sİ kızıl bayrak 09-48

32

Upload: kizilbayrak

Post on 18-Feb-2016

243 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2009-48 / Aralık

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 09-48
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERFaşist ablukayı yarmak için!.… . . . . . . . 3

Kürt halkıyla eylemli

dayanışmayı yükseltelim!... . . . . . . . . . . 4

DTP’nin kapatılması ve düzen

güçlerinin timsah gözyaşları… . . . . . . . 5

DTP meclisten çekiliyor...r…..…. . . . . . 6

TÜSİAD’ın “sosyal patlama korkusu”nu

büyütmek için mücadeleye!.. …. . . . . . . 7

Yeni bir sosyal demokrat

parti arayışı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

Ölümlerin gerçek sorumlusu

aynı karanlık odaktır! . . . . . . . . . . . . . . . 9

İşçi ölümlerinin hesabını sormak için

örgütlü mücadeleyi yükseltelim! . . . . . 10

İş cinayetlerinin sorumlusu barbarlık

düzeninden hesap soralım! . . . . . . . . . . 11

TEKEL işçilerinin Ankara nöbeti

sürüyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

Entes direniş güncesi… . . . . . . . . . . . . 13

Bursa’da “İşten atmalar yasaklansın!

İşsize iş!” forumu . . . . . . . . . . . . . . . . . 14

İşçi ve emekçi hareketinden....….... . . . 15

Bir yargısız infaz dosyası daha:

Alaattin Karadağ cinayeti . . . . . . 16-18

Karadağ cinayeti dosyası açıklandı... . 19

Yeraltı nehirlerimizin

asi damarı Alaattin Karadağ’a!... . . . . . 20

Erdal Eren eylem ve

etkinliklerla anıldı… . . . . . . . . . . . 21-22

İzmir Devrimci Liseliler Birliği’ne

gözaltı terörü! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

Metal işçileri kurultay kürsüsünde

birliğini ve mücadelesini tartıştı... . 24-25

Dünyadan... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

Kopenhag’daki iklim zirvesi

emperyalistlerin kirli yüzünü gizlemeye

yetmiyor.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Hillary Clinton Latin Amerika

ülkelerini tehdit etti! . . . . . . . . . . . . . . . 28

DTP’nin kapatılmasınınhatırlattıkları -M. Can Yüce . . . . . . . . . 29

Yaşasın 19 Aralık direnişimiz! . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52 - Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2009/48 * 18 Aralık 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖzdoğanEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Sermaye devleti faşist baskı ve terörünü dahasistematik olarak devreye sokmuş bulunuyor.Geçtiğimiz haftaki gelişmeler buna işaret etmektedir.Devlet terörü sınıf ve emekçi hareketi ile toplumsalmuhalefetin tüm kesimlerine yönelmiş bulunuyor.İşçiler, kamu emekçileri, Kürt halkı ve devrimcilersistemli bir saldırı ile karşı karşıyalar.

TEKEL fabrikalarının kapatılarak işçilerin 4-Cstatüsüne geçirilerek iş güvencesinden yoksun vesefalet ücretine mahkum edilmelerine karşı 10 biniaşkın TEKEL işçisi, Ankara yürüyüşü başlattı. TEKELişçilerinin Ankara yürüyüşünün önü daha baştankesilmeye çalışıldı. Ankara Valisi Ankara yürüyüşünü“yasadışı” ilan etti. Ancak bu yasak TEKEL işçilerininmücadele kararlılığını kıramadı. Türkiye’nin çeşitliillerinden Ankara’ya akan TEKEL işçileri öfke vetepkilerini Ankara sokaklarına taşıdılar. Sermaye veAKP hükümetinin saldırılarına karşı kararlı bir duruşsergilediler. Sermaye devleti TEKEL işçilerinin eylemkararlılığını polis terörünü devreye sokarak kırmayaçalıştı.

TEKEL işçilerinin eyleminin sürdüğü saatlerdeİstanbul’da itfiaye işçileri İstanbul BüyükşehirBelediyesi’nin taşeronlaştırma saldırısına karşı protestoeylemlerini sürdürüyordu. Polis, bir kez daha hareketegeçerek itfaye çalışanlarına birer gazı ve coplarlasaldırdı. Ancak bu saldırı itfaye çalışanlarına geri adımattıramadı. İtfaiye işçileri saldırının ardından İBBBaşkanı Kadir Topbaş ile İstanbul Emniyet MüdürüHüseyin Çapkın’ı istifaya çağırdılar.

Birleşik Taşımacılık Sendikası 25 Kasım uyarıgrevinin ardından başlatılan soruşturma terörüne veişten el çektirme kararına karşı iş durdurarak yanıtverdi. Sermaye devleti bir kez daha kolluk güçlerinidevreye sokarak iş durdurma eylemine saldırdı. Busaldırının yanısıra demiryolu çalışanlarını işten ataraksaldırısını boyutlandırdı.

Yukarıdaki tablo işçi ve emekçilerin hak almamücadelelerinin yaygınlaştığını, sermaye devletinin isebu mücadeleyi ezmek için pervasızca saldırdığınıgöstermektedir. Devletin faşist baskı ve terörünyoğunlaştığı, işçi ve emekçiler üzerindeki ablukanın hergeçen gün daha da sıklaştırıldığı bugünlerde, bu

ablukanın dağıtılması bir zorunluluk olarak karşımızaçıkmaktadır. Bu abluka dağıtılmadan devrimci siyasalmücadelenin ileriye taşınabilmesi mümkünolmayacaktır. Devrimci ve ilerici sol güçler,imkanlarını, araçlarını ve güçlerini birleştirerek ortakve birleşik bir mücadele hattı izlemedikçe bu ablukanındağıtılması mümkün olamayacaktır. Ancak ne yazık ki,ilerici sol güçlerin bu konudaki tutumu bu ablukayıdağıtmaya yönelik bir bakışı ve duruşu sergilemektenoldukça uzak bulunmaktadır.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2009/48 * 18 Aralık 2009

Son günlerde önemli gelişmeler yaşanıyor. Birsüredir Kürt halkı militan eylemlerle devletin tasfiyeplanlarına karşı öfke ve tepkisini ortaya koyuyor.Devlet kendisini çaresiz bırakan bu öfke patlamasınıkontrol altına almaya çalışırken hiçbir mantığasığmayan Tokat eylemi gerçekleşti. Bu tümüyletartışmalı eylem, Kürt halkının sokaklara taşan öfkesikarşısında kitlesel bir gerici cereyanın uyandırılmasıiçin bulunmaz bir fırsat oldu. Sokaklarda Kürthalkının karşısına sivil faşist güruhlar çıkarılmayabaşlandı.

Bu aşamada DTP’nin kapatılması kararı düzencephesinin yeni bir saldırı hamlesi olarak gündemegeldi. Bu saldırı Kürt hareketine yönelik açık birmeydan okuma anlamına geliyor ve gözdağıverilmeye çalışılıyordu. Fakat bu meydan okumakarşısında DTP milletvekilleri milletvekilliğindenistifa etme kararı aldılar. Bu durum düzen cephesiniyeni bir açmaza sürükledi.

Bu durum doğal olarak Kürt halkının kuruludüzenden uzaklaşması sonucunu verecektir. Düzen vedevlet, dimyata pirince giderken elindeki bulgurdanolma tehlikesiyle yüzyüze kalmıştır. Bu noktadadüzen cephesinden atılacak ilk adımlardan birimeclisten istifaların önüne geçebilmektir. Göründüğükadarıyla istifalar kabul edilmeyecektir. Mevcutyasalar böyle bir olanağı tanımaktadır. BöylelikleKürt hareketinin meclisle bağları korunmayaçalışılacaktır.

Fakat bundan daha önemlisi sokaktakihareketliliğin nasıl dizginleneceğidir. Zira faşistgüruhların sistematik olarak Kürtlerin karşısınaçıkarılması giderek toplum düzeyine yayılan bir iççatışmayı beslemektedir. Bu ise durumun iyiceiçinden çıkılamaz hale gelmesi demektir. İpleriçözülen faşistler son günlerde işi kalaşnikoflukatliamlara kadar vardırmışlardır. Tırmandırılanşovenist histeriden güç olarak silah kullanmayabaşlayan faşist beslemeler, bu eylemlerininsonucunda serbest bırakılarak açıkça dadesteklenmişlerdir. Bu durum, bundan sonra benzersaldırıların artmasına yolaçacaktır. Olayların bubiçimde gelişmesi, Kürt-Türk çatışması tehlikesiniarttırmakta, ateşle oynanmaktadır.

Kuşkusuz bu durum bir sıkıyönetim rejimininyolunu açmak üzere de değerlendirilebilir. Ya dazaten olaylar düzenin belli bir kesimi tarafından bu

çerçevede bilinçli bir biçimde yönlendiriliyor daolabilir. Sonuçta gelişmeler giderek bu tür bir rejimidüzen için bir ihtiyaç haline de getirebilir. Kendiipinin de çekilmesini kolaylaştıracağı için AKP’ninişine gelmese de, mevcut siyasal gerilim ve çatışmadenetlenemez hale gelirse, bu durum belli bölgelerdesıkıyönetime geçiş için güçlü bir bahane olarakkullanılabilir.

Diğer taraftan, bugün düzen cephesinin birsıkıyönetim tehditini Kürt hareketini ve toplumsalmuhalefeti terbiye etmek için kullandığını daunutmamak gerekir. Bu çerçevede bir sıkıyönetimrejimi, hem bir olasılık hem de bir tehdit olarak bugünegemenlerin elinde bir silah olarak durmaktadır.

Bu silahın tehdit olarak kullanılmasıyla Kürthareketi denetim altına alınmaya çalışılmaktadır.Fakat baskı ve zor ile mesafe almak mümkün değildir.Çünkü onyıllardır en koyusundan faşist baskı veterörle yüzyüze kalmış, büyük bedeller ödemiş olanKürt halkı gelinen yerde yeni bedeller ödemektenkaçınmayacaktır. Bugün ancak kararlı birmücadeleyle sonuç alınabileceği yönündeki inanç,Kürt emekçi kitleleri içinde her zamankinden dahafazladır. Dolayısıyla baskı ve terör silahının terstepme ihtimali yüksektir.

Mevcut durumda düzen açısından başka adımlarınatılması da gündeme gelebilir. Gerekli olan, düzeneyönelik çözüm beklentilerini yeniden diriltecekadımlardır. Ancak bunun bugüne kadar “açılım”kapsamında verileceği söylenen güdük haklarlaolmayacağı açıktır. AKP hükümeti her şeye rağmenaçılıma devam edeceğini söylemekle beraber,yapabileceği fazla bir şey yoktur. Açılım kapsamındaatılacağı söylenen adımların anlamlı bir etkiyaratması da mümkün görünmemektedir. AncakAbdullah Öcalan ile yeni bir anlaşma zeminioluşturulduğu koşullarda “açılım süreci”ne yenidenivme kazandırılabilir. Çünkü mücadele içideki Kürtkitlelerinin düzenin belirleyeceği sınırlara dönmesiancak Öcalan’ın inisiyatifiyle mümkündür.

Buraya kadar düzen gericiliğinin izleyebileceğiyollar üzerine durduk. Sermaye devleti, inkar üzerinekurulu Kürt politikasının iflasını “açılım” yoluylaaşmaya ve düzeni yeni temeller üzerinden restoreetmeye çalışmaktaydı. Ancak gelinen yerde bir kezdaha yaşanan tam bir iflas olmuştur. Kürt halkkitleleri üzerinde kurulmaya çalışılan denetim bir

kesimi üzerinde önemli ölçüde kaybedilmiştir. Kuşkusuz düzenin düştüğü durum devrimci

mücadeleyi geliştirmek açısından önemli birolanaktır. Fakat sorun bu olanağın bu doğrultudadeğerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorunudur. Buhem Kürt hareketinin ve hem de her iki halkındevrimci geleceği açısından kritik önemdedir. Ancakbir kez daha devrimci bir sınıf hareketindenyoksunluk kendisini yakıcı biçimde hissettirmektedir.Zira devrimci bir sınıf hareketinin varlığıkoşullarında, bugün düzenle köprüleri atan Kürthalkının mücadele enerjisi düzeni hedef alan birdevrimci iktidar mücadelesine bağlanabilir,egemenlerin halkları birbirine kışkırtma politikasıkolayca boşa çıkarılabilirdi. Sermaye devletininmeşru ulusal-demokratik haklarını tanımak yerineayak oyunlarıyla teslim almaya çalıştığı Kürt halkıayağa kalktığında, işçi sınıfı ve emekçilerin tamdesteğini yanında bulurdu. Bu da emekçi halklararasında kardeşlik ve dayanışma bağlarını güçlendirirve düzeni köşeye sıkıştırırdı.

Ancak yazık ki bugün devrimci bir sınıfhareketinden yoksunuz. Düzenin en büyük olanağı vegüvencesi de budur. Zira Kürt halkının haklı öfkesinive seçilen yanlış hedefleri de kullanarak, en azındantoplumun bir bölümünü Kürt halkına karşı belli birkolaylıkla kullanabilmektedir. Bu da hem Kürthalkına hem de genel olarak işçi sınıfı ve emekçihareketine büyük zararlar vermektedir.

Komünistlerin ve devrimcilerin önünde durantablo budur. Olanaklarla, zorluklarla, engellerle dolubu tablodan güncel görevler çıkarmak, eldeki güç veimkanları bu çerçevede etkili biçimde kullanmakgerekmektedir. En öncelikli görevlerden biri Kürthalkının meşru mücadelesinin ve öfkesinin haklınedenlerini döne döne işçi sınıfı ve emekçilereanlatabilmektir. Zira bugün yaşanan öfkepatlamasının gerisinde, devletin meşru ulusal-demokratik haklarını tanımak yerine ayak oyunlarıylaKürt halkını teslim almaya çalışması vardır. Bununlabirlikte halkların kardeşliği vurgusu temelinde düzenekarşı birlik ve mücadele bayrağını yükseltecek eylemve etkinlikler büyük bir önem taşımaktadır. Tümbunları etkili ve güçlü biçimde örgütlemek için ise,devrimci, demokrat, ilerici ve yurtsever güçlerin engeniş mücadele ve eylem birliğini geliştirmekgerekmektedir.

Faşist ablukayı yarmak için!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Sermaye iktidarının yürütme organı AKPhükümetinin başlattığı “Kürt açılımı” hamlesinin ilketabı fiyaskoyla sonuçlandı. ABD emperyalizmininyönlendirmesi/desteği ile başlatılan bu hamle, devletkurumları, büyük sermaye ve medya patronlarıtarafından da desteklenmesine rağmen beklenensonucu yaratamadı.

Kürt sorununun çözümü konusunda verilenvaazlara rağmen, gerçekte ne Amerikancı rejimin nediğer güç odaklarının Kürt halkının temel sorunlarınaçözüm üretmek gibi bir dertleri var. Sorunun kaynağıolan Amerikancı rejimin sözcüleri, “Kürt halkını, Kürtsiyasi güçlerini muhatap almadan Kürt sorununuçözeceğiz” gibi ucube bir tutum içerisindedirler. Buyaklaşım, sermaye iktidarının, 85 yıldır Kürt halkınakarşı izlenen ırkçı/inkarcı politikada kayda değer birdeğişiklik yapma yeteneğinden yoksun olduğunu birkez daha gözler önüne serdi.

“Kürt sorununu çözeceğiz” diye devlet adına“açılım” ilan eden AKP hükümeti ile şefi TayyipErdoğan’ın Kürt halkına karşı takındıkları tutum,düzenin diğer güç odaklarından farklı olmadıklarınınispatıdır. Devlet terörünün azdırılmasını ve DTP’ninkapatılmasını savunmaları, bunların da diğer düzengüçleri gibi ırkçı/inkarcı zihniyetle malul olduğunukanıtlıyor. Bu zihniyetle malul olanların ise Kürtsorununu çözeceklerini iddia etmeleri kabariyakarlıktan başka bir şey değildir.

“Demokratik açılım”a azgınlaşandevlet terörü eşlik ediyor!

AKP hükümeti ile medyada mevzilenen birtakımrejim kalemşörleri, son aylarda “demokratik açılım”söylemini dillerinden düşürmez oldular. İddiaya göreAKP hükümeti hem Kürt sorununu çözmek hemdemokratikleşme yönünde adımlar atmak için çabaharcıyor.

Siyasal pratikte karşılığı olmasa da hükümetingeliştirdiği bu söylem, ilk dönemde Kürt siyasalgüçlerinde belli beklentiler yaratabilmişti. Ancaksiyasal güçlerin beklentilerine rağmen Kürt emekçilerirejim sözcülerinin söylemine hep şüpheyle yaklaştılar.Zira yıllarca süren kirli savaşta burjuva devletinzorbalığına maruz kalan Kürt halkının temeldenyoksun vaatlerle aldatılması artık kolay değil.

Amerikancı rejimin “demokratik açılım” söylemiKürt halkını kandırmak bir yana, düzen içi çözümeumut bağlayan Kürt siyasal güçlerinin bile kısa süredehayal kırıklığına uğramasını önleyemedi. Zira busöyleme ülke çapında polis terörü ve cinayetlerininartması eşlik ederken, Kürt halkına karşı izlenenırkçı/inkarcı resmi devlet politikasında en ufak birdeğişiklik olmadı.

Abdullah Öcalan’nın koşullarının ağırlaştırılması,DTP’nin kapatılması, Kürt çocuklarının tutuklanması,düzen sözcülerinin Kürt halkına kin kusan demeçleri,ırkçı/linççi güruhların kolluk kuvvetleri kontrolündesokaklara salınması… Tüm bunlar, devletin Kürthalkını yok sayan “Kürt açılımı” söyleminin kofluğunukısa sürede gözler önüne serdi. Son kertede, düzen içiçözüme umut bağlayan Kürt siyasi çevreleri de hayalkırıklığına uğradıklarını ilan etmek durumunda

kaldılar. Devletin çözüm değil tasfiye peşinde olduğunu fark

eden Kürt hareketinin liderleri, düzenden umutkesmeseler bile, izlenen politikalarla herhangi birsorunun çözülmesinin mümkün olmadığını dilegetirdiler. DTP’nin kapatılmasıyla rejimin sertsaldırısına maruz kalan Kürt hareketinin, devletegüvenerek iş yapma girişimi bir kez daha hoyratçaengellendi. AKP’den CHP’ye, MHP’denGenelkurmay’a, yargı organlarından medyaya kadaruzanan geniş bir yelpazede inkarcı söylemin zehri birkez daha etrafa saçılmaya başladı.

Bu durumda zaten sömürgeci devletin vaatlerinegüvenmeyen Kürt emekçileri, Amerikancı rejimintasfiye saldırısına sokak direnişleriyle karşılık vererek,tutumlarını gösterdiler.

Kürt halkı özgürlük veeşitlikten vazgeçmiyor!

Devletin “açılım” adı altında geliştirdiği politikanınKürt sorununu çözmekle bir ilgisinin olmadığı dahaönce defalarca dile getirilmişti. ABD destekli planıntemel hedefi Kürt hareketini tasfiye etmek, böyleceKürt halkını sömürgeci rejimin dayatmaları karşısındaçaresiz bırakmaktı.

Siyasal güçlerin aksine düzenin vaatlerinden fazlaetkilenmeyen Kürt halkı, tasfiye girişimine karşıdireniş yolunu seçince, tezgahlanan plan şimdilik boşadüşürülmüş oldu. Zira PKK’nin kuruluş yıldönümündebaşlayan sokak eylemlerinin DTP’nin kapatılmasıyladaha da kitlesel bir boyut kazanması, rejiminhesaplarının temelden yoksun olduğunu, “açılım”cılarada hatırlattı.

Kürt halkını yok sayarak, “sizin sorununuzu bizçözeceğiz” safsatasını ortaya atan gerici rejiminefendileri, militan sokak direnişleriyle karşılaşıncaKürt siyasal güçlerine saldırmaya başladılar. Kürthareketini Kürt halkından ayırma girişimleri fiyaskoyla

sonuçlanan sermaye hükümetinin, gelinen yerde ezilenKürt halkına vaat edebileceği bir şey kalmamıştır.

Onlarca kentte sokaklara çıkan Kürt halkı, özgürlükve eşitlik özlemlerinden vazgeçmeyeceğini dostadüşmana göstermiş bulunuyor. Düzen içi çözümeendekslenen Kürt hareketi bu noktada Kürt halkınıetkilemiş, militan sokak gösterilerinde yükseltilentalepler ise belli sınırların ötesine geçememiş olsa da,eylemlerdeki kararlılık, Kürt halkının devlet terörü,inkar ve asimilasyon politikasına karşı direnmeiradesini ortaya koyuyor.

Ulusal eşitlik ve özgürlük uğruna direnen Kürthalkının mücadelesi, egemenler tarafından şovenizmiazdırmanın gerekçesi yapılmak isteniyor. OysaAmerikancı sermaye devletinin baskı, inkar,asimilasyon ve zorbalığına karşı direnen Kürt halkınınmücadelesi haklı ve meşrudur. İşçi sınıfıyla emekçiler,ilerici-devrimci güçler ezilen Kürt halkının ulusalözgürlük ve eşitlik uğruna mücadelesiyle eylemlidayanışma içinde olmalıdırlar.

Bu dayanışma, Amerikancı rejimin şovenizmzehriyle işçi sınıfını parçalama girişimlerinin etkisinisınırlamak açısından olduğu kadar, “işçilerin birliğihalkların kardeşliği” bilincini güçlendirmek açısındanda özel bir önem taşıyor.

Düzenin “açılım” sürecinin vardığı nokta, ezilenKürt halkının özgür ve eşit bir yaşama ulaşmasınındevrimle mümkün olabileceğinin güncel bir kanıtıdır.Zira Kürt sorununun kaynağı olan rejim ayakta kaldığısürece gerçek özgürlük ve eşitlikten söz edilemez. Buolgu Türkiye işçi sınıfıyla ezilen Kürt halkının kaderbirliğine işaret etmektedir.

İşçi sınıfıyla emekçilerin sömürü ve köleliktenkurtuluşu kapitalizmi yerle bir edecek bir devrimebağlı olduğu gibi, Kürt halkının ulusal özgürlük veeşitlik ideallerine ulaşabilmesi de bu devrimin zaferinebağlıdır. Kürt halkıyla dayanışma eylemleri, bu ikidevrimci dinamiğin Amerikancı rejimi hedef alacak birmücadele çizgisinde birleştirilmesi perspektifiyleörülmelidir.

Kürt halkıyla dayanışmaya!4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 * 18 Aralık 2009

Amerikancı rejimin tasfiye planı Kürt halkının direnişine çarptı…

Kürt halkıyla eylemli dayanışmayı yükseltelim!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2009/48 * 18 Aralık 2009

İki yıldır süren DTP kapatma davası, Türk siyasitarihine kara bir leke olarak geçecek bir kararlasonuçlandı ve DTP Anayasa Mahkemesi’nin kapattığı25. parti oldu. Böylece DTP’nin kapatılmasıyla sermayedevletinin 86 yıllık tarihi boyunca değişik mahkeme veotoritelerce kapatılan parti sayısı 61’e yükselmiş oldu.Bu durum, sermaye rejiminin temelindeki harcın yasakçıve anti-demokratik niteliğini de gösteriyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ınsözkonusu kapatma kararını açıklarken AİHM’in“Batasuna” kararına gönderme yapması dikkate değerbir durumu ifade ediyor. Zira, bu açıklamayı daha önceAKP’nin Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek yaparak“AİHM’nin Batasuna kararını iyi okusunlar” demişti.AKP’nin kapatılma davasına “şerh” koyanların başındagelen Haşim Kılıç’ın bu pek “demokrat” tutumunuDTP’den esirgemiş olması, sermaye devletini tepedentırnağa ırkçı-şovenist resmi ideolojinin nasılşekillendirdiğinin yeni bir örneği oldu.

Hakkında açılan kapatma davası sürecinde ortalığıayağa kaldıran AKP ve diğer düzen güçleri sözkonusuolan DTP’nin kapatılması olunca bu sonucu pek degizleyemedikleri bir sevinçle karşıladılar. Yerigeldiğinde demokrasi havarisi kesilen baştaCumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan başta olmaküzere tüm düzen siyasetinin temsilcilerinin bu konuylailgili açıklamalarına tam bir çifte standart ve ikiyüzlülükdamgasını vurdu. Yapılan bütün açıklamalarda “partikapatmaya karşıyız” denildikten sonra “ama...” ilecümleler bağlandı ve DTP’nin kapatılmasını haklıgösteren gerekçeler sıralandı.

Kapatma kararının ardından siyasi partilerden gelenaçıklamalar birbirini izledi. “DTP adeta ‘beni niyekapatmıyorsunuz’ diyor” sözleriyle davanın görülmesinedavetiye çıkaran AKP başta olmak üzere düzen partileri,DTP’nin kapatılmasından “üzüntü” duyduklarınısöylemeyi ihmal etmediler!

Bu açıklamaları, açılımın “mimarı” ilan edilenCumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün demeçleri izledi. Gül,kapatma kararına “Herkes saygı duysun” diyerek sahipçıktı. Bununla da yetinmeyen Gül, “Gönül arzu ederdiki parti yöneticileri, partilerini korumak için gerekliözeni ve dikkati göstermiş olsalardı. Anayasa vekanunlar ortada, onlar bu özeni göstermeyince AnayasaMahkemesi ne yapsın?” değerlendirmesinde bulundu.Kararı savunan açıklamasında DTP’ye yüklenen Gül,“Şu hepimizin şahit olduğu bir şey ki terör örgütünü, varoluş sebebi olarak ilan eden parti yöneticileri olduğusürece, mahkeme ne yapacak?” dedi.

Oysa Abdullah Gül’ün cansiperane savunduğuAnayasa Mahkemesi, 12 Eylül Anayasası’nın bekçisiolan, daha dün bizzat Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanıseçilememesi için askeri darbeye gerek bırakmayan 367skandal kararına imza atan, AKP’nin kapatılmadavasında üyelerinin oylarını milimle ölçerek dağıtan,bu sefer de oybirliğiyle bir başka siyasi karara imzaatarak DTP’yi kapatan bir mahkemedir!

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, DTP’nin kapatılmasınailişkin “Biz parti olarak prensipte parti kapatılmasınaçok doğru bakmıyoruz” dedi. Ancak bunun sadeceprensipte olduğunu Akdağ şu sözlerle ifade etti: “Amasonuçta Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karardır.Hukuki bir süreç.”

Meclis’in AKP’li başkanı Mehmet Ali Şahin de alayedercesine şöle konuştu: “Sürecin sorumlusu üzerinedüşen görevleri, gerek Anayasa değişikliği olarak,gerekse yasal değişiklik olarak yerine getirmeyen

TBMM’dir. TBMM üzerine düşenleri kısa süredeyapmalı.”

CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu,“teröre destek verenleri ülkede istemediklerinin” altınıçizerek, “DTP’nin kapatılmasından ne keyif, ne zevkalırız, sadece üzüntü duyarız” dedi. Demokrasilerdesiyasi partilerin öneminden bahseden Kılıçdaroğlu,DTP’nin kapatılmasını şöyle savundu: “Siyasalpartilerin kapatılmasını istemeyiz. Ama siyasi partilerinde o ülkenin anayasasına ve hukukuna göre çalışması datemel bir kuraldır. Kendi ülkemizde terörü istemiyoruz.Teröre destek verenleri de istemiyoruz. Keşke her partianayasaya uygun ve onun koyduğu kurallar içerisindefaaliyetlerde bulunabilse.”

Kısacası, sermaye sınıfının demokrat geçinen bütüntemsilcilerinin bu konuya ilişkin sözleri tam birkakofoniden ibarettir. Aşağı yukarı hepsinin de sözkalıpları basitçe şundan ibarettir: Söze “siyasi olarakyanlış olmuştur” diye başlamışlar, “hukuken doğruolmuştur” ile devam etmişler ve “ama olması dagerekirdi” sonucuna vararak demokratik görünümlümaskelerini bir yana bırakmışlardır! Hepsi bu!

Bir de DTP’nin kapatılma kararını doğru bulan buikiyüzlüler ve arsızlar takımı, tam bir tutarsızlık nişanesiolarak DTP milletvekillerine “aman sine-i milletedönmeyin” çağrısı yapıyorlar. İyi de baylar, sizin işinizegeldiğinizde toz kondurmadığınız 12 Eylül Anayasası verejiminin bekçisi Anayasa Mahkemeniz, DTP’yi “terörve bölücülük odağı” olduğu kararına vararak kapatmış.Öyleyse sürekli dilinize doladığınız bu “terör ve

bölücülük odağı”nı daha ne diye istiyorsunuz omeclisinizde? Onlardan kurtularak bir kere daha “tek”sesliliği sağlamış oldunuz. Ne kadar övünseniz azdır buşanlı(!) zaferinizle!

DTP’nin kapatılması kararı, sömürgeci sermayedevletinin Kürt halkına yönelik belirlediği gelenekselpolitikanın somutlaşmış biçimi olmuştur. Hatay’dahükümet yöneticileriyle yaptığı bir değerlendirmedeAnayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın “Nasıl kiAKP hakkında verilen karar politik olmuşsa, DTPhakkında verilecek kararın esasen politik olacaktır”şeklindeki sözleri, davanın hukuki kaygılarla değil,tamamen sermaye devletinin siyasi hesaplarıyla ilgiliolduğunu yadsınamaz biçimde göz önüne seriyor.

Bir kez daha görülmüştür ki, Kürt sorunu rejiminturnusol kâğıdı olma işlevini görmeye devam ediyor.Öyle ki; DTP’nin kapatılması kararı, sermaye rejimininimha, inkâr ve asimilasyon politikalarının doğrudan birsonucu olması bir yana, “açılım projesi”nin demokratikbir yan taşımadığını ve tüm düzen güçlerinin timsahgözyaşlarını büsbütün açığa çıkarmıştır.

Kürt halkının talepleri uğruna yürüttüğü haklı vemeşru mücadelesi ise işçi sınıfı ve emekçi kitlelerindemokratik hak ve özgürlük mücadelesinin temel birbileşeni olarak duruyor. O halde, bugün sermaye rejimikarşısında özgür, eşit ve gönüllü bir birlikteliğisavunmalı, her zamankinden daha fazla Kürt halkınıntaleplerini ve çeşitli milliyetlerden tüm işçi ve emekçilerolarak dayanışmayı geliştirmeli ve birleşik bir mücadeleyükseltmeliyiz.

DTP’nin kapatılması ve düzengüçlerinin timsah gözyaşları

Kürt halkıyla tam dayanışmaya!Türkiye’de siyasal atmosfer gitgide geriliyor. Sermaye devleti, Kürt halkına dönük kapsamlı bir saldırı

paketini devreye sokmuş bulunuyor. Bir türlü dizginleyemediği mücadele dinamiklerini azgın bir faşist terörleezmeye çalışmaktadır.

Sömürgeci faşist devletin en fazla zorlandığı alan ise, Kürt cephesidir. Dayanaksız hayallere neden olan“demokratik açılım” paketinin, bir tasfiye planı olduğu açığa çıkmıştır. Kürt halkı, bunu sokaklara çıkarak, militanve kitlesel bir mücadele ile yanıtlamıştır. Sermaye devleti, tam bir acz ve çaresizlik içindedir. Kürt halkınınsömürgeci zulme karşı meşru direnişini, şovenizm zehiri ile iyice şartlandırılmış polis ordularıyla ezmeyeçalışmaktadır. Günümüzde Kürdistan’ın neredeyse her kenti, tam bir savaş alanına dönüşmüş bulunmaktadır.Günlerdir aralıksız bir biçimde sürdürülen saldırılar sonucu bir Kürt genci katledilmiş, çok sayıda insanyaralanmış, aralarında çocukların da olduğu yüzlerce kişi tutuklanmıştır. Tüm veriler saldırıların daha datırmanacağını göstermektedir.

Öte yandan, Türkiye’nin metropollerinde, şoven bir kudurganlık tırmandırılmaktadır. Sivil faşist çetelerin aktifbir biçimde katıldığı linç girişimleri de bunun bir ifadesidir. Tokat’ta yaşanan olay ve İstanbul’da bir otobüstegerçekleşen yangın sonucu yaşamını yitiren bir genç kızın durumu buna alet edilerek, bir kez daha kirli silahlarabaşvurulmaktadır. Amaç, öteden beri var olan Kürt halkının etrafındaki ablukayı iyice daraltmak ve onu kayıtsızkoşulsuz bir teslimiyete zorlamaktır. DTP’ye dönük tutuklama terörü ve kapatma davası da bunun bir ifadesidir.

