sİ kızıl bayrak 09-39

32

Upload: kizilbayrak

Post on 09-Mar-2016

235 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 09-39 / 9 Ekim

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ KızıL Bayrak 09-39
Page 2: Sİ KızıL Bayrak 09-39

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLEREmperyalist haydutlara karşı

militan çıkış ve anlamı . . . . . . . . . . . . . . 3

Emperyalist haydutlara duyulan öfkeyi

hiçbir şey dindiremeyecektir!. . . . . . . . . 4

Sefaleti yaratanlar, sefaleti anlattı . . . . . 5

İMF ve Dünya Bankası Zirvesi’ne

militan yanıt!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6-7

Ülke çapında İMF-DB protestoları... . . . 8

Erdoğan’ın yalana dayalı

sahte açılımları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

İstanbul’da İMF-DB karşıtı eylem ve

etkinliklerden... . . . . . . . . . . . . . . . . 10-11

Sınıf devrimcilerinin İMF-DB karşıtı

faaliyet ve eylemlerinden..... . . . . . . . . 12

Antiemperyalist gençler alanlardaydı....13

“Açılım” gölgesinde DTP kongresi . . . 14

Dokunulmazlık DTP vekillerine

işlemiyor.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15

“Demokrasinin sınırlarını genişletme”

programı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-18

Metal İşçileri Kurultayı’na çok yönlü bir

hazırlıkla yürüyoruz! . . . . . . . . . . . . . . 19

Entes direniş güncesi.... . . . . . . . . . . . . 20

Sınıf hareketinden . . . . . . . . . . . . . . 21-22

Cesur Ambalaj işçisi üretimi

durdurdu! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

Çin yönetimi, devrimin 60.

yıldönümünde güç gösterisi yaptı... . . . 24

Yunanistan’da erken genel seçimler…. 25

“Savaş suçlusu” İsrail’i

koruyan ABD’ye Mahmud Abbas

yönetiminden destek! . . . . . . . . . . . . . . 26

Afganistan bataklığına

1700 Türk askeri gönderiliyor! . . . . . . 27

Dünya işçi ve emekçi hareketinden… 28

Güney tezkeresi… . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Devlet katillerini koruyor!… . . . . . . . . 29

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52 - Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2009/39 l 9 Ekim 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖzdoğanEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

İMF-Dünya Bankası toplantıları dolayısıyla birsüredir sürdürülen çalışmalar, zirve günügerçekleştirilen militan kitle gösterileriyle taçlandırıldı.Bu süreç, emperyalist haydutların toplanmasınıengellemek hedefiyle örgütlenmişti. İki gün boyuncaeylemler yoluyla açığa çıkan sosyal öfke toplantılaradamgasını vurdu.

İşçi sınıfı ve emekçilere karşı yeni saldırı planlarıhazırlamak için toplanan emperyalist haydutlar veişbirlikçileri, bundan dolayı bol bol sosyal duyarlılıkmesajları verip timsah gözyaşları dökmek zorundakaldılar. Bu kadarı dahi yürütülen mücadeleninbaşarısına bir göstergedir.

Kuşkusuz ortaya çıkan bu sonuç, esas olarak süreceyön veren “engelleme” perspektifinin ürünüdür.Haydutların buluşması engellenememiştir, zira sınıfhareketinin mevcut durumu bunu başaracak gücüortaya çıkarmaktan uzaktır. Ancak bu perspektif,mevcut imkan ve güçleri azami biçimdedeğerlendirmenin de yolunu açmıştır. Polis ablukasınakarşın Kongre Vadisi’ne yürüme kararlılığı biçimindeortaya konulan irade ile düzenin protesto gösterileri içinbelirlediği sınırlar aşılmıştır. Önemli politik ve moralkazanımlar elde edilmiştir.

Bu iradi militan çıkışın anlamını görmeli, ancaksınırlarını da unutmamalıyız. Zira, emperyalisthaydutlara ve işbirlikçilerine karşı verilen bumücadelenin işçi ve emekçi tabanı zayıftır. Bu tabanıngenişletilmesi ve giderek işçi sınıfı ve emekçileringeniş gövdesinin mücadele sahasına taşınması görevibir an olsun unutulmamalıdır. Hele hele, militangösterilerin havası buna dayanak yapılmamalıdır. Ziraböyle yapmak geçmişte sayısız defalar olduğu gibi,eldeki imkanların da kaybedilmesiyle sonuçlanacaktır.

Yapılması gereken eldeki imkan ve kazanımları, işçisınıfı ve emekçilerle devrimci tarzda buluşmanın maddive moral dayanakları haline getirebilmektir. Bu, yoğunve sistematik bir kitle çalışması anlamına gelir. İştebugün İMF-DB zirvesinin hemen ardından yapılmasıgereken böyle bir çalışmayı örgütleyecek bir politikinisiyatifi göstermektir.

Bu bakımdan halihazırda böylesi bir çalışmayıörgütlemeyi kolaylaştıracak ve vesile olacak bir dizi

önemli politik gündem ve duyarlılık alanı vardır.Bunların başında ise 18 Ekim’de yapılacak sağlık vesosyal güvenlik konulu miting gelmektedir. Özelliklesosyal güvenlik ve sağlık alanlarında sorunların arttığıve emekçilerin hoşnutsuzluğunun biriktiği birdönemde, bu gündem üzerine yapılacak sınıf ve kitleçalışması oldukça işlevsel olacaktır. Bu nedenle sadecemitingin yapılacağı İstanbul’da değil, diğer illerde debu konu üzerine yoğunlaştırılmış etkin bir faaliyetbizleri bekliyor.

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Emperyalist haydut İMF ve DB’nin yıllıktoplantıları 1-7 Ekim tarihleri arasında İstanbul’dayapıldı. Yerin yedi kat altında özel olarak inşa edilentoplantı salonunda ve büyük bir polis ordusukorumasında toplanan emperyalist haydutlar, sık sık“yeni bir dünya düzeni”nin kurulmasından bahsettilerve sosyal duyarlılık mesajları verdiler.

Ancak yine de emekçilerin militan öfkesindenkurtulamadılar. Zaten verdikleri sosyal mesajlarınnedeni de esas olarak bu öfkedir. Dünyanın herköşesinde işçi sınıfı ve emekçi halklara karşı işlenmişsayısız suçla karanlık bir şecereye sahip olan buörgütler, hak ettikleri biçimde karşılandılar. Yeni birdünya düzeni kurmak iddiasıyla toplanan zirve,protesto gösterilerinin gölgesinde kaldı. Protestogösterileri, haydutların toplandığı yerin yedi kataltında hissedilirken zirvenin resmi açılış toplantısınıngündemini de belirlemiş oldu. Ülke gündeminin ilksırasına da, yine bu militan kitle gösterileri vesokaklara taşan öfke oturdu. Bu da aslında tümzayıflıklarına ve yetersizliklerine rağmen, ülkenindevrimci ve ilerici güçlerinin payına gurur verici birdurumdur. Dünyanın emekçi halklarına karşı, önemlibir onur sınavından asgari bir başarıyla çıkılmıştır.

Bu suç örgütlerini ağırlayan ülkeyi yönetenler isedoğal olarak emperyalist-kapitalist düzenin bekasıuğruna çalışan emperyalist efendilere saygıda kusuretmediler. Ne kadar gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar,onlar payına utanç verici bir durum söz konusudur.Fakat içerisine düştükleri bu utanç verici durumdanprotesto gösterilerini gözden düşürmek yoluylakurtulmaya çalışıyorlar. Emperyalist-kapitalist sömürüve yağmanın sembolü olan bankalara yönelen öfkeyi,“vandalizm” suçlamasına dayanak yaparak lekelemekistiyorlar. Bu konuda epeyce deneyimli olan ve bunuiş edinmiş kurumlarıyla yazar-çizer takımı da seferberolmuş durumda. Bu tür bir seferberlikle sokaklarınverdiği güçlü politik mesaj karartılmaya çalışılıyor.

Ancak ne kadar uğraşsalar da hedeflerineulaşamadılar. Hem dünya emekçilerine yönelikkapsamlı saldırılarda kullanıla kullanıla, hem dekapitalizmin sembolleri ve aynı zamanda kaleleriolarak bilindikleri için bu emperyalist kurumlarınherhangi bir itibarı ve inandırıcılığı kalmamıştır. Buyüzdendir ki, ne kadar gerici bir propagandaseferberliği örgütlemeye çalışırlarsa çalışsınlar,başarılı olamamışlardır.

Öte yandan kapitalizmin krizini bir parça aşmakiçin İMF ve DB’ye kritik ve stratejik bir rol biçilmeyeçalışılması, emperyalist-kapitalist düzenin yaşadığıçıkmazı ortaya koymaktadır. Her bakımdan çürümüşve çivisi çıkmış bu kurumların, “yenilenmek” ve“düze çıkmak” iddiasına dayanak edilmeye çalışılmasıumutsuz bir çabadır. Emperyalistlerin hala da bupaslanmış silahlarına bel bağlamış olmasıdüzenlerinin yenilenme kapasitesinin kalmadığına birgöstergedir. Aynı zamanda işçi sınıfı ve emekçi halklarüzerinde güçlü bir ideolojik-politik hegemonyaoluşturma olanaklarından yoksun olduğunugöstermektedir. Bu nedenle bu ülkenin işbirlikçi uşaktakımı bile, yeraltında mekanlar kurup bir polisordusuyla korumaya aldığı, dahası güven içerisindetoplansınlar diye emekçilerin kanını döktüğü İMF-DB

haydutlarını açıktan savunma ve sahiplenmerahatlığını gösterememektedir. Hükümeti sosyal veekonomik alanda İMF’nin yıkım politikalarınıuygulamasına karşın İMF’yi eleştiren bir görüntüçizmeye çalışan Erdoğan gerçeği bunun bir başkaifadesidir. “Vandalizm” edebiyatı, bu durumdançıkmanın bir olanağı haline getirilmeyeçalışılmaktadır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar buemperyalist kuruluşları emekçi halklarapazarlayabilecekleri elle tutulur ikna edici birgerekçeleri yoktur.

Dahası, uğruna emekçi kanı dökülen İMF-DBhaydutları da her ne kadar protestoların basıncı altındasosyal duyarlılıklara eğilmek durumunda kalmışlarsada, büyük bir iki yüzlülükle dünya emekçileri içinhazırladıkları felaket tablosunu itiraf etmişlerdir.Örneğin Dünya Bankası Başkanı “59 milyon işsizkalacak, 90 milyon kişi aşırı yoksulluk içindeyaşayacak, 30 bin bebek ölecek” diyebilmiştir! Kanıdonduracak bu sözlerin sahibi, aynı zamanda dünyaüzerindeki açlığın, yoksulluğun ve sosyal felaketlerinde birinci dereceden sorumlusudur. DünyaBankası’nın şefi dünya halklarının vicdanında vebilincinde mahkum olmuştur.

Ancak, itiraf edilen bu gerçekler, emperyalistlerinişçi ve emekçilere yönelik yeni ve kapsamlı saldırılarahazırlandıklarını gösteriyor. Sonuçta, işbirlikçiiktidarların sosyal ve mali politikalarını dikte eden bukurumlar, kamu kaynaklarının nereye ve kimlereaktarılacağını da birinci dereceden belirliyorlar.Bunun için işçi ve emekçi halkların ağzına bir parmakbal sürmek yerine gerçeği dosdoğru ortaya koymaktanbaşka bir seçenek kalmıyor kendilerine.

Emperyalistler ve uşakları, kapitalizmi savunma veideolojik olarak pazarlama gücü bulamadıkları için,kapitalizmden başka bir seçenek olmadığı söyleminesarılıyorlar. İMF-DB şefleri tarafından geleceğe dairçizilen felaket tabloları aynı zamanda bu amacahizmet ediyor. “Kapitalizm felaket üretti, küreselleşmede öyle. Ancak başka bir çıkış yolumuz yok. Bufelaketlerle yaşamayı öğreneceğiz, çok zor da olsaetkilerini hafifletmeye çalışacağız, küreselleşmeninyerine sorumlu küreselleşmeyi koyacağız, bunun içinise fedakarlıktan başka şansımız yok” vb. ifadeler,emekçilerin öfkesini enselerinde hisseden bu hayduttakımının ağızlarında geveledikleri boş sözlerdir.“Tamam yaptık, yine yapacağız fakat kapitalizmdışında başka bir yaşam da mümkün değildir, bize

mecbursunuz” demeye getiriyorlar.İMF gibi emperyalist bir kurumun başkanı

“sosyalist” olduğunu iddia ederek bu düzenindeğişmesi gerektiğine inandıklarını söylemekten geridurmuyor. Bu, İMF-DB gibi emperyalist kurumlarınsadece ekonomik ve sosyal alanda planlar oluşturupuygulamakla sınırlı görevleri olmadığını, yanısıra buprogramların uygulanması için gerekli olan ideolojikbir manüpülasyonu da üstlendiklerini gösteriyor.Elbette ki bu ifadeleriyle sosyalizmden duyduklarıkorkuyu da ortaya koymuş oluyorlar. Sosyalizmeaçıktan saldırma gücü bulamayıp, bir yerindensosyalizmle kendilerini barışık gösterme çabasıiçerisine girmeleri bu korkuya işarettir. İlerici vedevrimci güçler ile komünistlerin merkezinde olduğumilitan kitle gösterileri bu korkularını büyütmüştür.

İşte bundan dolayı, İstanbul’da devrimci ve ilericigüçler tarafından sergilenen militan kitle gösterileribüyük bir anlam taşıyor. Zirveler düzenleyip işçilereve emekçi halklara karşı saldırı hazırlığı yapan, bir debunu açıkça ilan eden emperyalistler ve onların suçörgütleri karşısında mücadeleden yana önemli birdinamikle karşılaşmışlardır. Kapitalizmden başka birçıkış olmadığı yönünde yaymaya çalışılan ideolojik-politik saldırıya devrimci bir iradi duruşla yanıtverilmiştir. Devletin koyduğu “makul” sınırları aşanmilitan kitle gösterileri, devrimci bir çıkış yolununolduğu yönünde güçlü bir haykırış olmuştur. TayyipErdoğan’ın, ilk anda sınırları aşmayacağı varsayımıylaarka çıktığı protestoların militan ve devrimci biryönde gelişmesi üzerine saldırı pozisyonu almasıbundandır. Zira düzen cephesi, kitle gösterileriniçizdiği sınırlar içerisinde tutmuş olmayı da başarıolarak görmektedir. Sonuçta yıkım politikalarınınbüyük bir öfke doğurduğunu onlar da biliyorlar, ancakonlar için önemli olan bu öfkenin düzenin kontrolsınırları içerisinde tutulmasıdır. İstanbul’dakarşılaştıkları manzara ise bu sınırları aşma iradesininvar olduğunu göstermiştir.

Elbette bu devrimci militan çıkışın anlamınıgörmekle birlikte sınırlarını ve zayıflıklarınıdagörmezden gelemeyiz. Bu açıdan en önemli sorunise bu militan çıkışın devrimci ve ilerici güçlerlesınırlı kalması, kitlesel bir işçi ve emekçi tabanınadayanmamasıdır. Zaten düzen cephesi de esas olarakburaya yüklenmeyi tercih etmiştir. Eylemcileresaldıran sivil faşist güçlerin “vatandaş” etiketiylesunulmasından, sendika pankartlarıyla katılanlarladevrimci güçlerin ayrıştırılması çabasına kadar birçokörnekte bu tutum ortaya konulmaktadır.

Bundan dolayı, devrimci ve ilerici güçler payınabu tablodan çıkarılması gereken en önemli sonuçlarınbaşında işçi sınıfı ve emekçilerin saflarında büyüyen,fakat kendisine bir mücadele kanalı bulamayan öfkeyiörgütleyip açığa çıkarabilmek ve buna uygun birpolitik-pratik faaliyet örgütlemek gelmelidir.Emperyalist haydutlara karşı verilen politik değeribüyük militan mücadelenin moral ve siyasalkazanımlarını geleceğe taşımanın yegane yolu dabudur. Emperyalist haydutların giderayak çizdiklerifelaket tablosuyla insanlığa hazırladıkları yıkıcısaldırıları göğüslemek de ancak buradan alınanmesafe ölçüsünde mümkün olacaktır.

Emperyalist haydutlara karşı

militan çıkış ve anlamı

Emperyalistler ve uşakları,kapitalizmi savunma ve ideolojikolarak pazarlama gücü bulamadıklarıiçin, kapitalizmden başka bir seçenekolmadığı söylemine sarılıyorlar. İMF-DB şefleri tarafından geleceğe dairçizilen felaket tabloları aynı zamandabu amaca hizmet ediyor.

Page 4: Sİ KızıL Bayrak 09-39

İMF ve Dünya Bankası’nın 1-7 Ekim tarihleriarasında yaptığı toplantı vesilesiyle İstanbul’dan dahaydutlar geçmiş oldu. Bu gibi toplantıların yapıldığıher yerde yaşananların benzerleri bu kez İstanbulsokaklarına taşındı. Milyarlarca insanın yaşadığısömürüden ve açlıktan birinci derecede sorumluolanlar, kendilerine yerin yedi kat altını sığınak olarakseçseler de emekçilerin ve devrimcilerin öfkesindenkurtulamadılar. Bu toplantıların, dünyada İMF’ye enborçlu ülke olan Türkiye’de düzenleniyor olması iseaçığa çıkan öfkenin bir başka nedenidir.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı DominiqueStrauss-Kahn’a Bilgi Üniversitesi’ndeki konuşmasısırasında fırlatılan ayakkabı eyleminden sonra, buhaydutlara karşı yapılan eylemlere düzen cephesindenideolojik ve politik saldırganlık kampanyasıbaşlatılmıştı. “İMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız” diyenTayyip’ten liberal kalemlere kadar birçok kişi İMFprotestolarını karalamaya çaba gösterdi. Devamındaise eylemler polis zoruyla ve kaba şiddetleengellenmek istendi. Sermaye sınıfı, medyası vesiyasetçileri aracılığıyla emperyalizme ve kapitalizmeyönelen öfkenin meşruiyetini, banka camlarınınkırıkları içinde yok etmek istedi. Burjuvalar, atılantaşların hedefinin haksız kazançları olduğunu çok iyibildiğinden eylemleri gayrı meşru göstermeyeçalıştılar. Oysa gerçekte meşru olmayan kapitalizminta kendisidir.

Afrika’da Çocukların Durumu 2008 Raporu’nuaçıklayan Birleşmiş Milletler Çocuklara YardımFonu’na (UNICEF) göre, dünyada her yıl yaklaşık 10milyon çocuk beş yaşına gelmeden hayatınıkaybetmekteyse… Dünyada, doğumundan bir günsonra ölen bebek sayısı yılda 2 milyon, beş yaşınıgöremeden ölen çocuk sayısı ise 9 milyonsa…

Dünya genelinde açlık çekenlerin 300 milyonunuçocuklar oluşturmaktaysa... Dünyada her yıl 11milyon insan, açlık ve yetersiz beslenme yüzündenölmekteyse…

Dünyanın en zengin iki kişisinin toplam serveti azgelişmiş ülkelerin servetinden çoksa... Dünyanın envarlıklı 200 kişisinin serveti dünya nüfusunun %41’inin toplam gelirinden daha fazlaysa... Afrika’da20 milyon insan açlıktan ölmek üzereyse ve her gün 5bin 500 çocuk ölüyorsa... (Oysa sadece sinek ağları,aşılama ve A vitamini desteğiyle bile birçok çocuğunkurtarılabileceği uzmanlar tarafından dile getiriliyor.)

1. Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 14’ü, 2.Dünya Savaşı’nda ölen her 100 kişiden 70’i,1990’lardan sonraki savaşlarda ölen her 100 kişiden90’ı sivilse…1 milyardan fazla çocuk, güvenli vesağlıklı bir çocukluk için gerekli ortamdanyoksunsa… 1 milyon insanın hayatını kaybettiği, 3milyon insanın yurdundan olduğu Irak’ta çocuklarınbeşte biri yetim kalmışsa… Dünyada her yıl 500binden fazla kadın hamilelik ve doğum sırasındaölmekteyse…

2008 yılı Dünya Açlık Raporu’na göre,yeryüzünde yaklaşık bir milyar kişi açlık çekiyorsa...Ve bu rakam sürekli yükseliyorsa... Kapitalizmin krizi100 milyon insanı daha aç bırakmışsa… Halböyleyken öfkelenmemek mümkün müdür?

Öte yandan bilinmektedir ki dünyada çocuk

ölümlerini azaltmanın maliyeti yılda 40 milyardolardır. Bu miktar genel tahminlerden on kat dahaazdır. Çocuk ölümlerinin azaltılması için dünyaçapında bir kampanya başlatan “Save The Children”(Çocukları Kurtarın) örgütü tarafından yapılan biraraştırmaya göre, 40 milyar dolarlık bir tutar,doğduktan 24 saat sonra yaklaşık 400 bin bebeğinöldüğü Hindistan gibi ülkeler başta olmak üzere, enyoksul ülkelerdeki ölüm oranının azalmasınısağlamaya yetecektir.

Yine BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2015’ekadar dünyada açlık çeken kişi sayısını yarıyaindirmek için 24 milyar dolara ihtiyaç olduğunubelirtmektedir. Bu parayı ABD’nin 2001’den beri Irakve Afganistan işgali için yaptığı harcama tutarı olan685,7 milyar dolar ile bir karşılaştırın. Bir de bunaemperyalist AB ülkelerinin ekonomik kriz süresincebankaları kurtarmak için harcadığı 5,3 trilyon dolarıekleyin. Ve şimdi yeniden düşünün, dünyada veülkemizde emperyalist-kapitalist sisteme, onunkurumlarına bu şiddetli öfkenin nedenini. Bankalarıncamlarının neden böyle kolay kırıldığına bir de bupencereden bakın.

Forbes dergisinin şu araştırması kimde bir öfkeyaratmaz ki. Dergiye göre en zengin 400 Amerikalıasalak, yat, jet, şato ve ada dışında bazı ülkeleri desatın alabilecek bir zenginliğe sahiptir. Forbes’inlistesindeki 400 Amerikalı’nın sahip olduğu servetintoplamı 1,27 trilyon dolardır. Listenin birincisinin 50milyar, sonuncusunun 950 milyon doları var. Bu gibihesaplamalar sadece Amerikalı asalaklar üzerineyapılmıyor. Türkiye’de de en zengin 500 asalağınsırtımızdan elde ettiği servetin miktarı bellizamanlarda sürekli açıklanmaktadır.

Örneğin geçen yıl diğer ülkelerin ardındanTürkiye’de de düzenlenen Milyonerler Fuarı’nı bizlerunutmadık. Bu fuarda Jacop and Co markasınınQuenttin model saati 400-500 bin dolardan alıcı buldu.Kriz ortamında bazı lüks kedi-köpek tasmaları 1,8milyon dolardan satılmaktadır. Pırlanta taşlarla süslükravatlar 220 bin dolarlık fiyatlarla alıcı bulmaktadır.

100 bin dolarla 1 milyon dolar arasındaki lükskonutlarında tanrının huzuruna gönül rahatlığıylaçıkanlarla ilgili röportajları da unutmuş değiliz. Aktüeldergisinin, “İslami burjuva” diye tanımladığı kesiminevlerini tasarlayan bir mimarla geçen yıl yaptığıröportajda, mimar şunları söylüyordu; “400-500metrekarelik evlerden bahsediyoruz, namazadurulacak odalarının en ufağı 50 metrekare.Müşterilerimizden gelen en ilginç isteklerin başında,yatak odasına koyduğumuz üç metrelik palmiyeler,sedir yerine tavandan sarkan salıncaklar, sinemaodalarında kullandığımız ve Suudi Arabistan’dangetirttiğimiz klimaya bağlanan otomatik gül suyukokusu pompalayan havalandırma sistemi geliyor.Boğaz’da yaptığım evlerde genellikle odalardaki vesalondaki tüm ekranlara, çatıya koyduğumuz 360derece dönebilen kameraları bağlıyoruz. Bu sayedeevin herhangi bir odasından Boğazı canlıizleyebiliyorlar. Bu sistemin bir benzerini PelicanHill’de tasarımına başladığımız bir villaya yapacağız.Buradakinin tek farkı, Boğaz’ı internet üzerindenwebcam sağlayıcıları ile alırken, Kâbe ve etrafını da

uydudan canlı olarak 24 saat izleyebilecekler.” Burjuvalar, en çok da köpeklerinin, kedilerinin

milyon dolarlık tasmaları ile ilgilenmeye devamederken, şatafatlı saraylarından seyreyledikleri dünyaemekçilerin öfkesinin kaynamasına sahne oluyor. EskiYugoslavya’da savaşı yaşamış bir çocuk olanDunja’nın o sessiz çığlığı, Filistinli ve Kürt çocuklarıbaşta olmak üzere dünyanın tüm yoksul çocuklarınınhaykırışına karışıyor:

“Artık havalar iyice soğudu. Kuş sesleri duyulmazoldu. Şimdi yalnızca, anasını ya da babasını, kardeşiniyitiren çocukların ağlamaları duyulabiliyor. Bizler, birülkesi ve umudu olmayan çocuklarız.”

Kırılan banka camlarına acıyan “duyarlılar”,emperyalistlere, işbirlikçilerine yönelen taşlara sinmişöfkeyi yadırgayan “insan sevgisi”, dünyada kaçsaniyeye, kaç çocuk ölümünün sığdığını hesaplamışmıdır? Bu çok yufka yürekliler hiç düşünmüş müdür,göz kapaklarını son kez kapatıp bir daha hiç açamayançocukların ölüm nedenini? Kaç yüz milyon insan veçocuğun uykuya aç daldığını bilmekte midir bu sessizkalabalıklar? Önlenebilir hastalıkların, yoksulluğunaramızdan aldığı milyonlarca insana üzülmeyenlerinduyacağı hangi üzüntü samimi olabilir? Mazlumhalkların başına düşen bombaların yıkıcılığınıgörmezden gelenlerin, patlayan molotoflarınalevleriyle dehşete kapılması hangi haklı kaygıyıanlatabilir? Dünyayı harabeye çeviren sökülenkaldırım taşları mıdır yoksa emperyalist barbarlıkmıdır?

Kapitalistlerin savaşlarda ve kendi zevki sefaiçindeki saltanatlarını sürdürmek için harcadıklarıparanın ne kadarının, dünyadan açlığı ve yoksulluğusileceğini hesaplamayanların, sokağa yansıyan öfkeyianlayabilmesi ne yazık ki imkânsızdır. Barikatın birtarafında emperyalist-kapitalist barbarlık, diğertarafında da dünyanın mazlum halkları, işçi sınıfı veemekçileri bulunmaktadır. Görülmesi gereken tekgerçek budur.

Evet, barikatın yoksuldan yana olan tarafında eldetaş ve yürekte isyan vardır. Barikatın bu tarafının birsavaşa girer gibi hazırlandığı, kırılan cam veçerçevenin pek de umurlarında olmadığı da doğrudur.Ama barikatın bu yanının amaçsız ve hedefsizolduğunu söylemek hiç de doğru değildir. İnsanlıktarihinin görmüş olduğu en büyük soygunculardan, enbarbar sisteminden insanlığı kurtarmak gibi soylu biramaç var barikatın bizden yana dövüşen tarafında. Ötetarafta, barikatın karşısındaysa emperyalistler veişbirlikçileri kapitalist sistemin ömrünü uzatmanıntelaşı içerisindeler.

İMF ve DB karşıtı eylemler vesilesiyle bir kezdaha açığa çıkan bu öfkenin gerçek nedenini hiç kimsegörmezden gelemez. Emeğimizi, yerküremizin tümzenginliklerini, hayatımızı çalan haydutlara duyulanbu öfkeyi hiçbir şey dindiremeyecektir. Kapitalizminaşırılıklarını törpüleyelim safsatalarına dakanılmayacaktır. Bu öfke denizi gittikçebüyümektedir. Emperyalistler de, işbirlikçileri de hakettikleri sondan kurtulamayacaklardır. 1-7 Ekim deİstanbul’daki direnişi onurlu sayfalarına, tıpkı 6.Filo’yu yazdığı gibi yazan tarih, gerçek eşkıyanındünyaya hükümdar olmayacağı günleri de yazacaktır.

İMF-DB defol! Bu dünya bizim!4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Emperyalist haydutlara duyulanöfkeyi hiçbir şey dindiremeyecektir!

Page 5: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Kapitalizmin vahşi yüzü, kapitalizmin kendisidir! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Recep Tayyip Erdoğan, İMF-Dünya Bankasıtoplantılarının resmi açılış töreninde konuştu.Erdoğan konuşmasında, krizin patlak vermesiyleberaber kapitalistlerin işbirliği halinde krizdenetkilenmemek için çalıştıklarını ifade etti.Emperyalist-kapitalist tekellerin bu süreçte ortakhareket ettiğini, krizin kapitalistler için bir çöküşolarak sonuçlanmaması için alınan tedbirlerin başarıile ortaya konulduğunu, uzun vadeli yapısalreformların bu şekilde olumlu sonuçlanacağınısöyledi. Erdoğan, kapitalistlerin bu süreci atlatmaçabası içinde bir bütün olarak hareket ettiğine vurguyaptı.

Erdoğan, kapitalizminvahşi yüzünü anlattı...

Kapitalizm doğası gereği açlık, yoksulluk vesefalet üretir. Krizle beraber artan işsizlik vb. ileemekçiler kapitalizmin sömürü çarkları içinde dahada ezilir. Erdoğan da bunları dile getirdi, amabunların sorumlusu kendileri değilmiş gibi anlattı.Erdoğan, kendi deyimiyle kapitalizmin “vahşiyüzünün” kısa bir dökümünü yaptı. Açlık veyoksulluğun ciddi boyutlara ulaştığını, muazzam birisrafın sürdüğünü, bir tarafta zenginlerin daha dazenginleştiğini, yoksulların ise daha dayoksullaştığını anlattı. “Yoksulluğun önünegeçilemedi” dedi. Erdoğan, çocukların daha bir yaşınıdoldurmadan yetersiz beslenmeden, salgınhastalıklardan kaynaklı ya da çatışmalar sonucuöldüğünü belirtti. Kapitalizmin insana ve doğayaverdiği zarardan bahsetti. Sözlerini, yaşanan çevrekatliamı ve iklim değişikliğine işaret ederek sürdürdü.Özetle vahşi kapitalizmin tablosunu çizdi.

Ama bunların hepsini bilimsel temellerdenkopararak yaptı. Kapitalizmin vahşi yüzünütanımlarken, kapitalizmin kendisinin bunlardan ibaretolduğu gerçeğini gizlemeye çalıştı. Sanki yoksulluğunve sefaletin varolması, derinleşmesi kendisinden,huzurunda konuştuğu emperyalist efendilerindenbağımsızmış gibi, toplumsal zenginliklerdennemalananlar onlar değilmiş gibi adaletten bahsetti.Adalet ve merhamet temelinde bir bölüşüm olmasıgerektiğini söyledi; uyguladıkları İMF-DünyaBankası programı çerçevesinde işçi ve emekçilerdenalıp, kapitalistlere verenler kendileri değilmiş gibi...

Orta vadeli programdaişçi ve emekçilere sömürü var

Kriz sürecinde etkin rol oynayan İMF’ninönümüzdeki süreçte etkinliğini daha da arttırmasıgerektiğini söyleyen Erdoğan, Türkiye’nindemokratikleşmede ve ekonominin iyileşmesinde yolaldığını belirtti.

Bu gelişmeleri mensubu olduğu ve hizmet ettiğisınıfın cephesinden değerlendiren Erdoğan’ınanlatımları bu anlamda doğru. Evet ekonomi gelişti,ekonomide kapsamlı dönüşüm yaşandı. Ama bunlarınhepsinin faturası işçi ve emekçilere kesildi. Bir taraftatekelci burjuvazi dünyanın en zenginleri listesinde üstsıralara yükselirken, aynı şirketlerin yüzlerce işçiyiişten çıkardığını, insanların geçim sıkıntısı içinde

böbreklerini sattığını, kriz nedeniyle intiharsayılarının arttığını, emekçilerin üç kuruş için günboyu fabrikalarda ömür tükettiğini hepimiz biliyoruz.

Orta vadele özel sektör öncülüğünde büyümeninsağlanacağını ifade eden Erdoğan işçi ve emekçilerede kapsamlı bir sömürü ve köleleştirme programınınhaberini vermektedir. Özel sektörün kullanabileceğikaynakları arttırmanın gerekliliğinden bahsedenErdoğan, ekonomideki iyileşmenin enerji, ulaşım vb.sektörlerin dönüşümünden kaynaklı olduğunusöylerken aslında bu alanların özel sektör tarafındanyağmalandığını ve bu yağmanın daha dakatmerleneceğini ifade etmiş oluyor.

Demokratlık maskesi takanlar emekçilere azgınca saldırdı

İMF ve Dünya Bankası toplantılarına ve

oluşturulacak programa güzellemeler yapan Erdoğan,bunların hepsinin artan esnek ve güvencesiz çalışma,düşük ücretler, işten çıkarmalar ve daha fazlayoksulluk anlamına geldiğini biliyor.

Tüm bunlara emekçilerin vereceği tepkiyibugünden aldığı önlemlerle dizginlemeye çalışansermaye devleti, bundan sonra da dizginsiz bir terörüemekçiler üzerinde kullanacaktır. Tıpkı bugünemperyalist haydutları alanlarda karşılayanlarayapıldığı gibi. Erdoğan demokratlık maskesinitakarak salonun dışındaki protestoculara kulakvermek gerektiğinden bahsederken, kolluk güçleriazgınca antiemperyalistlere saldırıyordu.

