sİ kızıl bayrak 12-43

32

Upload: kizilbayrak

Post on 07-Mar-2016

233 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2012-43/2 Kasım

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 12-43
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Zindanlar tarihi, zulmün, katliamların, baskınınve işkencenin yanı sıra direnmenin, baş eğmemeninve ölümüne mücadelelerin de tarihidir. Özellikle butopraklarda hapishaneler, dünden bugüne sınıflarmücadelesinin önemli birer alanı olagelmiştir.

Mücadelenin zindanlar cephesi bugün, Kürt siyasitutsakların tamamen haklı ve meşru taleplerüzerinden 12 Eylül 2012 tarihinde başlattığı açlıkgrevleri üzerinden bir kez daha öne çıkmaktadır.

Kürt siyasi tutsakların 50’li günleri aşan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi, gelinen yerde kritik birnoktaya dayanmış bulunuyor. Burjuva medyanın tümkaralama ve çarpıtma çabalarına, sermaye devletininkamuoyu desteğine yönelik uyguladığı azgın polisterörü ve baskılara rağmen kararlı bir şekilde devameden açlık grevleri her geçen gün öne çıkmakta,giderek toplumun gündeminde önemli bir yereoturmaktadır. Fakat Kürt siyasi tutsaklarının zindandirenişinin kazanımla sonuçlanması, direnişle eylemlidayanışmanın büyümesi ve geniş kitleler tarafındansahiplenilmesi ile mümkün olacaktır. Önümüzdekikritik günler bu açıdan en etkili bir şekildedeğerlendirilmeli, tutsakların direnişi dışarıdabüyütülmeli ve geniş emekçi yığınlarına maledilebilmelidir.

Başta sınıf devrimcileri ve toplumun ilerici-devrimci kesimleri haklı ve meşru talepler üzerindenyükselen zindan direnişine bu sorumluluklayaklaşmalı, bu çerçevede vakit kaybetmeksizindirenişteki Kürt siyasi tutsaklarla eylemlidayanışmayı büyütmelidir.

***Komünist hareketin 25. yılı vesilesiyle

gerçekleştirilecek olan kitle etkinliklerine sayılıgünler kaldı. 3 Kasım’da İzmir’de gerçekleştirilecekolan etkinlikle başlayacak olan sürecin her açıdanbaşarılı geçmesi için geri kalan zaman diliminin enverimli şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Sınıfdevrimcileri bu kısa zaman dilimini, etkinliklerin

duyurusundan teknik hazırlığına, kitle katılımındanprogramına kadar boşluk bırakmadan örebilmesi eldeedilecek sonucu da belirleyecektir.

Buradan bir kez daha tüm okurlarımızı ve süreceemek katan dostlarımızı etkinlik hazırlıklarına dahaetkin bir çabayla katılmaya çağırıyor, çalışmalarındabaşarılar diliyoruz.

***Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) 31. kuruluş

yıldönümü bu yıl da öğrenci gençliğin protestolarınasahne olacak. Gençlik çeşitli eylem ve etkinliklerleYÖK düzenini, ticari eğitim uygulamalarını protestoedecek ve özgürlük-gelecek taleplerini haykıracak.

Tüm okurlarımızı 6 Kasım’da alanlara çıkmaya veöğrenci gençliğin taleplerini sahiplenmeyeçağırıyoruz.

Sosyalizm İçin

Açlık grevleri kritik bir aşamada . . . . . . 3

Direniş sermaye devletinin açmazını

derinleştiriyor.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4-5

Polis terörüne rağmen

'topyekûn direniş!' . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

“Tutsakların talepleri

kabul edilmeli!” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Zindanlarda direnmek

bir büyük devrimci gelenektir!. . . . . . . . 8

29 Ekim’de yaşananlar ve ötesi… . . . . . 9

Paylaşılamayan bir cumhuriyet. . . . 10-11

Grev hakkı grev yapılarak

kazanılır... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12-13

2013 bütçesi açıklandı… . . . . . . . . . . . 14

İzmir Birleşik Taşımacılık Sendikası

(BTS) Başkanı Bülent Çuhadar ile

TCDD’nin özelleştirilmesi gündemli

konuştuk! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15

TKİP IV. Kongresi toplandı! . . . . 16-21

İstanbul Etkinlik Hazırlık Komitesi

Sözcüsü ile konuştuk . . . . . . . . . . . 22-23

Ekim Devrimi,

Leninist Parti diyalektiği. . . . . . . . . 24-25

Birlik ve kardeşlik çağrısı

büyüyor!.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26-27

Alman kapitalist tekelleri büyürken,

toplum yoksullaşıyor!. . . . . . . . . . . . . . 28

İşçi ve emekçiler ayakta . . . . . . . . . . . . 29

Avrupa, işçi ve emekçi

eylemleriyle çalkalanıyor . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kitapçılarda...

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Kürt sorunu, gerek bölgesel planda yaşanan güncelgelişmelere dayalı olarak, gerekse Kürt halkının sondönemde yükselttiği mücadele üzerinden öne çıkmakta,Türkiye’nin politik süreçlerinde ağırlığını her geçengün daha da fazla hissettirmektedir.

Özellikle Ortadoğu’da yerleşik dengeleri sarsanemperyalist müdahaleler ve bölgesel planda yaşanantoplumsal çalkantılar dolaysız olarak Kürt halkınınulusal kurtuluş mücadelesi üzerinde yeni etki alanlarıyaratmakta, tarihsel olarak dört parçaya bölünmüşKürdistan topraklarındaki dinamikleri hareketegeçirmektedir. Ortadoğu’da önce fiili olarak şekillenenGüney Kürdistan süreci ve bugün Suriye’de inisiyatifiele alan Kürt hareketlerinin ilan ettiği özerklik, bu yenitarihsel dönemin iki olgusu olarak karşımızdadurmaktadır.

Kürt halkının bölgesel planda elde ettiği bukazanımların Türk sermaye devletinin türlüzorbalıklarla on yıllardır işgal altında tuttuğu KuzeyKürdistan coğrafyasında da etki yaratması kaçınılmazolacaktır. Zira son süreçte elde edilen yenikazanımların verdiği moral üstünlükle birlikte Kürthareketi, gerek kapsamlı gerilla eylemleri ile gereksetoplum çapında etki alanı yaratmayı hedefleyen politikkitle gösterileri ile bu kazanımları korumak vegeliştirmek hedefindedir. Önümüzdeki dönemiçerisinde Kürt halkının eşitlik ve özgürlük temelindegeliştirdiği mücadelenin Kürt sorununu toplumungündemine daha belirgin bir şekilde taşıyacağından,Kürt özgürlük mücadelesini bölgesel planda daha etkinkılacağından kuşku duymamak gerekiyor.

Türk sermaye devletinin derinleşen aczi

Öte yandan, birbiri ile ilişki ve etkileşim içerisindeilerleyen bu gelişmeler, Türk sermaye devletininaçmazlarını da her geçen gün derinleştirmektedir.Bütün bu yaşananlar karşısında acze düşen sermayedevleti her geçen gün saldırganlaşmakta, gelenekselinkar ve imha politikaları ile, gelişen hareketin önünüalma telaşındadır. Yaşanan güncel gelişmeler karşısındagemi azıya alan sermaye devleti gerillaya dönük imhasaldırılarıyla, Kürdistan topraklarına yağdırdığıbombalarla, ırkçı-şoven provokasyonlarla Kürthalkının son dönemde elde ettiği kazanımları boğmayıamaçlamaktadır.

Fakat bu kez işi hiç de kolay değildir. Zirakarşısında gerek bölgesel planda yeni kazanımlar eldeetmiş, gerekse etkili gerilla eylemleri ile moralüstünlüğü ele almış bir Kürt hareketi bulunmaktadır.Ayrıca gelinen yerde hak kırıntılarıyla ya da açılımaldatmacalarıyla oyalayamayacakları bir Kürt halkıbulunmaktadır.

Öyle ki, sermaye devletinin düne kadar Kürtaçılımı, Oslo görüşmeleri vb. hamleler üzerindendevreye soktuğu oyalama taktiği ve Kürt hareketinigeri bir noktaya itme manevraları sonuç yaratmamış,tersine her geçen gün gelişen mücadele karşısındasermaye devleti bir kez daha geleneksel inkar ve imhapolitikasına sarıl mıştır. Dinci-gerici partinin şefi TayyipErdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır”

sözleri, sermaye devleti açısından gelinen noktanınözlü bir itirafı, aynı zamanda Kürt hareketinintasfiyesini amaçlayan “açılım” politikalarının iflasınınilk ağızdan beyanıdır.

Kürt hareketinin yükselttiği direniş ve

sürecin politik arka planı

Bu dönem boyunca Kürt hareketinin yükselttiğimücadelenin politik arka planında ise esas olaraksermaye devletini müzakere masasına çekme hedefi yeralmaktadır. Son dönemde bir dizi cepheye yayılaneylemli sürecin ortak paydası müzakere sürecininbaşlatılmasını amaçlamakta, gerek gerilla eylemlerinegerekse politik kitle gösterilerine bu temel yaklaşımyön vermektedir.

Bu haliyle son dönemde elde ettiği kazanımlarınmoral gücü ve özgüvenine sahip olan Kürt hareketisermaye devletini bir dizi cepheden bunaltmakta,deyim yerindeyse köşeye sıkıştırmaktadır. Fakatyükselen mücadelenin son kertede müzakerelerinbaşlamasına bağlanması, hareketin en temel sorunalanını oluşturmaktadır. Zira tarihsel deneyimlergöstermektedir ki, Türk sermaye devletinin Kürtpolitikası, Kürt hareketini tasfiye etmek, mevcutmücadeleyi geri bir noktaya itmek ve elde edilenkazanımları “görüşme” masalarında budayarak ortadankaldırmak üzerine kuruludur.

Kürt halkının bugüne kadar elde ettiği her kazanımsermaye devleti ile yürütülen “görüşmelerin” değil dişediş ve büyük bedeller ödenerek verilen mücadeleninürünleridir. Bu kazanımlara yenilerinin eklenmesi deancak böylesi bir mücadele hattının ürünü olabilir.Ayrıca başta siyasal özerklik olmak üzere, Kürthareketinin bugün öne çıkardığı her talep, Türksermaye devletinin devrimci bir mücadele ileaşılmasıyla ancak elde edilebilir mahiyettedir.

Yükselen mücadelenin yeni halkası:

Açlık grevleri

Kürt siyasi tutsakların başlattığı ve bugün kritik biraşamaya gelen süresiz-dönüşümsüz açlık grevleri, Kürthareketinin bütünlüklü olarak yürüttüğü mücadele vedirenişin yeni bir cephesini oluşturmaktadır.

Kürt hareketinin politik platformu ve mücadelehattının hapishaneler cephesindeki devamı olarakşekillenen açlık grevleri, gelinen yerde Kürt sorununutoplumun gündemine bir kez daha yerleştirmişbulunuyor. Zira eyleme yön veren “Kürt dili üzerindekiyasakların kaldırılması, Abdullah Öcalan üzerindekitecrite son verilmesi” vb. talepler esasen Kürt sorunueksenine oturmaktadır. Bu açıdan tamamen haklı vemeşru bir zemine dayanan eylem, Türk sermaye devletitarafından bir kez daha kapsamlı bir saldırganlıklakarşılanmış bulunuyor. Bir taraftan hapishanelerdesüren açlık grevleri görmezden geliniyor, medyaaracılığıyla çarpıtılarak karalanıyor, öte taraftandışarıda gelişen dayanışma eylemleri azgın polisterörünün hedefi haline getiriliyor. Son süreçte açlıkgrevcileri ile dayanışma eksenli gerçekleştirilen

eylemleri hedef alan saldırılar, sermaye devletinin Kürthalkının direnişi karşısında içerisine düştüğü acizinboyutunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Açlık grevleri ile eylemli

dayanışmayı büyütelim!

Gelinen aşamada Kürt siyasi tutsakların başlattığısüresiz-dönüşümsüz açlık grevinin kazanımlasonuçlanması için eylemli bir dayanışma sürecininörülmesi, bu doğrultuda geniş işçi ve emekçi kitlelerinharekete geçirilmesi büyük bir önem taşımaktadır. Ziracezaevlerinde süren direnişin başarısı en başta dışarıdagüçlü bir temelde sahiplenilmesinden geçmektedir. Buaçıdan süreç direnişin yaratacağı politik sonuçlarüzerinden bütünlüklü olarak ele alınmalı ve ortayakonulacak mücadele pratiği de buna göreşekillenmelidir.

Zira Kürt siyasi tutsaklarının sürdürdüğü açlıkgrevinin kazanımla sonuçlanması demek bir taraftanKürt halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesininivmelenmesi, süreç içerisinde elde ettiği kazanımlarınkoruması ve çoğaltması anlamına gelecektir, ötetaraftan Türk sermaye devletinin açmazlarını daha çokderinleştirecektir. Böylesi bir kazanımın bu topraklardave bütün bir bölgede verilen mücadeleler üzerindeolumlu sonuçlar yaratacağından şüphe duymamakgerekiyor. Keza Kürt halkının her yeni kazanımıbölgesel ve yerel planda kurulu statükoyu bir parçadaha kırmakta, bölge halklarının mücadelesine buaçıdan örnek olmaktadır.

Bütün bunların bilincinde olan sınıf devrimcileriKürt siyasi tutsakların tamamen haklı ve meşru taleplerüzerinden başlatmış olduğu süresiz-dönüşümsüz açlıkgrevi eylemini en başta bu kapsamda ele almakta, Kürthalkının her kazanımını devrimci mücadele açısındanfazlasıyla önemsemektedir.

Dolayısıyla sınıf devrimcileri önümüzdekigünlerde, başta Kürt siyasi tutsakların başlatmış olduğuaçlık grevleri olmak üzere, Kürt halkının haklı vemeşru temellere dayalı her çıkışını eylemlidayanışmaya konu edecek, bunun karşısında sermayedevleti cephesinden gelen her türden saldırı karşısındamücadeleyi büyütecek, öte taraftan Kürt sorununadönük işçi sınıfının devrimci programını öne çıkaransiyasal faaliyetini kesintisiz sürdürecektir.

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Açlık grevleri kritik bir aşamada...

Kürt siyasi tutsakları ile eylemlidayanışmayı büyütelim!

Zira Kürt siyasi tutsaklarının

sürdürdüğü açlık grevinin kazanımla

sonuçlanması demek bir taraftan

Kürt halkının eşitlik ve özgürlük

mücadelesinin ivmelenmesi, süreç

içerisinde elde ettiği kazanımların

koruması ve çoğaltması anlamına

gelecektir, öte taraftan Türk sermaye

devletinin açmazlarını daha çok

derinleştirecektir.

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Güncel4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Kürt hareketinin yükselttiği direniş, cezaevlerindebaşlayan açlık grevleri ile birlikte üst boyuta ulaştı.Başarılı gerilla eylemleriyle Kürt sorununu gündemegetiren ve TSK’yı Kürdistan’da zor durumdabırakarak ciddi prestij elde eden Kürt hareketi,başlattığı açlık grevi direnişiyle elde ettiği üstünlüğübir adım öteye götürdü.

Gerilla eylemlerini açlık grevlerinin oluşturduğuduyarlılıkla birlikte kitlesel bir eyleme dönüştürenhareket, özellikle 30 Ekim “Topyekün Direniş Günü”çıkışıyla düzene bir kez daha net bir yanıt verdi.

Bu süreçte sermaye devleti sözcüleri ve basıneliyle açlık grevlerine yönelik aşağılık birkampanyaya da start verilerek her tür yalan vedemagoji gündeme getirildi.

Açlık grevleri 50 günü geride bıraktı!

Kürt hareketi, özellikle Oslo görüşmelerininhükümet tarafından yok sayılması ve aynı süreçteKCK operasyonlarının tırmanmasının ardındandevletin saldırılarını soykırım olarak tanımlamış, bunakarşı direnişe geçeceğini duyurmuştu. Kürt hareketicephesinden devletin inkar ve imha saldırılarına karşıilk çıkış Kürdistan’da yükseltilen gerilla faaliyetlerioldu. Vur-kaç taktiğini bırakarak alan hakimiyetineyönelen HPG, özellikle yol kontrolleri ve başarılısilahlı eylemler ile ciddi bir prestij kazandı.

Eli kolu bağlanan ve birbiri ardına kayıplar verenTürk devleti yalan ve çarpıtmaya başvurmak dışındabir şey yapamazken, PKK’nin silahlı eylemleri Kürtsorununu bir kez daha ciddi biçimde Türkiye’ningündemine oturttu. Aynı süreç içerisinde hükümetcephesinden Oslo tartışmalarının yenidenyapılabileceği yönlü kimi sözler sarfedilmesi dedevletin düştüğü aczin bir başka ifadesiydi. Ancaksermaye devleti çok geçmeden bu söylemi terkederekoperasyonları –askeri ve sivil- hızlandırdı. Bunarağmen KCK adı altında önüne geleni cezaevinetoplamak dışında bir kazanım elde edemedi.

Gelinen yerde ise Kürt hareketi, gerillaeylemleriyle başarılı bir ivme kattığı mücadeleyi,açlık grevleri aracılığı ile çok daha etkili ve kitleselbir alana taşıdı. 50. günü geride bırakan açlık grevleri,bir yandan devleti saldırganlaştırırken diğer yandantaleplerin meşruluğu kitlesel desteğin de önünü açtı.

Gelinen yerde 66 cezaevinden 700’e yakın tutsağınaçlık grevinde olduğu belirtiliyor. Tutsaklar iledayanışma eylemlerine ise her geçen gün bir yenisiekleniyor. Destek açlık grevleri, dayanışma çadırları,basın açıklamaları ve yürüyüşler ile gerek Kürt halkı,gerekse Türkiye’nin ilerici ve devrimci güçleri açlıkgrevi eylemini sahiplenerek tutsakların taleplerininkabul edilmesini istiyor.

Özellikle 30 Ekim’de BDP’nin çağrısıylagerçekleştirilen “Topyekün Direniş Günü” eylemleri,açlık grevlerinin nasıl bir kararlılıkla sahiplenildiğinide gösteriyor. Eylem çerçevesinde Kürdistan’dahayatın durduğu ve bir çok ilde tek bir dükkanın dahiaçılmadığı burjuva basında dahi manşetlerde yer aldı.Yine polis terörüne rağmen gerek Kürdistan’dagerekse batıda onbinlerce kişilik eylemler yapıldı,polis saldırıları kitlenin militan duruşu ile yanıtlandı.

Bununla birlikte orta katmanların, aydın vesanatçıların da sürece ilgisi gün be gün artarakdemokratik kamuoyu desteği gelişiyor. Bir yandaçatışmalar ve eylemler sürerken diğer yanda gerekmecliste, gerekse farklı platformlarda açlık grevlerinedikkat çekilerek düzenin açmazı derinleştiriliyor.

Devlet terörü dizginlerden boşaldı!

Eylemler karşısında aciz kalan sermaye devleti birkez daha teröre ve demagojiye sığınıyor. Açlıkgrevlerine destek için gerçekleştirilen eylemlercoğrafyanın dört bir yanına yayılırken polis terörü detürlü biçimlerde eylemcilerin karşısına çıkıyor.Direniş çadırlarına saldıran, kitlelere gaz bombaları vetazyikli su ile müdahale eden kolluk güçleri,Mardin’de BDP yöneticisini gaz bombası ilekafasından vurarak ağır biçimde yaralanmasına sebepoldu. Bunun yanısıra çok sayıda kişinin yaralı olduğuda biliniyor.

Ancak sermaye devleti saldırganlığını polisterörüyle de sınırlı tutmuyor. 19 Aralık sürecinin kötübir tekrarını sahneye koyan devlet, sivil faşistlerin deipini çözerek bir çok yerde eylemlere saldırttı.Özellikle Bursa’da polis ve faşistlerin adeta kolkolagirerek Kürtler’in yaşadığı mahalleleri basmaları vepervasızca saldırmaları, devletin acizliğinin yanısıravermek istediği gözdağını da gösteriyor. Sermayedevleti başı sıkıştığında faşistleri kullanabildiğini herzaman gösteriyor. Özellikle son süreçte faşist MHP ilede arasından su sızmayan AKP, Kürt halkına karşı enaşağılık linç girişimlerini tertiplemekten çekinmiyor.

Dünden bugüne devlet dili değişmedi!

AKP şeflerinin söylemleri ise devletin resmidilinin devamından ibaret. Dün, 96’da, 2000’de AçlıkGrevi ve Ölüm Orucu eylemleri için hangi yalan vekaralamalara başvurulduysa bugün de aynıları raftanindirilerek aynı sözcükler ile kullanılmaya çalışılıyor.

Tayyip Erdoğan’ın açlık grevlerine dair sonaçıklamaları, bu konuda da devletin söyleminin kolaykolay değişmeyeceğinin kanıtı. 29 Ekimresepsiyonunda konuşan Erdoğan “Aç kalan yok,

herkes her şeyi yiyor” sözleriyle eylemi karalamayaçalıştı. Sözlerini “Müdahale gerektiğinde yapılır”biçiminde sürdüren Erdoğan, müdahale adı altındayapılacak yeni katliamların da sinyalini verdi. Kimseaç değilse neyin müdahalesinden bahsedildiği iseErdoğan’ın tutarsızlığının göstergesi.

Erdoğan, yaptığı bir başka açıklamada ise düzeninbir diğer argümanına sarılarak milletvekilleri “kuzu-kebap” yerken örgüt militanlarının ölüme yollandığınıiddia etti. Erdoğan açıklamalarında dinci-gerici birgazete müsveddesinin eski bir yemek sofrası fotoğrafıeşliğinde hazırladığı manipülatif habere degöndermede bulundu. BDP milletvekillerinin yemekyerken göründüğü fotoğrafın açlık grevleribaşlamadan çok önce çekildiği ise gün içerisindeortaya çıkmıştı.

Yine Almanya ziyaretinde Kürt gazetecinin açlıkgrevlerine dair sorusuna Erdoğan “Türkiye’de ölümorucunda olan sadece 1 kişi vardır (...) Şu anda açlıkgrevi falan yoktur. Bunlar tamamen şovdur” yalanıylayanıt verdi. Eylemi görmezden gelmek için en aşağılıkve yüzsüz yalanlara dahi sığınmaktan kaçınmayanErdoğan’ın yalanını ortaya çıkaran ise kendi AdaletBakanı oldu. Erdoğan ile aynı saatlerde açıklamayapan bakan, “Şu anda 66 ayrı cezaevinde 683 kişiolarak gözüküyor bizde” sözleriyle Erdoğan’ınyalanını yüzüne vurdu.

Düzen cephesinden yapılan açıklamalar bununlada sınırlı kalmadı. AKP Genel Başkan YardımcısıÖmer Çelik “Örgüt, açlık grevinden vazgeçenlerişimdi de intihara zorluyor” diyerek bir kez daha PKKyöneticilerini suçladı.

Erdoğan’ın ve diğer devletlilerin bu sözleri, zindandirenişleri tarihini bilenler için hiç de şaşırtıcı değil,aksine düzen algısının doğrudan tezahürü olarak haylianlaşılır. ‘96 Süresiz Açlık Grevi ve Ölüm Orucudirenişi sürecinde, dönemin adalet bakanı ŞevketKazan, benzer bir açıklama yaparak “stok yapmışlar,gizli gizli yiyorlar” demişti. Ancak bu açıklamanınardından direniş 12 tutsağın şehit düşmesi ilesonuçlanmıştı.

2000 Ölüm Oruçları’nda ise, tutsakların gizli gizliyediği sürekli olarak gündeme getirilmişti. Özellikle19 Aralık katliamının ardından gazeteler “sahte oruç”benzeri manşetler atmış, dönemin İçişleri Bakanı

Direniş sermaye devletinin açmazını derinleştiriyor...

“Körler onları görmese deyıldızlar vardır!”

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Sadettin Tantan’ın benzer açıklamaları basında yeralmıştı. Özellikle tutsakların aldığı B vitaminleridemagoji malzemesi yapılmış ve buna dayanılarakeylemler “sahte” ilan edilmişti. Ancak bu “sahte”eylem sonucu 122 tutsağın ölümsüzleşmesi, düzeninkara propagandasına net bir yanıt oldu.

Burjuva basının seferberliği sürüyor!

Burjuva basının tavrı da devletlileri aratmıyor.2000’de devrimcileri katleden 19 Aralıkoperasyonunu “Sahte oruç kanlı iftar” başlığıyladuyurabilecek denli alçalan medyanın günümüzdePKK’li tutsaklarca başlatılan açlık grevlerine yönelikyaklaşımları da bu açıdan şaşırtıcı değil.

19 Aralık katliamı ardından Sadettin Tantan’ınsarfettiği “Ölüm orucu yapıyoruz diye kandırdılar.Hastaneye kaldırılanları çoğu sağlam çıktı” sözlerinimanşetten duyuran gazeteler tutsaklarınkalaşnikovlarla ateş açtığı ya da birbirlerini yaktığıgibi haberlere sıklıkla yer vermişti.

Bildik tavrını takınan basın bugün de birbiri ardınayaptığı haberlerle açlık grevlerini karalamayaçalışıyor. Bunu yaparken de Kürt ve PKKdüşmanlığını körükleyerek toplumsal duyarlılığın daaltını oymayı amaçlıyor. Günlerdir medyada yer alanhaberlere bakıldığında bu haberlerin tek merkezdenyönetildiği de rahatlıkla görülebiliyor. Özellikle dincibasın, bu konuda başat bir rol oynuyor.

Sabah gazetesinin 29 Ekim tarihli sayısı bile tekbaşına yeterli veriyi bize sunuyor, işte gazeteden bazıbaşlıklar: “PKK’nın çifte standardı açlık grevcileriniçözdü!”, “Yaşlanan PKK 10 yaşındaki çocukları zorladağa götürüyor”, “Oğlu ölüm orucunda olan babayadestek”, “Karayılan’a KCK’lılardan Kürtçe isyanı” Bubaşlıkların yanısıra kaç kişinin “etkisiz halegetirildiği” ya da kaç tane “başarılı” operasyonyapıldığı yönlü haberleri buraya almıyoruz bile...

Ak-it gazetesinin BDP milletvekillerinin yemekyediği fotoğrafı yayınlayarak bunun üzerindendemagoji yapması, Tayyip Erdoğan’ın da mal bulmuşmağribi gibi bu habere sarılarak her fırsattakullanması medya ile devletlilerin işbirliğini gösterenbir başka örnek...

“Körler onları görmese de yıldızlar vardır!”

Gerek medyanın başlıkları, gerek düzencephesinden yapılan açıklamalar, geçmiş zindandirenişleri süreçlerini fazlasıyla hatırlatıyor. Direnişinörgüt baskısı ile yürütüldüğü, tutsakların birbiriniyaktığı gibi çok sayıda gerici argüman tüm zindandirenişlerinde sıklıkla kullanılmıştı ancak hiçbiriölümlerin ortaya koyduğu kararlılığı boğmayayetmedi. Tüm yalan ve çarpıtmalara rağmen tarih,direnişe hak ettiği değeri verdi.

Kuşkusuz ki bu açıklamaların manipülasyonyönünün yanısıra düzen anlayışının göstergesi olmasıgibi de bir anlamı bulunuyor. Tüm bu açıklamalardakiortak dil, düzen güçlerinin böylesi bir eylemianlayamadığını ortaya koyuyor. Kendi çıkarlarıdışında hiçbir şey düşünmeyenler, insanların idealleriiçin bedenlerini ölüme yatırmalarına inanamayarak yagizli gizli yediklerine ya da örgüt baskısı ile bunuyaptıklarına inanmak istiyor.

Ancak tüm bu yok sayma ve karalama çabalarınarağmen Kürt siyasi tutsaklarının direnişi tümkararlılığı ile sürüyor. Devletin saldırı tehditlerinekarşı hem tutsaklar, hem de Kürt hareketi direnişgöstermekte kararlı olduklarını, her türlü saldırıyakarşı duracaklarını ifade ediyorlar. Kürt hareketininöznesi olduğu direniş sürecini görmek istemeyenlereNazım’ın şu dizelerini hatırlatmak gerekiyor: “Körleronları görmese de yıldızlar vardır!”

31 Ekim 2012

Bursa’da faşist saldırılar tırmanıyor

Bursa’da Kürt emekçilerine yönelik 28 Ekim'den itibaren başlayan faşist saldırılar sürüyor. Polis ve sivilfaşistlerin açık işbirliğiyle yürütülen saldırılar sırasında bir kişi ölürken çok sayıda kişi de yaralandı. Kürtemekçilerinin yoğun yaşadığı Yavuz Selim Mahallesi de polis tarafından kuşatma altında tutuluyor. Sivil faşistgrupların tacizleriyse polis kuşatması altında devam ediyor.

Faşist saldırıların fitili 28 Ekim Pazar günü ateşlendi. BDP tarafından açlık grevlerine destek amacıyla AKPİlçe Binası’na yapılmak istenen yürüyüş polis ve sivil faşistlerin saldırısına uğradı. Polisin gaz bombalısaldırısına sivil faşistler de satır ve döner bıçaklarıyla eşlik etti. Kürt emekçileri saldırılara yanıt verirkensaatler boyunca devam eden yoğun çatışmalar yaşandı.

Ertesi gün ise akşam saatlerinde toplanan sivil faşistler BDP İlçe Binası’nı basmak istediler. Taşlı, sopalı,satırlı faşistlere polis de eşlik etmekteydi. Bu arada sivil faşistlerin bazı yöre dernekleri tarafından yapılançağrılarla toplandığı da gelen bilgiler arasında. Faşist saldırılar Kürt emekçilerinin karşı koymasıyla yanıtlandıve bir kez daha çeşitli bölgelerde geç saatlere kadar süren çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalar sırasında sivilfaşistler ve polis tarafından silah kullanıldı. Bilanço ise ağır oldu. Kurşunlama sonucu biri ağır çok sayıda kişiyaralandı. Ağır yaralı İlker Kaya’nın da hayatını kaybettiği bildirildi.

Bursa’da saldırıların yoğunlaştığı Yavuz Selim Mahallesi’nde gerilim devam ediyor. Mahalleye polis veasker yığınağı yapılırken yeni olası faşist saldırılara karşı halk da kendisini korumak üzere önlem almayaçalışıyor.

Kızıl Bayrak / Bursa

Kuzey’de direniş,Batı’da provokasyon!

Kürt halkının cezaevlerinde başlattığı direnişsürecinin sermaye devletini hayli güç durumadüşürdüğü biliniyor. İçeride Kürt sorunukonusunda mesafe alamayan Türkiye’nin birbaşka gerilim kaynağı ise kuşku yok ki Suriye.

İç politika gündemlerinin yoğunlaşmasının daetkisiyle geri plana itilen Suriye’de iç savaş tümhızıyla sürüyor. Türkiye’nin de desteğiyle faaliyetyürüten “muhalifler” bayram sürecinde dahisaldırılarını sürdürdüler ve Esad’ın ateşkeskararına uymadılar.

Ancak Suriye cephesinde başından beri Türkiye için esas sorunu Batı Kürdistan oluşturuyor. Bu bölgedeoluşturulan özerk yönetim ve Halk Savunma Gücü (YPG) bir süredir sermaye devletinin tehditlerine hedefoluyordu. Son olarak ise silahlı çetelerin Halep’teki Kürt mahallelerine saldırmaları, Batı Kürdistan’ı Suriye içsavaşının parçası haline getirme çabası olarak yorumlandı.

Bayram sürecinde Eşrefiye Mahallesi’ne gelen ve kendilerini Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olarak tanıtansilahlı kişileri istemeyen mahalle halkı protesto gösterisi düzenledi. Bunun üzerine halkı tarayan silahlı çete10 kişiyi katletti, 25 kişi ise yaralandı. Yapılan saldırının ardından Batı Kürdistan Halk Savunma Birlikleri(YPG) mahallede halkın güvenliğini sağlamak için çeteye müdahale etti.

Geç saatlere kadar süren çatışma sırasında çeteden 19 kişi ölürken YPG’den de bir kişi hayatını kaybetti.Çatışmanın ardından çete mensupları mahalleyi terketmek zorunda kaldılar.

Çatışmanın hemen ardından açıklama yapan YPG, hiçbir saldırıyı karşılıksız bırakmayacaklarınıyineleyerek mahallenin güvenliğinin bundan böyle Şexmeqsud Şehitleri Tugayı tarafından sağlanacağınıduyurdu.

YPG Komutanı Sipan Hemo ise yaptığı bir açıklama ile saldırıda Azadi Partisi’nin parmağı olduğunusöyledi. Ronahi TV’ye açıklamalarda bulunan Hemo, 25 Ekim’de yaşanan çatışmaya dair “Hem rejim, hem desilahlı gruplar Kürtleri savaşın içine çekmeye çalışıyorlar. Bu silahlı grupların bazılarının devletle ilişkilerininolduğu yönünde elimizde bilgiler mevcut” dedi.

Hemo yaptığı açıklamada saldıran çeteyi ÖSO ile bir tutmadıklarını ve onların Selahaddin Eyubi Tugayıolduğunu belirterek bu çetenin katliamlar yaptığını, aralarında da Kürtler’in, özellikle Kürt Azadi Partisidestekçilerinin bulunduğunu belirtti.

ÖSO adına açıklama yapan komutan yardımcısı Malik El Kurdi de Eşrefiye Mahallesi’ne girilmesinin yanlışolduğunu söyleyerek YPG ile paralel açıklamalarda bulundu.

Kurdi açıklamada şunları söyledi: “Kürt partilerine bağlı bazı güçler sebebiyet verdi. Siyasi ve askeriçevreler. Özellikle de Selahhadini Eyubi Taburu. Bu tabur ÖSO içinde, ‘Mahalle üzerindeki PKK kontrolünüortadan kaldırmalıyız’ söylemlerini yaymıştı. Gözlemciler ile mahalle halkı, bu taburun bizzat ÖSO ile işbirliğiyaptığını ve onlardan silahlıların öldüğünü söylüyorlar.”

Kürtlere yönelik saldırılar son olarak ise Batı Kürdistan’ın Afrin kentine yönelik olarak sürüyor. QestelCendo köyüne saldırdığı öğrenilen çetelerin geri püskürtüldüğü, ancak Efrin’e saldırı hazırlıklarınısürdürdükleri kaydediliyor.

Silahlı çetelerin daha önce de Qestel Cendo ve Dikme Baş köylerine saldırdığı ve YPG’nin çatışmayagirerek çeteleri püskürttüğü de gelen haberler arasında. YPG kaynakları saldırgan grupların Türkiye ve bazıKürt örgütleriyle bağlantılı olduğunu ifade ediyorlar.

