sİ kızıl bayrak 2010-31

32

Upload: kizilbayrak

Post on 23-Mar-2016

251 views

Category:

Documents


23 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-31 / Ağustos

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERDüzenin referandum oyunu ve“demokratikleşme” yalanlarınakanılmamalı…..… . . . . . . . . . . . . . . . 3-4“Emekçilerin ve Ezilenlerin BoykotCephesi” de anayasal hayaller peşindesürükleniyor!.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5Gericilikte yarışanlar bir kez daha teröredebiyatına sığınıyor!. . . . . . . . . . . . . . . 6Kürt halkına dönük saldırılar protesto edildi...… . . . . . . . . . . . . . . . . . 7Kirli savaş itirafları...… . . . . . . . . . . . . . 8“Tecrit-tredman insanlık suçudur!” . . . . 9Sendikal ihanetin faturasını işçiler ödüyor!.. . . . . . . . . . . 10İnsanca yaşam sosyalizmde!.. . . . . . . . 11“UPS’ye sendikahalaylarla girecek!”. . . . . . . . . . . . . 12-13İşçi ve emekçi hareketinden.. . . . . . 14-15İşgal silahını kuşanan direnişçi ÇEL-

MER işçileri yol gösteriyor! . . . . . 16-18ÇEL-MER işçisi sendikal hakları içinfabrikasını işgal etti... . . . . . . . . . . . 19-20ÇEL-MER işçilerinin aileleri ve desteğe gelen direnişçi UPS işçileriylekonuştuk... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21Metal İşçileri Birliği Merkezi YürütmeKurulu Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları…... . . . . . . . . . 22-2365. yıldönümünde Hiroşima ve Nagazaki katliamları . . . . . . . . . . . . . . 24“İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”şiarını yükseltelim!. . . . . . . . . . . . . . . . 25Afganistan’da kadınları emperyalistişgalciler mi kurtaracak?. . . . . . . . . . . . 26Referandum ve devrimci yurtsever tavır… - M. CanYüce. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27BDSP’den Mamak Kültür-SanatFestivali’ne mesaj...….. . . . . . . . . . . . . 2810. Munzur Kültür ve Doğa Festivali gerçekleştirildi.… . . . . 29ÇEL-MER direnişçisindenmektup var!… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Gazetemiz yayına hazırlandığı saatlerde ÇEL-MERdirenişi 4. gününe girmiş bulunuyor. Önümüzdekisaatler ya da günlerde ÇEL-MER direnişinin akıbetinasıl olur, şimdiden kesin bir şey söylemek mümkündeğildir. Ancak bu direniş nasıl sonuçlanırsasonuçlansın şimdiden sınıf hareketine yeni bir solukkattığının altını çizmek gerekir.

Komünist basın, ÇEL-MER direnişi başladığı ilkandan itibaren direniş ile ilgili tüm gelişmeleri devrimcive ilerici kamuoyuna tüm yönleriyle yansıttı,yansıtmaya devam ediyor. kizilbayrak.net sitesi iseadeta direnişin sesi-soluğu oldu. Başta direnişçiişçilerin değerlendirme, açıklama, röportaj ve bildirileriolmak üzere direnişle ilgili tüm gelişmeleri görsel veyazılı olarak kamuoyuna duyurdu. Bu yönüyle direnişinsesinin-soluğunun işçi ve emekçilere taşınmasındananlamlı bir katkı yaptı. Bu açıdan üzerine düşen görevve sorumlulukları yerine getirmeye devam edecektir.

Gazetemizin bu sayısında da ÇEL-MER direnişinegeniş bir yer ayırdık. Zira son dönemin en anlamlı işçidirenişlerinden biri olan ÇEL-MER direnişi bunufazlasıyla haketmektedir. ÇEL-MER direnişi, sermayemedyası tarafından görmezden gelinmekte ve adete üçmaymunu oynamaktadır. Bu tutumu anlamaktaherhangi bir güçlük bulunmuyor. Zira sermaye medyasıkendi misyon ve işlevine göre davranmaktadır. Onungörevi işçi ve emekçilerin haklı ve meşru mücadelesinigörmezden gelmek, bu mücadelenin işçi ve emekçilerinmücadelesinde yol gösterici bir örnek olmasının üzeriniörtmektir.

İlerici-sol basın ise bu direnişe ilk günlerde kayıtsızkalmış ancak direnişi işgal gibi ileri bir eylemli süreçlebirleşmesinin ardından ise belli bir ilgi göstermeyebaşlamıştır. Ancak bu ilginin sınırları yine de bellidir.Oysa bu direnişin kazanımla sonuçlanmasının yolu,eylemli sınıf dayanışmasının yükseltilmesi ve direnişinsesinin-soluğunun işçi ve emekçilere taşınmasındangeçmektedir. Direnişin kritik bir evreye girdiğibugünlerde bu dayanışmanın ve desteğin önemi daha daartmaktadır.

ÇEL-MER direnişi kritik bir evreye girmişbulunuyor. Direnişçi işçiler günlerdir patronun tüm

baskı ve dayatmalarına, devlettin kolluk güçlerinin tümabluka ve saldırı tehditlerine karşı işgal eyleminikararlılıkla sürdürüyorlar. Bu mücadelenin kazanımlasonuçlanması sınıf mücadelesine yeni bir solukkatacaktır. ÇEL-MER’in direnişçi işçileri de bununbilinciyle hareket ediyorlar. ÇEL-MER işçileri sonolarak yayınladıkları bir bildiriyle tüm işçi veemekçilere seslenerek bunu dile getiriyorlar: “Hepimizbiliyoruz ki birimiz kazanırsak, hepimizkazanacağız!”

ÇEL-MER işçilerinin ortaya koyduğu direnmekararlılığı çıkış yolunu göstermektedir. “Çıkış yoluörgütlü sınıf mücadelesi ve bunun temel dayanağı iseişçi sınıfı hareketidir.”

Sınıf devrimcileri bulundukları tüm alanlarda ÇEL-MER işçileriyle sınıf dayanışmasını büyütmek için hertürlü imkanı ve zemini kullanmalı, aktif bir destekörgütlemek için harekete geçmelidirler.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Sermaye iktidarının başlattığı anayasa değişikliğireferandumu sürecinde, düzen güçleri, esas olarak ikikampta toplanmış bulunuyor; AKP ile kuyrukçuları“evet”çiler, CHP-MHP ikilisi ile kuyrukçuları ise“hayır”cılar kampını oluşturuyor.

Düzen partilerinin seçenekleri aynı kapıya çıkıyor

Düzen partilerinin temsil ettiği iki gericilik odağı,işçi ve emekçileri peşlerine takabilmek için yoğunbir demagoji kampanyası yürütüyorlar. Düzenpartileri, tüm sorunların kaynağı olan kapitalistsistemi tek sözle suçlamadan birbirlerineyükleniyorlar. Birbirlerine etmedik laf bırakmayanişçi ve emekçi düşmanı yozlaşmış düzen partileri,tüm sorunların kaynağı olan kapitalizmin yapısalhastalıklarını ise özellikle gözardı ediyorlar. Buanlaşılır bir durum; zira onlar, sömürü ve köleliğinhüküm sürdüğü bu düzen dışında bir seçenek olduğugerçeğini işçi ve emekçilerden gizlemek için özel birçaba harcamakla yükümlüdürler.

Bu düzenin devamını sağlamak, emekçilerikuyruklarına takıp oyalamak için her tür yalan vealdatmacaya başvuran sermaye partilerinin farklıgörünen iki seçeneği, işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenkesimler açısından aynı kapıya çıkıyor. Hem “evet”için çalışan AKP hem “hayır” diyen CHP-MHPikilisi, emekçilere sömürüden, baskıdan,ayrımcılıktan, zorbalıktan, işsizlikten, sefalettenbaşka bir şey sunmayan bu kokuşmuş karanlıklardüzenine hizmet ediyorlar. İşçi ve emekçilerialdatmak için kullandıkları söylemler farklı olsa da,tümünün derdi aynı: Amerikancı rejimi koruyupkollamak!

Görüldüğü üzere düzen partilerinin farklı gibigörünen seçenekleri, işçi ve emekçiler açısından aynıkapıya çıkıyor. Başka türlü olması da mümkün değil,zira işçi sınıfıyla emekçilerin çıkarlarını savunmakhiçbir zaman sermaye partilerinin işi olmadı,olmayacak da.

Rejimi “demokratikleştirme” söylemi,boş hayal ve avuntudan ibarettir!

Burjuvazinin iki kesimi arasındaki iktidarçatışmasının bir ürünü olarak gündeme gelen anayasareferandumu, Kürt siyasal hareketi ve sol akımlarınçoğunda, Amerikancı rejimin anayasal değişikliklerle“demokratikleştirileceği” beklentisinin güçlüolduğunu gözler önüne serdi.

Burjuvazinin iki kesiminden birinin kuyruğunatakılan “evet”çilerle “hayır”cıların perspektifitamamen düzen sınırlarına sıkışmış durumda.Bunların yanı sıra boykot taktiği izleyeceğini ilaneden akımların da çoğu, “demokratik anayasa”nıngerekliliğinden söz ediyor. Bu amaca ulaşıldığıtakdirde, demokratik hak ve özgürlüklerin genişleyipgüvence altına alınacağı, işçi-emekçilerin temeltaleplerinin anayasada yer alacağı varsayılıyor.

Bu anlayışa göre, sermaye egemenliğinin temel

dayanağı olan Amerikancı rejim“demokratikleştirilebilir”, dahası işçi sınıfıylaemekçilerin temel taleplerini karşılayıp bunları“yasal güvence”ye de kavuşturabilir. Kimi akımlaragöre bu iş, kağıt üstünde yapılacak yasaldüzenlemelerle, kimilerine göre ise, mücadele veyasal düzenlemelerle kotarılabilir.

Sermaye egemenliğinin temel dayanağı olanrejimin demokratikleşebileceğine inanmak,avunmaya ihtiyacı olanlar için işlevsel olabilir, ancakişçi sınıfı ve emekçilere, “bu düzendemokratikleşebilir, bunun için mücadele etmeliyiz”vaazını verenler, emekçileri aldatmaktan başka birşey yapmış olmuyorlar. Zira bu söylem, sermayeegemenliğinin simgesi olan rejimin“demokratikleşebileceği” yanılsamasını yayarak,emekçileri temelden yoksun hayallerle oyalamaktanbaşka bir işe yaramaz.

Sömürü ve kölelik temeline dayalı olan burjuvasınıfın egemenliği, demokratik yönetime değil, işçive emekçileri baskı altında tutan diktatörlüğedayanır. Hal böyleyken, sıradan demokratik haklarınkullanılmasına bile azgınca saldıran bir rejimin“demokratikleşmesini” beklemek, boş bir avuntuolarak kalmaya mahkumdur.

Demokratik hak ve özgürlüklerikazanmak için meşru/militan mücadele

Hiçbir yasal düzenleme işçi sınıfının,emekçilerin, ezilen Kürt halkının temel sorunlarınaçözüm üretemez. Aynı durum etnik, dinsel,mezhepsel, cinsel baskılar altında bulunan toplumundiğer kesimleri için de geçerlidir. Sömürü, baskı veher tür ayrımcılığa karşı militan bir mücadeleyükseltilmeden ne bir sorun çözmek ne bir kazanımelde etmek mümkündür.

İşçi sınıfıyla emekçiler başta olmak üzere,sermaye egemenliği altında ezilen tüm toplumkesimleri, rejime karşı meşru/militan bir direniş hattıörerek, sorunlarını kendi iradeleriyle çözmekleyükümlüdürler. Ancak böyle bir mücadele ile faşistcellatlardan hesap sorulabilir, 12 Eylül cuntasınınsembolü olan anayasaya çöplüye atılabilir.

Kokuşmuş Amerikancı rejimi“demokratikleştirmek” değil

yıkmak gerekiyor!

Ufku sermaye egemenliğinin ötesine geçemeyençok sayıda sol grup, örgüt veya parti, yeni biranayasa ile Amerikancı rejimin“demokratikleştirilebileceği”, böylece işçilerin,emekçilerin, ezilen Kürt halkının kazanımlarının“yasal güvence” altına alınabileceğini öne sürüyor.

Sınıflar mücadelesinin son 200 yıllık tarihi, bubeklentilerin temelden yoksun bir hayalden ibaretolduğunu sayısız kere kanıtlamıştır. Yaklaşık 40yıldan beri küresel çapta sürdürülen neoliberalsaldırı, işçi ve emekçilerin kazanımları söz konusuolduğunda “yasal güvence” diye bir şeyinolamayacağının çarpıcı örnekleriyle doludur. ABD,Avrupa, Japonya dahil, dünya işçi sınıfı, son 40 yıldabüyük hak kayıplarına uğradı, halen de uğramaktadır.

Bu olgu, sermayenin barbar egemenliği devamettiği sürece, hiçbir hakkın “güvence altında”olamayacağını gösteriyor. Hakları genişletipsavunmak için militan sınıf mücadelesi esastır;kazanımlar güvence altına almak için ise, burjuvaziile onun siyasal sınıf egemenliğinin dayanağı olanrejimin yıkılması şarttır!

Sınıf devrimcileri tüm güç, olanak,yetenek ve araçlarını sefer etmelidirler!

Komünistler, anayasa referandumunun nedenleri,anlamı, işlevi, hedefleri hakkında gereklideğerlendirmeleri yapmış, bu düzen içi dalaşkarşısında alınacak tutumu berrak bir şekilde ortayakoymuş bulunuyorlar. Şimdi sıra, saptanan budevrimci politikayı, farklı araçlarla etkin bir şekildeişçi sınıfı ve emekçilerin gündemine taşımak, bugerici dalaşa karşı örgütleyip eylem alanlarınataşımaya geldi.

Sınıf devrimcilerinin bu yönde atacakları ilkadım, konuyla ilgili yayınlanan metinlerin topluincelemesi ve boykot taktiğinin nedenleri, amaçları,

Düzenin referandum oyunu ve “demokratikleşme” yalanlarına kanılmamalı…

Meşru/militan devrimci sınıfmücadelesi yükseltilmelidir!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

hedefleri konusunda açık bir bilince ulaşmakolmalıdır.

Bu bilinçle donanan sınıf devrimcileri, önceliklemerkezi araçlarla, ancak alanların özgünkoşullarına/olanaklarına bağlı olarak yerel araçları dakullanarak işçi sınıfı ve emekçilere seslenen etkin birfaaliyet örgütlemek için kolları sıvamalıdırlar.Çalışmaları önden planlamalı, belirlenen hedeflereulaşmak için disiplinli, sistemli, ısrarlı bir faaliyetyürütmelidirler. Tüm çalışma alanlarında saptananhedeflere ulaşmak için faaliyet denetlenmeli, ilgiliorganlar olası aksaklıklara zaman geçirmedenmüdahale edip sorunları çözmelidirler.

Sınıf devrimcileri, işçi ve emekçilerin önüne tokbir iddiayla çıkmalı, referandum oyununa karşıgeliştirdiğimiz boykot taktiğini etkili bir şekildeanlatmalı, sermayenin oyunlarına alet olmamalarıkonusunda emekçileri uyarmalıdırlar. Düzenin“demokratikleşebileceğini” vaaz eden söylemlerintemelden yoksun olduğu ortaya konulmalı, işçiler,emekçiler ve tüm ezilenler için tek seçeneğin, sermayeegemenliğine karşı örgütlü, meşru/militan mücadeleolduğu vurgulanmalıdır.

Düzenin referandum oyunu ile sermayeninkapsamlı saldırıları arasındaki bağa dikkat çekilmeli,“demokratikleşmeden” söz eden rejimin, kardeş Kürthalkına karşı derinleştirdiği savaş ve linç zorbalığı ilegerçek yüzünü ortaya koyduğu anlatılmalıdır. Kürthalkına bu zorbalığı reva görenle işçi ve emekçilerisömürü, baskı, işsizlik ve sefilliğe mahkum edeninsermaye iktidarı olduğu vurgulanmalıdır. Bu olgudanhareketle, işçi ve emekçilerle Kürt halkının, aynımerkezden yürütülen saldırılara karşı birleşikmücadele etmelerinin önemi ve zorunluluğu üzerindedurulmalı, yaygınlaştırılan ırkçı-şoven histeriye karşıen etkili yolun birleşik mücadeleden geçtiği üzerindeısrarla durulmalıdır.

İşçi sınıfının farklı kesimlerinin devam edendirenişlerinin, Amerikancı rejimin referandum oyunuve sermayenin topyekûn saldırılarına karşı izlenecekyolu gösteren somut örnekler olduğu özelliklevurgulanmalıdır.

Faaliyet, işçi sınıfının çalışma ve yaşam alanlarımerkez alınarak planlanmalı, dikkat, yoğunluk veenerji esas olarak bu alanlara yoğunlaştırılmalıdır.Referandumun politik öneminden dolayı emekçisemtleri ve şehir merkezlerinde de ajitasyon eşliğindedağıtımlar yapılmalı, duruma göre forum, seminer vb.etkinlikler örgütlenmelidir. Ancak bu alanlardakietkinlikler, hiçbir koşulda faaliyetin sınıf eksenliörülmesinin önüne geçmemelidir.

Propaganda araçlarının yaygın kullanımının yanısıra, ajitasyon, örgütlenme ve eylem üzerinde deönemle durulmalı, fabrika, sanayi sitesi ve mahalletoplantıları örgütlenmeli, bu etkinlikler, sınıflabağlarımızı güçlendirmenin olanakları olarak dadeğerlendirilmelidir.

Sınıf devrimcilerinin “berrak bilinç/tok bir iddia”ile öreceği sistemli, ısrarlı ve hedefli faaliyet ileburada çizilen çerçeveye uygun bir başarıyaulaşmaları önünde bir engel olmayacaktır.