Nasıl ki bugün sokak sokak çatışılarak emperyalisthaydutlara ve onların işbirlikçilerine karşı kararlı birduruş sergilenmişse, aynı kararlılık İMF ve DünyaBankası politikalarına karşı da sürdürülecektir.

Erdoğan’ın ikiyüzlü açılış konuşması...

Sefaleti yaratanlar, sefaleti anlattı

Tayyip günah çıkardı!6 Ekim günü Taksim ve çevresinde militan protesto gösterileri sürdüğü sırada, haydutlar vadisinde açılış

konuşması yapan Tayyip Erdoğan, “dışarıdaki protestocuların da sesine kulan verin” diyerek herkesişaşırtmıştı.

Ancak demokrat maskesi takıp mazlumlardan yana pozlar vermekte usta olan Tayyip’in yüzündeki maskedurmuyor, faşist yüzü makyaj tutmuyor.

İşte bunun için Tayyip Erdoğan günah çıkartırcasına 6 Ekim dediklerini 7 Ekim günü geri aldı. YTÜ’nünaçılışında konuşan Erdoğan, “Taksim’deki dükkanların çerçevelerini indirenleri kastetmedim, mağdurlarıkastettim. Protesto cam çerçeve indirmek değildir” dedi.

Erdoğan’a göre eğer protesto etmek isteyen, belirlenen noktalarda pankart açıp megafon alıp istediğinisöylemeli, ama iş cam çerçeve indirmeye gelince orda durmalıymış. Emperyalist haydutları ağırlamaktandoğal olarak utanç duymayan bu uşak, emekçi halkın öfkesinden en az onlar kadar korkuyor. İşte bunun içincam çerçeve edebiyatıyla, sokaklara taşan ve barikatları zorlayan meşru öfkenin karşısında duruyor. Böyleyaparak efendileri nezdinde kendini aklamaya çalışıyor.

Gerek emperyalist haydutlar ve gerekse Tayyip gibi uşakları, protestoların suya sabuna dokunmamasını vehatta kendilerinden çare dilenilmesini talep ediyorlar. Belirtmek gerekir ki, bu türden barışçıl gösterilerle,“çalıp söylesinler, umrumuzda değil” diyerek alay edenler de kendileridir.

Ancak, bunca sayısız suça imza atanların bu beklentileri boşadır. Nereye giderlerse gitsinler emekçilerinöfkesi üzerlerinde olacak. Belirledikleri “makul” sınırlar aşılacak, hak ettikleri gibi yanıtlanacaklardır.

Page 6: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Devlet terörü sökmedi!6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Devlet terörü sökmedi, antiemperyalistler alanlardaydı!

İMF ve Dünya Bankası Zirvesi’ne

militan yanıt!İstanbul’da 6 Ekim sabahı Başbakan Tayyip

Erdoğan’ın yaptığı açılış konuşmasıyla başlayan İMF-Dünya Bankası toplantıları ilerici, devrimci kurumlar,sendikalar ve demokratik kitle örgütleri tarafındanprotestolarla karşılandı.

İMF-DB protestolarını azgın polis terörüylebastırmaya çalışan sermaye devleti ve kolluk güçleriTaksim’den Harbiye’deki Kongre Vadisi’ne yürümekisteyen antiemperyalistlere gaz bombaları, tazyikli suve plastik mermilerle saldırdı.

Taksim’de sabah saat 10.30’dan itibaren KESK,DİSK, TMMOB ve TTB tarafından düzenlenenmitingin apar topar bitirilmesinin ardından başlayanpolis saldırısı yaklaşık 3 saat süren çatışmalarla devametti.

İlerici ve devrimciler Tarlabaşı, Talimhane,Sıraselviler, Gümüşsuyu, Cihangir ve İstiklalCaddesi’nin ara sokaklarında çevik kuvvetle çatıştılar.

Emperyalizmin simgeleriantiemperyalistlerin hedefi oldu

Antiemperyalistler, polis terörüne sapanlarla,molotoflarla, barikatlarla ve taşlarla karşılık verdiler.Azgın polis terörüne maruz kalan eylemciler her yerieylem alanına çevirirken protestolar sırasında 90’ıaşkın antiemperyalist gözaltına alındı. Yine polisinyoğun gaz bombası kullandığı saldırılar nedeniyleonlarca kişi gazdan ve polis şiddetinden etkilenerekhastaneye kaldırıldı. Polis saldırısından nasibini alanİshak Kavlo isimli kişi geçirdiği kalp krizi sonucundayaşamını yitirdi.

DİSK, KESK, TTB ve TMMOB, TaksimMeydanı’nda saat 10.30’da toplanmaya başladı.İlerici, devrimci güçlerin oluşturduğu İMF ve DünyaBankası Karşıtı Birlik bileşenleri ve diğer kurumlar iseTaksim Metro çıkışındaki yerini aldılar.

Taksim Meydanı’nda toplanan Küresel Barış veAdalet Koalisyonu, Antikapitalist, DİP Girişimi,Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, Halkın KurtuluşPartisi, feministler ve Otonom’un da yer aldığıbileşenlerin sloganlar eşliğindeki bekleyişi devam etti.

Haftalardır İMF-DB karşıtı birçok eylem veetkinlik gerçekleştiren İMF ve Dünya Bankası KarşıtıBirlik bileşenleri de ortak pankart arkasındaflamalarıyla yerlerini aldılar.

Polis azgınca saldırdı

Taksim Meydanı’nda “İMF-DB defol!”,“Emperyalistler, işbirlikçiler 6 Filo’yu unutmayın!”,“İMF-DB defol bu dünya bizim!” sloganları eşliğindeTaksim Meydanı’ndaki miting için bekleyen kitle,KESK Genel Başkanı Sami Evren tarafından yapılankısa açıklamanın hemen ardından polisin saldırısınauğradı.

Polis saldırısının ardından ilerici ve devrimcigüçler Taksim ve civarını eylem alanına çevirdiler.

Antiemperyalistlerin polis saldırısına karşıdirendiği her bölgede yoğun çatışmalar yaşandı. İlericive devrimciler sapanlar, molotoflar, taşlar vebarikatlarla polis terörüne karşılık verdiler.

Ağırlıklı olarak İstiklal Caddesi ve tüm arasokaklarda, Tarlabaşı, Cihangir, Sıraselviler,Elmadağ’da eylemciler tarafından militan karşıkoyuşlar sergilendi.

İstiklal Caddesi üzerindemilitan çatışmalar

İstiklal Caddesi üzeri ve caddeye sağlı solluaçılan tüm sokaklar ilerici ve devrimciler tarafındaneylem alanı haline getirildi.

İstiklal Caddesi üzerinde yer alan birçok bankaşubesi ve ATM antiemperyalistlerin hedefi olurkenemperyalizmin simgesi haline gelmiş restaurant vemağazalar da tahrip edildi. Eylemciler geçtiklerisokaklara İMF-DB karşıtı yazılamalar yaptılar.

Azgın polis saldırısına rağmen İstiklal Caddesiüzerinde defalarca farklı noktalarda toplananeylemciler polis panzerlerine ve çevik kuvvete taşlarladirendiler. Birçok noktada çöp konteynırları ve poliskabinleri antiemperyalistler tarafından barikat olarakkullanıldı ve ateşe verildi. Ara sokaklar molotoflarlakesildi.

Galatasaray Lisesi civarı da İstiklal Caddesi’ndegerçekleştirilen eylemlerin merkezi noktalarındanbiriydi. Burada da belli aralıklarla toplanan eylemcilerprotestolara devam ettiler. İstiklal Caddesi üzerindesivil faşistler de işbaşındaydı.

Cihangir ve Sıraselviler’de çatışmalar

Cihangir’de bulunan eylemcilere tazyikli su vebiber gazıyla müdahale eden kolluk güçleri, onlarcaeylemciyi gözaltına aldı. Sıraselviler ve Cihangir’debarikatlar kuran eylemciler polise sapan ve taşlarlakarşılık verdiler. Burada da militan sokak çatışmalarıyaşandı.

Tarlabaşı’nda barikatlar kuruldu

Tarlabaşı da polis saldırısına karşı militan karşı

koyuşların sergilendiği bölgelerden biriydi. TarlabaşıBulvarı’nda kurulan barikatlarla yol uzun süre trafiğekapanırken eylemcilerle polis arasında sürekliçatışmalar yaşandı. Eylemciler polise taşlarla karşılıkverdiler. Kolluk güçleri, Tarlabaşı’nın ara sokaklarındada yoğun gaz kullanarak antiemperyalistleresaldırdılar.

Protestolar Elmadağ’a da yayıldı

Taksim’de gerçekleştirilen mitingin ardından polisbarikatını aşan bir grup Kongre Vadisi’ne yakın olanElmadağ bölgesine doğru yöneldi. Buradaki 20-25kişilik kitle içinden ilk önce EHP adına açıklamayapıldı. Ardından İMF ve Dünya Bankası KarşıtıBirlik adına yapılan açıklamayla birlikte Taksimtarafına doğru yürüyüşe geçildi.

103 ilerici devrimci gözaltına alındı

Eylemciler 3 saati aşkın bir süre aralıksız olarakpolisle çatıştılar. Polis saldırısı sonucundaavukatlardan alınan bilgilere göre 22’si 18 yaşaltıolmak üzere 103 ilerici, devrimci gözaltına alınarakVatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’negötürüldü. Sivil faşistlerin ve polislerin saldırısınauğrayan 2 kişi de ağır yaralandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

6 Ekim 2009 / Taksim

Page 7: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Antiemperyalistler sokaklardaydı! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Antiemperyalistler, 7 Ekim günü bir kez daha İMF-DB Zirvesi’ne karşı sokaklara çıktılar.

İlerici ve devriciler Şişli ve civarında militançatışmalara imza attılar. Eylemciler, geçtikleri hercadde ve sokakta emperyalizmin simgesi olan bankave ATM’leri tahrip ettiler. Kitleyi taciz eden polisotolarına gereken yanıtı verdiler.

Antiemperyalistler Pangaltı’da toplandı

Sabah saat 10.00’da Şişli Pangaltı’da toplanma veKongre Vadisi’ne yürüme kararı alan İMF ve DünyaBankası Karşıtı Birlik bileşenlerinin toplanmasınaengel olan kolluk güçleri gözaltı saldırısına başladılar.Agos gazetesi önünde toplanmaya başlayanantiemperyalistler gözaltı terörünün hedefi oldular.

Polisin gözaltı saldırısının ardından toparlananİMF ve Dünya Bankası Birlik bileşenleri, DHF veanarşist gruplar Ergenekon Caddesi üzerinden KongreVadisi’ne doğru yürüyüşe geçtiler.

Yaklaşık 200 kişilik kitleye gaz bombaları, tazyiklisuyla saldıran kolluk güçleri gözaltı saldırısına devamettiler.

Polis saldırısının ardından Ergenekon Caddesi’neparalel sokaklara çekilen kitle polisle çatışmayadevam etti. Feriköy ve Kurtuluş sokaklarını eylemalanına çeviren antiemperyalistler geçtikleribölgelerde İMF-DB karşıtı yazılamalar yaptılar, bankave ATM’leri de hedef aldılar.

Bomanti civarında toplanan ve sayısı 400’ü bulankitlenin Ergenekon Caddesi üzerine çıkmaya çalışmasısırasında polisle yoğun çatışmalar yaşandı. Polisleçatışarak Mecidiyeköy’e ilerleyen ilerici ve devrimcigüçler Cevahir Oteli önünde yolu trafiğe kapataraksloganlarla ilerlediler.

Şişli Abide-i Hürriyet Caddesi üzerindeeylemcilere sözlü tacizde bulunan ve sivil polis otosuolduğu tahmin edilen bir araç eylemciler tarafındantahrip edilirken Şişli-Çağlayan E-5 yolu da saat 11.30sıralarında trafiğe kapatıldı. Otoyolda bulunan veİMF-DB toplantılarına tahsis edilmiş gümüş renkli birpolis aracı da eylemcilerin hedefi oldu. Aracı durduraneylemciler polisleri araçtan indirerek aracı tahrip etti.Polisler de eylemcilere silah çekti. E-5 yolu trafiğetamamen kapatıldı.

Antiemperyalist öfke yine sokaktaydı!

İMF ve Dünya Bankası haydutlarına karşı öfkemizi iki gün boyunca Kongre Vadisi civarında sokak sokakhaykırdık. 6 Ekim Salı günü Taksim’de sergilediğimiz direnişin ardından 7 Ekim’de yine sokaklardaydık.

7 Ekim’de toplanma yerimiz olan AGOS önüne geldiğimizde yoğun bir sivil polis ablukasıyla karşılaştık.Yol boyunca kaldırımlarda 3-5 kişilik gruplar halinde bekleyenlerin yanı sıra hemen hemen bütündükkanlarda siviller bulunmaktaydı. Burada 5 arkadaşımızın gözaltına alındığını öğrendik. Bizler de alternatifbuluşma noktamız olan Ergenekon Caddesi’ne geçtik. Bizler toplanırken polisin AGOS önünde bir arayagelenlere saldırarak kitleyi dağıtıp gözaltı yaptığı haberi geldi. Özellikle Anadolu Yakası’ndan gelenarkadaşlarımızın bu esnada dağıldıklarını ve yeniden toparlanmaya çalıştıklarını öğrendik.

Bu arada sayımız 200’ü geçmişti. Pankartımızı açarak yolu kestik ve bir süre sonra yürüyüşe başladık. Bizilerlerken polis yolun ana caddeye çıkan ucunu çeviklerle ve panzerlerle kesti. Bir süre barikatın önündesloganlarımızla bekledik ve ardından polis saldırmaya başladı.

Burada kitle ikiye bölündü. Bir grup Kurtuluş tarafına çekilirken bizim de içinde bulunduğumuz grupBomonti yönüne çekildi. Buradan defalarca tekrar Ergenekon Caddesi’ne çıkarak yürüyüşe geçtik ve herdefasında polis saldırısıyla karşılaştık. Her saldırıyı etkin bir direnişle püskürttük ancak rüzgarın tersdönmesiyle birlikte bulunduğumuz sokak tamamen gazla doldu. Panzeri geri püskürtmüş olmamıza rağmenoradan çıkmak durumunda kaldık.

Bir arka sokaktan dolaşarak tekrar caddeye çıkmayı denedik ve Osmanbey’e kadar bütün ara sokaklarıntutulduğunu gördük. Buralardan da çatışarak geçtik ancak Bomonti’nin alt tarafına kadar çekilmek durumundakaldık. Bu esnada mahalleli duyarlı insanların da desteğini gördük. Bir grubun Cevahir Oteli önündetoplandığı bilgisi geldi ve bizler de o tarafa doğru yöneldik. Bu arada sayımız 70’e kadar düşmüştü.

Cevahir Oteli önüne vardığımızda oradaki grubun dağıldığını öğrendik. Bizler de yönümüzü tekrar Şişli’yeçevirdik. Yol boyunca sloganlarla ajitasyon konuşmalarıyla Abide-i Hürriyet’e kadar vardık. Geçen otobüslerebinerek eylemimizin amacını anlattık ve polis terörünü teşhir ettik.

E-5 bağlantısına geldiğimizde ise eyleme devam edebilen grup kalmadığını öğrendik. Bizim de kitlemizdedağılmalar gözlemleniyordu. Biz de E-5’e çıkıp yolu keserek eylemi sonlandırmaya karar verdik. E-5’eçıktığımızda Çağlayan yönüne doğru biraz ilerleyip yolu kestik. Burada İMF toplantılarında görevlendirilengümüş renkli bir polis aracına denk geldik. Polisler araçtan indirilerek araç tahrip edildi. Polislerin ateş açmasısonucu biraz geri çekilerek taşlarla direndik. Araca geri binen polisler hızla oradan uzaklaştılar. Bir müddetsloganlarımızla burada bekledikten sonra yolu açarak Okmeydanı yönüne doğru geri çekildik.

Gün boyu kararlı bir biçimde eylemimizi sürdürdük. Geçtiğimiz her yerde kapitalizmin simgelerini tahripettik ve duvarlarını yazılamalarımızla süsledik. Kullandığımız malzemelerin en ilgi çekeni ise kendine burjuvamedyada da yer bulan havai fişeklerimiz oldu. Devrimci dostlarımızın yaratıcılığı sayesinde 5 kez,tepemizden bizi takip eden polis helikopterini yön değiştirmek zorunda bıraktık.

Bir sınıf devrimcisi

Yaşayanlar anlatıyor...

“Emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşıöfkemizi sokaklarda haykırdık!”

Page 8: Sİ KızıL Bayrak 09-39

“İMF-DB defol!”8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Edirne’de İMF-DB protestosu! 6 Ekim günü Edirne PTT önünde İMF-DB

protestosu gerçekleştirildi. Eylem, KESK, DİSK,TMMOB, TTB tarafından örgütlendi.

Edirne Belediyesi önünde toplanan kitle kortejlerhalinde Saraçlar Caddesi’ne yürüdü ve burada birbasın açıklaması gerçekleştirdi.

Eyleme yaklaşık 300 kişi katıldı. İMF-DB KarşıtıBirlik içinde yer alan gençlik örgütleri birliğinimzasını taşıyan dövizlerle eylemde yerlerini aldılar.

Edirne Ekim Gençliği

Adana’da İMF-DB karşıtı yürüyüşAdana’da 6 Ekim günü DİSK, KESK, TMMOB,

TTB ve Krize Karşı Emek ve Demokrasi Platformutarafından düzenlenen eylem için SSK Hastanesiönünde toplanıldı ve AKP İl Başkanlığı’na doğruyürüyüşe geçildi. Eylemde, Taksim’de yaşanan saldırı“Her yer Taksim her yer direniş!” sloganlarıylaprotesto edildi.

Kitle hastaneler kavşağına geldiğinde üç Halkeviüyesi caddeye bakan bir binaya pankart astı. Pankartasan Halkevi üyelerinin gözaltına alınması üzerinesloganlarla bekleyişe geçildi.

Bekleyiş ve yapılan görüşmelerin ardından yürüyüşkaldığı yerden devam etti. Yol boyunca polisin yoğuntacizi nedeniyle sık sık tartışmalar yaşandı. AKP İlBaşkanlığı önüne gelindiğinde basın açıklamasını SESAdana Şube Başkanı Mehmet Antmen okudu.

Ardından söz alan KESK MYK üyesi KöksalAydın İMF-DB’ye defol demek için alanlardaolduklarını söyledi.

Yaklaşık 350 kişinin katıldığı eylem sloganlarlasona erdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Tokat’ta İMF-DB protestosuTokat Krize, İşsizliğe ve Yoksulluğa Karşı

Mücadele İnisiyatifi imza kampanyası ile İMF-DB’yiistemediğini duyurdu. Kampanya, gerçekleştirilenbasın açıklamasıyla sona erdi.

6 Ekim günü gerçekleştirilen basın açıklamasındaİMF–DB’nin emperyalist-kapitalist sistemin uşaklarıolduğu vurgulandı. Haydut takımının ülkedenkovulması için emekçilerin alanlara çağrıldığı basınaçıklamasına 25 emekçi katıldı.

Kızıl Bayrak / Tokat

Samsun: İMF-DB defol!6 Ekim günü Samsun’da Çiftlik Caddesi Akbank

önünde toplanan kitle Konak Sineması önüne yürüyüşgerçekleştirdi. Yürüyüşün ardından basın açıklamasıyapıldı.

150 kişinin katıldığı açıklama sloganlarla sonaerdi.

Kızıl Bayrak / Samsun

Manisa’da İMF-DB protestosuManisa’da biraraya gelen KESK Manisa Şubeler

Platformu, Emekli-Sen, MİB-DER, EMEP, DTP, ÖDP,TKP, ÖSH, TTB, SAHHAD, HBVAKV ve SGD 5Ekim günü saat 14.00’ten akşam saatlerine kadarManolya Meydanı’nda masa açtı.Pankart ve dövizlerin de kullanıldığı masada ayrıcaİMF ve DB’yi teşhir eden el ilanlarının dağıtımıyapıldı. Ayrıca MİB-DER ve DTP’li bir yurtsevertarafından Kürt emekçilerinin yoğun olduğu HorozköyMahallesi’nde kahvelerde yapılan konuşmalar

eşliğinde el ilanı dağıtımı yapıldı. Aynı akşam garaj karşısında gece vardiyası için

servis bekleyen işçilere de dağıtım yapıldı. Bu etkinlik6 Ekim’de de devam etti. İki gün boyunca yaklaşık 6bin el ilanı dağıtıldı.

6 Ekim günü ise yürüyüş ve basın açıklamasıgerçekleştirildi. Ulupark’ta toplanan kitle ManolyaMeydanı’na yürüdü. Açıklamada İstanbul’dagerçekleşen saldırı kınandı.

Kızıl Bayrak / Manisa

İzmir’de İMF-DB karşıtı eylemİzmir’de 6 Ekim günü eski Sümerbank önünde bir

araya gelen sendikalar, meslek örgütleri ve ilericidevrimci kurumlar İMF-Dünya Bankası Zirvesi’niprotesto ettiler.

Basın açıklamasını, KESK İzmir Şubeler Platformudönem sözcüsü Ali Kılıç okudu.

Açıklamada, İstanbul’daki direniş selamlandı.Daha sonra DİSK adına BMİS Şube Başkanı Ali

Çeltek bir konuşma yaptı. Konuşmasında, kıdemtazminatının gaspedileceğinden bahsetti, özel istihdambürolarını teşhir etti. Sermayenin sendikal örgütlülüğeyönelik saldırılarını anlatan Çeltek, mücadele çağrısıile konuşmasını bitirdi.

Ardından TMMOB İKK adına Ferdan Çiftçikürsüye gelerek kapitalizmin yeni saldırılarındanbahsetti.

Son olarak yürüyüşlerine devam eden Kent AŞişçilerine selam gönderildi.

Eyleme yaklaşık 700 kişi katıldı.Kızıl Bayrak / İzmir

Bursa’da İMF-DB protestosu DİSK Marmara Bölge Temsilciliği, KESK Bursa

Şubeler Platformu, TMMOB Bursa İKK Sekreterliğive Bursa Tabip Odası’nın ortak örgütlediği İMF ve DBkarşıtı yürüyüş, 6 Ekim günü kitlenin Kızılay KanMerkezi önünde toplanmasıyla başladı. Eylemde “İMFve Dünya Bankası defol! Bu memleket bizim! DİSK-KESK-TMMOB-TTB” pankartı açıldı.

Yaklaşık 350 kişilik kitle Orhangazi Parkı’nayürüdü. Burada basın açıklamasını Birleşik Metal-İşSendikası Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci okudu.

Eyleme BDSP, ESP, Halk Cephesi, Partizan,Halkevleri, SODAP, BATİS ve BAMİS destek verdi.

5 Ekim akşamı ise, ÖDP, EMEP ve TKP Bursa İlÖrgütleri yaptıkları eylemle İMF-Dünya Bankasıtoplantılarını protesto ettiler. Setbaşı-Mahfel önündenOrhangazi Parkı’na kadar yürüyen kitle burada basınaçıklaması yaptı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Bursa İMF ve DB Karşıtı Birlik’teneylem

3 Ekim günü İMF ve Dünya Bankası Karşıtı BirlikBursa’da yürüyüş gerçekleştirdi.

Kent meydanında toplanarak Merkez Bankasıönüne yapılan yürüyüşte “İMF ve Dünya Bankasıdefol! İMF ve DB Karşıtı Birlik” pankartı açıldı.Polisin slogansız yürüyüşe izin vereceği, aksi takdirdemüdahale edeceği şeklindeki tehdidine karşı tok biryanıt verildi, yürüyüşe geçildi. Bir süre ıslık vealkışlarla yüründükten sonra Fomara Meydanı’nagelindiğinde slogan atılmaya başlandı. Sloganatılmasıyla düzenin kolluk güçleri barikat kurdu.Yaşanan gerginliğin ardından polis barikatı açılanakadar oturma eylemi yapıldı. Barikat açıldıktan sonra

sloganlarla yürüyüşe devam eden kitlenin coşkulu vekararlı duruşu polisin keyfi tutumlarını boşa düşürdü.

Merkez Bankası önünde yapılan basınaçıklamasıyla son bulan eyleme 100’ü aşkın kişikatıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Ankara’da İMF protestosu 3 Ekim günü Sakarya Caddesi’nde buluşan

devrimci, demokrat ve ilerici kurumlar “Emperyalizmeve işbirlikçilerine karşı emeğin ve geleceğin için ayağakalk, İMF ve Dünya Bankası defol!” pankartıylaYüksel Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçti.

Basın açıklamasının ardından tiyatro gösterimiyapıldı.

Yapılan sinevizyon gösterimi ile eylem son buldu.Alınteri, BDSP, DHF, ESP, Kaldıraç, Partizan, Tüm-İGD ve YDG’nin örgütlediği eyleme ODAK ve SDHde destek verdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

İzmir’de İMF-DB karşıtı eylem 3 Ekim günü İzmir’de BDSP, DHF, ESP, Halk

Cephesi, Partizan tarafından gerçekleştirilen eylemleİMF-DB toplantıları protesto edildi.

İzmir AKP il binası önünde biraraya gelenbileşenler ortak imzaların yer aldığı “İMF-DünyaBankası defol!” yazılı pankart açtılar.

İMF-DB kuruluşlarının dünyada ve Türkiye’de yolaçtığı yıkımların da sıralandığı açıklamada bukuruluşların Türkiye’deki işbirlikçisinin AKPhükümeti olduğu söylendi.

Eyleme 50 kişi katıldı.Kızıl Bayrak / İzmir

Ankara1 Ekim akşamı Ankara’da Yüksel Caddesi’nde

basın açıklaması gerçekleştirildi. “Emperyalizm veişbirlikçilerine karşı geleceğin ve emeğin için ayağakalk! / İMF ve Dünya Bankası defol!” şiarıyla Alınteri,BDSP, DHF, DÖB, ESP, Kaldıraç, Partizan, TÜM-İGD ve YDG’nin örgütlediği eyleme DTP, İHD ve78’liler Derneği de destek verdi.

2 Ekim günü ise saat 12.00’de Dünya Bankasıönünde basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamsındaemperyalist haydutların ortaya koyduğu tümuygulamaların, halkların bağımlılığını arttırdığı,yoksulluktan ve sefaletten başka bir sonuç yaratmadığısöylendi.

Kızıl Bayrak / Ankara

İMF karşıtlarına Adana’dan destekİMF başkanı Dominique Strauss-Kahn’a ayakkabı

fırlatan Birgün Gazetesi Editörü Selçuk Özbek’edestek vermek ve Halkevleri ile ÖğrenciKolektifleri’ne üye 21 kişinin gözaltına alınmasınıprotesto etmek için 2 Ekim günü bir eylemgerçekleştirildi.

İnönü Parkı’nda gerçekleştirilen eylemde konuşanSES Adana Şube Başkanı Mehmet Antmen, yapılanhazırlıkların boşa olduğunu, ilk toplantınıngerçekleştirilen protestolar sayesinde yapılamadığınıve bundan sonrakileri de yaptırtmayacaklarını ifadeetti.

Yapılan konuşmanın ardından oturma eyleminegeçildi. Oturma eylemi sırasında sembolik olarakayakkabılar çıkarıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Ülke çapında İMF-DB protestoları...

Page 9: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Tutklamalar bizi yıldırıamaz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Erdoğan’ın yalana dayalı sahte açılımlarıIMF-DB toplantılarının tozu dumanı içinde

kaybolmayan bir diğer gündem Başbakan Erdoğan’ınAKP kongresinde yaptığı konuşmaydı. Kongredesonucun ne olacağı önceden zaten belliydi. Tek adayolan Erdoğan’ın onayladığı tek liste ve Erdoğan’ınkonuşmalarının hakim olduğu bir kongre… Partiyönetimi kongreyi daha çok “açılım” için içeriye çekidüzen vermek amacıyla kullandı. Bu amaçla Erdoğanajitatif bir konuşma yaptı. Pir Sultanlar’danHacıbektaşlar’a ve Nazım’a uzanan bir dizi kişiüzerinden demokratlık gösterisi yaptı.

Erdoğan bu gibi konuşmaları aslında yakın zamaniçerisinde yine yapmıştı. Liberaller tarafındanhayranlıkla karşılanan bu konuşmalarsa sadeceErdoğan’a mahsus değil. Emperyalist-kapitalistsistemin içinde bulunduğu tıkanıklığı aşmak içinkendini cilaladığı, vitrinini düzelttiğini Obamaörneğinden de görmekteyiz. Emperyalizmin “şirinyüzü” Obama’da teninin rengi ve kullandığı barışçılsözleri ile bu yeni sürecin en göze çarpan ismiolmakta. Keza İMF Başkanı Dominique Strauss-Kahnda İMF’nin geçmişte “polis memuru” gibi algılananrolünün değiştiğini savunmaktadır. Sebep olduklarıkrizden, sömürüden dolayı yüz milyonlarca insanıntepkisini çeken kapitalist sistemin sözcüleri,şimdilerde insanların yumuşak taraflarına vurmayabaşlamışlardır. Yıkıma uğrayan hayatlarıyla iyi şeylerduymaya aç kalan insanları kandırabilmenin en kolayyolu, onların bu durumlarını kullanmak olmaktadır.Kapitalist sistem, bunu yapabilecek burjuvasiyasetçileriyle doludur.

Türkiye’de de bu duygu sömürüsünü yapacak enuygun isim tabiî ki Erdoğan’dan başkası olamazdı.Ancak hayatın kendisi asla unutturulamayacakgerçeklerle doludur.

“‘Hoşçakal iki gözüm’ diyen Ahmet Kaya’ya vefagöstermeyen Türkiye’nin şarkıları eksik kalır’’ diyenErdoğan, Ahmet Kaya’nın lince uğradığı dönemdekendisinin hangi “hayırlı işle” meşgul olduğunusöylememektedir örneğin.

Yine “Ahmedi Xani’siz, bir Türkiye’ninmaneviyatı noksan kalır” derken konuyu açılımagetirmektedir. Bu çerçevede kullandığı birçoksözcükle ne kadar Kürt dostu olduğunu anlatmakistemektedir. Oysa 24 Aralık 2002’de Rusya’yadüzenlediği gezi sırasında, “Türkiye’de Kürt sorunuyok. Bu, sanal sorunlar olarak ortaya çıkarılmıştır”diyen de yine kendisidir. “Tek devlet, tek millet, tekbayrak, tek vatan”, Hakkâri’deki ya sev ya terkanlamındaki “beğenmezsen çek git”, “kadın da olsa,çocuk ta olsa gereken yapılacaktır” sözleri deErdoğan’a aittir.

Erdoğan’ın Pir Sultan’dan da bahsetme gafletinedüşüyor ya, Pir Sultan’ın şu şiirinde olduğu gibiherkesi koyun sanıyor anlaşılan: “Uyur idik uyardılar.Diriye saydılar bizi. Koyun olduk, ses anladık. Sürüyesaydılar bizi.” Ancak şu gerçekleri hangi yalanunutturabilir.

Hatırlanacağı gibi, AKP’den 21. dönem Sivasmilletvekili olarak seçilen, 2 Temmuz katliamınınsorumlularından olan dönemin Sivas Belediye BaşkanıTemel Karamollaoğlu’dan başkası değildir. BaşbakanErdoğan da Sivas Belediye Başkanlık görevini yürütenve Sivas katliamında rol alan Temel Karamollaoğlu ileaynı dönemde aynı partiden, 2 Temmuz 1993’teİstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’dır. O dönemdeyaşanan kıyıma dair herhangi bir demeç vermeyenErdoğan’ın uğraşları arasında Karacaahmet Cemevi’niyıkma çabası vardı. Yine İstanbul BüyükşehirBelediye Başkanı Kadir Topbaş, Sivas davası

sanıklarından olan ve mahkeme kararıyla aranan İhsanErçakmak’ı işe almış, Erdoğan bunu da görmezliktengelmiştir. Bu kadar da değil. Eski Diyanet İşleriBaşkan Yardımcısı Necati Tayyar Taş, 2002 yılında“Cemevi ibadet yeri olamaz. Cemevi bir cümbüş yeri,oralarda saz çalınıyor” deme gafletini gösterirken,Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu dafütursuzca “Cemevi, inançları yerine getirme ve ibadetyeri değildir. Müslümanların mabedi 14 asırdırcamidir. Ne ney üflemenin, ne sema ayininin, neAleviler’in cem ayininin, semah ve niyazının, namazdengi bir ibadet sayılması mümkün değildir”diyebilmiştir. Yine Amasya’da olduğu gibi camisizAlevi köyü kalmazken, ikinci camilerin temeliatılmaktadır. Sözde açılımların bir başka adresi TRTise 19 Temmuz 2008’de olduğu gibi hala daha Pir

Sultan’ın türkülerini sansürleyebilmektedir. Erdoğan bu topraklarda tarihsel bir mirasa

dayanan, geçmişten bugüne anlamlı bir yerde bulunandeğerlerimizin adını böylesine kolay kullanabileceğinisanmaktadır.

Ölmüşlerin arkasından konuşabilmenin hafifliğiyleErdoğan, Ahmet Kaya’yı da andığını sanıyor. Kulağahoş gelen bu sözcükler, onların dilinde bir küfredönüşüyor oysa. Değerlerimizi şarjörüne doldurupbize doğru ateşliyorlar. Kimisi kansa da, bugün budeğerlere kavga alanlarında sahip çıkanlarıyaralamaktadır bu sözcükler. Ahmet Kaya’nınşarkısında geçen şu dizeler durumu tariflemeye nekadar yeter bilinmez ama yine de en iyi yanıttır;“Şarjörüne boş kovanları dolduran adam, en azındankendinden utanmalıdır.”