Türk sermaye devletinin Batı Kürdistan’a yönelik tehditleri düşünüldüğünde saldırıların arkasındaTürkiye’nin olduğu, özellikle açlık grevlerinin de etkisiyle Kürt sorunu konusunda ciddi bir sıkışma yaşayandevletin, Batı Kürdistan’da provokasyonlara başvurarak üzerindeki baskıyı hafifletme ve şovenizmikörüklemeyi amaçladığı şüphesi güçleniyor.

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

12 Eylül'de başlayan tutsakların açlık grevi eylemi40'lı günlerine ulaştığında sokaklardaki eylemlerinatmosferi de değişti. Kürt halkı tutsakların açlıkgrevlerini sokakta sahiplenirken sermaye devletiazgın terörle eylemleri dağıtmaya çalıştı. Neredeyseaçlık grevine destek için yapılan tüm eylemlere polissaldırırken Barış ve Demokrasi Partisi'nin 30 Ekim'i“Topyekûn Direniş Günü” olarak tariflemesininardından birçok kentte hayat durdu. Türkiye veKürdistan'da onbinler sokaklara çıktı.

İstanbulEylemlerin İstanbul ayağı Okmeydanı'nda yapıldı.

BDP İstanbul İl Örgütü'nün çağrısı ile biraraya gelenkitlenin toplanma yeri Okmeydanı Şark Kahvesi oldu.

Şark Kahvesi'ne çıkan bütün yolları çevik kuvvetyığınakları ve TOMA'larla ablukaya alan polis,Sütlüce'deki AKP İl Binası'na yürümek isteyenkitleye gaz bombalarıyla saldırdı.

Ara sokaklara çekilen ve barikatlar kuran kitlepolisle çatıştı.

Ayrıca polis, 3 gün öncesinden Sibel YalçınParkı'nda açlık grevi yapmaya başlayan annelere degaz bombası attı. Parkı abluka altına alan polis,annelerin olduğu çadıra önce gaz bombası attı,ardından da tazyikli su sıktı. Polis azgınca saldırarakçadırı ve pankartları parçaladı.

İMC TV muhabirine sözlü tacizde bulunan polis,muhabiri de hedef gösterdi.

Polis saldırısına rağmen kitle parkın etrafındatoplandı. Burada konuşma yapan milletvekili SırrıSüreyya Önder, dünyanın hiçbir yerinde böylesaldırganlık görülmediğini belirtti. Buna rağmenortaya konan direnişe vurgu yapan Önder sözlerini“An serkeftın, an serkeftın!” diyerek bitirdi.

Ardından konuşan Sebahat Tuncel de AKP'ninaçlık grevini görmezden geldiğini ve sansürlediğinibelirtti. Sürecin bu aşamaya gelmesine rağmen dincipartinin şefi Erdoğan'ın ilk defa konuştuğunu belirtenTuncel, “Keşke konuşmasaydı” diyerek Erdoğan'ınyalan ve çarpıtmalarını hatırlattı.

Tuncel'in konuşması sırasında polis parktatoplanan kitleye gaz bombalarıyla saldırdı.

Mahmut Şevket Paşa Aile Sağlığı Merkezi önündeyeniden toplanarak barikat kuran kitle, bir kez dahapolis saldırısına maruz kaldı. Gaz bombaları vetazyikli su ile gerçekleşen saldırı sırasında bir kişikafasına isabet eden gaz bombası nedeniyleyaralandı.

BDSP, ESP, Partizan ve diğer devrimci-ilericikurumlar da eyleme destek vererek polis saldırısınakarşı çatışmalarda yer aldı.

Çatışmaların E-5'e sıçraması nedeniyle yol birsüre trafiğe kesildi. Ayrıca polis sayısının az olduğuyerlerde polisin çatışmadan kaçtığı gözlemlendi.

Diyarbakır“Topyekûn direniş” nedeniyle Diyarbakır'da esnaf

kepenkleri açmazken şoförler de kontak kapattı.Belediye işçilerinin de işbaşı yapmadığı kentteöğrenciler okulları boykot ederek derslere gitmedi.

Diyarbakır Valiliği ise OHAL ilan etti. Kentteyapılacak yürüyüş ve basın açıklamalarını yasaklayanValilik, toplanan kitlenin dağıtılması emrini verdi.Zırhlı araçların dolaştığı kentin bazı bölgelerinekeskin nişancıların yerleştirildiği görüldü.

Yasağa rağmen Diyarbakır E Tipi Cezaevi önündetoplanan kalabalığa polis gaz bombası ve tazyikli suile saldırdı. Kitle, saldırının ardından ara sokaklaraçekildi.

Kitle polis saldırısına taş ve molotofkokteylleri ilekarşılık verirken, polis saldırısında çok sayıda kişiyaralandı, 15 kişi de gözaltına alındı.

Ayrıca polisin panzer eşliğinde ev baskını yaptığıda öğrenildi.

Ankara30 Ekim günü Ankara’da yapılan basın açıklaması

ile bir kez daha tutsakların taleplerinin kabul edilmesiistendi. TUHAD-FED ve Tutuklu Anneleri tarafındangerçekleştirilen eylem Yüksel Caddesi İnsan HaklarıAnıtı önünde başladı. Eyleme BDSP, Partizan, DHF,Halkevleri, BDP, ESP’ninde aralarında olduğu ilerici-devrimci kurumlar katılarak destek verdi.

“Çocuklarımızın ölümüne izin vermeyeceğiz.Talepleri kabul edilsin!” şiarlı pankartın açıldığı

eylemde en önde tutsak anneleri yer aldı. BDP PartiMeclisi üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı HamitGeylani’nin konuşmasıyla başlayan eylemde sık sıkKürtçe sloganlar atıldı.

Geylani’nin konuşmasının ardından tutsak analarıbasın açıklaması gerçekleştirdiler. Açıklama“Çocuklarımız bedenlerini ölüme yatırdılar. Bizanneler olarak çocuklarımızın bu eylem kararını vetaleplerini başından beri destekliyoruz.” sözleriyledevam etti.

VanEsnafın kepenk açmadığı, araçların

çalıştırılmadığı ve öğrencilerin okula gitmediği kentteonbinler açlık grevi çadırına yürüdü. Polisinengelleme çabalarını sonuçsuz bırakan kitle Van FTipi Cezaevi önüne yürüyüşe geçti.

YüksekovaYüksekova'da toplanan onbinlerce kişi, polisin

gaz bombalı saldırısına taşlarla karşılık verdi. Kentindört bir yanında barikatlar kuruldu.

NusaybinBir araya gelen yüzlerce kişi sloganlar eşliğinde 3

koldan Newroz alanına doğru yürüyüşe geçti. Poliskısa bir süre sonra kitleye saldırırken, kitle de polisetaşlarla karşılık verdi. Çatışmalarda Burhan Bilgiçadındaki bir kişi gözüne gaz bombası isabet etmesisonucu ağır yaralandı. Yaralanan Bilgiç, NusaybinDevlet Hastanesi'ne kaldırıldı.

AdanaCeyhan'da Küçükkırım, Yersuat, Altıocak,

Belediyeevleri, Botan ve Emek mahallelerindeesnaflar kepenk açmazken, tarım işçileri de işegitmedi. BDP Ceyhan İlçe Örgütü, AKP Ceyhan İlçeBinası'na kadar yürüyüp, siyah çelenk bırakmakistedi, ancak polis ilçe binasını ablukaya alarakyürüyüşe izin vermedi. Kitle oturma eylemi yaparakpolisin engellemesini protesto etti.

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Polis terörüne rağmen 'topyekûn direniş!'

“Zindan direnişini selamlıyoruz!”

30 Ekim 2012 / İstanbul

30 Ekim 2012 / Diyarbakır

30 Ekim 2012 / İstanbul

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şube Başkanı Av.Adnan Kaya ile cezaevlerinde süren açlık grevleriüzerine konuştuk.

- 12 Eylül gününden beri cezaevlerinde açlık grevisürüyor. Toplamda kaç tutsak açlık grevine başladı.İzmir’de açlık grevine giren kaç tutsak var?

- PKK ve PAJK’lı tutsakların başlattığı açlık grevi 12Eylül günü başlamıştı. Bu sayı 651'i aştı. 50 cezaevindebaşlayan eylem sürüyor. İzmir’de açlık grevine girentutsakların tam sayısı belli değil. 4 gün önceki bilgiyegöre Kırıklar F2’de 17 kişi açlık grevine başlamıştı.Şakran Cezaevi'nde ise bu sayı 47 kişiydi. Ama Kırıklarve Şakran cezaevlerindeki toplam eylemci sayısı kesinbelli değil.

- Tutsakların talepleri nelerdir?- Kamuoyunun da bildiği gibi, talepler Abdullah

Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, ev hapsinealınması, özgürlüğünün ve güvenliğinin sağlanması vebozulan sağlığının tedavisinin yapılması; Kürtçesavunma ve Kürt dili üzerindeki yasağın kaldırılması;anadilde eğitim ve kendini ifade etmenin sağlanmasıdır.Bunlar bedenlerini açlığa yatıranların esas talepleridir.

Bu açlık grevi, intihar biçimi değil, protesto, tepkigösterme yani eylem biçimidir. Taleplerini kamuoyunabildirme biçimidir. Bunlar tutsak, başka bir şekildetaleplerini duyurma olanağı yok. 19 Aralık’ta, geçmişsüreçte açlık grevleri kullanıldı ve hala kullanılan birprotesto biçimidir. Biz bu insanların yaşam haklarınıönemsiyoruz. Bizim için önemli olan tutsaklarınyaşaması ve taleplerinin kabul edilmesidir. Biz bunuönemsiyoruz. Öncelikle Adalet Bakanlığı, Başbakan bukonuda diyalog yönünde bir adım atmalı ve bu talepleridinlemelidir. Geçmişte birçok ölüm oldu. O yüzdendevletten, hükümetten bu canların bir zarar görmemesiiçin bu talepleri dinleyip adım atmasını bekliyoruz.

- Açlık grevindeki tutsakların sağlık durumu nasıl?- İzmir’de açlık grevine katılım geç başladığı için

İzmir’dekilerin henüz ciddi sağlık bozulması sorunu

başlamadı. Son olarak Kırıklar ve Şakran cezaevlerindetutsaklarla görüşmelerimizde Şakran’da kendilerineidare tarafından tuz, su, vitamin (B1, Benexsol)verildiğini biliyoruz. Biz de, tabip arkadaşlarımızlabirlikte ilaç gerekli olur diye ilaç biriktirme kampanyasıbaşlatacağız. Cezaevi idaresiyle görüşüp ilaç, vitamintedarik edip tutsaklara göndereceğiz. 12 Eylül’de açlıkgrevine başlayanların sağlık durumu kritik günlere geldi.Geri dönüşümü imkânsız tahribatlara yol açacak süre 40.günden itibaren başlamış durumdadır. Bu günler hersaniye, dakika tarafların konuyla ilgili müzakerelere,görüşmelere başlaması gerekiyor. Hükümetin,mahpuslara yönelik adım atmasını bekliyoruz. Başbakan“gerekirse İmralı’yla görüşürüz” diyor, “Oslogörüşmeleri tekrar başlar” diyor. Bunu lafta değilpratikte de göstermelidir. Tutsakların ölüm haberlerigelmeden görüşmelere başlanmalıdır.

- Açlık grevindeki tutsaklar için bugüne kadar neleryapıldı? Ve bundan sonraki süreçte İHD olarak neleryapmayı düşünüyorsunuz?

- İHD Genel Merkezi ve şubeleri düzeyinde konuyukamuoyuna duyurma, basına duyurma gayreti içindeolduk. Konuyla ilgili başından beri ve en sonuncusu 22Ekim günü olmak üzere basın açıklamaları, basıntoplantıları yaptık. 22 Ekim günü yapılan basınaçıklaması katılım açısından iyiydi. Olumlu bir yaklaşımiçindeyiz, çünkü yapılan eyleme birçok kurumkatılmıştı. Talepleri ayrıntılı dile getirmeye çalışıyoruz.Talepler sahiplenilmediği sürece, muhatabızorlamadıktan sonra adım kolay atılmıyor. Hükümeti bukonuda sıkıştırmak gerekiyor. Bir canın bile kendini fedaetmesi bizim için bir yaşamın kaybıdır. Umarız bunoktaya gelmeden bir adım atılır. Bundan sonra bukonuya daha fazla yoğunlaşacağız. Çünkü kritik günleregeldik. Musa Anter’in çocukları açlık grevine başladı.Kamuoyuna duyurmak için, dikkat çekmek için pek çokgirişim var. İHD’nin dışında da açlık grevinin talepleriniduyuracak bir oluşum var ve olmalı da.

Kızıl Bayrak / İzmir

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

“Tutsakların taleplerikabul edilmeli!”

Bakırköy'depolis terörü

24 Ekim günü Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesiönünde üç günlük dönüşümlü açlık grevi eylemibaşlatmak isteyen kitleye polis azgınca saldırdı.

Demokratik Özgür Kadın Hareketi ve HalklarınDemokratik Kongresi İstanbul İl Kadın Meclisitarafından örgütlenen eyleme izin vermeyen polis,hapishane yoluna çevik kuvvet ve panzerle barikatkurarak eylemcilerin hapishane önüne geçisiniengelledi. Polisin tehditkar 'uyarıları' karşısındaeylem iradesini koruyan kitle bekleyişini sürdürdü.Polisin keyfi, yasakçı tutumuna karşı pankartlaraçılarak eylem barikat önünde başlatıldı.

Eylemde ilk olarak tutsakların açlık grevindekitalepleri yinelenerek kabul edilmesi çağrısı yapıldı.Ardından söz HDK İstanbul Miletvekili SebahatTuncel'e bırakıldı. Tuncel, sözlerine polsin keyfiuygulamalarını teşhir ederek başlarken bir günönce de Tekirdağ yürüyüşüne polisin gaz, cop vetazyikli suyla saldırdığını hatırlattı. Tuncel,tutsakların açlık grevi nedenlerinin tek başına tecritve cezaevi koşulları olmadığını, aynı zamandaözgürlük mücadelesi için de bu eylemin yapıldığınıifade etti.

Tuncel'in konuşması sırasında polislere tepkigösteren bir ananın haykırışı kitle tarafından"Anaların öfkesi katilleri boğacak!" sloganlarıylakarşılandı.

Sınıf devrimcileriyse "Eşitlik, kardeşlik, Kürtulusuna özgürlük!", "Zindanlar yıkılsın tutsaklaraözgürlük!", "Yaşasın işçilerin birliği, halklarınkardeşliği!" şiarlı BDSP dövizleriyle eylemekatıldılar.

Kadın örgütleri ve feministlerin de eylemedestek verdiği belirtilerek söz feministlere verildi.Ardından eyleme katılan sanatçı Fehat Tunç'a sözverildi. Tunç, "Hayata Dönüş" operasyonlarınıhatırlatarak açlık grevi eylemi yapanlara vedestekçilerine devletin saldırdığını ifade etti.

Konuşmaların ardından polis gaz bombaları vetazyikli suyla saldırıya geçti. Polise taşlarla karşılıkveren eylemciler Şirinevler bölgesinde arasokaklara çekildi.

Polis saldırısında aralarında bir BDSP çalışanınında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı.

26 Ekim sabahı, görüş için hapishaneye gelenBDSP ve ESP’lilerin olduğu bir grup, aramaya karşıçıkınca polis tarafından darp edildiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Güncel8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

PKK ve KCK davalarından yüzlerce tutsağındüzenin teslimiyet dayatmasına karşı bedenleriniaçlığa yatırarak başlattıkları direniş, zindanlardakibüyük direniş geleneğinin yeni bir halkasıdır. Bugelenek birbirinden destansı direnişlerle yaratılmış,devrimci tutsaklar zindanlarda hiç bitmeyen teslimalma ve kişiliksizleştirme saldırılarına ölümüne birdirengenlikle karşı koymuşlardır. Bundan dolayı düzengüçleri ne yaparlarsa yapsınlar, bugüne kadarzindanlara hakim olmayı başaramadılar. Öyle ki, ensonunda büyük bir katliamla hayata geçirilen F tipihücreleri dahi bir işe yaramamıştır.

Zindanlarda verilen büyük mücadelede, devrimcitutsakların en çok başvurduğu direniş biçimlerininbaşında açlık grevi ve ölüm orucu geliyor. Çünküsermaye devleti teslim alma ve kişiliksizleştirmepolitikasından vazgeçmezken, devrimci ve siyasitutsakların bu politikalara karşı koymak içinbedenlerini siper etmek dışında pek az seçenekleriolmuştur. İnançlarını düşmanına teslim etmektenseölmeyi tercih eden, bu uğurda da yüzlerce şehit verendevrimci tutsaklar, bu büyük direniş geleneğiniyaratmışlardır. Böylelikle düzenin kimliksizleştirme veonursuzlaştırma saldırısına geçit vermedikleri gibi,siyasal mücadelenin seyri üzerinde de sarsıcı etkilerdebulunmuşlardır.

Türkiye’de zindanlarda bedenini ölüme yatırmageleneği oldukça eskilere dayanıyor. NazımHikmet’ten Deniz Gezmişler’e kadar bir dizi devrimcizamanında bu yönteme başvurmuşlardı. Fakat kitleselve ölüme kadar giden açlık grevleri 12 Eylüldarbesinin ardından görülmeye başlamıştır.

Bilindiği üzere 12 Eylül darbesinin ardından solhareket ve toplumsal muhalefeti ezmek amacıylabüyük bir gözaltı ve tutuklama furyası başlatılmış,yüzbinlerce insan gözaltına alınıp tutuklanmıştı.Gözaltından başlayarak vahşilikte sınır tanımayan birişkence sistemi kurulmuştu. Diyarbakır, Mamak veMetris başta olmak üzere cezaevleri tam olarakişkencehanelere dönüştürülmüştü. Devrimci tutsaklarıkişiliksizleştirmek ve inançlarından soyundurmakuğruna işkencede sınır tanınmıyor, insanlık tarihiningördüğü en korkunç yöntemler uygulanıyordu. İşteteslim almak uğruna örgütlenen bu vahşi işkencesistemine devrimci tutsaklar ölümüne direnişlerle yanıtverdiler.

İlk büyük direnişlerden birisi, işkencenin merkeziDiyarbakır Zindanı’nda gösterildi. 14 Temmuz1982’de başlayan ölüm orucunda 4 tutsakölümsüzleşti. Kemal Pir 9 Eylül’de, M. Hayri Durmuş12 Eylül’de, Akif Yılmaz 15 Eylül’de ve Ali Çiçek 17Eylül 1982’de şehit düştüler. Böylelikle teslimiyete veihanete karşı soylu bir direniş destanı yaratılmış oldu.Bu büyük direniş ve onun akabinde gerçekleşenMazlum’un ve Dörtler’in feda eylemleri DiyarbakırZindanı’ndaki teslimiyet dayatmasına büyük darbelervurdu. Ama bunun da ötesinde sonuçlar yaratarak Kürtulusal mücadelesinin yolunu açtı.

Bu aynı yıllarda 12 Eylül’ün bir diğer işkencemerkezi olan Metris ve Sağmalcılar’da bir başkaölümüne direniş destanı yaratılıyordu. Devrimcitutsaklar 1984 yılında, işkence ve teslimiyet

politikasının bir başka biçimi olan tek tip elbisedayatmasına karşı açlık grevi ve ölüm orucu eyleminebaşladılar. Devrimci Sol ve TİKB tutsaklarınınbaşlattığı açlık grevi 40. gününden itibaren ölümorucuna dönüştürüldü. 12 Eylül karanlığının toplumunüzerine bir karabasan gibi çöktüğü sırada yapılan bueylem dışarıyı da harekete geçirdi, 12 Eylülkaranlığının yarılmasında büyük rol oynadı. Direnişinilerleyen günlerinde Abdullah Meral, Haydar Başbağ,M.Fatih Öktülmüş ve Hasan Telci peşpeşe kızıl birerkaranfil gibi düştüler. Teslimiyet dayatması bir kezdaha ölümüne bir direngenlikle parçalanmış oldu.

Devrimci tutsaklar bu tarihten sonra da çeşitlidefalar ve sayısız kez açlık grevi eylemine başvurdular.Tüm bunlar ve daha farklı biçimlerde sürdürülenmücadeleler, zindanlardaki büyük direniş geleneğininyapı taşları oldular.

’96 Süresiz Açlık Grevi (SAG) ve Ölüm Orucu(ÖO) direnişi bu geleneğin en önemli halkalarındanbiriydi. Devletin Eskişehir tabutluğunu açarakbaşlattığı teslim alma planı devrimci tutsaklarınölümüne direnişine çarptı. 20 Mayıs 1996 yılındabaşlayan ve SAG ve ÖO biçiminde süren bu büyükdirenişin sonucunda 12 devrimci tutsak şehit düştü.Ancak sonunda direniş zafere ulaştı. Sermaye iktidarıbu büyük direniş karşısında tutsakların taleplerinikabul etmek zorunda kaldı. Ancak yeni saldırıplanlarını da daha o zamandan hazırlamaya girişti. Ftipi hücre saldırısı böylelikle şekillendi. Ama devrimcitutsaklar F tipi hücreye girmemeye kararlıydılar.Böylelikle devletin tüm güçleriyle yaptığı kapsamlısaldırıya karşı devrimci tutsaklar bir kez daha ölümünebir kararlılık gösterdiler, açlık grevi ve ölüm orucueylemine başladılar. Bu eylem hem zindanlardayaratılmış büyük bir direniş geleneğine yaslanıyor,hem de onu her bakımdan ileriye taşıyordu.

Sermaye devleti F tipi saldırısının önünü açmak

amacıyla Ulucanlar Katliamı ve Burdur saldırılarınabaşvursa da bu vahşi katliamlar, büyük direnişlerleyanıtlandı. Devrimci tutsaklar Ulucanlar ve Burdur’daverilen mesajı alarak F tipi saldırısına geçit vermemeküzere 20 Ekim 2000 tarihinde açlık grevine başladılar.Açlık grevi 45. günden itibaren ölüm orucunadönüşürken, sermaye devleti ise bu büyük direnişiezmek üzere 19 Aralık’ta vahşi bir katliama başvurdu.Yaklaşık 20 cezaevine yapılan operasyonlarda onlarcadevrimci tutsak katledildi, onlarcası da yaralandı. Amabu katliam büyük direnişi kıramadı, aksine direniş yenikatılımlarla büyüdü. Hücrelerde, hastanelerde zorlamüdahale işkencesi altında devam etti. Bu direnişsüresince aralarında dışarıda bedenlerini ölümeyatıranların da olduğu yüzü aşkın devrimci hayatınıkaybetti. Sermaye devleti onlarca kişiyi katlederek vefaşist darbe koşullarında görülebilecek bir terörebaşvurarak F tiplerini hayata geçirdi. Ancak yine desonucu ne olursa olsun devrimci tutsakların iradesinikıramadı.

İşte dünyada eşine ender rastlanan bu büyükdireniş, zindanlardaki devrimci direniş geleneğinin enileri noktasıydı. Bugün açlık grevine yatan yüzlercetutsak işte bu büyük direniş geleneğinin ruhuna vebilincine yaslanıyor.

Elbette bugünkü direnişin yaslandığı bu geleneğiakılda tutalım, ama aynı zamanda bu geleneğinyaratılması süresince ortaya çıkan hata vezayıflıklarımızdan da öğrenelim. Bu bakımdan buradaher şeyden önce belirtmek isteriz ki, içerideki direnişedışarıdan verilecek kitlesel desteğin hayati öneminiunutmamak gerekir. Hiç kuşkusuz ki bu desteğinboyutları içerideki direnişte verilecek bedelinbüyüklüğünü de belirlemektedir. Kitlesel destek nekadar büyük olursa içeride ödenecek bedel de o kadarazalacaktır. İşte bu bilinçle sorumluluklarımızabakmalı, eylemli dayanışmayı büyütlemeliyiz.

Zindanlarda direnmekbir büyük devrimci gelenektir!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda yaşananlarlailgili tartışmalar düzen güçleri arasında hummalı birşekilde devam ediyor. CHP etrafında odaklananulusalcı güçlerin AKP karşıtlığı ekseninde yan yanagelerek 29 Ekim’i Ulus’ta bulunan eski meclis önündekutlamak istemesi AKP iktidarının sert yanıtı ilekarşılandı. Önce kutlama valilik tarafından yasaklandıve ardından polis terörü devreye sokuldu. Bütün buyaşananlar düzen güçleri arasında devam edençatışmanın burjuva cumhuriyetin sahiplenilmesi yarışıüzerinden yeniden kızışması olarak değerlendirilebilir.

CHP ve AKP ne yapmak istiyor?

Tıpkı AKP gibi ABD’ye uşaklıkta sınır tanımayanCHP, milliyetçi nutuklar atıyor, büyük birikiyüzlülükle “emperyalizm karşıtı” bir görüntüvermeye çalıyor. Bu öyle bir emperyalizm karşıtlığıdırki, hamurunda Kürt düşmanlığı vardır. CHP’nin“anti-Amerikancılık” ve “anti-emperyalizm” kokansloganlarının hedefi kitlelerin şovenizm ilesersemletilmesi, şovenizmin toplumsallaştırılması vekitlelerin bu çerçevede mobilize edilmesidir.

CHP bırakalım anti-emperyalizmi, anti-Amerikancılık anlayışına bile sahip değildir.“Amerikan karşıtlığı” söylemindeki temel vurguKürt düşmanlığı üzerinedir ve özü itibariyle şovenistbir karakter taşımaktadır. Bu nedenle CHP lideriKemal Kılıçdaroğlu Güney Kürdistan’a yönelik savaşnaralarına tam destek vermektedir.

29 Ekim eyleminde Atatürk milliyetçiliğini rehberedinen, özelde CHP’nin genelde ulusalcılarınnitelikleri ortadadır. Onlar burjuva cumhuriyetininsavunucularıdır. Bu nedenle çizgileri anti-emperyalistdeğil, tersine işbirlikçilik ve emperyalizme uşaklıktır.Emperyalizmle en köklü işbirliği ilişkilerimilliyetçilik maskesi altında yapılmıştır. Milliyetçiliğiyükseltenler, onyıllardır bu ülkede işbirlikçiliğin debaşını çekenlerdir.

Cumhuriyet bayramı çıkışı ile milliyetçiliğiyükselten CHP’nin hedefi kitle desteğini artırmak,AKP iktidarı karşısında düzen içi bir alternatifolabilmek, bu zeminde seçim başarıları kazanmaktır.Kemalizm’in köpürtülmesinin, alternatif bayramkutlamalarının nedeni de budur. Zira şovenistmilliyetçi şartlandırmalar altında tutulan kitleler kendisorunlarından uzaklaşır, sorunlarının kaynağı olarakhak arayan kesimleri, haklarını isteyen ulus vemilliyetleri görür. Bunun doğal sonucu olarak düzensoluna daha fazla destek verirler.

29 Ekim alternatif yürüyüşlerini düzenleyen güçleremekçi kitlelerde biriken anti-Amerikancı duyguyuTürk milliyetçiliğini yükseltmek üzerinden kullanmakistiyorlar. Kendi çıkarlarının ifadesi olan ideolojikargümanları emekçilerin bilincinde meşrulaştırmaklakalmıyor, bu argümanları bir toplumsal baskı unsuruhaline dönüştürerek kitleleri bu çizgiye göre tavıralmaya da zorluyorlar. Zira aynı zamanda bu zemindebir seçim başarısı elde etmeyi umuyorlar.

CHP orduyu da bu çerçevede harekete geçirmekistiyor. CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nınçelenkle anıta ilerlerken tören alanında bulunan

askerlere, “Sizin korumanız gereken Cumhuriyet’e bizsahip çıkıyoruz” diye seslenmesi, orduyu hareketegeçirme isteğinin ürünüdür.

Cumhuriyet eyleminden sonra yaşananlar, özeldeCHP ve AKP’nin, genelde düzen güçlerinin kendi içdalaşması açısından önemli veriler ortaya çıkarmıştır.CHP ve AKP arasındaki çatışma esasa ilişkin olmasada farklı politik yönelimleri içerisinde barındırıyor.Kürt sorunu, Ermeni meselesi, devletin yenidenyapılandırılması vb. konular üzerinden yansıyanlardüzen güçleri arasındaki çatışmanın bir düzeydesürdüğünü de gösteriyor. AKP’nin elde ettiği üstünlükbu gerçeği değiştirmiyor. Zira CHP seçimlerden karlıçıkmanın yolunun bu çatışmalı ekseni sürdürmektengeçtiği bilinciyle hareket ediyor.

Düzen partileri henüz tarihi belli olmayan erkengenel seçime hazırlanıyor. CHP, AKP’nin tek başınahükümet olmasını engelleyebilecek bir sonucu eldeetmek için uğraşıyor. 29 Ekim’de dahil tüm süreçlerebu çerçevede yaklaşıyor. Zira AKP’nin önümüzdekiyerel, genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden degalip çıkması durumunda CHP’nin yönetim kadrolarıiyiden iyiye zor duruma düşeceklerdir.

29 Ekim kutuplaşması burjuva iktidarıgerçeğinin karartılmasına hizmet ediyor

29 Ekim tartışmaları işçi ve emekçilerin yaşadığısorunların kaynağı olan burjuva Cumhuriyet ve faşistdevletin sınıfsal karakteri gerçeğinin karartılmasınoktasında tartışmanın taraflarına önemli olanaklarsağlıyor. Burjuva devletin yarattığı ekonomik-sosyalyıkım, Kürt halkına yönelik saldırılar, ABDemperyalizmine tam bağlılık, Alevilerin taleplerineyönelik duyarsızlık, işçi ve emekçilere düşmanlık

konusunda AKP ve CHP karşı karşıya değil yan yana,omuz omuza hareket ediyorlar. Bu temel sorunlarınkaynağı olan sermaye düzeninin korunması konusunuvarlık nedenleri olarak görüyorlar.

29 Ekim tartışmalarında birbirlerine demediklerinibırakmayan düzen güçleri devam eden açlık grevi ileilgili olarak duyarsızlıkta birbirleriyle yarışıyorlar.PKK tutsaklarının taleplerine kulaklarını tıkıyorlar.CHP, AKP iktidarının tutsaklara yönelik baskılarına,Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrituygulamasına, Kürt halkına yönelik saldırılarına veKürt hareketini tasfiye çabalarına tam destek veriyor.

Sosyalist işçi ve emekçicumhuriyeti için ileri!

89 yılı geride bırakan burjuva cumhuriyeti işçi veemekçilerin yaşamlarını cehenneme dönüştürmeyedevam etmektedir. Hala milyonlarca emekçi her geceyatağa aç giriyor. Ülke emperyalistlerin tamdenetiminde bulunuyor. Milyonlarca emekçiyi butabloya mahkum eden burjuva cumhuriyetin işçi veemekçilere vereceği her hangi bir gelecek yoktur.Cumhuriyet tartışmalarına tutuşanların tek hedefisermaye için bu ülkeyi dikensiz gül bahçesi halinegetirmektir.

Fakat sermayenin çürüyen burjuva cumhuriyetiyıkılmaya mahkumdur. Zira işçi ve emekçilerkendilerine yaşama hakkı tanımayan burjuvacumhuriyetini er veya geç tanıyacaktır. Türkiye İşçisınıfı ve emekçileri, emperyalizme bağımlı burjuvacumhuriyet yerine sosyalist işçi ve emekçicumhuriyetini kuracak ve burjuvazinin sınıfegemenliğine son vereceklerdir.

H. Yağmur

29 Ekim’de yaşananlar ve ötesi…

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

29 Ekim kutlamalarından yansıyanlara bakıldığındapaylaşılamayan bir cumhuriyet resmi görülmektedir.Burjuva düzen siyasetinin merkezinde duran hükümetve muhalefet kanatlarından yapılan açıklamalarabakıldığında ortaya çıkan tablo, bu burjuvacumhuriyetinin ne çok sevildiğidir. Cumhuriyetisahiplenme gayreti öylesine şiddetlenmiştir ki CHP“laik” kitleleri, AKP ise elinde olan iktidar gücünüarkasına almaya çalışmaktadır. Peki onların bucumhuriyet seviciliği nereden gelmektedir.Paylaşamadıkları ve paylaştıkları nelerdir?

Cumhuriyet hangi sınıfa aitse, o sınıfınçıkarlarına hizmet eder!

Kuruluşundan bu yana Türk sermaye devletininvarlık nedeni her türlü sınıf ayrımının ortadankaldırıldığı, sınıfların ve sınıf çatışmalarının olmadığıbir düzen yaratma amacı olmamıştır. Aksine eskisömürü düzeninin son kalıntıları üzerine inşa edilenkapitalist bir ülkedir yaratılmaya çalışılan. İşgalgüçlerinin bu topraklardan defedilmesinde, butopraklarda yaşayan her milliyetten yoksul emekçininemeği olması bu gerçeği değiştirmemektedir. Verilenbu mücadelenin siyasal önderliği burjuva kasta aittir.Aksinin olması zatan o günün koşulları ve nesnelgerçekliği üzerinden pekde mümkün değildir. Çokdoğal olarak bu genç cumhuriyetin kurucularıtarafından atılan her adım kapitalist sistemin iyiceyerleşmesi içindir. İzmir iktisat kongresinin kararlarıbaşlamış olan bu sürecin programatik bir devamıdır.Cumhuriyetin sınıfsal niteliğine, uygulamalarınakısaca bir göz atıldığında bile bu kolayca görülecektir.Sendikal yasaklar, örgütlenme üzerindeki engelleryıkılan Osmanlı monarşinden farklı olmamakla birlikteyeni biçimler kazanmıştır.

İlk grev yasağı 1909 tatili-eşgal kanunudur. AncakOsmanlı’dan bu yasakçı yasa aynen devralınmış,cumhuriyette de devam ettirlmiştir. 1925 yılındaçıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu bunun somutörneğidir. Yine Faşist Mussolini İtalya’sından alınan ve1936 yılında çıkarılan iş yasası ise grev hakkını yineyok saymıştır. Öte taraftan İstanbul’un işgal yıllarındabile yapılabilen 1 Mayıs kutlamalarının Cumhuriyetlebirlikte yasaklanması, sonrasında uzun yıllarca devametmesi, 1 Mayıs gösterilerinin katliamlara dönüşmesi,kazanılmış hakların gaspı, sendikal yasaklar,örgütlenmenin önündeki engeller bir bütün olarak uzunbir cumhuriyet klasiğidir. Hükümetler değişmiş ancakbu ve benzeri uygulamalar değişmemiştir,değişmeyecektir.