Hükümet-ordu ilişkileri, “Balyoz” olarakkodlanan operasyonla alabildiğine gerilmişbulunuyor. Zira bu operasyon kapsamında yüz kadarüst rütbeli subay hakkında yakalama kararı çıkarıldı.Yakalama kararlarının çıkarılmasından kısa bir süresonra, orduda terfileri görüşecek olan YAŞ (YüksekAskeri Şura) toplandı. Bu toplantıda ise, haklarındayakalama kararı olan subaylar hakkında terfi işlemiyapılıp yapılmayacağı konusu önplana çıktı.Hükümet tarafı operasyon kapsamında olansubayların terfilerinin yapılmaması yönündediretirken ordu tarafı ise terfilerin yapılmasında ısrarediyor. Şu haliyle bu kapışma henüz bir sonucabağlanmış değil.

Eğer hükümetin dediği olursa terfilerinyapılmaması ile birlikte “balyoz” operasyonuylailgili olarak yargılanan subaylar büyük ölçüdeordudan temizlenmiş olacaktır. Çünkü ordunun terfisistemi sıkı kurallara bağlı. Zamanı geldiğinde terfisiyapılmayan subaylar emekli ediliyor. Şu durumda bumekanizmanın sonucunda, orduyla ilişiklerikesilecek olan çok sayıda subay var. Bunlariçerisinde en kıdemli olanı 1. Ordu Komutanı HasanIğsız. Eğer yakalama kararı bir engel halinegetirilmeseydi, Balyoz operasyonunda birinciderecede sorumlu olarak gösterilen Iğsız’ın KaraKuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüylebakılıyordu.

Bu hamle başarıya ulaşırsa, orduya çok etkili birdarbe vurulmuş, geniş kapsamlı bir temizlikoperasyonu yapılmış olacaktır. Kuşkusuz bu düzeydebir geniş kapsamlı temizlik AKP ve arkasındakiburjuva güçler adına muazzam önemde politik vemoral kazanım olacaktır. Aynı zamanda çok büyükmaddi kazanımlar yaratacaktır.

Belirtmek gerekir ki YAŞ, aynı zamanda birbaşka açıdan da AKP’nin gücünün sınırlarınıgöstermiştir. Çünkü “Balyoz” ve “Ergenekon”operasyonlarında adları geçen bazı subaylar da YAŞtoplantısına katılmışlardır. Oysa aynı günlerde Tarafgazetesi gibi bazı yandaş medya organlarındaAKP’nin yakalama kararı olan subayları tutuklamasıiçin çağrılar yapılmaktaydı. AKP cephesi bu kadarınıyapamamıştır ama yine de düzen içi çatışmada üstünbir konumda bulunmaktadır. YAŞ toplantısıvesilesiyle bu bir kez daha görülmüştür.

Ordu cephesi mevcut şartlarda bu temizliğisineye çekebilir. Ama beraberinde tüm güç veimkanlarını referandum sürecinde AKP’ninkaybetmesi için kullanacaktır. Bu nedenle bu songelişmelerle birlikte referandum sürecinin iktidarmücadelesindeki önemi artmıştır. Çünküreferandumda kaybetmesi durumunda AKP çokbüyük bir siyasal zemin kaybı yaşayacak, mevcutsiyasal konumunu koruması ve sürdürmesizorlaşacaktır. Şu haliyle de AKP’nin referandumsandığında ezici bir üstünlük kurması mümkündeğildir. Dahası “Evet” ve “Hayır” oyları birbirineçok yakın görünmektedir. Bu da AKP cephesindenönümüzdeki günler içerisinde yeni bazı manevralarıngündeme getirilmesine neden olacaktır.

AKP cephesi anayasa değişikliği hamlesiylebirlikte büyük bir siyasal risk almıştır. Ama bu riskvar diye de o bu tür hamlelerden geri kalmayacak,kalamayacaktır. Çünkü sözkonusu olan sert biriktidar mücadelesidir. Yıllara yayılarak bugünlere

gelen bu mücadelede rakipler birbirlerini kollamakta,güç dengesini kendi lehine çevirecek yollararamakta, manevralar yapmakta ve güç biriktirmeyeçalışmaktadır. Ancak geldiğimiz nokta güçdengesinin çarpıcı değişikliklere uğrayacağı birkırılma noktasıdır. Ordu cephesi, bu durumdan birçıkış yolu bulamaz ve referandum da istediği gibisonuçlanmazsa, bir daha belini doğrultması zordur. İşbu noktaya vardıktan sonra ise burada kalmayacaktır.Bu noktadan sonra büyük ihtimalle ordunun heraçıdan yeniden yapılandırılması sürecibaşlatılacaktır.

Radikal gazetesi yazarı Avni Özgürel, 4 Ağustostarihli yazısında bu süreci ve hedeflerini şöyleözetlemektedir:

“Yüksek sesle dillendirilmese de, Türk SilahlıKuvvetleri’nin askeri eğitim veren okullardanbaşlayarak, tayin/terfi sistemine; birliklerinbüyüklüklerinden, bina, hizmet, araç-gereç, silah,mühimmat alım satım işlemlerinde izlenecekesaslara varana kadar; ama hepsinden daha önemliolarak, silahlı kuvvetlere hâkim zihniyet ve ABD’ninIrak harekâtı sonrası bölgesel gelişmeler ve PKKeylemlerindeki mahiyet farklılaşmasıyla ortaya çıkanyeni duruma uyarlanması kaçınılmaz hale gelen, içgüvenlik-dış tehdit algısı doğrultusunda, değişimihedef alan köklü bir yeniden yapılanma sürecinineşiğinde olduğunu söyleyebiliriz. ZaruretinGenelkurmay karargâhı katında kabul gördüğünüancak kuvvet komutanlıkları katında zaman içindeetkisi azalıyor olsa da dirençle karşılandığınıdüşünmek için yeterli işaret var.”

Profesyonelleşme temelinde yenidenyapılandırma, düzen güçlerinin üzerinde hemfikiroldukları bir hedeftir. Öyle ki, bugün AKP’ninarkasında saf tutan burjuva güçler de, tekelciburjuvazinin geleneksel kesimleri de, Genelkurmayda bu hedefte birleşmektedirler. Ordunun eskialışkanlıklarında ve ayrıcalıklarında direten güç vekurumlarını tasfiye ederek emperyalizmin ve tekelciburjuvazinin yeni dönem ihtiyaçlarına yanıt verecektarzda yapılandırılması hedeflenmektedir. Ama hemtekelci burjuvazi içerisindeki bölünme ve hem deordu içerisinde ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyengüçlerin direnci nedeniyle bu hedefin uzağındakalınmıştır. Eğer tekelci burjuvazi içerisindeki güçve etkinlik mücadelesinde ordu devre dışı bırakılır vebu arada da ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyenlerindirenci kırılırsa bu süreç hızlandırılacaktır.

Tüm bunlar ileriye yönelik olarak gerçekleşmesiolası gelişmelerdir. Ancak bugün esas olan busüreçten hangi burjuva kliğin üstünlüğü çıkılacağısorunudur. Bugün burjuva klikler için belirleyici olanordunun yeniden yapılandırılması için ortak hedefleripaylaşıyor olmakla birlikte, iktidar uğrunamücadelenin gerekleridir. Bu durumda da çok farklıalanlarda süren bu güç ve iktidar mücadelesinintarafı olan burjuva klikler arasındaki mücadele YAŞkararlarının nasıl sonuçlanacağından bağımsız olarakbir tarafın diğeri üzerinde ezici bir üstünlük kuracağıana ya da emperyalist efendinin doğrudanmüdahalesiyle sonuçlanana kadar devam edecektir.

Devrimci güçler ile ilerici sınıf güçlerine düşengörev tüm bu gerçekleri hesapta tutmak, ancakdüzene karşı devrimci sınıf mücadelesini yükseltmeküzere yoğunlaşmaktır.

Düzen içi çatışmada YAŞ gerginliği!4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Düzen içi çatışmada YAŞ gerginliği

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Anayasa referandumu yaklaştıkça sol hareketiçinde de tutumlar belirginleşiyor, saflar netleşiyor.Liberal sol yelpazenin sınırlı bir kesimi tarafından dilegetirilen “Yetmez, ama evet!” söylemini ve AKPkarşıtlığı ekseninde hareket eden reformistlerin“hayır”cı tutumlarını bir kenara koyarsak solyelpazenin önemli bir bölümü boykot tutumundabirleşmiş durumda. Burada ise 15 kurum tarafındanoluşturulan Emekçilerin ve Ezilenlerin BoykotCephesi “3. Cepheyi” örecek bir odak olmakiddiasında.

Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi 3Ağustos günü yaptığı basın toplantısı ile kuruluşunuilan etti. Kürt hareketinin omurgasını oluşturduğuBoykot Cephesi “Ne 12 Eylül Anayasası, ne AKPaldatmacası” derken emekçilerin ve ezilenlerin talebiolan bir anayasayı formüle etmekten de geri durmadı.Böylece aldığı boykot tutumuna karşın özünde düzeniçi bir reform mücadelesinin ötesine geçmeyeceğinideklare etti.

Bununla birlikte Emekçilerin ve EzilenlerinBoykot Cephesi’nin dikkat çeken bir diğer yanıbileşenleri(*). Geçmiş dönemlerdeki liberal reformistseçim ittifakının bir uzantısı olan bileşenleriyleBoykot Cephesi zaten politik tutumunun vereferandum sürecine nasıl yaklaştığının sınırlılıklarınıda ele veriyor. Son yerel seçim döneminde DHF vePartizan gibi devrimci çevrelerin de desteğini alarakgenişleyen bu liberal ittifak hiç kuşku yok kireferandum sürecinde de düzen içi taleplerin vemücadelenin taşıyıcısı olacaktır. Dahası bileşenlerinönemli bir bölümü bu sürece dönem içi bir mücadeleyiörgütlemekten ziyade burjuva siyaset sahnesininyaptığı gibi, yaklaşan genel seçimlere hazırlık olmasıüzerinden yaklaşmaktadır. Bu açıdan en ikirciksiz venet tutum DİP-G tarafından “Bugün boykot, yarın 3.Cephe!” söylemi ile dolaysız olarak da dilegetirilmektedir. Bu sürecin seçim dönemindegerçekleştirilecek yeni bir ittifaka zemin olarak elealınması politik tutumların sınırlılığını göstermesiaçısından bir başka dikkate değer olgudur.

Kürt hareketinin sınırları cephenin desınırlarını çiziyor

Başlarken de belirttiğimiz gibi Boykot Cephesi’ninasıl omurgasını Kürt hareketi oluşturuyor. Kürthareketinin Türkiye sol hareketi ile daha somutundaise Boykot Cephesi bileşenleri ile ilişkileniş biçimidüşünüldüğünde ortaya çıkan ittifakın temelde Kürthareketinin talepleri etrafında şekilleneceği gayet açıkbir olgu olarak orta yerde duruyor. Gelinen noktadatemel eksenini burjuva iktidarına kendisini kabulettirmeye indirgeyen Kürt hareketinin bu belirginetkisi ise oluşan cephenin politik hattını sınırlayantemel bir faktör durumunda.

Kürt hareketinin referanduma dair tutumu geçensayımızda ele alınsa da bu vesileyle bu açıdan bellihatırlatmalar yapmakta fayda var. Hatırlanacağı üzeresermaye devletinin açılım politikası ilk gündemegeldiğinde Kürt hareketinin ciddi beklentileri gün

yüzüne çıkmış, sermaye devletinin hiçbir somut adımıolmadan verilen barış mesajları birbirini izlemişti.Anayasa değişikliği ilk gündeme geldiğinde de benzerbir beklenti ile davranan Kürt hareketi ancakbeklentilerinin hiçbir düzeyde karşılanmayacağıortaya çıkınca bir tutum değişikliğine gitti. Buradagündeme gelen boykot politikası ise temel talep olan“Kürt kimliğine anayasal güvence” çerçevesindesermaye devletine değil ama hükümetine karşı birtehdit unsuru olarak gündeme geldi. Hazırlananalternatif anayasa taslağı ise Kürt halkının bir kezdaha boş beklentiler peşinde sürüklenmesinin adı oldu.

Kürt hareketi bu açık tutumunu en son olarak haftasonu gerçekleştirdiği mitinglerde ortaya koydu. 36kurumun ortak düzenlemesine karşın 3 bin kişilikkatılımıyla gerçekleşen İstanbul’daki mitingde HasipKaplan “Bu ülkeye 2010 model gıcır gıcır bir anayasalazım” derken Nazilli’deki mitingde konuşan SırrıSakık ise “İçine Kürtleri, diğer halkları alırsanız farklıinançları o anayasada güvence altına alırsanız bizimde kavgamız biter” diyerek sermaye devletine bir kezdaha barış mesajı verdi.

Dahası kurulu düzenin anayasalarınımeşrulaştırmaya hizmet eden bu anlayış Kürthareketinin belirleyici etkisi ile oluşan cephenindeklarasyon metninde de kendisine yer bulabildi.“AKP’nin bu paketi gündeme getirirken işçi sınıfının,Kürt ulusunun, ezilenlerin taleplerini görmezdengelmesi; örgütlü temsilcilerini muhatap almaması,onları adeta ‘boykot etmesi’ de kabul edilemez”denilerek muhataplık sorunu kurulu düzeninanayasasını meşrulaştıran temel bir sorun olarak elealınıyor. Bu tablo ise sadece Kürt hareketini değil,boykot cephesi etrafında bir araya gelen tüm güçleriburjuvazinin sığ sularına çeken bir yan taşıyor. Kürthareketinin müzmin kuyrukçuları bir tarafa sürece veKürt hareketine müdahale olanakları yaratma iddiasıile cepheye dahil olan devrimci güçler de kendineanayasal güvence yaratma hevesindeki bu politikanınbirer eklentisi haline geliyorlar.

Bir kez daha demokratik anayasa sorunu

Çeşitli biçimler altında boykot cephesininneredeyse tüm bileşenlerinin dile getirdiği alternatifanayasa sorunu ise bu cephenin pratik tutumfarklılığına karşı “Hayır”cı reformist bileşen ile politikbir ortaklık zemininde olduğunu gösteriyor.

Keza bu sorun bir kısmı Kürt hareketiyle kaderbirliği adına, bir kısmı da CHP-MHP ikilisininyedeğine düşmemek adına boykot cephesinde yer alanliberal anlayışların gerçek kimliklerini de ortayaseriyor. Öyle ki mevcut cephenin çeşitli unsurlarıaynen TÜSİAD’ın ya da “Hayır”cı reformist cephenindile getirdiği gibi(!) 13 Eylül’de yeni anayasahazırlıklarına başlayacaklarını iddia edecek kadar ilerigidebiliyorlar.

Tabii bu arada haklarını yememek gerekir ki cephebileşenlerinin belirli bir kısmı bu yeni anayasasorununu mücadele eksenine oturtuyor, hatta “emekçihalk iktidarı” mücadelesinin temel bir parçası olarakele alıyorlar. Daha doğrusu böyle bir iddiayı dile

getiriyorlar.Burada “Halk Anayasası”, “Yeni Demokratik

Cumhuriyet Anayasa Taslağı” gibi isimler altındagündeme gelen bu formülasyonlar ise tüm devrimcigörüntülerinin aksine aynı sığ sularda yüzüyor.

Temelli bir tartışma konusu olan bu başlıkaçısından burada ifade edilmesi gereken bu tipsloganların ve pratik çabaların kitlelerin dikkatini asılolan sorundan tali bir meseleye çekmekten başka biranlamı bulunmuyor. Sözde kitle hareketinin geriliği vegerçekçi politika yapmak adına gündeme getirilen buformülasyonların sınıf mücadelesindeki rolü yığınlarındikkatini gerçek siyasal hedeflerden (konumuzkapsamında egemen sınıf iktidarının yıkılmasıhedefinden) hukuksal biçimlere, devrimciçözümlerden anayasal hayallere çekmektir.

Zira, söz konusu olan egemen sınıf iktidarınınyıkılması sorunu ise, burada oluşacak yeni anayasaancak bu fiili durumun ardından ortaya çıkan yeni güçdengelerinin ifadesi olabilir. Bu yanıyla bugündenyarının düzeninin anayasasını yazmanın hiçbirgerçekçi yanı yoktur. Yok eğer, bu ifadelerikullananlar (ki tüm tersi iddialarına rağmenkastettikleri budur) bu düzende gerçekleşebilecek enileri anayasayı formüle etmeye çalışıyorlarsa işte orasıdevrimci konumlarını ve perspektiflerini yitirdiklerinoktadır. Artık burada, amaç-araç diyalektiği tersyüzedilmiş bir biçimde reformist politikaların malzemesihaline dönüşmüştür.

Komünistlerin tutumu

Boykot politikasını farklı bir bakış açısı ile ele alankomünistler, Emekçilerin ve Ezilenlerin BoykotCephesi ile ayrım noktasını da tam olarak bu zemindekoymaktadırlar. Komünistler cephesinden sorun neyarının sosyalist işçi ve emekçi iktidarının anayasasıiçin bugünden fal bakmak, ne de mevcut düzenin ileribir anayasa edinmesini amaç edinmektir. Komünistlerreferanduma ve bu kapsamda anayasa sorununakitlelerin siyasal hak ve özgürlükler sorunu temelindeetkin bir mücadelesinin örgütlenmesi ve bumücadelenin egemen sınıf diktatörlüğünün yıkılmasıgörevine bağlanması bakış açısı ile yaklaşmaktadır.Ancak böyle bir mücadele Lenin’in deyimiyleproletaryanın demokrasi okulunda okuyarak egemensınıf iktidarını yıkacak bir bilinç kazanmasını ve bumücadele içinde siyasal hak ve özgürlüklerin parçaparça koparılıp kazanılmasını sağlayacaktır.

* Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi ‘nioluşturan bileşenler:

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), ToplumsalÖzgürlük Platformu (TÖP), Sosyalist DemokrasiPartisi (SDP), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP),Partizan, Demokratik Haklar Federasyonu (DHF),Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist GelecekHareketi, Sosyalist Birlik Hareketi, Devrimci İşçiPartisi Girişimi (DİP-G), Demokrasi ve ÖzgürlükHareketi (DÖH), Sosyalist Dayanışma Platformu(SODAP), Köz, Türkiye Gerçeği, Sosyalist DevrimParti Girişimi

Boykot cephesinden yansıyanlar... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

“Emekçilerin ve Ezilenlerin BoykotCephesi” de anayasal hayaller

peşinde sürükleniyor!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Referandum oyununda “terör” edebiyatı6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Komünist ustalar “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor- komünizm hayaleti” cümlesiyle başlayan ünlüeserlerinin girişinde “İktidardaki rakiplerince çığlıkçığlığa komünist diye saldırılmayan hiçbir muhalefetpartisi var mı? Daha ilerici muhaliflere olduğu gibi,gerici rakiplerine de damgalayıcı bir komünizmsuçlamasıyla karşılık vermeyen hiçbir muhalefetpartisi var mı?” sorularını yöneltirler. Bugün düzen içiçatışmanın geldiği yerde Kürt sorunu üzerindenyapılan suçlamalar, 1840’ların Avrupası ile tuhafbenzerlikler içeriyor. Düzen cephesinin taraflarınınbirbirlerini “terörist” olmakla itham etmediği bir günbile geçmiyor, 12 Eylül’de gerçekleşecek referandumhazırlıkları da esas olarak “terör” edebiyatı üzerindensürdürülüyor.

Referandumun gündemi Kürt sorunu12 Eylül’de gerçekleştirilecek olan anayasa

referandumu tartışmaları başlangıçta tarafların“demokratlık” yarışı biçiminde gündeme gelmişti.AKP cephesi yapılacak yenilikleri cilalayarakdemokrasi havariliğine soyunurken, CHP ise yenigenel başkanlarının Kürt-Alevi kimliğine de güvenerek“asıl demokrat biziz” demeye çabalıyordu. Ancak Kürthareketi, yükselttiği silahlı mücadelenin de etkisi ilebirden bire ülke gündemine ve dolayısıyla referandumtartışmalarının merkezine oturdu. Demokrasi ve “12Eylül ile hesaplaşma” sözleri ise ikinci plana itildi.

Özellikle siper tartışmaları ile birlikte hemAKP’nin çoktan sönen açılımı, hem de CHP’nin Kürtkökenli başkanının vaatleri unutuldu ve düzen güçleriKürt halkına karşı bildik inkar ve imha politikalarıekseninde birleşti. Mizah dergisi Penguen’intartışmalarla aynı günlerde kapağına taşıdığı birkarikatürde, siperlerde buluşan Kılıçdaroğlu veErdoğan arasında geçen “-Neden burada buluştuk / -İkimizin de bildiği yer de ondan!” diyaloğu, düzenpartilerinin Kürt halkı karşısında bir ve aynı yöntemisavunduğunu, tek bildiğinin ezmek olduğunu çarpıcıbiçimde anlatmak için yeterli.

Bu tabloya “Hayır”cı cephenin başını çekenlerdenMHP’nin daha sürecin başından beri şovenizmpropagandasıyla yol yürümeye çalışmasını ve birbiriardına yaşanan linç girişimlerini de eklersek düzengüçlerinin ana gündeminin Kürt düşmanlığı olduğunugörebiliyoruz.

“Evet”çisiyle, “hayır”cısıyla düzen içi taraflarınKürt sorunu üzerinden yaptıkları tartışmalar özündefarklılık içermemek ile beraber belirli başlıklardatoplanıyor. CHP ve MHP’nin başını çektiği“Hayır”cılar ya da genel olarak kullanılan tabirleulusalcılar başından beri PKK’nin yaptığı tümeylemlerden emperyalizmi sorumlu tutup bunu daAKP’ye bağlıyorlar. Propagandalarında sıklıklaPKK’yi AKP’nin güçlendirdiği ve desteklediğibelirtiliyor. AKP’nin açılım hamlesi de bu cenahtarafından suçlamalarına kanıt olarak gösteriliyor.

Öte yandan AKP ise hem Kürt halkınınmücadelesini ezmek için üzerine düşen görevi yapıyorhem de kendilerinin Kürt sorununun çözmek için çabaharcadığına dair bir izlenim yaratmaya çalışıyor.Erdoğan da sıklıkla BDP ile MHP ve CHP’yi aynı

gördüğünü, CHP ve MHP’nin de “terör”dennemalandığını propaganda ediyor.

Bu hafta da AKP ve CHP şefleri birbiri ardınayaptıkları açıklamalar ile adeta şovenizm yarışınagirdiler. Tabii bu tartışmaların hayli düzeysiz birüslupla yapılıyor oluşunu söylemeye gerek dahi yok.Hafta boyunca yaşanan tartışmalar arasındaErdoğan’ın Hatay mitinginde sarf ettiği sözler veKılıçdaroğlu’nun yanıtları önemli bir yerde duruyor.

Kürt sorunu yine rant malzemesi

Hatay’da Kürt halkına dönük gerçekleştirilen linçgirişiminin ardından burada bir miting gerçekleştirenErdoğan, yaptığı konuşmalarla yaşanan saldırıyı adetaonayladı ve BDP yi suçladı. Saldırının ardındankonvoy oluşturarak Hatay’a giden BDP’lilere çatanErdoğan “sen polis misin, sana mı kaldı” sözlerinisarfetti. Erdoğan ayrıca CHP ve MHP’yi de hedefealarak şunları söyledi: “MHP, buradan kendisine rantdevşirmenin yoluna gidiyor. CHP, bu kaostan nekoparalım diye bakıyor, sokakları daha da tahriketmeye çalışıyor.” Erdoğan konuşmasında ayrıcaPKK’nin silahlı eylemlerinden bahsettikten sonra“eşzamanlı olarak muhalefet partileri de Ankara’dantaarruza geçiyor” diyerek bildik imalarda bulundu.Erdoğan ayrıca muhalefet partilerinin AKP’nin “terörügüçlendirdiği” yönlü eleştirilerine de değinerek “Buülkede terör bizim iktidardan çekilmemizle bitiyorsabiz çekiliriz” demagojisine sarıldı.

Erdoğan’ın bu açıklamasına ise Kılıçdaroğlu’nunyanıtı gecikmedi. CHP’nin sözde demokrat başkanı“Recep bey sen gidersen, bu ülkede terör biter” dedi ve“terör”ü bitirecek tek partinin CHP olduğunu iddia etti.Kılıçdaroğlu Erdoğan’a şu sözlerle seslendi:“Başbakan ‘Biz çekilmeye hazırız’ diyorsa, çok basityapacağı şey; iki satırlık bir dilekçe yazıp ayrılmak.‘Ben terörü sona erdirmedim, erdiremedim, tamtersine toplumu böldüm, toplum karpuz gibi ikiyebölündü, ben çekiliyorum, yeniden ulusal birliğigüçlendirecek bir hükümet kurulsun, terörü sonaerdirsin, bunlara bu fırsatı veriyorum’ deyip, ikisatırlık bir dilekçe yazarsa biz de sonucu hep berabergörürüz”

Her iki cepheden de yapılan tartışmalar bir kezdaha söyleyecek farklı bir sözü olmayanlarınbirbirlerini “terörist” olmakla suçladığı ve şovenizm

üzerinden rant elde etmeye çalıştığı bir ekseniaşamadı. Tüm bu polemikler boyunca Kürt halkınıntaleplerinin ve bir kez bile gündeme gelmediğinisöylemeye gerek bile yok.

Düzen güçlerinden yeni hamleler

Kürt sorunu evet-hayır tartışmalarında ana gündemolmasına rağmen CHP ve AKP arasında özellikleCHP’nin hamleleri nedeniyle farklı tartışmalar dagündeme geldi. CHP’nin AKP demokratlığının altındakalmamak için zorlama biçimde ortaya attığı TSK içtüzüğündeki 35. maddenin değiştirilmesitartışmalarının ardından bu kez de Erdoğan veByükanıt arasında bir anlaşma olduğu, verilen e-muhtıranın da suç teşkil ettiği iddiası ortaya atıldı.

Her iki hamlenin de benzer kaygılar ile ortayaatıldığını görmek zor değil. AKP’nin 12 Eylül vedarbecilerle hesaplaşma oyununa benzer biçimlerdeyanıt vermeye çalışan CHP, en az AKP’ninkiler kadarsamimi(!) araçlar da bulmuş görünüyor.

35. madde üzerinden yapılan tartışma gerçekten dehayli komik. Zira burada cumhuriyeti “koruma vekollama” görevinin askere verildiği söyleniyor. CHPise bunun darbeye dayanak olduğunu belirterekyeniden düzenlenmesi, kollama kavramınınçıkarılmasını istiyor. Kuşkusuz ki baştan sonamilitarist bir ülkenin ordu tüzüğünde bunun gibiifadelere sıklıkla raslanıyor. Ancak tutupta tek birmaddeyi değiştirmek için girişimde bulunmakAKP’nin anayasa hamlesine karşı girişilen bir şovdanöte anlam taşımıyor.

Yine 27 Nisan 2007’de yayınlanan e-muhtıranınAKP’yi güçlendirmek için yayınlandığı iddiasınıortaya atmak, muhtıraya yayınlandığı dönemde alkıştutan CHP için ciddi bir tutarsızlık örneği olarak ortadaduruyor. Üstelik CHP iktidara geldiğinde Büyükanıt’ıyargılayacağını da bildirmekten geri durmuyor.

AKP ise CHP’nin bu hamlelerine karşı etkin birteşhir faaliyeti uygularken yer yer düzeyi haylidüşürüyor. Son olarak Bülent Arınç’ın KemalKılıçdaroğlu için “şu kadar boyuyla bir şeylersöylüyor” sözleri referandum yaklaştıkça tartışmaüslubunun daha da çirkinleşeceğini gösteriyor.

Referandum şovdan ibarettir!

Tüm bu gelişmeler, referandum adı altında yapılantartışmalar, birbirini “terörist”likle suçlamalar,demokrat kesilmeler, sözde darbe karşıtlıkları, hepsiçirkin bir oyunun parçalarından ibaret. Oyunun yeganeamacı ise işçi ve emekçileri etkileyerek düzen içigüçler arasındaki iktidar mücadelesine yedeklemek,sözde taraflardan biri haline getirmek.

Söylenen sözlere, verilen vaatlere baktığımızda isehiçbirinin işçi ve emekçilerin çıkarına olmadığını netbiçimde görebiliyoruz. Ne evetçilerin ne dehayırcıların yalanları işçi ve emekçilerin gerçekgündemleri ile kesişmiyor. İşçi ve emekçilerin tüm buyalanlara karşı kendi mücadele programları ileçıkmaları ve referandum oyununu bozmak için sandığıboykot etmeleri elzem olarak önlerinde duruyor.

Referandum şovu kızışıyor...

Gericilikte yarışanlar bir kez dahaterör edebiyatına sığınıyor!

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Gazi MahallesiKürt halkına, ilerici, devrimci güçlere ve

emekçilere karşı son dönemlerde yaygınlaşarak artandevlet terörü 1 Ağustos akşamı Gazi Mahallesi’ndegerçekleştirilen yürüyüşle protesto edildi.

BDSP, ESP, DHF ve Partizan’ın gerçekleştirdiğiyürüyüş için Eski Karakol’da toplanıldı. “Türk, Kürt,Ermeni yaşasın halkların kardeşliği!” pankartınınaçıldığı yürüyüş Gazi Mahallesi Muhtarlığı’nda sonbuldu. Yürüyüş boyunca yapılan konuşmalarla devletterörü ve faşist saldırılar teşhir edildi ve emekçilere sıksık mücadele çağrısı yapıldı.

Kurumlar adına yapılan ortak açıklamada İnegöl,Hatay ve diğer kentlerde Kürt halkına karşıgerçekleştirilen faşist saldırılarla, devrimci ve ilericigüçlere karşı gerçekleştirilen faşist saldırılarınbirbirinden bağımsız olmadığı ifade edildi. Sondönemde yaygınlaşan katliam ve linç saldırılarınındevletin Kürt sorunu karşısında çözümüretemeyeceğini bir kez daha gösterdiği vurgulandı.

Açıklamada, halkların çıkarlarının ortak olduğu veher türlü saldırıya karşı birlikte mücadeleden başkaçözüm olmadığı ifade edildi.

PDD, DÖH ve Sosyalist Parti yürüyüşe destekverdiler.

EsenyurtGeçtiğimiz hafta BDP Esenyurt İlçe Örgütü’nün

basılarak 50 BDP’linin gözaltına alınması ve Kürthalkına yönelik İnegöl ile Dörtyol’daki linç girişimleriEsenyurt’ta gerçekleştirilen eylemle protesto edildi.

BDSP, EMEP, ESP, Halkevleri, ÖDP ve YeniDünya İçin Çağrı tarafından gerçekleştirilen eylemde“İnegöl, Dörtyol, Esenyurt... Faşist saldırılara karşıyaşasın halkların kardeşliği” pankartı açıldı.

Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya gelenilerici ve devrimci kurumlar açıklamada Kürt halkınayönelik saldırıların son zamanlarda daha da arttığıifade ederek şovenizm ve milliyetçilik zehriyleörgütlenen linç taburlarının planlı bir şekilde Kürthalkının üzerine sürüldüğü söyledi. Saldırılarladevletin Kürt sorunu karşısındaki çözümsüzlüğünün,inkârcı ve katliamcı çizgisinin bir kez daha gözlerönüne serildiği vurgulandı.

Açıklamada şunlar söylendi: “Bizler biliyoruz kikardeş Kürt halkının kanını dökenler, biz işçiemekçileri günde 12-14 saat çalıştırıp 550 lirayamuhtaç edenlerdir. İşsizlik belasıyla bizleri ölüme,açlığa terk edenler mücadele edenleri katledip ölübedenlere dahi işkence edenlerdir. Ve bu sömürücüleristiyorlar ki biz işçi, emekçiler birbirimizedüşmanlaşalım ve gerçek düşmanımızın bizisömürdüğünü dahi fark etmeyelim. Halklarınkardeşliğini bizlere direnen TEKEL işçileri gösterdi.Onlar işçilerin birliğinden, halkların kardeşliğindenkorkuyorlar. İşçi emekçi kardeşlerimiz, gelin onlarınkorkularını kâbusa çevirelim. Gelin din, dil, ırk ayrımıgözetmeksizin bir araya gelip, tek vücut olup bukatliamcı, bu sömürücü sistemi alaşağı edelim.”

KartalKürt halkına dönük saldırılar ve son günlerde ırkçı-

şoven kışkırtmalar eşliğinde devreye sokulan linçsaldırıları Kartal’da ilerici ve devrimci kurumlartarafından gerçekleştirilen eylemle protesto edildi.

“İmhaya, inkara, linç girişimlerine karşı... Yaşasın

halkların kardeşliği” şiarlı ozalitle 28 TemmuzÇarşamba günü Kartal Cit Bank önünden başlayanyürüyüş Kartal Meydanı’nda son buldu.

BDSP, Halk Cephesi, DHF, Partizan, ESP,Kaldıraç, Devrimci Hareket, PSAKD Kartal Şubesitarafından örgütlenen eylemde, linçlerin bir devletpolitikası olduğu söylendi.

BursaKürt halkına yönelik gerçekleştirilen ırkçı saldırılar

30 Temmuz günü Bursa’da yapılan basınaçıklamasıyla protesto edildi. Açıklamada, saldırıyakatılanlardan sadeci 11 kişinin tutuklanmasının vetutuklanma gerekçelerinin kabul edilemez olduğu dilegetirildi.

Bursa Adliyesi önünde gerçekleştirilen eylemdeaçıklamayı BDP Bursa Eşbaşkanı Ayla Yıldırım yaptı.Yıldırım, yaşanan saldırıların planlı ve organizeolduğunu, başta hükümet olmak üzere MHP, CHP vetüm siyasi partilerin ve devletin bu saldırılardansorumlu olduğunu söyledi.

25 Temmuz günü İnegöl’de yaşanan saldırılarınardından gözaltına alınan saldırganların büyük birbölümünün bırakıldığını hatırlatan Yıldırım tutuklanan11 kişinin de sadece “kamu malına zarar vermek”,“toplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefet” ve “polisemukavemetten” yargılanmalarının kabul edilemezolduğunu sözlerine ekledi. Yıldırım, saldırganlarınırkçılıktan, ayrımcılıktan, halkı kin ve nefretduygularına sürüklemekten yargılanmaları gerektiğini

ifade etti. Açıklamaya BDP Bursa İl Örgütü, DSİP, EMEP,

ESP, Sosyalist Parti, Sosyalist Gelecek Parti Hareketi,İHD, SKM, DÖH, TÖP, SODAP, BATİS, Partizan veBDSP katıldı.

AdanaDİSK Adana Bölge, KESK Adana Şubeler

Platformu, TMMOB Adana İKK, Adana Tabip Odası,TÜMTİS Adana Şube ve Tez-Koop-İş Adana 1 No’luŞube’den oluşan bileşenler, 2 Ağustos günü İnönüParkı’nda bir araya gelerek Kürt halkına dönük sondönemde artan saldırı ve linç girişimlerini protestoetti.

Bileşenler adına basın açıklamasını Eğitim SenAdana Şube Başkanı Güven Boğa gerçekleştirdi.İnegöl ve Dörtyol’daki linçlerin, Batman’daki mayınlısaldırının ve Şırnak’ta yaşanan yargısız infazlarıngeçmişte yaşanan acıları anımsattığını söyleyen Boğa,bir daha Maraş’ları, Çorum’ları, Sivas’ları ve Gazi’leriyaşamak istemediklerini belirtti.