6 Ekim günü gerçekleştirilen protestolar sırasında gözaltına alınanlardan 14’ü tutuklama talebiylemahkemeye sevk edildi. Mahkemeye sevkedilen antiemperyalistlerden Murat Duru ve Emre Genç hakkındatutuklama kararı verildi.

Emperyalist haydutları korumak için göğüslerini siper eden düzenin bekçi köpekleri 6 ve 7 Ekimgünlerinde İstanbul’da terör estirdi. Devlet terörü sokakta ve gözaltı sırasında ekip arabalarında yaşanan dayakve işkenceyle de sınırlı kalmadı. Sokakları gaza boğan, hastaların geçişine izin vermeyerek ölümlerine sebepolan, gözaltındaki protestocuları öldüresiye döven devlet, terörünü karakolda ve savcılıkta da sürdürdü.

6 Ekim günü Taksim’de sahnelenen polis terörü sonucunda gözaltına alınanlardan yaşı 18’in altında olan22’si gece Beyoğlu Çocuk Karakolu’na götürüldü. Geceyi karakolda geçiren 22 çocuktan 20’si 7 Ekim’deçıkarıldıkları savcılık tarafından serbest bırakıldı. Hacer Özcan ile İlhan Cem Sarı ise “üzerlerinden malzemeçıkması” gerekçe gösterilerek tutuklama talebi ile mahkemeye sevk edildi, daha sonra Özcan ve Sarı daserbest bırakıldı.

Diğer gözaltılar ise gece Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğü’nde tutuldu. İşlemleri keyfi olarakgeciktirilen antiemperyalistler sabaha kadar avukatlarıyla görüşebilmek için bekledi ve avukat görüşmelerisabah saatlerinde ancak tamamlandı.

Antiemperyalistlerden 26’sı savcılığa sevkedilirken geri kalanlar sağlık kontrollerinin ardından serbestbırakıldı. Savcılıkta verilen ifadelerin ardından ise 12 kişi serbest bırakılırken 14 kişi tutuklama talebiylemahkemeye sevk edildi.

Savcılığa çıkarılmak için Beyoğlu Adliyesi’ne getirilen protestocular, sloganlar eşliğinde araçlardan indiler.“Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Tek yol devrim kurtuluş sosyalizm!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”sloganlarını atan antiemperyalistlere, adliye önünde bekleyen aileler de sloganlarla destek verdi. Bekleyişsırasında adliye içerisinden bir polisin, dışarıda bekleyenlerin görüntüsünü alması tepki yarattı. Avukat veailelerin karşı çıkması sonucu kısa süreli gerginlik yaşandı.

6 Ekim günü faşistlerin saldırdığı 3 kişi ise geceyi gözaltında geçirdikten sonra 7 Ekim günü tutuklamatalebi ile mahkemeye sevkedildi. Bu kişiler çıkarıldıkları mahkemece serbest bırakıldı.

Gözaltı terörü 7 Ekim’de de sürdü!

7 Ekim günü gözaltı terörü erken saatlerde başladı. Saat 10.00’da Agos önünde buluşmak için Osmanbey’egelmekte olan pek çok antiemperyalist görüldükleri yerde polisin saldırısına uğayarak gözaltına alındılar.Pangaltı’da ise toplanan kitleye polisin saldırmasıyla başlayan çatışmalarda onlarca kişi gözaltına alındı.Polisin azgınca saldırarak vahşice dövdüğü kişilerin birçoğu ağır yaralı.

2 antiemperyalist tutuklandı

Gözaltına alınan 27 kişilik bir grup, Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Gözaltına alınan bir BDSP’li ise sağlık kontrolü için götürüldüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma

Hastanesi’nde beyin kanaması şüphesi ile başka bir bölüme sevk edildi. 6 Ekim günü gerçekleştirilen protestolar sırasında gözaltına alınanlardan 14’ü tutuklama talebiyle

mahkemeye sevk edildi. Mahkemeye sevkedilen antiemperyalistlerden Murat Duru ve Emre Genç hakkındaakşam saatlerinde tutuklama kararı verildi.

Emperyalist haydutlara siper olan düzen bekçilerinin sergilediği teröre son verilmeli, tutuklananlar serbestbırakılmalıdır.

Antiemperyalistlere tutuklama terörü...

“Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!”

Page 10: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Emperyalist İMF-DB haydutlarına geçit yok!10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

İMF ve DB Karşıtı Birlik’ten basınaçıklaması

İMF ve Dünya Bankası Karşıtı Birlik’in, 4 Ekimgünü Taksim Meydanı’nda gerçekleştireceği “Mücadelemeydana taşıyor!” etkinliği hava muhalefeti nedeniyleiptal edilirken, bileşenler meydandan GalatasarayLisesi’ne kadar bildiri dağıtımı gerçekleştirdiler.

Zirve için Türkiye’ye gelen İtalya Savaşçı İşçilerSendikası adına yapılan konuşmanın ardından başlayaneylem Galatasaray Lisesi önünde basın açıklamasıylasürdü.

Kızıl Bayrak / İstanbul

SODAP’lılardan eylemSODAP, 4 Ekim Pazar günü Kadıköy’de

Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu stadında oynananFenerbahçe-Gençlerbirliği maçı sırasında bir protestogerçekleştirdi.

Maçın 70. dakikasında kale arkası tribününden

sahaya girmeye çalışan iki SODAP’lı üzerinde “İMF

defol!” yazılı tişörtler giyerek İMF-DB toplantılarını

protesto etti.

DÖB’lüler pankart astıDÖB’lüler, 5 Ekim günü İstiklal Caddesi üzerinde

Taksim Meydanı’nı gören panoya “Kapitalistleriinlerinden çıkartmayalım, mezar kazıcıları işbaşına!”yazılı pankart astılar.

ESP’den protestoESP, 4 Ekim Pazar günü Topkapı Sarayı’nı gezen

İMF heyetini protesto etti. İngilizce ve Türkçe “İMF, DB go home!”, “İMF

defol!” pankartları açan ESP’liler, İngilizce sloganlarlaheyeti protesto ettiler. Eylem sonrasında 4 ESP’ligözaltına alındı.

Direnistanbul’dan eylem 4 Ekim günü, Beyoğlu Tünel’de biraraya gelen

Direnistanbul, “kapitalizme karşı küresel ayaklanmagünü” şiarıyla eylem gerçekleştirdi. Eylemde,“Kapitalizm krizin kendisidir” pankartı taşındı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Halkevleri ve ÖğrenciKolektifleri Kongre Vadisi’neyürüdü

Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri 4 Ekimgünü İMF ve Dünya Bankası toplantılarınınyapıldığı Kongre Vadisi’ne yürüyüşe geçti.

“İMF-DB defol bu ülke bu halk satılıkdeğil! / Halkevleri” ve “İMF’ciler, işbirlikçilerbu toprakların gençlerinden korkun! / ÖğrenciKolektifleri” pankartlarının taşındığı yürüyüşbir süre sonra polis barikatıyla kesildi.Taksim-Harbiye yolunu trafiğe kapataneylemcilerin önüne kurulan barikat bir süresonra açılırken yürüyüş yolun tek şeridi kapatılaraksürdü.

“İnsanlığın krizi kapitalizm” paneligerçekleşti...

İstanbulAhali, İHD İstanbul Şubesi’nde 4 Ekimgünü “İnsanlığın krizi kapitalizm” başlıklı paneldüzenledi.

Panele, Av. Cem Gök, DİA market çalışanı bir işçi,Kot kumlama işçisi Gazi Polat, Tersane İşçileri BirliğiDerneği’nden bir işçi, çay ocağı çalışanı bir işçi ileeskiden hayat kadını olan bir kadın konuşmacı olarakkatıldı.

Panelde, İstanbulAhali adına kısa bir açılışkonuşması yapıldı, ardından, etkinliğe katılamayanEntes direnişçisi Gülistan Kobatan’ın gönderdiği mesajokundu.

Mesajın okunmasının ardından, Av. Cem Gök,işçilerin ve beyaz yakalıların birlikte mücadeleyürütmesinin önemine vurgu yaptı.

TİB-DER adına yapılan konuşmada ise tersanelerdeişsizliğin yarattığı sonuçlar üzerine konuşuldu ve krizsürecinde işten atmaların yoğunlaştığı, ücretlerindüşürüldüğü ifade edildi, iş cinayetlerinden söz edildi.

DİA market çalışanı bir işçi de söz alarak,sektörlerinde yaşanan örgütlenmenin zorluklarınadeğindi.

Kot kumlama işçisi ve silikosiz hastası Gazi Polatda yaşadıkları mücadele deneyimlerini paylaştı.

Çayocağı çalışanı bir işçi ise konuşmasındapatronların sınıf dayanışmasına dair örnekler verdi.

Eskiden hayat kadını olan bir kadın da yaptığıkonuşmada, fuhuşun sektör haline geldiği bu alandakapitalizmin hayat kadınları üzerindeki etkilerinedeğindi. Etkinlik, sinevizyon gösterimi ile son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İMF’ye Karşı Sosyalist İktisatKongresi gerçekleşti...

İMF’ye Karşı Sosyalist İktisat Kongresi,Altunizade’de bulunan Petrol-İş Sendikası KonferansSalonu’nda 3 Ekim günü gerçekleştirildi.

İMF toplantılarına karşı gerçekleştirilen kongrede,“İMF politikaları küresel kriz ve küresel yıkım”,“Küresel kriz, emek hareketi ve alternatifler” ve “Neyapmalı” başlıklı oturumlar gerçekleşti.

Gülten Kazgan, Mustafa Sönmez, DTP MeclisÜyesi Ali Rıza Yurtsever, Metin Özuğurlu ve İbrahimOkçuoğlu’nun sunum yaptığı kongrenin “Küresel kriz,emek hareketi ve alternatifler” başlıklı 2. oturumdauluslararası konuklar deneyimlerini paylaştılar.

Son olarak konuşma yapan Tez Koop- İş EğitimDanışmanı Volkan Yaraşır, kapitalizmin krizininMarksist temellerde anlatılması gerektiğinin altını çizdi.Yaraşır, kriz başlar başlamaz, işçi sınıfının bunugördüğünü ve izlenmesi gereken yolu işgal, grev vedirenişlerle gösterdiğini vurguladı.

Sabra Tekstil örneğini de veren Yaraşır, bu saldırınınsınıf mücadelesinde tarihi bir yerde durduğunu vegelinen sürece ilişkin net bir fikir verdiğini, ancak

İstanbul’da İMF-DB karşıtı eylem ve etkinliklerden...

4 Kasım 2009/ Taksim

Page 11: Sİ KızıL Bayrak 09-39

İMF-DB defol! Bu dünya bizim! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/39 H 9 Ekim

devrimcilerin bu süreci farketmediğini, çünkü Sabra’yısadece bir haber olarak algıladıklarını söyledi.

‘Ne yapmalı?’ başlıklı forum bölümüne geçildiğindesalona söz verildi.

Forum bölümünün ardından, sonuç bildirgesi taslağısunuldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DHF’den İMF-DB karşıtı eylem Demokratik Haklar Federasyonu 3 Ekim günü Gazi

Mahallesi’nde “Emeğimize ve geleceğimize sahipçıkmak için 7 Ekim’de İMF ve Dünya Bankası’na karşıdirenişe!” şiarlı bir yürüyüş gerçekleştirdi.

DHF adına yapılan açıklamanın ardından“Emperyalist güçlerin mali kuruluşu olan İMF veDünya Bankası” başlıklı bir sinevizyon gösterimigerçekleştirildi.

Eyleme BDSP ve ESP de destek verdi. Kızıl Bayrak / GOP

Kartal’da İMF ve Dünya Bankasıkarşıtı miting...

3 Ekim günü sendikalar, ilerici ve devrimcikurumlar Kartal’da miting gerçekleştirdi. KartalMeydanı’na giren kitle sloganlarla İMF ve DBpolitikalarını protesto etti. Emperyalist haydutlara karşımücadele kararlılığını haykırdı.

Sınıf devrimcileri, Kartal İşçi Kültür Evi önündetoplanarak BDSP, Metal İşçileri Kurultayı HazırlıkKomitesi ve TİB-DER imzalı dövizler açarak,sloganlarla yürüyüşe geçti. En önde BDSP flamalarıtaşındı.

Karlıktepe Mahallesi Caddesi’nden KartalMeydanı’na kadar yolun tek şeridi trafiğe kapatıldı.Yürüyüş boyunca ajitasyon konuşmaları yapıldı, BDSPbildirileri dağıtıldı.

Miting alanında kitlenin toplanmasıyla birlikte,DİSK, KESK, TMMOB ve TTB adına Ali RızaKüçükosmanoğlu bir konuşma yaptı. Konuşmalarınardında Naki Yoksuni’nin türküleriyle program sonaerdi.

Mitinge yaklaşık 800 işçi ve emekçi katıldı. Kızıl Bayrak / Kartal

TÜSİAD’ın önüne füze bırakıldı!Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, İMF ve Dünya

Bankası’nın İstanbul’da sürdürdüğü toplantıları protestoetmek için 3 Ekim günü eylem gerçekleştirdi.Eylemciler, toplantıları destekleyen TÜSİD’ın önünegiderek roket maketi ve siyah bir mektup bıraktı.

Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen kitle,“Paranız - füzeniz batsın! Biz barış istiyoruz / BAK”pankartı ve “Füze değil barış” dövizleri ile roket maketitaşıdılar.

Galatasaray’dan TRT binasının bitişiğinde yer alanTÜSİAD’ın önüne sloganlarla yürüyen kitle, buradabasın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamanın ardından maket füze ve siyah mektupTÜSİAD’ın önüne bırakıldı. Kitle tekrar GalatasarayLisesi önüne kadar sloganlarla yürüdü.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Direnistanbul’dan eylem..Direnistanbul, İMF-Dünya Bankası toplantılarına

karşı 2 Ekim günü bir eylem gerçekleştirerek,“İstanbul’u direnmeye” çağırdı.

Taksim PTT Şubesi önünde bir araya geleneylemciler, yolu tarfiğe kapatarak sloganlarlatoplantıların yapıldığı vadiye yürüdü.

Yürüyüşü engellemeye çalışan kolluk kuvvetleriylekitle arasında kısa süreli arbede yaşandı. Kitle,yürüyüşünü Elmadağ’a kadar sürdürdü. Elmadağ’dakolluk güçlerinin yoğun barikatıyla yürüyüş engellendi.Yarım saate yakın barikat önünde bekleyen kitle daha

sonra polisin engellemelerine rağmen tekrar trafiğikeserek Taksim Tramvay Durağı’na yürüdü. Burada biraçıklama yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İMF Başkanı’na ayakkabılıprotesto...

İstanbul’da 1 Ekim günü Halkevleri ve ÖğrenciKolektifleri üyeleri konferans için Bilgi Üniversitesi’negelen İMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ı protestoetti.

İMF ve Dünya Bankası karşıtı sloganlar atan

yaklaşık 30 kişilik kitle konferans salonuna girmekisteyince polis terörüne maruz kaldı. Tartaklanarakgözaltına alınan eylemciler çevik kuvvet polisitarafından yerlerde sürüklendi.

Dışarıda eylem sürerken içeride de İMF karşıtıprotesto vardı. Toplantıya katılan Birgün gazetesieditörü Selçuk Özbek İMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a ayakkabı fırlattı.

Yaklaşık 10 öğrencinin de pankart açarak sloganattığı eylem üzerine Strauss-Kahn toplantıyı terk etmekzorunda kaldı. Özbek ve diğer eylemciler gözaltınaalındı.

İzmir Ekim Gençliği 6 Ekim günü İzmir Konak Meydanı’nda gerçekleştirdiği eylemle İMF-DünyaBankası Zirvesi’ni ve emperyalist haydutları protesto etti. “Bağımsız sosyalist Türkiye!” şiarını haykırdı.

Saat 17.00’de Konak Meydanı’ndaki Saat Kulesi’ne kendilerini zincirleyen genç komünistler “İMF-DBdefol! / Ekim Gençliği” imzalı pankart, “Bağımsız sosyalist Türkiye! / Ekim Gençliği” imzalı döviz açtılar.Sloganlarla eylemlerine başlayan genç komünistler meydanda bulunan emekçilere, İMF ve DünyaBankası’nın işçi ve emekçilere dayattığı saldırıları teşhir ettiler. Emperyalizmle işbirliği halindekiburjuvazinin, ticari eğitim saldırısı ile işçi ve emekçi çocuklarına okulların kapısını kapattığını haykırdılar.

İşçilerin yaşadığı ağır çalışma koşullarına karşı işçileri, emekçileri, gençliği birleşik mücadeleye çağırangenç komünistler çözümün devrimde, kurtuluşun sosyalizmde olduğunu yaptıkları konuşmalarla ifade ettiler.

Eylem sırasında çevrede biriken işçi ve emekçilerden sloganlara katılarak ve alkışlayarak destek verenleroldu. Bir süre sonra eyleme müdahale eden kolluk güçleri genç komünistleri zorla gözaltına aldılar. Zaferişaretleri ve sloganlarla gözaltına direnen genç komünistler, emekçilerin alkışları arasında zorla polis aracınabindirildiler. Önce Kemeraltı Karakolu’na, akşam saatlerinde ise sağlık kontrolü için hastaneye götürüldüler.

Eylem boyunca ajitasyon konuşmaları aralıksız sürdürüldü. Eylemde, “Yaşasın bağımsız sosyalistTürkiye!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Eşit, bilimsel, parasız, demokratik,anadilde eğitim!”, “Devrimci irade teslim alınamaz!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Yaşasın devrim vesosyalizm!” sloganları atıldı.

Kolluk güçleri eylem bitiminde çevrede bulunan ve eylemcilere destek veren üniversite öğrencilerinekimlik kontrolü yapmaya çalıştı.

6 Ekim akşamı serbest bırakılan 3 Ekim Gençliği okuru gözaltına alındıkları karakolda ince aramadayatmasına maruz kaldı. Arama dayatmasınakarşı direnen devrimciler sağlık kontrolü içinarabaya bindirildiklerinde de sloganlarınıhaykırdılar.

Bunun üzerine telaşa kapılan kolluk güçlerigenç komünistleri zorla karakola geri sokmakzorunda kaldı.

Direniş sloganları hastane önünde de devametti. Ekim Gençliği okurları darp edilereksusturulmak istendiler. İfade vermeyen ve saat20.00 sıralarında serbest bırakılan 3 devrimci,polis tarafından el konulan pankartı almakistediklerinde ise karakoldan zorla çıkartılmakistendiler. Başarıyla gerçekleştirilen eylemsonrası Ekim Gençliği okurlarının çeşitliyerlerinde darp izleri ve morluklar oluştu.

Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir Ekim Gençliği’ndenzincirli protesto

Page 12: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Sınıf devrimcilerinden...12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

BDSP’den Taksim’de bildiridağıtımı

4 Ekim günü Taksim’de biraraya gelen BDSP’liler“Emperyalist haydutlardan hesap sormak için sokağa,eyleme!” şiarlı bildirileri ajitasyon konuşmalarıeşliğinde emekçilere ulaştırdı. Konuşmalarda, İMF veDünya Bankası’nın emekçilere yoksulluk ve sefalettenbaşka bir şey vermediği, 12 Eylül gibi faşistdarbelerden ve baskılardan İMF’nin sorumlu olduğuhatırlatıldı.

Ümraniye’de İMF-DB karşıtıçalışmalar...

BDSP’liler 3 Ekim günü Sarıgazi DemokrasiCaddesi’nde ve pazarda, 4 Ekim günü Dudullupazarında önlüklerle ve ajitasyon konuşmalarıeşliğinde bildiri dağıtımı gerçekleştirdiler.

5 Ekim günü ise, eş zamanlı olarak saat 7.30’daİMES A ve E kapılarında kitlesel bildiri dağıtımıgerçekleştirildi. OSB’de ve İMES’te çalışan işçilermücadeleye çağrıldı.

Ayrıca Metal İşçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi,metal işçilerini “Haramilerin saltanatına karşı işçi-emekçi barikatlarına!” şiarıyla eylemlere çağıranbildirileri metal fabrikalarına dağıttı.

Topkapı’da İMF-DB karşıtıçalışmaya polis terörü

5 Ekim günü Topkapı’da, İMF-DB KarşıtıBirlik’in afişlerini yapan sınıf devrimcileri gözaltınaaldı. Gözaltına alınan iki kişi Merkez EfendiKarakolu’na götürüldü, burada bir süre tutulduktansonra serbest bırakıldı.

Sincan İşçi Derneği mücadeleçağrısı yapıyor

Emekçileri İMF-Dünya Bankası’na karşımücadeleye çağıran ozalitler 4 Ekim günü Sincan’dakullanıldı. Merkezi yerlere asılan ozalitlerin bir kısmıise kolluk güçlerinin saldırısına uğradı.

Ayrıca 4 Ekim günü Sincan İşçi Derneği’ninönünde açılan stand ile Sİ-DER imzalı bildirileremekçilere ulaştırıldı. Bildiri dağıtımına olan ilginedeniyle bildiriler kısa sürede tükendi. “İMF-DünyaBankası defol!” şiarlı Sİ-DER imzalı pankartlar damerkezi yerlere asıldı.

Ankara’da yaygın faaliyetMamak’ta işçi ve emekçilere yönelik, İMF ve

Dünya Bankası gündemli yaygın bir faaliyetyürütüldü. 1-3 Ekim tarihlerinde yapılacak olaneylemlere çağrı için yerel afişler kullanıldı. TuzluçayırMeydanı’nda 2 Ekim’de açılan BDSP standı ile BDSPve Mamak İşçi Kültür Evi imzali bildiriler yaygın birbiçimde dağıtıldı. Ayrıca İMF-DB defol şiarı ileyazılamalar yapıldı.

OSİM-DER’li işçiler eylemlereçağrı yaptı

2 Ekim günü, OSİM-DER’li işçiler dernekönlükleriyle İMES A kapısı önünde iş giriş saatindekitlesel bildiri dağıtımı gerçekleştirdiler. “Açlık,

yoksulluk ve savaşın mimarları: İMF-Dünya Bankasıdefol!” başlıklı bildirilerin dağıtımında ajitasyonkonuşmaları ile İMF politikaları teşhir edildi. İşçilerlesohbetler edildi ve 6-7 Ekim tarihlerinde yapılacakeylemlere çağrı yapıldı.

“İMF ve Dünya Bankası Defol!”şiarı Manisa’da

2 Ekim günü Manisa İşçi Birliği Derneği, 1 ve 2Ekim tarihlerinde Manisa’nın merkezi noktalarında“İMF ve Dünya Bankası Defol! / Manisa İşçi BirliğiDerneği” yazılı ozalitler kullandı.

Tuzla’da İMF-DB karşıtıçalışmalardan

2 Ekim sabahı BDSP bildirileri tersane işçilerinedağıtıldı. Tuzla Gemi Tersanesi ve Aydıntepe Trenİstasyonu’nda gerçekleştirilen dağıtım ile bin işçiyeulaşıldı.

İzmir’de BDSP faaliyetlerinden BDSP bildirileri İzmir’de yaygın bir şekilde

dağıtıldı. İşçi ve emekçi semtlerinden Çamlıkule,Güzeltepe, Küçük Çiğli’ye, işçi servisgüzergâhlarından Menemen, Çiğli organize girişi,Soğukkuyu, Serinkuyu’ya bildiriler ulaştırıldı.

Çiğli Organize’de bulunan gıda ve metalfabrikalarına dağıtım, ajitasyon konuşmaları eşliğindeyapıldı. Onur Mahallesi’nde Pir Sultan AbdalDerneği’nin düzenlemiş olduğu konserde de dağıtımgerçekleştirildi. 6 Ekim günü Çiğli merkezde yapılandağıtım sırasında 2 sınıf devrimcisi gözaltına alındı.

Esenyurt BDSP’den İMF–DBzirvesi karşıtı eylem...

4 Ekim günü Esenyurt BDSP tarafından İMF-DBZirvesi’ne karşı bir eylem gerçekleştirildi.

Esenyurt Lisesi önünden Cumhuriyet Meydanı’nayürünerek gerçekleştirilen eyleme 30 kişi katıldı.“İMF-Dünya Bankası defol!” pankartının taşındığıbasın açıklamasında İMF ve DB’nin emperyalistkuruluşlar olduğu, işçilerin, emekçilerin, ezilenhalkların düşmanları olduğu vurgulandı. Eylem, İMFve DB Zirvesi’ne karşı mücadele çağrısıyla son buldu.

GOP İşçi Platformu’ndan eylemGOP İşçi Platformu 4 Ekim günü Gaziosmanpaşa

Meydanı’nda İMF ve DB Zirvesi’ne karşı bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamada, emperyalistlerden ve uşaklarındanhesap sormak için 6-7 Ekim’de Taksim’de olmaçağrısı yaptı.

Açıklama sonrasında Kot İşçileri Birliği adınaGazi Polat bir konuşma yaptı.

Polat, “Bu şeflerin, biz işçi ve emekçileringeleceğiyle oynamasına izin vermeyelim” dedi.

Ümraniye’de İMF-DB gündemliforum

Metal İşçileri Kurultayı Ümraniye HazırlıkKomisyonu 1 Ekim akşamı İMF-DB gündemli birforum gerçekleştirdi.

Forumda, İMF-DB’nin Türkiye ile olan ilişkileri

ve bu ilişkilerin başlamasıyla birlikte hayata geçirilenpolitikalar anlatıldı. Anlatım sırasında İMF’nin yaptığıdayatmalar sonucunda Türkiye’de yaşanandevelüasyonlara, krizlere ve işçi ve emekçiler payınahayata geçirilen saldırı yasalarına değinildi.

Forumun ikinci bölümünde ise emperyalistlerekarşı neden ve nasıl mücadele edilmesi gerektiğiüzerinde duruldu.

Sunumların ardından forum tartışmalarla devamedildi. Tartışmalarda sunumlarda bahsedilen konulardetaylı bir şekilde irdelendi.

Foruma 20’yi aşkın işçi katıldı.

Tuzla’da İMF-DB protestosu2 Ekim günü Tuzla Gemi Tersanesi önüne yürüyen

tersane işçileri İMF-DB Zirvesi’ni protesto etti.“İMF ve Dünya Bankası defol! Yaşasın bağımsız

sosyalist Türkiye! / TİB-DER” yazılı ozalitin açıldığıyürüyüş sırasında kalabalık bir polis ekibi eylemeeşlik etti. Sloganlarla yürüyen kitleyi kaldırımaçekmek isteyen polisle kitle arasında iki ayrı noktadaarbede yaşandı. Tuzla Gemi Tersanesi önünegelindiğinde basın açıklamasını TİB-DER BaşkanıZeynel Nihadioğlu okudu.

Açıklamanın ardından sloganlarla derneğedönüldü.

Yürüyüş sırasında birçok noktada işçiler eylemealkışlarıyla destek verdi. Eyleme BDSP, Entesdirenişçisi Gülistan Kobatan ve OSİM-DER üyeleri dekatıldı.

Eskişehir’de İMF-DB karşıtıeylem!

İMF-DB Zirvesi dolayısıyla yürütülen çalışmalar 7Ekim günü Eskişehir’de düzenlenen ortak eylemlesona erdi. 2 Ekim tarihinden itibaren AnadoluÜniversitesi Yunus Emre Kampüsü’nde Ekim Gençliğiimzalı merkezi bildiriler dağıtıldı, afişler yapıldı.

Ayrıca işçi ve emekçilerin yoğun olduğuBüyükdere Mahallesi pazarında BDSP imzalıbildiriler dağıtıldı. Büyükdere ve Gültepemahallelerinin farklı noktalarına “İMF defol!”,“Yaşasın sosyalizm!” ve “BDSP!” yazılamaları yapıldı

BDSP, SGD, Eskişehir Gençlik Derneği, MücadeleBirliği, ÖGD, DHF bir araya gelerek AnadoluÜniversitesi Yunus Emre ve İki Eylül kampüslerindeortak bildiri dağıtımı ve afiş yaptı. Yunus Emrekampüsünde rektörlük önüne “İMF-Dünya Bankasıdefol!” yazılı pankart asılarak bildiri dağıtımıgerçekleştirildi.

Bildiri dağıtımı sonrasında 7 Ekim günü Adalar’daortak bir eylem yapıldı. Adalar’ın sonunda toplanankitle “İMF-Dünya Bankası defol!” yazılı pankartaçarak yürüyüşe geçti. Yürüyüş esnasında ajitasyonkonuşmaları sırasında çevredekilerin ve esnafınalkışlarla konuşmalara destek verdiği gözlendi.

Sloganlar eşliğinde yürüyen kitle köprüden geçişsırasında “İMF-Dünya Bankası defol!” yazılı pankartıköprüye astı. Adalar mevkiinin boydan boyadolaşıldığı yürüyüş sonrası Adalar Migros önünegelen kitle burada bir basın açıklaması yaptı.

BDSP, SGD, Eskişehir Gençlik Derneği, MücadeleBirliği, ÖGD ve DHF’nin örgütleyicisi olduğueyleme ODAK destek verdi. Eyleme yaklaşık 50 kişikatıldı.

Sınıf devrimcilerinin İMF-DB karşıtıfaaliyet ve eylemlerinden...

Page 13: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Emperyalistler, işbirlikçiler 6. Filo’yu unutmayın! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Antiemperyalist gençler alanlardaydı...İstanbul’da öğrenciler yürüdü

İMF Karşıtı Öğrenciler, 2 Ekim günüDolmabahçede’ydi. Antiemperyalist öğrenciler 6.Filo’yu Dolmabahçe’ye döken Denizler’in ruhuyla“İstanbul’u İMF’ye dar edeceğiz!” diye haykırdı.

İMF Karşıtı Öğrenciler Dolmabahçe’ye yürümekiçin saat 13.30’da İstanbul Üniversitesi ana kapıönünde biraraya geldi.

Eylemde, “Gençlik İstanbul’u İMF’ye dar edecek!/ İMF Karşıtı Öğrenciler” pankartı ile Deniz Gezmiş,Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’nın fotoğraflarıtaşındı.

Öğrencilerin önü Beyazıt Meydanı’nda kollukgüçleri tarafından kesildi. Burada öfkeli sloganlareşliğinde bir süre bekleyen öğrenciler, Gündoğdu, ÇavBella ve Beyazıt marşını hep bir ağızdan söylediler.Polis barikatı sloganlarla ve ajitasyon konuşmalarıylaprotesto edildi. Barikat önünde sloganlar atıldı.

Eylemde, Mahir Çayan, Hüseyin İnan, UlaşBardakçı, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Mustafa Suphi,Vedat Demircioğlu, Harun Karadeniz, İbrahimKaypakkaya ve Mazlum Doğan’ın isimleriokunduğunda “Yaşıyor!” haykırışı ile karşılık verildi.

Polisin barikatı kaldırmaması üzerine öğrenciler,yürüyüşe Kabataş’tan devam etme kararı aldılar.Buradan toplu çıkış yapan öğrenciler, tramvaylarlaKabataş’a geçtiler.

İMF Karşıtı Öğrenciler, Kabataş’ta da polisbarikatı ile karşılaştı. Sloganlarla barikata yüklenenöğrenciler barikatı yararak Dolmabahçe’ye ilerledi.

Dolmabahçe’ye gelen öğrenciler burada basınaçıklaması gerçekleştirdiler.

Eylem slogan ve marşlarla son buldu.

Adana’da antiemperyalistgençlerden eylem

Emperyalist Zirve’ye karşı Adana’da oluşturulanAntiemperyalist Gençlik Birliği 4 Ekim günü eylemgerçekleştirdi.

5 Ocak Meydanı’nda “İMF-DB defol! İMF andWorld Bank go home!” pankartı arkasında toplanankitle Çakmak Caddesi’ni trafiğe kapatarak İnönüParkı’na yürüdü.

Yürüyüş sırasında yolun açılması için müdahaleeden polisin tutumu gençliğin kararlı duruşuyla boşadüşürüldü.

İnönü Parkı’nda yapılan basın açıklamasındadünyanın en büyük suç örgütlerinden İMF-DB’ninyeni sömürü ve darbe planları yapmak için İstanbul’dabiraraya geldiği söylendi. Basın metninin okunmasınınardından eylem sona erdi.

İzmir’de İMF-DB karşıtı eylemİzmir’de İMF- DB’nin İstanbul’a gelişi üniversite

gençliği tarafından protesto edildi. “Antiemperyalistöğrenciler” imzasıyla yürütülen çalışmaların ardındangerçekleştirilen yürüyüş 5 Ekim günü hazırlık binasıönünde “68’den bugüne 6. Filo’yu unutmayın! İMF-DB defol/ anti emperyalist öğrenciler” pankartınınaçılmasıyla başladı.

Ziraat fakültesine, oradan da Gıda cafeye çıkankitle sık sık “Emperyalizm yenilecek, direnen halklarkazanacak!”, “İMF-DB defol!”, “Savaşa değil eğitimebütçe!” sloganlarını attı. Gıda cafeye gelindiğinde ise yürüyüş durdurularaketrafta bulunanlara konuşmalar yapıldı.

ÖGB şefleri ve sivil polislerin “yürüyüşünüze izinverdik, devam edin!” söylemleriyle konuşmayı bitirmeçabaları ise boşa düşürüldü. Polislere ve özel

güvenliklere “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganınınyanısıra Gündoğdu Marşı hep bir ağızdan söylenerekkarşılık verildi.

Yürüyüş boyunca yol trafiğe kapatıldı. Basın metnie cafe önünde okundu.

Eyleme yaklaşık 60 kişi katıldı.