1950 yılında CHP’nin Çalışma Bakanlığı MüsteşarıFuat Erciyes’e “grev isteyen işçinin Türklüğündenşüphe ederim” dedirten zihniyetin arkasında hangisınıfın bakışı duruyorsa, Erdoğan’a “ayaklar baş olursakıyamet kopar” dedirten anlayışın arkasında da aynıbakış vardır. Bundandır ki tüm bir cumhuriyet dönemi,işçi sınıfına ve emekçilere saldırılarla geçmiştir. Yerigeldiğinde 12 Eylül’de olduğu gibi burjuvalar “artıkgülme sırası bizde” diyerek sevinmişlerdir. Bütün butablo bugün işçi sınıfına kapsamlı yıkım saldırılarınıdayatanların cumhuriyeti ile dün grevleri

yasaklayanların cumhuriyeti arasında hiç de farkolmadığını göstermekte, rejimin olduğu gibi devamettiğini de ispatlamaktadırlar. Yani bu anlayış aynızamanda onların ortak noktalarıdır. Zira aksiimkansızdır çünkü hizmet ettikleri ve çıkarlarınısavundukları sınıf aynıdır. Burjuva cumhuriyeteböylesine bir bağlılığın gerisinde bu gerçekbulunmaktadır. Aynı safta olanların politikada vepratikte yan yana düşmesi tesadüfi değil birzorunluluktur.

Cumhuriyetin ilanından günümüzedeğişmeyen politika; imha ve inkar!

Bugün zindanlarda ölüm sınırına dayanan açlıkgrevleri ile birlikte bir kez daha gündeme gelen Kürtulusunun haklı istemleri cumhuriyet dönemi boyuncahep baskı, inkar, katliam ve asimilasyonlakarşılaşmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Kürtisyanlarından bu yana yıllar geçmiş ancak burjuvacumhuriyetin inkar ve imhaya dayalı tavrıdeğişmemiştir. Bu uygulamadan bu coğrafyadayaşayan, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Lazlar, Çerkezleryani tüm halklar nasibini almıştır. Takriri sükun, İmarve İskan yasaları, tehcirler, güneş dil teorileri, vatandaşTürkçe konuş kampanyaları, tek dil, tek din, tekmezhep, tek ulus politikaları ile herkes zorlaTürkleştirilmeye çalışılmıştır. Yeri gelmiş Türkolmamakta inat edenler kıyımdan geçirilmiş,köylerinden, yaşadıkları yurtlarından edilmişlerdir.

Burada daha sayılamayan tüm bu uygulamalarcumhuriyetin resmi politikasıdır. Bu politikanıngerisinde “tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadarMüslüman” Türk-İslam anlayışı, ırkçılık, inkarcılıkyatmaktadır. Açılım mucidi Erdoğan’ın “kadında olsa,çocukta olsa…” yaklaşımı ile dün yakalanan PKK’lileriçin sünnetsiz, Ermeni diyen zihniyet arasında zerrekadar fark yoktur. Ki bugün nasıl bir kafatasçılık,

ırkçılık, kindarlıktır ki Kürt halkı Yezidi olmakla bilesuçlanabilmektedirler. “Ermeni tohumu”, “Rumgavuru” diye küfredilenlere bu gün de Yezidilereklenmiştir.

Namluyu tutan eller değişmiş, Kürtlerin üzerineUrfa’da 33 kurşun yağdıranların yerini Roboski’debomba atanlar geçmiştir. Yani silahlar hiç boşkalmamış, namlular hiç soğutulmamıştır. Sadece buöldürücü silahları ateşleyen ve ateşleme emriniverenler değişmiştir. İnkar ve imhada uzmanlaşmışsermaye cumhuriyeti için mevzide bir nöbet değişimiolmuş ancak namlunun ucundaki hedef hiçdeğişmemiştir. Kürt halkı için yaşadığı topraklar busavaşın yarattığı mezarlıklarla dolmuştur.

Yüzlerce yıllık düşman, Aleviler…

Yaşadığımız topraklarda Alevileri ezeli ve ebedidüşman gören sömürücü, egemen anlayışların geçmişiyüzlerce yıla dayanmaktadır. Dar ağaçlarına,kıyımlara, sürgünlere, katliamlara alışkın olan Alevileraynı zamanda Baba Ishak’tan, Pir Sultan’dan, SeyitRıza’dan aldıkları bir direniş geleneğide sahiptirler.Zulmün olduğu yerde isyanın sembolü, sefer edilipzafer elde edilemeyen Dersim’in çocuklarıdır onlaraynı zamanda. Bu yüzden adları hep katliam vedirenişle birlikte anılmıştır. Dersim katliamınıncumhuriyetin ilk yıllarına rastlaması tesadüf olmadığıgibi cumhuriyet Türkiyesi’nde geleceğin Alevileraçısından nasıl şekilleneceğininde göstergesidir. Zirayıllar içerisinde Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Gazi’deyeni katliamlara maruz kalmışlardır.

Aleviler de cumhuriyetin resmi ideolojisininkurbanlarındandır. Geride bırakılan yıllarda verilenmücadelenin bir sonucu olarak varlıkları mecburenkabul edilip, “açılımlar” yapılsa da haklarında verilenferman Osmanlı’dan buyana değişmemiştir. Büyük birinsanlık ayıbı olan Sivas davasını zamanaşımına

Paylaşılamayan bir cumhuriyet…

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

bırakmak, Aleviler için “mum söndürüyorlar” diyenErbakan’ın “kaçak öğrencilerine” kalması ise birrastlantı değildir. Hala daha evlerinin işaretlenmesi,Suriye gündeminde bile hedef haline getirilmeleri, busömürü düzeni değişmedikçe Alevilerin değişmeyenkaderi olarak kalmaya devam edecektir.

Cumhuriyetin derinliğindeki güç;kontr-gerilla…

Bugünlerde dinci-gerici AKP koalisyonu tarafındançokça kullanılan, sözde derin devleti ifşa etmekamacını taşıyan “ergenekon” önemli bir gerçeği deperdelemektedir. Esasında kontr-gerilla olarakadlandırılan, sosyalizmin yayılmasını engellemekamacıyla emperyalistler tarafından işbirlikçi devletlerekurdurulan, kendi ülkelerindeki derin, kirliörgütlenmelerin benzeri organizasyonlardır.

Benzeri organizasyonlar Türk burjuvacumhuriyetinin daha ilk yıllarında mevcuttu. Kapitalistsistemin sağlam temeller üzerinde yükselmesi içinkollarını sıvayan sömürgeci devletler daha o zamandangerek akıl hocalığından, gerekse pratik yardımlardankendilerini esirgememişlerdi. Bu topraklardaki egemenanlayışın devraldığı yöntemler de bu politikayaoldukça yardımcıydı. Türk-islam sentezi olarakformüle edilen resmi görüş için kurşun sıkacak, insanöldürecek katiller bulmak hiçde zor değildi. Henüzcumhuriyet kurulmadan Karadeniz’de katledilenMustafa Suphi ve 14 yoldaşı bunun en çarpıcıörneğiydi. Elbette Sabahattin Ali’nin katliniunutmamak gerekir. Yine Turancı kontr-gerillaörgütlenmelerine ilk desteği verenin Alman faşizmiolmasıda rastlantı değildir.

O dönemki gizli servis olan MAH’ın yetenekleri,deneyimsiz ve yeni bir devlet için hiç de amatörcedeğildi. Sonrasında 6-7 Eylül olaylarının arkasındakiorganizasyonun kimlerin eseri olduğu açığa çıkacaktı.Bu gibi benzeri provokasyonlar her fırsatta, yıllarcadenenecek ve denenmeye devam edecektir. 6. Filoyuprotesto eylemlerine saldıranlar, komünizmlemücadele dernekleri (Fetullah Gülen bu derneğinErzurum şube başkanıydı), Amerika’nın kontrgerillakamplarında eğitim görenler (ilk gidenlerden AlparslanTürkeş), Bahçelievler’de 7 TİP’li gencin katli, 77 1Mayıs Katliamı’nı, Maraş, Çorum, Sivas katliamları,12 Eylül sonrası devam eden kontr-gerilla katliamları,“faili meçhul” cinayetler, kaçırıp kaybetmeler vb vb…Tüm bu derin organizasyonların arkasında yine aynısermaye diktatörlüğü durmaktaydı. Bu katliamlarınfaili olanlar, sermaye cumhuriyetinin iz bırakmamakiçin kullandığı eldivenler, yani çeşitli biçimler adıaltında eğitilmiş kont-gerilla elemanlarıydı.

Kapitalizmin yarattığı kültürel yozlaşmave çevre tahribatı…

Sömürü üzerine kurulu olan bu düzenin insanaverebileceği tek şey yoksullaşma dışında bir dekültürel yozlaşmadır. Kapitalizm insanları ahlaki birçöküntüye sürüklemektedir. Çürüme insana ait olantüm iyi yanları ortadan kaldırmakta, geriye herşeyimaddi bir çıkara endekslemiş etten bir bedenbırakmaktadır. Kadın üzerindeki sömürü gittikçeartmakta, kadın bedeni bir meta haline getirilmektedir.Tüm bu çürüme, kadın üzerindeki sömürü şimdilerdedinsel gerekçelerin arkasına saklansa da özünden birşey kaybetmemektedir.

Aynı şekilde insana hizmeti değil haksız çıkarı vekazancı temel aldığından kapitalist sistem, tabiatı damahvetmekte, insanlığı çevresel felaketleresürüklemekte, bunu bir kadermiş gibi göstermeyeçalışmaktadır.

Cumhuriyetin saklanan bir başka gerçeği;paylaşılamayan zenginlik…

Kapitalist bir sistemde işçi ve emekçiler gittikçeyoksullaşırken, bu düzenin sahipleri olan burjuvalarıngittikçe zenginleşmesi kadar doğal bir şey yoktur. Aynıgerçek elbette bu ülke için de geçerlidir. Burjuvacumhuriyetinin bu yılki en zenginleri sıralamasına birbakıldığında, bu toprakların yeraltı ve yerüstüzenginliklerinden, işçi ve emekçilerin ürettiklerindenkimlerin faydalandığını görebiliriz. İşte bu katıksızgerçekler sermaye sınıfı içerisindeki güç odaklarınınve onların siyasal temsilcilerinin tüm bu kavgalarınınarkasındaki yatan nedenleri göstermektedir. Tümatışmalarına rağmen bir avuç asalak zenginliklerikendi aralarında bölüşürken, bizlere düşenseyoksulluğu bölüşmek olmaktadır.

En zengin 100 Türk araştırmasına göre, Koç Ailesi8 milyar doların üzerindeki servetiyle bu yıl da ilksırada yer almıştır. 7-8 milyar dolarlık servetleriyle 2.sırada Şahenk Ailesi, 3. sırada Ülker Ailesi var. İlk 10içersinde ise yine sırasıyla; Erol Sabancı ve AilesiSabancı Holding, Türkan Sabancı ve Ailesi S. SabancıHolding, Şevket Sabancı ve Ailesi Esas Holding, ŞarıkTara Enka Holding, Eczacıbaşı Ailesi EczacıbaşıHolding, Doğan Ailesi Doğan Holding, Yazıcı AilesiAnadolu Grubu bulunmakta. Listeyi fazla uzatmayagerek yok. Ancak dikkat çeken AKP iktidarıylayükselmeye geçen Ülker Holding’in geçen yıl 6. ikenbu yıl 3. sıraya geçmiş olmasıdır.

Özetle sermaye sınıfı içerisinde hangi kanattanolursa olsun, ister laik, isterse ılımlı islam, onlar budüzenin tüm nimetlerinden fazlasıylafaydalanabilmekte ve kendi aralarında bunun kavgasınıvermektedirler. Ancak görüldüğü üzere hangi milliyetve inançtan olursak olalım, biz işçi ve emekçilere karşıuyguladıkları politikalar esası yönden hiçdeğişmemiştir. Kendi sınıf çıkarları gereği, milyardolarlık servetlerini korumak ve daha da artırmak içinkurulu olan bu sömürü düzeninin bekası içinyapmayacakları kötülük yoktur.

O halde bize düşen görev insanın insan tarafındansömürülmediği, her türlü ayrımcılığın ortadankaldırıldığı, üretilen tüm zenginliklerin birliktepaylaşıldığı, ulusların kendi kaderlerini özgürce tayinedebildiği, kardeşçe yaşanılacak sosyalistcumhuriyetler birliğini yaratabilmektir. Kendi sınıfçıkarımız bize bunu dayatmaktadır.

Kirli işbirliğini anlattı

ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey, ABDSavunma Bakanlığı’nda (Pentagon) düzenlediği basıntoplantısında, ABD'nin Suriye'ye yönelik saldırganlık ile PKK'yeyönelik saldırıların bir parçası olarak Türkiye'ye ekiplergönderdiğini itiraf etti.

Bir gazetecinin sorularını yanıtlayan Dempsey şunları söyledi:“Suriye’deki krize yanıt olarak Türkiye’ye ilave güçler

konuşlandırıp konuşlandırmadığınız konusunda, Türkiye’ye,özellikle insani yardım bölgeleri, balistik füze savunması ve ayrıcaonların (Türklerin) istikrarsız bir kuzeydoğu Suriye ve PKK ile ilintiliterörle mücadele kaygıları konularında birlikte planlamalaryapmak için ekipler gönderdiğimiz zamanlar oldu.

Aslına bakarsanız, yardımcım Oramiral Winnefeld,Türkiye’den yeni döndü ve bu konularda Türk muhatabıyla

görüşmeler yaptı. Türkiye ile yaklaşık son 5 yıldır istihbarat paylaşımı yürütüyoruz ve şu anda yapmayaçalıştıklarımızdan biri, son 5 yıldan dersler çıkarmak, Türkiye’nin güneydoğu sınırındaki farklı durumuanlamak, onlara (Türklere) yardım etmek için ve bunun yanında Türkiye’ye balistik füze saldırısı tehdidiniazaltmak için yapabileceğimiz başka şeyler olup olmadığını görmek. Dolayısıyla bu devam etmekte olan birsüreç, bu istişareleri yapmaya ihtiyaç duydukça gidip geliyoruz.”

ABD Genel Kurmay Başkanı'nın açıklamaları, Türkiye'nin ABD ile olan kirli işbirliğini bir kez daha ortayaserdi.

Polis terörü “bayram”dinlemedi

AKP’nin yasağına rağmen 29 Ekim CumhuriyetBayramı kutlaması yapmak isteyen CHP’lilerinmitingi polis terörüne sahne oldu. Bugüne kadarilerici ve devrimci güçlere yönelik uygulanan polisterörü böylece düzen partilerine dahi yönelerekAKP iktidarının faşizan yüzünü ayyuka çıkardı.

AKP’nin geçtiğimiz yıllarda yaptığı düzenleme ile“Milli Bayramlar”ın nasıl kutlanacağına dair bir diziplanlama yapılmış, eski kutlamalar ise iptaledilmekle kalınmamış, aynı zamanda yasaklanmıştı.Önceki bayramlarda Atatürk anıtına çelenk koymakisteyenlere polisin engel olması ve bu yıl da 29Ekim’in kutlanmasına yönelik yasaklar CHPöncülüğündeki ulusalcı cenah tarafındandüzenlenecek bir eylemle protesto edilmek istendi.

Ulus’ta alternatif Cumhuriyet Bayramı kutlamasıyapacağını açıklayan CHP’lilere iktidarın yanıtı isetanıdıktı. Zira yıllardır ilerici ve devrimci güçlerindüzenlediği mitingleri engellemek için “ihbar aldık,provokasyon olacak” bahanesine sarılan devlet, bukez bir düzen partisine karşı aynı gerekçeye sığındıve “marjinal grupların” olay çıkaracağını iddia etti.Ulusalcı cenahın marjinal grubu olarak ise İP/TGBseçildi.

29 Ekim günü yasağa rağmen Eski Meclisönünde toplanan kitleye polis, panzerlerden tazyiklisu sıkarak ve biber gazı kullanarak saldırdı.TOMA’lar ile kurulan barikata yüklenen kitleyeyönelik saldırısını uzun süre devam ettiren kollukgüçleri, bu süreçte çocuk yaşlı demeden bir çokkişiyi darp etti. CHP şefleri de gazdan etkilenerekçevredeki askeri gazinoya sığındılar.

Kitlenin saldırıya rağmen dağılmamasıüzerineyse barikat kaldırıldı ve kitle Anıtkabir’eyürüdü.

Eylem süresince atılan ulusalcı sloganlarınyanısıra “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıatan eylemcilere polisin de aynı slogan ile karşılıkvermesi ve Türkiye devletinin bayrağını taşıyan pekçok kişinin dahi darp edilerek saldırının hedefiolması, mitingden yansıyan ilginç kareler oldu.

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi KanunuTBMM’de kabul edilerek Cumhurbaşkanı’nın onayınasunuldu. 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İşSözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun yerini alacak6356 sayılı bu yeni kanunun, işçi sınıfının çıkarınagöre düzenlenmediğini en baştan belirtmekgerekmektedir. Bu kanun da diğerleri gibi grevhakkına ilişkin maddeler de yasakçı içeriktedir.

Yasada grev yasağı olan işkollarının belirtildiğibölümde hava işkolunun olmaması ise geçtiğimizdönemde bu işkoluna getirilen “gev yasağının”kaldırılması anlamına gelmektedir. Bunun havayoluişçilerinin mücadelesinin bir sonucu olduğunuvurgulamak gerekiyor. Ki bunu hazmedemeyenÇalışma Bakanı Faruk Çelik, grev yasağını “bircümleyle tekrar koyarız” diyerek sermaye hükümetiningerçek yüzünü de göstermiştir.

Yasanın son hali işçi sınıfının en önemli mücadelesilahlarından olan grev hakkını yok sayan niteliktedir.Yasada sadece toplu sözleşme görüşmeleri aşamasındayapılan grevler “kanuni” görülerek, 12 Eylül ürünü birönceki yasadaki yasaklar aynen devam ettirilmiştir.Ancak bu yeni yasa daha yasakçıdır. Şöyleki 12 Eylülürünü olan 2821 sayılı yasada grev erteleme kararıkarşısında “Danıştay’da iptal davası açılabilir veyürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istenebilir”hükmü yer alırken, yeni yasada bu düzenlemeye bileyer verilmemiştir.

Türkiye işçi sınıfının grev hakkına ilişkin tarihineşöyle bir dönüp bakıldığında, bu hakkın zaten herzaman için sermaye sınıfı ve onun hükümetlerinceyasaklı olduğu görülmektedir.

Bu coğrafyada işçi sınıfının örgütlenmesine yönelikyasakların tarihini 1845 yılında Polis nizamnamesinekadar görütebiliriz. Grev yasaklarının başlama tarihi de1909 yılında çıkarılan Tatil-i Eşgal Kanunudur. Butarih öncesinde İstanbul, Selanik, İzmir, Adana gibiillerde grevler olduğu bilinmektedir. 1908’ de geçicibir yasa çıkarılarak resmi daire çalışanlarının,demiryolu, su, gaz, elektrik, tramvay, rıhtım, limanişçilerinin greve çıkamayacakları belirtilmiş, 1909’daise geçici yasa kalıcı hale getirilerek, “toplummenfaatlerine aykırı” tüm grevlerin yasaklandığıduyurulmuştur.

Ancak işçi sınıfının tarihinde yasaklara karşı fiili-meşru grev örnekleri de bulunmaktadır. Örneğin 1923yılında gerçekleşen Havza Grevi bu açıdan önemli birdeneyimdir. Havza’da Fransız denetimindeki ocaklardaçalışan maden işçileri yaşadıkları ağır çalışmakoşullarına karşı, kendiliğinden bir tarzda örgütlenerekgreve çıkmışlardır. Grev sürecinde “Grev komiteleri”ve grevin sürekliliğini sağlamak için “İaşe komiteleri”gibi örgütlenmeler oluşturmuşlardır.

Cumhuriyet döneminde işçi hakları açısındanyasaklar devam etmiş, 1925 yılında çıkarılan Takrir-iSükun Kanunu ile işçi sınıfının örgütlenmesine yönelikönemli kısıtlamalar getirilmiştir. 1936 yılında çıkarılan3008 sayılı iş yasası ile bireysel işçi haklarında birdüzenlemeye gidilmiş, ancak toplu işçi hakları sözkonusu olduğunda özellikle grev hakkı yasaklanmıştır.Yine 1938 yılında Cemiyetler Kanunu ile “sınıf esasınave adına dayanan cemiyetlerin” kurulmasıyasaklanmış, bu yasa ile Türkiye tarihindeki ilk mutlak

sendika yasağı getirilmiştir.1946 yılında Cemiyetler Kanunu’nda değişiklikler

yapılarak sendika hakkı yasal olarak tanınmış, ancak 6ay geçmeden bu yasa sonrası kurulan sendikalar vesiyasi partiler kapatılmıştır. 1947 yılında 5018 sayılıİşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika BirlikleriHakkındaki Kanun kabul edilmiştir. Bu kanun ilesendika kurma özgürlüğü tanınmış ancak grev hakkıyine yasaklanmıştır. Bu yasağa rağmen sonraki yıllardada işçi sınıf tarafından fiili grevler gerçekleştirildiğibilinmektedir. 31 Aralık 1961 tarihinde Türk-İş’e bağlıİstanbul İşçi Sendikaları Birliği’nin çağrısıyla İstanbulSaraçhane’de binlerce işçinin , “şartsız grev istiyoruz”,“grevsiz sendika silahsız askere benzer”, “grevi suçsayan zihniyet suçludur” gibi sloganlarla taleplerinidile getirmesi oldukça anlamlı bir örnektir. Bundansonraki süreçte 1963 yılında Kavel direnişi sayesindegrev hakkı kazanılabilmiştir.

Türk-İş’e bağlı Maden-İş Sendikası’na üye Kavelişçileri, fazla mesailerinin ve yıllık ikramiyelerinin tamolarak ödenmemesi, sendikadan ayrılmaları için baskıyapılması ve Maden-İş Şişli Şube Başkanı ile işçitemsilcilerinin işten çıkarılmasını protesto etmekamacıyla 28 Ocak’ta iş bırakarak greve çıkmışlardır.Grevin yasak olduğu bu tarihte Kavel işçilerinin greviönemli bir çıkış olmuş, 275 Sayılı Toplu İş sözleşmesi,Grev ve Lokavt Kanunu’nun yürürlüğe girmesiylegrev yasal hale gelmişti. Grev hakkının yanındalokavtında yasal olması ise sermaye devletinin işçisınıfının artan gücünden korkması karşısında aldığı birönlem olmuştur.

Bu yasaların yürürlüğe girmesiyle yasahükümlerine aykırı sayılan ilk “kanunsuz grev” de, 11Nisan 1963 tarihinde İstanbul-Zeytinburnu’ndaBozkurt Mensucat Fabrikası’nda olmuştur. İşçiler,toplu sözleşme görüşmeleri devam ederken topluca işiterk etmişlerdir. Bu fiilî greve Sıkıyönetim el koymuş,Zeytinburnu Asliye Ceza Mahkemesi’nde 1053 işçialeyhine kamu davası açılmış ve işçiler hükümgiymiştir. Bu da bir kez daha sermeye sınıfı vedevletinin işçi sınıfının grev hakkı karşısındakikorkusu ve tahamülsüzlüğünü göstermektedir.

1966 yılında yapılan Paşabahçe Grevi ise işçi sınıfıtarihinde önemli bir grev olarak gerçekleşmiş, 1967’deDİSK’in kurulması, 1970’ de yaşanan 15-16 HaziranBüyük İşçi Direnişi gibi yükselen bir hareketliliksüreci yaşanmıştır.

12 Eylül askeri darbesi sonrasında ise sermayesınıfına rahat bir soluk aldıracak yasalar bir biruygulama konulmuştur. 27 Ekim 1980 tarihindeyürürlüğe konan 2324 sayılı “Anayasa DüzeniHakkında Kanun” ve 24 Aralık 1980 tarihindeyürürlüğe konan “Süresi Sona Eren Toplu İşSözleşmelerinin Sosyal Zorunluluk Hallerinde YenidenYürürlüğe Konulması Hakkında Kanun” ile birliktegrevler yasaklanmıştır. Bu sürede her grev girişimişiddetle bastırılmaya çalışılmıştır.

Grev yasakları 6 Ekim 1983 yılına kadar devametti. 12 Eylül anayasası olan 1982 anayasasında 2821ve 2822 sayılı yasalarla grev hakkını büyük ölçüdekısıtlayan maddeler konuldu. Bu kanunla; can ve malkurtarma işlerinde, cenaze ve tekfin işlerinde, su,elektrik, havagazı, termik santralleri için kömür

çıkarılması, doğalgaz ve petrol sondajı, üretimi,tasfiyesi ve dağıtımı işlerinde, nafta veya doğalgazdanbaşlayan petrokimya işlerinde, banka ve noterlikhizmetlerinde, kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiyeile şehir içi deniz, kara, demiryolu ve diğer raylı topluyolcu ulaştırma hizmetlerinde grev yasaklanmıştır.

Ayrıca ilaç imal eden işyerleri hariç olmak üzere,aşı ve serum imal eden müesseselerle, hastane, klinik,sanatoryum, prevantoryum, dispanser ve eczane gibisağlıkla ilgili işyerlerinde, eğitim ve öğretimkurumlarında, çocuk bakım yerlerinde vehuzurevlerinde, mezarlıklarda, Milli SavunmaBakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı ile SahilGüvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilenişyerlerinde de grev yapılması yasaktır.

Bu yasaklanan işkollarının dışında diğerişkollarının grev hakkını gasp eden maddeler vardır.Örneğin, “Bölünmez bütünlüğe aykırı” durumlar, savaşve seferberlik halleri gibi hak ve özgürlükleri sınırlamayetkisi veren hükümler ve grev hakkının “iyi niyetkurallarına aykırı, toplum zararına ve milli servetitahrip edecek şekilde kullanılamayacağı” gibiibarelerle ucu açık tanımlar getirilmiştir. Kuşkusuz“siyasi amaçlı grevler” ve “genel grev” de suçsayılmaktadır.

Grev hakkı grev yapılarak kazanılır...

Tarihimizden öğrenelim,sendika ve grev hakkımıza sahip çıkalım!

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Ancak grev yasağının görünürde kalkmış olmasıile birlikte işçi sınıfı yeniden ayağa kalkış yaşamıştır.1985’te Netaş Grevi bu dönemde önemli grevlerdenbiri olmuştur. 3150 işçinin katıldığı bu grev, 1980sonrasının ilk büyük grevidir. O süreçten sonraDerby, Dizel Motor, Migros, Devlet Demiryolları ve1987 yılında 30 bin işçinin başlattığı Kazlıçeşmederi işçilerinin grevi yaşanmıştır. Devamında 1989bahar eylemleri gerçekleşmiş, Zonguldak grevi ileivme kazanan işçi hareketi sözkonusu olmuştur.Kuşkusuz devlet yine grevleri engelleme yolunagitmeyi elden bırakmamıştır. 1986 yılında ANAPhükümeti döneminde PETKİM, “stratejik” birişletme olduğu iddiası ile grev yasağı kapsamınasokulmuştur. (Her ne hikmetse bu “stratejik”işletmenin özelleştirilmesinde bir sakıncagörülmemiştir!)

Zonguldak maden işçilerinin büyük mitingisonrasında 30 Kasım 1990 günü yaklaşık 50 binişçiyi kapsayan grev başlamıştır. İşçi ailelerinin dedestek verdiği grev, düzenlenen yürüyüşlerle giderekkitleselleşmiştir. Dönemin Özel hükümetini zorasokan bu eylemleri bitirmek için sendika bürokrasisiyoğun bir çaba gösterdi. Ancak yine de 3 Ocak1991’de “genel grev” tanımı yasaklı olduğu için“genel eylem” kararı almak zorunda kaldı. Fiiliolarak gündeme gelen genel grevin içi sendikabürokrasisin eliyle boşaltıldı, işçiler alanlaraçıkartılmadı. Bilindiği gibi hemen ardından 4Ocak’ta başlayan Ankara yürüyüşünde de sendikabürokrasinin has adamlarından Şemsi Denizersermayeye benzersiz bir hizmet sundu. Sayısı 100bini bulan işçilerin yürüyüşü 8 Ocak’ ta bitirildi.Oldukça korkan sermaye sınıfı ve devleti hiçgecikmeden 25 Ocak’ ta “milli güvenlik” nedeniyletüm grevleri yasakladığını açıkladı.

Bir sonraki “genel grev” denemesi ise 1994yılında gündeme geldi. Söz konusu genel grevgirişimi, 5 Nisan kararları çerçevesinde gündemegelen kapsamlı sosyal yıkım saldırılarına karşıişçilerin basıncıyla alınan 20 Temmuz “geneleylemidir”. Burada da sendikal bürokrasinin uğursuzrolü bir kez daha görülmüş, işçi hareketininönündeki en önemli engellerden biri olduğu bir kezdaha tescil edilmiştir. Bunun son örneği Tekeldirenişi sürecinde bir kez daha yaşandı. 26 Mayıs“genel eylem” kararı sendikal bürokrasi eliyle boşadüşürülmüştü.

Sermaye devleti grevlerin önüne geçmek için herdaim hem kendi gerici yasalarını kullanmış, hemdesendikal bürokrasinin desteğini yanında bulmuştur.2000’li yıllarda da pek çok grev ertelenmiş yadaengellenmiştir. 2003-2004 yıllarındaki Şişe Camgrevleri de “milli güvenlik” gerekçesi ileertelenmiştir. Bu “milli güvenlik” kavramını,sermayenin çıkarı diye okumak gerekmektedir. YineLastik-iş üyesi işçilerin grevleri de Bakanlar Kurulutarafından, “milli güvenliği bozucu nitelikte”görülerek 60 gün süreyle ertelenmişti.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Önümüzdeki süreçtegrev hakkına ilişkin yasaklamaların daha da artan birşekilde devam edeceği de ortadadır. Fiilen grevleriyasaklayan hükümet buna çeşitli yasal kılıflarbulmakta hiç de zorlanmamaktadır. İşçi sınıfınınüretimden gelen gücü bu şekilde engellenirken,bilindiği gibi kamu emekçilerinin grev hakkı kağıtüzerinde bile hala yoktur.

İşçi sınıfının mücadele tarihinin gösterdiği gibigrev hakkı grev yapılarak kazanılmıştır. Bugün degrev hakkının önündeki engeller ancak bu şekildeaşılabilir. Yapılması gereken mevcut burjuvayasalarına bel bağlamadan, sınıfa karşı sınıftutumuyla, fiili-meşru mücadele yolunu tutmaktır.Burjuva yasalarını parçalamanın, sendikal bürokrasiengelini aşmanın başkaca bir yolu-yöntemi yoktur.

HAK-İŞ’ten kof sözler

Sınıfa ihanet sözkonusu olduğunda kendinden önceki sendikacıları dahi gölgede bırakan Hak-İşyöneticilerinin son yaptığı açıklamada “yeni yasanın sendikalı sayısını arttıracağı” iddia edildi!

İşçi sınıfı için son yılların en büyük saldırısı ve hak gaspı anlamına gelen, sendikal örgütlülüğü 12 Eylül ilekıyaslanacak denli zorlaştıran Toplu İş Sözleşmesi Yasa Tasarısı TBMM’de kabul edilip Cumhurbaşkanı’nailetilmişti. Sözkonusu yasaya sendikalar cephesinden en büyük destek ise TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ’ten gelmiş, kapalıkapılar ardından yasaya olur veren ihanetçi sendikalar, bir de utanmadan Cumhurbaşkanı’na yasayı veto etmeçağrısı yapmıştı.

HAK-İŞ, yüzsüzlüklerine bir yenisini daha ekledi ve HAK-İŞ Başkanı Mahmut Aslan yaptığı açıklamalar ileyasadan umutlu olduğunu belirtti. Aslan, esas olarak yeni yasanın sendikal örgütlülüğü geliştireceğini vesendikalı işçi sayısının artmasını sağlayacağını iddia etti.

Bununla birlikte, “30 işçiden az olan yerlerde işe geri dönüş davası açılması engellendi. Bu sendikalar için birdarbedir” sözleriyle yasayı eleştirerek kendi kendisiyle de çelişen Aslan, Türkiye’de 11 milyon işçinin neredeyseyarısının işe iade davası açma hakkından men edildiğini belirtti.

HAK-İŞ başkanı konuşmasında Konya’daki sendikal örgütlülük tablosuna da değinerek buradaki sorunlardandem vurdu. 5 OSB’de 30 bin kayıtlı işçinin yanısıra 10 bin kadar kayıtsız işçinin bölgede çalıştığını belirten Aslan,sendikalılık oranını düşüklüğüne dikkat çekti ve patronların sendikalardan korktuklarını söyledi.

Aslan’ın “bazı sendikalar”ın işçiye nasıl ihanet ettiğine dair anlatımı ise, tarihi ihanet ile birlikte yazılmış HAK-İŞ’in ve diğer sendika bürokratlarının el kitabı gibiydi. Aslan sendikaların önce işçiyi patrona ihbar ettiğini,ardından ise avukatlar aracılığı ile patrondan sendikal tazminat alarak işçinin sırtından para kazandığını iddia etti.

Bu sözler ile işten atılan işçilerin yürüttükleri direnişlere ve hukuksal mücadelelere dair de şaibe yaratmayıamaçlayan HAK-İŞ başkanı, yeni yasanın işe iadenin önünü kesmesini ve sendikal tazminat hakkını sınırlamasınıda onaylamış oldu.

“Direnişimiz işçilere mesajdır!”

DHL Lojistik’te TÜMTİS üyesi işçilerin direnişi 4. ayını geride bıraktı. Uluslararası sınıf dayanışmasıyla damoral bulan işçiler, Esenyurt Kıraç’taki DHL deposu önünde direnişlerini sürdürüyorlar. Direnişçi DHL işçilerindenKorcan Yılmaz ve Doğan Ervan ile direniş süreci üzerine konuştuk.

