içinde derin bir bütünlük arz etmekte, birbirini tamamlayýcý özellikler
göstermektedir. Bir el yazmasý eserin dokusunda gizli olan o muhteþemlikte bütün geleneksel
sanatlarýn ayrý ayrý izi vardýr. El yazmasý eserler basýlý materyallerden farklý olarak, hiçbir þekil-
de diðerinin ayný deðildir, sanatçýlarýn o andaki hisleri ile biçimlenmiþlerdir. Ayrýca yaþadýklarý
toplumun özellikleri, sanat ve kültür anlayýþlarýný gözler önüne sermektedirler. Bu nedenledir ki
geçmiþten günümüze kalan en deðerli hazinelerdir bu eserler…
Bu hazinelerdeki bilgi birikimini gelecek nesillere aktarmak gayesi ile çeþitli kurumlarda kitap
sanatlarýnýn eðitimleri verilmektedir. Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi'nin ücretsiz eðitim hizmeti
sunan yetiþkin eðitimi organizasyonu olan ÝSMEK'te de hat, tezhip, ebru, minyatür, cilt branþ-
larýnda eðitimler verilmektedir.
ÝSMEK, Ýstanbul'un 30 ilçesinde 198 kurs merkezinde 97 branþta 155 bin Ýstanbulluyu saran dev
bir eðitim hizmetidir. Gerek Üsküdar'daki Türk Ýslam Sanatlarý Merkezi'nde, gerek Ýstanbul'un
dört bir yanýna yayýlmýþ olan kurs merkezlerinde gerekse çeþitli kurum, kuruluþ ve dernekler-
le iþbirliði halinde gerçekleþtirilen çalýþmalarda kitap sanatlarý eðitimlerini Ýstanbullulara ücret-
siz olarak sunulmaktadýr.
Hat, tezhip, ebru, minyatür, cilt gibi geleneksel kitap sanatlarýmýzdaki eðitimlere halkýmýzýn yo-
ðun bir ilgisi gerçekleþmektedir. Bizler de bu eðitim isteðine, alanýnda söz sahibi kiþilerden olu-
þan ve büyük bir özen ve titizlikle seçilen usta öðreticiler ile cevap vermeye çalýþmaktayýz.
Yayýnlarý vasýtasýyla da sanatseverlere ulaþan ÝSMEK, düzenlediði bu sempozyum ile sanatsal
anlamda önemli bir fayda yaratmayý amaçlamaktadýr.
Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi olarak "Kitap Sanatlarý Sempozyumu"na imza atmaktan dolayý
onur duyduðumu belirterek, deðerli fikirleri ve bilgileri ile bizleri aydýnlatan akademisyenlere
ve bütün sanatsever katýlýmcýlara teþekkürlerimi sunuyorum.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
04 - 05 Baskan.qxd 03.11.2007 11:13 Page 5
6
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
ÝÇÝNDEKÝLER
SUNUÞ
Baþkan 04
Ýlknur AKALIN 08
Prof. Uður DERMAN 09
1.OTURUM
Irwin Cemil SHICK 12
Prof. Dr. Ayþe ÜSTÜN 32
Sadrettin ÖZÇÝMÝ 48
2. OTURUM
Yrd. Doç. Dr. Ýnci Ayan BÝROL 70
Gürcan MAVÝLÝ 88
Muammer EROL 100
3. OTURUM
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN 116
Prof. Dr. Çiçek DERMAN 119
Alparslan BABAOÐLU 123
Ýslam SEÇEN 126
Soru ve Cevaplar 130
ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU SERGÝ ÜRÜNLERÝ 140
06 - 07 Icindekiler.qxd 01.11.2007 14:19 Page 6
7
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
ÝSMEK
TÜRK KÝTAP SANATLARI
SEMPOZYUMU
BÝLDÝRÝLERÝ
23 Haziran 2007
Darphane-i Amire Binasý / Gülhane Parký
06 - 07 Icindekiler.qxd 01.11.2007 14:19 Page 7
Ýlknur AKALIN*(AÇILIÞ KONUÞMASI)
Saygýdeðer konuklarýmýz,
Büyükþehir Belediye Baþkaným Sn.
Kadir Topbaþ ve þahsým adýna hepinize hoþ-
geldiniz diyorum.
Hat, tezhip, ebru, minyatür ve ciltçilik,
iki kapak arasýna sýkýþmýþ ama ünleri kendi-
lerini de aþmýþ güzide sanatlarýmýzdýr.
Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Sanat
ve Meslek Eðitimi Kurslarý (ÝSMEK), bu sanat-
lara elinden geldiðince sahip çýkmaya
çalýþmýþtýr.
Bugün, bu sanatlara gönül vermiþ çok
deðerli konuklarýmýzýn kýymetli katkýlarýyla
Türk Kitap Sanatlarýmýzýn dününü, bugününü
ve yarýnýný ele alacaðýz.
Deðerli katkýlarýný bizlerden esirgeme-
yen bilim kurulumuza, büyük emek vererek
tebliðlerini hazýrlayan tebliðcilerimize ve bu-
gün burada bizimle bu sanatlarý yaþatmak
için misafir olan konuklarýmýza çok teþekkür
ediyorum.
Tekrar hoþgeldiniz.
8
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
* Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Meslek ve Beceri Eðitimi Müdürü
08 - 11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 8
9
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Bu sempozyuma adýný veren "Türk
Kitap San'atlarý" deyimi, XX. asrýn son
çeyreðinde duyulmaya baþlandý. Aslýnda
buna "kitâbî san'atlar" denilmesi daha
doðru olurdu amma, güzelim kitabý sala
bindirip sele vererek ortaya çýkartýlacak
"kitapsal san'atlar" diye bir garâbeti önle-
mek için "kitap san'atlarý" tâbirini kabul-
lendik.
Bir kitabýn oluþmasýnda, öncelikle hat
en büyük rolü oynadý. Çünkü hat olmasa
kitap da olmazdý. Sonra onun yazýldýðý
sahifelerin birleþtirilip, bir kap içine alýn-
masýyla mücellidlik doðdu. Yazýlanlarýn daha
câzip hâle getirilmesi ise tezhip sâyesinde
oldu. Bu sebeple, tezhîbe "hattýn
menkûhasý", yâni nikâhlý hanýmý gözüyle
bakmak doðru sayýlýr diye düþünürüm.
Amma, böyle bir izdivâca gerek duyul-
madan, bu muhteþem ikilinin birbirinden
ayrý olarak da varlýklarýný gösterdiðine
rastlýyoruz.
Sayýlan bu üç aslî unsur, kitabýn, hele
Ýslâm nazarýndaki en deðerli kitab olan
Kitâbullah'ýn ortaya çýkmasýnda yeterliydi.
Lâkin devir ilerledikçe, tarîhî ve edebî konu-
larýn ele alýndýðý kitaplar için resimlenme
ihtiyâcý duyuldu. Bunlara önceleri þebih veya
tasvir adý verilirken, sonradan Batý’daki gibi
bizde de minyatür denilmeye baþlandý. Bu
san'ata zamanla bir komþu daha geldi. Bulut
gibi kümelerin hâkim olduðu görünüþünden
kinâye ebrî olarak anýlan bu san'at da, ya
kitap kâðýdlarýnýn zemînine bir güzellik kattý
veya kitap kabýnýn üstüne deri yerine kap-
landý. Böylece saydýðýmýz san'atlarýn hepsi de
bir kitabýn içinde kullanýlmak imkânýný
buldu.
Yýllar ilerledikçe san'at aðýrlýðý çoðalan
ve hüsn-i hat þekline bürünen yazýlar artýk
kitaptan duvarlara ve levhalara taþtý;
cesâmeti büyüyüp celî vasfýný kazandý.
Tezhip de ona uydu; âbidelerde taþ veya çini
üstüne tezyînî mahiyette nakþedilmekle, o
da hat gibi uzaklardan kendini göstermeye
ve tanýtmaya baþladý.
Minyatür de, adý sonradan ebrûya
dönüþen ebrî de eb'âdlarýný zorlayýp kitap-
larýn dýþýna çýktýlar, ayrýca murakkaa denilen
albümleri de bezediler. Sâdece cild, kitaba
vefâ gösterdi, eb'âdý büyüse de ondan ayrýl-
madý, murakkaalara da uyum saðladý.
Baþtan beri ana çizgileriyle tanýtmaya
Prof. Uður DERMAN*(AÇILIÞ TEBLÝÐÝ)
* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi
08 - 11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 9
10
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
çalýþtýðým bu beþ san'at, bir araya gelip "beþi
bir yerde altýn" gibi oldular; ama herbiri,
boylarýný deðiþtirseler bile, geçmiþteki kitâbî
kimliðimizi her vakit temsil ettiler.
Zaman içinde bu san'atlar yeni kýlýklara
bürünürken, þahsiyetlerini kaybetme yoluna
girdiler. Batý'da bir mukabili olmadýðý için
hüsn-i hat bu arada kendini kurtardý; lâkin
harf inkýlabý ile hat san'atýnýn birbirine
karýþtýrýlmasý neticesi, 1928'de büyük sarsýn-
tý geçirdi. Ancak, Cumhuriyet’in büyükleri de
1936'dan îtibâren bu san'atýn îtibârýný kabul-
lendiklerinden, belki sarsýntý önlendi ama
bunun tesirleri uzun yýllar sürdü. Hattýn
Osmanlý'dan Cumhuriyet devrine intikalini
saðlayan son üstâdlarýn herbiri, san'atlarýnýn
âtisinden ümidsiz olarak bu dünyadan
ayrýldýlar.
XX. asrýn son çeyreðinde, yeni neslin
gençleri köklerini ararken hüsn-i hattýn
ipuçlarýný yakalamayý baþarýnca, ara neslin
hocalarý onlarýn yetiþmesine emek verdiler.
Hakkýn teslimi olarak belirtmeliyim ki: Ýslâm
Tarih, San'at ve Kültür Araþtýrma Merkezi de
1980'li yýllarda bu konuyu ciddiyetle ele aldý
ve “milletlerarasý hat müsabakalarý” baþlattý.
Sonrasý çorap söküðü gibi geldi; bugün, hat
san'atý geleneðe baðlý biçimde -maddî çýkar
beklenmeksizin- üstâddan çýraða öðretilerek
sürdürülüyor, þükürler olsun.
Tezhip ve buna baðlý olarak tezyînat,
XVIII. asrýn baþýndan îtibâren Avrupa'nýn
tesiri altýna girmeye baþladý. Önceleri kâfi
derecelerde kalan bu tesir, san'atýmýza
güzellik bile kattý denilebilir. Lâkin asrýn ikin-
ci yarýsý ve hele XIX. yüzyýlda, tezyînî san'at-
larýn namusu demek olan desenler, bu tesir-
le tamamen soysuzlaþtý, iþçilik kabalaþtý.
Klasik mücellidliðin esâsý da desene
dayandýðý için, ayný bozulma onda da
görüldü. Minyatür ise, yine Lâle Devri'nde
baþlayan Batý resmine dönüþ temâyülünü
artýrarak sürdürdü. Bu üç san'atýn da ýslâh
edilmesi, ancak Cumhuriyet'ten sonra
1930'larda baþlayarak muvaffakiyetle
yürütüldü.
Dört asrý aþkýn bir zaman içinden
çaðýmýza bozulmadan gelen Türk ebrîciliði
ise XX. yüzyýlýn son çeyreðinde geleneðe
baðlý vechesini kaybetmeye baþladý. San'at
anlayýþýnýn yaný sýra, kullanýlan malzemenin
de yenileriyle deðiþtirilmesi bunun baþlýca
sebebi olmalýdýr. Fakat ben bu konularda
hep Mehmed Âkif merhûmun þu tesbîtini
hatýrlarým: "Eski, eski olduðu için atýlmaz;
kötüyse atýlýr. Yeni, yeni olduðu için alýnmaz;
iyiyse alýnýr". Bu arada yenilik gayreti ebrîci
(ebrûcu) olarak dilimizde kullanýlan kelimeye
de sirâyet etti. "Kaþ vuran, kaþ atan, kaþ
çalan" gibi gülünç bir mânâ taþýyan, Farsça
ebrûzen kelimesi îcad olundu. Oysa, bunun
"kaþ yaparken, göz çýkarmak"tan farký
olmadýðýný tekrarlamak bile beni üzüyor.
ÝSMEK'in tertiplediði bu sempozyumda
beþ deðerli arkadaþýmýz bu san'atlarýn
geçmiþten geleceðe tahlîlini yarýmþar saate
sýðdýrmaya çalýþacaklar. Sonunda bir ÝSMEK
yetkilisi de, kendilerinin bu husustaki
gayretlerini belirtecek.
Sözü uzatarak onlarýn hem konularýn-
dan, hem de zamanlarýndan çalmak istemi-
yorum. Umarým, dinleyenlerimiz hoþ ve
semereli bir gün geçirirler ve buraya geldik-
lerine deðer. Hem bugün, hem de sonrasýn-
da daima iyilikte olunuz efendim.
08 - 11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 10
ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI
SEMPOZYUMU
1. OTURUM
11
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
08 - 11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 11
12
GEÇMÝÞTEN GELECEÐE HAT SANATIIrvin Cemil SCHICK*
Özet
Bu kýsa tebliðde, hüsn-i hat eserlerine nasýl
yaklaþýlmasý gerektiði konusunu üç ana baþlýk
altýnda ve örnekler vererek incelemeye çalýþa-
caðým: Birincisi, metin olarak; ikincisi, görsel san'at
olarak; üçüncüsü, yazý olarak.
Hat eserlerine metin olarak yaklaþmak,
epigrafi yani kitâbe bilgisi dalýnýn kapsamýna girer
ki, ne zaman nereye hangi metinlerin yazýldýðý ve
bir metinle yazýldýðý yer ve devir arasýndaki iliþki-
nin çözümlenip izah edilmesiyle ilgilidir. Örneðin
birçok caminin giriþ kapýlarýnýn üzerine Kur'ân-ý
Kerîm'den namazla ilgili ayetler koymak âdettir; böyle kitabelerde, camiye gelip gidenlere namaz
kýlmanýn önemini telkin etmek amaçlanmýþtýr. Türbelerin giriþlerine konan kitâbelerde ise genellik-
le bir yandan ölümün kaçýnýlmazlýðý vurgulanýrken, bir yandan da ölümden sonra müminleri birtakým
mükâfatlar beklediði müjdelenir. Bu örneklerde didaktik, yani öðretici bir gaye güdülmüþtür. Öte
yandan bazen seçilen metinler dolaysýz olarak deðil de daha ziyade çaðrýþým yoluyla bir mesaj ve-
rir. Örneðin Kanunî Sultan Süleyman'ýn, Hz. Süleyman'ýn kendi dönemindeki muadili olarak nitelen-
dirilmesi, dinî simgeler kullanmak suretiyle siyasal iktidarý meþrulaþtýrýcý bir iþlev görmüþtür. Ayetle-
rin mealleri dýþýnda kullanýldýðý örnekler de vardýr. Meselâ kütüphanelerin yahut hastanelerin giriþi-
ne, camilerde mihrablarýn üzerine yazýlan bazý ayetler, Kur'ân-ý Kerîm'deki baðlamlarýnýn dýþýnda kul-
lanýlmaktadýrlar, ama böyle kullanýlmalarý âdet haline gelmiþtir. Hat san'atý, her ne kadar Allah
kelâmýný en güzel biçimde yazmak amacýndan doðmuþsa da, tarihî seyri boyunca elbette yalnýz dinî
metinler yazmakla yetinmemiþtir. Bazen en dindar hattatlar bile, sipariþ üzerine, yahut da derviþ-
meþrep olduklarýndan, lâdinî metinler de yazmaktan geri kalmamýþlardýr. Hattâ böyle metinlerin, za-
man zaman, sadece hattatýn, mârifetini sergilemesi için bir vesile haline geldiði de vakidir. Örneðin
tekrarlanan harfleri üst üste veya yan yana istif etmekteki zorluk nedeniyle hattatlar nisbeten an-
lamsýz sayýlabilecek bazý metinleri, yahut tekerlemeleri tekrar tekrar yazmýþlardýr. Hat san'atýnýn te-
mel taþlarýndan sayýlan karalama ve temrinler ise, bazen bir harfi, bazen birkaç harften oluþan bir
terkibi, bazen de bir veya birkaç kelimeyi tekrar tekrar yazarak el melekesini artýrmaya yönelik id-
man parçalarý niteliði taþýrlar; metin boyutlarý önemsizdir ama, bunlara tarih boyunca çok deðer ve-
rilmiþtir, çünkü usta hattatlarýn nasýl çalýþtýðýný, belki de bitmiþ þaheserlerinden de daha açýk bir þe-
kilde gösterirler.
Kalemin yarattýklarý, yazýlý olmanýn yaný sýra -veya daha doðrusu yazýlý olduklarý için- görsel-
dirler de. Hüsn-i hat, mânânýn yazýyla görünür kýlýndýðý özgün bir görsel san'attýr. Ama asla bir resim
veyahut tezyinat san'atý deðildir. Âdâbý, âdâtý, âlâtýyla bambaþka bir tarihî sürecin, apayrý bir biriki-
min ürünüdür. Bazý yazýlarýn zor okunmasý, yahut binalarýn gözle görülemeyecek kadar yüksek yer-
lerine konmasý, birtakým çaðdaþ düþünürleri, hat san'atýnýn her þeyden önce bir soyut resim tarzý ol-
duðu fikrine götürmüþtür. Ancak bir hat eseri kolay okunsa da, okunmasa da, sözün sureti olma iþ-
levini her zaman mahfuz tutar, inananlar açýsýndan bereketini üzerinde bulunduðu binanýn, yahut
* A.B.D. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (M.I.T) Araþtýrma Görevlisi, 1989”da uygulamalý matematik ve istatistik doktorasý aldý.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
yazýyý ziyaret eden müminlerin üstüne yaðdýrýr. Hat san'atý hiçbir anlamda "soyut" bir san'at ola-
maz, çünkü hüsn-i hat, sözün resmi ve mânânýn zarfýdýr. Bu nedenle de resim vasfý, her zaman ve
kaçýnýlmaz olarak anlamýyla haþýr neþirdir. Yine de, hat eserlerinin güçlü bir görsel boyutu vardýr ki,
okunmanýn yaný sýra bakýlmak için hazýrlandýklarý, bazý yazýlara ayrýca altyazýlar konulmasý, bazý me-
tinlerde "nazar etmek" fiilinin vurgulanmasý gibi delillerle sabittir. Örneðin hilye-i þerife türünün da-
yandýrýldýðý, Hz. Ali'den rivayet edilen hadis böyledir. Bu eserler, sadece güzel yazýlmýþ birer metin-
den ibaret olmayýp, ziyaret edilen, bakýlýp görülen nesneler, bereketleriyle öldükten sonra ve
kýyâmet gününde müminlerin yolunu açacak ibadet araçlarýdýr. Bazý hat eserlerinde ise resim boyu-
tu iyice ön plâna çýkar, yazýlar resimleþir. Ancak bunlarda da yazýnýn þeklini aldýðý resim genellikle
rastgele deðildir; mesela Hz. Ali'nin adýndaki “ye” harfinin zülfikâra benzetilmesi, sözün resmi olan
yazýnýn dile gelmesi, merâmýný yalnýz oluþturduðu kelimelerle deðil, biçimiyle de anlatmasýnýn bir
örneðidir. Hat eserleri, ister yazý-resim cinsinden olsunlar, ister düz yazý, yalnýz metin deðil, ayný za-
manda görsel san'at eserleridirler. Bu görsellikleri de, yazýlý olmalarý sayesinde gerçekleþmektedir.
Gelelim hüsn-i hat san'atýnýn yazý olma vasfýna. Bu ilk anda üzerinde durulmaya deðmeyecek
kadar bariz bir gerçek gibi gelebilir. Ama hat eserlerine yazý düzeyinde yaklaþarak da bazý yerlere
varmak mümkündür, oysa hat san'atýnýn bu boyutuna bugüne kadar yeterince ehemmiyet verilme-
miþtir. Örneðin hat tarihinin en önemli menzil taþlarýndan olan, Ýbn-i Mukle'nin hatt-ý mensûb, yani
"orantýlý yazý"yý icâd etmesini sadece onun kiþisel dehâsýna atfetmek, getirdiði yeniliklerin neden
öteki hattatlarca benimsendiðini açýklamaya yetmez. Son yýllarda önerilen bir izahat, Ýbn-i Mukle'nin
yazýda yaptýðý büyük yeniliðin, veziri olduðu Sünnî Abbasî devletinin, Karmatîler ve Fatýmîler gibi Þiî
devletleri tarafýndan sýkýþtýrýldýðý bir döneme rastlamasýna dayanmaktadýr. Bu tehditler karþýsýnda
Abbasî halifesinin elindeki pek az kozdan biri, Ýslâm dininin kutbu ve Ýslâm ümmetinin hâmisi olma
niteliðiydi ki, Kur'ân-ý Kerîm'in en doðru tertibi konusunda hâlâ ihtilâf olduðu bir ortamda halifenin
bu niteliðini hayata geçirmesinin bir yolu da, meþru mushaflar teksir ettirip yaydýrmaktý. Ýþte, gerek
bu meþru mushaflarý diðerlerinden kolayca ayýrdedebilmek, gerekse metni mümkün olduðu kadar
hatasýz olarak kaydedebilmek için, o zamana kadar sadece kûfî yazýsýyla istinsah edilmiþ olan mus-
haflarý, evvelce sadece idârî iþlerde kullanýlmýþ olan nesih yazýsýnýn yeniden tanzim edilmiþ bir biçi-
miyle istinsah etmeye baþlamak, Ýbn-i Mukle'nin getirdiði büyük yeniliðin temelindedir.
Bilindiði gibi hat san'atýnda geleneklere baðlýlýk çok önemlidir. Öte yandan, hat san'atýnýn ta-
rihine baktýðýmýzda, ilk hatýrýmýza gelen hattatlar hep Ýbn-i Mukle gibi san'atta büyük yenilikler yap-
mýþ olanlardýr. Acaba kabul gören yenilikler neden kabul görmüþtür, kabul görmeyenler neden tari-
he karýþmýþtýr? Baþka bir ifadeyle hat san'atýnda teceddüd ile bid'at arasýndaki fark nasýl tanýmlana-
bilir? Þimdiye kadar bu soruya hep teleoloji, yani gayecilik düzeyinde cevap aranmýþtýr. Ancak bu,
bilimsel bir tarih yöntemi deðildir. Öte yandan, baþarýlý olan yeniliklerin, var olan geleneðin baðrýn-
dan çýktýðý, daha önceki icraati damýtarak mükemmelleþtirdiði savý da tamamen ikna edici deðildir,
zira en nihayet her yenilik belli bir tarihî baðlamýn içinden çýktýðý gibi, baþarýlý hüsn-i hat yenilikleri-
nin sadece birer damýtma iþleminden ibaret olduðu iddiasý da, en azýndan, delillerle ispat edilmeye
muhtaçtýr. Her alanda olduðu gibi hüsn-i hat dalýnda da yeni yollar aranmasý, deneyler yapýlmasý
kaçýnýlmazdýr, hattâ gereklidir. Hat san'atýný sürdürmek ve saðlýklý bir þekilde geleceðe aktarabilmek;
nereye kadar son Reisü'l-hattâtîn Ahmed Kâmil Efendi'nin ifadesiyle "eslâfýn âsârýný tedkik ve taklid
eylemek" gerektiðini, nereden sonra da yeni biçimler, yeni teknikler, yeni usûller denenebileceðini,
heyecana kapýlmadan, salim kafayla düþünmeyi gerektirmektedir.
13
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
14
Giriþ
Deðerli misafirler, hoþgeldiniz. Sözleri-me baþlamadan önce, bu sempozyumudüzenleyen ÝSMEK ilgililerine çok teþekküretmek istiyorum. Bildiðiniz gibi konum,"Geçmiþten Geleceðe Hat San'atý"dýr. Binküsür senelik zengin geçmiþi ve eþit derece-de zengin olacaðýný bütün kalbimizle umdu-ðumuz geleceðiyle hat san'atýný, yarým saat-lik bir tebliðe sýðdýrmak, takdir edersiniz ki,imkânsýzdýr. Bu kadar kýsa bir süre içindeböylesine engin bir konu hakkýnda anlamlýbirþeyler söyleyebilmek için son birkaç aybir hayli zorlandým ve sonunda bir hat eseri-ne nasýl yaklaþýlmasý gerektiði konusunaodaklanmaya karar verdim. Bunu da üç anabaþlýk altýnda yapacaðým: Birincisi, mmeettiinn;ikincisi, ggöörrsseelllliikk; üçüncüsü, yyaazzýý.
Hat eserlerine metin olarak yaklaþmak,epigrafi yani kitâbe bilgisi, yahut yeniTürkçesiyle yazýtbilim dalýnýn kapsamýna gi-rer. Hat san'atýnýn bu boyutu, ne zaman ne-reye hangi metinlerin yazýldýðý ve bir metin-le yazýldýðý yer ve devir arasýndaki iliþkininçözümlenip izah edilmesiyle ilgilidir. Bu bað-lamda, Murat Sülün'ün geçen yýl yayýnlanmýþolan “Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü”baþlýklý kitabýna dikkatinizi çekmek isterim;burada kullandýðým örneklerin bir kýsmýný bugüzel kitaptan aldým.
Mimarî eserlerinden birkaç örnek ver-mekle iþe baþlayayým. Eyüp Sultan Camii'niniç avlusunun sað ve sol giriþ kapýlarýnýn üze-rinde Kur'ân-ý Kerîm'den namazla ilgili bazýayetlerden bölümler yer almaktadýr (Re-sim1). Sol kapýda Ankebût Suresi'nin 45. aye-tinden bir bölüm vardýr: "Muhakkak ki na-
Resim 1 - Eyüp Sultan Camii'nin iç avlusunun sað ve sol giriþ kapýlarýnýn üzerindeki kitabeler. Üstte, sol kapý: "[Kitap'tan sanavahyolunaný oku. Namaz kýl.] Muhakkak ki namaz hayasýzlýktan ve fenalýktan alýkor. Allah'ý anmak ne büyük þeydir. [Allahyaptýklarýnýzý bilir.]" (Ankebût 29/45). Altta, sað kapý: "[Namazý kýldýktan baþka, Allah'ý ayakta iken, otururken, yanlarýnýzüstüne yatarken de anýn. Emniyete kavuþtuðunuzda, namazý gereðince kýlýn.] Muhakkak ki namaz, inananlara belirli vak-itlerde farz kýlýnmýþtýr." (Nisa 4/103). (Murat Sülün, Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü [Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2006], s.232-233.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
15
maz hayasýzlýktan ve fenalýktan alýkor. Allah'ýanmak ne büyük þeydir." Sað kapýda iseNisâ Suresi'nin 103. ayetinden bir bölüm yeralmaktadýr: "Muhakkak ki namaz, inananla-ra belirli vakitlerde farz kýlýnmýþtýr."Görüldüðü gibi bu kitabelerde, camiye gelipgidenlere namaz kýlmanýn önemini hatýrla-tan metinler yazýlmýþ olup, burada didaktik,yani öðretici bir amaç güdülmüþtür. Resim2'de ise iki türbeden kitabeler görülmekte-dir. Yukarýdaki, Sultan I. Abdülhamid türbesi-
nin avlu giriþi üzerinde olup, Ankebût Sure-si'nin 57. ayetini içermektedir: "Her canölümü tadacaktýr. Sonunda bize döneceksi-niz." Aþaðýdaki resimde ise Sultan Abdülme-cid türbesinin giriþindeki kitabe görülmekte-dir, burada da Sâd Suresi'nin 50. ayeti yer al-maktadýr: "Kapýlarý onlara açýlmýþ Adn cen-netleri vardýr." Yani bu kitabelerde hemölümün kaçýnýlmazlýðý vurgulanmakta, hemde ölümden sonra müminleri birtakýmmükâfatlar beklediði müjdelenmektedir.
Resim 2 - Ýki türbeden kitabeler. Üstte, Sultan I. Abdülhamid türbesinin avlu giriþi: "Her can ölümü tadacaktýr.Sonunda bize döneceksiniz." (Ankebût 29/57). Altta, Sultan Abdülmecid türbesinin giriþi: "Kapýlarý onlara açýlmýþ Adn cen-netleri vardýr." (Sâd 33/50). (Murat Sülün, Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü [Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2006], s. 337 ve 345.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
16
Öte yandan bazen seçilen metinler do-
laysýz olarak deðil de dolaylý olarak, daha zi-
yade çaðrýþým yoluyla bir mesaj verir. Meselâ
Süleymaniye Camii'nin giriþlerinde az önce
sözünü ettiðim gibi, namazla ilgili ayetler
vardýr ama, kaynaklarda "Bað-ý Ýrem" diye
anýlan ve içinde Kevser'e benzetilen bir
þadýrvanýn bulunduðu avlusuna açýlan sol ve
sað kapýlarýn üzerinde Cennet'le ilgili bazý
ayetler yer almaktadýr (Resim 3). Birinde
Zümer Suresi'nin 73. ayetinden bir bölüm
vardýr ki, Cennet kapýlarýnýn bekçilerinin
aðzýndan, "Selâm size; iyi ettiniz; temelli ola-rak buraya girin." denmektedir. Diðerinde
ise Nahl Suresi'nin 32. ayetinden þu sözler ik-
tibas edilmiþtir: "Selâm size; yaptýklarýnýzakarþýlýk cennete girin." Bu metinler, elbette
bir yandan müminlere Cennet'e gireceklerini
müjdelemektedir ama, bir yandan da Süley-
maniye Camii’nin avlusuyla Cennet bahçesi
arasýnda bir paralellik olduðunu
düþündürmektedir. Hatta bu tür paralellikler
bazen daha da açýk seçik olabilmektedir.
Örneðin Kanunî Sultan Süleyman'ýn eþi
Hürrem Sultan'ýn Edirne'de bina ettirdiði se-
bilin, Resim 4’’te görülen çok Ýran þiveli ta'lik
kitabesinde Kanunî'den Süleymân-ý rûz-i gâr
diye bahsedilmekte, yani Osmanlý padiþahý,
Hz. Süleyman'ýn kendi dönemindeki muadili
olarak gösterilmektedir. Bu tür koþutluklar,
Resim 3 - Süleymaniye Camii'nin avlusuna açýlan sol ve sað kapýlarýn üzerindeki kitabeler. Üstte: "[Melekler onlarýn canýnýputperestlikten temizlenmiþ olarak alýrken] 'Selâm size. Yaptýklarýnýza karþýlýk cennete girin' [derler.]" (Nahl 16/32). Altta:"[Rablerine karþý gelmekten sakýnanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varýp da kapýlarý açýldýðýnda, bekçilerionlara] 'Selâm size. Ýyi ettiniz. Temelli olarak buraya girin' derler." (Zümer 39/73). (Fotoðraflar: Savaþ Çevik)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
17
Resim 4 - Kanunî Sultan Süleyman'ýn eþi Hürrem Sultan'ýn Edirne'de bina ettirdiði sebilin kitabesi: Kanunî'den Süleymân-ýrûz-i gâr diye bahsedilmektedir. (Fokke Theodoor Dijkema, The Ottoman Historical Monumental Inscriptions in Edirne[Leiden: E.J. Brill, 1977], No. 34.)
Resim 5 - Kütüphanelerin giriþine yazýlmasý âdet olan
Beyyine Suresi'nin 3. ayeti: "[Kitap ehlinden ve müþrik-
lerden olan inkârcýlar, kendilerine apaçýk bir belge
gelene kadar inkârlarýndan vaz geçecek deðillerdi; Allah
katýndan bir Peygamber gelene kadar ki, okuduðu arýn-
mýþ sahifelerin] içinde kesin ve doðru hükümler
yazýlýdýr." Üstte Ragýp Paþa Kütüphanesi'nin kapýsý.
(Fotoðraf: Selim Derman.) Saðda, Mahmud Celâleddin'e
ait bir levha. (Yazarýn koleksiyonu.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
18
dinî simgeler kullanmak suretiyle siyasal ik-
tidarý meþrulaþtýrýcý bir iþlev görmüþtür ki,
Gülrû Necipoðlu'nun 1987'de Muqarnas der-
gisinde yayýnladýðý Süleymaniye Külliyesi
hakkýndaki makale bunu çok inandýrýcý bir
þekilde gözler önüne sermektedir.
Çaðrýþým yoluyla, yani ayetlerin meali-
nin yaný sýra bir ikinci mesajýn daha iletildiði
hat eserlerinden baþka, ayetin meali dýþýnda
kullanýldýðý ve hatta meali dýþýnda kul-
lanýlmasýnýn olaðan hale geldiði örnekler de
vardýr. Meselâ kütüphanelerin giriþine Beyyi-
ne Suresi'nin 3. ayetini yazmak âdettir (Re-
sim 5). Arapçasý “fîhâ kütübün kayyimetün”
olan bu ayet, "içinde kýymetli kitaplar
vardýr" þeklinde yorumlanmýþtýr ve kendi
baþýna alýndýðýnda bu doðru bir tercümedir.
Ancak kendinden önce gelen iki ayetle bir-
likte okunduðunda, ayetin anlamýnýn çok
farklý olduðu görülür. Bu ayetlerde þöyle
denmektedir: "Kitap ehlinden ve müþrikler-
den olan inkârcýlar, kendilerine apaçýk bir
belge gelene kadar inkârlarýndan vazgeçe-
cek deðillerdi; Allah katýndan bir Peygamber
gelene kadar ki, okuduðu arýnmýþ sahifelerin
içinde kesin ve doðru hükümler yazýlýdýr."
Yani burada söz konusu olan, kütüphanenin
içindeki kýymetli kitaplar deðil, Peygamberin
okuduðu pâk edilmiþ sayfalarda bulunan
dosdoðru hükümlerdir. Yine de bu ayet, bir-
çok kütüphanenin giriþini süslemektedir. Yu-
karýda gördüðünüz kitabe, Ragýp Paþa
Kütüphanesi'nin kapýsýndadýr; aþaðýda bulu-
nan, Mahmud Celâleddin'e ait levha ise, itiraf
ediyorum, evimizde, özel kütüphanemizin
giriþinde asýlýdýr!
Ayetlerin mealleri dýþýnda kullanýl-
masýnýn diðer bir örneði, bazý hastanelerin
kapýsýnda bulunan, Nahl Suresi'nin 69. ayeti-
dir. Meselâ Resim 6'da Maltepe Kýþlasý'ndaki
Resim 6 - Hastanelerin kapýsýna yazýlmasý âdet olan Nahl Suresi'nin 69. ayeti: "[Rabbin balarýsýna: 'Daðlarda, aðaçlarda vehazýrlanmýþ kovanlarda yuva edin; sonra her çeþit üründen ye; sonra da Rabbinin iþlemen için gösterdiði yollardan yürü'diye öðretti. Ýçlerinden çeþitli renklerde bir sývý çýkar ki,] içinde insanlara þifa vardýr. [Düþünen bir kavim için bunda ibretvardýr.]" Burada Maltepe Kýþlasý'ndaki Cerrahhâne'nin kapýsý görülmektedir. (Murat Sülün, Sanat Eserine Vurulan Kur'anMührü [Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2006], s. 462.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
19
Cerrahhâne görülmektedir. Arapçasý “fîhi
þifâ'un li'n-nâsi” olan bu ayet, "Ýçinde insan-
lara þifâ vardýr." demek olup, ilk bakýþta bir
hastahaneye uygun sanýlabilir. Ancak bir
önceki ayetle birlikte okunduðunda, içinde
þifa olanýn hastane deðil, bal olduðu anlaþýlýr.
Bu ayetlerin metni þöyledir: "Rabbin ba-
larýsýna: 'Daðlarda, aðaçlarda ve hazýrlanmýþ
kovanlarda yuva edin; sonra her çeþit ürün-
den ye; sonra da Rabbinin iþlemen için
gösterdiði yollardan yürü' diye öðretti. Ýçle-
rinden çeþitli renklerde bir sývý çýkar ki, için-
de insanlara þifa vardýr. Düþünen bir kavim
için bunda ibret vardýr."
Þimdiye kadar verdiðim örnekler,Kur'ân-ý Kerîm'den iktibas edilmiþ ayetlerdiama, hat san'atý, her ne kadar Allah kelâmýnýen güzel biçimde yazmak amacýndan doð-muþsa da, tarihî seyri boyunca elbette yalnýzbunlarý yazmakla yetinmemiþtir. Bazen en
dindar hattatlar bile, sipariþ üzerine, yahut
da derviþ-meþrep olduklarýndan, lâdinî me-
tinler de yazmaktan geri kalmamýþlardýr. Me-
selâ Resim 7'de görülen levha, büyük ta'lik
üstâdý Hulûsi Efendi'nindir ama, hattatýn ta-
biatýna bundan daha fazla ters düþen bir me-
tin düþünülemezdi. Sakýp Sabancý koleksiyo-
nunda bulunan bu eser hakkýnda Uður Der-
man hocamýz, yazdýðý katalogda þöyle diyor:
"Rind-meþreb bir tanýdýðý, Hulûsi Efendi Ho-ca'dan, Ziya Paþa'nýn, keyif ehli arasýndasýkça tekrarlanan þu 'Ýç bâde, güzel sev, vârise akl ü þuûrun / Dünyâ vâr imiþ, yâ ki yokolmuþ, ne umûrun' beytini yazmasýný rica et-miþ. Hulûsi Efendi, yaþayýþý itibariyle Ýslâm'ýnumdelerine 'aklýyla' ve 'þuûruyla' baðlý,'bâde'lerle hiç âþinâlýðý olmayan bir Mevlevîderviþi; sevdiði güzel de ta'lik nâzenîni... Ýþteonunla bu latif levhayý yazmýþ; dünyanýn'varlýðýný', 'yokluðunu' düþünmeyenler içindaima geçerliliðini korusun diye, anlaþýlan,
Resim 7 - Hulûsi Efendi'nin kaleminden, Ziya Paþa'nýn bir beyti: "Ýç bâde, güzel sev, vâr ise akl ü þuûrun / Dünyâ vârimiþ, yâ ki yok olmuþ, ne umûrun." (Sakýp Sabancý koleksiyonu.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
20
bu hattýna bir tarih de koymamýþ!"Görülüyor ki hattatlarýn san'atçýlýðý zamanzaman aðýr basmýþ, kendi akidelerine uyma-yan, hayata geçirmeyi asla düþünemeyecek-leri metinleri de, pek âlâ ellerine kalem alýpkâðýda aktarabilmiþlerdir.
Hattâ din-dýþý metinlerin, zaman za-man, sadece hattatýn, mârifetini sergilemesiiçin bir vesile haline geldiði de vakidir. Örne-ðin Resim 8'de görülen ve benzerleri sayýsýzhattat tarafýndan yazýlmýþ olan kýt'anýn met-ni Arapça'dýr ve okunuþu þöyledir: “ve daccûdacceten kedacîcinâ ve 'accû 'acîcen ve'l-a'âdî te'accecû.” Bol aliterasyonlu bu metin
vezinli olduðuna göre, herhalde bir þiirdenalýnmýþ olmalýdýr. Türkçesi aþaðý yukarý þu-dur: "Ve bir kargaþa kopardýlar, sanki bizimkargaþamýz gibi ve toz kaldýrdýlar ve düþmantozlandý." Çok anlamlý olduðu söylenemez.Peki, diyeceksiniz, bu garip metin neden bir-çok hattat tarafýndan defalarca yazýlmýþ ola-bilir? Bu sorunun cevabý, tekrarlanan harfleriüst üste ve yan yana istif etmekteki zorluk-tur. Ýþte bu zorluk sebebiyle hattatlar nisbe-ten anlamsýz sayýlabilecek bu metni tekrartekrar yazmýþlardýr. Yine anlamýndan ziyadezorluðu nedeniyle yazýlmýþ olan bir levha da,Mustafa Halim Özyazýcý'nýn Resim 9'dagörülen þaheseridir. Metin, bir tekerlemedir:
Resim 8 - Mustafa Râkým'ýn kaleminden Arapça bir þiir: "Ve daccû dacceten kedacîcinâ ve 'accû 'acîcen ve'l-e'âdî te'accecû"(ve bir kargaþa kopardýlar, sanki bizim kargaþamýz gibi ve toz kaldýrdýlar ve düþman tozlandý.) (Kubbealtý Vakfý.)
