sİ kızıl bayrak 2010-08

32

Upload: kizilbayrak

Post on 23-Mar-2016

232 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı 2010-08/ Şubat

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERTEKEL direnişinde kritik günler, kritik

sorumluluklar.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

Putlar yıkılabiliyorsa,

düzeni de yıkılabilir! . . . . . . . . . . . . . . 4-5

Sendikal bürokrasi iki cami arasında… . 6

15 Şubat’tan yansıyanlar... . . . . . . . . . . . 7

“Alevi Çalıştayı Ön Raporu”

Erdoğan’a sunuldu... . . . . . . . . . . . . . . . 8

Grevli-toplu sözleşmeli

sendika için mücadeleye! . . . . . . . . . . . . 9

İlerici-devrimci kurumlar Tekgıda-İş’i

mücadeleyi büyütmeye çağırdı . . . . . . 10

TEKEL işçilerinden mücadele çağrısı...11

TEKEL direnişiyle

dayanışma büyüyor... . . . . . . . . . . . . . . 12

TEKEL’de direniş günlüğü . . . . . . . . . 13

Entes’te direniş bitti,

mücadele sürecek! . . . . . . . . . . . . . . . . 14

İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . . . . 15

Tekel Direnişi ve sol hareket . . . . 16-17

TEKEL işçileri haramilerin saltanatına

karşı direnmeye devam ediyor! . . . . . . 18

Sendika kanun tasarıları:

Eski tas eski hamam! . . . . . . . . . . . 19-20

“Akkardan ikinci TEKEL olacak” . . . . 21

Direnişçi kadın işçilerden

8 Mart çağrısı... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

8 Mart hazırlıklarından... . . . . . . . . . . . 23

Gençlik hareketinden... . . . . . . . . . . . . 24

Avrupa’da TEKEL’le

dayanışma büyüyor! . . . . . . . . . . . . . . . 25

Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri... . 26

Emperyalist/siyonist güçlerin

İran hesapları... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Halkların celladı NATO Afganistan’da

savaşı tırmandırıyor! . . . . . . . . . . . . . . 28

Türkiye’de demokratikleşme sorunu

hakkında kısa notlar -2- M. Can Yüce.. 29

Hasta tutsaklara özgürlük! . . . . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Türk-İş ile birlikte hareket eden sendikalkonfederasyonlar 20 Şubat günü temsili düzeyde birkatılımla Ankara’ya gidecekler ve direnişçi işçilerlegeceledikten sonra geri dönecekler. Bu eylem, buhaliyle zayıf bir eylemdir. Temsili bir gidişe dayalı vebir günle sınırlı bir eylemdir. Açık ki direnişinkaderinin belirleneceği kritik bir aşamada böylesineetkisiz eylemlerle direnişi kazanımla taçlandırmakmümkün olmayacaktır.

TEKEL direnişi kritik bir dönemden geçiyor. Butespit kaçınılmaz olarak kritik görev ve sorumluluklarada işaret ediyor. Bu sorumluluk öncelikli olarak ilericive öncü güçlere düşüyor.

İlk olarak öncü TEKEL işçilerinin hazırlayıpTekgıda-İş Sendikası’na sundukları taleplere dayalıeylem programı ardından devrimci güçlerin Tekgıda-İşGenel Başkanı Mustafa Türkel’le 17 Şubat günügerçekleştirdikleri görüşmede sundukları talepler veeylem programı mücadeleyi büyütme çağrısını içeriyor.Ancak böyle bütünlüklü bir eylem programıyla direnişbüyütülebilir, sadece Ankara’da değil Türkiye’nin dörtbir yanına direniş ateşi yayılabilirse kazanmanın yoluaçılabilir.

Bu nedenle 20 Şubat eylemine kitlesel bir katılımınörgütlenmesi dahası Ankara’ya giden kitlenin direnişledayanışmasının bir günle sınırlı kalmaması direnişinkazanımı bakımından hayati bir önem taşımaktadır.Bunun dışında direnişle eylemli sınıf dayanışmasınınher yere taşınması “Her yer TEKEL, her yer direniş!”şiarının yön verdiği eylemli bir tutumunyaygınlaştırılması, parçalı ve etkisiz eylemlerden dahabütünlüklü ve tek bir merkezden yönetilen bir eylemsürecine yürünmesi gerekmektedir. Direnişin sesini-soluğunu sanayi havzalarına, fabrikalara, işçi ve emekçisemtlerine taşımak, direnme ruhunu ve kararlılığını tümsınıf ve emekçi kitlelere mal etmek, hem TEKELdirenişinin kazanımla sonuçlanması bakımından hemde sermayenin saldırılarına karşı işçi-emekçibarikatının örülmesi bakımından önemli bir işlevyüklenecektir.

TEKEL direnişi artık kendi sınırlarının çok ötesindebir anlama sahiptir. İşçi ve emekçiler direnişin kendiçıkarlarının korunması ve geleceklerinin

savunulmasının bir zeminine dönüştüğününbilincindedirler. Direnişe bu bilinçle yaklaşıyorlar,desteklerini bunun gereklerine uygun bir biçimdevermeye çalışıyorlar.

Ancak ne yazık ki daha geniş bir kitle desteğinesahip olmasına rağmen direniş henüz hak ettiği eylemlidayanışmayı sağlayabilmiş değil. Buna, direnişin kendiiç süreçleri ve direnişe müdahale eden siyasal güçlerinfarklı yaklaşımları ve duruşları yol açmaktadır. Bunedenle devrimci sol güçler kendi güçlerini,imkanlarını, araçlarını biraraya getirerek direnişleeylemli sınıf dayanışmasını örgütlemek için inisiyatiflive enerjik bir çaba ortaya koyabilmelidirler.

Kritik bir sürecin zorunlu kıldığı tutum bu olmalıdır.Bunun gereklerine uygun bir yüklenme ve seferberlikiçine bir an önce girilmelidir.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/08 *19 Şubat 2010

TEKEL direnişinin oldukça kritik bir dönemegirdiğini döne döne vurguluyoruz. Sermaye cephesi,direnişçi işçilerin direncini kırmak üzere yaptığı plandoğrultusunda direniş üzerinde sistematik bir ablukauygulamaya çalışıyor. Özellikle 4 Şubat geneleyleminin ardından direniş saflarında ortaya çıkanmoral duruma dayanarak, artık bundan ötesininyapılamayacağı, dolayısıyla hükümetin verdiğikırıntıları kabul etmekten başka bir seçeneğin olmadığıdüşüncesi yayılıyor. İşsizlik sopasından bu amaçlayararlanılmakla kalınmıyor, üstüne bir de polis sopasıgösteriliyor. Kurulan bu ablukayla işçilerin direnmeiradesi kırılmaya çalışılıyor.

Durum bu denli açıkken, direniş cephesindenalınması gereken önlemler neler olmalıdır? Bugünekadar neler yapılmıştır ve mevcut hazırlık nedüzeydedir?

Alınması gereken önlemler, en genel ifadeyle,direnişin saflarını sıkılaştırmak, düşmanın sızacağıboşlukları doldurmak biçiminde özetlenebilir. Busomutta, direnen TEKEL işçilerinin, yaratılan çatlaklarıkapatarak ablukayı boşa çıkaracak bir bilinç veörgütlenme düzeyine ulaştırılması demektir.

Bugünkü mücadelenin ihtiyaç duyduğu bilinçdüzeyi elbette politik bir sınıf bilincidir. Çünküsermaye cephesi büyük bedeller ödetme tehdidisavurmaktadır. Bu tehdidi göğüslemek, örneğin işsizliktehdidine işsiz kalma pahasına göğüs germek ancakileri bir politik bilinç düzeyine sahip olmak ölçüsündemümkündür. Bu bilinç düzeyi bugün oldukça sınırlı birTEKEL işçisi bölüğünde bulunmaktadır. Fakat onlar dabelirlenmiş bir politika-eylem çizgisi doğrultusundahareket etme imkanlarından halihazırda yoksundurlar.Zira örgütsüzdürler. Bir kısmı işçi komitesi oluşturmaçabalarına yanıt vermekle birlikte, sendikayönetimlerinin manevralarıyla birlikte kendilerindeinisiyatif alma gücü ve rahatlığını bulamamaktadırlar.

Bu zayıflığı aşmak, bu alanda mesafe kaydetmekbüyük bir önem taşımaktadır. Zira, direnişin saflarınıntahkim edilmesi, bilinç planında ilerletilmeleri gerekenbu işçilerin eylem ve örgütlenme alanında inisiyatifalmalarına bağlıdır. Bu nedenle direniş alanındakimüdahalelerin bu çerçevede yoğunlaştırılmasıgerekmektedir. Sendika bürokratları buradan gelecektehlikeyi gördükleri içindir ki, yasaklamalarla devrimcipolitik çalışmayı engellemeye çalışmaktadırlar.

Politik bilince dayalı örgütlü bir inisiyatif, direnişcephesinden alınacak önlemler açısından en hayatiolandır. Ancak bu inisiyatif pratik mücadele ufkuyla datamamlanmalıdır. Bu ise, 4 Şubat’ın dersleri üzerindenonu aşan bir mücadele ufku olmaladır ki, TEKELişçilerinin mücadeleye ve sınıf dayanışmasının gücüneolan umutları yeniden ayağa kaldırılabilsin. Mevcutkoşullarda, yüzbinlerin aktif biçimde direnişin yanındasaf tutmaları bu bakımdan en etkili mücadele biçimiolarak görünmektedir. TEKEL işçileri de bir tabaniradesinin ifadesi olarak bu ihtiyacı net bir biçimdetanımlamışlardır. Eğer sermaye cephesinin düşürmekistediği direniş mevzisini korumak ve bu mevziyi birişçi-emekçi barikatıyla savunmak için yüzbinlerce işçive emekçi direniş alanında yerini alırsa, direniş mevzisi

yıkılmaz bir kale haline gelecektir. Böylece sadecedireniş savunulmakla kalmayacak, aynı zamandasermayenin direncini kıracak büyük bir saldırı silahınadönüştürülmüş olacaktır.

Öncü TEKEL işçileri bu bakışaçısıyla çıkartılmışbir mücadele ve eylem planını sendika yönetimlerinesunmuştur. Ancak sendika yönetiminin aldığı karar buplanın içinin boşaltılması biçiminde olmuştur. Alınan20 Şubat eylem kararıyla, yüzbinlerle Ankara’yayürüyüş ve kazanıncaya kadar direnişin yanında saftutmak biçimindeki eylem isteğine güdük bir yanıtverilmiştir. 20 Şubat’ta konfederasyonlar sendikatemsilcileriyle gelecekler ve TEKEL işçileriyle birliktegeceleyecekler!

Bu, direnişçi işçilerin kazanma umudunu büyütecekbir ileri eylem isteğinin nasıl kırıldığına ve sendikabürokratlarının baştan beri izledikleri politik-pratikeylem çizgisine yeni bir örnektir. Zira sendikabürokratları başından beri direnişin hararetinidüşürmeye ve bağımsız bir politik-pratik eylemçizgisinde ilerlemesine engel olmaya çalışmışlardır. Biryerden sonra direniş sınıfın geniş bölüklerinemalolduğu ölçüde ise bu, konfederasyonlar düzeyindeüstlenilmiş bir iş olmuştur. Genel direniş isteği 20Şubat eylem kararıyla savuşturulmaya çalışılmaktadır.Eğer bunu başarırlarsa, direnişin yeniden toparlanmasıpek mümkün olmayacaktır. Çünkü TEKEL direnişininnasıl bir tehlike yarattığını gören sermaye cephesi,direnişi kırmak ve yarattığı politik-moral kazanımlarıortadan kaldırmak için son derece bilinçli, planlı vehesaplı davranmaktadır.

Sendika bürokratları bulunulan aşamanıngerektirdiği düzeyde bir mücadeleyi örgütlemektenkaçarken, umutlarını hukuksal alandaki girişimlerebağlamışlardır. Danıştay’a açacakları dava yoluyla enazından 4/C’ye başvurmak için Şubat sonunda bitecekolan süre sınırlamasını aşabileceklerini ummaktadırlar.Bu girişimde bulunurken, düzen içi çatışmadan yararummaktadırlar. Ancak açıktır ki, Danıştay’dan sonuçalmak bile mücadelenin gücüyle olacaktır. Ama buradaasıl üzerinde durulması gereken tehlike, direniş ateşinindüzen içi çatışmanın dolambaçlı yollarında ve hukuksallabirentlerinde tüketileceği gerçeğidir. Bunun ise neTEKEL işçilerine ve ne de işçi sınıfına bir yararıolabilir.

Tüm bunlara karşın yine de, direnişin ve eylemlimücadelenin sendika bürokratlarının belirlediğisınırlarının dışına çıkarılması olanaklıdır. Pekala, 17

Ocak’ta olduğu gibi, güçlü bir taban iradesiyle 20Şubat ihtiyaç duyulan düzeyde bir genel direnişinörgütlenmesine basamak yapılabilir. Gelen temsilcilerdireniş alanında alıkonulup, yüzbinlerce işçi veemekçinin yolu açılabilir. Direnişin kendi dar sınırlarınıaşması ve genel bir direnişe -ve giderek genel greve-dönüştürülmesi buradan mümkün olabilir. Bunubaşarabilmek için, sınıf devrimcileriyle birlikte ileri veöncü işçilerin bu doğrultuda bir müdahale planıoluşturarak hareket etmeleri zorunludur.

Bununla birlikte, süreci bir genel direniş yönündeilerletmek için yapılacaklar sadece direniş alanıylasınırlı tutulamaz. Bu alanı da esastan belirleyecekmüdahaleler diğer sınıf bölükleri cephesindengerçekleştirilmek durumundadır. Zira gelinen aşamadadışarıdan yapılacaklar belirleyici hale gelmiştir. 20Şubat eylemi üzerinden ele alındığında bu, bir yandanalanlardan bu eyleme katılımı temsili olmaktançıkaracak ve oturma eylemini kazanıncaya kadariddiasıyla süresize dönüştürecek bir fiili pratikinisiyatif demektir. Diğer yandan ise, bu doğrultudakarar alması için merkezi sendika yönetimlerini basınçaltına almak ve gerektiğinde onlarla hesaplaşmakdemektir. Her şeye rağmen başarılı olunmadığında ise,her yeri direniş alanına çevirmek üzere atılan adımlarhızlandırılmalıdır.

Bu güncel görev sınıf devrimcileriyle birlikte tümilerici ve devrimci güçlere, ama özellikle sınıfın ileri veöncü güçlerine düşmektedir. Bunun için önceliklealanlarda bir kitle seferberliği içinde olunmalı, yanısıradireniş alanında fiili eylem inisiyatifini ele almaktankaçınılmamalıdır.

Yanı sıra, bu çerçevede yapılacaklar konusunda birsüre öncesine kadar belli bir iddia ortaya koyan ortakademe sendikal güçler ve bu güçlerden oluşanplatformlar (Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu, GebzeSendikalar Birliği, Ankara emek ve Meslek ÖrgütleriPlatformu) üzerinde belli bir basıncın örgütlenmesiihmal edilmemelidir.

Yakın zamana kadar Türk-İş yönetimiyle yer yerkarşı karşıya gelen bu güçler bugün belirgin bir zayıflıksergilemektedirler. Geçmişte çeşitli dönemlerde işçi veemekçilerin biraraya gelerek sorunları ve görevleritartıştığı zeminleri oluşturabilen bu platformların böylebir dönemde bundan kaçınması dikkat çekicidir. 17Ocak mitinginde TEKEL işçilerinin militan inisiyatifikarşısında sessizleşen ve bir yerde de yangınısöndürmeye soyunan bu güçler, daha sonrasında isebüyük ölçüde köşelerine çekilmişlerdir. 4 Şubat geneleyleminde de sınavı geçemeyen bu güçlerin dışarıdanve tabandan harekete geçmeye zorlanması, iddialarıylayüzleştirilmesi ve harekete geçmemekte ısrargösterenleri aşacak inisiyatiflerin örgütlenmesi şarttır.

Bir kez daha vurgulayalım ki, sınıf mücadelesindeyeni bir dönemi başlatacak düzeyde olanaklarbarındıran TEKEL direnişinin geleceğinin belirleneceğison derece kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz.Böylesine kritik günlerde, her günün değil her saatin,her an yapılacakların, gösterilecek inisiyatifin hayatibir önemi var. Bu bilinç, ciddiyet ve hassasiyetlehareket etmeliyiz.

TEKEL direnişinde kritik günler, kritik sorumluluklar...

Düzenin ablukasına karşı işçi-emekçi barikatı!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

TEKEL işçilerinin direnişi, işçi sınıfı ve burjuvaziarasındaki sınıf savaşımı gerçeğini kendi diliyle birkez daha anlattı. Elbette kendi ideolojik veprogramatik duruşunu, örgütsel yapısını bu temelgerçek üzerine inşa etmiş olan ve proleter devriminkaçınılmaz olduğunu bilince çıkaranlar içinizlenmekte olan yolun bir kez daha TEKEL işçileritarafından tescil edilmesi ayrı bir coşku yaratmıştır.Ama şimdi meselenin asıl önemli tarafını buoluşturmuyor. Solun hatta düzene iyice yedeklenmişiflah olmaz liberallerin bile sınıfa yeniden hayrankesilmeleri de değil mesele. Sınıf, bir kez daha mevcutkurulu düzeni yıkabilecek yetenekte tek sınıfolduğunu esasında kendinde de öğrenmeyi nasılbecerebildiğini göstermiştir. Sınıfın bilincine sermayesınıfı tarafından yerleştirilen putlar bizzat işçilertarafından birer birer yıkılmakta, sınıf mücadelesininönünde bir tabu haline gelmiş engeller sıraylaaşılmaktadır. On yıllarca bu tabularla yaşamakzorunda bırakılan TEKEL işçileri, kendi iradeleriyledirenişi seçtikleri bir evrede, 2 ay gibi kısa bir zamaniçerisinde sınıfın eylemli birliğinin sağlanabilmesininmümkün olduğunu göstermişlerdir.

Birinci tabu:Rejimin güvencesi kolluk güçleri!

Dün, polis teşkilatı başta olmak üzere sömürüdüzeninin güvenliğini sağlamak için yetkilendirilenkolluk güçleri TEKEL işçileri için de bir tabuydu.Keza düzenin yasalarını uygulamakla yetkili hukukkurumları da öyle. TEKEL işçileri direnme yolunuseçtikleri ilk günden itibaren önce bu putları yıkmayabaşladı. Coplar kendi bedenlerine doğru sallandıkça,gaz bombaları kendilerine doğru fırlatılmaya ve bu kışkıyamette soğuk havuza atıldıklarında sınıfın ilksezgileri harekete geçmişti. TEKEL işçileri anladılarki üzerlerine bir düşmanla harbe gidilir gibigelindiğine göre hakikaten ortada bir düşmanlık vardı.O düşmanlık ki sınıflı toplumlar tarihinden beri ezenve ezilen arasında sürmekteydi. Kapitalizmin birsistem olarak yerleşmesinin ardından bu düşmanlıkemek ve sermaye ikilemi olarak yaşanmayabaşlamıştı. Şimdi TEKEL işçileri için çok masum olangüvenceli iş talebinin neden böyle şiddetlekarşılandığı daha anlaşılır olmaktadır. “Anayasaldüzenin”, “rejimin biricik güvencesi kollukgüçlerinin” ne demek olduğu sınıfın bilincinde açığaçıkmaktadır. TEKEL işçileri bu putu yıkmayıbaşarmıştır.

Sınıfın birliğinin önünde önemli bir engel:Halklar arasındaki düşmanlık!

Yaşadığımız coğrafyada sınıfın birliğiniengellemek için sermaye sınıfı tarafından bilinçli birpolitika yürütüldü. Sömürü düzenini koruyabilmekiçin giriştikleri bu sinsi yöntem, halklar arasınadüşmanlık tohumları ekme çabasıydı. Burjuvacumhuriyetin ilanından itibaren girişilen bu uygulamadaha başından sonucunu verdi ve halklar arasınadüşmanlık tohumları ekildi. Ermeniler’e, Rumlar’a,Kürtler’e karşı Türk emekçilerinin bilinci şovenizm

zehriyle dolduruldu. Aynı yöntem Aleviler’e karşı dauygulandı. TEKEL işçilerinin en büyük başarısındanbiri de bu şovenizm zehrinden kurtulmaya, bilinçlerinibu düşmanlıktan arındırmaya başlamış olmalarıdır.Sınıfın çıkarı için biraraya gelmeye denk düşenTEKEL işçilerinin bu birlikteliği oldukça anlamlıdır.TEKEL işçileri kendilerini sömüren, köleleştirmekisteyenlere karşı haklı bir dava etrafında birarayagelmiş bulunmaktadırlar. Milliyet ayrımlarını ortadankaldırmışlar, işçilerin çıkar birliğini önplandatutmuşlardır. İşçilerin birliği ve halkların kardeşliğineuzanan bu yol oldukça anlamlıdır. Bu putlarınyıkılmasında ise milliyetleri Kürt olan TEKELişçilerinin ayrı bir katkısı bulunmaktadır. Bu işçilerkendi milliyetlerinden sınıf kardeşlerine de önemli birmesaj vermişlerdir böylece. Kardeş halklar ortak birdava etrafında biraraya gelebilirse ancak kardeşleşmebaşarılabilir. Bu açıdan Kürt işçiler de kendi ilklerinigerçekleştirmiş denilebilir.

Öte yandan Türk işçilerinin, Kürt halkını tanımakiçin ortak bir mücadelede aynı safta bulunmayaihtiyaçları vardır. Türk kökenli işçiler, Kürt halkınıkendilerini sömüren düzenin diliyle değil, kendigözleriyle görmüş ve tanımışlardır. Kürt halkı dakendileri gibi yoksul ve ezilen bir ulustur. Sermayeyekarşı aynı safta olduklarını, gerçek açılımın da buolduğunu gururla ifade edebilmişlerdir. Böylesine sınıfmücadelelerinin yaygınlaşması ile birlikte bukardeşleşme daha da gelişecektir. Sermaye sınıfınınişçi ve emekçilerin gücünü bölmek için kullandıklarıfarklı ulusların yan yana yaşıyor olma gerçeği, bu kezsömürü düzenini yıkmak için tersi bir silahadönüşecektir.

Bir put daha yıkılıyor:İşçiler sendika ağalarından hesap soruyor!

Burjuvazinin, işçi sınıfının kendi mezar kazıcılarıolduğunu bildiği için sınıfı içerden tåeslim almak hepuyguladığı bir yöntem olmuştur. Sadece ülkemize hasolmayan bu gerçeklik karşımıza cumhuriyetinilanından sonra ilk sendika olan Türk-İş’in

kurulmasıyla çıkmıştır. Geleceği okuyan işbirlikçiburjuvazi ve CİA tarafından Türk-İş kurulmuş, işçisınıfının göğsüne daha o günden ilk hançersaplanmıştır. Yine sınıfın belleği, sendika ağalarınınişçi sınıfını ne kadar çok sattığının anılarıyla doludur.Bugün de bu gerçeklik katlanarak devam etmekte,işçilerin sırtından zenginleşen hainler sendikalarınbaşında saltanatların sürdürmektedirler. Hak almamücadelelerinde ise yerleri işçi sınıfının yanı değil,sermaye sınıfının yanıdır. İşçilerin denetleyemediğisendikalar kolayından sermayenin denetimi veyönlendirmesi altına girebilmiştir. Sendikaların tepenoktaları bunlarla doludur. Bu açıdan TEKELişçilerinin yapmış olduğu kürsü işgali eylemi, Türk-İşGenel Merkezi’nin basılması ve hala devam edensendika bürokrasisiyle karşı karşıya gelişler de enönemli bir putun daha yıkılmış olmasınıgöstermektedir. İşçi sınıfının önündeki en önemli birengel daha aşılabilmiştir. Bir benzerini yakın tarihtemetal işçilerinin ‘98’de Türk Metal’e MESSkarşısındaki tutumu vesileyle ve ondan biraz dahaönce de sendika patronu ve bugünün vekili BayramMeral’in ağaca tırmanmak zorunda kalışındanbilmekteyiz. Fakat TEKEL işçilerinin sendikalbürokrasiye karşı bu öfkesi hepsini aşmışbulunmaktadır. Sınıfın önünde ki bu önemli engelaçısından da “buz kırılmış, yol açılmıştır.”

Aşılan bir başka engel:Devrimcilerle sınıf arasındaki mesafe!

Bu eylemin gösterdiği bir başka gerçek, işçisınıfının devrimci müdahaleye ne kadar açık olduğugerçeğidir. Eyleme geçmiş bir sınıf bölüğü olarakTEKEL işçileri, devrimcileri direnişlerinin doğal birparçası haline getirmişlerdir. Esasında bu açıklık,TEKEL işçilerinin sınıf sezgisinin içine çok uzunzaman önce yerleşmiştir. İlk direniş biçimleri olarakTEKEL işçilerinin akıllarına açlık grevi, ölüm orucugelmesi tesadüfî değildir. Bu direniş yöntemleri butopraklarda devrimci bir gelenektir ve devrimciler budirenişler sonucu çok ağır fiziki bedeller ödemişlerdir.

TEKEL direnişi putları yıkıyor!4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Putlar yıkılabiliyorsa, düzeni de yıkılabilir!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Şimdi yaşanmakta olan ise TEKEL işçilerininsezgisinin bir politika etrafında yerli yerineoturmasıdır. Zaman ilerledikçe TEKEL işçileridevrimci müdahaleye daha da açık hale gelmektedir.Temel mesele bu olanağı doğru politikalar etrafındadeğerlendirebilmektir. Sermaye ve sendikabürokrasisi de kendileri için tehlikeli olan budurumun farkındadırlar. Son olarak sendikabürokrasisi tarafından hayata geçirilmek istenenuygulamaları bundan ayrı düşünmek mümkündeğildir. Sendika bürokrasisinin bir niyeti olduğukesindir ama bunun iyi bir niyet olduğu şaibelidir.Bilinçli TEKEL işçileri elbette bu art niyetinfarkındadırlar. Bugün harekete geçmiş bir sınıfbölüğü olarak TEKEL işçilerinin direnişine, etkili vedoğru devrimci müdahaleler karşılıksızkalmayacaktır. Özcesi ne sınıf buna kapalıdır ne debu müdahalenin imkânsız sınırları mevcuttur.

Kadın işçiler yol gösteriyor,erkek sınıf kardeşleriyle birlikte direniyor!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nünyaklaştığı şu günlerde kadın TEKEL işçileri bir başkatabuyu daha yıkmaktadırlar. 2 ayı aşan direnişlerisüresince aynı çadırlarda erkek sınıf kardeşleriyleomuz omuza direnmektedirler. Sınıfın birliğininyaratılmasında milliyet gibi önemli bir başka “sorun”daha böylece aşılmıştır. Sınıfın aynı haklı davasıcinsiyet ayrımını da ortadan kaldırmıştır. KadınTEKEL işçilerinin takdir edilmesi gereken bu çabasıve başarısı, hem 2010 hem de gelecek 8 Martlar’a birarmağanıdır. Bu önemli gerçeklik aynı zamandaburjuva feminist anlayışa kadın-erkek işçilerinbirlikte verdiği anlamlı bir cevaptır. TEKEL işçisikadınlar düzenin yarattığı bir putu daha elbirliğiyleyıkmışlardır.

Asıl mühim mesele; siyasallaşan vemilitanlaşan bir sınıf hareketi!

Buraya kadar görülmesi gereken gerçek TEKELişçilerinin tabularıyla hesaplaştığı, sınıfın önündekiputları bir bir yıkmaya başladığıdır. Ancak sıradanihai zaferi, işçi sınıfını sömürü boyunduruğundankurtaracak olan gerçek kazanımı elde etmekdurmaktadır. Bu zincirleri parçalamanın yolu, işçisınıfının burjuvazinin kendisinde bıraktığı siyasaletkiden kurtulmasından geçmektedir. Bu yolunkendisi sınıfa karşı sınıf konumlanmasıdır. Sermayesınıfı ve onun bugünkü sözcüsü konumundaki AKPhükümetinin sıklıkla bahsettiği “TEKEL işçileriideolojik davranıyorlar” sözü tesadüfî söylenmiş birsöz değildir. Bu, sermaye sınıfının en büyükkorkusudur. Bilinmektedir ki sermayenin işçi sınıfınayönelik tüm saldırıları ideolojiktir. Yani sadecehükümetlerin dönemsel tercihleri değildir. Gerisindebir sınıfın, asalakça yaşam sürerek işçi ve emekçilerisömüren burjuva sınıfının çok bilinçli bir tercihibulunmaktadır. İşte şimdi, TEKEL işçilerinin hem4/C saldırısını püskürtmek, hem de bundan sonrasömürüye karşı mücadelelerini devam ettirebilmekiçin kendi sınıf siyasetlerini kuşanmasıgerekmektedir. Aksi takdirde hiçbir kalıcı zaferkazanılamayacağı gibi, elde edilen hiçbir başarı da buolmaksızın korunamayacaktır. TEKEL işçilerininelindeki en büyük olanak kendi direnişlerindençıkardığı derstir. Artık putlar yıkılmaya başlanmış,tabular aşılmıştır. Yıkılan putların üzerine yeni birdünya inşa etmek hiç de zor değildir. İnsanca biryaşam, güvenceli bir gelecek için tek çıkar yol buyeni dünyanın kurulmasıdır. Bunun adı sömürününolmadığı, halkların gerçek manada kardeşçe yaşadığısosyalizmdir.

TEKEL direnişi putları yıkıyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/08 *19 Şubat 2010

Herkese Sağlık Güvenli GelecekPlatformu 13 Şubat günü Şişli AKP’yeyürüyüş gerçekleştirerek, TEKELdirenişinin emeğin direnişi olduğunubelirtti. TEKEL direnişine yönelecek hersaldırının kendileri tarafından etkili birbiçimde yanıtlanacağı ifade edildi.

Cevahir Alışveriş Merkezi önündebir araya gelen kurumlar, kendi döviz veflamalarıyla eyleme katıldılar. En önde, “Güvencesiz, sigortasız, taşeronda, 4/C ile çalışmamak için yeterliücret, sendika hakkı ve insanca yaşam için haydi birleşik mücadeleye, dayanışmaya” ve “Birleşiktemücadele ile kazanacağız / HSGGP” pankartları taşındı.

Cevahir Alışveriş Merkezi önünde kortej oluşturan yaklaşık 500 kişilik kitle, sloganlarla yolu trafiğikapatarak AKP Şişli İlçe Binası önüne yürüyüşe geçti.

AKP Şişli İlçe Binası önüne gelindiğinde, basın açıklamasını İTO Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizenyaptı.

Dev Sağlık-İş üyeleri eyleme önlükleriyle katılırken Entes direnişçisi Gülistan Kobatan ve Marmarayişçileri de eyleme katıldı.

Galatasaray’da oturma eylemiTaksim Galatasaray Lisesi önünde 15 Şubat günü saat 18.00’de bir araya gelen platform bileşenleri

oturma eylemi gerçekleştirdi.Ajitasyon konuşmaları yapılarak çevredekiler TEKEL işçileriyle dayanışmaya çağrıldı. İlk olarak TTB

Merkez Konseyi üyesi Ali Çerkezoğlu bir konuşma yaptı. Çerkezoğlu’nun yaptığı konuşmanın ardındanGrup Yorum marşlar ve şarkılar söyledi. Grup Yorum’un ezgileriyle halaylar çekildi. Ardından Entesdirenişçisi Gülistan Kobatan bir konuşma gerçekleştirdi.

Kobatan yaptığı konuşmada Türkiye’de uzun yıllardır ilk defa böyle bir direnişin gerçekleştiğinisöyledi. TEKEL işçcilerinin tüm işçi ve emekçiler için direndiğini söyleyen Kobatan, TEKEL işçilerinininisiyatifi ele alması ve sendika üzerinde baskı kurması gerektiğini ifade etti.

Ardından ev eksenli çalışanlar adına Gülhan Benli bir konuşma yaptı.16 Şubat akşamı gerçekleştirilen eylemde de Galatasaray Lisesi önü, işçilerin kürsüsü oldu. Eylemde

direnişteki Marmaray işçileri adına bir konuşma yapıldı. Marmaray işçisinin konuşmasının ardından oturmaeylemi saat 19.30’da sona erdi.