Ege Lisesi’ne bildiri dağıtımı… Ankara’da yürütülen İMF-DB karşıtı faaliyet lise

önlerindeki bildiri dağıtımları ile devam etti. 5 Ekimgünü Ege Lisesi önünde Liselilerin Sesi okurlarıtarafından bildiri dağıtımı gerçekleştirildi. İMF-DB’yiteşhir eden bildirilerin dağıtımının yanısıra 7 Ekim’deyapılan olan eyleme çağrı yapıldı. Ayrıca eyleme çağrıiçerikli stickerlar da kullanıldı.

Aynı gün içerisinde okulda çıkan bir kavgaya “okulpolisi” müdahale etmezken, Liselilerin Sesiokurlarının yaptığı bildiri dağıtımına polis müdahaleetti. Polis müdahalesi boşa düşürüldü.

Umuttepe’de İMF-DB protestosuKocaeli Üniversitesi öğrencileri 5 Ekim günü

Umuttepe Kampüsü’nde gerçekleştirdikleri yürüyüşleİMF-DB toplantılarını protesto etti.

Eylemden kısa bir süre önce, yemekhanede İMF’yiteşhir eden konuşmalarla öğrenciler eyleme çağrıldı. 5dakikalık oturma eylemiyle başlayan ve ardındangerçekleştirilen yürüyüşle İletişim Fakültesi kantiniönünde son bulan eylemde yapılan açıklamada TürkDevleti’nin emperyalizm ile olan kirli ilişkilerinedeğinildi.“İMF = Açlık, sömürü, işsizlik, paralı eğitim!”pankartının açıldığı eyleme; Gençlik Derneği, EkimGençliği, Odak, SDP, Öğrenci Kolektifleri, ÖDP,EMEP, TKP, Bağımsız Gençlik Platformu katıldı.Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana - İzmir - Ankara - Kocaeli

Kocaeli Üniversitesi’nde protestoKocaeli Üniversitesi’nin yeni akademik yıl açılışında eylem yapan öğrenciler IMF-DB Zirvesi’ni ve

işbirlikçi AKP hükümetini protesto etti. 6 Ekim günü KOÜ Umuttepe Kampüsü’nde toplanan öğrenciler, açılış törenine katılan Sanayi ve Ticaret

Bakanı Nihat Ergün’ün Prof. Dr. Baki Komsuoğlu Kültür ve Kongre Merkezi’ne girmesiyle birlikte salonagirmek istediler. Özel güvenlik görevlileri tarafından engellenen öğrenciler ÖGB terörüne maruz kaldı.Öğrencilere biber gazıyla müdahale edildi. Çıkan arbede sırasında camlar kırıldı.

Kampüse çok sayıda jandarma sevkedildi. Protestolar, Nihat Ergün’ün kampüsten ayrılmasının ardından da devam etti. Öğrenciler saat 15.40’ta kampüs kapısına yakın bir noktada basın açıklaması yaptı.

YTÜ açılışında gözaltı terörüYıldız Teknik Üniversitesi yeni eğitim ve dönemine yeni saldırılar ve bir dizi eksiklikle başlarken

üniversitenin resmi açılış töreni Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı ile 7 Ekim günü gerçekleşecekti. Açılışın duyurusu iki gün öncesinden internet sitesinden duyuruldu. Yapılan duyuruda geçtiğimiz yıllardan

ve diğer üniversitelerden de tahmin edilebileceği gibi öğrencilere kapalı bir biçimde gerçekleşecek töreneYTÜ’den davetiye ile ulaşılan sınırlı sayıda kişi katılabilecekti.

Sabahtan itibaren alınan güvenlik önlemleri kapsamında yaya girişine sadece üniversitenin üst geçitkapısından girilmesi dayatılmıştı. Törenin gerçekleşeceği Oditoryuma yakın olan ana giriş kapısı ise yinetatsızlık yaşanmaması ve öğrencilerin gündeme olabildiğince uzak olabilmeleri amacıyla polis aracı ilekapatılmıştı. Açık tutulan yaya giriş kapısı önünde konumlanan kolluk güçleri ve sivil polisler ile de kampüsabluka altına alındı.

Yıldız Kültür Öğrenci Derneği’nden (YKÖD) öğrenciler ise saat 10.30 civarında gözaltına alındılar.Yaklaşık üç saat emniyette tutulduktan sonra serbest bırakıldılar. Oditoryum civarında Öğrenci Kolektifleriimzasıyla pankart açan bir kişi onlarca sivil polisin saldırısına maruz kaldı. Ayrıca Birgün gazetesi taşıyan ikiöğrenci de ÖGB ve polis terörüyle karşı karşıya kaldı.

YTÜ Ekim Gençliği

Page 14: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Kürt halkına özgürlük! 14 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

“Açılım” gölgesinde DTP kongresiDTP 3. Olağanüstü Kongresi geçen hafta sonu

yapıldı. Kongre, “Kürt açılımı”nın iki ay içinde “MilliBirlik” projesine dönüştüğü, DTP’li 4 milletvekilihakkında “zorla mahkemeye götürülme” kararınınverildiği, aralarında iki eş başkan yardımcısının dabulunduğu 80 kişilik PM üyesinden 54’ününtutuklandığı bir süreçte toplandı. Olağanüstü kongrekararı, Temmuz ayında gerçekleştirilen DTP PartiMeclisi toplantısında yapılan “gelişen siyasal sürecinönemi nedeniyle bu sürece yanıt verebilecek örgütselbir yapının çıkarılması gerektiği” değerlendirmesiüzerine alınmıştı.

“Eşitlik ve Özgürlük için Demokratik Çözüm”sloganıyla yapılan kongrenin gerçekleştirildiği salona,“Demokratik Türkiye için demokratik özerklik!”, “Yolharitası istiyoruz!”, “İçi boş açılımlara son!”, “Çözümoperasyonlarda değil, diyalog ve barışta!” yazılıpankartlar asıldı.

Yasal sol partilerin, sendikaların, derneklerin vedemokratik kitle örgütlerinin temsilci gönderdiğikongreye, Avrupa’daki bazı partiler ile AvrupaBirliği’nden siyasetçiler de katıldı. Kongreyekatılanlardan AKP Genel Başkan Yardımcısı ŞükrüAyalan ise, “Ne için saygı duruşunda bulunulduğunaanlam veremedim” diyerek kısa süre sonra salonu terketti.

Kongrede sık sık Öcalan ve PKK lehine sloganlaratıldı. Salon içinde ve dışında sivil polislerinkatılımcıları adeta tek tek fotoğrafladıkları,görüntüledikleri gözlenirken, salon bahçesine girerkenyapılan aramalar da taciz boyutuna ulaştı.

Divan başkanlığına seçilen DTP MilletvekiliOsman Özçelik, Türkiye’nin yeni bir sürece girdiğinibelirterek, “Kürt açılımı” vurgusu yaptı. Özçelik,Türkçe ve Kürtçe konuşmasında, AKP hükümetinin,önce “Kürt açılımı”, sonra “Demokratik açılım” enson da “Milli birlik ve beraberlik projesi” adını verdiğiaçılımlarına dikkat çekerek, “adını bile koymaktatereddüt ettiklerini” söyledi.

Kongrede ilk konuşmayı yapan Ahmet Türk, iki eşbaşkan yardımcısının da aralarında bulunduğu, 89 PMüyesinden 54’ünün tutuklandığı baskı veoperasyonlara dikkat çekerek, “Acaba dünyanınneresinde bir parti bu kadar baskı altına alınmıştır”diye sordu. Tutuklamaları ve halen sürenoperasyonları “siyasi” olarak nitelendiren Türk,DTP’nin kadroları tutuklanınca, siyasi mücadeleninkesintiye uğrayacağını düşünenlerin yanıldığınısöyledi. DTP’nin “çözüm” ısrarından ve “barışa” olaninancından asla vazgeçmeyeceğini belirten Türk,“Kürtler Türkiye’nin önemli bir demokrasi gücü vedinamiğidir” dedi

Kürtler’in dilsel, kimliksel, kültürel haktaleplerinin üniter yapıyı daraltmayacağını, Türkler’intemel hak ve özgürlüklerini kısıtlayamayacağınıbelirten Türk, “Kimse böyle bir kaygıya kapılmamalı”dedi. Türk, “risk aldık” diyen Başbakan Erdoğan’a da“Kürt sorununun çözümü; risk almayı, kararlıdurmayı ve cesur olmayı gerektirir” diye seslendi.Çözümü tıkayan ve engelleyen tarafın DTP ve Kürtlerolmayacağını belirtti.

Gelinen noktanın pek iç açıcı olmadığınıvurgulayan Türk, içinde yeni bir anayasa olmayançözümün çözüm olmayacağının altını çizdi. Sorunu,“Kürtler’in iradesi, siyasi temsilcileri muhatapalmadan çözme” arayışından duydukları kaygıyı dadile getiren Türk, “DTP’nin içinde olmadığı kalıcı birçözüm süreci mümkün değildir. DTP’nin aktif olarakmüdahil olmasına fırsat tanınmalı” dedi. Türk ayrıca,Öcalan ve PKK’nin çözüm süreci dışındatutulmamasına vurgu yaptı.

Meclis açılış konuşmasında, CumhurbaşkanıAbdullah Gül’ün ortaya koyduğu mantığı veperspektifi önemsediklerini, bu yaklaşımın devletyaklaşımı olduğunu düşünmek ve değerlendirmekistediklerini belirten Türk, “Umuyoruz ki, bu yaklaşımanayasal reformlarla kalıcı hale gelir ve hoş bir sedaolarak kalmaz… DTP olarak çözüm konusundakiısrarımızı ve tavrımızı, parlamento zemininde desürdürmeye devam edeceğiz” dedi.

Türkiye’nin demokratik dönüşüm sürecinde,demokratik sol bir siyasetin olmayışından üzüntüduyduklarını belirten Türk, statükocu ve otoriterzihniyetin temsilcisi CHP’nin, Türkiye açısındanbüyük bir talihsizlik olduğunu söyledi. Türk, AKP’yidemokratlar, liberaller, aydınlar için adeta nimet halinegetirenin de demokratik-özgürlükçü bir sol siyaseteksikliğine bağladı. Türk, yeni bir sol yapılanmaiçinde olacaklarının altını çizdi.

Türk’ün konuşmasının ardından DTP GenelBaşkan Yardımcısı Emine Ayna benzer minvalde birkonuşma yaparak, Türkiye’deki tüm halklarıkimliklerini yadsımadan kapsayacak bir anayasayapılmasını istedi. DTP’nin emek ve demokrasimücadelesine “çatı olabilecek büyüklükte” olduğunuifade eden Ayna, konuşmasında Aleviler’in taleplerineCHP’nin değil, DTP’nin yanıt verebileceğini söyledi.

Kongrede tek aday olan mevcut Genel BaşkanAhmet Türk yeniden bu göreve seçildi.

Burjuva medyada ise DTP kongresi ile ilgili çıkanhaberlerde, PKK bayrağı açılması büyük yer kapladı.“DTP’de Olağanüstü gergin kongre” başlıklarıatılırken, PKK bayrağı ve Öcalan posterlerinin ilk kezparti yönetimi tarafından “nazikçe de olsa”engellendiği öne çıkarıldı. Diğer yandan, partininMerkez Yürütme Kurulu’na (MYK) geçen seferdendaha fazla “Türk kökenli” isim getirilmesi, “DTP’deTürk açılımı” yorumları ile verildi.

Kongreye damgasını vuran söylem, “üniter yapıyıdaraltmayacak” bir “dilsel, kimliksel, kültürel haktalepler”e dayalı tümüyle bir anayasal reformlarçizgisi oldu. Ahmet Türk’ün çözümün adresi olarakparlamentoyu göstermesi, bunun açık bir kanıtıdır.Kongre, mevcut devleti ve düzeni kendi temelleriüzerinde demokratikleştirme anlamına gelen reformistçizgide herhangi bir değişiklik olmadığını bir kez dahagöstermiş oldu. Günümüz dünyasında kurulu düzenikendi temelleri üzerinde demokratikleştirme veböylece Kürt sorununda kalıcı bir çözüme ulaşmaumudu boş bir beklentiden, ham bir hayalden öte biranlam taşımamaktadır.

Kongrede yapılan konuşmalarda iktisadi-sosyaltemelleriyle mevcut toplum düzeni büyük bir özenle

tartışma dışı tutuldu. Kongrede bir kez daha “devletidemokratikleştirmek” liberal çizgisi, cumhuriyetidemokratikleştirmek, dolayısıyla da “demokratikcumhuriyet” çizgisi olarak sunuldu.

Ancak bir devletin bünyesinde ulusal sorununvarlığı demek, ulusal baskı ve eşitsizliğin varlığıdemektir. Bunu çözmeden, ezilen ulusun siyasalözgürlüğünü sağlamadan, uluslar arasında tam hakeşitliğini gerçekleştirmeden, bu çerçevede ezen ulusuntüm ayrıcalıklarına son vermeden ulusal sorunçözülemez. Egemen ulus, devlete ulusal özellikleriylehakim olandır; devlete onun ulusal kimliği, onunsiyasal-kültürel değerleri damgasını vurur, devlet onunadıyla anılır, onun bayrağıyla temsil edilir, resmi dilionun dili olur. Devletin ulusal niteliği kendini butemel siyasal unsurlar üzerinden gösterir. Ulusalbaskının işlevi tüm bunları ezilen ulus ya da uluslarakabul ettirmek, zorla benimsetmektir, böyleşekillenmiş bir devlet bünyesinde ezilen konumdakiulus ya da ulusları zorla tutmaktır. Ulusal özgürlük veeşitlik, zora dayalı bu duruma son vermek, ezilen ulusya da ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanımakve fiilen gerçekleştirmek, dolayısıyla egemen ulusunher türlü ulusal ayrıcalığına son vermektir. Bu koşullargerçekleşmediği sürece, sorun çözülmeden sorunolarak kalır, bir dizi reformla sorunun ağırlığı belkihafifletilebilir, fakat yine de sorun çözülmüş olmaz.

Ne yazık ki, DTP 3. Olağanüstü Kongresi ise,egemen ulusun siyasal ayrıcalıkları kapsamına girentüm sorunları tartışmanın dışında tutmaya özengösterdi. Böylece Türk üst kimliğini tartışma dışıtutmuş ve Kürtler için gerçek bir siyasal özgürlük veeşitlik istemini bir yana bırakmış oldu. Sonuç olarakdevlet ve toplum yaşamının düzenlenmesinde siyasetalanı olduğu gibi Türk ulusal kimliğine bırakılıyor,ama kültürel alanda Kürt ulusuna bir alt serbesti alanıaçılmak isteniyor.

Fakat Kürt sorunu “üniter yapıyı daraltmayacak”bir “dilsel, kimliksel, kültürel hak talepler”e dayalıanayasal reformlarla çözülemez. Zira Kürt sorunuderin tarihsel köklere dayalı kapsamlı bir siyasalsorundur. Sorun, Ortadoğu’nun en kadim halklarındanbiri olan Kürtler’in bugünkü ulusal kölelikstatüsünden kurtulması sorunudur. Ulusların özgür,eşit ve kardeşçe ilişkiler içinde olmasının önündeki entemel engel ise, özel mülkiyet düzeni ve burjuva sınıfegemenliği sistemidir. Bu engeller aşılmadan, halklarözgür ve eşit olamaz, gönüllü birlik temelindekardeşçe ilişkiler içinde yakınlaşıp kaynaşamazlar.DTP, kongresi vesilesiyle bir kez daha bu temeldoğrunun fersah fersah uzağında olduğunu göstermişbulunuyor.

Page 15: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Kürt halkına özgürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 15Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP’limilletvekillerinin polis zoruyla mahkemeye getirilmesiyönündeki kararı uygulamak için harekete geçti.Böylece bir kez daha dokunulmazlık zırhının MehmetAğar gibi kontrgerilla şefleri, hırsızlar, dolandırıcılar,rüşvetçiler için geçerli olduğu ortaya çıktı.

Tüm bunlar olup biterken AKP ikiyüzlü politikasınısürdürmektedir. Bir yandan demagojik söylemlerleDTP’lilere arka çıkar gibi görünmekte, öte yandanyeni sınır ötesi operasyon tezkeresini TBMM’yetaşımak için son hazırlıklarını yapmaktadır. Kürthalkına ve DTP milletvekillerine düşmanlıkta sınırtanımadığını bir kez daha kanıtlamaktadır.

Hırsız ve dolandırıcılar için geçerli olanmeclis dokunulmazlığı DTP için işlemiyor!

Meclis tarihi boyunca dokunulmazlık zırhı hırsız vedolandırıcılar için hep geçerli oldu. TBMM’de, 62’siAKP’li 112 milletvekili hakkında 315 dokunulmazlıkdosyası bulunuyor. Milletvekili dokunulmazlığınınkaldırılmasını istemeyen AKP yöneticileri ve vekillerihakkında ihaleye fesat karıştırmaktan dolandırıcılığa,zimmetten evrakta sahteciliğe kadar pek çok suçlamaile ilgili fezlekeler bulunuyor. Buna rağmen buvekillere dokunulmuyor. Yargı önüne çıkarılmasıısrarla engelleniyor.

“Görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerindekalpazanlık, resmi evrakta sahtecilik, cürüm işlemekiçin teşekkül oluşturmak” ile suçlanan Tayyip Erdoğan,kendisi gibi vekillerini korumakta ve kollamaktadır.

Oysa mecliste Kürt halkının ulusal taleplerinianadillerinde gündeme getirdikleri için DEPmilletvekilleri yıllarca hapishanede yattılar. Kürtmilletvekilleri hukuk terörüne maruz kaldılar.“Suç”ları ise, dili, kimliği, kültürü inkar, varlığı imhaedilmiş Kürt halkını savunmaktı.

AKP, devletin öteki kurumları ve medya, DTPgrubunu açıkça “PKK’nin meclisteki temsilcisi”söylemleriyle hedef göstermeye çalışmaktadırlar.Tayyip Erdoğan, “terör örgütüyle aranıza mesafekoyun, sonra gelin mecliste konuşun” diyerek DTP’yekarşı siyasi bir linç kampanyasının önünü açtı.Ardından her gün DTP’li vekillerle ilgili yeni iddialargündeme getirilerek DTP tam bir kıskaca alınmayaçalışıldı.

DTP’ye karşı saldırganlık, GenelkurmayBaşkanı’nın “Meclis’te PKK var” açıklaması iletırmandırılarak kapatma davası açılmasına ve partininGenel Başkanı Nurettin Demirtaş’ın tutuklanmasınakadar vardırıldı. Seçilmiş belediye başkanları vemilletvekilleri hakkında sayısız dava açıldı, kimibelediye yöneticileri görevlerinden alındı. Şimdi deDTP milletvekilleri, tıpkı 1994’te DEP’lilere olduğugibi polis zoruyla mahkeme huzuruna çıkarılmakistenmektedir. Bugüne kadar uygulamaya konulmamışolan bir madde hakkında hukuki yorum yapılarak DTPmilletvekilleri yargılanmak istenmektedir.

Yeni sınır ötesi operasyon tezkeresimeclise taşınıyor…

PKK’nin ateşkesi sonlandırmasının ardındansürekli gündeme gelen sınır ötesi operasyontartışmaları ile devlet, Kürt sorununda imha veinkardan başka bir yol tanımadığını açıkça ortayakoymaktadır. Güney Kürdistan’a yönelik sınır dışıoperasyonlar defalarca yapılmasına rağmen hiçbir

başarı elde edilemediği bilinmesine rağmen devlet,çözümü sınır ötesi operasyonda aramaktadır.

Sömürgeci sermaye devleti MGK’nın saldırıkararının altına imza atarak sınır ötesi operasyonadestek vermektedir. Tezkereyi Bakanlar Kurulu’ndangeçiren AKP, şimdi de meclis gündemine taşımayahazırlanmaktadır. AKP, tezkereyi en kısa zamandameclisten geçirerek, Kürt halkına yönelik baskılarayeni boyutlar kazandırmak istemektedir.

DTP milletvekillerine yönelik hukuk terörüne sınırötesi operasyon tezkeresi saldırısı eklendi. Bu saldırılar“sınır içi operasyonlar”ın arttırılacağını ve fiili OHALuygulamasının genişleyeceğini, aynı zamanda işçi veemekçilere, devrimcilere ve sosyalistlere karşıbaskıların daha da yoğunlaşacağını göstermektedir.

DTP’li vekiller, “bağlılık yemini” etmekle sermayeiktidarının saldırılarından kurtulamayacaklarını bir kezdaha gördüler. Kürt işçi ve emekçileri de, düzenininkar ve imha saldırılarının “barışçıl çözüm” talebiylekarşılanamayacağını artık görmelidirler. Kürt sorunu,ne mecliste temsiliyet, ne de diyalog arayışlarıylaçözülebilir. Çünkü sorunu yaratan ve büyüten,sömürgeci sermaye düzeninin kendisidir. Çözümü desermaye düzenine karşı işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinbirleşik örgütlü mücadelesidir. .

Dokunulmazlık DTP vekillerine işlemiyor

TBMM’nin yeni yasama yılının açılışı 1 Ekim’de gerçekleşti. Açılışta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ünyaptığı konuşma CHP ve MHP’nin tepkilerine neden oldu. DTP’lilerin varlığını gerekçe göstererek Meclisaçılışlarına katılmayan ordunun komuta kademesi ise uzun bir aradan sonra meclise geldi. Ordunun da açılımadestek verdiği değerlendirmelerine neden olan bu tutum, Meclis’in karar verme ve yaptırım gücünün sınırlarınıda ortaya koymaktadır.

Açılış töreninden ve resepsiyondan yansıyanlar, DTP’lilerin zorla ifade vermeye götürülme kararındanErmenistan ile yapılan protokole, TSK’ya sınır ötesi operasyon yetkisi veren tezkereden “Kürt açılımı”na kadarbirçok konunun Meclis’te sıkıntı yaratacağının işaretlerini vermektedir.

Sermayenin meclisi, işsizlikten açlığa, eğitimden sağlığa, Kürt sorunundan Alevi konusuna kadar işçi veemekçilerin sorunlarının katlanarak arttığı bir dönemde açılmaktadır. Ancak meclisin tüm bu sorunları çözmekgibi bir derdi yoktur. O, işçi sınıfı, emekçi kitleler ve Kürt halkının sorunlarını çözmek yerine, sermayesınıfının ihtiyaçlarını karşılamak, krizin yükünü emekçi kitlelerin sırtına yıkmak için “gece gündüz demeden”çalışmaktadır.

Bugün TBMM, sermaye sınıfının egemenlik aygıtı olan devletin bir organıdır. Sermaye egemenliğininorganik bir parçasıdır. TBMM, devlet aygıtının yalnızca bir ayağını oluşturmaktadır. İşçi ve emekçi kitleler,bürokratik bu aygıtın hiçbir parçası üzerinde herhangi bir belirleme ve denetleme hakkına sahip değildir. Birbaşka ifadeyle, tüm bu atanmış askeri ve sivil bürokrasi halk tarafından seçilmemekte, denetlenmemekte vegörevden alınamamaktadır.

Lenin, burjuva parlamentosunun devletteki yeri ve işlevini şu sözlerle tanımlar: “Amerika’dan İsviçre’ye,Fransa’dan İngiltere’ye, Norveç’e vb. dek, herhangi bir parlamenter ülkeyi düşününüz; asıl ‘devlet’ işleri hepkulislerde görülür; bu işler hep devlet daireleri, bakanlıklar, kurmay kurulları tarafından yürütülür.Parlamentolarda, yalnızca ‘saf halk’ı aldatma ereğiyle, gevezelikten başka bir şey yapılmaz.” (Devlet veİhtilal, Lenin)

Burjuva parlamentoları işçi ve emekçi kitlelerin köklü sorunlarını çözemezler. İşçi ve emekçilerin sınırlıhaklarını dahi güçlü bir sınıf ve kitle hareketi olmadığı koşullarda karşılamazlar.

İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin kurtuluşu, burjuva sınıf egemenliğinin araçları olan ordu, polis, bürokrasi,parlamento ve tüm öteki kurumların ezilip dağıtılmasından geçmektedir. Böylece iktidar her alanda ve herdüzeyde, işçi, kent emekçisi ve yoksul köylü meclislerine geçecek, emekçi kitlelere tüm temel özgürlüklerderhal ve eksiksiz olarak tanınacaktır. Tanınan hak ve özgürlüklerin emekçiler tarafından fiilen kullanılabilmesiiçin gerekli tüm önlemler ise ancak işçi sınıfının devrimci iktidarı koşullarında alınabilir. Yasama ile yürütmeyibirleştirerek burjuva parlamenterizmin sözde demokrasisinin aksine doğrudan bir demokrasi olan işçi sınıfınındevrimci iktidarı, yönetim aygıtını kitlelere yakınlaştırmak ve onlarla kaynaştırmak, her emekçinin yönetimişlerine katılımını sağlamak için azami çaba harcar. Tüm temsilci ve görevliler seçimle işbaşına gelir,kendilerini sürekli olarak denetlemekle yükümlü seçmenlerinin çoğunluğu tarafından görevden alınabilirler.

İşçi sınıfı, emekçi kitleler ve Kürt halkı sorunlarının çözümü için sermaye iktidarını tüm kurumlarıylabirlikte yıkmak, yerine işçi sınıfının devrimci iktidarını kurmak zorundadırlar.

AKP’li milletvekilleriyle ilgili dokunulmazlıkdosyalarındaki bazı suçlamalar şöyle:

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan: 213 sayılıVergi Usul Yasası’na muhalefet, Tarım veKöyişleri Bakanı Mehdi Eker: Hukuka aykırıişlemlerden sorumlu olmak, AKP Genel BaşkanYardımcısı Abdülkadir Aksu: Özel evraktasahtecilik, Başbakan Tayyip Erdoğan’ındanışmanı, Amasya Milletvekili Akif Gülle:Devlet İhale Yasası’na muhalefet, AKP GenelSekreteri İdris Naim Şahin: İhaleye fesatkarıştırmak, zimmet, kamu taşıma biletlerindekalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilikile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak.Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin: Evraktasahtekarlık ve kamu kurumunu dolandırmak, 213sayılı Vergi Usul Yasası’na muhalefet. BursaMilletvekili Emin Tutan: Özel evrakta sahtecilik.Giresun Milletvekili Ali Temur: Özel evraktasahtecilik. Kırşehir Milletvekili Mikail Aslan:Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık,resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürümişlemek için teşekkül oluşturmak, tedbirsizlik vedikkatsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermek

Meclis, sermaye egemenliğinin organik bir parçasıdır!

Page 16: Sİ KızıL Bayrak 09-39

“Demokrasinin sınırlarını genişletme” programı

CMYK

Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunubağlamında sözü yeni PKK programına getirmişolsak da gerçekte bu programı gereğinden fazlaönemsememiz gerekmiyor. Buna başlıca iki nedengösterebiliriz. İlkin PKK şahsında son dört-beşsenede iki program eskitmiş bir hareketleyüzyüzeyiz. Bu durumda bu üçüncüsünün ona nekadar dayanacağı sorusu kendiliğinden beliriyor vehaliyle halihazırdaki programı ciddiye almayı dazora sokuyor. Öte yandan Türkiye solundan çok iyibildiğimiz o yaygın geleneğe (siyasal mücadeledetemel kılavuz olması gereken parti programınıngerçekte tümüyle işlevsiz bir parti süsü olarakkenarda kalması) benzer biçimde, PKK de siyasalmücadelesini programı ışığında ele alan bir hareketdeğil ve üstelik bu başından beri böyle. PKK ulusalbir hareket olarak Kürt sorunu eksenli kimliğiniçıkışından bugüne elbette korumuş, fakat bununötesinde sorunun çözümüne ilişkin programatikilkelerine ve belirlemelerine esasa ilişkin birbağlılık göstermemiştir.

Buna rağmen yeni PKK programına bir anlamatfedilecekse eğer, bu yalnızca yeniliği ölçüsündebu programın onun bugünkü bilincinin ve politikkonumunun bir göstergesi olarak ele alınmasısınırları içinde olmalıdır. Fakat bu bilinç vekonumda her an yeni bir değişiklik ve dolayısıylabuna uygun yeni bir program ihtimali de gözardıedilmeksizin. Halihazırdaki program ezen ulusburjuvazisiyle/devletiyle uzlaşma ve bütünleşmeistek ve umuduna dayalıdır. Bunun boşa çıktığı,buna ilişkin umutların kırıldığı bir durumda (kihalen olayların seyri belirgin biçimde budoğrultudadır) haliyle yeni bir yönelim ve bunauygun düşen yeni bir program gündeme gelecektir.Devrimci konumunu yitirmiş ve dolayısıyla az çokistikrarlı ve tutarlı bir stratejik doğrultudan kopmuşher reformist hareket gibi PKK’nin de olaylarındalgalanması içinde ikide bir siyasal yönünü veprogramını değiştirmesi şaşırtıcı olmamalıdır. Buduruma düşmüş haretketlerin konum vedavranışlarını belirleyen sağlam ilkeler değil, fakattümüyle olayların akışına eşlik eden ilkeden yoksunbir burjuva pragmatizmidir.

Yine de tüm bu değişimler ve zikzaklar içindedeğişmeyen temel önemde bir olgu var. PKK Kürtsorununu devrimci bir demokrasi dinamiği olarakele alan, böylece çözümü Türk ve Kürtemekçilerinin sınıfsal çıkarlarıyla ve birleşikmücadelesiyle ilişkilendiren bakış açısından ilelebetkopmuş bulunmaktadır. Yaşadığı köklü ideolojik-politik dönüşümlerin ardından PKK için artık Türkdevleti/burjuvazisiyle uzlaşıp barışarak sorunuçözmenin alternatifi, dar burjuva milliyetçiliğine

dayalı bir kutuplaşma ve bunun kaçınılmaz olarakgündeme getireceği emperyalist müdahalelerolabilir ancak. Sorun bugünden bu niyet ve hesabıniçinde olunup olunmadığı değildir kuşkusuz. Fakatbugünkü konum nesnel ve mantıksal olarak geriyebaşka bir alternatif bırakmamaktadır. BizzatAbdullah Öcalan’ın kendisi bir çözümsüzlükdurumunun bundan başka bir alternatifbırakmayacağını döne döne yineleyip durmaktadır.“Kürtlerin bundan sonra stratejik rollerini baştaABD, İsrail olmak üzere her devlet ve güçledeğerlendirebilecekleri gözden uzaktutulmamalıdır” (Bir Halkı Savunmak, s. 324)derken o, Güney Kürtleri tarafından zaten halenuygulamada kullanılan nesnel potansiyel bir olanağıdile getirmiş olmanın ötesinde, bir çözümsüzlükdurumunun alternatifini de somut olarak formüleetmiş olmaktadır.

İmralı sonrası değişim ve dönüşümün entehlikeli ve tahrip edici yönü de buradadır. Türkdevleti/burjuvazisiyle barışıp bütünleşme çizgisininhalihazırdaki Kürt hareketi için ilerici-devrimci biralternatifi yazık ki artık yoktur. Bugünkü çizgiyedolgu malzemesi olan ve bu gündelik sürüklenişi depolitika yapmak sanan kuyrukçu solun bir türlükavrayamadığı da budur.

***Bir önceki bölümde belli yönleriyle

irdelediğimiz PKK programının somut içeriğiüzerinden konuya devam edelim.

Bir programdan çok Abdullah Öcalan’ın sonkitabındaki yeni görüşlerinin açıklamalı bir özetiolan 67 kitap sayfası tutarındaki yeni PKKprogramının yalnızca 7 sayfalık son iki bölümününprogram sunuluşuna uygun bir düzenleme içindeolduğunu belirtmiş bulunuyoruz. Bu bölümlerdenilki “Demokratik Dönüşümün Özellikleri” başlığıtaşıyor, buna ilişkin açıklamalardan oluşuyor vedaha çok da bir sonraki bölüme geniş bir sunuşoluşturuyor.“Demokratik Dönüşümün Görevleri”başlıklı son bölüm ise “Bizi demokratik, ekolojik vecinsiyet özgürlükçü topluma ulaştıracak olandemokratik dönüşümün başlıca görevleri şunlardır”alt ibaresi taşıyor ve kendi içinde yedi alt bölümolarak düzenlenmiş bulunuyor.

Bu yedi alt bölümden üçü “devrim” başlığıtaşısa da (“Demokratik Devrimin Geliştirilmesiiçin”, “Kadın Özgürlük Devrimi için”, “ToplumsalEkolojik Devrim için”) gerçekte bütünlüğü içindebu tipik bir siyasal-sosyal reformlar programıdır.Siyasal yönden “demokrasinin sınırlarınıgenişletme” amacına, sosyal yönden ise son yerelseçimler vesilesiyle Türkiye’nin reformist soluüzerinden tanıma olanağı bulduğumuz “belediye

Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/5

“Demokrasinin sınırlarını genişletme” programı

H. Fırat(Kızıl Bayrak, Sayı: 2005/42, 22 Ekim 2005)

16 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Page 17: Sİ KızıL Bayrak 09-39

“Demokrasinin sınırlarını genişletme” programı Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009 H Kızıl Bayrak H 17

CMYK

sosyalizmi” anlayışına dayalı bir program. Yeni PKKprogramı siyasal yönden “demokrasinin sınırlarınıgenişletme” programı olmak zorundaydı; ziraAbdullah Öcalan’nın “yeni sistemi”nde, demokrasisorunu artık tüm devrimci anlamını yitirmiş, siyasaltavizlere dayalı reformlar yoluyla mevcut sınıf iktidarısistemini kendi temelleri üzerindedemokratikleştirmek sorununa indirgenmiştir. Bu isebildiğimiz şekliyle, demokrasinin sınırlarınıgenişletme çizgisi anlamına gelmektedir. Sosyalyönden “belediye sosyalizmi” olmanın ötesinegeçemezdi bu program; zira yine Abdullah Öcalan’nın“yeni sistemi”nde, mevcut sınıf iktidarıyla birliktesınıf ve mülkiyet ilişkileri de tartışma dışı tutuluyor,onlara hiçbir biçimde dokunulmuyor; bu durumdageriye, belediyelerin sınırlı yerel olanaklarıylayapılacaklarından ibaret bir sosyal önlemler demetikalıyor.