Resim 9 - Mustafa Halim Özyazýcý'nýn, san'atçýnýn maharetini bütün azâmetiyle ortaya koyan bir þaheseri: "Keþkekçininkeþkeklenmiþ keþkek kefçesi." (Emin Barýn koleksiyonu)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
21
"keþkekçinin keþkeklenmiþ keþkek kefçesi"Uður Bey'in anlattýðýna göre müzehhib Fey-zullah Dayýgil'in kýþkýrtmasýyla Halim Efen-di'nin bir oturuþta yazýverdiði bu levhadatam onbir defa tekerrür eden “kef” harfi,dört defa tekerrür eden “þin” harfi ve bun-larýn yaný sýra çeþitli diþli ve baþlý harflerin bukadar ahenkli bir þekilde satýra dizilmesi vealtlarýndaki cedvelle çekilmiþçesine dümdüzmakus “ye” harfi, gerçekten bir hüsn-i hatmucizesi kabilindendir.
Çoðu kez bir tekerlemeden de an-lamsýz olabilen, ancak hat san'atýnýn temeltaþlarýndan sayýlan levhalar arasýnda bir dekaralamalar ve temrinler vardýr. Bazen birharfi, bazen birkaç harften oluþan bir terkibi,bazen de bir veya birkaç kelimeyi tekrartekrar yazarak el melekesini artýrmayayönelik bir idman olan karalama ve temrin-lere tarih boyunca çok deðer verilmiþtir,çünkü bunlar, usta hattatlarýn nasýlçalýþtýðýný, belki de bitmiþ þaheserlerinden dedaha açýk bir þekilde gösterirler. Üstelikgünümüzün grafik zevkine çok uygundüþtüklerinden, kolleksiyoncular arasýndabugün çok revaç görmektedirler. Bu da bizi,ikinci baþlýðýmýza, hat san'atýnýn görselliði ko-nusuna getirmektedir.
Hat san'atý hususunda Arapça bir me-sel vardýr: “el-kalemü ehadü'l-lisâneyn”, yani"kalem, iki dilden biridir." Bu mesel çokluk-la sözlü/yazýlý ayýrýmý olarak yorumlanmýþtýrama, bu kanýmca yetersizdir. Kalemin ya-rattýklarý, yazýlý olmanýn yaný sýra -veya dahadoðrusu yazýlý olduklarý için- görseldir de.Hüsn-i hat, mânânýn yazýyla görünür kýlýndýðýözgün bir görsel san'attýr. Ama asla bir resimveyahut tezyinat san'atý deðildir. Âdâbý,âdâtý, âlâtýyla bambaþka bir tarihî sürecin,apayrý bir birikimin ürünüdür. Yine de, bu
san'atla gûya ikame etmek amacýný güttüðü
tasvir san'atý arasýnda birtakým yakýn iliþkiler
bulunduðu da inkâr edilemez. Nitekim, Malik
Aksel, “Türklerde Dinî Resimler” baþlýklý ki-
tabýnda "Suret geniþ mânâda alýnýrsa, insan,
sözlerine yazý ile suret verir. Yazý sözün res-
midir, resim gördüklerimizi nasýl belirtirse
yazý da sözlerimizi öyle belirtir." derken,
güzel yazýnýn bir çeþit resim san'atýndan iba-
ret olduðu fikrinden çok daha derin, çok da-
ha ince bir gerçeðe iþaret etmiþtir.
Resim 10 - "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh". Üstte:Mustafa Râkým'ýn, Necmeddin Okyay koleksiyonundanTopkapý Sarayý Müzesi’ne intikal etmiþ olan 1212/1797-8tarihli levhasý. Altta: Neyzen Mehmed Emin Dede'nin birlevhasý.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
22
Bunu ýsrarla vurgulamamýn sebebi,bazý çaðdaþ düþünürlerin, hat san'atýný bir"soyut resim san'atý" olarak yorumlamakhevesine düþmüþ olmalarýdýr. Bu iddialarýnýndayanaðý, bazý hat eserlerinin son derece zorokunmasýdýr. Gerçekten de bazý hattatlar bi-çim uðruna okunaklýlýktan ödün vermiþler,birer san'at þaheseri olan, fakat hiç de kolayokunmayan eserler üretmiþlerdir. MeselâResim 10 'da görülen iki levhadan soldakiMustafa Râkým'ýn, saðdakiyse Neyzen Meh-med Emin Dede'nindir. Ýkisinde de “lâ havleve lâ kuvvete illâ billâh” yazýlýdýr, fakat sol-dakinde þekilleri birbirine benzeyen harflerbir araya toplanmýþ, neticede ne yazýlý oldu-ðunu bilmeyen birinin ancak zorlukla an-lamýný çýkartabileceði bir hat eseri ortayaçýkmýþtýr. Mustafa Râkým'ýn levhasý gerçek birsan'at þaheseridir. Tertibindeki olaðanüstüâhenk bir yana, Lâfzatullah'ýn altýndaki yanyana sýralanmýþ lâmelif'lerin, ellerini açmýþ,Allah'a yakaran müminleri çaðrýþtýrdýðý belir-
tilmiþtir. Ama bütün yaratýcýlýðýna raðmen bueser, Emin Dede'ninki kadar okunaklý olmak-tan çok uzaktýr.
Ancak bu verilerden hareket ederekhat san'atýnýn, okumayý gerektirmeyen birsoyut resim san'atý olduðunu söylemekmümkün deðildir. Çünkü bir hat eseri kolayokunsa da, okunmasa da, sözün sureti olmaiþlevini her zaman mahfuz tutar, inananlaraçýsýndan bereketini üzerinde bulunduðu bi-nanýn yahut yazýyý ziyaret eden müminlerinüstüne yaðdýrýr. Ayný þey, buradagördüðünüz eserler için de geçerlidir. Hatsan'atý hiçbir anlamda "soyut" bir san'at ola-maz. Hüsn-i hat, sözün resmi ve mânânýnzarfýdýr, bu nedenle de resim vasfý her zamanve kaçýnýlmaz olarak anlamýyla haþýr neþirdir.
Anlamýný yalnýz muhtevasýyla deðil,þekliyle de ifade eden bir yazý türü, devletsimgeleridir. Çünkü onlarý her görenin taný-masý lâzýmdýr. Osmanlýca okusa da, okumasada, bugün bile Türkiye'de bir tuðra görüp deOsmanlý devletinin simgesi olduðunu bilme-yecek biri yoktur herhalde. Tuðranýn hangipadiþaha ait olduðu, hangi hattatýn elindençýktýðý gibi hususlar, daha ziyade uzmanlarýilgilendirecek niteliktedir; ama tuðranýn Os-manlý hanedaný, Osmanlý ihtiþamý demek ol-duðu herkesin malûmudur. Resim 11'deFatýmî devletinin simgelerinden birigörülmektedir. Bunu tanýyanlar Türkiye'deazdýr mutlaka, ama Ortaçað Mýsýr'ýnda, aynýmerkezli çemberlerin bir Ýsmailî simgesi ol-duðunu ister Sünnî olsun, ister Þiî veyahutKýbtî, herkes bilirdi. Bu bakýmdan, Kahire'ninyeni inþa edilen binalarýnýn üzerine içlerinde-ki kûfî yazýlarýyla bu iç içe geçmiþ daireleriniþlenmesi, ancak küçük bir azýnlýk teþkil
Resim 11 - Fatýmî devletinin Ýsmailî simgelerinden, aynýmerkezli çemberlerin içinde kûfî yazýsý. El-Akmer Camii,Kahire. (Irene A. Bierman, Writing Signs: The FatimidPublic Text [Berkeley, Los Angeles ve Londra: Universityof California Press, 1998)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
23
eden Ýsmailî zümresinin iktidarýný geniþ halk
kitlelerine benimsetmek iþlevini görmüþtür.
Tasvir boyutlarý aðýr basan birkaç
örnek daha vereyim. Birincisi, Elhac Hâfýz
Mehmed Fehmi Efendi'nin "þekl-i mühr-i
nübüvvet-i Muhammedin el-Mustafâ (s.a.s.)"
serlevhasýyla baþlayan 1309/1891-2 tarihli
celî sülüs-nesih eseridir (Resim 12). Fehmi
Efendi'nin hocasý Þevký Efendi'yi takliden
yazdýðý bu levhanýn ortasýnda üç satýr halin-
de verilen Arapça ibareler ve bu ibareleri ku-
Resim 12 - Elhac Hâfýz Mehmed Fehmi Efendi'nin "þekl-i mühr-i nübüvvet-i Muhammedin el-Mustafâ (s.a.s.)" serlevhasýylabaþlayan 1309/1891-2 tarihli celî sülüs-nesih eseri. (Yazarýn koleksiyonu.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
24
þatan Salât-ý Ümmiye'den sonra þu Türkçe
metin yer almaktadýr:
Bu mühr-i þerîfin bâtýnýnda olan üç
satýrýn her biri bir rivâyet üzere ketbolun-
muþtur; Tirmizî Hazretleri nakl üzere rivâyet
eder ki bu mühr-i þerîfi ziyâret eden kimse-
ye fevâ'idi: “Her kimse abdest ile sabahleyin
nazar eylese ahþama deðin ve eðer ay evve-
linde nazar eylese âhirine deðin ve dahi yýl
evvelinde nazar eylese gayetine deðin ve se-
fer eylediði vakit nazar eylese sefer ana
mübârek ola ve nazar eylediði senede vefat
iderse imân ile hatm ola vesselâm.”
Metinde "okumak"tan hiç söz edilme-
diðine, sadece "nazar eylemek" fiili kul-
lanýlmýþ olduðuna göre bu levha yalnýz bir
metin deðil, bunun yaný sýra bir nazar nesne-
si, yani bir resim addedilmiþ olmalýdýr. Nite-
kim ketebenin dua kýsmýndaki “ve li men na-
zara fîhi” ibaresi hat eserlerinde hayli yaygýn
olup, yazýnýn nazar edilen bir nesne olduðu
fikrini pekiþtirmektedir.
Yine bu baðlamda ikinci bir örnek, hil-
ye-i þerîfe yahut hilye-i saadet denilen
Resim 13 - On dokuzuncu yüzyýlýn baþlarýna ait bir Osmanlý el yazmasýnda, Hz. Muhammed'den baþka peygamberlerinvasýflarýný tarif eden hilyelerden iki örnek. Solda "hilye-i Hazret-i Nûh (a.s.)"; saðda "hilye-i Âdem-i Safiyyullâh (a.s.)". (YaleÜniversitesi Kütüphanesi.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
25
türdür. Anlaþýldýðý kadarýyla ilk defa hattat
Hâfýz Osman tarafýndan terib edilen,
günümüze kadar da sayýsýz örneði verilmiþ
olan hilye-i þerîfe, Hz. Muhammed'in kiþisel
vasýflarýnýn Hz. Ali'nin rivayetinden nakledil-
diði, düzeni nisbeten sâbit bir çeþit levhadýr.
Metnin göbek kýsmý ise ufak tefek
farklýlýklarla þöyledir:
Ali b. Ebî Tâlib'den (r.a.) [nakledilmiþtir]:
Hz. Peygamber'i (s.a.s.) vasfettiði zaman
þöyle buyurdu. Boyu ne çok uzun, ne de çok
kýsaydý, kavminin orta boylusuydu. Saçlarý
ne kývýrcýk, ne de düz ve uzundu, dalgalýydý.
Yüzü dolgun deðildi, ama hafif deðirmi bir
çehresi vardý. Pembe beyaz tenli, iri siyah
gözlü ve uzun kirpikliydi. Mafsallarý iri ve
omuzlarý geniþti. Göðsündeki tüyler göbeði-
ne kadar inen ince bir hat teþkil ediyordu. El
ve ayak parmaklarý kalýncaydý. Yürüdüðü za-
man sanki hafif bir yokuþtan aþaðý iner gibi
rahat ve kuvvetli adýmlarla ilerlerdi. Birine
baktýðýnda ona bütün vücuduyla yönelirdi.
Ýki omuzu arasýnda nübüvvet mührü vardý
ve kendisi peygamberlerin sonuncusuydu.
Bu metnin, kelimelerle oluþturulmuþ
bir portre olduðu açýktýr. Hattâ hilyenin
kýsýmlarýna (yukarýdan aþaðýya doðru) "baþ-makam", "göbek", "kuþak", "etek" denme-
si, onun neredeyse bir insan sureti gibi
görüldüðünün delilidir. Hilye türüne iliþkin
aydýnlatýcý çalýþmasýnda Tim Stanley, bu
türün belki bir dereceye kadar Osmanlýlarýn
yakýndan tanýdýðý Ortodoks ikonalarýnýn, Pey-
gamber'in resmini çizmenin hoþ görülmeye-
ceði bir ortamdaki muadili olabileceðini ileri
sürmekte, ancak kökeninin Osmanlý-Ýslâm
kültüründe de bulunabileceðini belirterek
Hakanî Mehmed Bey'in, hilye türünün Türk
edebiyatýndaki ilk örneði olan ünlü mes-
nevîsini ilham kaynaðý olarak göstermekte-
dir. Gerçekten de Cevrî, Nahifî ve Neþâtî gibi
þairlerin hilyelerinin olduðu gibi, Hâfýz Osman
ve ondan sonra gelen hattatlarýn eserlerinin
de sâikýnýn Hilye-i Hakanî olmasý muhtemel-
dir.
Hakanî'nin eserini kaleme alma nedeni,
keza Hz. Ali'den rivayet edilen, ancak sahih
hadis derlemelerinde yer almayan tanýnmýþ
bir Hadis-i Þerif'tir: "Kim benden sonra hilye-
Resim 14 - On dokuzuncu yüzyýlýn baþlarýna ait birOsmanlý el yazmasýndan bir sayfa. Ortada Halife EbûBekir'in adý, yukarýda ve aþaðýda "hâzâ ismu Hazreti EbûBekrin" ibaresi. (Harvard Üniversitesi, Sackler Müzesi)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
mi görürse beni görmüþ gibidir. Ve kim banaþevkle baðlanýrsa Allah ona ateþi haram ederve o kiþi kabir azabýndan emin olur ve mah-þer gününde üryan olarak haþredilmez." Ha-kanî'nin, bu hadisin ilk cümlesi için nazmet-tiði tercüme þöyledir:
Hilye-i pâkimi kim görse benim
Ola görmüþ gibi vech-i hasenim
O halde Hâfýz Osman'ýn hilyesinde de,Fehmi Efendi'nin mühr-i nübüvvet lev-hasýnda olduðu gibi, hüsn-i hat eseri sadecegüzel yazýlmýþ bir metinden ibaret olmayýp,ziyaret edilen, bakýlýp görülen bir nesne, be-reketiyle öldükten sonra ve kýyâmetgününde müminin yolunu açacaðýnainanýlmýþ olan bir ibadet aracýdýr. Fehmi Efen-di'nin levhasýnda nübüvvet mührünün "þek-li"nin verilmesi gibi, burada da Peygamber'in"hilye"si, yani çehresi yer almaktadýr, do-layýsýyla her ikisi de bir ölçüde tasvir olma ni-
teliðine sahiptir.
On sekizinci yüzyýldan itibaren yalnýzHz. Muhammed'in deðil, baþka peygamber-lerin de vasýflarýný tarif eden hilyeler kitaplar-da sýklýkla boy göstermeye baþlamýþtýr(Re-sim 13). Bunlardan baþka, hilye-i þerîfe'lerindört köþesine yerleþtirilen dört halife isimle-ri de kitaplarda Ýsm-i Celâl ve Ýsm-i Nebî'densonra ve giderek Ehl-i Beyt'in, Sahabe'nin,hattâ Eshab-ý Kehf'in de adlarýnýn yaný sýra,sayfalarýn çoðunu kaplayan birer daire içindetek baþlarýna celî yazýyla yazýlmaða baþ-lanmýþtýr(Resim 14). Bu hilye ve isimlerin sa-bit ve kolayca tanýnabilen biçimleri, onlarabir dereceye kadar tasvir vasfý kazandýrmak-tadýr gerçi, ama bence söz konusu yazýlarýngörselliðinin bundan daha da inandýrýcý birdelili daha mevcuttur. Burada görülen veyaygýn bir uygulamanýn sadece bir örneðiolan sayfada bu gayet açýktýr: Ortada, hilyegöbeðini andýran yuvarlak bir hane içinde
26
Resim 15 - Yedi uyurlarla köpeklerinin iki tasviri. Solda, Hüseyin Sâtý' Efendi'nin 1318/1900-1 tarihli Eshab-ý Kehf levhasý. (Ýbnül emin Mahmud Kemal Ýnal, Son Hattatlar [Ýstanbul: Maarif Vekâleti, 1955], s. 801.) Saðda, Mehmed Siyah Kalem'e atfedilenYakub Bey albümlerinden birinde Eshab-ý Kehf minyatürü. (Topkapý Sarayý Müzesi.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Halife Ebû Bekir'in adý, bu hanenin üstüylealtýnda ise "hâzâ ismu Hazreti Ebû Bekrin"ibaresi vardýr. Ayný düzen, diðer kiþi isimle-rinde de kullanýlmýþ olup, bu yazmalardarastlanan Peygamber'in hýrkasý, alemi, ayakizi gibi kutsal emanet resimlerindeki "hâzâresmi filân" ibarelerine tam tamýna paralel-dir.
Peki, ortadaki dairenin üstünde baþ-layýp altýnda biten ibareyi nasýl yorumla-malýyýz? Özlüce söylemek gerekirse, bir"yazýnýn altyazýsý"dýr bu! Elbette bu ibareyiokuyabilen, ortadaki ismi de kolaylýkla oku-yabilecektir, o halde bunca kitap sanatçýsýneden böyle bir sayfa düzeni seçmiþ olabilir?Bu sorunun cevabý, bizâtihi altyazýnýn met-ninden anlaþýlmaktadýr: "Hâzâ" denirken,daire içindeki nesne kastedilmektedir, "ismuHazreti Ebû Bekrin" denirken ise birinci hali-fenin adý. Bundan ise þu sonuç çýkmaktadýrki, daire içindeki nesnenin, içeriðinden (yaniHz. Ebû Bekir'in isminden) ayrý bir kimliði da-ha vardýr. Bir resimdir bu. Eðer sadece bir is-min yazýlmasýndan ibaret olsaydý, ne olduðu-nun baþka bir yazýyla belirtilmesi gerekme-yecekti.
Hat eserlerinin görselliði, bazen deyazýnýn, þeklen içeriðini çaðrýþtýrmasý olaraktezahür eder. Örneðin lâkaplarý "Esedullâh"ve "Haydar" olan Hz. Ali'nin, arslan biçimin-de yazý-resimlerle anýlmasý, "Ali" ismindeki“ye” harfinin mâkus olarak ve Hz. Ali'nin kýlýcýZülfikar'a benzeyecek þekilde çatallý yazýl-masý, "Ah mine'l-aþk" yazýlarýnda “he” harfi-nin aðlayan bir göze benzetilmesi hep sözünresmi olan yazýnýn dile gelmesi, merâmýnýyalnýz oluþturduðu kelimelerle deðil, biçimiy-le de anlatmasýnýn örnekleridir.
Hüseyin Sâtý' Efendi'nin Resim 15'tegörülen 1318/1900-1 tarihli Eshab-ý Kehf lev-hasýnda yedi uyurlarýn adlarý daire þeklindeistif edilmiþ, ortalarýna da köpekleri Kýtmîr'inadý yerleþtirilmiþtir. Bunun, saðdagördüðünüz, Topkapý Sarayý Müzesi'nde bu-lunan ve Mehmed Siyah Kalem'e atfedilenYakub Bey Albümleri’nden birindeki 15.yüzyýl minyatüründe gösterildiði gibi maða-rada birbirlerine sokularak uyuyakalmýþ olanmesel kahramanlarýnýn, bu kez kiþilerin tas-virleri iþlevini isimlerin gördüðü bir resmi ol-duðunu söylemek mümkün deðil midir?
Mehmed Þefik Bey'in Resim 16'daki1292/1875 tarihli Âl-i Abâ istifinde-armutþeklinde olmasýný bir kenara býrakalým,Fatýma adýnýn fe'si, Ali adýnýn ayýn'ýnýn içine
27
Resim 16 - Mehmed Þefik Bey'in 1292/1875 tar-ihli Âl-i Abâ istifi. (Yazarýn koleksiyonu.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
yerleþtirilmiþtir. “Ayn” kelimesinin Arapça
"göz" anlamýna gelmesi, burada kinayeli bir
anlatýmla "Hz. Fatýma, Hz. Ali'nin gözbebe-ðiydi." fikrinin amaçlandýðýný akla getirmek-
tedir.
Resim 17 'de görülen 1319/1901-2 ta-
rihli celî sülüs levha ise Elhac Mehmed Nazif
Bey'e aittir. Levhanýn metni þöyledir:
Alem kaldýrsa bir yerde kaçan sultan-ý
Bismillâh
Olur lâhutiyân ârâyiþ-i dîvân-ý Bismillâh
Sýrat-ý Müstakim'i anla hatt-ý is-
tivâsýndan
Varýr Allah'a doðru menhec-i âsân-ý Bis-
millâh
Besmele'nin meziyetlerini dile getiren
bu rubainin ilk iki mýsrasýndaki "Bismillâh"kelimelerinde sîn harfi - "oklu" tabir edilen
birçok Besmele'de olduðu gibi - keþîdeli
yazýlmýþ, yani uzatýlmýþtýr. Üçüncü mýsradaki
"hatt-ý istivâ" sözleriyle sanýrým bu uzun
“sîn” kastedilmektedir. Bilindiði gibi Sýrat-ý
Müstakim'in Kur'an-ý Kerîm'deki "doðru yol",
yani Ýslâm dini anlamýnýn yaný sýra, tasavvuf
erbabý arasýnda bir de "Sýrat köprüsü" moti-
fi yaygýndýr ve öldükten sonra kullarýn imti-
han niyetine üzerinden geçirileceði "kýldanince, kýlýçtan keskince" mecâzî köprü an-
lamýna gelir; geçebilenler Allah'a vâsýl olacak,
geçemeyen günahkârlar düþüp cehennem
ateþinde yanacaktýr. Gerçekten de ilk iki
satýrda yazýldýðý hâliyle "Bismillâh" kelimele-
ri, Lâfzatullah'a giden bir köprüye benze-
mektedir. Ancak mesele bununla bitmez.
Son mýsrada Besmele'nin "menhec-i âsân",yani kýsa yoldan Allah'a vardýðý söylendiðin-
de “sîn” harfi keþîdesiz yazýlmýþ, yani
kýsaltýlmýþ, bu suretle mýsranýn anlamý,
bizâtihi yazýnýn þekliyle teyid edilmiþtir.
O halde görülüyor ki, hat eserleri, ister
yazý-resim cinsinden olsunlar, ister düz yazý,
yalnýz metin deðil, ayný zamanda görsel
san'at eserleridirler. Bu görsellikleri de, yazýlý
olmalarý sayesinde gerçekleþmektedir. Þimdi
de üçüncü ve son baþlýðýmýza dönelim: Hüsn-
i hat san'atýnýn yazý olma vasfý. Acaba hat
eserlerine yazý düzeyinde yaklaþarak nerele-
re varabiliriz? Þunu hiç tereddüt etmeden
söyleyebilirim ki, ele aldýðým üç baþlýk
arasýnda bugüne kadar en az araþtýrýlmýþ ve
dolayýsýyla da en çok düþünülmeye muhtaç
olaný budur.
Bir örnek vereyim. Hat tarihinin en
önemli dönüm noktalarýndan, yahut menzil
taþlarýndan biri, Milâdî 10. yüzyýlýn ilk yarýsýn-
da Ýbn-i Mukle'nin “hatt-ý mensûb”, yani
"orantýlý yazý"yý icâd etmesidir. Gerek bugün
hat san'atýnýn temel taþlarýndan olan nokta
hesabý ve gerekse artýk kullanýlmayan daire
28
Resim 17 - Elhac Mehmed Nazif Bey'in, Besmele'ninmeziyetlerini anlatan 1319/1901-2 tarihli celî sülüs lev-hasý. (Yazarýn koleksiyonu.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
usûlü, Ýbn-i Mukle'nin bu büyük devrimine
dayanýr. Ama bu devrim acaba neden vuku
bulmuþtur? Onu sadece Ýbn-i Mukle'nin kiþi-
sel dehâsýna atfetmek, getirdiði yeniliklerin
neden öteki hattatlarca benimsendiðini
açýklamaya yetmez. Oysa Ýbn-i Mukle, bugün
Fas ve Cava gibi Ýslâm medeniyetinin ileri ka-
rakollarý addedilebilecek olan bazý uzak yer-
ler dýþýnda bütün hattatlarýn ortak üstâdý, sil-
silelerinin baþlangýç noktasýdýr. Bu acaba
nasýl izah edilebilir?
Yasser Tabbaa, 1999'da Ars Orientalis
dergisinde yayýnladýðý bir makalesinde son
derece ilgi çekici bir açýklama önermiþtir.
Ona göre Ýbn-i Mukle'nin yazýda yaptýðý
büyük yenilik, veziri olduðu Sünnî Abbasî
devletinin, Basra ve Küfe'yi iþgal etmiþ olan
Karmatîler ve Akdeniz havzasýnda doðuya
doðru ilerlemekte olan Fatýmîler gibi Þiî dev-
letleri tarafýndan sýkýþtýrýldýðý bir döneme
rastlamaktadýr. Bu tehditler karþýsýnda Ab-
basî halifesinin elindeki pek az kozdan biri,
Ýslâm dininin kutbu ve Ýslâm ümmetinin
hâmisi olma niteliðiydi. Kur'ân-ý Kerîm'in en
doðru tertibi konusunda hâlâ ihtilâf bulun-
duðu, Þiî devletlerinin Sünnîlerden farklý ter-
tiplerde israr ettiði bir ortamda halifenin bu
niteliðini hayata geçirmesinin bir yolu da,
meþru mushaflar teksir ettirip yaydýrmaktý.
Ýþte, gerek bu meþru mushaflarý diðerlerin-
den kolayca ayýrdedebilmek, gerekse metni
mümkün olduðu kadar hatasýz olarak kay-
dedebilmek için, o zamana kadar sadece
kûfî yazýsýyla istinsah edilmiþ olan mushaf-
larý, evvelce sadece idârî iþlerde kullanýlmýþ
olan nesih yazýsýnýn yeniden tanzim edilmiþ
bir biçimiyle istinsah etmeye baþlamak,
Ýbn-i Mukle'nin getirdiði büyük yeniliðin te-
melidir. En azýndan Yasser Tabbaa'nýn
görüþü budur.
Ýbn-i Mukle'nin yaptýðý devrim, hat
san'atýnda emsalsiz deðildir elbette. Acaba
bu san'atýn öteki mühim dönüm noktalarý
nasýl izah edilmelidir? Sözgelimi 15. yüzyýlýn
sonlarýnda Þeyh Hamdullah'ýn aklâm-ý sit-
te'de Yâkut üslûbunun yerine yepyeni bir
üslûp yaratmasý, getirdiði büyük yeniliðin de
son derece kýsa bir süre içerisinde bütün Os-
manlý hüsn-i hat camiasý tarafýndan benim-
senmesi, o dönemde Osmanlý Ýmparatorlu-
ðuyla Memlûk devleti arasýnda yükselmekte
olan rekabete baðlanabilir mi? Yahut 19.
yüzyýlýn baþlarýnda Mustafa Râkým'ýn celî
yazýda yaptýðý büyük hamle, ibadetin özel-
leþtirildiði, günlük ibadetlerini camide deðil
de evlerinde etmeyi tercih eden ve bu se-
beple o güne kadar daha ziyade camilerde
bulunan büyük ebattaki yazýlarý evlerinde de
sergilemek isteyen yeni ve nisbeten varlýklý
bir sýnýfýn geliþmesinden kuvvet almýþ olabi-
lir mi? Doðrusu, bu sorularýn cevabýný bilmi-
yorum. Bu son söylediklerim, sadece
spekülasyon düzeyindedir. Ama böyle soru-
larýn sorulmasý ve ciddiyetle araþtýrýlmasý ge-
rektiði kanaatindeyim.
Bu da, bana verilen teblið konusunun,
þu ana kadar üzerinde durmadýðým bir boyu-
tuna getiriyor sözü: Hat san'atýnýn geleceði.
Bu noktada þöyle bir çeliþkiyle karþý
karþýyayýz. Bilindiði gibi hat san'atýnda gele-
neklere baðlýlýk çok önemlidir. Öðrencinin
hocasýna sadakati en büyük meziyeti adde-
dilmiþ; hocasýný, kendisinden ayýrdedileme-
yecek kadar iyi taklid edebilen öðrenci mak-
bul sayýlmýþtýr. Nitekim son dönemin büyük
29
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
30
Resim 18 - Mehmed Özçay'ýn 1427/2006 tarihli "Aþk ve Meþk" karalamasý. (Özel koleksiyon.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
hattatlarýndan Elhac Ahmed Kâmil Akdik,
"Bu iþde birinci vazife eslâfýn âsârýný tedkik
ve taklid eylemektir." demiþtir.
Öte yandan, hat san'atýnýn tarihine
baktýðýmýzda, ilk hatýrýmýza gelen hattatlar
hep san'atta büyük yenilikler yapmýþ olan-
lardýr: Ýbn-i Mukle, Yakut, Þeyh Hamdullah,
Hafýz Osman, Mustafa Râkým, Mehmed Esad
Yesârî ve diðerleri... Peki ama, kabul gören
yenilikler neden kabul görmüþtür, kabul
görmeyenler neden tarihe karýþmýþtýr? Baþka
bir ifadeyle hat san'atýnda teceddüd ile
bid'at arasýndaki farký nasýl tanýmlayabiliriz?
Sanýrým þimdiye kadar bu soruya hep
teleoloji, yani gayecilik düzeyinde cevap
aranmýþtýr. Bu da demektir ki bugüne çýkan
yollar doðru, bugüne çýkmayan yollarsa yan-
lýþ addedilmiþtir. Ancak bu, bilimsel bir tarih
yöntemi deðildir. Öte yandan, baþarýlý olan
yeniliklerin, var olan geleneðin baðrýndan
çýktýðý, daha önceki icraati damýtarak
mükemmelleþtirdiði savý da tamamen ikna
edici deðildir, zira en nihayet her yenilik bel-
li bir tarihî baðlamýn içinden çýktýðý gibi, ba-
þarýlý hüsn-i hat yeniliklerinin sadece birer
damýtma iþleminden ibaret olduðu iddiasý
da, en azýndan, delillerle ispat edilmeye
muhtaçtýr. Sözün kýsasý, kabul edilen yenilik-
lerle edilmeyen yenilikler arasýndaki farklar
henüz anlaþýlmýþ ve belirlenmiþ deðildir.
Bugün Arap dünyasýnda yazý alanýnda
tam bir keþmekeþ hüküm sürmektedir. Kitle
kültürünün, iletiþim endüstrisinin ve bunlarýn
yaný sýra köktenci bir bireyciliðin etkisiyle
Ýslâm yazýsýnýn beþiðinde hüsn-i hat san'atý
neredeyse yok olmuþ, yerine baþýboþluk ve
düzensizlik gelmiþtir. Arap harflerinin yerini
seksen yýl önce Lâtin harflerinin almýþ oldu-
ðu Türkiye'de ise durum, bunun tam aksidir.
Çünkü kitle kültürünün ve iletiþim endüstri-
sinin getirdiði geliþigüzellikten nasibini alan
Lâtin harfleri olmuþ, Arap harfleriyse, bir
san'at mevzuu olarak güzelliklerini koruya-
bilmiþlerdir. Ancak her alanda olduðu gibi
hüsn-i hat dalýnda da yeni yollar aranmasý,
deneyler yapýlmasý kaçýnýlmazdýr, hattâ ge-
reklidir. Geleneksel olsunlar ya da ol-
masýnlar, güzel san'atlarda ictihad kapýlarý
hiçbir zaman kapanmýþ sayýlamaz. Hat
san'atýný sürdürmek ve saðlýklý bir þekilde ge-
leceðe aktarabilmek; nereye kadar "eslâfýn
âsârýný tedkik ve taklid eylemek" gerektiðini,
nereden sonra da yeni biçimler, yeni teknik-
ler, yeni usûller denenebileceðini, heyecana
kapýlmadan, salim kafayla düþünmeyi ge-
rektirmektedir.
Her halükârda bugün, hat san'atýnýn
geleneklerine baðlý olan, fakat sýrtlarýný bu
geleneklere vererek birbirinden ilginç
tecrübeler yapmaktan da kaçýnmayan son
derece yetenekli genç hattatlar vardýr (Re-
sim 18). Þuna inanýyorum ki, hüsn-i hat
san'atý onlarýn elinde kaldýkça ve onlar aþk
ile meþki bir araya getirip canla baþla
çalýþmaya devam ettikçe, endiþe etmemize
hiç gerek olmayacaktýr.
Teþekkür ederim.
31
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
TÜRK TEZHÝP SANATIAyþe ÜSTÜN*
Özet
Çok çeþitli dallarý bulunan klasik Türk tezyi-
nat sanatýnýn büyükçe bir bölümünü "Kitap Sa-
natlarý" teþkil eder. Türk kültür medeniyetinin
önemli eserleri arasýnda bulunan "el yazmalarý",
matbaanýn Osmanlý toplumunda geliþmesine ka-
dar klasik sanatlarýmýzýn en çok kullanýldýðý alan
olmuþtur. Gerek yurt içi gerekse yurt dýþý
kütüphane, arþiv ve müzelerin binlerce kitap ve
arþiv malzemesi içinde Türk hat, cilt, tezhip ve
nakýþ ustalarýnýn büyük beceri, ustalýk ve sabýr isteyen çalýþmalarý sonucu meydana getirilen yazma
eserler ve levhalar da bulunmaktadýr.
Hattýn yanýnda onu bezeyen, ortaya çýkaran, kýymetini artýran tezhip, kitap sanatlarý içinde
ayrý bir önem taþýr. Tezhip, ezilerek boya haline getirilmiþ varak altýn ve deðiþik renklerin kul-
lanýmýyla gerçekleþtirilen bir kitap sanatýdýr. Türk Kitap Sanatlarý'nda kendine özgü bir güzellik felse-
fesi hakimdir. Sanatkarlar, bu felsefenin kaynaðýný tabiatta bulmuþlar, tabiattan aldýklarý bitki ve hay-
van motiflerini ya gerçek görüntülerine yakýn bir biçimde çizmiþler ya da motifleri üsluplaþtýrýp on-
lara yeni biçimler ve görünümler kazandýrmýþlardýr.
Bu baðlamda tezhip sanatý da stilize edilmiþ nebati ve hayvani kökenli motiflerle hazýrlanan
kompozisyonlarda uygulanma sahasý bulmuþtur. Hepsi birbirinden muhteþem desenlerde kullanýlan
motiflerin bazýlarý her devirde revaç bulan, bazýlarý da belirli dönemlerde parlayýp sönen bezeme un-
surlarýdýr. Mesela Selçuklu ve Beylikler Devri'nde çok sýk kullanýlan "münhani" motifi, her dönem,
kompozisyonlarda ana motif olma özelliðini korumuþtur. Uygur Türkleri vasýtasýyla Orta Asya'da
yayýlan ve geliþme gösteren tezhip sanatý, Selçuklular Ýran üzerinde Anadolu'ya ulaþýr. Anadolu'daki
mevcut kültürlerle kaynaþarak geliþmesini devam ettirir. Bu geliþme ve üsluplarýn doðuþunda, Uzak-
doðu ve Ýran'dan çeþitli aralýklarla gelen tesirler, Memluk sanatý izleri, Anadolu Beylikleri'nden kalan
miras, fethedilen topraklardan gelen yeni zevklerin katkýsý görülür. Yeni zevklerin birleþimi XVI.
yüzyýlda Osmanlý-Türk sanatýný zirveye taþýmýþtýr. Türklerde hükümdar sarayý bünyesinde oluþan
nakkaþhane, bir gelenek halinde Anadolu Selçuklularýndan ve Timurlu Sarayý’ndan beri süregelmek-
tedir. Bu geleneði Osmanlý padiþahlarý da devam ettirmiþler, fetihler sýrasýnda pek çok sanatkarý hi-
mayesine almýþlardýr.
* Sakarya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Vekili
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 32
Osmanlý saray nakkaþhanesindeki sanatkarlar, "ehl-i hiref" denilen teþkilata mensuptu. Sanatkarlar yalnýz kitap
sanatýyla uðraþmazlar; saray köþklerinin, binalarýn kalemiþi desenlerini hazýrlar ve tatbik ederlerdi. Saray nakkaþlarý ta-
rafýndan hazýrlanan desenler, imparatorluk sýnýrlarý içindeki sanat merkezlerine de ulaþtýrýlýrdý. Osmanlý sanatýnda görülen
ve yüzyýllarca devam eden üslup birliðinin saðlanmasý bu yolla olmuþtur. Klasik tezhip sanatýnýn ilk yarýsý, Fatih Sultan
Mehmed'in padiþah oluþundan onaltýncý asrýn ikinci yarýsýna kadar içine alan süreyi ihtiva eder.
O dönem saray nakkaþhanesinin baþýnda Baba Nakkaþ vardýr. Tezhip sanatýnýn ikinci parlak devri ise onaltýncý
asrýn ikinci yarýsý, Kanuni Sultan Süleyman dönemidir. Saray nakkaþhanesinde ser nakkaþ olarak önce Þah Kulu, sonra
onun öðrencisi Kara Memi bulunmuþtur. Her iki sanatkar da onaltýncý yüzyýl tezhip sanatýnda yeni üsluplar ortaya koy-
muþlardýr. Onyedinci asrýn ortalarýnda Osmanlý Devleti'nde baþlayan sosyal ve siyasi gerileme, sanat faaliyetlerine de
yansýmýþtýr. Buna raðmen geçmiþ asrýn etkisiyle bir müddet klasik tarzda tezhip yapýlmaya devam edilmiþtir.
Onsekizinci yüzyýlda Batý sanatýnýn barok ve rokoko tarzlarý, Osmanlý sanatýna nüfuz etmesiyle yeni zevk ve an-
layýþlar doðrultusunda eserler verilmeye baþlanmýþ, klasik bezeme üslubundan uzaklaþýlmýþtýr. Bu devirde "Türk roko-
kosu" denilen yeni bir tarz doðmuþ, batý sanatý motifleri giderek bezeme sanatýmýzý istila etmiþtir.