Çatışmanın bitmesi için gerek ve yeter şartlarıyerine getirmeyen hükümetin içeriği tartışılırreferandumu için bu olayları bile malzeme yapmasınasöz bulmakta zorlandıklarını dile getiren Boğa,açıklamasını şu sözlerle noktaladı:

“Emek ve meslek örgütleri olarak bizler, sorununtek çözümünün, tanımı gereği şiddeti dışlayan siyasalalanda olduğunu vurguluyoruz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul - Bursa - Adana

“Yaşasın halkların kardeşliği!” Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Kürt halkına dönük saldırılar protesto edildi...

“Yaşasın halkların kardeşliği!”

Türk devleti Bulanık katillerini akladıMuş Bulanık’ta 15 Aralık 2009 tarihinde, Turan Bilen adlı JİTEM bağlantılı kişinin DTP’nin kapatılmasını

protesto eden kitleye açtığı ateş sonucu 2 kişi hayatını kaybetmişti. Gönüllü köy korucusu Turan Bilen ve kardeşi Metin Bilen’in yargılandığı davada, mahkeme heyeti “meşru

müdafaa ve suçun unsurlarının değişebileceği” gerekçesi ile sanıkların tahliyesine karar verdi. Böylecesömürgeci Türk devletinin mahkemeleri bir kez daha bu coğrafyada Kürtlerin katlinin vacip olduğunugöstermiş oldu.

Turan Bilen ve kardeşi Metin Bilen’in yargılandığı Bulanık davası Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndegörülürken, davanın 3. duruşmasında Türk devleti, katilleri akladı.

Mahkeme heyeti, Bilen kardeşleri aklamak için burjuva hukukunu dahi ayaklar altına aldı. Mağduravukatlarının bilirkişi raporunun tamamen yanlı olarak hazırlandığını belirtmeleri de gözönüne alınmadı. Olaygünü, 4 polis kamerası tarafından kayıt altına alınırken, raporda ve görüntülerde Turan Bilen’in ateş edişiyleilgili görüntülerin yer almaması mağdur avukatları tarafından eleştirildi.

Bununla beraber gizli tanıklarla ilgili ifade tutanaklarının da tamamen hukuksuz bir biçimdehazırlanılması, ifade kağıtlarının üzerinde ne ifadeyi alan kurumun ne de kişinin isminin veya imzasınınbulunması Bilen kardeşlerin aklanması için her yolun denendiğini gösterdi. Mahkeme başkanı, mağduravukatlarının savunmasını almadan katillerin tahliyesine karar verirken bu protestolara katılanların 11 yılhapis cezası alması “Bağımsız Türk yargısının” devletin faşist ve inkarcı ideolojisine göbekten bağlı olduğunugösterdi.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Türk sömürgeci sermaye devletinin kirli savaşuygulamaları birer birer açığa çıkmaya devam ediyor.Emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın, bir televizyonda Türkdevletinin eylemlerini doğrulayan çarpıcı açıklamalarıbunun son bir örneği oldu. Bununla beraber yine basınayansıyan video görüntülü bir habere göre,Genelkurmay’ın PKK´nin “Hantepe” karakol baskınınagöz yumarak askerlerin ölümüne seyirci kaldığı anlaşıldı.Böylece asker cenazelerini şovenizmi tırmandırmak içinnasıl bir malzeme olarak kullandıkları da bir kez dahadeşifre oldu.

Emekli Koramiral Atilla Kıyat, ‘93-‘97 yıllarıarasında işlenen “faili meçhul cinayetler”in devletpolitikası olduğunu, o dönem yüzbaşı, üsteğmen olankişilerin emir üzerine bu cinayetleri işlediklerine işaretetti.

Kıyat’ın, 1990’la 2000 yılları arasında yapılanların birdevlet politikası olduğunu itiraf ettiği sözleri ise şunlar:“Bugün Ergenekon’da faili meçhul cinayetlerden dolayısuçlanan ve içeride olan kimseler vardır. Ama bendevamlı söylüyorum. Bu arkadaşlar o zaman (şimdi albaybunlar) üsteğmendi, yüzbaşıydı. Şimdi diyorlar ki ‘SenCizre’deyken muhtarı öldürdün’ ya da muhtarla beraberoldun filancayı öldürdün. ‘Sene kaç? 1994, 1995... Şimdiben de diyorum ki, lütfen ‘94’ün, ‘95’in, ‘93’ün, ‘96’nın,97’nin başbakanları, cumhurbaşkanları, genelkurmaybaşkanları, OHAL valileri... Yatağınızda nasıl rahatuyursunuz! Lütfen çıkıp açıklayın, bu yıllarda işlenen failimeçhuller terörle mücadele için devlet politikası mıydı vebu çocuklar devlet politikası mı uyguladılar? ‘Hayırböyle bir devlet politikası yok’ diyorsanız, söyleyin. Hayırsöylemiyorlar.”

Öte yandan Hakkari’nin Çukurca İlçesi’nde yediaskerin yaşamını yitirdiği Hantepe baskınının baştaGenelkurmay olmak üzere 30’ya yakın birim tarafındancanlı olarak izlendiği deşifre oldu.

Basına yansıyan bilgilere göre, saldırıdan 20 dakikaönce bölgeye giden Heron, PKK baskınını saniye saniyekarargâha iletti. Heron’un çektiği görüntülere göremevzilere yaklaşan PKK’lilerin, askerlerin üzerine attığıbombalar büyük gürültüyle patlıyor. Bu sırada kaçışanaskerler, pusuya yatan PKK’liler tarafından kurşunyağmuruna tutuluyor.

Kardeş halklar arasında düşmanlık tohumları ekmekve Kürdistan’da yapılan operasyonları meşrulaştırmakiçin kullanılan asker cenazelerinin Türk devleti için hiçbiranlam taşımadığı da bu örnek üzerinden bir kez dahagörülmüş oldu.

Kirli savaş itirafları...8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Kirli savaş itirafları...Dörtyol’un ayrıntıları...Hatay’ın Dörtyol ilçesinde 26 Temmuz akşamı meydana gelen faşist provokasyon hakkında yeni bilgiler

ortaya çıkmaya başladı. Dört polisin öldürüldüğü HPG eylemi gerekçe gösterilerek gözaltına alınan 4 kişidenbiri olan Mehmet Bozkurt, yoğun bakımdan çıktıktan sonra yaşadıklarını anlattı.

26 Temmuz akşamı polis aracına dönük HPG eyleminin ardından kullandıkları araçları durdurularakgözaltına alınan dört kişi Dörtyol Emniyet Müdürlüğü’ne götürülürken, ilçede aynı dakikalarda “Polislerivuranlar yakalandı” söylentisi yayılmıştı. Karakol önünde toplanan güruh gözaltına alınanları linç etmeyeçalışırken, yaralı Mehmet Bozkurt linççi güruhun arasında ambulansa bindirilerek hastaneye kaldırılmıştı.

Urfa’da çiftçilik yapan Bozkurt, olay gecesini şöyle anlattı: “Arabayı ben kullanıyordum. Silah sesi duydum. Sonradan öğrendik ki polisler vurulmuş. Arabadaki

arkadaşlarım ‘dur’ dedi, durmadım. Mermi sıkılan yerden 300-400 metre uzaklıkta polis aracını görüncedurduk. Panikledik, ne olduğunun farkında değildik. Polis bizi aldıktan sonra ben ‘Suçumuz nedir, ağabey?’diye sordum. ‘Suçunuz polis vurmak’ dediler.

(...) Bizi gözaltına alan polis direksiyona geçti ve aracı ters yönde giderek kullandı. Hızla gittik. Araçtaninerken emniyet bahçesinin ortasında iki sivil kişi ateş açtı. Polis de olabilir, vatandaş da olabilir. Tartışmaolmadı. Terörist diye gösterip vurdular bizi. Emniyet bahçesinde birileri arabaya girdiler. Araba da hasargördü, paramparça oldu. Beş-altı kişiydiler. Belden aşağımdan sekiz kurşun yedim. Hakkımızı istiyoruz.Mağduruz. İnsan olan hakkımı arasın. Herkes elini vicdanına koysun. Olayın yaşandığı an Dörtyol Emniyet’ibizi korumadı.”

Cumartesi Anneleri’nden Erdoğan’a tepki

Cumartesi Anneleri, oturma eylemlerinin 279. haftasında Galatasaray Lisesi önünde biraraya gelerek,Erdoğan’ın, “Onları hiç duymadım, onların ne iş yaptıklarını bilmiyorum!” sözlerine tepki gösterdi.

Kayıp yakınlarının gönderdiği ve Erdoğan’ın sözlerine tepkilerini ifade eden mesajların okunduğueylemde ilk olarak gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç söz aldı.

Yıllardır sistemli işkencelerle ortadan kaybedilen kişilerin sorumlularının yargılanmadığını belirterek,şunları söyledi:

“15 yıldır burada oturuyoruz. Bizleri dünya duydu, devlet duymadı. Yuh yani! 15 yıldır burada oturduk.Hindistan’dan, Almanya’dan dünyanın birçok yerinden geldiler. 70 yaşında anneleri saçlarından sürüklediler.Yazıklar olsun.”

1995 yılında gözaltında kaybedilen 18 yaşındaki Abdurrahman Coşkun’un annesi Hediye Coşkunmesajında, 15 yıldır tüm baskılara rağmen oğlunu aramaktan vazgeçmediğini belirterek, “Başbakan neyaptığımı bilmiyormuş. 73 yaşındayım, ölmeden önce oğlumun akıbetini öğrenmek için mücadele ediyorum.Dünya alem duydu da 15 yıldır başbakan sesimizi duymamış, bizi görmemiş” sözleri ile Erdoğan’a tepkisinidile getirdi.

20 Temmuz 1992 yılında gözaltında kaybedilen Hasan Gülünay’ın eşi Birsen Gülünay, “18 yıldır eşimiarıyorum. Coplandım, yerlerde sürüklendim, gözaltına alındım, 1 ay hapiste yattım, vazgeçmedim. Artıkeşimin yaşamadığını biliyorum. 4 çocuğumu yetim bırakanlar yargılansın istiyorum. Karanfil koyabilecek birmezarımız olsun istiyorum. Başka anneler, eşler, çocuklar ağlamasın istiyorum. Başbakan kayıp yakınlarınakinayeli sözler söyleyeceğine, kaybedilen yakınlarımızın akıbetini açığa çıkaracak mekanizmaları hayatageçirsin” sözleriyle tepkisini ifade ederken, 29 Ekim 1995’te gözaltında kaybedilen Seyhan Doğan’ın babasıRamazan Doğan ise “Gözaltında kaybedilen Seyhan Doğan’ın babasıyım. Bizim bilgimiz dışında nüfuskütüğümüze Seyhan’ın öldüğünü yazmışlar. Başbakan bizi suçlayacağına bu kaydı düşenleri araştırsın. Benimoğlum daha çocuktu, onu benim kucağımdan alıp götürdüler. Başbakan ne yaptığımı bilmiyorsa söyleyeyim.Ben oğlumun kemiklerini arıyorum...” sözleriyle seslendi.

13 Eylül 1980 yılında gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Kırbayır mesajında, 30yıldır Cemil’in yolunu beklediğini belirterek şunları belirtti: “Gelir de duymam diye kapım açık uyuyorum.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kenan Evren’i köşkte ağırlarken içim kan ağladı. Benim oğlum 12 Eylül’ün ilkgözaltında kaybıdır. Başbakana sesleniyorum: Ben 100 yaşını geçtim. Cemil’imin akıbetini öğrenmek içinölüme direndim. Kaybedilen evlatlarımızı ve bizi görmezden gelmeye devam edersen iki cihanda ellerimyakanda olacak.”

18 Ocak 1996 tarihinde gözaltında kaybedilen İsmail Şahin’in eşi Kiraz Şahin ise mesajında, 14 yıldıreşinin başına ne geldiğini öğrenmeye çalıştığını, elbiselerini dolapta gelip giyecekmiş gibi temiz tuttuğunubelirterek Erdoğan’a “Başbakan’a soruyorum İsmail ne oldu? Arkadaşlarımın çocuklarına eşlerine ne oldu?Bunu açıklamak sizin göreviniz değil mi?” diye sordu.

12 Nisan 1981 tarihinde gözaltında kaybedilen 27 yaşındaki Nurettin Yedigöl’ün annesi Zeycan Yedigölmesajında, 29 yıldır oğlundan bir haber almak için beklediğini, Nurettin’i sorgulayan ekibin, işkence yapanpolislerin belli olmasına ve tüm başvurulara rağmen soruşturma yapmayan DGM savcısının da kimolduğunun bilindiğini, belli olmayan tek şeyin ise oğlunun akıbeti olduğunu ifade ederek, Erdoğan’a şusözlerle seslendi: “Başbakana sesleniyorum: Madem 12 Eylül’le hesaplaşacağız diyorsun neden 8 yıllıkbaşbakanlığın boyunca benim, Berfo Kırbayır’ın, Cevriye Altunbaş’ın, Elmas Eren’in, Fatma Morsümbül’ünve diğer 12 Eylül’de kaybedilenlerin annelerinin sesini duymuyor musun?”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

“Tecrit-tredman insanlık suçudur!” Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi(ÇHD) Cezaevi İzleme Komisyonu, İstanbul BarosuOrhan Apaydın Konferans Salonu’nda düzenlediğibasın toplantısı ile Temmuz 2010 F tipi cezaevleri hakihlalleri raporunu kamuoyu ile paylaştı.

Av. Güray Dağ, Av. Oya Arslan ve Av. EbruTimtik’in konuşmacı olarak katıldığı basın toplantısınaÇHD’li avukatlar da katıldı. Toplantıda, “Tecrit-tredman insanlık suçudur! Hasta tutsaklar serbestbırakılsın” pankartı yer aldı.

Hasta tutuklular ölüm sınırında

Güray Dağ, raporun sonuç bölümüne ilişkin, 45/1No’lu genelgenin sevk, nakil ile ilgili bölümlerininuygulandığını, sohbet hakkını düzenleyen bölümün iseuygulanmadığını söyledi. Hasta tutuklu ve hükümlüsayısının her geçen gün artmasının ve hastahükümlülerin büyük bir kısmının ölüm sınırınayaklaşıyor olmasının en önemli sorunların başındageldiğini söyledi. Dağ, tutuklu ve hükümlülerin haksızidari uygulamalarına karşı itiraz ve/veya şikayetlerininkimi zaman kaybolduğunu belirterek bunlar şikayetkonusu yapıldığında ise tutuklu veya hükümlülerindisiplin soruşturması ile karşı karşıya kaldıklarınısöyledi. Disiplin soruşturmalarının infaz korumamemurları tarafından tutulan tutanaklara dayandığınıifade etti.

Tutukluların suç duyurusu takipsizlikle sonuçlanıyor

“Disiplin kararlarına karşı İnfaz Hakimliği’ne veAğır Ceza Mahkemelerine yapılan itirazların tümümatbu gerekçelerle reddedilmektedir” diyen Dağ,gerekçesiz yapılan red kararları nedeniyle yüzlercedosyanın AİHM’e taşındığını belirtti. Dağ, kötümuamele ve işkenceye dayalı suç duyurularınıntümünün takipsizlikle sonuçlandığını, buna karşınişkence iddiası şikayet konusu yapıldığında, işkencemağdurlarına hücre hapsi cezası verildiğini söyledi.

Dağ, sağlık sorunu yaşayan tutsaklar için kalıcı veetkili tedavi yöntemi kullanılması yerine geçici, sadeceilaç tedavisine dayalı yöntemlerin kullanıldığınıbelirterek, hapishanede kalması yaşamı açısından riskoluşan hasta tutsakların serbest bırakılması için hiçbirgirişimde bulunulmadığını ifade etti. Tutsaklarıniletişim, görüş, siyasal ve kültürel gelişimini sağlama,eğitim, bilgi alma hakları gibi temel hakların disiplincezaları nedeniyle kullanılamaz hale geldiğini söyledi.

Tecrit - tretman modeli terk edilsin

Av. Güray Dağ, F tipi ceza infaz modelininkişilerin fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklıgelişimlerinin önünde engel olan tecrit - tretmanmodelinin terk edilmesini ve cezaevi idarelerininmevcut yasal düzenlemeleri de aşarak bu sorunuağırlaştırmalarının engellenmesini istedi.Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezası infazmodelinden vazgeçilerek, bunun için yasaldeğişikliklerin bir an önce yapılmasını isteyen Dağ,hasta tutsakların serbest bırakılması için idari işlemlerehız verilmesini talep etti.

Tutsakların dış dünya ile iletişimininengellenmesine dönük ağır disiplin cezalarına son

verilmesi, kötü muamele ve işkence iddialarına ilişkinetkin soruşturma yürütebilecek mekanizmalarınoluşturulması üzerinde duran Dağ, tüm tutuklu vehükümlülerin sağlık hizmetlerinden etkin bir şekildefaydalanmalarının sağlanması gerektiğini,cezaevlerinde her an ulaşabilecekleri doktor, dişhekimi ve sağlık görevlisi bulunması gerektiğinisöyledi.

Mevcut sistemin gerçek yüzü F tipleridir

Av. Ebru Timtik de dışarıda demokratikleşmevaatlerinde bulunan mevcut sistemin ve hükümetingerçek yüzünün F tiplerine bakıldığında daha çıplak venet bir şekilde görüldüğüne dikkat çekti. Devletin,

kendisine tehdit olarak gördüğü muhalifleri, tecrithapishanelerine koyarak, toplumdan izole etmeyeçalıştığını söyleyen Timtik, F tipi hapishanelerin fizikiyapısına da değindi.