Eylemde, “Genel grev genel direniş!”, “TEKEL işçisi yalnız değildir!”, “TEKEL işçisi direnişinsimgesi!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Her yerTEKEL her yer direniş!”, “Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

HSGGP’den TEKEL işçileriyledayanışma eylemleri

15 Subat 2010/ Taksim

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

TEKEL direnişinin sendikal bürokrasiye rağmenve bürokrasi ile birlikte bugüne gelmiş olması, üzerinedüşünülmesi gereken bir olgu. Bir yandan geçmişinkaşarlanmış sendika ağaları işçi lideri pozlarındahükümete kafa tutarken diğer yandan direnişisönümlendirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.Bürokratlar birgün hükümeti sarsmaktan bahsederkenertesi gün özür diliyor, direnişin eylemli bir hattançıkması için “kırmadan dökmeden” gibi söylemler önesürüyorlar. Ama direnişçi işçilerin basıncısendikacıların çoğu söylemini boşa düşürüyor veonları ürkek zigzaklarla da olsa ileriye çıkmayazorluyor.

Direnişin ilk mağduru sendika ağaları!

Tayyip Erdoğan’ın direnişi kırmak için yaptığı sonaçıklamaları sendika ağalarının ne kadar da perişan birhalde olduklarını bir kez daha göstermiş oldu. Direnişikaralamak ve işçilerin iradesini kırmak için her türçabayı ortaya koyan Erdoğan, tehditler ve yalanlarlaistediği etkiyi bir türlü yaratamadı. Bunun üzerineErdoğan, son çare olarak işçilerin şu an için tekörgütlülüğü olan sendikaya saldırarak direnişizayıflatma ve işçilerin iradesini kırma çabasına girdi.Düzenin bekası için üstlendikleri misyonda şu an içinbaşarısız olan ve bu nedenle gözden çıkarılanbürokratların iplikleri Tayyip Erdoğan tarafındanpazara çıkarıldı. Trajik olan ise Erdoğan’ınanlattıklarının Türk-İş bürokrasisinin gerçek yüzündenbaşka bir şey olmaması…

Erdoğan kendisine sorulan soru üzerine 4/Cuygulamasının Türk-İş bürokratları ile birliktetasarlandığını ve kapalı kapılar ardında, özelleştirmeyisorunsuzca atlatmak için planlandığını itiraf etmişoldu. “4/C’yi biz icat etmedik. Bu bize sendikalarınbir önerisidir. Biz bu sistemi onlarla konuşarakuygulamaya karar verdik” diyen Erdoğan, belli kisendikalarla “işi bağladıklarını”, bundan sonra da tıpkıdiğer özelleştirmelerde olduğu gibi işçileri sorunsuzcakapının önüne koyacağını umuyordu. “Bir işadamı biriş yerini kapattığında çalışanlara ihbar ve kıdemtazminatlarını öder ve işi bitirir. Biz de şu an bunuyapıyoruz”diyen Erdoğan, devletin şirket, kendisininde patron olduğunu söylemekten de çekinmiyordu.

Erdoğan ayrıca, sonradan Ergün Atalay olduğuortaya çıkan bir sendikacının direnişi kırmak içinkendisine ne gibi önerilerde bulunduğunu da anlattı.Atalay’ın önerisini “İzmir’de çalışan işçiyi Muş’agönderirsin, zaten gidemez” sözleriyle aktaranErdoğan böylece bir ihaneti daha farklı niyetlerle deolsa belgelemiş oldu. Atalay’ın “özrü kabahatindenbüyük” savunması ise “İzmir’deki işçinin Muş’a,hatta varsa kadro Münih’e bile gönderilebileceğini,gitmek istemezse de o, o işçinin kişisel tercihiolacağını” söylediği şeklindeydi. Bu kadarı bileihanetin tablosunu açıklamak için yeterli…

Erdoğan’ın açıklamalarında dikkat çeken iseyıllardır güvendiği bürokrasinin bu kez hizmette kusuretmesi oldu. Erdoğan önce “he” dedikleri hatta kendiönerdikleri 4/C’ye karşı çıkan sendika ağalarına sitemederek “bunlar sabah kalktıklarında akşam yaptıklarınıunutuyorlar. Ayıp değil mi?” dedi. Bu sözlerErdoğan’ın direnişi anlayamadığının ya da

kabullenmek istemediğinin bir göstergesiydi.

Sendika bürokratlarının ikilemi

Oysa direniş sürecinde sendika ağaları yine bildikrollerini oynamaya çalışmış, direnişi bitirmek içinellerinden geleni yapmışlardır. Ancak bu kez hesabakatılmayan, yıllardır görmezden gelinen işçi sınıfınınkararlı mücadelesi olmuştur. İşçiler bu kez iplerisendikacıların eline bırakmamış, taleplerini ortayakoyarak “Ölmek var, dönmek yok!” demişlerdir.

Bu kararlılık sendika ağalarını ister-istemez birikilem içerisinde bırakır. Direnişi bitirmek ve sınıfınöfkesini söndürmek isteyen bürokratlar bunuyapabilmek için sınıfın önünde (ite kaka da olsa)yürümek zorundadır. Bunu yapması demek dehükümete, devlete ve özelleştirme politikalarına karşıçıkmak, işçilerin taleplerini savunmak demektir. Enkaba ifadesiyle işçi sınıfının basıncı sendikacılarazorunlu olarak ileri çıkışlar yaptırmıştır.

Ama sendikacıların attığı tüm adımlar ürkek vehesaplıdır da. Her adımda direnişi kırmanın, morali vemotivasyonu çökertmenin hesapları yapılmakta,direnişin kontrolünü yitirme endişesi hissedilmektedir.Her fırsatta “provokatör” edebiyatına sarılınması vedirenişe destek veren ilerici ve devrimci kurumlarakarşı tepki gösterilmesi bunun bir ifadesidir. Tabiiişçiler de grev okulunda öğrenmekte ve bürokrasininoyunlarına karşı gittikçe daha da uyanık olmaktadırlar.Tekgıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel’in sonaçıklamalarının ardından işçiler tarafındantartaklanması bunun bir örneğidir.

Ama direnişin halen daha sendikaya tabandan yönverecek bir düzeye ulaşmış olmadığını da görmekgerekir. Sendika ağaları tüm açmazlarına ve işçilertarafından kendilerine biçilen rolü oynamakdurumunda kalmanın huzursuzluğuna rağmendirenişin yönlendiriciliklerini de sürdürmektedirler.Tabanın iradesi halen daha bürokrasiyi tam anlamıylaaşabilmiş değildir. Şu an içinde bulunulan denge heran taraflardan biri lehine bozulabilir ve bu direnişinseyrini doğrudan etkileyebilir.

“Lütfen devam ediniz!”

Sendikal bürokrasinin direnişi kırma ve güdükbirkaç kırıntı ile sonlandırma amacını boşa düşürmek

bugün sınıf hareketi önündeki temel hedeflerden biriolmalıdır. İşçilerin iradesini hakim kılmanın öncelikliyöntemi somutta direniş komiteleri kurmaktangeçmektedir. Direnişin iradesini eline alacak komitelersendikalar üzerinde oluşacak basıncı da arttıracak veonların planladığı oyunları daha uygulamayakonmadan boşa düşürecektir.

Direnişçi işçilerin dışındaki sınıf bölüklerine deönemli bir görev düşmektedir. Direnişin basıncı ile birdayanışma grevi ilan edilebilmiş ve belli sınırlılıklariçinde dahi iş durdurularak alanlara çıkılmıştır.Buradan yol alarak sendikalar üzerindeki basınçarttırılmalı, TEKEL ile dayanışmanın yükseltilmesihedefi ile sendikal bürokrasi cendereye alınmalıdır.

Sendikalar üzerinde yaratılacak basıncın birayağını da kamuoyu desteği oluşturmaktadır. Özelliklesol siyasal güçlerin bir yandan direnişe müdahalesi,diğer yandan da sınıf içerisinde yürüteceğipropaganda, sendika ağalarını adeta dışındakalamayacağı bir sürece sürüklemek zorundadır. Enilerici görünen sendikaların bile atalet ileyaklaşabildiği süreç sol siyasal güçlerin etkinmüdahalesi ile zorlanmalı ve sendikacılar üzerindetaban basıncı oluşturulmalıdır.

Bu amaçla sendika konfederasyonlarının ilan ettiğigeri eylem biçimleri dahi yaratıcı araçlarlageliştirilerek yaygınlaştırılmalı, onların koyduğu gerisınırları aşarak işçi ve emekçileri harekete geçirmeninaraçlarına dönüştürülmelidir. Oldu bittiye getirilmeyeçalışılan basın açıklamalarına devrimci müdahalelergerçekleştirilmeli, yaygın çağrılar yapılmalı vesendikalar eylemli bir hatta direnişe destek vermekzorunda bırakılmalıdır. Ortaya atılan kokart takma,imza toplama gibi çalışmalar, açılacak standlarla ya dakapı kapı gezilerek kitlelere ulaştırılmalı, farklı araçlarile birleştirilerek hayata geçirilmelidir.

Tüm bu etkin müdahaleler sendikal bürokrasiyidaha da zora sokacak ve direnişi kırmak ya dageçiştirmek için oynamaya çalıştıkları uğursuz oyunusahnelemelerini engelleyecektir. Sadece bugün içindeğil, yarın için de sendika bürokrasisinin sınıfüzerinde oynayacağı oyunların bozucusu olacaktır.

Unutulmasın ki sendikaların zorunluluktan da olsaattığı her ileri adım sınıfın eylem alanını genişletecekve ileri taşıyacaktır. Sınıfın her ileri adımı ise sendikalbürokrasiyi daha da daraltacak vekötürümleştirecektir.

Sendikal bürokrasinin ihaneti mücadeleyle aşılacak!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Sendikal bürokrasi iki cami arasında…

İhaneti sınıfın kararlı mücadelesi engelleyecek!

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Kürt halkına özgürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/08 *19 Şubat 2010

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın emperyalist birkomployla Türkiye’ye teslim edilişinin yıldönümündesömürgeci sermaye devleti Kürt halkı üzerinde terörestirdi. “Emperyalist komplo”, Türkiye, Kürdistan veAvrupa’nın birçok kentinde kitlesel gösterilerleprotesto edildi. Gösterilerde Kürt halkı üzerindekiinkâr ve imha politikalarının son bulması istendi,Öcalan üzerindeki baskılara dikkat çekildi.

15 Şubat vesilesiyle artan saldırılar Newrozöncesinde saldırıların yoğunlaştırılarak Kürthareketinin çok yönlü olarak sindirilmek istendiğinigösteriyor. Saldırılara karşı alınan militan tutum ise,Kürt halkının tüm bu baskılara karşı direnişkararlılığını ortaya koyuyor.

Protesto gösterileri bir kez daha devlet terörüylekarşılandı. Birçok il ve ilçede düzenlenen eşzamanlı“KCK operasyonları”nda 200’ü aşkın kişi gözaltınaalındı. Onlarca kişi tutuklandı.

15 Şubat günü gerçekleştirilen protestolarda dadevlet terörü sürdü. Sabah saatlerinden itibarenKürdistan’ın hemen bütün illerinde esnaf, eczane vefırınlar dışında büyük oranda kepekler açılmadı.Öğrenciler de okullara gitmeyerek protestolarakatıldılar.

İstanbul, Diyarbakır, Şırnak, Batman, Tunceli,Mardin, Mersin, Hakkari, Adana, Erzincan, Adıyaman,Muş, Kars, Hatay, Ergani, Silvan, Lice, Bismil, Çınar,Viranşehir, Karakoçan, Karlıova, Cizre, Gevaş, Saray,Çukurca, Varto, Doğubayazıt’ta protesto gösterileridüzenlendi. Birçok kentte gösterilere gaz bombaları vetazyikli suyla müdahale edildi, çok sayıda kişigözaltına alındı.

İstanbul’un birçok semtinde gösterilergerçekleştirildi. Gösterilerin en yoğunlaştığı yerBaşakşehir ilçesine bağlı Bayramtepe semti oldu.“Kahrolsun faşizm!”, “Kahrolsun AKP ve Gülentarikatı!” ve “Gençler dağa çıkacak!” sloganlarıylayürüyüş yapan Kürt gençlerine polis panzer, tazyiklisu ve biber gazı ile saldırdı. Eylemcilerin polise taş,havai fişek ve molotof kokteylleri ile karşılıkvermesiyle çatışmalar yaşandı.

Diyarbakır’da esnafın büyük bir bölümü kepenkaçmadı. Siyahlar giyinerek komployu protesto edenhalk bir günlük oruç tuttu. Öğrenciler dershanelere veokullara gitmediler.

Diyarbakır’da Bağlar İlçesi 5 Nisan Özgür YurttaşMeclisi önünde toplanan binlerce kişinin KoşuyoluParkı’na yürümesine polis izin vermedi. Kitleyepanzerler, gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırdı.Saldırıya taşlarla karşılık verilmesinin ardındanyaşanan çatışmalar ara sokaklarda da devam etti.

Urfa’da Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişininyıldönümü yürüyüşle protesto edildi. Abide Parkıönünde bir araya gelen binlerce kişi, Karakoyun İşMerkezi’ne doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşten sonra33 kişi gözaltına alındı.

Şırnak’ta da esnafın büyük bir kesimi kepenkaçmadı. Halkın siyah giydiği ve bir gün oruç tuttuğuŞırnak’ta öğle saatlerinde binlerce kişi, BDP Şırnak ilbinası önünde toplanarak Cumhuriyet Meydanı’nayürüdü. Eylemde “15 Şubat Komplosu’nu kınıyoruz.Botan Halk İnsiyatifi” pankartı açıldı.

Batman’da da kepenkler açılmadı. Eczane, fırın veresmi kurumlar dışında her yerin kapalı olduğu kent,

sessizliğe büründü. Halkın siyah giyindiği kentte, çoksayıda evin balkonuna da siyah bezler asıldı. BatmanBahar Kültür ve Sanat Merkezi önünde toplananbinlerce kişi, BDP il binasına yürümek isteyincekolluk güçlerinin müdahalesiyle karşılaştı. Polispanzerler, göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve copkullanarak kitleye saldırdı. Gençler saldırıya, arasokaklarda barikat kurarak taşlarla karşılık verdi. Çoksayıda kişi gözaltına alındı.

BDP’li Dersim Milletvekili Şerafettin Halis,Dersim Belediye Başkanı Edibe Şahin’in de aralarındabulunduğu yaklaşık 200 kişi, BDP Dersim İl Örgütüönünden Dersim Belediyesi önüne yürüdü. Eylemde“15 Şubat Komplosu’nu kınıyoruz” pankartı taşındı.

Mardin’de yüzlerce kişi, BDP Mardin il binasıönünde AKP Mardin il binasına doğru yürüyüşe geçti.Burada yapılan açıklamanın ardından oturma eylemiyapıldı.

Mardin’in Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Mazıdağı veDargeçit ilçelerinde de kepenkler açılmadı. Lise veortaöğretim okullarında öğrenciler dersleri boykot etti.

Hakkâri’de yürüyüş yapmak isteyen kitleye polissaldırdı. Gaz bombası, biber gazı ve tazyikli suylayapılan saldırıya kitle taşlarla karşılık verdi.Barikatların kurulduğu yollarda kitleye saldıran ikipanzer devrildi.

Hakkâri merkezin yanısıra Yüksekova, Şemdinli veÇukurca ilçelerinde de esnaflar kepenk açmadı. Araçsahipleri kontak kapattığı için araç trafiği de tamamendurdu. Öğrencilerin okula gitmediği kent merkez veilçelerde halk, 15 Şubat’ı protesto etmek amacıylaevlerinin balkonlarına siyah bezler astı.

Gece kentin değişik noktalarında eylemlerinyapıldığı Van’da da esnafın büyük bölümü kepenkaçmadı. Polisler kapalı işyerlerini kameraya alarakkimlik kontrolü yaptılar. BDP 15 Şubat’ı kınamakamacıyla parti binasına dev siyah bez astı.

Van’ın Başkale ilçesinde esnafın tamamı kepenkaçmazken, öğrenciler okula gitmedi. Erciş ilçesinde deesnafın büyük bölümü kepenk açmadı.

Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde halk iki gündürdevam eden açlık grevinin sona ereceği basınaçıklamasına katılmak üzere BDP ilçe binası önünde

toplandı. Kentte kepenklerin açılmaması ve araçlarınkontak kapatmasından dolayı hayat durma noktasınageldi. Diyadin ve Patnos ilçelerinde de esnafın büyükbölümü kepenk açmadı.

Adana’da yüzlerce kişi 15 Şubat’ı protesto etti.Protesto yürüyüşlerine polisin müdahalesi üzerine bazımahallelerde çatışmalar yaşandı. Birçok gösterici vepolis taşlardan dolayı yaralandı.

Günlerdir emperyalist komployu protesto edenMersin’deki Kürtler, 15 Şubat günü de kepenkkapatarak ve okula gitmeyerek eylemlerinisürdürdüler.

Kısacası, her yıl olduğu gibi bu 15 Şubat’ta dagünler öncesinden başlayan ev baskınları, sokakkontrolleri, gözaltı furyası ve yoğun asker-polisyığınağına rağmen Kürt halkı yine ayaktaydı. “Ulusaloruç” tuttu, açlık grevi düzenledi, kepenk kapattı,işyerlerini ve okulları boykot etti, oturma eylemleri veyürüyüşler gerçekleştirdi, evlere ve BDP binalarınasiyah bezler astı... Böylece devletin günler öncesindenbaskı ve terör kampanyasıyla oluşturduğu kuşatmaKürt halkı tarafından boşa çıkarıldı.

15 Şubat protestoları vesilesiyle Kürt emekçileri vegençliği bir kez daha, sermaye devletininsaldırganlığına boyun eğmeyeceklerini ortaya koydu.Bu yılki 15 Şubat protesto eylemleri de önceki yıllargibi militanlığından bir şey kaybetmedi. 15 Şubateylemlerine damgasını vuran politik ve moralatmosfer, Kürt halkının mücadele enerjisini vekararlılığını bastırmanın kolay olmadığını, sermayedevletinin imha politikalarının sonuçsuzluğunu bir kezdaha gösterdi.

15 Şubat eylemleri yaklaşan 2010 Newroz’ununnasıl geçeceğine ilişkin de veriler sunmaktadır.Newroz, Kürt halkının mücadele enerjisinin açığaçıkması için önemli bir imkân olacaktır. Kuşkusuzdüzen cephesi de bu bilinçle şimdiden, isyanateşlerinin yakılacağı güçlü bir Newroz’a engel olmakiçin hazırlıklarına başlayacaktır. Devletin buhazırlıklarının boşa çıkarılması ve Newroz’unkazanılması için 2010 Newrozu’nun “İşçilerin birliği,halkların kardeşliği” bilinciyle karşılanması büyük birönem taşımaktadır.

15 Şubat’tan yansıyanlar...

Devlet zorba yüzünü, Kürt halkı mücadele kararlılığını sergiledi!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Hükümetin AKP yandaşı Alevilerle beraberörgütlediği Alevi Çalıştayları’nın ardından “AleviÇalıştayı Ön Raporu” Tayyip Erdoğan’a sunuldu.Raporun içeriği kamuoyuna da yansıdı. Alevi BektaşiFederasyonu Başkanı Ali Balkız rapora ilişkingörüşlerini yaptığı açıklama ile ortaya koydu.

Alevi Çalıştayı Raporu’na sert tepki

“Aleviliği sadece Aleviler tanımlayabilir”demelerine rağmen, raporun Aleviliğe bir tanımgetirdiğini söyleyen Balkız, “Böylece asimilasyonişleminin kolaylaştırılması hedefleniyor” dedi. Önraporun “Tamamen Sünni bakış açısının ürünüolduğunu” dile getiren Balkız, “raporun içeriğindende anlaşıldığı gibi, Aleviler, Alevi Çalıştayı’nda bütüninanç ve mezheplere eşit mesafede durması gerekenbir devletin hükümeti ile değil, iktidar erkini elindetutan Sünni ulema ile oturmuş gibidirler” sözleriyletepkisini dile getirdi.

Raporun bir aldatmaca olduğunu belirten Balkızşunları söyledi: “Laikliğe aykırı Diyanet İşleriBaşkanlığı’na dokunulmamış, tam tersine sahte laiklikuygulamasına Aleviler de ortak edilmek istenmiştir.Hiç de olmayan bir uzlaşma varmış gibi gösterilmiş,hükümet, Sünni kesimi kamu olanaklarıyla finanseetme uygulamasını güya Alevileri de sisteme dahilederek güvenceye almak istemiştir.”

Zorunlu din dersleri konusunda ön raporda yer alanönerilerin mevcut uygulamanın sonuçlarını daha daağırlaştıracak nitelikte olduğunu belirten, cemevleriyleilgili bölümün “Sünni ulemanın bakış açısıylayazıldığını” vurgulayan Balkız, “Cemevleriyle ilgilitanımlamada, fikri dikkate alınan taraf Aleviler değil,Alevi olmayanlardır. Yani iktidar, yani devlet, yaniSünni ulema haddini aşarak Alevilerin ibadet yericemevlerinin niteliğine karar verme hakkınıkendilerinde bulmaktadırlar. Ön rapor, birasimilasyon belgesidir. Bu belgeyi olumlu bulanlarbizden değildir” dedi.

AKP, Aleviler’in inanç özgürlüğüne dairtaleplerini “açılım”ın içine almış, çalıştayları da“açılımın bir adımı” olarak sunmuştu. Ancak AKPbaşından itibaren “Alevisiz çalıştaylar” çizgisinisürdürdü. Çalıştayda ilerici Alevi örgütleri temsilcilerideğil, AKP yandaşları boy gösterdiler.

Hazırlanan rapor, devletin baskı ve zoruyla yolagetirilmek istenen Alevi emekçilerine yönelikpolitikaların AKP eliyle daha da zenginleştirilmesininifadesidir. AKP, Cem Vakfı türünden işbirlikçilereçalıştayın kapılarını sonuna kadar açarken, ilericiAlevi örgütlerinin önerilerine kulaklarını tıkamıştır.Ön rapora da aynı anlayış damgasını vurmuştur.Sermaye devletine uygun bir Aleviliği yaratma ve buyolla Alevi emekçilerini denetim altına alma hedefidoğrultusunda hazırlanan rapor bunun en açıkgöstergesidir.

Hazırlanan rapor ve ortalığa saçılan gerçekler!

AKP’nin “Alevi açılımı” kapsamında yedi AleviÇalıştayı yapıldı. Çalıştaylarda Aleviler’in beyan ve

kimlik sorunları, zorunlu din dersleri, Diyanet İşleriBaşkanlığı’nın yapısı, cemevleri, Madımak Oteli’nindurumu, vb. konular görüşüldü. Son çalıştayınardından hazırlanan rapor ise Tayyip Erdoğan’asunuldu.

Raporda, Madımak Oteli’nin müzeyedönüştürülmesine ilişkin talep “tehlikeli” olarakniteleniyor. Sivas katliamının unutturulmasınıhedefleyen devlet politikası çerçevesinde Madımakotelinin yıkılarak parka dönüştürülmesi öneriliyor.Zorunlu din dersi uygulamasının devam etmesigerektiği belirtiliyor. Sünni inacının hükümranlığınınsürmesine onay veriliyor. Cemevlerinin inanç merkeziolması talebinin kabul edilmez olduğu söyleniyor, vb...

Hazırlanan rapor, sermaye devletinin ve onunyürütme organı AKP hükümetinin Alevi emekçilerinindemokratik istemlerine yanıt vermek gibi bir sorunuolmadığını bir kez daha göstermiştir. Asıl amacınAlevi emekçileri kontrol altına almak olduğu bu önrapor üzerinden de açık bir biçimde görülmektedir.

Rapora temel oluşturan çalıştaylar

Çalıştaylar Aleviliğin ve Aleviler’in denetim altınaalınması çerçevesinde gündeme getirildi. Daha öncede başta CHP olmak üzere düzen solundaki partiler,Aleviler’i devlete bağlama konusunda çabagöstermişler fakat bu çabalar kalıcı sonuçlarüretememişti. Son yıllarda ise sol düzen partileri ileAleviler arasındaki bağlar giderek kopmaya yüztutmuştur. Böylece, düzen açısından Alevileri denetimaltına alma sorunu aciliyet kazanmıştır.

AKP, dini duyguların istismarına dayalı siyasetüzerinden sermayeye hizmet konusundaki“yeteneklerini” hükümet olduğu yıllarda ispatladı.Şimdi aynı şeyi Alevi emekçileri istismar ederekdüzene bağlama konusunda gösterme çabasında. Aleviçalıştayları bu amaçla gündemleştirildi.

Bugüne kadar “inanç özgürlüğü”, “türbanaözgürlük” vb. adı altında Sünni emekçiler nasılsermayenin saldırı politikalarına yem edilmişse, şimdiaynı şey “Aleviler’in devletle barışması”,“Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması”, “Alevidedelerine ve zakirlere maaş bağlanması” gibi

adımlarla Aleviler üzerinden de yapılmak isteniyor.AKP bu yolla siyasal kazanç elde etme peşindekoşuyor. Birtakım sözde adımlar atarak, bugüne kadarsol düzen partilerinin oy deposu durumundaki Aleviyığınları ile yakınlaşmayı umuyor.

Alevi Çalıştayları Ön Raporu, özelde AKP’nin,genelde sermaye devletinin “Alevi açılımı”konusundaki samimiyetsizliğini ve ikiyüzlülüğünütüm açıklığı ile ortaya sermiştir. Hazırlanan rapor, nesermaye devletinin ne de onun yürütme organı AKPhükümetinin Alevi emekçilerinin demokratikistemlerine yanıt vermek gibi bir hedefibulunmadığının açık kanıtıdır. Amaçlananın Aleviemekçileri daha rahat kontrol etmek olduğu daha iyigörülmektedir.

Raporda, genel müdürlük statüsünde Başbakanlığabağlı bir “Alevi kurumu” oluşturulması, dede vezakirlerin devlet memuru olmaları öneriliyor. Bu planbaşarılı olursa, Alevilik de tıpkı diğer dinsel inançlargibi sermayenin çıkarları doğrultusundakullanılacaktır. Erdoğan’a sunulan rapor bu hedefçerçevesinde kaleme alınmıştır.

Sermaye düzeni, Sünni inancına mensup işçi veemekçileri baskı ve denetim altında tutmak için dinselgericilikten nasıl yararlanıyorsa, şimdi de Aleviliğidinsel gericiliğin bir kolu haline getirerek Alevi işçi veemekçilerini düzene yedeklemeyi hedefliyor. Buçerçevede Aleviliği Diyanet İşleri Başkanlığıbünyesine almak istiyor. Bu politikasına güçkazandırmak için kullandığı araçlardan biri de AleviÇalıştayı oldu. Ancak Alevi emekçileri bu tuzağadüşmediler. Çalıştaylara damgasını vuran HızırPaşalar’ın davetine katılmadılar.

“Makul Alevi” veya aynı anlama gelmek üzere“devlet Alevisi” yaratma politikaları sermayeninegemenliği devam ettiği sürece bitmeyecektir. Aleviemekçileri kendi burjuvalarının peşindesürüklenmemeli, sermaye düzeninin politikalarınımeşrulaştırıp pazarlayan Hızır Paşalar’ın oyunlarınagelmemelidir. Tutulacak yol, adı mücadele ve direnişleözdeşleşmiş Pir Sultanlar’ın isyancı yoludur. Tümezilenlerin olduğu gibi Alevi emekçilerinin talepleri deancak sosyalist bir toplumsal düzende karşılanabilir.Alevi emekçiler sorunun gerçek ve kalıcı çözümü içindevrimci mücadele yolunu tutmalıdırlar.

“Alevi Çalıştayı Ön Raporu” Erdoğan’a sunuldu...

Asimilasyon saldırısınakarşı mücadeleye!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Grevli-toplu sözleşmeli sendika için mücadeleye! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/08 *19 Şubat 2010

Sermaye hükümeti, 9-11 Şubat tarihleri arasındaBolu Abant’ta “Kamu Görevlilerinin Sendikal veDemokratik Hakları Çalıştayı”yla kamu emekçilerinintüm itirazlarına rağmen sürdürülen toplu görüşmeoyununa yeni bir makyaj çekmek için harekete geçti.220’ye yakın katılımcının yer aldığı çalıştaya Memur-Sen 22 temsilciyle katıldı. Ayrıca çalıştayta MİT veemniyet yetkilileri de yer aldılar. “Grev ve toplusözleşme”nin tartışıldığı çalıştaya davet edilen TürkiyeKamu-Sen ve KESK ise “Varolan bir hakkıtartışmayız” diyerek çalıştaya katılmayacaklarınıaçıkladılar.

Çalıştayın başlıkları

Çalıştayın ilk gününde, “Kamu görevlilerinin Grevve Toplu Sözleşme Haklarının Uluslararası HukukiBoyutu ve Uygulamaları ile Diğer ÜlkeUygulamalarının Türkiye ile Karşılaştırılması” ve“Ülkemizde Kamu Görevlilerinin Grev ve TopluSözleşme Haklarının Hukuki Boyutu veUygulamaları” başlıklı paneller gerçekleştirildi.

Çalıştayın ikinci gününde, “Kamu PersonelSistemimiz ve Kamu Görevlilerinin Toplu SözleşmeGrev Konusu”, “AB Ülkelerindeki Uygulamalar veUluslararası Sözleşmeler Çerçevesinde KamuGörevlilerinin Grev Hakkı” ve “Grevli TopluSözleşmeli Kamu Personel Sistemi; Değişimler,Düzenlemeler” başlıklarında oluşturulan çalışmagruplarının konular hakkında hazırladıkları raporlarüzerinde tartışmalar yürütüldü.

Çalıştayın son gün ise, çalışma grupları raporlarınıçalıştaya sundular.

Çalıştay katılımcılarının ve AKP’nin çalıştay hesapları

Çalıştayda kamu emekçileri örgütlerinin katılımoldukça zayıftı. Çalıştaya, sadece AKP’nin arkabahçesi olan Memur-Sen katıldı. Çalıştaya katılanlarıngeri kalanını emniyet müdür yardımcıları, MİTmüsteşarlığı gibi devlet bürokrasisi oluşturdu. AKP, bukatılımcıları toplusözleşme hakkını tartışmak içinyeterli gördü. Örneğin, Avrupa’daki sendikaldeneyimler emniyet müdür yardımcısına anlattırıldı.

Çalıştay sonucunda hazırlanan sonuç bildirisindeşunlar söylendi: “Kamu çalışanlarının örgütlüyaşamlarının grev ve toplu sözleşme düzeniylegeliştirilmesi ve ileri haklarla donatılması içinkatılımcılık ve şeffaflık ilkeleri çerçevesinde gerekliyasal düzenleme hazırlık çalışmalarına zamangeçirilmeden başlanması, Avrupa Sosyal Şartı’nın 5 ve6. maddelerindeki çekincelerin kaldırılmasına yönelikdüzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.”Böylelikle sermayenin yürütme organı AKP’nin asılniyeti perdelenmeye çalışıldı.

AKP’nin asıl niyeti, ‘toplu sözleşme olabilir ancakiş güvencesi ortadan kaldırılmalı anlayışını çalıştaydaegemen kılmaktı. AKP tamamıyla kendi eliyle istediğiyönde sonuçlar almayı hedefleyen anlayışınıgizlemeye bile çalışmadı. AKP, ‘kamu çalışanları TİShakkını istiyorlar, biz bunu verebiliriz ama bununkarşılığında kamu çalışanları da iş güvencesinden

vazgeçecekler’ dayatmasında bulundu. AKP çalıştayın hazırlık sürecinden itibaren

hedeflerine kilitlendi. Çalıştayın organizasyonu veplanlama aşamaları da göstermiştir ki, yapılmakistenen emek örgütlerinin demokratik katılımı ile birtartışma yürütmek değil, emekçiler ve kamuoyunezdinde inandırıcılığını arttırmaktır. AKP,Anayasa’nın 90. maddesinin gereği olarak iç hukuktada güvence altına alınan TİS ve grev haklarını kamuemekçilerine kullandırtmadı. Avrupa GözdenGeçirilmiş Sosyal Şartı’nın 5. ve 6. maddesineçekinceyi kaldırmadı. 25 Kasım’da gerçekleşen uyarıgrevine ve TEKEL işçileriyle dayanışma eyleminekatılmayan Memur-Sen’i öne çıkarmaya çalıştı. Bueylemlerin içinde olmayan Memur-Sen’in grev vetoplu sözleşme hakkını savunmayacağı aşikardı.Nitekim Memur-Sen’in tek yaptığı hükümetinpolitikalarına meşruiyet kazandırmak oldu.