Fakat boşuna. Kürt halkı günlerdir bu kuşatmaya, mücadeleyi daha da tırmandırarak yanıt vermektedir. Kürthalkının mücadeleden yana bir duruşu seçmesi, kuşkusuz ki önemlidir ve olması gerekendir. Kaldı ki Kürt halkıyıllardır bunu yapmaktadır. Ne var ki bu, kendi kendine yeterli bir mücadele değildir. Şimdi zaman sömürgecizulme karşı, Türkiye’nin işçi ve emekçileri ile bir mücadele birliği kurma zamanıdır. Gelinen yerde, Kürt-Türk vediğer milliyetlerden işçilerin birliği ve halkların kardeşliği her zamankinden daha da yaşamsaldır. Yaşamsaldır,zira, gitgide tırmandırılan şoven kudurganlığı geriletmenin, provakasyonları ve iki halk arasında kışkırtılandüşmanlığı boşa çıkartmanın ve Kürt halkı etrafında oluşturulan ablukayı dağıtmanın yolu bu birlikteliktengeçmektedir. Kürt halkının en doğal hakkı olan özgürlüğünü de yine, Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkı ilesağlanacak gerçekten samimi ve candan ittifak sayesinde elde edecektir. Kürt halkı, tercihini kesin olarak birleşikmücadeleden yana belirlemelidir.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu olarak, tüm uluslardan işçileri, emekçileri, ilerici vedevrimci güçleri, Kürt halkının özgürlük mücadelesini tereddütsüz bir biçimde desteklemeye, sömürgeci sermayedevletinin baskı ve terörüne karşı, Kürt halkıyla tam dayanışmaya ve saldırılara karşı, birleşik bir mücadeleninörülmesi için her türlü çabayı ortaya koymaya çağırıyoruz.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR)11.12.2009

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

DTP’nin kapatılmasının ardından “Sine-i millet”kararını hayata geçirmek için Diyarbakır’a gidenmilletvekilleri kapıtılma kararının hukuki değil,siyasal olduğunu ifade ettiler.

DTK’dan sonuç bildirgesi12 Aralık günü Diyarbakır’da olağanüstü toplanan

Demokratik Toplum Kongresi 13 Aralık günü sonaerdi.

700 delegenin katılımıyla iki gün süren kongreninsonuç bildirgesi açıklandı.

DTK Sözcüsü Hatip Dicle tarafından okunanbildirgede, yeni sürecin Kürtlerin mücadeleler sonucukazandıkları hakları ve kurumları ortadan kaldırmayıhedefleyen bir amaç taşıdığı belirtilerek tasfiyeplanlarına izin verilmeyeceğinin altı çizildi.

Kürtler’e karşı senaryonun özünün 80 yıllıkolduğu ve linç, terör, tehdit ve şantajlarla bunlarıngündeme getirildiği belirtilen açıklamada, Kürtler’ekarşı AKP açılımı ile ölümü gösterip sıtmaya razıetme politikasının güdüldüğü kaydedildi.

Sonuç bildirgesinin son bölümünde, Kürt halkınınmücadele tarihinden aldığı deneyimler sayesinde birkez daha kandırılamadığı belirtildi. Son haftalardagerçekleştirilen sokak gösterilerinde polis tarafındankatledilen Aydın Erdem anıldı.

DTP, kapatma davasını AİHM’etaşıyacak

Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararınadayanak olarak aldığı Batasuna ile DTP davasıarasında benzerlik olmadığını belirten DTP, “Batasunakararı”nı AİHM’e götüreceğini ifade etti.

DTP’nin tüzel kişilik olarak yapacağı başvurununyanısıra kendilerine siyasi yasak getirilen DTPEşbaşkanı Ahmet Türk, DTP Diyarbakır MilletvekiliAysel Tuğluk’un da aralarında bulunduğu 37 kişiAİHM’e bireysel başvuru yapacak.

DTP’nin iki milletvekili Ahmet Türk ve AyselTuğluk’un milletvekiliklerinin düşürülmesininardından kalan 19 milletvekili de 17 Aralık günüistifalarını TBMM Genel Kurulu’na sunacaklarıaçıklandı.

DTP’li vekiller Diyarbakır’daKararın ardından açıklama yapan ve daha

öncesinde aldıkları “Sine-i millet” kararını hayatageçireceklerini açıklayan DTP’li milletvekilleri,DTK’nın Daimi Meclis Toplantısı’na katılmak için 14Aralık günü Diyarbakır’a geldi.

DTP’liler, Diyarbakır Havaalanı’nda binlerce kişitarafından karşılandı.

KCK: DTP fiilen ve resmenmeclisten çekilmeli!

DTP’nin kapatılmasının hukukla bir ilgisiolmadığını söyleyen Koma Civaken Kurdistan (KCK)Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan,“DTP’nin kapatılmasının sorumlusu AKP’dir” dedi.Karayılan DTP’nin fiilen ve resmen Meclis’tençekilmesinin doğru bir karar olacağını belirtirken,devletin aldığı bu kararın Kürt halkı açısından hiçbirbiçimde geçerli olmadığını kaydetti.

Karayılan, kararın “Kürt halkına karşı geliştirilmişyeni bir bastırma planının bir gereği” olduğunusöyleyerek üç aşamalı bu planı şöyle dile getirdi: “Buplanın birinci adımı Önderliğe yönelik bir saldırı,ikincisi DTP’yi kapatma, üçüncüsü de gerillaya

yönelik kapsamlı bir imha hareketidir.” Kürt halkının yeni cenazeleri kaldırmaya

tahammülünün olmadığını söyleyen Karayılan, “Herkoşul altında saldırılar karşısında Kürt halkı da meşrumüdafaa hakkına sahiptir” diyerek Kürtlerintepkisinin haklı ve meşru olduğunu dile getirdi.

Karayılan ayrıca, Kürt gençlerine de eylemleribüyütme çağrısı yaptı.

Tuğluk: Kapatma kararı meşrudeğil!

Kapatma kararıyla birlikte hakkında siyaset yasağıgetirilen Aysel Tuğluk, Diyarbakır’da yaptığı

konuşmada, DTP’nin kapatılmasının meşruolmadığını belirterek kararı tanımadıklarını ifade etti. Kapatma kararının mağdurunun kendisi veya AhmetTürk olmadığını belirten Tuğluk, asıl mağdurun Kürthalkının iradesi olduğunun altını çizdi.

Ahmet Türk: Sarsılacaksınız,ezileceksiniz!

Diyarbakır’da kendilerini karşılayan binlercekişiye hitap eden yasaklı DTP’nin Eşbaşkanı AhmetTürk, “Partileri kapatabilirsiniz, bizi parlamentodanatabilirsiniz ama halkımızın mücadelesinin önündesarsılacaksınız, ezileceksiniz” dedi.

Dersim katliamdır, hesabı sorulsun!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 * 18 Aralık 2009

Tunceli Dernekleri Federasyonu’nun(TUDEF) örgütlediği “Dersim 38 katliamdır!Arşivler açılsın, hesabı verilsin!” mitingiyaklaşık 5 bin kişinin katılımıyla 13 Aralık günügerçekleştirildi.

Çok sayıda sol parti, demokratik kitleörgütü, sendika ve devrimci gücün katılımıylaKadıköy’de düzenlenen “Dersim 38 katliamdır”mitinginde biraraya gelen binlerce kişi, katliamailişkin arşivlerin açılmasını, Dersimliler’denözür dilenmesini istedi.

Alevi Çalıştayı’na Maraş katliamınınsorumlularından Ökkeş Şendiller’inçağrılmasının protesto edildiği konuşmalarda,DTP’in kapatılması kınandı ve DTP iledayanışma çağrısı yapıldı.

Tepe Nautilus önünde saat 11.00’de toplanmaya başlayan kitle Kadıköy İskele Meydanı’na doğrusloganlarla yürüyüşe geçti. En önde, Seyit Rıza’nın resminin taşındığı yürüyüşte, “Dersim ismi iade edilsin! /TUDEF” pankartının arkasında, sırasıyla, “Sürgünler, kayıplar ve evlatlık alınanların listesi açıklansın!”,“Dersim 38 katliamdır! Arşivler açılsın hesap verilsin! / TUDEF” pankartları açıldı.

Eyleme, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kadıköy Şubesi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği AlibeyköyCemevi ve Kültür Merkezi, KESK İstanbul Şubeler Platformu, UİD-DER, DHF, Halkevleri, Halk Cephesi veDevrimci Alevi Komitesi, DTP Kapatılamaz İnisiyatifi, DTP, ESP-G, BDSP, KÖZ, Partizan, Alınteri,Demokrasi için Birlik Hareketi, Sosyalist Parti, SODAP, TÖP, SDP, TKP, Sosyalist Umut, Öğrenci Muhalefeti,Emek Partisi, Çağrı, Aka-Der, BÖH, Devrimci Duruş ve anarşistler katıldı..

Komünistler Alaattin Karadağ’ı selamladı

Komünistler eyleme “Dersim’den Sivas’a, 19 Aralık’tan Diyarbakır’a katleden sermaye devletidir! / BDSP”pankartı ile katıldılar.

BDSP kortejinin en önünde, Esenyurt’ta polis tarafından katledilen Alaattin Karadağ yoldaşın resimleritaşındı.

Alana girişle beraber miting programı saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşunun ardından TUDEF GenelBaşkanı Özkan Tacer bir konuşma yaptı.

Dersim halkından özür dilenmesini isteyen Tacer, Munzur’da yapılmak istenen barajların iptal edilmesinitalep etti.

Tacer, DTP’nin kapatılması ile AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımını gösterdiğini ifade etti. DTP Dersim Millekvekili Şerafettin Halis de bir konuşma yaparak 17 Aralık’ta yapılacak olan Alevi

Çalıştayı’na Maraş katliamı sanıklarından Ökkeş Şendiller’in davet edilmesini eleştirdi. Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız ise konuşmasında işçileri kömür göçüklerinde

kaybeden patronu ve bu çalışma düzenini de kınadıklarını söyledi. Alevi Çalıştayı’nın hangi noktaya geldiğiniifade eden Balkız, “Biz bu ülkede eşit olmak istiyoruz. Sünni kardeşlerimizle eşit yaşamak istiyoruz. Bu ülkeninTürkleri hangi hak ve sevgiye, hangi yaşam koşullarına sahip iseler, Kürtler de onlar kadar kıymetlidirler ve buhaklara müstahaktırlar. Bu ülkenin tarihi hepimizin tarihidir” dedi.

Dersim’in DTP’li Belediye Başkanı Edibe Şahin’in Zazaca yaptığı konuşmanın ardından, Dersimlisanatçıların söylediği türküler ve halaylarla miting son buldu.

Mitingte “Polis terörüne ve cinayetlerine son! /BDSP” imzalı bildiriler yaygın olarak dağıtıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

DTP meclisten çekiliyor...

Kadıköy’de binler “Dersim katliamdır,hesabı sorulsun!” dedi

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Burjuvazinin korkusunu derinleştirelim! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2009/48 * 18 Aralık 2009

TÜSİAD’ın “sosyal patlama korkusu”nubüyütmek için mücadeleye!

DTP’nin kapatılmasının ardından kapitalistpatronlar da görüşlerini ortaya koydular. Kapatmakararına ilişkin açıklama yapan Türk Sanayicileri veİşadamları Derneği (TÜSİAD), toplumsalkutuplaşmanın, Demokratik Toplum Partisi’ninkapatılması ile birlikte daha da tırmanmasındanendişe duyduğunu dile getirdi.

Kürt hareketi TÜSİAD’ın açıklamasından memnun

Geçmişte HADEP’in kapatılması sürecinde deTÜSİAD benzer açıklamalar yapmıştı. Buaçıklamalar o zaman da Kürt hareketi tarafındanolumlu karşılanmıştı. Bugün de TÜSİAD’ınaçıklaması Kürt hareketi tarafında iyimserliklekarşılanabiliyor.

Oysa, Kürt halkının son derece haklı ve meşrutaleplerini ve kendi kaderini tayin hakkını koşulsuzdestekleyecek olan güç TÜSİAD değil, bu talepleringerçekleşmesinden çıkarı olan işçi ve emekçilerdir.

Türkiye’de TÜSİAD patronları dahil bir avuçburjuva azınlığın egemenliği hüküm sürüyor. Buegemenlik büyük çoğunluğun esareti ve sömürüsüüzerinde yükseliyor. Bundan dolayıdır ki, ezilenlerindemokrasi talebinin TÜSİAD’cıların talepleriyleuyumlu olması bu düzenin doğasına aykırıdır. Böylebir beklenti içine girenlerin kendi taleplerindenvazgeçmeleri gerekir. Demokrasi mücadelesi ancak,TÜSİAD’a ve onun çıkarlarının temsilcisi olan olandevlete karşı zorlu mücadeleler ile kazanılabilir.

Sermaye baronları“sosyal patlama”dan korkuyor!

Sermaye baronları “toplumsal kutuplaşma”vurgusunu geçmişten beri dile getiriyorlar.Sermayenin, işçi ve emekçilerin uyanmasından vesosyal mücadelenin yükselmesinden duyduğukorkunun ürünü olarak dile getirdikleri bir kaygı bu.

Ekonomik krizin ve İMF patentli istikrarprogramının tüm yükünün emekçilere yüklenmesi,gelir dağılımındaki kutuplaşma, işsizliğin had safhayaulaşması vb.’nin işçi ve emekçilerde biriktirdiğiöfkenin bilincindeler bu asalaklar. Ekonomideki kötügidişten duydukları rahatsızlıklarını bir “sosyalpatlama” korkusuyla birlikte dile getiriyorlar. Bugün

buna DTP’nin kapatılmasının Kürt emekçilerinindüzenden kopuşunu hızlandırmasının eklenmesionları daha da kaygılandırıyor. Sadece en meşruulusal hak talepleri karşılanmakla kalmayan,yoksulluğun, sefaletin, işsizliğin en derinini yaşayanKürt emekçi yığınlarının güçlü bir sosyal patlamadinamiği olarak karşılarına çıkmasından korkuyorlar.

TÜSİAD patronlarının Kürt ulusal sorununungerçek çözümünü ağızlarına almadıkları biliniyor. Busorunun barındırdığı sosyal dinamikler ise onlar içinbüyük bir kaygı kaynağı. Kürt siyasetçilerinin dedenetim altına alamayacakları Kürdistan kentlerindeyaşanacak bir sosyal patlamadan büyük bir korkuduyuyor ve bunu açıkça da dile getiriyorlar.

En gericisinden en demokrat kesilenine dekburjuvazinin hiçbir kesiminin, siyasetin, kendilerinintanımladığı çerçevenin dışına taşmasına tahammülüyoktur. Onlara göre siyasetin zemini meclistir,sokaklar ise tehlikenin kaynağıdır. Geniş emekçikitleler sokaklara taşmaya başlıyorlarsa, tehlikeyegiren bir bütün olarak sermaye düzenidir.

Nitekim, TÜSİAD baronlarının hizmetindekiyazarlar, DTP’nin kapatılmasına yönelik tepkininifadesi olan eylemlerin öznesi olan emekçilerinyaratabileceği ekonomik ve sosyal tehdit üzerineşimdiden kaygılarını dile getirmeye başladılar:“Eylemler tırmandırılır da beraber yaşam saboteedilirse, bölgeden daha çok sermaye ve yetişmiş beyinTürkiye’nin batı illerine göçer! Bölge PKK eliyledaha ‘proleter’, daha ‘patolojik’ bir yapıyasürüklenir! Bu şekilde derinleşecek bir iktisadiyarılma etnik kutuplaşmayı keskinleştirir! Böyle birfelaketten herkes, özellikle de Kürtler sakınmalıdır;PKK’nın proleterleştirdiği bir ‘Kürdistan’ Kürtler içinçok daha büyük bir felaket olur” diyerek, kapitalistpatronların korkularını açıkça ortaya koyuyorlar.

Sermaye kalemşörlerinin, Kürt mülk sahibisınıflarının gözünü korkutup onları hizaya sokmayaçalışan yaklaşımları, Türk burjuvazisinin sınıfsalkorkularının göstergesidir. Ama onlar bugün bukorkularını yenebilecek cesarete de sahipler. Çünkübugünün Türkiye’sinde işçi sınıfı örgütsüzdür,dağınıktır, bilinç düzeyi ise düşüktür.

Bir dizi saldırı gerçekleştirilirken işçi sınıfındançıkan ses henüz son derece zayıftır. Bunun birçoknedeni olduğunu biliyoruz. İşten atılma korkusu,işçilerin örgütlenme çabalarının yasalarla ve fiiliolarak engellenmesi, tepki verenlerinin sesinin baskı

ve terörle kısılması, sendika bürokrasisinin işçilerisatması, işçi sınıfı içinde reformizmin etkisi vb... Tümbunlar, işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin önündekiengellerden bazılarıdır. Ancak bunlar aşıldığı ölçüdesınıfın burjuvazinin saldırılarına karşı mücadelesigüçlenecektir. İşte o zaman işçi sınıfı Kürtemekçilerinin mücadelesine de gereken desteğisunabilecek, bu güçlü mücadele dinamiğini arkasınaalmayı başarabilecektir.

TÜSİAD’ın korkularını büyütmek içinişçi sınıfının örgütlü gücünü büyütelim!

Ekonomik-sosyal yıkım her toplum için güçlü birsosyal bunalım dinamiği demektir. Burjuvazi bununbilincindedir ve uzun zamandır buna görehazırlanmakta, gerek kurumsal ve gerekse yasalyönden polis devletini tahkim etmektedir. Bu,burjuvazinin sosyal yıkıma eşlik etmesi kaçınılmazsosyal kaynaşmalara hazırlığıdır.

İşçiler ve emekçiler, kendilerini sömürenlerinçıkarları ile taban tabana zıt olan kendi sınıfçıkarlarının bilincine varıp, kendi sınıf çıkarlarıdoğrultusunda bağımsız bir mücadeleye atılmadıkça,onlar burjuvazi tarafından, yani gerçek düşmanlarıtarafından, kendi sınıf kardeşlerine ve kardeş halklarakarşı da kullanılacaklardır. Bugün olduğu gibi! Bunudeğiştirmenin tek yolu örgütlü mücadeledir.

Tarihsel bir sorumluluk ve güncel bir görev olarak,sınıfın öncülerini ve sınıf bilinçli devrimcileriertelenemez görevler bekliyor. Bütün güç veenerjimizi sınıfımızın kızıl bayrağı altında toplamak!O zaman kanımızı döken, emek gücümüzleürettiğimiz değerleri yağmalayıp bizi sefaletemahkum eden sınıf düşmanlarımızın ne kadar güçsüzolduklarını ve iddia ettiklerinin tersine ölümdöşeğinde can çekiştiklerini göreceğiz.

Burjuvazinin korktuğu sosyal patlamalarınyaşanması, işçi ve emekçilerin isyan etmesi içinyeterince neden vardır. Bunun gerçekleşmesi içinöncelikle işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyininyükseltilmesi gerekmektedir. Bugünkü koşullardaeksik olan budur. Sınıf bilinçli işçilerin görevi bunubaşarmaktır. Sömürünün, baskının, açlığın ortadankaldırıldığı bir düzenin yaratılması içinörgütlenmekten başka hiçbir yol yoktur. TÜSİAD’ınkorkusunu büyütmenin yolu örgütlü birleşikmücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

En pespaye bir burjuva reformizmi!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Düzen solunun temsilcisi olan CHP’nin işçi veemekçilerden her geçen gün daha fazla kopması yenibir sosyal demokrat parti arayışı içinde olan Ufuk Urastüründen liberaller ile Alevi örgütlerinin merkeziyöneticilerinin iştahını kabartıyor. Yeni kurulacakpartiye ilişkin tartışmalar artarak devam ediyor.

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı AliBalkız, ABF’nin “Yeni bir sol parti” tartışmasınailişkin görüşlerini şöyle dile getirdi: “Evet bizAleviyiz! Her şeyden önce Alevi olmayı ne birayrıcalık ne de bir suç olarak görüyoruz. Ancak, kendikimliğimiz ve geçmişimizle de son derece barışığız.Sorunlarımızı çözmek istiyoruz! Aleviler’in,Kürtler’in, emekçilerin, kadınların, gençlerinsorunlarının çözümünün laik, demokratik birTürkiye’nin yaratılmasından, demokratik bir değişimve dönüşümden geçtiğini de biliyoruz! Bu değişimiyaratacak gücün ise yüzü sola dönük bir kitle partisiolduğunu da iyi biliyoruz! İşte biz, böyle bir alternatifiyaratmaya el veriyoruz! Güç veriyoruz. Yani, ne AleviPartisi kuruyoruz, ne de inanç temelli bir partikuruyoruz!”

Yeni liberal parti hangi zeminde yükseliyor?

Onur Öymen’in “açılım süreci”ni değerlendirirkenmecliste yaptığı konuşma günlerce tartışıldı. Bukonuşmadan sonra, Dersim başta olmak üzere Aleviemekçilerinin yoğun olduğu bölgelerde OnurÖymen’e ve CHP’ye karşı protestolar başladı.Beraberinde yeni arayışlar gündeme geldi.

Çeşitli akademisyenler, Ufuk Uras, 10 AralıkHareketi ve SHP yeni arayışa katılanlar arasında. ÖnceErgenekon iddianamesindeki bazı iddialar, ardındanOnur Öymen’in konuşması bahane edilerek Alevikesiminin önderleri liberallere yaklaştırılıyor. Alevilerburadan verilen mesajlar ile Ufuk Uras, Ahmet İnsel,Mithat Sancar, Fuat Keyman gibi liberal isimlerinetrafında hareket etmeye zorlanıyor. Onur Öymen’eyönelik tepki üzerinden yeni liberal sol partinin zeminigüçlendiriliyor.

Ali Balkızlar yıllarca CHP’ninarkasında saf tuttular!

Avrupa Alevi Bektaşi Konfederasyonu ve AleviBektaşi Federasyonu yöneticileri milletvekilliğiadaylığı için 22 Temmuz 2007 seçimlerinde CHP’yebaşvurdular. Alevi örgütleri tercihlerini CHP’den yanakullanma kararı verdiler. Ankara’da toplanan AleviMeclisi’nin ardından Avrupa Alevi BektaşiKonfederasyonu ve Alevi Bektaşi Federasyonu üyelerimilletvekilliği adaylığı için CHP’ye başvurma kararıaldılar.

“Siyasete müdahale” kararı doğrultusunda çalışanAlevi örgütleri, 2007 genel seçimlerinde, tıpkı diğerseçimlerde olduğu gibi CHP’ye destek verdiler.Avrupa Alevi Bektaşi Konfederasyonu ve AleviBektaşi Federasyonu yöneticilerinden AraştırmacıHıdır Temel, Necdet Saraç, Hacı Bektaş Veli AnadoluKültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez, Aşık Veysel

Kültür Derneği Başkanı Hüseyin Özer, ÇankayaBelediyesi Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın özel iletişimdanışmanı Şahin Balkız ve Necati Şahin milletvekiliadaylığı için başvurdu. Günlerce randevu içinbeklediler. Deniz Baykal bu başvuruları dikkate bilealmadı. Böylelikle Ali Balkız vb. Alevi örgütyöneticilerinin “siyasete müdahale”si sonuçsuz kaldı!

En pespaye bir burjuva reformizmi!

Ufuk Uras, CHP’nin halkın beklentilerine denkdüşen bir tutum içerisinde olmamasından, CHPyöneticilerinin güç birliğini benimsememesindenyakınıyor. CHP’nin tavrının oluşabilecek bir birliğibozmasından sıkıntı duyuyor. Deniz Baykalyönetimindeki CHP’nin bu nedenle AKP’nin karşısınaçıkabilecek bir birlikteliğin merkezi olabilecek birnitelik taşımayacağını dile getiriyor. Kısacası, UfukUras ve yeni sosyal demokrat parti girişimcilerininitirazı CHP’ye değil, onun dayatmacı tutumunayöneliktir.

Baskın Oran, Ahmet İnsel ve benzeri solliberallerin “ideolog”, Ufuk Uras’ın “politiklider”olduğu yeni bir sol liberal parti arayışı epey öncegündeme geldi. Ufuk Uras ve taifesi kendilerinindışında her fikri “ezber” olarak tanımladı. Bozulanezberin yerine konan şey ise en pespaye bir burjuvareformizminin ifadesi yeni bir sosyal demokrat partioldu.

Yeni sosyal demokrat parti, Avrupa Birliği’ne veTÜSİAD’a karşıt herhangi bir ilkesel bir tutuma sahipbulunmuyor. İşçi ve emekçilerin gücüne güvensizliğinifadesi olan, devrimci politik mücadele yerineuzlaşmayı temel alan bir anlayışa sahip.

Ufuk Uras, güdük kısmi reformları aşmayan birpolitik hareket geliştirmeyi, bunu da işçi ve emekçilereçözüm olarak sunmayı hedefliyor. Öte yandan işçi veemekçilerin meşru ekonomik ve siyasi taleplerinisavunmayı, devrim ve sosyalizm için mücadele etmeyiise “cemaatçilik” olarak tanımlıyor.

Ufuk Uras ve yol arkadaşları yeni parti ile solun“bütün renklerini” kendi liberal hegemonyaları altında

birleştirmeyi umuyorlar. Devrimci ve komünisthareketin kendi kanalından yürümesini ise bir “sorun”olarak görüyorlar!

Bu anlayışla hareket edenler işçi ve emekçilerinhiçbir sorununu çözemezler. Faşizme karşı militanmücadeleden, emperyalizme karşı cepheden birduruştan özenle kaçınırlar. Kürt ulusunun kaderinitayin hakkını asla savunmazlar. Kapitalist sömürüyekarşı çıkmaz, en fazlasından yaşanabilir kapitalizmiçin çaba gösterirler.

Ufuk Uras, yeni sosyal demokrat partiyigerekçelendirirken, “sol, boyunu parlamentoseçimlerinde ölçmeli” diyor. Dahası, “seçimlerde solpartilerin sözlerini herhangi bir kısıtlama olmadansöylediğini” iddia ediyor! İşçi sınıfının ve emekçilerin,Kürt halkının propaganda, eylem ve örgütlenmeözgürlüğünün bulunmadığı bir ülkede, üstelikseçimlerde başta yüzde 10 barajı olmak üzere burjuvapartilere verilen bütçe desteğiyle ve bunlara eklenensayısız fiili saldırı ve engellemeyle kuşatıldığı koşullaraltında, seçimlerin “kısıtlamasız” yapıldığını iddiaedebiliyor!

Yeni sosyal demokrat parti girişimcileri, ilkedenyoksun, terbiye edilmiş ve böylece düzenin icazetalanına boylu boyunca uzanmış liberal demokratizmitemsil ediyorlar. Burjuva pragmatizmi anlayışıylahareket ediyorlar. Bu akımların siyasal tutum vetercihlerini ilkeler değil yalnızca gündelik çıkarlarbelirliyor. Bugün bu “çıkar”, düzenin siyasetarenasında meşrulaşmak ve parlamenter siyasetyapacak zemin ve olanaklara kavuşmaktır. Yeni sosyaldemokrat parti girişimcileri tam da bu anlayışçerçevesinde yan yana geliyorlar.

“‘10 Aralık hareketi’, SHP, ‘Ufuk Urascılar’ vb.güçler, bir süredir yeni bir sosyal-demokrat parti içingirişimlerde bulunan ancak bu girişimleri için gereklizemini olmayan bu liberaller, demokratik Alevihareketi başta olmak üzere emekçi hareketi üzerindenbu zemini bulabilecekleri inancına sahipler. Belirtmekgerekir ki, bu girişim sadece kitle hareketini değil aynızamanda genelde sol hareketi ilgilendiriyor. Zira buyeni girişim, esas olarak reformist hareketteki tıkanmave tükenme sonucu yaşanan ayrışma üzerindenolgunlaştırılmaya çalışılan yeni bir tasfiyecilikodağıdır. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemin solhareketinin tablosunun biçimlenmesinde önemli biretkendir. Bu tasfiyecilik odağını önemli kılan, onungüçlenme eğilimi gösteren emekçi yığın hareketinedayanma hesaplarıdır. Mevcut hareketlenmelerinortaya çıkaracağı devrimci imkanları yozlaştıracak vedüzene bağlayacak bir işlev görecek olan bu vebenzeri girişimler karşısında uyanık olmak vekesintisiz bir ideolojik-siyasal mücadele yürütmekgerekmektedir. Kuşkusuz asıl güç ve enerji, işçi veemekçi kitlelerin öfkesine devrimci bir kanal açmaküzere yoğunlaştırılmak durumundadır.” (Sosyalizmİçin Kızıl Bayrak, Sayı: 2009/46, 4 Aralık 2009)

Burada özlü bir biçimde ortaya konulan çerçeve,yeni sosyal demokrat partinin niteliğine ve devrimcihareketin görevlerine ışık tutmaktadır. Yeni sosyaldemokrat partinin gerçek niteliğini işçi ve emekçikitlelere anlatma, oynamaya soyunduğu rolü etkili birbiçimde teşhir etme görevi önümüzde durmaktadır.

Yeni bir sosyal demokrat parti arayışı…

Her türlü ilkeden yoksun yeni bir tasfiyeci girişim!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Yüz karası değil, kömür karası... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

AKP eliyle yürütülen açılımların içine gizlenmişyalanlar bir bir ortaya çıkıyor. Alevi açılımından Kürtaçılımına her bir girişimin birer makyaj olduğu yaşananörneklerle yeniden doğrulanıyor. Düzenlenmesiplanlanan “Alevi Çalıştayı”na eli kanlı katil ÖkkeşŞendiller’i çağırma rahatlığı bulabilecek kadarsamimiyetten uzak bu girişimlerin özü açığa çıkmakta,makyaj dökülmektedir. Öyle ki Maraş katliamının başaktörü, tetikçisi bir katilin adı, yine Maraş katliamınınyıldönümünde, düzenlenecek olan Alevi Çalıştayıvesilesiyle gündeme gelebiliyor. Özetle kurulu düzenindevraldığı yüzlerce yıllık Alevi düşmanlığı bir kez dahaortaya çıkmış bulunmaktadır. Hal böyleyken mevcutdüzenin ezilenlere yönelik yüzlerce yıla dayanandüşmanılığını üzerinden atmış olmasını beklemekancak saflık olur.

Yine son yaşananlar, Kürt halkına devletin bir süreönce uzatıyor göründüğü “dostluk eli”nin sahteliğininolduğunu da göstermektedir. DTP’nin kapatılması,sokak ortasında insanların kurşunlanması, bunun içinparalı tetikçilerin tutulması, tutuklamalar, sürecinanlaşılması bakımından yeterli örneklerdir. Temelieşitsizlik ve sömürü üzerine atılmış, haksızlık veadaletsizliklerle dolu olan, resmi çizgisini de inkar veimha yöntemiyle korumayı alışkanlık edinmiş bir düzeniçin tüm bunlar şaşırtıcı değildir. Aslında şaşılacak olansermaye devletinin yalanlarını, provokasyonlarınıhayata geçirmek için devreye soktuğu ikiyüzlülüğetoplumun bu kadar kolay kanabilmesidir.

Tokat Reşadiye’de olduğu gibi hayatını kaybedenaskerler için döktükleri sahte gözyaşları öylesineinadırıcılıktan uzaktır ki, bu sahtekarlığı görmek içinTSK içinde yaşanan şüpheli ölümlere bakmakyeterlidir. Keza devlet topluma görülmesini istediğişeyleri göstermektedir. Zira Tokat’ta hayatını kaybedenbazı askerlerin yakınlarının “bu savaş artık dursun”yakarışları yok sayılmaktadır. Bilinmektedir ki sermayedevletinin resmi çizgisi olan Kürt düşmanlığınınsürmesi için asker ölümleri tutan bir senaryodur. Vatanmillet edebiyatçılarının yakınları için ise asker ocağılüzumsuzdur. Hem asker cenazelerinin kaldırılacağı enuygun yerler de emekçi evleridir onlar için.

Gelelim TSK içinde yaşanan karanlık ve şaibeliasker ölümlerine. PKK ile girilen savaşta hayatınıkaybeden askerler için sözde üzülen ölü sevicileri pekdoğal olarak bu gibi durumlarda suskunluğabürünmektedirler. Ellerine pimi çekilmiş bombaverilebilir, kendi döşedikleri mayınların üstünegönderebilir, Alevi ya da Kürt oldukları içinöldürülebilir de bu askerler. Savcığa intikal etse deetmese de iç yazışmalarda “eğitim zaiyatı”, yahut“kaza kurşunu” diye zabıt tutulup sessiz sedasızevlerine gönderilirler.

Bilinmektedir ki sadece 1991 ve 2001 yıllarıarasında TSK içinde 1248 “intihar” olayı meydanagelmiş ve bu intiharlardan 815’i ölümle sonuçlanmıştır.Sistematik olarak devam etmekte olan bu ölümlerin,intihar süsü verilmiş cinayetler olduğu ise bir sırdeğildir.

Şırnak’ta askerlik yaptığı sırada hayatını kaybedenpiyade er Sedat Horuz’un 26 Kasım’ı 27’sine bağlayangece ki şüpheli ölümü de bunu doğrulamaktadır. Tıpkıgeçtiğimiz aylarda Yalova’da 16 aydır askerlik yapanve 6 kurşunla ‘intihar’ ettiği iddia edilen Batmannüfusuna kayıtlı Sait Özdemir gibi. Benzeri “intihar”

olaylarının sıklıkla yaşandığı TSK bu yönüyle de gençinsanların ölümünden sorumludur. Şırnak’ta intiharettiği söylenen Sedat Horuz’un Adana MeydanMahallesi’nde oturan ailesi de gerçeğin açığa çıkmasınıistemektedir.