Temmuz 2010 F tipi cezaevleri hak ihlalleri raporu,Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F Tipi Hapishaneleri, Edirne FTipi Hapishanesi, Kandıra 1 ve 2 No’lu F TipiHapishanelerinde kalmakta olan 200 tutuklu vehükümlü ile 30 kişiden oluşan avukat grubununyapmış olduğu görüşmeler sonucu hazırlandı.Raporda, siyasi tutsakların yanısıra adli tutuklu vehükümlülerin verdiği bilgiler de ayrıntılı bir şekildeyer alıyor. Raporda ayrıca, tutsakların ÇHD’yegönderdiği mektuplardan alıntılar da bulunuyor.

Kızıl Bayrak / İstanbul

ÇHD 2010 cezaevleri hak ihlalleri raporunu açıkladı...

“Tecrit-tredman insanlık suçudur!”

Sermaye devleti Nurettin Soysal’ıkatlediyor!

Sermaye devleti, tecrit politikasının bir parçası olarak sessiz imhayı devreye sokarken, tecrit koşullarındahastalık, tutsaklara karşı kullanılan bir silaha dönüştürülüyor. Son 10 yılda cezaevlerinde ölümlerin asıl nedenitecrit politikasında ısrar edilmesinde yatıyor. Halen yoğun bakımda olan ve durumu giderek ağırlaşan toplam104 ağır hasta tutsak cezaevlerinde tedavi edilmeyi bekliyor.

Bunun son örneğini Adli Tıp Kurumu kapısından beş ay önce “Şimdi git, daha sonra gel” denilerek geriçevrilen ve doktorların “6 aylık ömrü kaldı” dediği lenf kanseri hükümlü Nurettin Soysal’ın ölüme terkedilmesi oluşturuyor. Sermaye devleti, 16 yıldır cezaevinde tutsak bulunan ve tedavisi yapılamayınca hastalığıölüm eşiğine gelen Nurettin Soysal’ın ölümüne onay veriyor. Adli Tıp Kurumu kapısından geri çevrilenSoysal, 2 Ağustos akşamı kaldığı Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde fenalaşarak Dicle Üniversitesi TıpFakültesi’nde yoğun bakıma alındı.

Oysa Nurettin Soysal’ın tedavisini yaptırabilmesi gasbedilemez bir haktır. Nurettin Soysal için şu anda asılsorun, kanser değil, bu hastalıkla tecrit altında mücadele etmeye mahkum edilmesidir. Mevcut cezaevikoşullarında ve tecrit altında tedavisinin yapılamayacağı açıktır. Ona özgürlük hakkını vermemek, onu kastenöldürmektir. Nurettin Soysal’ın ve benzer konumdaki tüm tutsak hastaların tedavisi için, tecride sonverilmelidir!

Hurşit Tolonlar, Levent Ersözler, Şener Eruygurlar, Veli Küçükler, Alaattin Çakıcılar, uyduruk gerekçelerlehastahanelere taşınırken, siyasi tutsakların tedavi hakkı gaspedilir. Nurettin Soysal örneğinde olduğu gibiaylarca beklenir ve hastalığın ilerlemesi seyredilir. Soysal’ın da uzun uğraşlardan sonra, hastalığının kanserolduğu teşhis edilmiş ama tedaviye başlanmamıştır.

Cezaevlerindeki tecrit politikası devam ettikçe, hasta tutsakların, hastalıktan dolayı yaşamını yitirentutsakların sayısında gizlenemez bir artış görüldü. Nitekim, tecrit politikasının uygulanmasından bu yanacezaevlerinde 300’ü aşkın siyasi tutsak yaşamını yitirdi. Bu rakam, cezaevlerindeki sessiz imhanın boyutunuve geldiği noktayı göstermesi açısından önemlidir. Sessiz imha; tutsakları katlederek, sakat bırakarak,hastalıklarla tedavi etmeyip imha ederek sürmektedir.

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Sınıf hareketinde direnme ve örgütlenme eğilimigüçlenirken sendikal hareket içinde ise ihanet veişbirlikçilik tüm hızı ile sürüyor. Gelişen sınıfhareketini bugünden ezme hedefi ile davranansendika ağaları bir yandan sermaye ile işbirliğindebirbirleri ile yarışırken öte yandan da kendilerinisermayeye daha pahalıya satabilmek için birbirlerininkuyusunu kazmaya devam ediyorlar.

Bu çerçevede sendika ağaları arasındaki gericidalaşın son cephesi geçtiğimiz hafta OLEYİS’teyaşandı. 31 Temmuz günü toplanan OLEYİS GenelKurulu oybirliği ile DİSK’ten ayrılarak Hak-İş’egeçme kararı aldı. Böylece daha yaygın olarak işyeriölçeğinde yaşanan sendikalar arası kapışmalarkonfederasyon değişikliği ile yeni bir boyuta taşınmışoldu.

DİSK’in yaptığı açıklamaya göre OLEYİS’inGenel Başkanı Kamer Aktaş’ın 2009 yılındaölümünün ardından OLEYİS’te ortaya çıkan iki başlıyönetim sendikayı bu aşamaya sürükledi. İki başlıOLEYİS yönetiminin patronlardan ayrı ayrı aidattalebinde bulunduğunu ve yöneticilerin birbirlerialeyhine açtıkları davaların sonucunda sendikanınbanka hesaplarının dondurulduğunu söyleyen DİSKyönetimi ortaya çıkan borç batağından kurtulabilmekiçin başka bir konfederasyona geçmenin gündemegetirildiğini ve Hak-İş’in 5 milyon TL’ye OLEYİS’i“satın aldığını” iddia etti.

DİSK yönetimi ayrıca yaptığı açıklamada,gerçekleşen genel kurulun yasa ve tüzük hükümlerineaykırı olarak gizlice yapılmaya çalışıldığını iddia etti.

Henüz bu iddiaları kanıtlayacak bir veri eldebulunmasa da DİSK’in dile getirdiği iddialarıngerçekliğinin fazlasıyla mümkün olduğunu düşünmekgerekiyor. Özellikle Hak-İş ve Memur-Sen gibi AKPhükümeti döneminde bizzat bu hükümet tarafındanpalazlandırılan sendikalar sözkonusu olduğunda bugerçek çok daha yalın bir şekilde gün yüzüne çıkıyor.1976 yılında dönemin hükümet partisi olan MSP’nindoğrudan yönlendirmesi ile kurulan ve yine döneminÇalışma Bakanı Ahmet Tevfik Paksu tarafından“gelecekte Türkiye’nin bütün müesseseleri MilliSelamet zihniyetinde işçi isteyeceklerdir. Eğer işverenfabrika ve işyerlerinde randıman istiyorsa, işçisindebu niteliği arayacaktır. Kendi konfederasyonumuzukurarak haklarımızı müdafaa edeceğiz” cümlesi ilekuruluşu gerekçelendirilen Hak-İş’in hükümetpartisinin nimetlerinden de yararlanarak böyle biratak gerçekleştirmesinde akla aykırı hiçbir yanbulunmuyor.

Ancak Hak-İş’in bu pervasız saldırısı sendikalhareketin içinde bulunduğu tabloyu sadece bir yandanortaya sermektedir. Gerçekleşen saldırının bu kadarkolay sonuç elde etmesinin asıl nedeni DİSKyönetiminin de en az Hak-İş ağaları kadar ihanetbatağına batmış olmasıdır. Sendika içi demokrasihavariliğine soyunan DİSK yöneticilerinin benzeranti-demokratik yöntemlerle diğer tüm sendikalardaolduğu gibi OLEYİS’te de mücadeleci damarıtörpüleyip yok etmesi ortaya çıkan sonucun asılgerekçesidir.

DİSK başkanı, TÜSİAD başkanı ile kolkolagirerek sınıflar arası barış mesajları verdiği anda işçisınıfı için DİSK’in diğer konfederasyonlardan ayrım

noktaları tamamen ortadan kalkmıştır. Ki, bu mevcutDİSK yönetiminin senelerdir çeşitli biçimlerde ardıardına verdiği toplumsal bir mesajdır. Geçmişinmücadeleci geleneğinden koptuktan sonra geçmişinmirasına yaslanarak eldekini korumaya çalışmak isebu örnekle bir kez daha görüldüğü üzere hiçbir sonuçüretmemektedir.

Bugün mücadelenin ihtiyaçları için değil, uğradığısiyasal prestij ve rant kaybından endişelenen DİSKyönetimi eğer gerçekten de “sendikanın gerçek

üyelerini, delegelerini ve yöneticilerini bu ihaneteortak olmamaya, OLEYİS’e ve DİSK’e sahipçıkmaya çağırıyorsa” öncelikle sınıflar arası barışmasallarını bir kenara bırakarak farkını geçmişinanılarında değil, bugünün sınıf mücadelesinde ortayakoymalıdır.

Ancak şurası açıktır ki, bu DİSK’e hakim olanicazetçi-bürokratik sendikacılığın harcı değildir.Tabandan yükselecek mücadele bugün yaşananihanetlerden hesap sormanın biricik koşuludur.

Kahrolsun sendika ağaları!10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Sendikal ihanetin faturasını işçiler ödüyor!

KESK tutuklamaları ve linçgirişimlerini protesto etti

KESK birçok ilde gerçekleştirdiği basın açıklamalarıyla tutuklu sendikacıların serbest bırakılmasını istedi.Açıklamalarda Kürtlere yönelik linç girişimleri de protesto edildi.

İzmir Konak eski Sümerbank önünde KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Ramis Sağlam tarafından

gerçekleştirilen basın açıklamasında, toplumun muhalif kesimlerinin baskı altına alınarak sindirilmek istendiğiifade edildi. Türkiye’de kamu emekçilerinin örgütlenme sürecinin baskı, soruşturma ve cezalandırmalarla doluolduğunu belirten Sağlam, toplumsal muhalefetin önemli bir dinamiği olan KESK’in, toplumsal sorunları dilegetirme ve çözümü noktasında da taraf olduğunu söyledi.

Bundan kaynaklı KESK’in siyasi iktidarların hedefi haline geldiğini sözlerine ekleyen Sağlam, AKPiktidarının KESK’e yönelik saldırılarına değindi. 8 KESK’linin hala tutuklu bulunduğunu hatırlatan Sağlam,hükümetin toplumun tüm muhalif kesimlerine baskı uyguladığını belirtti. Sağlam şunları söyledi: “Bursaİnegöl’de, Hatay Döryol’da Kürt yurttaşlara yönelik linç girişimleri sıradan, münferit olaylar olmaktançıkmış, siyasal otoritenin yeni sindirme aracı haline gelmiştir”

Antep Balıklı Parkı’nda yapılan basın açıklamasını Eğitim Sen Şube Başkanı Ali Ersönmez okudu. Ersönmez

açıklamada, İnegöl’de Kürtlere yönelik linç girişimini hatırlatarak şunları söyledi: “Bunun yolu da artıkçözümünü hepimizin bildiği toplumsal meselelerin çözümü yolunda somut adımları bir an önce atmak,demokrasiyi geliştirmektedir. Bu yolda başta siyasi iktidar, parlamento, tüm siyasi partiler ve tüm demokratikkuruluşlar üzerine düşeni yapmalı, toplumsal sağduyu harekete geçirilmelidir. Hiç kimse halkımıza kan vegözyaşından başka bir şey vaat etmeyen ırkçı-şoven politikalardan medet ummamalıdır”

Tutuklu bulunan 8 KESK’liye de değinen Ersönmez, AKP hükümetinin, sendika, demokratik kitleörgütleri, barış ve demokrasi güçleri temsilcilerini sindirerek toplumsal muhalefeti bitiremeyeceğini belirtti.

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Geçtiğimiz günlerde Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK), 2008’e ait gelir dağılımı verilerini açıkladı.Açıklanan veriler malumun ilanından başka bir şeydeğildi kuşkusuz. Bu araştırma her ne kadar gerçekverileri tam yansıtmasa da yoksulla zengin arasındakiuçurumu bir kez daha gözler önüne serdi. Buaraştırmaya göre, yoksul sayısı 11 milyon 580 binkişiye çıkarken, yoksulluk sınırı ise 3 bin 164 lirayayükseldi. Ayrıca nüfusun yüzde 16,7’sinin yoksullukriski altında olduğu açıklandı. En yoksul %20’likkesim milli gelirin % 5,8’ini, en zengin %20’lik kesim%46,7’sini alıyor. Bu verilere göre, en zengin ile enyoksul arasında 8,1 katlık gelir uçurumubulunmaktadır.

Araştırma 2008 yılı itibariyle Türkiye’de 69 milyon231 bin kurumsal olmayan nüfus olduğu göz önünealınarak hesaplanmış. Kurumsal olmayan sivil nüfusderken, hanelerde ikamet edenler yani, okul, yurt, otel,çocuk yuvası, huzurevi, özel nitelikteki hastane,hapishane, kışla ya da orduevi gibi yerlerde ikametedenler dışında kalanlar ifade ediliyor. Bu araştırmasonuçlarına ayrıntılı baktığımızda kapitalist birdüzende insanca yaşam koşullarından ne derece uzakyaşadığımız bir kez daha görülmektedir. İnsanca yaşamkoşulları arasında sağlıklı ve dengeli beslenebilme,sağlıklı konutlarda barınabilme, kültürel ve sosyalyaşamın ihtiyaçlarının giderilmesi gibi unsurlarısayarsak ülkede büyük çoğunluk ya da NâzımHikmet’in ifadesiyle “büyük insanlık”, bu koşullardanuzak yaşamaktadır.

Şöyle ki, yaklaşık 70 milyonluk nüfusun %58,7’siiki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemekyiyemiyor, %45,5’i yeni giysiler alamıyor, % 88,8’ievden uzakta bir haftalık tatil yapamıyor. % 61’ikendilerine ait konutta oturuyor, fakat %39’ununkonutunda sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüşpencere çerçevesi ve benzeri sorunlar söz konusudur.Ayrıca % 38,5’inin oturduğu konutta izolasyondandolayı ısınma sorunu yaşanıyor. % 57,7’sinin hanesinintaksit ödemeleri ve borçları (konut alımı ve konutmasrafları dışında) bulunmakta, bu borç ödemeleri %25’inin hanesine çok yük getiriyor

Yoksulluk toplum genelinde bu kadaryaygınlaşmışken buna bölgesel farklılıkları da eklemekgerekmektedir. Sermaye devletinin resmi politikasınınırkçı, ayrımcı yüzü gelir dağılımında da açıkçaortadadır. Geliri en yüksek bölge İstanbul olurken, Kürtbölgeleri en düşük ortalamaya sahip bölgelerdir.

Kapitalistler, sınıflı toplum gerçeğini örtbas etmekiçin çoğu zaman çeşitli aldatmacalara başvuruyorlar.Genelde aynı gemide olduğumuz söyleniyor. Oysagörüldüğü üzere sınıf farkı gerçeğini devletin resmirakamları bile çok açık ortaya koymaktadır. Gerçekolan şudur ki, bir avuç kapitalist işçi ve emekçilerinsırtından geçinerek zenginlik ve lüks içinde yaşarken,toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçileraçlık ve yoksulluk içindedir.

İnsanca bir yaşam için mücadeleye!

İşçi ve emekçiler ağır çalışma koşulları altındasaatler boyunca fabrikalarda, tarlalarda çalışır ve üretir;ancak ne ürettiklerini kullanabilir, ne giyebilir, ne deyiyebilir. Sıcak soğuk demeden inşaatlarda hiçbirsosyal güvencesi olmadan konutlar inşa eder ancak aslaöylesi yerlerde yaşayamaz. Bizlere reva görülen asgari

ücret ve belki biraz daha fazlasıdır. Ölmeyecek kadarbeslenme ve barınma hakkıdır. O hale gelinmiştir ki,artan kitlesel işsizlik nedeniyle, bu kötü ve ağır çalışmakoşullarında bir iş bulabilmek büyük bir “şans”olmuştur. Çünkü açlıktan ölenlerin, sokakta “yaşamak”zorunda bırakılanların, parasızlıktan tedaviolamayanların sayısının giderek arttığı gözlerdensaklanacak gibi değildir. Her kapitalist ülkede olduğugibi Türkiye’ de de durum “büyük insanlık” açısındanoldukça vahimdir.

Kısacası, kapitalistler tarafından insanca yaşam

hakkımız çalınmaktadır. Dünya zenginliklerini kendisefil çıkarları uğruna harcayan, insanı ve doğayı buamaçla tüketmekte bir sakınca görmeyen bu asalaksınıfa karşı tek seçeneğimiz sosyalizmin kazanmasıiçin verilecek mücadeledir. Çünkü sadece sosyalizminsanca bir yaşamın koşullarını bize sunmaktadır. Entemel ihtiyaçların; beslenme, barınma, sağlık, eğitim,kültürel ve sosyal yaşamın tüm diğer gerekleri ancaksosyalizmdedir. Yapılması gereken “büyük insanlığın”ayağa kalkarak kapitalistlere karşı sosyalizm içinverilen mücadeleye katılmasıdır.

İnsanca yaşam sosyalizmde! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Çalışan ve üreten biz, aç, açıkta yoksul kalan biziz...

İnsanca bir yaşam sosyalizmde!

Katil Foxconn Çorlu’daŞahinler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin, İstanbul Çırağan Sarayı’ndaki imza töreniyle

Foxconn firmasıyla Çorlu’da 13 bin metrekarelik alanda çalışmalara başlayacaklarını ifade etti. Şahin, yılda2,4 milyon adet masa üstü bilgisayar üretimi yapılacağını dile getirdi.

Dünyanın önde gelen teknoloji tekelleri için üretim yapan Tayvan merkezli Foxconn şirketi ardı arkasıkesilmeyen işçi intiharlarıyla gündeme oturmuştu. Ağır çalışma koşulları nedeniyle 6 ay içerisinde 10’unüzerinde işçi intihar ederken, şirketin intiharları önlemek için devreye soktuğu “çözüm” yöntemleri de sonuçüretmemişti.

Şirketin bu iğrenç yüzü bilinirken Kemal Şahin ise kendi sınıf kimliğine uygun olarak bu haberi bir“müjde” olarak kamuoyuna duyurdu.