Türkiye Kamu-Sen’in tutumu

Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldızçalıştaya tek katılacak Memur-Sen’i de “taşeron”olarak adlandırdı. Kamu-Sen başkanı; “toplusözleşmeve grev hakkını memurlarla işçilerin çalışan olarak tekçatı altında toplanması” koşuluna bağlanmasını kabuletmeyeceklerini söyledi. Çalıştayda, üç gün boyuncamemurluk güvencesinin nasıl kaldırılacağınıntartışılacağını belirten Akyıldız, “Grev hakkı ile işgüvencesinin bir arada olamayacağı düşüncesi, grevyapan işçilerin işten çıkarılmasına yönelik bir tehdidiiçermektedir” dedi. Sendika hakkının ancaktoplusözleşme ve grev hakkını içerdiğinde gerçekanlamını bulacağını ifade eden Akyıldız, TEKELişçilerinin iş güvencesi için ölümü bile gözealdıklarına dikkat çekti. Başbakan’a seslenen Akyıldız,“Memurların işçilerle ‘çalışan’ adı altında birleşmesi,işçilere iş güvencesi vererek mi gerçekleşecektir,yoksa memurların iş güvencesi mi ortadankaldırılacaktır? Hükümet bu soruyu cevaplamalıdır”

dedi. Devlet güdümlü sendikacılık geleneğinin önemliörneklerinden biri olan Kamu-Sen’in bu çıkışınınhiçbir inandırıcılığı yoktur.

Türkiye Kamu-Sen, 25 Kasım’da KESK ile birlikteeylem yaparak ve çalıştaya katılmayarak elinigüçlendirmeye çalıştı. Zira Türkiye Kamu-Sen’invarlığını sürdürebilmesi için bu türden eylemlereihtiyacı var. Bürokratik imkanları azalan TürkiyeKamu-Sen, Memur- Sen’in gün geçtikçe güçlendiğinigörüyor. Üyelerine karşı sendika olmayı hatırlayarak,en azından bugünkü gücünü korumayı hedefliyor.Böylece üstündeki devlet güdümlü sendikacılıkgölgesini, söylem düzeyinde de olsa bir kenara atmakiçin çabalıyor.

KESK’in tutumu

25 Kasım ve son çalıştay da ortaya çıkan KESK veTürkiye Kamu-Sen birlikteliği 1990’lı yıllarda kamuemekçileri tarafında ihanetle eş anlamlı olarakkavranırdı. KÇSP’ye bağlı kongrelerde düzenpartilerini çağırmak ihanetle eş tutuluyordu.İşyerlerinde Türkiye Kamu -Sen’lilere selam bileverilmezdi. Tüm bu yaşanan gelişmeler KESK’indeğiştiğinin açık göstergesidir.

Sendikal mücadele yerine devletle uzlaşarakbirtakım ekonomik iyileştirmeler peşinde koşanKESK’e egemen reformist anlayışlar devletin açtığı bukanallardan biri olan çalıştay tuzağına şimdilikdüşmediler. Son çalıştayın temelleri yıllarca önceatıldı. Sermaye kamu emekçilerinin devrimcihareketliliğini düzen içi kanallarda boğmak içinharekete geçti. Grevsiz-toplu sözleşmesiz sahte birsendika yasası ile kamu emekçileri hareketinicendereye almayı planladı. Şimdi ise iş güvencesindenkamu emekçilerini yoksun bırakma karşılığında grevlitoplu sözleşmeli sendika hakkını tartışmaya açıyor.

KESK yönetiminin devlet güdümüne girmesi,pratikte yaptırımı olmayan eylemlerle günügeçiştirmesi, Kamu-Sen’in de sahte bir mücadelecieylem pratiği sergilemesi, demagojik söylemlerebaşvurması, emekçi kitleler nezdinde ikisi arasındakifarkı giderek belirsizleştiriyor. Üye kazanmak içinKamu-Sen’i karalamaktan öte politika üretmeyenKESK’li yöneticiler, 25 Kasım iş bırakma eylemindeve çalıştay sürecinde Kamu-Sen’le yanyana gelerek,“kolkola mücadele ediyoruz” mesajı verdi. Tüm süreçKESK reformistlerinin sadece görüntüde değil özündede bu gerici faşist güruha karşı etkin bir mücadeleyürütme niyeti olmadığının açık göstergesidir.

Grevli toplu sözleşmeli sendikayı kazanmanın yolutabandaki dinamik ve mücadelede kararlı unsurlarıbiraraya getirecek birliktelikler oluşturmaktan geçiyor.KESK’in bürokratik yapısının bugün tabanınmücadele isteğine yanıt veremeyeceği, aksine bueğilimi körelteceği ve düzene yedekleyeceği açıktır.Kamu emekçileri, sendikalarını grevli-toplusözleşmeli sendika talebini savunan gerçek emekçiörgütleri haline getirmek için çabalarınıyoğunlaştırmalıdırlar. Ancak böylesi bir çaba vemücadele ile kamu emekçilerinin iş güvencesi devameder. Grevli toplu sözleşmeli sendika hedefi gerçeğedönüşür.

“Kamu Görevlilerinin Sendikal ve Demokratik Hakları Çalıştayı” tamamlandı...

Grevli-toplu sözleşmelisendika için mücadeleye!

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

“Yaşasın birleşik örgütlü mücadelemiz!”10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Ankara’da Türk-İş, DİSK, KESK ve Kamu-Sengenel sekreterlerinin 15 Şubat günü gerçekleştirdiğitoplantının ardından açıklamalarda bulunan Türk-İşGenel Sekreteri ve Tekgıda-İş Genel Başkanı MustafaTürkel, başta devrimci özneler olmak üzere öncüişçilerin tepkisiyle karşılaşmıştı. Türkel’in direnişsürecinden ilerici ve devrimci güçleri yalıtmayayönelik sözleri son iki gündür birçok kez gerilimlereneden oldu.

Açlık grevindeki TEKEL işçileri ve dışarıdabekleyişlerini sürdüren öncü TEKEL işçileri Türkel’inyaptığı açıklamalara karşı tepkilerini dile getirdiler.Sendika yöneticileriyle birçok kez karşı karşıyageldiler. Ankara Direnişteki İşçi ve EmekçilerleDayanışma Platformu bileşeni devrimci kurumlar veplatform dışındaki diğer kurumlar 17 Şubat Çarşambagünü Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı MustafaTürkel’le bir görüşme gerçekleştirdiler.

Türkel’in son yaptığı açıklamalar ve direnişsürecinin nasıl örgütlenmesi gerektiğine dairtartışmaların yapıldığı görüşmede ayrıca, direnişin 62.gününde Tekgıda-İş yönetimine iletilen “TEKELİşçileri” imzalı deklarasyonun güncellenmiş hali tekrarsunuldu.

Türkel’le görüşüldü

Sabah saat 10.00’da Türk-İş Genel Merkezi’ndeyapılan görüşmeye Ankara Direnişteki İşçi veEmekçilerle Dayanışma Platformu bileşenleri(Alınteri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu,Devrimci Demokratik Sendikal Birlik, DemokratikHaklar Federasyonu, Kaldıraç, Proleterce DevrimciDuruş) ile Halk Cephesi, Devrimci Hareket veDevrimci Proleterya temsilcileri katıldı. Türkel’leyapılan görüşmede ilk olarak Ankara Direnişteki İşçive Emekçilerle Dayanışma Platformu’nun kuruluşgerekçesi anlatıldı. Daha sonra söz alan diğerbileşenler, öncelikli olarak sürmekte olan açlık grevidirenişinin sahiplenilmesi gerektiği üzerine vurguyaptılar.

Türkel: “Devrimcilerden rahatsız değiliz!”

Ardından Mustafa Türkel’e 15 Şubat günü yaptığıaçıklama hatırlatıldı. Bu açıklamada gerek komiteyedönük gerekse de devrimci güçlerin faaliyetiniönlemeye dönük tutumları eleştirildi. Yöneltileneleştirilerin ardından söz alan Türkel, açlık grevinedönük, bir sendikal disiplinin olması gerektiğini, budisipline uyulması gerektiğini vurguladı. Bu nedenleaçlık grevini sahiplenmeyeceklerini belirtti. Onundışında sadece devrimci güçlerin değil, TEKELişçilerinin direnişine omuz vermeye gelen herkesinkardeş olduğunu vurguladı ve devrimcilerindesteğinden, alanda bulunuşlarından asla rahatsızlıkduymadıklarını belirtti. Dahası sürecin ancak böylesibir dayanışma ruhuyla kazanılabileceğini vurguladı.

Kararı konfederasyonlar aldı

Ardından devrimci yapılar adına yapılankonuşmada tartışmanın sadece açlık grevi ya dabayrak, flama vb üzerinden yürütülmemesi gerektiği,bu sürecin toplam bir süreç olduğu dile getirildi.

Devrimci güçleri, baştan beri işçilerden yalıtmak içinözel bir çaba sarfedildiği belirtildi. Daha önce dedevrimci güçler için kürsülerden birçok kez“provokatör, marjinal”, “kimsenin önerisini dikkatealmayın” gibi sözler yükseldiği bunu da Tekgıda-İşSendikası’nın yaptığı vurgulandı. Mustafa Türkel bunakarşılık “ben hiç kimseye böyle bir davranıştabulunmadım, başkası yapmışsa bilemem” dedi. Hatta“bu tip yanlışlar yaparsam çıkar herkesin huzurundaözür dilerim” dedi. Ardından Tekgıda-İş Sendikası dadahil olmak üzere konfederasyonların işçileri pasifizeetmeye dönük yöntemler kullandığı, bugüne kadaralınan kararların mevcut direnme potansiyelinizayıflattığı, fiili meşru mücadele hattındanvazgeçilerek yasal darlığa girildiği vurgulandı. Bunaistinaden Türkel bir sendika olmanın zor olduğunu,atılan her adımda yasal birtakım yolların tercihedilmesi gerektiğini vurguladı. “Bu noktayıdevrimciler, kendi bulundukları yerdendeğerlendirmemelidir. Biraz bizden doğru bakarakdeğerlendirmelidir” dedi. Onun dışında Tekgıda-İşSendikası olarak tek başlarına bir şeyyapamayacaklarını başka sendikaların vekonfederasyonların bu konuda çaba sarfetmediklerini,onları yalnız bıraktıklarını vurguladı.

Devrimci güçlerin; “20 Şubat günü sadecetemsilcilerin, şube başkanlarının değil yüzbinlerinAnkara’ya akması, talepler kabul edilinceye kadarKızılay’dan çekilinmemesi gerektiği” ifadelerine iseTürkel “Bu konudaki muhatap ben değilim” şeklindekarşılık verdi.

Bayrakların, flamaların olmaması gerektiğineilişkin söylemi ise “Konfederasyonların almış olduğukarardır, onlar dahi pankartları, flamaları vebayraklarıyla gelmeyecekler, bu genel bir karardır”sözleriyle savundu.

Fiili-meşru mücadele büyütülmeli

Ayrıca TEKEL işçilerinden 12 aydır aidatalmadıklarını buradan doğru da yasal sıkıntılarolduğunu, bundan dolayı birçok şeyi yapamadıklarınıbelirten Türkel’e fiili meşru mücadele hattının devreyesokulması gerektiği söylendi. Sınıf mücadelesikonusunda bu yönlü çok fazla deneyim olduğubelirtilerek, tek başına yasal değil, fiili hattın izlenmesigerektiği ifade edildi.

Türkel ise devrimci güçlere değer verdiğini, onlarınönerilerini fazlasıyla dikkate alacağını, bu nedenledağıtılan her bildiriyi mutlaka aldığını ve buradandersler çıkarttığını belirtti. 28 Şubat’a ilişkin ise kararlıolduklarını çadırlar yıkılırsa “izleyeceklerini” fakatertesi gün yeniden kuracaklarını belirtti. Aynı zamandahukuksal süreç için sendikanın avukatlarının yoğun birşekilde çalıştığını belirtti.

İlerici-devrimci kurumlar Tekgıda-İş’imücadeleyi büyütmeye çağırdı

İzmir’de Tariş Pamuk İplik Fabrikası geçtiğimiz yıldan itibaren üretimini durdurmuş ve işçileri üretimdenuzaklaştırmıştı.

İlk 6 ay için kısa çalışma ödeneğinden karşılanan işçi ücretleri, ikinci 6 ay için ise, işçilerin işsizliködeneğinden karşılanmıştı. 1 Mart 2010’da bu sürenin de dolmasıyla Tariş işçileri kıdem tazminatlarınıalamadan işsiz kalacaklar.

Türk-İş’e bağlı Teksif Sendikası’nda örgütlü bulunan Tariş Pamuk İplik fabrikası işçileri de fabrikanıntamamen satılması ve ödeneklerinin kesilmesini protesto etmek için İzmir’de eylemdeydi.

11 Şubat günü Alsancak Garı önünde toplanan 300’e yakın işçi, sloganlar ve alkışlar eşliğinde Tariş BölgeMüdürlüğü önüne yürüdü.

“Teksif Sendikası İzmir Şubesi”, “Bugün fabrikalar yarın tarlalar! Tariş (Pamuk)’e sahip çık!”, “Tariş(Pamuk) halkındır, satılamaz! / Türk İş-Teksif” ve “Diren TEKEL, Tariş Pamuk işçileri seninle!” yazılıpankartlarla yürüyüşe geçen işçiler “Tariş halkındır, satılamaz!”, “Tariş işçisi çiftçisiyle elele!”, “Tarişhalkındır halkın kalacak!”, “Birleşe birleşe kazanacağız!” sloganlarını atarak bölge müdürlüğünün önünegeldiler.

Tariş bölge Müdürlüğü önünde Teksif Sendikası İzmir Şube Başkanı Faruk Aksoy’un okuduğu açıklamadaTariş işçisinin neden mücadele ettiği anlatıldı ve işçilerin Tariş direnişinin izinde olduğu ifade edildi.

Açıklamanın sonunda TEKEL işçilerinin mücadelesi selamlanarak, Tariş işçilerinin de TEKEL işçilerininyolundan yürüyeceği ve mücadelelerini sürdürecekleri ifade edildi.

Aksoy’un ardından Türk-İş Ege Bölge Temsilcisi Mustafa Kundakçı söz alarak krizin faturasının hiçbirşekilde sorumlusu olmayan emekçilere ödetilmeye hakkının olmadığını söyledi.

Eylem, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Diren TEKEL Tariş seninle!” sloganları ile bitirildi. Kızıl Bayrak / İzmir

Tariş işçisi TEKEL’in yolunda!

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Biz TEKEL işçileri olarak 62 gündür 4/C denilenkölelik koşullarında çalıştırılmaya karşı buradayürüttüğümüz mücadelenin geldiği nokta itibariylekonfederasyonların yeterli bir mücadele hattındailerlemediğini düşünmekteyiz. Hükümetin bizleriyıldırma politikalarına, taktiklerine karşıkonfederasyonlar yaptıkları toplantılarda bu taktikleriboşa çıkaracak kararlar almamakta, aldıkları kararlarise hükümetin oyalama taktikleriyle uyumlu kararlarolup, bu direnişin zaferle sonuçlanmasına hizmetedemeyecek kararlar olduğunu düşünüyoruz.

Bu direnişin kazanımla, sonuçlandırılması içinyapılacak ve yapılması gereken daha etkin eylemlerolduğunu düşünüyoruz. Gelinen bugünkü noktadakonfederasyonların yaptıkları toplantılar bu etkineylem ve etkinlikleri hayata geçirecek işlevdenyoksundur.

Tekgıda-İş Başkanı Mustafa Türkel ise 2 Şubat’tanbu yana 4/C saldırısına karşı daha etkin bir mücadeleyürütülmesinin gerektiğini ifade etmekte ancak aradageçen 12 günlük zaman zarfında tam anlamıyla buyönde bir program açıklanamamıştır. Biz TEKELişçilerinin kaderinin belli olacağı önemli bir virajagirdiğimiz bugünlerde Tekgıda-İş yönetimininpazartesi günü açıklayacağı eylem takvimi oldukçaönemli ve gidişatın kaderini belirleyecek bir eylemtakvimi olacaktır.

TEKEL işçileri olarak Tekgıda-İş yönetiminden budirenişimizin zaferle sonuçlandırılması içinyapılmasını gerekli gördüğümüz ve uygulanmasınıtalep ettiğimiz öneriler aşağıda gibidir.

1) 14 Aralık’ta evlerimizden çıkarak başlattığımızdireniş 26 Aralık, 17 Ocak, 4 Şubat, 12 Şubattarihlerine bağlanan etkisiz bekleyiş artık 20 Şubattarihinde son bulmalıdır. 20 Şubat tarihi sonuç alıcı birşekilde değerlendirilmelidir.

2) 12 Şubat konfederasyonlar toplantısında 20Şubat’a ilişkin alınan kararın yeterli olmadığınıdüşünmekteyiz. 20 Şubat tarihinde yalnızca sendikabaşkan ve yöneticileri değil sendikalara üye tüm işçive memurlar Ankara’ya getirilmeli ve o gün bukitleselliği kaldıracak Kızılay Meydanı’nda taleplerkitlesel bir şekilde haykırılmalı, talepler kabul edilenekadar Kızılay Meydanı terk edilmemelidir.

3) Çadırlardaki pasif bekleyiş sona erdirilmeli,bunun için 15 Aralık’tan 20 Ocak tarihine kadaryapıldığı gibi sabah 08.00 ile 20.00 saatleri arasındaçadırların içinde değil sokakta bekleyişsürdürülmelidir.

4) Biz TEKEL işçilerinin 4/C konusunda fikrinintekrar alınması için referandum yapılacağına dairifadeler kullanılmakta. Bilinmelidir ki bir kez sandıktaolmak üzere 62 gündür direniş irademiz sınandı. Buyüzden de ilk günden bu yana direnerek verdiğimizkararın referandumla ölçülmesine ihtiyaç yoktur.

5) Biz işçilere ülke genelinde ve yurt dışındangelen yardımların bizlere açıklanması ve hesaplarınşeffaf olması sağlanmalıdır.

6) TBMM, Başbakanlık, Çalışma Bakanlığı,Maliye Bakanlığı gibi merkezlerde sürekli bir eylemsürecinin önü açılmalıdır. Böylesi eylemler hemburadaki bekleyişi anlamlı kılacak hem de 4/C’yidayatanları rahatsız edecektir.

7) Kızılay Meydanı yasaklanmış bir alandır. Buyasağı ortadan kaldırabilmek için etkin bir insiyatifin

geliştirilmesi, gerçekleştirilecek her eylemde hedefinmutlaka Kızılay Meydanı olması gerekmektedir.

8) Sakarya Meydanı’nda akşam saatlerinde yapılaneylemler yetersizdir. Giderek rutinleşen eylemlerinalanı büyütülerek farklı alanlara, Sakarya Meydanıdışına Yüksel Caddesi’ne taşınmalıdır.

9) Konfederasyonların TEKEL işçilerinin kaderiyleilgili toplantıları, TEKEL işçileri özne olduğundanTürk-İş Genel Merkezi’nde gerçekleştirilmelidir. Eğerbaşka sendikaların genel merkezinde gerçekleşiyorsa,başta TEKEL işçileri olmak üzere konfederasyonlarabağlı tüm işçi ve emekçiler toplantının yapıldığıalanda olmalıdır. 22 Şubat’ta İstanbul’da DİSK genelmerkezinde yapılacak toplantıda işçi ve emekçilerDİSK önünde buluşmalı ve taleplerini haykırmalıdır.

10) Açlık grevinde bulunan arkadaşlarımızladayanışmak için etkin eylemler gerçekleştirilmeli, herhastaneye giden arkadaşımız olduğunda hemenharekete geçip eyleme geçilmelidir.

11) Başbakan, Cumhurbaşkanı ile yapılacakgörüşmelerde ortak hareket kararı alan tümkonfederasyonlar hazır bulunmalıdır. Sadece Türk-İşGenel Başkanı Mustafa Kumlu ile yapılacakgörüşmeler yetersizdir. Sadece Türk-İş Genel BaşkanıMustafa Kumlu ile görüşme yapılırsa diğer

sendikalarda örgütlü işçilerle birlikte etkin eylemlergerçekleştirilmelidir.

12) TEKEL direnişiyle dayanışmak için ülkegenelinde kokart ya da rozetlerin takılarakyaygınlaştırılması

13) TEKEL işçileri ve sınıfın diğer unsurlarınıntaleplerini içeren ve TBMM’ye sunulmak üzerehazırlanan imza metninin tüm ülkede yaygın olarakkullanılması, tüm illerde imza stantlarının kurulması

14) Tüm illerde dayanışma çadırları kurularakmücadelenin tüm ülkeye yayılmasının sağlanması.

15) Tüm ülkede AKP il ve ilçe teşkilatları önündeher gün akşam 1 saatlik nöbet tutulması.

16) Susurluk skandalının ardından gündeme gelen“1 dakikalık ışık söndürme eylemlerinin yenidenbaşlatılması çerçevesinde “1 dakika ışığı söndür,sokağa çık” ana sloganıyla eylemlerin örgütlenmesi.

16) Yapılacak tüm eylemlerin “Genel grev geneldireniş” hedefiyle yapılması. Diğer sektörlerde çalışanişçi arkadaşların bu konuda sendikalarına basınçuygulamaları, sendikaların da kitlelerin talebinekarşılık vermesi için “Genel grev genel direniş”konusunda gerekli tüm hazırlıkların acil bir şekildeyerine getirilmesi

TEKEL İşçileri

TEKEL işçilerinden mücadele çağrısı... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/08 *19 Şubat 2010

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NEAnkara

1) TEKEL işçilerinin talepleri kabul edilsin! 4/C - 4/ B iptal edilsin!2) Tüm kölelik ve sosyal yıkım yasaları iptal edilsin! ( 4857 sayılı iş yasası, SSGSS, Tam gün yasası vb.)3) Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!4) Özelleştirmeler durdurulsun, taşeronlaştırma, Esnek üretim uygulamaları yasaklansın!5) Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın!6) Herkese grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı!7) Sınırsız söz, basın, gösteri ve örgütlenme! özgürlüğü!8) Herkese insanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!9) Tüm çalışanlar için genel sigorta (İşsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık vb.)10) Parasız eğitim, parasız sağlık!11) Eşit işe eşit ücret!12) Özel istihdam bürosu yasası iptal edilsin!Bugün milyonlar, açlık ve sefalet içerisinde boğuşmaktadır. Servetle sefalet arasındaki kutuplaşma gittikçe

derinleşirken, ezilen milyonların köleliğini daha da derinleştiren yasalar bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisitarafından çıkarılmıştır. Bu yasalar toplam bir sosyal yıkımın önünü açmaktadır. Dolayısıyla insanca yaşam veçalışma şartları yaratılmalıdır. Yukarıdaki taleplerimiz insanca bir yaşam, güvenli geleceğin asgari zeminidir.Bu nedenle bizler aşağıda imzası bulunan kişiler olarak, 28 Şubat günü onbinler halinde Ankara’da buluşarakbaşta TEKEL işçilerinin talepleri olmak üzere yukarıdaki taleplerin yaşama geçirilmesi için Türkiye BüyükMillet Meclisi’ni göreve çağıracağız.

TEKEL işçileri olarakTekgıda-İş’e çağrımızdır!

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Kartal’dan TEKEL’e destekKartal Emek ve Demokrasi Platformu 12 Şubat

Cuma günü Kartal Meydanı’nda çadır kurmak isteyincepolisin müdahalesiyle karşılaştı.

Sivil ve resmi polisler; gerçekleşen eylemlere 2aydır ses çıkarmadıklarını ve yapılacak bir basınaçıklamasına izin verileceği fakat burada yapılacaketkinliğin “yasadışı” olduğunu ifade etti.

Kartal Meydanı’nda saat 18.30’da başlayan eylemde“TEKEL işçisi yalnız değildir! 4/C’ye Hayır!” pankartıaçıldı. Eylemde ilk olarak Ethem Demir’in gözaltınaalınmasının, TEKEL işçilerine sunulan desteğe olantahammülsüzlüğün bir ürünü olduğu söylendi.

Ankara’dan gelen bir TEKEL işçisinin, direnişikararlılıkla sürdüreceklerini ifade ettiği konuşmasınınardından basın metni okundu.

Kızıl Bayrak / Kartal

Çiğli’de TEKEL direnişiyledayanışma eylemleri

Çiğli TEKEL İşçileriyle Dayanışma Platformu,TEKEL direnişine destek vermek amacıylafaaliyetlerini sürdürüyor.

Hafta boyunca çadıra ve eyleme çağrı için faaliyetyürütüldü. Çıkarılan el ilanları Çiğli’nin emekçimahallelerinde ve sanayi havzalarında dağıtıldı. 4 binkadar el ilanı toplu biçimde ve ajitasyonlar eşliğindeişçi ve emekçilere ulaştırıldı.

15 Şubat günü saat 17.30’da, Çiğli Belediyesiönünden AKP Çiğli ilçe binası önüne bir yürüyüşgerçekleştirildi. Yürüyüş belediye önündetoplanılmasının ardından çarşı içerisinden başlatıldı vebir süre sonra ise yol kesilerek devam etti.

AKP ilçe binası önüne gelindikten sonrakonuşmalara ve basın açıklamasına geçildi. İlk olarakdirenişte bulunan ve açlık grevinde de yer almış birkadın TEKEL işçisi kitleye seslendi.

Ardından Çiğli TEKEL İşçileriyle DayanışmaPlatformu adına basın açıklamasını Genel İş 5 No’luŞube Temsilcisi Ayhan Turan okudu. TEKEL işçilerininağzından yazılan metinde, TEKEL direnişinin bugünegelmesinin ardında işçilerin örgütlülüğünün yattığıvurgulanarak işçi ve emekçilere TEKEL işçilerininyolunda mücadele etme ve hükümetin tehditlerine karşıdirenişe destek olma çağrısı yapıldı.

16 Şubat sabahı Çiğli Belediyesi binası önünde, işçive emekçilerinin geçiş güzergahı olan bir noktada stantkurularak, emekçiler direnen TEKEL işçilerine destekolmaya çağrıldı. Stantta TEKEL işçileriyle dayanışmabildirileri ajitasyon konuşmaları eşliğinde dağıtıldı.TEKEL işçilerinin mücadele taleplerini içerensendikalara sundukları metin imzaya açıldı. Bunlarlaberaber direnişteki işçilerle dayanışma amacıylagiyecek, battaniye vb. ihtiyaçları karşılamak için çağrıyapıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Tokat’ta TEKEL’e destekTokat Krize İşsizliğe Yoksulluğa Karşı Mücadele

İnisiyatifi tarafından TEKEL işçileriyle dayanışmakamacıyla bir basın açıklaması gerçekleştirildi. 14 Şubatgünü Tokat Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleştirilenaçıklamada TEKEL işçilerinin onurlu direnişiselamlandı, Tokatlı işçi ve emekçilere direnişe destekolma çağrısı yapıldı. Eyleme 40 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Tokat

Bursa’da TEKEL direnişiyledayanışma eylemi

Bursa TEKEL İşçileriyle Dayanışma Platformu, 16Şubat Salı akşamı Teleferik’te gerçekleştirdiği eylemle,mahalle emekçilerini TEKEL işçilerinin haklı ve meşrudirenişini sahiplenmeye çağırdı. Saat 18.00’de TeleferikTrafo Meydanı’nda toplanan platform bileşenleri(BDSP, ESP, DHF, Partizan, SDP, Sosyalist Parti,SODAP, BAMİS, BATİS, TÖP) platform imzalı“TEKEL işçileri yalnız değildir - Yaşasın sınıfdayanışması” pankartı ile alkış ve sloganlarla TeleferikMeydanı’na yürüdü.

Sloganların coşkuyla atıldığı yürüyüş boyunca,emekçiler evlerinin balkon ve pencerelerinden alkışlarlaeyleme destek verdiler.

Teleferik Meydanı’nda yapılan basın açıklamasındaTEKEL işçilerinin Ankara’nın soğuğuna, ayazına inatdirendiği ifade edildi.

Basın açıklamasının ardından yapılan ajitasyonkonuşmalarında TEKEL işçilerinin milyonlarca işçininhaklı talepleri için direndiği söylenerek 4/C’ninsendikasızlaştırma, düşük ücretle, iş güvencesiz çalışmaolduğu vurgulandı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Mersin’de dayanışma çadırıMersin Emek ve Demokrasi Platformu direnen

TEKEL işçileriyle dayanışmak için 16 Şubat Salı günüMersin Taş Bina yanında dayanışma çadırı kurdu.

Saat 12.00’de KESK binası önünde toplanan kitleburadan sloganlarla Taş Bina’ya yürüdü. Çadırınönünde gelindiğinde, Mersin Emek ve DemokrasiPlatformu adına açıklama yapıldı. Direnişe destekolmak için açılan çadırın 27 Şubat gününe kadar açıktutulacağı söylendi.

Açıklamanın ardından polisler çadırın kurulmasınınyasadışı olduğunu ve kaldırılması gerektiğini söyledi.Çadırın açık kalacağı söylenerek tartışma bitirildi.

Kızıl Bayrak / Mersin

Tuzla’dan TEKEL direnişine destekTuzla Demokrasi Platformu bileşenleri 17 Şubat

Çarşamba günü TEKEL işçileri ile dayanışma amacıylaTuzla-Aydınlı bölgesinde kitlesel bir eylemgerçekleştirdi.

Kitlenin Aydınlı Meydanı’na ulaşması ile birliktebasın açıklamasına geçildi. Açıklamadan önce Deri-İşTuzla Şube Sekreteri Şahin Canpolat kısa bir konuşmagerçekleştirdi.

Platform adına Deri-iş Tuzla Şube Başkanı BinaliTay basın açıklamasını okudu. Açıklamada TEKELişçilerinin kararlı duruşuna vurgu yapıldı ve direnişehalk tarafından duyulan sevgi ve desteğin hükümetipaniklettiği söylendi.

Eyleme direnişte olan Aka Deri işçileri de katıldı.Eylem, 24 Şubat günü Tuzla-İçmeler’de yapılacakeyleme çağrıyla sona erdi.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Her yer TEKEL, her yer direniş!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

TEKEL direnişiyle dayanışma büyüyor...

TEKEL direnişinin 65. gününde, Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi Konferans Salonu’nda süresiz açlıkgrevini sürdüren TEKEL işçileri açlık grevini sona erdirdiklerini açıkladılar.

Bununla beraber ilerici ve devrimci güçlerin sendika bürokrasisi tarafından direniş sürecinden yalıtmayaçalışılması, gerçekleştirilen eylemle protesto edildi.

Yüksel Caddesi’nde bir araya gelen Ankara Direnen İşçi ve Emekçilerle Dayanışma Platformubileşenleri (Alınteri, BDSP, DDSB, DHF, Kaldıraç, PDD) ile Devrimci Hareket, Devrimci Proletarya, HalkCephesi “Bugün TEKEL yarın hepimiz - Yaşasın birleşik örgütlü mücadelemiz” pankartı arkasında Türk-İşbinasına yürüdü.

Ziya Gökalp Caddesi’nden yürüyen kitle sık sık “TEKEL işçisi yalnız değildir!”, “İşçilerin talepleri kabuledilsin!”, “Bugün TEKEL yarın hepimiz yaşasın birleşik örgütlü mücadelemiz!” “Yaşasın sınıf dayanışması!”,“Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları attı.

Kitle, Türk-İş binasının önüne geldiğinde direniş alanında bulunan işçilerin büyük ilgisi ve alkışlarıylakarşılandı. Basın açıklamasında şunlar söylendi: “Her eylemde birlikte haykırdık; ‘Birleşe birleşekazanacağız!’ diye. Biz bugün sizlere destek ziyaretinde bulunan dostlarınız olarak ne olursa olsun ilk günden65. güne kadar yanınızda olduk. Bizi kimse ama kimse sizin yanınızda olmaktan alıkoyamayacaktır. Dostadüşmana tekrar söylüyoruz. Devrimcilerin, sosyalistlerin, demokratların, üniversite öğrencilerinin yeriTEKEL işçisinin yanıdır ve burada olmaya devam edeceğiz”

Açıklamaya yaklaşık 120 kişi katılırken yürüyüşe Direnistanbul grubu da destek verdi. Kızıl Bayrak / Ankara

Devrimci güçlerden protesto

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

TEKEL işçilerinin hakları ve gelecekleri içinbaşlattıkları onurlu direnişleri ikinci ayını geri bıraktı.Geçtiğimiz bir haftalık süreçte hükümetle sürdürdüğüpazarlıklar hüsranla sonuçlanan Türk-İş bürokrasisininihanetçi tutumu ve konfederasyonların “etkisiz eylemplanı” öne çıktı.