- Direnişiniz hangi aşamada, neler yapıyorsunuz?Korcan Yılmaz: Direnişimizin 4. ayını doldurduk. İlk günkü kararlılık ve heyecanla

direnişimiz sürüyor. Sendikamız TÜMTİS de bütün imkan ve olanaklarıyla bizimyanımızda. Mücadelemizin zaferle sonuçlanacağına ilk gün olduğu gibi bugün deinanıyoruz. Sendika yöneticileri, yurtdışından gelen destekler ve bizim içindüzenlenen kampanyalar kamuoyunda her gün daha fazla ses getiriyor. Çeşitlieylemlerde pankart ve sloganlarımızla sesimizi daha fazla duyurmaya çalışıyoruz.Kararlı bir şekilde, arkadaşlarımızın da desteğiyle bu mücadeleyi zaferlesonuçlandırmayı bekliyoruz. Mücadelemiz hak arama mücadelesidir. Alınterimizin,emeğimizin karşılığını alabilmek için mücadele ediyoruz. Sendikalı olarak, toplusözleşmeyi imzalayarak işimize geri dönmek istiyoruz. Aynı zamanda örgütlenmeçalışmalarımız, sendikal bilgilendirme ve üyelikler devam ediyor. İçeride işverenin

satın alma girişimleri var. Çalışanlara çeşitli oranlarda zam yapıyor. Zamlarla sendikalaşmanın önünde durmayaçalışıyorlar. İçeride sendikaya üye olan arkadaşlarımız da mücadelelerine devam ediyorlar. Üye olmayanarkadaşlarımızla görüşüyorlar. Sendikamızdan aldıkları bilgileri, üye olmayan arkadaşlarımızla paylaşıyorlar.Sendikanın anlamı, örgütlülük üzerine sohbetler yapılıyor. Bu şekilde üyelikler devam ediyor. Kurumlardanziyaretler oluyor. Sendikalardan, çeşitli işçi derneklerinden, kitle örgütleri, BDSP, TKP, Halkevleri, EMEP gibioluşumlardan ziyaretler oluyor. Bu ziyaretler bizleri güçlendiriyor ve umutlandırıyor. Yalnız olmadığımızıhissediyoruz.

- Sömürü ve kölelik koşullarında çalışan işçilere mesajın nedir?Korcan Yılmaz: Direnişimiz aynı zamanda bir mesajdır. Arkadaşlarımızdan, bu direnişin sonuçlarını takip

etmelerini, bu mücadeleden kendilerine pay çıkartmalarını istiyorum. Mücadele ederek zafer kazanılır. Bütünarkadaşları mücadeleye çağırıyorum.

- İlk defa bir direniş deneyimi yaşıyorsunuz. Direnişiniz nasıl gidiyor?Doğan Ervan: İşyerinde çalışan arkadaşlarımız gelmeden direniş alanında

oluyoruz. Servisler geldiğinde onlarla görüşüyoruz. Sendikalı olmanın öneminianlatıyoruz. Sendikanın, bizim emeğimize sahip çıkacağını anlatıyoruz. İşverenin deiçeride çalışanların bizimle görüşmemeleri için çeşitli yaptırımları var. Dışarıyaçıkmanın yasaklanması ve tehditler var. Sürekli direniş yerinde olarak ve buradanayrılmayarak kararlılığımızı gösteriyoruz. Bizim burada olmamız, içeride üye olanveya olmayan arkadaşlarımızı etkiliyor. Onlar da bizden güç alıyorlar.

- Direnişiniz bölgede nasıl bir etki yarattı?Doğan Ervan: Gözlemlediğimiz kadarıyla herkes meraklı. Araçlarıyla geçenler yavaşlayarak bize selam

veriyorlar. Çay, şeker getirenler, yardıma ihtiyacımız olup olmadığımızı soranlar var. “Ne yapabiliriz” diyesoranlar var. Davamız ekmek davasıdır. Türk-Kürt fark etmeden herkes direnişin farkında. Destek verenler var.Mücadelemizin sonuna kadar arkasındayız. Destek ve dayanışma olduğu sürece daha moralli oluyoruz.Herkesten, her türlü desteği bekliyoruz.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

AKP iktidarı 2013 yılı bütçesini açıkladı. Her yılınolduğu gibi, 2013 yılının bütçesi için gerekli olan gelirkaynakları da işçi ve emekçilerden tahsil edilecek. Bunedenle yoğun sömürü ve zamlar üzerine kurulu olan2013 bütçesi bir kez daha işçi ve emekçileri vuracak.

Ekonomiden sorumlu bakan Ali Babacan vemaliyeden sorumlu bakan Mehmet Şimşek, bütçeaçığını kapatmak için Eylül ayı içinde iğneden ipliğeher şeye zam yapıldığını belirterek, bu zamlarınyetmemesi durumunda yeni zamların gündemegeleceğini duyurdu. Ali Babacan “Bütçe açığımızıkapatacak, mali disiplenlerimizi koruyacak tedbirlerimutlaka yürütmemiz lazım” diyerek zam ve vergisoygununa devam edileceğini ifade etti.

Bütçe rakamları ve gösterdikleri…

Mehmet Şimşek, 2013 yılı bütçe gelirlerinin 371milyar lira, bütçe giderlerinin 404 milyar lira, faizhariç giderlerin 351 milyar lira, faiz dışı fazlanın ise19,1 milyar lira olarak öngörüldüğünü açıkladı. Geçenyıl olduğu gibi bu yıl da en fazla ödenek, yedeködenek ve personel ödemeleri gibi genel kamumuhasebesini de yöneten Maliye Bakanlığı’na ayrıldı.85.3 milyar TL’lik ödeneği olan Maliye Bakanlığı’nı,53 milyar TL’si faiz harcaması olmak üzere 71.8milyar TL’lik ödenek ile Hazine Müsteşarlığı izledi.

Her yıl olduğu gibi 4,6 milyar TL ödenek ileDiyanet İşleri Başkanlığı çok sayıda bakanlığınbütçesini geride bıraktı. Kirli savaş konseptiçerçevesinde savaş harcamalarına bütçeden ayrılanpay arttı. MİT için 995,5 milyon TL, Milli SavunmaBakanlığı için 20.3 milyar TL, Jandarma GenelKomutanlığı için 5.8 milyar TL, polis teşkilatı için de14.7 milyar TL ödenek ayrıldı.

Bütçe rakamlarının içinde en büyük gelirdilimlerinden birini zamlar oluşturuyor. Ayrıca dolaylıvergiler de bütçe gelirleri içinde önemli bir yertutuyor. Bütçede, 1 Ocak 2013’ten geçerli olacakşekilde sigara ve alkollü içeceklerinvergilendirilmesinde yeni bir sisteme geçilecek. Yasaalkollü içecekler ve sigaradaki maktu verginin, Ocakve Temmuz aylarında TÜFE’ye bağlı biçimdeotomatik olarak güncellenmesini düzenliyor. Budüzenlemeyle, sigarada maktu ve nispi vergininbirlikte uygulanmasına olanak veren bir sistem degetiriliyor.

AKP iktidarının tütün ürünlerine uygulananÖTV’de yıl sonuna kadar yeni bir düzenlemeyapmaması durumunda, bu kalemdeki ÖTV oranıyaklaşık 1 yıl önce alınan ancak yürürlüğü 31 Aralık2012’ye kadar ertelenen karar uyarınca, 1 Ocak’tanitibaren 4 puan artışla yüzde 69 olarak uygulanacak.ÖTV oranının yüzde 69’a çıkarılması sigara satışfiyatlarında yüzde 20’nin üzerinde bir zamlayapılmasının önünü açıyor. Ekonomi yönetiminin2013-2015 dönemini kapsayacak Orta Vadeli Programçalışması ise devam ediyor. Bütçede atılacak adımlarçerçevesinde bu noktada da emekçi düşmanı bir dizidüzenleme yapılması planlanıyor.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçen hafta

yaptığı açıklamada, bütçe açığının yıl sonundaGSYH’nin yüzde 1,5’i olan hedefin üzerindekalacağını ve bu konuda düzeltici önlemler üzerindeçalıştıklarını belirtti. Bu ifadeyle Mehmet Şimşek yenizamlar yapabileceklerini açıkça ilan etmiş oldu. Herzaman olduğu gibi bu zamlar işçi ve emekçilerivuracak.

2013 bütçesi kapitalistleri sevindirdi

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da geçen haftayaptığı açıklamada “Türkiye’de bütçe açığımız vekamu borcumuz iyi durumda olduğu için biz uzun birsüre daha vergileri düşük tutma lüksüne sahibiz”diyerek kapitalistleri sevindirmişti. Türkiye İşadamlarıve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) YönetimKurulu Başkanı Rızanur Meral ile görüşen MaliyeBakanı Mehmet Şimşek de, “Yeni vergi yok” mesajınıkapitalistlerin temsilcisine vermeyi unutmadı.Sevincini gizleyemeyen Rızanur Meral, “İlave vergiyükleri getirmemelerini istedik. Kendileri de bunoktada güzel müjdeler verdiler. Küresel daralmadandolayı, özellikle gelir, kurumlar ve KDV vergilerindebir artış yapılmayacağını söyledi” dedi.

2013 bütçesinde burjuvaziden alınan vergilerindüşürülmesinden bahsedilirken, asgari ücretle çalışanbir işçinin aldığı ücretin yaklaşık %19’unun gelir vedamga vergisi olarak gasp edilmesi planlanmaktadır.Üstelik dolaylı vergiler denilen KDV, ÖTV ve devletinsunduğu mal ve hizmetlerden alınan diğer vergilerin,toplam vergi içindeki oranı da arttırılmaktadır.

Kapitalistlerin vergi gelirlerindeki payını düşürenAKP iktidarı, 2013 bütçesinde işçi ve emekçilerdenalınan vergileri daha da artırmayı hedefliyor. Vergigelirlerinin bütçe içinde tuttuğu oran yüzde %86’dır.Vergi gelirlerinin içinde, gelir vergisi ile dolaylıvergilerin toplam payı %77 civarındadır. Bu toplamıniçerisinde işçi ve emekçi kesimlerden alınan dolaylı vedolaysız vergilerin tuttuğu pay ise, son 25 yılınortalaması alındığında %45-55 arasında değişmektedirve bu oran 2013 bütçesi için %58 olarak

belirlenmiştir. Bütçe gelirlerinin nereye ve ne için harcandığı da

aynı gerçeğin bir diğer göstergesidir. 2013 bütçesinindağılımı, hangi kurumunun bütçeden ne kadar payaldığı ortadadır. Aslan payı her zaman doğrudanburjuvazinin cebine gitmektedir. Tüm bütçelerdeolduğu gibi, 2013 bütçesinde de en büyük harcamadilimi faiz ödemelerine ayrılmıştır. Faiz ödemelerininbütçe harcamaları içindeki payının 2013 yılında da%29,4 olacağı hesaplanmıştır. Bu durumda işçi veemekçilerden toplanan vergilerin yaklaşık %75’i faizödemeleri için harcanacaktır.

İşçi ve emekçilerin ihtiyaçlarınıtemel alan bütçe için…

2013 bütçesinin dağılımında da burjuvazininçıkarları önde tutulmakta, işçi sınıfı ve emekçilerinpayına ise sadece kırıntılar kalmaktadır. Bu gerçeklikbile devletin sınıf karakterinin anlaşılması içinyeterlidir. Kapitalist toplumun her alanında olduğugibi, burjuva devletin ve hükümetin siyasi-maliprogramı olan bütçenin hazırlanması ve uygulamasıkonusunda da belirleyici olan sınıf mücadelesidir.Mücadelenin yükseldiği dönemler, devletin sosyalhizmet ve harcamalarının da nispeten arttığıdönemlerdir. Bu anlamda ‘sosyal devlet’ denilen şeyde, burjuva devletin işçi sınıfına bir lütfu değil, sınıfıngeçmişte düzeni tehdit eden devrimci mücadelelerininyan ürünü olarak elde ettiği kazanımlardır.

İşçi ve emekçi sınıfların ekonomik, sosyal vekültürel ihtiyaçlarını gözetecek bir bütçe, ancak veancak yine işçi sınıfının iktidarında hazırlanabilir veuygulanabilir. Burjuva iktidarlar altında böyle bir şeymümkün değildir. Ancak işçi sınıfı burjuvazininegemenliğini yıkarak kendi iktidarını kurduğunda,devletin tüm kaynakları emekçilerin ortakihtiyaçlarına göre düzenlenebilecektir. İşçi sınıfınıniktidarı altında, insanların eğitim, sağlık, ulaşım, konutvb. en temel ihtiyaçları parasız olarak devlettarafından karşılanacaktır.

2013 bütçesi açıklandı…

Kapitalistleri sevindiren bütçeye karşı mücadeleye!

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

- Bakanlar kurulunda imzalanan ve meclisgündemine getirilmesi beklenen Demiryolu YasaTasarısı neleri içermektedir? Ayrıntılı bilgi verirmisiniz?

- Demiryollarında uzun zamandır devam etmekteolan özelleştirme çalışmalarının noktalanmasıdır.Şöyle ki; 1995 yılında Booz Allen & Hamiltonraporuyla başlayan bu özelleştirme çalışmalarıKanada’lı bir firma olan Canac raporuyla devametmiş, bu süre içerisinde kurumun yaptığı pek çokhizmet özel sektör eliyle yapılmaya başlanmış, işyerleri kapatılmış, kar getirmeyen hatlarda çalışantrenler seferden kaldırılmış ve buna benzer pek çokuygulama zaten hayata geçirilmişti. Bu yasa tüm busüreçlerin tamamlanarak demiryolu ulaştırmasınınözel sektöre devri ve çalışanların güvencesizliğianlamına gelmektedir.

Yasa, demiryollarının geliştirilmesinden çok kargetiren hatların ve işletmelerin özel sektöre devriniön görmektedir. Oysa 8252 km demiryolu tek hatolarak çalışmaktadır. Yeni yolların yanı sıra bu tekhat işletmeciliğini çift hatlı sinyanilazyonlu halegetirilmesi gerekmektedir.

Yasada, çalışanları güvence altına alacak birhüküm yoktur. Çalışanların önemli bir kısmı havuzagönderilecektir. Kurumda çalışan pek çok personelİFP (İhtiyaç Fazlası Personel) olarak başkakurumlara gönderilecektir.

Yasayla siyasi ve bürokratik müdahaleler yasalhale getirilecektir. Bakan tek belirleyici konumdadır.

Yasa, pek çok komisyon kurulmasını ön görmekteBakanlık, kurum ve özel sektör temsilcileri bukomisyonlarda yer almakta ancak çalışanlarıntemsilcilerinden söz edilmemektedir. Dolayısıylaçıkarılmak istenen yasa ne TCDD’yi geliştirecek nede çalışanların lehine bir uygulama olacaktır.

- Bu yasa tasarıyı sendikal örgütlülüğe birsaldırı olarak düşünüyor musunuz?

- Bu tasarı sadece sendikal örgütlülüğe bir saldırıdeğil aynı zamanda çalışanların iş güvencesiniortadan kaldıran bir uygulamadır. Açıklamakgerekirse taslak, demiryollarının mevcutorganizasyonunu ortadan kaldırarak TÜRK TRENA.Ş. olarak sektörde yer alacaktır. Çalışanlar artıkanonim şirket elemanı olacağından özel sektörçalışma hükümlerine tabi olacaklar doğal olarak işgüvencesinden bahsetmek olanaksız olacaktır.Hükümetin tüm kamu kurumlarını hedef alanKHK’lerle birleştirildiğinde ve kamu personelyasasıyla birlikte düşünüldüğünde tüm kamuçalışanlarının da iş güvencesinin ortadankaldırılacağı da akıldan çıkarılmamalıdır.

- Bu yasa tasarısına karşı BTS sendikası olarakneler yapmayı düşünüyorsunuz?

- Sendikamız bu süreci yıllar öncesinden öngörerek daha önce bahsettiğim Booz Allen &Hamilton ve Canac raporlarının hayata geçmemesiiçin çok ciddi mücadeleler vermiş ancak sektörde tekbaşına mücadele vermek zorunda kaldığı için ciddi

bir direnç örgütlenememiştir. Geldiğimiz noktadason yasa demiryollarını tümden ortadan kaldırmayayönelik bir girişimdir. Tecrübelerimizle biliyoruz ki,sadece sendikamızın vereceği mücadele yine yeterliolmayacaktır. Bu yüzden demiryollarında örgütlübaşta sendikamız olmak üzere diğer sendika vederneklerle yasaya karşı ortak mücadele yürütecekbir platform oluşturma çabasına girdik. Geçtiğimizgünlerde kamuoyuna açıkladığımız bir deklarasyonlada bu kararlılığımızı ifade ettik. Oluşturulanplatform olarak kurumumuzun talan ve tasfiyesinekarşı, çalışanlarımızın iş güvencesinin ortadankalkmaması amacıyla birçok eylem veetkinliklerimiz gündemde olup birlikte karşı koymakararlığımızı ifade ettik.

- Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?Hafızalarımızı biraz zorlarsak AKP hükümetinin

iktidara geldiği 2002 yılından bu yana gündemi işgaleden kurumların başında demiryolları gelmektedir.Ne yazık ki bu gündeme geliş, hükümetin dediği gibiilerleme ve gelişmelerle değil Pamukova veTavşancıl’da olduğu gibi onlarca insanın yaşamınıyitirdiği kazalar, Tuzla tersanelerinden daha fazlaölümlü iş kazaları ve hükümetin bir şovadönüştürdüğü yüksek hızlı trenlerle gündemegelmiştir. Artık demiryolu çalışanları için mücadeleetmekten başka bir yol kalmamıştır. Didemiryolcuları, güvenli bir demiryolu ulaştırmasıiçin de tüm halkımızı birlikte mücadele etmeyeçağırıyoruz. Çünkü demiryolu ulaşım sektörünükullanan halkımız çok iyi bilmelidir ki, özelleştirmesadece ideolojik bir saldırı olmayıp demiryolu işkolunda ulaşım güvenliğini de yok etmektedir.

Kızıl Bayrak / İzmir

.

Sınıf hareketiSayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012 Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

İzmir Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) Başkanı BülentÇuhadar ile TCDD’nin özelleştirilmesi gündemli konuştuk!

“Kurumumuza, işimize,ekmeğimize sahip çıkmak için...”

Araştırma

görevlileriyle

dayanışma büyüyor

Eğitim Sen İstanbul 6 No'lu Üniversiteler Şubesi,Üniversite Konseyleri Derneği, Üniversite ÖğretimÜyeleri Derneği, Akademi Susmayacak, GIT Türkiyeve Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, 31Ekim günü, İTÜ’de direnen araştırma görevlileriniziyaret etti.

Ziyarette ilk konuşmayı yapan Eğitim Sen MerkezYürütme Kurulu Üyesi Betül Korkut, 12 Eylüldarbesinin bir ürünü olan YÖK'ün şimdi de bilimesaldırdığını ifade ederek araştırma görevlisi kıyımınahazırlanıldığına dikkat çekti.

Ardından Eğitim Sen İstanbul 6 No'luÜniversiteler Şube Başkanı İsmet Akça söz aldı.İTÜ'de yapılanın araştırma görevlileri için provaolduğuna dikkat çekerek, İTÜ'nün buna karşıdirenişin de örüldüğü yer olduğuna değindi.

Üniversitelerin piyasacı, sermayenin ihtiyacınagöre çalışılan, neo-liberal politikaların esas alındığıyerler olarak kurgulandığını, AKP'ye muhalifdüşüncelerin varolamayacağını, bunun yerinemuhafazakar kadroların yerleştirilmek istendiğinedeğinen Akça "Buna izin vermeyeceğiz" diyereksözlerini 6 Kasım YÖK protestosuna çağrı yaparakbitirdi.

Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği adınakonuşan Gülhan Hoştürk, 50/d ve 33/auygulamalarına dikkat çekti.

GIT Türkiye adına konuşan Fisun Öztekin iseakademik özgürlük adına çalışan bir kurum olarak50/d'nin yarattığı sorunlara değindi. "Araştırmagörevlisi gençler piyasanın kırılganlığına terk ediliyor"diyerek sözlerini tamamladı.

Üniversite Konseyleri Derneği adına konuşanEmre Gürcanlı, yaşanan sorunun temelde işgüvencesine yönelik olduğuna dikkat çekerek birtekstil işçisinden araştırma görevlisine kadar herkesimin güvencesizliğe maruz bırakıldığını ifade etti.Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi MeryemKurtulmuş da Yeni YÖK Yasa Taslağı'na değinerekaraştırma görevlilerine taslakta yer bile verilmediğiniifade etti.

Eyleme katılan İstanbul Üniversitesi öğretimüyelerinden İzzettin Önder de söz alarak buradayalnızca atılan araştırma görevlileri içinbulunmadığını, esas olarak eğitim sistemininkorunması için burada olduklarını ifade etti. Marks'ınbilim ve felsefe arasında kurduğu bağa dikkatçekerek, yaşananların böyle yorumlanmasınınönemine dair vurgu yaptı. Eylem bitirilirkenüniversitedeki voleybol turnuvasında “anti-50/d”takımının maçı kazandığı bilgisi verilerek rektörlükönündeki çadırın dışında da görünür olmak için çabaharcandığına değinildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

CMYK

TKİP IV. Kong 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

CMYK

Geride bıraktığımız günlerde toplanan TKİP IV.Kongresi kapsamlı bir gündeme dayalı çalışmalarınıbaşarı ile tamamlamış bulunmaktadır. TKİP IV.Kongresi partinin tüm temel örgütlerinin seçilmişdelegeleriyle temsil edildiği nispeten geniş birbileşenle toplandı. Yaklaşık üç hafta süren kongreçalışmaları boyunca, partinin gündemindeki tüm temelideolojik, politik ve örgütsel sorunlar ele alındı,ayrıntılara inen tartışmalar yapıldı, partinin önünüaçacak verimli sonuçlara varıldı. TKİP’de artık sağlambiçimde kökleşmiş bulunan parti içi demokrasinin yenibir göstergesi olan ve son derece devrimci biratmosferde gerçekleşen IV. Parti Kongresi, kendişahsında partideki ideolojik birliği ve ruhsalbütünleşmeyi de yeni bir düzeye çıkardı.

Yeniden inşa sürecinin son aşaması

Son beş sene içinde gerçekleşen üçüncü partikongresi olması, TKİP IV. Kongresi’ne ayrı bir anlamkazandırmaktadır. 2007 yılında toplanan TKİP II.Kongresi’ni izleyen son beş yıl, partimizin her açıdanyeniden inşa edildiği bir süreci ifade etmektir. Budönem içinde parti örgütü, her bakımdan gerçek birdevrim örgütü yaratmak hedefine bağlı olarak baştanaşağı yeniden yapılandırıldı. Ve bu sürece, ideolojikkimliğe, devrimci örgüte ve çalışma tarzına ilişkin tümsorunlar üzerine partinin çok yönlü yoğun bir eğitimive köklü bir dönüşümü çabası eşlik etti.

TKİP IV. Kongresi, bu yeniden inşa sürecinin yenive son aşamasını işaretlemektedir. Bu, parti eğer IV.Kongre’nin saptadığı yeni görev ve hedeflereulaşmada da asgari bir başarı gösterirse, yeniden inşasürecinin artık esası yönünden tamamlanacağıanlamına gelmektedir. Böylece TKİP, kendini sınıfmücadelesi görevlerine, ki partimiz için bu devrimeçok yönlü hazırlık ile aynı anlama gelmektedir, heraçıdan çok daha bilinçli, güçlü ve etkin bir biçimdehazırlamış olacaktır. Bu, devrimci sınıfı temsil eden birparti olarak TKİP’nin toplum düzeyinde siyasalmücadele sahnesine daha etkin ve iddialı bir tarafolarak çıkması demektir aynı zamanda.

Soruna bu çerçevede bakan TKİP IV. Kongresi,tüm temel sorunlar üzerinden son beş yıllık yenideninşa sürecinin genel bir bilançosunu çıkarmış,deneyimlerini özetlemiştir. Ulaşılan düzeyin ve eldeedilen kazanımların yanısıra, hala da sürmekte olansorunları saptayıp irdelemiştir. Sürecin genel birbaşarıyla taçlandırılabilmesi için özellikle yüklenmesigereken sorun alanlarına çubuk bükerek, partinin buçerçevedeki yeni hedeflerini ve görevlerinitanımlamıştır.

TKİP IV. Kongresi, partide niteliği geliştirippekiştirme sürecinin belli bir düzeye ulaşmışbulunduğunu saptamakta, bundan böyle niteliği yenibir düzeyde geliştirmenin zorunlu koşulu olarak nicelgelişmenin önemini vurgulamaktadır. Parti kongresi

çalışmaları içinde başarılı ve verimli bir sınıf-kitleçalışmasının sorunları üzerinde özellikle durulmuşolması aynı zamanda bu amaca yöneliktir.

TKİP IV. Kongresi somut hedeflere ve başarıölçülerine ilişkin tüm yerleşik kalıpların parçalanıp biryana atılmasını, gerçek bir sınıf partisi olmanın bilinci,özgüveni ve iddiası ile sınıf kitleleriyle etkin birbirleşme çabası içine girilmesini, başta yeni seçilenMerkez Komitesi olmak üzere tüm parti örgütlerininönüne temel önemde ve ertelenemez bir görev olarakkoymaktadır.

Devrim tarihimizin en büyük kazanımı

TKİP IV. Kongresi’nin gerçekleşmesi iki anlamlıyıldönümüne denk gelmektedir. Bunlardan ilki DenizGezmiş ve arkadaşlarının devrim davası uğruna ölümüyiğitlikle karşılamalarının 40. yılı, ikincisi gelişmesiniTKİP’nin kuruluşuyla taçlandıran EKİM’in siyasalmücadele sahnesine doğuşunun 25. yılıdır. Bunlardanilki devrim tarihimiz, ikincisi ise TKİP’nin kendigelişim tarihi bakımından özel önem taşımaktadır.

Bu iki anlamlı yıldönümünü çalışmaları içinde elealan TKİP IV. Kongresi, devrimci hareketimizingelişim tarihi içinde bu iki olayın gerçekte birbirinitamamladığı düşüncesindedir. Deniz Gezmişler ‘71Devrimci Hareketi’ni simgelemekte, ‘71 DevrimciHareketi ise reformizden kopuşu ve devrim bayrağınınyükseltilmesini temsil etmektedir. TKİP, bugününTürkiyesi’nde, Denizler’in açtığı devrim bayrağını tümcephelerde tutarlılık ve kararlılıkla taşıyan, bunudevrim tarihimizin tüm kazanımlarını kucaklama veyeni bir düzeyde yaşatma tutumu ve pratiği ilebirleştiren tek gerçek devrimci partidir.

Bu rastlantı da değildir. TKİP bunu, halkçı küçük-burjuva çizgiden yirmibeş yıl önce yaşadığı köklükopuşa, böylece sınıf devrimciliği çizgisine sağlambiçimde geçişine borçludur. Türkiye’de ilk kez olarakTKİP şahsında, devrimci teoriyi, devrimci programı,devrimci taktiği, devrimci örgütü ve devrimci moraldeğerleri birleştiren ve bütünleyen, daha da önemlisi,tüm bunları devrimci sınıf çalışması ve pratiği içindemaddi bir güce dönüştürmeye çabalayan, böylece tümgelişimini proleter sınıf devrimciliği çizgisine oturtanbir komünist hareket ortaya çıkmıştır. Ve bu, halkçıküçük-burjuva akımların devrimci konum vekimliklerini yitirdiği, ideolojik ya da örgütsel tasfiyesüreçleri içinde bozulup dağıldığı, devrim davasıylatüm bağlarını yitirerek düzenin icazet alanına kaydığıya da şekilsiz mezhepler halinde yozlaştığı birdönemde başarılmıştır.

TKİP IV. Kongresi, yirmibeş yılın sınavındangeçmiş bu açık gerçeğin ışığında, TKİP’yi elli yılıbulan yakın dönem devrim sürecimizin en büyükkazanımı saymaktadır. Kendini önceleyen bütün birdevrimci birikimi özümseyen ve aşan, böylece sınıfdevrimciliği çizgisine sağlam bir biçimde oturan TKİP,

Türkiye’nin devrimci geleceğinin de gerçek temsilcisive biricik güvencesidir.

Parti, sınıf, devrim!

Dünya olaylarının gelişim seyrini ele alıştapartimiz, komünist hareketimizin ortaya çıkışındanberi korunagelen yöntemsel bir üstünlüğe sahiptir.TKİP dünya olaylarının seyrini tarihsel sürecinbütünlüğü içinde, marksist teorik-sınıfsal bakış iletarihsel perspektifi birleştirerek ele almaktadır. TKİPIV. Kongresi, bu yöntemsel davranışa uygun olarak,öncelikle günümüz dünyasında temel süreçlerin genelgelişme çizgisi üzerinde durmuş, öne çıkan güncelgelişmeleri bunun içinde anlamlandırmış, asıl olarakda dünya olaylarının mevcut gelişme seyrinden çıkantemel stratejik ve taktik devrimci görevlereyoğunlaşmıştır.

TKİP III. Kongresi’nden bu yana yaşanan tüm yenigelişmeler, partimizin girmiş bulunduğumuz yenitarihsel döneme ilişkin değerlendirmelerininisabetliliğini ve önemini bir kez daha ortayakoymaktadır. 2009 yılında toplanan TKİP III.Kongresi, partimizin o güne kadarkideğerlendirmelerini genelleyerek durumu şöyleözetlemişti: “İnsanlık yeni bir bunalımlar, savaşlar vedevrimler dönemine girmiş bulunmaktadır. Bunalımlarve savaşlar halen günümüz dünyasına damgasını vuranyakıcı olgulardır. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bu ikiolgusal gerçek yeni bir devrimler döneminin dedolaysız bir habercisidir...” (TKİP III. KongresiBildirisi).

O günden bugüne olup biten herşey budeğerlendirmeyi daha açık, daha somut, daha kuvvetlibir biçimde doğrulamaktadır. Günümüz dünyasındaher gerçek devrimci partinin temel görevi, bu yenitarihsel döneme her alanda ve her düzeyde en iyibiçimde hazırlanmaktır. Bu hazırlığın olağanüstüönemini son yılların gelişmeleri, özellikle de Arapdünyasında başgösteren, dünya ölçüsünde büyükyankılar yaratan ve bu arada dünya ve Türkiyesolundaki büyük kafa karışıklığını açığa çıkaran genişçaplı toplumsal olaylar bir kez daha göstermiştir.

Tunus ve Mısır’da milyonlarca insanı haftalar boyusokaklara döken halk isyanları, dünya ve Türkiyesolunun bir kesimi tarafından açık ya da örtülübiçimde emperyalizmin bölgeyi yeniden düzenlemehesabının bir ürünü sayılırken, öteki bir kesimitarafından ise sınıfsal bakımdan şekilsiz ve politikbakımdan yönsüz bir yığın patlaması olmaktan öteyegidemeyen bu aynı olaylar kestirmeden “devrim”olarak nitelenebilmiştir. Bu iki değerlendirmede ortakolan yön, bilimsel bakıştan ve devrimci konumdanyoksunluktur. İlki geniş çaplı bu kitlesel patlamalarınemekçi insanın ruhunda, bilincinde ve davranışındayarattığı ve etkisi kesin olarak yarının yenimücadelelerine kalacak olan değişimleri görmezlikten

TKİP IV. Kongresi toplandı!..

Her alanda devrim

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

gelirken, ikincisi devrimi şekilsiz ve kendiliğinden biryığın patlamasına indirgemekte, devrimci sürecinöznel yönünü tümüyle gözden kaçırmaktadır.

Tunus-Mısır olayları ilkin, onyılların baskı, sömürüve emperyalizme uşaklık politikalarının en durgungörünen toplumlarda bile ne denli muazzam bir sosyal-siyasal patlayıcı madde birikimi yarattığını, bunun enbeklenmedik olaylarla nasıl alev alabildiğini veemekçilerin muazzam yığınını haftalarca yatışmayanbir öfke ve mücadele kararlılığı ile sokağadökebildiğini göstermiştir. Aynı olaylar ikinci olarak,ezeni ve ezileni kapsayan genelleşmiş bir ulusalbunalıma ve normal zamanlarda tümüyle atalet içindeolan milyonlarca emekçideki geniş çaplıhareketlenmeye rağmen, eğer toplumun emekçilereönderlik etmek yeteneğine sahip sınıfı gerekli devrimciinsiyatifi ortaya koyamıyorsa ve devrimci parti çokyönlü çabalarıyla bunu kolaylaştıran, güçlendiren veyönlendiren bir konumda değilse, olayların devrimedoğru büyüyemediğini ortaya koymuştur.

Bu iki sonuç bir arada, bir yandan en durgungörünen toplumlarda bile devrimin büyük potansiyelolanaklarını, fakat öte yandan ise devrimci sınıf iledevrimci partinin hazırlığının olayların seyrindekibelirleyici önemini göstermektedir. Devrimler tarihidevrimci durumların ancak devrimci sınıf hazırsadevrime dönüşebildiğine ve devrimin ise ancakdevrimci sınıfa önderlik edebilen devrimci partilertarafından zafere taşınabildiğine tanıklık etmektedir.

2009 yılında toplanan TKİP III. Kongresi’ninyükselttiği “Parti, sınıf, devrim!” stratejik şiarınınanlamı ve önemi buradadır. Bu şiar devrimci parti iledevrimci sınıfın devrimci organik birliğinivurgulamakta, bunu da devrimin kendisine ve elbetteki zaferine bağlamaktadır. Böylece hem bugünün entemel, en öncelikli görevine, yani devrimci parti ilesınıfın devrimci birliğine, hem de bunun devrimin vezaferinin biricik gerçek güvencesi olacağı olgusuna birarada işaret etmektedir. Bugünün dünyasında devrimcipartinin toplumun gerçekten devrimci biricik sınıfıyladevrimci organik birliği, toplumsal çatışmayı devrimedoğru büyütmenin ve devrimin zaferini hazırlamanınzorunlu koşuludur. Devrim için devrimci sınıfınhazırlığı ve inisiyatifi, devrimin zaferi içinse öncüdevrimci parti, olmazsa olmaz koşullardır.

Bütün bunlardan günümüz dünyasında her gerçekdevrimci partiyi bekleyen en temel, en dolaysız, enöncelikli görev de kendiliğinden çıkmaktadır: Kenditoplumunun işçi sınıfını devrime hazırlamak, kendidevrimci hazırlığının esas kapsamını bununlaanlamlandırmak, aynı anlama gelmek üzere, parti ilesınıfın devrimci birliğini hergünkü mücadele içindegeliştirip güçlendirerek geleceğe taşımak. Bu aynızamanda bugünkü koşullarda proleter dünya devrimisürecine en büyük, en anlamlı katkı, dolayısıylaproletarya enternasyonalizminin de en temel

gereklerindendir.