Bunlara daha yakından da bakabiliriz.“Kürt Sorununun Demokratik Çözümü”ne ayrılmış

birinci alt bölümün 2. maddesi (1. madde “demokratikkonfederalizm” üzerinedir) şöyle: “2- Kürdistanüzerinde egemen olan devletlerin köklü bir reformlademokrasiye duyarlı hale getirilmesi. Devletüzerindeki askeri etkinin sınırlandırılması, her türlüvesayetin kaldırılması. Genel kamu otoritesi olacakşekilde devletin küçültülmesi (Buna Kürt Federedevletleşmesi de dahildir).” (PKK Yeniden İnşaKongre Belgeleri, s.239)

Mevcut devlet yapısını esas alan fakat onu “köklübir reform”dan geçirmeyi hedef olarak saptayan bumadde neo-liberallerin aynı konudaki görüşlerinin birbenzeri, sorunun muhtevası bakımından değilse bilemantığı yönünden bir tekrarıdır. Abdullah Öcalan bunu“devletin ideolojik olmaktan çık(arıl)ıp teknik birservis aracı haline getirilmesi” olarak formüle ederkenneo-libearal mantığı çok daha açık biçimde ortayakoymuş oluyor (Bir Halkı Savunmak, s.301). Bu elealışta, tıpkı neo-liberallerde olduğu gibi, devletin sınıfniteliği, onun bir sınıf egemenliği aracı olduğugerçeğinin üstü örtülüyor. Anti-demokratik yapısıgiderilir ve halihazırdaki hantallığından kurtarılırsamevcut devlet içte kamu güvenliğini ve dışta ulusalsavunmayı (PKK programı atlamış olsa da AbdullahÖcalan bunu her seferinde önemle ekliyor) sağlayanbir “teknik aygıt” haline gelecektir. Bu kapsamdaki bir“devlet reformu”nu yıllar öncesinden formüle edenneo-liberaller bunu “İkinci Cumhuriyet” programıolarak sunmuşlardı. Abdullah Öcalan aynı programıKürt sorunu ekseni üzerinden “demokratikcumhuriyet” programı haline getirdi. Öngörülen devletreformunun siyasal kapsamı Kürt sorunu üzerindenfarklılık gösterse de devletin özüne yaklaşım buradaaynıdır ve her iki program da cumhuriyet olup dademokrasi olamayan mevcut devletin

demokratikleştirilmesi ortak hedefine dayalıdır.Aynı alt bölümün 4. ve 5. maddeleri sözkonusu

devlet reformunu bu kez Kürt sorunuyla bağlantıiçinde ifade etmektedir:

“4-Kürt kimliğinin anayasal kabulü. DevletinKürtleri ulusal-kültürel varlık ve siyasal hak sahibiolarak tanınması.”

“5- Devletin zor kullanmadığı koşullardademokrasi ve devletin ilkeli uzlaşmasından yanaolunması. Pratik uygulama olarak, Kürdistan’da halkınkendi öz demokratik yönetimi artı genel kamu otoritesiolarak (Türkiye, İran, Irak, Suriye, Kürt) devletformülünün esas alınması.”

Abdullah Öcalan’ın yeni görüşlerinin PKK’deyarattığı kafa karışıklığının dikkate değer bir örneğiolarak bu iki maddeyi bilerek birarada verdik.“Kürtkimliğinin anayasal kabulü”, İmralı sonrası PKKçizgisinin ifade uygunsa Kürt sorununa ilişkin azamiprogramıdır. Bu tanıma sağlandığı takdirde “devletindemokrasiye duyarlı” hale getirilmesi başarılmışolacak, “1 devlet + 1 demokrasi” formülü pratik biranlam kazanacak ve bu, “Kürdistan’da halkın kendi özdemokratik yönetimi artı genel kamu otoritesi olarak(...) devlet formülü”nde ifadesini bulacaktır. İlk bakışta‘70’li yılların “Türkiye’ye demokrasi, Kürdistan’aotonomi” formülünü andırsa da anlatılmak istenin buolmadığını biliyoruz. Zira devlet örgütlenmesininözerk bir ulusal alt öğesi olarak otonomi, ilkinAbdullah Öcalan’ın ilkesel önemde saydığı “devletebulaşmama” görüşüne ve ikinci olarak da mevcutuniter yapının korunmasına ilişkin tutumuna aykırıdüşüyor.

“Kürdistan’da halkın kendi öz demokratikyönetimi”ni 1. maddedeki “Kürt halkının komündenhalk kongresine kadar her kademede örgütlenenDemokratik Konfederalizm” kapsamında anlamaya

çalışsak bile yine de buradaki kargaşa giderilmişolmuyor. Zira bu kez de “Devletin Kürtleri ulusal-kültürel varlık ve siyasal hak sahibi olarak tanıması”formülü karışıklık yaratıyor. Söylenenler “devletinKürtleri ulusal-kültürel varlık” olarak tanıması sınırlarıiçinde kalsaydı bu alt kimliğe dayalı kültürel haklarolarak anlaşılabilirdi. Fakat bir ulusal varlığı aynızamanda “siyasal hak sahibi” olarak tanımak, sorunutümüyle devletin yapılanması alanına çekmekdemektir. Zira ulusal sorunda siyasal alan kamuyaşamı ve devlet ilişkileri alanıdır ki, tek ulusegemenliğine dayalı mevcut üniter yapının tasfiyesitartışılmadan bu alanda herhangi bir adım atmakolanağı olamaz. Abdullah Öcalan’ın “üst kimlik olarakTürkiye ulusu kavramı” da bu karışıklığı gideremez.Zira ilkin böyle bir ortak üst kimlik iyi niyete dayalıöznel temennilerle yapay olarak değil ancak tarihselbir süreç içinde ve doğal bir biçimde oluşabilir. İkinciolarak bu, yine de bu üst kimlik altında iki ulusgerçeğini ortadan kaldırmaz ve böyle olunca dadevletin ulusal yapısı gibi netameli bir sorunda bizi birsantim olsun ileri götürmez.

Tüm bunlar, İmralı’dan beri ve hele de AbdullahÖcalan’ın devlet ve demokrasiye ilişkin son teorileriçerçevesinde, ulusal bir hareket olarak PKK’nin artıkkendi varlık nedeni olan Kürt sorununun çözümçerçevesi konusunda bile ne istediğini bilemez durumadüştüğünü gösteriyor. Programatik formüllerdeki açıkkarışıklık ve belirsizlik bunun ifadesidir. Bukarışıklığın gerisinde biraz da “demokratikkonfederalizm” üzerine belirsiz söylemlerin arkasınasaklanarak kendi gerçek hedefleri konusunda açıkkonuşmaktan kaçınma tutumu var kuşkusuz. Fakat birsiyasal parti kendi amaç ve hedefleri konusunda açıkçakonuşamaz, bunlara programında açıkça yer veremezhale gelmişse bu da bir başka zaafiyet ifadesi

Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/5

“Demokrasinin sınırlarını genişletme” programı

H. Fırat(Kızıl Bayrak, Sayı: 2005/42, 22 Ekim 2005)

Page 18: Sİ KızıL Bayrak 09-39

“Demokrasinin sınırlarını genişletme” programı18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

sayılmalıdır. PKK Türkiye’de demokrasi sorununuKürt sorununa indirgemiş, onu ise bu türdenbelirsizliklere mahkum etmiştir.

Fakat belki de biz gereğinden fazla iyi niyetlidavranıyor ve “Kürdistan’da halkın kendi özdemokratik yönetimi” formülasyonuna olduğundanfazla bir siyasal anlam yüklemeye çalışıyoruz. Aynıbölümün 15. maddesinde “Özgür belediyeciliktemelinde yerel yönetimlerin halkın demokratikyönetiminin esas bir alanı haline getirilmesi”ndensözediliyor. Belediye eksenli “öz demokratikyönetim” PKK programının sosyal ve ekonomik alanailişkin görüşleriyle de daha çok uyuşuyor. Herhalükarda şu kadarına kesin gözüyle bakabiliriz;halihazırda devlet Kürt kimliğinin kültürel olaraktanınması temelinde ve bir genel affla PKK’yi kendilegalitesi içine alabilse, o siyasal alana ilişkinistemleri bir yana bırakarak “Kürdistan’da halkınkendi öz demokratik yönetimi” adına çeşitli türdenkitle örgütlenmeleriyle destekli bir “özgürbelediyecilik”le yetinmeye hazırdır.

Burjuvazi adına ülkeyi yönetenler beklenmedikdüzey ve kapsamdaki teslimiyetin aşırı rehavetiylesorunu küçümseyip sonuçta bunu yapmamış olsalarbile İmralı sonrası dönemde pekala bu kadarıyapılabilir, fakat bu hiçbir biçimde ne “cumhuriyetindemokratikleşmesi”ve ne de Kürt sorununun çözümüanlamına gelirdi. Bu sadece son 40 yıllık birikiminürünü Kürt hareketinin düzene başarılı biroperasyonla eklemlenmesi anlamına gelirdi. En aşırıtürden bir burjuva gericiliğinin ruh, yapı ve biçimverdiği mevcut bürokratik militarist devlet aygıtıtasfiye edilmeksizin Türkiye’de demokrasi kurulamazve tepeden tırnağa ezen ulus ideolojisi, kültürü vepolitikasıyla yoğrulmuş mevcut “üniter devlet” yapısıtasfiye edilmedikçe Türkiye’de Kürt sorunuçözülemez. Salt kendi siyasal sınırları içinde elealındığında bile bu iki zorunluluk yine de sonuçtadevrime çıkar.

“Kürt Sorununun Demokratik Çözümü”neayrılmış bölümün “Ortaçağ kalıntısı ağalık, şeyhlik,aşiretçilik, tarikatçılık gibi olguların uygunyöntemlerle demokratik dönüşüme uğratılması”ndansözeden 8. maddesini daha önceden görmüşbulunuyoruz. Köylülük ağırlıklı bir coğrafya olanKürdistan’a ilişkin bir programda, 20 yıldır sürenmücadelenin yükünü önemli ölçüde omuzlayan veacısını yaşayan Kürt köylülüğünün özgürleşmesini vedemokratik uluslaşma sorununu ilgilendiren Ortaçağkalıntılarına ilişkin söylenenler böyle ve bundanibaret. “Ekonominin Sosyalizasyonu” başlıklı altbölümde kooperatifleşme üzerinden ve tüm emekçilerkapsamında yapılan atıf sayılmazsa tüm PKKprogramında köylülük diye bir sorun yok zaten. Sınıfve mülkiyet ilişkilerini dokunulmaz sayan yeni teoriktemelden ayrı düşünemeyiz bu tutumu. Teoridesınıfsal sorun dışlanınca programda da haliyleherhangi bir yansıması olamamaktadır. Fakat“Ortaçağ kalıntısı ağalık, şeyhlik, aşiretçilik,tarikatçılık gibi olgular”ın köklü bir tasfiyesiyaşanmadıkça, bundan ayrı düşünülemeyecek olanköylülüğün özgürleşmesi gerçekleştirilmedikçe vekapsamlı bir toprak reformuyla birleştirilmedikçe,“Kürdistan’da halkın kendi öz demokratik yönetimi”iddiası yeni türden bir burjuva aldatmacası olmaktanöteye gidemeyecektir.

“Kürt Sorununun Demokratik Çözümü”neayrılmış bölümde elbette bir dizi başka madde var.Fakat bunlardan dikkate değer olanları buradaandıklarımızdan ibaret. Geriye kalanlar ya “Otoriter,oligarşik ve teokratik yönetimlere karşı olunması” (3.madde), “Siyasetin demokratikleştirilmesi” (6.madde), “Yönetim tarzında demokratik işleyişin esasalınması” (7. madde) türünden kendi başına birprogram için fazlaca bir anlam ifade etmeyen

hükümlerden ya da “Kürdistan’daki köy koruculuğuve özel tim gibi özel savaş aygıtlarının dağıtılması”(9. madde), düşünce, ifade ve örgütlenmeözgürlüğünün sağlanması (10. madde), “Kürdistan’dayaşayan azınlıkların demokratik örgütlenme vekatılım çabalarının desteklenmesi” gibi en sıradan birdemokratik reform programında bulunması gerekenhükümlerden oluşuyor.

***“Demokratik Dönüşümün Görevleri”ne ayrılmış

ikinci alt bölüm, başlığı üzerinden daha iddialı birgörünüm sunuyor: “Demokratik DevriminGeliştirilmesi için”. Fakat yazık ki burada değildemokratik devrim gibi genel bir iddiayıdestekleyecek, kendi başına alındığında“devrim”kapsamında sayılabilecek bir tek hükmerastlamak bile olanaklı değil. İlgili bölümü ekte tümmaddeleriyle vermek yoluna giderek bunu okura dahadolaysız biçimde göstermekten başka bu bölümüzerine söylenebilecek pek bir şey yok burada. Belki3. madde hakkında bir çift söz söylenebilir.

“Dinin reformdan geçirilerek çağdaş bilim vefelsefe ile uyumlu hale getirilmesi”nde sözeden bu

madde, yeni ideoljisiyle PKK’nin din konusundasıradan bir burjuva demokratik tutumun bile gerisinedüştüğünü gösteriyor. Dinin bilimle temeldençeliştiğini kabul etmek ve bu ikisinin hiçbir biçimdebiribiriyle bağdaştırılıp uyumlu halegetirilemeyeceğini savunmak için marksist, hattamateryalist bile olmak gerekmez. Samimiyetle dinselinanca sahip bir kimse bile din ile bilimin tümüyle ikiayrı alan olduğunu, dinsel inanç ile çağdaş biliminbağdaştırılamayacağını kabul edebilir. “Dininreformdan geçirilerek çağdaş bilim ve felsefe ileuyumlu hale” getirilebileceği iddiası açıkça gerici birburjuva düşüncesidir. Ortaçağ kalıntısı kurumlarkarşısında açık ve kesin bir tutum takınamayan yeniPKK programı bu tutarsızlığını aynı şekilde dinkonusunda da sergilemektedir.

Yeni PKK programına bu kadar girmişken “KadınÖzgürlük Devrimi”, “Toplumsal Ekolojik Devrim ”ve “Ekonominin Sosyalizasyonu”na ayrılmışbölümler üzerinde de kısaca durmamız gerekecek...(Demokrasi Mücadelesi ve Kürt Sorunu başlıklı yazıdizisi, burada sözü edilen konular ele alınmadanbitirilmiştir…-Red.)

1- Toplum ve bireyin devlet ve birey sömürüsüne, çapulculuğuna ve hırsızlığına karşı savunulması.2- Toplumun ekonomi ile terbiye edilmesine karşı çıkılması. Ekonomik kaynaklar üzerinde devletin değil,

toplumun hakkının sağlanması.3- Dinin reformdan geçirilerek çağdaş bilim ve felsefe ile uyumlu hale getirilmesi.4- Sivil toplum örgütlülüğünün toplumun her kesiminde yaygınlaştırılması temelinde toplumsal özgürlüğün ve

katılımcılığın geliştirilmesi.5- Sendikalar ve dernekler gibi demokratik kitle örgütlerinin geliştirilmesi.6- Herkese çalışma ve yaşam güvencesi olacak bir sosyal sigorta sisteminin geliştirilmesi için mücadele

edilmesi.7- Çocukların, engellilerin ve yaşlıların haklarını koruyan, sorunlarını çözen ve onlara hizmeti öngören

düzenlemelerin yapılması.8- Kamusal bir görev olan sağlık hizmetinin devlet ve sivil toplum tarafından herkese ulaştırılmasının

sağlanması.9- Gençliğin ruhsal, beyinsel ve fiziki gelişimi için gereken eğitsel ve sosyal çalışmaların yürütülmesi,

toplumsal ve siyasal yaşama aktif katılımının sağlanması.10- Tüm dillerin özgürlüğünün ve eşitliğinin sağlanması, Kürt dili önündeki tüm engellerin kaldırılması.11- Kürtçe yayıncılığın gelişmesinin önündeki engellerin kaldırılması.12- Kürt tarihini araştırmak, kültür ve sanat çalışmalarını geliştirmek için örgütlü bir faaliyetin yürütülmesi.13- Özgür toplum, ahlaklı toplumdur ilkesinden hareketle yeni toplumsal ahlakın geliştirilmesi.14- Savaş nedeniyle yerini terk etmiş olan halkın geri dönüşü için gereken imkân ve desteğin sağlanması.15- Demokratik bir hukuk sisteminin geliştirilmesi.

(PKK Yeniden İnşa Kongre Belgeleri, Çetin Yayınları, s. 240-241)

Yeni PKK Programı’ndan...

“Demokratik Devrimin

Geliştirilmesi için”

Page 19: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Kazanılan mevzileri kalıcı hale getirmek için... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Kriz içinde debelenen emperyalist-kapitalist sistem,ömrünü bir nebze daha uzatabilmek için her yoludeniyor. Emperyalistler, krizin faturasını dünyaemekçilerine ödetmek için İstanbul’da toplandılar.

Emperyalist-kapitalist haydutların saldırılarıkarşısında sınıf hareketinin tablosu ise parçalı vedağınık. Mevzi grev ve direnişlerle bir süre öncehareketlenen sınıf hareketi şimdilik geriye çekilmişgözükmektedir. Bu direnişlerin önemli bir parçası olanmetal işçileri de benzer bir sessizliğin içerisindeler.Bizler sınıf bilinçli metal işçileri olarak bu gidişatıtersine çevirmenin imkanlarını yaratmak, sınıfınbirleşik mücadelesini metal işçileri cephesindengüçlendirebilmek için adımları sıklaştırıyoruz.

Metal işçilerinin dağınık giden mücadele sürecinemüdahale etmek, biriken öfkesini örgütlü ve bilinçli birkanala akıtmak hedefiyle gerçekleştireceğimiz kurultayçalışmamız ise sürüyor. Hedeflerimize ulaşmak içinkurultay vesilesiyle iki temel araç belirledik: Ortakörgütlenme zemini ve mücadele programı.

İhtiyaç artık çok daha güncel, çok dahayakıcıdır!

Son grup toplu sözleşme dönemiyle birlikte ortayaçıkan imkanları da değerlendirerek başlattığımızkurultayın hedefleri, metal işçileri adına acil bir ihtiyaçolarak karşımızda durmaktadır.

Kapitalizmin krizi, metal işçileri payına da derin biryıkım anlamına gelmektedir. Dahası metal sektöründebugüne kadar bir türlü hayata geçirilemeyensaldırıların kriz bahanesi ile hayata geçirilmiş olmasımetal işçilerindeki öfke ve tepkiyi daha fazlaartırmıştır.

İşçi sınıfının örgütlenme düzeyine, mevcutdirenişlerin sınırlılığına ve zayıflıklarına bakıldığındabu tepkinin açığa çıkmaması anlaşılır bir durumdur.Zira sınıf mücadelesi deneyimleri işçi ve emekçilerdebiriken öfkenin her zaman eylemli tepkilerle dışavurmadığını göstermektedir. Devrimci bir mücadeleprogramı etrafında birleşmemiş, ortak örgütlenmezemini üzerinden kendini ifade edemeyen işçi sınıfınınbiriken öfke ve tepkisini akıtacak kanal bulamamasışaşırtıcı değildir. Bugün metal işçileri payına yaşananböyle bir süreçtir.

Geçtiğimiz grup toplu sözleşmelerinde işinikoruma kaygısı ile yaşanan geri çekilmeler ve krizdöneminde yaşanan saldırılar karşısındaki tepkisizlikyanıltıcı olmamalıdır. Krizin yakıcı etkileri ve yıkıcısonuçları derin bir hoşnutsuzluk yaratmaktadır. İşçisınıfının biriken öfkesi akacak bir kanal bulduğundakendisini hissettirecektir.

Metal işçileri de çok geçmeden talepleridoğrultusunda bir mücadeleye girişeceklerdir. Bugünfabrikalarda yaşanan gelişmeler, saldırılara karşıduyulan hoşnutsuzluklar bu yeni dönemin nesnelkoşullarının olgunlaştığını göstermektedir. Yarattığıetki bugün için sınırlı olsa da kriz ortamında yaşanandirenişler, hiç kuşkusuz ki bu yeni mücadelelerin esinkaynağı olacaktır. Hem sermayenin gasp ettiği haklarıkolayından geri vermek istemeyecek olması, hem ciddioranda yoğunlaşan öfke, hem de yer yer militanbiçimler alan eylemli süreçler metal işçilerinin bu yenidönem mücadelesinin temel karakterini belirleyecektir.

Muhtemeldir ki bizler bu yeni dönemin ilkişaretlerini önümüzdeki ilk grup toplu sözleşmelerinde

göreceğiz. Metal işçilerinin kendi çalışma ve yaşamakoşullarına ilgisinin en yoğunlaştığı, taleplerini dilegetirme isteği duyduğu bu dönem, aynı zamandasermayenin gasp ettiklerini geri almak için sokağaindiği dönem olacaktır.

İşte bu nedenle kurultay süreci, belirlediğimizhedeflere ulaşmada ihtiyaca güçlü bir şekilde yanıtverebilmek durumundadır. Söz konusu olan geçtiğimizgrup toplu sözleşmeleri döneminde beklenen ancakkriz koşullarında ertelenen hareketliliği öndenkarşılayabilmek, kriz dönemindeki pratiklerle açığaçıktığı üzere bu alandaki önderlik boşluğunudoldurabilmektir. Öyleyse yapmamız gereken kurultayçalışması vesilesiyle metal işkolundaki çalışmamızıçok daha güçlü ve çok daha yaygın bir rotayasokabilmektir. Elimizde kurultay gibi oldukça önemlive verimli bir araç varken bu aracı alandaderinleşmenin, fabrikalarda kökleşmenin önemli birdayanağı olarak kullanabilmeliyiz.

Kurultay çalışmamızın mevcut tablosu

Yaklaşık 4 aydır sürdürdüğümüz kurultayçalışmasında bugüne kadar daha çok içe dönükhedeflerle hareket ettik. Yaz sürecinin getirdiğiolumsuz etkileri bertaraf edebilmek için bu dönemiaslolarak kurultay çalışmasının aktivistlerinin, yanioluşacak birliğin temel yapıtaşlarının eğitimi iledeğerlendirmeye çalıştık. Bu çerçevede havzalardaoluşan KHK’larla yürütülen tartışmaların yanı sırakurultayın temel gündemlerinin işlendiği 3 merkeziseminer gerçekleştirdik.

Bu seminerlerde alanın özgünlüklerinin işlendiğitartışmaları belli bir düzeyde gerçekleştirebildiğimizisöyleyebiliriz. Birliğimizin yapıtaşları için asgari birbilinç açıklığı bu süreç içinde sağlanmış oldu. Ancakbizim hedefimiz çok daha ötesidir. Bu yanıyla tümaktivistlerin bu tartışmaların içinde doğrudan katılımlayer almamaları tartışmaların çeşitlenmesinde veiçselleştirilmesinde belli bir zaaf yaratmış oldu.Önümüzdeki dönemde bu konuda adım atmak, tümaktivistlerin çok daha katılımcı ve zenginleştirici bir

misyonla

hareket etmesini sağlamak kurultay çalışmamızınbundan sonraki döneminde temel hedeflerden biriolmak durumundadır.

Bunun koşullarından birisi ise hiç kuşkusuz kialanlarda kurultay eksenli çalışmanın derinleşebilmesi,bölgesel politikaların ve fabrika politikalarınınoluşturularak bu çerçevede bir yoğunlaşmanınsağlanabilmesidir. Bugüne kadar krizle birlikte sınıfıngeri çekilen tablosu ve yaz sürecinin dağıtıcı etkisininyanı sıra yerel KHK’larımız da istenilen düzeydeişletilememesi de giderilmesi gereken temel bireksikliğimizdir.

Bundan sonraki süreçte merkezi düzeydeoluşturulan temel politikalarımızın havza vefabrikalarda özgülleştirilerek hayata geçirilmesiönümüzdeki dönem çalışmamızın en temel görevleriarasındadır. Bu hedefte yakalanacak başarı ise hemaktivistlerin üretkenliğini arttıracak hem de çok dahafazla metal işçisinin KHK’larda ve birlik zeminindekendisini ifade etmesi anlamına gelecektir. Tabanayayılan böylesi bir faaliyet ise alanda çok daha güçlübir odak olarak ortaya çıkmamızın, metal işçilerininmücadelesinin merkezinde yer almamızın en temelönkoşuludur.

Bugüne kadar bu açıdan pek çok nesnel zorluk ilekarşı karşıya kaldık. Tüm bu zorlanmalara rağmenbelli bir irade ile sürece müdahale etmeye çalıştık.Sendikal zeminde ya da çeşitli fabrikalarda yaşanan birdizi soruna bu çerçevede müdahale etmeye çalıştık.Ancak müdahalelerimiz genel seslenmenin dışınasınırlı olarak çıkabildi. Halen sayıca sınırlı da olsafabrika zemininde oluşturulmuş KHK’larımız veçıkarttığımız fabrika bültenlerimiz bulunmaktadır.

Örneğin bir sanayi havzasında bir sendikadaörgütlü metal işçilerine dönük bir kurultay çağrısıgerçekleştirilmiş oldu. Kurultay çalışmamızın geriyekalan döneminde bu örnekleri çoğaltmalı, bu alandakiçıtayı ve ivmeyi yükseltmeli, her sanayi havzasındakurultayı ve hedeflerini metal işçilerinin temel tartışmabaşlığı haline getirmeli ve buradan doğru birörgütlenme süreci başlatabilmeliyiz.

Metal İşçileri Kurultayı’na çok yönlü birhazırlıkla yürüyoruz!

Page 20: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Mücadele programının hazırlanması

Kurultay çalışmasının bir diğer ayağını ise metalişçilerinin mücadele programının oluşturulması sorunuoluşturmaktadır. Hiç kuşku yok ki bu programbildiğimiz sendikal programlar gibi masa başındayazılmayacak, bizzat mücadele içerisinde şekillenecekbir program olacaktır. Öyleyse bu programı ortayaçıkarmak için de “daha çok eylem, daha çokörgütlenme” temel şiarımız olmalıdır.

Daha da önemlisi havzalarda ve merkeziplatformlarda programı, gündelik mücadeleninsorunlarının bir program ekseninde tartışılmasıylabirlikte en geniş işçi bileşeninin katılımı ile ortayaçıkarabilmeliyiz. Bu açıdan belli bir planlama dahilindehazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Oluşturulan bellitaslaklarla havzalarda metal işçilerinin mücadeleprogramını geniş tartışmalara konu etmeye çalışıyoruz.Önümüzdeki günlerde, kurultaya sunulmak üzere, butartışmaları merkezileştireceğimiz ve seminerlerdekieksiklerimizi de gidereceğimiz geniş katılımlı biraktivist toplantısı ile program taslağının son şeklinivermeyi hedefliyoruz.

Kurultay çalışmamızın geleceği

Teknik birtakım sorunların çözülmesi ile birliktekesin tarihini kamuoyuna duyuracağımız kurultayayaklaşık birbuçuk aylık bir süre kaldı. Kalan bu kısazamanı ise bugüne kadar ortaya çıkan eksiklikleriaştığımız çok daha güçlü bir planlama ilekarşılayabilmeliyiz. Bu çerçevede Kurultay HazırlıkKomitesi tarafından tüm hazırlık çalışmalarına rehberolacak bir planlama da yapılmış bulunuyor.

Bu planlamanın ilk ayağını bu hafta ile geridebırakmış oluyoruz. İMF ve DB gündemli bir faaliyetleprotestolara metal işçilerinin etkin katılımını hedefledik.Kısa vadeli bu planlamayla İMF ve DB’nin yıkımpolitikalarını metal işçilerine teşhir ettik ve kurultayıngündemlerini işledik. Yine 6-7 Ekim’de gerçekleştirileneylemlere metal işçilerinin etkin katılımını örgütlemeyeçalıştık.

Kurultaya kısa bir süre kalan çalışmamızın temel üçayağı bulunuyor. Birinci ayağını güçlü bir örgütlenmepratiği oluşturuyor. Yerel politikaların oluşturulması,güncellenmesi ve bu çerçevede en geniş katılımla hayatageçirilecek güçlü bir pratik oluşturuyor. Yeni örgütlenmeçalışmaları, olası direnişlere etkin müdahale.

İkinci ayak, başta en geniş metal işçisi kitlesi olmaküzere sınıfın diğer bölüklerine ve kamuoyunungündemine kurultayın ve metal işçilerinin birlikarayışının sokulmasıdır. Bunun için önümüzde kalankısa zamanda etkili ve güçlü bir kitle çalışması pratiğisergilenebilmelidir. Deyim yerindeyse kalan kısazamanda metal işçileri gittikleri her yerde KHKaktivistlerini görmeli, kurultay ve birlik çağrıları ilekarşılaşmalıdır. Bu etkin kitle çalışmasının diğer önemliayağı ise eylemli bir pratik olmak durumundadır.Yerellerde ve merkezi planda kurultaya çağrıeylemleriyle her türden toplumsal gelişmeye vegündemlere müdahale eylemleri hayatageçirilebilmelidir.

Tüm bunları belli bir başarı ile hayata geçirdiğimizoranda kurultay çalışmamızın üçüncü ayağı isekendiliğinden hayata geçmiş olacaktır. Birliğin vemücadele programının inşa edilmesi olarak ifadeedebileceğimiz bu hedef, ne kadar çok sayıda işçinin butartışmalara katılmasıyla bağlantılı olarak hayata geçmişolacaktır. Bu başarılabildiği oranda ise bugün sıkçakarşımıza çıkan “Güzel söylüyorsunuz ama nasılyapacağız?” sorusunun yanıtı da verilmiş olacaktır.

Kurultay sürecinin önümüzdeki dönem metalişçilerinin mücadelesinde işlevli bir rol oynaması içindaha güçlü bir irade ile görev başına!

BDSP’li Metal İşçileri

Kurultay faaliyetine engelleme

Metal İşçileri Kurultayı’nın hazırlıklarını Gebze yerelinde sürdüren sınıf devrimcilerinin faaliyeti polisengellemesiyle karşılaştı. Metal İşçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi’nin çıkardığı afiş ve ozalitleri yapanmetal işçilerine 1 Ekim günü polis tarafından para cezası kesildi.

Metal İşçileri Kurultayı Gebze Hazırlık Komitesi çalışanları polis engellemesinin yürütülen faaliyetiengelleyemeceğini belirttiler.

141. gün...Her zamanki gibi pankartımızı asarak direnişe başladık. Direnişin ilk ziyaretçisi bir memur emeklisi idi.

Bana “sendikalardan destek var mı?” diye sordu. Ben de sendikaların yeteri kadar destek vermediğini, çoğusendikaların bu direnişi görmezden geldiğini söyledim.

“Ben de direnişe destekte bulunmak istiyorum” dedi ve direnişe katkısını sundu. Lozan Bir-Kar’ınyürüttüğü özel bir çalışma sonucunda göndermiş olduğu 300 İsviçre frankı elimize ulaşmış oldu. Sınıfkardeşlerimizin direnişe maddi ve manevi destek sunmaları yalnız olmadığımızın bir göstergesidir.Göstermiş oldukları bu dayanışma örneği için teşekkür ediyorum. Birçok sendika ve İMF-DB KarşıtıBirlik’in Taksim’de düzenlediği eyleme katıldım.

142. gün...2 gün önce Desan Tersanesi’nde iş kazasına kurban giden işçi için Desan Tersanesi önünde Tersane

İşçileri Birliği Derneği’nin gerçekleştirdiği basın açıklamasına katıldım. (...)Gerek benim ve benim gibi kriz bahanesiyle işten atılan işçilerin, gerekse tersanelerde kölece çalışma

koşullarına mahkum edilen işçilerin yaşadıklarının sorumlularından biri de İMF ve Dünya Bankası’dır.Yapılan anlaşmalar sonucu bugün biz işçi ve emekçiler yoksulluğa, sefalete, açlığa mahkum bırakılıyoruz.

Desan Tersanesi önünde yapılan basın açıklamasının ardından İMF ve Dünya Bankası’nı protesto etmekiçin sloganlar eşliğinde Tuzla Gemi Tersanesi önünde bir basın açıklaması daha gerçekleştirdik. Yürüyüşsırasında sermayenin kolluk güçleri eylemi provoke etmeye çalışsa da kararlı bir tutumla basınaçıklamamızı gerçekleştirdik. (...)

Stuttgart’ta kampanya yürüterek Entes direnişini yurtdışına da taşıyan sınıf devrimcilerinin göndermişolduğu 450 Euro elime ulaşmış oldu. Beni yalnız bırakmayan ve Entes’in soluğunu yurtdışındaki işçi veemekçilere ulaştıran sınıf devrimcilerine buradan teşekkürlerimi iletiyorum. (...)

143. gün...Kartal’da İMF ve Dünya Bankası Zirvesi’ne karşı sendikaların düzenlemiş olduğu mitinge katıldık.

Mitingte grev ve direnişteki işçiler söz aldı. Ben de 6–7 Ekim’de yapılacak olan toplantılara dikkat çekerek,o kan emicileri def etmek için militan bir mücadele çağrısında bulundum. Eylemin ardından bütün kitlesloganlarla Birleşik Metal-İş’in düzenlediği Sinter Metal gecesinin yapılacağı salona yürüdü. 3–10 EkimDünya “Güvenceli Çalışma” haftasına denk gelen Sinter Metal işçilerinin dayanışma gecesine birçokfabrikadan işçi de destek verdi.