Sedat Horuz’un ailesi bu yönde çaba harcamış vedava açmak için girişimlerde bulunmuş. Baba ZemçiHoruz’un anlattğına göre Sedat oldukça neşeli birgençtir ve ne sosyolojik ne de psikolojik açıdan intiharetmesi için bir neden yoktur. Adıyamanlı olan Horuzailesi çocuklarının ölümünün arkasındaki sır perdesininkaldırılmasını istemektedir. Aile yaklaşık 1 ay önceizinli olarak eve gelen çocuklarının ölümünün intiharolduğuna inanmamaktadır. Çünkü en az iki günde birtelefonda konuştukları çocuklarının moralinin çok iyiolduğunu bilmektelerdir ve ondan bir şikâyetişitmemişlerdir.

Tüm bu yaşananların gösterdiği gerçek şudur ki, buve benzeri şaibeli ölümlerin arkasındaki sır perdesinikaldıracak olan işçilerin birliği ve halkların kardeşliğinisavunan bir mücadele hattı olacaktır. Haksız bir savaştaölen ya da “intihar” süsü verilen ölümlerin gerçeksorumlusu aynı karanlık odaktır. İşçiye ve emeğe

düşman olan, Kürt halkına da Alevi emekçilerine dedüşmandır. Bugün bir kez daha tüm vahametiyleyaşanmakta olan, sistemin sahte bir saflaşma yaratmaçabasından başka bir şey değildir. Gerçekte saflar iseaçık ve nettir. Bu düzen kimleri daha zengin ediyor vekimlerin hayatını cehenneme çeviriyorsa, işte birbirinekarşılıklı düşman olması gereken saflaşmalar da bunlararasında olmalıdır.

Ölümlerin gerçek sorumlusu aynı karanlık odaktır!

Hızır Paşalar’ın çalıştay saldırısınakarşı mücadeleye!

Sermaye devleti kendine uygun Aleviliği yaratma ve bu yolla Alevi emekçilerini denetim altına alma hedefidoğrultusunda çabalarını yoğunlaştırmaktadır. Uzun süre sermaye devleti tarafından baskı ve zorbalıkla yolagetirilmek istenen alevi emekçilerine yönelik politika AKP eliyle daha da zenginleştirildi. AKP para, rüşvet vedevlet katında makam-mevki dağıtarak devlet projesine güç kazandırmayı hedefledi.

Sermaye düzeni, Aleviliği dinsel gericiliğin sıradan bir kolu haline getirmeyi denedi. Alevi işçi veemekçilerini düzene tümüyle yedekleme anlayışıyla hareket etti. Planlar arasında Aleviliği, Diyanet İşleriBaşkanlığı bünyesine almak da vardı. Sermaye devleti politikasına güç kazandırmak için Alevi Çalıştayı aracınıkullandı. Alevi emekçileri bu oyunu yutmadı. İlerici alevi örgütleri çalıştaya katılmadı.

Alevi Çalıştay’larında ortaya çıkan tablo, düzenin “Alevi açılımı” konusundaki samimiyetsizliği veikiyüzlülüğünün ortalığa saçılmasına yol açtı. Davetlilerin bu düşünceye uygun, akademisyen kılıklıbezirgânlardan seçilmesi de bu anlayışın ürünüdür. Biraz yakından bakıldığında sermaye devletinin ve onunyürütme organı AKP hükümetinin Alevi emekçilerinin demokratik istemlerine yanıt vermek gibi bir hedefibulunmadığı, asıl amacın, Alevi emekçilerini kontrol altına almak olduğu hemen anlaşılıyor.

Alevi Çalıştay’larında pervasızca Alevi emekçilerine hakaret edenler, yüzyıllar boyunca Aleviler’e yönelikhoyratça saldırganlıktan beslenenler, Alevi emekçilerine karşı uygulanan inkar ve asimilasyon politikalarınınnişanesi sayılabilecek okullarda okumuşlar yer aldılar.

Tüm bu olayların bir kez daha gösterdiği temel gerçeklerden biri, Aleviliğin tıpkı diğer dinsel inançlar gibisermayenin çıkarları doğrultusunda kullanılmak istendiğidir. Diğeri ise, alevi emekçilerini katillerine aşık etmepolitikasının devam ettiğidir.

Alevi burjuvazisinin ise, sorunu devletten kısmi tavizlerin koparılmasına indirgediği biliniyor. Nitekimdevletle tamamen bütünleşme eğilimindeki Alevi burjuvazisinin bu yönelimi, Alevi emekçileri kontrol altındatutma peşinde koşan sermaye devletinden destek görmektedir. Alevi burjuvazisi, sınıfsal çıkarı gereği Aleviinancının dinsel gericiliğin bir aracı olarak kullanılması için çabalıyor. Bu yolla, Alevi işçi ve emekçileri dahagüçlü bağlarla düzene bağlamak istiyor. “Makul Alevi” yaratma peşinde olan işbirlikçi Alevi örgütleri vebireyleri, AKP’nin Alevi iftarlarında ve çalıştaylarında boy göstermektedir. AKP’nin kararı ve el altındansağladığı destekle Alevi emekçileri içinde faaliyet yürütmektedir.

“Makul alevi” veya aynı anlama gelmek üzere, “devlet alevisi” yaratma politikaları sermaye egemenliğidevam ettiği sürece bitmeyecektir. Alevi emekçileri kendi burjuvalarının peşinde sürüklenmemeli, sermayedüzeninin politikalarını meşrulaştırıp pazarlayan Hızır Paşalar’ın oyunlarına gelmemelidir. Tutulacak yolbellidir. Bu yol, adı mücadele ve direnişle özdeşleşmiş Pir Sultanlar’ın isyancı yoludur.

Alevi emekçiler kendi geleceklerini karartmaya yönelik manevraları boşa çıkarmalı, Ökkeş Şendiller katilini,çalıştaylarda gericiliğin bayraktarlığını yapan düzen aydınlarına ve alevi emekçilerine katliamları reva görensermaye iktidarına karşı, gerçek çözümün biricik yolunun devrim ve sosyalizm olduğu bilinciyle mücadeleyiyükseltmelidir.

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Kapitalizm can almaya devam ediyor...10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Vahşi kapitalizmin açık yüzü bu kez kendiniBursa’da Bükköy Madencilik’te gösterdi. 19 madenişçisi göz göre göre katledildi. Genelde halk deyimiyle“kaza geliyorum demez” ama kapitalist çalışmakoşulları sözkonusu olduğunda açıkça gelir, bu nedenleiş kazaları kapitalist düzende birer cinayete dönüşür.

Özellikle Türkiye gibi sömürünün en ağır birşekilde yaşandığı ve örgütlenmenin baskı ve zorbalıklaengellendiği ülkelerde bu ve benzeri iş cinayetlerisıklıkla yaşanmaktadır. Çünkü bu düzende basitkoruyucu önlemler gereksiz masraf olarak görülmekte,bu yüzden önlenebilecek kazalar birer cinayetedönüşmektedir. Tersanelerden kot taşlamaya,madenlerden inşaat sektörüne her zaman iş cinayetlerihaberlerini sıkça duyuyoruz. Dahası ölümlesonuçlanmayan, sakat kalmayla sonuçlanan ya dameslek hastalıkları sonucu yaşanan ölümlerse ilgilikurumlara ve basına yansımıyor bile. Çünkü sermayedevletinin “ilgili” kurumlarının işçi sağlığı ve güvenliğiile bir ilgileri yok. Bursa’daki katliamda bu bir kezdaha kanıtlandı.

Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’nde gerçekleşenbu katliam öncesinde Çalışma Bakanlığı bu işletmeyiMayıs ayında denetlemiştir. Yapılan denetimlerde,denetleme yapan ekibin maden ocağında tespit ettiğieksiklikleri şirket sahiplerine ilettiği, “en kısa zamandatamamlayacağız” sözü üzerine rapor dahi tutmadığıöne sürülmektedir. Sonrasında ise, denetimde ortayaçıkan eksikliklerin giderilmesi için gerekli takipler deyapılmadığı için işçi ölümlerinin önü açılmıştır.Sonuçta “denetlenen” bu işletmede, dinamitpatlalaması sonrası grizu patlaması ve ardından göçükgerçekleşmiştir

Maden Mühendisleri Odası’ndan yetkililer şunlarısöylüyor: “Dinamit üretimin bir parçasıdır. O saatdiliminde dinamitle tetiklenen metan gazınınpatlamaya sebep olduğu kesin. Grizu patlamasında1.600 derecelik bir ısı ortaya çıkar. Orada olanlarınhepsi o an hayatını kaybeder. Kaybetmeyenler dezehirli gazla dakikalar içinde hayatlarını kaybeder.”

Dev-Maden-Sen ise yaptığı açıklamada, doğruölçüm yapılsaydı, metan gazının yükseldiğiningörülmüş olacağını, dinamit patlatılmayacağını, 19işçinin de şimdi hayatta olacağını söylemektedir.Açıklamada ayrıca; “madencilikte nitelikli eleman,mühendis bulundurma, gaz ölçümü, havalandırma,denetim konularında uluslararası standartlar vardır.Hükümet, bunları ‘ek maliyet olarak gören’ özelşirketler için standartları bozdu. Kuralsız çalışmayakapı açtı” denilerek sermaye devletinin bu katliamdandolaysız sorumlu olduğunu özetlemektedir. Zira TayyipErdoğan işçi ölümlerinin ardından yaptığı açıklamada,şirket sahibi Nurullah Ercan’la ilgili nasıl birsoruşturma başlatılacağından, “kaza”yla ilgili neyapacaklarından, madencilikle ilgili yasaldüzenlemelerinin kazalara etkisinden hiç sözetmeyerek katliamdaki suç ortaklığını da itiraf etmişolmaktadır.

Sicili bozuk azılı bir işçi düşmanı: Nurullah Ercan!

Türkiye Kömür İşletmeleri’nden kiraladığısahalarda madencilik yapan Nurullah Ercan, sicili hayli

bozuk bir işçi düşmanıdır. Daha önce aynıkömür ocağında patlama olmuş, 4 işçiölmüştür. Yine 19 Kasım 2000’de ise NurullahErcan’a ait Kayaaltı Linyit Ocağı’nda meydanagelen iş kazası sonucu 7 işçi can vermiştir.Arafa Madencilik Ltd. Şti., Üçpınar MadencilikLtd. Şti. ve Kuzey Anadolu Madencilik A.Ş. ilekömür madenciliği alanında yatırımları bulunanNurullah Ercan, sahip olduğu Bolu’dakiocaklarında ise sendikal örgütlenmeyiengellemeye çalışmıştır. Nurullah Ercansendikalaşmaya karşı farklı maden ocakları içinfarklı taşeron şirketler kurma yoluna gitmiştir.2000 yılında Bolu Gökçesu’da BükköyMadencilik ve Üçpınar Madencilik şirketlerinin üretimyaptığı Kayaaltı, Çorak ve Çamlık linyit ocaklarındaçalışan 228 işçi ile Kuzey Anadolu Madencilik AŞ’yeait Tuzlukaya Linyit Ocağı’nda çalışan 88 işçi, DİSK’ebağlı Dev Maden-Sen’e üye olunca işten çıkartılmış veçeşitli baskılara maruz kalmıştır.

İşçi düşmanı ve katili Nurullah Ercan tüm buözellikleriyle sermayenin tipik bir temsilcisidir. İşcinayetlerinin yaygın yaşandığı madenlerde diğerpatronların da bu konuda sicilleri hayli bozuktur.Örneğin sadece Zonguldak kömür ocaklarında ölenişçilerin sayısı 3500’ün üstündedir. Koşulları itibariyleiş kazaları ve meslek hastalıkları açısından oldukçariskli olan kömür ocaklarında genellikle kayıtdışı işçiçalıştırılmaktadır. Özellikle madenlerinözelleştirilmesine bağlı olarak iş kazaları sıklıklayaşanmakta, işçiler sefalet ücretlerine mahkumedilmektedir. Kuralsız ve denetimsiz bir şekildemadenler adeta ölüm çukurlarına dönüştürülmüştür.

Sermaye devleti ise işçi sağlığı ve güvenliğikonusunu özelleştirme yoluyla çözmektedir. 15Ağustos 2009’da yürürlüğe giren “İşyeri Sağlık veGüvenlik Birimleri ile Ortak Sağlık ve GüvenlikBirimleri Hakkında Yönetmelik” ile bunun önüaçılmıştır. Yönetmeliğe göre, iş güvenliği uzmanlarınıyetiştirme yetkisi özel eğitim kurumlarına daverilmekte, işçi sağlığı, iş güvenliği ve işyeri hekimliğialanlarına özel sağlık kuruluşlarının girmesine izinverilmektedir. Yönetmelik, en az 50 işçi çalıştıranişyerlerini kapsamaktadır. Bu nedenle 50’nin altındaişçi çalıştıran bir milyondan fazla işyerini

kapsamamaktadır. Ki resmi kayıtlarda bile işkazalarının en çok 50’nin altında işçi çalıştıranişletmlerde gerçekleştiği görülmektedir. Bununyanında, Çalışma Bakanlığı’nın 11.11.2009 tarihligenelgesinde, bakanlık müfettişlerinin, işçişikâyetlerini denetim yapmadan yazışma ilesonuçlandırmaları öngörülmektedir.

Görüldüğü üzere, sermaye devletinin işçi sağlığıgibi bir derdi-tasası yoktur.

Onların misyonu patronların böylesi katliamlardaolduğu gibi sorumluluklarını örtbas etmek ya daişçilerin örgütlenmesini bastırmaktan ibarettir. Dahaöncede belirttiğimiz gibi sendikal örgütlenmeçabalarına hukuk dışı yöntemlerle karşı koyan ve bunedenle suç işleyen ve mahkemelerde hüküm giyenNurullah Ercan, açılan davaları kaybetmiş olmasınarağmen hiçbir cezalandırmayla karşılaşmamıştır. Bukatliamdaki sorumululuğunun ise aynı akibeteuğraması şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü Nurullah Ercanortalıktan kaybolmuş sadece üç şirket çalışanıtutuklanmıştır.

Sermaye devletinin işçi hakları ve sağlığısözkonusu olduğunda nasıl davrandığını tersanelerden,kot taşlama işçilerinden, yük taşıma aracınatıkıştırıldığı için selde boğulan 8 işçi kadından biliyor,patronları nasıl kolladığını Sabra Tekstil örneğindentanıyoruz. Yaşanan her örnek, tüm barbarlığıylaişçilerin ve emekçilerin yaşamına kasteden kapitalizmbelasından kurtulmanın aciliyetine işaret ediyor. Bununiçin de örgütlü mücadeleyi büyütmek dışında birseçeneğimiz yoktur.

Kapitalizm tüm barbarlığıyla can almaya devam ediyor…

İşçi ölümlerinin hesabını sormak içinörgütlü mücadeleyi yükseltelim!

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Kaza değil, cinayet! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

19 maden işçisi kardeşimiz, kapitalizmin çarklarıarasında ezildi. Göstermelik kontroller, uygulanmayankapatma kararları, masa başlarında yapılan teftişler, 19maden işçisinin ölümüne imza atan müfettişler... Hepsi debu sistemin ne kadar çürümüş olduğunu bizlere bir kezdaha göstermiştir. İşçi arkadaşlarımızın ölümündensorumlu olan patronlar ve onların bu köhnemiş düzenidir.Yaşamlarını bizim emeğimiz ve kanımız üzerindenkazanan asalaklar sürüsü canımızı hiçe saymaya devamediyorlar. Madenlerde, tersanelerde, kot taşlamada vedaha birçok işkolunda patronlar kârlarını düşürmemekiçin güvenlik önlemlerini almayarak açıkça cinayetişlemektedirler. Artık yeter! Emeğimizin üzerindengeçinen ve işçilerin canından çok kendi kârlarını düşünenbu kirli düzenin efendilerine boyun eğmeyelim.

İşçi arkadaşlarımızın ölümünü üzüntüyle karşılarken,bu olayla birlikte öfkemiz daha da çok bilendi. Buradanbir kez daha bütün sınıf kardeşlerimizi iş cinayetlerinekurban gitmemek için, kâr hırsıyla canımıza kastedenzorbalık sistemine dur demek için, iş cinayetlerininsorumlusu olanlardan hesap sormak için örgütlümücadeleye çağırıyouz.

Adana’ dan Sanayi İşçileri Derneği çalışanları

İş cinayetlerinin sorumlusu barbarlıkdüzeninden hesap soralım!

Öğretmen atamaları protesto edildiÖğretmen atamalarının yapıldığı gün olan 16 Aralık günü Bursa ve Adana’da protestolar gerçekleşti.

Eylemlerde “kardolu çalışma” talebi dile getirildi.

Adana AYÖP kadro istedi Adana Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu İnönü Parkı’nda gerçekleştirdiği eylemle 2010 yılı

için yapılan öğretmen atamalarını protesto etti. Açıklamada, 10 bin kişilik atamanın aslında bir aldatmacadanibaret olduğu ifade edilirken herkese kadrolu atama hakkının tanınması istendi.

Kadro hakkının verilmemesi bir yana bunun için mücadele eden öğretmenlerin işten atıldığının belirtildiğiaçıklamada Diyarbakır’da 25 Kasım grevine katıldığı için işten atılan ücretli öğretmen İrfan Balık’ın durumuhatırlatıldı. Saldırıların mücadeleyi engelleyemeyeceği vurgulanarak, İrfan öğretmenin durumu “Baskılar biziyıldıramaz!” sloganlarıyla protesto edildi.

Basın metninin okunmasının ardından Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa bir açıklamayaparak kadrolu ataması yapılmayan öğretmenlerin çok zor koşullarda çalıştırıldığını söyledi.

Bursa Eğitim Sen: Mücadeleye devam edeceğiz Bursa Eğitim Sen Şubesi, İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. “MEB

yeterli sayıda öğretmen ataması yapmadan, öğretmen açıkları sorun olmayı sürdürecektir” dedi. Eğitim Sen Şube Başkanı Cemal Akkurt, Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen açıkları sorununu

sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik istihdamı ile aşmaya çalışmaktaki ısrarının anlaşılamaz olduğunu söyledi.Bu tür istihdam politikaları sonucu ücretli ve sözleşmeli öğretmenlerin pek çok ekonomik ve sosyal haktanyoksun kaldığını belirtilti.

Eyleme AYÖP Bursa Platformu ve birçok kurum destek verdi. Kızıl Bayrak / Adana - Bursa

Nakliyat-İş yönetici ve üyeleritutuklandı

7 Aralık 2009 sabahı Nakliyat-İş Sendikası Genel Merkezi ve şube binalarının yanısıra evlerine yapılanpolis baskınlarıyla gözaltına alınan Nakliyat-İş yönetici ve üyeleri üç günü aşkın süre gözaltındatutulmalarının ardından 10 Aralık günü çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.

Patronlar emretti yargı tutukladıAralarında DİSK Örgütlenme Daire Başkanı ve Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza

Küçükosmanoğlu’nun da bulunduğu 14 Nakliyat-İş yönetici ve üyesinden 2’si (DİSK Konya BölgeTemsilcisi Ali Özçelik ve sendika üyesi Nurettin Akkuzu), çıkarıldıkları savcılıkta alınan ilk ifadelerininardından serbest bırakılırken 12 işçi tutuklanma talebiyle nöbetçi mahkemeye sevkedildi.

Bekşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde ifadeleri alınan Nakliyat-İş’lilerden, LC Waikiki direnişçilerindenErhan Duman ve Nakliyat-İş Genel Mali Sekreteri Rıza Ballı serbest bırakılırken geriye kalan 10 Nakliyat-İş’li hakkında tutuklama kararı çıktı.

“Suç örgütü kurmak” iddiasıyla gözaltına alınan Nakliyat-İş yöneticileri “Birden fazla kişinin çalışmahürriyetini engelleme ve ruhsatsız silah bulundurma” gerekçesiyle tutuklandılar.

İşçi katliamıperdeleniyor

10 Aralık 2009 akşamı yaşanan grizu patlamasında19 işçiye mezar olan maden ocağının genel müdürü dedahil gözaltına alınan 3 kişi hakkında tutuklama kararıçıktı. 19 işçiye tabut olan maden ocağında ihmallerzincirinin üzeri göstermelik tutuklamalarla ve rüşvetyoluyla kapatılmak isteniyor.

Maden ocağının faaliyetlerine 6 ay süreyle araverilirken, olayı soruşturan MustafakemalpaşaCumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla gözaltına alınanişletmenin Genel Müdürü Fahrettin Çolpan, İşletmeMüdürü Hayrettin Çelik ve Ocak Şefi Bayram Erdoğansorgulamalarının ardından “görevi ihmal ve taksirlebirden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek”suçundan Mustafakemalpaşa Adliyesi’ne sevk edildi. 3kişi, çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Göçüktehayatını kaybeden Murat Hanay’ın ağabeyi NihatHanay, işletmenin yöneticilerine tepki gösterdi.

Tuzla tersanelerinde yaşanan iş cinayetlerisonrasında yaşanan göstermelik uygulamaların birbenzeri Bursa’daki ölümlerin ardından da görüldü.İşletme sahibi ve yöneticilerinin gözaltına alınması vetutuklanması perdesi sermayenin kar hırsının nedenolduğu ölümlerin üzerini kapatmanın bir aracı olarakBursa’daki katliamda da kullanıldı.

Maden ocağında yaşanan işçi katliamına dönüktepkilerin hafifletilmesi bir kez daha devlete düştü.Çalışma Bakanlığı, grizu patlamasında yaşamını yitiren19 işçiyi sigorta prim günlerine bakmaksızın emekliederek madenci ailelerine bir “iyilik” daha yapmış oldu.Kapitalistlerin sözcülüğünü yapan sermaye devletimaden ocağında katledilen işçilerin ailelerine “kanparası” önermiş oldu.

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Sınıfa karşı sınıf!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

TEKEL’e bağlı fabrikaların kapatılması veişten atma saldırısına karşı 15 Aralık sabahıAnkara’da AKP Genel Merkezi önünde toplananve geceyi burada geçiren Tek Gıda-İş Sendikasıüyesi TEKEL işçilerine 16 Aralık günü öğlensaatlerinde Ankara polisi biber gazıyla saldırdı.Polis saldırısı nedeniyle 2 işçi kalp krizi geçirdi.

Ankara Valiliği’nin “yasal olmadığı”gerekçesiyle izin vermediği eylemde, işçiler 15Aralık günü AKP Genel Merkezi önüne gitmekistemiş fakat önleri, genel merkezin yakınındakiYaşam Sokak’ta polis barikatı ile kesilmişti.İşçiler burada gün boyu beklerken Türk-İş GenelBaşkanı Mustafa Kumlu ve beraberindeki TEKELişçilerinin temsilcileriyle Devlet Bakanı HayatiYazıcı arasında bir görüşme gerçekleştirilmişti.Görüşmelerden sonuç alınamayınca işçiler geceyiAnkara’da geçireceklerini ifade etmişlerdi.

Gece 01.00 civarında soğuk hava ve yağışnedeniyle Atatürk Kapalı Spor Salonu’na geçenişçiler sendika yöneticileriyle birlikte geceyiburada geçirdiler.

İki grup olarak eylemlerini sürdüren TEKELişçilerinin bir bölümü sabah itibariyle Abdiİpekçi Parkı’na geçerek eylemlerine buradadevam edeceklerini belirtirken, bir bölümü deAKP Genel Merkezi önüne doğru tekrar yürüyüşegeçti.

AKP Genel Merkez binası yakınındakiArmada Alışveriş Merkezi önünde polisablukasına alınan işçiler “Ölmek var dönmekyok!”, “Emekçiye değil AKP’ye barikat!”, “İşekmek yoksa barış da yok!” sloganları ile polisbarikatını protesto etti.

Abdi İpekçi Parkı’ndaki işçiler de AKP GenelMerkez binası önüne yürümekte kararlıdavranınca polis biber gazıyla işçilere müdahaleetti. Müdahale sırasında iki işçi kalp krizi geçirdi.Yaralanan işçiler, hastaneye kaldırıldılar. TEKELişçilerinin AKP Genel Merkezi önündekieylemleri gazetemiz yayına hazırlandığı sıradadevam ediyordu.

TEKEL işçileri 2008 yılının Şubat ayındaTürkiye’nin çeşitli illerinden gelerekÖzelleştirme İdaresi önünde toplanmışlar günboyu süren bekleyişlerinin ardından polisterörüyle karşılaşmışlardı. Geçtiğimiz haftalardaçeşitli illerde kitlesel ve militan eylemlere imzaatan TEKEL işçileri birçok yerde polisin gazbombalı, coplu saldırısına maruz kalmışlardı.

Maden işçilerinden TEKELişçilerine destek

Diğer yandan, Genel Maden-İş Sendikası, TekGıda-İş’in eylemine destek vermek için Türkiyegenelinde iş yavaşlatacağını duyurdu.

TEKEL işçilerinin Ankara nöbeti sürüyor!

Demiryolu emekçisi baskı ve cezalara grevleyanıt verdi

KESK ve Kamu-Sen’in “toplu sözleşme ve grevhakkı” talebiyle 25 Kasım’da gerçekleştirdiği bir günlükuyarı grevinin ardından demiryolu emekçilerinisoruşturma ve görevden uzaklaştırma terörüyle yıldırmakisteyen TCDD yönetimine memurlar yine grevle yanıtverdi. 15 Aralık gecesi greve başlayan kamu emekçilerinepolis saldırdı.

TCDD tarafından görevlerinden geçici olarakuzaklaştırılan 10’u KESK’e bağlı Birleşik TaşımacılıkÇalışanları Sendikası (BTS) üyesi, 6’sı Türk Ulaşım-Senüyesi olmak üzere toplam 16 demiryolu emekçisinin işeiadeleri talebiyle çeşitli illerde 15 Aralık 2009 Salı akşamıtren seferleri durdu.

Grev, İstanbul Haydarpaşa Garı’ndan saat 22.00’dekalkması gereken Anadolu Ekspresi’nin durdurulmasıylabaşladı. Gara yığınak yapan polis, 00.45 sıralarında grevcilerden garın boşaltılmasını istedi. Bu dayatmanın yerinegetirilmemesi üzerine grevcilere saldıran polis, BTS üyesi Ahmet Tuna, Türk Tarım Orman Sen İstanbul ŞubeBaşkanı İ. Okay Yıldırım ve dayanışma için garda bulunan 2 üniversite öğrencisini gözaltına aldı. Saat 01.30civarında da BTS İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Hasan Bektaş gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar ifadelerialındıktan sonra serbest bırakıldı. Grevci memurların gar önündeki bekleyişi devam etti.

Yaşanan saldırının ardından KESK Genel Başkanı Sami Evren düzenlenen basın açıklamasıyla olayı kınadı.Polisin grev kırıcılığı yaptığını söyleyen Evren, 16 BTS’li işe iade edilene kadar mücadelelerinin devam edeceğinisöyledi.

25 Kasım grevinin ardından gelen soruşturma ve cezalara karşı anlamlı bir yanıt olan grev tüm baskı veengellemelere rağmen devam etti.

Ankara, İstanbul, Adana, Diyarbakır, Kurtalan, İzmir ve Konya’da tren seferleri dururken birçok ilde de basınaçıklamaları gerçekleştirildi.

Demiryolu emekçilerinin, arkadaşlarının görevlerine iade edilmesi talebiyle gerçekleştirdikleri grevin ardındanTCDD yönetimi 30 emekçiyi daha görevden aldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin taşeronlaştırmauygulamasına karşı çıkan itfaiye işçileri 16 Aralık günüpolis saldırısıyla karşılaştı.

Polis saldırısına rağmen eylemlerine devam edenBelediye-İş Sendikası İstanbul 5 No’lu Şube üyesi itfaiyeişçileri, barikatı açtırarak belediye önüne yürüdü. İstanbulBüyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı protestoeden işçiler, Vali Güler ve Emniyet Müdürü’nün istifasınıistediler.

Saat 12.00’de Fatih İtfaiye Parkı’nda toplanan itfaiyeemekçileri, burada pankartlarını açarak kolluğun barikatıaçmasını beklediler. Uzun süren pazarlıklara rağmen,barikat açılmaması üzerine işçilerin tepkisi artmayabaşladı.

Eylem boyunca emekçiler, “İtfaiyede taşeron istemiyoruz!”, “İşçiler burada başkan nerede!”, “Sendika hakkımızengellenemez!”, “Topbaş şaşırma sabrımızı taşırma!”, “İş, ekmek yoksa barış da yok!”, “İstanbul uyuma itfaiyeyesahip çık!”, “Yılgınlık yok direniş var!”, “İşçilere değil, çetelere barikat!”, “Sendika hakkımız grev silahımız!”,“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” sloganlarını attılar.

Sendika bürokratları şovenizme sarıldıEylemde işçiler adına konuşan Belediye-İş 5 Nolu Şube Başkanı Nihat Altaş, şovenizm zehrini kustuğu

konuşmasında kolluk güçlerine seslenerek, kendilerinin Mahmur’dan gelen “terörist” olmadıklarını söyledi. Eylemboyunca işçilere, “Terörist / militan değiliz, itfaiyeciyiz!” sloganı attırıldı.

Yapılan konuşmanın ardından itfaiye işçileri, kortej oluşturup, pankartlarını açarak yürüyüşe hazırlandılar. Kolkola giren işçiler caddenin başında bulunan polis barikatı ve panzerlerinin üzerine yürüdüler.

Barikata yüklenen emekçilere, kolluk güçleri biber gazı ve tazyikli suyla saldırdı. Büyükşehir Belediyesi önüne gelindiğinde, ilk önce Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak söz aldı. Büyükkucak, demokratik olan haklarını kullandıklarını ifade etti. Belediye-İş Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Erol’un da işçilere seslendiği eylem halaylarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İtfaiye işçilerine polis saldırısı

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

211. gün…353 gündür direnen Sinter Metal işçilerinin yanına

gittik. Yarın yapılacak eylem üzerine konuştuk.Eyleme destek vereceklerini söylediler. Öğleden sonraMakine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’ne gittik.Şube müdürü ile görüşüp direnişe destek talebindebulunduk. Şube müdürü de “taleplerinizi bir dilekçehalinde bize verin, yönetim kurulunda konuşalım”dedi. (…)

Bugün Entes nöbetçisi ile beraber saatimizinçoğunluğu yollarda geçti. İstanbul trafiği her zamanolduğu gibi işçi ve emekçiler için eziyete dönüştü.(…)

212. gün…Bugün organize sanayi bölgesinde (OSB) İMES A

Kapısı’ndan başlayıp Entes’in önüne kadar sürenEntes ile dayanışma eylemi vardı. Eylem Bursa’dapatlamada ölen 19 işçinin anısına saygı duruşuylabaşladı. Sinter Metal ve Karahan Tekstil işçisi sözalarak düşüncelerini dile getirdiler. Ayrıca işçiler şiirokuyarak eyleme renk kattılar. Eylemde “Krizin bedelipatronlara”, “Yaşasın sınıf dayanışması” , “İştenatmalar yasaklansın” sloganları sıkça atıldı.

Buradan eyleme katılan, Entes ile dayanışmayıyükselten herkese teşekkürlerimi iletiyorum.Eylemden sonra OSB müdürlüğü önünde kısa birprotesto yapılarak 353 gündür direnen Sinter Metalişçileri ziyaret edildi. (…)

214. gün… Bursa’da “İşten Atmalar Yasaklansın

Platformu”nun kriz ve işten atmalarla ilgilidüzenlediği foruma katıldım. Foruma başlarken ErdalEren’in ölüm yıldönümü ve aynı zamanda yakınsüreçte yaşanan patlamadan kaynaklı ölen 19 madenişçisi için saygı duruşunda bulunuldu. Panelde ilkolarak Tez-Koop-İş Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşırsözü aldı ve işçi kimliğinin iyice irdelenmediğini,anlaşılmadığını yaşadığı örnekler üzerinden anlattı.(…)

Entes sürecini, direnişin sıkıntılarını, sınıfdayanışmasının yetersiz olduğunu ve fiili meşrumücadelenin önemine değindim. Daha sonra grevdekiAsemat işçileri söz aldı.

Direnişin yanlız bırakıldığını, sahiplenilmediğini,foruma katılan işçilerin grevi ziyaret etmesigerektiğini söylediler. 31 Aralık’ta yani 1. yılınıdoldurdukları gün açlık grevine gireceklerini dilegetirdiler. Soru cevap kısmında ise Volkan Yaraşırkendine “Devrimciyim” diyen insanların fabrikalardayani sınıfın içinde var olması gerektiğini aksi takdirdemücadelesinin bir anlam ifade etmediğini söyledi.Kitlesel katılım sağlanan forumda “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!”, “Zafer direnen emekçininolacak!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganlarıatıldı. Ayrıca Entes direnişine yaptığı maddi destektendolayı Bursa BDSP’ye teşekkürlerimi iletiyorum.