Şahin şunları söyledi: “Bu imza törenimiz ile birlikte Türkiye ekonomisine büyük katkı sağlayacak, eğitimlive kalifiye bir göç yaşatacak olan alt yapıyı da hazırlamış oluyoruz. Burası geleceğe yönelik Türkiye’ninihracat üssü olacak. Bu Trakya bölgesi, Türkiye ve ASB için çok büyük ve önemli bir çalışmadır. Törenimize,Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) Müsteşar Yardımcısı Ziya Altunyaldız, ASBGenel Müdürü Zafer Atbakan ve Foxconn Türkiye Genel Müdürü Tuna Kardeş de katılacak.”

Devlet erkanının ve sermayenin temsilcilerinin de katılacağı bir törenle madenlerden ve tersanelerdensonra sistematik olarak işçi öğütecek bir alan daha faaliyete geçecek. Azgın emek sömürüsü üzerindenbüyüyen kapitalistlerin saltanatlarının sürmesi için işçi ölümleri önemsizleştirilirken, Tayvan merkezliFoxconn şirketi, ucuz işgücü ihtiyacını bu coğrafya üzerinden karşılayacak. Halihazırda Türkiye’de işçi veemekçilere dayatılan örgütsüzlük ve taşeronlaştırma saldırısı Foxconn için uygun bir zemin hazırlıyor. Çingibi Türkiye’de de kölece çalışma koşulları hüküm sürerken, Foxconn ve Şahinler Holding için önemli olanınişçilerin ölümleri değil, kendi kârları olduğu biliniyor.

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

“UPS’ye sendika halaylarla girecek!”12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

UPS Kartal’da eylemdeydiKurtköy’deki aktarma merkezinde direnişlerini

sürdüren UPS işçileri, 1 Ağustos günü Kartal’dagerçekleştirdikleri eylemle “UPS’ye sendika mutlakagirecek!” dediler.

UPS işçileri ve eyeleme destek veren ilerici devricigüçler, City Bankası’nın önünde bir araya geldi.Eyleme işçilerin eşleri ve çocukları da katıldı.Dövizlerin ve TÜMTİS flamalarının yer aldığıeylemde kitle, Bankalar Caddesi boyunca yürüyerektaleplerini Kartallı işçi ve emekçilere anlattı. Çaybahçelerinin ve festival dolayısıyla kurulan stantlarınönünden sloganlarla geçen UPS işçileri tekrar CityBank önüne geldi.

Burada yapılan basın açıklamasında işçilertaleplerini dile getirdiler. Sendikal örgütlenmeninönündeki engellerin de teşhir edildiği açıklamadamücadele kararlılığı vurgulandı.

Eyleme aralarında BDSP’nin de yer aldığı ilericive devrimci kurumlar destek verdi.

İzmir’de çarşamba eylemiUPS işçilerinin İzmir’de her çarşamba günü ambar

işçilerinin de katılımıyla gerçekleştirdikleri eylemler 4Ağustos günü de devam etti.

Direnişlerinin 101. gününde, kendilerini yalnızbırakmayan destekçi güçlerle birlikte UPS Kargoönünde toplanan işçiler, buradan aktarma merkeziçıkışına kadar yolun yarısını trafiğe kapatarak yürüyüşgerçekleştirdiler. “UPS’de işten atılan işçiler gerialınsın / TÜMTİS İzmir Şube” pankartının açıldığıyürüyüşün sonunda TÜMTİS İzmir Şube BaşkanıŞükrü Günseli bir konuşma gerçekleştirdi. 2 Ağustosgünü 2 işçinin daha işten çıkarıldığını hatırlatanGünseli, UPS yetkililerinin baskılarına karşı birçokdava açmalarına rağmen söz konusu tutumların devamettiğine dikkat çekti.

Ambar işçilerine ve katılımcı kurumlara teşekküreden Günseli, konuşmasını şu sözlerle noktaladı:“Bizim coşkumuzu, kararlığımızı görmezden gelsenizde biz mücadelemize devam edeceğiz. Hiçbir baskı bumücadelemizin zafere ulaşmasını engelleyemeyecek!”

Günseli konuşmasının ardından çarşambaeylemlerini sona erdirdiklerini söyleyerek, eylemlerinbundan sonra cumartesi günleri yapılacağını duyurduve 7 Ağustos Cumartesi günü saat 14.00’de EskiSümerbank önünde gerçekleştiecekleri kitlesel eylemekatılım çağrısı yaptı.

UPS direnişinin sesi Taksim’deyankılandı

UPS işçileri, aktarma merkezleri önündesürdürdükleri mücadelelerini geniş kesimleringündemine sokabilmek için çeşitli merkezlerdegerçekleştirdikleri eylemlerini hızlandırdılar.

UPS’nin İstanbul Mahmutbey ve Kurtköy’dekiaktarma merkezlerindeki direnişlerini sürdüren UPSişçileri 31 Temmuz günü Taksim’de yürüyüşgerçekleştirdiler.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen işçiler,direnişlerinde kendilerini yalnız bırakmayan eş veçocuklarının yanısıra ilerici ve devrimci güçlerin dedesteğini aldılar. Sloganlarla Galatasaray Lisesi’neyürüyen işçilerin, en önde “UPS direnişimizin 88.günü” dövizini taşıdıkları görülürken “UPS’de işçikıyımına, sendika düşmanlığına son! / İşten AtılanUPS Kargo İşçileri TÜMTİS” pankartı arkasında

TÜMTİS flamaları ve dövizlerle yüzlerce işçisıralandı. İSKİ ve TEKEL işçilerinin de katıldığıyürüyüşe T. Harb-İş Sendikası Anadolu YakasıŞubesi ve Tez-Koop-İş İstanbul 5 No’lu Şube dedestek verdi.

BDSP, Kaldıraç, Alınteri, Mücadele Birliği,Devrimci Proletarya, Tüm-İGD, EHP, Genç-Sen,UİD-DER, DİK ve SDP’nin de aralarındabulunduğu çok sayıda ilerici ve devrimcikurumun destek verdiği eyleme Türk-İş’e bağlısendikaların katılımı hayli sınırlıydı. İSKİişçileri, “Taşeronlaşmış hayatlar istemiyoruz”pankartı ile eyleme katılırken, “Hak verilmez alınırzafer sokakta kazanılır” ortak pankartı ile Direniştekiİşçiler Platformu ve Taş-İş-Der de eylemde yerlerinialdılar.

Oldukça coşkulu geçen yürüyüşün ardındanGalatasaray Lisesi önünde basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Açıklamayı okuyan TÜMTİS Genel BaşkanıKenan Öztürk, tüm baskı ve saldırılara rağmensendikal örgütlenmeyi engelleyemeyen UPSpatronunun, İzmir’de sendika yöneticilerine silahlısaldırıda bulunacak kadar pervasızlaştığını söyledi.“Anayasa referandumu”nu da eleştiren Öztürk, şunlarısöyledi:

“Bu ne çelişkidir ki; bir taraftan demokratikleşmeadına Anayasa referandumları yapılıyor, BaşbakanAnayasayı demokratikleştiriyoruz diye meydanmeydan geziyor ama İstanbul’un, İzmir’in ortayerinde bir Amerikan şirketi, pervasızca Anayasayıçiğniyor. Demokrasi diye mangalda kül bırakmayanbaşbakana sesleniyoruz; Sayın başbakan, burada 90gündür alenen ve kasten Anayasa çiğneniyor.Sendikaya üye oldukları için işçiler işten çıkartılıyor.Sendikacılara silah sıkılıyor.”

Öztürk, “Hiçbir saldırı UPS’ye sendikalı, toplusözleşmeli bir düzenin hakim olmasınıengelleyemeyecektir. Sendikamız ve üyelerimizkararlıdır” diyerek açıklamasını sürdürdü.

Dünyanın birçok ülkesindeki UPS işçilerinin, busınıf düşmanı tutuma karşı, UPS merkezlerinde

protesto eylemleri yaptıklarını belirten TÜMTİS GenelBaşkanı, bu eylemlerin artarak devam edeceğini ifadeetti.

Basın açıklamasının ardından, TEKEL işçisi MetinArslan bir konuşma yaptı. Arslan, direnişlerinbirleştirilmesi gerektiğini vurguladı

Direniş kararlılığı şube kapattırdı30 Temmuz Cuma günü UPS’nin dağıtım

noktalarından biri olan Konak Şubesi, UPS patronlarıtarafından kapatıldı.

Şubede çalışan işçilerin sendikalı olduğunuöğrenen patron, işçilere sendikadan istifa etmeleri içinbaskı uyguladıktan sonra Recep Taşcıoğlu isimli işçiyiçeşitli bahanelerle işten çıkardı. Çıkartılan işçiarkadaşlarına sahip çıkan 6 UPS çalışanı daarkadaşlarının geri alınması için dayanışma göstererekdağıtımı yavaşlattı.

Atılan işçinin geri alınmaması durumunda, çalışanişçilerin dağıtım yapmayacağını öğrenen UPS patronuşubeyi kapattı.

TÜMTİS işçileri saldırıya tepki gösterdi

30 Temmuz Cuma günü 7 UPS işçsinin daha iştençıkartılması üzerine UPS Kargo’nun KonakŞubesi’nin kargo işlerini yaptığı Konak Pier’de eylemgerçekleştirildi. Konak Pier içerisinde yürüyüşe geçen

“UPS’ye sendika halaylarla girecek!”

31 Temmuz 2010 / Taksim

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

işçilere TÜMTİS üyesi ambar işçileri de destekverirken, İzmirliler de alkışlarla işçileri selamladı.UPS işçilerinin eylemi atılan sloganlarla sona erdi.

Tesco Kipa işçileri, UPS işçileriniziyaret etti

Tez Koop-İş’te örgütlü olan Kipa, Migros veCarrefour işçileri, 30 Temmuz günü UPS işçilerinedayanışma ziyareti gerçekleştirdi.

Ziyarette Tez Koop-İş Sendikası İzmir 2 No’luŞube Denetim Kurulu Başkanı Özcan Özbek birkonuşma yaptı. Konuşmasında UPS işçileri ile sınıfdayanışmasını örmek için tüm desteklerinisunacaklarını ifade etti. İşçilerin birlik ve bütünlükiçinde hareket etmelerinin öneminin altını çizenÖzbek, Kipa’daki sendikal örgütlenme sürecini ve sonyaşanan gelişmeleri anlattı. UPS işçisinin ne tür sıkıntıiçerisinde olduğunu bildiklerini ve bu yaşanansıkıntıların sınıf dayanışmasıyla çözüleceğinivurguladı. UPS işçilerinin kazanacaklarınainandıklarını belirterek Kipa örgütlenmesinin debaşarıya ulaşmasını umduklarını söyledi.

Konuşmanın ardından UPS giriş-çıkış kapısınayürüyüş yapıldı. Burada TÜMTİS İzmir Şube MaliSekreteri Abdullah Karataş bir konuşma yaptı. UPSpatronunun saldırılarını kınayan Karataş, UPSfirmasına yeni alınan işçilerin direnişteki işçilerdenşikâyetçi olmasını eleştirildi.

UPS işçilerine suç duyurusuUPS patronu bununla beraber direnişçi işçilerle

çalışan işçileri karşı karşıya getirmek için şirketavukatlarıyla beraber çalışan işçileri kendi arabasıylajandarma karakoluna götürerek direnişteki işçilerekarşı suç duyurusunda bulunmaları için işçilere baskıyapıyor. Çalışan işçilerden, direnişteki işçilerinservislerin önünü kestiği ve işçileri zorla servistenindirdikleri gerekçesiyle suç duyurusundabulunmalarını istiyor. Özellikle direnişte ön planaçıkan işçiler patronun özel hedefi durumunda.

İşçiler ise bu tür asılsız suçlamalara pabuçbırakmayacaklarını ve UPS’ye sendika girene kadardirenişe devam edeceklerini ifade ediyorlar. Ayrıcaişçiler, taşeronlara verilen işin arttığını belirterekbunun yeniden işçi çıkarmalara sebep olacağına işaretediyorlar.

Kurtköy UPS işçileri Kartal’dayürüdü

UPS işçileri 29 Temmuz akşamı mücadelecoşkularını Kartal’a taşıdılar. Kurtköy’deki aktarmamerkezinde son olarak TÜMTİS üyesi 8 işçinin iştenatılması işçilerin öfkesini ve kararlılığını daha daarttırdı.

Kartal City Bank önünde bir araya gelen UPSişçileri TÜMTİS flamaları ve dövizleriyle yürüyüşebaşladılar. İşçiler Kartallı emekçilerin alkışlı desteğinide aldılar.

Bankalar Caddesi’nden Kartal Meydanı’nagerçekleştirilen yürüyüş boyunca UPS patronununsaldırgan tavrını protesto eden işçiler direnişsloganlarıyla Kartal’daki festival alanında kurulustandların önünden geçtiler. Eylem, City Bank önündeson buldu.

BDSP’nin flamalarıyla destek katılım sağladığıeyleme Kaldıraç, Partizan ve ESP de destek verdi.Diğer yandan, BDSP’liler eylem öncesindeKartal’daki festival alanına UPS direnişiyle dayanışmaçağrısı yapan afişler astılar. Eylem sonrasında ise UPSişçilerine Kızıl Bayrak gazetesinin son sayısınındağıtımı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - İzmir

UPS’de direniş kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

“Mücadelemizi direnişle sürdüreceğiz!”TÜMTİS üyesi UPS işçilerinin sendika hakları için verdikleri mücadele kararlılıkla sürerken, UPS patronu

da sendika düşmanı tutumunu azgınlaştırarak sürdürüyor. 30 Temmuz Cuma günü UPS’nin dağıtımnoktalarından biri olan Konak Şubesi, UPS patronları tarafından kapatıldı, 7 işçi de işen çıkarıldı.

İşten çıkartılan UPS Konak Şubesi işçileri ile görüştük...- İşten çıkarıldığını nasıl öğrendiniz?2 gün önce işveren sendikalı olduğumuzu öğrendi. Dün öğleden sonra da dağıtım yaparken Recep

Taşcıoğlu arkadaşımızı işten çıkardılar. Bizler de işten çıkarılan arkadaşımızın işe geri alınması için işyavaşlatma ve iş durdurma eylemleri yaptık. Sendika temsilcileri şubeye gelerek işverenle görüştü. Sendikalıolmanın işçilerin hakkı olduğunu ve işçilerin işten çıkartamayacaklarını söyledi. Ancak UPS patronu bu seferde işçiyi sendikalı olduğu için değil evinin ikametgahı uygun olmadığı için, eleman fazlası olduğu içinçıkardığını söyledi. Bizler de arkadaşımız geri alınmazsa dağıtım yapmayacağımızı söyledik. Onlar da dağıtımmallarını getirin diyerek 1 saat içinde şubeyi kapattılar.

Sendikalı olduğumuzu öğrendikleri günden beri çeşitli baskılar yapmaya başlamışlardı. Tehdit ettiler, istifaetmemiz için baskı yaptılar, asgari ücret veririz, sigortanızı keseriz gibi söylemlerde bulundular. 7 UPSçalışanı içerisindeki bayan arkadaşımız olan Simge Şanal’ı da özel olarak tehdit ettiler.

- Bundan sonra mücadelenizi nasıl sürdürmeyi düşünüyorsunuz?Eylemimiz sendikanın kazanılması ve işimize geri dönmemiz talepleriyle sürecek. Sendikalı olmak suç

değil. Bizler de sendikalı olma hakkımızla beraber işimize geri dönmek için mücadelemizi direnişlesürdüreceğiz.

Kızıl Bayrak / İzmir

UPS işçisinden mektup...

“Biz büyük bir aileyiz!”Bugün direnişimizin 100. günü ve benim direnişe katılışımın 36. günü. Bugüne kadar aramızda hiçbir

zayıflık ve yılgınlık olmadı, tersine birbirimize daha çok kenetlendik ve omuz omuza verdik. Her zamandediğimiz gibi “UPS’ye sendika halaylarla girinceye” değin mücadelemiz sürecek, bundan kimsenin şüphesiolmasın. Bu zaman zarfında sendikanın bana kazandırdıkları ve öğrettiği, birlikteliğin ve dayanışmanın nedenli büyük bir güç olduğudur. Amerikan tekeli olan UPS’yi, bu büyük ailemiz ve örgütlü mücadelemizle dizegetirip, sendikamız ile içeriye halaylarla girip tekrar işbaşı yapacağımız günü iple çekiyorum. Demem odur ki,UPS patronunun ve onun uşaklarının son çırpınışları, son hamleleri sona eriyor, kaleleri düşüyor.

Son olarak Konak’taki arkadaşlarımızın da işlerine son vermeleri bunun açık bir kanıtıdır. Bunu bir satrançolarak düşünün; kale devrildi, artık şah-mat olacaklar. Direnişteki arkadaşlarımın moralleri çok yüksek,içerideki arkadaşlarım, yani çalışanlar çok yoruluyor. Bunun farkındayız ama bugünler geçecek ve refahakavuşacağız.

UPS patronları her hamle yapışında hata yapıyorlar, bunu kendileri de çok iyi biliyorlar. Yenilgiyi kabuledemeyerek çaresizlikten akıl ve mantığın devre dışı kaldığı saldırıları gerçekleştiriyorlar. Yani batağasaplanıyorlar. Zaten böyle bir örgütün ve sınıf dayanışmasının önünde kim durabilir ki? Bu bir dünya devi olsadahi. Son olarak “UPS’ye sendika halaylarla girecek!”