144. gün...Ümraniye’de iki ayrı evde ev toplantısı gerçekleştirdik. İlk toplantı Entes direnişini başka fabrikalarda

çalışan işçilere taşımak ve direnişi onlarla tartışmak, değerlendirmek amacıyla yapıldı. (...)(...) İkinci toplantı ise Emekçi Kadın Komisyonları’nın düzenlediği bir ev toplantısıydı. Sadece

kadınların katıldığı toplantıda Entes direniş süreci aktarıldı. (...)

146. gün…Bugün İMF karşıtı eylemlerin yapılacağı ilk gündü. Kararlaştırdığımız gibi Taksim Meydanı’ndaydık.

(...) Meydandaki duraklarda çıkan ilk çatışmada biz ve değişik siyasetlerden 20–25 kişilik bir grup İMFKarşıtı Birlik olarak çatışmadan sıyrılıp Kongre Merkezi’ne doğru ilerledik. İlerde tekrar barikat kuran poliskuvvetlerine yürüyeceğimizi söyledik. Belli bir yere kadar yürümemize müsaade edeceklerini söylediler.Biz de barikata kadar gidip basın açıklaması gerçekleştirdik. (...) Her zaman olduğu gibi tazyikli su ve bibergazıyla karşılaştık. Akşam saatlerine doğru eylemi sonlandırdık.

147. gün…Dün olduğu gibi bugün de kitlenin öfkesi sokaklardaydı. Kararlaştırdığımız gibi Pangaltı’ya doğru yol

aldık. Fakat eylemcilerin toplanmasına dahi izin vermeyen polisin küçük küçük gruplar halinde durangöstericileri gözaltına almaya başladığı haberini aldık. Ana caddenin arkasında toplanan grubun olduğu yeregittik. Polis barikatıyla karşılaştık. Barikata yüklendikten sonra üzerimize gazlı su sıkarak dağıtmayaçalıştılar. Birçok kişi yaralandı. Birçok kişide gözaltına alındı. Gazın yanıcı ve göz yaşartıcı etkisi geçtiktensonra tekrar bir araya gelen eylemciler olarak İstiklal’i zorlamaya çalıştık. Yine polisin müdahalesiylekarşılaştık. Taksim meydanına geldiğimizde eylemcilerin dağıldığını gözlemledik. Eylemi bitirme kararıaldık.

Entes direnişçisi

Entes direnişi sürüyor...20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Entes direniş güncesi...

Page 21: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

İzbeton’da anlaşma sağlandıİzmir İdare Mahkemesi tarafından verilen

yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle 1 Ekim ’09tarihinde greve çıkmaya hazırlanan İzbeton’daBelediye-İş Sendikası, TİS görüşmelerinde anlaşmayavardı.

1137 İzbeton işçisi adına sürdürülen toplu işsözleşmesi görüşmelerinde sağlanan anlaşmaya göresözleşme süresi iki yıldan üç yıla çıkartıldı. TİS’egöre, Belediye-İş üyelerinin 2010 yılı maaşlarınayüzde 18 zam yapılırken ikinci ve üçüncü yıllar içinseenflasyon oranında zam yapılması karar altına alındı.

Toplu görüşmelerde sendika 2010 yılı için yüzde20 ücret zammı talep ederken İzmir BüyükşehirBelediyesi ise yüzde 10 zam teklifinde bulunmuştu.

Kent AŞ işçilerinin yürüyüşüsürüyor

Kent AŞ işçilerinin İzmir’den başlattıkları İzmir-Ankara yürüyüşleri devam ediyor.

Kent AŞ işçileri ve Genel-İş Sendikası yöneticileriyürüyüşün 16. gününde Afyon’a ulaşarak burada basınaçıklaması gerçekleştirdi. Afyon’da kalabalık bir kitletarafından karşılanan Kent AŞ işçileri, Afyon PTTönünde basın açıklaması yaptı.

Basın-İş grev ilan kararları astıBasın-İş Sendikası İstanbul Şubesi, para, altın,

pasaport, nüfus cüzdanı, ehliyet ve kıymetli diğereşyaların üretildiği Damga Matbaası ve Darphane’de,devam eden toplu sözleşme görüşmelerindekiuzlaşmazlık nedeniyle 1 Ekim günü grev ilan kararıastı.

Gülhane’de bulunan Damga Matbaası’nda veYıldız’da bulunan Darphane’de basın açıklamalarıgerçekleştirildi.

Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak veTürk-İş’e bağlı Harb-İş, Yol-İş 1 No’lu Şube, Deri-İşTuzla Şubesi, Tek Gıda-İş Şube Başkanlarının da yeraldığı açıklama öncesinde yönetim tarafından işçilerüzerinde baskı kuruldu.

Gülhane’deki açıklama öncesinde güvenlikgerekçesiyle basın mensupları içeri alınmadı ve kısabir açıklama yapılarak grev ilanı asıldı. DamgaMatbaası işçilerinin büyük bölümünün izinleri, GenelMüdürlük’ün talimatı ile engellendi.

Darphane’de ise işçilere yönetim tarafından “10dakikada asıp geleceksiniz” talimatı verildi.

Açıklamanın ardından grev ilanı işyerine asıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Esenyurt’ta baskılara rağmendireniş

Esenyurt Belediyesi’nde işten atılan belediyeişçilerinin direnişi 50’li günlere ulaşırken belediyeyönetiminin direnişe tahammülsüzlüğü de sürüyor.

Direnişin başladığı ilk günlerde direniş pankartınıyırtarak sendika üyesi işçiler ve Belediye-İş Sendikasıİstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Gülüm’esaldıran belediye yöneticileri ve adamları 2 Ekim günübir saldırı daha gerçekleştirdi.

Esenyurt Belediye Başkanı’nın korumaları vebelediye meclis üyeleri direnişçi işçilere saldırdı.Saldırının ardından ise saat 17.00 sıralarında polisterörü devreye sokularak Esenyurt Belediyesi KültürMerkezi önünde direnişlerini sürdüren işçiler gözaltınaalındılar.

Belediye işçileri 3 Ekim günü gerçekleştirdikleri

eylemle Esenyurt Belediye Başkanı ve adamlarınındirenişteki işçilere yönelik saldırısını ve ardındangerçekleşen gözaltı saldırısını protesto ettiler.

Açıklamaya BDSP, ÖDP ve EMEP’in de aralarındabulunduğu çok sayıda kurum destek verdi.

Direnişin 52. günü olan 7 Ekim günü belediyeönüne yürüyüş gerçekleştirildi. Eylemde, direnişin 51.gününde iki belediye işçisinin daha işten atılması daprotesto edildi.

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nunAnadolu Yakası’ndaki bileşenlerinin de destek verdiğieylemde konuşan Belediye-İş 2 No’lu Şube BaşkanıHasan Gülüm direnişin 52. gününü doldurduğunu,atılan işçiler geri alınana kadar direnişlerinisürdüreceklerini söyledi.

Açıklamada İMF-DB Zirvesi de protesto edildi. 6-7 Ekim tarihlerinde İMF ve DB toplantılarıyla krizinfaturasının işçi sınıfına nasıl fatura edileceğininkararlarının alındığı söylendi.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Bursa’da BAMİS üyeleri iştençıkartıldı

Bursa’da BAMİS Genel Başkanı Ayşegül Bozdağve BAMİS Genel Sekreteri Volkan Dursun’un,çalıştıkları PLAST-MET’te işten atılmaları 2 Ekimgünü protesto edildi.

Eylemde “Sendikalı olduk işten atıldık, faşistsaldırılara maruz kaldık! Direniyoruz kazanana kadardireneceğiz! / Bağımsız Metal İşçileri Sendikası(BAMİS)” pankartı açıldı.

Yaklaşık 30 kişinin katıldığı eyleme BDSP, ESP,SODAP, BATİS ve SDP destek verdi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Sendikalı oldular işten atıldılar!Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde

çalışırken Dev Sağlık-İş Sendikası’na üye olan veişten atılan taşeron sağlık çalışanları 3 Ekim günüTaksim’de yürüyüş gerçekleştirdi. Eylemde, iştençıkarılan işçilerin derhal geri alınması istendi.

Taksim Tramvay Durağı’nda biraraya gelensendika üyeleri, “Sendika haktır engellenemez! /Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde iştençıkarılan sağlık çalışanları / Dev Sağlık-İş” pankartı ve“Güvenceli iş, güvenceli gelecek!”, “İşten atmalaryasaklansın!”, “Sendika haktır engellenemez!”

dövizlerini taşıdılar. Eylemde konuşan Dev Sağlık-İş Genel Başkanı

Arzu Çerkezoğlu 2.5 aydır ücretlerini alamayan sağlıkçalışanlarının İş Kanunu’nun 34. maddesi uyarıncaişbaşı yapmayarak haklarını aradıklarını, yapılan bueylem sonrasında ücretlerin ödenmesi ile beraberişçilerin tekrar işbaşı yaptığı belirtti.

Eyleme, Eğitim-Sen, Sine-Sen, Halkevleri,Öğrenci Kolektifleri de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Direnen Renta işçisi kazanacak!Eskişehir’de 8 Eylül tarihinde Renta

Fabrikası’ndan 18 işçi işten çıkarıldı. Renta işçileri işten atılmalarının ardından direnişe

geçerek mesai saatleri içerisinde fabrikanın önündebeklemeye başladı. Direniş, yerel güçlerden destekalarak büyümeye devam ediyor.

BDSP’den Renta ziyareti

BDSP de direnişçi işçilerle dayanışmak içindüzenli olarak ziyarette bulunuyor. 1 Ekim günügerçekleştirilen ziyaret sırasında işçilerle direniş süreciüzerine konuşuldu. Direniş defterine destek mesajıyazıldı.

Aynı gün Birleşik Metal-İş Genel Başkanı veÖrgütlenme Sekreteri direniş yerine bir ziyaretgerçekleştirdi. Patronlarla bir görüşme yapan sendikayöneticileri, işçilerin işe geri alınmasını istediklerigörüşmede, patronlar tarafından olumsuz yanıtaldıklarını belirttiler. Direnişin, işçiler işe geri alınanakadar devam edeceğini belirttiler. Ayrıca direnişedestek amaçlı içeride de sendikalı işçiler bir komiteoluşturdu.

2 Ekim günü ise Halkevleri direniş alanına ziyaretgerçekleştirdi ve basın açıklaması yaptı. Yapılan basınaçıklamasında, işten atmaların ve krizin teksorumlusunun AKP hükümeti ve büyük sermayesahipleri olduğu söylendi.

Renta işçileriyle dayanışma

Renta işçileriyle dayanışma amacıyla direnişin 12.günü olan 4 Ekim’de eylem gerçekleştirildi.

Kızılay İş Merkezi’nden Hamamyolu’nagerçekleştirilen yürüyüşü BDSP, DHF, DPG, Eskişehir

İşçi-emekçi hareketinden…

Page 22: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Sınıfa karşı sınıf!22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Gençlik Derneği, Mücadele Birliği, EHP, Halkevleri,SDP, ÖGD ve DİSK örgütledi. Eylemde işten atılanişçilerin sendikalı olarak geri alınması istendi.

“İşten atılan işçiler geri alınacak! Zafer direnenRenta işçisinin olacak!” pankartının açıldığıyürüyüşte, Eskişehir halkına dönük ajitasyonkonuşmaları yapıldı, bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Kartal’da Sinter Metal işçileriyledayanışma gecesi

3 Ekim günü Sinter Metal işçileriyle birdayanışma gecesi gerçekleştirdi.

“3-10 Ekim Dünya Güvencesiz Çalışmaya KarşıMücadele Haftası” kapsamında düzenlenen dayanışmagecesi Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’ndegerçekleştirildi.

Geceye Sinter Metal işçilerinin yanısıra destekveren ilerici devrimci kurumlar ve sendikalar pankart,döviz, flama ve sloganlarla geldiler.

BMİS’in de üyesi olduğu Uluslararası Metalİşçileri Federasyonu Genel Sekreteri Jyrki Raina’nında katıldığı dayanışma gecesine Beyoğlu KumpanyaTiyatro Topluluğu müzik ve gösterileriyle, YavuzBingöl de türküleriyle destek verdi. BMİS GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu ve DİSK Genel BaşkanıSüleyman Çelebi de birer konuşma gerçekleştirdi.

Gece programında Sinter’deki direniş sürecininanlatıldığı sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. SinterMetal işçileri adına söz alan Ferit Yalçın, direnişlerinedestek veren kurum ve kişilere teşekkür etti.

Geceye yaklaşık 600 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Sağlık örgütlerinden mitinge çağrı!İstanbul Tabip Odası, İstanbul Eczacılar Odası,

İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul VeterinerHekimler Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet EmekçileriSendikası ve Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası,“Vatandaşın cebinden sağlıkçının emeğinden tasarrufolmaz!” şiarıyla 18 Ekim 2009 Pazar günüKadıköy’de gerçekleştirecekleri miting öncesindebasın toplantısı gerçekleştirdi.

Mücadele taleplerinin sıralandığı açıklama, mitingçağrısıyla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Migros depolarında işten atmaKocaeli Çayırova’da bulunan Migros depoda

sendikalaşma çalışması yürüten taşeron işçiler 28Eylül günü işten çıkarıldı.

Taşeron Zer AŞ, STFA ve MBM şirketlerindeçalışan 17 işçi organizasyon ve personel fazlalığıgerekçe gösterilerek işten çıkarılırken, işçiler sendikalfaaliyet içerisinde oldukları için işlerine sonverildiğini ifade ediyor.

Atılan işçilerden Murat Bostancı, sürekli mesaiyekaldıklarını, üstelik mesai ücretlerini tamalamadıklarını ifade etti. İşten atılmalarının asılnedeninin sendikalaşma girişimi olduğunu söyledi.Bostancı, birbuçuk yıldır Nakliyat-İş’te örgütlenmekiçin çalışma yürüttüklerini belirterek sendikal çalışmaöğrenilince işyerindeki yetkililerin şefler aracılığıylakendilerine baskıda bulunduğunu söyledi. Bostancı,atılan 17 işçinin ardından, 7 işçinin daha işyerindekibaskıya dayanamayarak istifa ettiğini ifade etti.

Migros depoda var olan sömürünün sona ermesiiçin mücadele içinde olacaklarını belirten Bostancı,Migros depoya sendikalı olarak geri döneceklerinivurguladı.

Migros, Tansaş, Şok ve Macro Center’dan alışverişyapmama çağrısı yapan Bostancı, mücadelelerinineylemlerle süreceğini belirtti.

1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren veberaberinde birçok hak gaspını getiren SosyalSigortalar ve Genel sağlık Sigortası Yasası’nın 1.yıldönümünde birçok ilde yürüyüş ve basınaçıklamaları gerçekleştirildi.

İstanbul’da kitlesel yürüyüşGerçekleştirilen eylemlerin en kitlesel olanı

İstanbul’da Beyoğlu Tünel’den Taksim Meydanı’nayapılan yürüyüştü. DİSK, KESK, TMMOB ve TTBtarafından düzenlenen yürüyüşe İMF ve DünyaBankası Karşıtı Birlik de kitlesel olarak destek verdi.Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu da yürüyüşedestek verenler arasındaydı.

Direnişteki Esenyurt Belediye, Sinter Metalişçileri ve Entes işçisi Gülistan Kobatan’ın yanısıraArçelik işçileri ve Sabiha Gökçen Havalimanıçalışanları da pankartlarıyla eyleme katıldı.

“İMF / Dünya Bankası buyurdu AKP uyguladıGSS’nin 1. yılında masal bitti!”, “Kar değil insan!Dünya Bankası-IMF defol! / DİSK, KESK,TMMOB, TTB” pankartlarının arkasında toplananyüzlerce kişi Tünel’den Taksim’e yürüdü.

“IMF ve Dünya Bankası defol! / IMF ve DünyaBankası Karşıtı Birlik” pankartı arkasındaflamalarıyla sıralanan ilerici devrimci kurumlar dayürüyüşe kitlesel katılım sağladılar.

İlk konuşmayı TTB Merkez Konseyi BaşkanıGençay Gürsoy yaptı.

İzmir’de SSGSS protestosuKESK İzmir Şubeler Platformu, DİSK ve

TMMOB’un düzenlediği eylem saat 12.30’da eskiSümerbank önünde gerçekleşti. BES Şube BaşkanıRamis Sağlam ve SES Şube Başkanı Ergun Demir’insağlıktaki uygulamaları teşhir eden konuşmalarınınardından basın açıklamasını KESK ŞubelerPlatformu dönem sözcüsü Eğitim-Sen 3 No’lu ŞubeBaşkanı Ali Kılıç okudu.

DİSK ve TMMOB temsilcilerinin de söz aldığıeylemde SES MYK üyesi Ümit Doğan da paralısağlık anlayışını teşhir etti.

Adana’da GSS karşıtı yürüyüşAdana’da DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve

Adana Eczacı Odası tarafından örgütlenen eylemde“GSS- AKP- İMF- Dünya Bankası sağlığazararlıdır!” ve “GSS’ye hayır!” pankartları taşındı.

5 Ocak Meydanı’ndan Sosyal Güvenlik Kurumuönüne yüründü.

SGK’nın önüne gelindiğinde Adana Tabip OdasıBaşkanı basın metnini okudu. AçıklamadaSSGSS’nin yürürlüğe girmesinin üzerinden geçen biryıl boyunca sağlık alanında yaşanan değişikliklere vehak gasplarına dikkat çekildi.

Yaklaşık 200 kişinin katıldığı eylem coşkulugeçti.

Bursa’da yürüyüşBursa HSGGP, SSGSS saldırısının yürürlüğe

girmesinin yıldönümünde Sosyal GüvenlikKurumu’na yürüyüş gerçekleştirdi.

Bursa’da Aile Hekimliği’ne geçiş ve sağlıktakatkı payının arttırılmasının da protesto edildiğiyürüyüş Kent Meydanı’nda başladı.

“GSS canavarı! Sağlık hakkımızdan uzak dur! /

Bursa Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu”pankartının açıldığı eylemde basın açıklamasını SESBursa Şube Başkanı okudu.

Açıklamada IMF-DB toplantıları da protestoedildi.

Basın açıklamasına yaklaşık 200 kişi katıldı.

Samsun’da GSS protestosuSamsun İl Sağlık Müdürlüğü önünde yapılan

basın açıklamasını KESK Samsun ŞubelerPlatformu, TMMOB ve Samsun Tabip Odasıdüzenledi.

Açıklamada, Genel Sağlık Sigortası’nın sağlıktayaşanan sorunları çözemeyeceği, tam tersine sağlığıher geçen gün daha fazla paralı hale getireceğiyasanın yürürlüğe girdiğinin ilk yılından belli olduğusöylendi.

Basın açıklamasına yaklaşık 80 kişi katıldı.

Eskişehir’de yürüyüşEskişehir SGK önünde toplanan bileşenler

Odunpazarı Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirdiler.Miting alanı giriş sırasında Gençlik Muhalefeti ilepolis arasında kısa süreli arbede çıktı.

Arbedenin ardından arama noktasının dışındakalan bileşenlere barikat kurulması üzerine mitingalanında “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Baskılarbizi yıldıramaz!” sloganları atıldı. GençlikMuhalefeti’nin alandan çekilmesi ve dışarıda kalandiğer kurumların da alana girmesiyle polis barikatıkaldırıldı.

Mitinge BDSP, SGDF, DHF, EHP, EskişehirHalkevleri, Öğrenci Kolektifleri, SDP, ÖGD, Türk-İş, KESK, DİSK, TMMOB ve diğer devrimci,demokrat ve ilerici kurumların yanısıra düzen partisiCHP ile İP-TGB gibi ulusalcı çeteler de katıldı.

Ankara’da eylem30 Eylül günü SSGSS’yi protesto amacıyla

başlatılan oturma eylemi 1 Ekim günü son buldu.SES Ankara Şubesi, TTB, TMMOB, DİSK, KESKNumune Eğitim ve Araştırma Hastanesi önündenAbdi İpekçi Parkı’na yürüyüş düzenledi. Hastaneönünde yapılan basın açıklamasında, parasıolmayanın hastanelere alınmadığı söylendi.

KocaeliKocaeli HSGGP, Kocaeli Devlet Hastanesi

önünde açıklama yaptı. Açıklamada, GSS’ninbaşlaması ile muayene ücretlerinin arttığı, ilaçtadevletin ödediği payın düşürüldüğü söylendi. GSSpolitikalarından sağlık çalışanlarının daetkilendiğinin belirtildiği açıklamada çalışanlarınkötü koşullar altında çalıştığı belirtildi.

DiyarbakırDiyarbakır Sağlık Platformu, Diyarbakır Sosyal

Güvenlik Kurumu önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Açıklamayı SES Genel Başkanı Bedriye Yorgunokudu. Yorgun, SSGSS 1. yılını geride bırakırkenmilyonlarca vatandaşın sağlık güvencesinden yoksunolduğunu ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul – İzmir - Bursa – Adana- Ankara - Samsun

SSGSS saldırısının yıldönümünde emekçiler sokakta!

“İMF-Dünya Bankası’nı ve sömürü düzenini istemiyoruz!”

Page 23: Sİ KızıL Bayrak 09-39

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

İstanbul Kurfalı’da bulunan Cesur AmbalajFabrikası’nda 5 Ekim sabahı işçiler ücretlerinin,ikramiye ve fazla mesai alacaklarının ödenmesitalebiyle iş durdurdu. Sabah saatlerinde fabrika patronuile yapılan toplantı ile başlayan süreç, patronun her türlüayak oyununa, üstü örtülü tehditlerine rağmen işçileriniş bırakma iradesi ile devam etti.

Toplantıda patrondan inciler…

Sabah saatlerinde bütün işçiler fabrikaya geldiktensonra önce makineler durduruldu ve üretime araverilerek patron toplantıya çağrıldı. 300’e yakın işçininkatılımıyla gerçekleşen toplantıda işçiler sorunlarını dilegetirdikten sonra sorunları çözülmediği takdirde işbaşıyapmayacaklarını bildirdiler.

İşçilerin şikayetlerinin ardından patron ilk adımolarak duygu sömürüsü yapmayı denedi. “Biz biraileyiz” gibi demagojik sözler söyleyen patron, iş ücretsorununun nasıl çözüleceği sorusuna kilitlenince yinelafı dolandırmaya başladı.

İşçilerin Ağustos ayı ücretlerinin kalan kısımlarınıCuma gününe kadar ödemeye çalışacaklarını söyleyenpatron, utanmadan Eylül ayı ücretlerini ise ancak 20-30Ekim tarihleri arasında ödeyebileceğini ifade etti.

Krizi bahane eden patrona işçilerin yanıtı ise birgünlük iş bırakma eylemi oldu. Patronun krizle ilgilisöyledikleri ise baştan sona palavraydı. Çünkü CesurAmbalaj’da halen 3 vardiya çalışılıyor, hemen hervardiyada fazla mesai yapılıyor, üretim “krizsöylentileri” dolaşmaya başladığından bu yana hiçkesintiye uğramadı. Kısacası bir kez daha patronlar krizbahanesi ile bütün yükü işçilerin sırtına yüklemekderdinde.

Fabrikada üretim durdu!

Toplantının ardından işçiler bölümlerine dağıldılar.Daha sonra atölyelerde bekleyiş başladı. İşçilermakineleri çalıştırmadılar. Aynı zamanda gecevardiyasında olan 20 kişilik bir grup işçi ise fabrikakapısında bekleyerek üretimi durduran işçilerledayanışmayı sürdürdü. Öğle saatlerine doğru patroniyiden iyiye saldırganlaştı ve işçilere bazen bizzatkendisi gelerek, bazense ustalar aracılığıyla tehditlersavurmaya başladı. İşçileri, noterle, polisle, iştençıkartmayla yıldırmaya çalıştı. Ancak buna rağmenişçiler kararlılıkla bekleyişlerini sürdürdüler.

Bu sırada işçiler Kartal İşçi Kültür Evi Derneği’nehaber vererek durumu anlattılar ve tehditlerle karşıkarşıya olduklarını söylediler. Kartal İşçi Kültür EviDerneği çalışanları ve avukatları fabrikanın önünegelerek işçilerle bilgilendirme toplantısıgerçekleştirdiler.

Toplantı sırasında işçilere iş bırakma eylemlerinin İşKanunu’ndan doğan bir hak, yapılan eylemin yasal vemeşru, patronun direnişi kırmak için savurduğutehditlerin ise asılsız olduğu anlatıldı. Ayrıca hangi türeylem yapılırsa yapılsın sorunun çözümünün birliktehareket etmekten geçtiği vurgulandı.

Toplantının devam ettiği sırada patron fabrikanınçıkış kapısına gelerek avukatlarla görüşmek istediğinisöyledi. Oldukça saldırgan bir üslup kullanan patronkrizi bahane etti ve “siz krizi bilmiyor musunuz?” diyeserzenişte bulundu. Ücretleri ne zaman ödeyeceğisorusuna bile doğru dürüst yanıt veremeyen patron,işçilere paralarını ileride de parça parça ödeyeceğiniresmen itiraf etmiş oldu. Avukatların işçilerden yanatavır aldığını gören patron bağırıp çağırarak uzaklaştı.Patronun gidişi ile toplantıya devam edildi. Daha sonrasabah vardiyasının işten çıkışları beklenmeye başlandı.

Mesai saatinin bitimine doğru fabrikanın içinde bazıbölümlerde çalışmaya başlandığı haberi geldi. Çünküpatron içerideki işçilere kesin olarak ücretlerini Cumagününe kadar ödeyeceğine dair vaatte bulundu. Ancakbu vaatlere rağmen işe başlamayan işçiler de sözkonusuydu.

Mesai çıkışında ise servis alanında yaklaşık 150 işçiile kapsamlı bir toplantı yapıldı. 150 işçinin dışında bazıişçiler de servislerinin içinden toplantıyı dinlediler.İşçiler toplantıya katılmak amacıyla servislerigeciktirmişlerdi. Toplantıda direnişin meşruluğu vepatronun tehditlerinin asılsızlığı vurgulandı.

Önümüzdeki günlerde işyerinde işçi haklarıhakkında bilgilendirme çalışmaları yapılacak ve ücretsorunu çözülene kadar çeşitli biçimlerde işçilerdirenişlerini sürdürecekler.

İşçilerden sendikaya tepki!

İşçilerin ifadesine göre Cesur Ambalaj Fabrikası’ndaDİSK Tekstil örgütlü. Ancak işçiler bütün bir günboyunca direnişte olmalarına rağmen sendikayöneticilerinden hiç kimse ortalıkta görünmediği gibi,telefonlara dahi çıkmadılar. İşçiler sendikaya tepkililer.Toplu sözleşmenin içeriğinden dahi haberleri yok.Sendikanın hiçbir süreçte kendilerinidesteklemediğinden şikayetçiler. DİSK Tekstil’in CesurAmbalaj’da temiz bir sicili de yok. Birkaç sene önceCesur Ambalaj’da işçiler bir kez daha direnişegeçmişlerdi. Sendikacılar ise işçilerin yanlarındaolacaklarına adeta direnişi kırıcı bir tutum içerisinegirmişlerdi.

Kızıl Bayrak / Kartal

Cesur Ambalaj işçisi üretimi durdurdu!

Tersanede iş cinayeti protestosu

Halil Daş’ın ölümünün ardından Tersane İşçileri Birliği Derneği üyeleri 2 Ekim günü Desan Tersanesiönündeydi.

Desan Tersanesi önünde “Tersaneler cehennem işçiler köle kalmayacak” pankartını açan Dernek üyeleriayrıca “GİSBİR’i döktüğü kanda boğacağız”, “Önlem alınsın ölümler durdurulsun”, “ İşçilerin birliğisermayeyi yenecek” dövizleri taşıdı.

DESAN Tersanesi önünde Dernek Başkanı Zeynel Nihadioğlu tarafından sözlü bir basın açıklamasıyapıldı. Açıklamada İMF-DB toplantıları için trilyonlar harcayanların işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinialmadıkları ifade edildi.

Kızıl Bayrak / Tuzla

DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’ye silahlı saldırı

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, 5 Ekim günü saat 14.30’da İstanbul Şişli’deki Genel Merkezbinasında silahlı saldırıya uğradı.

DİSK Genel Merkezi’ne Çelebi’den randevu alarak gelen Rıza Tunçbilek isimli kişi randevu saatinibekledikten sonra odasına girdiği Çelebi’ye silahlı saldırıda bulundu.

Silahını çekerek 4 el ateş eden Tunçbilek, Çelebi’yi ayağından vurdu. Kurşunlardan 3’ü DİSK Başkanı’nınsol bacağına isabet etti. Saldırının ardından Çelebi’nin odasına girerek Tunçbilek’i engellemeye çalışan DİSKGenel Sekreteri Tayfun Görgün ve Genel Merkez çalışanları Rıza Tunçbilek’i etkisiz hale getirdi.

Florance Nightingale Hastanesi’ne kaldırılan Çelebi yapılan ilk müdahalenin ardından ameliyata alındı. Çelebi’nin ameliyata alındığı sırada DİSK Merkez Yönetim Kurulu üyeleri, DİSK’e bağlı sendikaların

yöneticileri, İstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras, KESK Genel Başkanı Sami Evren, TTB MerkezKonseyi Başkanı Gençay Gürsoy ile çok sayıda sendika üyesinin katılımıyla Çağlayan’da bulunan FloranceNightingale Hastanesi önünde basın açıklaması gerçekleştirildi.

DİSK adına açıklama yapan genel sekreter Tayfun Görgün, saldırının para yüzünden yapıldığı yönündekiiddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtti.

DİSK Genel Sekreteri, “Saldırgan bir katil mi, yoksa bunun bir tertip mi olup olmadığını bilmiyoruz.Saldırının alacak verecek meselesi ya da şahsi olma ihtimali yok. Şahsi bir mesele olduğunu düşünmüyorum.Arkadaşlık diye bir şey yok. Sadece mahalleden eski arkadaş oldukları söyleniyor’’ diye konuştu.

Saldırı nedeninin ortaya çıkartılmasını istediklerini belirten Görgün, DİSK’in ve Çelebi’nin hiçbir konudahiçkimseyle alıp veremediği hiçbir şey olamayacağını söyledi.

Ameliyata alınan Çelebi’nin sol bacağına, 2 saat süren ameliyatta platin takıldı. Çelebi’nin iki ayağındakimermi çekirdekleri çıkarılırken DİSK Başkanı’nın yoğun bakıma alındığı ve sağlık durumunun iyi olduğuaçıklandı. Silahlı saldırıyı gerçekleştiren Tunçbilek hakkında ise tutuklama kararı verildi.

Page 24: Sİ KızıL Bayrak 09-39

1 Ekim Devrimi’nin zaferiyle gerçekleşen Çin HalkCumhuriyeti’nin kuruluşunun 60. yıldönümü, bu yıl200 bin kişinin katıldığı dev bir gösteriyle kutlandı.Gösteriyi, dünyaya “yeni ve güçlü Çin” mesajı verecekşekilde organize eden Pekin yönetimi, önceliği savaşaraçlarının sergilenmesine verdi. Bu tür gösterilereönceki kutlamalarda da tanık olunsa da, Çin yöneticikastının 60. yıldönümüne özel bir önem atfettiğigözlendi.

Başkent Pekin’deki Tiananmen alanındagerçekleşen gösteriye binlerce asker, zırhlı birlikler,füze taşıyan araçlar katılırken, Çin’in kendi üretimiolan kıtalararası füzeleri teşhir edildi, tören sırasındasavaş uçakları gösteri uçuşları yaptı. Kara, hava, denizkuvvetlerine bağlı yüzlerce uçağın katıldığı gösteriler,Çin’in de emperyalist güç odakları gibi savaş aygıtınıçağın ruhuna uygun bir şekilde tahkim ettiğini dünyayagösterdi ki, organize edilen törenin temelhedeflerinden biri de bu mesajı vermekti. Törende öneçıkarılan bir diğer vurgu ise, “halklar mozaiği olanÇin’in birlik içinde olduğu” mesajıdır.

Askeri geçit töreni sırasında Başbakan Wen Jiabaoile birlikte hazır bulunan Cumhurbaşkanı Hu Jintao,burada yaptığı konuşmada Çin’in önünde aydınlık birgelecek olduğunu savundu.

Konuşmasında “Geleceğe baktığımızda Çin’ineşsiz güzel yarınlarını görüyoruz. Partimiz, ordumuzve bütün etnik gruplardan vatandaşlarımız, daha güçlübirlik ve beraberlik içinde Çin’e özgü sosyalizmbayrağını yüksekte tutarak zamanla birlikte ilerlemelive sürekli olarak yenilik yaratmalı…” diyen Jintao,“Geçen 60 yıl Çin’in ancak sosyalizmlekurtulabileceğini, sosyalizm ile Marksizm’in ise ancakreform ve dışa açılmayla gelişebileceğinigöstermiştir...” şeklinde konuştu.

Çin başkanının konuşmasında Marksizm,sosyalizm kavramları söylem bazında yer alsa da, buülkedeki üretim ilişkileri özel mülkiyet ve ücretliemeğin sömürüsüne dayalıdır. Bu sistem ise, bilindiğiüzere vahşi kapitalizmden başkası değildir. Yüzmilyonlarca işçi ve emekçinin yoğun sömürü, kuralsızçalışma ya da daha kötüsü işsizlik, sefillik veyozlaşmaya maruz kalması, kapitalist ilişkilerin Çin’dede iyice yerleştiğini kanıtlıyor.