Ondokuzuncu asýrda desenlerden milli karakterin silindiði görülür. Bunda Sultan II. Mahmud'un gayri müslim te-
baaya da nakkaþlýk hakkýnýn verilmesinin büyük etkisi vardýr. Tanzimat'ýn ilanýndan sonra -hat hariç- bütün sanatlara
olumsuz yönde etki eden bu deðiþme, Türk el sanatlarý ve sanatkarlarý açýsýndan menfi bir durum ortaya çýkarýr. Klasik
sanatlarýmýz üzerindeki saray desteði kalkar ve maalesef sanatkarlar küstürülür. Yirminci asrýn baþlarýnda geleneðe baðlý
sanatlarýn yaþatýlmasý ve bu alanda öðrenci yetiþtirilmesi amacýyla Ýstanbul'da Medresetü'l-Hattatin (1914-1924) kurulur.
1928'e kadar Hattat Mektebi adýyla çalýþan bu kurum, 1929'dan itibaren Þark Tezyini Sanatlar Mektebi adýyla hizmet et-
miþtir.
Cumhuriyetin ilanýndan sonra, Atatürk'ün emriyle 1936'da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugünün Mimar Si-
nan Güzel Sanatlar Üniversitesi)'nin Türk Tezyini Sanatlar Þubesi olarak yeniden oluþturulmuþtur. Bu dönemde akademi
hocalarýndan Dr. Süheyl Ünver minyatür ve tezhip, Feyzullah Dayýgil çini desenleri, Necmeddin Okyay cilt, Muhsin Demi-
ronat ve Rikkat Kunt tezhip hocalýðý yapmýþlardýr. Bu dört müstesna ismin tezhip sanatýnýn geçen asýrdaki bozuk düze-
ninden kurtularak klasik anlayýþa baðlanmasýnda emekleri büyüktür. Prof. Dr. Çiçek Derman, Yrd. Doç. Dr. Ýnci Ayan Bi-
rol, Gülbin Mesara, Cahide Keskiner, Melek Antel, Ülker Erke vb. sanatkarlar bu hocalarýmýzýn yetiþtirdiði nadide isimler-
dendir. 1937'den sonraki yýllarda yurt dýþýndan dönen ve Batý tarzýnda eðitim almýþ genç elemanlar ile akademi müdürü
Burhan Toprak'ýn gayretiyle Türk Tezyini Sanatlar Þubesi atýl hale getirilmiþtir. Þube küstürülen veya emekli olan hoca-
larýn yerinin doldurulamamasý sonucu 1970'de tamamen kapanmýþtýr. 1975'de Avrupa Ortak Topluluðu'nun "Dünya Mil-
letlerinin Kültürel Miraslarý" üzerine açtýðý yarýþma, 1976'da bu bölümün "Geleneksel Türk El Sanatlarý" adý altýnda beþ
anasanat dalý halinde yeniden açýlmasýna sebep olmuþtur. Mensup olduðu kültürün sanatlarýný hazmedemeyen eleman-
lar yüzünden bölümün akademi binasý içinde deðil, fakülte binasý dýþýndaki bir apartmanda eðitim ve öðretim vermesi-
ne izin verilmiþtir ve hali hazýrda da durum böyledir.
Türk tezhip sanatý bugün bazý üniversitelerimizin güzel sanatlar fakültelerinin bünyelerinde ve özel atölyelerde
öðretilerek varlýðýný sürdürmektedir.
33
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 33
34
Giriþ
Türk Sanatýnýn çok güzel bir tarifi
vardýr: "Dýþta sâdelik, içte ihtiþâm" Türk sa-
natlarýnýn ve özellikle de tezyînî sanat-
larýmýzýn ortak ve karakteristik özellikleri;
konuya realist bir göz ile bakýþ, veciz ifâde,
sâdelikte güzeli arama, tevazû, anlaþýlýr ol-
ma, çizgideki ifâde gücü, renklerin parlaklýðý,
biçim zenginliði ve malzemenin uzun ömür-
lü olacak þekilde seçilmesidir.
Kitap sanatlarýmýz geçmiþten bugüne,
bugünlerden yarýna asýrlar boyunca kitaba
verilen deðerin, duyulan saygý ve ilginin ifa-
desi olarak geliþmiþ, bir ata yadigârý olarak
günümüze kadar gelmiþlerdir.
Gerek yurt içi, gerekse yurt dýþý
kütüphane, arþiv, müze ve özel koleksiyon-
larda bulunan binlerce kitap ve arþiv malze-
mesi içinde klâsik Türk hat, tezhip, minyatür
ve cilt ustalarýnýn büyük beceri, sabýr ve
özenle meydana getirdikleri yazma eserler
ve levhalar bulunmaktadýr.
Türk kültür ve medeniyetinin önemli
eserleri arasýnda yer alan "el yazmalarý",
matbaanýn Osmanlý toplumu içinde yerleþ-
mesine kadar, klâsik sanatlarýmýzýn en çok
kullanýldýðý alan olmuþtur.
Matbaanýn icadýndan evvel dînî, ilmî,
edebî vb. konularý ihtivâ eden tüm kitaplar
elle yazýlýrdý. Bunlarýn baþýnda da Kur'ân-ý
Kerîmler, Delâilü'l-Hayrâtlar, En'âm-ý Þerîfler,
Dîvânlar, Risâleler, Evrâd-ý Þerîfler gelirdi.
El yazmasý bir eserin sanat deðeri nite-
liði taþýmasý, onun hattýnýn iyi bir hattat elin-
den çýkmasýna, cildinin, tezhibinin ve tasvir-
lerinin ustalýkla yapýlmasýna baðlýdýr. Yazma-
larýn hat, cilt, tezhip ve minyatürleri dönemi-
nin ekonomik, sosyal ve sanatsal anlayýþýný
gösterirler.
Arapça "altýnlamak" mânâsýna gelen
tezhip kelimesi, ezilerek fýrçayla sürülecek
hale getirilmiþ olan varak altýn ve deðiþik
renklerin kullanýlmasýyla gerçekleþtirilen,
parlak ve cazip bir kitap sanatýdýr.
Ortaçað’ýn ilk dönemlerinden baþlaya-
rak Türk hükümdarlarý, ailesi ve devletin ve
devrin ileri gelenleri kendi adlarýna yaptýrdýk-
larý kütüphanelere bir tür itibar göstergesi
olarak, yüzlerce, dönemin ileri gelen hattat-
larýna veya kâtiplerine, eser telif veya istin-
sah ettirmiþlerdir. Ayný zamanda bu eserleri
devrin en ünlü müzehhiplerine tezyin ettir-
dikleri görülmüþtür.
Tezhip Sanatý daima hat sanatý ile bera-
ber karþýmýza çýkar. Hattýn yanýnda onu be-
zeyen, ortaya çýkaran, kýymetini artýran tez-
hip, kitap sanatlarý içinde ayrý bir önem taþýr.
Büyük bir itina ile hazýrlanan eserlerde,
takdim edilen þahsýn konumuna veya sipariþ
eden kimsenin mali gücüne göre, kullanýlan
malzeme ve sarf edilen emeðin de farklý ol-
duðu görülür.
Türk Tezhip Sanatý'nda kendine özgü
bir güzellik felsefesi hakimdir. Sanatkârlar bu
felsefenin kaynaðýný tabiatta bulmuþlar, tabi-
attan aldýklarý bitki ve hayvan motiflerini ya
gerçek görünüþlerine yakýn bir biçimde çiz-
miþler ya da kendi zevk ve düþüncelerine
göre yeniden þekillendirmiþlerdir. "Üslû-
plaþtýrma" denilen bu yol sâyesinde, tabiat
birebir kopya edilmemiþ, tabiata aykýrý þekil-
ler çizilmemiþtir.
Hemen her kültürde görülen geomet-
rik þekiller, sembolik motifler ve bitkisel mo-
tifler, Türk-Ýslâm tezyinâtýnda çeþitlenmiþ ve
baþlý baþýna bir süsleme kategorisi hâlinde
geliþmiþtir. Bu geliþme içinde bazý dönemler-
de belirli kompozisyon tercihleri olduðu gibi
-örneðin: Selçuklular devrinde geometrik be-
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 34
35
zeme, Osmanlýlar döneminde bitkisel ve
rûmî bezeme aðýrlýk kazanmýþtýr- diðer
süsleme unsurlarýyla birleþme eðilimleri
sürekli deðiþmiþtir.
Her kompozisyon türü bir diðerine
hem benzer hem ayrýlýr. Farklýlýk, yazý et-
rafýndaki bezeme þemalarýnda, benzerlik ise
özdedir. Her canlý Yüce Yaratýcý'ya uzanýr, her
canlý ona ulaþmak için çizilen kývrýmlý kader
yolunu izler. Cennet bahçelerini çaðrýþtýran
çiçekler, bitkiler, helezonik motiflerin çeþitli
dönüþleri kýrýlmalar, köþe yaparak her de-
fasýnda alttan ve üstten geçerek ilerler. Ba-
zen baþladýðý noktaya tekrar varýr, bazen de
fasit bir daire üzerinde döner dolaþýr.
Tezhip sanatýnda kullanýlan motiflerde, bu
anlayýþ bariz bir þekilde göze çarpar. Bu nedenle
Tezhip sanatý, üsluplaþtýrýlmýþ nebâti (hatayî,
penç, goncagül, yaprak v.d.) ve hayvani( ru-
mi, münhani, çintemani…) kökenli motiflerle
hazýrlanan kompozisyonlarda bolca uygula-
ma sahasý bulmuþtur.
Günümüzde tezhibe ve diðer gelenekli
sanatlarýmýza yoðun ilgi vardýr. Bu durum sa-
nat açýsýndan hem sevindirici hem de kaygý
vericidir. Çünkü iyi tezhip ile kötü tezhibi
karýþtýranlar olmakta; birçok kiþi müzehhip
olarak ortaya çýkmaktadýr. Oysa tezhip us-
talýðý ancak uzun, sabýrlý ve titiz bir çalýþma
sonucunda ortaya çýkabilir. Bu iþe gönül ve-
renlerin iþçilik kadar desen ustalýðý, ya-
ratýcýlýk, hatta sanat tarihi bilgileriyle dolu ol-
malarý gerekmektedir. Bu üç unsur birleþ-
meksizin gerçek bir müzehhip, usta olmak
imkansýzdýr.
Tarih boyunca farklý sanat dallarýyla
uðraþan geniþ bir sanatkâr topluluðu ta-
rafýndan müþterek çalýþýlarak uygulanan bu
sanat, günümüzde herþeyiyle tek kiþinin
emeði sonucu gerçekleþmektedir. Kâðýdýn
boyanýp âherlenerek hazýrlanmasýndan,
altýnýn ezilerek boya hâline getirilmesi, dese-
nin tasarlanýp kâðýda geçirilmesi, renklerinin
tespitine ve nihayet sanatýn uygulanýþýna ka-
dar bütün bu iþlemler bir kiþinin elinden
çýkmaktadýr.
Daha önce de söylediðimiz gibi tezhip
sanatý daima hat sanatý ile beraber karþýmýza
çýkar. Tezhip sanatýna dair bilgi verilirken
tezhibin hattý bezediði, O'nun üstüne yakýþan
en güzel elbisesi olduðu ifâde edilir. Arap
harflerinin belirli kaidelere baðlanmaya baþ-
lamasýyla birlikte gerek harf aralarýna gerek
kenarýna, gerekse etrafýna süslemeler
yapýlmýþ ve bu daha sonra gelenek halini
almýþtýr. Hat geliþtikçe tezhip de geliþmiþ ve
güzelleþmiþtir.
Ancak tezhip, hat olmadan da, sâdece
yazýyý süsleyen deðil, baþlý baþýna bir estetik
deðer vasfýný taþýyan bir sanat koludur.
Nasýl ki bir cami, bir temel üzerine
oturtulmuþ dört duvar, kubbeler ve minare-
siyle birlikte içindeki tezyinât yani çini, ka-
lem iþi, hat ve bezeme, taþ iþçilik, kündekâri
gibi sanat unsurlarý olmadan mimari bir sa-
nat eseri sayýlamýyorsa, tezhibi olmayan
kýymetli yazýlar da, yani zahriye sayfasý, ser-
levha sayfasý, unvan ve fasýl baþlarý, güller,
duraklar olmadan sanatsal açýdan yarým kal-
maktadýr.
Yukarýda gösterilen örneklerde dikkat
ederseniz, tezhipli alanlarýn aralarýndaki
küçük boyutlu birkaç satýrlýk düz yazýlarda -
ki mutlaka devrin ünlü hattatlarý tarafýndan
yazýlmýþtýr- sadece hat sanatýna ait kurallar
dikkatimizi çeker. Sanatsal bir özellik söyle-
mek çok zordur.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 35
36
Resim 1 - Müzehhep sayfa düzenlemesi, 15.yy. (Miniatures Ýllustrations… No: 79)
Resim 2 -- Unvan sayfasý tezhibineörnek, (Miniatures Ýllustrations…No: 141).
Resim 3 - Unvan sayfasýtezhibine örnek, (Mini-atures Ýllustrations No:216).
Resim 4 - Fasýlbaþý sayfasýtezhibine örnek (Miniatures Ýllus-trations … s.128).
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 36
Biçim özelliklerinde etkiyi artýran bir
faktör de bezemedir. Bezeme, üzerinde veya
etrafýnda ya da içinde yer aldýðý formun etki-
sini artýran ya da azaltan bir eleman olarak,
mimari plastikten seramiklere, kitap sanat-
larýna kadar yayýlan, sonucu belirleyici bir
unsurdur.
Bundan sonraki resimde Ali Þîr
Nevâî'ye ait Dîvân'ýn müzehhep ser levha
sayfasýnda çiçekli kûfi ve talik yazýlarý
görüyorsunuz. Yazý, burada bezemenin bir
unsuru gibi kalmaktadýr. Etrafýndaki tezhibin
deseninde çok ince bir iþçilik, emek, sabýr ve
ustalýk gerektiren bir tasarým vardýr. Tezhip
için ayrýlan alanlar dengeli bir þekilde bölün-
müþ, seçilen motifler ve bunlarýn iþlendiði
renkler bir uyum dahilinde plânlanmýþtýr.
Türk-Ýslâm kültüründe kitaba kutsal
gözüyle bakan sanatkâr, sadece muh-
tevâlarýyla deðil, maddi görüntüsüyle de in-
sanýn gözüne ve ruhuna hitap etmektedir.
Müstakil olarak yapýlan tezhiplere en
güzel örnekler Zahriye sayfalarýdýr.
Nasýl ki hattatlar Allah (c.c.) 'a muhab-
37
Resim 5 - Ali Þir Nevaî Divan'ýndan serlevha tezhibi,16.yy. (Miniatures Ýllustrations… No: 246-247).
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 37
bet ve hürmetlerini göstermek için, bütün
maharetlerini bir Kurân-ý Kerîm ya da Hilye-i
Þerîf levhasý yazarak ortaya koyuyorlarsa,
müzehhipler de gönüllerindeki güzel duygu-
larý desen, renk ve emekleri aracýlýðýyla kaðýt
yüzeyine iþleyerek Rabbine sunmaktadýrlar.
Özellikle sonsuz karakterli ulama kompozis-
yon þemalý zahriye sayfalarýnda bunu hisset-
mek mümkündür.
Þimdi, on beþ ve on altýncý yüzyýllara ait
tam sayfa sývama tezhipli ve ortasýnda ula-
ma, kenarlarýnda simetrik kompozisyon þe-
malý zahriye örneklerini görüyorsunuz. Dese-
nin çizimi sýrasýnda, kompozisyonu oluþturan
yýldýzlarýn, kareleme þemasýna uygun daire-
ler sistemiyle yerleþtirildiði görülür. Sistem
kompozisyonun kendisi deðil, fakat kompo-
zisyonun çatýsýný anlatan analitik bir kav-
ramdýr. Kompozisyon deyimi ise, bezemenin
karakterini nitelendirdiðinden estetik bir de-
yimdir. Dolayýsýyla, farklý kompozisyonlar
ayný sisteme göre kurulabilir. Buradaki
örnekler farklý olmakla birlikte, bitkisel ve
geometrik elemanlar, eksenler üzerinde be-
lirli bir ritme baðlý olarak yerleþtirilmiþlerdir.
Bezeme sanatlarýmýzda en önemli aþa-
ma desenin ahenkli ve dengeli bir þekilde
hazýrlanmasýdýr. Ýyi bir desen ortaya koyabil-
mek için tasarým yapmasýný bilmek gerekir.
Tasarým yapmasýný bilmeyen bir nak-
kaþ tezhibi iþleyemez. Tezhibin motiflerini,
kurallarýný bilmeyen, deseni çizemeyen nak-
kaþ minyatürün detaylarýný yerleþtiremez.
Ayný þeyi cilt sanatý için de söyleyebiliriz. Cilt
38
Resim 6 - Hamse, Zahriye Sayfasý H.898 (1492-93), Herat (Miniatures Ýllustrations… No: 44-45).
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 38
kapaklarý üzerinde görülen envai çeþit kom-
pozisyonlarý mücellidler, tezhip sanatýnýn be-
lirli kurallarýný öðrendikten sonra gerçekleþ-
tirmiþlerdir. Yoksa, minyatürler sadece ze-
minleri düz boyalý nesne ve figürlerden, cilt
kapaklarý da düz deriden veya kumaþtan
yapýlýr, sanatsal bir deðeri olmazdý.
Dolayýsýyla tezhip sanatýnýn klâsik dev-
rinde mekik, madalyon ve tam sayfa sývama
müzehhep zahriye sayfalarý, tezhibin baþlý
baþýna bir estetik deðer vasfýný taþýdýðýný
gösterir.
Zahriye sayfalarýnýn yanýnda Kur'ân-ý
Kerîm, Delâilü'l-Hâyrât, Evrâd-ý Þerîf, En'am-ý
Þerîf gibi din kaynaklý manevî deðeri olan
eserlerin dýþýnda kalan edebî eserlerin ser-
levha sayfalarýný da bu açýdan deðerlendire-
biliriz. Özellikle Tebriz, Þiraz, Herat ve
Türkmen kökenli ustalarýn yaptýklarý zahriye
ve serlevha sayfalarýndaki birbirinden farklý
ve deðiþik kompozisyonlarýn ihtiþamýna vu-
rulmamak elde deðildir.
On sekiz ve on dokuzuncu yüzyýl zahri-
ye tezhiplerinde de devrin özelliðine ve
39
Resim 7 - Ýkinci Beyazýd dönemi zahriye sayfasý örneði (Zeren Tanýndý, Osmanlý Uygarlýðý, s. 866).
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 39
kýymetine göre barok ve rokoko bezeme
yapýlmýþ zahriye ve serlevha sayfalarýný göre-
biliriz.
Günümüz müzehhipleri de yazýya baðlý
kalmadan tezhibin desen ve form güzellik-
lerini tek baþýna ortaya çýkaran ürünler ver-
meye devam etmektedirler.
Tezhip sanatý, kendisi ile bir ömür
tüketen sadýk dostlarýna birtakým alýþkanlýk-
lar da bahþeder. Meselâ sabýrlý olmayý, dikka-
ti, disiplini, düzeni ve zevkli yaþamayý öðre-
tir. Sadece bu kadarla da kalmaz, ayný za-
manda kadirþinâs, saygýlý ve fedakâr olmayý
da öðretir.
Gelenekli sanatlarla uðraþan sa-
natkârlarýmýz, yaratan deðil, keþfeden oldu-
ðunun bilincindedir. Batýlý sanatçýlar gibi yap-
týðý iþe hayran olmaz (Mikelanj'ýn Musa hey-
keline "konuþ" demesi gibi), olunmasýný da
istemez. Çünkü O, asýl sanatkârýn Sâni-i
Hakîkî olduðunu bilir.
Hattatlarýmýzýn farklý hat türleriyle istif-
40
Resim 8-9 - Tezhipli minyatür örneði ve figürler üzerindeki tezhip unsurlarýndan detay (Miniatures Ýllustrations… No: 187)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 40
lediði, müzehhiplerimizin de severek etrafýný
tezyîn etttiði "Edeb Yâ Hû" vecizesi, bunu en
güzel anlatan ifâdelerden biridir. Çünkü gele-
nekli sanatlarla uðraþanlar, Sâni-i Hakîkî'nin
bir ummana benzetilebilen sanatýndan, o
vakte kadar görülmemiþ bir katreyi bu
dünyaya sâdece yansýtmakla görevlendirildi-
ðinin farkýndadýr.
Türk sanat kültürü yazýlý olmaktan
ziyâde sözlü bir kültür olduðundan, gele-
nekli sanatlarýn devamý, usta-çýrak iliþkileriy-
le ve sanat meclislerinde yapýlan sohbetlerle
nesilden nesile aktarýlarak saðlanmýþtýr.
Sanatkârlar hem ustalarýna saygýlarýn-
dan hem de arkadaþlarýnýn emeðine hürme-
ten eserlerine imza koymaktan imtinâ et-
miþler ve bu davranýþ gelenek halini almýþtýr.
Ecdâdýmýz medeniyetini yüceltirken,
yaptýklarý eserlerin tarihini bir Batýlý gibi yaz-
maya fýrsat bulamamýþ, belki de yaptýklarýnda
kendini görmeme gibi bir yüce inanýþ ile lüzûm
görmemiþtir.
Ýster tevâzûdan, ister ebed-müddet
vasfý verilen bir devletin sanatýnýn da ebedî
olacaðý inancýndan gelmiþ olsun, kendileri
için bir alçakgönüllülük ifâdesi, bir meziyet
sayýlabilecek olan bu husus, millî
kültürümüz için büyük bir kayýp teþkil et-
miþtir.
41
Resim 10 - Cilt kapak örneði (Miniatures Ýllustrations. No: 14) Resim 11 - Cilt kapak örneði (Miniatures Ýllustrations.No: 23)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 41
Batý etkisi karþýsýnda, gelenekli sanatlarýmýzdan
kendini koruyabilen sadece hat sanatý olmuþtur. Bunu,
Türklerin hat sanatýna, dinine ve bu aþkla hat sanatýnýn
tarihsel süreci içinde oluþan yeni üsluplarýna katkýda bu-
lunmalarýna, yüzyýllarca bütün Ýslâm ülkelerine yazý
önderliði yapmalarýna, hat sanatýnýn kendine özgü gele-
neði, çok disiplinli kurallara baðlý oluþuna ve Batý sanatý
içinde maddi ve manevi O'nu bozacak herhangi bir unsu-
run olmayýþýna baðlamak gerektir.
Bununla beraber hat sanatýnýn meþk yolu ile öðreti-
mi, usta-çýrak iliþkisine dayalý olmasý ve sýký sýkýya usta-
çýrak iliþkisinin devam ettirilmesi, kurallarýnýn dejenere ol-
masýný engelleyen önemli bir faktördür. Bugün bile bu
sözlü ve görsel aktarým, silsilenin son halkasýna kadar de-
vam etmektedir.
42
Resim 12 - Mekik zahriye sayfasý (Ali Emiri Efendi, s.336)
Resim 14 - Sývama tezhipli zahriye say-fasý, sað taraf (Lale ULUÇ, Þirazlý Ustalar…s.263)
Resim 13 - Madalyon zahriye sayfasý (Miniatures Ýllustrations No: 245)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 42
Tarihsel süreç içerisinde ayný durum, ne
yazýk ki tezhip sanatýnýn aleyhine iþlemiþtir.
XVII. yüzyýlýn ortalarýndan itibaren Os-
manlý Devleti'nde baþlayan sosyal ve siyasi
gerilemeler, sanat faaliyetlerini de büyük
ölçüde etkilemiþtir. Geçmiþin klâsik örnekle-
rinin yanýnda daha kaba tezhip örnekleri
yapýlmaya baþlanýr. Bu örneklerde klâsik de-
sen þemasý ayný kalmakla birlikte, kompozis-
yonlarýn iþlenmesinde bir basitlik ve kabalýk
görülür.
XVIII. yüzyýlda Osmanlý Devleti'nin Batý
ile olan kültürel münasebetlerinin art-
masýyla sanatýmýza Batý'nýn Barok ve Rokoko
etkileri nüfuz eder. Bu dönemde sa-
natkârlarýmýz Batý'dan aldýklarý motifleri ye-
nilik kabul ederek kendi zevk ve düþüncele-
rine göre yorumlamýþlar, klâsik bezeme
üslûbundan uzaklaþan tezhipler yap-
mýþlardýr. Devrin sanatkârlarý Batý tarzý yeni
anlayýþla yaptýklarý eserlerle "Türk Rokoko-
su" denilen akýmýn ortaya çýkmasýna sebep
olmuþlardýr.
XVIII. yüzyýlýn ikinci yarýsýndan itibaren
el ile kitap çoðaltmanýn azalýþý, hattatlarý,
43
Resim 15 - Hatime sayfasý örneði 19.yy. (Empire Of Sultans…s.57)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 43
44
Resim 16 - 19. yy. sonu tezhipli murakkaa (Empire Of Sultans…s.187)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 44
güzel yazý levhalarý veya küçük kýta yazma-
ya yöneltmiþtir. El yazmasý kitap sipariþi aza-
lýnca tezhipli yazma eser sayýsýnda da azal-
ma olmuþ, bunun yerine levha tezhibi ço-
ðalmýþtýr.
Günümüzde de çok nadir olarak me-
raklýlarýna yazma tezhibi yapýlmakta, levha
tezhibi çalýþmalarý ise bu piyasanýn üçte iki-
sinden fazlasýný kaplamaktadýr.
Sultan III. Selim'in Fransýz kültür ve sa-
natýna olan hayranlýðý sonucu, Türk el sanat-
larý üzerinde Batý nüfuzu giderek artar.
XIX. yüzyýl tezhiplerinde barok ve ro-
koko tarzý motifler, tezhip sanatýný istilâ
eder. Desenlerden milli karakter silinir. Bu
durum Sultan II. Mahmud'un gayri müslim
sanatkârlara da nakkaþlýk hakkýný vermesiy-
le zirveye çýkar. 1826'dan sonra o devre ka-
dar sanatkârlarýn maddi ve manevi en
büyük destekçisi olan saray ve devlet ileri
gelenleri eser almaz olur. Dolayýsýyla sa-
natkârlar en yetkili kurumdan büyük darbe
yerler ve çok müþkül durumda kalýrlar.
Tezyinatýmýza giren ve klâsik devir an-
layýþýndan çok uzak olan motifler yüzünden,
meselâ vazo, perde, kurdelâ ve fiyonklarla
baðlanan çiçekler gibi, geleneði yansýtmayan
tezhiplerin þaþaasý yazýyý ikinci plâna itmiþ-
tir. Yazý bezemenin aðýrlýðý altýnda ezilir.
Ancak burada ilgi çekici bir husus
görülür. Koyu renk zemin üzerine yazýlan ze-
rendûd yazýlarýn etrafýna yapýlan yeni tarz
desenlerin, çok düzgün bir fýrçayla iþlendiði
dikkati çeker.
Klâsik tezhip sanatýndaki gerileme,
1936'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde Türk
Tezyini Sanatlar Þubesi’nin kuruluþuna kadar
devam eder. Akademi'nin ilk yýllarýnda,
45
Resim 17 - Zerendûd yazý ve tezhibi (Ali Emiri Efendi s. 271.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 45
KAYNAKÇA
Ali ALPASLAN; "Hat Sanatýnda Osmanlýlar", Os-
manlý Uygarlýðý 2 (Yay.Haz.,Halil Ýnalcýk-Günsel Renda),
Kültür ve Turizm Bakanlýðý, Ankara 2004.
Ali Emîrî Efendi ve Dünyasý Fermanlar, Beratlar,
Hatlar, Kitaplar, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlýðý - Pera
Müzesi, Ýstanbul 2007.
Beþir AYVAZOÐLU; Geleneðin Direniþi, Ötüken
YayýnevÝ Kültür Serisi:102, Ýstanbul 1996.
Celâlettin KARADAÞ; "El Yazmalarý ve Levha-
lar", 9-10 Nisan 2007, Sakarya Üniversitesi Güzel Sa-
natlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatlarý
Bölümü'nde sunulan teblið.
Çiçek DERMAN; "Cumhuriyet Devrinde Tezhip
Sanatý", Yeni Türkiye: Cumhuriyet Özel Sayýsý: IV
Kültürel Deðerlendirme 4, (23-24 Eylül Aralýk, 1998).
Çiçek DERMAN; "Neden Gelenekli Türk El Sanat-
larý", Kubbealtý Akademi Mecmuasý, Y.:32,S.:1, Ocak
2003.
Çiçek DERMAN; "Osmanlý Kitap Sanatlarýnda Us-
ta-Çýrak Münasebetleri Üzerine", Prof. Dr. Mübahat S.
Kütükoðlu'na Armaðan, Ýstanbul 2006, Ayrý basým.
Çiçek DERMAN; "XIX. Yüzyýl Tezhibiyle Ýlgili
Örnek Sayfalar", XII. Uluslararasý Türk Sanatý Kongresi
(XII:5-9 Ekim 2003:Amman).
Çiçek DERMAN; "Türk Tezhip Sanatýnýn Asýrlar
Ýçinde Deðiþimi", Türkler, C.:12, Yeni Türkiye Yayýnlarý,
2002.
Çiçek DERMAN; "Osmanlý Asýrlarýnda, Üslûp ve
Sanatkârlarýyla Tezhip Sanatý", Osmanlý, C.:11, Yeni
Türkiye Yayýnlarý, 1999.
Ýnci A.BÝROL; "Bir Müzehhip Sanatýný Satmaz,
Eserini Satar", V:Very Importent Person Magazin,
13,58, 1998.
Ýnci A.BÝROL; "Türklerin Sanata Bakýþý ve Tezyi-
ni Sanatlarda Desen Çizme Tekniði", Türkler, C.:12, Ye-
ni Türkiye Yayýnlarý, Ankara 2002.
Ýnci A.BÝROL-Çiçek DERMAN; Türk Tezyînî Sa-
natýnda Motifler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul 2001.
J. M. ROGERS; Empire Of The Sultans Otoman Art
From The Khalili Collection, Art Services Internati-
onal…Ýn Association With The Khalili Family Trust
2002.
Lâle ULUÇ; Türkmen Valiler Þirazlý Ustalar Os-
manlý Okurlar, Türkiye Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarý,
Ýstanbul 2006.
Miniatures Illustrations of Alisher Navoý's
Works Of The XV-XIX th conturies, "Fan" Publishing
bölümün bir hedefi ve düzenli bir ders
müfredatý olmayýþý ve hocalarýnýn hâlâ son
devir bozuk tezhiplerini tekrarlamalarý
yüzünden bir geliþme gösterilemez ise de
sonraki yýllarda Dr. Süheyl Ünver, Muhsin De-
mironat, Feyzullah Dayýgil ve Rikkat Kunt'un
gayretleri ile bu durum deðiþmiþtir.
Günümüzde ise, yukarýda isimleri zik-
redilen hocalarýmýzýn yetiþtirdiði talebeleri,
Türk tezhip sanatýný, üniversitelerimizin
güzel sanatlar fakültelerinin geleneksel Türk
el sanatlarý bölümlerinde ve bazý özel atölye-
lerde eðitim ve öðretimini vermeye devam
etmektedirler.
Ayrýca, gelenekli sanatlarýn de-
vamlýlýðýný saðlamak için sabrýný ve zamanýný
seve seve vererek en güzeli ortaya çýkarma-
ya uðraþan gençlerin varlýðý da tezhip sa-
natýný gelecekte en muteber bir sanat kolu
olacaðýnýn iþaretidir hiç þüphesiz.
Manevî zenginliðimiz olan kitap sanat-
larý, kökü gelenek, dallarý gelecek olan bir
aðaçtýr. Kök, toprak altýnda kaldýðýndan
görünmez ama, görünen diðer kýsýmlarýn ya-
þamasý, o kökün canlý olmasýna baðlýdýr.
Kökü kuruyan aðaç devrilmeye mahkûmdur.
46
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 46
47
House of the Uzbek SSR, Tashkent 1928.
M. Uður DERMAN; "Hat", Sabancý Koleksiyonu,
Akbank, Ýstanbul 1995.
M. Uður DERMAN; Sabancý Üniversitesi Sabancý
Müzesi Hat Koleksiyonundan Seçmeler, Akbank,
Ýstanbul 2002.
Müjgân CUNBUR; "Milli Kültürümüzde Kitap Sa-
natlarý", Milli Kültür Unsurlarýmýz Üzerine Genel
Görüþler, Atatürk, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Anka-
ra 1990.
Sadettin ÖKTEN; "Geleneðin San'atkarý", El Sa-
natlarý, S.:2, Ýstanbul 2006.
Selçuk MÜLAYÝM; Deðiþimin Tanýklarý Ortaçað
Türk Sanatýnda Süsleme ve Ýkonografi, Kaktüs
Yayýnlarý No:33, Ýstanbul l999.
Zeren TANINDI; "Kitab ve Tezhibi", Osmanlý Uy-
garlýðý 2 (Yay.Haz.,Halil Ýnalcýk-Günsel Renda), Kültür
ve Turizm Bakanlýðý, Ankara 2004.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 47
48
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
GEÇMÝÞTEN GELECEÐE TÜRK EBRU SANATISadrettin ÖZÇÝMÝ*
Özet
Türk kitap sanatlarý arasýnda özel bir yeri
bulunan ebrunun çaðdaþ kitaplarda kullanýmý,
geçmiþe nazaran giderek azalmaktadýr. Bunun en
önemli sebebi ise ebru ile uðraþanlarýn sayýsýnýn
artmasýna karþýlýk kitaplarda kullanmaya uygun
ebru yapan ebrucularýn sayýsýnýn ayný oranda art-
mamasýdýr.
Eskiden ebru sadece hüsn-i hat levhalarýn
pervazlarýnda, tezhiplerin koltuklarýnda ve
ciltlerde kullanýlýyor iken günümüzde daha ziyade soyut resim özdeþleþtirmesiyle tablo olarak seyir
zevkine hitab eder bir anlayýþla kullanýlmakta ve sergilenmektedir. Bunun sonucu olarak da
günümüzde ebru yapýmý, geçmiþteki uygulamalarýnda olduðu gibi kullaným yeri düþünülerek deðil
çoðunlukla sadece soyut resim anlayýþýyla sürdürülmekte ve hat, tezhip ve cilt sanatçýlarý, eser-
lerinde kullanmaya deðer ebrular bulamamaktadýrlar.
Bir örnek vermek gerekirse, eskiden sadece hüsn-i hat levhalarýn iç pervazlarýnda kullanýlmak
üzere yapýlan kumlu ebru, günümüzde ne levhalarda ne de bir baþka yerde kullanmaya imkan ver-
meyecek derecede yeknesaklýktan uzak, teknenin her bölgesi farklý yoðunlukta kumlanmýþ olarak
ve kullaným yeri düþünülmeden sadece ebruyu yapanýn boyayý kumlandýrmadaki marifetinin dere-
cesini ispatlamak amacýyla yapýlýr hale gelmiþtir.
Ebrunun ciltte eskisi kadar kullanýlmamasýnýn bir baþka sebebi de, toprak boyalar ve diðer
doðal boyar maddeler dýþýnda, birkaç kötü örnek gözetilerek yaðlý boya gibi asitler ve kazein içeren
boyalarýn ya da Batýlý ebrucular gibi ebru yapmak hevesiyle diðer sentetik boyalarýn ebruda kul-
lanýmýnýn giderek yaygýn hale gelmesidir. Boya içindeki asitler ve kazein gibi yabancý maddeler
zamanla ebru kaðýdýnýn yanmasýna dolayýsýyla ebrunun kullanýldýðý kitap ya da levhanýn
restorasyondan geçirilmesine sebep olmakta, bu da iþine saygý gösteren cilt ustalarýnýn günümüz
ebrularýný iþlerinde kullanmamalarýna sebep olmaktadýr.
* Ýstanbul Devlet Türk Müziði Topluluðu Ney Sanatçýsý.
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 48
49
Deðerli katýlýmcýlar, kýymetli misafirler
Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu’nda kitap
sanatlarýmýz içinde önemli bir yere sahip
olan ebru sanatýmýz hakkýnda konuþma fýr-
satý bulduðum için, bu sempozyumu düzen-
leyen Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Sanat
ve Eðitim Kurslarý ÝSMEK yöneticilerine
þükranlarýmý sunarým.
Ebru sanatýmýzýn geleneði ve tekniði
hakkýnda konuþmaya baþlamadan önce ki-
tap sanatlarý içerisinde önemli bir yere sahip
olduðuna inandýðým ebru sanatýnýn tarihin-
den bahsetmek gerekir.
Ebru'nun menþei olarak sanat tarihçile-
ri her ne kadar Uzak Doðu ya da Orta Asya’yý
gösterseler de ebru sanatýna hizmet kriteri
göz önüne alýndýðýnda Türklerin ebruya en
çok hizmet eden millet olduklarý görülmek-
tedir. Bu nedenle ebru sanatý bir millete mal
edilecekse bunu en çok hak edenin Türk
milleti olduðunu söylemek gerekir. Zira eb-
runun bir Türk sanatý olduðuna dair en
önemli delil, bütün dünya dillerindeki ebru
terminolojisinin Türkçe olmasý ve ebrunun
bütün dünyada Türk kaðýdý olarak bilinmesi-
dir. Hangi Milletin ebrucusu olursa olsun bat-
tal, hatip, taraklý, gelgit ya da kumlu dediði-
nizde sizin ne dediðinizi hemen anlayacaktýr.
Bir kaðýt süsleme sanatý olan ebrunun
hangi tarihten beri yapýldýðýný söylemek
bugün için imkansýz gibidir. Her ne kadar çok
eski tarihli kitaplarýn cilt kapaklarýnýn içlerin-
de yan kaðýdý olarak ebru kullanýlmýþsa da
Sadreddin Özçimi - Geleneksel uslupta yapýlmýþ çaðdaþ ebrular
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 49
50
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
bunlar cildin, kitabýn yazým tarihinden daha
sonraki bir tarihte onarýlmasý sýrasýnda
yapýþtýrýlmýþ olabileceðinden, o kitapta kul-
lanýlan ebrunun yapým tarihi konusunda bir
fikir vermezler. Bir ebrunun yapým tarihinin
kesin olarak söylenebilmesi için ancak ebru
üzerine tarih atýlarak yazý yazýlmýþ olmasý
delil olarak kabul edilebilir.
Ebrunun tarihi serüveni göz önüne
alýndýðýnda, Anadolu'da yapýldýðý bilinen en
eski ebrularýn 15.yy.’da yapýldýklarýný
görmekteyiz.
Bu þekilde tarihlenebilen en eski ebru-
lar arasýnda, Ýstanbul Üniversitesi Kütüpha-
nesi’nde bulunan 1519 tarihinden önceki
döneme ait Mecmûatü'l-Acâib zikredilmeli-
dir. Hafif ebru zeminler üzerinde Ta'lîk ile
yazýlar ve imzalar bulunmaktadýr. Ýmzalarda
"Fakîr Ali el-kâtib, Fakîr Ali ve el-Fakîr Mîr
Ali" yazýlarý okunmaktadýr. Bu zât hattatlarýn
kýblesi diye anýlan Herat'lý Mîr Ali Kâtib'dir ve
Mâlik-i Deylemî'nin hocasýdýr. Miladi 1519’da
öldüðü bilinen Mîr Ali Kâtib'in kullanmýþ ol-
duðu bu ebrular en geç bu tarihle tarihlene-
bilecektir. Bir diðeri Topkapý Sarayý'nda bulu-
nan Arifi'nin 1539 tarihli "Guy-i Çevgan" adlý
eserindeki ebrulardýr.