İşten atılan UPS işçisi Veysel Durkup / İzmir

UPS işçisinden Kızıl Bayrak’a mesaj...Ben İzmir UPS Kargo merkezinde tır şoförü olarak

görev yapmaktayım. İlerleyen zaman içerisindeTÜMTİS Sendikası’nın üyesi oldum ve farklı sebeplergöstererek işten attılar. UPS Kargo’da giriş saatin bellifakat çıkış saatin belli değildi. Günde 12-15 saat kölegibi çalıştırıyorlar ve hiçbir şekilde yoldaduraklayamıyoruz. Lavabo ihtiyacını bilekarşılayamıyoruz. GPRS sistemi ile, kaç dakikadurmuşsan ona göre ay sonu maaşından kesiliyor. 5dakika durmanın bedeli 65 TL. Bu kadar ağır ve zorkoşullarda çalıştırıyorlar. Bu firmadaki tüm araçlar fulkasko olmasına rağmen kaza esnasında haklı bile olsan350-600 TL arası haksız bir şekilde kesinti yapıyorlar.Neymiş kasko bozma cezasıymış ve buna hiç kimseitiraz edemiyor. Dışardaki işsizleri gösteriyorlar ve oşekilde tehdit ediyorlar. Maaşımız yemek ve yol parasıiçerisinde 1200 TL olmasına rağmen SSK’mız asgari ücret üzerinden ödeniyor. Vergi kaçırıyorlar.

Direnişimizin 97. günü ve bizleri yalnız bırakmayan Kızıl Bayrak gazetesine ve görev yapan tümarkadaşlara çok teşekkür ediyorum. UPS’ye sendika halaylarla girecek!

UPS Direnişçisi Aydın Şahin

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Bilgi Üniversitesi’nde 2 işçi işe geridöndü

Türkiye’de vakıf üniversitelerindeki ilksendikalaşma deneyiminin yaşandığı İstanbul BilgiÜniversitesi’nde Sosyal-İş Sendikası’nda örgütlenenemekçilerden üçü 4 Mayıs 2010 tarihinde iştenatılmıştı. Sosyal-İş ile Bilgi Üniversitesi yönetimiarasında yapılan görüşmenin neticesinde atılanişçilerden ikisi 2 Ağustos günü iş başı yaptı. Bununlaberaber Santral Kampüsü’nde süren oturma eylemi deson buldu.

Sosyal-İş konuyla ilgili yaptığı açıklamayla, BilgiÜniversitesi’yle 21 Temmuz tarihinde yapılangörüşmenin ardından olumlu bir diyalog ortamıyakalandığını ve ikinci bir görüşmeyle beraber iştençıkarılan Bülent Karaçeper ve Rıza Karaçaper’in, iştençıkarıldıkları tarihteki hak ve ücret düzeylerikorunarak, 02 Ağustos 2010 tarihinde işbaşı yapmaküzere işlerine dönmelerinin sağlandığını kamuoyunaduyurdu. Sendika, Kadir Karabulak’la ilgili ısrarlıgirişimlerin ise sonuçsuz kaldığını bildirdi.

Sosyal-İş sağladığı bu kısmi başarının ardından,örgütlenme çalışmalarına hız verdiğini, KadirKarabulak’ın da bu çalışmaların içerisinde yeralacağını ifade etti. Açıklamada Karabulak için nasılbir mücadele hattı işletileceğine dair bilgilendirmeyapılmadı.

Mas-Daf Makina’da işten atmasaldırısı

Düzce Organize Sanayide kurulu bulunan Mas-Daf Makina Sanayi’de çalışan işçiler geçtiğimiz haftasendikalaşma haklarını kullanarak BMİS’te örgütlendi.

Çoğunluğun sağlanmasıyla beraber BMİS, ÇalışmaBakanlığı’na yetki tespiti için gerekli başvuruyuyaparken, Mas-Daf patronu da sendika düşmanı birtutumla 5 işçiyi işten attı.

Meşru haklarını kullanan Mas-Daf işçileri ise, iştenatma saldırısına direnişe geçerek yanıt verecekler.Bununla beraber hukuki süreci de başlatacak olanBMİS, baskıların kendilerini yıldıramayacağını ifadeediyor.

Paşabahçe direnişi devam ediyorSendikalaştığı için işten çıkarılan taşeron temizlik

işçisi Türkan Albayrak, direniş güncesiyle işçi veemekçilere sesleniyor. Albayrak direnişinin 23. günüolan 1 Ağustos günü kaleme aldığı güncesinde,direnişi sayesinde çalışan işçilere yapılan muamelenindeğiştiğini ifade ediyor. Daha düne kadar işçilerle aynıyemekhaneyi dahi paylaşmayan başhekimin işçilerleberaber kafeteryada çay içtiğini, temizlik işçilerinekandil simidi dağıtıldığını belirten Albayrak, direnişisayesinde yeni işten atmaların da önüne geçildiğisöylüyor.

Direnişin 25. gününde ise zabıtaların direnişçadırında ticari faaliyet yürütüldüğüne dair ihbaraldıklarını belirterek direniş alanına geldiğini fakatihbarın asılsız olduğunun görülmesiyle geridöndüklerini belirtiyor. Bununla beraber aralarındaİSKİ direnişçisi Ercan Ballıoğlu’nun ziyaretinin deolduğu destek ziyaretleri aldığını belirtiyor.

Belediye işçileri Taksim’de yürüdüBelediye-İş Sendikası İstanbul Şubeleri 30

Temmuz günü Taksim’de gerçekleştirdiklerieylemle grev gerekçelerini açıkladılar.

İSPARK, İSTON, İSFALT, İSBAK, BELBİM,BİMTAŞ ve Kültür A.Ş ile Zeytinburnu,Gaziosmanpaşa, Sultangazi, ve Üsküdarbelediyelerinde yürütülen toplu iş sözleşmesigörüşmelerinde anlaşma sağlanamazsa Ağustosayının ortalarında greve gitme uyarısındabulunan işçiler kamuoyunu bilgilendirdiler.

Taksim Tramvay Durağı’ndan GalatasarayLisesi önüne kadar süren yürüyüşün ardındanbasın açıklamasını okuyan Belediye-İş Sendikası 5No’lu Şube Başkanı Nihat Altaş, İBB’nin, ÇalışmaBakanlığı’nın verdiği toplu sözleşme yetkibelgesindeki İSPARK AŞ’yi tanımaması, yüksek okulve üniversite mezunu işçilerin sendikalı olduklarıhalde toplu iş sözleşmesinden faydalandırılmaması,asli işleri yapan taşeron firma çalışanlarının sendikayaüye olduğu halde toplu iş sözleşmesindenfaydalandırılmaması, Büyükşehir Belediyesi’nedevredilen ilçe ve beldelerdeki çalışanların uğradığıhak kayıpları ile İstanbul’da en düşük ücretin ödendiğiBüyükşehir Belediyesi’nde ücretleriniyileştirilmemesinin toplu sözleşme görüşmelerinintıkanmasındaki ana noktalar olduğunu söyledi.

Altaş şöyle konuştu: “Uyarılarımızın dikkatealınmaması halinde 17 Ağustos’ta greve başlayabiliriz.Masada bitmemesi durumunda İstanbul’da yaşanacakbir grevin olumsuzluklarının bize ait olmayacağınınbilinmesini isteriz.’’

Haber-İş İstanbul 1 No’lu Şube, Tek Gıda-İş veTÜMTİS’in de destek verdiği eyleme çeşitli solgüçlerin yanısıra İSKİ işçileri de destek verdi.

“Tabutta değil, hayatta izin”ODTÜ taşeron şirket işçileri, yıllık izin talebiyle

30 Temmuz Cuma günü bir eylem gerçekleştirdi.ODTÜ Genel Sekreterliği’nin yaptığı açıklamada

şirket işçilerinin yıllık izinlerini kullanamamalarınınsözleşmeden kaynaklandığı ve bir çözümbulunamadığı ifade edilmişti. Geçen seneden bu yana

yıllık izinleri için mücadele eden işçiler ise sorunçözülene kadar mücadele edeceklerini bildirmişlerdi.

Cuma günü kütüphane önünde bir araya gelenişçiler, bir tarafında “Ölünce mi izne çıkacağız” ötekitarafında “Tabutta değil hayatta izin” yazan tabuturektörlüğe bıraktılar.

Haber Sen iş yavaşlattıHaber-Sen, PTT emekçilerinin sorunlarını dile

getirmek için 30 Temmuz Cuma günü sabahsaatlerinden itibaren Türkiye genelinde örgütlü olduğuişyerlerinde iş yavaşlatma eylemi gerçekleştirdi. HaberSen, 1 ay içerisinde çözüm için girişimlerdebulunulmaması durumunda iş bırakma eylemigerçekleştirecekğini açıkladı.

İzmir Basmane Meydanı’ndaki PTT binası önündetoplanan Haber-Sen İzmir Şube üyesi emekçiler,taşeronlaştırmanın önüne geçilmesi, çalışmaşartlarının daha sağlıklı hale getirilmesi taleplerininyer aldığı döviz ve pankartlar açtılar. Basınaçıklamasını gerçekleştiren Hüseyin Özden şöylekonuştu: “Bir PTT memurunun günlük çalışma saati,belirlenen süreyi aşarak 10-12 saate ulaşıyor.Memurlar eve iş götürmek zorunda kalıyor. Yöneticilerise ‘beğenmiyorsan gidebilirsin, yerine gelecek çok’diye tehditte bulunuyor. Bu dayatmaları kabuletmiyoruz. PTT çalışanları çile çekiyor. İnsanca

Sınıfa karşı sınıf!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

İşçi ve emekçi hareketinden..

Temmuz 2010 / Bursa

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

çalışma şartları istiyoruz. Türkiye’de bir postacıyaortalama 74 kilometrekarelik bir alan 6 bin 500 kişidüşüyor. Almanya’da görev yapan bir postacıya 2,5kilometrekarelik bir alan ve 570 kişi düşüyor. Rakamlar,çalışma şartlarının güçlüğünü net bir şekilde ortayakoyuyor. Tüm personel fazla mesaiye kalıyor ve saatbaşına ön görülen 1 lira 15 kuruşluk fazla mesai ücretidahi ödenmiyor.”

PTT emekçileri Ankara’da ise Yenişehir PTT binasıönünde toplandı. Haber-Sen Genel Başkanı Ali Yılbaşıise PTT Genel Müdürlüğü’nün eyleme katılanlarhakkında yasal işlem yapılacağını açıkladığını belirterek,“Sendikal hareketimiz yasal ve meşrudur. Yasalarıuygulamak istiyorsanız önce iş yerindeki angaryayıkaldırın, çalışanlara yıllık iznini kullandırın. Daha önceyaptığımız eylemleri benzer yöntemlerle engellemeyeçalıştınız, sonuç alamadınız, bu tutumunuzdan vazgeçin’’dedi.

KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek de kamusalalanda hızla bir dönüşüm sağlandığını ifade ederek,kamusal hizmetleri ortadan kaldıran bu anlayışın, bunukamusal hizmetlerin niteliği artırılıyor gibi sunduğunusöyledi.

Polifleks’te direniş kazandıBursa’da kurulu otomotiv yan sanayi kuruluşu

Faurecia Polifleks fabrikasında işten atma saldırısına vesendikal örgütlenmenin tasfiyesine karşı direniş başlatanPetrol-İş Sendikası üyeleri kazandı.

23 Temmuz günü işten atılan, aralarında şube yönetimve disiplin kurulu üyeleri ile işyeri baştemsilcisinin debulunduğu sendika üyesi 11 işçi işlerine geri döndüler.

Polifleks patronu, fabrika önünde başlayan direnişnedeniyle geri adım attı.

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı MustafaÖztaşkın’ın da katıldığı toplantı sonucunda, atılanişçilerin geri alınmasıyla beraber fabrika önüne kurulandireniş çadırı da kaldırıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

LSG SKY’da TİS imzalandıAntalya’da kurulu LSG SKY Chefs Havacılık

Hizmetleri A.Ş’de çalışırken 2008 yılının mart ayındanitibaren Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenmeyebaşlayan LSG işçileri toplu sözleşmeli çalışma düzeninekavuştular.

Fabrikadaki örgütlenme sürecinde işten atma vesendikadan zorla istifa baskılarını devreye sokan LSGpatronu ile yasal sürecin tamamlanmasının ardındantoplu sözleşme görüşmelerine başlayan Tek Gıda-İşSendikası, imzalanan TİS’le beraber fabrikada çalışanüyelerinin yeni haklar ve günün koşullarına göre önemlikazanımlar getirdiğini duyurdu. Sendika, imzalanan toplusözleşmenin içeriği hakkında ise bilgilendirmedebulunmadı.

AKP’nin 40 saat yalanSağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) “AKP’nin sağlıkçılara 40 saat yalanı” başlığıyla

yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanlığı’nın 3 Ağustos günü yayımladığı genelgeyle sağlık çalışanlarınahaftalık mesai saatini 45 saat olarak uygulatmayı hedeflediğini ifade etti.

Açıklamada, Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı genelgedeki ilgili maddede şu ifadelere yer verildiğibelirtildi: “Baştabiplikçe gerekli tedbirler alınmak ve düzenlemeler yapılmak kaydıyla hizmeti kesintiyeuğratmayacak şekilde, saat 12 ilâ 14 arasında öğle yemeği ve istirahati için personele münavebeli olarakbir saatlik dinlenme süresi (öğle tatili) verilecektir. Ancak bu süre içerisinde personel kurumdanayrılmayacak, ihtiyaç duyulması halinde ilgili personel göreve davet edilebilecek ve göreve davet edilenpersonel de davete icabet edecektir”

Sağlık Bakanlığı ve bazı sendikaların “sağlık emekçilerine müjde, çalışma sürelerini 40 saateindiriyoruz” söyleminin, sağlık bakanlığı genelgesi ile yalanlandığı ifade edilirken, bugüne kadarkiuygulamada sağlık emekçilerinin günde 9 saat çalıştığı ve öğlen yemeğini dönüşümlü yiyerek, görevlerinedevam ettiği hatırlatıldı. Yemek sırasında geçen 10–20 dakikalık sürenin mesaiden sayıldığının söylendiğiaçıklamada, sadece sağlık işkolunda haftalık çalışma süresinin 45 saat olduğunun altı çizildi. Açıklamada,genelgenin bu maddesi ile öğleyin bir saat dinlenme süresi verilmiş görünmesinin aldatıcı olduğu veihtiyaç halinde personelin göreve gelmek zorunda olmasının fiili olarak günlük 9 saat uygulamasınatekabül ettiği belirtildi.

“Bugün birçok sağlık kurumunda personel yetersizliği had safhada değilmiş gibi, tek hekim, tekhemşire ile hizmet veren servisler bilinmiyormuş gibi adeta genelgenin 2. maddesi ile emekçilerle dalgageçilmektedir” denilen açıklamada SES’in AKP’nin “sağlıkta dönüşüm” adı altında piyasacıuygulamalarına, sağlık emekçilerini esnek ve kuralsız çalıştıran genelge ve yasalarına karşı hukuksal vedemokratik mücadeleyi yükselteceği vurgulandı.

32 bin maden ruhsatı dağıtılmışMecliste verilen soru önergesi üzerine AKP hükümetinin 8 yılda 43 bin 152 maden ruhsatı için izin

verdiği ortaya çıktı. Özellikle madenlerde yaşanan toplu işçi katliamlarının sıklığı ise verilen ruhsatların herhangi bir kriter

gözetmeksizin adeta dağıtıldığına işaret ediyor. Mecliste, Türkiye genelinde maden ocağı açılması için verilen ruhsat sayısını, ruhsat verilen şirketleri,

sahiplerini, illere göre dağılımını ve toplanan harç miktarını içeren soru önergesini yanıtlayan Enerji veTabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın verdiği yanıt, iş cinayetlerinin yaygınlığı düşünüldüğünde dikkatçekici. Yıldız, Türkiye genelinde maden ocağı açılması için; 31 bin 750 arama ruhsatı, 11 bin 478 işletmeruhsatı, 104 ön işletme ruhsatı olmak üzere verilen toplam ruhsat sayısı 43 bin 152 olduğunu belirtti.Bununla beraber Yıldız, 2004-2010 yılları arasında toplanan harç miktarının ise 214 milyon 207 bin 265TL olduğunu belirtti.

2004 yılında AKP iktidarının Maden Kanunu’nu değiştirmesi sonrasında maden ocaklarında meydanagelen iş kazalarında ve işçi ölümlerinde büyük oranda artışlar yaşandığı TTB ve TMMOB gibi meslekodalarınca çeşitli platformlarda dile getirildi. Bugüne kadar madenlerde yaşanan iş kazalarınında en basit işgüvenliği önlemlerinin alınmamasından kaynaklı iş cinayetine dönüştüğü göz önüne alınırsa AKPiktidarının ruhsatları, işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerinden hiçbir kriter gözetmeksizin verdiği gözler önüneseriliyor. Oysa ki hükümet, her aşamada madenlerde bilimsel standartların sağlanmasına dönüksorumluluklarını yerine getirmek zorundayken özellikle yaşanan son iş cinayetleri bu alana dönük birçalışmanın olmadığını gösteriyor.

Yıldız’ın açıkladığı rakamlar, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları ile denetimsiz, kuralsız,sendikasız ve kayıt dışı işçi çalıştırmaya bağlı artış gösteren iş “kazaları”nın daha en başından keyfi birbiçimde verilen ruhsatlardan kaynaklı yaşandığına işaret ediyor.

Türkiye’de her yüz bin işçi için iş “kazası” sonucu ölüm oranı madencilik sektöründe 74,2. Madenkazalarında meydana gelen iş cinayetlerinde 2009 yılında 92 işçi, bu yılın ilk altı ayında ise 70’in üzerindemaden işçisi hayatını kaybetti. Bu veriler ve verilen ruhsat rakamları ele alındığında içinde yaşadığımızücretli kölelik düzeninde iş cinayetlerinin “kader” olmadığı rahatlıkla anlaşılıyor.