Diğer yandan sendika bürokratlarının ilerici vedevrimcileri direniş sürecinden yalıtmaya dönükmüdahaleleri de son bir haftalık sürecin başka birönemli tarafıydı.

Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi önündekibekleyişlerini sürdüren TEKEL işçilerine destekziyaretleri hafta boyunca durmadan devam etti.Gazetemiz yayına hazırlandığı sırada Türk-İş GenelMerkezi’nde devam eden süresiz açlık grevi sonaermişti.

Direnişin 59. günüDirenişin 59. günü olan 11 Şubat günü Türk-İş,

DİSK, KESK ve Kamu Sen yöneticileri ilk önceTBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’le bir araya geldi.Ardından akşam saatlerinde Türk-İş Genel BaşkanıMustafa Kumlu ve Başbakan Tayyip Erdoğan birgörüşme gerçekleştirdi. Erdoğan, 4/C konusunda sonsözünü söyleyerek geri adım atmayacaklarını ifade etti.Kumlu-Erdoğan görüşmesi Türk-İş Genel Merkeziönündeki direniş çadırlarında işçiler tarafından öfkeylekarşılandı. Çadırlarından çıkan işçiler Kumlu’nunistifasını istediler.

Aynı gün TEKEL işçileri Ankara’da MaliyeBakanlığı’na yürüyüş gerçekleştirdi. Tek Gıda-İş GenelSekreteri Mecit Amaç, Maliye Bakanlığı önünde yaptığıaçıklamada, bakanlığın yaşanan süreçte etkili olduğuiçin böyle bir eylem gerçekleştirdiklerini söyledi. Destek ziyaretleri de günboyunca devam etti. Avrupa’daTEKEL işçileriyle dayanışma amacıyla maddi destekkampanyası başlatan kurumların gönderdikleriyardımlar da TEKEL işçilerine dağıtıldı. İçerisindeBİR-KAR’ın da bulunduğu kurumların sunduğudesteğe sendika tarafından yapılan duyuruyla teşekküredildi. Tek Gıda-İş Sendikası süresiz açlık grevini sonaerdirme kararı aldı. Sendikanın kararına rağmen 16 işçikendi iradeleriyle süresiz açlık grevini devam ettirmekararı aldı.

Direnişin 60. günüTürk-İş, DİSK, KESK ve Kamu Sen Ankara’da

Kamu Sen Genel Merkezi’nde toplandı. Toplantıdan birkez daha, süreci yayan etkisiz bir “eylem planı” çıktı.Konfederasyonların tek dişe dokunur kararıkonfederasyonlara bağlı şubelerin yönetici vetemsilcilerinin katılımıyla 20 Şubat’ta Ankara’dabuluşma ve geceyi TEKEL işçileriyle beraber geçirmekararıydı.

Çağdaş Avukatlar Grubu (ÇAG) üyesi avukatlarTEKEL işçilerini ziyaret etti. Yaklaşık 100 avukat öğlesaatlerinde otobüslerle Ankara’ya geldi. İbn-i SinaHastanesi önünde polislerce önü kesilen avukatlarotobüslerden inerek bir müddet yolu trafiğe kapattılar.

Başbakanlık önüne yürüyen avukatlar buradagerçekleştirdikleri açıklamanın ardından Türk-İş GenelMerkezi önünde TEKEL işçileriyle buluştular.

Saat 17.00’de direniş alanında toplanan TEKELişçileri Sakarya Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti.

Sakarya Meydanı’na gelindiğinde basın açıklamasıgerçekleştirildi. Saat 19.00’da ise yine meşaleli yürüyüşgerçekleştirildi.

BDSP’liler ise direnişe dönük müdahalelerinidirenişin 60. gününde de sürdürdüler. Sabah erken

saatlerden itibaren hazırlanan bildirilerle işçilerkonfederasyon başkanlarının toplantısı esnasında KamuSen önünde toplanmaya çağrıldı.

Öğleden sonra ise Kızıl Bayrak’ın yeni sayısıTEKEL işçilerine ulaştırıldı. Ajitasyon konuşmalarıeşliğinde gerçekleştirilen dağıtımda 50’nin üzerindegazete kullanıldı.

Direnişin 61. günüTEKEL işçileri saat 17.00’de yapılacak basın

açıklaması için Bayındır Sokak’tan başlayarak SakaryaMeydanı’na yürüdü. Saat 19.00’da ise Türk-İş önündetoplanan TEKEL işçileri ve direnişe destek verenkurumlar buradan Sakarya Meydanı’na meşalelerleyürüdüler.

Direnişin 61. günü vesilesiyle Trabzon Şube buradasürpriz bir gösteri düzenledi. Bordo-mavi renkli fişekgösterileriyle başlayan gösteri horon ve kolbastıyladevam etti. Eyleme, KESK Danışma Kurulu üyeleri dedestek verdi.

Sınıf devrimcileri gün içerisinde Kızıl Bayrakgazetesini işçilere ulaştırdılar. Akşam saatlerinde iseBDSP’nin “Direnişin zaferi için… Soluğumuzu tutmalı,saflarımızı sıklaştırmalı, genel direnişi örgütlemeliyiz!”başlıklı bildirisinin dağıtımı yapıldı.

Sosyalist Parti Ankara İl Örgütü bir günlük açlıkgrevi başlattı. Saat 23.00 civarında açlık grevindeki birişçinin rahatsızlanması üzerine öfkelenen TEKELişçileri ise direniş çadırlarından çıkarak eyleme geçtiler.

Ambulans harekete geçtiğinde direnişçi işçiler deambulansın arkasından Mithatpaşa Caddesi’ne doğruharekete geçtiler. İlk olarak sendika bürokratlarınınengelleme girişimiyle karşılaşan işçiler bürokratlarıaşarak yola çıktılar. Bürokratları aşan işçiler bu sefer deçevik kuvvet ekipleri ile karşı karşıya geldiler.

Direnişin 62. günüGünün ilk ziyaretini Ankara Ekin Sanat Tiyatrosu,

Aynur Haşhaş ve Pir Sultan Abdal Kültür DerneğiSemah Ekibi gerçekleştirdi.

Ataol Behramoğlu TEKEL işçileriyle dayanışmakiçin bir günlük açlık grevi gerçekleştirdi.

DİSK Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1No’lu Şube de TEKEL işçilerine destek ziyaretigerçekleştirdi. Cumartesi gece 2 otobüsle İstanbul’danyola çıkan sendika yönetici, temsilci ve üyeleritopladıkları gıda, battaniye, ilaç, çay gibi yardımmalzemelerini de direnişçilere ilettiler.

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Girişimi deTEKEL işçilerine ziyaret gerçekleştirdiler.

Direnişin 63. günü4 konfederasyonun genel sekreterlerinin katıldığı

toplantının ardından basın açıklaması yapıldı. 20 Şubat gününü TEKEL işçileri ile dayanışma

günü ilan ettiklerini belirten Mustafa Türkel, Türkiyegenelinden Ankara’ya gelecek olan konfederasyonşubelerinin temsilcilerinin TEKEL işçileriylebuluşacağını sözlerine ekledi. 21 Şubat Pazar günü dekitlesel basın açıklaması ile temsilcilerin illerineuğurlanacağını dile getirdi.

Sendika yöneticilerinin ilerici, devrimci ve solgüçlerin direnişe yönelik müdahalesinden duyduğurahatsızlık bir kez daha günyüzüne çıktı. MustafaTürkel direnişe destek veren tüm ilerici-devrimciunsurlara sözlü saldırıda bulundu. Türkelkonuşmasında; “Bundan sonra sendikal disiplineuymayacak, spontane düzenlemeler, spontane eylemler,spontane faaliyetler yapanlar, kendi başlarına iş

yapanlar, sendikanın aldığı kararların dışına çıkanlarbizimle yol arkadaşlığını sona erdirmiş olacak.”ifadelerine yer verdi.

Türkel, basın açıklamasının ardından Türk-İş binasıiçerisinde açlık grevi yapan direnişçilerin yanına gitti.Açlık grevindeki işçilerin, devrimcilere yönelik sözlüsaldırılarla ilgili sendika bürokratlarını eleştirmelerinebürokratlar sert tepki verdi. Bunun üzerine iki direnişçiMustafa Türkel ve diğer konfederasyonların genelsekreterlerinin de bulunduğu sendika bürokratlarınafiziki müdahalede bulundu. TÜMTİS üyeleri Türk-İşbinası önüne gelerek pankart açtı.

Direnişin 64. günüAçlık grevine devam eden İstanbul / Cevizli TEKEL

işçisi Metin Arslan sendika bürokratlarına yakın olduğubilinen Diyarbakır Şube’den biri tarafından saldırıyauğradı. Arslan, dışarıya çıkarak maruz kaldığı saldırıyıTEKEL işçilerine teşhir etti. Kısa süren gerginliksonrasında açlık grevindeki işçiler tekrar Türk-İş binasıiçine girdiler. İçeride yaşanan bu olayı dışarıyaduyurmamak için sendika bürokratları büyük çabaharcadılar. Bu saldırı direniş çadırlarından çıkan öncüişçiler tarafından da öfkeyle karşılandı.

Sakarya Caddesi’nde saat 18.00’de yürüyüşgerçekleştirildi. Basın açıklamasını İstanbul 8 No’luŞube Başkanı okudu. Açıklamadan sonra BayındırSokak’tan direniş alanına yüründü. TEKEL işçileriBaşbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na teslimedilmek üzere Tekgıda-İş Sendikası tarafından dağıtılandilekçeleri imzaladılar. 4/C yerine, yine 657 sayılıkanun kapsamındaki 4/D statüsünde istihdam edilmetalebinin yer aldığı dilekçeleri dolduran TEKEL işçileri“işçi olarak özlük haklarıyla birlikte istihdam edilme”taleplerini yinelediler.

Direnişin 65. günüTürk-İş binası içinde açlık grevini sürdüren 16 işçi,

süresiz açlık grevlerinin 13. gününde eylemlerine sonverdiler. Aralarında yaptıkları toplantıda süresiz açlıkgrevini sona erdirme kararı alan işçiler, saat 17.00’deTürk-İş Genel Merkezi önünden Sakarya Caddesi’neyapılan yürüyüşte kortejin en önünde yer aldılar.

Sakarya Meydanı’nda yapılan ilk açıklamayı açlıkgrevini bitiren direnişçi TEKEL işçileri okudu.Açlık grevinin bitirildiğini deklare eden açıklamanınardından Manisa Şube ikinci açıklamayı gerçekleştirdi.Akşam saatlerinde Genç-Sen, Artı İvme çalışanları veokurları, Tez Koop-İş Sendikası üyesi işçiler destekziyaretinde bulundu.

Kızıl Bayrak / Ankara

TEKEL’de direniş günlüğünden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/08 *19 Şubat 2010

TEKEL’de direniş günlüğü

17 Subat 2010 / Ankara

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Ümraniye’de dayanışma çağrısıTEKEL işçilerinin haklı mücadelesine saldırıların

yoğunlaştığı bir süreçte Ümraniye İMES’te sınıfdayanışmasının örülmesi için çalışmalar sürüyor.

Bu çerçevede, bölgedeki öncü işçilerinoluşturduğu İMES İşçileri Birliği 12 Şubat sabahıİMES A kapısında stand açarak bildiri dağıtımıgerçekleştirdi. Sabahki dağıtımla birlikte ayrıca“TEKEL işçileriyle 1 TL’ni paylaş” kampanyasınınbaşlatıldığı duyuruldu.

TEKEL işçileriyle dayanışmayı yükseltmeçağrısının ulaştırıldığı dağıtım sırasında TEKELişçileriyle dayanışma amacıyla işçi ve emekçilere“TEKEL işçileriyle 1 TL’ni paylaş” çağrısı yapıldı.

Metal İşçileri Birliği Ümraniye Komitesi,TEKEL direnişiniyle sınıf dayanışmasını örmek amacıyla Metal İşçileri Birliği İstanbul Komitesi tarafındanbaşlatılan “TEKEL işçileri ile 1 Lira’nı Paylaş!” kampanyasının çalışmalarına başladı.

“TEKEL işçileri ile 1 Lira’nı Paylaş! Yalanlara kanma, TEKEL direnişine destek, mücadeleye ortak ol!”yazılı Metal İşçileri Birliği ozalitleri İMES Sanayi Sitesi ve Dudullu bölgesinde ana yol güzergahlarınayapılarak kampanyanın duyurusuna başlandı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Bursa’da bildiri dağıtımıBDSP’nin de bileşenleri arasında yer aldığı Bursa TEKEL İşçileriyle Dayanışma Platformu 12 Şubat günü

Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde, cuma namazı çıkışında işçi ve emekçilere bildiri dağıtımı gerçekleştirdi.Metal sektörünün temel fabrikalarından olan Bosch ve Renault’ta çalışan işçiler olmak üzere, bildiriler yüzlerceişçiye ulaştırıldı. Organize sanayi sitesindeki dağıtımın ardından Bursa Fomara Meydanı’na geçilerek burada dabildiri dağıtımı gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Gebze’de bülten dağıtımıGebze İşçi Bülteni sınıf devrimcileri tarafından yaygın bir biçimde kullanılıyor. Bölgede çeşitli fabrikalara

dağıtımlar gerçekleştiriliyor. Ayrıca direnişteki işçilere de bülten ulaştırılıyor. Patronun işten atma saldırısına karşı direnişe geçen Akkardan işçilerine bülten dağıtımı yapıldı. Dağıtım

esnasında direnişler üzerine sohbetler gerçekleştirdi. Yanısıra Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlüSarkuysan fabrikasına ve Petrol-İş’te örgütlenen Bericap’a da dağıtım yapıldı. Bericap işçileriyle yeniimzalanan TİS üzerine sohbet edildi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Kartal’da işçi toplantısıKartal’da 14 Şubat günü TEKEL direnişinin ve mücadele önündeki engellerin tartışıldığı işçi toplantısı

gerçekleştirildi. Toplantı, TEKEL direnişi ve taşıdığı önem üzerine yapılan açılış konuşmasıyla başladı. Sınıfın'80 sonrası mücadele deneyimlerine de değinilen konuşmada sendikal bürokrasiye rağmen süren TEKELdirenişinin şimdiden bir kazanım olduğu ve tarihin sayfalarında yer alacağı belirtildi.

Açılış konuşması sonrası tartışma bölümüne geçildi. İşçi ve emekçiler bu bölümde TEKEL direnişininönemine ve sınıf dayanışmasına vurgu yaptılar. Bugün yaşanan saldırılara karşı direnişin tek yol olduğunu ifadeeden bir Emekli Sen üyesi, kendi sendikalarının kapatılmasına karşı yaptıkları fiili eylemelerden bahsetti.Emekli bir TEKEL işçisi ise fabrikalar ve direnişlerde komitenin önemine vurgu yaptı. Fabrikaların geleceğinibelirleyenin komitenin varlığı olduğunu ifade etti. Emekli işçilerin ardından söz alan genç bir işçi direnişedestek olmak için yapılması gerekenler üzerine konuştu. Sosyalist bir kamu emekçisi ise TEKEL direnişininkazanımlarına ve direniş sürecinde işçilerin bilinçlerinde yaşanan gelişmeye vurgu yaptı.

Farklı alanlardan işçilerin yan yana geldiği toplantı oldukça canlı bir atmosferde geçti. Kızıl Bayrak / Kartal

Çiğli'de kahve toplantısı İzmir BDSP, çalışma yürüttüğü alanlarda TEKEL işçilerinin direnişine destek çağrılarını sürdürüyor. Bu

çalışmalardan biri de Çiğli'de Güzeltepe Mahallesi'nde gerçekleştirilen kahve toplantısı oldu. 12 Şubat günü gerçekleşen toplantının açılış konuşması BDSP temsilcisi tarafından yapıldı. Konuşmada

TEKEL'deki direniş süreci kısaca anlatılarak bu direnişe neden destek gerektiği ve direnişin zor şartlara rağmendevam ettiği vurgulandı. Daha sonra söz alan BDSP Çiğli Temsilcisi ise bu direnişe destek amacıyla 7 kurumunbir araya gelerek oluşturduğu “TEKEL İşçileriyle Dayanışma Platformu'nun çalışmalarından bahsetti.Güzeltepeli emekçileri platformun çalışmalarına destek vermeye çağırdı.

Tartışmalarda işçi ve emekçilerin sermayenin yalan haberlerinden, direnişi karalama çabalarından kısmenetkilendikleri gözlendi.

Toplantının son bölümünde, TEKEL direnişinin kilit noktada olan bir direniş olduğu vurgulanarak, direnişinkayıpla sonuçlanmasının yeni saldırılar için sermayeye cesaret vereceğinin altı çizildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Yaşasın Entes direnişimiz!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

TEKEL direnişiyledayanışma faaliyetleri...

Entes’te direniş bitti,mücadele sürecek!

Entes Elektronik’te kriz bahanesiyle işten atılan ve14 Mayıs 2009 tarihinde direnişe başlayan GülistanKobatan 9 aydır sürdürdüğü direnişini 17 Şubat günüTaksim Tramvay Durağı ve fabrika önündegerçekleştirdiği eylemlerle noktaladı.

Taksim’de basın açıklamasıOSM-İMES İşçileri Derneği ve Metal İşçileri

Birliği’nin destek verdiği eylemde basın açıklamasınıGülistan Kobatan okudu.

Kobatan, 14 Mayıs 2009’da fabrika önündebaşlattığı direnişini 17 Şubat 2009 itibariylesonlandırdığını ilan etti. Entes Elektronik’in patronuAhmet Uzunkaya’ya açmış olduğu işe iade davasınınlehine sonuçlandığını söyleyen Kobatan, bu sonucundirenişin hukuksal anlamda başarıya ulaştığının birgöstergesi olduğunu belirtti.

Sınıf bilinçli bir işçi olarak, yasaların kendisinelütfettiği üç kuruşluk bir kazanımdan daha fazlasınıisteyen Kobatan, “Ben, Türkiye işçi sınıfının sermayedüzenine karşı vereceği topyekün bir mücadeleyle, busömürü yasalarının geri çekilmesini ve bu kokuşmuşsömürü düzeninin yıkılmasını istiyorum” dedi.

Kobatan, basın açıklamasını TEKEL işçileriniselamlayan şu sözlerle sonlandırdı:

“İki ayı aşkın bir süredir her türlü zorluğa vezorbalığa yiğitçe göğüs geren, sendikal bürokrasinintürlü ayak oyunlarını bozan TEKEL işçisi sınıfkardeşlerimi buradan bir kez daha tüm coşkumlaselamlıyorum. Direnişiniz, direnişimizdir! Şimdibenim görevim yaktığınız TEKEL ateşini bütün sınıfkardeşlerime taşımak, mücadele bayrağına dahabüyük bir hırsla sarılmaktır. Kölelik zincirlerimizdenbaşka kaybedecek hiçbir şeyimiz yok, amakazanacağımız sınıfsız, sömürüsüz bir dünya var!”

Eylem boyunca, “Yaşasın sınıf dayanışması!”,“Entes, TEKEL işçisi yalnız değildir!”, “Kurtuluş yoktek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Zaferdirenen emekçinin olacak!”, “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!”, “Kahrolsun ücretli kölelikdüzeni!”, “Yaşasın Entes direnişimiz!” sloganlarıatıldı.

Entes işçilerine çağrı Açıklamanın ardından Gülistan Kobatan ve

OSİM-DER Entes işçilerine seslendi. Akşam işçıkışında kitlesel bir şekilde işçilere seslenen derneküyeleri Entes direnişinin kazanımlarını duyuran veörgütlü işçinin yenilmez olduğu vurgusunu içerenbildirileri dağıttı. Entes işçileri, örgütlenmeye,mücadeleyi büyütmeye çağrıldı.

Dağıtım sırasında fabrika özel güvenlikgörevlisinin dağıtımı engelleme girişimi ajitasyonkonuşmalarıyla boşa düşürüldü.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/08 *19 Şubat 2010

İşçi ve emekçi hareketinden...Tekno Kauçuk’ta TİS imzalandı

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan TeknoKauçuk Sanayi AŞ’de Petrol-İş Sendikası ile TeknoKauçuk patronu arasında yeni dönem toplu işsözleşmesi imzalandı.

175 işçiyi kapsayan 2 yıllık toplu sözleşmesonucunda sözleşmenin birinci altı ayında ücretlereseyyanen 90 TL, ikinci altı ayında enflasyon + 1 puan,ikinci yıl 1. altı ay enflasyon + 2 puan, ikinci altı ayenflasyon + 2 puan şeklinde zam yapıldı. Sosyalhaklarda %13 ile % 25 arası zam yapılırken, ihbartazminatı ve yıllık izinlerde de artış sağlandı.

Balcalı Hastanesi’nde eylemlerAdana’da Çukurova Üniversitesi Balcalı

Hastanesi’nde çalışan Dev Sağlık-İş üyeleri 16 Şubatgünü saat 08.00’de hastane önünde bir saatlik işbırakma eylemi gerçekleştirdiler.

Eylem, sendikanın taşeronlaşmaya karşı yürüttüğümücadeleyi kazanımla sonuçlandırmasına rağmen asılişveren olan rektörlüğün kararı uygulamayakoymaması ve sağlık çalışanları temsilcileriylegörüşmemesi üzerine yapıldı. Eylem boyunca TEKELdirenişini selamlayan konuşmalar da yapıldı.Eylemlerin her gün devam edeceği söylendi. Eylemeyaklaşık 70 kişi katıldı.

SES Adana Şubesi, Adana Tabip Odası ve DevSağlık-İş Çukurova Bölge Şubesi tarafından 17 Şubatgünü gerçekleştirilen basın açıklamasında, TEKELişçilerinin güvencesiz çalışma dayatmasına karşı ikiayı aşkın bir süredir kararlıca direndikleri vurgulandı.

Kızıl Bayrak / Adana

Şişli’de işçiler yol kestiŞişli Belediyesi’nin temizlik işlerini yapan Atlas

Katı Arıtma Tesisleri adlı taşeron firma bünyesindeçalışan işçiler ücret ve sosyal haklarının gaspına karşı15 Şubat günü eylem yaptılar.

Temizlik işçileri, taşeron firmanın OkmeydanıPiyalepaşa Bulvarı üzerindeki binası önüne gelerekgaspedilen mesai ücretleri ve sosyal hakları için firmayetkilileriyle görüşmek istediler. Firma yetkililerininişçilerle görüşmeyi kabul etmemesi üzerine yolukapatıp çöp araçlarının giriş çıkışını engelleyen işçilerkolluk güçleri tarafından engellendiler.

Durak Tekstil’de işçi kıyımı!Bursa Durak Tekstil’de son bir hafta içinde 11 işçi

işten atıldı. Büyük çoğunluğu kadın olan yaklaşık 370kişinin çalıştığı fabrikada işçiler 2009 yılının Temmuzayında DİSK’e bağlı Tekstil İşçileri Sendikası’ndaörgütlendiler. İşten atma saldırısı 15 Şubat günügerçekleştirilen eylemle protesto edildi. DİSK Tekstilüyesi işçiler ve destek veren kurumlar alkış vesloganlarla fabrikaya doğru yürüdüler. DİSK TekstilGenel Sekreteri Recep Türkyılmaz tarafındangerçekleştirilen basın açıklamasında işçilerinörgütlenme süreci aktarıldı.

Basın açıklamasının ardından fabrika önündekibekleyişlerini sürdüren işçiler vardiya giriş çıkışıyapacak arkadaşlarını beklemeye başladı. Basınaçıklaması ve fabrika önünde beklenildiği süreçtepatronun uşağı muhasebe müdürü işçileri kamerayaçekerek taciz etti. İşçiler de gereken yanıtı vererekmuhasebe müdürünü teşhir ettiler.

Eyleme KESK, BMİS, BAMİS, BATİS, DevSağlık-İş ve Halkevleri de destek verdi.

Kızıl Bayrak / Bursa

İşsiz ve güvencesiz öğretmenlerdeneylem

Eskişehir İşsiz ve Güvencesiz EğitimcilerPlatformu 13 Şubat günü basın açıklamasıgerçekleştirdi. Adalar Migros önünde toplanan İGEPbileşenleri ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısınıngittikçe artmasını ve şubat ayında atamayapılmayacağının duyurulmasını ve atama puanlarınınyükseltilmesini protesto ettiler.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Bursa’da özelleştirme protestosuBursa Özelleştirme Karşıtı Platform, Uludağ

Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin % 100 oranındaki devlethissesinin blok satış yöntemi ile özelleştirilmekistenmesini 12 Şubat günü gerçekleştirdiği eylemleprotesto etti.

UEDAŞ önünde yapılan eylemde, “UEDAŞözelleştirilemez” ve “Enerji haktır, UEDAŞ halkındır /Bursa Özelleştirme Karşıtı Platformu” pankartlarıaçıldı.

Eylemde BÖKP bileşenleri adına basın açıklamasıEMO Bursa Şube Başkanı Remzi Çınar ve TES-İşBursa Şube Başkanı Necati İçöz tarafındangerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Marmaray işçileri valilikle görüştüMarmaray işçileri işe geri dönmek ve hakları için

başlattıkları direnişlerini eylemlerle sürdürüyorlar.Marmaray işçileri 12 Şubat günü ikinci kez İstanbulValiliği önündeydi.

Yenikapı’daki şantiyeden İstanbul Valiliği’neyürüyen işçiler “Ücretlerimizin iyileştirilmesi, çalışmakoşullarımızın düzeltilmesi için direnişteyiz!”pankartını açtılar.

İşçilerin yürüyüşü polis tarafından zaman zamanprovoke edilmeye çalışıldı. Valilik önündegerçekleştirilen basın açıklaması öncesinde Tekstil SenGenel Başkanı Engin Gül konuşma yaparak süreciaktardı.

Basın açıklamasını gerçekleştiren Aydın Erhangeçtiğimiz hafta valilikle yapılan görüşmeyi hatırlattı.İstanbul Vali Yardımcısı Ali Yazgan’ın İstanbul İlTeftiş Kurulu üzerinden gerekli incelemeleribaşlatacağını söylediği belirtildi. Açıklamanınardından valiliğe girildi.

Heyetin Yazgan ile yaptığı görüşmenin ardından

yapılan açıklamada, Yazgan’ın Polat İnşaatsahiplerinden Hakan Polat’la yaptığı telefon görüşmesiaktarıldı. Polat’ın, işçilerin yevmiyeleri için 33 TLteklif ettiğini söyleyen Yazgan’ın “Bu teklifi kabulediyorsanız işe dönün yoksa yapacak bir şey yok”dediği ifade edildi. Vali yardımcısının bu teklifi kabuledilmedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

SES: “Sağlıkta masal bitti”Sağlık alanında uygulanmaya başlanan ‘Tam Gün’

uygulaması ve hükümetin bu uygulama hakkındayaptığı yanıltıcı propagandasına karşı SES AdanaŞubesi 11 Şubat günü basın açıklaması yaptı.

Açıklamada, sağlıkta ve sosyal güvenlikte masalınbittiği, şimdi yaşanmaya başlananın her geçen günartan sağlık harcamaları ve sermaye yanlısı sağlıkpolitikalarının yıkıcı etkisi olduğu söylendi.

SES Adana Şube Başkanı Mehmet Antmen,sağlıkta yıkım politikalarının ‘Tam Gün’ yasası iledaha da ağırlaştırıldığını belirtti.

Kızıl Bayrak / Adana

Arçelik’te zafer işçilerinKoç Holding’e ait Arçelik fabrikası bünyesinde

faaliyet gösteren Yıldıran İnşaat Yükleme BoşaltmaŞirketi’nde çalışan Nakliyat-İş Sendikası üyesiişçilerin 1 yılı aşkın süredir sergiledikleri direnişlerisonuç verdi.

Arçelik’in sendika düşmanı tutumuna ve taşeronfirmayla sözleşmesini feshederek 178 işçiyi iştenatmasına karşı aylar boyunca kararlı bir şekildedirenen Arçelik işçilerinin bir kısmı DİSK’li ve toplusözleşmeli olarak Arçelik Fabrikası’nda işbaşıyapacaklar.

Arçelik işçileri, son olarak geçtiğimiz Ocak ayındaÜsküdar İş Mahkemesi’nde görülen işe iade davalarınıda kazanımla sonuçlandırmış ve Tuzla’daki Arçelikfabrikası önünde eylem yaparak işe iade kararınınuygulanmasını istemişlerdi.

15 Subat 2010 / Adana

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

CMYK

I

İki ayı geride bırakan Tekel Direnişi’nin anlamı,önemi, işlevi, gösterdikleri, dersleri, toplumsalölçekte yarattığı etki ve sarsıntı üzerine söylenmedikşey bırakılmadı denilse yeridir. Bu direniş üzerindenişçi sınıfı adeta yeniden keşfedildi. İşçi sınıfınındirenme, birleştirme, ardından sürükleme ve toplumusarsma kapasitesine güven tazelendi. Sınıfın kendininasıl bulabileceği ve bulduğunda da gücünün neleremuktedir olduğu üzerine iyi bilinen ama kolayunutulan gerçekler yeniden hatırlandı/hatırlatıldı.

Direniş ateşinin güçlü soluğu bilinçler kadarumutları da tazeledi. Toplumu saran gericikuşatmanın yıldırıcı atmosferi altında bunalıpezilenler bir nebze olsun soluklandılar, uzun yıllarınardından bir parça kendilerine geldiler. Henüz herşeyin bitmediğini, hiç de tüm umutlarıntükenmediğini söyler oldular. Politik duruşlarınıdüzen iç çatlaklara hapsedenler, demokrasi adınadinsel gericiliğin iktidar mücadelesi manevralarınayedeklenenler, bağımsızlık, laiklik ya da çağdaşlıkadına natocu düzen ordusu ile çürümüş cumhuriyetbürokrasisine umut bağlayanlar, aslında umudun işçisınıfında ve emekçi kitlelerde olduğunu, Tekelişçilerinin yaktığı direniş ateşinin buna işaret ettiğini,karışılıklı olarak birbirlerine tekrarladılar.

Sarsıntının umut yaratan ve yayan etkisi düzensoluna kadar uzandı. Ana muhalefet lideri başbakana“seni darbe değil Tekel işçileri devirecek!” diyekükredi. CHP sözcüleri, Tekel işçilerinin kendilerineders verdiğini ve çıkış yolu gösterdiğini, gündemdekiparti kurultayının bundan sonuçlar çıkaracağınıaçıkladılar. Ergenekon mağduru Perinçek, “bu kahpedüzen”in “kendi içinde düzeltilemeyeceği”ni Tekeldirenişi üzerinden yeniden keşfetti. Tekel direnişi ilebirlikte “ordu kurtarır çözümünün kaçınılmaz olarakiflas ettiği”ni derin bir hayal kırıklığını yansıtansözlerle itiraf etti, bir günahkarın günah çıkarmasımisali.

Daha da fazlası söylenip örneklenebilir ama bukadarı yeterli. Görünüşe bakılırsa, kazanılmışhaklarını savunmak üzere direnişe geçen ve doğalolarak her türlü devrimci teorik-politik bilinçtenyoksun olan bir sınıf kesimi, halihazırda üretimdengelen güçlerini kullanabilecek bir işyerinden bileyoksun bulunan Tekel tütün işçileri, devrimci teorininen temel bazı gerçekleri konusunda solun tümkesimlerini eğitip birleştirmiş bulunuyorlar.Komünistlerin geleneksel solun tümüne egemensınıfa güvensizliğe karşı yirmi yılda ideolojikmücadeleyle başaramadıklarını, Tekel tütün işçileridirenişlerinin daha ilk yirmi gününde başarmışgörünüyorlar.

Yine de görüntü yanıltıcı olmamalıdır. Dahaihtiyatlı bir ifade ile söylersek, görüntü bugün için birgerçek olsa bile kalıcılığı her türlü kuşkuya açıktır.Benzer bir tablonun son yirmi yılda bu sonuncusuylabirlikte en az üç kez tekrarlandığını söylersek,böylece kestirmeden kuşkularımızın nedenini deaçıklamış oluruz. Tekel direnişinin yaktığı ateşinaydınlattığı zihinler ve tazelediği bellekler dönüp sonyirmi yıla bakarlarsa, sınıf hareketi üzerine benzer bir

ortak politik heyecan ile teorik mutabakatın, ilkin1989 Baharı’nda ve ardından 1990 sonbaharında,Zonguldak Madenci Direnişi esnasında dayaşandığını göreceklerdir. Heyecan öylesine güçlü,sınıf hareketinin eylemli çıkışlarla yarattığı umutlaröylesine büyüktü ki, aynı dönemde gerçekleşen ‘89çöküşünün dünyada yarattığı gerici ve yıkıcısarsıntısının Türkiye solunda yankılanması neredeyseiki yıl sonraya kaldı.