Dünya olayları ve devrimin sorunları

TKİP IV. Kongresi, günümüz dünyasındakigelişmeler kapsamında, devrimci siyasal mücadeleaçısından özel bir önem taşıyan aşağıdaki hususlaraayrıca dikkat çeker:

- Günümüz dünyasında yaygın ve zengin bir sosyalmücadeleler tablosu ile yüzyüzeyiz. Tunus veMısır’dan Yunanistan’a ve İspanya’ya, İngiltere veABD’den Hindistan’a ve Çin’e kadar, alabildiğinegeniş bir alanda seyrediyor toplumsal olaylar, sınıfmücadeleleri, geniş çaplı sınıf ve kitle hareketleri. Busosyal mücadeleleri, yeni biçim ve yöntemler de içerenbu kitle hareketlerini büyük bir dikkatle izlemek veonları sistemli biçimde Türkiyeli emekçileringündemine taşımak özel bir öneme sahiptir. Olaylarıngerisindeki dinamikleri, bunların gelişim seyrini,ortaya çıkardığı yeni deneyimleri, yeni mücadele ve

örgüt biçimlerini, öte yandan burjuva gericiliğininbunları karşılama tarzını, bloke etme, saptırma vedenetim altına alma yol ve yöntemlerini izlemek,anlamak, bundan sonuçlar çıkarmak, her devrimcipartinin güncel görevidir ve geleceğe hazırlığının birparçasıdır.

- Son yılların toplumsal mücadeleleri bir yandanadeta zincirleme olarak ülkeden ülkeye yayılmaeğilimi gösterirken, öte yandan farklı bölge ya daülkelerdeki bu mücadeleler arasındaki politik veduygusal etkileşim dikkati çekmektedir. Tunus’tabaşlayan bir halk isyanı bir anda tüm Arap dünyasınaşu veya bu düzeyde yayılabilmektedir. Mısır’dakigeniş çaplı kitle hareketinin moral etkisi ABD’nineyaletleri ya da İspanya’daki kitle mücadeleleriüzerinden yankılanabilmektedir. New York’ta ortayaçıkan “Wall Street’i işgal et!” eylemleri bir dizi başkaülkeye yayılabilmektedir. Henüz büyük ölçüdekendiliğinden ortaya çıkan bu enternasyonalistetkileşim, yakınlaşma ve dayanışma eğilimlerinden

CMYK

resi toplandı! Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

me hazırlanıyoruz!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

TKİP IV. Kongresi toplandı!18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

geleceğin devrim mücadeleleri için çıkarılmasıgereken sonuçlar üzerinde önemle durulmalıdır.Emekçiler aynı cephede bulunduklarını, ulusal veuluslararası düzeyde ortak düşmana karşısavaştıklarını, henüz dar sınırlar içinde de olsa eylemlibiçimde ortaya koyabiliyorlar. Bu olgu, bumücadelelerin devrimci bir önderliğe, dolayısıylaprograma ve yöne kavuştukları bir durumda, devrimcienternasyonalizme kazandıracakları muazzam güçkonusunda şimdiden bir fikir vermektedir.

- Gerek sistemin bütünsel bir bunalım içindedebelenmesi, gerekse bunun yolaçtığı toplumsalçalkantılar, geniş çaplı kitle hareketleri ile halkisyanlarına varan mücadeleler, doğal olarak dünyaölçüsünde devrimci akımlara güç ve moralvermektedir. Fakat büyük bölümüyle geride kalmış birdönemin ürünü bu akımların gerçek manadakendilerini bulabilmeleri ve yeni tarihsel döneminingerektirdiği devrimci önderlik ihtiyacına yanıtverebilmeleri, ancak köklü bir biçimdeyenilenebilmeleri ile olanaklıdır. Bunun bir yanı 20.yüzyılın büyük bir bölümüne damgasını vurmuş hertürden ideolojik bozulmanın etkilerinden köklübiçimde arınmak, öteki yanı ise aynı yüzyılın zengindeneyimler içeren bütün bir devrimci sürecinden en iyibiçimde öğrenmek ve bunu toplumsal gelişmeninortaya çıkardığı yeni sorunlara bilimsel devrimciyanıtlar üretmekle birleştirmektir.

- Batılı emperyalist ittifakın yeni NATO konsepti,bu emperyalist savaş makinesinin artık yalnızcaemperyalistler arası rekabet ya da emperyalist yayılmave nüfuz mücadelelerinde değil, yanısıra da sosyalmücadelelerin önünü almada da kullanılacağınıaçıklıkla göstermektedir. Bu nedenle NATO sorunu,güncel devrimci siyasal mücadeleyi olduğu kadardevrimin gelecekteki akibetini de en dolaysız birbiçimde ilgilendirmektedir. Türkiye’nin bir NATOülkesi ve üssü olduğu da düşünülürse, bunun bizTürkiyeli devrimciler için apayrı bir anlamı ve önemivardır. NATO sorunu dolaysız bir biçimde Türkiyedevriminin stratejik bir sorunudur. Bu olgu, işçi veemekçilerin devrimci bilincini ve eyleminigeliştirmeye yönelik gündelik politik çalışmada, buemperyalist savaş aygıtına ilişkin gerçeklerin desistemli biçimde kitlelere taşınmasının özel öneminigöstermektedir. NATO’nun icraatları düzenli biçimdeteşhir edilmeli, sosyal mücadeleler ve geleceğindevrimleri karşısında nasıl bir rol oynayacağı dönedöne ortaya konulmalı, sıradan emekçinin bilincindebu konuda devrimci bir açıklık yaratılmalıdır.

- Günümüzde Avrupa’da neofaşist akımların, islamdünyasında ise gerici dinci akımların öne çıkması ve

önemli bir toplumsal destek kazanması olgusu dikkatçekicidir. Bu olgu, toplumsal-siyasal bunalım ile onungünden güne büyüttüğü toplumsal-siyasalhoşnutsuzluğun dolaysız bir yansımasıdır. 20. yüzyılıntarihsel deneyimlerinin de gösterdiği gibi, devrimcipartinin ve sınıfın hazırlıksız olduğu her durumda,toplumsal bunalımın hoşnutsuzluğa ve yeni arayışlaraittiği kitlelerin bu türden sahte muhalif gerici düzenakımlarının tuzağına düşmesi her zaman ihtimaldahilindedir ve bu devrim için en büyük tehlikelerdenbiridir.

Dünya olaylarının düğüm noktası

Türkiye’yi çevreleyen bölgeler içinde özellikleOrtadoğu bir dizi açıdan özel bir önem taşımaktadır.İlkin bu bölge, konumu ve barındırdığı stratejikkaynaklardan dolayı halen dünya olaylarının ağırlıkmerkezidir; değişik türden çatışmaların, emperyalistnüfuz mücadelelerinin, özellikle de emperyalistmüdahale ve savaşların ana sahnesidir. İkinci olarak,bölgedeki bir dizi ülke halen siyasal istikrarsızlık,toplumsal hareketlilik ve iç çatışma içindedir. Üçüncüolarak, Türk burjuvazisi ve devleti, tarihsel davranışçizgisini sürdürerek, halen bu bölgede emperyalizmintaşeronu ve vurucu gücü olarak hareket etmektedir.Dördüncü olarak, bölgedeki gelişmelerin toplamtablosu Kürt sorununu bölge genelinde önplanaçıkarmakta, Kürt hareketlerine önemli bir güç ve etkinbir konum kazandırmaktadır.

Ortadoğu’ya uluslararası düzeyde özel bir önemkazandıran bütün bu faktörler, Türkiye’nin dışpolitikası kadar iç politikasını da en dolaysız birbiçimde etkilemekte, dolayısıyla biz Türkiyelidevrimciler için ayrı bir önem taşımaktadır. TKİP IV.Kongresi bu kapsamda aşağıdaki hususlara ayrıcadikkat çeker:

- Geniş biçimiyle Ortadoğu, gittikçe kızışanemperyalist nüfuz mücadelelerinin halen de esas alanıdurumundadır. Libya’ya emperyalist müdahaleninardından aynı şeyin bu kez Suriye üzerinden daha

dolaylı bir biçimde yapılması, bu arada İran’a yönelikolarak ağırlaştırılan kuşatma ve savaş tehditleri, bununyeni göstergeleridir. Türk devleti bütün bu olaylardaemperyalizmin safında ve tam hizmetindedir. HalenTürkiye toprakları Ortadoğu halklarına yönelik buemperyalist saldırı ve savaşların ana üssüdür.

- Kıyasıya bir emperyalist nüfuz mücadeleleri alanıolan Ortadoğu, Libya savaşının da gösterdiği gibi, artıkNATO için dolaysız bir müdahale ve savaş alanıdır.Bunun halen Suriye üzerinden yapılamaması, dahadoğrusu ancak dolaylı biçimler içinde yapılabilmesi,emperyalist dünyadaki güç dengelerinin bir sonucudur.Rusya ve Çin’in tutumları böylesi bir müdahaleyişimdilik gemlemekte, böylece aynı zamandasistemdeki emperyalist hegemonya bunalımının dayeni bir göstergesi olmaktadır.

- Ortadoğu’nun bir dizi ülkesindeki yozlaşmışrejimlerin işleri artık eskisi gibi götüremeyecekleriaçığa çıkmıştır. Tunus, Mısır ve Yemen gibi ülkelerdebu, geniş çaplı kitle hareketlerinin basıncı altında,herbiri birkaç onyıldır başta bulunan diktatörlerinharcanmasıyla ve böylece olayların şimdilik denetimaltına alınmasıyla sonuçlandı. Libya ve Suriye gibiülkelerde ise rejime karşı hoşnutsuzluk emperyalistodaklar tarafından kolayca saptırıldı ve gerici içsavaşlara yönlendirildi. Böylece sonuçta açık ya dadolaylı biçimde emperyalist müdahalelerin dayanağıhaline getirildi. Libya’da doğrudan emperyalist yıkımsavaşı biçimini alan bu müdahale, halen Suriye’dedaha dolaylı biçimler içinde sürdürülmektedir.

- Arap dünyasındaki büyük toplumsal kaynaşmalar,devrimci parti ve sınıfın hazırlıksız olduğu, böyleceolayların seyrinde etkin bir rol oynayamadığıdurumlarda, emperyalistlerin ve işbirlikçi sınıflarınözellikle islami akımları kullanarak düzeni nasıl ayaktatutabildiklerine tanıklık etti. Tunus ve Mısır’dakibüyük toplumsal patlamalar büyük ölçüde gerici dinciakımlar eliyle kontrol altına alındı. Böyleceemperyalistler ve işbirlikçi egemen sınıflar, üstelikdemokrasiye geçiş aldatmacasıyla ve parlamenterbiçimler içinde, düzenlerini yeni biçimler içinderestore etmek olanağı buldular. Libya’da gerici dinciakımlar emperyalizmin vurucu gücü olarak hareketettiler ve halen Suriye’de de böyle hareketetmektedirler.

- Olayların toplam tablosu bölgedeki dinciakımların ana gövdesinin emperyalizmin denetimindeve hizmetinde olduğunu ortaya koymaktadır. Aynıolguyu AKP iktidarı bünyesinde geniş bir koalisyonoluşturan ve tümüyle emperyalizmin hizmetindehareket eden Türkiye’nin gerici dinci akımlarıüzerinden görmekteyiz.

Emperyalizmin bölgesel taşeronu

Türkiye halihazırda kendisini çevreleyen bütün birbölgede, fakat özellikle de Ortadoğu’da,emperyalizmin taşeronu ve vurucu gücükonumundadır. Bu, gerçekte Türk burjuvazisinin vedevletinin II. Emperyalist Dünya Savaşı sonrasınadamgasını vuran tarihsel davranış çizgisidir. Bununlabirlikte AKP çatısı altında birleşmiş dinsel gericilikkoalisyonu döneminde en ölçüsüz, en pervasız, ensaldırgan halini almıştır. Kuşkusuz temelde bu,bugünkü dünya koşullarının, bunun Ortadoğu’yayansımasının bir sonucudur. Sistem krizi emperyalistnüfuz mücadelelerini yeni bir düzeydeşiddetlendirmekte, bunun esas alanını da halen genişbiçimiyle Ortadoğu oluşturmaktadır. Bu daberaberinde işbirlikçi Türk burjuvazisinin ve devletininemperyalizmin hizmetinde yeni roller üstlenmesinigetirmektedir. Fakat yine de, bütün bir cumhuriyettarihinin gördüğü en işbirlikçi iktidar olan bugünküAKP iktidarı bu ihtiyaca yanıt verirken, işi aşırıpervasızlığa, kraldan çok kralcılığa vardırabilmektedir.Libya’nın ardından Suriye krizi de açıkça

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

TKİP IV. Kongresi toplandı! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

göstermektedir ki, o emperyalizm hesabına her türlümaceraya atılmaya fazlasıyla hevesli ve hazırdır. Birbakıma da buna mecburdur; zira bugününTürkiyesi’nde elde ettiği konum, emperyalizmin,özellikle de Amerikan emperyalizminin desteğine sıkısıkıya bağlıdır.

AKP iktidarı bununla da kalmamakta, yineemperyalist plan ve politikaların bir gereği olarakbölge düzeyinde mezhepçiliği kışkırtmakta, “Sünniekseni” yaratma çabalarıyla bölge halklarına karşı ağırsuçlar işlemektedir. Bölgedeki dinci akımların anagövdesinin emperyalizmin denetimine ve hizmetine budenli kolay biçimde girmesinde de AKP iktidarınınyoğun çabalarının büyük bir katkısı vardır.Emperyalizmin “ılımlı islam” projesinin dolaysız birürünü olan AKP, kendi işbirlikçi modelini tüm bölgede“model ülke” Türkiye aldatmacasıyla yaygınlaştırmakgayretindedir. Halen Mısır, Tunus, Fas gibi ülkelerdeAKP’yi model alan partiler işbaşındadır.

Türk burjuvazisi ve devletinin emperyalizminhizmetinde bölge haklarına karşı işlediği tüm busuçların karşısına dikilmek, bölge halklarıyla tam birdayanışma içinde olmak, bölgenin tüm ilerici-devrimcigüçleriyle yakın ilişkiler kurmak ve enternasyonaldayanışma içinde hareket etmek, Türkiyelidevrimcilerin temel önemde bir görevidir. Bu ilişkilerive dayanışmayı günden güne büyütmek, bölgehalklarına karşı zorunlu bir görev olduğu kadarTürkiye’deki devrimci süreçler bakımından da özel birönem taşımaktadır. Zira Türkiye devriminingelecekteki kaderi bölge halklarıyla ilişkilere de sıkısıkıya bağlıdır.

Türk burjuvazisi ve devleti emperyalizminhizmetinde bölge halklarına karşı sistemli bir biçimdesuç işlerken, yanısıra bölgesel düzeyde siyasal veekonomik çıkar peşinde koşarken, halklar arası tarihselve kültürel bağlardan, bunlardan kaynaklananduygusal yakınlıktan da en rezil bir biçimdeyararlanmaya çalışmaktadır. Bunun karşısında, açık birolgu olan halklar arası bu bağları ve duygusal yakınlığıdevrimci amaçlar doğrultusunda en iyi biçimdedeğerlendirmek de, aynı şekilde devrimci partinintemel görevlerinden biridir.

Uluslararasılaşan Kürt sorunu

Emperyalist müdahalelerin yanısıra toplumsalçalkantılarla yerleşik statükosu son yıllarda heptenaltüst olan Ortadoğu’da Kürt sorunu gitgide önplanaçıkmakta, Kürt hareketleri olayların akışında etkin birkonum kazanmakta, Kürt halkı gittikçe çoğalankazanımlar elde etmektedir. Güney Kürdistan’da fiiliKürt devleti, Batı Kürdistan’da fiili özerklik ve KuzeyKürdistan’da Türk devletini günden güne daha çokzorlayan kapsamlı mücadele, bir arada bununifadesidir.

AKP iktidarının emperyalizmin dümen suyundaİran’a cephe alması, Suriye’deki gerici iç savaşta aktiftaraf olması ve bu arada “Sünni ekseni” yaratmakgayreti içinde Irak’ın iç işlerine karışması, Kürdistan’ıaralarında bölüşmüş bu dört devletin Kürt halkına karşıgerici tarihsel ittifakının zaafa uğramasına yolaçmış,bu ise Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesiiçin daha uygun koşullar yaratmıştır.

Bu gelişmelerin toplamı Kürdistan’ın farklıparçaları arasındaki sınırları önemli ölçüde yıkmış,onlar arasındaki etkileşim büyük bir güç kazanmıştır.TKİP bu gelişmeyi Kürt halkının kendi istem veeğilimleri yönünden tümüyle meşru görmekte,geleceğin toplumsal devrimi için de ayrıcaönemsemektedir. Geleceğin toplumsal devrimiTürkiye’yi çevreleyen tüm bölgelerde kaçınılmazsarsıntılara gebedir. Dört ayrı devlet arasındabölünmüş fakat farklı parçalar arasında yoğun bir ilişkive etkileşim içindeki bir Kürdistan olgusu bunu ayrıcakolaylaştıracaktır.

Bütün kazanımlarına ve çoğalan avantajlarınarağmen bölgenin toplamında Kürt sorununun akibetihenüz belirsizliğini korumaktadır. Bunun gerisindebölgenin yeni altüst oluşlara gebe olması gerçeği ilebirlikte bölge gericiliğinin halihazırdaki gücü vardır.Belirsizliklerle dolu bu istikrarsızlık ortamında Kürthalkı kendi gücüne dayandığı ve bölge halklarıyladevrimci kader birliği çizgisinden kopmadığı ölçüdesüreçten en iyi kazanımlarla çıkmayı başarabilecektir.Emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yenidenşekillendirme çabalarından yarar umduğu ve daha dakötüsü buna alet olduğu ölçüde ise bölge halklarıylabirlikte bunun acısını çekmek akıbetiyle yüzyüzekalacaktır.

Halıhazırdaki Kürt ulusal hareketlerinin devrimcibir konum ve kimlikten yoksun olmaları Kürt özgürlükmücadelesinin en büyük sorunudur. Yine de mevcutKürt hareketleri arasında konum ve kimlik bakımındantemel önemde farklılıklar vardır. Güney Kürdistan’ınKürt partileri tümüyle emperyalizmin hizmetindehareket ediyorlarken, Türkiye, Suriye ve İran’dakiKürt partileri, kuşkusuz büyük ölçüde PKK sayesinde,cepheden mücadeleye konu etmeseler bileemperyalizme karşı mesafeli durmakta, emperyalistplanlara alet olmayı reddetmekte, tersine bölgehalklarıyla yakınlığa ve dayanışmaya önemvermektedirler.

TKİP Kürt halkının Kürdistan’ın tüm parçalarındaelde ettiği ulusal demokratik tüm kazanımlarıdesteklemekte, bunları gaspetmeye ya da sınırlamayayönelik tüm girişimlere karşı kayıtsız şartsız Kürthalkının yanında yer almaktadır.

Çürüyen düzen, tükenen cumhuriyet...

AKP, ’90’lı yıllarla birlikte oluşmuş yeni dünyakoşullarında, emperyalizmin ve işbirlikçi büyükburjuvazinin çıkar, tercih ve ihtiyaçlarına tam uyumgösteren, bunun gerektirdiği her açılıma hazır partioldu. Böylece de onların etkin desteğini kazandı.Rejim krizi olarak kendini gösteren düzen içiçatışmada bu denli kolay üstünlük sağlamasınıngerisinde bu gerçek var. Bu çatışma sürecinde ordu vebürokrasiden tasfiye edilenler, bu yeni tercih veihtiyaçlara uyumda zorlanan, dolayısıyla sorunçıkaranlar oldular. Değişen koşullar karşısında sorunadönüşenler, durum öyle gerektirdiği için harcanıp biryana atıldılar. Sermaye devleti kendini kurumsal yapıve politikalar yönünden yeni koşulların ortayaçıkardığı yeni ihtiyaçlara uyarladı, bunun icracısıolmak ise AKP’ye düştü. Kitlelere askeri vesayetinaşılması ve demokrasinin gelişmesi olarak sunulanaldatmacanın gerçek anlamı ve kapsamı bundanibarettir.

AKP, başta ABD olmak üzere batılı emperyalistdevletler ittifakı ile tüm kesimleriyle işbirlikçi büyükburjuvaziye kusursuz hizmetinin karşılığını devletiktidarında önemli mevziler ele geçirerek aldı. Bu daona kendi ideolojisini, tercihlerini ve değerlerinitopluma dayatmak olanağı sağladı. Emperyalistefendiler ile büyük burjuvazinin bazı kesimleriburadaki ölçüsüzlüklerden kısmen rahatsız olsalar bile,işin esasında bir sorun görmemektedirler vedolayısıyla bu onların AKP’ye desteğini halenetkilememektedir.

Halihazırda AKP, başta ABD olmak üzere tümbatılı emperyalist odaklarla birlikte işbirlikçi büyükburjuvazinin tüm kesimlerinin de tam desteğinesahiptir. Çünkü o bugünkü koşullarda emperyalizminve işbirlikçi büyük burjuvazinin ihtiyaçlarına en uygundüşen iktidar olduğunu tüm icraatlarıyla kanıtlamıştır.Düzen egemenlerinin düzen muhalefetine bugün içinbiçtikleri rol, AKP’yi dengelemekten, aşırılıklarınıdizginlemekten ve bu arada ihtiyaçlara uygun düşenicraatlarında ise açık ya da örtülü biçimdedesteklemekten ibarettir. Nitekim AKP iktidarıyla

birlikte yaratılan yeni koşullara ve gündeme getirilenyeni politikalara uyumda zorlanmayan düzenmuhalefeti de daha çok bu sınırlar içinde hareketetmektedir. “Yeni CHP” ile birlikte meydana gelendeğişim bu ihtiyaca yanıt vermektedir. Şovenistçığırtkanlık dışında bir politikası ve işlevi kalmamışfaşist MHP ise, bir dizi konudaki tutum vedavranışlarının açıkça gösterdiği gibi, gerçekteAKP’nin muhalefetteki bir uzantısıdır.

Burjuvazi 1920’ler Türkiyesi’nde cumhuriyetbiçimi içinde iktidar olurken dinin toplum yaşamındakietkisini sınırlamış, cemaatleri ve tarikatları yasaklamış,“aklı hür” kuşaklar yetiştirmek iddiasında olmuş, “enhakiki mürşit ilimdir” söylemini sloganlaştırmıştı.Bugünse cemaatlere ve tarikatlara dayanan, dinitoplum yaşamının tüm alanlarına ve başta eğitimolmak üzere kamu yaşamına dayatan, “dindar gençlik”yetiştirmekten sözeden ve Diyanet’i fetva kurumuhaline getiren bir gericilik odağının arkasındadurmaktadır. Bu, burjuva cumhuriyetinin evrimi içindebugün vardığı yerdir, gerçekteyse resmi tükenişidir.Bu, egemen sınıf olarak burjuvazinin siyasal ve moraliflasıdır. Onun tüm kaygısı sömürü ve soygunkoşullarının ne pahasına olursa olsun güvenceyealınmasıdır. Bunun ötesinde hiçbir değer artık onuilgilendirmemektedir, kendi cumhuriyetinin kuruluşdeğerleri başta olmak üzere.

Cumhuriyet tarihi bütünlüğü içinde irdelendiğinde,kapitalist gelişmenin değişen koşulları içinde ortayaçıkan yeni ihtiyaçlara bağlı olarak düzenli ve mantıklıbir evrim yaşadığı görülür. 1920’lerde dini toplumyaşamı içinde sınırlayarak işe başlayan cumhuriyetkurucusu CHP, 1940’ların değişen dünya ve Türkiyekoşullarında onun etki alanını bizzat kendisi yenidengenişletme yoluna gitti. Onun bıraktığı yerden aynı işi1950’lerde bu kez DP yeni bir düzeyde devam ettirdi.1960’lardaki büyük sosyal uyanış ve bunun sola hızlagüç kazandırmasının ardından ise, din ve dinselgericilik burjuvazinin elinde artık devrime karşı birdalga kıran olarak iş görmeye başladı. Bu çok bilinçlibir politikaydı ve aklı verense böyle durumlarda hepolduğu gibi emperyalist merkezlerdi.

’70’li yıllardaki devrimci yükselişin saldığı büyükkorkunun ardından ise, başta ABD olmak üzere batılıemperyalist ittifak ile başta TÜSİAD olmak üzere tümkesimleriyle işbirlikçi büyük burjuvazinin tezgahladığı12 Eylül askeri faşist darbesi, dinin ve dinselgericiliğin önünü her cephede açtı. Bugünkükoşullarda cisimleşmiş ifadesini AKP şahsında bulan“Türk-islam sentezi” devletin resmi ideolojisi halinegetirildi ve tüm topluma dayatıldı. Aynı politika ’90’lıyıllarda oluşan yeni dünya koşulları içinde bu kez“ılımlı islam” projesi halini aldı, yine emperyalistmerkezlerde planlanarak. Sonuç olarak, toplamı içindebugünkü dinci gerici iktidar, 12 Eylül faşist darbesiyleyaratılan yeni toplumsal, siyasal ve kültürel koşulların,aynı anlama gelmek üzere emperyalizmin ve işbirlikçibüyük burjuvazinin izlediği politikaların en dolaysızbir ürünü oldu.

Tam da bundan dolayı AKP’ye karşı mücadeleemperyalizme ve işbirlikçi burjuvaziye karşımücadeleden ayrılamaz. AKP bir sermaye kliğinindeğil fakat tüm kesimleriyle büyük burjuvazinindolaysız çıkarlarının bugünkü temsilcisidir. Bazısermaye kliklerinin onun iktidarından daha fazlayararlanmaları bu genel gerçeği değiştirmemektedir vetüm sermaye kesimlerinin ona tam desteği bunun böyleolduğunu ayrıca göstermektedir. AKP’nin yaratmaktaolduğu siyasal düzen, evrimi içinde burjuvacumhuriyetinin bugün vardığı yerdir. Bundan dolayıdırki, AKP’ye karşı mücadeleyi cumhuriyeti savunmakmücadelesi olarak ele almak, tükendiği ve dolayısıylaaşılmayı beklediği bir aşamada onu yeniden diriltmeyeçalışmak, gerici bir ütopyadır. Çürüme süreci içindetükenen burjuva cumhuriyetinin gerçek alternatifisosyalist işçi-emekçi cumhuriyetidir. Olduğu kadarıyla

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

TKİP IV. Kongresi toplandı! Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 201220 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

burjuva cumhuriyetinin kuruluşu sürecinden gelenkazanımları yaşatmanın ve geleceğe taşımanın dabundan başka bir yolu yoktur.

Tükenen bir cumhuriyetten sözümona bir“demokratik cumhuriyet” çıkarmak peşinde koşmak daaynı ölçüde hayalci ve dolayısıyla gerici bir ütopya ileoyalanmaktır. Bu beklenti dünya olaylarının genelseyrine, girmiş bulunduğumuz tarihsel dönemin geneleğilimlerine, bunun bulunduğumuz bölgeyeyansımalarına da aykırıdır. Kendi geçmişinden gelenilerici değerlerden bile kopan, toplum yaşamının tümalanlarını ortaçağ artığı bir ideoloji ve kültüre göreyeniden şekillendirmeye çalışan, iç politikada polisrejimini kurumlaştıran ve dış politikada militarizmi vesaldırganlığı bir politika haline getiren bugünkücumhuriyet, demokratikleşmeyi değil fakat yıkılmayı,yerini sosyalist bir cumhuriyete bırakmak üzere köklübir biçimde aşılmayı beklemektedir.

Bugünün Türkiyesi’nde mevcut gerici dengelerialtüst edebilecek biricik toplumsal güç işçi sınıfıdır.Gericilik atmosferini dağıtmak, kent ve kıryoksullarının hoşnutsuzluğunu düzen karşıtı birmecraya taşımak, böylece devrimci süreci ilerletmek,devrim davasını büyütmek ancak bu sınıfa dayanmaklaolanaklıdır. Kürt sorununu bugünkü kısır döngüdenkurtarmak, ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesinidevrimi büyütmenin bir olanağına çevirmek de ancakişçi sınıfı hareketinin devrimcileşmesiyle, toplumdaetkin bir güç olarak öne çıkmasıyla olanaklıdır. Bukuşkusuz kolay değildir; ama başka bir yol, başka birçıkış, başka bir çözüm yoktur. “Ulusal cumhuriyet” yada “demokratik cumhuriyet” projeleri, toplumsaltemelden yoksun, devrimin potansiyellerini düzeninçatlakları içinde eritmekten başka bir sonuçvermeyecek olan gerici ütopyalardır.

AKP, kesintisiz on yıldır emperyalizmin veişbirlikçi büyük burjuvazinin tam desteğine sahiptir.Fakat bu AKP’nin onlar için vazgeçilmez olduğu, budesteğin bu biçimiyle hep de süreceği anlamınagelmemektedir. AKP’ye düzen egemenlerinin on yıllıkdesteğini sağlayan yalnızca onun yeni ihtiyaçlara yanıtverebilen konum ve tutumu değil, fakat aynı zamandageniş bir seçmen desteğini elde etmek ve tutabilmekyeteneği olmuştur. Fakat bir dizi etken üzerindençoğalan işaretler, bu dönemin sonuna yaklaşıldığınıgöstermektedir. AKP iktidarı halihazırda iç ve dışpolitika cephesinde kendisini hızlı bir yıpranma süreciiçine sokacak geniş bir sorunlar yelpazesi ileyüzyüzedir. Tam da böyle bir dönemde AKP ile düzenilişkisini doğru bir biçimde ele almak ve AKPiktidarına karşı mücadeleyi düzenin aşılması devrimciperspektifine bağlamak daha da hayati bir önemkazanmıştır.

Kısır döngü içinde çözümsüzlük

Kürt sorunu Türkiye’nin temel gündemlerinden biriolmayı sürdürüyor. Çatışmalı durumun yenidentırmanması bir yandan devletin Kürt açılımının iflasını,öte yandan sorunun kısır bir döngü içindekiçözümsüzlüğünü göstermektedir.

Devletin Kürt açılımı bir ihtiyaçtan doğmuştu.Emperyalizmin ve işbirlikçi burjuvazinin yeni bölgepolitikaları, içerde bu sorunun yatıştırılmasını vedenetim altına alınmasını gerektiriyordu. Bölgedüzeyinde Kürtleri emperyalizmin ve gericiliğinsaflarında mevzilendirmek de bununla olanaklıydı.Sözde Kürt açılımı, bunun sınırlı bazı tavizlerlebaşarılabileceği inancına ve bu arada silahlı biçimiyleKürt hareketinin şu veya bu biçimde tasfiye edileceğihesabına dayanıyordu.

Üç yıllık bilanço ve bugün gelinen yer, bu inancınboşluğunu ve bu hesabın dayanaktan yoksunluğunutüm açıklığı ile ortaya koymuştur. Kürt sorunuyatıştırılmak bir yana daha da uyarılmış, çözümünü

daha şiddetli bir biçimde duyuran ve dayatan bir halalmıştır. Silahlı biçimiyle Kürt hareketi tasfiye edilmekbir yana, politik, askeri ve moral bakımdan daha dagelişmiş ve güçlenmiştir. Daha da önemlisi, Türkdevletinin de özel katkılarıyla bölgede yaratılan yenikoşulların ardından daha geniş imkanlara ve manevraalanına kavuşmuştur.

Yine de ufukta herhangi bir çözüm olanağıgörünmemektedir. Halihazırda sorun uzun yılları bulankısır döngüyü sürdürmektedir. Bunun sermaye düzeniyönünden nedeni bellidir. AKP iktidarı şahsındasermaye devleti, Kürtlerin bir ulus olarak varlığını,dolayısıyla bundan doğan meşru ulusal haklarını red veinkar çizgisini sürdürmektedir. Ulusal sorunda gerçeközgürlük ve tam eşitlik, sermaye düzeninin bütün birdoğasına aykırıdır. Bunu anlayamamak ya daanlamazlıktan gelmek ise, kısır döngünün Kürthareketine ilişkin yönünü ortaya koymaktadır.

Partimiz Kürt hareketinin bu alandaki tutarsızlığını,devletin Kürt açılımına ilişkin değerlendirmelerindeaçık bir biçimde ortaya koymuştur: “Kürt hareketidevrime dayalı programını çoktan bir yana bırakmıştır.Düzenle barışmaya ve bütünleşmeye dayalı bir stratejiizlemektedir ve yürüttüğü mücadelenin bunun önünüaçacağına inanmaktadır. Ama tutarsızlığı, bir yandandüzenle barışma çizgisi izlerken, öte yandan gerçekteancak o aynı düzenin aşılması ile elde edilebilecek birulusal istemler bütünüyle hareket etmesindedir. Buhalen Kürt hareketinin akıl almaz çelişkisidir.Devrimle elde edilebilir olanı kurulu düzenlepazarlıkların ürünü anayasal reformlarla eldeedebileceğini sanmak, ham hayallerle oyalanmaktır.Kürt hareketi tutarlı olmak istiyorsa iki şeyden biriniseçmek zorundadır. Ya ulusal eşitliğe dayalı siyasalistemlerden vazgeçmeli, ya da bunun gerici burjuvadüzeni ile pazarlıklarla, dolayısıyla anayasalreformlarla elde edilebileceği hayalinden. İkisinden devazgeçmemek, bir çıkmaza saplanıp kalmakla aynıanlama gelmektedir.” (Devletin Kürt Açılımı, Ekim,Ekim 2009)

Sorunun ağır açmazını oluşturan ve dolayısıylaçözümsüzlüğü süreklileştiren durum, halen de budur.Kürt ulusal hareketi yönünden sorun temelde stratejikçizgi sorunudur, çözüme götürecek bir stratejidenyoksunluktur. İzlenen stratejik çizgi ile bu eldeedilmek istenen hedefler arasındaki yapısaluyumsuzluktur. Kürt hareketi ya mevcut stratejisinideğiştirmek ya da ulaşmak istediği stratejik hedeflerinkapsamını değiştirmek ikilemi ile yüzyüzedir.

Kürt ulusal hareketinin mevcut stratejisine tamdestek veren, onun demokratik cumhuriyet programınaeklemlenen ve bu çizgi üzerinden HalklarınDemokratik Kongresi (HDK) çatısı altında birleşenkuyrukçu sol gruplar yelpazesi, böylece devrimle hertürden bağı kestiklerini de tartışmasız biçimde ortayakoymuş oluyorlar. Zira bu stratejide ve bu programdadevrimci olan hiçbir şey yoktur. Bu, düzen içi biranayasal reform programıdır. Kurulu düzeni kenditemelleri üzerinde demokratikleştirme programıdır,“1920’lerde kurulmuş cumhuriyetidemokratikleştirmek” hedefi bu anlama gelmektedir.Bu program, sorunlu stratejisinden dolayı olduğu kadargirmiş bulunduğumuz yeni tarihi dönemin eğilimlerineaykırılığından dolayı da hayalcidir ve özünde gericidir.