Giderek palazlanan büyük burjuvazinin yönetimüzerindeki ektisi artmakla birlikte, yönetici bürokratikkastın halen Çin Komünist Partisi (ÇKP) çatısı altındatoplanmış olmasının da etkisiyle, sosyalizmsöyleminden henüz vazgeçmiş değil. Oysa bu yöneticikast, 1 Ekim 1949’da zafere ulaşan görkemli devriminkazanımlarının önemli bir kısmının tasfiyesindebaşrolü oynamıştır. Hal böyleyken Çinli yöneticilerindevrimin kazanımlarından, Çin’e özgü sosyalizmden,Marksizm’den söz etmeleri, işçi ve emekçilerialdatmak için bu değerleri kullanmaya ihtiyaçduymalarıyla açıklanabilir ancak.

Kuşkusuz ki, komünist partisi önderliğinde zafereulaşan Çin devrimi, 20. yüzyılın en görkemli devrimciatılımlarından biri oldu. Faşizmin Kızıl Ordu, Sovyethalkları ve Avrupalı komünistlerin direnişiyleezilmesinden 4 yıl sonra zafere ulaşan Çin Devrimi,“soğuk savaş” dönemini başlatan ABD güdümündekiemperyalist güçler için ağır bir darbe olmuştur. Sovyetblokuna önemli bir güç katan Çin devrimi,sömürgeciliğe başkaldıran ezilen halklara moral

vermiş, özgürlük özleminin esin kaynağı olmuştur. 20.yüzyılın ikinci yarısında yaygınlaşan devrimci halkhareketleri de, Çin devriminin zaferinin etktisi altındakalmıştır.

ÇKP önderliğinde zafere ulaşan 1 Ekim Devrimi,emperyalist egemenliği dünyanın büyük bir parçasındaparçalamakla kalmamış, yüz milyonlarca Çinliemekçiyi feodal sömürü ve köleliğin karanlığındankurtarmış, dünyanın ezilenlerine de özgürlüğe gidenyolu göstermiştir. Ülke üzerindeki emperyalistegemenliği yıkan, emperyalistlerin işbirlikçileriniTayvan’a kaçmak zorunda bırakan Çin devrimi, budevrimle özdeşleşen Komünist Partisi lideri MaoZedung’un “emperyalizm kağıttan kaplandır” tespitinipratikte doğrulamıştır.

1 Ekim Devrimi, yaklaşık 100 yıla yayılansavaşlara son vermiş, emperyalist güçleri, onlarıntetikçiliğini yapan gerici güçleri ve her türden savaşağalarını yenilgiye uğratarak saf dışı bırakmıştır. Busayede ezilen, sömürülen, horlanan farklı halklaramensup yüz milyonlarca Çinli işçi ve emekçinin tarihsahnesine çıkmasını mümkün kılan devrim, toprakreformu, tarımsal üretimin modernleştirilmesi, çalışmakoşullarının düzeltilmesinde büyük atılımlara imzaattı. Kitlelerin eseri olan devrim, kitlelere eğitim,sağlık, barınma, beslenme gibi temel sorunlarınınçözümünde yol gösterici olmuştur.

Devrimin zaferi sonucunda kurulan Çin HalkCumhuriyeti’nde, ÇKP 1949’dan 1979’lara uzanan 30yıllık sürede yüz milyonlarca köylüyü halkkomünlerinde örgütlemeyi başardı, emperyalizminkalıntılarını ülkeden temizledi, ekonomide feodalbeylerle patronların hakimiyetine son verdi. Planlıekonomi ve kolektif mülkiyet temelinde dünyanın enkalabalık nüfusuna istihdam alanı açarak işsizlik gibiönemli bir sorunun üstesinden geldi. “Kültür Devrimi”ile üretim, eğitim ve diğer sosyal alanlarda önemliatılımlar gerçekleştirdi.

100 yıla yayılan savaşlar dizisinin ardından,nüfusun %85’inin kırda yaşadığı bir ülkede sağlananbu gelişme, ÇKP önderliğindeki Çin halklarınıngerçekleştirdiği atılımın büyüklüğünü gösteriyor.Kuşkusuz ki, bunda dönemin Sovyetler Birliği ilegeliştirilen ilişkilerin de payı olmuştur. Ancak 10 yılsüren bu işbirliğinin iki ülke yönetimleri arasında başgösteren sorunlar nedeniyle kesintiye uğraması,özellikle Sovyet mühendis ve teknisyenlerinin geriçekilmesi bir dönem için Çin’i zor durumdabırakmıştır. Buna karşın Çin yönetimi emekçi kitleleri

seferber ederek kısa sürede toparlanmayı başardı.Çin’in nesnel koşullarından kaynaklanan sorunlar,

esas olarak köylü tabanına dayanan ÇKP’ninçizgisindeki ulusal tonlar, Sovyetler Birliği ile yaşanansorunlarla birleşince, zamanla “sosyalist inşa” süreciniyavaşlattı.

Sovyetler Birliği’nden uzaklaşan Çin, emperyalistblokun patronu ABD’nin ilgi alanına girmeye başladı.Böylece Çin yönetiminin pragmatist politikalarıemperyalist güçlerle ilişkilerin yolunu açtı. Bu süreç1970’li yıllarda kapıların batılı emperyalistlereaçılması noktasına vardı.

Almanya 1972 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’niresmen tanıdı. Dönemin Almanya Başbakanı HelmutSchmidt 1975 yılında Pekin’i ziyaret etti. Emperyalistgüçlerle ilişkiler geliştiren Çin yönetimi, artık dümeniterkedilen “sosyalist inşa”dan özelleştirmeye doğrukırmaya başladı. 1990’lı yıllarda ise büyük tekelleriçin çekim merkezi haline gelen Çin’in emperyalistülkelerle giriştiği ticaret hacmi on milyar dolarlarlaifade edilmeye başlamıştı.

Devrim sonrasının ilk 30 yılında büyük atılımlaraimza atan Çin yönetimi, ikinci 30 yılındaemperyalistlerle işbirliği ve kapitalizmin yenidenrestorasyonu için çalıştı. Bu dönemde dışa açılma,reformlar, özelleştirmeler, sosyal kazanımların parçaparça gaspı yönetimin icraatları arasında ilk sıralardayer aldı. İşçilerin, emekçilerin devrim ve “sosyalistinşa” döneminden kalan kazanımları tasfiye edilirken,kölece çalışma koşulları, örgütsüzlük, işsizlik,yoksulluk, yozlaşma gibi belalar artık emekçilerinyaşamının ayrılmaz parçası haline gelmiştir.

Kuruluşu görkemli gösterilere konu edilen,dünyanın önemli ekonomik, siyasi, askeri güçlerindenbiri haline gelen Çin, bu seviyeye yüz milyonlarca işçive emekçinin yarattığı değerler sayesindeulaşabilmiştir. Bu değerleri yağmalayan yeni burjuvazive yönetimdeki bürokratik kast, dünyanın belli başlımerkezlerinden birine hakim olmaktan aldıkları güçle,60. yıl dönümünü tam bir güç şovunadönüştürebildiler.

Parti adını değiştirmese de, sosyalizm söyleminiterketmese de, Çin yönetimi artık palazlanan büyükburjuvazinin çıkarlarını temsil eden dünyadaki gericigüç odaklarından biri haline gelmiştir. Çin işçi sınıfı veemekçilerinin geleceği ise bu yönetimde değil, 1 EkimDevrimi’nin mirasını yaşatan, ancak daha dageliştirerek kapitalizmi yıkacak olan sosyalist birdevrimdedir.

Çinli emekçilerin geleceği devrimdedir!24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Çin yönetimi, devrimin 60. yıldönümünde güç gösterisi yaptı...

Çinli emekçilerin geleceği gericileşenyönetimde değil yeni bir devrimdedir!

Page 25: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Düzen partileri Yunanistanlı emekçilerin taleplerini karşılayamaz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Yunanistan’da erken genel seçimler…

Neoliberal politikalar sağcı hükümetin sonunu getirdi

2007’de Yeni Demokrasi Partisi (YDP) tarafındankurulan Kostas Karamanlis başkanlığındaki sağcıhükümet, kendi kararı olan erken genel seçimlerdentarihinin en ağır yenilgisini alarak çıktı.

Neoliberal politikalar uygulayarak işçi veemekçilerin kazanımlarına saldıran Karamanlishükümetine karşı ciddi bir tepki birikmişti. Gençliğinayaklanması bu tepkinin dışa vurumuydu aynızamanda. Hal böyleyken artan işsizlik ve kapitalizminküresel krizinin yol açtığı yıkımın faturasınıemekçilere keseceğini gizleme gereği duymadanseçimlere giren Karamanlis, şiddetli bir şamar yedi.Dış borçlar, bütçe açığı, durgunluk, işsizlik hadsafhada iken, YDP ile şefi Karamanlis, bu sorunlarınaşılması için kamu harcamalarının kısılacağı,ücretlerin iki yıl için dondurulacağı, yani emekçilerinkemerlerini daha da sıkması gerekeceğini açıkçasavundu. Bu patavatsızlık YDP ile şefini tarihlerinin enağır hezimetine maruz kalmalarını sağladı. Bazı Yunangazeteleri, derin hezimet ve Karamanlis’in istifaedeceğini açıklamasının YDP’de parçalanmaya yolaçabileceği yorumunu yapmaya başladılar.

Muhalefet partisi olan “sosyalist” PASOK ise,seçim sürecinde sağlık, eğitim, ücretler gibi bütün işçiemekçileri ilgilendiren konularda vaatlerde bulunarakhalkta belli beklentiler yaratabildi. Seçimpropagandalarında öne çıkarılan sloganlardan biri “100gün içinde emekçiler lehine yasalar çıkartılacağı”vaadi oldu.

Beklentileri oya dönüştürmeyi başaran PASOK,tahmin edilenin üstünde destek gördü. NitekimYunanistan’da 300 üyeli parlamentonun 160sandalyesini kazanan PASOK’un Genel Başkanı YorgoPapandreu, yeni hükümeti kurma görevinicumhurbaşkanından almış bulunuyor. PASOK yüzde43.9 oy alırken, YDP ise, sadece yüzde 33.3 oranındaoy aldı. Bu sonuçla YDP, beklenenin de ötesinde birhezimete uğradı.

Bu arada Yunanistan Komünist Partisi (KKE)yüzde 7.5 oy oranıyla 21 milletvekili kazanırken, tümgerici güçlerin saldırılarına rağmen, Radikal Sol İttifakve Sol Koalisyon (SYRİZA) yüzde 4,59 oranında oyalarak, 13 milletvekilliği kazandı. Gençlikayaklanmasını destekleyen bu güçlerin yüzde 3’ünaltında oy alıp barajı aşamayacağı söyleniyordu.“Teröristlere destek vermek”le suçlanan SYRİZA,medyanın yaydığı tahminleri boşa düşürerek yüzde 5’eyakın oy aldı.

Öte yandan ırkçı-faşist güçleri temsil edenOrtodoks Halk Birliği Partisi (LAOS), yüzde 5,62oranında oy alarak 10 olan milletvekili sayısını 15’eçıkardı. İşsizlik ve diğer sosyal sorunların ağırlaşması,milliyetçiliğin etkisindeki kesimleri ırkçı-faşistlerinpartisine yaklaştırmış görünüyor. Bu eğilim,Yunanistan’da sınıf çelişkilerinin giderekkeskinleşeceğinin işaretlerinden biri sayılabilir.

1981’den bu yana ilk defa bu kadar yüksek oy alanPASOK, KKE ve SYRİZA tabanından belli oranda oydevşirmiş görünüyor. Zira bu iki akım birermilletvekili kaybederken, PASOK’un beklenenin deötesinde destek bulması, tabanda bu yönde kısmi birkayış olduğuna işaret ediyor. Papandreu ekibinin “sağpartiden kurtulmak için PASOK’a oy verin!” söylemini

öne çıkarmasının da KKE-SYRİZA tabanından oyalmasında rol oynadığı anlaşılıyor.

Seçim propagandalarında Türkiye ve Kıbrısmeselesine eskisi gibi geniş yer vermeyen partiler,ekonomik, sosyal sorunlara odaklı bir propagandaörmeyi tercih ettiler ya da buna mecbur kaldılar.Özellikle sağa karşıtlık ve emekçiler lehine adımlaratılacağına dair söylemler kullanan PASOK’unseçim propagandası, esas olarak işçi ve emekçilerihedef aldı. Bu söyleme rağmen PASOK’unYDP’den çok farklı politikalar izlemesi kolaygörünmüyor. Adında “sosyalist parti” kavramı yeralsa da, PASOK’un kapitalistler için çalıştığı biliniyor.Hal böyleyken, emekçiler lehine yapabileceği işlersınırlı olmakla kalmayacak, Yunan burjuvazisininçıkarlarını savunan PASOK’un emekçilerinkazanımlarına saldırması da kaçınılmazdır. Bu ise,Yunanistan gibi toplumsal muhalefetin diri olduğu birülkede, PASOK’un da kısa sürede yıpranma riskialtında olduğuna işaret ediyor.

İki parti arasında gidip gelen Yunanlı işçi veemekçilerin bu oyuna daha ne kadar katlanacağı bellideğil. Ancak adı, eğilimi ne olursa olsun sermayeyehizmet eden partilerin bu ülke emekçilerinin, hele deişsizliğe mahkum edilen ve belli kesimleri politize olan

gençliğin beklentilerini karşılaması söz konusu bileolamaz. Hele kapitalizmin küresel krizin devam ettiğikoşullarda…

Kapitalist sistemin yapısından kaynaklanan kriz,işsizlik, yoksulluk, düşük ücretler, sosyal güvencedenyoksunluk vb. sorunların önümüzdeki dönemde dahada derinleşmesi kaçınılmaz. Bu eğilim, eninde sonundasınıf çatışmalarının keskinleşmesine giden yoluaçacaktır. Düzen partilerinin peşinden sürüklenmeninsonunu getirmek, ancak işçi emekçilerin sınıfçatışmalarının ateşinde politize olması ile mümkünolacaktır.

ABD’de kriz 3 bankayı daha devirdi

ABD’de yaklaşık 100 yıldır faaliyette bulunan 3 banka daha kötü borçlanma ve likidite sorunlarınıaşamadığı için kapandı.

Türkiye’deki TMSF benzeri işlevi bulunan Federal Mevduat Sigorta Kurumu FDIC tarafından yapılanaçıklamada, Michigan’daki Warren Bank, Minnesota’daki Jennings State Bank ve Güney Colorado’dakiNational Bank’ın kapandığı, mevduat ve aktiflerinin tasfiye işlemlerinin bölgelerindeki çeşitli bankalaradevredildiği kaydedildi.

Söz konusu bankaların tüm şube ve bölümlerinin açık olacağı, müşterilerinin bu bankalarda bankacılıkişlemlerini yapabileceği de açıklamada yer alırken, 3 bankanın kapanmasının FDIC’in sigorta fonuna toplam293 milyon dolara mal olması bekleniyor.

FDIC verilerinde 2009 ile 2013 yılları arasında bankaların iflası veya kapanmasından doğacak malizararın yaklaşık 100 milyar dolar olacağı öngörülüyor.

Page 26: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Kahrolsun İsrail siyonizmi!26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Kısa süre önce İsrail’in Gazze’yi hedef alan 23günlük vahşi saldırısı sırasında işlediği savaş suçlarınıbelgeleyen bir BM raporu kamuoyuna açıklanmıştı.Raporu hazırlayan heyetin başkanı Güney Afrikalıyargıç Richard Goldstone, Birleşmiş Milletler’insorunu gündemine alıp gereken önlemleri almasıçağırısında da bulunmuştu.

Kendisi de Yahudi asıllı olan Goldstone’ınraporundan tedirgin olan siyonist rejimin şefleri, karşısaldırıya geçerek raporun uluslararası platformlardayarattığı etkiyi bloke etmek için seferber oldu. Songelişmeler siyonist aygıtın girişimlerinin sonuçverdiğini ortaya koydu. Her zamanki gibi savaşsuçlusu İsrail’i korumak için harekete geçen yine ABDile AB emperyalistleri oldu.

İsrail’in Gazze’deki savaş suçları dünyanın gözleriönünde işlenmesine rağmen, siyonist şefler “bizkendimizi savunduk” türünden küstahlığın uç örneğiaçıklamalar yapmaktan geri durmuyorlardı. Ancak sözkonusu raporun, başında Yahudi asıllı savcıGoldstone’ın bulunduğu bir BM heyeti tarafındanhazırlanmış olması, İsrail rejiminin savaş suçlusuolduğu konusunda herhangi bir tartışmaya yerbırakmamıştır.

BM İnsan Hakları Konseyi’nin Gazze Raporuoylaması, diğer emperyalist güçlerin de desteğini alanBarack Obama yönetiminin girişimiyle boşadüşürüldü. Olmayan “barış süreci”ne zararverebileceği gibi iğrenç bir palavrayla raporungörüşülmesi 2010 Mart’ına kadar engellendi. Irkçı-siyonizmin hamiliğini yapan ABD ile diğer batılıemperyalistler, raporun oylanmasını engelleyerekFilistin halkı şahsında insanlığa karşı işlenen savaşsuçunun dolaysız suç ortakları olduklarınıkanıtlamışlardır.

Oylamada, İsrail’in, savaş suçlarını araştırankomisyonla işbirliği yapmadığı için kınayan bir kararalınması ve Gazze Raporu’nun BM GüvenlikKonseyi’ne gönderilmesi bekleniyordu.

Emperyalist güç odaklarının İsrail’i korumasıelbette şaşırtıcı değil. Burada vahim olan MahmudAbbas liderliğindeki Filistin Yönetimi’nin de bu suçaortak olmasıdır.

Açıklandığında raporu “memnuniyetle”karşıladığını açıklayan Mahmud Abbas liderliğindekiEl Fetih, New York’ta Obama-Netanyahu-Abbasbuluşmasından kayda değer bir sonuç çıkmamışken,yani ortada “barış süreci” diye bir şey yokken, ABDbaskısıyla savaş suçlusu İsrail’i rahatlatan kararadestek vermiştir. İradesini Washington’daki savaşbaronlarına teslim etmekten başka bir anlam taşımayanbu utanç verici tutum, tüm umutlarını emperyalistgüçlere bağlayanların, teslimiyetin de ötesinde ihanetekadar savrulabileceklerini gözler önüne sermiştir.

Emperyalist/siyonist güçlerle fiilen suç ortaklığıyapan Mahmud Abbas ekibinin, kendini aklamak içinABD’nin öne sürdüğü “barış sürecinin zarargörmemesi” palavrasına başvurması, bu anlayışı temsiledenlerin içine yuvarlandığı derin çürümeyigöstermesi açısından da çarpıcıdır.

Hamas’ın bazı liderleri, Mahmud Abbasyönetiminin ABD güdümlü karara destek vermesini“ihanet” olarak niteledi. Yaptığı açıklamada, MahmudAbbas’ı “İsrailli şefleri uluslararası soruşturmalardankorumaya çalışmakla” suçlayan Hamas liderlerinden

Fevzi Berhum ise, “İşgalin sorumlularının işlediklerisavaş suçları için uluslararası mahkemelerde hesapvermelerini istiyoruz. Bunun gerçekleşmesiniengellemeye çalışan herkes suça ortak sayılmalıdır”dedi.

Vahim karara El Fetih saflarından da tepki geldi.Filistin Ekonomi Bakanı Bassam Huri, Mahmud Abbasyönetiminin savaş suçlusu İsrail’i rahatlatan tutumunuprotesto etmek amacıyla istifa etti. Bassam Huri’ninanlamlı duruşuna rağmen, El Fetih saflarındanyansıyan yaygın bir tepkiye, yazık ki, henüz tanık

olunamadı. Siyonist işgale karşı uzun yıllar gerilla savaşı

yürüten El Fetih’in, Filistin halkının en acımasızdüşmanları oldukları bilinen ABD-İsrail ikilisi ile aynızemine kayması, umutlarını emperyalist güçodaklarına bağlayanların yaşadığı irade kırılmasınıntrajik örneklerinden birini oluşturmaktadır. Bu örnek,ezilen halkların emperyalist güç odaklarına umutbağlayarak hiçbir şey elde edemeyeceğini, tersine,direnişin kazanımlarının yanısıra bazı moraldeğerlerini de yitirebileceklerini göstermektedir.

“Savaş suçlusu” İsrail’i koruyan ABD’yeMahmud Abbas yönetiminden destek!

Filistin’e bomba yağdıranuçaklar Konya’da eğitim görüyor!

Sermaye devleti, siyonist İsrail rejimi ile suç ortaklığını sürdürüyor, Filistin halkının katledilmesine ortakolmaya devam ediyor.

Türkiye ve İsrail ortak hava tatbikatları çerçevesinde 12 ve 24 Ekim tarihleri arasında İsrail pilotlarıKonya’ya gelerek eğitim uçuşları yapacak.

“Anadolu Kartalı 3” adıyla 12 ve 24 Ekim tarihleri arasında yapılacak tatbikatlara İsrail, Türkiye, ABD,İtalya ve NATO katılacak. Yılda 4 kez düzenlenen tatbikatın sonuncusu ise 2 ve 13 Kasım tarihleri arasındaolacak. Daha önceki tatbikatlara, İsrail Hava Kuvvetleri ortalama 10 adet uçakla yılda bir kez olmak üzere,toplam beş kez katılmıştı.

Gerek Davos Zirvesi’nde gerek geçtiğimiz hafta ABD dönüşünde İsrail’in Gazze’de katliamgerçekleştirdiğini ifade eden ve İsrail’i suçlayan Erdoğan, Konya Ovası’nda gerçekleştirilecek tatbikatın adınıdahi anmıyor. Bol keseden İsrail’e eleştiri yağdıran Erdoğan, işbirlikçi sermaye devletinin Filistin’de veOrtadoğu’da dökülen kandan dolaysızca sorumlu olduğundan da bahsetmiyor.

Son olarak Amerika dönüşünde, Gazze’de fosfor bombalarının kullanıldığını ve bunun kitle imha silahıolduğunu söyleyen Erdoğan, fosfor bombalarını Filistinlilerin başlarına yağdıranların Konya’da eğitimyaptığını dillendirmiyor.

Aynı konuşmasında, 1400 kadın ve çocuğun İsrail’in saldırıları ile öldüğünü söyleyen Erdoğan, işbirlikçisermaye devletinin emperyalist-siyonist güçlerin bölge halklarını katleden, köleleştiren Büyük OrtadoğuProjesi (BOP) içerisinde yer aldığının sözünü etmiyor.

Konuşmasında İsrail’in acımasız saldırılarından bahsederken “Bunlar hiç masaya gelmiyor. Bunlarla ilgilihazırlanmış raporlar varsa bunlar gündeme gelmiyor. Şahsen, sorumluluk mevkinde olan bir insan olarakrahatsız ediyor. Niçin bunlar masada yok, niçin bunlar konuşulmuyor?” diyen başbakana biz de soruyoruz;

Neden Ortadoğu halklarına kan kusturan ABD-İsrail-Türkiye üçlü “şer ekseni”nde yer alıyorsunuz? Neden siyonist İsrail ile gerek ticari gerekse silah anlaşmalarına son vermiyorsunuz? Sermaye devleti ve Erdoğan, siyonistlerle suç ortaklığı yapmaya devam edecektir. Erdoğan’ın İsrail eleştirileri, doğal olarak siyonist rejime karşı hiçbir yaptırıma dönüşmeyecek ve İsrailli

pilotlar Türkiye’de eğitim görmeye devam edecek.

Page 27: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 27Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Afganistan’ın emperyalist işgalciler için birbataklığa dönüştüğü artık kimse için bir sır değil.Gelinen yerde bu bataklıkta boğulma korkusunakapılmış bulunan savaş aygıtı NATO’nun şefleri,muharip güç takviyesi yapılması yönündeki çağrılarınıtekrarlayıp duruyorlar. Zira Afganistan bataklığındaboğulmanın, diğer bir ifadeyle işgale komuta edenNATO’nun bu ülkede yenilgiye uğramasınınyaratabileceği sonuçlar, şimdiden kapitalist barbarlıkrejiminin efendilerinin huzurunu kaçırmaktadır.

Afganistan’da işgalcilerin karşılaştığı sorunlarıngiderek derinleşmesi huzursuzluğun temelli bir nedenedayandığını gösteriyor. İşgalcilerin sorunlarıderinleşirken ABD dışındaki emperyalist güçlerinhiçbiri Afganistan’a muharip güç göndermeye heveslideğil. Kerhen de olsa asker gönderen Almanya,İngiltere gibi ülkeler ise, son dönemde kendinihissettiren işgal karşıtı tepkilerin bakısı altındalar. Birgünde 8 ABD askerinin ölmesi örneğinde görüldüğüüzere NATO komutasındaki işgalci güçlerinkayıplarındaki artış ise, gayrimeşru, vahşi işgale karşıbiriken tepkinin yaygınlaşmasını kaçınılmaz kılıyor.

İşgal açmazını Bush’tan devralan Barack Obamayönetiminin Afganistan bataklığından çıkış yoluarayışı, gündemin ilk sıralarına yerleşmiş bulunuyor.Washington’daki savaş baronları ile akıl hocaları bukonuda yoğun mesai yaparken, ufukta bir çıkış yolubulduklarına dair belirtilere henüz rastlanmadı.Emperyalist hegemonya açısından özel önem biçtikleriAfganistan’dan çıkmak istemeyen emperyalist güçler,bu ülkede hayal ettikleri düzeni sağlamanın ise,mümkün olmadığını itiraf etmeye başladılar. Savaşıyaygınlaştırmak dışında bir çıkış yolu bulmaktan uzakduran ABD ile suç ortakları, Afganistan’a ek kuvvetgöndermenin yarar mı, zarar mı sağlayacağıkonusunda bir netlik sağlamakta güçlük çekiyorlar.

Londra’da katıldığı bir toplantıda işgalle ilgili birkonuşma yapan Afganistan’daki ABD ve NATOaskerlerinin komutanı, ABD’li General StanleyMcChrystal, Afganistan’daki isyanın büyüdüğünü veburadaki askeri harekatın başarısının garantiedilemeyeceğini teslim etti. Afganistan’daki durumu“ciddi” olarak niteleyen işgalci güçlerin şefi, “Nebaşarı ne de başarısızlık kesin olarak öngörülebilir”dedi.

Bu general daha önce “fazla asker gönderilmesinide içeren önemli bir strateji değişikliği olmazsaAfganistan’da büyük olasılıkla başarısız olunacağını”söylemiş, işgal güçlerine 30-40 bin asker dahaeklenmesi gerektiğini savunmuştu.

Olası bir fiyaskonun işgal güçleri komutanlarıtarafından dile getirildiği gözönüne alındığında,önümüzdeki dönemde savaşı derinleştirme eğiliminindaha ağır basması yüksek ihtimaldir. Bu ise, işgalordularının daha fazla yıkıma daha kitlesel katliamlarahazırlandıklarına işaret ediyor.

Afganistan işgalinde hal böyleyken, Türkegemenlerinin bu ülkeye 1700 asker göndermeyehazırlanması, pek akıl kârı görünmemektedir. Oysaemperyalist güç odaklarının, özellikle ABD’nin aktiftaşeronluğuna hevesli olmak, bu tür bataklıklara askergöndermeyi kaçınılmaz kılıyor. Zira dünyayıyağmalayan emperyalist güçlerin, işbirlikçilerekarşılıksız kırıntı vermesi görülmüş şey değil. Hembunun bilincinde olan hem palazlandığı ölçüdeyağmadan aldığı payı büyütmeye heveslenen Türkegemen sınıfları ve onların devleti, ek kuvvet

gönderme kararı alarak bu konuda ne denli pervasızolduklarını göstermiş oldular.

“Yurtta sulh, cihanda sulh” nakaratını tekrarlayıpduranlar, ülkesi harap edilmiş, ezilen yoksul bir halkınkatledilmesine ortak olmakta sakınca görmüyorlar.Görmeleri de beklenemez. Zira burjuvazi ile onunsınıf çıkarlarını koruyan devlet aygıtı yağmacı olduğukadar katliamcıdır aynı zamanda. İçeride işçi veemekçilere, devrimci harekete, Kürt halkına karşı zorkullananlar, emperyalistlerin etkin taşeronluğunuüstlenerek, ezilen halklara karşı işlenen ağır suçlaraortak olmaktadırlar.

Washington’ın savaş baronlarını bile açmazasürükleyen Afganistan bataklığına asker göndermeyehazırlanan Türk egemen sınıflarının gözü iyicedönmüş görünüyor. İç politikayı da ABD’nin bölgede

kurmak istediği yeni dengeye göre endeksleyenAnkara’daki işbirlikçilerin, “etkin taşeron” olabilmekadına herkesin uzaklaşmaya çalıştığı bataklığadalmaya hazırlanıyorlar. Öyle ki, sözü dolandırmadan“Kürt açılımı” taktiğini, “bölgesel güç dengelerindeetkin bir rol oynayabilmek için atılması kaçınılmazolan zorunlu bir adım” şeklinde tanımlıyorlar.

Sermaye kodamanlarının heveslerini ele veren bugerici zihniyet, ülkede estirilen devlet terörüne paralelolarak, ezilen halklara karşı emperyalist zorbalar adınasürdürülen tetikçilik faaliyetlerinin de yeni bir boyutataşınmak istendiğini kanıtlıyor.

Antiemperyalist/anti-siyonist mücadele yürütengüçler, ABD-İsrail ikilisiyle giriştiği suç ortaklığınınalanını genişleten Türk egemen sınıfları ile onlarıngerici rejimini de hedef almak durumundadırlar.

Afganistan bataklığına 1700 Türk askeri gönderiliyor!

BM raporundan yansıyanlar...

Artan yoksulluk ve yoksunluk!1990 yılından beri her yıl “daha kapsamlı bir refah tanımı elde edebilmek” iddiasıyla İnsani Gelişme

Raporu hazırlayan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) “2009 İnsani Gelişme Endeksi”nigeçtiğimiz günlerde yayınladı.

BM gibi emperyalist ülkelerin denetiminde olan bir kurumun hazırladığı rapor dahi insanlığın içindebulunduğu duruma ayna tutuyor. Raporda, kapitalizmin küresel krizinin insanlığı daha fazla yıkımasürüklediği son bir yıl içerisinde özellikle yoksul ülkelerdeki gerilemeye dikkat çekiliyor. Raporda zengin veyoksul ülkeler arasındaki uçurumun daha da büyüdüğü, özellikle 182 ülkede “insani gelişimin” dengesiz birilerleme sağladığı ifade ediliyor.

Gayri safi yurtiçi hasılanın yanısıra doğumda beklenen ortalama ömür, yetişkinlerde okuryazarlık oranı,brüt okullaşma oranı, yoksulluk, cinsiyet eşitliği vb. göstergeleri ele alan UNDP, son raporunda Türkiye’yi“insani gelişmişlik” açısından 79. sıraya yerleştirmiş bulunuyor. Türkiye İnsani Yoksulluk Endeksi’nde ise135 ülke içinde 40. Endekse göre Türkiye, 40 yaş öncesi ölüm oranında 50., okur-yazar olmayan yetişkinleringenel nüfusa oranında 77. İyileştirilmiş bir su kaynağına erişemeyen insanların oranı sıralamasında da 3. veEkvador, Bahreyn gibi ülkelerin gerisinde bulunuyor.

Rapor, Türkiye’nin bir önceki yıla göre 3 sıra gerilediğini söylemesine rağmen aynı zamanda yetişkinlerdeokur-yazarlık ve okullaşma oranlarının yüzde 23, satın alma gücü paritesine göre uyarlanmış kişi başınadüşen gayrı safi yurtiçi hasılanın ise yüzde 100 arttığını, temel insani gelişme göstergelerinde son 27 yıldırtutarlı bir şekilde ilerlediğini belirtiyor.

İleri sürülen veriler, raporun gerçeği yansıtmaktan uzak olduğunu ve emperyalist kurumların “insanigelişmişlikten” ne anladığını somut olarak gösteriyor. Her geçen gün işsizliğin arttığı, sağlık hakkınaulaşmanın gün geçtikçe engellendiği, parası olanın sağlık hakkından faydalandığı, kentsel dönüşüm adıaltında barınma hakkının gaspedildiği, en temel insan hakkı olan eğitimin engellendiği, dahası artan işsizliklebirlikte temel yaşamsal ihtiyaçların karşılanması için gerekli olan ücretten yoksun kalındığı bir ülkede “insanigelişim”den bahsetmek sözkonusu değildir.

Kadınların durumu her geçen gün geriliyor!

Rapor aynı zamanda “Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi” (GEM) verilerine de yer veriyor. Türkiye, bualanda Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de gerisinde kalarak 109 ülke arasında 101. sırada yeralıyor.

GEM kadınların ekonomik ve politik hayata aktif katılımı ve bunun gücüne dair göstergelere bakılarakhesaplanıyor. GEM’e ilk kez 1995 raporunda yer verilmişti. Bu yılki raporda Türkiye; Pakistan veErmenistan’ın altında 101. sırada yeralırken, Türkiye’yi Azerbaycan ve İran izliyor.

Raporda bir nebze de olsa gerçekliği yansıtan tablo kadınların durumuna ilişkin verilerdir. Kadınlarınekonomik ve toplumsal yaşama katılımı gün geçtikçe gerilemektedir. Kapitalizmin krizi, kadınların bugünekadar ki kazanılmış haklarını bile elinden alan, kadını eve hapseden, kadın emeğini daha da değersizleştirensonuçlar yaratmaktadır.

Ancak gelişim kendi içinde bir bütünlük taşımalıdır. Gayri safi milli hasılada, okur-yazarlıkta vb. birgelişimden bahsedilirken, kadınlara ilişkin tam tersi bir söylemde bulunulması raporun kendi içindekiçelişkisini ifade etmektedir.