Sn. Uður Derman koleksiyonunda bulu-
nan Maliki Deylemi'ye ait bir kýt'anýn yazýldýðý
1554 tarihli ebru ve Fuzulî'nin "Hadîkat-üs
süedâ"(Mutluluklar Bahçesi) isimli eserinin
bir kopyasýnda kullanýlmýþ olan ebrular. Ýlk
üç ebruyu yapan ebrucu bilinmemesine
Sadreddin Özçimi - Geleneksel üslupta yapýlmýþ çaðdaþ ebrular
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 50
51
karþýlýk "Hadîkat-üs süedâ"nýn baþ say-
fasýnda "Hadîkat-üs süedâ" yazýldýktan son-
ra kýrmýzý mürekkeple "Ma Þebek Mehmet
Ebrîsi" ibaresi eklenmiþ olup, kitabýn sayfa-
larý arasýnda üç adet hafif ebru kullanýlmýþ ve
son sayfasý da ".......kâtib-ül harf Ahmet bin
Hasan yeniçeri-i korucuyan-ý dergâh-ý âli fî
beldet (ül) Trablus Þam fî zeman defterdâr
Mehmet Efendi. Sene 1004" ibaresini
taþýmaktadýr. Baþ sayfadaki "Þebek Mehmet
Ebrusu ile" anlamýndaki bu ibareden kitapta
kullanýlan ebrularýn,"Tertîb-i Risâle-i Ebrî"de
kendisinden Þebek diye bahsedilen ebrucu
tarafýndan yapýldýðý ve bu ebrucunun adýnýn
Mehmet Efendi olduðu, son sayfasýndaki iba-
reden de kitabýn Hicri 1004 ( yani 1595 ) yýlýn-
da yazýldýðý anlaþýlmaktadýr.
Mustafa Düzgünman’a kadar ki ebru-
culuk tarihimiz boyunca Hüsn-i hat'ta olduðu
gibi ebrulu kaðýt üzerine imza atmak þeklin-
de bir alýþkanlýðýmýz olmadýðý için tarihi seyri
boyunca ebrucularýmýzý isim isim belirlemek
þansýmýz bulunmamaktadýr. Bu nedenle
yakýn tarihimiz dýþýnda ismi belirlenebilen ve
sadece elimize ebrularý ulaþan ve bu sanatta
mihenk taþlarý diye vasf edebileceðimiz eb-
ruculardan ilki, Ýstanbul doðumlu olan Hatib
Mehmet Efendi’dir. Ayasofya camii hatîbi ol-
masý nedeniyle "Hatib" diye anýlan Mehmet
Efendi’nin doðum tarihi bilinmemektedir.
"Tuhfe-i Hattâtîn'de" kendisinden "Pîr-i
Mubârek" diye bahsedildiðine göre 1773
yýlýnýn muharrem ayýnda vefât ettiðinde
yaþýnýn bir hayli ilerde bulunmasý icâb eder.
Sadreddin Özçimi - Geleneksel üslupta yapýlmýþ çaðdaþ ebrular
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 51
52
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
"Eski Zühdî" diye de bilinen Zühdî Ýsmail
Aða’dan sülüs-nesih yazýlarýný öðrenmiþtir.
Hatib Mehmet Efendi’nin Türk ebru tarihi
içindeki yerinin bu kadar önem arz etmesi-
nin sebebi, o tarihe kadar kývamý sulu tekne-
lerde yapýlan ve ancak soluk renklerin elde
edilebildiði ebrular yerine, kitrenin kývamýný
artýrarak, daha canlý renklerle ve kontrol edi-
lebilir desenlerle ebru yapmaya muvaffak
olmasýdýr. Ýç içe damlatýlan renklerle oluþtu-
rulan halkalara iðne ile þekil vermek suretiy-
le yapýlan ebrularýn mucidi olmasý nedeniyle
böyle yapýlan ebrulara hatib ebrusu adý ve-
rilmiþtir. Hoca Paþa'daki evinde çýkan yangýn-
da eserlerini kurtarmak isterken kendisi de
ebrularýyla birlikte yanarak vefât etmiþtir.
Yukarda zikredilen özellikleri sebebiyle Ha-
tib Mehmet Efendi, Türk ebru geleneðinin
kendi içindeki tekâmülü açýsýndan çok
önemli bir kilometre taþýdýr.
Ebru geleneðimiz açýsýndan Hatib Meh-
met Efendi’den sonra en önemli ebrucu-
larýmýzdan bir diðeri ise Özbek Þeyhi Hezar-
fen Edhem Efendi’dir. Buhara'nýn Vabakne
þehrinde doðan ve oradan ebru sanatýný
öðrenmiþ olarak Ýstanbul'a gelen Üsküdar
Sultan Tepesi’ndeki Özbekler Dergâhý þeyhli-
ðinde bulunan Þeyh Sadýk Efendi (ölümü
Temmuz 1846) bu sanatý, oðullarý Edhem ve
Salih Efendilere öðrettiði bilinmektedir. He-
zarfen Edhem Efendi’nin (1829-1904) ebrucu-
luðu onun pek çok meziyetinden bir tanesi-
dir.
Sadreddin Özçimi - Geleneksel üslubda yapýlmýþ çaðdaþ ebrular
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 52
53
Türk, Arap, Fars ve Çaðatay dillerine þi-
ir yazacak þekilde vakýf olan Edhem Efendi,
Çarþambalý Arif Efendi’den ta'lik hattýnda ica-
zet almýþtýr. Doðramacýlýk, marangozluk, oy-
macýlýk, hakkâklýk, mühürcülük, dökmecilik,
matbaacýlýk, dokumacýlýk, tesviyecilik ve mi-
marlýk ve nihayet ebruculuk gibi fen ve
san'atlarda kabiliyet ve özel çalýþmalarý so-
nucu ihtisas sahibi olmuþtur. Dolayýsýyla eb-
ruculuk onun pek çok meziyetinden ancak
bir tanesidir. Bu yüzden Hezarfen (bin san'at
sahibi) lakabýyla anýlmaktadýr.
Þeyh Edhem Efendi kendi ismiyle
anýlan ebru çeþidi neftli ebruyu ýslah etmiþ
ve en güzel neftli ebru örneklerini yapmýþtýr.
Ebru geleneðimizin kendi içindeki
tekâmülünde ve günümüze kadar ulaþ-
masýnda çok ciddi emeði geçen en mühim
þahsiyetlerden bir diðeri de ustasý gibi;
mürekkepçilik, âhârcýlýk, okçuluk, gül yetiþti-
ricilik, eski tarz mücellitlik ve hattatlýk gibi
pek çok hünerinin yaný sýra Þeyh Edhem
Efendi’den öðrendiði ebruculuðu da meslek
edinen Hafýz Necmettin Okyay (1885-1976)
da pek haklý olarak Hezarfen lakabý ile anýlýr.
Türk ebru sanatýna, çiçekli ebru ve
akkâse ebru tekniklerini kazandýran Hafýz
Necmeddin Okyay'ýn ebru geleneðimize en
önemli katkýsý, þüphesiz bir köprü görevi
görerek Þeyh Edhem Efendi’den öðrendiði ve
Mecmuat’ül Acâip bilinen en eski ebrulardandýr.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 53
54
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
tekamül ettirdiði ebru sanatýný oðullarý Sacid
ve Sami Okyay ile yeðeni olan Mustafa
Düzgünman'a öðreterek ebru geleneðimizin
günümüze intikalini saðlamýþtýr.
Kendisinden önce çok ilkel þekilde
yapýlan ve bugün tüm dünya ebrucularýnýn
gýpta ile seyrettikleri çiçekli ebruyu icad ede-
rek yeni bir tarz baþlatmýþtýr. Kalýbýný kesip
arap zamký ile yapýþtýrmak ve ebruladýktan
sonra kalýbý sökmek suretiyle yaptýðý yazýlý
ebrular ise ebruculuk tarihi açýsýndan bir ilk
tir.
Kalýbý söktüðün de zamkýn bulunduðu
yerlerinde boya almadýðýný görerek mürek-
kep yerine doðrudan zamk kullanarak yaz-
mak suretiyle yaptýðý ebrular arasýnda "Laf-
za-i Celâl" en meþhurudur. Ayrýca geçen
yüzyýlýn baþlarýnda Bayezid'deki Kaðýtçýlar
Çarþýsý'nda yapýp sattýðý battal ebrularýyla
tanýnan Bekir Efendi, ayný zamanda eski tarz
is mürekkebi imalcilerindendir. Hayatý
hakkýnda bir bilgi bulunmamakta olup ebru-
culuðu kimden öðrendiði de bilinmemekte-
dir. Döneminde resmi dairelerde kullanýlan
defterlerin üzerine geçirilen ve (Ali Kurna) ta-
bir edilen saðlam avrupa kaðýdý ile yapýlmýþ
olan ebrular Bekir Efendi tarafýndan
yapýlmýþtýr.
Necmeddin Efendi’nin oðullarýndan Sa-
mi Okyay (1910-?) ise ebruculuðu ba-
basýndan öðrenmiþ ve kýsa ömrü süresince
çýðýr açacak eserler vermiþtir.
Guy-i Çevgan
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 54
56
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Necmeddin Okyay'ýn küçük oðlu Sacid
Okyay (1915-1999) bir diðer önemli ebrucu-
muz olup (1936-1973) yýllarý arasýnda Devlet
Güzel Sanatlar Akademisi’nde eski tarz cilt
ve ebru hocalýðý yapmýþtýr. Türk ebrusunun
bugüne gelebilmesinde ve geleneðinin kay-
bolmadan yaþamasýnda sonuncu ve en
önemli þahsiyet þüphesiz Mustafa Esad
Düzgünman’dýr (1920-1990). Bize ait bütün
deðer ve sanatlarýn göz ardý edildiði,
yüzümüzü bütünüyle Batý’ya, sýrtýmýzý ise
kendi kültürümüze döndüðümüz bahtsýz bir
dönemde, bir derviþ sabrý ile ve keskin bir
tavýrla döneminin komplekslerine kapýlma-
dan hocasýndan öðrendiði tarzda ebru yap-
mayý sürdürerek kendisinden önce yapýlmýþ
bütün ebru çeþitlerinin kendi içindeki te-
kamülüne gözle görülür katkýlarla, teknik
olarak daha mükemmellerini yapmýþtýr. Yaný
Alparslan Babaoðlu’nun taraklý ebru çalýþmasý.
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 56
57
sýra yetiþtirdiði talebeleri ile Türk ebru gele-
neðinin tahrif olmadan günümüze taþýn-
masýný saðlayarak sanat tarihimiz açýsýndan
çok mühim bir görevi îfa etmiþtir.
Bu cümleden olarak merhum Mustafa
Düzgünman’dan icazetli muhterem hocam
Alparslan Babaoðlu Bey’in tamamen gelene-
ðe baðlý kalarak neredeyse Türk ebrusunu
bütün hatlarýyla kendi içindeki tekamülünü
tamamlayarak yapmýþ olduðu ebrularý göreceðiz.
Alparslan Babaoðlu - Akkase
Mustafa Düzgünman
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 57
58
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
EBRU GELENEÐÝMÝZ
Anadolu'da 500 yýlý aþkýn bir süredir ic-
ra edildiði bilinen ve ebru yapýlan her ülkeye
ve o ülkenin diline "battal, kumlu, taraklý,
hatib, þal, gelgit" gibi terminolojisi ile birlikte
yerleþerek yüzyýllarca "Türk kaðýdý" diye
isimlendirilen Türk ebru sanatýnýn da usta-
dan ustaya intikal ederek günümüze kadar
gelen bir geleneði vardýr. Ebruculuk; yaz-
makla veya anlatmakla öðretilemeyen,
bütün klasik Osmanlý sanatlarýnda olduðu gi-
bi; "usta-çýrak" usulü ile talebe yetiþtirilebi-
len ve icrasý itibarýyla son derece güç ve eb-
rucunun iradesi dýþýnda bir çok deðiþkenden
etkilenen bir sanat dalýdýr. Bu olumsuz etki-
leri ortadan kaldýrarak ebrucunun ne yap-
týðýnýn sýrrýna vakýf olmasý ve teknik olarak
mükemmel ebrular yapmasý, ancak bir us-
tanýn yol göstermesiyle olur. Ebruculuk tari-
himiz incelenirse ustasýz ebrucu olmadýðý ve
geleneðin ustadan çýraða aktarýlarak bugüne
ulaþtýðý görülür. Kanaatimizce ustasýz öðreni-
len ebrunun gelenekle ilgisi yoktur. Merhum
Mustafa Düzgünman’ýn bu konudaki
düþüncelerini kendisinden izleyelim.
Geleneðimizin en önemli özelliklerin-
den biri suda erimeyen, tamamen tabii bo-
yar maddeler ve metal oksitler olan toprak
boyalar kullanýlmasýdýr. Türk ebrusunda yal-
nýz tabii boyalarýn kullanýlýyor olmasýnýn en
büyük sebebi, öncelikle ebrunun tarihi
serüveni içerisinde ebrucularýn boyalarýný ta-
biattan elde etmekten baþka yollarýnýn ol-
mamasý ve son ebrucularýnda ustalarýný tak-
lit etmek ve ebru kaðýdýný kalýcý kýlmak endi-
þesi ile ayný boyalarla ebru yapmaya devam
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 58
59
etmeleridir. Çünkü hazýr boyalarýn içerisine
yapýmý sýrasýnda çeþitli asitler ve kazein
katýlmakta, bu yabancý maddelerde, tecrübe
edilerek görülmüþtür ki, zamanla ebrulu
kaðýda ve onun kullanýldýðý kitap ya da lev-
haya zarar vermektedir. Bunun bir örneðini
þu an görmekteyiz. Bu ebru parçasýnda için-
de asitler ve muhtelif yabancý maddeler bu-
lunan hazýr boyalarýn kaðýdý nasýl yaktýðý
açýkça görünmektedir. Tabii toprak boya
kullanýlmasýnýn bir önemli sebebi ise, bu bo-
yalarýn renklerinin güneþte solmamasýdýr. Ki-
taplar arasýnda çýkan eski ebrularýn renkleri-
nin soluk olmasýnýn sebebi ebru tekniðinin
bugünkü kadar geliþmiþ olmamasýndan, Ed-
hem Efendi, Necmeddin Okyay ve Mustafa
Düzgünman’ýn ebrularýnýn zamanla renkleri-
nin solmasýnýn sebebi ise sanayileþmeyle
birlikte üretilen hazýr boyalarý bir müddet
denemeleri ve kullanmalarýndandýr. Kendisi-
ne iletilen bir þikayet üzerine Mustafa
Düzgünman, elindeki bütün boyalarý kaðýtla-
ra sürerek atölyesinin camýna yapýþtýrmýþ, bir
müddet sonra bu boyalarýn hepsinin renkle-
rinin solduðunu, yalnýzca çividler ve toprak
boyalarýn renklerini koruduklarýný görerek
bu boyalarda karar kýlmýþtýr. Tabiat, ebrucu-
lar için milyonlarca senedir güneþ altýnda
durmasýna raðmen rengi solmayan çok çe-
þitli renkler sunmaktadýr. Mustafa
Düzgünman’ýn ebrularýný inceleyenler “eb-
runaðme”de söylediði gibi 4 renkle çok renk
olduðunu göreceklerdir. Burada bir konunun
açýklýða kavuþturulmasýnda fayda bulun-
maktadýr. Toprak boya diye kastedilen boya
yukarýda da belirtildiði gibi asit ve kazein
Alparslan Babaoðlu - Karanfil ebrusu
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 59
60
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
içermeyen, suda erimeyen ve güneþten etkilenme-
yen her tür boyar maddedir. Çamaþýr çividi ve Lahor
çividi gibi bu tanýma giren her tür boyar madde ve
kýrmýzýda dahil pigmentler, geleneksel tarzda Türk
ebrusu yapýmýnda kullanýlmýþ ve kullanýlacaktýr.
Türk ebrusunun bir diðer önemli özelliði de eb-
ru alýnan kaðýtlarýn þaplanmak gibi önceden hiçbir iþ-
leme tabii tutulmamasý ve ebrunun yapýldýðý tekne-
nin kenarýna sýyrýlarak çýkartýlmasýdýr. Türk ebrusu-
nun bir baþka ve belki de en önemli ve ebruculuk
geleneðimizin temeli olan özelliði ise, yapýlan ebru
çeþitleridir. Bilindiði gibi ebru, cilt ve hat sanat-
larýmýzla geliþen ve buralarda kullaným yeri bulan bir
sanattýr. Türk ebrucusu, asýrlar boyu hattatlar için ha-
tip ebrusu, koltuk ebrusu, kumlu ebru ve battal eb-
ru , ciltçiler için yan kaðýdý üretmiþtir. Bu nedenle, bir
ebrucunun geleneksel çizgide ebru yapýp yap-
Mustafa Düzgünman - Sünbül ebrusu
Mustafa Düzgünman - Papatya ebrusu
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 60
62
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
madýðýný anlamanýn en doðru yolu, gelenek-
lerini korumaya muvaffak olmuþ hattat ve
mücellitlerin, o ebrucunun yaptýðý ebrularý
kendi iþlerinde kullanýp kullanmadýðýna bak-
maktýr.
Bizim gibi bir yazý sanatý olmayan baþ-
ka uluslarýn ebrucularý için yazýnýn etrafýnda
ya da koltuðunda kullanýlmaya uygun hatip,
kumlu, battal ve koltuk ebrusu ya da hiçbir
ulusun ebrucusunun yapamadýðý güzellikte
çiçekli yan kaðýtlarý yapmak bir anlam ifade
etmeyebilir ancak Türk hat ve cilt sa-
natçýlarýnýn sanatlarýný geleneðimize uygun
sürdürebilmeleri için yukarýda sýralanan ebru
çeþitlerinin üretilmesi de Türk ebrusunun bir
geleneðidir.
Ebruculuk geleneðimizin bir diðer
önemli özelliði ise üretilen ebrularýn desen-
leriyle ilgilidir. Türk ebrucusu fýrçasýný at
kýlýndan kendisi sarar ve sarým þeklinden ve
fýrçanýn kavanozda durmasýndan dolayý
almýþ olduðu þekil sebebiyle boðumlu özel
battal þekilleri oluþur. Bu özel þekilleri hazýr
fýrçalarla elde etmemiz imkansýzdýr.
TÜRK EBRU TEKNÝÐÝ
BOYALAR
Türk ebru geleneðinde yalnýzca suda
erimeyen, asit ve kazein içermeyen ve ýþýk-
tan etkilenmeyen doðal boyalar kullanýlýr.
Boyalar yaklaþýk 50x50 cm boyutlarýnda düz
bir mermer üzerinde, destiseng (eltaþý) ile
ezilmek suretiyle kullanýlýr. Yaklaþýk bir avuç
dolusu boyaya bir miktar su katmak suretiy-
le boya çamur hale getirilir. Destiseng, ça-
mur haldeki boyanýn üzerine 8 çizer gibi do-
laþtýrýlarak boya ezilir. Boyanýn tam ezilip
ezilmediði ancak teknede anlaþýlýr. Bir müd-
det tecrübeden sonra ebrucu, hangi boyayý
ne kadar ezeceðini öðrenir. Yeteri kadar su
ve doðru öd ayarý yapýldýðýnda kumlanma-
dan açýlan ve kaðýda akmadan tesbit edilen
boya yeterince ezilmiþ demektir. Geleneksel
Türk ebrusunda kullanýlan ana renkler þun-
lardýr:
Mustafa Düzgünman - Papatya ebrusu
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 62
63
Aþaðýda sýralanan renkler, arzu nispetinde
birbiriyle karýþtýrýlarak her tür renk elde edilebilir.
ÇAMLICA TOPRAÐI : Ýstanbul'un Çamlýca
Tepesi'nde bulunan kýrmýzý renkli topraktýr.
Ezildiðinde tütün rengine yakýn bir renk ve-
rir, isten elde edilen ve bundan dolayý çok
hafif olan siyah boyaya katýlýr. Islah etmek
üzere akan boyalara ilave edildiði gibi serp-
meli ebrularýn serpme boyasý olarak ya da
yalnýz baþýna kullanýlýr.
BEYAZ : Üstübeç. Yaðsýz olaný beyaz
boya yapmak için, litopon üstübeci de de-
nen yaðlý olaný ise neftli boya hazýrlamada
kullanýlýr.
Çamlýca Topraðý Beyaz Siyah Sarý Aþý Boyasý
Kahverengi Kýrmýzý Lahor Çividi Çamaþýr Çividi
Çamlýca topraðý, Lahor çividi ve çamaþýr çividi dýþýnda sözü edilen boyalar nalburlardan,
Lahor çividi ve çamaþýr çividi de aktarlardan temin edilir.
Bu renkler kullanýlarak elde edilen ara renkler ise þunlardýr;
Aþý boyasý + Lahor Çividi = Koyu kahverengi
Sarý + Lahor Çividi = Yeþil
Çamaþýr Çividi + Kýrmýzý = Mor
Beyaz + Siyah = Gri
Beyaz + Lahor Çividi = Açýk Mavi
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 63
64
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
SARI : Oksit sarý. Ýnorganik bir pigmenttir.
AÞI BOYASI : Oksit kýrmýzý. Ýnorganik bir
pigmenttir.
KAHVERENGÝ : Oksit kahverengi. Çeþitli
tonlarý vardýr. Ýnorganik bir pigmenttir.
KIRMIZI : Suyla karýþabilen pigment kýr-
mýzý. Organik bir pigmenttir.
LAHOR ÇÝVÝDÝ : Lahor çividi ya da bebe
çividi adýyla bilinen ve bebeklerin aðzýnda
oluþan aft hastalýðýnýn tedavisi için kul-
lanýlan ilacýn ham maddesidir. Gevrek, taþ gi-
bidir. Bitkisel ve çok güçlü bir boyadýr.
Dövülerek toz haline getirilir.
ÇAMAÞIR ÇÝVÝDÝ : Beyaz çamaþýrlar için
aðartýcý olarak kullanýlan mavi bir tozdur.
KÝTRE : Üzerine boya serpilecek suya
kývam ve yapýþkanlýk vermek üzere kul-
lanýlýr. Sn. Uður Derman'ýn ifadesine göre
Necmeddin Okyay, kitre, salep, boy tohumu,
ayva çekirdeði de dahil olmak üzere birçok
kývam artýrýcýyý denemiþ, en iyi sonucu salep-
le almýþ ancak salebin pahalý olmasý nede-
niyle kitrede karar kýlmýþtýr. Þimdilerde ise
Norveç kýyýlarýndan çýkartýlan deniz ka-
dayýfýndan elde edilen Caragen isimli kývam
artýrýcý tercih edilmektedir. Bunlarýn hepsinin
kývam ayarlarý ayný þekilde yapýlýr ancak ayný
kývam ayarý oluþturduklarý yüzey gerilimleri
farklý farklý olduðundan her biri için boyalara
ilave edilecek öd miktarlarý farklý olacaktýr.
SIÐIR ÖDÜ : Kitre üzerine serpilen boya-
larýn batmadan yüzebilmeleri için boyalara
bir damlalýk yardýmýyla yüzey aktif asitler
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 64
65
içeren sýðýr ödü katýlýr. Sýðýr ödünün içerisin-
de bulunan yüzey aktif asitler, kitrenin üze-
rindeki yüzey gerilimini kýrarak boyanýn kit-
re üzerinde batmadan açýlmasýný saðlarlar.
KAÐIT : Birinci hamur kaðýt tercih edilir.
Islanýnca yýrtýlmamasý ve tekneye yatýrýrken
de zorluk çýkarmamasý için 80-90 gr. olaný
uygundur. Türk ebruculuk gereðinde kaðýt,
hiçbir þekilde terbiye edilmez.
TEKNE : Eskiden ziftlenmiþ budaksýz
çamdan yapýlmýþsa da kullaným kolaylýðý
açýsýndan çelik ya da galvanizli saçtan yapýl-
masý daha iyidir. Uzun kenarlarýndan ebrucu-
ya yakýn olanýna, ebruyu tekneden sýyýrýrken
kaðýdý çizmemesi için 2-3 mm. kalýnlýðýnda
bir mil kaynattýrýlýr.Yüksekliði 5-6 cm. olan
teknenin boyutlarýný ebrulanacak kaðýdýn
boyutlarý belirler.
FIRÇA : Türk ebrucusu fýrçasýný kendi
sarar. Ebru fýrçasý atýn kuyruk kýllarýnýn bir
daha sarýlmasý ile yapýlýr. Fýrça, kavanozda
dura dura kývrýlýr ve bu kývrýk þekil, fýrçanýn
sarým þeklinden dolayý ortasýnda oluþan boþ-
lukla beraber Türk battal deseninin ortaya
çýkmasýna sebep olur. Bu nedenle hazýr yaðlý
boya ya da sulu boya fýrçalarý Türk ebrusu
yapýmýnda kullanýlmaz.
NEFT : Eskiden Eðriboz adasýndan gelen
çam nefti kullanýlmasýna raðmen artýk bu-
lunmamaktadýr. Neftli ebru yapýmýnda ancak
tabii olaný kullanýlýr. Neft, ayrý bir kaba
ayrýlan boyaya damla damla istenen sonuç
alýnana kadar deneyerek ilave edilir.
TARAKLAR : Her ebrucunun taraklý eb-
ru yapmak üzere kendisi tarafýndan muhte-
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 65
66
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
lif diþ aralýklarýnda yapýlmýþ taraklarý ol-
malýdýr. Bu taraklar "boncuk iðnesi" denilen
ince iðnelerin ya da tellerin düz bir tahta
üzerine bir þekilde çýkarýlarak, yapýþtýrýlarak
veya sýkýþtýrýlarak tesbit edilmesiyle yapýlýr.
BÝZLER : Tekneye boya damlatmak,
yüzeyindeki boyaya þekil vermek ya da kit-
reyi karýþtýrmak için muhtelif kalýnlýklarda
bizler kullanýlýr. Bunlarýn arasýnda, ayný cins
telden 15-20 tanesinin bir araya sarýlmasýyla
yapýlan sümbül teli de sayýlabilir. Bizler, fark-
lý kalýnlýklarda tellerden ya da çivilerden imal
edilirler ancak mutlaka paslanmaz malze-
meden yapýlmalarýna dikkat edilmelidir.
EBRUNUN YAPILIÞI VE ÇEÞÝTLERÝ
Tekne içerisindeki kitre ya da muadili
sývýnýn ayarý kitre bahsinde açýklandýðý gibi
yapýldýktan sonra ebru yapýmýna geçmeden
boyalarýn ayar kontrolü yapýlýr.
Boyalarýn öd ayarlarý yapýldýktan sonra
ebru yapýmýna geçilir. Bütün ebru çeþitleri
ayný teknede yapýlýr. Çiçekli ebru dýþýndaki
ebrularýn kitrenin kývamýna baðýmlýlýðý fazla
olmamasýna raðmen çiçekli ebru yapabil-
mek için kitrenin kývamýnýn buna göre yapýl-
masý doðrudur. Çiçekli ebru yapýlan teknede
hafif ebru dahil bütün ebru çeþitleri yapýlabi-
lir. Kumlu ebru dýþýnda bütün ebrulara, boya-
lar tekneye bir fýrça yardýmýyla serpilerek
baþlanýr.
Teknik olarak her ne kadar her mev-
sim de ebru yapýlabilsede gerçek anlamda
kaliteli ve ebrucuyu tatmin edecek ebrular
ancak 18-20 derce sýcaklýk ve %60 baðýl ne-
min altýnda yapýlabilir.
BATTAL EBRU : Boyalarýn sadece fýrça
yardýmýyla kitre üzerine serpilmesiyle oluþ-
turulan ve iðne ya da tarak gibi herhangi bir
þeyle müdahele edilmeden yapýlan mermer
desenli ebru çeþididir. Yapýlan iþlem
bakýmýndan en basit ebru olmasýna raðmen
sonuç itibariyle yapýmý en zor ebrudur. Kum-
lu ebru dýþýnda bütün ebrularýn yapýmýnda
ilk iþlem battal ebrudur. Ebrucunun bütün
ustalýðý yaptýðý battal ebrulardan belli olur.
Çünkü ardarda atýlan boyalarýn öd ayarlarý
doðru yapýlmazsa ya kitre yüzeyinde boya-
lar arasýnda kalan renksiz damarlar mermer
damarlarýndan daha büyük olur ki buna eb-
rucu dilinde falso denir. Ya da boyalar
sýyrýlýrken akar ve bir birine karýþýr. Yan
kaðýdý olarak ya da levha kenarlarýnda dýþ
pervaz olarak kullanýlýr.
SOMAKÝ EBRU : Battal ebrunun en son
atýlan rengi fýrça kavanozun içine sýkýldýktan
sonra serpilerek yapýlýr. Sýk damarlý somaki
mermerine benzeyen bir ebrudur. Yan
kaðýdý olarak ya da levha kenarlarýnda dýþ
pervaz olarak kullanýlýr.
NEFTLÝ BATTAL : Battal ebrunun en son
atýlan rengi neftli bir boyadan seçilerek
yapýlýr. Yan kaðýdý olarak ya da levha kenar-
larýn da dýþ pervaz olarak kullanýlýr.
SERPMELÝ BATTAL : Battal ebru yapýldýk-
tan sonra Çamlýca topraðý veya benzer bir
açýk renkli boya yada neftli boyanýn, fýrça ka-
vanoza iyice sýkýldýktan sonra serpilmesiyle
yapýlýr. Yan kaðýdý olarak ya da levha kenar-
larýnda dýþ pervaz olarak kullanýlýr.
GEL GÝT EBRUSU : Battal ebru yapýldýk-
tan sonra kalýnca bir biz ile teknenin önce bir
kenarýna sonra diðer kenarýna paralel, bir ile-
ri bir geri karýþtýrýlarak yapýlýr. Üzerine serp-
meli battalda anlatýldýðý gibi serpme yapýlýrsa
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 66
67
daha güzel olur. Levha kenarlarýnda ara per-
vaz olarak kullanýlýr.
ÞAL EBRUSU : Gelgit ebrusu yapýldýktan
sonra serpme yapmadan önce gelgit deseni-
nin ayný kalýn biz kullanýlarak rastgele
karýþtýrýlmasýyla yapýlýr. Yan kaðýdý olarak ya-
da levha kenarlarýnda dýþ pervaz veya ara
pervaz olarak kullanýlýr.
TARAKLI EBRU : Gelgit ebrusu
yapýldýktan sonra taraklardan birisinin son
yapýlan gelgitin yönüne dik yönde teknenin
bir kenarýndan taraðýn diþleri kitreye temas
edecek þekilde diðer kenarýna doðru çekil-
mesiyle yapýlýr. Ýstenirse ince bir biz ile ta-
rak'tan sonra þal ebrusunda yapýldýðý gibi bo-
ya serbest olarak da karýþtýrýlabilir. Levha ke-
narlarýnda ara pervaz olarak kullanýlýr.
ZEMÝN EBRUSU : Ayný boyadan az ödlü,
çok ödlü ve neftli olarak üç kavanoz boya
hazýrlanýr. Bunlar kullanýlarak battal ebru
yapýlýr. Neftli boya yerine Çamlýca topraðý gi-
bi açýk renkli bir baþka boya da serpilebilir.
HATÝB EBRUSU : Önce zemin ebrusu
yapýlýr. Zemin ebrusunun üzerine 35x50 cm
boyutlarýnda bir tekne için teknenin uzun
kenarý boyunca beþ, kýsa kenarý boyunca
dört sýra olacak þekilde eþit aralýklarla öd
ayarý hatip ebrusuna göre yapýlmýþ bir renk
damlatýlýr. Kitrenin üzerinde dört sýra halinde
ve her sýra da beþ olmak üzere hazýrlanan
renklerin ortalarýna ikinci ve daha sonra
üçüncü ve istenirse daha fazla sayýda renk
damlatýlarak içiçe halkalar elde edilir. Bu hal-
kalara bir iðne yardýmýyla þekil verilerek
yapýlan hatip ebrusunda yürek, taraklý
yürek, çark-ý felek, yonca gibi hatip desenle-
ri yapýlmaktadýr. Hatip ebrularý, levha kenar-
larýnda her bir sýrasý yazýnýn bir kenarýna ge-
lecek þekilde dýþ pervaz, koltuklu levhalarda
koltuk boþluklarýnda koltuk ebrusu ve yan
kaðýdý olarak kullanýlýr.
ÇÝÇEK EBRUSU : Zemin ebrusu yapýldýk-
tan sonra önce hazýrlanan yeþil boyadan
damlatýlarak oluþturulan yuvarlaklara, uy-
gun kalýnlýkta bir biz kullanýlarak sap þekli
verilir. Daha sonra saplarýn uçlarýna yapýlacak
çiçeðe uygun renk damlatýlarak yine uygun
kalýnlýkta iðne ve bizlerle bunlara çiçek þekli
verilir. Yan kaðýdý olarak kullanýlacak çiçekli
ebrulara, cilt kapaðý kaldýrýldýðýnda birisi ka-
pak üzerinde birisi de karþýsýnda kullanýlmak
üzere birbirinin aynýsý iki çiçek yapýlýr. Nec-
meddin Okyay ve Mustafa Düzgünman ta-
rafýndan bu þekilde lale, karanfil, menekþe,
sümbül, gül ve gelincik çiçekleri, son derece
baþarýlý olarak stilize edilmiþlerdir. Mustafa
Düzgünman, bu çiçeklere papatyayý ilave et-
miþtir.
KOLTUK EBRUSU : Hüsn-ü hat levhalarýn
koltuk tabir edilen boþluklarýnda kullanýlmak
üzere hatip ebrusundaki her hatip deseni
yerine küçük bir çiçek yapýlýr.
KUMLU EBRU : Ebru teknesinin sonuna
doðru, suyu ve ödü az olan Lahor çividi (baþ-
ka boyalar da kullanýlabilir), bir damlalýk
yardýmýyla teknenin ortasýna ya da bir ke-
narýndan ama hep ayný noktaya (ya da nok-
talara) damlatýlmasý suretiyle teknenin yüze-
yi doldurularak yapýlýr. Boya çatlar ve kumlu
bir hal alýr. Bazen de "V" harfi þeklinde çat-
laklar oluþur ki buna kýlçýklý ebru denir. Lev-
ha kenarlarýnda ara pervaz olarak kullanýlýr.
BÜLBÜL YUVASI : Giderek küçülen
damlalar halinde serpilen boyayla yapýlan
battal ebru üzerine, bir iðne yardýmýyla dýþ-
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 67
68
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
tan içe doðru spiraller yapýlýr. Bu spirallerin
sayýsý, hatip ebrusunda olduðu gibi uzun ke-
nar boyunca beþ kýsa kenar boyunca dört
tür. Bülbül yuvasý, yan kaðýdý ya da yazý et-
rafýnda dýþ pervaz olarak kullanýlýr.
HAFÝF EBRU : Hattatlar tarafýndan üzeri-
ne yazý yazýlmak üzere suyu ve ödü normal-
den fazla boyalar kullanýlarak yapýlan pastel
renkli þal ebrusudur.
YAZILI EBRU : Yazýlý ebrunun mucidi
Necmeddin Okyay’dýr. Önceleri yazýnýn
kalýbýný kesip ýslanýnca kaðýdý býrakan Arap
zamký ile yapýþtýran ve kaðýdý ebruladýktan
sonra bu kalýbý söken Necmeddin Okyay,
yazýnýn kenarlarýndan taþan zamkýn bulun-
duðu yerlerin de boya almadýðýný görerek
mürekkep yerine zamk kullanarak yazdýðý
yazýlarý ebrulamaya baþlar. Ayný zamanda
devrinin en meþhur hattatlarýndan olan Nec-
meddin Okyay'ýn bu þekilde yazýlmýþ Ta'lik
Lafza- i Celali, Türk ebru tarihindeki en ünlü
yazýlý ebrudur.
Hattat olmayan ebrucularýn yazýlý ebru
yapabilmek için kullanabilecekleri en iyi
yöntem ise yazýnýn kalýbýný hazýrlamak ve
bunu sökülebilir bir yapýþtýrýcýyla ebrulana-
cak kaðýda yapýþtýrmaktýr.
SONUÇ:
Türk kitap sanatlarý arasýnda özel bir
yeri bulunan ebrunun çaðdaþ kitaplarda kul-
lanýmý, geçmiþe nazaran giderek azalmak-
tadýr. Bunun en önemli sebebi ise ebru ile
uðraþanlarýn sayýsýnýn artmasýna karþýlýk ki-
taplarda kullanmaya uygun ebru yapan eb-
rucularýn sayýsýnýn ayný oranda artma-
masýdýr. Eskiden ebru sadece hüsn-ü hat eb-
rularýn pervazlarýnda teshiplerin koltuk-
larýnda ve ciltlerde kullanýlýyor iken
günümüzde daha ziyade soyut resim özdeþ-
leþtirmesiyle tablo olarak seyir zevkine hitab
eder bir anlayýþla kullanýlmakta ve sergilen-
mektedir. Bunun sonucu olarak da
günümüzde ebru yapýmý geçmiþteki uygula-
malarýnda olduðu gibi kullaným yeri
düþünülerek deðil çoðunlukla sadece soyut
resim anlayýþýyla sürdürülmekte ve hat-tez-
hip ve cilt sanatçýlarý eserlerinde kullanmaya
deðer ebrular bulamamaktadýrlar. Bir örnek
vermek gerekirse, eskiden sadece hüsn-i hat
levhalarýn iç pervazlarýnda kullanýlmak üzere
yapýlan kumlu ebru günümüzde ne levhalar-
da ne de baþka bir yerde kullanmaya imkan
vermeyecek derece yeknesaklýktan uzak,
teknenin her bölgesi farklý yoðunlukta kul-
lanmýþ olarak ve kullaným yeri düþünülme-
den sadece ebruyu yapanýn boyayý kum-
landýrmadaki marifetinin derecesini ispatla-
mak amacýyla yapýlýr hale gelmiþtir.
Ebrunun cilt sanatýnda eskisi kadar
kullanýlmamasýnýn bir baþka sebebi de top-
rak boyalar ve diðer doðal boyar maddeler
dýþýnda birkaç kötü örnek gözetilerek yaðlý
boya gibi asitler ve kazein içeren boyalarýn
ya da Batýlý ebrucular gibi ebru yapmak he-
vesiyle diðer sentetik boyalarýn ebruda kul-
lanýmýnýn giderek yaygýn hale gelmesidir.
Boya içindeki asitler ve kazein gibi yabancý
maddeler zamanla ebru kaðýdýnýn yan-
masýna dolayýsý ile ebrunun kullanýldýðý ki-
tap ya da levhanýn restorasyondan geçiril-
mesine sebep olmakta, bu da iþine saygý
gösteren cilt ustalarýnýn günümüz ebrularýný
iþlerinde kullanmamalarýna sebep olmak-
tadýr.
Umulur ki geleneðe baðlý ebrucularýn
yetiþtirdiði talebeleri günümüz tahrifatýný te-
davi ederek bütün dünyanýn TÜRK EBRUSU
olarak kabul ettiði bu sanatýmýzý nesiller son-
rasýna intikâl ettirecektir.
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 68
69
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI
SEMPOZYUMU
2. OTURUM
48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 69
70
TÜRK MÝNYATÜRÜNÜN
GEÇMÝÞÝ VE GELECEÐÝYrd. Doç. Dr. Ýnci Ayan BÝROL*
Özet
Orta Asya'da baþlayan ve bir Türk tasvir
sanatý olan minyatürün tarihi, sanat tarihçileri-
mizin yaptýðý ciddî araþtýrmalar ve yayýmlar sâye-
sinde aydýnlanmaya baþlamýþtýr. Fakat sanatýn
terminolojisi, kullanýlan teknikler ve malzeme,
ifâde üslûbu ile bu üslûbun özünde var olan
düþünce sisteminin daha derin araþtýrýlmaya ihti-
yacý bulunmaktadýr. Çünkü yapýlan çalýþmalara
raðmen, gelenekli sanatlarýmýzýn geçmiþi ve gele-
ceði hakkýnda yer yer belirsizlikler ve tartýþmalar
hâlen devam etmektedir. Bu sebeple bildiride,
minyatürün tarihçesi dýþýnda, ismi, terimleri, kul-
lanýlan teknikleri ve özellikleri üzerinde kýsaca durulacaktýr.