216. günYanımdaki nöbetçiyle birlikte Ataşehir Belediyesi

önünde eylemdeydik. Ataşehir Belediye BaşkanıBattal İlgezdi, 47 işçiyi hiçbir gerekçe göstermedenemekliliğe zorlayarak iş akitlerini feshetmiş. Bundankaynaklı Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 1 No’luŞube’nin gerçekleştirdiği eyleme katıldık. (…)

Eylemden sonra direniş yerine aldığımız sobayı da

yanımıza alarak yine kışın soğuğundan korunmak içinyaptığımız barakayı bıraktığımız yere gittik. (…)

217. gün…DİSK Genel-İş Sendikası’nın çağrısıyla Sarıgazi

Belediyesi önünde yapılan eyleme katıldım. Eyleminamacı Sarıgazi Belediyesi’nin toplu iş sözleşmesineuymamasıdır. Eylem oldukça kitlesel geçti. Birçokkurum döviz ve pankartlarıyla destek verdi.

25 Kasım uyarı grevinden 10 gün sonra çıkarılandemiryolu işçileri için Haydarpaşa Garı’nda yapılaneyleme trafikten kaynaklı geciktim. Fakat Ulaşım-SenSendikası 2 No’lu şube Başkanı İsmail Çiftçi ilekonuştum. İşten atılan işçilerin işlerinin başına geridönene kadar süresiz greve çıktıklarını belirtti. Ayrıcadün gece polisle yaşadıkları çatışmayı da aktaranbaşkan eğer bugün bir haber gelmezse yarın diğeryerellerde de bu grevin yayılacağını belirtti. Ayrıcagece boyunca bekledik ve bundan sonra da beklemeyedevam edeceğiz, kararlıyız dedi.

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan

Krizin faturasına karşı 14 Mayıs 2009 tarihindebaşlattığı direnişini sürdüren Entes Elektronik işçisiGülistan Kobatan, direnişinin 212. gününde yinefabrika önünde eylemdeydi.

OSİM-DER’in çağrısıyla gerçekleştirilen yürüyüşve fabrika önündeki basın açıklamasında mücadelekararlılığı ifade edildi. Dudullu Organize SanayiBölgesi’nde bulunan İMES Sanayi Sitesi A Kapısıönünde saat 11.15’te başlayan yürüyüşe direniştekiSinter Metal işçileri de katıldı.

ÖDP ve EMEP’in temsili olarak destek verdiğieylemde BDSP ve Metal İşçileri ise dövizleriyle yeraldı.

Yürüyüş boyunca, “Direne direne kazanacağız!”,“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Milyonlar aç milyonlar işsiz işte kapitalist sisteminiz!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”,“Krizin bedeli patronlara!”, “İşten atmalar yasaklansın!”, “İşten atmalara, güvencesiz çalıştırılmaya,taşeronlaştırmaya hayır!”, “Entes işçisi yalnız değildir!”, “Sinter işçisi yalnız değildir!”, “Susma sustukça sırasana gelecek!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Birleşe birleşe kazanacağız!”, “Köle değil işçiyiz örgütlüysekgüçlüyüz!” sloganlarının atıldığı eylem, direniş alanında OSİM-DER adına yapılan konuşmayla başladı.

Maden işçileri anıldı

Konuşmada, Entes işçisinin krizin faturasını ödemeyi reddettiği ve bu yüzden direnişe çıktığı söylendi.Ardından “madenci” şiiri okundu ve Bursa’da ölen 19 maden işçisi anıldı.

Sinter işçisinin önerisi üzerine ölen maden işçileri için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.Sermayenin saldırılarına karşı “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!” sloganı hep birlikte atıldı.

Direniş alanında konuşan Entes işçisi Gülistan Kobatan, direnişi seçmesinin sınıfa karşı sınıf tavrınınifadesi olduğunun altını çizdi. İşçilerin işten atmalara ve baskılara karşı sessiz kalmaması gerektiğini söyleyenKobatan’ın ardından Sinter işçisi söz aldı.

Sinter işçisi: Mücadele sürecek!

“Öncelikle tek başına bir kadın işçi olmasına rağmen direnişe çıkarak büyük bir özveri ve cesaret gösterenGülistan Kobatan’a bu mücadelesinden dolayı teşekkür ediyorum. Mayıs ayından beri burada Gülistan’ın vehemen yanı başında bir yıldır direnişte olan Sinter işçilerinin mücadelesini sonuna kadar haklı buluyorum.Bizler baskılarla karşılaşsak da, bir yerlerde ölsek de bu mücadelemizi sürdüreceğiz.” diyen Sinter işçisininardından iki işçi Nazım Hikmet’in “Zafere dair” ve “Yalana ve ellerinize dair” şiirlerini okudu.

Entes önündeki etkinlik programının sonrasında Sinter işçilerinin direniş alanına yüründü.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Entes direnişinden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Entes direniş güncesi…

Entes’te mücadele kararlılığı

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

İşten atmalar yasaklansın!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Bursa’da bir süredir çalışmalarını sürdüren “İştenAtmalar Yasaklansın Platformu”, 13 Aralık günü krizve buna bağlı olarak yaşanan işten atmalarla ilgili işçiforumu düzenledi.

Saat 17.00’de Ördekli Kültür Merkezi’nde başlayanve 200’e yakın kişinin katıldığı forumda, salona “İştenatmalar yasaklansın! İşsize iş! Bursa Platformu”pankartı asıldı.

Açılış konuşması, Bursa Mustafakemalpaşa’dayaşanan patlamada 19 işçinin yaşamını yitirmesininnedenlerinin teşhir edilmesiyle başladı. Forumunyapıldığı günün aynı zamanda Erdal Eren’in ölümyıldönümü de olduğu belirtilerek tüm devrim şehitlerianısına saygı duruşunda bulunuldu.

Yaraşır: Krize karşı bireysel öfke toplumsalöfkeye dönüşmeli

Panelistlerden ilk sözü Tez-Koop-İş SendikasıGenel Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır aldı.Yaraşır, kapitalist kriz ve bugün ortaya çıkan krizintarihsel kökeni üzerine bir sunum yaptı.

Emek-sermaye çelişkisini aktararak kapitalizmdeüretimin kolektif olarak yapıldığını fakat üretimaraçlarının özel mülkiyetin elinde olduğunu belirtenYaraşır, sermayenin yapısının canlı emek ve cansızemek üzerine kurulu olduğunu söyledi.

Yaraşır, kapitalist kriz tiplerini kısa dönemli krizlerve büyük bunalım olarak iki başlık altında topladı.Bugün yaşanan krizin de bir büyük buhran olduğununaltını çizdi.

Kapitalizmin tarihi boyunca yaşadığı ve yaşamaktaolduğu krizleri anlatan Yaraşır, bunların nedenleri vesonuçları üzerine kapsamlı bir açıklama yaptı. Krizdönemlerinin sonucunda iki olasılığın ortaya çıktığınıve bunların da devrimin imkanı ve karşı-devrim tehdidiolduğunu belirtti.

2010 yılında Türkiye’de 7,5-8 milyon işsizolacağını tahmin ettiğini söyleyerek işsizlerinörgütlenmesinin önemine değinen Yaraşır, üst kimlikolarak tanımladığı sınıf kimliğinin içselleştirilmesininönemine vurgu yaptı. Bursa’da bir kent grevibeklediğini ve bunun potansiyelinin de olduğunubelirtti.

Kriz dönemleriyle beraber kapitalizmin kendisiniyeniden yapılandırmaya gittiğini ve bunun sınıfhareketinin yeniden yapılandırılması ihtiyacınıdoğurduğunu belirten Tez-Koop-İş Eğitim Danışmanı,işçi sınıfının krize karşı ne yapması gerektiğikonusunda bilincinin açık olması gerektiğini, işgal,grev ve direniş gibi eylemlerin yanında çeşitliörneklerle ortaya çıkan bireysel öfkenin toplumsalöfkeye dönüştürüldüğünde sistemin alaşağıedilebileceğini söyledi. Yaraşır, sisteme sessizkalmanın onun suç ortağı olmak demek olduğunusöyleyerek sözlerini noktaladı.

Ardından Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası(BATİS) Genel Başkanı Metin Burak konuşma yaptı.

Kapitalizmin ve krizlerinin tarihi üzerine kısaca birdeğinme yapan Burak, krizin Türkiye’ye yansımalarınıve bunun somut örneklerini anlattı. Devlet veorganlarının işçi sınıfına karşı olduğunu ve sınıfmücadelesinin önüne engel olduğunu söyleyerekişsizliğin işçilere korku saldığını hatırlattı. Sermayeyekarşı örgütlü mücadelenin gerekliliğine vurgu yaparakkriz karşısında örgütsüz bir işçinin içine düşeceğidurumu somut örneklerle açıkladı. Burak’ın

konuşmasının ardından panelin ikinci bölümünegeçilmek üzere ara verildi.

Kürsü işçilerindi

İkinci bölümde kürsü işçilere bırakıldı. İlk sözüEntes işçisi Gülistan Kobatan aldı. Kobatan’ınkürsüye çağırılması sırasında “Direne direnekazanacağız!” sloganı atıldı. Entes patronunun krizbahanesiyle kendisini işten attığını ve kendisinin deişten atmalara karşı sergilediği duruşun işçi sınıfınaörnek olması gerektiğini belirten Kobatan, bututumunun havzada ve Entes’te ortaya çıkardığısonuçları anlattı. Entes patronunun emek düşmanıyüzünü teşhir ederek direnişinin sorunlarına değindi,sınıf dayanışmasının eksik kaldığını, çünkü budirenişin yeterince anlaşılamadığını ifade etti. MehaTekstil deneyiminden de söz eden Kobatan, hukuksalmücadelenin yanında fiili-meşru mücadelenin öneminevurgu yaptı. Kobatan’ın konuşması “Zafer direnenişçilerin olacak!” sloganıyla karşılandı.

Kürsüden ikinci olarak grevdeki Asematfabrikasının baştemsilcisi Yusuf Yıldız söz aldı. 31

Aralık 2008’den beri grevde olduklarını belirten Yıldızsınıf dayanışmasının eksikliğine vurgu yaptı. İlk 1,5 ayiçerisinde yapılan üç ziyaretin ardından tamamenyalnız bırakıldıklarını belirterek grevci işçilerinyaşadığı maddi ve manevi zorlukları anlattı. Yıldızsınıf dayanışmasının eksikliğine ve yükseltilmesigerektiğine tekrar vurgu yaparak konuşmasını bitirdi.Yıldız’ın konuşması “Asemat işçisi yalnız değildir!”sloganıyla karşılandı.

Yine Asemat’taki direnişçi işçilerden FıratYıldırım’ın yaptığı konuşmada fabrikada yaşanan süeçanlatıldı. Yıldırım, sendikaların işçilere sınıf bilincivermediğini belirtti ve “Yaşasın onurlu mücadelemiz”sözleri ile konuşmasını bitirdi. Yıldırım’ın konuşmasıda “işçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganı ilekarşılandı.

İşten atılan Asemat eski baştemsilcisi ErkanÖzkan da söz alarak grev sürecini anlattı. Sınıfdayanışmasının eksikliğine vurgu yapan Özkan,sendikal bürokrasiye de değinerek konuşmasını sonaerdirdi.

Direnişçi işçilerin konuşmalarını tamamlamasınınardından panel çeşitli sektörlerde çalışan işçi vekurumlar adına yapılan konuşmalarla devam etti.

Konuşmaların bitmesiyle soru cevap bölümünegeçildi. Bu bölümde Volkan Yaraşır ara akımlarındöneminin bittiğini, şimdi yapılması gereken tek şeyinsınıf devrimciliği olduğunu vurguladı. Yenilenen sınıfhareketine eski reflekslerle cevap verilemeyeceğini buanlamda da siyasal öncünün kendini yenilemesigerektiğini söyleyerek konuşmasını bitirdi. MetinBurak da “Herkes, Gülistan yoldaş gibi işten atmasaldırılarına karşı gösterdiği tutumu gösterebilmişolsaydı patronlar kriz bahanesiyle işçileri işten atmayacesaret edemeyeceklerdi” dedi ve Entes ve Asematişçilerine desteklerini sunarak sözlerini bitirdi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Küçükçekme’de Karahan Tekstil fabrikasında 12 Kasım 2009 tarihinde direnişe başlayan Adem Güli, 11Aralık günü Mecidiyeköy’deki Cevahir Alışveriş Merkezi önünde basın açıklaması yaptı. Güli, ucuz işgücü vekaliteli mal için Karahan Tekstil gibi firmalarla iş yapan giyim tekellerini boykot etme çağrısında bulundu.“Köle değil işçiyiz! Krizin faturası kapitalistlere! Esprit ve Karahan patronunun sömürü saltanatını yıkacağız!

/ Küçükçekmece İşçi Platformu” pankartının açıldığı eyleme Entes direnişçisi Gülistan Kobatan da destekverdi.

Adem Güli yaptığı açıklamada, Karahan fabrikasının işçiyi kölelik koşullarında çalıştırmaya devam ettiğinibelirterek, keyfi işten atmalar, ödenen ücretlerin bordroya yansıtılmaması, zorunlu mesailer, bağırmalar,hakaretlerin yaşadıkları başlıca sorunlar olduğunu söyledi. Karahan Tekstil’in Esprit gibi büyük firmalaraçalıştığını belirten Güli, Esprit gibi firmaların ise düşük işçi maliyeti için Karahan gibi fabrikalarla çalıştığınıifade etti.

Güli, Esprit yetkililerini arayıp durumu izah ettiklerinde kendisine konu ile ilgili bilgi vereceklerinisöylediklerini ancak, hiç şaşırılmayacak bir biçimde geri dönmediklerini ifade etti. Tekrar aradıklarındaKarahan Tekstil patronu Ali Karahan ile görüştüklerini söyleyen Güli, Ali Karahan’ın kendince “kanunauygun” ve yine kendince “haklı” nedenlerle kendisini çıkardığını belirttiğini söyledi.

Güli açıklamanın sonunda taleplerini şöyle sıraladı: - Esprit’in, Karahan’a çalışma koşullarını düzeltene kadar iş vermemesi - Bunlar kabul edilene kadar Esprit ürünlerinin boykot edilmesiKobatan’dan birlikte mücadele çağrısıBasın açıklamasının ardından Gülistan Kobatan da söz alarak, direniş sürecine değindi, Güli’nin yalnız

olmadığını belirterek şunları söyledi: “Aynı sınıfın mensubuyuz. Bunun için birlikte mücadele yürütmemiz gerektiği için bugün buraya geldim.” Eylem boyunca, “Yaşasın Karahan Tekstil direnişimiz!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Kahrolsun

ücretli kölelik düzeni!”, “Krizin bedeli patronlara!” sloganları atıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Karahan işçisi Esprit’i boykota çağırdı

Bursa’da “İşten atmalar yasaklansın! İşsize iş!” forumu

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

İşçiler Ataşehir Belediyesiönündeydi

DİSK / Genel-İş Sendikası İstanbul AnadoluYakası 1 No’lu Şube, Ataşehir Belediyesi’ndeki topluiş sözleşmesi görüşmelerinin uyuşmazlıklasonuçlanmasını ve bu süreç içerisinde 47 sendikaüyesi işçinin iş akitlerinin feshedilmesini AtaşehirBelediyesi önünde gerçekleştirdiği eylemle protestoetti. Kararlı olduklarını vurgulayan işçiler gerekirsegreve çıkacaklarını ifade ettiler.

Basın açıklamasını okuyan Genel-İş Sendikası 1No’lu Şube Başkanı Şahan İlseven, toplu işsözleşmesinin tıkanma noktasına geldiğini belirtirken,belediyenin işçiler üzerinde baskı kurarak 47 işçiyiemekli olmaya zorladığını söyledi. “Greve hazırız”dedi.

Eylemde “Sekiz aylık icraat bizleri işten attı!”,“Demokrasi dediler, bizi işten ettiler!”, “AKP böldü,CHP işten attı!”, “Battal İlgezdi ilk işi işçiyi ezdi!”,“Sözleşme hakkımız, grev silahımız!” sloganlarıatıldı.

Basın metninin okunmasının ardından Genel-İşEğitim Daire Başkanı ve Toplu Sözleşme DaireBaşkanı birer konuşma yaptılar.

Eyleme, Herkese Sağlık Güvenli GelecekPlatformu, OSİM-DER, Entes direnişçisi GülistanKobatan, Deri-İş Başkanı Musa Servi, Genel- İş 2No’lu Bölge ve bağlı şubeler de destek verdi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Dev Sağlık-İş’ten asgari ücreteylemi

Dev Sağlık-İş, Asgari Ücret Tespit Komisyonutoplantısına ilişkin Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü önünde basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğluyaptığı açıklamada, Asgari Ücret TespitKomisyonu’nun sonucu önceden bilinen bir toplantıyaptığını belirterek, komisyona katılan hükümetin,işveren ve işçi temsilcilerinin ülkeyi ucuz emekpazarı olarak görerek mevcut kriz koşullarındaemekçiler açısından çalışma ve yaşam koşullarınıdaha da ağırlaştıracak bir orta oyunu sergilediklerinisöyledi.

Çerkezoğlu, tüm bunlara rağmen aileleriylebirlikte yaklaşık 40 milyon kişiyi doğrudanilgilendiren, aslında tüm çalışanların ücretleriaçısından temel kriter oluşturan asgari ücretin insancayaşayabilecek bir ücret olması gerektiğini belirterek,taleplerini sıraladı.

UÜ’de asgari ücret eylemiDev Sağlık-İş’te örgütlü Uludağ Üniversitesi Tıp

Fakültesi Hastanesi taşeron sağlık işçileri 16 Aralıkgünü gerçekleştirdikleri basın açıklaması ile insancayaşanabilir asgari ücret istedi.

UÜ Tıp Fakültesi Hastanesi önünde toplananyaklaşık 40 sağlık işçisi “Güvenli iş, güvenli gelecek/ Dev Sağlık-İş”, “İnsan ihaleyle çalıştırılamaz / DevSağlık-İş” pankartları ve “Asgari ihtiyaç sınırınakadar; elektrik, su, doğalgaz ücretsiz olmalıdır”,“Ulaşım, eğitim ve sağlık tümüyle ücretsizolmalıdır”, “Asgari ücret yaşanabilecek bir ücretolmalıdır” ozalitlerini açtılar. Bunların yanısıraeylemde çeşitli taleplerin yer aldığı birçok döviz detaşındı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Bursa

Ümraniye BDSP siyasal sınıf çalışmasıkapsamında şiarlarını, taleplerini işçi ve emekçileretaşımaya devam ediyor. 13 Aralık 2009 tarihindeKadıköy’de gerçekleştirilen “Dersim’de katledendevlettir! Hesap sormak ve taleplerimizi dilegetirmek için ‘Dersim 38 Katliamdır!’ mitingindebuluşalım!” şiarlı 150 adet afiş Sarıgazi ve 1 MayısMahallesi vb. işçi ve emekçilerin bulunduğumahallelerde kullanıldı.

Haziran ayında Esenyurt-Haramidere’dedevrimci işçilerin üzerine kurşun yağdırılmış, 2 işçiyaralanırken 4 BDSP’li tutuklanmıştı. 17 Aralıkgünü Büyükçekmece’de davanın görüleceği adliye önünde protesto edilecek olan patron-polis-yargı terörü içinÜmraniye’de çalışma yürütüldü. Ümraniye’de merkezi yerlerde kullanılan afişlerle tüm ilerici-devrimci kişi vekurumlar basın açıklamasına destek vermeye çağrıldı.

“Polis terörüne ve cinayetlerine son!” başlıklı bildiriler ise 16 Aralık günü İMES E kapısında, fabrikalardave işçilerin yoğun olarak geçtiği güzergahta kullanıldı. Bildiri dağıtımı sırasında yapılan ajitasyonkonuşmalarıyla polisin patronları koruduğunu, işçi ve emekçilerin hak arama mücadelesini zor ile bastırmakiçin saldırılarını yoğunlaştırıldığı söylendi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Mamak’ta asgari ücret faaliyetiHükümet, patronlar ve işçilerin temsil edildiği

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun ilk toplantısı10 Aralık günü gerçekleşti. Asgari ücretpazarlığında işçi ve emekçilere bir kez daha sefaletyolu gözükürken Ankara’da başlatılan asgari ücretkampanyası da devam ediyor.

Kampanya çalışmaları çerçevesinde bildiridağıtımları ve afiş çalışması yapılıyor. Özellikle işçive emekçilerin yoğun olarak oturduğu Mamak’tayürütülen faaliyet, emekçilerin kapıları bir birçalınıp asgari ücret bildirileri ulaştırılarak ilerliyor.

Diğer yandan Mamak İşçi Kültür Evi’ninhazırladığı “Krizin bedelini ödemiyoruz! İnsancayaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücretistiyoruz!” şiarlı ozalitler de birçok noktaya yapıldı.

Ankara’da asgari ücret kampanyası...Sincan İşçi Derneği, sefalet ücretlerine karşı Ankara’nın dört bir yanındaki işçi ve emekçilere mücadele

çağrısı yapıyor. 6 Aralık Pazar günü Sincan İşçi Derneği önünde, Sİ-DER imzalı “Sefalet ücretlerine karşısınıf mücadelesini büyütelim!” başlıklı 500 bildiri emekçilere ulaştırıldı. Emekçilerin yoğun ilgisi nedeni ilebildiriler yarım saat içinde tükendi.

Ayrıca Ankara İşçi Bülteni “İşçiden İşçiye”nin dağıtımı da gerçekleştirildi. Ulus’taki servisgüzergahlarında dağıtım yapıldı. Bültenin gündeminin asgari ücret olduğu vurgulandı ve işçilerden bülteneyazı yazmaları istendi.

Ayrıca tekstil fabrikalarında kölece çalıştırılan işçilere de Balgat’ta bülten dağıtımı yapıldı. Burada daasgari ücret üzerinden konuşmalar yapıldı ve tekstil işçilerinden bültene yazı yazmaları istendi. Dağıtım içingidilen yerlerden birisi de OSTİM’di. OSTİM’deki atölyeler sabah 10.00 civarı dolaşılarak bülten işçilereulaştırıldı. Sabah çayı içen işçilerle çalışma ve yaşam koşulları üzerine konuşuldu örgütlü mücadelenin yakıcıbir ihtiyaç olduğu ifade edildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

İşçi ve emekçi hareketinden...

Ankara’da asgari ücret faaliyeti

Ümraniye’de devrimci sınıffaaliyeti

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

­­­­

Alaattin Karadağ 19 Kasım 2009akşamı saat 21.00-21.30 sularındapolisin “dur ihtarı”na uymadığıgerekçesi ile vurularak katledildi.Yargısız bir infaz olduğu şüphegötürmez bu cinayetle ile ilgili yanıtbekleyen onlarca soru orta yerdeduruyor. Ancak bugün için Karadağinfazının teknik ayrıntıları kadarönem taşıyan nokta, bu infazlabirlikte bir kez daha gün yüzüneçıkmış olan ve sonuçları tüm toplumuetkileyen gerçeklerdir. AlaattinKaradağ’ın infazı açıktır ki, münferitbir olay değil bütünlüklü bir saldırıpolitikasının sonucudur. DolayısıylaKaradağ’ın infazı, son yıllardakarşımıza çıkan polis cinayetibilançosu ile birliktedeğerlendirilmek durumundadır. Amabunun yanısıra Karadağ’ın infazı ileilişkili ortaya çıkan ve çıkacak olanher gelişme ve belge, bu infazınaydınlatılması için olduğu kadar,polis cinayetlerinin ve yargısızinfazların mahkum edilmesi açısındanda önem taşımaktadır. Diğer birdeyişle, bu yargısız infaz karşısındayürütülecek mücadele ve alınacaktutum, sadece Alaattin Karadağ’adeğil, bugüne kadar polis tarafındankatledilmiş olan herkese sahip çıkmakve yeni ölümlere set çekmekanlamına gelecektir.

Bu nedenle, önümüzdeki günlerdeAlaattin Karadağ’ın infazı ile ilişkilibelge ve bilgileri, hukuki süreç dedahil olmak üzere bütün gelişmelerikamuoyu ile paylaşacağız. Bugünbunu yapamamamızın nedeni,bürokratik nedenlerle otopsi raporugibi kimi belgelerin henüzhazırlanmamış, tanık beyanlarınınalınması gibi kimi işlemlerin henüzgerçekleştirilmemiş olmasıdır. Belgeve işlemler tamamlanır tamamlanmazbunları da kamuoyuna sunacağız.

Bir yandan Alaattin Karadağ’ınyargısız infazıyla katil yüzü bir kezdaha açığa çıkan kurumları teşhiretmeyi; diğer yandan ise, Karadağ ilebugüne kadar polis eliyle katledilmişinsanlarımıza sahip çıkmayı ve kollukgüçlerinin bu keyfi katliamlarına setçekecek bir mücadeleyi birleşik birtarzda yürütebilmeyihedeflemekteyiz.

19 Kasım 2009 akşamı saat 22.00 sularında haber ajansları,Esenyurt Saadetdere mevkiinde polisle şüpheli iki şahıs arasındaçatışma yaşandığını, bir polis ile bir minibüs şoförü yaralanırken,şüphelilerden birinin “ölü ele geçirildiğini” yazdılar. Fazla dikkatçekmeyen bu haberi İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün açıklamasıizledi. İstanbul Emniyet Müdürü Çapkın olay yerinde yaptığıaçıklamada şu hususlara değindi:

- Şahıslar dur ihtarına silahla karşılık vermiştir.- Polis bu nedenle silah kullanmak zorunda kalmış, şüpheli

“maalesef” ölü ele geçirilebilmiştir. - Şüphelinin üzerinden sahte kimlik çıkmıştır. - Şüpheli eskiden ölüm orucu eylemine katılmış ve cezası

Cumhurbaşkanı tarafından ertelenmiş bir hükümlüdür. Tek başına bu açıklama, “Esenyurt’ta gerçekte ne yaşandı?”

sorusunu akıllara getirmeye yetmiştir. Zira Çapkın’ın ince incedüşünülmüş açıklamasında yıllardır tekrarlanan argümanlar biraradadır. Alaattin Karadağ’ın infazının üstünün örtülmesi çabası,olayın basına yansıdığı ilk dakikalarda harcanmaya başlanmıştır.

Çapkın açıklamasında gerçekte şunu söylemeye çalışmıştır: Polisbir kişiyi vurdu. Ancak bu kişi zaten teröristti (sahte kimlik-ölümorucu eylemi anıştırması-hükümlülük vurgusu). Dur ihtarına uymamış(topluma yöneltilen bir tehdit) ve polise karşı silah kullanmıştı (yanikatli vacipti). Sonuç olarak üzerinde durmayı gerektiren çok bir şeyyoktu.

Akabinde sol basın ve siteler, olaya tanık olan şahıslarınbeyanlarına dayanarak hazırladıkları haberlerle Karadağ’ın açık birinfazla karşı karşıya kaldığını kamuoyuna duyurdular. Hala teknikkimi ayrıntılar belirsiz olsa da; Karadağ polis tarafından, hiç deÇapkın’ın iddia ettiği gibi zorunluluktan değil kasten infaz edilmiştir.Zaten burjuva basın tarafından kullanılan “ölü ele geçirme” ifadesiyeterince açıklayıcıdır. Zira düzenin kurumlarınca teknik bir kavramgibi kullanılan “ölü ele geçirme” ifadesi, gerçekte “yargısız infaz”ınbir diğer adıdır. Devlet özellikle “ele geçirme” tabirini kullanarak,katlettiği kişinin ölümünü önemsizleştirmeye ve meşru kılmayaçalışmaktadır.

Olay yerindeki hemen tüm görgü tanıkları, Karadağ’ın yerde cançekişir halde bekletildiğini ve hastaneye kaldırılmadığını ifadeetmişlerdir. Dahası Karadağ yerde yatarken, olay yerine Ford Transitmarka beyaz bir araba ile gelen, sivil giyimli uzun boylu bir şahsınKaradağ’a ateş ettiğine ilişkin olarak en az 4 kişi tanıklık etmektedir.

Bütün bu beyanlardan ortaya çıkan şudur: Karadağ, “dur ihtarı”nauymadığı gerekçesi ile “Yunus” olarak adlandırılan motorize polisekiplerince takip edilmiş, bacağından ve kasığından yaralanmıştır.Bunun üzerine yere düşüp kendinden geçtiği bir sırada sivil giyimlibir başka polis gelerek Karadağ’a tekrar kurşun sıkmıştır. BöyleceKaradağ sol koltuk altından girip göğsünü delip geçerek sağ koltukaltından çıkan kurşunla asıl ölümcül yarasını almıştır.

Özcesi Alaattin Karadağ, TKİP afişlemesi faaliyeti esnasındakendisini ve bir başka yoldaşını hedef alan silahlı polis saldırısıüzerine polisle girdiği çatışmanın ardından yaralı olarak ele geçmiş,hemen sonrasında ise olay yerine gelen polis kimlikli bir profesyonelkatil tarafından infaz edilmiştir.

Bir yargısız infaz dosyası daha: Alaattin Karadağ cinayeti

CMYK

Bir yargısız infaz dosyası daha: Alaatin Karadağ

Polis terörüne ve cinayetlerine son!

16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2009/48 * 18 Aralık 2009

Alaattin Karadağ polis tarafından infaz edilmiştir!

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

­­­­

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) 13Haziran 2007'de eski Cumhurbaşkanı Sezer'inonayından geçerek yürürlüğe girmiştir. Yetkisizken dahiyargı mekanizmasını arkasına almış olmanın güveni ilekeyfiyette sınır tanımayan polis teşkilatı için bu yasa,yürürlüğe girdiğinden bu yana, onlarca insanınkatledilmesinin, yüzlercesinin yaralanmasının,binlercesinin ise hakaret, taciz ve işkenceye maruzkalmasının yasal dayanağı haline geldi.

PVSK ile, polisin geçmişte izin alarak ya dadenetime tabi tutularak başvurabildiği uygulamalarınönündeki engeller kaldırılarak, polise “buyur meydansenin” denilmiş oldu. Böylece, yıllardır devrimci vedemokrat güçlere fiilen yöneltilen polis terörü, artıkyasal bir kılıfa sokularak tüm topluma uygulanabilirhale geldi.

Sonuçları ortadadır. Polis artık sudan gerekçelerle vesokak ortasında insan öldürebilmekte ya da ağır birbiçimde yaralayabilmektedir. Örneğin 28 Ekim'deHakkari'de trafik kontrolü sırasında polise “biraz kibardavranın, böyle davranmanız doğru değil” diyen birsağlık emekçisi, polisler tarafından hastanelikedilmiştir. Yine geçtiğimiz aylarda Mustafa Atasoyisimli bir polis, evine gitmekte olan Fatih Cem İnci'yikendisine küfür ettiği gerekçesiyle karnındanvurmuştur.

Yasanın üzerinde durulması gereken birçok önemlinoktası vardır. Ancak özellikle polise kimlik tespiti vearama hakkını sınırsızca kullanma ile dur ihtarınauyulmadı diye silaha başvurma yetkisi verilmesi,cinayetlerin ve işkencenin önünün alınamaz halegelmesine yol açmıştır.

Bu kanun ile polise istediği kişinin üstünü, arabasınıvb. arama yetkisi verilmiştir. Eskiden izne tabi olanarama uygulaması artık polisin (emniyet kurumunundahi değil, salt bir kişi olarak polisin) keyfiyetineterkedilmiştir. Polis artık hâkim kararı olmadandilediğince kimlik tespiti yapabilmekte, üst ve eşyaarayabilmekte, hatta durdurup fiilen gözaltınaalabilmektedir. Bu öylesine keyfiyete dayalı bir“yetki”dir ki, başta Kürt gençleri olmak üzere emekçilerözellikle merkezi yerlerde hemen her gün potansiyelsuçlu muamelesi görmektedirler. “Neden” sorusunusoran şahıslar doğrudan şiddetle yüzyüze kalmaktadır.Kadınlar açısından ise bu yetkinin bir taciz gerekçesinedönüştürüldüğü onlarca örnek üzerinden bilinmektedir.

Dur ihtarına uyulmadığı taktirde polise verilen silahkullanma yetkisi yaşama hakkına yönelen en ağırihlallerin başında gelmektedir. Ve bu yasal düzenleme,son yıllarda yaşanan tüm polis cinayetleriningerisindeki zihniyetin kime ve neye ait olduğunuanlatmaktadır.

Bu yetkinin ne anlama geldiği, Alaattin Karadağ'ındelik deşik edilmiş bedeninden okunabilir. Ya da, 19Kasım 2008'de öldürülen Soner Çankal'ın ardından

yürütülen soruşturma esnasında katil polisin verdiğisavcılık ifadesine bakılabilir. “Ateş etmem Polis veVazife Selahiyetleri Kanunu’nun yetkileri dahilindeolmuştur” diyerek, kendisine cinayet işleme yetkisinikimin verdiğine dikkat çekmiştir! Bu aynı savunmayaAlaattin Karadağ’ı vurduğunu beyan eden polisOğuzhan Vural’ın ifadesinde de rastlanmıştır. OğuzhanVural da kendinden önceki diğer polisler gibi Karadağ’ıkurşunlamasını PVSK’nın bahşettiği yetki ilegerekçelendirmeye çalışmıştır.

En önemli noktalardan biri budur. Bugün sokakortasında pervasızca işlenen cinayetlerde polis yalnızca

tetiği çekendir. Polise sınırsız yetki veren iktidarodakları, polisi aklayan yargı mekanizması veyaşananları meşrulaştırma misyonunu üstlenen medyaorganları, bu cinayetlerin dolaysız sorumluluğunutaşımaktadır.