BM’nin, “insani gelişim” adına hazırladığı raporlar, yaptığı açıklamalar toplumsal gelişim açısındanherhangi bir değişimi ifade etmiyor. Zira söz konusu olan durumu tespit etmek değil değiştirmektir. Çözümönerilerinden uzak bir şekilde mevcut tablonun fotoğrafını çekmek kendi içinde bir şey ifade etmemektedir.

Bu tabloyu değiştirecek güç emperyalistlerin denetiminde olan BM gibi örgütler ya da ona bağlı çalışan“insani yardım” kuruluşları değil, toplumsal mücadeledir, emekçilerin örgütlü gücüdür.

Page 28: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Dünya işçi ve emekçi hareketinden...28 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Unilever işçileriyle dayanışmabüyüyor!

Dünyanın en büyük firmalarından olan Unilever,her geçen gün iş güvenliği uygulamalarını daha fazlaortadan kaldırırken bu saldırıya karşı ve Pakistan’daLipton Fabrikası’nda çalışan 700’ün üzerindeki geçiciişçinin kadrolu yapılması için Devrimci İşçi Birliği(APL) tarafından uluslararası çapta “Casual-T”kampanyası başlatılmıştı.

Unilever’e dünya çapında baskı yaratma hedefiylebaşlatılan “Casual-T” kampanyası çeşitli ülkelerdeyankı buldu.

Pakistanlı Unilever işçileriyle dayanışmayıbüyütmek için kampanya kapsamında Avustralya,Filipinler, Rusya ve Güney Afrika’da eylemler yapıldı.Avustralya: 1 Ekim günü Yeni Güney GallerSendikaları, Unilever’in Sidney’daki genel merkeziönünde eylem gerçekleştirdi. Avustralya DenizcilikSendikası (MUA), İnşaat, Ormancılık, Maden veEnerji Sendikası ve Uluslararası Gıda, Tarım, Turizmİşçileri Federasyonu’na (IUF) bağlı sendikalar eylemekatıldı.

Eylemde “Avustralya sendikaları ne burada ne dePakistan’da Unilever’in temel insan haklarını ve işçihaklarını ihlal etmesine göz yumacaktır. Bu bir onurmeselesidir ve bizler haklarını almalarını sağlamakiçin Pakistanlı kardeşlerimizle birlikte buna karşıçıkacağız” denildi. Filipinler: IUF’ye bağlı sendikaların da aralarındaolduğu Filipinler Devrimci İşçi Birliği’nden 70’inüzerinde aktivist, 15 Eylül günü Manila’da bulunanUnilever Genel Merkezi önünde eylem yaparakPakistanlı sınıf kardeşleriyle dayanışma içindeolduklarını gösterdiler. Eylemde Lipton işçileriyledayanışmayı büyütmek için önlerine koydukları eylemprogramı açıklandı.Rusya: Tüm-Rusya Sendika Konfederasyonu (VKT)da Casual-T kampanyası kapsamında Unilever’inMoskova temsilciliği önünde 18 Eylül günü eylemyaptı. Eylemde şunlar söylendi: “Biz Unilever’inKhanewal’deki işçilere uyguladığı vahşi saldırıdanduyduğumuz şaşkınlığı anlatmak için buradayız. Rusyasendikaları, Unilever, Pakistanlı Lipton işçilerinintaleplerini karşılayana dek bu haksız uygulamalarakarşı durmaya devam edecek.”Güney Afrika: 11 Eylül günü, firma yönetiminineylemi engellemeye dönük yoğun baskılarına rağmenICEM’e bağlı bir sendikada örgütlü 70’in üzerinde işçi

Durban’da bulunan Unilever Maydon Whaft

fabrikası önünde eylem gerçekleştirdi.

Zimbabve’de polisten grevci işçileretehdit!

Zimbabve’nin Zvishavane kentinde madenişçilerinin grevi, toplum polisi ve devletin güvenlikgüçleri tarafından tehditlerle engellenmeye çalışılıyor.

Zimbabve İşçi Sendikaları Kongresi (ZCTU)sözcüsü Khumbulani Ndlovu yaptığı açıklamada Salıgünü polisin ve gizli servisin silahlarla kapı kapıdolaşıp işçileri işe geri dönmeye zorladığını söyledi.

Ndlovu, devlet güvenlik güçlerinin ShabanieMaden Ocağı güvenlik görevlileriyle birlikte 29 Eylülgünü işçilerin evlerine giderek bir gün içerisinde işegeri dönmezlerse yalnızca işgal ettikleri maden ocağınıdeğil şehri de terk etmeleri gerektiği tehditlerinisavurduğunu söyledi.

Grev yapan 2.280 maden işçisinin bir kısmıaldıkları tehditler sonucunda 30 Eylül günü iş başıyapmak zorunda kaldılar.

Ndlovu, ayrıca işçilere Haziran ayından itibarenödeme yapılmayan Shabanie ve Mashava madenocaklarında yaşanan saldırıların araştırılması içinmeclis soruşturma komisyonu oluşturulması yönündeZCTU sendikasının çalışmaları olduğunu söyledi.

Geçtiğimiz hafta Zvishavae’de polis yüzlercegrevci işçiye ateş açmış, 4 işçinin yaralanmasına sebepolmuştu.

Romanya’da genel grev Romanya’da kamu çalışanlarının grevi hayatı felç

etti. 800 bin devlet memurunun katıldığı grevnedeniyle hastaneler, okullar hizmet vermedi. Ülkedeher iki devlet memurundan birinin grevde olduğukaydedildi.

Romanya İMF politikalarından nasibini en fazlaalan ülkelerden biri. İMF programları nedeniyle kamualanında yapılan kısıtlamalar, ücretlerinin düşürülmesive onbinlerce çalışanın işten çıkarılması gibi sonuçlardoğuruyor.

11 sendikanın biraraya gelmesi ile oluşturulanDevlet Memurarı İttifakı, hükümetle çeşitligörüşmeler yapmış ve taleplerini dile getirmişti. İştençıkarılmaların sona ermesini, ücretlerinindüşürülmesine son verilmesini ve 10 gün zorunluücretsiz izin uygulamasının kaldırılmasını isteyensendikaların talepleri hükümet cephesinde kabulgörmedi. Bunun üzerine Romanyalı kamu emekçileriİMF programlarına ve hak gasplarına yanıtı grevmeydanında verdi. İttifak bünyesindeki sendikalara

bağlı 800 bin emekçi işbaşı yapmayarak hayatıdurdurdu. Genel grev eyleminin yanısıra iş yavaşlatmave açlık grevlerine de başvurulduğu görüldü.

Genel grev nedeniyle hastanelerde yalnızca acilhastaların tedavileri gerçekleştirildi. Öğretmenlerin degreve kitlesel biçimde katılması nedeniyle okullar tatiledildi. Belediyelerde de sadece acil durumlarabakılırken grev yapması yasak olan emniyetmensupları kollarına beyaz bant takarak grevidestekledi.

Çarşamba günü grev kapsamında Başkanlık binası

önünde kitlesel bir eylem yapılması bekleniyor.

Şili’de işçiler grev kararı aldı! Bakır üretimi yapan Spence Maden Ocağı’ndaki

işçiler 30 Eylül günü BHP Billiton şirketinin toplusözleşme teklifini reddederek grev kararı aldı.

Sendika Başkanı Daniel Ibacache, işçilerin 8Ekim’de greve çıkacağını söyledi. Ibacache, 523işçiden 522’sinin grev yapılması yönünde oykullandığını söyleyerek grevin onaylandığını, sıranınbunu hayata geçirmeye geldiğini söyledi.

Dünyanın en büyük maden şirketi olan BHPBilliton’a bakır üretimi yapan Spence Maden Ocağıgrevinin Şili’nin diğer maden ocaklarındaki toplusözleşmeler için kilit önemde olduğu ifade ediliyor.

İşçiler, 2 yıllık toplu sözleşme boyunca %5.5’likzam ve bakır fiyatlarına bağlı olarak yıllık ikramiyeverilmesini talep ediyor.

Kamboçya’da fabrika işçilerindeneylem

Kamboçya’nın Russey Keo bölgesinde bir giyimfabrikasında çalışan yaklaşık 300 işçi 1 Ekim Cumagünü yaptıkları eylemle fabrikalarının kapatılmasınıprotesto ederek ödenmeyen ücretlerini istedi.

İşçilerden Matt Sreya (22), fabrika yönetiminin 2ay önce üretimi durduğunu ve işçileri iznegönderdiğini söyledi. Sreya, kendilerine ne zamanişbaşı yapacaklarına dair herhangi bir açıklamayapılmadığını ve ücretleri ödenmeden 400 dikişmakinesinin kaçırıldığını söyledi.

Sreya ayrıca fabrika temsilcilerinin kendilerineaylık 13 dolar teklif ettiğini, fakat işçilerin bu ücretinyetersiz olduğunu söyleyerek teklifi kabuletmediklerini anlattı. “Biz tazminatlarımızı istiyoruz,çünkü kirayı ödemek, yiyecek ve su almak için parayaihtiyacımız var” dedi.

Dünya işçi ve emekçi hareketinden…

Page 29: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Bir yanda “açılım süreci” ile ilgili tartışmalaryapılıyor, öte yandan Güney Kürdistan’a askerioperasyon gerçekleştirmek için istenen yetki tezkeresiMeclis’te onaylandı. Bu ikisi çelişkili mi? Ya daegemen cephedeki güç ilişkileri ve “iktidarçekişmesinin” bir yansıması mı?

İkinci sorunun “evet” olarak yanıtlanması sonderece zorlama bir yaklaşım olur. Kuşkusuz egemencephede hatırı sayılır bir çekişme var. Ancak Kürdistansorunu ve bu konudaki resmi çizgi ve kurumlaşma sözkonusu olduğunda bu çekişme ve çelişkiler geri planadüşer, hatta “önemsizleşir”. Resmi çizgi ve yapılanma,aslında neredeyse “tanrısal” bir tabu niteliğini kazanmışve her kesimi, daha doğru bir ifadeyle devletinkendisini, bütününü teslim almıştır. Bu, kurumlaşmanınözünden, kuruluş felsefesinden ve devletin ve toplumunhemen hemen bütün dokularına nüfuz etmesindenkaynaklanan bir durum…

Güneye askeri operasyon yapabilme yetkisini içerentezkerenin istemi ve kabulü, kuşkusuz, salt bu geneldurum ve yapıyla açıklanamaz. Önceliklevurgulamamız gerekir ki, öteden beri tartışılan açılımsüreciyle son tezkere onayı birbirinin karşıtı değil,tersine birbirini tamamlayan genel Kürdistan veOrtadoğu politikasının birer parçalarıdır. Yani ortada birçelişki değil, tamamlama, bütünleme ve güçlendirmedurumu var…

Bu, hem politikanın özü ve esaslarıyla ilgili birdurumdur, hem de taktik beklentiler ve hesaplarbakımından böyledir.

Güneye operasyon yapabilme yetki tezkeresini, daranlamda PKK’ye karşı operasyon yapabilme yetkisiolarak okumak son derece daraltıcı bir yaklaşım olur.Bu var elbette, ancak sıradan bir parçası ve dahadoğrusu bahanesidir. Egemen cephenin yazar-çizerleribile “25 yıldan fazla bir süredir bu yol deneniyor vebaşarısız olduğu, en azından çözüm getirmediğiortadadır, buna rağmen ordu, neden bu konuda ısrarlı vehükümet de tereddütsüz bu istemlerine onay verdi”,biçiminde değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Evet,bu askeri yöntemlerin başarısız olduğu ve askerihedeflere varmada sonuç itibarıyla işe yaramadığıbilinmektedir. Ancak, bu operasyonların ve onunkaynaklandığı politikanın temel hedefinde dar anlamdaPKK’yi askeri açıdan yenilgiye uğratmak yok ki!Askeri araç ve tehditler, geniş bir politikaya ve politikhedeflere oturmaktadır.

Hatırlanacağı gibi 2006 Kasımı’nda Washington’da

sağlananmutabakat, TC’ye Güney Kürdistan ve onun üzerindenIrak üzerinde çok önemli politik avantajlar getirmiştirve hatta bununla TC’ye yeni bir rol yüklediği de sık sıktekrarlanmaktadır. Daha önce yaptığımız birdeğerlendirmede “Güney Kürdistan dağlarına yağdırılanbombaların ve askeri operasyonların hedefinde Güneyyönetimini teslim almak ve kendisi için kabul edilebilirölçülere çekmek vardır. Son üç yılın gelişmeleri bunusürekli doğrulamaktadır. Bu tarihten sonra GüneyYönetimi kendi geleneksel sınırlarına çekildi, Kerküksorunu bilinmezliklere terk edildi…

Hiş kuşku yok ki, TC, bu alanda kazandığı mevziiyi,terketmek istemez. Bugün Meclis’ten geçen tezkerenin,en temel nedeni ve dürtükleyeni budur! Yani Güneyüzerinde sağlanılan ve kazanılan politik ve psikolojikmevzi ve olanakları korumak, kendileri açısından temelönemde bir olgudur!

TC’nin Güney üzerinden Irak ve bölge politikasındaABD’den daha geniş inisiyatif elde etme istediği, varolanı daha da geliştirme hesabında olduğu akıldançıkarılmamalıdır. ABD’nin genel olarak bir gerilemesürecine girdiğini, Irak ve Afganistan’da pek başarılıolmadığını, bunun genel “global” gerilemeye eşlik

ettiğinideğerlendirmektedirler. Bundan dolayı bu aşamadatezkerenin politik ve psikolojik bir üstünlük, ek birmanevra olanağı ve güçlendirici etken gördüğünübiliyorlar. Bu, öteden beri Ortadoğu ve Kafkaslar’daoynadıkları “etkin politikalarına” da denk düşmekte veonun bir gereği olmaktadır.

Açılım süreciyle ilgili bağlantısına gelince: Açılımınkendisi, Kürtleri oyalama ve dinamik unsurlarını tasfiyesürecine alma özüne sahiptir. Yani ciddi ve tutarlı birreform paketiyle de karşı karşıya değiliz. PKK’yisilahsızlandırmak ve silahlı unsurlarını tasfiye etmekiçin gerekli yasal düzenlemeleri yapma sürecinde “sınırdışı” operasyon yapma yetkisini elde etmenin taktikaçıdan önemli güç kazandıracağını umuyorlar. “Elimizdaha da güçlenir” hesabıdır bu…

Dolayısıyla ortada bir kanadın veya bir kurumundeğil, bir devlet politikası var, devletin resmi çizgiyeuygun bir refleksi var...

TC konusunda yanlış bir bilince sahip olanların buson gelişmeleri görmesi ve buna göre sonuç alıcıpolitikalar geliştirmeleri mümkün değildir. Yaptıkları dabu…

6 Ekim 2009

S ınır ötesi saldırganlık tezkeresi meclisten geçti... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 29Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

Güney tezkeresi…M. Can Yüce

Meclis sınır ötesi tezkerenin süresini uzattı...

Kürt halkına yönelik savaş tehditleri sökmeyecek!

Sınır ötesi operasyon yapma süresinin 1 yıl daha uzatılmasını öngören tezkere 6 Ekim günü meclisten geçti.Tezkere, DTP milletvekilleri ve Ufuk Uras dışındaki bütün partilerden milletvekillerin oy birliği ile kabul edildi.

Tezkereyle birlikte Güney Kürdistan’daki PKK’nin askeri varlığına yönelik bir askeri harekata her anbaşvurulabilecek. Bu Kürt halkına yönelik bir askeri tehdit demektir.

“Kürt açılımı”ndan söz edildiği bir dönemde yapılan bu hamle, açılımın ne olduğunu bir kez daha ortayakoymuştur. Açılımla amaçlanan Kürt halkı üzerindeki baskı ve eşitsizliklere son vermek değildir. Amaç, Kürthalkını silahsızlandırmak, mücadele direncini kırmaktır. Amaç Kürt sorununa çözüm bulmak değil, Kürt ulusalmücadelesini tasfiye etmektir. Sınır ötesi operasyon tehditiyle Kürt halkı bu tuzağa itilmeye çalışılmaktadır.Böylelikle Kürt halkına, ya tasfiyeyi kabul edersin ya da ölümlerden ölüm beğenirsin denilmektedir.

Bu tezkere Kürt sorununda düzenin çözüm niyetinin olmadığını gösteriyor. Bunu adeta ilan ediyor. Kürt halkı bu tehdite boyun eğmeyecektir. Çünkü bugün uzatılan bu sınır ötesi operasyon tezkeresi, ilk kez

meclisten geçtiğinde sınırı geçen ordu Zap batağına saplanıp kaçarcasına geri dönmüştü. Bu nedenle, bu türtehditler Kürt halkının mücadele direncini kırmak bir yana onu ancak güçlendirir. Bu tezkere çözümaldatmacasının ne olduğunu göstermek dışında bir işe yaramayacaktır.

TC’nin Güney üzerinden Irak vebölge politikasında ABD’den dahageniş inisiyatif elde etme istediği, varolanı daha da geliştirme hesabındaolduğu akıldan çıkarılmamalıdır.ABD’nin genel olarak bir gerilemesürecine girdiğini, Irak veAfganistan’da pek başarılı olmadığını,bunun genel “global” gerilemeye eşlikettiğini değerlendirmektedirler.Bundan dolayı bu aşamada tezkereninpolitik ve psikolojik bir üstünlük, ek birmanevra olanağı ve güçlendirici etkengördüğünü biliyorlar.

Page 30: Sİ KızıL Bayrak 09-39

Devlet katillerini koruyor!30 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/39 H 9 Ekim 2009

İşkenceciler korunuyor,işkenceye uğrayan çocuklar

cezalandırılıyorBaskı ve zor burjuvazinin egemenliğini

koruyabilmesi için yegane araçlardan biriyken ve Türksermaye devleti bu aracı en pervasız biçimdekullanırken neredeyse her gün farklı biçimlerde gelenişkence haberleri de eksik olmuyor. Mayası şiddetlekarılmış sermaye devleti de doğal olarakişkencecilerini kollayacak, onların işlerini yapabilmesiiçin uygun şartları oluşturacaktır.

Keza, Kürt halkının özgürlük mücadelesinisürdürdüğü ve emekçilere sömürünün en ağır biçimdedayıtıldığı bu coğrafyada sermaye devleti için baskı veşiddet kaçınılmaz bir hal alıyor. Emekçilerin başındancop eksik edilmiyor, kardeş Kürt halkına yöneliksistematik imha politikası yürütülüyor. Bu kapsamda13 yaşında Uğur Kaymaz’ın bedenine kurşunboşaltanları aklayan zihniyet, aynı biçimde bir halkınözgürlük mücadelesi için bu düzenin kolluk güçlerinetaş sallayanları da en ağır biçimde “yargılıyor”. Bucüreti gösterenlerin lise öğrencileri olmaları da onlarauygulanan işkencenin dozajında bir şey farkettirmiyor.Zira, genç olanlarımızın mücadele içinde olmalarısermaye devletini daha da korkutuyor, daha dasaldırganlaştırıyor.

Bunun son örneği katıldığı gösteride polise taş ataniki lise öğrencisine hem “terör örgütü üyeliği” hem de“devlet malına zarar vermek”ten dava açılırken,çocuklara işkence yapan askerler hakkında soruşturmaaçılması talebinin valilik engeline takılmasıdır.

Taş atan çocuklara işkence!

Mardin’de katıldıkları eylemde iki lise öğrencisiiçin polise taş attıkları iddiasıyla “silahlı terör örgütüneüye olmak” ve “terör örgütü propagandası yapmak”suçlamasıyla toplam 15 yıl ceza istendi. İki liseöğrencisi 10 Haziran 2009’da davanın görüldüğüDiyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nden, Mardin ETipi Kapalı Cezaevi’ne götürülürken, cezaevinin ringaracında, “slogan attıkları”, “görevli askerlere hakaretettikleri” ve “türkü söyledikleri” gerekçesiyle askerlertarafından dövüldü.

Mardin İnsan Hakları Derneği’nce hazırlananraporda, iki lise öğrencisinin maruz kaldığı muameleçocukların ağzından şöyle anlatıldı: “Cezaevine doğru yola çıktık, ring aracında iken şarkısöyledik. Bu sırada görevli askerler kapıya vurarak‘Siz teröristsiniz, siz Ermenisiniz’ şeklinde hakaretettiler. Mardin Cezaevi’ne girdiğimizde bizi ringaracında 15 dakika beklettiler, diğer tutuklularıindirdikten sonra ring aracının kapısı açıldı. ‘Niyerahat durmuyorsunuz?’ dedikten sonra ellerimizkelepçeli olarak ring komutanı tarafından dövülmeyebaşlandık. Vücudumun çeşitli yerlerinde yaralar oldu.Cezaevinde suç duyurusunda bulunduk. Adli Tıp’açıkarıldık. Ancak bize herhangi bir rapor verilmedi.”Mağdur P. İ.’nin beyanı ise şöyle: “Ring aracındaellerimiz kelepçeli halde dövüldük, sırtımda ciddiyaralanma oldu. Adli Tıp’a çıktık. Ancak bize raporverilmedi.”

İHD’nin hazırladığı raporda şiddete maruz kalanöğrencilerden P. İ.’nin sağ elinde, boynunda, ayakbileklerinde ve sırtında yara izi olduğu, M. Ö.’nün ise,sol bacağının alt kısmında ekimoz izi, sırt kısmındamorarma izlerinin olduğu, boğazında yara izi olduğu

ifade ediliyor.

İşkenceciler korunuyor, işkenceyeuğrayanlar cezalandırılıyor!

İşkenceye maruz kalan çocuklar, kendilerini dövenişkenceciler hakkında soruşturma açılmasınıbeklerken, kendilerine, cezaevindeki ring aracınınboyasını kazıdıkları gerekçesiyle 10 Temmuz 2009tarihinde “kamu malına zarar verme” suçlamasıyladava açıldı. Bu suçtan kaynaklı çocuklar hızlıcaMardin 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanmayabaşlandı.

İşkenceci askerler hakkında yapılan suç duyurusuise, olayın üzerinden dört ay geçmesine rağmenvaliliğin karara bağlamaması nedeniyle hâlâsonuçlanmadı.

Zaman aşımına uğrayan davalar sonucu düzeninişkencecilerini, katillerini akladığı düşünüldüğünde,çocuklara alelacele açılan dava da bir sınıf tutumunuifade ediyor.

“İkinci sınıfvatandaş mıyız?”

Lice’de katledilen Ceylan’ın annesi soruyor:“Biz ikinci sınıf vatandaş mıyız?”

Ceylan ve ailesi bu coğrafyada varlığı kabuledilmeyenler. Kendi kimliklerini korumakta ısrarettikleri, Kürt olduklarını yüksek sesledillendirdikleri ölçüde de katledilmeleri “vacip”olanlar.

Ceylan’ın yaşamını yitirdiği Kürdistan’da analardaha ergenliğine dahi ulaşamayan çocuklarınıtoprağa vermek zorunda bırakılıyor.

Uğur’un annesi, Uğur’un bedenine boşaltılankurşunların ardından terliklerini toplamıştı yerden.Kürdistan’da terör estiren kolluk güçlerine taş atançocukların anaları her görüş günü cezaevlerininyolunu tutuyor.

Ceylan’ın annesi de yavrusunun cesedininparçalarını taşıyor; çünkü onun yaşadığı yerde savcıve doktorlar can güvenliği olmadığı gerekçesiyle,Ceylan’ın hergün koyun otlattığı yerlere gitmeyeyanaşmıyor. Halbuki Ceylan bu “güvensiz” bölgedeoyun oynuyor.

“İkinci sınıf vatandaş mıyız?” diye soruyorCeylan’ın annesi, çünkü Ceylan’ın otopsisini yarıaçık kulübede savcı denetiminde bir doktor, hastanetemizlikçisi ve adliye görevlisi yapıyor. Çünkü olayyerini incelemeye Cumhuriyet Savcısı ancak üç günsonra teşrif ediyor.

Ceylan’ın abisi, “Devlet örtbas etmesin. Kürtkızı olduğu için mi değeri yoktur?” diyor. Çünkü Uğur’un katillerini aklayanların, Ceylan’aTapantepe Komando Taburu’ndan açılan ateşi deörtbas etmeye çalıştıklarını biliyor. Nasıl ki“bölgenin özellikleri” gerekçe gösterilerekeylemcilere kurşun sıkanlar hala görev başındaysa,“terör” bölgesinde, seferberlik halindeyken yapılanbu “hata”lar da “Türk devletinin bölünmezbütünlüğü” için önemsizleştiriliyor.

Ceylan’ın annesi, “Kızımın suçu neydi? Niyebizi sahiplenen olmadı? Niye bizim acımızı kimsepaylaşmadı. Biz ikinci sınıf vatandaş mıyız?” diyesoruyor.

Burjuvazi hüküm sürdükçe bu coğrafyadayaşayan analar Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Ermeniceağıtlar yakmaya devam edecek. Daha birçok çocukKürt oldukları için küçük yaşta ölümle tanışacak.

Yine Avcılar, yine polis terörü!

Polisi geniş yetkilerle donatan, yargısız infazların, işkencelerin ve dayağın yolunu düzleyen yasaldüzenlemenin ardından yaygınlık kazanan polis devleti uygulamalarına bir yenisi daha eklendi.

Polis terörünün yaşandığı yer, 21 Kasım 2007 tarihinde polis tarafından göğsüne yediği tekme sonucuyaşamını yitiren 26 yaşındaki Feyzullah Ete’nin katledildiği yer olan Avcılar’dı.

Ete’nin katlediliş öyküsü gibi bu olay da Avcılar’da bir parkta yaşandı. Avcılar sahilinde bulunan MustafaBurcu Parkı’nda 3 Ekim gecesi 23.30 sularında Aydın Üniversitesi İngilizce mütercim-tercümanlık bölümüöğrencisi 21 yaşındaki Güney Tuna arkadaşlarıyla içki içerken motosikletli polis ekiplerinin uyarısıylakarşılaştı. İçki şişelerini kaldırmalarını ve parkı terketmelerini isteyen polislerle gençler arasında tartışmayaşandı.

Güney Tuna, aldığı yumruk ve tekme darbeleriyle yere yığıldı. Olay yerine gelen Avcılar MerkezKarakolu’na bağlı otomobile bindirildi. Araçta ve götürüldüğü karakolda da dövüldü.

Güney Tuna’nın babası Cengiz Tuna, “Sen bana nasıl diklenirsin deyip alıp çocuğu yere itiyorlar ve olaybüyüyor. 10 tane polis meydanın ortasında oğlumu çok ciddi darp ediyorlar” diyerek oğlunun maruz kaldığıpolis terörünü aktardı.

Oğlunun durumuna ilişkin bilgi almak için karakolu arayan Cengiz Tuna, “GBT’sine baktık, bırakacağız”cevabıyla karşılaştı. Baba Cengiz Tuna, karakoldan çıkarken bacağında ve diz kapağında ağrı hisseden GüneyTuna’yı Bakırköy Dr. Sadri Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürdüğünü, burada sol diz kapağı ilesağ fibula kemiğinin kırık olduğunun ortaya çıktığını, çekilen tomografide de beyninde kanama tespitedildiğini söyledi.

Page 31: Sİ KızıL Bayrak 09-39

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 60 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 120 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Kayıp yakınları, kayıpların bulunması ve sorumluların yargılanması için gerçekleştirdikleri oturmaeylemlerine devam ediyorlar.

3 Ekim günü Galatasaray Lisesi önünde 236. kez bir araya gelen kayıp yakınları, 4 Nisan 1984’tegözaltına alınan ve haber alınamayan Nurettin Öztürk’ün kaybedilmesinde sorumluluğu olanlarınyargılanmasını istedi.

Kayıpların resimlerinin taşındığı oturma eyleminde basın açıklaması Bandista müzik grubu adınaokundu.

Yapılan açıklamada, hiçbir ordu mensubunun insanlığa karşı işlenen suçlardan sorumlu tutulmadığını veşimdiye kadar ne asker ne sivil mahkemelerde kayıplar konusunda kovuşturmaya uğramadığını belirtti.

4 Nisan 1984’te Ankara’da arkadaşının evinde gözaltında alınan Nurettin Öztürk’ten o günden bu yanahaber alınamadığının belirtildiği açıklamada, gözaltı sırasında yan hücrede bulunan bir tutuklununÖztürk’ün gördüğü işkencelere tanıklık ettiği ifade edildi.

Öztürk’ün kaybedilmesinden dolayı Kenan Evren ve beşli çetenin yargılanmasının istendiği açıklamada,eylemciler işkencecilerin ve katillerin cezalandırılmaması karşısında suskun kalmayacaklarını vurguladılar.

Eylem, Bandista’nın, Cumartesi Anneleri için yazdığı bir şarkıyı söylemesinin ardından sona erdi. Kızıl Bayrak / İstanbul

Eğitim-Sen, eğitim emekçileri ve öğrenciler için ücretsiz ulaşım hakkı talebiyle 3 Ekim günü çıplakayaklı bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Taksim Tramvay Durağı’nda toplanan Eğitim-Sen’lilere çeşitli gençlik örgütleri ve veliler de destekverdi. Eylemde, IMF-DB direktifleri doğrultusunda ulaşım, sağlık ve barınma hakkının gaspedilmesi veİstanbul’da gerçekleştirilen IMF-DB toplantıları da protesto edildi.

“Parasız, bilimsel, laik eğitim haktır engellenemez!” pankartının açıldığı yürüyüş Galatasaray Lisesiönünde gerçekleştirilen basın açıklamasıyla devam etti.Açıklamada, özellikle ulaşım alanında yapılan düzenlemelerin halkın ihtiyaçları ve talepleri doğrultusundayaşama geçirilmediği belirtildi.

Açıklamada ayrıca, toplu taşıma ücretlerine yapılan zamlar, özelleştirmeler ve rant amaçlı yapılanulaşım yatırım projelerinin ulaşım hakkı mücadelesini zorunlu kıldığı ifade edildi.

İldemir’in yaptığı açıklamada kamusal hizmet üreten kesimlerin kamu ulaşım hizmetinden ücretsizyararlanması talep edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Eğitim-Sen’lilerden çıplak ayaklıyürüyüş

Geçtiğimiz ay İstanbul’da yaşanan sel felaketindekatledilen 8 kadın işçinin ailesine kan parası teklifedildi.

Pameks patronu ile beraber kadın işçilerinölümlerinden sorumlu olan “servis” şirketi, işçileri malolarak gördükleri anlayışlarını bir kez daha dışa vurdu.Nasıl ki, Pameks patronu üç kuruş az para vermek içinişçilerin minübüs kasasında taşınması için anlaştıysa,“servis” şirketi de hukuksuz bir biçimde bu insanlık dışıuygulamaya ortak olmuştur. işçilerin katledilmesininsorumlusu Pameks patronuyla beraber servis şirketidir.

Hayatını kaybeden kadın işçilerin ailelerine teklifedilen kan parası ise 60 bin TL. Patronların, işçi veemekçilere biçtiği değer sadece 60 bin TL.

Emekçilerin yoksulluğundan faydalanan patronlar,kendileri için cüzi bir miktar olan meblağlarla paçayısıyırmak derdinde. Sigortasız, güvencesiz, günlüğü 25TL’ye çalışan işçiler gece mesailerine kalıyor, 23.00’ekadar çalışıyordu. Aileleri için Cumartesi ve bazen dePazar günü çalışan, işsizler ordusunun devasa boyutlaraulaştığı bu süreçte işçi kadınlar azgın sömürüye rağmendüşük ücretlere razı oluyordu.

İşte, 8 kadın işçinin ailelerinin içinde oldukları zordurumdan faydalanmak isteyen servis şirketininpatronuna, ailelerin cevabı ise “Bu paranın 10 katınıdahi verseler acımız kapanmayacak” oldu. Parayı almayıreddeden ve bu iğrenç teklifi basına yansıtan ailelerböylelikle patronların insan hayatına değer vermediğini,tek dertlerinin kendi kârları ve yaşamları olduğunu birkez daha gösterdiler.

Ailelerin davaya müdahil olması, bu işinsorumlularının daha ağır cezalarla karşı karşıyakalmasını sağlayacak.

Sel katliamına“kan parası”  

Kayıp yakınları suskun kalmıyor 

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları olarak, içerisinde TMMOB tarafından 14-15 Kasım’dagerçekleşecek olan Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı’nın çağrısının veprogramının da yer aldığı broşürlerimizin dağıtımını yaparken 2 Ekim Cuma günü Tepebaşı’nda bulunanİstanbul Metropolitan Planlama’da (İMP) güvenlik görevlilerinin ve İMP yönetiminin sözlü saldırısına vetehditlerine maruz kaldık.

Broşürlerin izinsiz dağıtıldığını, böyle bir hakkımızın olmadığını söyleyen yönetimden bir kişi dağıtımıengellemeye çalıştı. Bu engellemelere karşı çıktığımız zaman da güvenlik görevlilerine dönerek “gerekeniyapın” şeklinde tehditkar cümleler kullanmaktan geri durmadı. Yapılan bu sözlü tacizlere karşı TMMŞPolarak çevrede toplanan İMP çalışanlarına yüksek sesle durumu teşhir eden ve kurultayın çağrısını yapankonuşmalar yapıp dağıtımımıza devam ettik. Güvenlik görevlileri tekrar gelip polis çağıracaklarınısöyleyerek faaliyetimizi engelleme girişimlerinde bulundular. TMMŞP olarak polisi çağırabilecekleriniancak dağıtımımızı sonlandırmayacağımızı söyledik. İMP çalışanlarının çıkışı bitene kadar dağıtımımızısürdürdük ve İMP önünden ayrıldık.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

İMP’de sözlü saldırı!

Page 32: Sİ KızıL Bayrak 09-39