O güne ait görünüşteki mutabakatın bir değeri vekalıcılığı olsaydı, bundan hareketle marksist olmakiddiasındaki tüm Türkiye solu, elindeki güç veolanaklarla bütün dikkatini sınıf hareketinin politik-örgütsel gelişimine yoğunlaştırmak yoluna giderdi.Böylece de bugün sınıf hareketi kesin olarak çokbaşka bir yerde olurdu. Bunun kaçınılmaz olaraketkili olacak sonuçları toplumsal ölçekte yansır,toplumsal-siyasal süreçlerin seyri de bir haylideğişirdi. Ama görünürdeki mutabakat aldatıcıydı.Gerçek olansa sınıf hareketinin kendini geçici olarakgösteren gücü idi.

İşçiler bu ülkede sınırlı ölçeklerde bilehareketlendiklerinde, bunun etkisi yalnızca sınıfıngeniş katmanları ve öteki emekçi kitlelerde değil,solun tüm kesimleri üzerinde de işte böyleyankılanmaktadır. Dar ölçekleri zorlayan ve soluğunuhissettiren her eylemli sınıf hareketi, kendiliğindensınırlar içindeyken bile, temel özelliklerinden biri dekendiliğindencilik olan geleneksel solu adetakendiliğinden kendi eksenine çekmektedir. Vebeklenebileceği gibi buna sınıf üzerine güzellemelereşlik etmektedir. Fakat hareket bir üst düzeye çıkmaküzere yolunu açamayıp da geriye düştüğünde ise tümetki çok geçmeden dağılmakta, sarsıntının gücüylehatırlananlar aynı hızla unutulmaktadır. Aylarlaölçülecek kısa zaman dilimleri içinde “sınıfayönelim” modası yerini yeniden “sınıftan kaçış”abırakmaktadır.

Bu kez de öyle mi olacak? Direnişin halihazırdakigüçlü etkisi ve bunun somut sonuçları, bazılarını bukonuda iyimser kılmakta, “sınıftan kaçış dönemibitti” kesinlemelerine kadar götürmektedir. Sınıftankaçış döneminin gerçekten bitip bitmediğini henüzbilmiyoruz. Bunu Tekel Direnişi’nin akibeti ile sınıfhareketinin bu akibetle sıkı sıkıya bağlı olacak olanyakın dönem seyri belirleyecektir. Ama bildiğimiz veson yıllarda özellikle tekrarladığımız bir başka gerçekvar. Türkiye’de “sınıf dışı devrimcilik dönemi” kesinolarak bitmiştir. Tarihsel ölçülerle alındığında bu sonotuz yıldır böyleydi, 12 Eylül yenilgisi ve onu izleyenyeni koşullar bunun teyidi olmuştu. Ama gelinenyerde artık politik-pratik olarak da bu böyle.Türkiye’de sınıf dışı devrimcilik bitmiş, sosyal-kültürel zeminini yitirmiş, gücünü ve olanaklarınıtüketmiştir.

IITekel direnişi üzerine kaleme alınan iddialı

değerlendirmelerin ortak teması, çoğu durumda dabaşlığı, direnişin “gösterdikleri” ya da “dersleri”üzerine olmaktadır. Aşağıya alacağımız pasajlar,TKİP III. Kongresi’nin hemen sonrasına ve TekelDirenişi’den yaklaşık olarak dört hafta öncesine aittir.

Tekel Diren Tekel Direnişi v 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/08* 19 Şubat 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

CMYK

Tekel direnişinin “gösterdikleri”ne ya da “dersleri”nebir de bu pasajların ışığında bakmakta yarar var:

“Devrimci siyasal mücadelenin ihtiyaçlarıaçısından baktığımızda, bugünün Türkiye’sinin entemel sorunu, işçi sınıfının bağımsız bir örgütlü güçolarak mücadele sahnesine çıkamamış olmasıdır.Devrimci bir işçi hareketi, tüm ezilenlerin vesömürülenlerin biricik birleştirici eksenidir. Aynışekilde, işçi sınıfının proletarya devrimi ve sosyalizmedayalı bayrağı, ezilenleri ve sömürülenleri ilgilendirentüm sorunların biricik çözüm programıdır. Bu eksengeliştirilmediği ve bu bayrak yükseltilemediği sürece,kitle mücadelesi bugünkü parçalı yapısınısürdürmekle kalmayacak, sorunlar da hepsürümcemede kalacaktır.

“İşçi sınıfı bugünün Türkiye’sinde kokuşmuşburjuva sınıf düzeninin karşısına dikilecek güç vekapasitedeki biricik gerçek sınıftır. Ya bu sınıfıbugünkü dağınıklığından, güçsüzlüğünden veörgütsüzlüğünden kurtararak, siyasal mücadelesahnesine etkin bir güç olarak çıkarırsınız! Böylecesorunların çözümünün, yani devrimin yolunuaçarsınız! Ya da devrim iddianız boş bir laf olarakboşlukta kalır! Köklü toplumsal ve siyasal sorunlarınçözümü adına ileri süreceğiniz her reçete, oyalayıcıbir aldatmaca olmaktan öteye gidemez.

“TKİP III. Kongresi’nin partimiz adına bir kezdaha yükselttiği ‘Parti, Sınıf, Devrim!’ şiarının tümanlamı da buradadır. Sınıfa dayalı devrimci parti vedevrimcileşmiş bir işçi sınıfı hareketi, burjuva sınıfdüzeni koşullarında, muzaffer bir devrimeyürüyebilmenin biricik olanaklı yoludur. Gerisi boşlaftır, devrim ve devrimcilik adına boş ve sonuçsuzişlerle uğraşmaktır, zamanı ve kendini boşatüketmektir.”(11. Yıl Gecesi’nde Parti adına yapılan

konuşmadan…, Sınıfa Dayalı Devrimci Parti,Devrimcileşmiş Sınıf Hareketi!, Ekim, sayı: 261,

Aralık 2009)

Tekel direnişinin dersleri üzerine yazılıp da birparça anlamı olan hiçbir temel önemde düşünceyoktur ki bu değerlendirmede içerilmemiş olsun. Amabu değerlendirme Tekel direnişini öncelemektedir,bunu yineliyoruz. Marksist olanların ve onun proletersınıf özünü esas alanların, Marksizmin ve günümüzTürkiye’sinin en temel gerçeklerini dile getirebilmekiçin Tekel Direnişi gibi özel bir uyarıcıya ihtiyacıolamazdı. Yukarıdaki pasajlar bunun yorumgerektirmeyen açıklıktaki kanıtlamasıdır.

IIIGirişte dile getirdiğimiz gibi Tekel işçileri direnişi

üzerine yapılmadık değerlendirme, söylenmedik sözbırakılmadı neredeyse. Birçok parti, çevre ya da kişidirenişin dersleri üzerine anlamlı düşünce vegözlemler de içeren sayısız değerlendirmeler yaptı.Burada bunları, herkesin herkese tekrarlayıpdurduklarını yinelemek yerine, stratejik açıdan olduğukadar güncel açıdan yakıcı temel önemde bir noktayıöne çıkarmakla yetineceğiz.

Bizce direnişin en temel dersi, sınıf hareketininbağrındaki mücadele olanaklarını ve bunun bugününTürkiye’sine egemen gerici atmosferi parçalamada vesermayenin sonu gelmeyen saldırılarını püskürtmede

oynayabileceği muazzam rolü kendi ölçeğindegöstermiş olmasıdır. İşçi sınıfı hareketinin bu açıdanbenzersiz olduğunu Tekel Direnişi sarsıntısı bir kezdaha tüm açıklığı ile göstermiştir. Başka hiçbir sosyalkesim, ortaya koyacağı hareketin çapı ne olursu olsun,bu rolü oynayamaz, bu etkiyi yaratamazdı, yaratamazda.

Direnişi hemen önceleyen günlerde Türkiye’demeydan linç güruhlarına kalmış görünüyordu. TekelDirenişi bu havayı süpürüp atmakla kalmadı çok dahafazlasını da yaptı. Direnişten beri yaygın biçimdebaşta özelleştirmeler olmak üzere neoliberalkudurganlık sorgulanıyor. Ve bu, otuz yılın ardındanilk kez olarak bu güçte, bu genişlikte ve açık bir moralüstünlükle yapılabiliyor. Direnişten beri Amerikancıdinci hükümetin emekçi düşmanı kimliği ile sahtedemokrasi manevralarının içyüzü tartışılıyor, Tekelişçilerinin maskeleri düşürdüğü vurgulanıyor. Aynışekilde, direnişle birlikte yaygın olarak, hermilliyetten, mezhepten, bölgeden işçilerin birleşikeyleminin şovenizmin ve ayrımcılığın en büyükpanzehiri olduğu dile getiriliyor. Ve bütün bunlar,sınırlı bir işçi kesiminin görünürde salt kendileriniilgilendiren sınırlı istemleri üzerinden süren birdireniş sayesinde olabiliyor. İşte bu, işçi sınıfıhareketinin başka hiçbir sosyal hareketlekıyaslanamaz muazzam gücünün, henüz son derecesınırlı olan ölçekler üzerinden bir yansımasıdır.

Bu belki de direnişin solda en yaygın bir biçimdetartışılan ve üzerinde en geniş mutabakat sağlanandersidir de. Fakat çıkarılması için hiç de TekelDirenişi türünden özel çıkışları gerektirmeyen budersin, hiç değilse şu günden sonra bir anlamı varsaeğer, bunu paylaşanların ellerindeki tüm güç veolanaklarla sınıfa yönelmeleri, sanayi havzalarındayoğunlaşmaları, sınııf hareketinin politik ve örgütselgelişimini hızlandırmak, eylemli gücünü açığaçıkarmak için bir seferberlik içine girmeleri gerekir.Siyasal ciddiyet, düşünsel ve siyasal tutarlılık,bugünkü gerici kuşatmayı kırmak ve saldırıları

püskürtmek arzu ve hedefindeki samimiyet, tümbunlar birarada bunu gerektirir.

Tekel Direnişi gerici kuşatmanın nereden, hangisosyal güçle yarılabileceğini somut olarak dagöstermiştir. Neoliberal kudurganlığı, şovenizmi,dinsel gericiliği, düzen güçlerine ve kurumlarınabağlanan gerici umutları, özetle her biçimiyle burjuvagericiliğini darbelemek, Türkiye’nin uzun yılları bulanboğucu kirli atmosferini temizlemek mi istiyorsunuz,işçi sınıfına gidiniz, her yolla işçileri uyandırmaya,örgütlemeye ve harekete geçirmeye çalışınız.

Türkiye’nin dört bir yanında sayısız sanayihavzası, onbinlerce fabrika ve işletme, milyonlarcasanayi proleteri var. Hemen tümü de Tekel işçilerininkarşı karşıya bulunduğu aynı sorunlarla ya da benzertehditlerle yüzyüzedirler. Dizginsiz sömürü, işsizlik,hak gaspları, düşük ücret, kölece çalışma koşulları,tüm sınıfı kesen sorunlardır. Bunlar sınıfın genişkatmanlarında huzursuzluk üreten, öfke biriktiren,mücadele eğilimini besleyen ortak bir zeminoluşturmaktadır. Ama sınıf kitleleri bilinçten,birlikten, örgütlülükten, önderlikten, devrimci politikuyarıcılardan yoksundurlar ve sınıf hareketinin tümgüçsüzlüğünün temelinde bu vardır.

Sorun kendiliğinden patlak veren şu veya budirenişin etrafına geçici olmaya mahkum heyecanlarlave kısa günün karıyla kendiliğinden üşüşmek değildir.Sorun bilinçli bir tutumla sınıf kitlelerine, işçihavzalarına, sanayi sitelerine, fabrika ve işletmelereyönelmek, güç ve olanakları mümkün mertebeburalarda yoğunlaştırmak, soluklu ve çok yönlü birsınıf çalışmasına girişmek, her yolla işçileriörgütlemek ve harekete geçirmek için didinipdurmaktır.

Özetle bir bütün olarak sol hareket, TekelDirenişi’nin ardından yeni bir sınavdan geçecek,direnişten bir ders çıkarıp çıkarmadığı da böyleceanlaşılacaktır.

Ekim, Sayı: 263, Şubat 2010(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

nişi ve sol hareket ve sol hareket Sayı: 2010/08* 19 Şubat 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Sermaye iktidarının yürütme organı AKP hükümeti2002 yılından bu yana yerli ve yabancı sermayeyehizmette kusur etmedi. AKP iktidarı dönemindeTürkiye yabancı yatırımcılar için sıcak paranın cennetihaline geldi. AKP, geçen süre içinde kendiyandaşlarını da unutmadı. Bunun son örneği ise 15yaşında ‘Adresime gelsin bilişim teknolojileri limited’adlı şirketle ticarete başlayan Cumhurbaşkanı Gül’ünoğlu Mehmet Emre Gül’ün reşit olmasının ardındanşirkete genel müdür olmasıydı.

TEKEL işçileri için “yan gelip yatıyorlar, ayda 40trilyona mal oluyorlar, yetim hakkını kimseyeyedirmem” diyen Erdoğan da dünyanın en zenginbaşbakanları arasındaki yerini aldı. Her türlü kamuimkanını kendi kasasına yönlendiren Erdoğan vemüritleri 7 yllık hükümetleri döneminde servetlerineservet kattılar. Bindiği uçaktan oğluna aldığı gemiciğekadar başbakanlık bütçesini boşaltan Erdoğan, işçi veemekçilere yönelik saldırılarında da hız kesmedi.Birleşik Metal-İş’in yaptığı bir araştırma da emekçilerve düzen partilerinin vekilleri arasındaki uçurumugözler önüne serdi. Araştırmaya göre; 2010 yılı içinTBMM milletvekili personel gideri SGK payı hariç 80milyon TL. Buna göre 1 milletvekilinin maaştankaynaklı bütçeye aylık yükü 12 bin 231 TL. Bu rakam4/C kapsamına alınmak istenen TEKEL işçilerineönerilen zamlı ve 11 aylık brüt maaşın toplamınınortalamasına karşılık geliyor. Bu rakam ise 12 bin 159TL. Yani TEKEL işçisine önerilen 1 yıllık ücret, 1milletvekilinin aylık maaşına denk.

Eğer burada AKP’nin imza attığı yolsuzlukları,hırsızlıkları, işçi ve emekçilerin sırtından nasıl biravuç para babasını ve kendilerini daha da zenginettiğinin bilinen tüm örneklerini sayacak olsaydık,buna sayfalar yetmezdi. Bununla birlikte bir de açığaçıkmayanlar var ki, yağma ve talanın boyutuna dairtüm bilinebilenler ancak buzdağının çok az kısmıdemek olur. Mevcut burjuva yasalarının bile mahkûmettiği yolsuzluklardan kurtulmak için birçok AKP’livekilin dokunulmazlık zırhıyla nasıl korunduğudabilinmektedir. AKP genel başkan yardımcılığıgörevinde bulunan Şaban Dişli’yi görevinden istifayagötüren sürecin yapılan yolsuzlukların gözlerdensaklanamaması nedeniyle olduğu da herkesçebilinmektedir. Küçük hırsızların el feneriyle, büyükhırsızların deniz feneriyle hırsızlıklar yaptıkları daartık herkesçe malumdur. “Deniz Feneri”nin ışığıylayoksulların ceplerini boşaltırken suçüstüyakalananların yardımına yine yasalar yetiştirildi.Deniz Feneri davasına gizlilik getirilerek basına haberyasağı konuldu.

Adı yolsuzluğa bulaşan AKP’liler arasında MaliyeBakanlığı görevini yapmış olan Kemal Unakıtan’ın daismi de bulunmakta. Bir düşünün; emekçilerinürettikleriyle, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizinsatışıyla dolan bir ülkenin kasası, nasıl bir haramiyeemanet edilmiştir. Yine kendi halinde emekçilerçocuklarını okullara bilim öğrensin, okuyup iş güçsahibi olsun, “adam olsun” diye gönderir değil mi?Peki, ya bu eğitim kurumlarından sorumlu olan zat,yani eski Milli Eğitim Bakanı’nın (Hüseyin Çelik) adıda yolsuzluklara karışmışsa... Aslında mesele çok dakarmaşık değil. Ne de olsa cemaat imamlarınındediğini yapmaktadır. “Ben ticaret yapmasam, oradanpara kazanmasam, bu maaşla (Başbakanlık maaşı)

geçinemem” diyen başbakan, sık sık da “bakkaldükkânı yönetmiyoruz” diyebilmektedir. Yani ticaretteişinin erbabı bir başbakanı var bu ülkenin. İşini bilenbir tüccar olduğu içindirki işçi ve emekçilere bu kadardüşmandır.

Erdoğan, geçen yıl Ekim ayında ABD firmasındanGulfstream G550 tipi uzun mesafeli uçuş yapabilen biruçak satın aldı. Uçağın maliyeti, KDV hariç 51 milyon767 bin ABD doları değerindedir. Başbakanlığa, 9milyon 318 bin 186 dolar KDV ile birlikte, 61 milyon85 bin 887 ABD dolarına mal olmuştur. Hatrılanacağıgibi başbakanlık ilk önce, “Başbakan Tayyip Erdoğanve Cumhurbaşkanı Gül için transatlantik uçuşyapabilen uçak alınıyor” haberini yalanlamıştı. Fakatolay sonradan, uçağın satın alındığı THY, alınacakuçak için borsaya bildirimde bulununca açığa çıktı.Sonra aynı Erdoğan, biricik oğluna “gemicik” almasıhaber olunca da bozulmuştu. Ne de olsa altı-üstü,oğluna 500 bin lira peşinatla 2 milyon 100 bin liralıkgemiyi alıvermişti. Savunması ise şöyleydi: “Fiyatı 2

milyon 100 bin filan. 500 bin peşinatla ortağıyla

beraber 250-250 aldılar. Ben de destek verdim. Koster

bu koster. Bu, sektörün içerisinde gemiciktir. Küçük bir

şey.”

Kendilerine gelince “küçük olan bu meblağların”pek de önemi yok. Çünkü aynı zamanda mücevherişiyle de uğraşan bir hanedandan bahsediyoruz. Buhanedanın sahibi olduğu gayrimenkullerin çetelesinitutmak da mümkün değil. Amacımız ne Erdoğanhanedanının ne de diğerlerinin sırtımızdan elde ettiğizenginliği, yapılan yolsuzlukları ve hırsızlıklarısıralamak değil. Bir yağma ve talan düzeni bu. Tümbunları görebilmek için yapılan ihalelerin hangişirketleri zengin ettiğini, bu ihalelerden hangi

bürokratların kasalarının dolduğuna bakabilmekyeterli. Bunun içinde özel bir çabaya gerek yok.Çünkü tüm bu hırsızlıkları gün ortası, gözlerimizinönünde yapabilecek kadar rahat davranmaktalar. Amaşimdi vereceğimiz örnek bugün TEKEL işçileri için“yan gelip yatarak para kazandılar” diyenlerin nasılikiyüzlüce davrandığına çok iyi bir örnektir.

TEKEL işçilerinin güvenceli iş talebine“çalışmadan para kazandılar” yalanıyla cevap verenlersözkonusu kendileri olunca meseleyi nasıl daanayasaya, hak-hukuka dayanarak açıklıyorlar. Bukonuda haksız da sayılmazlar. Ne de olsa sözkonusukanunlar, burjuva sınıfın çıkarlarını korumak amacıylaçıkarılmış ve uygulanmaktadır. Sıra işçilere gelince,hak arama eylemleri birer suç unsurudur. Yine “yetimhakkı” edebiyatını sıklıkla yapan Erdoğan ve müritleri,TEKEL işçileri sendikalı olarak çalıştıkları süredekazanılmış haklarını korurken vefat etseydiler,çocuklarının alacakları yetim ücreti ile kazanılmışhaklarını kaybedecekleri 4/C statüsünde bir işyerindeçalışırken hayatını kaybettiklerin çocuklarınınalacakları yetim ücreti arasındaki uçurumu bilmiyordeğiller elbette. Yani diyorlar ki yaşarken sizlerisömürdüğümüz gibi ölmeniz halinde de çocuklarınızınalacağı yetim ücretine el koyacağız. Daha ölmeden,TEKEL işçilerinin ölümü üzerine hortumlayacaklarıparanın bile hesabını yapanların “yetim hakkından”bahsetmesi nasılda mide bulandırıcı değil mi?

Bugün gelinen noktada TEKEL işçileri içinyapacak tek şey var: Kendilerinin de dediği gibionurları için direnmek. Fakat sözkonusu edilen onur,TEKEL işçilerinin kişisel onuru olmaktan çıktı. ArtıkTEKEL işçileri kendi sınıflarının, işçi sınıfının onuruiçin de direnmekteler.

TEKEL işçisi sınıfının onuru için de direniyor..18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

TEKEL işçileri haramilerin saltanatınakarşı direnmeye devam ediyor!

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Sendika kanun tasarıyarı üzerine... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

2821 ve 2822 Sayılı Kanunlar yerine hazırlanan“Sendikalar Kanunu” ve “Toplu Sözleşme Kanunu”tasarıları üzerine sürdürülen tartışma şimdilik birazdurulmuş olsa da, yakında hava yeniden ısınacaktır.Haziran ayında yapılacak ILO Genel Konferansıöncesi, tartışma yeniden başlayacaktır.

Halen yürürlükte olan yasalar kaynağını 1982Anayasası’ndan alıyor. Yasalar da 1983 tarihli. Odönemki koşular belli. Darbe sonrası kurulanhükümette MESS başkanlığı görevini yapmış olanTurgut Özal devlet bakanı ve başbakan yardımcısıdır.Ayrıca, bazı bakanlar da yine TİSK ve MESSüyesidirler.

2821 ve 2822 sayılı yasalar daha taslakhalindeyken TİSK Başkanı Halit Narin o ünlü “20yıldır biz ağladık onlar güldü, şimdi gülme sırasıbizde” cümlesini söyler ve yasalar için de “1970’liyılar boyunca uğrunda mücadele ettiği hedeflerigerçekleştiren hükümler getirdi” der. Amaç bellidir;tüm diğer alanlarda olduğu gibi, sendikal alanın dadevletin ve sermayenin denetimi altına alınmasıdır.

Bu durum taslağın genel gerekçesinde de açıkbiçimde ifade edilir ve gerekçede şöyle yer alır:“1982 Anayasası paralelinde yürürlüğe konulan 2821sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İşSözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunları endüstriilişkileri sistemini devletin denetimi altına almıştır.”Bu açıklama ile, mevcut kanunlarla sendikalhareketin devlet ve sermayenin denetimi altınaalındığı gayet net şekilde ortaya konulmaktadır.Ancak, önemli olan bu belirlemenin ötesinde, bunufarklılaştıracak, değiştirecek bir düzenlemenin,değişikliğin yapılıp yapılmamasıdır. Hazırlanantaslak, 12 Eylül döneminde yürürlüğe konulanyasalardan esasta bir farklılık taşımamakta, kısmidüzenlemelerle geçiştirilmektedir.

2821 ve 2822 sayılı yasaların çıkarılmasınınardından 26 yıl geçti. Özellikle son 10 yılda çoksayıda yasa tasarısı/taslakları hazırlandı. Hiçbiriörgütlenme, toplu sözleşme yapma ve grev hakkıbakımından mevcut yasalardan önemli bir farklılıktaşımadı. Hükümetler de bu taslakları yasa halinegetirme konusunda zaten pek istekli davranmadı vesürekli olarak “sosyal tarafların anlaşamadığı”gerekçesine sığındı. Oysa, temel insan hak veözgürlükleri sözkonusu olduğunda, kurallar ve ilkelerbellidir ve normal süreçlerde yapılması gereken iradegösterip, insan hakları konusunda sermaye ilepazarlık yapmadan gerekli düzenlemeleri yapmaktır.

Ancak, sendikaların ve işçi sınıfının talebi vebaskısı bitmek bilmedi. Hükümet artık sıkıştı.İşçilerin baskısı içerde çeşitli biçimlerde sürmekteiken, dışarıda ise ILO sürekli eleştiriler yaptı, baskıuygulamaya başladı. Ancak, ILO’nun baskısı daişçilerin ve sendikaların mücadelesinin birsonucuydu. ILO’ya şikayet başvuruları sendikalartarafından yapıldı. Dolayısıyla ILO da bu baskılarkarşısında hükümetleri sıkıştırmaya, zorlamayabaşladı.

Son yıllarda her ne kadar çok sayıda yasa tasarısıhazırlansa da, hiçbiri işçilerin ihtiyaçlarınıkarşılayacak içerikte değildi. Tümüne yakını, mevcutyasalarda kısmi değişikliklerle sınırlı kaldı. Şu angündemde bulunan taslak da esasta bugüne kadarhazırlananlardan kısmi farklılık taşısa da, esastan bir

farklılık taşımamaktadır. Mevcut taslak yasanın genelgerekçesinde de belirtildiği gibi sadece mevcutlarüzerinden kısmi düzenlemeleri içermektedir.

Taslağın genel gerekçesinde “bu kanunyapılırken, köklü bir sistem değişikliği yapmadanTürk endüstri ilişkileri sisteminin karşı karşıyaolduğu sorunlar ve tıkanıklıklar reform yoluylaaşılmaya çalışılmıştır” denilmektedir. Genelgerekçede, mevcut kanunlarla sendikal haklarındevlet denetimine alındığı ifade edilirken, buolumsuzluğun giderilmesi için köklü değişikliklerdenkaçınıldığı ve mevcut kanunların reforme edildiğibelirtilmekte, dolayısıyla kökten değişikliklerdenuzak durulduğu söylenmektedir.

Zaten köklü bir değişiklikten bahsedebilmek için,örgütlenme, toplu sözleşme yapma ve grev hakkıönündeki tüm engellerin kaldırılmasının gereğiaçıktır. Oysa, taslaklarla, ne örgütlenme, ne toplusözleşme yapma ne de grev hakkında esastan birdeğişiklik yapılmamıştır. 12 Eylül’ün baskıcı vedenetim altına alma amaçlı yaklaşımı halensürmektedir.

Taslaklar örgütlenme hakkı üzerindeki sınırlamave yasakları sürdürmektedir. Örgütlenme hakkıkonusunda işçiler ve memurlar ayrı yasalara tabiolmayı sürdürürken, halen örgütlenen vesendikalarını kuran birçok kesim sendika hakkındanmahrum edilmeye çalışıyor. Bu taslak ile de, sendikakurma hakkı aktif olarak çalışanlarla sınırlanmakta,ev işçiliği yapan ya da ev eksenli çalışan kadınlar,işsizler, gençler, emekliler ve çiftçiler için sendikakurma yasağı sürmektedir.

Bilindiği üzere toplu sözleşme yapma hakkıönünde iki baraj sözkonusudur. Taslak ile bunlardanişkolunda çalışanların yüzde 10’unu örgütlemezorunluluğu yüzde 1’e indirilmektedir. Yüzde 10’lukbarajın yüzde 1’e düşürülmesi önemli gibigörünebilir. Bu düzenleme ile birlikte sendika üyesayılarının da gerçek üyeliklere getirileceği,

sendikaların yüzde 10 barajını aşmak için zorunluolarak şişirdikleri üyeler yerine gerçek üyelerinaçıklanacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla tasarı ileyapılan gerçekte yüzde 10 olmayan bir oranındüşürülmesidir. Ancak, işkolu barajının indirilmesiözellikle yeni kurulacak sendikaların toplu sözleşmeyapmalarına daha fazla katkı sağlayacaktır. Bu aradabelirtmek gerekir ki, hangi oranda olursa olsunbarajın korunması açıkça toplu sözleşme hakkınınengellenmesidir. Öte yandan ikinci baraj olanişyerinde çalışanların yarıdan fazlasını üye yapmazorunluluğu devam etmektedir. Tek başına işyeribarajının korunması bile örgütlenme ve toplupazarlık hakkının engellenmesidir.

Sendikalar Kanunu Tasarısı ile yapılandeğişikliklerden biri de meslek ve işyerisendikacılığına olanak sağlanmasıdır. Bu değişiklikçeşitli biçimlerde tartışılmaktadır. Ancak busendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilmeleri deişkolu barajını aşma koşuluna bağlanmıştır.Dolayısıyla meslek ya da işyeri sendikalarının tekbaşına toplu sözleşme yapma koşulunu sağlamalarımümkün olamayacaktır. Bunun ötesinde, işyeri vemeslek sendikacılığının doğrudan sarı sendikacılığayol açacağına yönelik değerlendirmeler deyapılmaktadır. Ancak, bir örgütlenme biçimininkendiliğinden bürokratik, sarı gibi sonuçlara yolaçmayacağını ifade etmek gerekir. Her örgütlenmebiçimi, kendi ihtiyacı ve nesnelliği içindedeğerlendirilmelidir. Yakın dönemde işyerisendikalarının etkin olduğu ülkelerde militansendikacılığın yapıldığı örnekler söz konusudur.

Sendikalar Kanunu Tasarısı ile yapılandeğişikliklerden biri de meslek ve işyerisendikacılığına olanak sağlanmasıdır. Ancak busendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilmeleri de“Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en azyüzde birinin üyesi bulunması” ve işyeri barajınıaşma koşuluna bağlanmıştır. Bir meslek veya işyeri

Sendika kanun tasarıları: Eski tas eski hamam!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Sendika kanun tasarıları üzerine...20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

sendikasının yüzde 1’lik işkolu barajını aşmasınınolanağı olmayacağı açıktır. Bu durumda, işyerindekimeslek ya da işyeri sendikası, o işkolunda örgütlüolan işkolu sendikası ile birlikte toplu sözleşmeyetkisi için başvurabilecektir. Dolayısıyla meslek yada işyeri sendikalarının tek başına toplu sözleşmeyapma koşulunu sağlamaları mümkün olamayacaktır.

Toplu sözleşme yapma amacıyla yetki istemindekarşılaşılan önemli sorunlardan birisi de işkoluna veişyerindeki çoğunluğa olan itiraz mekanizmasıdır.Taslak ile işyeri çoğunluğuna yapılan itirazda birdeğişiklik yapılmamaktadır. İtiraz süreçlerininuzaması sonucu işçilerin yıllarca toplu sözleşmehaklarını kullanamadıkları bilinmektedir. Ayrıcauzunca süren mahkemeler nedeniyle, bu süreiçerisinde işverenlerin sendikasızlaştırma girişimleriyaygın uygulamalardan birisidir. İşverenlerinsendikal örgütlenmeyi engellemek amacıyla en çokkullandıkları yöntem işyerinde çoğunluğunbulunmadığı gerekçesiyle yaptıkları itirazdır. Busorunu çözebilecek önemli bir mekanizma olanreferanduma yer verilmemiş olması en önemlieksikliklerden birisidir. Dolayısıyla, birsendikasızlaştırma aracı olan itiraz mekanizmasınınkalması, örgütlenme hakkının fiilen engellenmesiyanında, buna hukuksal olanak da sağlanmasının birgöstergesidir.

Kısaca, gündemde bulunan taslaklar küçükdeğişiklikler dışında, temel haklar bakımındanesastan bir değişiklik öngörmemektedir. Taslaklardabir dizi ayrıntı değişiklik de yer almaktadır.Bunlardan bazıları şöyledir: Farklı türde sendikalaraaynı anda üye olunabilecek. Üyelik ve istifada noterşartı kalkıyor. Dayanışma aidatı ile üyelik aidatıeşitleniyor. İşsiz kalanların üyeliği 1 yıl ilesınırlanıyor. Genel Kurullar 3 yılda bir toplanacak.Sendikalar radyo, TV kurabilecek. Grev oylamasısendikaların tüzüğünde hüküm bulunması halinde vetüzükte öngörülen koşullara göre yapılacak. Sendikatüzüğünde hüküm yoksa grev oylamasıyapılamayacak. Oylama tüm işçiler arasında değil,sendika üyeleri arasında yapılacak. BakanlarKurulunun grev ertelemesi kalkıyor, grevler taraflarve hükümetin başvurusu ile mahkeme kararı ileyasaklanabilecek. Toplu sözleşmelerde kapsam dışıolmayacak. Toplu sözleşmeler işyerinde çalışanişçilerin bir kısmını kapsam dışı bırakan veyayararlanmayı engelleyen hükümler konulamayacak.Bunların yanı sıra temsilcilerin kısmen korunması,işkollarının azaltılması gibi çok sayıda başkadeğişiklikler de sözkonusudur.