Çürümüş ve tükenmiş bir cumhuriyeti sosyalist birişçi-emekçi cumhuriyeti ile aşmak, günümüzTürkiye’sinde biricik gerçek devrimci programdır.Kürt halkının meşru ulusal haklarını ve mücadeleiçinde elde ettiği tüm kazanımları kararlılıkla savunanTKİP, her temel toplumsal-siyasal sorunu olduğu gibiKürt sorununu da toplumsal devrim perspektifi içindeele almakta, ulusal sorunda gerçek özgürlüğün ve tameşitliğin ancak kurulu düzenin aşılması ile olanaklıolduğunu bir kez daha vurgulamakta, köklü ve kalıcıbir çözümün tüm milliyetlerden işçi sınıfı önderliğindebirleşik bir devrim mücadelesinden geçtiğinin altını

çizmektedir.

Halkçılığın tükenişi ve reformizmin gücü

TKİP III. Kongresi toplandığı dönemin verileriüzerinden sol harekete ilişkin şu değerlendirmeyiyapmıştı: “Devrimci ve reformist kanatlarıylageleneksel sol hareket, ’90’lı yılların ortasındanitibaren sürekli bir gerileme ve çözülüş süreciiçerisindedir. Bu süreç içerisinde reformist akımlardaha da sağa kayarlarken, halkçı devrimci-demokratakımlar bir yandan örgütsel bir tasfiye, öte yandandevrimci kimlik yönünden sürekli bir erozyonyaşayageldiler.

“Bu sürecin gelinen yerde bir devrimci iradekırılmasına vardığını, devrimci hareketimizin en temelilkesel ve ideolojik kazanımlarının adım adımterkedildiğini görüyoruz. Birbirini izleyen yenitasfiyeci yönelimler, devrimin stratejik sorunlarına veönceliklerine tam bir ilgisizlik, Kürt sorunundakikuyrukçu sürüklenişler, reformist solla ilkesel veideolojik ayrım çizgilerinin silinmesi, ihtilalci örgütsorunundaki ilkesel ve pratik duyarlılığın fiilen biryana bırakılması, bir arada bunun güncelyansımalarıdır.” (TKİP III. Kongresi Bildirisi, Kasım2009)

Aradan geçen üç yılın ardından bugün budeğerlendirmeye eklenecek pek az şey var. Soldakigelişmeler bu değerlendirmenin isabetliliğini tümaçıklığı ile göstermiştir. Türkiye solunda artıkgenelleşmiş bulunan eğilim, devrimden ve dolayısıyladevrimci örgütten kaçıştır. Başlıca reformist solgruplar için bu yeni değildir, onlar için bu süreç 12Eylül yenilgisi ile başlar. Yeni olan, yakın yıllara kadarherşeye rağmen devrimcilikte ısrar edenlerintutumundaki belirgin değişimdir. ’90’lı yıllarınortalarında başlayan yeni tasfiye sürecinin ardındangelinen yerde bir dizi ara akım devrimci kimlikyönünden artık tükenmiş durumdadır. Bunlardanbazıları reformist odaklaşmalara eklemlenirken, ötekibazıları fiziken de tasfiye olmuşlardır. Bu, Türkiyedevrimci hareketinin bir dönemine damgasını vuranhalkçı devrimciliğin çözülüşü ve tükenişidir.

Ara akımların tasfiyesi ile birlikte solda tablo artıkçok daha net bir görünüm kazanmıştır. Artık sahnedekendi konum ve kimliklerini açık ve net bir biçimdetemsil eden üç temel akım vardır. Küçük-burjuvasosyalizminin reformist kanadı esas olarak TKP, ÖDP,EMEP ve Halkevleri tarafından temsil edilmektedir.Küçük-burjuva sosyalizminin devrimci kanadınıkentsel tonda DHKP-C ve kırsal tonda MKP temsiletmektedir. Devrimci proletarya sosyalizminintemsilcisi ise TKİP’dir.

’90’lı ilk yıllardan farklı olarak bugününTürkiye’sinde birleşik bir ağırlık oluşturan birdevrimci hareket olgusundan sözedecek durumdadeğiliz artık. Geleneksel halkçı devrimci akımlardakigeniş çaplı çözülme ve tasfiye bu zemini ortadankaldıralı yıllar oldu. Bu olgu reformist akımlara genişbir alan açmakta, onların gerçekte devriminpotansiyelini oluşturan güçleri saflarına çekmelerini vedevrimci kimlik yönünden sürekli heba etmelerinikolaylaştırmaktadır.

Bu durumu gözönünde bulunduran TKİP IV.Kongresi, bir yandan reformist akıma karşı sistemli birideolojik mücadele ile politik teşhir görevine işaretederken, öte yandan partinin sınıf hareketi eksenindedevrimci bir güç odağı olarak öne çıkmasının özelönemine dikkat çeker.

Parti ve yeniden inşa süreci

TKİP başından itibaren gerçek bir devrim örgütüolarak inşa edilmeye çalışıldı; devrime yürümekiddiasındaki her ciddi devrimci partide olması

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21TKİP IV. Kongresi toplandı!Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

gerektiği gibi. Bu inşa sürecinin dünyada veTürkiye’de bir siyasal gericilik, genel bir sosyaldurgunluk dönemine denk gelmesi, sol hareketingeneline egemen tasfiyeci süreçlerin basıncı altındailerlemesi, onu sancılı hale getirdi ve hedeflenensonuçların elde edilmesini geciktirdi. Gelişmetemposunu sınırladı, sınıfla devrimci birleşme sürecinigüçleştirdi ve böylece TKİP’nin solda, giderek detoplum düzeyinde bir güç odağı olarak öne çıkmasınızora soktu. Bütün bunlar ayrıca parti bünyesindesorun, zaaf ve zayıflıkların ortaya çıkışını kolaylaştırdıve tersinden, bunlara müdahaleyi, bu müdahaledenbeklenen sonuçların istenilen düzeyde alınmasını dagüçleştirdi.

Bütün bu nesnel ve öznel güçlüklere rağmen,geleneksel solun sonu gelmez tasfiyeci süreçler içindedevrimci olan herşeyi tükettiği bir dönemde, TKİPsağlam temellere dayalı ihtilalci bir örgüt olarakşekillenmeyi başardı. Gelinen yerde TKİP’nin ihtilalcikimliği, teorik ve ilkesel temel, program ve strateji,taktik ve örgüt, direnişçi kimlik ve moral değerleryönünden sağlam biçimde güvence altına alınmıştır. VeTKİP, tüm bunlara yıkılmaz bir proleter sınıfsal temelkazandırmak üzere yoğun ve inatçı, sabırlı ve soluklubir çaba içerisindedir.

TKİP’nin 2000’li ilk yıllarla birlikte netleşen yenitarihsel dönem değerlendirmesi, onun her alanda veher bakımdan kendini gerçek bir devrim örgütü olarakgeliştirme çabasına yeni bir düzeye çıkardı, ona yenibir güç ve ivme kazandırdı. Buna yönelik görevlerdaha somut, daha canlı ve daha coşkulu bir anlamkazandı. Bundan böyle TKİP için sorun, devrime genelbir hazırlık olmaktan çıktı, gelmekte olan yenidevrimler dönemine tüm cephelerde bilinçli bir somuthazırlık halini aldı.

TKİP III. Kongresi, partinin tarihsel dönemtespitini ele alırken, bundan çıkan devrimci siyasal veörgütsel bakışaçısını şöyle özetledi: “Bu tespitpartimizin tüm mücadele, çalışma ve örgütlenmeçabasının belirleyici ana ekseni durumundadır.Partimiz tüm güncel devrimci görev vesorumluluklarına buradan bakmakta, geleceğin büyükmücadelelerine bu bakışaçısı ile hazırlanmaktadır. Herbiçimi ile burjuva gericiliğinin Türkiye toplumunuboğucu bir kuşatma altında tutması güncel olgusugeçici olmaya mahkumdur. Kapitalizmin onulmazçelişkileri karşı konulmaz bir biçimde Türkiye işçisınıfını ve emekçilerini bir kez daha devrimci sınıfmücadelesi alanına yöneltecektir. TKİP bu bilinçle,bundan beslenen bir devrimci güven ve iyimserliklehareket etmekte, tüm güncel çabasını bu sürecihızlandırmaya yoğunlaştırmakta, bunu ise şaşmaz birbiçimde proletarya devrimi hedefine bağlamaktadır.”

2007 yılında toplanan TKİP II. Kongresi ilebaşlayan dönem, partimiz için, bu tür bir hazırlıkta birdönüm noktasını işaretlemektedir. Bu dönem içindeparti örgütü baştan aşağı yeniden biçimlendirilmiş;dünya görüşü ve ideolojik donanım sorunu, örgütselyapı, yaşam ve işleyişe ilişkin sorunlar, çeşitliyönleriyle kadro sorunları, illegal örgüt ve legalçalışmanın sorunları, örgütsel güvenlik sorunları,politik önderliğe dayalı çalışma tarzı sorunu,inisiyatifli yerel çalışma sorunu, ve bütün bunlarlabirlikte tüm kapsamıyla sınıf çalışmasının sorunları,partinin bütününde döne döne tartışılmış, sürekli bireğitime konu edilmiş, böylece sağlanan açıklıklartemelinde partinin yeniden inşa süreci ileriyetaşınmıştır.

Aradan geçen beş yıl içinde parti tüm bu sorunlardaönemli mesafeler katetmiş, partinin gelişme sürecigelip yeni bir eşiğe dayanmıştır. TKİP IV. Kongresitüm bu sürecin genel bir bilançosunu çıkarmış, şutemel önemde sonucun altını çizmiştir: Partide tüm busorunlar üzerinden yaratılan bilinç açıklığı parti için enönemli bir kazanımdır. Parti artık açık bir doğrultukazanmış, bir gelişme çizgisine oturmuştur.

Bakışaçısından gelen engeller esası yönündenaşılmıştır. Bu durumda bundan sonrası öncelikletutarlılık, dolayısıyla uygulamadaki kararlılıksorunudur.

Beş yıla sığdırılan üç parti kongresi, bir dizi PartiOkulu etkinliği ve nihayet partide kurumlaştırılan canlıdevrimci iç yaşam ile elde edilen açıklıkların ardından,partinin sorunu artık temelde bir tutarlılık sorunudur.Tutarlılık, ulaşılan açıklıkları hayata geçirmedekişaşmaz ve kesintisiz çabada, bu doğrultudaki inat vekararlılıkta somut anlamını bulmalıdır. Bu olduğutakdirde, sorunların hiç değilse bugünkü biçimiylegeride kalması yalnızca bir zaman, demek oluyor kisabır ve soluk işidir. Yeni parti kongresinin tüm busorunlar üzerine yaptığı yeni değerlendirmeler,sağladığı yeni açıklıklar, bu süreci ayrıcakolaylaştıracak ve hızlandıracaktır. TKİP IV. Kongresiyeniden inşa kapsamında bu türden sorunların ağırlıklıgündem oluşturduğu son kongredir, öyle olacaktır.

Proletarya sosyalizmi dönemi

Dünya ölçüsünde büyük sarsıntılar yaratan ’89yıkılışının hemen sonrasında, 1991 yılı başındatoplanan EKİM I. Genel Konferansı, dünyada veTürkiye’de geleneksel sol hareket için bir döneminkapandığını ilan ediyordu:

“İçinden geçmekte olduğumuz tarihsel anınayırdedici özelliklerinden biri de, dünyada veTürkiye’de sol için bir dönemin kesin bir biçimdekapanıyor olmasıdır. Dünya komünizminin yaşadığıyozlaşma, ortaya revizyonist, popülist ve bu ikisindende izler taşıyan bir tür ilkel ve dogmatik marksistakımlar çeşnisi çıkarmıştır. Gerici burjuvapropagandanın ‘sosyalizmin yıkılışı’ olarak sunduğuşey, gerçekte uluslararası dayanaklarıyla birlikte tümbu ideolojik akımların yıkılışıdır. Bunun kendisi,Türkiye’de ve dünya ölçüsünde, Marksizm-Leninizmingerçek devrimci temeli üzerinde bir yeniden şekillenişve yükselişin zeminidir. Tarihsel deneyiminözümsenmesi temeli üzerinde yükselen yeni tipmarksist-leninist sınıf partilerinin ortaya çıkacağı birdönem olacaktır bu.” (Değerlendirme ve Kararlar,s.126)

Yirmiiki yıl öncesine ait bu değerlendirme zamanınsınavından geçmiştir. Sonucu görmek için, bugününTürkiyesi’ndeki geleneksel sol hareket tablosunabakmak ve bunu o gün için henüz yeni yenifilizlenmekte olan komünist hareketin bugünü ilekarşılaştırmak yeterlidir.

Türkiye’nin son elli yılının ilk iki on yılı, kısaaralıklarla geniş çaplı bir toplumsal uyanışa vedevrimci yükselişlere sahne oldu. Bunlardan ilkine,’60’lı yılların ikinci yarısındaki gelişmelere, farklıtonlarıyla burjuva sosyalizmi damgasını vurdu. Bu,orta sınıf aydınlarının damgasını taşıyan, orta sınıfözlemlerine denk düşen, dolayısıyla kurulu düzenintemellerini hiçbir biçimde aşmayan ve düzen

kurumlarına (anayasa, parlamento, ordu, bürokrasi vb.)bel bağlayan reformist bir sosyalizm türüydü.İkincisine, ’70’li yılların ikinci yarısını kaplayan yenidevrimci yükselişe ise çok değişik tonlarıyla halkçıküçük-burjuva sosyalizmi damgasını vurdu. Bu,küçük-burjuva katmanlara dayanan, küçük-burjuvazinin devrimci ufkunu yansıtan, özlemlerinidemokrasi ve bağımsızlık istemleri üzerindenülküleştiren, kurulu devlet düzenini hedef alan fakattemelde kurulu toplumsal düzeni aşamayan birsosyalizm türüydü.

Türkiye’de ’80’li yılların başında yaşanan ağıryenilgi ile dünyada ‘80’li yılların sonunda yaşananbüyük yıkılış, bu iki sosyalizm türünün olaylaradamgasını vurabildiği dönemin de sonu anlamınageliyordu.

1980’lerin ikinci yarısında, daha somut olarak da1987’de, dikkate değer bir rastlantı olarak iki gelişmebirbirine paralel düştü. Toplumsal cephede işçi sınıfıhareketi belirgin bir ağırlıkla öne çıkarken, sol hareketbünyesindeki iç ayrışma ve saflaşmadan EKİMşahsında komünist hareket doğdu. Aradan geçenyirmibeş yıl içinde işçi sınıfı hareketi toplumsalcephenin önplanındaki yerini korurken, komünisthareket solda devrim bayrağını tüm cephelerdeyükseklerde tutan tek hareket olarak orta yerdeduruyor.

Bu dönemin özgünlüğü, dünyada ve Türkiye’de birsiyasal gericilik, bir sosyal durgunluk dönemiolmasıdır. Şimdilerde bunun aşılmakta olduğu bir geçişevresindeyiz. Dünyanın ve Türkiye’nin geleceğindebüyük toplumsal sarsıntılar, toplumsal devrimleredoğru büyüyebilecek büyük birikimler var.

TKİP geleceğe buradan bakıyor. Tüm alanlarda,tüm cephelerde devrime hazırlık, onun tümçalışmasının ve mücadelesinin kalbinin attığı şaşmazhedeftir. Bu hazırlığın tayin edici halkası sınıfladevrimci temellerde birleşmektir, sınıf hareketinidevrimcileştirmektir, sınıfı geleceğin devrimine çokyönlü olarak hazırlamaktır. TKİP’nin uzun yıllarıbulan çabalarına, bu doğrultuda elde ettiği son dereceönemli deneyimlere ve bu alandaki ilk önemlikazanımlara rağmen, partiyle sınıfın devrimci birliğihala de çözülmeyi bekleyen bir sorundur. Türkiye’nindevrimci geleceği bu sorunun çözümüne bağlıdır.Türkiye’de olayların yeni dönemine proletaryasosyalizminin damgasını vurabilmesi bu doğrultudaalınacak esaslı mesafeye bağlıdır.

TKİP’nin tüm çalışması ve mücadelesi, bu tayinedici çözüm halkasına odaklanmıştır. Bu onun, buülkenin inanılmaz fedarkarlıklar göstermiş ve büyükyiğitlik örnekleri sergilemiş geçmiş devrimcikuşaklarına karşı manevi borcu ve geleceğin toplumsaldevrimine karşı tarihi sorumluluğudur.

Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!

TKİP IV. KongresiEkim 2012

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 201225. yıl

- İzmir, Ankara ve İstanbul’da “İşçilerin birliğihalkların kardeşliği” şiarıyla düzenlenen etkinlikler3, 11 ve 18 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek.Etkinliklerin çalışmaları ise üç ilde tüm hızıylasürüyor. Öncelikle etkinliklerin politikgündemlerinden ve ortaya çıkışından bahsedermisiniz?

- İşçilerin birliği halkların kardeşliği şiarı ilegerçekleştirdiğimiz etkinliklerin üst başlığı -etkinliklerin aynı zamanda komünist hareketin 25.Mücadele yılı vesilesiyle yapılıyor olmasından dolayı-devrime hazırlanıyoruz biçimde. Kendi başına bu ikişiar bile birçok şeyi anlatıyor aslında. Bir yandansömürüye baskıya, savaş ve saldırganlığa karşıişçilerin birliği halkların kardeşline vurgu yapılıyor.Diğer yandan ise tüm dünyada çelişkileri derinleşen veinsanlığı büyük bir yıkımın içerisine sürükleyenkapitalist düzenin yeni devrimlere gebe olduğu vebuna hazırlığın önemi vurgulanıyor.

Zira içerisinden geçmekte olduğumuz sürecin biryanını emperyalist kapitalist düzen cephesinden gelençok yönlü saldırılar oluşturmakta, işçi sınıfına,emekçilere ve ezilen halklara yönelik saldırılara hergeçen gün bir yenisi eklenmektedir. Sürecin diğeryanını bu aynı durumun bir sonucu olarak sınıfmücadelesinde yaşanan gelişmeler oluşturmaktadır.Uzun yılardır biriken tepkilerin bir sonucu olarakbugün dünyanın dört bir yanında sömürü düzeninihedef alan kitlesel mücadeleler yaşanıyor. Bütün bugelişmeler “krizler, bunalımlar ve devrimler

döneminde” olduğumuzu olgusal olarakdoğrulamaktadır.

Bugün milyonlarca işçiyi, emekçiyi açlığa vesefalete mahkum eden kapitalist düzen çok yönlü birkrizin içerisinde debeleniyor. İktisadi krizinpençesinde boğuşan emperyalist-kapitalist dünyadaemperyalistler arası egemenlik kavgaları gün be güntırmanıyor. Emperyalist nüfuz mücadelelerininkızışması savaşın ve saldırganlığın boyutlanması,silahlanma yarışının yeni boyutlar kazanması, faşistbaskıların devreye sokulması, her türden burjuvagericiliğinin dünyanın her yerinde dizginlerindenboşalması gibi sayılabilecek tüm bu sorunlar düzeniniçinde debelendiği krizin dolaysız sonuçlarıdır.

Elbette bu tablonun bir yerinde de işçi sınıfının-emekçilerin ve ezilen halkların mücadeleleri duruyor.Mısır’dan Tunus’a, Avrupa ülkelerinden ABD’yekadar kapitalist sömürü düzeninin kapsamlı yıkımsaldırılarına ve krizin ağır faturasına duyulantepkilerin yarattığı eylemsel bir dalga var. Kitlelersokaklara çıkarak düzeni sorguluyor, kimi yerlerdedevrim istediklerini dile getiriyorlar, kimi yerlerdekapitalist düzeni hedef alan şiarlar öne çıkıyor. Büyüksermaye gurupları bankalar hedef alınıyor. Grevler,genel grevler, direnişler, fabrika işgalleri birçok ülkedesık sık başvurulan eylem biçimleri oluyor.

Ülkemiz ve içerinde yer aldığımız coğrafya isedünyada yaşanan tüm bu gelişmeler açısından önemlibir yerde duruyor. Emperyalist saldırganlığın ve nüfuzmücadelelerinin en yoğun yaşandığı bölge Ortadoğu.

ABD emperyalizmi Ortadoğu’yu kendi çıkarlarıdoğrultusunda yeniden şekillendirerek işbirlikçiiktidarlar yaratmak istiyor. Afganistan’da başlayarakIrak’la devem eden ve bir süre önce Libya yamüdahale ile tırmandırılan bu süreç, bugün deSuriye’ye yönelik saldırılar ile sürmektedir. Busüreçlerde Türk sermaye devletinin aldığı tutum iseortadadır. Ortadoğu’ya yönelik emperyalistmüdahalelerde sermaye devleti, ABD emperyalizmininsadık bir hizmetkarı olarak hareket ediyor. BunuSuriye’de yaşananlar üzerinden çıplak bir biçimdegörmek mümkündür. Emperyalizmin kuklası ÖSO’nunTürkiye’de üslenmesi ve silahlandırılması, sermayedevletinin Suriye’ye yönelik saldırgan tutumları,özelinde Suriye’yi hedef alan savaş tezkeresininmeclisten alelacele çıkarılması gibi gelişmeler sermayedevletinin emperyalizme kölece bağımlılığının önemlibirer göstergesidir. Sermeye devleti aynı zamanda dışpolitikasındaki bu yönelimlere bağlı olarak içeride debuna paralel tutumlar sergiliyor. Kürt halkına,Alevilere, devrimci ve ilerici güçlere yöneliksaldırıların yoğunlaştırılması, faşist baskı ve terörüntırmandırılması sermaye devletinin hizmet ettiğiemperyalist odakların çıkarları doğrultusundaşekillendirdiği dış politikanın bir devamıniteliğindedir.

Tüm bu gelişmeler ışığında bakıldığında devrimehazırlanmak vurgusu ile birlikte işçilerin birliğihalkların kardeşliği şiarı, işçi sınıfı ve ezilen halklaraçısından önemli bir yerde durmaktadır. Bizlerkomünist hareketin 25. yılı vesilesiyle “devrimehazırlanıyoruz” üst başlığı ile örgütlediğimizetkinliklerde işçilerin birliği halkların kardeşliği şiarınıöne çıkarıyoruz.

- Etkinlik hazırlıkları ile birlikte çağrılar da işçive emekçilere ulaştırılıyor. Önümüzdeki süreçte buhazırlıklar kapsamında neler söyleyebilirsiniz?

- Etkinlik hazırlıkları bir süredir devam ediyor.Bugün hazırlıklar açısından zaten bir aşamaya gelmişbulunuyoruz. Hazırlıkların bir kısmını (teknik vb.)geride bırakmış bulunuyoruz. Bölgelerimizdealanlarımızda etkinlik çalışmasının güçlü örülmesi,olabildiğince yaygın bir çalışmanın ortaya çıkarılmasıiçin yapılan planlamalarımız mevcut. Amacımız bizzatbulunduğumuz alanların ötesinde tüm kente hitapeden, en geniş işçi emekçi kitlesine ulaşmayıhedefleyen, daha güçlü bir çalışma kapasitesi ortayakoyarak yeni güçlere ulaşan, bir takım araçlarla ilericidemokrat kamuoyunun gündemine de girerekdesteklerini alan bir çalışma ortaya koymaktır.

Şunu belirtmeliyiz ki kitle etkinliklerini bir araçolarak değerlendirerek yukarıda ifade ettiğimizgündemler çerçevesinde güçlü bir politik kitleçalışması yürütüyoruz. Var olan tüm olanaklarımızı eniyi biçimde kullanarak her türlü ilişkimizi bu açıdan

İstanbul Etkinlik Hazırlık Komitesi Sözcüsü ile konuştuk...

“Etkinlikler aracılığıyla işçi sınıfınıyeni Ekimler yaratma

mücadelesine çağıracağız!”

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012 25. yıl

değerlendirerek ve yeni ilişkiler geliştirerek faaliyetkapasitemizi zorlayan ve daha da güçlendiren birbiçimde süreci örmeye çalışıyoruz. İstanbul’un birucundan diğer ucuna kadar, bir başka ifade ileEsenyurt’tan Gebze’ye kadar güçlü bir propagandafaaliyeti ile kitlelere ulaşmaya çalışıyoruz. Bu amaçlaçıkardığımız onbinlerce bildirimiz ve binlerce afişimizvar. Bu materyallerin önemli bir kısmını kullanmışbulunuyoruz. Ayrıca bazı ilerici radyo ve TVkanallarından da yararlanarak etkinliğin duyurusunuyapacağız. Aynı zamanda İstanbul’un dört bir yanındabazı merkezi noktalarda açacağımız stantlararacılığıyla etkinliğimizin duyurusunu yapacağız.Yaptığımız hazırlıklarda bu yöndedir. Etkinlikhazırlıkları kapsamında oluşturduğumuz etkinlikhazırlık komisyonları var. Komisyonlar aracılığı ile bukapsamda geniş bir kitle çalışması örme çabasıiçerisindeyiz.

Tüm bu hazırlık sürecinde ve bu açıdan kullanılanaraçların tamamında kitleleri sadece etkinliğe çağırandeğil aynı zamanda kapitalist düzeni teşhir eden, onunyaratığı çok yönlü sorunları ortaya koyan ve kitleleridevrim mücadelesine çağıran bir hat izliyoruz. Biryandan kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa vesaldırganlığa karşı kitleleri mücadeleye çağıran aynızamanda çözümün devrimde ve sosyalizmde olduğunugüçlü bir biçimde ifade eden bir çalışma.

- Etkinlikten beklentiniz ve temel hedefleriniznelerdir?

- Aslında ikinci sorunuza verdiğimiz yanıttayapmak istediklerimizi ortaya koyarken aynı zamandahedeflerimizi de belirtmiş oluyoruz. Etkinlik çalışmasıüzerinden geniş bir kitle çalışması, güçlü bir devrimve sosyalizm propagandası yürütüyoruz. Biz 25 yıldırkesintisiz bir şekilde yürüttüğümüz siyasalfaaliyetlerde işçi ve emekçilerin sorunlar karşısındaduyarlılıklarını güçlendirme, aynı zamandataraflaştırarak devrime kazanma hedefiyle hareketediyoruz. Son etkinlik çalışmalarının hedefleri debundan bağımsız değil. Dolayısıyla etkinlik faaliyetleriüzerinden hareketimizin 25. Yılı vesilesiyle bir kezdaha işçi sınıfını ve emekçileri partisiyle buluşmayaçağıracağız.

Gerek ön sürcinde gerekse etkinliklerin kendisindesosyalizmin güncelliğini, işçi sınıfına bu mücadeledeönderlik edecek, yol gösterecek partinin programını,politikası ve pratiği ile sınıf mücadelesinde 25 yıldırvar olduğunu en yaygın biçimde dile getirecek,etkinlikler aracılığıyla işçi sınıfını yeni ekimleryaratma mücadelesine çağıracağız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Mikail Aslan ile etkinlikler üzerine konuştuk!

- Bugün Türkiye Ortadoğu’da ABD adına taşeronluk yaparak halklarıtehdit ediyor. Somutta Suriye’ye yönelik tehditler, savaş vesaldırganlığın kapıda olduğunu gösteriyor. Siz emekten yana saf tutanbir sanatçı gözüyle gelinen durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mikail Aslan: Kendi içindeki sorunları çözemeyen bir devlet başkaülkelerin sorunlarını çözemez. Sözgelimi devlet, sözüm ona bu ülkehalklarına demokrasi ve insan haklarının verilmesini istediğini iddiaediyor. Bu çok gülünç bir iddiadır. Çünkü, o bunu yapmıyor, tersineSuriye'ye ve bu ülke halklarına dönük savaş çığırtkanlığı yapıyor.Türkiye'de yaşayan halklar bu durumdan çok rahatsız. Biliyoruz ki savaşbir çözüm değil. Irak'a giren Amerika'nın sonu ne oldu herkes biliyor.Suriye'ye gidecek bir ordunun da sonu böyle olacaktır. Bence işbaşındakihükümet kendi iç sorunları konusundaki çözümsüzlükten dolayı bu yolabaşvuruyor. Savaş çığırtkanlığının da, tehditkar tüm davranışlarının dagerisinde bu çaresizlik var. Bu nedenle tehditleri kof geliyor bana.

- Bu savaş, sömürü ve şovenizm atmosferinde sınıf devrimcileri “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”şiarıyla bir etkinlik örgütlüyor. Sizin de yer alacağınız bu etkinlik hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Halkların kardeşliği bence günümüzde ülkemizde en önemli sorunlardan biridir. Halkları birbirinekırdırtmak Osmanlı’dan bu yana, yüzyıllardır bu cografyada adeta bir gelenek haline gelmistir. Buna sonvermek için halklarımızın en yakıcı ihtiyacı olan kardeşliği yeniden tesis etmek için çok ciddi bir çaba ortayakoymak gerekiyor. Kardeşliği ve gönüllü bir birlikteliği var edecek olanlar ise bizleriz. Ben de, zaten, bizzat işcive emekçiler arasında gerçek bir kardeşligi ve gönüllülüğe dayalı bir birlikteliği tesis etmek amacı ve umuduile düzenlemiş bulunduğunuz geceye katılıyorum.

Çeşitli kollardan yürüttüğümüz bu çabaların eninde sonunda halklarımızın ihtiyacı olan kardeşçe ilişkileriinşa edeceğine inanıyorum. Geceniz bunun bir küçük adımıdır.

Kızıl Bayrak

Penta Elektronik 2. Temsilcisi Özlem Kalaycı:

“Etkiliğin çalışmalarına eşitlik ve özgürlük içinmücadele eden bir işçi olarak ben de

katılıyorum!”

- Bugün Türkiye Ortadoğu’da ABD adına taşeronluk yaparak halkları tehdit ediyor. Somutta Suriye’yeyönelik tehditler, savaş ve saldırganlığın kapıda olduğunu gösteriyor. Siz bu durumu nasıldeğerlendiriyorsunuz?

- Türk sermaye devleti dünden bugüne iç ve dış politikasını aslında genel anlamıyla değiştirmiş değil,sadece bugün saldırının boyutunu daha da şiddetlendirmiş durumda. Artık çok daha açık bir şekilde, akıllardahiçbir soru işaretine yer bırakmaksızın kardeş halkların kanı üzerinden çıkar sağlamak için emperyalistdevletlere uşaklık etmek şöyle dursun, adeta onlarla yarışıyor. Deyim yerindeyse, kraldan çok kralcılıkyapıyor. Savaşta baş rolü kapmak için sabırsızlanıyor. İçeride sosyal yıkım saldırılarını hayata geçirirken, açlıkve sefaleti daha da derinleştiren bir dizi yasayı tek seferde geçirirken, işçi ve emekçilerin temel ihtiyaçlarınıkarşılayabilecekleri son kuruşu da almak için türlü türlü politikalar uygularken, aynı şekilde dışarıda daABD’nin taşeronluğunu yaparak pastadan aldığı payı daha da büyütmeye çalışıyor. Üstelik bunu yaparkenbüyük bir pişkinlikle işçileri, ezilen halkları yok saydığını gösteriyor. Kapitalist bir ülkede yaşadığımız için,bugün ABD ile yarın başka emperyalist devletlerle bu şekilde flört edilmesine şaşmamak gerekir tabi ki. Acakmedyanın biz işçilere empoze etmeye çalıştığı düşünceye de kanmamak, savaş kışkırtıcılığı yapanlarınoyununa karşı uyanık olmak ve dik durmak da gerekir. En önemlisi de onların planlarını altüst etmek, tümoyunlarını bozmak için “Yaşasın halkların kardeşliği” şiarını özellikle fabrikalara, sanayi havzalarına taşımakgerekir.

- Bu savaş, sömürü ve şovenizm atmosferinde sınıf devrimcileri “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”şiarıyla bir etkinlik örgütlüyor. Siz bu etkinlik hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Etkiliğin çalışmalarına eşitlik ve özgürlük için mücadele eden bir işçi olarak ben de katılıyorum. Bugünsermaye devletinin hızlandırdığı sömürü ve savaş politikalarına karşı haykırılacak en iyi slogan “Yaşasınişçilerin birliği halkların kardeşliği” sloganıdır. Bu sloganı tüm işçilere ve ezilen halklara anlatabilmek sermayedevletine atılmış bir tokat olacaktır. Etkinlik bu yüzden çok önemli. Çalışmalar sırasında “...sanatçılar davarmış, gidelim” diyen işçi arkadaşlarla karşılaşıyorum. Sınıf devrimcilerinin düzenlediği bir etkinliğe devrimcikültürü taşıyacak olan sanatçıların katılması elbette ki oldukça önemli. Fakat, etkinliğin politik içeriğinikavrayabilmek ve etkinlikten sonrasında uygulamaya dönük sonuçlar çıkarabilmek bence çok daha önemli.Bunu etkinlik süresince başaracağımızı düşünüyorum ve tüm işçi arkadaşlarımı, emekten yana tüm dostları“Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği” demek için etkinliğe katılmaya çağırıyorum.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

25. yıl24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Ekim Devrimi,Leninist Parti diyalektiği

Geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran, yeni bir çağaçan, emperyalizm dönemine girmiş kapitalizmizincirin en zayıf halkası olan Rusya’dan kıran EkimDevrimi, aradan geçen 95 yıla rağmen ortayaçıkardığı sonuçlar ve ondan alınması gerekenderslerle dimdik ayakta durmaktadır.

Emperyalizm dönemine girmesiyle beraberkapitalizmin derinleşen çelişkilerinin ortayaçıkarttığı nesnel durum, tam da bu çelişkilerinderinleşip yoğunlaştığı yer olan Rusya’da EkimDevrimi’ne olanak tanımıştır.

Günümüzdeki dünya olaylarının seyri bu eşsiztarihsel olayın deneyimlerini ve kazanımlarını çokyönlü olarak ele almayı gerektirmektedir. Bu elealış, Ekim Devrimi’nde temel rol oynayan BolşevikParti’nin irdelenmesini öne çıkartmaktadır.

Ekim Devrimi’nin en temel kazanımlarındanbirisi, hatta en önemlisi, emek-sermaye çelişkisininproleter devrimle taçlanmasını sağlayan işçisınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyini geliştirendevrimci öncü güç olan Bolşevik Parti’dir.

Nesnel koşulların olgunlaşmasıve öznenin rolü

Öncünün rolünü oynayabilmesi öncelikle nesnelkoşullara ve devrimci durumun oluşmasına bağlıolmakla birlikte, öncünün bu sürece hazırlığı da biro kadar belirleyicidir.

Lenin devrimci durumu tariflerken şu üç temelnoktayı ortaya koyar:

Birincisi, “Egemen sınıflar için değişikliğegitmeden egemenliği sürdürmek mümkün olmazsa”;ikincisi, “Baskı altındaki sınıfların sıkıntısı veihtiyacı, normalden daha öteye kadar ilerlemişse”;üçüncüsü “Yukarıdaki nedenlerin bir sonucu olarak,«barış zamanında» kendilerinin soyulmasına hiç sesçıkarmadan razı olan, ama sıkıntılı zamanlarda hembuhranın her türlü şartları, hem de bizzat «üstsınıflar» tarafından bağımsız tarihi eyleme itilenyığınların etkinliğinde önemli bir artış varsa.”