Eski kitap sanatlarý arasýnda ismi geçen minyatürün bir resim tarzý olduðunu, geçmiþ-
te ve günümüzde sanat dünyasýndaki yerini, ismi hakkýnda öne sürülen görüþleri, taþýdýðý millî ve
mahallî özellikleri, bunlar arasýnda deðiþebilen ve korunmasý gerekenleri kýsaca anlatýldýktan sonra,
fakülte dersleri sýrasýnda, yapýlan Türk minyatürü için yeni arayýþlardan örnekler eþliðinde bahsedi-
lecektir.
Sonuç olarak sanatta, kurallardan ziyade deðerlerin korunmasý gerektiði, bunlarýn eserle-
re kiþilik kazandýran, ifâde üslûbunu belirleyen, mânâsýný, özünü yansýtan, ecdat yâdiðârý deðerler
olduðu, halbuki bu deðerleri ifâde etmek için kullanýlan kâidelerin, kalýplarýn, sembollerin, malzeme
ve tekniklerin, yaþanan devrin þartlarýna, sanat anlayýþýna ve zevkine baðlý olarak deðiþebileceði,
önemli olanýn gelenekli sanatlarda korunmasý gerekenler ile deðiþebileceklerin doðru seçilmesi ve
sanatýn soysuzlaþmadan hayâtiyetini sürdürmesi vurgulanacaktýr.
* Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatlarý Bölümü Öðretim Üyesi
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 70
71
Ayný zevki paylaþtýðýmýz sanat dostlarý,
muhterem dinleyiciler ve sevgili gençler. Hepini-
zi saygýyla selamlýyorum. Bugün burada, gelenek-
li sanatlarýmýz hakkýnda konuþmak üzere top-
lanmýþ bulunuyoruz. Bendeniz minyatür ile ilgili
görüþlerimi sizlerle paylaþacaðým. Fakat daha
önce, böylesine önemli bir konuyu gündeme
taþýyan ÝSMEK yetkililerine huzurunuzda teþekkür
etmek istiyorum.
Zîrâ Orta Asya'da ilk meyvelerini vermeye
baþlayan, minyatür ve tezhip gibi gelenekli sanat-
larýmýzýn tarihi, kýymetli sanat tarihçilerimiz sâye-
sinde aydýnlanmaya baþladý. Fakat bu sanatlarýn,
terminolojisi, yapýlýþ tekniði, kullanýlan malzeme
ve ifâde üslûbu hakkýnda, acaba güvenilir ve ye-
terli kaynaða sahip miyiz? Türkler'in hayata ve
dünyaya bakýþlarý, bunun sanata yansýmalarý, es-
tetik anlayýþlarý, sanat felsefesi bakýmýndan
hakkýyla araþtýrýldý mý? Asýrlar boyunca devam
Resim 2-3 - Leylek ve üslûplaþtýrýlmýþ çizimi.
Resim 1 - Edirnekârî gül ( Nur Nevin Akyazýcý, 2000)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 71
72
eden Türk sanat üslûbunun, ilham kaynaðý
olan düþünce ve inanç sistemi, derinlemesi-
ne incelendi mi? Þayet yapýlan çalýþmalar ye-
terli olsaydý, gelenekli sanatlarýmýzýn
bugünkü durumu daha farklý olurdu. Mâhi-
yeti ve geleceði hakkýnda yapýlan tartýþma-
lar, sorulan sorular cevapsýz kalmazdý.
Bu hususlarý dikkate alarak konuþ-
mamda, klasik Türk minyatürünün tarihçesi-
ni uzmanlarýna emânet edip, daha çok is-
minden, terimlerinden, yapýlýþ tekniðinden,
malzemesinden, özelliklerinden, ana hat-
larýyla bahsetmek ve bugünkü durumu
hakkýnda konuþmak istiyorum. Bu arada,
öðrencilerle yaptýðýmýz yeni arayýþlarý da,
örnekler eþliðinde sizlere anlatacaðým.
Eski Türk kitap sanatlarý arasýnda ismi
geçen minyatür, Orta Asya'dan beri
Türkler'in medeniyetlerine ayna olmuþ bir
resim tarzýdýr. Geçmiþte kullanýlýþ gâyesi,
ilmî veya edebî yazmalarýn metin aralarýnda,
konuya açýklýk getirmek veya önemli
görülen olaylarý tespit etmek içindi. Fotoð-
rafýn îcâdýna kadar yazmalarýn içinde yer
alan bu minyatürler, sanattan ziyâde belge
niteliði taþýmaktaydý. Fakat bugün bu resim-
ler, yazmalardan çýkmýþ, duvarlarýmýza asýlan
sanat eserleri hâline gelmiþtir.
Mehmet Zeki Pakalýn, Osmanlý Tarih
Deyimleri ve Terimleri Sözlüðü'nde (C.2,
s.536-539), minyatür isminin bu sanata, Batýlý
sanat tarihçileri tarafýndan yakýþtýrýldýðýný ve
minyatür kelimesinin Latince "minyatura"
dan türediðini yazmýþtýr. Minyatura, Ýtalyan-
cada "minium (minyom)" denen, sülüyen is-
mindeki turuncu boyanýn adýdýr. Bir rivayete
göre Avrupalý, doðu yazmalarýnda tanýdýðý
süslemelerde, turuncu renge çok rastladýðý
için, kitap bezemelerine minyatür demiþtir.
Fakat kitap sanatlarýndaki süslemelerin adýResim 5 - Üslûplaþtýrýlmýþ kelebek.
Resim 4 - Türk Lâlesi. (Nur Nevin Akyazýcý, 2001)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 72
73
Nakýþhâne. Nurhayat Köseoðlu 1999
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 73
74
tezhip olunca minyatür, metin aralarýndaki
resimler için kullanýlmýþtýr.
Bu görüþe göre, kullanýlan minyatür
kelimesinin lûgat mânâsý ile temsil ettiði sa-
nat dalý arasýnda müþterek bir nokta bulun-
mamaktadýr. Nitekim geçmiþ senelerde, bu-
nu fark eden bazý Türk sanat uzmanlarý, ye-
ni isim arama ihtiyacý duymuþlar, min-
yatürün Ýtalyanca küçük anlamýna gelen
"mignon (minyon)" dan türediðini düþüne-
rek bu sanat dalýna, küçük nakýþ mânâsýna
gelen, "hurde nakýþ" demiþlerdir. Fakat bu
isim de tam olarak yerine oturmamýþtýr.
Çünkü tarihte yapýlmýþ her küçük resim min-
yatür olmadýðý gibi, her minyatürün de
küçük boyda olma mecburiyeti bulunma-
maktadýr.
Bu durumda baþka isimler de aranmýþ,
minyatür yerine "Türk tasvir sanatý", "nakýþ
resim", "ince resim" veya "þebih yazmak"
gibi terimler kullanýlmýþdýr. Þebih; tasvir, por-
tre veya resim demektir. Eskiden resim,
renk ve þekillerle yazýlan bir çeþit yazý, yani
anlatým þekli olarak düþünüldüðü için, resim
yapmak yerine resim yazmak tâbiri kul-
lanýlýrmýþ. Nitekim minyatür yapana da, "þe-
bihnüvis", yani resim-yazan denmiþtir. Kana-
atimizce Türk tasvir sanatý veya ince iþleniþ
tekniðini de dikkate alýrsak nakýþ resim, bu
sanat için minyatürden daha uygun bir isim
olacaktýr.
Minyatür nakýþhâne veya diðer söyle-
niþi ile nakkaþhânelerde yapýlýrdý. Ayrýca
minyatür yapýlan yerlere nigarhâne de den-
miþtir. Bu sanat ile uðraþanlar, nakkaþ, þekil-
lendiren veya tasvir eden demek olan mu-
savvir veya þebihnüvis gibi isimlerle
anýlýrdý.
Kýymetli Hocam Dr. A. Süheyl Ünver
(1898-1986), derslerinde ve bir makâlesinde
minyatür hakkýndaki düþüncelerini þöyle
ifâde eder. "Þimdi Türk tezyini sanatlarýna
mâl edilen minyatür, Doðu’nun on asýrlýk re-
sim tarzýdýr. Bu ismi ona Batýlýlar takmýþlardýr.
Minyatür denilen eski resim, bugünkü res-
min esasýný teþkil eder ve hatta yeni resim
mektebinin anasýdýr." Nitekim VIII. ve IX.
Resim 6 - Hatâyî (Þahkulu)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 74
75
Resim 7 - Abdullah Buhârî'nin pembe gülü (Nur Nevin Akyazýcý, 2000)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 75
76
yüzyýlda Uygur nakkaþlarý, resimlerde kul-
landýklarý insan figürlerindeki yüz ifâdeleri ve
kýyafetlerle, cins, meslek ve hattâ yaþ belir-
terek, Orta Asya'da portre sanatýnýn
öncülüðünü yapmýþlardýr.
Türk tasvir sanatý veya nakýþ resmin
veyahut bilinen ismiyle Türk minyatürüne
kýsa bir giriþ yaptýktan sonra, bu sanat dalýný
Türk yapan millî deðerler ile bu deðerleri
temsil eden özelliklerden bahsedelim.
Genel olarak bir sanat eserinde iki çeþit
özellik bulunur. Bunlardan bir kýsmý, eserin
kimliðini belirleyen, millî deðerleri yansýtan
özelliklerdir. Eserin ait olduðu kültürün izle-
rini taþýr. Ýçinde kýsmen geleneklerin de bu-
lunduðu bu özelliklerin hassâsiyetle korun-
masý gerekir.
Diðer grup ise, farklý okullara, yüzyýllara
veya sanatkârlarýn kiþiliðine göre deðiþebilen
özelliklerdir. Çünkü bir eserin meydana geli-
þinde çok önemli olan bilgi, görgü ve yete-
nek, sanatkârýn tavrýný belirler ki bu, karak-
terin, kiþiliðin esere yansý-
masýdýr. Bu tavrý tanýtan özellik-
ler, þahýslara ve onlarýn ortaya
koyduklarý üslûplara göre deði-
þir. Fakat herhangi bir sa-
natkârýn, eserlerinde seyredilen
kendine has tavrý veya üslûbu,
hayatý boyunca çalýþmalarýnda
tekâmülünü sürdürür. Týpký bir
insanýn çocukluktan yaþlýlýða
kadar, dönem dönem çekilmiþ
resimlerinde seyredilen, deðiþ-
meyen yüz ifâdesi ve
bakýþlarýndaki mânâ ile deðiþen
yüz hatlarý ve çehresi gibi.
Evet, sanat evrenseldir. Fakat sa-
natkârýn mensup olduðu bir millet ve içinde
yetiþtiði bir kültür vardýr ve o, bu ortamda
þekillenen bir kimliðe sâhiptir. Baþarýlý bir
eserde bu kimliðin yansýmalarý seyredilir.
Þayet eser, bundan mahrum kalmýþsa, bir
özenti veya taklitten baþka bir deðer taþý-
maz. Meselâ modern resmin babasý Picas-
so'nun evrensel olmuþ sanatýnda Ýspanyol
kültürünün izleri görülür veya mimarlýk tari-
hinde dünyaca bir dehâ kabul edilen Mimar
Sinan'ýn eserlerinde, akýl almaz bir ustalýkla
kullandýðý kubbe, inancýnýn odak noktasý
olan tevhid þevkinin maddeye yansýmasý
deðil de nedir? Bu örnekler çoðaltýlabilir.
Türk tasvir sanatýnda da ilk aklýma ge-
len ve en önemli özelliklerinden biri, figürler-
de kullanýlan üslûplaþtýrmadýr. Bu ifâde þekli,
resim sanatýnda soyut düþünce kavramýnýn
öncüsü olmuþtur. Doðu sanatlarýnýn en be-
lirgin özelliði olan üslûplaþtýrma veya üslûba
çekmek, (ki buna Batý dillerinde stilizasyon
veya günümüzde soyutlaþtýrmak da den-
Resim 8 - Fatih Sultan Mehmed ve Fetih (Mevlûde Sayýn, 1995)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 76
77
Ceylanlar (Nur Nevin Akyazýcý, 2002)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 77
78
mektedir.) sâdece tasvir sanatýnda deðil,
tezyînî sanatlardaki motiflerin çiziminde de
kullanýlmýþtýr. Bu anlatýþ þekli, farklý bir
dünya görüþünün þekillere yansýmasýdýr ve
Ýslâm inancýyla uzlaþarak geliþmesini
sürdürmüþtür.
Üslûba çekmek veya üslûplaþtýrmak,
bir nesnenin görünen þekli ile sýnýrlý kalma-
yarak görülmeyen, fakat düþüncelerde var
olan þekillerine ulaþabilmektir. Bir baþka de-
yiþle üslûplaþtýrma, sanatkârýn modelini,
kimliðini koruyarak ana çizgileriyle, görmek
veya göstermek istediði gibi çizmesidir.
Böylece üsluplaþtýrýlmýþ bir þekilde, hem mo-
del, hem de sanatkârýn yorumu birlikte sey-
redilir. Doðu sanatlarýndaki bu estetik an-
layýþ, Ýslâm inancýndan alýnan ilhamla, yara-
dana ve yaradýlýþa duyulan saygý ve hay-
ranlýðýn, sanatkârýn hayal âlemindeki tasarým
zenginliðinin, geniþ düþünce ufkunun, sana-
Resim 9 - Ördek (Arzu Tozlu 2001)
Sîmurg ile ejderin mücadelesi (Ersan Perçem 2000)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 78
79
ta yansýmasýdýr (Resim 2-3), (Resim 5).
Sanat dünyasýnda önemli bir dönüm
noktasý teþkil eden bu anlatýþ sâyesinde, çiz-
ginin ifâde gücü ve âhenkli hareketleri, baþlý
baþýna önem kazanmýþtýr. Hatta burada
renk, çizgiye yardýmcý olan, destek veren bir
unsur olarak eserdeki yerini alýr. Doðu
kültüründe çizginin bu týlsýmlý gücü, min-
yatürde olduðu gibi hüsn-i hat ve bezeme
sanatlarýnda da büyük önem taþýr (Resim 6).
Eserlerinde, modelinin gerçek
görünüþü ile hayalindeki þekli arasýnda,
ölçülü bir yol tâkip eden Türk sanatkârý, di-
ðer Doðulu sanatkârlar gibi kendine has
ifâde üslûbunu, yaptýðý minyatürlerle sergile-
miþtir. Paul Valery, Doðu düþünce sistemin-
deki bu tasvir üslûbunu þöyle dile getiriyor;
"Bu soyut görüþü, bu doða kopyacýlýðýndan
kaçýþý seviyorum. Çünkü bu tutum, sanatçýyý
körü körüne taklitten kurtardýktan baþka
onu, çizginin ve rengin bir çeþit metafiziðine
yükseltiyor."
Minyatürde, sanatkârýn düþünce ufku-
nu geniþleten özelliklerden bir diðeri ise, is-
Resim 10 - Ýstanbul kanatlarýmýn Altýnda. (Berna Karabulut Kervan 1996)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 79
80
Müjde (Arzu Tozlu, 2000)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 80
81
tediði veya lûzum gördüðü yerlerde abartý,
yani gerçek dýþý yorumlar yapabilmesidir.
Ýsterse anlatmak istediði ana fikri, daha yalýn
ve çarpýcý bir görünüþ içinde iþleyerek, dik-
katleri bu noktada yoðunlaþtýrabilir.
Ayrýca nakkaþ, kullanacaðý alaný boþluk
býrakmadan, tamamen doldurabilir veya bir-
kaç olayý ayný minyatür içinde anlatma
imkânýna da sâhiptir. Tasarýmdaki figür-fon
iliþkisinde figürler, daha hâkim ve zengindir.
Minyatürlerde halk topluluklarý, ayný insan
yüzleri tekrar edilerek gösterilmiþtir. Ýfâde-
deki bu ince düþünceler, o milletin sosyal
hayatýna ve inanç dünyasýna dâir, yapýlmasý
gereken daha derin felsefî araþtýrmalarý
beklemektedir.
Tarih boyunca Türk sanatkârýnýn þekil-
lerde ayrýntýlardan kaçarak öze yöneliþi, fa-
kat uygulamada ince ve ayrýntýlý bir iþçilik
kullanmasý, eserlerinde, veciz ve güçlü ifâde
zenginliðini sergilemektedir.
Minyatürde perspektif, anatomi, pro-
porsion (orantý), Batý klasik resminde olduðu
kadar mühimsenmemiþ ise de, tamâmen
terk edilmemiþtir. Pek çok minyatürde
görüldüðü gibi daire yerine oval, dik açý yeri-
ne dar veya geniþ açýlarýn kullanýlmasý,
üçüncü boyut olan derinlik kavramýný his-
settirir. Üslûplaþtýrýlan figürlerde de yapýlan
ince taramalarla derinlik iþlenmiþtir.
Batý resmindeki gölge, Doðu'daki tas-
virlerde ince taramalar þeklinde görülür. Hat-
ta minyatürde iþçiliðin deðeri, bu taramalar-
daki incelikle ölçülmüþtür. Dr. Suut Kemal
Yetkin bir makâlesinde, sanatkârýn min-
yatürde gölge kullanmayýþýný, lâtifeli bir üslû-
pla, "Sanatkâr her noktasýný ince ince tara-
yarak iþlediði eserine, baþka gölge düþürmek
istememiþdir." diyerek ifâde eder (Prof. Suut
Kemâl Yetkin, "Ýslâm Minyatürünün Esteti-
ði", Ankara Üniversitesi, Ýlâhiyat Fakültesi
Dergisi, S.1, 1953 Ankara, s.33-35).
Minyatürde, renklerin dili de önemli-
dir. Meselâ güneþli bir hava, güneþ resmi ya-
parak, açýk renklerle anlatýlmýþtýr. Min-
Vuslat (Nur Nevin Akyazýcý, 2002)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 81
82
Hz. Þems ile Hz. Mevlânâ'nýn sohbeti (Arzu Tozlu ,1996)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 82
83
yatürlerde kullanýlan renkler, genellikle par-
lak ve canlý seçilir.
Türk sanatýnýn hemen her dalýnda, ta-
sarým zenginliði yanýnda, malzemenin da-
yanýklý ve eserin uzun ömürlü olmasýna da
çok önem verilmiþtir. Meselâ nakkaþlar eser-
lerinde, zamanla kaðýdýný yýpratmayacak, ta-
biî boyalarý tercih etmiþlerdir. Kaðýdýn
ömrünü kýsaltan asit ve kazein ihtivâ eden
boyalarý kullanmamýþtýr. Genellikle bitkiden
elde edilmiþ ve hacýmlý olmayanlar kaðýt bo-
Resim 11 - Yunus balýðý (Arzu Tozlu, 2001)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 83
84
yamada, ebrûda, hacýmlý olan toprak boyalar
ise, tutkallý su ve ince samur fýrça yardýmýy-
la minyatürde kullanmýþdýr. (Rikkat .Kunt,
Muhsin Demironat ve Emin Barýn tarafýndan
yapýlan bir radyo konuþmasý. 1976)
XIV. yüzyýl’dan, XVIII. yüzyýlýn sonlarýna
kadar minyatürde, boyalara yumurta sarýsý
karýþtýrýlarak sâbit, parlak ve hacimli olmasý
saðlanýrmýþ. Fakat her defasýnda tâze yumur-
ta kullanma þartý ve bu karýþýmýn kul-
lanýldýktan sonra kuruyarak iþe yaramaz
hâle gelmesi, sanatkârý yýldýrdýðý için bir ta-
rihten sonra yumurta terk edilmiþ, yerine
buharda eritilen ve parlak olmasý için bir
damla saf pekmez veya iki damla üzüm su-
yu ile karýþtýrýlan tutkal suyu kullanýlmaya
baþlanmýþtýr. Fakat zamanla tek baþýna kul-
lanýlan arap zamký, boyanýn parlaklýðýný kay-
bettirip kararmasýna sebeb olunca, hazýr bo-
yalar imdâda yetiþmiþtir. (H.Tahir-Zâde Beh-
zad, "Minyatürün Tekniði", Ankara Üniversi-
tesi, Ýlahiyat Fakültesi Dergisi, S.1, 1953 Anka-
ra, s.29-32)
Türk tasvir sanatý veya nakýþ resimde
insan figürleri, yüz ifâdeleri ve kýyafetleri ile
ait olduklarý kültürü temsil eder. Kullanýlan
eþyalar, tasvir edilen olaylar, çizilen planlar,
haritalar, geçmiþte bu eserlerin belgesel de-
ðerini açýkca göstermektedir. Halbuki
günümüzde yapýlan tasarýmlar, belgeden
çok sanat gayesi taþýmaktadýr. Bu tutum ise,
zaman içinde XXI. yüzyýlý temsil eden yeni
üslûplarýn doðmasýna yol açacaktýr.
Çünkü sanat, hepimizin bildiði gibi
mânânýn kalýplara girerek, þekil ve hacim ka-
zanmasý, elle tutulur, gözle görülür hâle gel-
mesidir. Buna mânânýn kristalleþerek mad-
deye dönüþmesi veya soyut halden somut
hâle geçmesi de denebilir. Bu geçiþ es-
nasýnda bir takým kalýplar, þekiller, üslûplarý
belirleyen kural ve özellikler kullanýlýr.
Küreselleþmenin, her konuda egemen
olmak istediði dünyamýzda, bir bütün olarak
görülen sanat da, ses, çizgi, renk, kelime, þe-
kil, mekân, vücûd dili, ýþýk veya elektronik
cýhazlar gibi çok farklý araçlarýn birlikte kul-
lanýlmasýyla yapýlmaya baþlamýþtýr. Bunu
gerçekleþtirirken sahip olduðu millî, tarihî,
mahallî veya þahsî deðerler yanýnda, ortak
temel sanat kurallarý da dikkate alýnmalýdýr.
Zîra bunlarýn hepsi esere, estetik yanýnda bir
de kimlik kazandýrýr. Ýþte gelenekli sanatlar-
da yeni ifâde þekilleri aranýrken, bu unsur-
lardan korunmasý gerekenler ile zamana ve
sanatkâra göre deðiþebilecek olanlarý iyi
tanýmak gerekir.
Resim 12 - Sincap (Arzu Tozlu, 2001)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 84
85
Resim 13 - Ýlkbahar'ýn habercisi bülbül (Nurcan Sertyüz, 2001)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 85
86
Meselâ hüsn-i hat sanatýnda, harfleri
þekillendiren çizgilerin, kendi üslûplarý içinde
âhengi, tenâsübü, estetiði, kurallar ve
kalýplarla belirlenmiþtir. Bu harflerden oluþan
istiflerde meydana gelen güzellik, seyredeni
vermek istediði mânânýn derinliklerine
sürükler. Týpký âhenkli seslerin bir araya ge-
lerek meydana getirdiði makam zenginliði
içinde eserin bizleri, Merâgî'nin, III. Selim'in
veya Dede Efendi'nin iç âleminden haberdâr
etmesi veya tezyînatta, minyatürde çizgi-
lerin dile gelip seyredene hitâb etmesi gibi.
Kýsaca eserleri, estetikden ve o esteti-
ðin vereceði mânâdan mahrum býrakýrsanýz,
o sanat ifâde gücünü de, ruhâniyetini de,
hayâtiyetini de kaybeder. Anlamsýz, kuru þe-
killerden, kalýplardan ve kurallardan ibâret
kalýr.
Ýþte bizler, klasik olmuþ gelenekli sa-
natlarý genç nesillere öðretirken, çizgilerin di-
le getirdiði mânâdan bîhaber, hatta o
mânâyý yaþamadan ve yaþatmadan, sâdece
renk, þekil, kalýp ve kurallar ile anlatýrsak o
sanat, geçmiþin kötü kopyasýndan ibâret
kalýr, geliþemez ve XXI. yüzyýlýn kýyafetine
bürünerek yeni nesillerin eserleri olmaktan
çýkar. Yeni üslûplar üretemez ve yaþayan bir
sanat olamaz. Yapýldýðý yüzyýlýn izlerini taþý-
madýðý için de onu, daha sonraki nesillere de
aktaramaz. Halbuki hepimizin bildiði gibi,
medeniyetlerin seviyesi, býraktýklarý eserle-
rin kalitesi ile ölçülür.
Türk tasvir sanatý da, gelenekli sanat-
larýn bir kolu olarak asýrlarca sanat
dünyasýndaki yerini korumuþ ve geçmiþi ile
baðýný koparmadan XXI. yüzyýla gelmiþtir. Bu
yüzyýlýn ona vereceði yeni görünüþ ile gele-
neklerini geleceðe taþýmak, baþarýsýný evren-
selleþtirmek, her sanat dalý gibi Türk tasvir
sanatýnýn da, eriþmek istediði önemli bir he-
def olmalýdýr. Fakat çoðu zaman yeni sanat
akýmlarýnýn yargýlanmasý ve sanat tarihinde-
ki deðerini ve yerini bulmasý, yapýldýðý za-
maný aþarak gelecek nesillerin yorumunu
bekler. Hele bir sanatkârýn, arayýþ ve heye-
can içinde meydana getirdiði eserini deðer-
lendirmesi ve bu konuda objektif olmasý çok
zordur.
Bu düþünce ve inanýþýn gereði olarak
biz de derslerimizde, Türk minyatürünü
klasik þekliyle öðrenmeye, klasik Batý res-
minden ayýran özellikleri bulmaya ve Doðu
kültürleri içinde onu farklý kýlan milli ve ge-
lenekli niteliklerini daha yakýndan tanýmaya
çalýþtýk. Kullanýlan teknikleri ve malzemeyi
araþtýrdýk ve kullandýk. Böylece ilk olarak
klasik Türk minyatürü ile tanýþtýk. Daha son-
ra tasarýmlarýmýzda, millî deðerleri koruyarak
ve bugün de yararlý gördüðümüz malzeme
ve teknik yöntemleri kullanarak farklý ifâde
þekilleri aradýk. 1989-90 ders yýlý, Marmara
Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi'ndeki
derslerimizde baþlayan bu arayýþ, özel tale-
belerimizle yaptýðýmýz grup çalýþmalarýnda
da devam etti. Sizlere biraz da bu çalýþma-
larýmýzý, örnekler sunarak tanýtmak isterim.
Hâlen Marmara ve Selçuk Üniversitele-
ri’nde baþarýyla yürütülen, klasik metodlarla
Kaðýt Terbiyesi dersinde, boyama teknikleri-
ni geliþtirerek tabiî boyalarla özel hazýrlan-
mýþ dokulu kaðýtlar ürettik. Bu dokularýn biz-
de uyandýrdýðý ilhamla, farklý bir zevk ve þevk
içinde tasarýmlar yapmaya baþladýk. Ýþlene-
cek konuya uygun renkte dokulu kaðýt seçe-
rek dokuyu tasarýmýn önemli bir kýsmý ola-
rak kullandýk. Hatta öðrencinin bozuldu diye
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 86
87
bir kenara koyduðu kaðýtlarý bile uygun ko-
nularda deðerlendirdik. (Resim 8)
Türk sanatýnýn en belirgin özelliklerin-
den, sâdelik ve veciz ifâde þeklini esas ala-
rak, az fügür kullandýk ve zemini doku ile
baþbaþa býrakmak istedik. Çünkü doku, ta-
sarýmýn çýkýþ noktasýný ve devamýnda önem-
li bir kýsmýný teþkil ediyordu. Hattâ tarihî
eserlerden bire bir çalýþtýðýmýz bir Türk lâlesi-
ni veya gül dalýný iþlerken, kaðýdýn dokusunu
kullanarak ona bir mekân kazandýrdýk.
Böylece tasarým yeni olmasa da, esere yeni
bir yorum getirilmiþ oldu (Resim 1), (Resim
4), (Resim 7).
Ýþçilikte, çizgilerin ifâde gücüne önem
verdik. Gölge ve ýþýk yerine, klasik min-
yatürün kalitesini belirleyen taramayý en
mükemmel þekliyle yapmaya çalýþtýk. Böyle-
ce sanatýn geleneksel tekniðine, tâviz ver-
meden sâdýk kaldýk. Bu arada minyatürün
izin verdiði mübalaðayý pek kullanmadýk. Da-
ha naturalist bir yol tercih ettik. Fakat buna
karþý tasarýmda, simetrileri bozarak, cedvel-
leri aþarak alýþýlagelmiþ kalýplarý kýsmen ter-
ketmek istedik. Tasarýmlarda, diðer esas uz-
manlýk dalým olan tezhibe, geniþ yer verme-
ye gayret ettik. Figürler, daha sâde ve
natüralist biçim ve renk âhengi içinde
üslûplaþtýrýlarak doku eþliðinde kullanýldý.
(Resim 9), (Resim 11), (Resim 12) vb.
Kaðýt boyama, âhar, murakka, zeref-
þan gibi klasik tekniklere sâdýk kaldýk ve
bunlarýn yanýnda doku elde etmek için ko-
raj tekniðini de kullandýk (Resim 10), (Resim
13).
Ýþte bu düþüncelerin ýþýðýnda, öðrenci-
lerimin yetenekli ellerinden, kaliteli iþçilikle,
XXI. yüzyýla ait, farklý olduðuna inandýðýmýz
ve bâzý örneklerini seyrettiðiniz, minyatür
çalýþmalarý ortaya çýktý. Bu minyatürlerin en
önemli gördüðümüz özelliklerinden biri de,
ayný dokuyu tekrar elde etmek mümkün ol-
madýðý için tek olmalarýdýr.
Sonuç olarak, sanatta korunmasý gere-
ken, kurallar ve kalýplardan ziyâde deðerler-
dir. Bu deðerler, o sanata devrinin estetik
anlayýþý içinde millî, mahallî ve þahsî kimlik
kazandýran, verilmek istenen mesajý veya
mânâyý anlatacak ifâde üslûbunu belirleyen,
ecdat yâdiðârý deðerlerdir. Bunlarý ifâde et-
mek için kullanýlan þekiller, kaideler, kalý-
plar, semboller, malzeme ve teknikler, yaþa-
nan devrin þartlarýna ve ihtiyacýna, sanat an-
layýþýna ve zevkine, medeniyet seviyesine
baðlý olarak deðiþebilir, deðiþmelidir de.
Çünkü Herakleus'un dediði gibi, "Deðiþme-
yen tek bir þey vardýr, o da deðiþmekdir."
Yeter ki, korunmasý gerekenlerin farkýna va-
ralým ve hassâsiyetle onlara sâhip çýkalým.
Böylece gelenekli sanatlarýmýz, tabiî deyiþim
seyri içinde, soysuzlaþmadan yücelerek,
her devirde hayâtiyetini sürdürsün. Teþekkür
ederim.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 87
88
MEDRESETÜ'L-HATTATÝN'DEN GÜZEL SANATLAR AKADEMÝSÝNE
ÜÇ MÜCELLÝT:Gürcan MAVÝLÝ*
Özet
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversite-
si, Türkiye'nin ilk sanat eðitimi veren kurumu-
dur. Bünyesindeki bölümlerden biri olan Gele-
neksel Türk Sanatlarý Bölümü de, akademi gi-
bi bir geçmiþe sahip bir eðitim kurumudur.
1914'te geleneksel sanatlarýn öðretilmesi
amacýyla kurulan Medreset-ül Hattatin'in adý
bir süre sonra Þark Tezyini Sanatlar Mektebi
adýný alacaktýr.1933 yýlýnda açýlan geleneksel
sanatlar sergisini gezen Atatürk'ün emriyle
1936 yýlýnda Türk Tezyini Sanatlar Þubesi adýy-
la Güzel Sanatlar Akademisi'ne bölüm olarak
dahil edilmiþtir. Bu bölümde, döneminin ünlü birçok sanatçýsý ders vermiþtir ki, bunlar arasýnda; Tuð-
rakeþ Ýsmail Hakký (Tezhip), Necmeddin Okyay (Hat, Cilt, Ebru), Vasýf Sedef (Sedefkar), Bahaddin To-
katlýoðlu (Tezhip-Cilt Kalýplarý), Feyzullah Dayýgil (Çini Desenleri) vb. öðretim elemanlarý vardý.
Bu öðretim elemanlarýnýn yetiþtirdikleri ikinci ve üçüncü kuþaktan, daha sonra akademi-
nin öðretim kadrosuna giren Sacit Okyay, cilt atölyesi öðretmeni, Prof. Emin Barýn, hat ve cilt atölye-
sinde çalýþmýþ, 1976'da ise Geleneksel Türk El Sanatlarý Bölüm Baþkanlýðý'ný yürütmüþ daha sonra da
Grafik Bölümü’nde eðitimcilik hayatýna devam etmiþtir. Öðretim Görevlisi Ýslam Seçen ise yukarýda
bahsettiðim her iki cilt sanatçýsý öðretim elemanýnýn öðrencisi olma mutluluðuna ermiþ ve bugün ha-
la büyük bir özveri ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Geleneksel Türk Sanatlarý Bölümü Cilt
Anasanat Dalý'nda Klasik Türk Ciltçiliði'nin teknik ve özelliklerini öðretmeye devam etmektedir.
Klasik Türk Ciltçiliðinin ve Modern Cilt'in Türkiye'deki en büyük sanatçýlarýndan olan bu üç cilt
sanatçýsýnýn yaþamlarýndan ve eserlerinden oluþan örnekler sunacaðým.
* Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatlarý Cilt. A. S. D.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 88
89
Bildiðiniz üzere resmi adý;
"Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Þahane"o dönemde kullanýlan adýyla "Sana-yi-i Nefise Mekteb-i Alisi" yani
"Ýstanbul Güzel Sanatlar Akademisi"1882 yýlýnda Osman Hamdi Bey ve ar-
kadaþlarýnýn gayretleriyle kurulmuþ-
tur. Günümüze kadar milli ve millet-
lerarasý düzeyde birçok deðerli sa-
natçýnýn yetiþtiði akademi de (yeniadýyla Mimar Sinan Güzel SanatlarÜniversitesi'nde) Türkiye'de sanat
eðitimi veren yüksek öðretim ku-
rumlarýnýn hem çoðalmasýna hem de
buralardaki eðitim kadrosunun olu-
þumuna ve güçlenmesine katkýsý ol-
muþ bir kurumdur.
Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ku-
rulmasýndan bir müddet sonra 1915
yýlýnda kitap sanatlarýnýn öðretilmesi
amaçlanan bir mektebin kurulmasýna,
Þeyhülislam Hayrullah Efendi’nin öncülük et-
tiði, müdürlüðünü de Arif Hikmet Bey’in yap-
týðý (ö.1918) bilinmektedir. Medrese, döne-
min bir çok ünlü þahsiyetini bünyesinde bu-
lundurarak eðitime baþlamýþtýr (Resim1). Hat,
Tezhip, Cilt, Ebru, Ahar, Minyatür, Çini Desen-
leri ve Halý Desenleri adlý dersleri;
- Arif Hikmet Bey (ö.-1918)
- Kamil Efendi (Akdik, 1861-1941)
- Tuðrakeþ Ýsmail Hakký Bey
(Altunbezer,1873 - 1946)
- Hulusi Efendi (Yazgan,1869-1940)
- Bahaeddin Efendi (Tokatlýoðlu,1866 - 1939 )
- Hüseyin Tahirzade Bey (Behzat,1889-1963)
- Necmeddin Efendi (Okyay, 1885 - 1976)
- Emirzade Kemal Bey 'ler
bu mektebin muallimi olarak verdiler.
Resim 1 - Süleymaniye'deki Evkaf Müzesi avlusunda ki 27 Kasým1923'de Medrese-tü'l-Hattatinde ikinci icazet merasiminden kalma birfotoðraf.
(Soldan saða oturanlar):Hacý Kamil Efendi, Ferid Bey, Hulusi Efendi, AliSami Bey, Tuðrakeþ Hakký Bey, Tahirzade Hüseyin Bey, Hacý Nuri Bey,Bahaddin Efendi, Emirzade Kemaleddin Bey.)
Resim 2 - Dr. Süheyl Ünver'in 03-08-1957 tarihinde yap-týðý Medresetü'l-Hattatinin bulunduðu binanýn suluboyaresmi.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 89
90
Medresetü'l-Hattatin, Evkaf (Vakýflar)
Nezareti'ne baðlý olarak açýlmýþ ve onun
maddi desteði ile dersler, Ýran Konsoloslu-
ðu'nun alt köþesinde kalan Tersane Emini
Yusuf Aða tarafýndan 1758 yýlýnda Hassa Baþ-
mimarý Mehmet Tahir Aða'ya yaptýrýlan
Sýbyan Mektebi’nde baþlamýþtýr (Resim 2).
19. yüzyýlýn mâli imkansýzlýklarý yüzünden
gelenekli sanatlarýn eskisi gibi yürüyemez
olduðu bir durumda bu sanatlarýn çaðýn ih-
tiyacýna cevap vermesi için planlanan mek-
tebin adý, Harf inkýlâbý’ndan önce Tevhid-i
Tedrisat Kanunu yani Öðretim Birliði Kanunu
ile birlikte Hattat Mektebi olmuþtur (Resim
4). 1928 yýlýnda Þark Tezyini Sanatlar Mekte-
bi adýný almýþ (Resim 3), 1936 tarihine, yani
Ýstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir
bölüm olarak kuruluncaya kadar eðitim ver-
miþtir;
Atatürk'ün emri ve Kültür Bakaný Saffet
Arýkan'ýn talimatý üzerine 1936'dan itibaren
Akademi'de kurulan, Türk Tezyini Sanatlar
Þubesi, gelenekli sanatlar eðitimi vermeye
devam etmiþtir. Bu þubede aþaðýdaki dallar
bulunmaktaydý;
- Tezhip,
- Tezyini Arap Yazýsý,
- Ebru ve Ahar,
- Türk Ciltçiliði,
- Türk Cilt Kalýplarý Ýmali,
- Altýn Varak Ýmali,
- Türk Minyatürü,
- Sedef Kakmacýlýðý,
- Türk Çini Nakýþlarý, Halý Nakýþlarý,
Bu dallarýn hocalarý ise konularýnda
dönemin ünlü sanatçýlarýydý. 1938 tarihinde
akademinin öðrenci kýlavuzu olarak yayýn-
ladýðý kitapçýða göre, dersler ve derslerin ho-
calarý aþaðýdaki gibidir.
- Tezhip, Ýsmail Hakký Altunbezer,
- Hat, Kamil Akdik,
- Ebru, Ahar, Þemse ve Kitap Kaplarý
Necmeddin Okyay,
- Türk Minyatürü, Dr. Süheyl Ünver,
- Teclit (Kitap Kabý Yapan) Bahaeddin
Tokatlýoðlu,
- Altýn Varak Ýmali, Hüseyin Yaldýz,
- Sedef Kakmacýlýðý, Vasýf Sedef,
- Kýymetli Taþlar Üzerine Hak, Ýsmail
Yümnü Sonver,
- Tezhip, Yusuf Çapanoðlu,
- Þark Çini Nakýþlarý, Feyzullah Dayýgil,
- Ebru, Ahar, Þemse Sacit Okyay,
Gelenekli sanatlarýn okullaþma süreci-
nin bu kýsa tarihinden sonra konumuz olan,
Resim 6 - Necmeddin Okyay, Bahaddin Tokatlýoðlu,Kamil Akdik, Ýsmail Hakký Altunbezer.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 90
91
"Medresetü'l-Hattatin’den Güzel Sanatlar
Akademisi’ne Dört Mücellit" isimli tebliðimi-
zin ilk hocasý Baha Efendi'yi tanýtalým.