Burada dikkatle üzerinde durulması gereken birbaşka nokta ise, PVSK'nın her şeyin başı sonuolmadığıdır. Zira bu ülkede polis terörü bu kanunlabaşlamamıştır, bu kanunun yürürlükten kalkmasıyla dason bulacak değildir. Ancak yine de, geçmişte fiiliolarak gerçekleştirilen saldırıların bugün yasal bir kılıfeşliğinde yapılıyor olması gerçeği önemlidir.

Bir yargısız infaz dosyası daha: Alaattin Karadağ cinayeti Sayı: 2009/48 * 18 Aralık 2009 * Kızıl Bayrak * 17

Polis cinayetleri her geçen gün artıyor!Son yıllarda polis tarafından gerçekleştirilen hak ihlalleri dizginlerinden boşalmış durumda. Hemen her gün

haberlere yansıyan yeni bir örnekle karşılaşılıyor. Devrimci-demokrat güçler zaten yıllardır sistematik birdevlet terörünün hedefi iken, son yıllarda yapılan yasal değişikliklerle birlikte polis terörü artık dahapervasızca ve toplumun tüm kesimlerine ayrımsız bir biçimde uygulanmaktadır.

TİHV’nin bu yılın Haziran ayında sonuçlarını açıkladığı araştırması bu konuda kapsamlı verilersunmaktadır. Bu araştırma Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun değiştiği Haziran 2007 yılından bu yana polistarafından gerçekleştirilen hak ihlallerini içermektedir. Sadece Haziran 2007 ile Haziran 2009 tarihleri arasındatam 53 kişi polis tarafından öldürülmüştür! Bu kişilerden 40’ı doğrudan polis silahı ile öldürülürken 13 kişi isegözaltı merkezlerinde katledilmiştir. Polisin silahlı cinayetlerinin neredeyse tümünün gerekçesi aynıdır: “Durihtarına uymamak”! Bu araştırmanın yapıldığı tarihten (2009 Haziran’ı) bu yana ise bu sayı 70’in üzerineçıkmıştır.

Aynı raporda, bu süre zarfında 416 işkence ve kötü muamele vakası yaşandığı da belirtilmektedir. Belirtilen tarih aralığında katledilen insan sayısı ciddi bir keyfiyete ve pervasızlığa işaret etmektedir.

Sadece 2009 Haziranı’ndan bu yana 10’dan fazla polis cinayeti daha gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara çeşitli insanhakları kurumlarına yapılan başvurular ve basına yansıyanlar üzerinden ulaşılmıştır. Zira, tekrar polis terörünemaruz kalmak korkusuyla yüzlerce kişinin sessiz kalmayı tercih ettiği bilinen bir gerçektir. Bu ise, polisterörünün boyutunun gerçeği yansıtır bir biçimde verilere dökülememesine yol açmaktadır.

Bir yargısız infaz dosyası daha: Alaatin Karadağ

Polis terörüne ve cinayetlerine son!Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda yapılan değişiklik

yargısız infazlara çıkartılan davetiyedir!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Bir yargısız infaz dosyası daha: Alaattin Karadağ cinayeti18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Kolluk güçleri ve yargı, cinayeti örtbas etmeye çalışıyor...

Burjuva medyanın cinayeti meşrulaştırmakampanyasının ardından Karadağ’ı vuran polisi aklamave olayla ilgili çelişkileri örtbas etme görevini yerinegetirmek üzere yargı mekanizması devreye girdi.Karadağ’ın otopsi işlemi, ailesi tarafından teşhisedilmesi gerekliliği yerine getirilmeksizin (yasadateşhis önkoşulu bulunmasına rağmen) hızlagerçekleştirildi.

Öte yandan, soruşturma dosyasının kapsamınabakıldığında, bir dizi çelişkili ve kesinlikten uzakkonunun basına somut bilgiymişcesine yansıtıldığıgörülüyor.

Bunların başında, yaralanan minibüs şoförü geliyor.Gerek dosyada beyanı bulunan görgü tanıkları gereksebizzat ifade veren polisler tarafından Karadağ’ınminibüsün ön tarafında bulunduğu belirtildiği halde,şoförün Karadağ tarafından vurulduğu sanki sugötürmez bir gerçekmiş gibi sunulabiliyor. Halbukiolayın ardından bir dizi ilerici basın-yayın organına vesitesine yansıyan tanık beyanlarında da belirtildiğiüzere, polis tarafından açılan rastgele ateşin böyle birsonuç yaratmış olması güçlü bir ihtimal. Araca isabeteden kurşunların açtığı deliklerin tespit edilmesi, ancaktek bir mermi çekirdeğine rastlanmaması da buolasılığı güçlendiriyor.

Bir başka nokta, soruşturmada ifadesine başvurulangörgü tanıkları içerisinde bir dizi basın-yayın organındaaçık isim ve soyadı ile olaya ilişkin bilgilerini beyaneden tek bir şahsın dahi olmamasıdır. Kimi tanıklarlaolay sonrasında yapılan röportajlar görsel medyayayansıdığı halde, savcılık bu konuda doğrudan araştırmayapmak yerine, tanıkların dinlenmesini kendisine adresve isimlerin ulaştırılması önkoşuluna bağlamıştır.Savcılık kendisine Karadağ’ın avukatları tarafındansunulan ilk dilekçede ismi geçen tanıkların bulunmasıiçin her ne kadar Esenyurt Emniyeti’ne yazı yazmışsada gelen cevabi yazıda tanıklarıdna hiç birinin adresinerastlnamadığı söylenmiştir. Bu drum polisin şüpheliolduğu olaylarda soruşturma sürecinde yine polisingörevlendirilmesinin çok olağan bir sonucudur.

Dikkati çeken en önemli nokta ise, tanıkların infazıgerçekleştiren kişi olarak sözünü ettiği “uzun boylusivil kişi”den savcılık soruşturmasında tek kelime ilesöz edilmemesidir. Karadağ’a ateş ettiklerini kabuleden Yunus ekibindeki polislerin beyanları da bu şahsıkorumak için tek elden oluşturulmuş gibigörülmektedir. Hepsi ifadelerinde özellikle“telsizlerinin çıkış yapmadığını ve takviye ekipçağıramadıklarını” belirtmişlerdir. Ancak olayıntanıkları bu ifadenin gerçeği yansıtmadığınıanlatmaktadır. Karadağ ailesinin avukatlarının polistelsizi kayıtlarının dosyaya getirilmesi yönündeki talebiise savcılık tarafından halen dikkate alınmamıştır.Bunun yanısıra olayla ilgili kamera görüntüleri savcılıkdosyasına sunulmak için bir kopyası dahi çıkarılmadanİstanbul Terörle Mücadele Şubesi’ne gönderilmiştir. Budurum; ilk elden Alaattin Karadağ cinayetininaydınlatılması gerekmesine rağmen önceliğinKaradağ’ın yanında olduğu iddia edilen diğer şahsıntespitine verildiğini yani insan hayatının bir kez daha“terörle mücadele” safsatasıyla ikincil plana itildiğiningöstergesidir.

Alaattin Karadağ'ın yargısız infazı karşısında yargımekanizmasının katillerden yana tavır alması elbetteilk değil, tersine genel bir durumdur. Zira sözkonusuolan resmi bir devlet politikasıdır. Devletin yargıkurumu tetikçilerini aklamak için üzerine düşeni yerinegetirmektedir. Buna ilişkin bir dizi çarpıcı örnek

mevcuttur:* 7 Eylül 2005’te çatışmada ölen yakınlarının

cenazelerini karşılamak üzere Siirt’te toplanankalabalığın arasına giren askeri araçtan G.Y. adlıuzman çavuş ateş açmış ve Abdullah Aydan yaşamınıyitirmişti. G.Y. hakkında açılan davada Siirt Ağır CezaMahkemesi beraat kararı vermiş, karar temyiz edilmiş,ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından beraatkararı onaylanmıştır.

* Sabra Tekstil'de iki işçinin patron ve adamlarıtarafından silahla yaralanmasının ardından gelişenhukuki süreç de ibretliktir. Silahla yaralanmayı protestoetmek için gerçekleştirilen basın açıklamasındangözaltına alınan 4 kişi hızla tutuklanırken, işçilerisilahla yaralayan şahıs hakkında halen daha davaaçılmamıştır. Soruşturma aşaması bilinçli olaraksürüncemede bırakılmıştır.

* Soner Çakal, 19 Kasım 2008’de Ankara’nınAltındağ İlçesi’nde polis Vahit Karşılıyan’ın açtığı ateşsonucu yaşamını yitirmiştir. Tutuklu olarak yargılananpolis,16 Eylül 2009’da görülen duruşmasında tahliyeedilmiştir.

* Ankara’da 2002 Kasım’ında yapılan YÖKprotestosu sırasında Veli Kaya adlı öğrenciyi birdepoya sokarak döven Sefa Sevim ve Ergün Ateş adlıiki polisin “kötü muamele” suçundan yargılandığı dava13 Ekim 2009’da sonuçlandı. Polislere 6'şar ay hapiscezası verildi ve bu hükmün açıklanması da geriyebırakıldı.

* Vicdani retçi olduğunu açıklayan ve bu nedenle 9Haziran 2009’da tutuklanarak Askeri Cezaevi’nekonulan Mehmet Bal’a, gözaltında tutulduğu 2.Motorlu Askeri İnzibat Karakol BölükKomutanlığı’nda darp etme, su dökme gibi işkence vekötü muamelede bulunan üç nöbetçi er, Hasdal 3.Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından“kasten adam yaralama” suçundan 4’er ay hapiscezasına çarptırıldı. Sanıkların duruşmadaki iyihallerini dikkate alan mahkeme başkanı cezaları 3’eray 10’ar güne indirdi.

* 22 Temmuz 2007 tarihinde, bir şüpheliyebenzetildiği için Tuncay Cüzdan polis tarafından

katledilmişti. Tuncay Cüzdan'ı öldüren polis beraat etti. * 20 yaşındaki Baran Tursun 25 Kasım 2007

tarihinde polis Oral Emre Atar tarafından vurulmuştu.Otopsi sonucunda kafasında mermi çekirdeğinerastlanana dek olay tutanaklara trafik kazası olarakgeçirildi. Mermi çekirdeğinin bulunmasının ardından“dur ihtarına uymama” gerekçesi ortaya atıldı. BaranTursun'u öldüren polis 2 yıl 1 ay hapis aldı ve dosyahalen Yargıtay’da.

* 21 Kasım 2007 tarihinde İstanbul-Avcılar’dapolisin vurduğu tekme sonucu öldürülen FeyzullahEte'nin katili polis 4 yıl 3 ay ceza aldı.

* Polis tarafından öldürülen AytekinArnavutoğlu'nun davasında önce ömür boyu hapiscezası verildi. Ardından bu ceza 4 yıl 8 aya indirildi.Polis ise tutuklanmadı. Dosya halen Yargıtay’da.

* Adana'da Murat Kasap'ı öldüren polise 1 yıl 8 ayhapis cezası verildi. Mahkeme 5 yıl süreyle hükmüngeri bırakılmasına karar verdi.

* Cezaevinde katledilen Engin Çeber davasındatanıkların dinlendiği ve katiller aleyhine önemliverilerin ortaya çıkartıldığı duruşmanın ses kaydınınher nasılsa silindiği ortaya çıktı!

* Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, Ender BulhazAktürk adlı devrimciye uygulanan Guantanamoişkencesi dahil çeşitli işkence yöntemlerini “orantılıgüç” saydı. Karara gerekçe olarak da Aktürk'ünölmemesini gösterdi. Kararda şunlar söylendi: “AdliTıp Kurumu’nun 15 Nisan 2009 tarihli raporlarındabelirlenen arazların şahsın yaşamını tehlikeyesokmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ilegiderilebilecek nitelikle olduğunun belirtildiği…”İşkenceyi kabul eden savcılık, Ender Bulhaz Aktürkişkence sonucu ölmediği için kovuşturmaya gerekolmadığına karar verdi.

Yargı mekanizmasının polis cinayetleri, yargısızinfazlar ve işkence karşısındaki tutumunun neolduğuna ilişkin binlerce örnek verilebilir. Adaletmekanizmasının çarkları polisi ve onun pisliklerinitemizlemek için çalışmaktadır.

Yargısız infazlara karşı etkili bir mücadeleertelenemez bir görevdir!

Bugün sıradan polisinden rütbelisine kadar kolluk güçleri sokak ortasında türlü bahanelerle insanöldürmektedir. Bunun karşısında güçlü bir tepkinin ortaya konulamaması ise polisi pervasızca cinayet işlemekkonusunda daha da cesaretlendirmektedir.

Bunun önünü kesmenin, yeni yargısız infazları engellemenin yolu birleşik bir mücadelenin örülmesinigerektirmektedir. Elbette bu ülkede yargısız infaz yeni bir olgu değildir. Yıllardır “teslim ol çağrısına” ya da“dur ihtarına” silahla yanıt verildiği gerekçesiyle devrimciler katledilmektedir. Bugün farklı olan, yargısızinfazların yasal bir kılıfla ve sıradan insanları da hedefleyen bir tarzda yapılması, daha önemlisi bu cinayetlerkarşısında adeta bir kanıksamanın yaşanıyor olmasıdır. Daha Alaattin Karadağ’ın infazı sıcaklığını korurken,Konya'da 16 yaşında bir çocuğun polis tarafından sırtından vurulduğu haberi gelmiştir. Bu kanıksamanınkırılması için tüm devrimci, demokrat ve duyarlı güçlerin harekete geçerek güçlü bir mücadeleyi örgütlemesi,ertelenemez bir sorumluluktur.

2008'in sonlarında Yunanistan'da yaşanan kitlesel protestolar hala akıllardadır. Yunanistan polisinin 15yaşında bir çocuğu silahla vurarak öldürmesinin ardından 400 okul işgal edilmiş, polis karakolları hedefalınmış, pek çok kentte onbinlerin katıldığı protesto eylemleri gerçekleştirilmiştir. Polis terörüne son dereceanlamlı bir yanıt verilmiştir.

Polis cinayetlerine karşı güçlü bir tepkinin örgütlenebilmesi için yapılması gereken çok şey var. Basınaçıklamalarından kitlesel eylemlere, dava süreçlerinin takip edilmesinden yargısız infazlar ve her türlü polisterörüne karşı kitleleri bilgilendirme çalışmalarına kadar...

Çağrımız, Alaattin Karadağ şahsında yargısız infaza maruz kalan bütün insanlarımıza sahip çıkma vekatliamlara karşı ortak bir mücadelenin temellerini atma çağrısıdır.

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Karadağ cinayeti dosyası açıklandı... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Karadağ cinayeti dosyası açıklandı...

Polis terörüne ve cinayetlerine son!19 Kasım 2009 akşamı İstanbul’da Esenyurt-

Avcılar polisi tarafından sokak ortasında katledilenAlaattin Karadağ’ın ölümüne ilişkin “Karadağ cinayetidosyası” basın ve kamuoyuna açıklandı.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)tarafından hazırlanan dosya 15 Aralık 2009 günü İHDİstanbul Şubesi’nde düzenlenen toplantıylakamuoyuna sunuldu.

Alaattin Karadağ’ın Ailesi ve aile avukatlarının dakatılımıyla gerçekleştirilen toplantıda İHD temsilciside yer aldı.

BDSP: Karadağ cinayeti polis devletiuygulamalarının sonucudur!

Toplantının açılış konuşmasını yapan BDSPtemsilcisi, Karadağ cinayetinin münferit bir olayolarak ele alınamayacağını belirterek, Karadağ’ınkatledilmesinin yaygınlaşan polis devletiuygulamalarıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiğinedeğindi.

BDSP temsilcisi, Karadağ’ın katledilmesininarkasında yatan gerçek nedenleri ve katliamdansorumlu olan devlet kurumlarını teşhir etmeye devamedeceklerini belirterek polis devleti uygulamalarındanetkilenen tüm insanların mücadelesini desahiplendiklerini sözlerine ekledi.

İHD: Herkese büyük görevler düşüyor!

BDSP adına yapılan konuşmanın ardından İnsanHakları Derneği İstanbul Şube yöneticisi AvukatGülizar Tuncel söz aldı.

Tuncel, son dönemde yaşanan polis terörü vecinayetlerini kınamanın ötesinde bu konuda bir şeylersöylemenin gerekliliğine vurgu yaparak başladığıkonuşmasında PVSK’da yapılan yeni düzenlemeyleberaber birçok yargısız infaz, işkence ve dayakolayının yaşandığını belirtti.

Yasama-yürütme ve yargı işbirliğiyle, polisinişlediği cinayetlerin “normal” gösterilmek istendiğinisözlerine ekleyen Tuncel, Tayyip Erdoğan’ın “kadın daolsa çocuk da olsa gereğini” yaparız sözlerininyaygınlaşan polis terörünü cesaretlendirdiğine vemeşrulaştırdığına dikkat çekti.

Öztürk: Karadağ infaz edildi

Karadağ’ın katledilmesini “açık bir infaz” olaraknitelendiren Karadağ Ailesi avukatlarından Av. SeyitNusret Öztürk, cinayetin hemen ardından basınaaçıklama yapan İstanbul Emniyet Müdürü HüseyinÇapkın’ın sözlerinin, Karadağ’ın infaz edildiğinin açıkbir itirafı olduğunu söyledi.

Karadağ’ın vücunda tespit edilen mermigirişlerinin, Karadağ’ın infaz edildiğine işaret ettiğininaltını çizdi.

Öztürk, ayrıca, çeşitli basın-yayın organlarındaolaya ilişkin çıkan röportajların, Karadağ’ın uzunboylu bir sivil polis tarafından infaz edildiğine işaretettiğini söyledi. Karadağ ailesi avukatlarının yaptığıtüm başvurulara rağmen olay yerinde keşifyapılmadığı ve avukatlar tarafından istenen bazı poliskayıtlarının da savcı tarafından reddedildiği bilgisiniverdi.

Öztürk’ün dikkat çektiği bir başka nokta iseKaradağ’ı katleden polis teşkilatının aynı zamanda

soruşturmayı yürüten kurum olmasıydı. Polisin,Karadağ soruşturmasından el çekmesi gerektiğinibelirten Öztürk bu konuda yaptıkları başvuruların dasonuçsuz kaldığını sözlerine ekledi.

Cinayetin üzerinden bir aya yakın süre geçmişolmasına rağmen otopsi raporunun hazırlanmamasınıda devlet kurumlarının olayı örtbas etmeye dönükmüdahalelerinden biri olarak nitelendirdi.

Abdullah Karadağ: Olayın takipçisi olacağız!

Karadağ Ailesi avukatı Seyit Nusret Öztürk’ünardından Alaattin Karadağ’ın kardeşi AbdullahKaradağ söz aldı.

Sermaye basınının tüm çarpıtmalarına rağmenkardeşinin ölümünün infaz yoluyla olduğunu ifadeeden Abdullah Karadağ, cinayetin her yönüyletakipçisi olacaklarının altını çizdi.

Görgü tanıklarının da ifade ettiği “uzun boylu sivilpolis”in kim olduğunun açıklanmadığı koşullardakardeşinin katledilmesinden İçişleri Bakanı, İstanbulEmniyet Müdürü ve İstanbul Valisi’nin sorumluolacağını belirten Abdullah Karadağ, mücadelelerinisürdüreceklerini söyleyerek konuşmasını noktaladı.

Basın toplantısında son olarak BDSP temsilcisi sözaldı. Polis terörüne ve cinayetlerine karşı sol ve ilerici

ve emekten yana tüm kurumlarla birlikte mücadeleyiyükselteceklerini belirten BDSP temsilcisi, Karadağcinayetinin takipçisi olacaklarını vurguladı.

Basın toplantısının ardından Karadağ cinayetineilişkin hazırlanan dosya basın mensuplarına ve kurumtemsilcilerine dağıtıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Polis terörü teşhir edildi...Adı yargısız infazlar, işkence ve cinayetlerle anılan Esenyurt - Avcılar polisi tarafından kaçırılan Ali

Haydar Karaçam, düzenlediği basın toplantısıyla polis terörünü protesto etti. 10 Aralık günü kaçırılanBağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) çalışanı 16 Aralık günü İHD İstanbul Şubesi’nde basın toplantısıdüzenledi.

Basın toplantısında Ali Haydar Karaçam gibi ilerici kimliği nedeniyle benzer baskılarla karşılaşan ailesi,Karaçam’ın avukatı ve Esenyurt BDSP temsilcisi yer aldı.

Esenyurt BDSP adına yapılan konuşmada, 10 Aralık günü kaçırılan Ali Haydar Karaçam’dan 7 saatboyunca haber alınamadığı belirtildi. Esenyurt – Avcılar polisinin bu saldırısının ilk olmadığı vurgulanarakbölgede yaşanan olaylar hatırlatıldı. Sabra Tekstil önünde bildiri dağıtan işçilere kurşun sıkanlar rahatçadolaşırken, olayı protesto eden sınıf devrimcilerinin bir ayı aşkın tutuklu kaldıkları hatırlatıldı. Konuşmada,son aylarda Avcılar polisinin işlediği cinayetlere ve Alaattin Karadağ’ın infaz edilmesine de dikkat çekildi.Polisin PVSK’ya dayanarak terör estirdiği ifade edildi.

Polis terörü her alanda

Ali Haydar Karaçam ise konuşmasında nasıl kaçırıldığını anlattı. Polislerin, kendisini ölümle tehdit ettiğinisöyleyen BDSP’li, hakaretler ve küfürler eşliğinde kaba dayakla işkenceye maruz kaldığını söyledi. Dahasonra karakola götürülerek nezarethaneye atılan Karaçam işkencenin burada da devam ettiğini, ayrıca TMŞkomiserinin kendisine propaganda videolarını izleterek, psikolojik saldırıda bulunduğunu belirtti.

Karakolda, hiçbir yasal işlem yapılmadan 7 saat tutulan BDSP’li, daha sonra serbest bırakıldığını ifade etti.Karaçam, bundan sonra başına gelebileceklerden emniyetin sorumlu olduğunu söyledi.

Ali Karaçam’ın ardından söz alan ağabeyi Veli Karaçam ise konuşmasında, yaklaşık 10 senedirBaşakşehir’de oturduklarını, polisin zaman zaman evlerinin önüne gelerek fotoğraf çektiğini söyledi.Ailelerine dönük bu saldırıların ilk olmadığını belirten Karaçam, kendilerini devrimci kimlikleriyle sahiplenenailesi ve komşularıyla aralarına bir korku duvarı örülmeye çalışıldığını söyledi.

“PVSK dayanak oldu!”

Ali Haydar Karaçam’ın avukatı Av. Ş. Ceren Uysal ise konuşmasında yargısız infazların PVSK’dan öncede olduğunu ancak PVSK ile polis terörünün giderek arttığını belirtti. PVSK ile sadece örgütlü güçlerin değil,halkın da polis şiddetine maruz kaldığını belirten Uysal, bu tür davalarda polislerin ifadelerinde sürekli olarak“Ben PVSK’nın bana tanıdığı yetkiye dayanarak yaptım” sözleriyle karşılaştıklarını ifade etti.

Toplantıda son olarak söz alan Esenyurt BDSP temsilcisi devrimci, ilerici güçlere ve tüm işçi ve emekçilereseslenerek polis terörüne karşı mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Alaattin Karadağ’a...20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Gecenin karanlığına gizlenmiş bir cinayete şahitoldu Kasım’ın 19’u. “Avuçlarımda ellerinin gölgesidolaşan adam” vurulmuş bir sokakta. Yatıyor öylesessiz ve mağrur. Ki o; “gözleriyle çocuk,yumruklarıyla erkekti. Hudutsuz ve allahsız bir baştıo. Yoldaştı o.”

Bir gelenek yeniden sahnelendi hayatın gerçeksahnesinde. Fonda kurşun sesleri... Tutulmuştu tümsokaklar ve kurşunlar yağıyordu durmaksızın... Bumuhabere iki sınıf arasındaydı. İşçi sınıfının en seçkin,en yiğit bir mensubu daha bujruvaziye karşısürdürülen bu haklı kavgada sırasını savmıştı. Fakat neçare! Burjuvazi, mutlak sona bir ölüm dahayaklaşmıştı.

İstanbul bu kez seni yazdı yoldaş. Seninİstanbul’unun duvarları, bu kez seni! İçin rahat olsun.Tarihi kahramanlar yazmasa da, tarih kahramanlarıyazmaya devam ediyor hala. Ve sen yoldaş, tarihe;proletaryanın çıkardığı kahramanları yazmanın haklıgururunu yaşattın. İçin rahat olsun, kurutamayacaklaryeraltı nehirlerini. Beslendikleri damarıkurutamayacaklar.

O hünerli ellerinle yoğuruyoruz harcı. Ki; içindeemek var, hasretin var. Sevgi var, uğruna can fedaettiğin... Hep beraber ördüğümüz o yıkılmaz eserinharcında senin de kanın var. Bilinir, ne depremler, netufanlar atlatıldı. Şimdi hangi fırtına yıkabilir? Vehangi kurşun gerçekten öldürebilir gidenlerimizi?

Teninde açılan kurşun yaraları, sokağa saçılmışmermi çekirdekleri, yerde biriken kan... Üzerine gelenkurşunları bile paylaşmayan, sen..! Sonsuz bir uykuyadaldığın gece şahittir. Üstüne yorgan yaptığın yıldızlarşahittir. En haklı, en yalansız ve uğruna tereddütsüzölünebilecek en kutsal davamızın zafere ulaştığı ansözümüz olsun ki seni, sizleri yaşatmaya devamedeceğiz.

Kuşatıldığın son sokak, yarıp çıkamadığın sonabluka olurken, bu kez geride ömrünün kalanınıbıraktın. İşimiz daha bitmemişken, davamız henüzzafere ulaşmamışken, yaşanmamış kavga dolu yıllarınıbize bıraktın. Bizi sensiz bıraktın.

Ey devrimin uslanmaz çocuğu... Ey yeraltınehirlerimizin asi damarı... Yokluğunla bir büyükboşluk bıraktın ardında. Kaç kuşatma geçecek sensiz,kaç abluka yarılacak. Kaç pusudan çıkılacak sensiz. Vedaha kaç kez vurulup düşülecek, tıpkı senin gibi!

Ey bahar gülüşlüm! Ey tebessümünün masumluğukadar temiz ömrünü kanla yıkayanım! Vakit böyleerken geldi demek. Ah yalnız yürümeye ve yalnızsavaşmaya alışkın yoldaşım! Ömründeki tek hırsızlığıçiçek çalmak olan sen, bilir misin, geride kaç yoldaşınıgülsüz bıraktın.

Kulağıma türküler fısıldıyor sesin. Rüzgarla birolup esiyorsun üstüme üstüme. Sarılıyorum sımsıcakhatırana. İçimi ısıtıyorsun. Hangi karanlık katlanılmazsenle. Hangi soğuk namlu korkutabilir.

Vedasız ayrılıkların yolcusu, yoldaşım!.. Yitipgiden parmaklarının nasırını saklıyoruz ellerimizde.Öfken, öfkemizde demleniyor.

Ey sessiz sedasız sırasını bekleyenim. Sırasınıbeklerken ilerleyenim. Ey uğruna huzurla ve gururlaölünebilecek davamın sıra neferi! Ey ne başı önüne, nede yüzüne yılgınlığın gölgesi hiç düşmemiş yoldaşım!Ey tutan mayanın müjdecisi! “Kaç ışık sönerse sönsünönümüzde”, bilinsin ki yolumuz sizinle aydınlanacak.

Devrime akan zaman Kül mevsimini yaşıyor şimdi.Belli ki bu vakitler bereketlidir toprak. İmrenilen

ölümlerden belli... Kıskanılan hayatlardan... Değil, ovakit sonbahar değil. Dört mevsimden hiçbiri de değilbaşlayan. Külbahar mevsimidir bu. Sadece yeni birülke değil, yeni bir dünya kurulacak bu mevsiminsonrası.

Duymayan kalmayacak devrime akan zamanınKülbahar mevsimindeki kanat seslerini. Anka kuşlarıAsi Nehri üstünden dağılacak kentlere. Bununhabercisidir 19 Kasım gecesi patlayan silah sesleri.Bunun habercisidir içimize akan gözyaşı.

Yeraltı nehirlerimizin asi damarı Alaattin Karadağ’a!..

Merhaba arkadaşlar, Öncelikle Alaattin Karadağ’ın ölümsüzler kervanına katılmasıyla ilgili tüm devrimcilerin ve halkımızın

başı sağ olsun. Alaattin’i ve tüm şehitlerimizi yaşatacak, onların hayatlarını adadığı o büyük hayali mutlakagerçekleştireceğiz. Biz Alaattin’le Buca’da ve burada direnişin onurunu, türkülerle, marşlarla haykırdığımızcoşkumuzun güzelliğini paylaştık. Alaattin’in ve tüm şehitlerimizin inancı burada yankılanmaya devamediyor. Alaattin’in Arapça türküleri, devrim marşları hep kulağımızda olacak. Onu katledenler de neAlaattinler’imizi ne de 19 Aralıklar’ı unutmadığımızı mutlaka görecekler.

Bu duygularla, yeni mücadele yılınızı kutluyor, başarılar diliyoruz. Sevgi ve selamlarımızla...

Ercan Yıldız Kırıklar F Tipi’nden DHKP-C tutsakları

Hamburg’da Alaattin Karadağ’ınkatledilişi protesto edildi!

MLPD’nin her pazartesi günü gerçekleştirdiği“Hartz IV kaldırılsın” mitinginde TKİP militanıAlaattin Karadağ’ın katledilmesi protesto edildi.

Miting öncesinde TKİP Yurtdışı Örgütü’nünhazırladığı Alaattin Karadağ’ın resminin yer aldığı“Alaattin Karadağ, 19 Kasım 2009’da İstanbul’dasokak ortasında polis tarafından katledildi.Devrimciler ölmez devrim davasi yenilmez!” şiarlıafişler, demokratik kurumlara ve esnafların kapı vepencerelerine asıldı. Mitingin yapıldığı yerinçevresine de afişler yapıldı. Mitingde TKİP MerkezKomitesi’nin Alaattin Karadağ ile ilgili yayınlamışolduğu bildiri metni Almanca olarak megafonlaokundu.

Alaattin Karadağ’ın devrimci kimliği, sınıf içerisindeki çalışma disiplini, yoldaşlarına ve partisine olanbağlılığı bildirideki vurgu noktalarını oluştururken örnek alınması gereken bir yoldaş olduğu ifade edildi.

Bildirinin okunması sırasında Türk kökenli iki faşist bildirinin okunmasını engellemeye çalıştı. Faşistlergösterilen tepkiler karşısında alanı terk etmek zorunda kaldı.

Mitingde yapılan konuşmalardan sonra yürüyüşe geçildi. Yüründükten sonra geniş bir alanda tekrardangüncel siyasal gelişmelerle ilgili konuşmalar yapıldı.

Hamburg’dan Komünistler

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Faşist cunta tarafından katledilişinin 29. yılındaErdal Eren İzmir, Ankara, Kütahya, İstanbul veKayseri’de gerçekleştirilen eylem ve etkinliklerleanıldı. Erdal Eren’in devrimci kimliğinin vurgulandığıanmalarda mücadele çağrısı yapıldı.

İstanbul’da Erdal Eren anmasıDevrimci Liseliler Birliği’nin örgütlediği anma 13

Aralık Pazar günü yapıldı. Anmaya, Erdal Eren ve Alaattin Karadağ şahsında

tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşu ilebaşlandı. Erdal Eren ve baş eğmeyen mücadelesininanlatıldığı giriş konuşmasından sonra anma, tartışmaşeklinde devam etti.

Erdal Eren’in kimliğini, ölüme yürürkenkigözüpekliği ve devrimci bir liseli olmasıkonuşmalarda vurgu noktasıydı. Konuşmalarda sık sıkAlaattin Karadağ üzerinden anlatımlar yapıldı.

Paralı eğitim saldırılarından F tipi liseuygulamalarına, meslek liselerinde yaşanansorunlardan eleme sınavları mantığına kadar birçokkonu canlı tartışmalar eşliğinde konuşuldu. Liselilerinmücadele etmesinin önemi vurgulandı. ArdındanDevrimci Liseler Birliği üzerine tartışıldı.

Anmanın ardından Dersim mitingine katılımsağlandı.

Devrimci Liseliler Birliği, Erdal Eren’inkatladilmesinin 29. yılında Erdal Eren’i mücadelealanlarında yaşatacağı sözünü verdi.

Esenyurt’ta Erdal Eren anmasıEsenyurt Devrimci Liseliler Birliği (DLB) “Erdal

Eren ölümsüzdür! Devrimciler ölmez devrim davasıyenilmezdir!” şiarlı anma etkinliğiyle Erdal Eren’iandı.

Anma öncesideki hazırlıklara yaygın bir şekildekullanılan davetiyelerle başlandı.

Yapılan toplantılarda Erdal Eren ve geçtiğimizgünlerde ölümsüzleşen “Alaattin Karadağ” yoldaşanlatılarak devletin katliamcı kimliği teşhir edildi.