Tüm bunların üzerine, bu devrimci durumunkendisinin devrimin olması için yeterli olmadığınıekler. Tersinden hiç bir grup veya partinin devrimcidurumu kendi özgücüyle yaratamayacağını,devrimci durum oluşmadan emek-sermayeçelişkisini devrimle taçlandıramayacağını ortayakoyar. Bu yüzdendir ki gelişecek devrimci süreçlereönden hazırlıklı olabilmek, işçi sınıfını iktidarayürütebilecek bir öncünün varlığıyla olanaklıdır. Bubilinç açıklığı Lenin’i öncelikle tüm enerjisinidevrimci öncünün yaratılmasına vermesinisağlamıştır.

“Bana bir devrimciler örgütü verin,Rusya’yı altüst ederim!”

1901 sonu, 1902 başında kaleme aldığı “NeYapmalı?” kitabını hazırlayarak RSDİP kongresine

gelen Lenin, yılların, deneyimi ve pratiğinin ürünüolan örgüt modelini kongreye sunmuş, yaratılmasıiçin çaba sarf etmiştir. Örgüt tartışmalarındaki temelnokta olarak “ilk ve zorunlu pratik görevimizin,siyasal mücadeleye gerekli enerjiyi, oturmuşluğu vesürekliliği sağlayabilecek olan bir devrimcilerörgütünün yaratılması olduğu” gerçeğini saptamıştır.Bunu da “Bana bir devrimciler örgütü verin,Rusya’yı altüst ederim!” sözüyle ifade etmektedir.

“Marksizmi anlayamayanlar, (...) işçi sınıfıhareketinin yığınsal, kendiliğinden yükselişinin (...)bir devrimciler örgütü yaratma görevinden bizikurtardığını düşünebilirler. Tersine, bu hareket, bugörevi bize yüklemektedir; çünkü mücadele güçlübir devrimciler örgütü tarafından yönetilmediğisürece proletaryanın kendiliğinden mücadelesi hiçbir zaman onun gerçek “sınıf mücadelesi” halinegelmeyecektir.” diyerek proletaryanın gerçek sınıfmücadelesinde devrimci örgütün ne kadar önemli birrol üstlendiğini ortaya koymaktadır. Devrimin nedenRusya’da başarıya ulaşmasına rağmen Avrupa’daulaşamamasına dair ise Ekim 1918’de şunlarısöylüyordu; “Avrupa için en büyük talihsizlik, onuniçin en büyük tehlike, orada devrimci birparti olmamasıdır. Scheidmannlar, Renaudeller,Hendersonlar, Webbler ve hempaları gibi hainlerinpartileri, ya da Kautsky gibi uşak ruhlular var.Devrimci parti yok Avrupa’da. Gerçi yığınlarıngüçlü bir devrimci hareketi bu yanlışı düzeltebilir,ama bu olgu büyük bir talihsizlik ve büyük birtehlike olarak kalıyor.” Bu devrimciler örgütü,proletaryanın burjuvaziyle olan cengine öncülük

edebilmek için öncelikle Marksist-Leninist teoriüzerine kurulmuş, onu özümsemiş ve hayatlabuluşturmayı başarmış olmalıdır. “Devrimci teoriolmadan, devrimci pratik olmaz” sözüyle Lenin,teorinin önemini, devrimci örgütün yükselmesigereken düşünsel zemini tariflemektedir.

“Devrimci teori, devrimci sınıf,devrimci örgüt!”

Ancak devrimci teorinin, bilimsel sosyalizminhayatla buluşabilmesi toplumdaki karşılığı olansınıfla buluşması anlamına gelmektedir. İşçi sınıfıbilimsel sosyalizmde “düşünsel silahlarını” bulurkenbilimsel sosyalizmse işçi sınıfında maddi karşılığınıbulmaktadır. Bilimsel sosyalizmi işçi sınıfıylabuluşturacak olan devrimci örgüt ise burada temelönemdedir. İşçi sınıfıyla et ve tırnak gibi birleşmiş,işçi sınıfı içersinde yer edinmiş, onun içerisindekonumlanmış, fabrikalar temelinde hücreleroluşturmuş, sadece teorisi ile değil, sınıf bileşeni vesınıfsal karakteri ile bunu ortaya koyan bir devrimciparti sosyalizme giden yolu açabilir.

Çünkü üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetinkaldırılması, “mülksüzleştirenlerinmülksüzleştirilmesi”, özel mülkiyetin toplumsalmülkiyet haline gelebilmesi ancak işçi sınıfıöncülüğünde gerçekleştirilecek bir devrimleolanaklıdır. Zira işçi sınıfı“zincirlerinden başkakaybedecek bir şeyleri” olmayan, yaşamak içinemek-gücünü satmak zorunda olan mülksüzlersınıfıdır.

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

25. yıl Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012..

“Devrimci örgüt yaşamsaldır!”

Tüm bunlar Bolşevik Parti’nin üzerindeyükseldiği zemindir. Bilimsel sosyalizm ile işçisınıfının birliğinde ifadesini bulan partinin sarsılmazyapısı, temel taşlarıdır.

Bu örgüt, programı, hedefleri gereği düzensınırları içine sığamayan, bir tercihin ürünü olarakdeğil, mücadelenin, tarihsel koşulların onu zorladığıbir durum olarak, “her şeyden önce ve esas olarakdevrimci eylemi meslek edinmiş kişilerdenoluşmalıdır. Böyle bir örgütün üyelerinin bu ortaközelliği karşısında, işçilerle aydınlar arasındaki vehele ayrı ayrı meslekler arasındaki her türlü ayrımkesin olarak silinmelidir. Besbelli ki, bu örgüt, pekgeniş tutulmamalı ve olabildiğince gizli olmalıdır.”

Ancak ve ancak bu konum onu düzenin darbelerikarşısında sarsılmaz kılar ve işçi sınıfının, yığınlarıharekete geçirebilecek gücü iradeyi göstermesinisağlar.

Burjuvazinin kendi sınıf egemenliğini kolayındanbırakmayacağı, uğruna savaşacağı açıktır. Buyüzden burjuvaziye karşı bu cengi yönetecek olanöncü her yerde aynı anda aynı şekildedavranabilecek şekilde merkezi, tüm bileşenlerininortak iradesini yansıtacak şekilde demokratikolabilmelidir.

Bu örgüt işçi sınıfın örgütüdür. Kolektifyaşamdan, proleter disipline, çıkarsız ilişkilerden,bireyciliğin zerresinin bulunmadığı, tek bir vücutgibi hareket edebilen, nefes alan bir örgüt olmalıdır.

Böylesi bir devrimci örgüt devrim mücadelesinindevamlılığı, zafere ulaştırılabilmesi açısındanyaşamsaldır.

“Partiyi kazandık! Partiyle kazanacağız!”

İçerisinde bulunduğumuz tarihsel çağ,emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Bu, çağagenel karakterini veren bir olgudur. Gerici dönemlerolduğu kadar, şu anda içerisinden geçmekteolduğumuz dönem gibi devrimlere gebe, krizler,bunalımlar ve savaşlar dönemleri de yaşanmaktadır.

Bugünün dünyasının gerçekliği, kapitalizminyaşadığı yapısal bunalımın savaşlar doğurduğu, işçi-emekçi yığınların sokağa döküldüğü, halkayaklanmalarının olduğudur. Bu nesnel durumundevrimler üretememesinin tek olmasa da en büyüknedeni bu çelişkiyi, bu bunalımı devrimeçevirebilecek, işçi sınıfı ile bütünleşmiş öncüpartilerin eksikliğidir. Geçtiğimiz yüzyılın başındaRusya’da olan ama Avrupa’da olmayan devrimciöncünün yokluğudur.

Bu gereklilik, bu topraklarda da karşımızdasomut bir olgu olarak ve çağrı olarak durmaktadır.Dünya’da gelişen süreçlerin düğüm noktası olanOrtadoğu coğrafyasında ve tüm kriz dinamiklerininorta yerinde duran Türkiye, krizleri, bunalımları,savaşları bugün-yarın yaşayacaktır.

Bu yüzden bu topraklarda 25 yıllık tarihe sahipolan, ilk ortaya çıkışından bugüne devrimci teoriyibayrak edinmiş, tüm gücü ve olanakları ile işçisınıfına yönelmiş, ilk ortaya çıkışıyla birliktedevrimci örgütü kurmayı önüne almış komünisthareketin çağrısına kulak vermeliyiz. Bizlerdevrime, işçi sınıfına öncülük edecek tarihsel aracasahibiz. “Partiyi kazandık! Partiyle kazanacağız!”şiarını bugün somutlayabilmek, en başta devrimcisınıf partisini güçlendirmeyi ve kitlelerlebuluşturmayı gerektiriyor.

R. U. Kurşun

Agos editörü Pakrat Estukyan ile konuştuk...

“1.500.000 soykırım kurbanının inkarını birdevlet politikası olarak algılayan sistemden+1 için adalet beklemek safdillik olacaktı!”

- Türkiye, savaş, saldırganlık, sömürü ve şovenizm ile mağrur bir coğrafya. Burada etnik kimliklereyönelik baskı ve asimilasyon da önemli bir yer tutuyor. Siz Ermeni toplumunun sesi olarak ortaya çıkmışbir gazete olarak içinden geçmekte olduğumuz bu atmosferi nasıl görüyorsunuz?

Pakrat Estukyan: Öncelikle sorunuzu çalışanı olduğum Agos gazetesi adına değil, kişisel görüşlerimlecevaplayacağımı belirtmeliyim.

T. C.’nin tarihsel arka planını oluşturan Osmanlı Devleti, bütün emperyalist ülkeler gibi savaşçı, saldırganve sömürücü bir yapıya sahipti. Ancak etnik şovenizmle açıklanacak bir karaktere sahip olduğunu iddiaetmek mümkün değil. Osmanlı siyasi aklı, biat ettikleri sürece imparatorluk tebaalarının etnik kimliğiarasında tercih yapma gereği duymuyordu. Ancak savaş yorgunu bir imparatorluğun enkazı üzerine, Turancıkadroların tasfiyesi ile inşa edilen Cumhuriyet Türkiye’si günün politik gerçekliği içinde savaş fikrinden uzakdurmaya çaba gösterse de, istilacılık heveslerini bilinçaltında her daim canlı tuttu.

2. Dünya Savaşı süresince büyük bir hevesle Hitler’in zaferine ümit bağladı. Bu ihtimalin gerçekleşmesihalinde Ermenistan üzerinden Sovyetler Birliği’ne saldırmayı umuyordu. Savaşın seyri farklı gelişince,NATO’ya üye olarak, kuruluş felsefesi olan “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini şiar edindi. Ancak beliren ilkfırsatta da bilinçaltındaki saldırganlığa ve işgalciliğe başvurabileceğini Kıbrıs’ın kuzeyini işgal ederek, körfezsavaşında “üç koyup beş alma” hesapları yaparak, günümüzde ise Suriye politikasıyla gösteriyor.

Bu gün Türkiye halklarına zorla giydirilen bir deli gömleğini andıran üniter devletin çatırdadığına tanıkolmaktayız. Yaklaşık doksan yıl boyunca dilleri ve kimlikleri yasaklayan, bu bağlamda en temel insanhaklarını çiğneyen asimilasyon politikası tam bir açmaza dönüştü ve mutlaka değişmek zorunda. Bir gazeteyazarı olarak sorumluluğum ise, bu çatırdamanın, üniter devletten demokratik devlete geçiş sürecinin en azhasarla, en az insani tahribatla yaşanmasına çalışmayı gerektiriyor.

- Ermeni toplumu aslında soykırımdan beri bu ülkede aşağılanmaya ve hor görülmeye devam ediliyor.Ermeni toplumunun bugün için öncelikli sorunları ve talepleri nedir?

Pakrat Estukyan: Türkiye Ermeni toplumu cumhuriyet tarihi boyunca özgün kimliğini, inancını, dilini vegeleneklerini mümkün olduğunca göze batmamaya çalışarak korumayı amaçladı. Bu günün öncelikleri isetüm mağduriyetlerini görünür kılarak Türkiye toplumunun demokrat ve özgürlükçü unsurlarınındayanışmasını talep etmek şeklinde tezahür ediyor. Doğal olarak da böylesi bir iklim değişikliği toplumiçinde gelenekçiler ve yenilikçiler arasında derin görüş ayrılıklarına yol açıyor.

- AGOS uzun süredir yayın yapan bir gazete ancak adı daha çok Hrant Dink’in katledilmesininardından gündeme geldi. Dink’in katli üzerine çok şey yazılıp çizildi, devletin rolü de hayli teşhir oldu. Sizkısaca bu sürece dair neler söylemek istersiniz?

Pakrat Estukyan: AGOS 1996’dan, yayınlandığı ilk günden itibaren hedeflediği okur profiline ulaşmış birgazete. Hrant Dink’in katledilmesi ile okur profilinde bir değişiklik yaşanmamakla birlikte, tirajda çok ciddibir yükseliş yaşandı. Hrant’ın katli konusunda en yalın ve gerçekçi tanım ünlü gazeteci Robert Fisk‘in1.500.00+1 formülü. 1.500.000 soykırım kurbanının inkarını bir devlet politikası olarak algılayan sistemden+1 için adalet beklemek safdillik olacaktı.

- Bugün Türkiye Ortadoğu’da ABD adına taşeronluk yaparak halkları tehdit ediyor. Somutta Suriye’yeyönelik tehditler, savaş ve saldırganlığın kapıda olduğunu gösteriyor. Savaş ve saldırganlık politikalarınınasıl yorumluyorsunuz?

Pakrat Estukyan: Türkiye’nin dış politikası 1950’li yıllarda benimsenen ilkelerle günümüze ulaşmıştır. Builkeler ABD’ye ve onun temsil ettiği küresel kapitalizme mutlak bağlılıkla açıklanabilir. Bu dış politika İsrail ilede dayanışmayı gerektiriyor. Bu bağlamda Davos’taki “van minüt” çıkışı ve “Mavi Marmara” gerilimiperdenin önünde sahneleniyorlar. Perdenin arkasında ise bizim göremediğimiz, ancak çok iyi bildiğimizfarklı tezgahlar çalışıyor. Suriye’ye karşı izlenen siyaset en çok İsrail’i memnun ediyor.

Diğer yandan Türkiye’de toplumsal düşünce zaman zaman devlet siyasetinden büyük ayrışmalargösterebiliyor. Bu durumu 12 Mart generallerinden Memduh Tağmaç “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyiaştı, bunu dizginlemeliyiz” cümlesiyle açıklamıştı. Şimdi de Türkiye toplumu mevcut hükümetin Suriyepolitikasını desteklemiyor. Hatta bu hükümet için oy verenler de savaşa karşı bir duruş içindeler. Sonuçtahalk kendi çıkarları ile küresel kapitalizmin çıkarlarının örtüşmediğini, tersine çatıştığının farkında. Savaşınülke ekonomilerine ivme kazandırdığı savı büyük bir yalandır. Bu yıkım ortamından sadece spekülatörler,büyük sermaye sahipleri zenginleşir. Savaşlar halklara sadece ölüm ve yoksulluk getirir.

- Bu savaş, sömürü ve şovenizm atmosferinde sınıf devrimcileri “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”şiarıyla bir etkinlik örgütlüyor. Etkinliğin hedefi ise bildiğiniz gibi savaşa ve şovenizme karşı halklarınkardeşliği çağrısı yapmak. Etkinliğe dair söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Pakrat Estukyan: Savaşa, şovenizme, sömürüye karşı mücadele edenler, sınıf kavramına çok yeni vegerçekçi bir yorum getirdiler. Yeni slogan “Biz %99’uz” şeklinde. 21. yüzyılın sermayesi çok uluslu şirketlerolarak küreselleşti ve tüm insanlığı sömürmekte. Bu neoliberal sömürünün en önemli hedeflerinden biri deemeğin yanı sıra doğanın da talanına dayanıyor. Bu soyguna ve talana karşı çıkan her etkinlik desteklenmeli,duyulur kılınmalı, yaygınlaştırılmalı.

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

25. yıl26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Birlik ve kardeşlik çağrısı büyüyor!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), 3Kasım’da İzmir’de, 11 Kasım’da Ankara’da, 18Kasım’da İstanbul’da, 25 Kasım’da Adana’da yapacağıetkinliklerin çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor.Emekçi semtlerini etkinlik materyalleri ile donatan sınıfdevrimcileri, bildiriler ile de işçi ve emekçileri etkinliğeçağırıyor.

İstanbulEtkinlik çalışmaları vesilesiyle işçi ve emekçiler

“işçilerin birliği halkların kardeşliği” için mücadeleyibüyütmeye çağrılıyor.

28 Ekim günü Kadıköy’de stand açan EkimGençliği okurları “İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği”şiarıyla gerçekleştirilecek etkinlik bildirgeleriniemekçilere ulaştırıldı, etkinlik davetiyelerinin dağıtımınıda yaptı. Ayrıca Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak satışı dayapıldı.

31 Ekim günü etkinlik afişleri Kartal’a bağlıTopselvi, Yunus, Yalı, Kurfalı ve EsentepeMahalleleri’ne yaygın olarak yapıldı. Ayrıca, etkinliğeçağrı yapan A3 afişler de Kartal’da ve Gülsuyu’ndabulunan yöre dernekleri ve kahvehanelere asılıyor.

30 Ekim günü, çağrı afişleri Kartal ve Maltepebölgelerinin bir çok mahallesine yapıldı. Gülsuyu,Zümrütevler, Topselvi mahallelerine bildirilerdağıtılarak, davetiyeler emekçilere ulaştırılıyor. HerCumartesi günü Kartal Meydanı’nda stand açılarak,etkinlik duyurusu materyaller eşliğinde sürdürülüyor.

25 Ekim günü sınıf devrimcileri, etkinliğe çağrıafişlerini Kartal-Maltepe Minibüs yolu’na, KızılayMinibüs Yolu’na, Yakacık ve Uğur Mumcu’ya yaptılar.Kartal Merkez’e daha önce yapılan fakat bir süre sonrasökülmüş olan afişlerin yerlerine yenileri yapıldı. AyrıcaPetrol-İş Mahallesi’nde etkinlik bildirileri dağıtıldı.

Ümraniye’de 28 Ekim günü kapı kapı gezilerek vestand açılarak bildirgeleri ve Kızıl Bayrak gazetesi işçive emekçilere ulaştırıldı.

Ayrıca, bayram boyunca emekçiler ziyaret edilereketkinliğe çağrıldı, davetiyeler verildi. Ziyaretler vebildirge dağıtımları sırasında pek çok işçi ve emekçiyletanışıldı, kapitalist sömürü ve emperyalist savaş üzerinesohbetler gerçekleştirildi.

22 Ekim günü Ümraniye Huzur Mahallesi’nde,Sarıgazi’de ve Sancaktepe Akpınar Mahallesi’nde işçive emekçilerle sohbetler gerçekleştirildi.

Ayrıca, Dudullu-İMES hattına, Sarıgazi’ye,Sultanbeyli Başaran Mahallesi’ne, Akpınar ve VeyselKarani mahallelerine afiş yapıldı. Sarıgazi’de sokak

sokak gezilerek bildiriler dağıtıldı.Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nde dağıtılan

“Emperyalist savaş ve saldırganlığa geçit yok!” başlıklıBDSP bildirileri ile işçi ve emekçiler emperyalizmekarşı mücadeleye çağırıldı.

24 Ekim günü İMES ve Organize Sanayi Bölgesigeçiş güzergahında 18 Kasım’da gerçekleştirilecek“İşçilerin birliği halkların kardeşliği etkinliği”ne çağrıyapan bildirilerin dağıtımı yapıldı. İşçilere Kızıl Bayrakgazetesi de ulaştırıldı. Yanısıra Yeni Çamlıca veFerhatpaşa mahallelerine yapılan afişlerle etkinliğe çağrıyapıldı.

31 Ekim günü Tuzla Aydınlı Mahallesi’nde kapıkapı dolaşılarak etkinlik bildirgeleri ile emekçileretkinliğe çağrıldı. Etkinlik afişlerinin söküldüğü Aydınlıve Esenyalı mahallelerine afişler yeniden asıldı. 30Ekim Salı günü Aydınlı Semt Pazarı’nda etkinlik tanıtımstandı açılarak emekçiler etkinliğe çağırıldı. Yörederneklerine ve kahvehanelere etkinlik afişleri asıldı.

Kaynarca Köprüsü’nde de sabah işe gidiş saatindeyapılan ajitasyon konuşmalarıyla emekçiler “emperyalistsavaşa, kapitalist sömürüye karşı” etkinliğe çağırıldı.

29 Ekim günü Aydınlı Semt Pazarı’nda etkinliktanıtım masası açılarak bildiri dağıtımı ve Kızıl Bayrakgazetesinin satışı gerçekleştirildi. Etkinlik afişleri Aydos,Sanayi Mahallesi, Güllübağlar, E5 hatıındaki köprülerve Kavakpınar Mahallesi girişine asıldı.

28 Ekim günü, Kızıl Bayrak okurlarının düğünündeetkinlik tanıtım masası açılarak, emekçilere katılımçağrısı yapıldı. Düğünde etkinlik davetiyelerinin dedağıtımı yapıldı.

22 Ekim günü Konaşlı, Aydınlı ve EsenyalıMahalleleri’nde etkinliğin afişleri yapıldı. AydosMahallesi’nde Cumartesi Pazarı içerisinde etkinliğinbildirisinin dağıtımı yapıldı ve stand açılarak etkinliğinduyurusu ajitasyon konuşmalarıyla duyuruldu. Aleviderneklerinin ve cemevlerinin oluşturduğu AleviDayanışma Platformu’nun, Tuzla Belediyesi NikahSarayı’nda düzenlediği panel sonrasında da etkinliğinbildirisi dağıtıldı.

30 Ekim günü, 25. yıl çağrısı ve etkinlik duyurusuGebze Mevlana Mahallesi’ne taşındı. Çağrımateryallerinin yaygın kullanıldığı çalışmada,emekçilerle sohbetler edildi.

Gebze, Çayırova ve Darıca’da birçok emekçi ilekomünist hareketin 25 yıllık mücadele tarihi ve busüreçte “işçilerin birliği halkların kardeşliği”kapsamında yapılacak etkinliğin önemi üzerinekonuşuluyor, etkinlik çağrısı yapılıyor.

29 Ekim günü GOP merkezde açılan standlaetkinliğin duyurusu işçi ve emekçilere taşınıyor.BDSP’nin etkinlik tanıtımı için hazırladığı ses kaydıstandda çalınıyor. Çevredeki emekçilerin ilgi ilekarşıladığı faaliyette bildiriler ve Kızıl Bayrak gazetesiemekçilere ulaştırılıyor.

Elmabahçesi ve çevresindeki işçi ve emekçilere 18Kasım’da gerçekleşecek etkinliğin çağrısını yapmak içinafiş faaliyeti gerçekleştirdi.

22 Ekim günü etkinliğin duyurusu ev ziyaretleri, afişfaaliyeti ve bildiri dağıtımının yanı sıra stand açılarakyapıldı . Gazi Mahallesi’nde açılan standda yüzlercebildiri emekçilere ulaştırıldı.

20 Ekim günü Gazi Mahallesi ve GOP merkezde

yaygın afiş faaliyeti gerçekleştirildi. Ayrıca işçi veemekçilerin yoğun kullandığı Bereç’te iş çıkışı bildirileremekçilere ulaştırıldı.

Küçükçekmece’de 29 Ekim günü ŞahintepeMahallesi’nde Eski İstanbul Caddesi, Salı Pazarı Sokağı,Cumartesi Pazarı Sokağı’na, İnönü Mahallesi’ne,Sefaköy ve Yenibosna Metrobüs güzergahlarınaetkinliğe çağrı afişleri yapıldı.

İnönü Mahallesi’nde esnaflara yapılan davetiyedağıtımının ardından, akşam üzeri de İnönü MahallesiPazartesi Pazarı’nda ajitasyon konuşmaları eşliğindebildirge dağıtımı yapılarak işçi ve emekçiler etkinliğeçağrıldı. Ayrıca Kızıl Bayrak gazetesi’nin dağıtımıyapıldı.

19 Ekim’de işe gidiş saatinde Halkalı’da bulunanPolimer fabrikasında bildirge dağıtımı gerçekleştirildi.Bazı işçiler birden fazla bildirge alarak içeridekendilerinin de dağıtacaklarını söylediler. Akşam işçıkışı saatinde de İkitelli Tatlıses Köprüsü’nde bildirgedağıtımı gerçekleştirildi.

Esenyurt’ta 31 Ekim günü Beylikdüzü EtkinlikHazırlık Komitesi bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıdaplanlamalarla beraber davetiye satışları, ev ziyaretleri vegeniş katılımlı toplantılar hedeflendi.

Hazırlık toplantılarının yanı sıra etkinliğin çağrıafişleri Kıraç Yeni Mahalle ve Kuruçeşme’de işçilerinyoğun olarak kullandığı güzergâhlara yapıldı.

28 Ekim günü Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde etkinlikhazırlıklarının ve siyasal gündemlerin tartışıldığı birtoplantı gerçekleştirildi. Toplantı sonrası Esenyurt BDPbinasında gerçekleşen açlık grevine dayanışma ziyaretigerçekleştirildi.

BDSP, Yeşilkent Mahallesi’nde gerçekleştirdiğibildirge dağıtımlarıyla da etkinlik çağrısını bir kez dahabu semte taşıdı. Örnek Mahallesi’nde ise esnaflargezilerek davetiye satışı gerçekleştirildi. SaadetdereMahallesi’nde de etkinlik hazırlık komitesi bir arayagelerek planlamalarını yaptı. Toplantının ardındanbölgede bulunan dernekler ve kahvelere gidilereketkinliğin çağrısı yapıldı.

Devrimci sınıf faaliyeti 21 Ekim Pazar günü isebölgedeki güçlerle yapılan toplantıyla devam etti.Etkinliğe yönelik hazırlıkların değerlendirildiğitoplantıda yeni planlamalar yapıldı. Aynı gün öğledensonra gazete satışı ve bildirge dağıtımı gerçekleştirildi.BDSP önlükleri giyilerek gerçekleştirilen faaliyetKöyiçi’nden başlayarak Yeşilkent Mahallesi’ndesürdürüldü.

Onlarca Kızıl Bayrak gazetesinin emekçilerlebuluştuğu faaliyet Pazar Pazarı’nda ajitasyonkonuşmaları eşliğinde bildirge dağıtımlarıyla devam etti.Emekçiler tarafından ilgiyle karşılanan faaliyet sırasındayüzlerce bildirge ve onlarca gazete kısa süre içindetükendi. Yanı sıra Yeşilkent Mahallesi’nde emperyalistsavaş ve saldırganlığa karşı mücadele çağrısı yapanyazılamalar yapıldı. Etkisiyle dikkat çeken faaliyetdevletin kolluk güçlerini de rahatsız etti. Sivil polisaraçları faaliyet güzergahında dolaşarak ve araç içindenkamerayla çekim yapmaya çalışarak devrimci sınıffaaliyetinden duydukları korkuyu bir kez daha gözlerönüne serdiler. 20 Ekim Cumartesi günü ise etkinliğe çağrı yapan BDSPafişleri Köyiçi, Sefaş, Tabela ve Depo Caddesi üzerinde

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

25. yıl Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

yoğun biçimde kullanıldı. 19 Ekim Cuma akşamı Depo Durağı’nda

gerçekleştirilen Kızıl Bayrak satışıyla emekçileremperyalist saldırganlık ve sömürüye karşı mücadelesaflarına çağrıldı. Faaliyet sırasında ayrıca 18 Kasım’açağrı bildirileri de ajitasyonlar eşliğinde emekçilereulaştırıldı. Sabah ise Bulut Durağı’nda da 18 Kasım’açağrı yapan bildiriler emekçilere ulaştırıldı.

Sabah, işçilerin işe gidiş saatinde yapılan bildirgedağıtımları 17 Ekim Çarşamba günü Esenyurt KöyiçiMeydanı’nda, 18 Ekim Perşembe sabahı iseBalıkyolu’nda devam etti.

Afiş faaliyeti de hafta boyunca sürdü. 15 EkimPazartesi Balıkyolu civarına etkinlik afişleri yapılırken16 Ekim Salı günü ise Talatpaşa, Fatih ve Merkez

mahalleleri afişlerle donatıldı.

Komünist hareketin 25. yıl çağrısını emekçilereulaştırmak için Bursa’da da çalışmalar sürüyor.

İstanbul’da gerçekleştirilecek “İşçilerin BirliğiHalkların Kardeşliği” etkinliğine katılacak olan sınıfdevrimcileri, etkinliğin davetiyelerini emekçilereulaştırıyor.

24 Ekim günü Heykel, Fomara ve KentMeydanı’nda gerçekleştirilen afiş çalışması emekçisemtlerinde ve ana geçiş güzergahlarında da devam

edecek.

Ankara’da 11 Kasım’da gerçekleştirilecek olan“İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği” etkinliğininçalışmaları devam ediyor. Yaygın bir şekilde yapılanafişlerle ve açılan standlarla etkinlik duyurusu birçokbölgeye taşınıyor. Merkezi güzergahlar etkinlikçağrısıyla donatılıyor. Sınıf devrimcileri, etkinlikkapsamında yaygın ve tempolu bir çalışma yürütüyorlar.

28 Ekim günü Tuzluçayır’da etkinlik çağrı afişleriyaygın bir şekilde kullanıldı. Eskişehir yolu üzerindekibilboardlar, köprü ayakları ve otobüs durakları etkinliğeçağrı afişleriyle donatıldı.

23 Ekim günü Mamak’ta, Tekmezar ve General ZekiDoğan Mahallelerine yaygın bir şekilde afişleryapılırken emekçilere BDSP’nin etkinlik bildirileriulaştırıldı.

Sincan’da ise Elvankent ve Sincan merkeze afişleryaygın bir şekilde kullanıldı. Merkezde açılan standlarınyanısıra, Kurtuluş bölgesinden başlayarak Kocatepe,Yüksel Caddesi ve Meşrutiyet bölgesine kadar yaygınbir şekilde etkinlik afişleri kullanıldı.

Şirintepe ve Tekmezar duraklarındaki emekçilereAnkara İşçiden İşçiye Bülteni ulaştırıldı. Sabah erkensaatlerde servis noktalarına yapılan dağıtımlarda işçilerlekıdem tazminatı hakkının gaspıyla ilgili sohbetlergerçekleştirildi. Emekçiler aynı zamanda 11 Kasım’dagerçekleştirilecek etkinliğe davet edildi.

21 Ekim günü Kızılay Yüksel Caddesi’nde açılanstandla emekçilere etkinlik çağrısı yapıldı.

Konur Sokak’ta 12.30-16.00 saatleri arasında açılanstandda Liselilerin Sesi’nin 46. sayısı ve “Devrimyürüyüşümüz sürüyor!” üst başlıklı, DLB imzası taşıyanbildiri sermaye devletinin saldırılarını teşhir eden ve

gençliği mücadeleye çağıran ajitasyon konuşmalarıeşliğinde dağıtıldı.

17 Ekim günü Yüksel Caddesi’nde stand açaraketkinliğin çağrısını yapan sınıf devrimcileri, etkinlikbülteni ve bildirisinin yaygın dağıtımını yapmanınyanısıra insanlarla etkinliğin anlamı üzerine birebirkonuşmalar gerçekleştirdi.

Tuzluçayır’da gerçekleştirilen dağıtımla Ankara İşçiBülteni İşçiden İşçiye Mamaklı emekçilere ulaştırıldı.Sermayenin saldırılarına karşı “Yaşasın işçilerin birliği,halkların kardeşliği!” şiarını yükselten, Suriye’yeyönelik yeni saldırı planlarını ve kirli tezgâhları, işcinayetlerini, taşeronluğu, kıdem tazminatı hakkınıngaspını, kıdem tazminatı hak gaspının geri çekilmesiyalanlarını teşhir eden bültenin dağıtımı yaygın birşekilde yapılırken, bülten birçok işçi servisine de

ulaştırıldı.

Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı Adana’dasürdürülen imza kampanyası emekçi mahallelerindedevam ediyor. Kapı kapı dolaşılarak toplanan imzalaresnasında emekçilerle sohbet edilerek Suriye’ye yönelikemperyalist müdahale teşhir ediliyor, savaş tezkeresiningeri çekilmesi gerektiği anlatılıyor. Çalışmalardaemekçilerin ilgisinin yoğun oluyor.

Bayram süresince ev ziyaretleri dışında emekçilerinoturduğu semtlerde imzalar toplandı. Son olarak ArapAlevi kökenli emekçilerin oturduğu Akkapı’da, yineKürt ve Alevi emekçilerinin oturduğu Şakirpaşa’da veDervişler semtlerinde imzalar toplandı.

Yanısıra, 25 Kasım’da gerçekleştirilecek “İşçilerinBirliği Hakların Kardeşliği” etkinliği için hazırlanandavetiyelerle emekçiler ziyaret edilerek, etkinliğe davetediliyor.

Adana’da sürdürülen emperyalist savaş karşıtı imzakampanyası 21 Ekim’de Meydan ve Gülpınarmahallelerinde yapıldı. Sınıf devrimcilerinin BDSPönlükleriyle yaptıkları çalışma işçi, emekçi ve öğrencilertarafından yoğun ilgiyle karşılandı.

Ayrıca, Adana BDSP tarafından 20 Ekim günü deeğitim çalışması gerçekleştirildi. “Kitle çalışmasınınsorunlarının” tartışıldığı eğitim çalışmasında kitlelerleyoğun olarak yüzyüze geldiğimiz sıcak süreçtemateryallerin kullanımı ve anlamı üzerine tartışıldı.Etkinlik süreçlerinde, kampanyalarda yürütülençalışmanın, insanları kapitalist kültürün etkilerindenkurtaracak politik kitle çalışması olduğu belirtildi.

19 Ekim günü savaş tezkeresinin geri çekilmesitalebiyle yürütülen imza kampanyası çerçevesindeMeydan Mahallesi semt pazarında imza masası açıldı.İşçi ve emekçilere, emperyalistler ve işbirlikçilerininsaldırganlığı anlatılarak Suriye’nin Irak olmaması içinmücadele etmeye çağrıldı.