Tasarının genel gerekçesinde, yapılandeğişikliklerin esas olarak ILO sözleşmelerine uyumsağlama amacıyla yapıldığı belirtilse de, barajlarınve yetki mekanizmasının devam ediyor olması, toplusözleşme hakkının kullanımı önündeki engellerinsürmesi ve grev hakkının sınırlandırılmasıbakımından ILO sözleşmeleri ve denetimorganlarının kararlarının yerine getirildiği söylemekmümkün değildir.

Temel sendikal haklardan biri olan grev hakkınınkullanımı bugün olduğu gibi, yine uyuşmazlıklasınırlandırılmıştır. Hak grevi, dayanışma grevi,siyasal grev gibi grev türleri ile işyeri işgali gibieylem ve direniş biçimlerinin kullanımı yine yasaklararasındadır. Grev hakkının etkin olarak kullanımınınsağlanmadığı bir yerde, örgütlenme hakkı fiilenetkisizleşmektedir.

Sonuç olarak, yasa taslakları ile sendikal alandaözgürlüğün sağlanması sözkonusu değildir ve butaslaklar yasa haline gelse bile örgütlenme önündekiengeller devam edecektir. Bu değişiklikler ile, uzundönemdir temel bir talep haline gelen özgürlükçü,demokratik bir yasa talebinin önü kesilecek ve birdönem daha yasa değişiklikleri gündemegelemeyecektir.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), İstanbul ve Kocaeli Bölge Temsilcilik Kurulları’nınortak toplantısını 13 Şubat günü gerçekleştirdi. DİSK Yönetim Kurulu’nun Türkiye çapında DİSK BölgeTemsilciler Kurulu’nun toplanması kararı uyarınca gerçekleştirilen toplantı Mecidiyeköy Kültür Merkezi’ndeyapıldı.

Toplantı, “işçi direnişleri ve dayanışma” ve “çalışma yasaları ve mücadele” başlıkları altında iki gündemüzerinden gerçekleştirildi.

Toplantı, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin konuşmasıyla başladı.TEKEL direnişine de değinen Çelebi, konfederasyon ayrımı yapmadan direniş sürdükçe destek

vereceklerini ifade etti. Direnişe dönük önerilerde Türk-İş ile aralarında farklar olduğunu söyleyen Çelebi,başbakanın söyledikleri sözlere karşı Türk-İş’in sessiz kalmaması gerektiğini vurguladı.

Çelebi’nin konuşmasının ardından kürsüye direnişteki işçiler çıktılar. Asemat’ta, Sinter’de, Akkardan’da,Eko Metal-Depar’da, Nema Makina’da, Daiyang Metal’de direnişte olan işçiler kendi süreçlerini vetaleplerini anlattılar.

İlk olarak sözü Bursa’da 400 günü aşkın bir süredir grevde olan Asemat işçisi aldı. Grevin bir kırılmayaşadığını söyleyen temsilci, eylemlerin yetersiz kaldığını ve konfederasyon yöneticilerini de eylemlerdearalarında görmek istediklerini ifade etti.

Yine 400 günü geçen bir başka direnişe imza atan Sinter Metal işçileri ise sendikalar arası birliğinsağlanamadığını söyledi.

Son dönemde taşeron çalıştırmaya karşı yürüttükleri mücadeleyle ön plana çıkan Dev-Sağlık İş Sendikasıadına konuşan bir sosyal hizmet emekçisi de sendikalarının yürüttüğü mücadelenin kapsamını aktardı.

Gebze’de kriz gerekçesiyle geçtiğimiz haftalarda işten atılan ve Akkardan işçileri de kürsüden söz aldılar.Düzce’de sendikalaştıkları için işten atılan ve üç ayı aşkın bir süredir direnişte olan Nema Makine işçileri

de direniş süresince yaşadıkları zorlukları aktardı.İzmir’de direnişlerini sürdüren Eko Metal-Depar ve Çorlu’da sendikalaşma gerekçesiyle işten çıkartılan

Daiyang SKA işçileri de süreçlerini paylaşarak direnişlerine destek beklediklerini ifade ettiler.DİSK İstanbul ve Kocaeli Bölge Temsilciler Kurulu ortak toplantısı kararları arasında sermayenin arttırarak

sürdürdüğü saldırı politikalarına karşı birleşik bir mücadelenin örgütlenmesi birincil madde olarak ele alındı.2010 1 Mayıs’ının merkezi olarak Taksim’de gerçekleştirilmesine karar verilirken, 8 Mart’a da kitlesel katılımçağrısı yapıldı.

TEKEL işçilerinin onayı olmayan hiçbir çözümün DİSK tarafından da kabul edilmeyeceği açıklanırken,dayanışmanın geliştirelebilmesi için 20 Şubat’ta Ankara’ya gidilmesine karar verildi.

Tez-Koop-İş TEKEL işçilerinin yanında

Tez-Koop-İş Sendikası Başkanlar Kurulu, TEKEL işçilerine dönük bir saldırı karşısında işçilerin yanındaolacaklarını açıkladı.

Tez-Koop-İş Sendikası Başkanlar Kurulu, 12 Şubat 2010 tarihinde Bursa'da gerçekleştirdiği toplantınınsonuç bildirisinde, 28 Şubat tarihinde, TEKEL işçilerine yönelik olası bir müdahaleye karşı, Ankara'da bulunantüm yönetici, temsilci ve üyeleriyle birlikte TEKEL işçilerinin yanında olacaklarını ifade etti. TEKELdirenişine yönelik tehditvari açıklamaları kınadığı söyledi.

100. yılı kutlanacak olan 8 Mart'a katılım sağlanacağını belirten Tez-Koop-İş, "Başkanlar Kurulumuz, 8Mart Kadınların Uluslararası Birlik ve Mücadele Günü etkinliklerini organize etme ve organize edilen illerdeise kitlesel olarak katılma kararı almıştır.” dedi.

Bildiride, asgari ücretin belirlenme yönteminin demokratik olmadığı söylenerek TÜİK verilerinin dikkatealınması, işçi ailesinin de hesaplamaya dahil edilmesi ve asgari ücretin vergi dışı bırakılması talep edildi.

DİSK Bölge Temsilciler Kurulugerçekleştirildi

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Akkardan direnişi üzerine... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

- Direnişe başlama sürecinizi anlatabilir misiniz?- Kemal Kılıç: Fabrikamızda yaklaşık 400 kişi

çalışıyordu. Bu sayının dışında ayrıca sözleşmeliçalışan işçi arkadaşlarımız vardı. Kriz ile birlikte ilkolarak sözleşmeli çalışan 70 işçi arkadaşın işlerine sonverilmişti. Bu süreçte patron aynı zamanda kısaçalışma ödeneğinden faydalanmak için başvurudabulunmuştu. Bildiğiniz gibi bu ödenekten 6 aylıksürelerle 2 defaya mahsus faydalanabiliyor. İşveren deyaklaşık bir sene bu ödenekten faydalandı. İkinci 6ayın dolmasına 1 ay kala 28 Ocak’ta 96 arkadaşımızidari izne çıkarıldı. 29 Ocak’ta da iştençıkartıldıklarına dair tebligatlar elimize ulaştı.Ardından sendikamızla görüşerek direnişe çıkmakararı aldık. Böylece direniş başlamış oldu. Direnişin2. gününde de işverenin talebi ile bir görüşmegerçekleşti. Görüşmede tazminatlarımızın verileceğiifade edildi ancak bizler kabul etmedik. Bizim şu andaöncelikli talebimiz işe geri dönmek.

- Bildiğiniz gibi son dönemde binlerce işçi sizlergibi kriz bahanesi ile işten çıkartıldı. İştençıkartılmaların temel gerekçesi olarak da üretimdekidüşüş gösterildi. Sizin fabrikanızda durum nasıldı?

- Kemal Kılıç: Üretimde belirli bir miktarda düşüşolduğunu söyleyebilirim. Ancak öncesinde iştençıkartılan sözleşmeli 70 kişiyi de dahil edersek 178kişinin işten çıkartılmasını gerektirecek kadar abartılıbir düşüş olduğuna inanmıyoruz. Kaldı ki işvereninsahibi olduğu bir dizi fabrika var. Bunların arasındayanılmıyorsam Banvit, Filiz Bakır, Bossa (Adana)fabrikaları var. Burada kardan zarar etmeme mantığıvar. Üretimdeki düşüş ne olursa olsun faturanın bizekesilmesini kabul etmiyoruz. Bu yüzden de tazminatdeğil işe iade istiyoruz.

- Üretimde düşüş sözünün çok inandırıcıgelmediğini ya da başka bir deyişle tek nedenin buolmadığını düşündüğünüzü söylediniz. Bunu birazaçar mısınız?

- Kemal Kılıç: Sonuçta fabrikamızda BirleşikMetal’de örgütlü işçiler çalışıyor. Yani örgütlü birişyeri. Yaklaşık 400 çalışandan 287’si sendikaya üye.Çıkartılan 108 kişiden 12’si idari personel, geri kalan96 kişi sendikada örgütlü işçiler. Bir süre önce TürkMetal’den gelme (Otosan) bir müdür işe başladı. Bukişi her fırsatta buradaki örgütlülükten duyduğurahatsızlığı dile getiriyordu. Bu yüzden iştençıkartılmamızda örgütlülüğümüzü tasfiyeye dönük birkriz fırsatçılığı olduğunu düşünüyoruz.

- Biraz önce de dediğimiz gibi birçok yerde krizgerekçesi ile işçiler işten çıkartıldı. İşçi ve emekçileredönük saldırılar hız kazandı. Bununla birlikte debirçok işyerinde de direnişler başladı. Bunlarınbaşında da TEKEL direnişi geliyor. TEKEL işçilerizor şartlara rağmen kararlı bir mücadeleyürütüyorlar ve bu kararlılıkları ile ciddi birkamuoyu desteğini de örgütlemeyi başardılar.TEKEL direnişine ilişkin ve/veya TEKEL direnişinindeneyimleri ışığında kendi direnişinize ilişkin nelersöylemek istersiniz...

- Kemal Kılıç: Öncelikle sizlerin aracılığı ileTEKEL işçilerinin onurlu direnişini selamlamakisterim. Dediğiniz gibi çok zor koşullara rağmen

kararlılıkları ile daha şimdiden birçok şey kazandılardiye görüyorum. Bu kazanım tüm işçi ve emekçilerinkazanımıdır. Onların kararlılığı ve başarıları bizlereesin ve umut kaynağı oldu. Bu yüzdendir kidirenişimize başlarken “burayı ikinci TEKELyapacağız” dedik. Bunu öyle laf olsun diye desöylemedik. Buradaki bütün arkadaşlar bu inancı vekararlılığı taşıyor. Birçoğumuzun ailesi de burada.İşimizi geri alana kadar geri adım atmayacağız.TEKEL işçileri ile aramızda mesafeler var ama

yüreklerimizin beraber olduğuna inanıyorum.Dediğimiz gibi gerekiyorsa burayı ikinci TEKELyaparız. Bu açıdan da diğer işçi ve emekçikardeşlerimizin desteklerini fazlasıyla önemsiyor vebekliyoruz. Örgütlü-örgütsüz tüm işçi ve emekçikardeşlerimizin desteği ile direnişimizi zaferlesonuçlandırabileceğimize yürekten inanıyoruz.

- Hepimize kolay gelsin. Teşekkür ederiz... Kızıl Bayrak / Gebze

Akkardan’da direniş başladıGebze’de kurulu bulunan ve otomotiv yan sanayi alanında üretim yapan Akkardan fabrikasında kriz

bahane gösterilerek sendikal örgütlenmenin tasfiyesine girişildi. Fabrikada çalışan Birleşik Metal-İş Sendikasıüyesi 108 işçi işten atıldı.

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Gebze Şubesi’nin örgütlü olduğu Akkardan fabrikasında çalışan işçiler,işten atma saldırısına karşı 12 Şubat günü fabrika önünde aileleriyle birlikte direnişe başladı.

28 Ocak’ta ekonomik kriz bahanesi ile 96 işçi ve 12 idari personeli işten çıkartan Akkardan patronugeçtiğimiz yıl Şubat ayından bu yana ‘Kısa Çalışma Ödeneği’ uygulamasının devam ettiği fabrikadaödenekten yararlanma süresinin dolmasının ardından toplu işçi kıyımına girişti.

Bir komitenin işverenle yaptığı görüşmeden sonra açıklama yapan Birleşik Metal-İş Sendikası GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu, “Akkardan’da yeni bir TEKEL yaratılmak istenilmiyorsa işçilerin taleplerinindikkate alınması gerektiğini aksi takdirde büyük bir direnişle karşılaşılacağını” söyledi.

Feniş işçilerinden Akkardan’a ziyaretAkkardan işçilerini 16 Şubat günü Çelik-İş Sendikası üyesi Feniş işçileri ziyaret etti. Akkardan fabrikasına

yakın bir mesafede bulunan Fen-İş fabrikasından vardiya çıkışında destek ziyaretinde bulunan işçilersloganlarla Akkardan önüne geldiler.

Burada ik olarak BMİS Gebze Şube Örgütlenme Sekreteri Nihat Akyol söz alarak Feniş işçileriniselamladı. Ardından söz alan Feniş işyeri baş temsilcisi Fırat Güneş direnişteki Akkardan işçileri iledayanışma içerisinde hareket edeceklerini söyledi.

Bu ziyaretin ardından Nakliyat-İş’ten işçiler de direniş alanına gelerek kısa süreli bir destek ziyaretindebulundular. Dayanışma duygularını dile getirdiler. Diğer yandan, fabrika önünde direnişlerini sürdürenAkkardan işçilerine içeride çalışan arkadaşları da destek veriyor. Vardiya çıkışlarında fabrika önünde hepberaber sloganlar atılıyor.

Kızıl Bayrak / Gebze

Direnişteki Akkardan Metal işçileri adına direniş komitesi basın sözcüsü Kemal Kılıç ilekonuştuk...

“Akkardan ikinci TEKEL olacak”

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

“Kadın işçiler olarak her alandamücadele etmeliyiz!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü yıllar önceişçi ve emekçi kadınlarımızın mücadeleleriyle kabuledildi. Seçme ve seçilme hakları bile olmayankadınlar var. Bırakalım özgürlüğü, oy bilekullanamıyorlardı. İşte bu insanlar başkaldırdıkça birsürü insanımız canından olmuştur ve oralardanberidir işçi ve emekçi kadınlar bugüne gelebilmiştir.Onların sayesinde bugün sokağa rahatçaçıkabiliyoruz, işyerlerinde rahat çalışabiliyorsak,azıcık oradaki canlarını feda eden insanlarınsayesindedir.

Şimdi günümüzde kadınlar olarak işyerlerinde,evde bir sürü sıkıntı yaşıyoruz. Kadın işçi olarakerkeğin yanında biz kadınları basit görüyorlar. Hepitiliyoruz; ikinci sınıf muamelesi görüyor, ikinciplanda kalıyoruz. Ustalar bile örneğin ücretkonusunda ya da çalışma koşullarıyla ilgili erkek birişçiyle konuşurken daha ılımlı oluyor. Kadın işçiylekonuşunca tavırlı ve aşağılayıcı konuşuyorlar.Herkesin yaşadığı gibi ben de bunları yaşadım. Kadınişçiler olarak bu tür şeylerden korkmamamız lazım;tepki göstermemiz lazım.

Biz paydos saatinde bile imza atmadan dışarıçıkamıyorken, iş saatinde kendi ustalarımız kendiözel keyiflerine göre erkek işçi arkadaşları alışverişegönderiyorlardı. “Evet geleceğiz, bir şey yapacağız,işlerimiz var” şeklinde bir sürü dil döküyorduk. Herşekilde yaşadık; iş konusunda da, diğer bütünkonularda da. O bölümden bu bölümegönderiliyorduk. Kendi bölümümüzde iş sıkışmışken,haydi başka bir bölüme gönderiliyoruz! Sonra kendiişimizin başına döndüğümüzde “işinizi yarımbırakmışınız, bitirmemişiniz!” deniliyordu. Buşekilde, bağırmalar ve çağırmalar ile sanki sabahtanberi işin başındayız da yapmıyormuşuz gibigösterilmeye çalışılıyordu.

Direnişe geçmem üzerine patron da aynı şekilde,beni bir kadın işçi olarak küçük görerek “bir sürüinsan var; elinin hamuruyla seninle miuğraşacağım!?” diyerek arkadaşlarımın arasındabenimle küfürlü konuşmuştu. Ama yine de yılmadan,korkmadan hakkımızı savunmalıyız.

Kriz de bahane! Patronlara yansıdığı söyleniyorama onlara yansısaydı durum böyle olmazdı. Bukrizde bazı patronlar atölye açıyor sayısınıyükseltiyor; mesela canlı şahidi zabıta işçileri “O günkriz bahanesiyle 30 kişi işten atıldık ve aynı gün 60kişi işçi alındı”. Örgütlü işçilerden destek var fakatdiğer örgütsüz işçilerin dünyadan haberi yok. Onlarneden örgütlenmiyorlar; hala hiç haberlerebakmıyorlar? İşlerini kaybetmekten korkuyorlar.Sürekli işyerlerinde söylenenler böyle ama kesinliklekorkmamaları lazım. Krizi patronlar yaratıyor.

Mücadele etmedikten sonra elimizde ne var neyok alacaklar. Evlerde de mahkum olacağız. Eski çağortamına geri döneceğiz. Sendikalaşmak ilk öncetoplantılardan geçiyor. Kadın işçiler olarak bizler debulunduğumuz her alanda mücadele etmeli,örgütlenmeli ve haklarımız için mücadeleyi,direnmeyi seçmeliyiz. Tıpkı 8 Mart’ı yaratan kadınişçiler gibi.

Bu vesileyle, 8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü’nü şimdiden kutluyorum.

DESA direnişçisi Emine Arslan

“Taleplerimizi haykırmak içinalanlara!”

Bu yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün100. yıldönümünü kutlayacağız. Yıllar önce yiğit,mücadeleci kadınların bize bıraktığı bu mirası dahagüçlü bir şekilde ileriye taşıyabilmek için bizlerebüyük sorumluluklar düşmektedir.

Sonuçta bu miras ödenen bedeller sayesindebizlere bırakılmıştır. Bu anlamda 8 Mart’ı daha bircoşkuyla kutlamalıyız.

Emekçi Kadın Komisyonları’nda çalışma yürütenve 8 ayı aşkın bir süredir direnişte olan bir kadın işçiolarak çifte sömürüye maruz kalan tüm işçi veemekçi kadınlarımızı 8 Mart Dünya EmekçiKadınlar Günü’nde omuz omuza mücadeleyeçağırıyorum.

Sömürünün hakim olduğu bu kapitalist sistemdehep ikinci sıraya itilişimize inat en ön saflardataleplerimizi haykırmak için 8 Mart’ta alanlara...

Kadın-erkek elele örgütlü mücadeleye!Direnen Entes işçisi Gülistan Kobatan

“Narin ellerimizle dünyaya şekil verelim!”Narin ellerimizle dünyaya şekil verelim. Küçük

bir emek dünyası yarattık narin ellerimizle.Geleceğimizi oya gibi işledik fabrikalarda. Hepküçük kaldı emek dünyamız, çünkü erkekleringölgesinde kaldık.

Hayatta mücadele ettik, ekmek kavgamızı verdik.Evde ve sokakta didiştiğimiz erkekler, ekmekkavgasında bizimle beraber oldu. Elele verip berabermücadele ettik. Ancak bu şekilde güçlü oluruz. Erkekde kadın da bu gerçeği görmeli.

Tam da bugün emekçi kadınlar gününde bizebugünün neden verildiğini düşünmeli kadınlar.Geçmişte evlerine ekmek götürebilmek için

kadınlarımızın nasıl fabrikada yakıldıklarınıunutmamalı. 8 Mart yakılan işçi kadınların anısınaemekçi kadınlar günü olarak ilan edildi ve bugünleretaşındı. Peki biz emekçi kadınlara, ev emekçilerinedüşen nedir? Fabrikada yanarak ölen o kadınlarınizinden gidip fabrikalarda, alanlarda haklarımızıaramaktır.

Onurlu emekçi kadınlar, ev emekçileri, gelin yılınbir günü olan, bizim olan bu günde, emekçi kadınlargününü alanlarda geçirelim, alanlarda sesimiziduyuralım. Narin ellerimizle dünyaya şekil verelimgül bahçesi gibi...

Sinter direnişçisi Lale Balta(Şubat 2010 tarihli

Emekçi Kadın Bülteni’ninden alınmıştır...)

Medine’yi kim mi katletti?

Onu sessiz kalanlar öldürdü, öldürüyor, öldürecek…

16 yaşında gencecik bir kadın Medine Memi. Elleri arkadan bağlı oturur vaziyette toprağın 2 metre altındabulundu bedeni. Babası ve dedesi tarafından diri diri toprağa gömülmüştü Medine. Ciğerlerine ve midesinetoprak dolmuştu. Üzerine atılan toprağın altında yaşayabilmek için bir nefes daha almaya çabalarken… Birnefesçik daha gencecik ömründen… Katillerinin bahanesi bilindikti, ‘Medine erkeklerle konuşuyordu, namusuntemizlenmesi gerekiyordu’. Hüküm kesildi cezası diri diri gömülmekti.

Medine’nin ölümü üzerine birçok sebep aranıyor. Kimileri annesini döven dedesini polise şikâyet etiği içinöldürüldüğünü söylüyor. Devlet “kayıtlarda Medine’nin başvurusu varsa neden Medine korunma altınaalınmamış, ölüme terk edilmiştir” sorularından kurtulmak için araştırma başlatıyor. Tablo bilindik. Her zamankigibi polisin hiçbir ihmali çıkmıyor, “güvenlik görevlilerimiz gereğini layıkıyla yapmıştır” deniliyor. Başka birsonuç çıkması da şaşırtıcı olurdu zaten. Kimileri erkeklerle konuşmuş öldürülmüş diyor, kimileri erkeklerlekonuşması imkânsızdı Medine’yi evden dışarı bile çıkarmazlardı, hiç okula bile gönderilmemişti diyerekMedine’nin ‘namusunu’ ‘aklamaya’ çalışıyor.

Medine’nin katilleri baba ve dede bulunuyor ancak “azmettirici kimdir” diye sorulmuyor. Suç ve suçluaranıyor. Kimse dönüp gerçek katillere yani kadının bedenini satan, sözde namus naraları atarak cinayetleredavetiye çıkaran, ürünlerini pazarlarken dahi kadın bedenlini kullanan, kadını evde, işte, sokakta, fabrikadaköleliğe mahkûm eden, fuhuştan gelir elde eden, yozlaşmamın kaynağı devleti, insanlığı yok eden kapitalistsistemi sorgulamıyor. Suçlular ellerindeki kanla karşımızda duruyor. Ezmeye, yok etmeye katletmeye devamediyor. Bataklık yerli yerinde dururken bataklığın sahipleri göstermelik olarak 2 sineği hapse tıkıyor.

Ancak bizler devrimci kadınlar olarak gerçekleri görüyoruz ve haykırıyoruz. Medine’nin katili kapitalizm vesermaye devletidir. Onlar bir-iki sinekle göz boyamak için çabalayadursunlar. Bizler öfkemiz ve kinimizleMedineler’e ve Güldünyalar’a ve daha nicelerine verdiğimiz sözle bataklığınızı kurutmaya geliyoruz. Kurusunki bu bataklık, solmasın gencecik filizlerimiz Medinelerimiz.

Emekçi Kadın Komisyonları’ndan bir işçi

Direnişçi kadın işçilerden 8 Mart çağrısı...22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Direnişçi kadın işçilerden 8 Mart çağrısı...

Kadın-erkek elele örgütlü mücadeleye!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Gebze’de 8 Mart’a hazırlıkçalışmaları...

8 Mart’ı sınıfsal anlamına ve devrimci özüne uygunbiçimde kutlamak, işçi ve emekçi kadınları hakları vegeleceklerine sahip çıkmaya çağırmak için Gebze’de 8Mart Hazırlık Komitesi oluşturuldu. Erken bir tarihtetoplanan komite 8 Mart’a kadar nasıl bir çalışmaörgütleyeceğini tartıştı. Tartışmaların sonucunda alınankararlar ve çıkarılan çalışma planı kısaca şöyle:

1) Şubat’ın başına kadar çevremizdeki işçi veemekçi kadınlarla 8 Mart üzerine genel sohbetler vetartışmalar yapılacak, Emekçi Kadın Bülteni

kullanılacak.2) 15 Şubat’a kadar ev toplantıları tamamlanacak.3) 8 Mart’a kadar da şenlik ve mitingin

çalışmalarına yoğunlaşılacak.Bu planlamalar çerçevesinde 1 Şubat’a kadarki

süreyi emekçi kadınlarla bağlarımızı güçlendirip ileritaşıyarak, 8 Mart ön hazırlık sürecini örmeye çalıştık.Benzer biçimde daha önce yapamadığımız ‘EkimDevrimi ve Kadının Kurtuluşu’ seminerini (8 Mart’labirleştirerek) bu sürede gerçekleştirdik.

Emekçi Kadın Bülteni’ni fabrika dağıtımları yoluyladoğrudan işçi kadınlara ulaştırıyoruz. Geçtiğimiz haftayaptığımız ilk fabrika dağıtımında oldukça sıcaktepkiler aldık. Vardiya çıkışındaki dağıtımda az sayıdakadın işçi vardı. Buna rağmen erkek işçilerin yoğunilgisiyle karşılandık. Yanımıza gelip sohbet eden veeşine vermek üzere bülten isteyen erkek işçilerin olmasıanlamlıydı.

İkinci adım olarak hedeflenen ev toplantılarınınşimdiye kadar ikisini yaptık. İki farklı bileşenleyaptığımız toplantıların belirgin özelliği birincisinde evkadınlarının olması ikincisinde işçi kadınlarınolmasıydı. Ev kadınlarının tartışmalara katılımı vedüşüncelerini ifade edişi sınırlı olurken, işçi kadınlarcanlı tartışmalar yürüterek bunun aktif katılımcısıoldular. Böylesi toplantıların ihtiyaç olduğunu vedevamının gelmesini istediler. Son olarak aksayan birbaşka toplantıyı hafta sonuna kadar yapmayıplanlıyoruz.

Fabrika ya da işyeri toplantıları şu an için eksikkalan kısmı. Buna karşılık örgütlü fabrikalarda 8 Mart’ıkonu alan etkinlik ya da kutlamalar için girişimlerimizdevam edecek.

8 Mart’a kadar çalışmalarımız tüm yoğunluğuylasürecek.

Gebze 8 Mart Hazırlık Komitesi

OSİM-DER EKK'dan hazırlıktoplantısı

OSİM-DER Emekçi Kadın Komisyonu, 14 ŞubatPazar günü, 8 Mart çalışmalarına ilişkin bir hazırlıktoplantısı aldı.

Öncelikle komisyonun toplantılarına ilk kez katılanişçilere komisyonun işlevi hakkında bilgi verildi.Ardından 8 Mart’ın tarihi ve sınıfsal özü hakkındatartışmalar gerçekleştirildi. Bu kapsamda, kadınınneden ikinci cins konumunda olduğu, kapitalist düzeninkadınlara ne rol biçtiği, son beş yıldır 8 Mart’ta nedeniki ayrı miting gerçekleştirildiği ve Türkiye’defeministlerin 8 Mart’ı nasıl ele aldıkları tartışıldı.

Tartışmaların ardından 8 Mart’a yönelik planlamalaryapıldı. 28 Şubat tarihinde gerçekleşecek merkezietkinliğe güçlü bir katlım sağlanması, emekçi

mahallelerde toplantıların örgütlenmesi ve butoplantılarda “Yaşamın yarısından kavganın yarısına”adlı sinevizyonun gösterilmesi kararlaştırıldı.

Bunlara ek olarak, toplantılarda TEKEL direnişinianlatma gerekliliğinin altı çizilerek fabrikatoplantılarının örgütlenmesi kararlaştırıldı.

OSİM-DER Emekçi Kadın Komisyonu

Sefaköy’de hukuk semineriKüçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonları

tarafından, 14 Şubat Pazar günü, Avukat Ceren Uysal'ınkonuşmacı olarak yer aldığı “Yasalarda kadın hakları veemekçi kadınların mevcut sorunları” başlıklı bir hukuksemineri gerçekleştirildi.

Sunumuna“Yasalar masa başında hazırlanan kurallardeğil, o anki sınıf mücadelelerinin ortaya çıkarmışolduğu tablonun ürünüdür” sözleriyle başlayan Uysal,kapitalizmin yasalarında korunmaya alınmak istenenintoplumun tüm kadınları değil burjuva sınıfa mensupkadınlar olduğunu belirtti.

Kadınların asıl sorun yaşayan kesiminin emekçikadınlar olduğuna vurgu yapan Uysal, kriz sürecindeişten çıkarılanların %70’inin kadın olduğunu söyledi.

Emekçi kadınların sorunlarını ancak erkek sınıfkardeşleriyle birlikte mücadele vererek aşabileceğinibelirten Uysal bu noktada TEKEL direnişinin oldukçaiyi bir örnek olduğunu ifade etti.

“Kadına yönelik şiddet ve baskının ortaya çıkarmışolduğu sorunları çözmek noktasında verilenmücadelelerin kadın sorununu üreten kapitalist

sisteminin kendisini hedef almadan başarı ve çözücü birşansı bulunmamaktadır.” diyen Uysal, sunumkapsamında kadın işçilerin yasal haklarına ilişkinbilgilendirmelerde de bulundu.

Emekçi kadınların ilgiyle takip ettiği seminer soru-cevap kısmının ardından sona erdi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekme

Ankara'da TEKEL işçisikadınlarla söyleşi

Ankara BDSP, 11 Şubat Perşembe günü, TEKELişçisi kadınların katılımıyla bir söyleşi gerçekleştirdi.

Etkinliğin ön hazırlık sürecinde çıkarılan afişlerTürk-İş Genel Merkezi önündeki direniş alanına yaygınbir biçimde yapıldı. Ayrıca el ilanları TEKEL işçilerineulaştırılarak etkinlik çağrısı yapıldı.

Jeoloji Mühendisleri Odası’nda gerçekleştirilenetkinlikte, TEKEL işçisi kadınların direnişte tuttuğu yerüzerinde durularak işçi kadınların talepleri üzerinesohbetler yapıldı. TEKEL işçisi kadınlar, aile baskısınarağmen direniş yerinde olduklarını ve haklarını almadankesinlikle dönmeyeceklerini söylediler.

Kadınlara mücadelede ön saflarda olma veörgütlenme çağrısının yapıldığı etkinlikte EmekçiKadın Komisyonları'nın hazırladığı sinevizyongösterimi de sunuldu.

Etkinlik bir “Tiyatro Sekiz Oyuncuları” üyesininDario Fo’nun “Ben Ulrike, bağırıyorum” adlı oyununusergilemesinin ardından sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Kadın-erkek el ele örgütlü mücadeleye!Bu yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ilan edilişin 100. yılı. Bundan tam 100 yıl önce New

York’ta dokuma işçilerinin başlattıkları mücadele geleneğini şimdi TEKEL işçileri devraldı. TEKEL’deçalışan kadın işçiler onurlu ve iyi bir gelecek için dokuma işçilerinin başlattıkları mücadele bayrağını devletinbütün baskılarına ve tehditlerine rağmen sürüyor.

Kriz bahanesiyle kapının önüne ilk konulan yine biz kadın işçiler oluyoruz. Düzenin saldırıları ilk olarakkadın işçileri vuruyor. Çünkü, düzenin kadına biçtiği rol “evinde oturur ev işlerini yapar, kocasının sözündendışarı çıkmaz”dır. Evde köle gibi çalıştığı yetmiyor gibi bir de fabrika ve işyerlerinde en ağır koşullardagüvencesiz ve düşük ücret karşılığında köle gibi çalıştırıyorlar. En ufak bir ekonomik sıkıntı yaşansa ilk eldenişten atılan kadın işçiler oluyor. Bu sorunlar ezelden beri kadını ikinci cins olarak gören bu sistemdenkaynaklanıyor. Tarihte en iyi direnişlere imza atan yine erkek sınıf kardeşleriyle birlikte direnen kadınişçilerdir. Zonguldak direnişlerinden, 15-16 Haziran’a Aymasan’dan Novamed’e, DESA’dan Sinter’e,Meha’ya, Entes’e ve TEKEL’e kadar yine önde sınıf kardeşleriyle birlikte omuz omuza mücadele bayrağınıdaha yükseklere kaldırma onurunu kadın işçiler taşıyor.