Bahaddin Efendi (Tokatlýoðlu, 1866 - 1939)
Bahaddin Tokatlýoðlu (Resim 6)
hakkýnda bugüne kadar fazla bilgiye sahip
olmadýðýmýz hocalarýmýzdandýr. Babasýnýn da
kendisi gibi ciltçi ve müzehhip olduðu
hakkýndaki bilgiye, Prof. Çiçek Derman Ho-
camýzýn "Geleneksel Türk Sanatlarýnda Ýlkler
ve Öncüler" baþlýklý seminerdeki Muhsin De-
mironat hakkýnda verdiði tebliðde;
Muhsin Hoca'ya tezhip sanatýný kimden
öðrendiði sorulduðunda: "Ýlk hocam, Osmanlý
devrinden kalan son müzehhib Bahaeddin
Efendi'den -ki babasý da mücellit ve müzeh-
hib Nureddin Efendi'dir- öðrenmeye baþlar-
ken bize kalemle birkaç ders, devamlý ola-
rak önce yuvarlak, sonra beyzî ve helezon
çizdirirdi. Bu, elin terbiyesi için mutlaka
lâzýmdýr" demiþtir. Babasý Nureddin Efendi-
nin Beyazýt'taki cilt atölyesinde çalýþtý. Med-
resetü'l-Hattatin'de, Hattat Mektebi’nde, Þark
Tezyini Sanatlar Mektebi’nde cilt ve tezhip
öðretmenliði, Güzel Sanatlar Akademisi'nde
de cilt öðretmenliði dersleri verdi. Baha Efen-
di 1930'larýn baþýndan itibaren Topkapý Saray
Kütüphanesi’ndeki tamire muhtaç ciltleri
Resim 3 - Þark Tezyini Sanatlar Mektebi'nin 1934 yýlý Ýzmir Fuarý’ndaki sahada, Tuðrakeþ Ýsmail Hakký, Ýzmirli gazeteci NalanHaným ve meslektaþý, Necmeddin Efendi.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 91
92
onarmaya baþlamýþ ilerleyen yýllarda sýhhati
bozulunca arkadaþý Necmeddin (Okyay)
Efendi bu onarýmlara devam etmiþ tahakkuk
eden ücretleri yine Bahaddin Efendi’ye vere-
rek onun maddi sýkýntýsýný gidermeye
çalýþmýþtýr. Mesleki hayatýnda muallimliðin
yaný sýra klasik cilt onarýmý, yirmiye yakýn
mushaf, bir o kadar da En'am-ý Þerif, hilye ve
levha iþlemiþ, birçok levhanýn da tamirini
gerçekleþtirmiþtir. Birçok levhanýn tezhibini
de yapan Tokatlýoðlu 1939 yýlýnda vefat et-
miþtir (Resim 7-8-9).
Necmeddin Okyay (1883 - 1976)
Türk Güzel Sanatlarý’nýn birçok dalýnda
eser vermiþ isimlerdendir. Hezarfen denme-
sinin sebebi de her yaptýðý iþte büyük bir ba-
þarýya eriþmiþ olmasýndan gelmektedir (Re-
sim 10).
Yeni Valide Camii imamý ve Mahkeme-
i Þer'iyye baþkatibi Mehmed Abdünnebi
Efendi’nin oðludur. Ýlk öðrenimine mahalle
mektebi olan Karagazi (Karakadý) mahalle
mektebinde hýfz etmeye baþlamýþ buradan
mezun olduktan sonra Kasabzade Mehmet
Efendi'den Kur'an - Kerim hýfz'ýna devam et-
miþtir. Ravza-i Terakki isimli (Halil Rüþtü
Ýlköðretim Okulu ) okulda orta kýsmýnda eði-
timine devam etti bu esnada; rýk'a, divani ve
Resim 4 - Süheyl Bey,Talebe Cemal Bey (Eyüpsultan Kayyýmý Bektaþi Cemal Günter), Kamil Bey, Mehmet Ali Bey (ÞekerciCemil Beyin oðlu. Eðitiminden sonra Mýsýr'a giden Mehmet Ali Bey Mýsýr'da ilk ebru yapýp öðreten kiþidir.)
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 92
93
celi divani yazýlarýný meþk edip Hasan Talat
Bey’den icazetnamesini aldý. Hat öðretiminin
yaný sýra dini eðitimine de devam etmiþ yine
bu dönemde hafýz olup derecesini artýrmak
için Hafýz Nazif Efendi'den "aþere" ve " tak-
rib dersleri”, Çinili Camii imamý Nuri Efen-
di'den de "ilmiye" derslerini takip ederek
icazetini almýþtýr. Eline tesadüfen geçen eb-
rulu bir kaðýdýn sebebiyle ebru öðrenmeye
karar vermiþ ve bu sanatý öðrenmek için Sul-
tantepesi'ndeki Özbekler Dergahý'nýn Þeyhi
Hezarfen Edhem Efendi ile çalýþmaya baþ-
lamýþ, ebru'nun yanýnda ahar yani kaðýt cila-
lama teknikleri ve ince marangozluðu öðren-
meye çalýþmýþtýr. Konyalý Vehbi Efendi’den is
mürekkebi yapýmýný öðrenen hoca, dergah
yakýnlarýnda oturan Sultan Aziz'in okçubaþýsý
olan Seyfeddin Efendi’yle tanýþarak onunla
kemankeþlik çalýþmalarýna katýlmýþtýr. 1907
yýlýnda babasýnýn vefatý üzerine Yeni Valide
Camii’nde ikinci imamlýðýna onu takiben bi-
rinci imam ve hatip'lik görevine 40 yýl bo-
yunca devam etti.
1915 yýlýnda hizmete açýlan Medre-
setü'l-Hattatin'in müdürü Arif Hikmet Bey (Ö
1918), yazdýðý hat levhalarý görülmeye baþ-
lanan, Necmeddin Efendi’yi hoca olarak
göreve almak için okula davet etmiþ, fakat
okula gittiðinde kendisine sorulmadan
öðrenci olarak kaydýný yapmalarý üzerine
Necmeddin Efendi "Demek ki daha öðrene-
ceklerim varmýþ" diyerek sülüs hattýný ilerlet-
mek için Kamil Efendi'den ders almaya de-
vam etmiþtir. Tuðrakeþ Hakký Bey'den celi
sülüs ve tuðra öðrenmiþ diplomasýný almadan
iki yýl önce (1918) ebru ve ahar muallimi ola-
rak tayin edilip öðrenci yetiþtirmeye baþ-
lamýþtýr (Resim 11). Bu arada ebruda birçok
denemeler yapmýþ yazýlý ebruyu kalýp kes-
Resim 5 - Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Türk TezyiniSanatlar Þubesi Öðretmen ve Öðrencileri.
Resim 11 - Necmeddin Okyay'ýn Medresetü'l-Hattatindiplomasý.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 93
94
meden daha kolay yapýlma tekniðini bul-
muþtur (Resim 12). Necmeddin Hoca’ya bir
mücellidin terekesinden klasik cilt yapýmýnda
kullanýlan þemse kalýplar gelir. Hemen bu
kalýplar hakkýnda bilgi almak ve nasýl
yapýldýðýný öðrenmek için Bahaeddin Efendi’yi
bulur onun "bu iþ zor ve meþakkatlidir" de-
mesine raðmen her zamanki gibi büyük
öðrenme isteði onu bu iþte de baþarýlý ol-
masýný saðlamýþtýr. Dostlarýnýn yardýmýyla
darbhanede cilt kalýplarý imal etme þeklini
öðrenir. Ortanca oðlu Sami (1911-1933) ile bu
dönemde klasik cilt kapaðý örnekleri verdik-
leri gibi, yazý çerçevesi, resimlik gibi cilt kalý-
plarýný farklý alanlarda kullanarak bu sanatýn
uygulama alanýný geniþletmiþler (Resim 13-
14). Ancak Sami Bey'in erken yaþta vefatý, ai-
Resim 12 - Medresetü'l-Hattatin'deki sergide.
Resim 13 - Necmeddin Okyay'ýn elinde tuttuðu mushaf,Þeyh Hamdullah tarafýndan yazýlmýþtýr. N. Okyay bu eseridaha sonra T.S.M. Kütüphanesi’ne satmýþtýr.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 94
95
Resim 14 - (Soldan saða oturanlar) Necmeddin Okyay,Mahir Ýz (Soldan saða ayaktakiler) Süheyl Ünver, UðurDerman,1963. Resim 15 - Necmeddin Okyay,1965.
Resim 16 - Emin Barýn, Necmeddin Okyay, Rikkat Kunt, Ali Alpaslan.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 95
96
leyi ve hocayý derinden etkilemiþtir. Deniz al-
bayý olan büyük oðlu Nebih Bey (1907-1983)
emekliliðinde altýn oygu olarak tuðra ve tez-
yinat kesmesiyle ünlendi, küçük oðlu Sacit
Bey (1915-1999) ise Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi’nde ebru ve cilt öðretmenliði
yaptý. 1916'da Medresetü'l- Hattatin'de baþ-
layan hocalýðý, 1925'de Hattat Mektebi’nde,
1929'da Þark Tezyini Sanatlar Mektebi adýný
alan bu okuldan sonra 1936'dan itibaren
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin Türk
Tezyini Sanatlarý Þubesi'nde sürdüren Nec-
mettin Okyay (Resim 15-16). 1948'de yaþ
hattinden emekliye ayrýlmýþ ancak gelen
hiçbir talebeyi reddetmeyip gelenekli sanat-
larýn inceliklerini bütün gayreti ile öðretme-
ye devam etmiþtir (Resim 17-18).
05 Ocak 1976'da 93 yaþýndayken vefat
eden Hezarfen Necmeddin Okyay Karacaah-
met Mezarlýðý’na defn edilmiþtir (Resim 19).
Sacit Okyay (1915-1999)
Necmeddin Okyay'ýn 3. oðlu olan Meh-
met Sacit; ebru, ahar, þemse kalýp ve cilt
kaplarý bilgisini babasýndan öðrenmiþ, 1936
yýlýnda Devlet Güzel Sanatlar Akademisi
Türk Tezyini Sanatlarý Þubesi’nde ebru, ahar,
þemse öðretmeni olarak çalýþmaya baþ-
lamýþtýr (Resim 20). 1938 senesinde Ýstanbul
Yüksek Ýktisat ve Ticaret Mektebi’nden me-
zun olmuþtur, devam eden öðretmenliðinin
yaný sýra 1939 yýlýnda Bahaddin Tokatlýoð-
lu’nun vefatýyla boþalan Topkapý Sarayý
mücellitliðine vekil olarak getirilmiþ bu göre-
vi 1943 yýlýna kadar devam ettirmiþtir.
Uzun müddet mahkemelerde yazý ve
imza bilirkiþisi olarak sýkça görevlendirilmiþ-
tir. Bu bilirkiþilik emeklilik döneminde de
sürmüþtür.
1946’da Devlet Güzel Sanatlar Akade-
misi cilt atölyesi öðretmenliðine atanmýþtýr.
1969 yýlýnda akademi müdürlüðüne
verdiði dilekçede, yapmýþ olduðu eserleri þu
þekilde sýralar;
-Güzel Sanatlar Akademisi Þeref Defte-
ri (Resim 21-22-23-24).
-Ankara Devlet Operasý Þeref Defteri.
-Mâkam Sumen ve Bloknot Defteri
(M.E.B. Hasan Ali Yücel için yapýlmýþ).
-Ýstanbul Topkapý Sarayý Müzesi’nde
bulunan þemse ciltler ve restore edilmiþ cilt-
ler.
Resim 18 - Lale ebrusu.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 96
97
-Ýsmet Ýnönü Cumhur Reisi iken Ýstan-
bul vilayeti için 3 adet þemse albüm.
-Ýnönü Nutku’nun þemse cildi (G.S. Aka-demisi hediye etti).
-Þemse çerçeve (1952'de Kral Abdullah´a hediye edilmek üzere hazýrlanmýþtýr).
-Þemse çerçeve ve þemse cüzdan
(Hamdullah Suphi Tanrýöver).
-Þemse albüm (Operatör Dr. Gýyas Kor-kut ´a aittir).
-Þemse ve ciharköþe ciltler (Av. Halil
Edhem Ardaya aittir).
-Þemse ciltler (Memluk, Selçuk, Herat,
Osmanlý) onarýmlarý (Mimar Ekrem Hakký Ay-
verdi'ye aittir).
-Muhtelif êbrular.
D.G.S.A. arþivi. Hattat Hacý Nuri Korman
sülüs celisi yazý etraflarý yapýlmýþtýr.
19/08/1969 yýlýnda cilt dersi öðretim
Görevlisi olan Okyay'a akademi kurulu ta-
rafýndan, 03/12/1969 profesör ünvaný verildi
(Resim 25-26).
09/04/1973’te emekli oldu.
1999 yýlýnda vefat etmiþtir. Babasý Nec-
meddin Okyay'ýn Karacaahmet’teki me-
zarýnýn yanýna defnedildi.
Ýslam Seçen (1936)
06/07/1959 tarihinde Güzel Sanatlar
Akademisi’nin orta bölümünden mezun ol-
du (Resim 27). Prof. Sacit Okyay'dan Klasik
Cilt dersleri, Prof. Emin Barýn'dan modern cilt
ve kaligrafi öðrenmiþtir. Ayný sýnýfta Ýlhami
Turan, Yýlmaz Özbek, Ethem Çalýþkan ve Se-
vinç Oðuz eðitim görmüþlerdir.
30/04/1961'de Süleymaniye Kütüpha-
nesi’ne girdi (Resim 28). 17/10/1961 tarihinde
Yüksek Dekoratif Sanatlar mezunu oldu.
1962'de askerlik dolayýsýyla vazifesinden isti-
fa etti. Askerlik vazifesini tamamladýktan
sonra 1964'te kütüphaneye geri dönmüþtür
(Resim 29).
15/07/1969'da önce hocasý Prof. Emin
Barýn ile 2 aylýðýna daha sonra Rikkat Kunt
hocanýn da katýldýðý Portekiz’in baþkenti Liz-
bon'da Gülbenkian Müzesinde bulunan Ýslam
yazmalarýnýn onarýmýný gerçekleþtirmiþlerdir
(Resim 30-31-32).
05/06/1970’de Lizbon'a (Fundaçao Ca-
louste Gülbenkian) müzesine tekrar
çaðýrýlan Ýslam Seçen 9 ay Lizbon'da
çalýþmalarýný sürdürmüþtür. Onunla beraber
ayný çalýþma için çaðýrýlan Rikkat Kunt ra-
hatsýzlýðýndan dolayý Lizbon'a gidememiþ ,la-
kin Portekiz Konsolosluðu’nun aracýlýðý ile
Ýstanbul 'a getirilen eserleri restore etmiþtir.
Ýslam Seçen Gülbenkian Müzesi’ndeki
çalýþmalarýna, yaklaþýk otuziki sene boyunca
2002 yýlýna kadar çeþitli aralýklarda devam
etmiþtir (Resim 33-34).
Resim 26 - Sacit Okyay'ýn yaptýðý üstten ayýrma þemsecilt eseri.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 97
98
1973 tarihinde Kültür Bakanlýðý Süley-
maniye Kütüphanesi Cilt ve Patoloji Servi-
si’nin baþ uzmanlýk kadrosuna yükseltildi,
10/05/1977'de Devlet Güzel Sanatlar Akade-
misi Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölümü Gele-
neksel Türk Sanatlarý Kürsüsü’nde Türk Ciltçi-
liði konusunda 1977/1978 eðitim-öðretim
yýlýnda 4 saat görevlendirilmiþtir.
1982 Devlet Güzel Sanatlar Akademisi
Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölümü Türk Cilt-
çiliði Bölümü dersini vermeye baþlamýþtýr.
20/04/1988 tarihinde Süleymaniye
Kütüphanesi’nden emekli olan Ýslam Hoca
11/08/1989 yýlýnda Mimar Sinan Üniversitesi,
Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk El
Sanatlarý Bölümü'ne öðretim görevlisi olarak
atandý. 17/06/2001 tarihinde de yaþ haddin-
den emekli oldu.
Halen, mesleki hayatýna devam eden
Ýslam Hoca'nýn Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Gele-
neksel Türk Sanatlarý Bölümü’nde, saat
ücretli olarak gelenekli sanatlarýmýzdan olan
klasik ciltçilik derslerine devam etmektedir
(Resim 35).
Resim 27 - Ýslam Seçen'in 1961'deki mezuniyetindenbir fotoðraf.
Resim 28 - Ýslam Seçen Süleymaniye Kütüphanesi CiltServisi'nde.
Resim 29 - Hüseyin Gündüz, Emin Barýn, Ýslam Seçen,Faruk Taþkale.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 98
99
Kaynaklar:
1- Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversi-
tesi Rektörlüðü
2- Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversi-
tesi Resim Heykel Müzesi
3- Prof. Kerim Silivrili'den naklen
4- Prof. h.c. Derman, Uður; "Medre-
setü'l-Hattatin'in açýlýþýna dair mühim bir bel-
ge" Antik-Dekor, s.100, Nisan 2007 Ýstanbul
sf.228-234
5- Güzel Sanatlar Akademisi Tanýtým
Broþürü - 1938
6 - Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sa-
natlar Eðitiminde 100.Yýl, s.26, No:3, 1983
7 - Büyük Larousse, c.3, s.1207
8 - Prof. Derman, Çicek; "Muhsin Ho-
ca'dan Altýn Çizgiler", Geleneksel Türk Sanat-
larýnda Ýlkler ve Öncüler Semineri, (Yayýnlan-
mamýþ) 120. yýl etkinlikleri kapsamýnda -
Kasým-2003
9- Prof.hc. Derman, Uður; "Sakýp Sa-
bancý Müzesi Hat Koleksiyonu’ndan Seçme-
ler" s.188, 196, 226 Ýstanbul 2002
10 - Prof. hc. Derman, Uður; "Hezarfen
Hattat Üsküdarlý Necmeddin Okyay", Üskü-
dar Sempozyumu 1-Bildiriler cilt 2 Ýstanbul-
2004 ISBN (cilt2) 975-97606-8-1
11- Yrd. Doç. Hüseyin Gündüz Resim
Koleksiyonu’ndan 6, 12, 13, 20, 26, 29 numa-
ralý resimler.
Resim 34 - Ýslam Seçen, Gülbenkyan Müzesi’nde çalýþ-ma arkadaþlarýyla.
Resim 35 - Nisan 2006 yýlýnda, ÝSMEK Üsküdar þubesin-deki " Klasik Cilt" konulu konuþma. Dr. Kaya Üçer, ÝslamSeçen, Gürcan Mavili.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 99
Sempozyumumuzun baþýnda ÝSMEK'i
tanýtan vtr'de gösterildiði üzere Ýstanbul
Büyükþehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eðiti-
mi Kurslarý (ÝSMEK) olarak 3 kurs merkezi 141
kursiyer ile 1996 yýlýnda baþlayan bir hizme-
tiz. O zamanlar belediyelerin böyle bir mes-
lek ve sanat edindirme kurslarý açmak gibi
bir görevi de yoktu. 1996'dan 2005 yýlýna ka-
dar yani Büyükþehir Belediye Kanunu
çýkýncaya kadar ÝSMEK, halk eðitim merkez-
lerine paralel ve gösterilen tutum tavýr itiba-
riyle de çoðu zaman çeþitli sýkýntýlarla
yürütülen bir meslek ve beceri kazandýrma
faaliyeti idi. Ýstanbul'da ÝSMEK, Ankara'da
BELMEK þeklinde baþlayan bu çalýþmalar, di-
ðer bütün belediyeler tarafýndan kopya edi-
len bir örnek haline geldi. 2004 yýlýna kadar
çeþitli kýrýlmalarla ancak çok küçük büyüme-
lerle ÝSMEK'in kursiyer sayýsý iyi hatýrlýyorum
2004 yýlý kapanýþ programýnda 16.000 olarak
ifade dilmiþti. Bugün ÝSMEK'in kursiyer
sayýsýný 155 bin diye resmen ifade ediyoruz.
380 bin toplam ÝSMEK kursiyerinden 300
küsür bini þu son üç yýlda ulaþýlan kursiyer-
dir. Bu da göstermektedir ki, ÝSMEK'in kurs
içeriðinin çeþitlendirilmesi yaygýnlaþtýrýlmasý
daha geniþ kitlelere iletilmesi konusunda
son üç yýlda ciddi bir ivme yaþanmýþtýr. Bu-
nun temelinde 5216 sayýlý kanunla büyükþe-
hir belediyelerine meslek ve beceri ka-
zandýrma kurslarý açma görev ve yetkisi ve-
rilmesi vardýr. Biz bu kanuna bunu çok se-
vindik ve artýk belediyeler olarak hakikaten
bizden beklenilen ve talep edilen sosyal be-
lediyecilik adýna çok ciddi bir imkâna kavuþ-
tuðumuzu düþündük. Sayýn baþkanýmýz Ka-
dir Topbaþ'ýn bize verdiði gayret ve gösterdi-
ði hedefle bu noktaya gelindi. Bugün Ýstan-
bul Büyükþehir Belediyesi'nin müstakil bir
müdürlük olarak, Meslek ve Beceri Eðitimi
Müdürlüðü var. Bu müdürlük bünyesinde
ÝSMEK baþta olmak üzere diðer meslek ve
beceri kazandýrma kurslarý ile ilgili çalýþmalar
kanuni yasal tabaný da olduðu için bize de
görev ve sorumluluk olarak verdiðimiz ve
deðerlendirdiðimiz için yürütülmektedir.
Evet bu ciddi bir anlayýþ deðiþikliði idi
ve bugün buralara gelindi. Artýk insanlarýmýz
belediyelerde sadece yol, su kanalizasyon
gibi hizmetleri beklemiyorlar. Özellikle þehir
haatýnýn getirdiði sosyal, kültürel, saðlýk ve
spor gibi birçok alanlarda belediyelerden
hizmet talep ediyorlar. Alamadýklarýnda da
100
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Muammer EROL*ÖZET (SEMPOZYUM KONUÞMASI)
* Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Genel Sekreter Yardýmcýsý
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 100
hakikaten diðer alt yapý hizmetlerindeki
eksikliklere gösterdikleri tepki kadar tepki
gösteriyorlar. Bunda da haklýlar çünkü, þe-
hirli hayatýnýn olmazsa olmazý belediyelerin
sosyal ve kültürel ve belediyecilik alanýnda
ortaya koyacaðý hizmetlerle þekillenmekte-
dir.
Burada bugün iþlenilen konu, boþ
kalmýþ ihmal edilmiþ bir konudur. Belediye-
ler sanat ve meslek kurslarý ile bu alana el
atmasa idi öyle tahmin ediyorum bugün bu-
rada böyle bir sempozyum düzenlemenin
çok gerilerinde bir yerde idik. Üniversiteler-
de sayýlarý yüzü ancak bulan bu bölümlerde-
ki öðrenciler ve dýþarýda özel gayret ve çaba-
larla bu iþi sürdürmeye çalýþan üstatlarla bu
iþ yürüyecekti ve böyle bir sempozyum hiç
olmayacaktý. Bu deðerlendirme ve tespiti
yaptýðýmýzda hakikaten Büyükþehir beledi-
yesinin ÝSMEK ve Meslek ve Beceri Eðitimi
Müdürlüðü kurslarý aracýlýðý ile yaptýðý bu hiz-
metin yani gelenekli Türk Kitap Sanatlarý ile
ilgili olarak insanlarýmýza sunduðun imkan-
larýn kýymetini takdir etmemek elde deðil.
Dýþarýdan baktýðýmda bu ifade, "bize te-
þekkür edelim" demek gibi birþey oldu ama
hakikaten bu tespiti yapmadan geçmek
haksýzlýk olur diye düþünüyorum. Peki, geldi-
ðimiz bu nokta yeterli mi, hayýr yeterli deðil.
Böyle bir sempozyumda hocalarýmýz, bu sa-
natlarýn nasýl icra edildiðini, hangi tarihsel
aþamalardan geçtiðini anlattýlar. Ama görev
ve sorumluluk sahipleri olarak, bu sanatlarýn
önünü nasýl açarýz, nasýl kolaylaþtýrýrýz ile ilgi-
li daha birçok çalýþmanýn yapýlmasý gerekti-
ðine inanýyorum. Yoksa burada sempoz-
yumlar yapýlýp, bildiriler sunulup ondan son-
ra da herkes güzel þeyler, yeni þeyler öðren-
dik yeni þeyler daðarcýðýmýza kattýk ve çok
güzel çalýþmasý olan ömürlerini bu iþe sarf
etmiþ insanlarý tanýdýk, mutlu olduk onlara
teþekkür ettik, takdir ettik diye evlerine
döner. Böyle olmamalý bu sempozyumlar bu
tür çalýþmalarýn geniþ kitlelere mal edilme-
sinde, bu çalýþmalarýn sonucu olacak ürünle-
rin talep edilmesinde, bu ürünlere talep ve
ihtiyacýn oluþturulmasýnda ve benimsetilme-
sinde, bu sanatlarýn devamý yönünde kafa
yorulmasýnda bize katacaðý önemli deðerler
olabilir.
Yani bundan bir sempozyum yapýla-
caksa bu sempozyumda, Gelenekli Türk Ki-
tap Sanatlarýnýn eðitim ve öðretiminin
yaygýnlaþtýrýlmasý ve buna olan talebinin
artýrýlmasý konularý ele alýnmalýdýr. Üniversi-
telerin, belediyelerin ve sivil toplum kuruluþ-
larýnýn bu konuda yapabileceklerinin tartýþýl-
masýný gündeme getirmek gerekir diye
düþünüyorum. Aksi takdirde ömrünü bu iþe
adamýþ birkaç gönüllü insanýn bir çabasý ola-
rak bu sanatlar sýkýþýp kalýr ve çok sýnýrlý ta-
leplerle karþý karþýya kalýr diye düþünüyo-
rum. Günümüzün getirdiði teknik imkânlar-
dan dolayý bu imkanlardan soyut olarak bu
iþ düþünülür ve o dar çerçeveye hapsedilirse
çok ileri bir mesafe alamayýz ve genç insan-
larýmýza da bu sanatlarý tanýtma bu iþle ilgi-
lendirme konusunda fazla bir mesafe kate-
demeyiz kanaatindeyim. Biz bugün ÝSMEK'i
belediyenin bir hizmet organizasyonun alým
iþi olarak yürütüyoruz. Bir baþka siyasi irade
belediyeye geldiðinde böyle bir alým iþini ve
bu alým iþinin içeriðinin bu þekilde oluþturul-
masýný gerekli görmeyebilir. Buna ihtiyaç
hissetmeybilir, sanattý, tezhipti, minyatürdü
öðrenip de ne yapacak, belediyenin böyle
bir iþi de yok, nereden çýkardýnýz dediðinde
maalesef bunu yapmaya zorlayacak herhan-
101
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 101
gi bir yasal zorunluluk yok. Yapmadý mý yap-
maz bu iþ bitti. Bu kadar da iðreti bir durumu
var þu yürüttüðümüz eðitim iþinin. Onun için
bunun daha saðlam bir temele oturtulmasý
lazým. Bu eðitime bir talebin oluþturulmasý
lazým. Eðitime talebin oluþmasý, bu eðitimle-
ri alacak insanlarýn üreteceði ürünlerin,
gösterecekleri gayretin bir deðerinin oldu-
ðunu görmelerine baðlý. Yoksa kimse boþu-
na uðraþmak istemez. Öyleyse bu konuya
odaklanarak çalýþmak gerekir diye
düþünüyorum.
Bu konuda idareleri zorlayacak olan
üniversitelerdir ama þu içine girdiðimiz Avru-
pa Birliði ortaklýðý sürecinde en önemli görev
sivil toplum kuruluþlarýna düþecektir. Eðer
burada yine bir þeye karar verecek olursak
Gelenekli Türk Kitap Sanatlarý ile ilgili olarak
bir dernek kurmaya bir vakýf kurmaya karar
vermiþ olmakla buradan ayrýlalým isterim ki
bu dernek, vakýf idareler çeþitli sebeblerle
yapmak istemese bile bunu yapmak zorun-
da hissettirsin. Ýdareler bu iþi toplumun bir
sosyal hizmet talebi olarak karþýlarýnda
görürlerse yapmak zorunda kalýrlar. Bizler
kuracaðýmýz sivil toplum kuruluþlarý eliyle bu
Türk el sanatlarýnýn memurlarýn, siyasilerin
insiyatifine býrakýp onlarýn iki dudaðý arasýna
mahkum etmeyelim. Bizler sahip çýkalým is-
tiyorum; üniversitedeki öðretim üyeleri, bu
iþe gönül vermiþ kursiyerler, usta öðreticile-
rimiz, her kimseler eðer birazcýk gönül ver-
miþsek bu gönül vermiþliðimizi kuracaðýmýz
sivil toplum örgütleri eliyle aktif olarak haya-
ta geçirelim. Bu alanda hizmet veren kamu
kuruluþlarýný üniversiteleri, bu doðrultuda
yapacaðýmýz çalýþmalarla daha iyi, daha kali-
teli hizmet üretmek konusunda yönlendire-
lim. Yeni kamu yönetimi trendi bu. Böyle bir
sivil toplum kuruluþu çatýsý altýnda birleþme
kararlýðý ile -ki Uður hocama baþýný çekmek
yakýþýr diye düþünüyorum- böyle bir çalýþ-
ma, gayret olursa belediye olarak mutlaka
onun içinde ve hizmetkarý olmaya baþtan ta-
libiz.
Bizler bulunduðumuz süre içinde kamu
görevi hizmetini bir emanet olarak bizim
üstümüzde bulunduðu sürece bunu yaparýz,
iyi yapmaya da çalýþýrýz. Ama bu bize baðlý
olarak ve bizimle kaim olan bir iyilik olarak
kalmasýn, bizlerden sonra da bunu tama-
men kaldýrýp atmak isteyen insanlar geldi-
ðinde birileri hayýr, siz bu iþi yapmak zorun-
dasýnýz bu iþin talebi var diyebilsin. Bu kurs-
lar, ülkemizin kültürel geliþimin bir ihtiyacý,
bu ülkenin insanlarýnýn benliðini diri tutma-
larýnýn gereði diye karþýlarýnda dikilelim isti-
yorum. Sizlerden beklentim budur. Öðretim
üyelerimiz olarak emeklerinizin boþa geçip
gitmemesi ve gelecek kuþaklara aktarýmý
konusunda da çok ciddi bir kazaným ve mi-
ras olur diye düþünüyorum. Katkýlarýnýz için
peþinen tekrar baþkanýmýz, tüm kursiyerleri-
miz ve çalýþanlarýmýz adýna teþekkür ediyor,
saygýlar sunuyorum.
102
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 102
SEMPOZYUM BÝLDÝRÝSÝ
I. ÝSMEK NEDÝR?
Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eðitimi Kurslarý ÝSMEK, "örgün eðitim sis-
temi dýþýnda planlý, programlý ve sistemli olarak yürütülen bir eðitim þekli" olarak tanýmlanan
yaygýn eðitimin ilkeleriyle gerçekleþtirilen bir yetiþkin eðitimi organizasyonudur.
Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkanlýðý Ýnsan Kaynaklarý ve Eðitim Daire Baþkanlýðý, Mes-
lek ve Beceri Eðitimi Müdürlüðü'ne baðlý olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
1996 yýlýnda 3 kurs merkezinde 3 branþta 141 kursiyer ile eðitimlerine baþlayan ÝSMEK,
2006-2007 eðitim dönemine gelindiðinde Ýstanbul'un 30 ilçesindeki 198 kurs merkezinde 97
branþta 150 binin üzerinde kursiyere ücretsiz sanat ve meslek eðitim imkaný saðlayan dev bir
organizasyona dönüþmüþtür.
Zorunlu ilköðretim yaþýný tamamlamýþ her Ýstanbullu ÝSMEK kursiyeri olabilmektedir. Buna
göre ÝSMEK'te kursiyer alt yaþ sýnýrý 16'dýr. Üst yaþ sýnýrý ise yoktur.
Kayýtlar her yýl Eylül ayýnda yapýlmakta; dersler Ekim'de baþlamaktadýr. Haziran ayýnda ise
eðitim dönemi sona ermektedir. MEB'in belirlediði kurallar çerçevesinde 3,5 aydan 10 aya ka-
dar süren eðitimlerin yaný sýra bazý branþlarda tekamül kurslarý verilmektedir.
Branþýn kredisini dolduran ve baþarýlý olan kursiyerlere,
Kurs Bitirme Belgesi,
Derslere devam eden ancak yeterli baþarý gösteremeyen kursiyerlere de,
Kurs Katýlým Belgesi verilmektedir.
Þu ana kadar ÝSMEK'ten eðitim alanlarýn sayýsý yaklaþýk 380 bini geçmiþtir.
II- ÝSMEK'ÝN FAALÝYET ALANI
ÝSMEK, istihdama yönelik mesleki ve teknik eðitim branþlarýnýn yaný sýra, hobi içerikli ve
el becerilerini geliþtirmeye yönelik el sanatlarý eðitimi, geleneksel Türk el sanatlarý eðitimleri,
çaðýn gereklerinden olan bilgisayar ve dil eðitimleri, saðlýklý yaþam için spor eðitimleri, müzik
eðitimleri, sosyal ve kültürel eðitimler gibi oldukça geniþ branþ yelpazesine sahiptir.
En fazla ilginin el sanatlarý branþlarýna olduðu ÝSMEK kurslarýnda, çaðýn gereksinimlerini
karþýlamak amacýyla bilgisayar ve dil eðitimleri de önemli yer tutmaktadýr.
Ýlköðretim yaþýný geçmiþ herhangi bir mesleki eðitim alamamýþ, bir meslek sahibi olmuþ
ancak mesleðinde ilerlemeyi düþünen, yeni bir sanat, beceri, hobi edinmek isteyen, çeþitli ne-
103
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 103
denlerle rehabilite ihtiyacý olan, kente adap-
tasyon sorunu bulunan, yeni bir çevre edin-
mek ve çevrelerini geniþletmek isteyen tüm
toplumsal kesimlere, Ýstanbul'un dört bir
yanýndaki kurs merkezleri ile ulaþan ÝSMEK,
üstlendiði sosyal sorumluluk bilinci gereði
desteðe ihtiyacý olan cezaevleri ve huzurev-
leri sakinlerine de hizmet götürmekte,
özürlülere özel eðitim imkanlarý saðlamak-
tadýr.
Maltepe Huzurevi, Kadýköy Darülaceze,
Bayrampaþa Çocuk Tutuk ve Islahevi, Üskü-
dar Paþakapýsý Tutukevi, Kartal Cezaevi,
Ümraniye Cezaevi ve Metris Cezaevi'nde eði-
timlerine devam eden ÝSMEK, Fatih, Gazios-
manpaþa ve Ümraniye Özürlüler Merkezle-
ri'nde özürlülere özel eðitimler vermektedir.
Ayrýca Bakýrköy Ruh ve Sinir Has-
talýklarý Hastanesi, Türk Anneler Derneði, Ça-
pa Týp Fakültesi, Galatasaray Rotaract Klübü
gibi çeþitli dernek, kurum ve kuruluþlarla da
iþbirliði halinde çalýþmalar yürütmektedir.
ÝSMEK'te yürütülen doðrudan eðitim
çalýþmalarý yanýnda, eðitim sürecini destek-
leyici mahiyette çok sayýda baþka çalýþmaya
imza atýlmaktadýr. Bunlar, halk seminerleri,
söyleþiler, konferanslar, fuarlar, yerel sergi-
ler, konulu sergiler, genel sergi, satýþ, yarýþ-
ma ve yayýn gibi faaliyetlerdir.
ÝSMEK' teki tüm branþlar, özel eðitimler,
halk seminerleri, sergiler ve yayýnlar ücret-
sizdir.
III- ÝSMEK'ÝN KÝTAP SANATLARINA
YÖNELÝK YAYINLARI
ÝSMEK, ücretsiz sanat ve meslek eðitim-
leri, sergileri, seminerleri, konferans, sem-
pozyum ve söyleþilerinin yaný sýra yayýnlarý
ile de alanýnda önemli boþluðu doldurmak-
tadýr. Özellikle sanat alanýnda yayýnladýðý ki-
taplar, sanat camiasýnda yanký uyandýrmak-
ta ve ilgililerin büyük beðenisini toplamak-
tadýr. ÝSMEK adeta unutulmaya yüz tutmuþ
olan kitap sanatlarý alanýna da çýkardýðý
yayýnlar ile büyük destek olmaktadýr. Usta
öðreticilerimiz hat sanatçýsý Dr. Süleyman
Berk'in "Hat Sanatý Kitabý", ebru sanatçýsý
Ömer Faruk Dere'nin "Ebru Sanatý Kitabý" ve
tezhip sanatçýsý Dr. Münevver Üçer'in "Tezhip
Kitabý" (yayýna hazýrlanýyor) yanýnda kitap
sanatlarýnýn nadide örneklerinin bulunduðu
El Sanatlarý Albümü'nün üç sayýsý ile El Sanat-
larý Dergisi'nin üç sayýsý ÝSMEK'in kitap sanat-
larýný ele aldýðý önemli ve deðerli yayýnlarý
arasýndadýr.
1- HAT SANATI KÝTABI
ÝSMEK, usta öðreticimiz hattat Dr.
Süleyman Berk'in 192 sayfalýk Hat Sanatý Ki-
tabý'ný yayýnlayarak bu alanda ilgiyle karþýla-
nan bir esere imza atmýþ oldu.
2000 adet basýlan kitapta Hat Sanatý Ki-
tabý'nda Hat Sanatý Tarihi, Yazý Çeþitleri, Hat
Sanatýnda Kullanýlan Malzemeler, Hat Sa-
natýnda Tuðra Formu, Ýcazetname, Celi Bir
Yazýnýn Hazýrlanýþý, Lügatçe ve Deyimler, Hat
Sanatýndan Örnekler, Hattat Mehmet Þevki
Efendi'nin Sülüs Nesih ve Hattat Halim Özy-
acý'nýn Rik'a Meþkleri gibi konu baþlýklarý bu-
lunuyor.
250'yi aþkýn görsel ile zenginleþen ki-
tapta geçmiþteki hattatlarýn yaný sýra
günümüz sanatkarlarýndan Ali Toy, Mehmet
Özçay ve Osman Özçay'ýn eserlerinden de
104
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 104
örnekler veriliyor. Büyük kýsmý Dr. Süleyman
Berk arþivinden olan fotoðraflarýn bir bölümü
sanatkar Ömer Faruk Dere'nin arþivinden sa-
natseverlerle buluþuyor. Meþkler bölü-
münde Mehmed Þevki Efendi'nin sülüs-nesih
meþklerinin yaný sýra 20. yüzyýlýn önemli hat-
tatý Halim Özyazýcý'nýn rik'a meþkleri de mev-
cut. Kitapta ayrýca merhum Emin Barýn ko-
leksiyonundan, Dr. Münevver ve Dr. Kaya
Üçer koleksiyonundan da izler yer alýyor.
Hat Sanatý Kitabý, Türkiye'nin pek çok
yerinden ÝSMEK Yönetim Merkezi'ne ulaþan
sanatseverler tarafýndan büyük talep gör-
müþtür.