“Hoşgeldin” şiiriyle başlayan etkinlikte, anmanınanlam ve önemini anlatan bir konuşma yapıldı.Ardından Erdal Eren ve Alaattin Karadağ şahsındatüm devrim şehitleri için saygı duruşuna geçildi.

Erdal Eren’in darağacına çıkmadan önceki sonmektubunun da okunduğu etkinliğe “ÖlenlerinAnalarına Ağıt” isimli şiirle devam edildi.

Etkinlikte BDSP adına yapılan konuşmanınardından Esenyurt İşçi Kültür Evi Şiir Atölyesi şiirlersundu.

Serbest kürsü bölümünde ise liseliler ve gençişçiler düşüncelerini aktardılar. Yapılankonuşmalardaki ortak vurgu, Erdal Eren’i

sahiplenmenin mücadeleyi sürdürmek olduğu ifadeedildi.

Esenyurt İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu da türküve şiirleriyle etkinliğe katkı sundu. Anmaya liseli veişçi 40 kişi katıldı.

İstanbul Devrimci Liseliler Birliği

Erdal Eren mezarı başında anıldı Erdal Eren 13 Aralık günü liselilerin

gerçekleştirdiği ortak eylemle Ankara’da mezarıbaşında anıldı.

Karşıyaka Mezarlığı’nda biraraya gelen kitle,“Devrim şehitleri ölmez, devrim davası yenilmez!”pankartı arkasında sloganlarla yürüyüşe geçti.

Liseli genç komünistler anmaya kızıl bayraklar,“Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim için DevrimciLiseliler Birliğinde örgütlenmeye!”, “Erdal Erenkavgamızda yaşıyor!”, “Liselilerin Sesi” dövizleri ilekatıldı.

Yürüyüş boyunca devrimci iradenin teslimalınamayacağı vurgulandı. Okunan basın metnindedevletin katliamlarının devrimci mücadeleyiengelleyemeyeceği belirtildi.

Anmada, Aydın Erdem ve Ceylan Önkolunutulmazken, “Ceylan Önkol ölümsüzdür!” ve

“Aydın Erdem ölümsüzdür!” sloganları hep birağızdan haykırıldı.

Yaklaşık 120 kişinin katıldığı anma, basınmetninin okunmasıyla son buldu.

Anmaya Dev-Lis, Dev-Genç, Liseli EkimGençliği, Liseli Öğrenci Birliği, Liseli Hareket,Marksist Liseliler ve Yurtsever Cepheli Liselilerkatıldı.

Eyleme BDSP de destek verdi.

Liseli Ekim Gençliği Erdal Eren’iandı

Mezar anmasının ardından saat 14.00’te Kızılay’daMustafa Suphi Kültür Merkezi’nde Liseli EkimGençliği Erdal Eren için anma etkinliği düzenledi.

Etkinlik Erdal Eren şahsında tüm devrim şehitlerianısına saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşununardından bir liseli Erdal Eren’in devrimci kimliğinianlatan ve bugün bizlere düşen görevleri tanımlayanbir konuşma yaptı.

Ekim Gençliği adına yapılan konuşmada, ErdalEren’i anmanın onun mücadelesini daha da büyütmekanlamına geldiği söylendi.

Etkinlik, Mamak İşçi Kültür Evi çalışanınınverdiği müzik dinletisi ile devam etti. Erdal Eren’ianlatan “Büyü” türküsü hep birlikte söylendi.

Erdal Eren kavgamızda yaşıyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Ekim Gençliği’nden Alattin Karadağ

anmaları

İTÜ’de Karadağ anılıyorTKİP militanı Alaattin Karadağ yoldaşla ilgili materyaller geçen hafta İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)

Maslak Yerleşkesi’nde, bu hafta ise Maçka Kampüsü’nde kullanıldı. Kullanılan materyallerde Alaattin Karadağ’ın sınıf bilinçli, devrimci, komünist bir işçi olduğu, aynı

zamanda TKİP’in seçkin bir üyesi olduğu vurgulandı. Devletin infazı tam da bu sebepten yaptığı, AlaattinKaradağ’a yapılan bu saldırının onun şahsında tüm devrimcilere ve işçi emekçilere yapıldığı belirtildi.

İTÜ Ekim Gençliği

Eskişehir’de devrimci faaliyetAnadolu Üniversitesi’nde Alaattin Karadağ’ın katledilmesi üzerinden yürütülen devrimci faaliyet sürüyor. Hafta boyunca süren faaliyette sermaye devletinin yaptığı katliamlar ve devrimci mücadeleye yönelik

baskı ve terörü öğrenci gençliğe anlatıldı. Devrimci mücadelenin sona erdirilemeyeceği vurgulandı. Özellikle fakültelerde Kızıl Bayrak’ın son sayısının satışı yapıldı. Alaattin Karadağ’ın polis tarafından

infaz edilerek katledilmesi ve devrimci bir işçi olmasının insanları etkilediği gözlendi. Çalışmanın son gününde ise üzerinde “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” yazılı olan ve Alaattin Karadağ’ın

neden katledildiğinin anlatıldığı duvar kağıtlarıyla donatılan pankart açıldı. Genç komünistler, devrimcilere yönelik sürdürülen faşist terörün cevapsız kalmayacağını dosta düşmana

gösteriyorlar. Anadolu Üniversitesi Ekim Gençliği

Erdal Eren eylem ve etkinliklerla anıldı…

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Katil devlet hesap verecek!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Diyarbakır’da polis kurşunuyla katledilen Dicle Üniversitesi öğrencisi Aydın Erdem için EgeÜniversitesi ve Kocaeli Üniversitesi’nde eylem ve etkinlikler düzenlendi.

Kocaeli’de Aydın Erdem anmasıDevrimci, demokrat, yurtsever öğrenciler, Kürt halkıyla dayanışmak ve katledilen Aydın Erdem için

basın açıklaması düzenledi. Basın açıklamasında Aydın Erdem’e sıkılan kurşunun onun şahsında tüm gençliğe, Kürt halkına sıkıldığı

ifade edildi. “Aydın yoldaş ölümsüzdür! / Yurtsever, devrimci, demokrat gençler” pankartının açıldığı eylemde,

“Kürdistan faşizme mezar olacak!”, “Kürdistan goristan jibo faşistan!’’, “Yaşasın halkların kardeşliği!”,“Faşizme karşı omuz omuza!”, “Şehit namırın!’’ sloganları atıldı.

Basın açıklamasına yaklaşık 150 öğrenci katıldı. KOÜ Ekim Gençliği

Ege’de Aydın Erdem anıldıİlk eylem 10 Aralık Perşembe günü YDGM tarafından, ikincisi ise 11 Aralık Cuma günü Ekim

Gençliği, EHP Gençliği, Ekmek ve Özgürlük, ÖGD, SGD ve YDG tarafından gerçekleştirildi. YDGM tarafından başlatılan yürüyüş, Ziraat fakültesi çıkışında durduruldu. Çevik kuvvetle herhangi bir

çatışmaya girmeyen grubu çevik kuvvet takip etti. Kafeye giren 6 öğrenci gözaltına alındı.11 Aralık Cuma günü Edebiyat Fakültesi içerisinde kısa bir yürüyüşün ardından okunan basın metninde

Kürt hareketine yönelik baskılar ve PVSK ile polise verilen sınırsız yetkiler teşhir edildi. “Tıpkı, Baranlar, Uğurlar, Enesler, Ceylanlar, Alaattinler gibi Aydın Erdem’in de katili devlettir. Biz,

devrimci, demokrat, yurtsever, ve yüreği kardeşlikten yana atan üniversite öğrencileri olarak Diyarbakır’dakatledilen kardeşimiz Aydın Erdem’in faillerinin derhal bulunmasını ve yargılanmasını istiyoruz!” denildi.Eylem sırasında “Aydın Erdem ölümsüzdür!”, “Ceylan Önkol, Aydın Erdem, Aleksis, Alaattin Karadağyaşıyor!”, “Katil polis üniversiteden defol!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Eşitlik, kardeşlik, Kürtulusuna özgürlük!” sloganları atıldı.

Basın açıklaması bittiği esnada Edebiyat Fakültesi’nin önüne biriken sivil polisler yapılan konuşmaylateşhir edildi. Aynı zamanda polislere de alanı boşaltmaları için 5 dakikaları olduğu söylendi. İki dakikaiçinde alanın boşalmasıyla eylem sona erdi.

Ege Üniversitesi Ekim Gençliği

Çukurova YDGM’den saldırılara karşı eylemÇukurova Üniversitesi’nde 10 Aralık’ta dersler boykot edildi. R1 çimliklerinde toplanan kitle Kürtçe ve

Türkçe türkü ve marşlarla bekledi. “Şehide aşitiye AYDIN ERDEM” pankartı açılarak R1’den Fen-Edebiyat Fakültesi’ne doğru yürüyüşe

geçildi. Slogan atarak bekleyen kitlenin yemekhaneye doğru yürüyüşe geçtiği sırada polis müdahale ederekyürüyüşe izin vermeyeceğini söyledi.

Kitle tekrar R1’den geçerek yemekhaneye doğru yürüdü. Yemekhane önüne gelindiğinde tüm devrimşehitleri ve Aydın Erdem anısına saygı duruşunda bulunuldu.

Yapılan açıklamada, son dönemde artan faşist saldırılar hatırlatılarak bu saldırıları yapanlardan hesapsorulacağı belirtildi. Basın metninin okunmasının ardından kitle tekrar R1’e doğru sloganlarla yürüyüşegeçti. Ancak polisin tekrar müdahele ederek artık eylemin devam etmesine izin vermeyeceğini söylemesiylekitle dağıldı.

Eyleme SGD, YDG, DGH, Gençlik Cephesi, ÇÖDER, ÖGD, Öğrenci Kolektifleri destek verdi. Çukurova Üniversitesi Ekim Gençliği

Aydın Erdem anıldıEtkinlik, Devrimci Liseli Birliği’ne katılma ve

çalışmalarına destek verme çağrısıyla sona erdi. Ankara Liseli Ekim Gençliği

İzmir’de anma etkinliğiDevrimci Liseliler Birliği ve İzmir’deki çeşitli

okullardan katılım sağlayan liselilerin örgütlediği anma11 Aralık günü Tüm Bel Sen’de yapıldı.

Anma, Erdal Eren şahsında tüm devrim şehitlerianısına saygı duruşuyla başladı.

Etkinliğin açılış konuşmasında sermaye düzenininsaldırıları sıralandı.

Meslek liselerinin yeni sömürü alanları olduğununvurgulandığı konuşmada, liseli gençliğin bu mücadeleyibüyütmek zorunda olduğu belirtildi.

Erdal Eren’nin son mektubunun okunduğu anma,Devrimci Liseliler Birliği adına yapılan konuşmayladevam etti.

Yapılan konuşmaların ardından serbest kürsüyegeçildi. Bu bölümde liseli öğrencilerin yaşadıklarısorunlara değinilerek çözüm önerilerine yöneliktartışmalar yapıldı.

İzmir’de basın açıklamasıDevrimci Liseliler Birliği, İzmir’de gerçekleştirdiği

eylemle Erdal Eren’i andı. Eylemde “Erdal Erenmücadelemizde yaşıyor, yaşatacağız! / DevrimciLiseliler Birliği” pankartı açıldı. Erdal Eren’inyaşamından ve yakalanma sürecinden bahsedilenaçıklamada faşizme karşı yükselen muhalefetvurgulandı. Egemenlerin bu muhalefeti bastırmayıhesaplayarak Erdal Eren’i asmayı seçtikleri ifade edildi.

“En son Diyarbakır’da üniversiteli gencinöldürülmesi, İstanbul’da devrimci faaliyet esnasındaAlaattin Karadağ yoldaşın katledilmesi, 12 Eylülcuntasının “demokrasi” yaftası adı altında sürdürülmesidemektir.” sözleriyle devlet terörü teşhir edildi. Sonolarak açıklama Erdal Eren’in sözleriyle bitirildi.

Devrimci Liseliler Birliği / İzmir

Kayseri Genç-Sen Girişimi’ndenanma

Kayseri Genç-Sen Girişimi, Kayseri İşçi KültürEvi’nde Erdal Eren anması düzenledi. Anma, Erdal Erenşahsında tüm devrim şehitleri için saygı duruşuylabaşladı. Ardından Erdal Eren’in katledilmesini vedevrimci kimliğini anlatan bir konuşma yapıldı.

Anma bir Genç-Sen’linin şiir ve müzik dinletisiyledevam etti. Son bölümde ise Genç-Sen Girişimi’ninöznesi olan üniversite öğrencileri söz aldı. Erdal Eren’inyiğitçe ölümü kucaklamasının önemi ve Erdal Erenlerinmücadelesine sahip çıkmanın örgütlü mücadeleyiyükseltmekten geçtiği dile getirildi. Genç-Sen çalışmasıüzerine de tartışma yürütülen anmada Genç-SenGirişimi’nin, özellikle ikinci öğretimde okuyanöğrencileri ezen ulaşım, beslenme, barınma vb.sorunlara karşı mücadele etmesi gerektiği belirtildi.Anmaya 40 kişi katıldı.

KütahyaErdal Eren Kütahya Eğitim-Sen’de anıldı. Emek

Gençliği’nin düzenlediği, Ekim Gençliği ve ÖğrenciKolektifleri’nin de katıldığı etkinlik, tiyatro oyunu vesinevizyon gösterimi ile başlarken, Erdal Eren’in sonmektubu okundu.

Panelde ise Türkiye’nin 12 Eylül’e nasılsürüklendiği ve 12 Eylül’ün Türkiye’ye getirdiklerinedeğinildi.

Etkinlik, yitirilen bütün devrim şehitleri anısınasaygı duruşunun ardından sona erdi.

Kütahya Ekim Gençliği

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Gençlikten... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

İzmir Devrimci Liseliler Birliği’negözaltı terörü!

İzmir’de Devrimci Liseliler Birliği faaliyetini yürütenliseli bir devrimci 14 Aralık Pazartesi günü polis terörünemaruz kaldı.

Saat 14.30 sıralarında ‘’Eşit, parasız, bilimsel, anadildeeğitim, için Devrimci Liseliler Birliği saflarındaörgütlenmeye’’ şiarlı pulları yapan bir DLB’li gözaltına alındı.

Konak Vapur İskelesi’nin yanında faaliyet yürüten liselininyanına ilk önce zabıtalar geldi. “Buraya yapılması yasak”diyerek pulları isteyen zabıtalara karşı yapılan faaliyetinmeşru olduğunu söyleyen DLB’li zabıta tarafından polislereihbar edildi.

Biber gazıyla gözaltı

İskeleye gelen kolluk kuvvetleri DLB’linin üzerini veçantasını aramak istedi. Kolluk güçlerinin üst ve çanta aramadayatmasını reddeden liseli 6-7 kişilik bir polis güruhutarafından biber gazı sıkılarak elleri arkadan zorlakelepçelendi.

Gözaltına alınan DLB’li polisler tarafından KemeraltıMerkez Karakolu’na götürüldü. Liseli devrimci gözaltınaalınma sırasında sermayenin kolluk kuvvetlerini ve ticarileşeneğitim sistemini teşhir eden ajitasyon konuşması yapıldı.

Polisin tehdit ve hakaretleri, götürüldüğü Kemeraltı PolisKarakolu’nda da devam etti.

Tehditler karakolda da sürdü

Karakolda, “Yaptığın pulları sökersen seni serbestbırakacağız” koşulunu getiren kolluk güçlerinin budayatmasını kabul etmeyen DLB’liye yönelik tehditler devametti.

DLB’li, 1, 5 saat boyunca karakolda bekletildikten sonraKabahatler Kanunu’na göre para cezası kesilerek serbestbırakıldı.

Ayrıca, faaliyet sırasında kullanılan pullara da karakolda elkonuldu.

Liseli devrimcinin, pulların hepsinin kendisine teslimedilmediği sürece karakolu terk etmeyeceğini ifade etmesiüzerine polisler pulları geri vermek zorunda kaldı.

Devrimci Liseliler Birliği / İzmir

İTÜ Maçka öğrencileri, 17 Kasım günüyaptıkları toplantıda sorunlarını tartışmış veilk aşamada yemekhane yetersizliği, yemekfiyatlarının ve kantin fiyatlarınındüşürülmesi konusunda dilekçe toplamakampanyası kararı almıştı.

Yaklaşık üç haftada 1500’e yakın dilekçetoplandı. 10 Aralık Perşembe günü isedilekçe toplama kampanyası yaklaşık 150öğrencinin tek sıra kuyruk oluşturarakdilekçeleriyle birlikte okul yönetimininönüne gitmesiyle sonlandırıldı.

Orta merdivenlerde buluşan öğrenciler,burada yapılan konuşmaların ardından alkışve ıslıklarla yürüyüşe başladılar. Müdüriyetegelindiğinde dilekçeler sırayla teslim edildi.Okul yönetimi yaptığı açıklamada, yılbaşından sonra 150 kişilik yeni bir yemekhane açılacağı sözünüverdi. Ayrıca kantinler için de bir ekip oluşturulduğu ve fiyat belirleme çalışmalarının sürdüğübelirtildi.

Daha sonra okul içinde yapılan konuşmalarda, eğer yeni bir yemekhane inşa edilirse bunun“Maçka Öğrencileri” çalışmasının bir kazanımı olacağı vurgulandı ve Maçka’daki diğer sorunlar içinde mücadele edilmesi gerektiği belirtildi.

İTÜ Maçka Öğrencileri

Beytepe’de yurt kantini eylemiHacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’ndeki yurt kantinlerinin yurtta kalmayan öğrencilerin

kullanımına kapatılmak istenmesi tepkilere neden oldu. Rektörlüğün isteğiyle, 9 Aralık günü, yurt kantinin kapısına duvar örüldü. Bu duruma müdahale etme noktasında ortaklaşan devrimci bileşenler, 10 Aralık günü akşam

saatlerinde bir eylem örgütlediler. Yurtlarda kalan öğrencilerin alkışlarla destek verdiği eylemde “Beytepe uyuma, kantinine sahip

çık!”, “Kantinimizi geri istiyoruz!”, “Yurtlar aşağı, duvarları yıkmaya!” sloganları atılırken “Bu duvar,duvarınız, vız gelir bize vız”, “Kaldırın duvarları, yıkın gitsin hepsini, ne böyle sınır olsun ne böyleayrılıklar” yazılı dövizler kullanıldı.

Yurt kantininin kapısına örülen duvar da eylemde kazmalarla yıkıldı. Ayrıca kantinin önüne bir imza standı açıldı. Oldukça ilgi gören standta birkaç saat içinde yüzlerce

imza toplandı. Ankara Ekim Gençliği

Greve destek veren öğrencilere ceza!

25 Kasım günü greve giden kamu emekçilerine birçok lisede ve üniversitede öğrenciler tarafındandestek gelmişti. Eyleme destek veren öğrencilere de emekçiler gibi soruşturmalar açılmaya, cezalarverilmeye başlandı.

Kağıthane Profilo Anadolu Meslek Lisesi’nden bir grup öğrenciye 25 Kasım eylemi nedeniyle üçgün uzaklaştırma cezası verildi.

Öğrenciler, öğretmenlerine ve diğer kamu emekçilerine destek vermek amacıyla 25 Kasım günü,“Parasız eğitim, insanca yaşam, güvenli gelecek için öğretmenlerimizin yanındayız - ProfiloÖğrencileri” pankartı ile okullarının önüne bir yürüyüş düzenlemişlerdi. Kapıda grevci öğretmenleriile buluşan öğrenciler, greve katılmayan kimi öğretmenlerinin ise müdahalelerine maruz kalmışmüdahaleye rağmen kapıdaki öğretmenlerine desteğe devam eden öğrenciler ardından BeyazıtMeydanı’ndaki mitinge katılmıştı.

Okul yönetimi öğrencilerin bir kısmını eylemleri gerekçe göstererek disiplin kuruluna sevk etti.Soruşturması tamamlanan öğrencilerin greve destek vererek ve eylemlere katılarak “suç işledikleri”kanaatine varan okul yönetimi, öğrencilere üç günlük uzaklaştırma cezası verilmesini uygun gördü.

YTÜ’de soruşturma veceza terörü

YTÜ’de on öğrenciye 20’inin üzerinde soruşturmaaçıldı. Soruşturmalara gerekçe olarak ise afiş asmak, bildiridağıtmak, masa açmak, siyasi içerikli yayın dağıtmak vesözlü mukavemet gibi sebepler de ileri sürüldü. Disiplinkurulu ise aldığı karar ile 3 öğrencinin üniversiteye girişinisoruşturmalar sonuçlanmadan yasakladı.

Pazartesi günü öğrencilere tebliğlerin ulaşması ileüniversite önünde bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.Öğrencilere yönelik saldırının teşhir edildiği bildirideidarenin devrimci faaliyete olan tahammülsüzlüğüne dikkatçekildi. İdarenin soruşturma pervazsızlığının aynı zamandaöğretim görevlilerini de hedef aldığı ifade edildi.

YTÜ Ekim Gençliği

İTÜ Maçka öğrencileri dilekçeleri verdi

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Artık Metal İşçileri’nin Birliği var!24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan: Belki bentaleplerimi henüz kazanamadım ama şimdiden direnişinbirçok kazanımı oldu. Fabrikada yıllardır işçi sağlığı ileilgili olarak alınmayan önlemler direnişten sonraalınmaya başlandı. En önemlisi 6 ayı aşkın süredir Entespatronu işçi atamıyor. Bu da direnişimin amacına hizmetettiğini göstermektedir.

Bu direniş bana yaşamanın direnmek olduğunu, hemde kadın bir işçi olarak kadınları özgürleştiren asıl şeyinmücadele olduğunu öğretti. O yüzden tüm saldırılarkarşısında hukuki mücadelenin yanında fiili meşru vemilitan bir mücadelenin şart olduğunu, işgal, grev vedirenişin bizim için vazgeçilmez olduğunu öğrendim (...)

Çiğli İşçi Platformu’ndan bir metal işçisi: Artık bumücadele militanlaşmalıdır. Bugüne kadar metal işçilerihep savunmada. Biz niye daha fazlasını istemeyelim. Bizniye onun verdiği ile yetinelim (...)

Bu sendikacıların hepsinin gitmesi gerekiyor. Bizimbunların hiçbirine ihtiyacımız yok. Bizim ihtiyacımızolan biraz daha fazla militanlık. Bu insanlara daha fazlatahammül etmek zorunda değiliz. İşverenlere,kapitalistlere, onlarla iyi geçinenlere. Biz bu insanlıktannasibini almamış aşağılıklara katlanmak zorunda değiliz,sırtımızda taşımak zorunda değiliz, beslemek zorundadeğiliz. Bizim yapacağımız bu kadar basitken önümüzdebunu başarmak için örgütlenme gibi oldukça zor birgörev duruyor. Ve biz bunu yapacağımızı düşünüyoruz

Asemat işçisi: Böyle bir kurultayın oluşması bizleriheyecanlandırıyor. Bir şeyler yapılıyor. Duyarlıinsanların olduğunu, bir şeylerin yapılacağınaumudumuz var. Bu tür şeyleri görmek coşkumuzuarttırıyor. Bundan sonra da destek olacağız içerisinde yeralacağız, elimizden geldiği kadar (...)

Grevimizin başlarında, üçüncü ayında falan içeridemakineler çalışmaya başladı. Adam mesela matkapçıama preste çalışıyor, mesela presçi ama forkliftteçalışıyor. Ama makineler çalışıyor. Sendika bize demiştigreve çıkarken sizin makinenizi asla sizden başka kimseçalıştıramaz diye. Biz işte makineler çalışıyor, gelineylem yapalım, müdahale edelim dedik işçiler olarak.Gittik toplandık. Böyle kendiliğinden oluşan içgüdüselbir coşku vardı orada. İşverene karşı bizi sömürene karşıböyle bir kin herkeste vardır. Düşmanının artıkkokusundan mı nesindense tanıyor. Bir anda bir öfkeboşalması oldu. İçeriye giren dışarı çıkan araçlarasaldırılar oldu. Birkaç kişi gözaltına alındı. Sendikadanbaşkanlar geldiler. Arkadaşlar işte yapmayın etmeyin bizyasal süreci başlattık. Noter gelecek tutanak tutulacakfalan filan. Yani o coşkuyu o öfkeyi yerle bir ettiler,yönlendiremediler. Ondan sonra müfettişler geldi. İşte birgrup iniyorlar resmi arabalardan; takım elbiseli adamlar.Çıkarken işverenle kol kola çıkıyorlar. Onun tuttuğututanağın zaten kime hizmet ettiği belli. Onun bize nefaydası olabilir. Yasalar kesinlikle bizim yanımızda değil.Bize fiili militan bir tutum gerekiyor (...)

GOP’tan bir işçi: Normal bir insanı sınıf bilinçli birişçiden ayıran özellik kendi konumunu emek ve sermayeçelişkisini, sömürüldüğünü anlamasıdır. Sömürüye durdemek gerektiğini anlamasıdır. Bunu ise birliklerde,platformlarda çalışarak güçlendirebiliriz. Sanayihavzalarında kuracağımız platformlarla, hem içeridenhem dışarıdan yürüteceğimiz çalışmalarlaörgütlenmelerimizi çoğaltabiliriz (...)

Çelik İş üyesi bir işçi: Konuştuklarımıza bakılırsaişyerlerinde yaşadığımız sorunlar hep benzer sorunlar.Ekonomik krizin getirdiklerini hep beraber yaşıyoruz.Kapitalizm açlıklar yoksulluklar üretiyor. Şimdi budüzen var oldukça bu böyle sürecek. Sendikalarıtartışıyoruz. Gerçekten bağlı bulunduğumuz sendikalarsanki örgütlü oldukları işyerlerinin patronluğunu yapargibi, krizi nasıl en az zararla atlatırız hesabını yapıyorlar.Sendika bürokrasinin üzerine çöreklenmiş bir devletbaskısı varken, patronların istediği gibi bir sendikal yapıortada duruyorken işyeri komitelerinin önemi ortayaçıkıyor (...)

Türk Metal üyesi bir işçi: Türk Metal üyesi birişçiyim. Biz sendikamızdan hiç memnun değiliz.Dediğiniz gibi çeteci bir yapıları var. Bizleri tehditediyorlar. İşveren bizi tehdit ediyor. Onlar da işverenlebirlik oldukları için bizim gözümüzü korkutuyorlar.Birleşik Metal’i bize işçileri ortada bıraktı diyerekkaralıyorlar. Fabrikanın kapısına gelip işverenlekahvelerini içip geri gidiyorlar. İşçiyi dinlemişdinlememiş onların umurlarında değil. Bunu değiştirmekiçin arkadaşlarımıza anlatabilmeliyiz, komitelerkurmalıyız (...)

DESA direnişçisi Emine Arslan: 352 gün direndikve direnirken karşılaşmadığımız kötü hiçbir şey kalmadı;hem patron tarafından hem devletin güvenlik güçleritarafından. Bu güvenlik güçlerini kim getiriyor orayapatron getiriyor. O zannediyor ki orada direnen bir kişive korkacak. Hâlbuki kendisi korkuyor. Kendisikorktuğu için getiriyor. Bir kişiye 6 otobüs çevik kuvvetgelir mi? Geliyor. Ve işte o kadar çok korkuyorlar. Önceyasaları değiştirmemiz azım. Çünkü yasalarda çokboşluk var. Davayı kazandığım halde işe dönemiyorum.Bu yasaların değişmesi için de biz işçi emekçiler elbirliği olup meydanlara dökülüp 15-16 Haziran’daki işçiarkadaşlarımızın yaptığını yapmalıyız ki haklarımızıalalım (...)

Esenyurt’tan bir metal işçisi: İşçi sınıfı kendimücadelesine yabancılaşmış. Bu çok önemli bir sorun.Yani grev, işgal ve direniş bu sınıfın yarattığı birdeğerdir. Burjuvazi bu değerleri unutturmuş sınıfa. Bizişgali grevi direnişi bu sınıfın gündemine sokmakzorundayız. Ama nasıl sokacağız. Yaşatarak sokacağız.Şimdi Metal İşçileri Birliği oluşuyor, bu ne demektir? Bugelişecek olan sınıf hareketine müdahale edebilmek, yönverebilmektir. Metal İşçileri Birliği bu görevi yapacak.Bunu nasıl yapacaktır? Ne kadar işçilerle bağı var, ne

kadar fabrikayla bağı var. O işçilerle kurduğu ilişki nekadar güçlü. Bunu düşünerek adımlarımızı atmalıyız. Bizişçi sınıfının yarattığı değerleri bu sınıfa hatırlatmakzorundayız. Bugün ufak tefek direnişler var bizleri mutluediyor. Umutlandırıyor. O direnişler burjuvaziye korkusalıyordu. Kolay değil. Kanla yaratılan değerler kolayyok olmaz. Bugün genç kuşak bunu unutmuş olabilirama içinde bunu gören bilen işçiler var (...)

Aliağa’dan bir metal işçisi: Döküm işinde çalışanişçileriz biz. İşyerinde Türk Metal örgütlü. Bence bizimiçin en acil ihtiyaç fabrika komitelerininoluşturulmasıdır. Komiteler üzerinden mücadele edersekancak yaptığımız işlerden sonuç alabiliriz. Sendikalarındurumu ise zaten ortada. İşçilerin büyük çoğunluğu dazaten sendikalara güvenmiyorlar. Bu güvensizliği kırmakgerekiyor. Sendikalardaki bu yıpranmayı çözecek olanise devrimci işçilerdir. Örgütlenme konusunda söz yetkikararın kesinlikle işçilerde olması gerekiyor. Eğer biz sözyetki karar hakkımızı kullanamazsak başımızda olanihanetçiler bizi hemen satacaklardır. Eğer bugündirenişler bir yıldır hala çözülemeden sürüyorsa bunuvebali maalesef bizdedir. Denetim eğer bizde değilsesonuç böyle oluyor. Bu özellikle Türk Metal’de böyle.İşçiler patrondan çok sendikadan korkuyor.

İMES’ten bir işçi: Sendikalar bütçelerinden belirlibir miktar grev ve direniş fonu olarak ayırsın denmiş.Ama bizim bir gerçeği görmemiz gerekiyor. Toplantıbaşladığından beri sendika bürokratlarından sendikaağalarından bahsedip duruyoruz. Sendikaların neredennasıl çıktığına dair hepimizin fikri var. Dayanışmasandığından çıkmıştır. İşçiler mücadele etmek içindayanışma sandığı kurmuştur, oralardan çıkarmıştırsendikaları. Bugün sendikalar bu haliyle hangi direnişemaddi olanak sağlayabilir ki? Bizim bugünden kendiaramızda bir dayanışma fonu oluşturmamız lazım. Metalİşçileri Birliği’nin önüne böyle bir hedef koymamızlazım. Bu iş çünkü tek başına sendikalara bırakılacak biriş değil. Aynı zamanda biz mücadeleyi büyütürken metalişçilerini bir araya getirirken kendi dayanışma ağımızı daörmemiz gerekiyor (...)

Ümraniye’den bir elektronik işçisi: Bizimyapmamız gereken fiili meşru mücadeleyi ön planaçıkarmaktır. Bizi korumayanı biz de sahiplenmemeliyiz.Buna bir örnek vermek istiyorum. Demirdöküm grevindepolis geliyor grevi kırmak için. Polisi demir levyelerledövüyorlar. Arkasından jandarma geliyor onu da

Metal işçileri kurultay kürsüsündebirliğini ve mücadelesini tartıştı...

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

dövüyorlar. Arkasından tanklarla geliyorlar. 3 işçi ölüyor amaorada sendikal mücadele kazanılıyor. Gerçek örgütlülükDemirdöküm işçilerinin örgütlülüğüdür.

Esenyurt’tan bir kadın işçi: Buradan işçi kardeşlerime,özelde ise işçi kadınlara seslenmek istiyorum. Hiçbir şekildehiçbir şeye göz yummasınlar. Biz bir olduğumuz sürece varız.Kadın işçiler olarak kendimizi geliştirmek, sessiz kalmamak,bilinçlenmek gerektiğini düşünüyorum. Ve her zaman şunubilmek gerekiyor ki biz bir kişi olduğumuzda bile birçok şeyyapabiliriz. Birlerden milyonlar da doğar (...)

Türk Metal üyesi bir işçi: Şimdi uzlaşma diyalog çağdaşinsan modeli olarak sunuluyor ya biz çağdaş olmayalımarkadaşlar zorba olalım biraz da. Bize medeniyetsiz insandesinler. Sendikacı orada benim aidatlarımı yiyip bir sorunolduğunda bakmıyor, arkasını dönüp gidiyorsa orada bizzorba olalım. Ne yapmak gerekiyorsa onu yapalım.