TEKEL işçilerinin direnişinin anlamı biz işçi sınıfı için büyüktür. Çünkü, 2009’da patlak veren ekonomikkriz sonucunda bu krizin faturası işçi ve emekçilere kesildi. Birçoğu işinden atıldı. Yaşanan bu krizle birliktesermaye yeni saldırılarla işçi ve emekçilere saldırmaya devam ediyor.

Bugün TEKEL işçileri sermayenin saldırılarından kendi paylarına düşeni aldılar. Yaklaşık bir aydan dahafazla Ankara’nın soğuk ve sert havasına rağmen örnek alınacak bir direniş sergiliyorlar. Sermayenin bütünsaldırılarını ancak örgütlü bir mücadele sonucunda geri püskürtebiliriz. TEKEL’de çalışan kadın işçileriyaşadıkları sorunlar ne ilktir ne de son olacak.

Sermaye düzeni kadın işçileri üretimden dışlamak için her türlü saldırıyı hayata geçiriyorlar. Ankara’dadirenen kadın işçilerden sermaye düzeni o kadar korkuyor ki “onlar bizim kardeşlerimiz, bacılarımız, onlarısokaklarda görmek bizi üzüyor” diyor başbakan yardımcısı Bülent Arınç. Erdoğan ise, “oradaki türbanlı işçikadınları sürekli öne sürüyorlar” ifadesini kullanıyor. Sorun türbanlı işçi kadınlar değil, kadın işçilerinhaklarıdır. Mücadele etmek onları korkutan bir durum. Sermaye sınıfı kadınların mücadeleye atılmalarındankorkmaktadır. Sürekli duygusal sömürü yaparak kadın işçileri mücadeleden soğutmaya çalışıyorlar. Fakattarihte en büyük direnişe imza atan yine kadın işçilerdir. 100. yılında 8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü’ne bu bilinçle hazırlanmamız gerekiyor. Biz işçi ve emekçilere dayatılan bu saldırıları ancak birleşik veörgütlü bir mücadele ile geri püskürtebiliriz. Bütün sınıf kardeşlerimizle omuz omuza mücadelemizibüyütmeliyiz.

Pendik’ten bir kadın işçi

8 Mart hazırlıklarından... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

8 Mart hazırlıklarından...

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Yıldız Teknik Üniversitesi idaresi bahar döneminde8 öğrenciye 2 haftadan 1 yıla kadar cezalar verdi.

Bahar döneminin başlaması ile üniversitegirişlerinde tüm öğrencilere YEK kullanımıdayatılacağı ve YEK’i olmayan öğrencilerin isekesinlikle üniversitelerine ziyaretçi(!) kartı ilealınacakları idare tarafından günler öncesinden resmiolarak ifade edildi. Güz döneminde arkadaşlarınıneğitim haklarının gaspedilmesine karşı örgütlenenYTÜ Öğrencileri 15 Şubat Pazartesi günüturnikelerden atlayarak üniversitelerine giriş yaptılar.Polis-idare işbirliğince öngörülememiş bu tutumkarşısında ÖGB’ler fiziki olarak öğrencileriengellemek isteseler de beklemedikleri durumkarşısında geri durdular. İçeride de YEK’i vesoruşturmaları bildiri, afiş ve duvar gazeteleri ile teşhireden YTÜ Öğrencileri, eğitim haklarınıngaspedilmesine karşı öğrencileri parasız eğitimmücadelesine davet ettiler.

YTÜ Davutpaşa kampüsünde öğrenciler girişkapısında şehir içi otobüslerden indirilip elektronikturnikelerden geçirilerek üniversitelerine alınıyorlar.Şoförlerin zorla otobüslerden indirilen öğrencileribeklememesi nedeniyle her sabah binlerce öğrencimağdur oluyor. Kimi fakültelerde ders aralarında dayapılan her giriş çıkışta yine aynı dayatma ilekarşılaşılıyor. Aynı fakültede uygulamanın iptaledilmesi için dilekçe toplayan 5 akademisyen hakkındaise soruşturma açılmış durumda.

YTÜ’de ders kayıt sistemi USİS nedeniyle herdönem kayıtlar sırasında mağdur olan öğrenciler kimizaman öğrenim sürelerini kendileri dışındakiaksaklıklardan dolayı uzatmak durumunda kalıyorlar.17 Şubat Çarşamba günü üniversiteye ders kayıtlarıiçin öğrencilerin yoğun olarak gelmesi ile birlikteeğitim hakkı gaspedilmiş YTÜ Öğrencileri içeridefaaliyet yürüten arkadaşlarına kapı önünden destekoldular ve cezaları teşhir ettiler. Üniversiteye henüzsadece ders kayıtlarındaki sıkıntılardan ötürü sınırlısayıda öğrenci gelmiş olmasına rağmen kuyruklaroluştu.

YTÜ Ekim Gençliği

Gençlik hareketinden...24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

DLB çalışmalarından...

İstanbul’da yoğun afiş ve yazılamaİstanbul Devrimci Liseliler Birliği, 13 Mart

günü gerçekleştireceği “Geleceğimiz ve

özgürlüğümüz için” başlıklı lise kurultayınınhazırlık çalışmalarını ajitasyon ve propagandafaaliyeti ile sürdürüyor.

Merkezi olarak çıkarılan “Paralı eğitiminiz, stajve atölye sömürünüz, eleme sınavlarınız sizinolsun, gelecek bizim! / DLB” şiarlı afişler yaygınbir şekilde kullanılıyor.

Bu çerçevede, 12-13 Şubat günlerinde,Esenyurt Köyiçi, Örnek Mahallesi ve İncirtepeMahallesi’ndeki lise çevrelerinde DLB afişleri veyazılamaları yaygın bir biçimde yapıldı.

Esenyurt DLB

Ankara’da “Liselilerin Sesi”satışı

Ankara Devrimci Liseliler Birliği, 13 ŞubatCumartesi günü, Kızılay Yüksel Caddesi’nde “Liselilerin Sesi” dergisinin militan satışını gerçekleştirdi.

Yaklaşık 1 saat süren satış boyunca ajitasyon konuşmaları ile liselilere seslenildi. Konuşmalarda paralıeğitim teşhir edilinken liselilere TEKEL direnişiyle dayanışma çağrısı yapıldı. Dergi satışı boyunca birçokliseliyle tanışma şansı da yakalandı.

Ankara DLB ayrıca, TEKEL Direnişi ile Dayanışma Komitesi tarafından direniş alanında yapılan Kızıl

Bayrak satışlarına da düzenli olarak katkı sunuyor. Ankara DLB

Adana’da “Geçit yok!” kampanyası

Okulların açılmasıyla beraber Ekim Gençliği ve Devrimci Liseliler Birliği tarafından Adana’da sürdürülen“Geçit yok!” kampanyası çalışmalarına hız verildi.

11 Şubat günü, “Ticari eğitime geçit yok! / Ekim Gençliği” afişleri Çukurova Üniversitesi’nde Son DurakKafe, Fen Edebiyat Fakültesi ve R1 - R2 derslikleri çevresinde yaygın olarak kullanıldı. Uzun zamandır açıkpolitik faaliyetin polis saldırısıyla karşılaştığı kampüste yapılan afişlerin, Ekim Gençliği okurlarınınkampüsten ayrılmasının ardından ÖGB ve sivil polisler tarafından yırtıldığı öğrenildi. “Ulaşım zamlarınageçit yok! Herkese ücretsiz ulaşım hakkı! / Ekim Gençliği” şiarlı pullar da hafta boyunca kampüs içerisindeyaygın olarak kullanıldı.

Üniversitede yürütülen faaliyetin yanısıra “Katsayı oyunlarına geçit yok! Üniversiteler de gelecek debizim olacak / DLB” ile “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim için Devrimci Liseliler Birliği’ndeörgütlenmeye / DLB” pulları da çarşı merkezinde yaygın olarak kullanıldı. Ayrıca hafta boyunca “Liselilerin

Sesi” dergisinin dağıtımları da yapıldı.Ekim Gençliği - Devrimci Liseliler Birliği / Adana

Kocaeli Genç-Sen TEKELdirenişini kampüse taşıdı

Kocaeli Üniversitesi'ndeki Genç-Sen'liler, 16Şubat günü gerçekleştirdikleri bildiri dağıtımı ileTEKEL direnişinin sesini kampüslerine taşıdılar.Umuttepe Yerleşkesi ve Anıt Park Yerleşkesi'ndedağıtılan bildirilerle öğrencilere TEKEL işçilerininhaklı mücadelesi anlatıldı. Dağıtımlarla birliktebirçok öğrenciye Genç-Sen'i tanıtma fırsatı dayakalanmış oldu.

Kocaeli / Ekim Gençliği

ÇÜ’de zam karşıtı eylemler

Çukurova Üniversitesi’nde okul açılmadan önce yapılan ulaşım ve yemekhane zammına karşı öğrencilerprotestoları sürüyor.

Geçtiğimiz hafta kampüs içerisinde bir basın açıklaması gerçekleştiren Genç-Sen’liler, 15-16 Şubatgünlerinde ise “Zamdan adam” fanzininin dağıtımını gerçekleştirdiler. Konuşmaların yapıldığı dağıtımlardabir tiyatro oyunu da sergilendi.

Devrimci, demokrat gençlik örgütleri tarafından oluşturulan “Zamlara Karşı Öğrenci Platformu”, 16 Şubatgünü yemekhane önünde “simit-ayran” eylemi yaptı. Öğrenciler yemekhane içine girerek ajitasyonkonuşmaları gerçekleştirdiler ve öğrencilerden çatal-bıçaklarını masalara vurarak kendilerine destekvermelerini istediler.

Yapılan zamların geri çekilmesi talebiyle dilekçeler toplandı. Daha sonra yemekhane önünde simit-ayranyiyen öğrenciler, bu eylemin hergün devam edeceğini söyleyerek eylemi sonlandırdılar.

Yurtsever Cepheli Öğrenciler de zamların geri çekilmesi talebiyle imza kampanyası gerçekleştiriyor. Çukurova Üniversitesi Ekim Gençliği

YTÜ’de ceza terörü

13 Subat 2010 / Esenyurt

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

TEKEL direnişi ikinci ayını geride bırakırkenTürkiye sınırlarının ötesinde de işçi emekçilerindesteğini arkasına alıyor. Avrupa’da birçok merkezdeTEKEL direnişiyle dayanışma eylemleri ve etkinlikleridüzenlenirken bir yandan da direnişe destek içinmaddi yardım toplanıyor.

BerlinBİR-KAR’ın da içerisinde yer aldığı Berlin

TEKEL Direnişiyle Dayanışma Komitesi, 10 ŞubatÇarşamba günü, Kreuzberg’de dayanışma mitingigerçekleştirdi. Kottbuser Tor’da gerçekleştirilenmiting açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmada,benzer sorunların başta Avrupa ülkeleri olmak üzeretüm dünyada yaşandığı ifade edildi. Konuşmanınardından, IG Metal’den Siemens’te çalışan bir işçitemsilcisi, Montagsdemo’dan bir katılımcı, Yekkomtemsilcisi, ver.di üyesi bir emekçi, MLPD ve Sol partimilletvekili Sevim Dağdelen de söz alarak TEKELdirenişini selamladı. Mitingde son olarak TEKELdirenişini anlatan bir film gösterisi yapıldı.

Komite çalışmalarına 12 Şubat Cuma günüMercedes işçileriyle gerçekleştirilen toplantı ile devametti. Toplantı IG Metal işçi temsilcisi ve Mercedesfabrikasında Alternativ dergisini çıkaran MustafaEfe’nin, Mercedes’teki gelişmeleri içeren açılışkonuşması ile başladı. TEKEL direnişini anlatan birsinevizyon gösteriminin ardından komite adına birkonuşma yapıldı. Toplantı soru cevap bölümündensonra, Mercedes işçileri adına TEKEL işçilerinedayanışma mesajı verilerek bitirildi.

Daimler Berlin işçileri de 14 Şubat’tayayınladıkları mesajla TEKEL işçilerini selamladılar.Daimler-Marienfelde Alternatif grubu adına yapılanaçıklamada, kendilerini de benzer saldırılarınbeklediği belirtilerek, sendikaların her zamankindendaha örgütlü bir tavır sergilemesi gerektiği ifadeedildi. Kendi sendikalarında da saldırılara onayverenlere karşı mücadele ettiklerini belirten işçiler,enternasyonal dayanışmanın güçlendirilmesigerektiğini vurguladılar.

TEKEL direnişinin sesi, Pazartesi Eylemleri’nede (Monstagdemo) taşındı. 15 Şubat’ta AlexanderPlatz’da gerçekleştirilen eylemde, Hartz IV veDresden şehrinde yapılan Nazi karşıtı yürüyüş üzerinekonuşmalar yapıldı. Eylemde yaygın bildiri dağıtımıyapılırken 17 Şubat günü Kottbuser Tor Koti’degerçekleştirilecek dayanışma mitingine çağrı dayapıldı.

16 Şubat Salı günü ise Osram ve Gillettefabrikalarının önünde gerçekleştirilen bildiri dağıtımıile TEKEL direnişiyle dayanışma mitinginin çağrısıyapıldı. Ayrıca Berlinale Uluslararası FilmFestivali’nde de bildiri dağıtımı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Berlin

Velbert13 Şubat günü Velbert’te, Alevi Bektaşi Kültür

Merkezi ile BİR-KAR tarafından TEKEL direnişiyledayanışma etkinliği gerçekleştirildi. Etkinlik TEKELişçileri tarafından kaleme alınan mücadele çağrısınınokunması ile başladı.

BİR-KAR temsilcisi tarafından TEKEL direnişiüzerine değerlendirme yapıldı ve işçi sınıfımücadelesinin önemi anlatıldı. Yanlızca işci sınıfınınve onun mücadelesinin, toplumun diğer emekçikesimlerini kendi ekseni etrafında birleştirebileceği vebunun TEKEL direnişi üzerinden bir kez dahaispatlandığı belirtildi.

Alevi Bektaşi Kültür Merkezi yöneticisi ise bu türtoplantıların anlamlı ve gerekli olduğunu ancak busayede devrimcilerin döneme ilişkin düşüncelerinianlayabileceklerini söyledi. TEKEL işçileriyledayanışmanın örgütlenebilmesi için daha yoğun birçaba sarfedileceğini belirtti.

Toplantı canlı tartışmaların yaşandığı serbest kürsübölümüyle bitirildi.

BİR-KAR / Velbert

Frankfurt12 Şubat Cuma akşamı, BİR-KAR, AGİF, ADHF,

ATİF, COURAGE, Darmstadt Pazartesi eylemcileri,MLPD ve Kreis Rhein-Main TEKEL direnişiyledayanışma etkinliği düzenledi.

Etkinlik açılış konuşmasının ardından sinevizyongösterimiyle devam etti. TEKEL direnişine destekziyareti gerçekleştiren IG Metal üyesi bir işçi deizlenimlerini anlattı. Etkinlik gerçekleştirilen müzikdinletileriyle devam etti.

Güneş Tiyatrosu, Barış Evi ve PazartesiEylemcileri de (Montagsdemo) TEKEL işçilerinegönderilmek üzere maddi olarak katkı sağladı.Etkinlikte TEKEL işçilerine ulaştırılmak üzere 485Euro toplandı.

BİR-KAR / Frankfurt

BielefeldBielefeld’teki kitle örgütleri ve sendikalara TEKEL

işçilerinin yayınladığı mücadele çağrısını ulaştırarakdirenişle dayanışma içinde olmaya çağıran BielefeldBİR-KAR, IBZ’te TEKEL işçilerinin eylemfotoğraflarından oluşan fotoğraf sergisi açtı. Yanısırageliri TEKEL işçilerine iletilmek üzere bir etkinlikdüzenlendi. İleriki günlerde ise şehir merkezindehaftanın üç günü bilgilendirme amaçlı stand açılacak.

Kızıl Bayrak / Bielefeld

EssenMLPD tarafından her hafta düzenlenen Pazartesi

yürüyüşlerine (Montagsdemo) katılan BİR-KAR,TEKEL işçilerinin direnişi hakkında bilgilendirmeyapıyor ve direnişle ilgili çıkartılan materyalleriyaygın biçimde dağıtıyor. Ayrıca, 27 Şubat 2010tarihinde gerçekleştirilecek TEKEL işçileriyledayanışma etkinliğine dönük çalışmalar da devamediyor.

BİR-KAR / Essen

Stuttgart19-21 Şubat günlerinde işçilerden ve sendika

yöneticilerinden oluşan“Dayanışma Delegasyonu” Stuttgart’tan Ankara’yagiderek TEKEL işçilerine bir ziyaretgerçekleştirecekler. 28 Şubat günü ise MLPD, ATIF,BİR-KAR ve Iranischer Rat-STGT, TEKELişçileriyle dayanışma etkinliği düzenleyecek.

BİR-KAR / Stuttgart

Paris’te TEKEL’e destek eylemi15 Şubat Pazartesi günü, Paris TEKEL İşçileri ile

Dayanışma Komitesi tarafından Türkiyelilerin yoğunolarak yaşadığı 10. bölge Strasbourg St. Denissemtinde dayanışma eylemi gerçekleştirildi. St.-Deniskemer önünden gerçekleştirilen yürüyüş esnasındaTEKEL işçilerine destek amacıyla 360 Euro toplandı.

Kızıl Bayrak / Paris

TEKEL işçilerinin direniş çağrısıBasel’de

TEKEL direnişiyle dayanışma kampanyasıİsviçre’de devam ediyor. Kahve gezileri, bildiridağıtımları, maddi destek kampanyaları, çeşitli eylemve etkinlikler şeklinde yürüyen faaliyet, TEKELişçilerinin geçtiğimiz gün yayınladığı mücadeleyibüyütme çağrısının ve imza metinlerinin ardındanhızlandırıldı.

Bu çerçevede çağrı ve imza metninin sendikalara,yerli ilerici ve devrimci kurumlara dağıtılarak destektalep edilmesi ve stant açılması yönünde karar alındı.Türkiyeli kahveler dolaşılarak sözlü propagandaeşliğinde direnişe çağrı bildirileri dağıtıldı ve imzatoplandı. TEKEL’e destek faaliyeti İsviçre’deemeklilik hakını gasp etmeye yönelik çıkarılmakistenen yeni saldırı yasasının teşhiriyle de birleştirildi.

BİR-KAR / Basel

Avrupa’da TEKEL’le dayanışma büyüyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Avrupa TEKEL işçisinin yanında!

16 Subat / Berlin

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Kapitalizmin krizinin yarattığı fatura dünyaçapında işçi ve emekçilere ödetilirken pervasızlaşansermayenin saldırılarına karşı birçok ülkede grev vedirenişler yaşanıyor.

Bulgaristan: Bulgaristan’ın güneyindeki Kardzhali kentinde

bulunan Bulfanko tekstil fabrikasında işçiler ücretlerinödenmemesi üzerine greve gitti. İşçiler Ekim ayındanbu yana aylıklarını alamıyorlardı.

Kahire: Kahire’de Tanta Linen, Flax und Oil Comp

işletmelerinde çalışan 400 tekstil işçisiözelleştirilmelere ve özelleştirmelerin sonuçlarınakarşı oturma eylemi yaptı. İşçiler işletmenin yenidenkamulaştırılmasını istiyorlar. İşçiler ayrıca işten atılanarkadaşlarının yeniden işe geri alınmasını ve ücretalacaklarının ödenmesini talep ediyorlar.

Burma: Rangun’da 2000 tekstil işçisi bir haftadır

grevdeler. Farklı atölyelerde çalışan işçiler daha fazlaücret ve daha iyi çalışma koşulları talep ediyorlar. Buatölyelerde çoğunluğu 15-27 yaşları arasında kadınlar,büyük oranda gündelikçi olarak çalıştırılıyorlar.Grevci işçiler oturma eylemi ile grevlerinisürdürüyorlar. Grevin ikinci günü Burma polisiyüzlerce silahlı adamını fabrika sahasına yığdı.

Polonya’da sağlık emekçileriningrevi

Polonya’da 5 hastanede çalışan hemşire ve ebelerdaha fazla ücret talep ederek greve gittiler. Sağlıkemekçileri 2006 ve 2007 yılında kendilerine sözverilen ücret artışının gerçekleştirilmesini talepediyorlar. Hastane yetkilileri grevi yasadışı ilan etti.

Amerika’da 700 öğrencidenprotesto

Las Vegas Üniversitesi’nde öğrenim gören 700öğrenci eğitime ayrılan bütçede kısıtlama planlarınıprotesto ettiler. Öğrenciler için bütçede kısıtlamayagidilmesi üniversite ücretlerinin yükselmesi veişyerlerinin yok edilmesi tehlikelerini doğuruyor.

İşçiler Total binasını işgal ettiAvrupa’nın üçüncü büyük petrol şirketi Total’in,

Fransa’nın kuzeyindeki liman kenti Dunkerque’debulunan rafinerideki büroların, 150 kadar işçitarafından işgal edildi. Rafinerinin kapatılmayacağınailişkin açıklama gelmediği sürece işgalsonlandırılmayacak. Rafineride çelışan 600’e yakınişçi, 12 Ocak’ta başlattıkları grevi sürdürürken,Fransa’da şirkete ait tüm rafinerilerdeki işçiler,Dunkerque işçilerine destek için 17 ve 18 Şubattarihlerinde greve gittiler.

Belçika’da demiryolu işçilerigrevde

Belçika’da demiryolu işçileri 18 kişinin ölümüylesonuçlanan kazayı protesto etmek için grevde. Yapılan

incelemelerde güvenlik sisteminin kazaya yol açantrende bulunmadığı ortaya çıktı. Ekonomik krizgerekçesiyle trenlerde güvenlik teknolojisine yeterliyatırım yapılmamasını, emekli olanların yerine yenipersonel alınmamasını ve fazla mesaiyezorlanmalarını protesto eden demiryolu sendikasının15 Şubat pazartesi günü gerçekleştirdiği grevnedeniyle tren seferleri büyük oranda durdu.

Lufthansa pilotları greve çıkıyorAlman havayolu şirketi Lufthansa’da çalışan

pilotlar grev kararı aldı. Lufthansa bünyesinde çalışanpilotlar, 9 yıl aradan sonra ilk kez geniş çaplı bireylem kararı aldı. Alman Kokpit Birliği, birliğe üyepilotların çoğunluğunun eylem kararını desteklediğiniduyurdu. Haklarının genişletilmesini ve işgüvencelerinin arttırılmasını isteyen pilotlar, ayrıcamaaşlarına da yüzde 6 oranında zam talep ediyorlar.

Yunanistan’da grevler yaygınlaşıyor!Yunanistan’da, Ekim ayandan beri işbaşında bulunan Pasok hükümetinin ve AB’nin “Ekonomik İstikrar

ve Kalkınma Programı” adı altında sunduğu işçi ve emekçilere saldırı niteliğindeki kemer sıkma politikalarıbüyük protestolarla karşılanıyor. Haftalardır yaşanan tüm eylemlerin ana talebi tasarruf planının gerialınması.

Hükümetin, kamu sektöründe çalışanlarınprimlerinde kesinti ve sosyal güvenlik sistemindedeğişiklik yapma kararına karşı, kamuçalışanlarının 10 Şubat’ta greve gitmesi ülkedeyaşamı felç etti. Kamu Çalışanları Konfederasyonu(ADEDY), Yunanistan Komünist Partisi (KKE) veYunanistan Mücadeleci İşçiler Cephesi’nin(PAME) çağrı yaptığı greve, 410 bin kamuemekçisinin yüzde 80’i katılırken bazı alanlardaise katılım yüzde 100’e ulaştı.

Atina ve Selanik başta olmak üzere birçokkentte onbinlerce kişi sokağa çıkarak protestogösterisi yaptılar. ADEDY’nin gösterisindekitleye gaz bombaları ve coplarla saldıran polisiki kişiyi yaraladı. Tekstil işçileri sendikasıbaşkanı yaptığı açıklamada “Ya onlar ya biz, bizişsizlik, yoksulluk ve sefalete itilirken tekelcikapitalizme altın rakamlar yazdırmayacağız”diyerek “Sonuna kadar mücadele!” çağrısıyaptı.

10 Şubat’taki greve İşçi Sendikaları Konfedarasyonu katılmadı ve 24 Şubat’ta bir genel grev çağrısıyaptı. Buna rağmen inşaat ve gıda gibi birçok sektörden işçiler 10 Şubat’ta işçi sınıfı ve kamu emekçilerinbölünmesine karşı çıkarak greve gittiler. PAME ve ADEDY de GSEE’nin 24 Şubat’taki genel grev çağrısınauyarak greve katılacaklarını açıkladılar. 24 Şubat’ta yapılacak olan genel grev “AB Komisyonunun tasarrufplanına hayır!”, “Yunanistan hükümetinin tasarruf planına hayır!”, “ Bankalar ve kapitalisteler ödesin!”,“Gerçek ve kalıcı çözüm sosyalizmde!” temel şiarları altında gerçekleşecek.

Yunanistan, İspanya ve Portekiz ile birlikte Euro bölgesinde ekonomik krizden en çok etkilenen ülkelerinbaşında geliyor.

Borç krizinin ortaya çıkmasıyla birlikte Euro Bölgesi’ndeki ekonominin ve AB’nin belirlediği şartlarınyerine getirilmesi adı altında Yunanistan’ın ekonomisi fiilen AB’nin denetimine girmiş bulunuyor.Hazırlanan “tasarruf planı”nın hayata geçirilmesi doğrudan Brüksel tarafından denetlenecek. Bu, Yunanistanhükümetinin artık ekonomi politikalar konusunda devre dışı bırakıldığını, bütün denetimin AB ve IMF’yegeçtiğini gösteriyor.

Yunanistan hükümeti, Avrupa Birliği’nin desteğini alabilmek için büyük çaba gösterirken, AB’ningüvenini kazanmak amacıyla açıkladığı kemer sıkma önlemleri ülkede şimdiden büyük tepkilere yol açıyorve önümüzdeki süreçte işçi ve emekçilerin daha kitlesel, daha yaygın ve militan mücadelelere kalkışacağıise kesin.

Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri...26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Subat 2010 / Yunanistan

Subat 2010 / Belçika

Dünyada işçi ve emekçi eylemleriyayılıyor

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Emperyalist/siyonist güçlerin İran hesapları... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Nükleer programını gerekçe göstererek uzunsüredir İran’ı taciz eden emperyalist/siyonist güçler,son günlerde bu ülkeye karşı sıkı bir ambargouygulayabilmek için seferber olmuş görünüyorlar.Hem Washington hem Tel Aviv’deki şefler, BMGüvenlik Konseyi onayıyla “yasal” kılıfa uydurulmuşsıkı bir ambargo ile İran’ı kuşatmanın yollarınıarıyorlar.

“Bütün seçenekler masada” söylemi ile askerisaldırı tehdidini sürdüren ABD, Irak ve Afganistan’dasaplandığı bataklıktan çıkamadığı için, henüz bu yolabaşvurmaya cesaret edemiyor. Zira Amerikan savaşmakinesinin Afganistan, Irak bataklığındahırpalandıktan sonra İran’da yeni bir macerayagirişmesi, dünya jandarmalığını sürdürmeyeteneklerini felce uğratabilir. Siyonist İsrail’inısrarlarına rağmen ABD’nin şu ana kadar askerisaldırıdan kaçınmasının temel nedeni, “İranbataklığı”nda boğulma korkusu olsa gerek. Eğerbaşarma şansları olsaydı, kuşku yok ki, İran halklarıüzerine bomba yağdırmakta biran bile tereddütetmezdi bu caniler.

Savaş baronları bölge ülkelerini İran’a karşı kışkırtıyor!

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton veGenelkurmay Başkanı Mike Mullen, Dışişleri BakanYardımcısı William Burns gibi rejimin etkili isimleriniaynı günlerde Ortadoğu’ya gönderen Barack Obama,başında bulunduğu yönetimin İran’ı bölge ülkelerindenyalıtmak amacıyla yürüttüğü kışkırtma faaliyetleriniüst seviyeye çıkardı.

Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen “Amerikave İslam Dünyası Forumu”na katılan Hillary Clinton,burada yaptığı konuşmada, Tahran yönetimininicraatlarının uluslararası toplumu, İran’a karşı ekyaptırımlar uygulamaya zorladığını öne sürdü. Kendiuydurduğu gerekçeye dayanarak, İslam ülkelerininİran’la ilişkilerini gözden geçirmelerini talep etti.

Mahmud Ahmedinejad yönetimini bölgeninistikrarını tehdit etmekle suçlayan Hillary Clinton,İran’da yönetimin askeri diktatörlük haline gelmekteolduğunu da savundu. ABD’nin Honduras’taki faşistaskeri darbeyi desteklediği ortada iken, dahasıWashington’un “sadık dostu” kabul edilen SuudiArabistan halen ortaçağ kalıntısı zorba bir rejimleyönetilirken, İran’a bu konuda suçlama yöneltmesigülünç bulundu.

“İran tehdidi”ni bahane ederek Körfez ülkelerinefüze savunma sistemi kurulması gerektiğini savunanHillary Clinton, bölgeyi ABD üsleri ve yıkıcı silahlarladonatmak istediklerini de ortaya koydu. Hem silahşirketlerine yeni ihaleler kazandırmak hem Arapdevletlerinden parasını tahsil edecekleri Amerikansilahlarıyla İran’ı tehdit etmek derdinde olanClinton’ın uygulamaya çalıştığı plan, bölgenin ciddibir risk altına olduğunu kanıtlıyor. Ancak bu plan,tehlikenin İran’dan değil ABD’den kaynaklandığını dagözler önüne seriyor.

Körfez ülkelerinin yanısıra Suriye, Lübnan, İsrail,Mısır, Ürdün gibi bölge ülkelerini de dolaşan ABD’ligörevliler, Obama yönetiminin, Ortadoğu ülkelerini

İran’a karşı kışkırtıp suç ortaklığına razı etmeye özelbir önem atfetmeye başladığını kanıtlıyor.

Çin’e Suudi Arabistan petrolü rüşveti…

Körfez ülkelerindeki temaslarının ardındanyardımcılarını İsrail, Ürdün ve Mısır turuna gönderenHillary Clinton, bölgenin esas gücü olan SuudiArabistan’a özel bir ziyaret gerçekleştirdi.

Suudi Arabistan ziyaretinde İslam KonferansıTeşkilatı (İKT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğluile görüşen Hillary Clinton, ABD’nin bu teşkilataönem verdiğini söyledi.

Barack Obama’nın İKT’ye özel temsilci olarakatadığı Rashad Hussain’i takdim eden Clinton, İran’ıkuşatma girişiminin başarıya ulaşması için İKT’yi deparavan örgüt olarak kullanma niyetinde olduklarınıgösterdi.

Ancak ABD’nin Suudi rejiminden asıl istediği,İran’a katı BM yaptırımları uygulanması halinde,petrol ihtiyacında meydan gelecek açıklarınkarşılanacağı yönünde Çin’e güvence verilmesidir.Zira Çin yönetimi, günde 400 bin varil ham petrolsatın aldığı İran’a yaptırım uygulanmasına karşıçıkıyor.

Obama yönetimi, Suudi Arabistan petrolünükullanarak Çin’i kendi safına çekmeye çalışıyor, ancakbu çabanın olumlu karşılık bulma ihtimali düşükgörünüyor.

İran’a ek yaptırımlar uygulamanın yeterince çabukbir çözüm getirmeyeceğini savunan Suudi ArabistanDışişleri Bakanı Prens Suud el Faysal ise, İran’dankaynaklanan tehdidin yaptırımlardan ‘daha acil birçözüm’ gerektirdiğini iddia etti.

‘Acil çözüm’den ne kastettiğini açıklamayanSuudili bakan, Çin’in İran’la ilgili ne yapacağıkonusunda Suudi Arabistan’ın telkinlerine ihtiyacıolmadığını ifade ederek, ABD’nin önerisine pek sıcakbakmadığını hissettirdi.

Suudili bakanın ABD’nin hoşuna gitmeyen sözleriise, Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılmasıçabalarına İsrail’in de dahil edilmesi gerektiğinivurgulamasıdır.

Açık ki, bu vurgu emperyalist/siyonist güçlerihoşnut etmeyecek cinstendir. Fakat buna karşın kapalıkapılar ardında gerçekleşen Clinton-el Faysalgörüşmesinin içeriği hakkında bilgi verilmemesi, ortakirli pazarlıklar olduğuna işaret ediyor.