2- EBRU SANATI KÝTABI
ÝSMEK usta öðreticisi ve ebru sanatçýsý
Ömer Faruk Dere'nin 192 sayfalýk "Ebru Sa-
natý" adlý kitabý, gelenekli sanatlardan ebru-
yu tarihçesi, malzemeleri ve örnekleriyle an-
latmaktadýr. Kitap 2000 adet basýlmýþtýr.
Takriz yazýsýný Hikmet Barutçugil'in,
yazdýðý Ýskender Pala'nýn deðerli cümleleriy-
le baþlayan kitap, 4 bölümden oluþmaktadýr.
Birinci bölümdeki Taným ve Tarihçe ana
baþlýðý altýnda Ebru Nedir, Tarih Ýçinde Ebru,
Yaþayan Ustalarýmýz þeklinde ara baþlýklar,
ikinci bölümde Alet ve Malzemeler ana
baþlýðý altýnda Tekne, Kývam Arttýrýcýlar, Öd,
Boyalar, Fýrça, Kaðýt ve Yardýmcý Malzemeler
þeklinde ara baþlýklar, üçüncü bölümde Uy-
gulama ana baþlýðý altýnda Ebru Uygulama-
larý, Gelenekli Ebru Formalarý, Çiçek Ebrular,
Akkase Ebrunun Yapýlýþý, Dalgalý Ebru, Ebru-
nun Kumaþa Uygulanýþý, Uygulamada
Karþýlaþýlan Güçlükler ve Çözüm Yollarý þek-
linde ara baþlýlar, dördüncü bölümde ise Us-
talardan Örnekler bulunmaktadýr. Çalýþma-
larýndan örnekler sunulan iki usta ise Nec-
mettin Okyay ve Mustafa Düzgünman'dýr.
Yayýnlandýðý günden itibaren yoðun ilgi
gören kitap, tüm incelikleri ile sunduðu ebru
sanatýný geleceðe taþýmakta önemli bir vazi-
fe üstlenmektedir.
3- TEZHÝP SANATI KÝTABI (Yayýna
Hazýrlanýyor)
ÝSMEK'in branþ kitaplarý serisinde kitap
sanatlarýna yönelik hazýrlanan bir diðer
branþ ise; tezhip. ÝSMEK usta öðreticisi ve tez-
hip sanatçýsý Dr. Münevver Üçer'in Tezhip Sa-
natý Kitabý, þu anda ÝSMEK Yayýn Editörlüðü
bünyesinde halen yayýna hazýrlanmaktadýr.
192 sayfa olarak hazýrlanan kitap, 2000 adet
basýlacak. Tezhip Sanatý Kitabý, tezhip sa-
natýnýn tarihçesinden malzemelere, terim ve
örneklere kadar çok geniþ bir içerik suna-
cak…
Tezhip Sanatý Kitabý'nýn gerek ÝSMEK
kursiyerleri için gerekse tüm sanatseverler
için bir eðitim kitabý olmasý amaçlanmak-
tadýr.
4- ÝSMEK EL SANATLARI DERGÝSÝ (1-2-3-4)
Muhtevasý ile olduðu kadar teknik kali-
tesi ile de dikkat çeken El Sanatlarý Dergisi ilk
sayýsýnda “Dünya El'e Dönüyor'” kapak konu-
sunu iþlenmiþ ve sanatseverlerden büyük
övgü almýþtý. Derginin ikinci sayýdaki kapak
konusu "Gelenek ve Gelecek" idi. Ýstanbul
Büyükþehir Belediyesi'nin önemli bir kültür
hizmeti olan ve sanatseverlerin ücretsiz ola-
rak ulaþabildikleri ÝSMEK El Sanatlarý Dergi-
si'nin üçüncü sayýsýnda ise "El Sanatlarý ve
Estetik" konusu irdelendi.
105
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 105
El sanatlarýna ilgi duyan herkesin baþ-
vurabileceði bir "ana kaynak" konumundaki
dergi, 160 sayfalýk geniþ bir içerik sunmak-
tadýr. Þu ana kadar çýkarýlmýþ olan üç dergide
de alanýnda isim sahibi pek çok sanatkar,
akademisyen ve yazarýn makaleleri, röpor-
tajlarý yer almaktadýr. Dergi, kitap sanatlarýný
içeren pek çok yazý ile sanatseverlere
ulaþmýþtýr.
El Sanatlarý Dergisi'nin dördüncü
sayýsýnýn hazýrlýk çalýþmalarý, ÝSMEK Yayýn
Editörlüðü bünyesinde devam etmektedir.
Dergi, el sanatlarý alanýnda bir klasik olmaya
doðru emin adýmlarla ilerlemektedir.
5- ÝSMEK EL SANATLARI ALBÜMÜ (1-2-3)
"ÝSMEK El Sanatlarý Albümü"nün ilk
sayýsý sanatseverlerin yoðun ilgisine mahzar
olmuþtu. 21 branþtaki el emeði göz nuru
ürünlerinden oluþan 304 sayfalýk ÝSMEK El Sa-
natlarý Albümü'nün ikinci sayýsý kursiyerlerin
ve usta öðreticilerin en nadide eserlerini
kapsýyor, bu sanatlar ile ilgili kýsa ve öz bilgi-
ler içeriyordu.
30 branþtaki el emeði göz nuru ürünle-
rinden oluþan ve þu anda baský aþamasýnda
olan 312 sayfalýk ÝSMEK El Sanatlarý
Albümü'nün üçüncü sayýsý da kursiyerlerin
ve usta öðreticilerin en nadide eserlerini
barýndýrmakta, bu sanatlar ile ilgili Ýngilizce-
Türkçe olmak üzere öz bilgileri kapsamak-
tadýr. Albümde hat, tezhip, ebru ve min-
yatürün en nadide örnekleri göz alýcý bir bi-
çimde sergilenmektedir.
ÝSMEK Yayýn Editörlüðü bünyesinde son
hýzla hazýrlýklarý tamamlanan El Sanatlarý
Albümü'nün son sayýsý en yakýn zamanda
sanatseverlerle buluþacaktýr. Albümde
yayýnlanan tüm eserler, adeta bir sanat hazi-
nesinin ve el emeði ile göz nurunun görsel
kanýtlarýdýr.
IV- ÝSMEK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi'nin
önemli bir eðitim ve kültür hizmeti olan
ÝSMEK, ücretsiz eðitimleri ile Ýstanbul gibi
büyük bir metropolde yaþayan insanlar için
büyük bir fayda yaratmaktadýr. Öyle ki
ÝSMEK verdiði sanat ve meslek eðitimlerinin
sonucunda insanlarý kentte yaþama konu-
sunda donanýmlý hala getirmektedir. Eðitim-
leri, seminerleri, sergileri, konferanslarý,
söyleþileri ile bir bilgi toplumu oluþturmayý
amaçlayan ÝSMEK, toplumumuzun en önem-
li sorunlarýna da parmak basmaktadýr. Bun-
lardan biri de "okumama problemi"dir. Ne
yazýktýr ki içinde yaþadýðýmýz çaða raðmen
insanýmýzýn eðitim düzeyi ne olursa olsun
okuma alýþkanlýðýný kazanmamýþ olduðu
görülmektedir. ÝSMEK kitaba ve okumaya il-
giyi artýrmak üzere, az önce kitap sanatlarý
ile ilgili olan kýsmýna deðindiðimiz üzere ki-
tap, dergi ve albümler hazýrlamakta, bu ko-
nuya büyük hassasiyet göstermektedir.
ÝSMEK verdiði Gelenekli Türk Ýslam Sanatlarý
eðitimleri ile kitap sanatlarýnýn yaþatýlmasý
ve gelecek kuþaklara aktarýlmasýna da katký-
da bulunmaktadýr.
Sanata saygý duyan, okuyan, okudukça
öðrenen ve düþünen insanlarýn geleceði ku-
racaðýna inanan ÝSMEK, toplumumuzun ka-
nayan yarasý kitap ve unutulmaya yüz tutan
kitap sanatlarý konusuna kamuoyunun ilgisi-
ni bir nebze olsun çekebilmek düþüncesi ile
"Kitap Sanatlarý Sempozyumu"nu düzenle-
miþtir. ÝSMEK El Sanatlarý Sempozyumlarý’nýn
ilki olarak yapýlan bu seçim oldukça an-
106
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 106
lamlýdýr. ÝSMEK sempozyumlarý ilerleyen
dönemlerde el sanatlarýnýn diðer alanlarýný
da kapsayacak bir þekilde devam edecektir.
ÝSMEK'te 2006-2007 eðitim dönemi bo-
yunca hat, tezhip, ebru ve minyatür branþ-
larýnda eðitim alan toplam kursiyer sayýsý
3222'dir. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sa-
natlar Fakültesi'nde Türk Kitap Sanatlarý
alanlarýnda 1 yýlda birinci sýnýftan dördüncü
sýnýfa kadar eðitim alan toplam öðrenci
sayýsýnýn ancak 100'ü bulduðu belirtilmekte-
dir. Bu sebeple ÝSMEK'te ulaþýlan 3222
sayýsýnýn çok büyük anlamý olduðu söylene-
bilir.
V- ÝSMEK'ÝN EÐÝTÝM VERDÝÐÝ BRANÞLAR
ÝSMEK, 8 ayrý ana dalda yetiþkin eðitimi
vermektedir. Bu 8 ana dal þunlardýr: Türk-
Ýslam Sanatlarý, El Sanatlarý, Müzik Eðitimi, Dil
Eðitimi, Bilgisayar Teknolojileri, Mesleki ve
Teknik Eðitim, Spor Eðitimleri, Sosyal ve
Kültürel Eðitimler.
ÝSMEK 2006-2007 Branþ Rehberi'nde
branþ listesi ise þöyledir: Mesleki Teknik Eði-
timler (Anne Çocuk Eðitimi, Bahçývanlýk, Ber-
berlik, Bilgisayarlý Modelistlik, Cilt Bakýmý,
Diksiyon, Erkek Terziliði, Ev Hizmetleri, Fotoð-
rafçýlýk, Gazetecilik, Giriþimcilik, Hazýr Giyim,
Kuaförlük, Modelistlik, Okuma-Yazma, Os-
manlý Mutfaðý, Radyo Programcýlýðý ve Sunu-
culuðu, Sinema-Tv, Stilistlik, Taký Tasarýmý,
Trikotaj, Yardýmcý Annelik, Yaþlý ve Hasta
Bakýmý, Yemek) El Sanatlarý (Ahþap Boyama,
Ahþap Oymacýlýðý, Cam Boyama, Cam Ýþleme-
ciliði, Cam Süslemeciliði, Deri Aksesuarlarý,
Desen Tasarým, El Nakýþý, El Sanatlarý, Fantezi
Giyim, Filografi, Folyo, Giyim, Gümüþ Sim
Örücülüðü, Halý-Kilim, Ýðne Oyasý, Ýpek Boya-
ma (Batik), Kýrkyama, Kumaþ Boyama, Kur-
dele Nakýþý, Makine Nakýþý, Mefruþat, Mozaik,
Örücülük- Þiþ Örücülüðü, Resim, Rölyef, Sera-
mik, Tel Kýrma, Telkari, Vitray, Yün
Örücülüðü) Türk Ýslam Sanatlarý (Çini, Ebru,
Hat, Kalem iþi, Minyatür, Sedef Ýþçiliði, Tez-
hip) Bilgisayar Teknolojileri (Bilgisayar Ýþlet-
menliði, Muhasebe Yardýmcýlýðý, Web Ta-
sarýmý, Grafikerlik) Müzik Eðitimi (Baðlama,
Batý Müziði, Gitar, Halk Oyunlarý, Kabak Ke-
mane, Kanun, Kaval, Keman, Klasik Kemen-
çe, Ney, Piyano, Solfej, Tambur, Türk Halk
Müziði, Türk Sanat Müziði, Ud, Yaylý Tambur)
Dil Eðitimi (Arapça , Ýngilizce, Osmanlýca)
Saðlýk ve Spor (Aerobik, Body Building,
Fitness, Koþu Bandý, Pinpon, Step, Taekwan-
do) Sosyal ve Kültürel Eðitimler (Ýlk Yardým,
Protokol ve Görgü Kurallarý, Türkçe, Benim
Ailem)
VI- ÝSMEK'ÝN TÜRK KÝTAP SANATLARI
EÐÝTÝMLERÝ
Türk gelenekli sanatlarýnýn içerisinde
baþlýca kitap sanatlarý hat, tezhip, ebru, min-
yatür ve ciltçiliktir. Bu sanatlarýn hepsi kendi
içinde bütünlük arz etmekte, birbirini ta-
mamlayýcý özellikler göstermektedir. Bir el
yazmasý eserin dokusunda gizli olan o muh-
teþemlikte bütün geleneksel sanatlarýn ayrý
ayrý izi vardýr. El yazmasý eserler basýlý mater-
yallerden farklý olarak, hiçbir þekilde diðeri-
nin ayný deðildir, sanatçýlarýn o andaki hisleri
ile biçimlenmiþlerdir. Ayrýca yaþadýklarý top-
lumun özellikleri, sanat ve kültür an-
layýþlarýný gözler önüne sermektedirler. Bu
nedenledir ki geçmiþten günümüze kalan en
deðerli hazinelerdir bu eserler…
ÝSMEK gelenekli kitap sanatlarý içerisin-
107
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 107
de hat, tezhip, ebru, minyatür dallarýnda eði-
timler vermekte olup, bu deðerli kültür mi-
rasýný gelecek nesillere aktarma hususunda
önemli bir misyona hizmet etmektedir.
ÝSMEK'teki gelenekli sanat eðitimleri, Ýstan-
bul'un 30 ilçesine yayýlmýþ olan çeþitli kurs
merkezlerimizde, kurum, kuruluþ ve dernek-
lerle iþbirliði halinde gerçekleþtirdiðimiz
çalýþmalarda ve Üsküdar'da 2 yýllýk ihtisas
eðitim imkaný sunan Türk Ýslam Sanatlarý
Merkezimizde verilmektedir. Cilt sanatý eði-
timleri ise 2004-2005 eðitim döneminde
Süleymaniye Kütüphanesi'nde verilmiþ olup,
2007-2008 eðitim döneminde bu çalýþma-
larýn devamý planlanmaktadýr.
1- ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI
KURSÝYERLERÝNÝN ANALÝZÝ
ÝSMEK'in Türk Kitap Sanatlarý eðitimleri
içerisinde (halen eðitimi devam eden) hat,
tezhip, ebru ve minyatür branþlarý bulun-
maktadýr. Bu branþlarda eðitim alan 3222
kursiyerimiz bulunmaktadýr. Bu kursiyerleri-
mizin yaþ, cinsiyet, eðitim durumlarý ve katýl-
ma nedenlerini içeren grafik aþaðýdadýr:
Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Kursiyerlerin Eðitim Durumu
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
2- HAT SANATI BRANÞI
Hat, birçok noktanýn birbirine bitiþerek
sýralanmasýndan meydana gelen çizgi, çizgi-
ye benzeyen þey ve yazý gibi anlamlara gel-
mektedir. Ýslam kültüründe, yazý ve güzel
yazý (hüsn-ü hat) anlamýnda kullanýlmak-
tadýr. Hat, sözün ve ruhta cereyan eden fikir
ve duygularýn alfabe ve yazý vasýtalarý ile res-
medilmesidir.
Ýslamiyet ile birlikte Arap harfleri yavaþ
yavaþ estetik unsurlar kazanmýþ, Asr-ý saa-
det döneminde yükselme baþlamýþ, Abbasi-
ler döneminde daha da geliþmiþtir. Ýslam
yazý sanatý en hýzlý geliþmeyi Osmanlý hat
mektebinde yaþamýþtýr. Osmanlý padiþahlarý
içerisinde bizzat yazý ile meþgul olanlar da
çýkmýþtýr. II. Bayezid, II. Mustafa, III. Ahmed, II.
Mahmud ve Abdülmecid ilk akla gelen hat-
tat sultanlarýdýr.
Hat sanatý yüzyýllardan bu yana sanat-
108
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 108
karlar tarafýndan yapýlagelmiþ, her dönem
toplumlarýnda ilgiyle takip edilmiþtir. 2006-
2007 eðitim döneminin baþýnda ÝSMEK'ten
hat sanatý eðitimi almak için 2104 Ýstanbullu
baþvurmuþ, 1214 kiþi halen eðitimlerine de-
vam etmektedir. ÝSMEK hat eðitimleri
ÝSMEK'in Ýstanbul'daki 198 kurs merkezinden
40'ýnda verilmektedir.
2-1- ÝSMEK'ÝN HAT BRANÞINDA EÐÝTÝM
ALAN KURSÝYERLERÝN ANALÝZÝ
2-1-1 Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Yaþ daðýlým grafikleri incelendiðinde kur-
siyerlerin 25 yaþ altý ve 25-35 yaþ grubunda
bir yoðunlaþma olduðu gözlemlenmektedir.
Bu daðýlým, bir anlamda gençlerin güzel yazý
yazma sanatý olan hat sanatýna olan ilgisini
ve merakýný gözler önüne sermektedir. Hat
sanatý öðrenilmesi çok uzun zaman alan, sa-
natçýnýn bu sanata ömrünü adamasý gereken
bir daldýr. Yaþamlarýnýn baharýnda bu sanat
ile tanýþan gençler, zaman geçtikçe ilerleme
göstererek, gerek meslek gerekse bir yan
uðraþý olarak bu sanatý icra edebileceklerdir.
2-1-2- Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Kursiyerlerin cinsiyet daðýlýmýnda ba-
yan kursiyerlerin yoðunluðu dikkat çekici bir
biçimde göze çarpmaktadýr. Hat sanatý tüm
gelenekli sanatlarda olduðu gibi sabýr iste-
yen ve bol vakit gerektiren bir sanat oldu-
ðundan dolayý, çoðunlukla evde oturan,
çalýþmayan ya da iþ arama döneminde bol
vakti olan bayanlar tarafýndan daha rahat ic-
ra edebilmektedirler.
2-1-3- Kursiyerlerin Eðitim Durumu
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
ÝSMEK kursiyerlerinin eðitim durum-
larýna bakýldýðýnda lise mezunlarýnýn oranýnýn
en yüksek olduðu, ardýndan da lisans me-
zunlarýnýn onu takip ettiðini görülmektedir.
Lise ve üniversite sonrasýndaki dönem genç-
lerin iþ arama/bulma dönemidir denilebilir.
Ve bu iþ bulma süreci, boþ vaktin en fazla ol-
duðu zaman dilimidir. Bu nedenle bireyler
bir sanat dalýna ilgi duyabilirler, hatta bu
gençlerin bir kýsmý hayatlarýnýn geri ka-
lanýnda yapacaðý iþi bir sanat dalý olarak da
belirleyebilirler. Hat sanatý bu açýdan gençle-
rin yoðun ilgi gösterdiði bir sanat dalý olarak
karþýmýzda durmaktadýr.
2-1-4- Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
109
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 109
Katýlma nedenleri daha önceki verileri
doðrulayan bir nitelikte "Bir sanat ve meslek
branþýnda öðrenim görmek" ve "Kendimi
geliþtirmek" þeklinde önümüzde durmak-
tadýr. Hat sanat dalýnda eðitim görmek iste-
yen çoðunluðu eðitimli genç bayanlardan
oluþan grup, bir sanat öðrenmek ve kendini
geliþtirerek yeni bir gelecek kurmak amaçlý
bu branþý tercih etmektedirler.
3- TEZHÝP SANATI BRANÞI
Arapça'da altýnlama manasýna gelen
tezhip, yalnýz altýn yaldýzla iþlenen iþleri ifade
etmemekte; boyalarla yapýlan ince kitap tez-
yinatýna da denilmektedir. Eskilerin hüsn-ü
hat sanatý dedikleri güzel yazý niteliðindeki
yazýlarýn etrafý ve el yazmasý kitaplarýn
(Kur'an nüshalarý, murakkalar, kýt'alar, divan-
lar) baþlýk sahifeleri ve diðer yerlerine çeþitli
desen ve motiflerle yapýlan süslemelerdir.
Tezhip sanatýnýn kaynaðý, Türklerin Or-
ta Asya'da tarih sahnesine çýktýklarý devirlere
kadar uzanmaktadýr. Türk tezhip sanatçýsýnýn
yüzyýllar içerisinde geliþtirdiði en güzel tez-
hiplerin dini kitaplarda görülen tezhipler ol-
duðu anlaþýlmaktadýr. Ýslam ülkelerinde
yaygýn bir sanat olan ve Anadolu'ya Selçuk-
lular tarafýndan getirilen tezhip, yükselme
dönemini Osmanlýlar zamanýnda yaþamýþtýr.
Türk sanatçýlarý bütün güçlerini süsle-
me alanýnda yoðunlaþtýrarak, tezhip sa-
natýnýn önde gelen temsilcisi olmuþlardýr.
Tezhip sanat dalý, ÝSMEK'in 28 kurs merkezin-
de eðitim olarak verilmektedir. Eðitim döne-
mimizin baþýnda 970 kiþi bu branþa baþvur-
muþ olup, 748 tezhip kursiyerimiz bulun-
maktadýr.
3-1- ÝSMEK'ÝN TEZHÝP BRANÞINDA EÐÝTÝM
ALAN KURSÝYERLERÝN ANALÝZÝ
3-1-1- Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Tezhip branþýnda eðitim alan grupta en
büyük oran 25-35 yaþ grubunu kapsamak-
tadýr. Bu grubu 25 yaþ altý ile 35-45 arasý grup
takip etmektedir. 45 üstü grubun da ilgisi
anýmsanmayacak orandadýr. Bu açýdan tez-
hip sanatý genel olarak tüm yaþ gruplarýna
hitap eden bir sanattýr denilebilir.
3-1-2- Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Tezhip branþýnda da bayan kursiyerle-
rin sayýsý erkek kursiyerlere oranla çok yük-
sek görünmektedir. Daha önce de belirttiði-
miz gibi gelenekli sanatlar sabýr ve zaman
gerektiren dallardýr. Bu nedenle genellikle
çalýþmayan ve evde olan bayanlarýn baþarýlý
olma þansý daha yüksektir.
3-1-3- Kursiyerlerin Eðitim Durumu
110
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 110
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Eðitim durumu açýsýndan sýrasýyla lise,
lisans ve önlisans gruplarýnda bir yoðunlaþ-
ma görülmektedir. Bu gençlerin sanat me-
raký ile açýklanabildiði gibi, mezuniyet son-
rasý iþ arama dönemlerine de rast gelmesi ve
evde olmalarý katýlýmý artýran unsurlar olarak
ön plana çýkmaktadýr.
3-1-4- Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Çoðunlukta olan "Bir sanat ve meslek
branþýnda öðrenim görmek", "Kendimi geliþ-
tirmek" ve "Yeni bir meslek edinmek" ce-
vaplarý genellikle gençlerin katýlýmýyla açýkla-
nabilirken, "Boþ vakitleri deðerlendirme" ce-
vabýnýn da yüksek oranda verilmesi, tezhip
sanatýnýn yaþ grubu açýsýndan üst kesimler-
dekileri de kapsadýðýnýn bir kanýtý olarak
gösterilebilir.
4- EBRU SANATI BRANÞI
Farsça'da "bulut gibi, bulutumsu" ma-
nasýna gelen "ebr" den türetilmiþ olan ebru,
geleneksel Türk El Sanatlarý içerisinde özel
bir yere sahiptir. Türk kültüründeki süsleme
anlayýþýnýn, güzellik, estetik ve zerafetinin de
bir simgesidir.
Gelenekli sanatlarýmýzdan biri olan eb-
ru, eskiden tezhip ve hat sanatlarý ile birlikte
kitap sayfalarýnda, murakka kenarlarýnda,
ciltlerde, yazý boþluklarýnda ve koltuklarýnda
kullanýlmýþtýr.
Günümüzde ise baþlý baþýna bir sanat
olan ebru, ÝSMEK'in ücretsiz eðitimleri ile 50
kurs merkezimizde 1099 Ýstanbulluya ulaþ-
maktadýr. Eðitim dönemimizin baþýnda 2106
kiþi bu branþa kaydolmak için baþvurmuþtur.
4-1- ÝSMEK'ÝN EBRU BRANÞINDA EÐÝTÝM
ALAN KURSÝYERLERÝN ANALÝZÝ
4-1-1- Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Ebru branþýnýn 25 yaþ altý ve 25-35 gru-
bunda yoðun ilgi görmekte olduðu
görülmektedir. Diðer yaþ gruplarýnda da yo-
ðun katýlým gözlenmektedir. Ancak genç ke-
simden bu gelenekli sanata da bir merak ve
ilginin olduðu açýk olarak gözler önündedir.
4-1-2- Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
111
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 111
Kursiyerleri cinsiyet daðýlýmlarýnda ba-yanlarýn fazlalýðý dikkat çekici biçimdedir. Da-ha önce de belirtildiði gibi zaman bolluðu ba-yanlarýn bu gibi gelenekli sanatlardaki de-vamlýlýðýný ve baþarýsý artýran en önemli fak-tördür.
4-1-3- Kursiyerlerin Eðitim Durumu
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Eðitim durumu verilerinde diðerlerinde
olduðu gibi lise, lisans ve önlisans mezun-
larýnýn önde olmasýnýn yaný sýra dikkat çekici
unsur ilkokul mezunlarýnýn sayýsýnýn da
azýmsanamayacak kadar olduðudur. Bu da
ebru branþýnýn diðer gelenekli sanat dal-
larýnýn ötesinde daha hoþ vakit geçirmeyi
saðlayan, daha soft bir branþ olmasý söyle-
nebilir.
4-1-4- Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Bu göstergedeki veriler diðer verileri
doðrular nitelikte bir tablo ortaya çýkarmak-
tadýr. Ebru branþýnda ilkokul mezun bayan
kursiyerlerinde sayýsýnýn fazla olmasý katýlým
nedenlerinde "boþ vakitleri deðerlendirme"
þýkkýný yükseltmiþ olabilir. Hemen arkasýnda
da daha çok genç kesime yönelik olarak "Bir
sanat ve meslek branþýnda öðrenim
görmek", "Kendimi geliþtirmek" ve "Yeni bir
meslek edinmek" cevaplarý gelmektedir.
5- MÝNYATÜR SANATI BRANÞI
Iþýk, gölge ve hacim duygusu
yansýtýlmayan küçük, renkli resim sanatý ola-
rak bilinen minyatür, kelime olarak, Latince
"kýrmýzý ile boyamak" anlamýna gelen "mi-
niare" kelimesinden türemiþtir. Bunun da
çýkýþ noktasý, Ortaçað Avrupasý'nda el yaz-
masý kitaplarýn baþ harflerinin kýrmýzý renk
veren kurþun oksit ile boyanmasý geleneði-
dir. Türklerde minyatür için ise daha çok
"nakýþ" sözcüðü kullanýlmýþtýr.
Türkler minyatür sanatýna büyük
önem vermiþlerdir. Uzun bir dönem kitap
resmi olarak minyatür kullanýlmýþ, Levni'den
itibaren ýþýk ve gölgenin bir arada kullanýldýðý
çalýþmalar kendini göstermiþtir. Ve minyatür
yavaþ yavaþ yerini çaðdaþ resme býrakmaya
baþlamýþtýr.
ÝSMEK'te minyatür dersleri 5 kursta ve-
rilmektedir. 200 kiþinin baþvuruda bulundu-
ðu bu branþta, halen 161 kiþi eðitim almak-
tadýr.
5-1- ÝSMEK'ÝN MÝNYATÜR BRANÞINDA
EÐÝTÝM ALAN KURSÝYERLERÝN ANALÝZÝ
5-1-1- Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
112
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 112
114
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Minyatür sanatý branþý diðer gelenekli
sanatlardan farklý olarak 45 yaþ üstü grupta-
ki çoðunluðu ortaya çýkarmaktadýr. Diðer yaþ
gruplarýnda da sayýlar eþit sayýlabilecek
yükseklikte olmasýna raðmen bu yaþ gru-
bunda yüksek olmasý gerçekten dikkat çeki-
cidir.
5-1-2- Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Cinsiyet daðýlým grafiklerinde bayan-
larýn sayýsý diðer gelenekli sanatlarda olduðu
gibi zaman faktörü dolayýsýyla minyatür sa-
natýnda da yüksektir.
5-1-3- Kursiyerlerin Eðitim Durumu
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Minyatür sanatýnda lisans ve lise me-
zunlarýnýn bu sanata yoðun ilgi gösterdikleri
görülmekte, bunu hemen arkasýndan ön li-
sans mezunlarý ve ilkokul mezunlarý takip et-
mektedir. Her yaþ grubundan ve eðitim sevi-
yesinden insana açýk bir branþ görünümü
sergilemektedir.
5-1-4- Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri
(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)
Bu sanatýn eðitimlerine katýlma neden-
leri içerisinde "Bir sanat ve meslek branþýn-da öðrenim görmek" baþta olmak üzere
"Yeni bir meslek edinmek", "Kendimi geliþ-tirmek", "Boþ vakitleri deðerlendirmek" gibi
nedenler en baþta gelmektedir. Bu da çeþitli
yaþ ve eðitim gruplarýndan insanýn farklý ter-
cihlerini bir arada sunmaktadýr.
6- CÝLT SANATI BRANÞI
Yazýlan sayfalarýn, daðýlýp bükülmesini
önlemek üzere bir koruyucu kabuk kullan-
ma ihtiyacýndan doðan ciltcilik, Orta Asya ve
Çin'de geliþerek Uygur Türkleri arasýnda bir
meslek olmuþtur. Orta Asya'dan Anadolu'ya
kadar yayýlan bu sanat, her dönemin mücel-
litleri tarafýndan büyük bir incelik ve us-
talýkla ortaya kondu ve kendi bölgelerin
özelliklerini taþýyan motifleri ile bezenmiþtir.
ÝSMEK'te 2004-2005 eðitim döneminde
Süleymaniye Kütüphanesi'nde dünyanýn en
iyi cilt sanatý ustalarýndan biri olan Mimar Si-
nan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel
Türk El Sanatlarý Bölümü Cilt Ana Sanat Dalý
Öðretim Görevlisi Ýslam Seçen ve asistaný
Gürcan Mavili tarafýndan 35 kiþilik bir gruba
cilt sanatý eðitimleri verilmiþtir. Daha sonraki
eðitim dönemlerinde gerekli protokol yeni-
lenemediði ve yeni bir yer bulunamadýðý için
cilt sanatý eðitimlerine ara verilmiþtir. 2007-
2008 eðitim döneminde cilt sanatýnýn daha
fazla Ýstanbulluya ulaþmasý için çalýþmalar
devam etmektedir.
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 114
115
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI
SEMPOZYUMU
3. OTURUM
100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 115
Efendim, bendeniz Uður Bey’in þu anda
bir emrivakisi ile karþý karþýyayým. Ben Uður
aðabey diyeyim çünkü ben 11-12 yaþýnday-
dým kendisine mülaki olduðum zaman.
Kanlýca'da deniz kenarýnda Tanpýnar'ýn an-
lattýðý bir boðaz mekânýnda.
Bendeniz bir sanatseverim, kendi ken-
dime böyle bir paye biçeyim. Baþlangýçta siz-
lere okunan özgeçmiþimde özellikle Ýstanbul
þehrinin altýný çizdim. Çünkü Ýstanbul bir
büyük medeniyet vakýasýnýn tecelli ve te-
merküz ettiði bir yerdir. Halen de böyledir.
Bu büyük medeniyet vakýasý üzerindeki aðýr
günlere raðmen hala yaþamakta hala canlý
ve hala bize çok ile ifade etmekte bütün
dünyaya hiçbir medeniyet vakýasýnýn sahip
olmadýðý kadar büyük bir istikbal, rahatlýk,
huzur ve itminan sunma potansiyeline sa-
hiptir.
Þimdi Ýstanbul'da doðan Fatih’te, Be-
yazýt'ta, Laleli'de yani “tarihi yarýmada”da
Eyüpsultan'da büyüyen bir çocuk bir deli-
kanlý veya bir orta yaþlý biri için bu medeni-
yet çok reel ve çok tabii olarak gelir. Biz bun-
larla beslendik. Hoparlörsüz ikindi ezan-
larýyla. El ile yazýnýn örtüþtüðü mekânda, ha-
116
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN*
* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi
116 - 118 Saadettin kten.qxd 01.11.2007 15:21 Page 116
yatla yazýnýn, hayatla tezhibin, davranýþlarla
tezyinatýn örtüþtüðü ortamlarý yaþadýk. Son-
ra birazcýk da dýþarýyla temasýmýz oldu ve þu-
nu hususen 50 yaþýndan sonra çok net ifade
edeyim ki, bu bir medeniyetin seslerle, keli-
melerle, þekillerle ve renklerle ifadesidir. Bu-
na sadece -bugünkü anlamýyla söylüyorum,
sanattan özür dileyerek- sanat olarak bak-
týðýmýz zaman büyük bir yanýlgý içinde olur-
sunuz. Çünkü bu bir sanat deðildir. Bugün
maalesef sanat dediðiniz zaman televizyon-
daki show programlarýndaki insanlarý da o
kategoriye koyuyorsunuz. Zihinlerimizde is-
ter istemez bir büyük yanýlsama, bir büyük
kavram kargaþasý oluþuyor. O bakýmdan
söylüyorum. Dolayýsýyla ben bu sanatlarý
kendi kimliðimin, kendi mensup bulundu-
ðum kimliðin daha geniþ ifadesiyle kendi
medeniyetimizin bir temsilcisi olarak
görmekteyim. Bu sanatlar, bu medeniyetin
bütün deðer sistemiyle yaþadýðý dönemde
ortaya çýkmýþtýr. Ve medeniyetin deðer sis-
temleri ile gündelik hayat sarasýndaki baðýn
çok gerçekçi, çok kabil, çok reel ve kimse-
den etkilenmediði zamanlara ait sanatlardýr.
Yazýsýyla tezhibiyle, ebrusuyla hatta ve hat-
ta minyatürüyle böyledir. Bugüne gelen in-
sanýmýz kendi köklerinin fakýnda deðil, kendi
köklerinin fakýnda olmadýðý için de bu sanat-
lara bu gözle bakamýyor. Bugüne kadar in-
sanýmýzýn önündeki meseleler farklý mesele-
lerdir. Bu meseleler arkasýnda bu sanatlarý
anlamak ve bu sanatlara yeni bir biçim getir-
mek lazýmdýr. Deðerler sabit kalacaktýr ama
biçimler deðiþecektir.
Fakat þurasý çok önemlidir. O da eski
dönemlerde ki, kadìm zamanlarda ki deðer-
lerle biçimler arsýndaki hususi iliþkiyi ve asìl
alakayý çözmezseniz bugün o deðerleri de
anlayamazsýnýz. O deðerlerden yola çýkarak
yeni bir yorum da getiremezsiniz sanat-
larýnýza. Esas mesele fakire sorarsanýz burada
düðümleniþtir. Bunun için, bütün manalara
bütün engellere bütün olumsuzluklara rað-
men eski insanlar bunu nasýl düþünmüþler-
dir. Bu noktada nasýl bir ruh hali içerisindey-
diler ve sahip olduklarý deðerlerden çok
umumi konuþuyorum bu deðerlerden bu sa-
natý nasýl çýkardýlar. Bu denklemi çözmek
mecburiyetindeyiz, bu denklemi çözmek
için zaman zaman hatta birçok kez maziye
hicret etmek zorundayýz. O insanlarla bir ru-
hi beraberlik kurmak zorundayýz. Bu fevkala-
de zordur. Bunu yaptýðýmýz zaman o zevkin
o neþenin ve o neþvenin hayata biçime
renklere ve kelimelere nasýl yansýdýðýný göre-
ceðiz. Dolayýsýyla klasik sanatlar bizim için
tek tutamaðýmýzdýr medeniyet sahasýnda.
Deðerlerimiz ile hayat arasýndaki reel bize ait
olan kördüðüm. Osmanlý medeniyet yoru-
munun bendenize göre en öne çýkan özelliði
kelime çok doðru olmayabilir ama kullana-
caðým felsefi manadaki rasyonel bir medeni-
yet yorumu olmasýdýr. Osmanlý medeniyet
yorumu mistik bir medeniyet yorumudur ve
bununda ifadesi sadece sanatla olur, bilimle
olmaz ve olamaz. Bilimin dili bu medeniyet
yorumunu ifade etmeye yetmeyecektir,
yetmez. Dolayýsýyla Osmanlý medeniyetinin
ortaya koyduðu kültür akýmý dediðimiz bu
biçimler, bu yorum, bu estetik, bu muaþere,
bu mimari mekânýn böyle kullanýlýþý, kaðýdýn
kalemin böyle kullanýlýþý, hepsi bunlar birer
bilmecedir tarafýmýzdan. O karalama tabir
edilen en sonra hatta modern eserlere
gönderme yapýlan Cemil Bey'in örneklerinde
þöyle bir þey hatýrladým.
117
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
116 - 118 Saadettin kten.qxd 01.11.2007 15:21 Page 117
Küfrü zülfün salýlý rahmele niramýza
kafir aðlar bizim ahvali periþanýmýza.
Ýþte hayatýn bütün o meseleleri, prob-
lemleri, girdaplarý o murakkada gizlidir. Batý
insaný iþte o murakkayý gördüðü için ve ha-
yatýn bütün o problemlerini bizati yaþadýðý
için, yani bir egzistansiyalist olduðu için o
murakkaya hayran olmaktadýr.
Türk insaný ise her ikisine de, gerek
Batý insanýn düþtüðü ruhi girdaplara, gerek
arkada gördüðü murakkaya hayretle baký-
yor, hiçbir þey söyleyemiyor. Çünkü ruhi de-
rinliðini kaybetmiþ, ruhi derinliðin icap ettiði
alt yapýdan mahrum. Ona varmak için gere-
ken aletlerden adaptan maalesef mehcur
kalmýþ bir haldedir. Dolayýsýyla klasik sanat-
larýn sadece zahiri ile deðil arkasýndaki de-
ðerler sistemi ile birlikte düþünülmesi ve bu
muadelenin toplum tarafýndan çözülmesi
gereklidir. Evet bir takým vakýflar kurumlar
siyasi endiþelerle bir takým hukuki düzenle-
meler gerekir ama cemiyet bunun bir kim-
lik bir varoluþ meselesi olduðunu, bunun bir
medeniyet meselesi-problematiði olduðunu
anlamadýðý sürece ki bunu anlamamakta ce-
miyet halen ýsrarlýdýr. Ben son 50 yýlý tarihi
bir perspektiften deðerlendirdiðim zaman bu
anlamayýþýn çok vahim ve çok acý ve pahalý
sonuçlarýný görmekteyim. Bu iþi gerçek te-
meline oturtmak zordur. Kýsacasý þöyle
söyleyim ve lafý uzatmayým, bu sýcak günde.
Osmanlý hayatý ciddi yaþadý. Ýnandýklarý ve
yaptýklarý arasýnda ciddi, reel ve asil bað
vardýr. Bizler maalesef hayatý çok yüzeysel
yaþýyoruz. En azýndan kendi hesabýma.
Çok teþekkür ederim.
118
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
116 - 118 Saadettin kten.qxd 01.11.2007 15:21 Page 118
119
Sevgili kitapsever dostlar, eminim ki
bugünden sonra elinize bir yazma eser
aldýðýnýz zaman, ona baþka gözle baka-
caksýnýz. O eserin meydana getirilmesinde
emeði olan sanatkârlarý hatýrlayacaksýnýz.
Lütfen bu toplantýda anlatýlanlarý unutmayýn
ve bir yazma eserin nasýl hazýrlandýðýný, ne
büyük gayret ve sabýrla ortaya çýktýðýný
düþünün.