Biz mesela işten atılmadan önce Asemat’la aynı patronunfabrikasında çalışıyorduk. Gebze’deki fabrikasındaçalışıyorduk biz. Orada Türk Metal örgütlüydü. İmzalanan birTİS var ama adam ona bile uymuyor. 4-5 taksitte maaşveriyor. Bir yerden sonra sıktı artık. İnsanlar borç harç. Birşeyleri başlatalım dedik. Toplantılar yaptık. İşyerinde eylemmi yapılacak onu yapalım. Sendika mı değiştirilecek onuyapalım. Ama bir an önce yapalım yani. Çünkü biliyoruz bu işçok uzadığı takdirde bizi atacaklar bir şekilde. En azındanboşa gitmemiş olalım. Asemat üzerinden anlatmamın sebebi,şu: Arkadaşlar direnişteler ve o direnişin durumunun nedenibiziz arkadaşlar. Bizim üzerimizdedir onun günahı. Biz sahipçıkmış olsaydık, ulaşabilmiş olsaydık durum farklı olurdu.Biz işten atıldıktan sonra ayıldık ama ben orada da bir şeyinkopacağını biliyordum. Orada da huzursuzluklar olduğunuöğrendim ama ulaşamadık.

Biz Asemat’la birarada olabilseydik, bir mücadeleprogramı etrafında kenetlenmiş olsaydık çok daha farklışeyler yapabilirdik. Bu tabi bizim eksikliğimiz. Biz demek kihalen daha sorunları kendi işyerlerimizden menkul görüyoruz.Artık bu bakışı değiştirmemiz gerekiyor (...)

Birleşik Metal üyesi bir işçi: Sendika orada tutunabilmekoranın örgütlü olmasını sağlayabilmek için işçilerin dişe dişmücadelesini örgütleyemiyor. Sadece yetkilerini korumak içingeri adım üzerine geri adım atıyorlar. Öncüleri de devre dışıbırakmak için birçok yol deniyorlar. Baştemsilci bizimarkamızdan insanlara bunlar terörist vb. sözler sarf ediyordu.Aynı temsilci bizim yanımıza geldiğinde ise biz aleviyizKürt’üz birbirimizi kollamalıyız diyordu. Ama biz bunlarınhepsine karşı mücadele ettik...

Bugün ben örgütlü olmasaydım bunları yapabilir miydim?Gerçekten sendikalı olsun sendikasız olsun Metal İşçileriBirliği çatısı altında bir araya gelip mücadeleyiörgütleyebilmeliyiz. Metal İşçileri Birliği ile metal sektörününyoğun olduğu sanayi bölgelerinde dışarıdan doğru daseslenebilmeli, müdahale edebilmeliyiz (...)

Eski Demirdöküm grevcisi: Örgütlenme uzun vadeli biriş. Sosyal ilişkilere inmeniz lazım. Onla kahveye gitmenizlazım top oynamanız lazım. Onların sorunlarıyla ilgilenmenizlazım. İnsanların içine gireceksin emek harcayacaksın. Emekharcandıktan sonra yapılamayacak şey yok (...)

(Metal İşçileri Bülteni’nin Aralık 2009 tarihli sayısından alınmıştır...

Artık Metal İşçileri’nin Birliği var! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

| “Kurultay bizleri birleştiren biraraç oldu”

Ekonomik krizin biz işçilerin üzerine her geçengün daha ağır yükler yüklediği, buna rağmen desendikalarımızın son derece geri tutumlar içerisinegirdiği bu dönemde öncü bir çaba ile ortaya konanMetal İşçileri Birliği iradesini son derece anlamlıbulduğumu belirtmek isterim. Kurultayın bizişçilere sorunlarımızla nasıl mücadele edeceğimizkonusunda yön gösterici olduğuna inanıyorum.

Kurultayda gerek sunumlarda, gerek işçiarkadaşların sorunlarını paylaşmalarında vegerekse çözümü tartışmalarında, bir şeyler yapmakisteyen insanların coşkusunu ve kararlılığınıgördüm. Bu bana da umut oldu.

Fabrikalarında direnen işçi arkadaşlarımızkonuşmalarıyla bizlere ışık tuttular. Kurultay birkez daha bizlere sorunlarımızın ortak olduğunu,üreten ama aynı sömürü ortamında yaşayan, aynısınıfın parçası olduğumuzu hatırlattı ve ortakmücadelenin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

Bizim bizden başka dostumuz yok. Sermayeninve onun işbirlikçilerinin kar hırsına karşı, biz demücadelemizi üretim alanlarına taşımalı, onlaragereken yanıtı fabrikalarımızda ve bölgelerimizdeörgütlenerek vermeliyiz. Kurultayın bumücadelede bize yeni ufuklar kazandırdığınainanıyor ve kurultayın tüm kararlarının bir parçasıve örgütleyicisi olarak üzerime düşen her şeyiyapacağımı buradan bir kez daha ifade ediyorum.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber yahiç birimiz!

Yaşasın Metal İşçileri Birliği!Gebze’den Çelik-İş üyesi bir işçi

“Birlik çatısı altında toplanalım”Bizlerin yaşam koşullarının daha da kötüye

gittiği, patronların kendi karları için her geçen gündaha fazla kanımızı emdiği şu günlerde, toplananMetal İşçileri Kurultayı’nın ortaya koyduğu iradeve çabayı tebrik ediyorum. Kurultayın sonucundaoluşan “Metal İşçileri Birliği”nin tek yumrukolmamıza vesile olacağına inanıyorum.

Evet Metal İşçileri Kurultayı öncü işçilerinçabasıyla gerçekleşti. Kurultay, kendi gücündenhabersiz olan, örgütsüz ve dağınık metal işçilerininneler yapacağını bize gösterdi. Kurultay, istersekhayatı nasıl durduracağımızı,dünyayı nasılgüzelleştireceğimizi bize fark ettirdi. İzmir’dengelen demir-çelik işçisi arkadaş konuşmasında “birçukur kazın içine bütün patronları koyun, bizler deiçine bir kere tükürelim, onları tükürüğümüzleboğarız” ifadesini kullanmıştı. Bu kadar basitaslında. Gücümüzün farkına varalım,örgütlenelim. Metal İşçileri Birliği çatısı altındatoplanalım!

Ümraniye’den bir metal işçisi

“Heyecanlı bir kurultaydı!”Kurultayın en heyecanlı bölümü 2. bölümüydü.

Bu bölümde Metal İşçileri Birliği ProgramTaslağı’nı tartıştık. Bu bölümün en sevindiriciyönlerinden birisi işçilerin kürsüye çıkıpkonuşmak için adeta birbirleriyle yarışmalarıydı.Akşam kurultayın bitimine kadarki süre konuşmakisteyenlere yetmemişti. Bu bölümde 32 işçikürsüye çıkıp hem genel sorunlardan hem deProgram Taslağı üzerinden düşünce ve önerilerini

ifade ettiler. Bugüne kadar katıldığım etkinlikleriçerisinde bu yönüyle en hareketli olanıydı.

Kurultayda tartışılan düşünceler oldukça ilginçve çeşitliydi. Bu önemli bir başarıdır bence.Yüzlerce işçinin bir araya gelip kendi mücadeleprogramlarını tartışmaları tam bir işçi demokrasisiörneğidir.

Kurultayın asıl başarısı Metal İşçileriBirliği’nin ete-kemiğe bürünmesi ve önünekoyduğu işleri hayata geçirmesi olacaktır.Kurultay bu iradenin olduğunu göstermiştir.Sonuçta gücünü işçi sınıfının tarihsel haklılığındanalmaktadır. Burada asıl iş mücadele programınıhayata geçirecek biz metal işçilerine düşüyor.Aylardır emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.Daha yapacak çok işimiz var. Bu bilinçlemücadeleye devam.

Çiğli’den bir metal işçisi

“Metal İşçileri Birliği bize güçkattı”

Merhaba,Ben 11 aydır grevde olan Asemat’tan bir

işçiyim. 22Kasım’da İstanbul’da düzenlenenMetal İşçileri Kurultayı’na katıldım. Böyle biretkinliğe ilk defa katılmış oldum.

Kurultay içerik olarak güzel geçti. Ama dahakalabalık olması ve metal işçilerinin daha çok ilgigöstermesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum.Burada işçi önderlerine gerçekten çok büyük bir işve büyük bir görev düşüyor. Bu da şunugerektiriyor; işçi önderlerinin daha çok çalışması,işçileri daha çok bilinçlendirmesi, işçi sınıfınıntarihini daha iyi anlatabilmesi gerekiyor. Bu aradaTürk Metal üyesi işçilerinin ve diğer iş kollarındanişçilerin katılmaları biz metal işçilerini daha çokonurlandırdı.

Kurultayla birlikte kurulan Metal İşçileriBirliği biz metal işçilerine güç kattı. Şimdialdığımız bu güçle mücadelemizi sürdüreceğiz.

Kahrolsun faşizm, yaşasın işçilerin birliği!Bir Asemat işçisi

“Tüm işçi kardeşlerimibirliğimize çağırıyorum”

Ben Kartal’da bir fabrikada çalışan BirleşikMetal üyesi bir işçiyim. Aynı zamanda bir kaçyıldır işçilerin haklarını savunabilmeleri içinörgütlü mücadeleye girmeleri gerektiğinidüşünerek çalışma yürütüyorum.

Yaklaşık altı aydır Kartal havzasında metalişçilerini bir araya getirebilmek için kurultayçalışması yürüttük ve sonunda da başardık. Büyükemekle gerçekleşen kurultayın sağlam ve doygungeçtiğini düşünüyorum. Kurultayda konuşmayapan tüm arkadaşlar Metal İşçileri Birliği’neneden ihtiyaç olduğunu doğru biçimde ortayakoydular. Kurultayın ikinci bölümünde yapılanprogram tartışmalarında birçok yeni maddeeklendi.

Artık Metal İşçileri Birliği var. Ama henüzyolun başındayız. Önemli olan bu birliği genişkitlelere ulaştırarak yaşatabilmektir. Ben buradanbir kez daha tüm işçi kardeşlerimizi birliğimizeçağırıyorum.

Yaşasın Metal İşçileri Birliği!Yaşasın mücadelemiz!

Birleşik Metal üyesi bir işçi

İşçiler kurultayı anlatıyor...

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Uluslararası otomobil tekelleri emperyalist kriznedeniyle otomobil endüstrisinde yeniden düzenlemeyegitmek istiyorlar. Ve bunu da işçiler üzerindengerçekleştiriyorlar. Bunun sadece Almanya’da 2013yılına kadar 240 bin işyerine malolacağı tahminediliyor. Opel’de ve en son Daimler - Sindelfingenişletmelerinde yaşananlar bir örnek.

Daimler tekeli Sindelfingen’deki işletmelerindeüretilen ve en fazla satılan Mercedes modeli olanMercedes C sınıfının üretimini 2014’ten sonradurdurarak, yüzde 60’ını Bremen’e, yüzde 20’siniABD’deki Tuscaloosave’ye, yüzde 10’unu GüneyAfrika ve Çin’e kaydırmayı planlıyor. C sınıfının başkabir yere kaydırılması Daimler Sindelfingen’de 4 binişyerinin (artı yedek parça üreten firmalarda da 2 binişyerinin) kaybı anlamına geliyor.

Daimler Sindelfingen işçileri 1996 ve 2004yıllarında Daimler tekelinin C sınıfını başka bir yerekaydırma tehdidi üzerine ücretlerinden feragatetmişlerdi. İşçiler bu kez işyerlerini ücretlerden feragatederek korumak yerine mücadeleyi seçtiler.

Sindelfingen Daimler işçileri iş bırakma eylemleri,

yürüyüşler ve gösterilerle Daimlerin bu planlarına karşıdirendiler. İşçilerin kararlı ve sürekli bir basıncadönüşen eylemleri Daimler menajerlerine ve tekelekorku salmış olacak ki daha önce sendika ilegörüşmeye yanaşmamalarına rağmen 10 AralıkPerşembe günü masaya oturmak zorunda kaldılar. Bugörüşmenin ardından uzlaşma sağlandı.

Uzlaşmaya göre 2019 yılına kadar işyeri koşullarınedeniyle işten çıkarmalar olmayacak.

Ama Daimler 2014 yılından itibaren Mercedes Csınıfını Sindelfingen’de değil Bremen ve ABD’dekiTuscaloosa kentinde üretecek.

Daimler işçilerinin eylem günlüğü

1 Aralık’ta İG Metal Sendikası’nın çağrısı ile 12 binDaimler işçisinin katıldığı bir yürüyüş düzenlendi.Diğer metal işletmelerinde çalışan işçilerin de destekverdiği yürüyüşe toplam 15 bin kişi katıldı.

2 Aralık’ta Daimler tekelinin C sınıfının üretiminiSingelfingen’den kaldırılacaklarını resmenaçıklamasından hemen sonra sabah mesaisinde bulunan

4 bin işçi iş bıraktı. C sınıfı bölümünde çalışan işçilerlebirlikte, S ve E-sınıfı bölümlerinde çalışan işçiler deüretimi durdurdu.

Sabah vardiyasından sonra akşam ve gecevardiyasında çalışan işçiler de iş bırakma eyleminegitti.

4 Aralık günü sabah ve normal vardiyada çalışan 15bin işçi Daimler’in ana kapısı önünde toplanarak şehirmerkezine yürüyüşe geçti. Saatlerce süren yürüyüş vegösteriler nedeniyle bantlar durdu.

Akşam vardiyasında da binlerce Daimler işçisi 1numaralı kapının önünde toplanarak yürüyüşe geçtiler,bantlar yine çalışmadı.

7 Aralık günü sabah, akşam ve gece vardiyalarındaişyeri toplantıları gerçekleşti. Toplantılara 10 bin kişikatıldı. Sabah vardiyasında işçiler vardiya sonuna kadarçalışmadılar. Akşam vardiyasında ise işçiler toplantınınardından yeniden bantların başına döndüler.

Daimler Şefi Zetsche bu toplantılarda işçilerinıslıkları arasında konuşabildi. Zetsche işyerlerinin yokedilmeyeceğini, aksine 2 bin yeni işyeri yaratılacağı veS ve E sınıfının gelecekte de Singelfingen’deüretileceğini söyledi.

Bundan sonra neler olacak?

Daimler Mercedes C sınıfını taşıma kararındaısrarlı. 2014 yılından sonra Mercedes C sınıfıSindelfingen’de değil, Bremen ve Amerika’daürütelecek. Daimler tekeli bununla rekabet yapabilmegüçlerinin artacağını vurguluyor. Tekel bu niyetlerinideğişen kur ile açıklıyor. Doların daha düşük olmasınedeniyle Kuzey Amerika pazarlarına yapılan ihracatınpahalıya mal olduğunu iddia ediyorlar.

Ama sorunun özü başka. Amerika’da Alabama’dakiişletmede sendikaların söz söyleme hakkı yok, ücretlerdaha düşük ve çalışma koşulları daha kötü.Sindelfingen’de C sınıfında 4500 işçi çalışırkenAlabama’da bin kişi çalışacak. İşçilerin saat ücretiTuscaloosa’da 30 Euro iken Sindelfingen’de 50 Euro.

Sindelfingen’de işyerlerinin 2020 yılına kadarkorunması işyeri koşullarından dolayı işçi atılmayacağıgarantisi işsiz kalma kaygısındaki işçileri bir parçarahatlattı. Ama gerçekte işyerleri yok edilecek. Örneğinemekliye veya erken emekliye ayrılan işçilerinyerlerine yenileri alınmayacak. Mercedes E ve Ssınıfının da daha karlı alanlara kaydırılmayacağının birgarantisi de yok. Yeni işyerlerinin açılması yıllardırişçilerin talepleri arasındaydı ve tartışılıyordu. BununC-sınıfının başka yere taşınmasıyla özünde bir ilişkisiyok.

Sözü edilen 2 bin işyerinin 850’sinin “Insourcing”aracılığı ile, yani dışarıya verilen bazı üretilen mallarınyine geri alınarak firmada yapılması ile kazanılmasıplanlanıyor. Bu da yedek parça üreten işyerlerinin yokedilmesi anlamına geliyor. Yine spor araba SL sınıfıüretimine 1000 işçinin yerleştirilmesi planlanıyor.Ayrıca, Task-Force sistemi ile 250 kişi de tümişletmede üretimi destekleyecek.

Anlaşmada ayrıca meslek eğitimi yapanlar meslekeğitimi bittiğinde 2012 yılına kadar süresiz işe alınacak.

İlk etapta bu anlaşma işyerlerinin yok edilmeyeceğiiçin bir kazanım gibi görünse de özünde kaybeden yineişçi sınıfı olacak. Daimler Sindelfingen’in taşınmasıylaparça üreten yan sanayi kollarında 2 bin işçi işinikaybedecek.

Tüm bunlar üzerinden bakıldığında DaimlerSindelfingen’deki sendika ve işveren arasındakiuzlaşma sınıf çıkarlarını koruyan bir anlaşma olmaktançok uzak.

Dünyadan...26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Daimler-Singenfingen’de sendikal ihanet!

Grevler yayılıyor... Fujitsu’da grev kapıda

18 Aralık’ta ve önümüzdeki ocak ayı içindeİngiltere’nin değişik kentlerinde bulunan Fujitsu’dagrev planlanıyor. Fujitsu yılın başında ücretleridondurmuştu. Şimde de bin işçiyi işten çıkarmayıplanlıyor, ayrıca işyeri emekliliğinde de değişiklikleregitmek istiyor.

İrlanda’da kamu sektörü grevehazırlanıyor

İrlanda’da 2010 yılı yaygın grevlere sahne olacak. Maliye Bakanı Brian Lenihan’ın bütçede öngördüğü 1,3milyar Euro’luk tasarruf planına karşı kamu sektöründe grev hazırlıkları başladı.

Güney Kore’de sendika başkanı tutuklandı Güney Kore’de 13 Aralık Pazar günü Demiryolları Sendikası Başkanı Kim Ki-Tae gözaltına alındı. 15 bin

üyesi bulunan Demiryolu Sendikası 26 Kasım-3 Aralık 2009 tarihleri arasında tensikatlara ve ücretlerindüşürülmesine karşı grev örgütlemişti. Bu grev Güney Kore tarihinin en uzun demiryolları greviydi. Demiryollarıtekeli Korail grev öncüsü ve yöneticisi 12 kişi hakkında dava açtı ve tazminat talep ediyor.

Finlandiya’da banka çalışanları grevde Finlandiya’da banka çalışanları geçtiğimiz pazartesi günü greve gitti. Çarşamba gününe kadar sürecek olan

grevde banka çalışanları daha fazla ücret talep ediyorlar. Bankaların iki yıl için teklif ettikleri yüzde 0,69 ücretartışını banka çalışanları kabul etmiyorlar.

Almanya demiryolları AG 14 bin işçiyi çıkaracak Alman demiryolları önümüzdeki 5 yıl içinde 14 bin işyerini yok edecek. Sadece yük taşımacılığında 4 bin

işçinin işini kaybedeceği hesaplanıyor. Demiryolları tekeli işten çıkarmalara gerekçe olarak krizi gösteriyor.Demiryolları son birkaç yılda 10 bin işyerini kapatmıştı.

Şili’de madencilerden eylemŞili’de 4 bin maden işçisi 19 saat boyunca Chuquicamata Bakır işletmelerinin girişlerini tutarak barikatlar

kurdular. Maden işçileri devlet işletmesi olan Codelco maden işletmelerinin ücret artışı görüşmelerineyanaşmaması üzerine eyleme gittiler. Madenciler yüzde 7,5 ücret artışı, daha iyi sosyal haklar ve iş koşulları talepediyorlar. Barikat işverenin işçilerle görüşmek için masaya oturması üzerine kaldırıldı.

İtalya’da kamu emekçileri greviİtalya’da 11 Aralık günü devlet memurları ve öğretmenler 8 saatliğine greve gitti. CGİL Sendikası’nın çağrı

yaptığı grev ile kamu emekçileri hükümetin önümüzdeki yıldan itibaren çalışma koşullarını ve ücretlerini dahakötüleştirecek olan uygulamalara karşı direniyorlar. Sendika greve katılımın 3 milyon dolayında olduğunuaçıkladı. Roma’da ve İtalya’nın tüm büyük kentlerinde de kamu emekçileri sokaklara çıkarak hükümeti sokaklardaprotesto ettiler. Roma’daki yürüyüşe 100 bin kişi katıldı.

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Dünyanın bu aralar önemli gündemlerinden birini,Kopenhag’da yapılan iklim zirvesi ve küresel ısınmaoluşturuyor. Zirvedeki tartışmalardan görülüyor ki“küresel ısınma önlensin, dünyamız daha yaşanabilirkılınsın” gibi masumane talepler bile, emperyalistlerinelinde birbirleriyle rekabetin ve yıkımın silahınadönüşebiliyor. Dünyamız giderek yaşanabilir olmaktançıkarken, emperyalistler birbiriyle dalaşıp kendi yolaçtıkları gerçek sorunlara sırtlarını dönmekte ısrarediyorlar. Bunun dışındaymış gibi görünen emperyalistodakların, özellikle AB emperyalizminin ise bir istisnaoluşturduğunu söyleyemeyiz. İddialı bir söz olarakgörünse de, biraz detaylara inildiğinde net görülecektirki “çevreci politikadan pis kokular yükseliyor.”

Kopenhag’daki zirve, emperyalistlerin dünyanınkaderi üzerindeki pazarlığı sürerken, sokaklarda çevretahribatının kurbanlarının protestoları eşliğinde geçiyor.Özellikle Afrika ülkelerinden gelen delegelerin, küreseliklimin etkilerinin sınırlandırılması konusunda aciltalepler öne sürmeleri dikkat çekiyor. Çünkü Afrika,küresel ısınmada en az payı olmasına rağmen en fazlazararı gören kesimi oluşturuyor.

Görünen köy kılavuz istemez. Dünyanın,emperyalizm eliyle hazırlanmış bir küresel çevrefelaketi yaşamakta olduğunu artık hayatımızın içindehissediyoruz. Fakat Kopenhag’daki zirvenin temeltartışma noktası sera gazı salınımlarını, özellikle dekarbondioksit (C02) gazı salınımlarını sınırlandırmaetrafında dönüyor. Sadece bu durum bile aslındazirvenin ne kadar çözümsüz olduğunun bir göstergesi.Şirketlerin yaptığı orman katliamlarını (bu konudaMcDonalds’ın yapmakta olduğu yağmur ormanlarıkatliamı iyi bir örnektir) ve şirketler bazında sanayi atıkgazlarını tartışmadan, hangi ülkenin yüzde kaç CO2azaltımına gideceğini tartışmak, sahnesi öncedenhazırlanmış bir tiyatroda kukla oyununa katılmaktanbaşka bir anlama gelmiyor.

ABD, küresel ısınmaya karşı en önemli anlaşmaolan Kyoto Sözleşmesi’ni imzalamaktan hala imtinaediyor. Yeni bir gelişmeyle Obama, Kopenhag’dakizirveye katılacaklarını ve alınacak önlemlere dahilolmak istediklerini belirtti. Fakat bunun için bir şartkoştu: Gelişmekte olan Brezilya, Meksika, Hindistan,vb. 3. dünya ülkeleri CO2 salınımında önemli düşüşlerihayata geçirmeyi kabul edeceklerdi.

ABD’nin yaptığının ne kadar büyük bir yüzsüzlükolduğunu belirtmeye gerek var mıdır? Bugün CO2salınımında başı çeken ülke odur. 2007 yılı verilerinegöre 6.575 milyon ton ile ABD atmosferi kirletmededünya birincisi. Sanayileşmiş ülkelerde zehirli gazsalınımı her yıl oransal olarak da artıyor. Avrupa bukonuda istisnai gibi dursa, eski Doğu Blokuülkelerindeki sanayinin tasfiyesi gerçekleşmişolmasaydı, tahminen onun için de aksini söylemekmümkün olmayacaktı.

Tam burada konunun önemli bir noktasına dadeğinmek gerekiyor. Bu da emperyalistlerin, gelişmekteolan ülkelerin sanayisine müdahale aracı olarak çevrepolitikalarını kullanması oluyor. Bir örnek, aynıdurumda olmamasına rağmen ABD’nin Kopenhagzirvesinde 3. dünya ülkelerinin katılımını kendi katılımıiçin şart koşmasıydı. İkinci bir örnek, Doğu Avrupaülkelerindeki sanayinin çevre kirliliğine yol açması veteknolojinin eskiliği bahane edilerek yıkımı, ve o pazara

emperyalistlerin kendi “çevreci”(!) ürünlerinisunmasıdır. Bunun sonucu olarak ciddi bir işsizliksorunu ve sosyal yıkımın geldiğini belirtmeye ise gerekyoktur herhalde.

Zirveden ilginç bir detay daha göze çarpıyor. O daGeorge Soros’un çevreci politikaların baş destekçisikesilmesidir. Kapitalizmin en çirkin yüzlerinden birinioluşturan spekülatör ve adı burjuva medyanın deyimiyle“renkli devrimlerle” bizim deyimimizle de emperyalizmyanlısı gerici ayaklanmalarla anılan Soros, ne oldu dabirdenbire çevre dostu kesiliverdi acaba? Çevrepolitikalarının, Soros’un “uzmanlık alanı” olan DoğuAvrupa pazarına emperyalistlerin açılması ile nasıl birbağlantısı var? Her gittiği ülkeye yıkım getiren IMF’nin,küresel ısınmayı engelleyici projelere mali desteksunmasından, bu yolla o ülkelerin mali ve sanayipolitikalarına müdahale etmesinden yana Soros oldukçaistekli görünüyor. Bu isteğinin arkasında, kendi cebinegirecek milyon dolarlar yatıyor.

Çevre politikalarının, emperyalistler için tekelcifirmalar yararına pazara yönelik bir müdahale aracıolduğunun başka bir göstergesi daha var. O da sonolarak patlak veren “İklimgate” skandalı diye de anılanve bilim dünyasında üstü örtülmeye çalışılanİngiltere’deki East Anglia Üniversite’sinde Prof. Dr. PhilJones başkanlığında yürütülen iklim araştırmaverilerinin manipüle edildiği iddiasıdır. Rus hackerlartarafından ele geçirilen e-mail yazışmalarına göre,

aslında iklimin 2001 yılından beri ısınmasındanbahsetmek mümkün değil. Fakat bu durum pek uygungörülmediği için sayıları “sabunlama”yı daha uygungörmüş İngiliz biliminsanları. Phil Jones, olayla ilgiliyaptığı açıklamada e-maillerinin üzerinde bir oynamayapıldığını söylemektense, zaman zaman yanlışanlamaya yol açabilecek anlık ifadeler kullanmışolabileceğini söylemeyi tercih ediyor. Peki bu durumniye çok önemli? Çünkü CO2 salınımı ve küresel ısınmaarasındaki bağlantılar, bu kurumun sunduğu araştırmaverilerine dayanarak ortaya atılıyor. Bu kurum,konusunda otorite kabul edilen dünya çapında 2-3araştırma merkezinden birisi.

Yanlış anlamaya mahal vermemek için belirtmekgerekiyor. Emperyalizmin çevre üzerindeki tahribatısomut bir durumdur, bir “gerçek”tir; ve bunda en büyükpayı da ABD, AB ülkeleri, Japonya, Çin gibi ülkelertaşımaktadır. Fakat kendileri dünyanın geldiği noktadabaş sorumlu değillermiş gibi yapıp, gelişmekte olanülkeleri ağır yaptırımlar altında bırakmak, veya iklimsorununu kendi aralarındaki rekabetin oyuncağı yapmak(Çin ve Rusya’ya karşı), emperyalizmin çevrepolitikasındaki ikiyüzlülüğünü açığa çıkarıyor. Evet,çevreci bir sanayiye ihtiyacımız var, fakat bukapitalizmin rekabet yasaları altında somut birgerçekliğe oturmuyor. Tekelci sermaye, çevrekirliliğinin alternatifi olarak eski teknomoji üretimaraçlarınının yıkımını ve yenileri için pazarın kendineaçılmasını dayatıyor. Yani ölümlerden ölüm beğen ya dasıtmaya razı ol demeye getiriyor.

Bizim ise böyle bir dayatmada taraf olmak gibi birzorunluluğumuz yok. Kâra değil, insana dayalı birüretimde, hem çevreci hem de insan ihtiyaçlarınıkarşılamaya uygun bir sanayi mümkündür. Bugünbunun teknolojik ve maddi koşulları çoktan oluşmuşdurumdadır. Böyle bir tarihsel sıçramanın önündeki tekengel asalak burjuvazinin kapitalist düzenidir.Kapitalizmin yıkılışı, sosyalizmin gelişi, insanlığınönünde her açıdan bir zorunluluk haline gelmişdurumdadır.

H. Akar

Sıtmaya razı olmayacağız! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Kopenhag’daki iklim zirvesi emperyalistlerin kirli yüzünü gizlemeye yetmiyor...

Yaşanabilir bir dünya, insanca bir hayat için sosyalizm!

İklim Zirvesi protestolarla karşılandıDanimarka’nın başkenti Kopenhag’ta 192 ülkeden temsilcinin katıldığı İklim Konferansı sürerken

Alaska’dan Avustralya’ya kadar dünyanın birçok yerinde küresel ısınmaya karşı daha etkili mücadele edilmesitaleplerinin yükseltildiği gösteriler, yürüyüşler mitingler gerçekleşti. 12 Aralık Cumartesi günü Kopenhag’taküresel iklimin korunması için düzenlenen yürüyüşe 100 bin kişi katıldı.

Diğer ülkelerde dünya çapında onbinlerce kişi İklim Zirvesi’ndeki pazarlıkları protesto etmek içinsokaklara çıktı. En kitlesel gösteriler Avustralya’da gerçekleşti. Sydney, Melbourne, Canberra, Darwin,Adelaide, Perth, Hobart ve Brisbane’de onbinlerce kişi yürüdü. ABC Radyosu’nun internet sayfasından alınanbilgiye göre von başkent Canberra’da 90 bin kişi, Melbourne’de ise 40 bin kişi alanlardaydı.

Kopenhag’daki yürüyüşe dünyanın dört bir yanından çevre kuruluşları ve sivil toplum örgütleri katıldı.Yürüyüşte binlerce kişi mavi kıyafet giyerek iklim değişikliği nedeniyle bazı yerlerin su altında kalmatehlikesine dikkat çektiler.

Yapılan konuşmalarda özellikle de iklim değişikliği nedeniyle kendi yaşam alanlarını kaybetme riski ilekarşı karşıya olan bölgelerden gelenler konuştu. Pasifik ve Bangladeş’te sel felaketleri ve deniz seviyesininyükselmesi, Afrika’da kuraklık, su ve yiyecek sıkıntısı çekilmesi ve bunların sonuçlarına vurgu yapıldı.

Doğanın korunması isteği bile devlet terörüyle yanıtlandı. Danimarka devleti yürüyüş için 6500 polisgörevlendirmişti. Polis daha yürüyüşün başında gösteri için toplanan grupları çevirerek yürümeleriniengelledi, kablolarla ellerini bağladığı göstericileri saatlerce yerde oturtarak bekletti. 968 kişi gözaltına alındı.Bunlardan 955’i gece serbest bırakıldı. 13 Aralık Pazar günü liman yakınlarında düzenlenen küresel ısınmayakarşı eylem çağrısı içeren gösteri sırasında da 200 kişi gözaltına alındı.

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Ezilen halkalar ABD’ye karşı direniş bayrağını yükseltmelidir!28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

İran ile Latin Amerika ülkeleri arasındakiişbirliğinin güçlenmesi, Washington’daki savaşbaronlarını rahatsız etmeye başladı. Venezüella,Bolivya başta olmak üzere kıtadaki sol yönetimlerediş bileyen Barack Obama yönetimi, bu ülkeleresataşmak için İran’la geliştirilen ilişkileri gerekçegösterdi.

Mahmud Ahmedinejad’ın son Latin Amerikaziyaretini bahane eden ABD Dışişleri Bakanı HillaryClinton, İran’la işbirliği geliştiren ülkeleri tehdit etti.

Brezilya, Bolivya, Venezüella turuna çıkanAhmedinejad’ın, her üç ülke ile işbirliğini geliştirengörüşmelerde bulunması, dahası sanayi, iş dünyası,teknoloji ve enerji alanlarında çeşitli anlaşmalaraimza atması, etrafa saldırmaya alışık olan BeyazSaray’ın efendilerini diken üstünde bıraktı.

ABD emperyalizminin sömürgeci politikalarınarest çeken Venezüella-Bolivya ikilisi zaten Pentagonşeflerinin hedefindeydi. Hal böyleyken Chavez,Morales yönetimlerinin Ahmedinejad’ı sıcak birşekilde ağırlayıp İran’la işbirliğini pekiştirmeleri,savaş kundakçısı Hillary Clinton’ın diş göstermesineneden oldu.

Latin Amerika ülkelerini İran’la kurdukları ikiliilişkilere dikkat etmeleri konusunda uyaran Clintonşunları söyledi: “Eğer insanlar İran’la flört etmekistiyorlarsa, bunun onlar için sonuçlarının neolabileceğine de dikkat etmeliler. Ve biz onların bunuyapmadan önce iki kere düşüneceklerini umuyoruz…”

Bu küstahça tehdide, Cochabamba kentindekatıldığı toplantı sırasında gazetecilerle konuşurkenyanıt veren Bolivya Devlet Başkanı Evo Moralesşunları söyledi: “ABD’nin terörden bahsetmeye hakkıyok, zira başka ülkelere asker yollayarak veyagezegenimizin birçok bölgesinde üs kurarak kendisiterör uyguluyor.”