Sıkı ambargoya Rusya onay vermiyor…

İran’la çok yönlü ilişkiler içinde bulunan Rusyayönetiminin, ABD-İsrail ikilisi ile bazı AB üyelerininistediği sıkı ambargoya onay vermesi, bu koşullardapek olası görünmüyor. Nitekim Moskova’yı ziyareteden İsrail başbakanının bu yöndeki ısrarlı istemlerinerağmen Rus yetkililer, İran’a daha kapsamlıyaptırımları gerektirecek bir durum olmadığınıaçıkladılar.

ABD ordusu ile savaş aygıtı NATO’nun Rusya’yıkuşatma stratejisi izlerken, Moskova yönetimininİran’a karşı ABD-İsrail ikilisinin safında yer almasımümkün değil. Kuşatma stratejisinden duyduğu

rahatsızlığı, olası bir saldırı riski hissetmesidurumunda nükleer silah kullanacağını ilan ederekaçıklayan Rusya, ancak ABD’den önemli tavizlerkoparabilirse, İran’a karşı cepheden tutum alabilir.Rusya’nın verili koşullardaki tutumu devam ettiğisürece BM Güvenlik Konseyi onaylı yeni bir ambargokararı olası görünmüyor.

Bu arada Ankara’daki Amerikancılar da, İran’ayönelik sert önlemler içeren BM kararından yanadeğil. Zira böyle bir karara uymak da uymamak da,işbirlikçi Türk burjuvazisi için bir dert olacak. ZiraBM kararı, Ankara’daki Amerikancıları, “İran’lailişkiler ya da ABD güdümünde taşeronluk” arasındatercih yapmaya zorlayacak

Olası bir ambargo İranlı emekçileri vuracak!

İran’a ambargo uygulansa bile, bunun bedelini İranegemen sınıfları ya da devlet aygıtının üst mevkileriniişgal eden mollalar ödemeyecek. Zira böylesi biryaptırımın faturası yoksullara, emekçilere ve ezilenlereödetiliyor.

Örneğin 1991-2001 tarihleri arasında SaddamHüseyin yönetimine karşı 10 süreyle uygulanan vahşiambargonun bedelini yoksullar, yaşlılar ve çocuklarhayatlarıyla ödemişlerdi. Üçte ikisi çocuk 1.5 milyonuaşkın Iraklı’nın katledilmesiyle sonuçlanan ambargo,ne Saddam Hüseyin ve destekçilerini ne Irak’ınegemen sınıflarını sarsmıştı. Kitlesel kıyımın hedefiIraklı yoksul emekçiler olmuştu.

Irak deneyiminin de gösterdiği gibi, ambargo,ancak mollalar rejiminin işine yarayabilir. Ekonomikyönden bazı kayıplar olsa bile, gerici rejime karşıemekçiler safında büyüyen öfkenin hedefindensaptırılması kolay olur. En azından emekçilerin birkesiminin, emperyalist/siyonist güçlere karşı çıkmakadına rejime yedeklenme eğilimine girmeleri sürprizolmaz. Yani hem emekçilerin ödediği bedeller daha daağırlaşacak, hem gerici mollalar rejimine karşımücadele belli bir dönem için zayıflayacak.

Dolayısıyla hem İran işçi ve emekçilerinin zorbamollalar rejimine karşı yükselttikleri mücadeleyidesteklemek, hem de emperyalist/siyonist güçlerin İranhalklarını hedef alan gerici saldırısına karşı net birtutumla durmak gerekiyor.

Emperyalist/siyonist güçler giderek saldırganlaşıyor…

İranlı emekçilerin kuşatmaya karşıdirenişi desteklenmelidir!

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

28 Ocak’ta Londra’da “Afganistan’ın geleceği”konulu konferans düzenleyen ABD ile suç ortakları,silah bırakmayı kabul eden Taliban güçlerine “zeytindalı” uzatmaya hazır olduklarını ilan ettiler. Buna göre,Taliban saflarını terkedip ABD kuklası Hamid Karzaiyönetimiyle işbirliği yapmayı kabul eden savaşçılarahem para yardımı yapılacak hem iş imkanısağlanacak...

Taliban güçlerine “zeytin dalı” uzatan emperyalistişgalcilerin, yakıp yıkarak sağlayamadıkları egemenliğirüşvet dağıtarak tesis etme girişimleri, bekleneceğiüzere karşılıksız kaldı. Zira önerilen rüşvete itibar edenolmadığı gibi, Taliban güçleri rüşvet önerisine, -başkent Kabil’in özel korunan bölgesi dahil olmaküzere- birçok kentte eşzamanlı saldırılar düzenleyerekkarşılık verdiler.

Gerçekte savaş makinesi NATO komutasındakiişgalciler de, “zeytin dalı” uzatma girişiminin kaydadeğer bir sonuç yaratmayacağını biliyorlardı. Ancakkapsamlı bir saldırı hazırlığı içinde bulunan işgalcilerbu girişimden farklı şekilde de olsa yararlanmanınçabası içindedirler. İşgalciler, bu girişimi, “biz zeytin

dalı uzattık, Taliban güçleri saldırılarla karşılık verdi.

Bu durumda ‘teröre karşı savaş’ı daha kararlı bir

şekilde sürdürmek dışında bir seçeneğimiz yok”

demenin olanağına çevirmeye çalışıyorlar. Nitekim Londra konferansının hemen ardından

işgalci ordular Afganistan’ın Marjah bölgesini hedefalan son yılların en büyük saldırısını başlattılar.

Askeri helikopterler, zırhlı araçlar, mayıntarayıcılarla Helmand vilayetinin Marjah bölgesinikuşatan işgal orduları, bölgeyi Taliban güçlerindenarındıracaklarını iddia ediyorlar.

Washington’daki savaş baronlarının “yeni savaşstratejisi” için “test” niteliği taşıdığı söylenen busaldırıyla Taliban’a büyük bir darbe vurulmasıhedefleniyor. İşgal güçlerini 30 bin askerle takviyeeden Barack Obama yönetimi, savaşı tırmandırarakAfganistan kentlerinde denetimi sağlamayı hedeflesede, daha önce denenen benzerleri gibi bu plan dafiyaskoyla sonuçlanmaya mahkum görünüyor.

Direnişin merkezi kabul edilen Marjah bölgesindekisaldırıya 15 bin Amerikan, İngiliz ve Afgan askerininkatıldığı bildirildi. Bölgeyi Taliban güçlerindenarındıracaklarını öne süren işgal güçlerinin şefleri, yolkenarlarına yerleştirilen bombalardan çokkaygılandıklarını da itiraf ediyorlar. İşgal karşıtıdirenişin üssü kabul edilen bir bölgeyi Talibangüçlerinden temizlemek büyük bir iddia, ancak işgalordularının şefleri bile buna pek inanmış görünmüyor.Örneğin İngiliz generallerinden biri, bu hedefe ancak12 aylık bir savaşın ardından ulaşılabileceğinisöylüyor. NATO şefleri ise, ev yapımı patlayıcılarınoluşturduğu tehlikenin beklenenden çok daha yüksekolduğunu gizlemiyorlar.

Direnişçilerin çok sayıda patlayıcıyı yollarayerleştirdiğini dile getiren savaş aygıtının şefleri,Taliban güçlerinin keskin nişancılara başvurarakaskerlerin Helmand vilayetindeki Marjah bölgesindeilerleyişini ciddi şekilde sekteye uğrattığını da itirafediyorlar.

Bu söylem, işgalci güçlerin Afganistan kentlerindekontrolü sağlama iddiasından yoksun olduklarınınkanıtıdır.

Başkent Kabil’i bile kontrol edemeyen işgalciler,

“Müşterek” adı verilen bu saldırıda da sivilleri topluşekilde katlediliyor. Sadece basına yansıyan son ikiolayda 17 kişinin öldürüldüğü açıklandı. ABDordusunun roket ateşiyle 12 sivili katletmesininardından, NATO uçakları toprağı kazan köylülerebomba yağdırdı. “Yanlış istihbarat” aldıklarını önesüren işgalci katiller, beş sivili öldürüp ikisiniyaraladılar.

Sivil halkı katletmekte her zaman “başarı” gösterenNATO güçlerinin, Taliban savaşçılarıyla çatıştıklarındasonuç farklı oluyor. Sivilleri toplu bir şekilde katletmekise, Afganistan halklarının emperyalist işgale veişgalcilere duydukları kinin artmasına, dolayısıylaTaliban güçlerinin daha da güçlenmesine yarıyor.

Amerikan kuklası Hamid Karzai başkanlığındakiyönetimin devşirdiği Afgan asker ve polisleri de savaşalanına süren NATO şeflerinin, Afganları birbirinekırdırtma kararlılığında oldukları gözleniyor. Yapılanaçıklamalarda, Taliban güçlerinden “temizlenen”

alanların Afgan asker ve polisleri tarafından kontroledileceği söyleniyor. Yani devam etmesi kaçınılmazolan çatışmalardan kaçınan NATO güçleri, devşirmeAfgan asker ve polislerini Taliban’la karşı karşıyabırakma hesabı içindedirler.

ABD savaş makinesinin öncülük ettiği “halklarıköleleştirme seferi”nin başarısı için “yeni strateji”geliştiren Barack Obama yönetimi, aynı zamanda savaşaygıtı NATO’yu da içinde çırpındığı Afganistanbataklığından kurtarmanın telaşı içindedir. Ziraemperyalist ABD rejiminin dünya jandarmalığınısürdürebilmesi için hem halkları köleleştirme savaşınınbaşarıya ulaşması hem NATO aygıtının bataklıktankurtarılması gerekiyor.

Oysa ne ezilen halklar alçaltıcı olan köleliği kabuledecek ne savaş aygıtı NATO’nun Afganistan’dan“onurlu çıkış” yapabilme olanağı var. Yani emperyalistsaldırganlarla suç ortaklarının açmazları derinleşmeyedevam edecek.

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Halkların celladı NATO Afganistan’dasavaşı tırmandırıyor!

Dresden’de Avrupalı faşistlere geçitverilmedi!

Almanya’nın doğu illerindenDresden’de Avrupa’nın en büyük ırkçı-faşist yürüyüşü 13 Şubat günü engellendi.

Dresden’in bombalanmasının 65. yılıvesilesiyle ırkçı faşistlerin yapmayıplanladıkları yürüyüşü protesto etmek için“Dresden geçit vermiyor Oluşumu” çağrıyaptı ve çağrıya 600 örgüt ve tek tek 2 binkişi imza attı.

Sayıları 12 bini bulan antifaşistler yurtiçinden ve yurt dışından gelen 6 bin faşistinyürüyüşünü dondurucu soğuğa ve polisinazgınca saldırılarına rağmen, barikatlarkurarak engellediler. Saat 17.00’de güçlüprotestolar nedeniyle faşistlerinyürüyüşünün iptal edildiği haberi gelenekadar da alanlar terkedilmedi. 10 bin kişineonazilerin toplanma yerinin çevresindeinsan zinciri oluşturdu.

8 bin polisin görevlendirildiği yürüyüşsırasında polis antifaşistlere coplarla, bibergazı ve su panzerlerini üzerlerine sürerek vahşice saldırdı. Polis saldırısı sırasında çok sayıda kişi yaralandı. 21antifaşist yaralama, toplanma yasasına muhalefet, görevini yapan memura karşı direniş gibi nedenlerlegözaltına alındı. Bu, engellenen ilk Avrupa Neonazi yürüyüşü oldu.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Ermeni Soykırımı, resmi ideolojinin, başka birifadeyle TC’nin kuruluş felsefesi, hikâyesi vekurumlaşması ile doğrudan ilişkilidir. Bu sorunlagerçek anlamda hesaplaşmadan demokratikleşmekonusunda söylenecek her söz ve takınılacak hertutum koca bir yalandan öte bir anlam ifade etmez,etmiyor.

İki: TC’nin kuruluş felsefesi ile kuruluşhikâyesini daha derinlemesine ve doğru kavramakiçin “Milli Savaş” sürecini, bunun doğrudan OsmanlıDevleti ve politikalarıyla, kadrolarıyla doğrudanilişkisine bakmak, bu konuda sonradan türetilenhurafeleri, yani resmi tarih yalanlarını bütünbilimselliği ile ortaya koymak, en azından bu konudatutarlı bir resmi tarihle hesaplaşma sürecini başlatmakkaçınılmaz olmaktadır. Bu yapılmadan resmi çizgi vebundaki ısrarı, bunun kurumsal ve egemenlikmekanizmalarını kavramak mümkün olmamaktadır.Milli Savaş olarak tanımlanan sürecin Osmanlı’nın 1.Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndaki yeri ve bukonudaki resmi politikası arasındaki doğrudan ilişkikavranmadan, bu sürecin devlete dayanan, devletkurumları ve kadrosu eliyle yürütülen bir savaşolduğu kavranmadan, diğer ulusal hareketlerden özdefarklı boyutları da kavranamaz. Dolayısıyla TC’ninkuruluş felsefesi ve hikâyesi de tarihsel derinliğiylekavranamaz. Bu kavrayış eksikliği, kaçınılmazolarak, en yumuşak yorumla, demokratikleşme istekve duruşunda ciddi bir eksiklik ve samimiyetsizlikanlamına gelir. İttihat Terakki’nin ulus devletprogramı, 1. Savaşta yer alışın bu programlabağlantıları, Ermeni Kırımı, savaştaki yenilgi,Mondros Mütarekesi ile Misak-ı Milli arasındakiilişki, Milli Savaş sürecinde Yunan ve Ermenidüşmanlığının bu programla ve daha sonra kurulanTC ile özsel bağlantıları gibi temel tartışma noktalarıresmi tarih ve resmi çizgiyle, yine askeri-bürokratik,özel savaş aygıtıyla hesaplaşmanın temelkoşullarından biridir.

Üç: Cumhuriyetin kuruluşu ve resmi çizgininkurumlaşması, yani inkârcı ve imhacı çizgininkurumlaşması, Tek Şef, Tek Parti diktatörlüğününkurumlaşması ile Kürt direnişlerinin bastırılması,Kürdistan’ın yeniden ve ulusal inkâr ve imhaprogramı ile sömürgeleştirilmesi arasındakidoğrudan, şaşmaz ve özsel ilişkinin kavranması ve bukavrayışın Türkiye’nin demokratikleşmeprogramındaki şaşmaz yerinin ortaya konulması, ensıradan demokrat olmanın, demokratlıkta samimi vetutarlı olmanın olmazsa olmaz koşulu olmaktadır.Kısaca ortaya konulan bu bağlantılar kavranmadandemokrasi ve demokratikleşme konusunda samimiolmak mümkün değildir.

1925 Şeyh Sait Direnişinin bastırılması içinçıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu, TC’nin tarihindeçok kritik, daha doğrusu çok belirleyici bir noktayaişaret etmektedir. Bu Kanunla, sadece Kürdistan’dadeğil, Türkiye’de de tek bir farklı sesin çıkması veherhangi bir yaprağın kıpırdaması nihai olarak yokedilmek ve susturulmak istenmiştir ve bu, “Ulusal birprogram, değişmez bir hedef olarak konulmuştur. Bu,Cumhuriyetin özüdür! Sükûnetin egemenliği ileanlatılmak istenen budur. Burada Tek Şef, Tek Partidiktası ile Tek ulus yaratma hedefi iç içe geçmekte,

bunlar ayrılmaz, birbiriyle dinamik bir etkileşimiçinde olan “bölünmez” bir bütünlüğü anlatmaktadır.Kürt direnişlerinin bastırılması gerekçesi Türkiyehalkı, işçileri ve emekçilerini ezmede de bir silah, birgerekçe olarak kullanılmıştır. (Bugün de öyle: Tekelişçilerinin direnişini bastırmak için “Terör”bahanesinin uydurulması hiçbir biçimde rastlantıdeğildir; bu tarihsel çizgiye ve güncel gerekçeyedayanmaktadır.) Takrir-i Sükûn Kanunu bunun ilk veen kapsamlı ve etkileri günümüze kadar sürenuygulamasıdır. Dün “Şakileri Tedip ve Tenkil” içingeliştirilen kurumsal, askeri ve idari tedbirler ilebugün “Terörle Mücadele” bahanesiyle geliştirilenkurumsal, askeri, politik ve idari “tedbirlerin” özündeaynı olması ve sürekli aynı gerekçeleredayandırılması bir rastlantı mı, yoksa bir saplantı mı?

TC’nin askeri despotik bir cumhuriyet olarakkurumlaşması ve her tıkanma ve kriz noktasında bugerekçelerin kullanılması bir rastlantı mı? Askeridespotik cumhuriyet ile Kürdistan’ın sömürge yapısıarasındaki doğrudan ve şaşmaz ilişki kavranmadandemokratikleşme konusunda söylenecek her söz kocabir demagojiden başka bir anlam ifade etmez…

Burada “Başka bir ulusu ezen bir ulus, özgürolamaz” özdeyişi ile çok çarpıcı bir tarzda yüzleşmişoluyoruz. Sadece dün değil, bugün de işçilerin,emekçilerin en sıradan hak istemleri vemücadelelerinin bastırılmasında Kürdistan Direniş

hareketlerinin, Şaki veya Terör olarak damgalanarakbahane gösterilmesi bir rastlantı mı? Yoksa devletin“duyarlılıklarına” ve onun üzerinden toplumun derin“hafızasına” yapılan şiddetli bir göndermelimüdahale mi? Yine bu “gönderme”, askeri-despotik,faşist, her açıdan tekçi, mutlak merkeziyetçi, özelsavaşçı iktidarı ve her uygulamasını meşrulaştırmakaygısı değilse nedir?

Askeri-despotik, mutlak tekçi ve merkeziyetçicumhuriyetin bu yapısının en temel nedeni Kürtlerinvarlığı ve direnişleri, direniş potansiyeligösterilmektedir. Peki, en genel anlamda dikta ileKürdistan gerçekliği arasındaki bu ilişkikavranmadan ve buna net, açık ve dolaysız bağa tavıralmadan, demokrat olmanın ve demokratikleşmesözünde samimi olmanın bir olanağı var mı?

Kısacası, devletin askeri-despotik yapısı ile Kürtsorunu arasındaki bu doğrudan bağı kavramak, bunaaçık ve net tavır almak demokrat olmanın olmazsakoşuludur! Bu yaklaşım ve tavır alış, hiç kuşkusuzsadece ilkesel bir zorunluluk değil, daha önemlisipratik bir ihtiyaç ve kaçınılmazlık olmaktadır.

Cumhuriyetin askeri ve despotik bir yapı olarakörgütlenme süreci, aynı zamanda her türlü muhalefetve farklı seçeneğin bastırılması tarihi ve bunumeşrulaştırma sürecidir de…

Devam edecek…16 Şubat 2010

Türkiye’de demokratikleşme sorunu... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Türkiye’de demokratikleşme sorunuhakkında kısa notlar… -2-

M. Can Yüce

Maxmur ve Kandil’den gelen 17kişi hakkında dava

Maxmur ve Kandil’den gelen Barış Grubu üyelerinin 17’si için PKK propagandası yapmaktan 5 yılakadar hapis cezası istendi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, 30 Aralık 2009 tarihinde BarışGrubu’nun İHD Diyarbakır Şubesi’nde düzenlediği basın toplantısında PKK propagandası yapıldığı ilerisürüldü. Grup adına açıklama yapan Gülbahar Çiçek’i basın toplantısındaki “Siz nasıl değerlendirirsenizdeğerlendirin, Öcalan, 3.5 milyon Kürt halkının siyasi iradem dediği bir şahıstır. Bu şahsa yönelik herdavranış Kürt halkına maddi ve manevi zararlara yol açmaktadır” ifadeleri suç kapsamında değerlendirildi.

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

Polisi koruyanlar, avukata soruşturma açtı

Polisin ne yaparsa yapsın devletin güvenli kanatlarının altında olduğu, Çağdaş Gemik davasınınseyrinden bir kez daha görülebilir. İşkence yapan, taciz eden, infaz eden polis, devletin farklımekanizmaları tarafından korunuyor. Valilikten, Adalet Bakanlığı’na kadar sermaye devletinin birçokkurumu bekçi köpeklerini kolluyor. Polis tarafından öldürülen 18 yaşındaki Çağdaş Gemik’in ailesininavukatı Munip Ermiş’e “valilik aleyhine kamuoyu oluşturmak”tan açılan soruşturma da bunun bir örneği.

Çağdaş Gemik, 27 Ekim 2008’de “dur” ihtarına uymadığı iddiasıyla polis Mehmet Ergin’in açtığı ateşsonucunda öldü. Polisin onlarca yargısız infazlarından biri daha yaşanırken, soruşturma sürecinde AntalyaVali Yardımcısı Mehmet Seyman 6 Kasım 2008’de savcılığa “Gizli” ibareli bir yazı yazarak, her daimüstüne güzellemeler yapılan “bağımsız” yargı üzerinde etki oluşturmaya çalıştı.

“Polis Ergin tarafından ‘ikaz amaçlı olarak havaya ateş edilmiş’ açılan ateş sonucu Gemik’in motosikletüzerinde kaçarken boynundan yaralanarak olay yerinde hayatını kaybettiği anlaşılmıştır. Olayla ilgilisoruşturma işlemleri hakkında bilgi verilmesi hususunu arz ederim.” ifadelerinin yer aldığı notla ilgiliGemik ailesinin avukatı Munip Ermiş şikayetçi oldu.

Valiliğin olayı “kaza” gibi göstererek soruşturmayı etkilemeye çalıştığını belirten Seyman’ın şikayetinekarşı Antalya Valiliği ise “yazıyı yanlış yorumladığı” gerekçesiyle Ermiş’ten şikâyetçi oldu. Valilikten sonrapolisi koruma görevi Adalet Bakanlığı tarafından sürdürüldü. Katilleri aklamak, polis cinayetlerinin üstünegidenlerin ise sesini kısmak için can sipharane tüm olanaklarını devriye sokan sermaye devleti Ermişhakkındaki şikayet başvurusunu kabul etti.

Avukatlık Kanunu’na göre Ermiş’in izin olmadan soruşturulamadığından şikayet başvurusu AdaletBakanlığı’na gönderildi. Bakanlık ise 21 Aralık 2009’da gönderdiği yanıtta, Ermiş’in, valiliğin polismemurunu aklamaya çalıştığı hususunda açıklamalar yaparak soruşturmanın seyrini etkilemeye yönelikAntalya Valiliği aleyhine kamuoyu oluşturmaya çalıştığını savundu.

Sadece bu örnekten bile polis şiddeti üzerinden yürütülen soruşturmaların, süregiden davalarınakıbetinin ne olacağını tahmin etmek oldukça kolaylaşıyor.

Devrimci irade teslim alınamaz!

Kandıra F Tipi’nde süngerlioda işkencesi

Halkın Hukuk Bürosu, 15 Şubat günüyaptığı yazılı açıklama ile Kandıra F Tipi’ndemüvekilleri Sadık Kan, Özcan Bayram ve ErhanKaraağaç’ın işkenceye uğradıklarını ifade etti.

Açıklamada, 11 Şubat Perşembe günüKandıra 1 No’lu F tipi Hapishanesi’nde yapılangenel aramada 15-20 infaz koruma görevlisininÖzcan Bayram ve Sadık Kan’a saldırdığı veüzerlerinden mont ve çorapları alınarak,süngerli oda olarak tabir edilen işkenceodalarına atıldıkları söylendi. Arkadaşlarınınsüngerli odadan çıkarılarak hastaneyegötürülmesini isteyen Erhan Karaağaç’ın da budayaktan nasibini alarak darp edildiği ifade edildi.

Açıklamanın sonunda Sadık Kan, Özcan Bayram ve Erhan Karaağaç’a yönelik saldırıların takipçisiolunacağı belirtildi.

İzmir Kırıklar F Tipi Hapishanesi’nde işkence sürüyorİzmir Kırıklar F Tipi Hapishanesi’nde yeni atanan müdürün gelmesiyle beraber artan tecrit işkencesi 12

Şubat günü, Tecrite Karşı Mücadele Platformu (TKMP) tarafından protesto edildi. Sincan F Tipi Hapishanesi’nden birinci müdür olarak İzmir Kırıklar F Tipi Hapishanesi’ne tayini çıkan

Ayhan Çapacı, “Burası F Tipi olmaktan çıkmış!” sözleriyle Sincan’da uyguladığı baskı ve terörü Kırıklar’ataşıdı.

TKMP bileşenleri, “İşkencenin adresi Kırıklar Hapishanesi! Tecrit öldürür dayanışma yaşatır / TKMP”yazılı pankartı açtı. Basın açıklamasında Ayhan Çapacı’nın Kırıklar F Tipi’nde müdür olmasının ardındanderinleştirilen baskı koşulları anlatıldı. Kaloriferlerin yanmadığı, mektup, görüş yasaklarının arttığı, hastatutsakların tedavisinin engellendiğinin belirtildiği basın açıklamasında oğlu Musa Demirhan’ın görüşünegiden Seher Demirhan’ın anlattıklarına yer verildi. Görüş kabinindeki bozuk telefonun değiştirilmesiniisteyen Musa Demirhan’ın annesinin gözleri önünde dövüldüğü ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/08 * 19 Şubat 2010

Adana’da hasta tutsaklar içinAdana’da hasta tutsaklar için her hafta cumartesi

günü yapılan eylemlerin sonuncusu 13 Şubat günüİnönü Parkı’nda gerçekleştirildi. Eylemde hayatınıkaybeden İsmet Ablak’ın son mektubu okundu.

“Hasta tutsaklara özgürlük, işkenceye son!”pankartının taşındığı eylemde, cezaevlerindeki hastatutsakların serbest bırakılması talebi dile getirildi.Açıklamadan sonra oturma eylemi gerçekleştirildi.

İstanbul’da yürüyüş sürüyor12 Şubat günü, 17 yaşındaki kan kanseri hastası

Abdullah Akçay’ın serbest bırakılması içingerçekleştirilen eyleme Ayçay’ın ailesi de katıldı.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelenkurumlar, en önde, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın”pankartı ve dövizler taşıdılar. Eylemde ayrıca İngilizcehasta tutsaklara özgürlük şiarlı pankart da taşındı. Kitlesloganlarla İstiklal Caddesi boyunca yürüdü. Kitle,Mephisto Kitapevi önünde de oturma eylemigerçekleştirdi. Oturma eylemi sırasında Çav Bella marşısöylenirken, hasta tutsakların isimleri okunduktan sonra“Özgürlük!” sloganı atıldı.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde basınaçıklamasını okuyan Avukat Naciye Demir, 14 yaşındatutuklanan Abdullan Akçay’ın kan kanseri olduğunu vekemoterapi gördüğünü ifade etti. Demir, Akçay’ıntutukluluk koşullarında tedavisinin mümkünolmamasına rağmen, serbest bırakılmayarak katledilmekistendiğini vurguladı.

Ankara’da Abdullah Akçay’aözgürlük istendi

Ankara’da da 12 Şubat günü gerçekleştirilen hastatutsaklarla dayanışma eyleminde Abdullah Akçay’ınmaruz kaldığı tecrit işkencesi teşhir edildi.

Eylemde, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!”pankartı taşınırken, hasta tutsaklara özgürlük istendi.

Yüksel Caddesi’nde yapılan basın açıklamasındatecridin sürdüğü ve hasta tutsakların katledildiği ifadeedildi. AKP iktidarının tecridi tutsakları hasta ederekkatletmeye dönük bir araç olarak kullandığı belirtilirken,tutsakların tedavisinin engellendiği söylendi.

Kızıl Bayrak / Adana – İstanbul - Ankara

Hasta tutsaklara özgürlük!

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08

CMYK

MücadelePostası

Pendik PSAKD’dekahvaltı

Pendik Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde 14Şubat günü yapılan kahvaltı ile dernek içerisindekigençlik çalışması tartışıldı.

Toplantıda gençliği derneğe çekebilmek için neleryapılabileceği tartışıldı. TEKEL direnişine destekolmak gerektiği konuşuldu.

Derneklerde yapılan çalışmaların yeterli olmadığı,gençlerin ilgisini çekebilecek etkinliklerin yapılmasıgerekliliği ele alındı. Dernekte kültürel faaliyetlerinyeterli olmadığının söylendiği toplantıda, insanlarınsadece etkinlikten etkinliğe değil sürekligelebilecekleri bir kurum yaratılması gerektiğibelirtildi. Bunun için gençliğe ve özellikle yönetimeçok iş düştüğü ifade edildi. İnsanları derneğe çekmekiçin öncelikle onlara gitmek gerekiyorsa bununyapılması gerektiği söylendi.

Kahvaltıya, Pendik’ten sınırlı katılım sağlandı.Kartal, Kadıköy, Sultanbeyli PSAKD şubeleri ileBDSP de toplantıya katıldı.

Toplantıda, diğer şubelerden gelen gençlergerçekleştirdikleri faaliyetlerden bahsettiler.

Kızıl Bayrak / Pendik

EKSEN Yayıncılık Büroları

Antakya’daafişleme çalışması

Sınıf devrimcileri 13 Şubat günü SamandağAntakya yolu üzerinde bulunan ve işçi emekçileringeçiş güzergahı olan bir üst geçit ve çevresindeyaklaşık 50 afiş kullanıldı. Faaliyet esnasında birçokdolmuş ve özel araç sınıf devrimcilerini selamlarkençevreden geçen birçok emekçiyle de sohbet imkanıbulundu. Sınıf devrimcileri, devletin katliamcı yüzünüteşhir edip, Alaattin Karadağ’ın sokak ortasında infazedilmesinden bahsettiler.

Afiş çalışmasını bitiren BDSP’liler alandanayrıldıktan hemen sonra bölgeye gelen sivil polisler,afişlere azgınca saldırdılar.

Kızıl Bayrak / Antakya

Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetinin açıklanması ve sorumluların yargılanması talebiyle 255haftadır devam ettikleri oturma eylemlerini Galatasaray Lisesi önünde sürdürdü.

“Failler belli, kayıplar nerede” pankartının açıldığı oturma eyleminde, kayıpların fotoğrafları vekaranfiller taşındı. Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 255. haftasında; 1997 yılında gözaltında kaybedilen73 yaşındaki Fikri Özgen’in dosyasının Ergenekon Davası kapsamına alınmasını istedi.

13 Şubat günü yapılan basın açıklaması öncesinde, 5 Ocak 1981’de gözaltında kaybedilen CemilKırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır konuşma yaptı. Kırbayır, kardeşinin nereye gömüldüğünü devletinbildiğini söyledi. Kendisini de kardeşinin mezarının yanına gömmelerini istedi.

Eylemde İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına basın açıklamasını 12 Eylül 1994’tegözaltında kaybedilen Kenan Bilgin’in avukatı, Kamil Tekin Sürek okudu. Sürek, Özgen ailesinin,evlerinin 1992 yılındaki olaylarda taranmasından sonra Diyarbakır il merkezine göç ettiğini ifade etti.Özgen’in, 27 Şubat 1997 tarihinde kızının evinden saat 09.30 sıralarında ayrıldığını söyleyen Sürek,babasının arkasından balkondan bakan kızının; 34 BHV 60 plakalı, siyah camlı beyaz renkli Toros markabir araçtan inen sivil ve silahlı kişilerin Özgen’e kimlik kontrolü yaptığını gördüğünü söyledi. Özgen’inaraca bindirerek götürüldüğünü, ailesinin tüm çabalarına rağmen, Özgen’den bir daha haber alamadığınısöyledi.

Sürek, JİTEM’in kadrolu çalışanı Abdülkadir Aygan’ın itiraflarında Fikri Özgen’i, DiyarbakırJandarma İstihbarat Tim Komutanı Yüzbaşı Zahit Engin’in öldürdüğünü ifade ettiğini hatırlattı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İMF-DB protestosuna müebbet hapis istemi

6 ve 7 Ekim 2009 tarihlerinde gerçekleştirilen İMF-Dünya Bankası Zirvesi protesto gösterilerindepolis helikopterine havai fişek ile saldırdığı iddia edilen Ali Haydar Ben hakkında müebbet hapis cezasıistendi.

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta’nın hazırladığı iddianamede Maoist Komünist Parti (MKP)ile bağlantılı oldukları iddia edilen 8 göstericiden biri olan Ali Haydar Ben, havai fişekli saldırıyıdüzenlediği iddiasını kabul etmedi. Ben hakkında silahlı örgüt üyesi olmak, patlayıcı madde kullanmak,genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak, örgüt propagandası yapmak suçlarından 12 yıldan 36 yılakadar hapis cezası talep edildi.

Diğer 7 göstericinin, 7 yıldan 33 yıla kadar değişen yıllarda hapisle cezalandırılmaları istenirken,gerekçe olarak örgüt üyesi olmak, örgüt propagandası yapmak ve patlayıcı madde bulundurmakgösterildi.

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Failleri korumaktan vazgeçin!

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 2010-08