Güzellik duygusu, güzeli arama ve onu
ortaya çýkarma gayreti, her vakit insanýn
yanýnda yer almýþtýr. Ýnsan denilen varlýk,
maðara resimlerinden insanlýk tarihinin þa-
heserlerine kadar daima daha güzelini, daha
mükemmelini aramak ve bulmak için
çalýþmýþtýr. Geçmiþte sayýsýz þaheserlerin
vücuda gelmesine vesile olan kitap sanat-
larýmýz da, günü gününden âlâ þekilde
bugünlere gelmiþtir.
Bir milletin sanatý kadar hiçbir þey o
milletin heyecanýný, ruhunu, mefkûresini, bir
kelimeyle medeniyetini ifâde edemez. Kitap
sanatlarý içinde geçmiþi en eski olanlardan
biri de tezhiptir. Yazma eser bezemesi, geniþ
bir sanatkâr zümresinin emeði ile yapýlýr.
Böyle olunca da daha kýsa zamanda daha se-
ri üretim meydana geliyor. Bugün müzeleri-
mizi, kütüphanelerimizi dolduran yazma
Prof. Dr. Çiçek DERMAN*
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi
119 - 122 Cicek Derman.qxd 01.11.2007 15:23 Page 119
120
eserler hep bu þekilde ortaya çýktýlar. Bu
devrin þartlarýnda düþünürseniz, bir yazma
kitabý tek kiþi tezhibe kalkýþsa, herhalde
ömrü birkaçtan fazlasýna izin vermez.
Müslüman sanatkâr, meydana getirdiði
birbirinden güzel eserlere imza koymayý
benlik kabul etmiþ ve kendisinin sadece
vâsýta olduðuna, Allah'ýn yardýmýyla bu eser-
lerin ortaya çýktýðýna gönülden inandýðý için
imzalamamýþtýr. Sadece Ýslâm âleminde rast-
lanan bu büyük insanlar, en çok tezhip sa-
natýnda karþýmýza çýkmaktadýr. Edeben imza
koymayarak þahsiyet peþinde koþmadýðýný,
esas gayenin sanata hizmet olduðunu belir-
ten bu tutum sebebiyle, maalesef tarihdeki
müzehhibleri lâyýkýyle tanýmýyoruz. Bilhassa,
Saray'a baðlý olan nakkaþhane geleneðinde,
bir tezhip eseri pek çok sanatkârýn emeðiyle
ortaya çýktýðý için imza konmamýþtýr. Çok
nâdir olarak imza görülürse de bu, nakkaþ-
hanenin sernakkaþýna âittir. Buna mukabil
hat sanatýnda imzaya önem verilmiþtir. Bunu
zamanýmýzýn tezhible uðraþan gençlerine bil-
mem nasýl anlatabiliriz? Daha eseri bitmeden
imzasýnýn yerini hazýrlýyor.
Sanat, Allah’ýn bazý kullarýna nasib etti-
ði bir kabiliyettir. Tabii ki eðitim ile bu mezi-
yet geliþtirilmelidir. Ama ne kadar eðitim
görürse görsün, eðer kabiliyeti yoksa netice
almak imkânsýzdýr. Sanatkâr, kendisinde var
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
119 - 122 Cicek Derman.qxd 01.11.2007 15:23 Page 120
121
olan bu kabiliyetin emânet olduðunu hiçbir
zaman unutmamalýdýr. Kibirlenip gurura
kapýlmak yerine, her an kaybedebileceðini
düþünerek bu emaneti geliþtirmeli ve çok iyi
korumalý, bunun þükrü içinde olmalýdýr.
Sempozyumun baþýndan beri mânen
hep hocalarýmla beraberdim, eminim burada
bulunsalardý ne kadar memnun olurlardý; sa-
natlarýnýn bu seviyede yapýldýðýna, böyle
sempozyumlarýn düzenlendiðine þahit olsa-
lardý pek keyiflenirlerdi. Hepsini rahmetle
anýyorum ve ÝSMEK yetkililerine bilhassa te-
þekkür ediyorum.
Çok beðendiðim bir söz vardýr: "Sanat
vakýf gibidir, tâlibine karþýlýksýz öðretilir." Bu
karþýlýksýz öðretme, yani usta-çýrak iliþkisi,
asýrlardýr titizlikle korunarak uygulanmýþ ve
bugünlere kadar gelinmiþtir. Tarihimizde sa-
natkâr eserini satar, fakat sanatýný satmaz.
Öðrenen, hocasýnýn hakkýný, sanatý bozma-
dan kendinden sonraki nesle öðreterek
öder. Bu gelenek, sanatýn bozulmadan
bugüne kadar devamýný saðlamýþtýr. Ancak
buradaki hassas nokta, karþýlýksýz öðretmek
fiilinin sadece tâlib olana gerçekleþtirilmesi-
dir. Sanatýn hakkýyla öðrenilip geleceðe ana
kâideler korunarak ve aslý kaybedilmeden
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
119 - 122 Cicek Derman.qxd 01.11.2007 15:23 Page 121
122
taþýnmasý çok mühimdir. Ýnanýyorum ki, asýl
mesud olan kiþi bildiklerini öðreten ve bun-
dan zevk alandýr. Bence; "Sanat vakýf gibidir,
verdikçe artar." Saðlam yetiþen öðrenciler
sayesinde tezhip sanatýnýn gelecekte bu
günden daha mükemmel olacaðýna inanýyo-
rum.
Dr. Süheyl Hocam (1898-1986) haným
öðrencilerine sýk sýk; "Senin bir çocuðun
olursa iki, iki çocuðun olursa üç çocuðum
var, diyecek; sanatý hiçbir zaman elden
býrakmayýp bir çocuða gösterdiðin ihtimamý
ona da göstereceksin." derdi. Sanatý, bir ço-
cuk yetiþtirir gibi özenle geliþtirip ehil ellere
teslim etmek hepimizin hedefidir.
ÝSMEK kurslarýnda vazife gören tezhip
hocalarý içinde 25-30 kadarýnýn öðrencim ol-
duðunu duymakla ayrýca iftihar ettim. Allah
sayýlarýný artýrsýn, yalnýz bu geniþleme ve
büyüme çok dikkatle yapýlmalýdýr. Esas olan,
sanattan tâviz vermeksizin, ayný seviyeyi ko-
ruyarak geliþmektir, yoksa bir moda olarak
"ben de yapayým" kabilinden düþünülme-
melidir. Sanat, eðer severek yapýlýrsa insana
hayat verir; ama neticeye varmak istiyor-
sanýz, sizin de ona hayatýnýzý vermeniz icâb
eder. Bu sebeple onu tanýyýp öðrendikten
sonra ancak sevgi ve istekle yeni eserler
üretilebilir.
Yine büyüklerimizden duyduðumuz þu
sözü burada tekrar etmeliyim: "Sanat,
ahlâkýn tasfiyesidir." Sanat insaný her bakým-
dan terbiye eder. Onun için, sanatkâr adam
mükemmel adamdýr. Dedikodu yapmaya va-
kit bulamaz; ruhen incedir. Maddî deðil,
mânevîdir.
Çini sanatýnda, hünkârýn emrettiði do-
mates kýrmýzýsýný bulmak uðruna, nakkaþ-
baþýnýn kendini fýrýna attýðý, anlatýlan sanat
menkýbelerindendir. Burada asýl anlatýlmak
istenen, "Ýnsan sanatýna canýný koymuyorsa,
nâfiledir." En güzel neticeler ancak canýný fe-
da edebildiðin zaman alýnabiliyor.
Tarihte de pek çok sanatkârýmýz sanatý,
benliði yok etmek için basamak olarak kul-
lanmýþlardýr. Sanat, kendimizi terbiye etmek
için mükemmel bir vasýtadýr. Yeter ki, biz o
basamakta takýlýp kalmayalým ve ilâhi
tekâmül yolunda yürümeye çalýþalým.
Rikkat Kunt (1903-1986) Hocam; "Sa-
natýnýzý üstünüzde taþýyýnýz" derdi. Bu, eser
meydana getirmekten çok daha zor bir iþtir.
Kendimizi bezeyebilmek... Zamanla kötü
huylardan, önce Yaradan'ýn, sonra sanatýn
yardýmýyla kurtulup güzel ahlâk sahibi ola-
bilmek... Bunun ne kadar zor bir þey olduðu-
nu saçlarým beyazlaþýp bu yaþa gelince çok
daha iyi takdir ettim. Güzel eser vermekten
çok daha zordur insanýn kendisini bezeyebil-
mesi, kendi ahlâkýný tezhip güzelliðine geti-
rebilmesi… Uzun bir ömür bile ona bazen
yetmiyor. Þu sözlerin þuurunda olmalarýný
bilhassa genç arkadaþlarýmdan rica ederim:
“Bir usta, ustasýnýn yanýnda daima çýraktýr ve
hocasýnýn gölgesi, daima öðrencisinin
üstünde durur.“
Çalýþmalarýmýzda dönüp dolaþýp her þe-
yin baþýnýn edep olduðunu ve sanatýn bize
edebi öðretmesi gerektiðine inanýyor, hisleri-
mi ifade eden þu güzel beyit ile sözlerimi ni-
hayetlendiriyorum:
“Ehl-i diller arasýnda aradým kýldým taleb,
Her hüner makbul imiþ, illâ edeb, illâ
edeb"
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
119 - 122 Cicek Derman.qxd 01.11.2007 15:23 Page 122
123
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Efendim beni çok deðerli hocalarýmýzýn
konuþtuðu bu masada yine çok deðerli
hocalarýmla yan yana oturur görüp de beni
de onlar gibi hoca zannetmeyin diye hatýr-
latmayý gerekli gördüm.
Ben burada ebru ustasý, ebru sanatçýsý,
ya da ebrucu ne derseniz deyin -ama
ebruzen demeyin lütfen- o sýfatla bulunuyo-
rum. Tebliðleri baþýndan beri çok dikkatle
izledim, hepsinden çok fazla istifade ettim.
Özellikle Cemil Bey'in tebliðinden çok istifade
ettim. Kendisine tekrar teþekkür ediyorum.
Bundan sonra hüsnü hatta farklý bir gözle
bakacaðým, artýk ondan emin olabilirler.
Ben, konuþma sýrasýyla müsaade eder-
seniz aldýðým notlara göre ufak ufak fikirleri-
mi söyleyim. Þimdi Uður Bey “20. yüzyýlýn
son çeyreðinde bizim sanatlarýmýz vasfýný
kaybetti, malzemelerin deðiþmesi dejen-
erasyona sebep oldu” dedi ki kendisine
katýlýyorum. Ebrucu olarak katýlýyorum, diðer
sanatlar adýna bir þey söyleyemem. Ama
özellikle ebruda kullanýlan boyalarýn piyasa-
da kolaylýkla temin edilebilen boyalarla
deðiþtirilmesi sonucu ebru niteliðini kaybet-
meye yüz tutmuþtur. Bundan evvel izin ve-
rirseniz küçük bir hatýramý anlatmak istiyo-
rum. Ben 1983-1985 yýllarý arasýnda Topkapý
Sarayý'nda Kültür Bakanlýðý'nýn açtýðý tezhip,
Alparslan BABAOÐLU*
* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi
123 - 125 Alparslan Babaoglu.qxd 01.11.2007 15:26 Page 123
124
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
minyatür kurslarýna devam ediyordum. Bir
yandan da evde kendi kendime ebru öðren-
meye çalýþýyordum. Çünkü beni ebruyla
tanýþtýran dostum, Mustafa Hoca’nýn rah-
metli çok aksi bir ihtiyar olduðunu, kimseye
ebru öðretmediðini, yanýna gidersem beni
kovacaðýný söyledi. Ben de gidememiþtim,
kendi kendime öðrenmeye çalýþýyordum.
Yapabildiðim ebrularý da Cumartesi günleri
Saray'a götürüp hocam Cahide Keskinler
Hanýmefendi’ye gösteriyordum. O da bana
yorumlarýný söylüyordu. Bir gün akrilik boya
ile yaptýðým çok güzel taraklý ebrularýmý
götürdüm, “Bunlar çok güzel olmuþ bunlarý
Süleymaniye Kütüphanesi'ne -o zamanlar
Muammer Ülker'di-, Muammer Bey'e götür,
göster” dedi. Kendisinden randevu aldým,
gösterdim. O da ebrularý çok beðendi, “çok
güzel olmuþ, bunlarý nasýl yaptýn” dedi. Ben
de “Akrilik boya, toprak boya, guaj boya ne
bulursam onlarla yaptým” dedim. “Bu olmadý”
dedi. “Biz Mustafa Düzgünman'dan baþkasýn-
dan ebru almayýz” dedi. “Neden?” dedim.
“Toprak boyasý dýþýndaki boyalarýn içerisinde
asit var, kafein var” dedi. “Biz burada 800 yýl-
lýk eserleri de restore ediyoruz, içerisinde
asitle kafein içeren boyalarýn içerdiði ebrularý
Kuran-ý Kerim'in cildine yapýþtýrýrsak, 50 yýl
sonra o cilt bir daha tamire ihtiyaç gösterir,
bu yüzden biz sadece Mustafa
Düzgünman'dan ebru alýrýz” dedi. Bunun bir
örneðini Sadettin Özçimi de tebliðinde
göstermiþti, içerisinde asit ve kafein olan
boyalar kaðýdý yakýyorlardý. Dolayýsýyla
malzemelerin deðiþtirilmesi sonucu ebru
sanatýnýn bir süre dejenere olduðunu ben de
üzülerek müþade ettim. Sayýn Uður
Derman'ýn geleneðimiz doðrultusunda olan
malzemeleri kullanmamýz fikrine caný
gönülden katýlýyorum.
Cemil Bey yazýnýn manasýnýn kullaným
yeri uygunluðuna dair örnekler verdi.
Ebrunun da kullaným yerinin düþünülerek
yapýlmasý gerektiðine inanýyorum. Ýslam
Hoca'nýn yanýnda cilt ile ilgili bir þey söyle-
mem doðru düþmez ama fikrimi söylem
lazým. Ciltte kullanýlacak ebrunun biraz kalýn
bir kâðýda, geriye kuvvetçe denk bir kaðýda
alýnmasý gerektiðini ya da tezhipte hattýn
etrafýnda kullanýlacak olan ebrunun ise daha
123 - 125 Alparslan Babaoglu.qxd 01.11.2007 15:26 Page 124
125
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
ince kalýnlýk itibariyle yazýnýn yazýldýðý
kaðýdýn denk bir kalýnlýkta kaðýda alýn-
masýnýn gerekli olduðunu düþünüyorum.
Bunu da parantez içinde söyleyeyim.
Cemil Bey “Hat sanatýnda gelenekler-
ine baðlýlýk çok önemlidir öðrencinin ustasýný
takdir etmesi çok önemlidir” dedi. Ona da
kesinlikle katýlýyorum önemli bir tespit bu
ebru için özellikle çok önemli ustasýz yapýlan
ebrunun bana göre ebru ile alakasý yoktur.
Ben rahmetli Mustafa Düzgünman hocamla
tanýþtýðýmda bana iki tane ebrusunu hediye
etmiþti. Bunlardan biri de lale ebrusu idi. Ben
o lale ebrusunu ebru yaptýðým yerin duvarý-
na astým ve o lalenin benzerini yapacaðým
diye belki bin tane sapsýz lale yaptým, sonra
yaptýðým laleyi götürdüm. “Ben bunun altýna
imza atsam kimse fark etmez, aynýsý olmuþ “
diye iltifat etti bana. Ebrunun da ayný hat gibi
ustalarýn ebrularýný taklit edilerek öðre-
nilebileceðine inanýyorum. Bu tespite de
katýlýyorum.
Yine Cemil Bey, “Güzel sanatlarda içti-
hat kapýsý asla kapanmaz. Eski eseleri tetkik
etmek çok önemli” dedi. Buna da þiddetle
katýlýyorum þimdi bütün sanatlarýmýz
tekamül ediyor ebru da elbette tekamül
ediyor. Yani ebru sanatý'da ilk yapýldýðý
günkü gibi deðil, örneklerini gördünüz eski
eserlerin yazmalarýn içerisindeki hafif ebru-
larýn renkleri soluk, çok sulu, kitrede yapýþ-
malar var. Hareketleri çok oynak ebrularýn,
gide gide tekamül etti ebru. Ebrunun bu
tekamül sürecinde her ebrucu kendisinden
önceki ebruculara meþk etti. Onlardan daha
iyi ebru yapmaya çalýþtý ve daha iyi ebru
yapmaya muvaffak olunca içinden ebruyu
tekamül ettirecek olan deðiþiklikler
otomatik olarak gelmeye baþladý. Ebru zora-
ki müdahalelerle geliþtirilemez, eðer öyle
olursa Türkçe’nin katledildiði gibi ebruyu da
katletmiþ oluruz. Ebru tabii seyri içerisinde
her öðrenci, her çýrak ustasýný taklit edecek,
ustasýný aþtýðý anda ebruyu tekamül edecek
deðiþiklikler otomatik olarak zuhur edecek.
Zaten herkes Sami Efendi gibi yazmaya
çalýþýyor ama Sami Efendi’yi aþmadan da hiç
kimse Sami Efendi’nin yazdýðýndan farklý bir
þey yazamýyor. Bunda bir tespit olarak
söyleyeyim. Sayýn Sadrettin Özçimi'nin ko-
nuþmasýnda bir not düþtüm, bunu da usta
çýrak münasebeti ile ilgili olarak söylemek is-
tiyorum. Sadrettin Özçimi, yazmýþým altýna,
yaktýn beni, diye yazmýþým. Yani Sadrettin
benden ustasý, hocasý diye bahsedince, ben
burada hayatýmýn nadir buharlaþmak istedi-
ðim anlardan birisini yaþadým. Þimdi ben
elektronik mühendisiyim, haberleþme
mühendisiyim. Sizin uzak mesafe yaptýðýnýz
telefon görüþmelerinin hepsi bizim tasar-
ladýðýmýz cihazlarýn üzerinden geçiyor.
Bunlarýn yarýsý radyolojik cihazlardýr.
Radyolojik cihazlarda iki noktada, bir nokta-
da alýcý-bir noktada verici vardýr. Bunlardan
verici gönderir, alýcý da alýr. Ýki radyolojik
cihaz birbirini görmezse araya tekrarlayýcý
olan refletör koymak gerekir. Bu refletör
oradan aldýðýný diðerine tekrarlar, benim
yaptýðým Sadrettin için konuþuyorum, yap-
týðým sadece Mustafa hocamdan aldýðýmý
Sadrettin'e aktarmaktan ibarettir. Yoksa
onun ebruda yaptýðý bildiði her þeyi ona ben
göstermiþ, ben öðretmiþ deðilim bunu da
burada hepinizin huzurunda itiraf etmiþ
olayým. Ben de sadece aldýðýmý aktardým.
Konuþmaya baþlamadan evvel aklýmda çok
þey vardý ama hepsi uçtu gitti.
Teþekkür ederim….
123 - 125 Alparslan Babaoglu.qxd 01.11.2007 15:26 Page 125
126
Sayýn konuþmacýlara teþekkür ederim.
Beni çok memnun ettiler. Hayatýma 30 yaþ
daha kattýlar. Ben bu sanatý 54 sene hiç
ayrýlmadan varýmla yoðumla çalýþtým, halen
de çalýþmaktayým. Fakat benim evvela
Büyükþehir Belediye Baþkaný Kadir Topbaþ'a
teþekkür etmem lazým. Bunu söylerken aklý-
ma bir þarký geldi; Eski dostlar, eski dostlar,
unutulmuþ eski dostlar; unutulmuþ eski sa-
natlar. Fakat Sayýn Büyükþehir Belediye Baþ-
kaný Kadir Topbaþ ve yöneticileri hakikaten
Osmanlý sanatlarýný tekrar canlandýrdýlar. Ben
çok memnunum, çünkü benim varým yo-
ðum bu sanatlarý canlandýrmaktý. Topkapý
Sarayý ile Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki
ilgili birimleri 1960 yýlýnda kurdum. 10 -15 ki-
þi çalýþtýrdýk. Bir seviyeye kadar getirdim,
memnun musun derseniz, hayýr memnun
deðilim. Ama Sayýn Belediye Baþkanýmýz be-
ni tamamýyla memnun etti. Ben de biraz da-
ha fazla yaþayacaðým.
Sanat deyince insanýn dili tutuluyor.
Çünkü bütün sanatlar güzeldir, her sanat
güzeldir, hele cilt sanatý, iki kelimeyle bura-
da tarif etmek çok zordur. Araç gereç ister,
malzeme ister, altýn ister, deri ister, makine
ister, ister de ister. Onun için cilt sanatýnýn
Ýslam SEÇEN*
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi
126 - 129 islam secen Acilis.qxd 01.11.2007 15:28 Page 126
127
sergisi açýlmaz. Ancak Topkapý Sarayý'nda es-
ki ciltler gösterilir. Çünkü cildin bedeli þu ka-
dar milyar yapýyor; bunu sigorta etmek çok
zordur. Cilt sanatý örneklerini kollektif sergi-
lerde ancak görebilirsiniz.
Bütün medeniyetler kitaptan doðar.
Ýnsanlýðýn çalýþmasý, giyinmesi, kuþanmasý,
yemesi-içmesi hep kitaptan gelir, iþte mede-
niyet buna diyoruz. Bu kitabý süslemek için
cilt kapaklarý kullanýlýyor. Efendim yurt dýþýn-
da epeyce cilt yaptýk. Davet edildik, gittim.
British Museum'a gittik, Vatikan'a gittik, git-
mediðim yer kalmadý. Herþey de bir þeyler
öðrendik ve burada tatbik etmek istedim, is-
tedim ama maalesef destek bulamadým.
Bulsaydým benim bir isteðim vardý; bir miras
býrakmak. Ama bundan sonra inþallah bu
miraslar devam edecek. Gürcan Mavili ko-
nuþtu biraz evvel. Ona devredeceðim bütün
varýmý yoðumu. Hani derler ya varisleri kim
varsa bu sanatta, inþallah bundan sonra da-
ha da ilerlemeye gayret eder. Bundan da
eminim.
Sayýn seyircileri fazla yormayayým.
Uzattýkça insan uykuya dalar. Bundan sonra
Belediye Baþkanýmýza daha da baþarýlar dili-
yorum.
Sizlere ve sayýn konuþmacýlara da ayrý-
ca teþekkür ederim.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
126 - 129 islam secen Acilis.qxd 01.11.2007 15:28 Page 127
129
ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI
SEMPOZYUMU
SORU ve CEVAPLAR
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
126 - 129 islam secen Acilis.qxd 01.11.2007 15:28 Page 129
130
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Nihayet Ersoy:
Sizin konuþmalarýnýzýn bir kýsmýný
kýsacýk özetlemek istiyorum.
Topkapý'da üç kapýdan saraya giresim geldi
Tarihi süzen yapýdan çaðlarý deresim geldi
Sümerlerden günümüze perde perde
indim düze
Çivi döndü kûfimize hatlarda durasým geldi
Kutsal emanet kapýsý sanki kabenin yapýsý
Bir ilahi sýr sýr hepisi kapanýp ölesim geldi.
Böyle bir sempozyum için hepinize çok
teþekkür etmek istiyorum.
Aygün Özkaragöz:
Perspektif ile ilgili bir soru sormak isti-
yorum size. Bakýyorum minyatürde perspek-
tif yok, bakýyorum Ortaçað resimlerinde Av-
rupa'da yok. Sonra zamanla geliþiyor, resme
perspektif dahil oluyor. Bizim min-
yatürümüzde bir sýçrama oluyor, minyatür
býrakýlýyor ve modern resme geçiriliyor. Þim-
di yeniden minyatürü yaparsanýz ayný þekil-
de bu nasýl yaþayacak? Bu Avrupa'da böyle
deðil, illa onlarýn yaptýðý gibi yapýlacak an-
lamýnda söylemiyorum. Fakat dünyanýn hiç-
130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 130
131
bir yerinde yapýlmamýþ bir deney. Benim si-
zin söylediklerinizden anladýðým; aynen mu-
hafaza edip devam ettirmenin çok yararlý ol-
duðunu söylüyorsunuz, ben öyle anladým
doðru anladýysam. O zaman diyorum ki,
perspektifi olmayan günümüze nasýl hitap
edecek
Yrd. Doç. Dr. Ýnci Ayan Birol:
Þimdi Efendim sanatta o kadar çeþitli
üsluplar türedi ki sanatý dallara bile ayýrmak
mümkün deðil. Yani sanatýn dallarý bile artýk
birbiri içine girmiþ durumda. Hatta min-
yatürde perspektif, klasik resim kadar be-
nimsenmemiþ ise de tamamen terk edilme-
miþtir zannediyorum. Daire ile dik açýyý bir
örnek olarak verdim. Daire bir oval olarak
gösteriliyorsa, bir dik açý dar veya geniþ açý
olarak gösteriliyorsa, orada bir derinlik mef-
humu hissediliyor demektir. Minyatürü kla-
sik resimden yani Batý resminden ayýran
üsluplaþtýrma þekli, soyut düþünceyi de Do-
ðu görüþüne ve Doðu inancýna göre þekillen-
dirmiþtir. Minyatürde sanatkârlar mesela bir
Picasso gibi yapmamýþ, yani yaradýlýþa duy-
duklarý saygýyý ve modellerinin kimliklerini
muhafaza etmeye inançlarý sebebiyle kendi-
lerini mecbur hissetmiþlerdir. Kendilerinin
bu tabiata verdikleri deðeri ve yaradýlýþa
duyduklarý hayranlýðý, Ýslam düþüncesinin
verdiði bir dünya görüþü olarak görüyoruz.
Batý'da soyut düþünce daha farklý olarak re-
simlere yansýmýþ, mesela bir insanýn gözünü
kalçasýna koyuvermiþ veyahut ne bileyim
resimlerde çok çeþitli düþünceler dile getiril-
miþtir.
Þimdi perspektif için de sizin söylediði-
niz üzere; bugünkü inanýþ ve bugünkü de-
ðerler çerçevesinde, mili deðerler çerçeve-
sinde, yeni yorumlarla yeni üsluplar doðabi-
lir.
Onu ben bilemem tabii onu kimse bi-
lemez. Fakat mühim olan o inanýþ ve o ruh
haliyetisinde düþünmek, o aþk, o þevk içinde
düþünmek ve maziden kopmamak. Türk
minyatürünün yine Türk minyatürü adý altýn-
da geliþmesini sürdürmesi önemli. Bunu yap-
týðýnýz takdirde de birçok þey olabilir, ama
onu ne siz bilebilirsiniz, ne ben bilebilirim.
Ýçten gelen bir dürtüyle ortaya çýkacak bir-
þey.
Ýrvin Cemil SHICK:
Eklemede bulunabilirsem memnun
olurum. Sizin (tebliðinizde) gösterdiðiniz
örnekler mesela 16., 17. yüzyýlda yapýlan
minyatürlerle karýþtýrýlamaz. Bunlar birçok
açýdan geleneðe baðlý olan fakat yeni bir ne-
fesle hayata geçirilen eserlerdir. O bakýmdan
Aynur hanýmýn dediði gibi maksat sadece
geçmiþi aynen muhafaza etmek aynen taklit
etmek deðil, geçmiþten öðrendiðimizi yeni
bir ruh ile veyahut yeni deneylerle can-
landýrmak ve devam etmektir. Yoksa zaten
ona taklit diyoruz, yani ona imitasyon diyo-
ruz. O hiçbir zaman yeni bir sanat olmuyor.
O bakýmdan sizin gösterdiðiniz eserler eski-
nin bir kopyasý deðil. Bu eserler, bazý açýlar-
dan eski, fakat birçok açýdan da yepyeni
eserler .
Ýnci Ayan Birol:
Tabii hiçbir iddia ileri süremem. Çünkü
orada talebelerimle benim çalýþmam söz ko-
nusu, onu ancak sizler deðerlendirebilirsiniz.
Fakat ben genel olarak, minyatür sanatý
adýna cevap vermek istedim, bilmiyorum
tatminkâr oldu mu?
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 131
132
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Rafet Güngör:
Süleymaniye Kütüphanesi ve Topkapý
Sarayý isimleri geçti. Süleymaniye Kütüpha-
nesi ve Topkapý Sarayý, Kültür Bakanlýðý'na
baðlý müessese olmasý dolayýsýyla bu alanda
önemli kurumlar. Sempozyumda bu kurum-
lardan bir görevli görmedik acaba sebebi nedir?
Prof. Uður Derman:
Öyle bir görevli veya yetkili çaðýrmak
lüzumunu duymadýk. Biz bu konularda ken-
dini ispat etmiþ kimseleri çaðýrdýk. Gelecek
seneye yapýya baþkasý çaðrýlýr. Bir baþka
maksat aranmasýn söyleyeceðim bundan
ibaret.
Oðuzhan Tuðrul:
Cam sanatkârýyým ve kaðýtçýlýk faaliyet-
leri içindeyim. ÝSMEK'e bir teklifim olacak. Biz
Zeytinburnu civarýnda geleneksel Türk
kaðýtçýlýðýný yeniden canlandýrmak istiyoruz.
Bizimle ilgilenebilirler mi? Bir de önümüzde-
ki günlerde 2008 Frankfurt Kitap Fuarý'nda
konu ülkemiz ve Türk tezhipçiliði. Bu bizim
Türk kitap sanatlarýmýzý tanýtma açýsýndan
bir fýrsat olabilir mi?
Muammer Erol:
Kitap Fuarýndan haberimiz var. Bizim
gibi konu ile ilgili kültür alanýnda çalýþan bir-
çok vakýf, dernek ve hatta bakanlýklarýn da
fuardan haberleri var. Kâðýt yapýmýna gelin-
ce, bizim 97 branþta kurslarýmýz devam edi-
yor ve illa þu branþta açarýz þu branþta aç-
mayýz diye bir ön kaydýmýz yok. Bizim kurs-
larýmýzýn içeriðinin ne olacaðý gelen talebe
göre þekilleniyor. Eðer kurs açmaya yetecek
kadar taleple karþý karþýya kalýrsak mutlaka
130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 132
133
o talebin karþýlýðý olan hizmetin verilmesi için
elimizden geleni yaparýz.
Prof. Uður Derman:
Ama efendim bunu bilmezse karþý ta-
raf isteyemez. Onun için sizde bunu kayde-
din deftere ki klasik kaðýt yapýmý çok önemli.
Muammer Erol:
Biz talep oluþturma görevini de üzeri-
mize aldýk sayalým.
Uður Derman:
Lütfedin…
Deniz Mutlu:
Mezun ettiðiniz öðrencilerinizin ba-
þarýsýný nasýl buluyorsunuz? Yani aralarýnda
bir bütünlük var mý? Hepsi bir yere varýyorlar
mý? Onlarý izliyor musunuz? Takip ediyor mu-
sunuz? Birbirleriyle nasýl iletiþim kuruyorlar?
Prof. Uður Derman:
Kim konuþmak ister ben þahsen cevap
verecek durumda deðilim. Arkadaþlarýmýn
içinde mesela tezhip için böyle bir deðerlen-
dirme yapar mýsýnýz?
Tezhip konusunda hem ÝSMEK yarýþ-
masý hem Kültür Bakanlýðý'nýn yaptýðý
yarýþmalara katýlan öðrencilerin eserleri için
konuþabilirim. Arka arkaya olduðu için de-
ðerlendirme imkâný buldum. ÝSMEK kurslarý
içinde tezhipte çok güzel iþler çýkýyor. Biz zor
beðenen hocalardanýz ve zor beðenmek
öðrencinin lehinedir. Ama çok güzel olmuþ
deyip geçerseniz, o olduðu yerde kalýr.
ÝSMEK'te birbirinden güzel eserler meydana
getirildiðine ben þahit oldum.
Alparslan Babaoðlu:
Çok deðerli bir aðabeyimiz var se-
defkâr Salih. 1993 senesinde bizim hemen
hemen her akþam birlikte geçerdi onunla. Bir
dergiye yazdýðý makalenin son paragrafý çok
hoþuma gitmiþti ve onu ezberledim seneler-
dir de her yerde kullanýrým. Gayret ve maðfi-
retinin iltifat ölçüsünde gösterebilmekten
baþka hiçbir derdi olmayan üç beþ sanatka-
ra kaldýk. Onlar daha güzeli yapmak arzusuy-
la yanan gönüllerinde iltifatsýzlýðýn sancýsýný
çekerken, Allah'ýn rahmetine peygamberleri-
nin þefaatine sýðýnýp, sabýrla sarýlýp, zamana
karþý koymaya çalýþtý. 1993 senesinde bu
noktaydýk. Ben dýþarýdaki ebrularý deðerlen-
direbilirim ancak. Ebrular için söyleyim Necip
Fazýl'ýn dediði gibi, bir ömür boyu Allah'ý
hamdetme makamýndayým. Bende onlarý
görünce ayný þeyleri hissettim. Üç beþ kiþi bu
iþlerde uðraþan insanlar þimdi ÝSMEK'in verdi-
ði rakamlara göre yüzbinlerle ifade etmeye
baþlanmýþ. Ve ortaya konan eserlerde dýþarý-
da gördüklerim ciddi anlamda çok kaliteli
çok güzel ebrular gördüm. Hem ustalarýný
hem de yapanlarý tebrik ediyorum.
Ýslâm Seçen:
Þimdi ebru deyince ilk duyduðum keli-
me ebru ve zerefþan hoþuma gidiyordu. Ço-
cuktuk, talebeydik. Dedim ki evlendiðim za-
man oðlum olursa Ebru kýzým olursa Zerefþan
koyarým. Oðlum oldu Ebru koydum, sonra
Ebru çoðaldý Ebru Gündeþler, falan derken
benim oðlum diyor ki baba niye kýz ismi
koydun. E oðlum o zaman Ebru diye isim
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 133
134
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
yoktu ki sonradan kýz ismi oldu. Dolayýsýyla
ebruyu ben herkesten çok severim.
Mustafa Bozörpeker:
(Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanat-
lar Fakültesi Öðrencisi.)
Üniversitelerde yapýlan ebruyu nasýl
buluyorsunuz? Üniversitelerde ebru yapýl-
masýný nasýl karþýlaþýyorsunuz?
Alparslan Babaoðlu:
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi bir dönem Çiçek hanýmýn himme-
tiyle orada ebru gösterdi. Benim inancýma
göre üniversitedeki gelenekli Türk Sanatlarý
öðrencilerinin ebruyu bilmeden tanýmadan
ebru çeþitlerinin nasýl yapýldýðýný kitrenin
nasýl hazýrlandýðýný, boyanýn nasýl hazýr-
landýðýný, taraðýn nasýl ekildiðini, fýrçanýn nasýl
hazýrlandýðýný bilmeden buradan mezun ol-
malarý doðru deðil. Dolayýsýyla üniversiteler-
de bu bilgileri saðlayacak düzeyde öðretile-
bilir diye düþünmüyorum. Onun ötesinde
ebru ustasý yetiþtirmek istiyorsanýz bunun
yerinin üniversite olduðunu düþünmüyorum.
Üniversiteler sadece gelenekli Türk süsleme
sanatlarý öðrencilerinin ebru konusundaki
eksik bilgilerini gidermeye yönelik ebru
dersleri, atölyeleri yapmalýlar, ebru usta -
çýrak münasebetiyle yapýlmalý. Çünkü kala-
balýk bir ortamda herkesin sýra bekleyeceði
bir yerde haftada bir gün, yarým günle bu
iþin ciddi düzeyde öðrenilebileceðine
inanmýyorum.
Peki o zaman þuna geliyoruz, üniversi-
tede yapýlan ebrular, ebruya baþlangýç ola-
rak çok doðru. Fakat üniversiteden sonra
herhangi bir ustadan nasýl bir icazet alýnmalý
veya ustalarýmýz üniversiteden çýkan öðren-
cileri kabul edecekler mi? Çünkü üniversite-
de alýnan bir eðitim var ve ustanýn öðretece-
ði eðitimler çok farklý þeyler. Bu konuda çe-
liþki doðmayacak mý?
Yok ben bundan iki hafta önce Cemal
Reþit Rey'de bir icazet törenine katýldým. O
icazet töreninde ebruyu geleneðiyle yapan
ondan fazla öðrenci icazet aldý. Onlarýn ebru-
larý da bizim yaptýklarýmýzdan geri kalýr ebru-
lar deðillerdi. Bu çýð gibi büyüyor yani ger-
çekten gelenekli Türk ebrusunu yapmak is-
teyenler bunu yapmak için birisini bulabile-
ceklerdir eskisi gibi deðil yani.
Efendim ben bu konuda bir katkýda bu-
lunmak istiyorum. Yalnýz ebru için deðil
bütün sanatlar için geçerli söylediðim bu, sa-
natlar gönülle öðrenilir her þeyden evvel.
Eðer bu arzu yoksa içinde, öðrenmesine
imkân yok. Üniversitelerdeki gelenekli Türk
130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 134
135
sanatlarý bölümüne gelenlerin içinde yüzde-
sini söyleyemem, bir kýsmý gönülden arzu
ederek oraya giriyor ve zaten onlarýn yýllar
içindeki baþarýlarý da bunu gönülden istedik-
leri için meydana çýkmýþ oluyor. Fakat bir
kýsmý da var ki baþka þubeleri kazanamadýðý
için, hiç içinden gelmeden o bölüme giriyor.
Ve oysa boyca yürümeye çalýþýyor yaptýðý
eserlerden de zaten o iþin derecesi meydana
çýkýyor. Bu sebeple dýþarýda hiç kimse zor-
lamýyor ki öðrenciyi þöyle yapacaksýn diye. O
içinden geldiði için o bölüme gidiyor. ÝSMEK
veya baþka bir kurs, bu þekilde kurs veren
yerler var, hiçbiri kulaðýndan tutup da gel
burada okuyacaksýn demiyor. Onun gönlü ve
aklý o bölümü çektiði için kalkýyor gidiyor. Bu
sebeple dýþarýda öðrenilmesi gönülden geldi-
ði takdirde fakültede zoraki öðretilmesinden
çok daha öndedir notunu ilave etmek istiyo-
rum.
Ben hat, ebru, tezhip hepsine kýsa kýsa
gittiðim için ama araþtýrmacý olduðum için
rüyalarýmý süslüyordu ve bir gün Fatih hoca
dedi ki, "ya Allah rýzasý için bir gün Rabbiye-
sir'i yaz gel de ben sana icazet vereceðim."
O gece ben baþladým yazmaya sabaha kadar
yazýyorum. Rüyamda çok güzel sülüsler
böyle camilere, hediye veriyorum. "Geldim
hocam" dedim. Hocam tamam dedi, "seni
icazetli sayýyorum." Böyle bir güzel hatýralar
yaþadým her þey rüyalara iþleyecek kadar
gönlümüzde varsa bütün kapýlar bize açýk.
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 135
137
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
Sempozyum katýlýmcýlarý (soldan saða):
Gürcan MAVÝLÝ, Ýnci AYAN BÝROL, Sadrettin ÖZÇÝMÝ, Ayþe ÜSTÜN, Irwin Cemil SHICK, Muammer EROL, Uður DERMAN,
Ýslam SEÇEn, Çiçek DERMAN, Saadettin ÖKTEN, Alparslan BABAOÐLU, Ýlknur AKALIN, Güven ÇALIÞKAN
130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:32 Page 137
139
TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU
ÝSMEK
TÜRK KÝTAP SANATLARI
SEMPOZYUMU SERGÝSÝ’NDEN
BAZI ESERLER
130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:32 Page 139