Adana İşçi Bülteni’nin Suriye gündemli çıkan sayısıda işçilere ulaştırıldı. Son olarak Adana Hacı SabancıOrganize Sanayi Bölgesinde bulunan Bossa fabrikasınıniş çıkışında işçilere bültenin dağıtımı yapılarakemperyalist saldırganlığa karşı sessiz kalmama çağrısıyapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Bursa-Ankara-Adana

İzmir’de etkinlik çalışmaları

İzmir’deki “İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği” gecesinin hazırlık çalışmaları yoğun emek ve ısrarlasürdürüldü.

BucaGeceye hazırlık çerçevesinde Şirinyer Tansaş

önünde “Utanç Sergisi” eşliğinde binlerce imzatoplandı, toplantılar, belgesel gösterimleridüzenlendi, fabrika önlerinde servis duraklarında veemekçi mahallelerinde işçi ve emekçiler geceyedavet edildi. Bunun yanısıra Buca, sınıfdevrimcilerinin geceye çağrı afişleriyle, bildirileriyledonatıldı.

Geceye çağrı bildirilerini Begos’ta işçilereulaştıran sınıf devrimcileri, bildirilerini emekçisemtleri olan Adatepe, Kuruçeşme ve Çamlıkulemahallelerine taşıdılar. 28 Ekim günü Şirinyer Tansaşönünde geceye çağrı bildirileri ajitasyon eşliğinde

dağıtıldı. Bir kez daha işçi ve emekçiler geceye çağrıldı. 29 Ekim günü ise Buca sokakları bir kez daha“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarlı afişlerle donatıldı. Ayrıca merkezi noktalara gecenin programı veİzmir’in dört bir köşesinden kalkan araçların kalkış yer ve saatlerini içeren listenin yer aldığı ozalitler asıldı.

MenemenSınıf devrimcileri, 19 Ekim günü Menemen’de etkinlik afişi yaptı. Menemen’de girilmedik sokak

bırakılmadı. Etkinlik afişleri Menemen’de tüm işçi ve emekçilerin geçiş noktalarına ve servis duraklarınayapıldı. Sevgi Yolu’nda masa açan sınıf devrimcileri polis ve zabıtanın enegelleme girişimini de boşa düşürdü.Aynı günün akşamı sınıf devrimcileri Menemen’in bir bölgesinde etkinliğe çağrı davetiyesi dağıttı. Kapı kapıgezilerek gecenin anlamı üzerine bilgi verildi.

ManisaEtkinliğin hazırlık faaliyetleri kapsamında çıkarılan afiş ve bildiriler işçi ve emekçilerin yoğun olarak

kullandıkları servis güzergâhlarına ve mahallelere yaygın olarak yapıldı. Afiş faaliyeti sırasında, özellikle Alevinüfusunun bulunduğu mahallelerde olumlu tepkiler alındı.

Etkinlik bildirileri ise Manisa merkezli oluşturulan etkinlik hazırlık komitelerinin bileşenleri ile birlikte, sonderece yaygın ve işlevli bir biçimde dağıtıldı. “Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde” şiarlı önlüklerle,mahallelerin kahvehanelerine, esnaflarına, cadde cadde evlere bildiriler taşındı. Manisa’da özellikleKürtlerin yoğunlukla ikamet ettiği Horozköy Mahallesi’nde faaliyet çok daha yoğun bir ilgiyle karşılandı.Kapısı çalınan her evde, uğranılan her kahvede işçi ve emekçilerle geniş katılımlı sohbetler gerçekleştirildi.

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Avrupa28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Alman kapitalist tekelleri büyürken,toplum yoksullaşıyor!

Burjuva medya, kapitalist dünya krizleboğuşurken Alman tekellerinin büyüme trendlerinisürdürmesini Alman kapitalizminin başarısı olaraksunuyor. Krizinin nedenini ise Almanya dışındakiülkelerin yanlış yönetilmesine bağlıyor.

Bu aynı süreç kapitalizmin genel bunalımındanen çok etkilenen ülkelerin aşağılanması, kötüyönetilmesi ve rüşvetçilikle suçlanmasına eşlik edenAlmanya’nın iyi, üstün ve yetenekli yöneticilertarafından yönetildiği ırkçı-şoven propagandasıyla atbaşı yürütüldü. Devlet başkanlarından, savunmabakanlarına kadar uzanan geniş bir yönetici elitinrüşvetçiliği, bilim hırsızlığı (intihal) unutturulmayaçalışıldı. Alman tekellerinin üstünlüğü, Almanlarınyeteneklerine yorularak, faşist hareketlerinbüyümesi için gerekli olan ırkçı-şoven toplumsaliklim sağlandı. Neonazi çetelerin eylem vepropaganda özgürlükleri devletin güvencesinealındı. Alman tekellerinin semirmesi sonucutoplumun yoksullaştırılması ve çalışma yaşamanıngiderek daha barbar bir iklime doğru çekilmesigerçeği şoven-ırkçı propagandayla gizlenmeyeçalışıldı.

Servet ve sefaletin kutuplaşması derinleşiyor

Kapitalist sistemin krizi ve ondan çıkış yollarınıtartışan, politika oluşturan burjuva politikacılardan,profesyonel ‘düşünce’ kuruluşlarına, burjuvaiktisatcılardan sisteme yamanmış, kapıkuluüniversitelere ve burjuvazinin uşağı gerici sendikabürokratlarına kadar uzanan zevat, krizden çıkış içinkapitalist üretimin daha çok geliştirilmesi gerici vealdatıcı yalanlarında birleşiyorlar. Kapitalist üretimsürecini daha çok geliştirmenin kaçınılmaz sonucuolarak dış politikada emperyalist rekabet veemperyalist savaşların tırmanması, içte iseyoksulluğun ve açlığın yagınlaşarak kitleselleşmesigerçeği gizleniyor. Kapitalizmin gelişmesikaçınılmaz olarak sermayenin daha çok büyümesine,merkezileşerek tekelleşmesine yol açarken karşıkutupta yoksulluk ve açlıkta aynı yoğunlukta artıyor.Kapitalist sistemi karakterize eden bu toplumsalgerçekler görmezlikten geliniyor.

Alman emperyalist devletinin iki kurumu,Federal Çalışma Bakanlığı ve Federal İstatistikDairesi’nin yaptırdığı araştırma raporları dakapitalizmin toplumsal alanda yarattığı ve giderekderinleştirdiği yıkımı gözler önüne seriyor. İkikurumun araştırma sonçları malumun ilanındanbaşka birşey değildir.

Federal İstatistik Dairesi’nin geçen haftakamuoyuna sunduğu “2011’de Avrupa’da Yaşam”adlı rapora göre 2011’de Almanya’da yoksullukoranı yüzde 19,9. Rapora göre, kapitalist gelişmeninzirvesindeki Almanya’da her beş kişiden biri yoksul.Kapitalizmin bundan ala iflasının ilanı olur mu?

Yayınlanan rapor kapitalist sistemdeki kadınınekonomik durumunu da gözler önüne seriyor.

Rapora göre en çok yoksulluk tehdidi altındaolanlar, yüzde 21,3’lük oranla kadınlar. Erkeklerdebu oran yüzde 18,5 dolayında. Yıllarca çalışıpemeklilik primi ödeyen emekliler arasındakiyoksulluk da yüzde 15,3.

Yaygınlaşan yoksulluk, “kapitalist gelişmenin”zirvelerinde yer alan Almanya’da nüfusun yüzde 10ila 15’ini elektrik faturasını artık ödeyemez durumagetirdi. Elektrik şirketlerinden verilen bilgiye göre,her yıl ödenememiş faturalar yüzünden yaklaşık 600bin hanenin elektriği kesiliyor. Kuzey Ren-VestfalyaTüketiciyi Koruma Merkezi’nden Birgit Höltgen,özellikle düşük gelirlilerin sorun yaşadığına dikkatçekerek, “Elektrik faturasını ödeyemeyenlerarasında çok sayıda emekli ve çocuğuna tek başınabakmak zorunda olan anne veya baba var” diyor (04Mayıs 2012 basından).

İki dünyanın güçleri karşı karşıya geliyor

Burjuva ideologların bu duruma karşı çözüm (!)olarak ileri sürdükleri tek argüman ise, kapitalistgelişmenin daha çok sağlanması yalanıdır. Bu büyükbir yalandır, zira örnek olarak aldığımız ülkenin,Almanya kapitalizminin, az geliştiğini kimse iddiaedemez. Aksine Alman ve diğer kapitalist ülkelerinekonomileri çok geliştiği ve sermaye giderek dahaçok merkezileştiği için, emperyalist rekabetkeskinleşmekte ve buna bağlı olarak militaristharcamalar sürekli artmaktadır. Buna ters orantılıolarak ise yoksulluk ve açlık da kitleselleşerekkatlanmaktadır. Gelir dağılımı da burjuva devletinzoruyla, burjuvazi lehine düzenlendiği için, bollukiçerisinde yoksulluk yaygınlaşmaktadır. Bu durumkapitalist toplumu eleştirerek, daha kapitalistgelişmenin şafağında “Bolluk, sıkıntının veyoksulluğun kaynağı olur“ diyen ve kapitalistgelişmenin, yada moda değimle kapitalistkalkınmanın yol açacağı toplumsal yıkımı şaşmazbir bilimsel öngörüyle ortaya koyan Fourier’in,öngörüsünün doğrulanması olmuştur.

Federal Çalışma Bakanlığı tarafından yapılan biraraştırma ise, 2030 yılından itibaren her 3 emeklidenbirinin sosyal yardıma muhtaç olacağını ortayakoyarak, bu öngörüyü yeniden teyit etti. Emeklilikyasalarında yapılan gerici değişikliklerle, emeklilikyaşının yükseltilmesinin yanı sıra, emelilik maaşınınhesaplanmasındaki oranlarda da kapitalistlerinlehine köklü değişiklikler yapıldı. Gerici yasadanönce emekliye ayrılan birisi, aldığı net maaşın yüzde51’ini emekli maaşı olarak kazanırken, kademeliolarak düşürülen bu oran 2030 yılında yüzde 43’egerileyecek. Bakanlığın araştırması bu durumu şöyleortaya koyuyor; “Bugün 2500 Euro brüt maaş alanve 35 yıl boyunca bu maaşla çalışan bir kişi 2030yılından sonra emekliye ayrıldığı zaman 688 Euroemekli maaşı alacak.” Bugünün kapitalistAlmanyası’nda, yeni işe alınan hiçbir işçi veemekçiye, brüt 2500 euro ücret verilmediği birgerçektir. SPD’nin ileri sürdüğü ve hükümet

partilerinin kabul etmediği en yüksek (!) asgari ücrettalebi 8 eurodur. Bu durum bize kapitalistAlmanya’daki toplumsal sefaletin bugünkü vegelecekteki boyutlarının, Federal Çalışma Bakanlığıtarafından ortaya konlandan çok daha yıkıcıolacağını göstermektedir.

Sonuç olarak, kapitalist üretim süreciningelişmesi veya kapitalist kalkınmanın sağlanması,işçi sınıfı ve çalışan emekçiler için yoksulluğunaşılması bir yana sefaletin katlanarak artmasındanbaşka bir sonuç yaratmıyor, yaratmayacak da.

Kapitalist-emperyalist sitemin varlığındankaynaklanan ve yıkılmadıkça da kaçınılmaz olarakyol açaçağı genel emperyalist savaş veyıkımlarından sonra, üretici güçlerin tasfiyesi vetoplumsal zenginliklerin yok edilmesinin, yenidenüretim yapabilme olanağını sağladığı kısa sürelirefah dönemleri (bu da ancak belli başlı emperyalistmetropollerle sınırlıdır) dışta tutulursa kapitalistgelişmenin emekçi halklara verdiği tek şey bollukiçerisinde sefalet olmuştur. Kısa süreli ve sınırlı birkesim için “refah” dönemleri de, insanlığın,doğanın, üretici güçlerin ve toplumsal zenginliklerinemperyalist savaşlarla yokedilmesinden sonragelmiştir. Kapitalist-emperyalist sistem, kendikrizine, azami kar marjının düşmesine kapitalistsistem içerisinde‚ “çözüm” bulabilmek için,insanlığı bugün de yeni ve daha büyük bir yıkımınuçurumuna hızla yaklaştırıyor. Yeni bir genelsavaşlar dönemini başlatıyor.

Fakat öte taraftan kapitalist barbarlığa karşısermayenin karşıt kutbunda yer alan emekçi halklarayağa kalkıyorlar. Burjuvazinin yıkım politikaları veuygulamalarına karşı hareketleniyorlar. “Bizler” ve“onlar” diyerek sınfsal ayrımlarını ortayakoyuyorlar.” Kapitalizmin krizinin faturasınıödemeyeceğiz” şiarı etrafında milyonlar birleşiyor.Krizin kapitalist sistemden kaynaklandığını doğalyaşamları içerisinde öğreniyorlar. Bugün emekçilerkapitalizme karşı devrim ve sosyalizm şiarınıyükseltiyorlar. Zaman tarihsel hesaplaşmaya doğruhızla akıyor. İnsanlık toplumu, yeni ve daha gürbüzbir devrimler dönemine giriyor. Emperyalist savaşlardöneminin anti-tezi olarak devrimci başkaldırı vedevrimlerin fırtınalı dönemleri başlıyor.

Geleceğin eylem şiarının sınıfa karşı sınıf,düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizmolacağı gerçeğini, bugün daha devrimci bilinç veörgütlenme bakımından emekleme aşamasında daolsa proletarya ve emekçi hareketi ortaya koyuyor.Dünyanın kaderini sömürü düzenleri her geçen günçöken ve çürüyen burjuvazi ile sınıfsal bilinç veprogram açıklığına sahip komünizm güçlerininarasındaki kavganın sonucu belirleyecektir.

“Sıkı durun! Kaçmadık. Yenilmedik... ÇünküSpartaküs ateş ve ruh demektir, yürek ve candemektir, proleter devrimin iradesi ve eylemidemektir. Çünkü Spartaküs zafer özlemini, sınıfbilinçli proletaryanın mücadele azmini temsiletmektedir... Bunlar elde edildiği zaman, biz ister

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Enternasyonal Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

yaşayalım, ister yaşamayalım, programımızyaşayacaktır ve kurtulan halkların dünyasınaegemen olacaktır. Herşeye rağmen!” (KarlLiebknecht)

Dünya'nın bir çok ülkesinde işçi ve emekçiler,tarım işçileri, sağlık emekçileri iş bırakıpprotestolarını sokağa taşırken, doğanın tahribatına,nükleer santrallere karşı da onbinler alanlara çıktı.

HindistanTamil Nadu bölgesindeki Chennai'de

Kudankulam Nükleer Santrali'nin devreyesokulmasına karşı Pazartesi günü düzenlenengösterilere on binden fazla kişi katıldı. Protestogösterisi nükleer santral çevresinde yürüyüş vegösterilere yasak getirilmesine karşı gerçekleşti. FortSt George'deki hükümet binasını kuşatmak isteyengöstericilere saldıran polis gözaltı terörünü devreyesoktu. Üç bin civarında protestocu birkaç saatliğinegözaltına alındı.

KanadaKanada'da Whitby'de, Lear Corp işletmesinde

çalışan 400 işçi pazar gününden bu yana grevde.İşçiler yeni bir toplu sözleşme talep ediyorlar.Fabrika çeşitli otomobil şirketleri için koltuküretiyor. Grevden ilk etkilenen Oshawa'daki GMişletmeleri oldu. GM tekeli üretimin yapılamamasınedeniyle 4.000 işçinin bir kısmını evlerine

gönderdi. Lear işçileri üç yıl önce vazgeçmekzorunda kaldıkları ücret ve sosyal ödenekler için 40milyon tutarında tazminat talep ediyorlar.

EndonezyaEndonezya'da çeşitli şehirlerde Pazartesi günü

daha yüksek bir asgari ücret için gösteriler yapıldı.Bogor'da 200 fabrikadan iki yüz bin işçi iş bırakarakprotesto için sokağa döküldü. İşçiler asgari ücretin3,2 milyon Rupiaha yükseltilmesini istiyorlar. Şuanda, asgari ücret ayda yaklaşık 1,2 milyon Rupiah(100 Euro). Purwakarta'da da binlerce kişi sokaktaeylemli protestolarını gerçekleştirdiler. Buradakiişçilerin talepleri de asgari ücretin 2 milyon Rupiahayükseltilmesi.

Endonezya'da, asgari ücret düzeyi her bölge içinayrı belirleniyor.

ÇinZhejiang Eyaleti'nde bulunan Ningbo'daki

Sinopec Rafinerisi'nin genişletilmesine karşı 200 kişibir hafta önce protestoya başlamıştı. Protestoyakatılım bir hafta içinde giderek büyüdü ve 10.000kişiye ulaştı. Polis ile göstericiler arasında şiddetliçatışmalar yaşandı. Polis göstericilere göz yaşartıcıgaz, tazyikli su ve coplarla saldırdı. Protestocular dataşlarla polis karakollarına saldırdı. Pazar günü şehiryönetimi projeyi durdurduğunu açıklamak zorundakaldı.

"Çevre Bilimi için Çin Derneği" ne göre, Çin'deçevreyi korumak için gerçekleşen kitleselgösterilerin sayısı 2010 yılından 2011 yılına kadaryüzde 120 arttı.

FilipinlerFilipinler’in başkenti Manila'da geçen Perşembe

günü bir saatlik protesto grevi yapıldı. Greve devlethastanelerinde çalışan bin kişi katıldı. Tamözelleştirmenin ilk adımı olarak, 26 kamuhastanesini anonim şirketlere dönüştürmek içinhükümetin hazırladığı planlar protesto edildi. Diğerdevlet hastanelerinde ise, tıbbi bölümlerin bir kısmıözelleştirilecek. Örneğin laboratuar tekniği...

HindistanGujarat eyaletinde bulunan Limda'daki lastik

üreticisi Apollo Lastikleri'nde çalışan 1.500 işçi Salıgünü başlattıkları grevlerini sürdürüyorlar. İşçilerdaha önce işverenin kabul etmediği BMSSendikası'nın tanınmasını ve işten atılan ikiarkadaşlarının yeniden işe alınmasını talep ediyorlar.Diğer fabrikalardaki 7.000 işçinin patronu grevegitmekle tehdit etmesi üzerine Çalışma Bakanlığıönümüzdeki hafta görüşme masasına oturmayı kabulettiğini açıkladı.

PolonyaJastrzebska Spolka Weglowa SA (JSW SA)

Kömür Ocakları'nda çalışan işçiler 19 Ekim'de 24saat iş bıraktı. İşe yeni alınan madencilerin kötü

çalışma koşullarında işe alınmasınıprotesto eden madenciler ayrıca yüzde 3,8 ücretartışı talep ediyorlar. Patronlar ocakta çalışanmadencilerin yarısının iş bıraktığını açıkladı.

2011 yılı sonunda madenlerde istihdam edilenişçilerin sayısı yaklaşık 23.000 idi.

ParaguayParaguay'da bu hafta üniversitelerde çalışan

41.000 eğitim emekçisi ve öğrenci, hükümetinüniversiteler için ayırdığı bütçede kısıtlamayagitmesini protesto etmek için greve gitti.

Ayrıca Başkan Franco'nun bir darbeyle iktidaragelmesini protesto eden binlerce tarım işçisi Salıgünü Asuncion biraraya gelerek hükümetin yerlitohum için devlet finansmanı sözünü tutma çağrısıyaptı. Çiftçilerin protestoları, aynı zamandaAmerikan şirketi Monsanto ile hükümet arasındavarılan transgenik tohum getirilmesi anlaşmasınayönelikti.

MısırDP World yönetiminin görevden aldığı sekiz

işçiyi yeniden işe alacağı sözünü vermesi üzerineMısır'ın ana limanlarında süren grev 14 gün sonrasona erdi. Grev Mısır'ın uzak doğuya açılan enönemli limanını bloke etmişti.

İşçi ve emekçiler ayakta

Kanada

Filipinler

Mısır

Hindistan

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

Enternasyonal30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/10 (43) * 2 Kasım 2012

Avrupa’da krizin faturasını işçi ve emekçilerinüzerine yıkmak için kapitalist hükümetlerin ard ardaçıkardığı kemer sıkma paketlerine karşı öfke artıyor.Emekçiler yıkım politikalarına karşı hergün dahakitlesel biçimde sokağa çıkıyor, genel grevleryaygınlaşıyor. Gün geçmiyor ki Avrupa Birliğiülkelerinden birinde bir protesto gösterisi olmasın.

İspanya, Yunanistan ve Portekiz’in ardından,hükümetin aldığı tasarruf tedbirleri geçtiğimizgünlerde İtalya’da da işçi ve emekçilerin sokağaçıkmasına yol açtı. Ülkeyi yaklaşık bir yıldır yönetenMario Monti liderliğindeki teknokrat hükümeti veekonomi politikalarını protesto etmek için gerçekleşengösterilerin ardı arkası kesilmiyor.

Son olarak Cumartesi günü ülkenin iki büyüksendikasının, sol parti ve kuruluşların “İsyankarAvrupa ile Birleşerek Monti hükümetini kovalım”şiarıyla yaptıkları çağrıya uyan 150.000 işçi ve emekçiRoma’da meydanları doldurdu. Eyleme eğitimalanındaki kesintileri protesto eden binlerce lise veüniversite öğrencisi ile birlikte, aralarında emekli veçevre aktivistlerinin de bulunduğu bir çok kesimdende destek geldi. Protestocular gösteriler sırasında öfkeyüklü sloganlar haykırdılar. Büyük bir öfke ile atılansloganların hedefinde Başbakan Mario Monti vardı.

Aynı günün sabah saatlerinde ise, binlerce sağlıkemekçisi, sağlık sisteminde yapılan kısıtlamalarıprotesto etmek için gösteri düzenledi. Montihükümetinin 2014 yılına değin 26 Milyar Euro karetmek için kamu sektöründe çalışan her on kişidenbirinin işten atılmasını planlaması da protesto edildi.

Bundan haraketle, eski Komünist Partisi“Rifondazione Comunista” (Komünist Yeniden)kurucularından Bertinotti ve genel sekreter PaoloFerrero yaptıkları konuşmalarda “Avrupa da genelgrev” çağrısı yaptı.

İtalya’da yükselişini sürdüren işsizlik son 12 yılınen yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Ülkede 15 ila24 yaş arası gençlerin yüzde 35’i işsiz. 2.5 milyonişsizin çoğunluğunu oluşturan gençler iş ve işçi bulmakurumları önünde uzun kuyruklar oluşturuyor.

Krizin sosyo-psikolojik etkilerinin görülmesi deçok gecikmedi. İtalya’da intihar oranları son 3 yıldabelirgin bir şekilde yükseldi. 2012’nin ilk aylarındaİtalya’da yaşamına intiharla son vermeyi seçenlerinsayısı 73 oldu. İtalya’nın Bologna şehrinde eşleriekonomik kriz sonrası intiharı seçen beyaz dullar adlıbir grup protesto yürüyüşü düzenledi.

Yunanistan’dan sonra borç kriziyle boğuşanPortekiz’de de son 30 yılın en kitlesel eylemleriyaşanıyor.

2013’te yürürlüğe sokulması planlanan tedbirplanını protesto etmek için büyük işçi sendikalarıtarafından organize edilen gösterilerde yüzbinlerce kişibaşkent Lizbon’da toplanarak hükümete geri adımattırdı. Hükümet ücretler üzerinden yapılan yüzde11’lik kesintiyi 2013’te yüzde 18’e yükseltmektenvazgeçti. Ayrıca sermayeye uygulanan yüzde 23.75’likkesintiyi yüzde 18’e indirmeyi de iptal etti.

Protesto dalgasının ardından geri adım atanhükümet, yeni bir saldırı paketi hazırladı. Hükümetortalama gelir vergisini yüzde 9.8’den 11.8’eçıkaracağını ve bu artışlara ilaveten gelecek yıl gelir

vergisine yeni bir yüzde 4’lük artış daha yapacağınıaçıkladı. Ayrıca emeklilik yaşının da 64’den 65’eçıkarılması gündemde.

Ancak ülke tarihinin en büyük vergi artışını içerenyeni bütçe, halkı bir kez daha sokaklara döktü.Portekiz halkı Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankasıve IMF’nin Portekiz hükümetinin de desteğiylesürdürdüğü yıkım politikasına karşı direnmektekararlı. Bu nedenle 14 Kasım’da genel grev çağrısıyaptı.

Her dört kişiden birinin işsiz olduğu İspanya’da daöfke dinmiyor. İşçi ve emekçiler sokaklarda protestogösterileriyle, genel grevlerle krizin faturasınıödemeyeceklerini haykırıyorlar.

Geçtiğimiz hafta hükümetin hazırladığı yenitasarruf tedbirlerini içeren 2013 Bütçesi, Madrid veBarcelona’da protesto edildi.Yeni tasarruf tedbirlerinegöre bakanlık harcamalarında yüzde 9’a yakınkesintiye gidilecek. Kamu çalışanlarının ücretlerine isegeçtiğimiz üç yılda olduğu gibi bu yıl da zamyapılmayacak.

Başkent Madrid’de Öfkeliler adlı halk hareketininbinlerce üyesi şehir merkezinden meclis binasınayürüdü ve “Sağlık sistemi, eğitim sistemi ve kültürelalan, bunların tümü de hükümetin bu terör bütçesininkabul edilmesiyle çökecek.” şeklinde konuşmalaryaptı.

Katolonya özerk yönetiminin başkentiBarcelona’da da emekliler sokaklardaydı. Öfkelilerhareketinin yaşlı kuşağını oluşturan “İaioflautas”mensubu kalabalık ile polis arasında zaman zamanarbede yaşandı.

Bu arada, geçtiğimiz günlerde hükümetin eğitimsektöründe yaptığı kesintileri protesto eden 200 binöğrenci, “sizin krizinizi biz ödemiyoruz” diyerek 3günlük grev yaptı.

İspanya hükümeti 2010 yılından bu yana eğitimharcamalarında 5 milyar Euro kesinti yaparken,geçtiğimiz ay bütçe açığını kapatmak için en sertkemer sıkma önlemleri içeren 2013 bütçesiniaçıklamıştı.

Ülke UNESCO verilerine göre Avrupa’nın enyüksek okuldan terk oranına sahip.

14 Kasım’da Avrupa’da hayat duracak!

Tarihte ilk kez İberya genel grevi gerçekleşecek.Portekiz ve İspanya işçi ve emekçileri 14 Kasım’dagenel greve gidecek. Genel grev Malta ve Kıbrıs’ta dayapılacak. İtaya’da da genel grev tartışılıyor. DiğerAvrupa ülkelerinde ise 14 Kasım’da protestogösterileri gerçekleşecek. Kısacası Avrupa’da 14Kasım’da hayat duracak.

Avrupa, işçi ve emekçieylemleriyle çalkalanıyor

Bangladeş tekstil işçilerinden grev

Bangladeş'in Hemayetpur kentindeki Hallmark Grup'da çalışan 15 bin tekstil işçisisi, ödenmeyenücretlerini alabilmek için geçen hafta grev yaptı. İşçiler fabrika önünde günlerce süren eylemler yaptılar.

Kapitalist işletmenin yönetimi işçilerin haklı taleplerini görmezden gelerek, gaspedilen ücretlerinödenmesini kabul etmedi. Bunun üzerine işçiler otobanı bloke ettiler. Kararlılıklarını ortaya koyan işçiler,taleplerini daha geniş kesimlere duyurdular. Dünyanın heryerinde olduğu gibi Bangladeş'in gerici devleti dekapitalistlerin yardımına koştu. Özel kuvvet polisi ve askerler işçilerin direnişine göz yaşartıcı gaz ve plastikmermilerle saldırdılar.

Hemayetpur'daki Hallmark Grup'da çalışan işçiler yoğun bir sömürüye ve insanlık dışı çalışma koşullarınasahipler. Bu işletmede işçiler haftalık 84 saatlik çalışma karşılığında, ayda sadece 24 avro kazanıyorlar.

Bangladeş, uluslararası kapitalist tekeller için azgın sömürü ve barbarca calışma olanaklarını sağlıyor.Özellikle tekstil ve spor ürünlerinin bilinen markaları; Adidas, Puma gibi markalar bu ülkede üretilmektedir.Bu 'şık'lığın arkasında işçilerin gaspedilmiş emekleri, çocukların çalınmış çocuklukları ve gelecekleri var. Buülkede çocuk emeği, uluslarası tekeller tarafından yoğun sömürüye maruz bırakılmaktadır.

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 12-43

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Kentsel toprağı rant alanı olarak değerlendirensermaye düzeni kentsel toprak üzerinden kazanılanrantı daha planlı bir şekilde paylaşabilmek için yakındönemde geniş kapsamlı ve uzun erimli birplanlamayı devreye sokmuştu. Son dönemlerin enkapsamlı ve programlı “kentsel yağma ve talanprojesi”ne 5 Ekim’de farklı farklı illerde eş zamanlıolarak gerçekleşen kamusal binaların yıkımıyla startverilmişti. Bu kapsamda Türkiye’nin dört bir yanındaişçi ve emekçilerin barınma hakkını tehdit edenprojelerin devreye sokulması için ilk adım atılmışoldu.

Sermaye düzeni bir yandan işçi ve emekçilerinbarınma hakkına göz dikerken bir yandan daormanlık alanlar, tarihi alanlar gibi sözde “korumaaltında” olan alanları da sermayeye peşkeş çekmeyedevam ediyor. Rant hırsıyla doğanın geri dönüşüolmayacak bir şekilde tahrip edilmesinin önünüaçıyor.

“Hayal ettim ve yaptım, oldu”lardevam ediyor…

Doğal çevrenin sermayeye peşkeş çekilmesinesayısız örnek verilebilecekken bunun en güncelörneği olarak “Maslak 1453” projesi karşımızaçıkmakta. Geçtiğimiz günlerde Ümraniye’deki “MyTown Sitesi” projesinde “4+1” daireleri imar planında“3+1” ve “1+1” daire gibi gösteren Ali Ağaoğlu’nunböylelikle vergiden kaçtığı ortaya çıkmıştı. Bununhemen ardından “Maslak 1453” projesi ile Ağaoğlu

televizyonlarda boy göstermeye başladı.İnşaat sektörünün, dolayısıyla da kentsel

yağmanın önde gelen ve en çok pay kapanisimlerinden olan Ali Ağaoğlu beşinci kez karşımızaçıktığı reklam filminde bu sefer de at üstündeormanda gezinirken bizlere “hem kentin, hem dedoğanın içerisinde farklı ve mutlu bir yaşam sunma”masalını anlatıyor ve buna inanmamızı bekliyor.Gerçekleştirdiği projeleri “yaptım, oldu” diyerekoldubittiye getiren Ali Ağaoğlu’nu bizler pek çokprojeden hatırlıyoruz. Bu soyguncu-rantçıyı “AyazmaKentsel Dönüşüm Projesi” kapsamındaAyazmalılar’ın barınma haklarının ellerindenalınmasından tanıyoruz.

Sıradanlaşan “münferit izinler”

“Hayal ettim ve yaptım, oldu” diyerek oldu bittiyegetirilen ve rant uğruna gerçekleşen kentsel yağmaprojeleri devam ederken, bunları besleyen “münferitizin” örnekleri de sıklıkla karşımıza çıkıyor. Nurcemaatinin önde gelen isimlerinden Mehmet EminBirinci’ye yakınlığı ile bilinen Okyanus EğitimKurumları’na Kemerburgaz’da bulunan tarihi sukemeri arazisine okul yaptırmak için çıkartılan“münferit izin” bu pervasızlığın son örneğidir.

Mevcut imar planlarında “tarım alanında, birkısmı dere taşkın alanı içinde, bir kısmı da‘Kırkçeşme Galeri Hattı ve Su Kemerleri KorumaBandı’ ve ‘Su Kemerleri Koruma Kuşağı’ içinde” yeralan ve bir kısmı jeolojik açıdan yerleşime uygunolmayan alanı yedi yıl önce Okyanus Eğitim

Kurumları satın almıştı. Araziye okul yapımı içindaha önce iki kez reddedilen imar planı değişikliği 12Ekim’de AKP’li üylerin oylarıyla kabul edilmiş oldu.Böylece, Okyanus Eğitim Kurumları’nın “Bölgedeöğrenci talebi yoğunluğunun fazlalığı ve yapılmakistenilen yapının Eğitim Kurumu olması nedeni ileplanlanan eğitim yatırımının bir an önceyapılabilmesi için tekliflerinin münferidendeğerlendirilmesi”ni talep etmesiyle konu kentselyağma olduğunda artık sıradanlaşan bir “münferitizin” örneğiyle daha karşılaşmış olduk.

Kentsel yağma ve talanı durduralım!

Ali Ağaoğlu oynadığı reklamlarda “herkes iyiyaşamayı hak ediyor”, “insanların daha mutluyaşayabileceği, farklı bir şey istiyorum” diyerekprojelerini tanıtadursun, bizler bu projelere ancakburjuvaların sahip olabileceğini biliyoruz. Bizler, AliAğaoğlu’nun “iyi yaşam alanları”nı yeri geldiğindedoğal çevreyi talan ederek, türlü usulsüzlüklerle,dolandırıcılıkla oluşturduğunu da biliyoruz.

Bizler, cemaat okuluna çıkan “münferit izin”lerinne kadar sıradan olduğunu, Sarıyer’de hazineye aitorman arazisi içerisine Koç Üniversitesi’ninyapılması için verilen izinden ve bunun gibi sayısızörnekten biliyoruz. Bizler, bu “münferit izin”lerinsıradanlaşması için çıkartılan ve “2B Yasası” olarakbilinen “Orman Köylülerinin KalkınmalarınınDesteklenmesi ve Hazine Adına Orman SınırlarıDışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ileHazineye ait Tarım Arazilerinin Satışı HakkındaKanun”la orman alanlarının talana açıldığınıbiliyoruz.

Sermaye düzeninin kendi ihtiyaçlarıdoğrultusunda, hep daha fazla kar hırsıyla kentselmekanı ranta kurban ettiği ortadadır. Sermaye düzeni,işçi ve emekçilerin barınma hakkına göz dikmektenzerre rahatsızlık duymazken aynı rahatlığı doğanın,tahrip edilmesinde de göstermektedir. Ağaoğlu burahatlığı büyük bir cüretle “Tarihi hayal edenler değilgerçekleştirenler yazar” diyerek ilan etmektedir.Ağaoğlu’nun temsiliyetinde sermaye düzenininortaya koyduğu bu iddia karşısında, biz işçi veemekçilere de “kentsel yağma ve talana durdiyenlerin” tarihini yazmak için mücadeleyibüyütelim.

B. Bahar

Kentsel yağma sürüyor!

Tarih, doğayı talan edenlerle birliktebuna dur diyenleri de yazacak!

Mücadele Postası

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 12-43