“ABD, İran’ın terör ihraç ettiğini söylüyor, amaşu anda terör yapan da, terörü kışkırtan da kendileri”şeklinde konuşan Morales, Amerikan tehditlerineboyun eğmeyeceklerini bir kez daha hatırlattı.

Clinton’ın tehditlerine cepheden karşılık verilmesiüzerine ağız değiştiren ABD Dışişleri Bakanlığı,yanlış anlaşılma olduğunu öne sürdü. Konuyla ilgiliyapılan açıklamada, “Bayan Clinton’ın konuşmasındageçen “sonuçlar” kesinlikle hukuksuz bir yaptırımıima etmemekte, sadece ABD ile olan ilişkilerinedönük muhtemel etkilere işaret etmekte” ifadesikullanıldı.

Dışişleri kaynaklı açıklamanın, Clinton’ın tepkiylekarşılanan tehditlerini mazur göstermekten başka biranlamı yoktur. Zira savaş baronlarına göreAfganistan, Irak işgalleri “hukuka uygun”du. Bunagöre bir ülkeyi yakıp yıkarak işgal etmek, ardından buülkede kitlesel katliamlar yapmak hukuka aykırısayılmaz.

Görüldüğü üzere, Beyaz Saray’da hüküm sürenbu emperyalist zihniyete göre “hukuka uygunluk”,ABD emperyalizminin saldırganlık ve savaşpolitikasına uygunluktan başka bir anlam taşımıyor.

Darbelerin, işgallerin, beyaz terörün arkasındakigüç olan ABD emperyalizminin tüm icraatları, ezilenhalklara düşmanlık temeli üzerinde yükselmektedir.Dolayısıyla ezilen halklar da, “hukuka uygun” olsun-olmasın ABD’nin girişimlerine karşı direniş bayrağınıyükseltmelidirler.

Hillary Clinton Latin Amerikaülkelerini tehdit etti!

Hasta tutsaklara özgürlük!Madende, hapishanelerde aynı zihniyet…

Her cuma Taksim’de gerçekleştirilen yürüyüşlerle hasta tutsakların serbest bırakılmasını talep eden ilericive devrimci kurumlar 11 Aralık akşamı yoğun yağmura rağmen yine Taksim Tramvay Durağı’ndaydılar.İlerici ve devrimci kurumlar bu hafta, hasta tutsakların yanısıra Bursa’da maden ocağında iş cinayetinekurban giden 19 maden işçisinin katilinin devlet olduğunu haykırdılar.

Hasta tutsakları cezaevlerinde ölüme terk edenle Bursa’da 19 işçinin yaşamını yitirmesine neden olanınaynı anlayış olduğuna işaret edilen eylemde “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” pankartı açıldı.

Basın açıklamasını okuyan Aysu Baykal, “Çok sıkı denetlenen” maden ocaklarında ve trilyonlar harcananhapishanelerde katledilenlerin işçi, emekçi, yoksul, halk olduğunu, katledenin ise devlet olduğunu söyledi.

“Onları tanıyoruz”

“Biz çok iyi tanıyoruz mezar kazıcılarını. Girişlerinde “Yüksek Güvenlikli Hapishane” yazan veiçerisinden dışarıya durmaksızın cesetlerin çıktığı hapishane kapılarından tanıyoruz. Bir yandan kar hırsındangözü dönmüş bir şekilde alınması gereken hayati önlemleri iş yerlerinde almazlarken, diğer yandan trilyonlarharcayarak yüksek güvenlikli hapishaneler yapmalarından tanıyoruz. Güvenlik, halkın mezarını kazanlariçindi. İşçinin, memurun, halkın, tutsakların hayati için değildi. Tanıyoruz biz bu katilleri. Dışarıdaumursamayarak ve hiçe sayarak, içeride ise öldürmek için bilimsel yöntemlerle çalışarak, tedavi etmeyerek,yapılan tedavileri engelleyerek, yanlış tedavi uygulayarak Adli Tıp kapısında cesetlerden dağ oluşsun diyebekleyişlerden tanıyoruz. Kendi hukuklarını uygulamak için bile “belli kesimlerin hassasiyetlerini”gözetmelerinden biliyoruz.”

Baykal, serbest bırakılması gereken onlarca hasta tutsağın durumundan da bu zihniyeti bildiklerinibelirterek, bunun için mücadeleden vazgeçmediklerini ve vazgeçmeyeceklerini söyledi. Açıklamada ayrıca,Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılması kınandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Hasta tutsaklar için ATK önünde eylem... İlerici devrimci kurumlar 10 Aralık günü İstanbul Yenibosna’daki Adli Tıp Kurumu Başkanlığı

önündeydiler.10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 61.

Yıldönümü vesilesiyle ATK önünde buluşan kurumlar, ATK’nın bilime ve insan haklarına göre kararvermesini istediler. Tecrit koşullarında tutulan hasta tutsakların durumuna dikkat çektiler.

“Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” pankartının açıldığı eylemde basın açıklamasını okuyan ÇHD üyesiAv. Naciye Demir, ATK’nın normal şartlarda, bağımsız, bilimsel verilerle karar vermesi gereken bir kurumolduğunu, ancak ülkede böyle olmadığını belirtti.

Basın açıklamasının ardından, Adli Tıp Kurumu’nun her ayın Perşembe günü gerçekleştirdiği GenelKurul toplantısı sırasında Adli Tıp Kurumu önünde olacaklarını duyurdu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Çok açık ve tartışmasız birbirine bağlı iki temelgerçek bir kez daha ortaya çıktı:

Bir: En sıradan, en geri ve düzene yamanmabiçiminde de olsa Kürtler’e bu devlet ve düzen içindeyer yok. Yani, resmi çizgiye göre “En iyi Kürt, ölüKürt’tür”.

İki: Kürt sorununun bu düzen içinde, büyük veönemli altüst oluşlar olmadan, çözüleceğini düşünmekkendi kendini kandırmaktan başka bir şey değildir.Kürt sorunu ve diğer demokratik sorunlar, sıradandüzen içi, reform sorunu değil, devrim sorunudur!Kürtler, bu devlet ve düzene sığmaz!

Kuşkusuz bu iki gerçek çok temel gerçeklerdir.Ama bunlara bağlı sayısız gerçek daha var, onlar daçok önemli ve üzerinde durmak gerekir. İki bakımdanbunlara bakılabilir: Biri, devlet ve egemenlerbakımından; diğeri Kürtler ve onu şu anda denetleyenİmralı ve partisi bakımından…

DTP’nin varlık nedeni neydi, politik programı veçizgisi neydi? En alt düzeyde, bazı kırıntılarkarşılığında bu düzene bağlanma, yani CumhuriyetKürdü haline gelme, başka bir ifadeyle “DemokratikTürkiye ulusunun bir parçası olarak Kürtler’in altkimliklerinin ve bu bağlamda siyaset yapma hak veolanaklarının tanınması… “Açılım sürecinden”bekledikleri politik hedef de buydu. Bununla birlikte bu“çözüm” sürecine önemli bir ayak olmak istiyorlardı.Programı bakımından bu yaklaşım, “açılım süreci”açısından önemli bir olanaktı. Mantıksal olarak böyle…

Ama görüldü ve bir kez daha kanıtlandı ki, devrimcibir sorun ve dinamik üzerine oturan ve temel gücü buolan bir hareketin devlet tarafından kabulü vesindirilmesi gelinen noktada mümkün değildir. Resmiçizgi bunun reddidir! Bu konuda devleti ve cumhuriyetirestore ederek sorunların üstesinden gelmeyi uman vebunu bir süreç olarak ele alan ve uygulayan egementaraf bakımından da bunu kabul etme ve sindirmedurumu sözkonusu değildir.

Elbette egemenler cephesindeki iktidar mücadelesibundan böyle de devam edecek, ama Kürt sorunukonusunda, yeri geldiğinde aralarında “vatanseverlik”yarışından geri durmayacakları da kesindir. DTP’ninkapatılması konusunda AKP’nin gösterdiği tavır bununaçık göstergesidir. Resmi çizgi ve onun yenidentanımlanması konusunda henüz çok açılmış bir mesafe,bir farklılaşma yok. Ama öyle de olsa var olan çatışmave bunun ayırıcı noktaları gelişme ve derinleşmeeğilimindedir…

Egemenler cephesindeki iktidar mücadelesi devamedecek, ama Kürtler açısından temel sorun, buradakendi politik programları ve stratejileriyle mi bu sürecemüdahil olacaklar, yoksa bugün olduğu gibi bu çatışmasürecinin dolgu malzemesi olarak mıkullanılacaklardır? Temel sorulardan biri de budur!

Kendi aralarındaki kavgaya rağmen egemenlerinbütün kanatları, resmi çizgi konusunda, Kürtler’e karşıresmi tavır konusunda temelde ortak hareketetmektedirler. Yeri geldiğinde aralarındaki farklılıklarortadan kalkmakta, dahası “vatanseverlik” yarışında bukonu bir kullanım aracı olarak kullanılmaktadır. Bununanlamı şu: Devlet ve resmi çizi açısından “En iyi Kürt,ölü Kürt’tür”!

Yani TC, bildiğimiz TC; bizim için inkâr, imha,katliam, soykırım, zindan ve işkenceden başka bir şeyolmayan bir devlet ve düzenin resmi adı…

Gerçeklik bu kadar açık ve sayısız kez, hem desayısız acı deneyimle kanıtlanmış olmasına rağmen bu

devlet ve düzene yamanmayı, onun tarafından kabuledilmeyi temel amaç haline getiren hareket vesiyasetçilere ne demek gerekir?

Her defasında zaliminden dayak yiyen birini, bunarağmen yüzünü ona dönen ve ona bağlı yaşamayıvazgeçilemez gören birini nasıl tanımlamak gerekir?

Kendisi için bir program ve strateji olmadan, buprogram ve stratejiye bağlanmamış, tek başına birmücadele, direniş, çatışma ve ayaklanma ne anlamifade edebilir? Bunların sonuçları ve ortaya çıkardığıenerji kendisine mi, yoksa başkasına mı hizmet eder?Her eğilimdeki Kürtler’in üzerinde düşünmesi gerekendiğer temel soru budur!

Kürtler az mücadele etmiyor, az direnmiyor… Amane yazık ki kendisi için bir programdan, bir mücadeleçizgisinden, ilkelere dayalı bir stratejiden yoksundurlar!Yaşadıkları felaketlerde bu gerçeklik çok önemli biretkendir. Son on yılın kendisi bunun en tartışmasızkanıtı değilse nedir? Daha da önemlisi kendileri için birprogram ve yoldan yoksun olmaları, onları, kaçınılmaz

olarak başka politikaların yedeğine sokuyor; güç veenerjilerinin başka kanallara akıtılmasını birliktegetiriyor… Oysa bağımsız ve özgür bir çizgileri olsa,kendileri için politika yapsalar, özgür bir iradeleri olsaortaya çıkardıkları bu enerji ve güç sayısız kezkazandırırdı. Özellikle egemenler cephesindeki iktidarkavgasının yaşandığı bu süreçte Kürtler’in kazanımlarıçok daha farklı bir boyutta olurdu. Ancak ne yazık öyleolmuyor…

DTP kapatıldı, bunda şaşılacak bir şey yok.Şaşılması gereken noktalar, TC hakkındaki yanılgılar,yaratılmak istenen yanılsamalar ve düzene bağlanmaçabaları ve bu konudaki ölçüsüzlükler olmalıdır…Üzerinde düşünülmesi gereken noktalar şudur: Nereyegidiyoruz? Hangi amaç ve programlar için mücadeleediyoruz? Her defasında bizi aşağılayan ve ezmeyeçalışan bu düzene umut bağlayanlara daha ne kadartahammül edilecek? Üzerinde düşünülmesi gerekensorular bunlardır!

15 Aralık 2009

Kürt halkına özgürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

DTP’nin kapatılmasının hatırlattıklarıM. Can Yüce

Kayıp yakınlarına “şüphelişahıs” muamelesi yapılıyor!

Kayıp yakınları, Galatasaray Lisesi önünde 12 Aralık günü biraraya gelerek, kayıpların bulunması vesorumluların yargılanması talebiyle eylem gerçekleştirdiler.

Eylemde, “Failleri belli kayıplar nerede / İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon”pankartı ile kayıp resimleri ve karanfiller taşındı. Eylemde ilk önce kayıp yakını Döndü Ergül bir konuşmayaptı.

“Anaların yüreğindeki acıyı durdurun” diyen Ergül, “Ya hepimizi öldürsünler, ya da barışı sağlasınlar”dedi.

Ardından basın açıklamasını TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı okudu. Fincancı yaptığı açıklamada, gözaltında kaybedilen Hüseyin Taşkaya ile ilgili geçen hafta gerçekleştirilen

eylemden sonra, Taşkaya’nın kardeşi ve açıklamayı okuyan yeğeninin sivil polisler tarafından durdurularakkimlik kontrolü yapıldığını belirterek, devletin kayıpların akıbetini açıklamak yerine kayıp yakınlarına“şüpheli şahıs” muamelesi yaptığını ifade etti.

Kayıplara ilişkin “veri tabanı” ve “DNA Bankası”nın kurulmasını ve işlev kazandırılmasını talep edenFincancı, açıklamayı şu sözlerle sonlandırdı: “Devlet aygıtının yürütücülerinin, ‘insanlarımızınkaybedilmesinde’ sorumluluğu bulunan bütün devlet kurumu yetikilileriyle birlikte yargılanmaları içinmücadelemize devam edeceğiz.”

Kızıl Bayrak /İstanbul

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/48 *18 Aralık 2009

Burjuvazinin tarihi katliamlar tarihidir. Sermayedüzeni Ulucanlar katliamı ile başlayan cezaevi saldırıları,19 Aralık 2000’de 21 cezaevinde gerçekleştirilen adına“Hayata dönüş’’ denilen bir operasyonla devam etti.İçeriyi teslim almadan dışarıyı teslim alamayacağınıöngören ve bu korkusunu her fırsatta dile getirensermaye düzeni, Ulucanlar’da çarptığı direnişduvarından sonra 28 devrimcinin ölmesine veonlarcasının yaralanıp sakat kalmasına neden olan birkatliama daha imza attı. Devrimci tutsakları tecrit etmekiçin F Tipi (hücre) sistemini uygulamaya çalışan sermayesınıfı Ulucanlar’da on devrimcinin katledildiği biroperasyonla saldırılarını başlatmış, Burdur’da bir provadaha yapmış ve en sonunda 19 Aralık’ta yapılanoperasyonla devrimci tutsaklar F Tiplerine zorlagötürülmüşlerdir. Böyle bir operasyonun sermaye sınıfıtarafından İMF anlaşmasının öncesinde yapılmış olmasıtesadüf olmasa gerek.

2000’li yıllarda yeni bir İMF programınınuygulamasıyla başlayan mali kriz, sermaye sınıfıtarafından yine emekçilere fatura edilmiştir. Temeltüketim maddelerine yapılan zamlar, ücretlerindüşürülmesi, özelleştirmeler, işsizlik gün geçtikçe artmışve emekçilerdeki öfkeyi de arttırmıştır. Hareketlenmeyebaşlayan işçi ve emekçiler irili ufaklı birçok eylemlesokaklara inmiş, taleplerini haykırmıştı.

Krizden çıkış için işçi ve emekçilere, el birliği ilekrizin atlatılacağı, ulus olarak hoşgörülü olmakgerekliliği söylevleri verilirken bir yandan da sermayesözcüleri F tiplerini överek tutsakların yaşamstandartlarını arttırdıkları yalanlarıyla emekçilerinkafalarını karıştırıyordu.

Tecridin içeride kimliksizleştirme, devrimci kimliğiyok etme, devrimci bilinçten uzaklaştırma politikasıolduğunu dışarıda da emekçileri moral olarak yıkma,kolay denetim altına alma, bireycileştirme ve tektipleştirme, düşünmeyen sorgulamayan bireyler yaratmapolitikası olduğunu bilen devrimciler bu politikayı boşadüşürmek için direnişe geçtiler. Bedenlerini ölümetereddütsüz yatıran devrimci tutsaklar, 20 Ekim 2000’deF tipi hücrelere karşı Ölüm Orucu direnişine başladılar.19 Aralık’ta, “ölürüz de hücrelere girmeyiz” diyendevrimci tutsaklar kimyasal silahlara, gaz bombalarına,kurşunlara karşı devrimci siper yoldaşlığının en güzelörneklerini sergileyerek direndiler. Devrimci iradeninteslim alınamayacağını destansı bir direnişlerkanıtladılar.

Katliamdan bu yana 9 yıl geçti. Operasyonu öncesive sonrasıyla bir bütün olarak düşünen sermaye sınıfıgünümüze değin yaşanan ekonomik-sosyal-siyasalsaldırıların önemli ayaklarına bu dönemde başlamıştır. Odönemin başbakanı olan Ecevit, emperyalistlere yapılankölelik anlaşmalarına dayanarak “geleceğe umutlabakıyoruz” demişti. Bunun için dikensiz bir gül bahçesiyaratmaları, yani toplumsal muhalefeti ve onun en ileriunsurlarını teslim almaları gerekiyordu.

Asalak burjuvazinin umut çığlıkları işçi ve emekçileriçin yıkım anlamına gelen neo-liberal saldırı programları,İMF reçeteleriydi. İMF programıyla birlikte özelleştirmesaldırıları hızlandı ve birçok kamu iktisadi teşekkülüözelleştirildi. Sahte sendika yasası meclisten geçti. İşçive emekçiler daha fazla yoksulluğa ve sefalete itildi.Örgütlenmelerinin önüne yeni engeller çıkarıldı.Sözleşmeli çalışma ve taşeronlaştırma yaygınlaştırıldı.Gün geçtikçe emekçilerin çalışma şartları ağırlaştırıldı.Uzun çalışma saatleri dayatıldı. Emekçiler sefaletücretlerine mahkûm edildiler. Eğitimden sağlığa birçoktemel sosyal hakkın özelselleştirilmesine, parayla alınıpsatılır hale gelmesine yine bu süreçte hız verildi.

İşçi ve emekçiler bu tabloyla yüz yüze iken gençlerinbirçoğu eğitim hakkından yoksun bırakıldı, işsizliğe vegeleceksizliğe mahkûm edildi. Öğrenci gençlik nezdindeen ufak bir hak arama mücadelesi soruşturma,uzaklaştırma terörüyle bastırılmaya çalışıldı.

Kürt halkının en temel eşitlik ve özgürlük taleplerizor yoluyla bastırıldı. Düzen içi sınırlara çekilmesi içinönemli adımlar atıldı.

Bu topraklarda bu saldırılar hayat bulurken Türkiye,Ortadoğu’da ABD’nin jandarmalığını yapma göreviüstlendi. Irak’taki emperyalist savaşta üzerine düşenuşaklığı yaparken Lübnan’daki işgalin bizzat parçasıoldu. Şimdi ise Afganistan’daki varlığını güçlendirmeyeyönelik yeni adımlar atılıyor.

Toplumsal koşullar her geçen gün ağırlaşırken enufak bir kıpırtı dahi şiddetle bastırılıyor. Sermaye sınıfıhakkını arayan, direnen işçilere, emekçilere saldırıyor,işten atıyor, yalnızlaştırıyor. Burjuva ideolojisiylekuşatarak kötürümleştiriyor.

Düzene muhalif ilerici, devrimci güçlere pervasızcasistematik baskı uygulanıyor, denetim altına alınmayaçalışılıyor. Sınıfı devrime kazanma iradesiyle hareketeden sınıf devrimcileri kurşunlar, tutuklama terörü,yargısız infazlarla durdurulmaya çalışılıyor.

9 yıl önce devrimci tutsakları F tipi hücrelere zorlayerleştiren sermaye sınıfı tecrit-tredman uygulamalarını

ısrarlı bir şekilde sürdürüyor. F tiplerindeki disiplincezaları, genelgeleriyle teslim alınamayan devrimciiradenin ta kendisidir. Kimlikleri teslim alınmayaçalışılan devrimciler, siyasal kimliklerini savunarak tecritduvarlarını kırıyorlar.

28 devrimcinin katledilmesiyle hayata geçen hücresaldırısı bugün milyonlarca işçi ve emekçininköleleştirilmiş yaşamlarına turnusol görevi yapmaktadır.Kölelik koşullarında yaşamaya mahkum bırakılanişçilerin etraflarına örülen hücrelere karşı direnmesibugün için yaşamsaldır. 9 yılı dikkate aldığımızdahücrelerin işçiler ve emekçilerin mücadelesine yönelikbir tehdit olduğu görülür. İşçilerin ve emekçilerinkapitalizmin küresel kriziyle yoksulluğa ve sefaletemahkum edildiği bugün, toplumsal öfke her geçen günartmaktadır. Hücre duvarları, sömürü koşullarına karşıişçi sınıfının birleşik, kitlesel, militan hareketiyleparçalanacaktır. Sincan Kadın Hapishanesi’nden sınıfdevrimcileri olarak 19-22 Aralık’ta ölümsüzleşendevrimcilerin anısı önünde eğiliyor kapitalizminkorkusunu gerçeğe çevirme çağrımızı büyütüyoruz.Sermaye sınıfına karşı temel hak ve özgürlüklerimiz içinmücadeleyi yükseltelim.

Sincan Kadın Hapishanesi’ndenBDSP’li Tutsaklar

Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!

Gazi’de 19 Aralık paneli

19 Aralık katliamı ve direnişini konu alan panel 12 Aralık günü Gazi Çema Kafe’de gerçekleştirildi.Panelde, “19 Aralık’ta yanan direniş ateşini unutma, içerde dışarıda tecriti parçala” adlı “sinevizyon”gösterimi yapıldı.

Daha sonra, paneli düzenleyen kurumlar adına ortak hazırlanan basın metni okundu. Basın metninde 19Aralık katliamı hatırlatıldı. Katliamın bilançosu özetlendi. Ortak metinde ayrıca hasta tutsakların serbestbırakılması talebi dile getirildi. Demokratik hak ve özgürlükler için mücadele çağrısı yapıldı.

Ardından her biri ayrı cezaevinde 19 Aralık direnişini yaşamış devrimci tutsaklar, katliam ve direnişsürecini anlattılar. Bayrampaşa, Bursa ve Gebze zindanlarında katliamı yaşamış olan tutsaklar, katliamdayaşanan vahşeti gözler önüne sererken, düşman saldırısının devrimci idarenin duvarına çarptığına, operasyonkarşısında sınanan iradenin büyüklüğüne de işaret ettiler.

Tutsakların anlatımlarından sonra müzik dinletisine geçildi. Raber ve Grup Gece Tutuştu devrimcimarşlarını sundular.

Paneli; Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), Partizan, Proleterce Devrimci Duruş, EzilenlerinSosyalist Partisi-Girişimi ve Demokratik Haklar Federasyonu düzenledi.

Kızıl Bayrak / Gaziosmanpaşa

Ayazmalılar belediye önündeydi 

İstanbul’da İkitelli-Ayazma Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında 2007 yılında evleri yıkılan ve butarihten itibaren kendi imkânlarıyla ayakta kalmaya mağdur aileler 10 Aralık Perşembe günü KüçükçekmeceBelediyesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Ayazma’da kiracı olarak yaşayan ve yıkımlar sonrasında çadırlarda direnişe geçen dönüşüm mağduruaileler yaptıkları basın açıklamasında Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay tarafından kendilerine biryıllık kira süresi verildiğini ve bu süre sonrasında ise yapımı süren TOKİ Bezirganbahçe konutlarından evtahsis edileceğini hatırlattılar. Bu bir yıllık süreç içinde belediye tarafından mağdur ailelere kira yardımıyapılacağı sözü verildiğini ancak bir yıllık kira süresinin dolmasına rağmen belediyenin ne yeni bir kirasözleşmesi ne de söz verdiği konutları vermediği belirtildi. Belediyenin dönüşüm mağdurlarına yardımetmediği gibi, bununla birlikte mağdur ailelerin kendi imkanlarıyla kurdukları barakaların bizzat belediyeekipleri ve polis tarafından yıkıldığı belirtildi.

İMECE’den mağdur ailelere destekEvlerini kaybeden aileleri Toplumun Şehircilik Hareketi İMECE üyeleri 12 Aralık günü ziyaret etti.

Dönüşüm projesi mağduru Kasım Aydın’ın evinde gerçekleştirilen ziyarette İMECE üyeleri konu ile ilgili bilgialdı ve önümüzdeki süreç içinde neler yapılabileceği üzerine sohbet gerçekleştirdi.

Mağdur Kasım Aydın ise talepleri yerine getirilmediği, belediye tarafından verilen sözler tutulmadığımüddetçe mücadeleye her koşulda devam edeceklerini ve yılmayacaklarını dile getirdi.

Toplumcu Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 09-48

Okuluma Dokunma İnisiyatifi, Beyoğlu Teknik veEndüstri Meslek Lisesi önünde, okulun kapatılmasınailişkin basın açıklaması gerçekleştirdi.

“Okullar halkındır kapatılamaz!”, “Okullarınsatılmasını engelleyelim / Okuluma Dokunmaİnisiyatifi” pankartlarının açıldığı eyleme, çok sayıdaveli katılarak destek verirken, okulda bulunan çoksayıda öğrenci de pencerelerden ıslık ve alkışlarla desteksundu.

Basın açıklamasını okuyan Eğitim-Sen 3 No’lu ŞubeBaşkanı Nebat Bukrek, İstanbul Valisi MuammerGüler’in satışa çıkarılan 22 okulu açıkladığını ve buokullara yenilerinin eklendiğini söyledi. Bukrek,Güler’in “Satışlara rantı çok yüksek okullardanbaşlanılabileceği, satışı yapılacak okulların mekanlarınınturizm veya iş merkezi olarak değerlendirilebileceği”nidile getirdiğini söyledi.

Bukrek, şunları söyledi: “Okullar rant kapısı değildir,eğitim-öğretim kurumlarıdır. AKP hükümeti piyasacıpolitikalarından vazgeçmeli ve okullarımızdan eliniçekmelidir. Okulların satışa çıkarılması AKP’ninözelleştirme politikasının bir sonucudur. Okullarımızınkapatılarak satılmasına sessiz kalmayacağız. Bizler,eğitim ve bilim sendikaları, kitle örgütleri, dernekler,odalar, siyasi partiler ve veliler olarak birleşikmücadelemizi her alanda sürdüreceğiz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

İstanbul’da Refhan Tümer Lisesi öğrencileri 9 Aralık günü gerçekleştirdikleri eylemle okullarındayaşanan ısınma sorununu protesto etti.

Saat 10.30’da “Refhan donuyor” pankartı ve “Koyun değil öğrenciyiz!”, “Üşüttük!”, “Donuyoruz duyanvar mı?!” dövizleriyle okulun önünde toplanan öğrenciler, “Savaşa değil eğitime bütçe!”, “Isınma hakkımızengellenemez!” sloganlarıyla okulun önünden geçen Atatürk Caddesi’ni trafiğe kapattı.

Liseliler adına açıklama yapan Dilara Anıl “Eğitim ve öğretim nasıl temel ihtiyacımızsa ısınmak dahakkımız. Okulda gittikçe soğuyan havaya rağmen dışarıdaki ortamdan farklı olmayan sınıflarda eğitimgörüyoruz. Devletin eğitime ayırdığı bütçeyle donuyoruz. Okulumuzda şu an ısınamıyoruz” dedi.

Son dönemde gündeme oturan domuz gribi salgınına da değinen Anıl, H1N1 virüsünün soğuk havalardave hijyenik olmayan ortamlarda daha rahat yayıldığını hatırlatarak, okullarının hijyen ve sıcaklıktan yoksunolduğunu söyledi.

Liseliler, ısınma sorununun çözülmemesi durumunda daha büyük eylemler yapacaklarını belirterekeylemlerini sonlandırdılar.

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Patlamanın sorumlularının yargılanması ve dava dosyasının açılması talebi ile cumartesi günleriTaksim Meydanı’nda biraraya gelen patlamada yaralananlar ve hayatını kaybedenlerin yakınlarıeylemlerinin 25. haftasında 12 Aralık günü basın açıklaması gerçekleştirdi.

“Davutpaşa’yı unutmadık, unutturmayacağız” pankatının açıldığı eylemde açıklamayı, patlamadahayatını kaybeden Hüseyin Tayranoğlu’nun yeğeni Yeter Akın okudu.

Kemalpaşa’da göçük altında hayatını kaybeden işçileri anarak açıklamaya başlayanAkın, Davutpaşa’daki patlamanın ardından 23 ay geçmesine rağmen hala ceza davası açılmadığını belirtti.Akın, Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamenin hakimlik tarafından kabul edildiğini ancak,kendilerine tebliğ edilmiş bir iddianame ve verilmiş bir duruşma tarihi olmadığını vurguladı.

Akın, bilirkişi raporunda belirtilenlerin ve İçişleri Bakanlığı’nın yargılanması için çaba göstermeyedevam edeceklerini belirtti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi hakkında dava açılmasını engelleyen valilikkararının da “haksız” olduğunu söyleyerek, kararı protesto etti.

Yeni Davutpaşa’lar olmaması için, hayatların kararmasına neden olanların yargılanmasını istediklerinivurgulayan Akın, ceza davası açılıncaya kadar cumartesi eylemlerine devam edeceklerini ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Türkiye’nin en büyük fizik tedavi hastanesi olan İstanbul Fizik Tedavi Rehabilitasyon Eğitim veAraştırma Hastanesi iki sene önce başlayan Carrefour inşaatı esnasında büyük hasar almış ve o tarihtenitibaren işlevinin %75’ini kaybetmişti.

Geçen zaman içinde hastaneye yönelik hiçbir işlem yapılmamış binlerce hasta mağdur edilmişti. Budurumu protesto etmek amacıyla 12 Aralık günü “Sağlığıma Engel Olma Platformu”nun çağrısıylaBahçelievler’deki hastane binası önünde basın açıklaması gerçekleştirildi.

Basın açıklaması için Bahçelievler Carrefour önünde toplanan kitle, slogan ve alkışlarla hastane önüneyürüdü. “Sağlığıma Engel Olma Platformu” adına açıklama yapan Hakan Özgül, yıkılan ve hasar görenbinalar için Sağlık Bakanlığı’nın bir adım atmadığını belirtti.

Özgül’ün ardından Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyesi Ali Çerkezoğlu bir konuşma yaptı.Çerkezoğlu, açılan davalara rağmen bir gelişme sağlanamadığını, hasta tedavilerinin mahkeme kararlarınıbekleyemeyecek kadar acil ve önemli olduğunu ve burada yaşanan mağduriyetin sorumluluğunun SağlıkBakanlığı’na ait olduğunu belirtti.

İstanbul Tabip Odası, TMMOB İstanbul İl Koordinasyonu, Türkiye Sakatlar Derneği, Türkiye KasHastalıkları Derneği, Sağlık Hakkı Hareketi Derneği, Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği, SpinaBfida Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İstanbul Şubesi, Halkevleri Bahçelievler Şubesi veHalkevleri Engelli Hakları Atölyesi’nden oluşan “Sağlığıma Engel Olma Platformu”nun çağrıcısı olduğueyleme İşitme Engelliler Federasyonu, Gözder, Devrimci Sağlık-İş, Fabider Farklı Gelişen BireylerDerneği, Halkevleri ve Toplumun Şehircilik Hareketi İMECE de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Mamak’ta bazistasyonu eylemi...

GSM operatörü Turkcell tarafından AnkaraMamak’ta Tuzluçayır Mahallesi’ne kurulmak istenenbaz istasyonuna tepkiler yükseliyor.

Tuzluçayır 4. Sokak’ta bir apartmanın çatısınakurulma çalışmaları süren baz istasyonu 10 AralıkPerşembe günü Tuzluçayır Mahalle Halkı tarafındanyapılan basın açıklaması ile protesto edildi. Eylemeyaklaşık 150 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri (PŞTA), Sincan Kadın Hapishanesi’ndeki devrimci tutsaklarauygulanan baskılara ilişkin 12 Aralık günü İHD İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı gerçekleştirdi.

Basın toplantısına Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutuklu bulunan Deniz Tepeli’nin annesiRahime Tepeli, Fadime Özkan’ın ağabeyi Ercan Özkan, Zeliha Bulut’un babası Ali Bulut ve İHD İstanbulŞubesi adına Sevim Kalman katıldı. Basın açıklamasını aileler adına Ercan Özkan gerçekleştirdi.

Özkan, özellikle hastaneye sevk edilen tutsakların doktor muayenesi sırasında asker dışarı çıkmadığıiçin tedavi olamadan geri döndüklerini belirtti. Fadime Özkan’ın iki yılı aşkın süredir bu nedenle tedaviolamadığını vurguladı.

Özkan, tutsakların tedavilerinin engellenmesinin yanısıra hastanede gösterdikleri tepkilerden kaynaklıdisiplin cezası aldıklarını belirtti. Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde bulunan Fadime Özkan’ın aldığıdisiplin cezalarından kaynaklı 2011 yılı boyunca görüş yapamayacağını söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Davutpaşa mağdurları duruşma tarihinibekliyor

“Hastanemi geri ver!” eylemi

PŞTA’dan Sincan Kadın Hapishanesi’neilişkin açıklama...  

“Donuyoruz duyan var mı?!”

Beyoğlu’nda “okulumadokunma” eylemi 

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 09-48