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

CMYK

İşgal silahın ÇEL-MER işç

İşgal silahını kuşanan direnişçi 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

İşçiler, emekçiler, kardeşler!Gebze Çayırova’da kurulu bulunan ÇEL-MER Metal Fabrikası’nda DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’te

(BMİS) örgütlenmeleri üzerine karşılaştıkları işten atma saldırısına direnişle yanıt veren ÇEL-MER işçileri, 2Ağustos günü direnişlerini fabrika işgaliyle birleştirdiler.

BMİS’te örgütlenme çalışması yürütürken işten atılan ÇEL-MER işçilerinin 19 Haziran’da başlattıklarıdireniş 19 günün ardından kazanımla sonuçlanmış, işçilerin tümü 9 Temmuz günü işbaşı yapmışlardı. İşçilerinhak alma bilincinin ve örgütlü mücadele karalılığının artmasından büyük sıkıntı duyan ÇEL-MER patronu iseilk fırsatta işten atma saldırısını tekrar devreye sokarak, 16 Temmuz günü 23 işçiyi işten atmıştı. Patronun sonsaldırısına da direnişle yanıt veren ÇEL-MER işçileri fabrika önünü yeniden direniş alanına çevirirken,içerideki işçiler ise üretimi yarı yarıya düşürerek sınıf kardeşlerine omuz vermişti.

Ve şimdi ise ÇEL-MER işçileri, fabrika içerisindeki diğer sınıf kardeşi işçilerle kenetlenip sendikalhaklarını kazanmak için fabrikalarını işgal ettiler.

İşçiler, emekçiler!Direnişe başladıkları günden itibaren merkezi noktalarda yaptıkları eylemler, direniş ziyaretleri ve bildiri

dağıtımlarıyla seslerini daha fazla kişiye ulaştırmaya çalışan ÇEL-MER işçileri, son olarak da işçi sınıfımücadelesinin en meşru eylemlerinden biri olan fabrika işgalini hayata geçirdiler.

“Atılan işçiler geri alınsın!”, “Sendika hakkımız tanınsın!” diyerek asalak patronun ve onun azgınsömürüsünün karşısına dikilen ÇEL-MER işçileri, polis-patron işbirliğinde hayata geçirilen tüm baskı vesaldırılara rağmen kazanana kadar mücadelelerini sürdürmeye kararlı olduklarını haykırmaya devam ediyorlar.

ÇEL-MER direnişi, çetin savaşımlarla dolu sınıflar mücadelesinin fabrikalardan başlayarak hayatın heralanında devam ettiğini görmeyen gözlere bir kez daha göstermiştir.

İşgalin başlamasının ardından yansıyan bir kaç kısa haber dışında, burjuva medya bu direniş karşısında da‘üç maymunu’ oynamayı tercih etmiştir. Bu da göstermektedir ki, sermaye cephesi işçi sınıfının hak aramamücadelesi karşısında yine tek vücut olarak konumlanmıştır. Bu konumlanış, direnişin yaratacağı etkininsınıfın diğer bölüklerine yayılmasından duyulan derin korkunun da açık bir yansımasıdır.

Bu tablo karşısında, tüm işçi ve emekçiler, ilerici ve devrimciler, emekten yana güçler için, ÇEL-MERişçilerinin Çayırova havzasında çaktığı kıvılcımı büyütmek günün yakıcı görevleri arasında durmaktadır.

Kardeşler!Sendikal hakları için direnişe geçen, ardından da fabrikalarını işgal eden ÇEL-MER işçileri, “İşçi sınıfı

örgütlüyse herşey, örgütsüzse hiçbirşeydir!” sözünün doğruluğunu birkez daha gösteriyorlar! ÇEL-MER işçileri, işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanarak kapitalist sömürü düzeninin çarklarını

yıkabileceğini gösteriyorlar! ÇEL-MER işçileri, kazanmak için direnmenin ve mücadele etmenin tek çıkar yol olduğunu gösteriyorlar! Ve ÇEL-MER işçileri, ücretli kölelik düzeninin adı olan kapitalizme karşı tüm işçi ve emekçilerin izlemesi

gereken mücadele yolunu gösteriyorlar! Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) olarak, ÇEL-MER işçisinin bu onurlu mücadelesini bir kez

daha selamlarken, tüm ilerici ve devrimci güçleri, emek ve meslek örgütlerini, ÇEL-MER işçileriyledayanışmayı yükseltmeye, muhtemel bir saldırı durumunda tepki vermeye çağırıyoruz.

BDSP olarak, direnişleri boyunca “ÇEL-MER kazanırsa tüm işçiler kazanacaktır!” diyerek sınıfın tümöznelerine yol gösteren ÇEL-MER işçilerinin sendikal hakları için verdiği bu onurlu ve militan mücadelesineomuz vermeye çağırıyoruz.

ÇEL-MER kazanırsa tüm işçiler kazanacaktır!Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)3 Ağustos 2010

ÇEL-MER işçileriyle sınıfdayanışmasını yükseltelim!

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

CMYK

nı kuşanan direnişçi çileri yol gösteriyor!

ÇEL-MER işçileri yol gösteriyor! Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010 * Kızıl Bayrak * 17

İşgaldeki ÇEL-MER işçileri iledayanışmaya!

(...)Yürüttükleri mücadele içerisindekarşılaştıkları baskılar, bırakalım işçilerinkararlılığını kırmayı, aksine işçilerin hak aramabilincinin gelişmesine, örgütlülüklerinin vekararlılıklarının daha da pekişmesine neden oldu.Ve son olarak ÇEL-MER metal işçileri “patronlaanladığı dilden konuşacağız” diyerek işçi sınıfınınen meşru eylemlerinden biri olan “işgal” haklarınıkullanarak bugün fabrikalarını işgal ettiler. İştenatılan işçilerin geri alınması, sendika haklarınıntanınması ve iş barışının sağlanması talepleriyleüretimi durduran işçiler, yoğun polis ablukasıaltında, tüm tehdit ve baskılara rağmen direnişlerinisürdürüyorlar.

Tüm tehditlere rağmen işçilerin meşru vemilitan eylemine engel olamayan ÇEL-MERpatronu ve polis hangar kapılarını işçilerin üstünekapatarak içeriye hava girmesini engellemeye veişçilerin direnişlerini kırmaya çalışıyor.

Şimdi ise sıra, bu onurlu mücadelesini işgaleylemi ile pekiştirmiş ÇEL-MER işçileri iledayanışmayı yükseltmektedir. Metal İşçileri Birliğiolarak, tüm ilerici sendika ve sendikacıları, ilerici,devrimci güçleri ve tüm işçi ve emekçileri işgaleylemindeki ÇEL-MER işçileri ile dayanışmayaçağırıyoruz.

Metal İşçileri Birliği

ÇEL-MER işçilerinin gözüpekeylemini selamlıyoruz!

(...)ÇEL-MER işçileri direnişlerini daha da ileri birboyuta taşımış bulunuyorlar. Patron-polis baskısınınher geçen gün daha da artması üzerine, “Patronunanladığı dilden konuşacağız” diyerek, işçi sınıfının enmeşru eylemlerinden birine, fabrika işgalinebaşvurdular.

ÇEL-MER patronu polisle tam bir işbirliğiiçindedir. Her türlü baskı ve tehdidin yanısıra, hangarkapılarını kapatarak işçileri havasız bırakmak gibi biracımasızlıkla hareket etmektedir. Fakat tüm çabalarıboşunadır!

ÇEL-MER işçileri işten atılan işçilerin tekrar işealınmaları ve sendikal haklarının tanınması talepleriiçin direniyorlar ve bu konuda oldukça gözüpek vekararlılar.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu(BİR-KAR) olarak, yiğit ÇEL-MER işçilerinin,

Türkiye işçi sınıfının ‘60’lı yıllarda sıkça sergilediğifabrika işgalleri geleneğinin ifadesi olan bu eyleminisınıf kardeşliği duygularımızla selamlıyor, tümişçileri, emekçileri, ilerici ve devrimci güçleri, bugözüpek ve onurlu direnişi desteklemeye, olası birsaldırıda etkin bir dayanışma içine girmeyeçağırıyoruz.

BİR-KAR

ÇEL-MER işçilerinin direnişikazanacak!

(...)Ağır çalışma koşulları, düşük ücretlerkarşısında örgütlenerek sendikaya üye olan veörgütlendikleri için işten atılan ÇEL-MER işçileri bizebir kez daha mücadele etmenin hayati bir önemtaşıdığını gösterdiler. Her türlü baskı ve yıldırmayayönelik girişimleri mücadele azmiyle direnerek yokettiler. Patron-polis işbirliği ile gelen saldırı dalgasınıörgütlülükleriyle parçalayan ÇEL-MER işçilerinidurduramadılar. Burjuvazinin kolluk kuvvetlerininsaldırılarına boyun eğmediler, direndiler. Tüm busaldırılar ÇEL-MER işçilerini yıldırmadı, tam tersinedaha güçlü bir bilinçle hareket etmelerini sağladı.(...)

Mamak 7. Kültür Sanat Festival Hazırlık Komitesiolarak ÇEL-MER işçilerinin meşru ve militandirenişini selamlıyor ve festival alanına ÇEL-MER

işçilerinin direniş ruhunu taşıyacağımızı ve sürendiğer direnişlerle de dayanışmayı büyüteceğimiziduyuruyoruz.

Mamak 7. Kültür Sanat Festivali HazırlıkKomitesi

Daha fazlasını yapabiliriz!Türkiye’de herkes referandumu, YAŞ’ı konuşurken

ülkenin dört bir yanında halklar arasına düşmanlıktohumları ekilirken, bir başka ses bizi tekrar gerçekyaşama döndürdü. Onların yalanlarını yüzlerineçarpan, düşmanlığa inat gerçek kardeşliğin kavgasınıbüyüten bu ses yine işçi sınıfının sesi oldu.

“Bizim başımıza gelen yarın sizin de başına gelir.”cümlesiyle bitiriyor bildirilerini, Gebze Çayırova’dabulunan ÇEL-MER Çelik Fabrikası’nı işgal edenişçiler. Sözlerinde ensesi kalın, sırtı rahat patronlarsınıfının önemsememe, ciddiye almama diye birgerçekliklerinin olmadığını işaret ediyorlar. “Bana birşey olmaz!” dediğin anda, aslında ne derece kapınındışına ya da açlığa, yoksulluğa yaklaşmış olduğunadikkat çekmek istiyorlar. Bunu da, her türlü tacize veişkenceye karşı büyük bir yüreklilikle yapıyorlar.

Sendikalaştıkları için işten atılan, bunun üzerinedirenişe geçen ve sonucunda fabrikalarına geri dönenÇEL-MER işçileri, sonrasında patron Gazi Yılmaz’ın22 kişiyi işten atma saldırısı ile karşılaşıyorlar.

ÇEL-MER kazanırsa tüm işçiler kazanır!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Başlarını önlerine eğip bu haksızlığa boyuneğmiyorlar. Fabrika içerisindeki sınıf kardeşlerimiz dekafalarını toprağın altına sokmayı reddediyorlar veüretimi yarıya düşürüyorlar. Çünkü ÇEL-MER işçileri,kendileri kazanımlarının bütün işçi ve emekçilerinkazanımı olduğunu biliyorlar ve söylüyorlar.

İşte bu yüzden, yani tek bir işçi kardeşimizinmücadelesinin, kazanımının ne derece değerli, onurluve önemli olduğunu bilerek davranmak kendiniinsanlığa karşı sorumlu hisseden her bireyin vetopluluğun görevidir. Patron, polis ve bürokratlarınişbirliğine karşı tüm sınıf bölüklerinin birliği gününtek gerçeğidir. Bugün fabrikalarını işgal eden ÇEL-MER işçileri havasız, susuz, ışıksız kalmaya yanikendilerinin direncini kırmak için başvurulan her türlükirli saldırı ve karalama yöntemine karşı “dahafazlasını da yapabiliriz” kararlılığı ile karşılıkveriyorlar.

ÇEL-MER işçilerinin attıkları her adım bizim deadımımızdır.

Onların söylediği her söz bizim de sözümüzdür. Daha fazlasını yapabiliriz!

Toplumcu Mühendis, Mimar & Şehir Plancıları

ÇEL-MER Çelik işçisi yalnızdeğildir!

(...)İşçilerin talepleri çok açık ve yalın. Onlardayanağı Anayasa olan sendikalı olma haklarınıkullanmak ve işlerine geri dönmek istiyorlar. Ancak buinsanca ve haklı talepler görmezden gelindiği gibiişçilerin vinç tepelerindeki bekleyişleri düşmanca birtavırla karşılandı.

(...)Fabrika içerisinde bekleyişlerini sürdürenişçilerin su içmek, yemek yemek gibi insaniihtiyaçlarının karşılanmaması/kasten geç karşılanması,hastalanmış işçilerin nitelikli tıbbi müdahaleyapılmadan gözaltı işlemine tabi tutulmaları, işçilerinkorkunç bir sıcağa mahkum edilerek sağlıkları ileoynanması, işçilerin yine kasten karanlıkta bırakılarakvinçten düşmelerine davetiye çıkartılması düpedüzişkencedir. İşçilerin hayatına kastedilmektedir. Süreçdevam ettiği ölçüde bu aynı tutumların sürmesinin çokağır sonuçlara neden olacağı ortadadır.

Sendikal hakların önündeki engeller kaldırılsın!Çok açıktır ki bugün işçileri vinç tepelerinde aç

susuz beklemeye iten koşulları yaratan ÇEL-MERÇelik işverenidir. Sendikalı olmak Anayasa’datanınmış bir haktır. Bu hak hiçbir biçimde işverenlerinkeyfiyeti ile sınırlandırılamaz, ortadan kaldırılamaz.Bundan sonra yaşanacak bütün olumsuzluklarınsorumlusu, örgütlü işçilerden korkan, örgütlü işçileridüşman bilen zihniyetin kendisi olacaktır. (...)

ÇHD İstanbul Şubesi

Sinter’den ÇEL-MER’e fabrikaişgalleri...

Kapitalist kriz uluslararası düzeyde sınıfsalantagonizmayı keskinleştirdi. Güney Kore’deSsangyong fabrika işgali, Fransa’da Scapa, Faurecia(Peugeot) ve birçok rehin alma eylemleri, İngiltere’dekorsan grevler sınıf hareketinin yükselişini işaretledi.

Krizin Türkiye’ye yansımasıyla işçi sınıfı modeleylemleriyle harekete geçti. En başta Sinter, Gürsaş,Tezcan fabrika işgal eylemleri yaşandı. İşgal-direniş-grev, işçi sınıfının mücadele şiarı haline geldi. İşçisınıfı aynı dönemde DESA’da Emine Arslan’la,Meha’da Saliha Gümüş’le, Entes’te GülistanKobatan’la model kimliklerini yarattı. TEKEL direnişibu birikimlerin sıçraması oldu. Sınıf mücadelesi,TEKEL direnişiyle yeni bir döneme girdi.

ÇEL-MER işçileri Sinter’den, Gürsaş’tan veTezcan’dan yükselen pratiği, yani fabrika işgaleylemini bir adım daha ileri götürüyor. İşten

atılmalara, sendikasızlaştırmaya, sistematikgüvencesizleştirmeye karşı ÇEL-MER işçileri sınıfınizlemesi gereken yolu işaretliyor.

ÇEL-MER işçileri fabrika işgal pratiğiniderinleştiriyor. 1968-1969 fabrika işgal eylemleriAlpagut ve Günterm gibi üretime el koyma veözyönetim deneyimleriyle taçlanmıştı. ÇEL-MERişçileri de aynı yoldan yürüyebilir. Fabrika işgaleylemlerinin kararlılığının bir üst aşaması üretime elkoymaktır.

ÇEL-MER işçileri fabrika işgal eylemleriyleenternasyonal bir mesaj verdiklerinin de bilincindeolmalıdır. Sermayenin açık saldırısına karşı işçi sınıfıboyun eğmemektedir. Nasıl ki Yunanistan işçi sınıfıgrev ve genel grevleriyle bizlere mesaj veriyorsa,

bizler de fabrika işgal eylemleriyle sınıfkardeşlerimize mesaj veriyoruz.

Bugün ÇEL-MER fabrika işgali ve UPS direnişininyarattığı atmosfer başlı başına bir çekim gücüoluşturmuştur. Buraya yoğunlaşmak gerekir. Bu çekimgücü bütün lokal direnişleri kendi yörüngesinesokabilir. ÇEL-MER ve UPS direnişleri sınıfa hemmuktedir olma gücü, hem de moral vermektedir. Budirenişlerin her birinin manifestoya dönüştürülmesibizlerin sorumluluğundadır. Ruhumuz, aklımız veyüreğimiz ÇEL-MER işçilerinin yanındadır.

Yaşasın işgal, direniş, grev!Yaşasın ÇEL-MER işçilerinin fabrika işgali!

Volkan Yaraşır

Yaşasın ÇEL-MER direnişimiz ve işgalimiz!18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Sendikal haklarımız için fabrikamızı işgal ettik!

Bizler, Çayırova İlçesi ŞekerpınarMahallesi’nde kurulu ÇEL-MER ÇelikA.Ş’de çalışan işçileriz. 16 Temmuzgünü Birleşik Metal-İş Sendikası’na üyeolduğumuz gerekçesiyle 22 kişi atıldık.

Sendikaya üye olduk, çünkü ÇEL-MER patronu tüm haklarımızı gaspediyordu.

Sendikaya üye olduk, çünküailemize bir parça daha ekmekgötürebilmenin derdindeydik.

Sendikaya üye olduk, çünkü kölegibi çalışmak değil, insanca yaşamak veçalışmak istiyorduk.

Sendikaya üye olduk, çünkühaklarımızı alabilmemizin yolununörgütlenmekten geçtiğini biliyorduk.

ÇEL-MER patronu ise haklarımızı görmezden geldi. Elimizde kalan kırıntıya bile göz koydu. Örgütlendikhaklarımızı istedik, bize kapıyı gösterdi. Bizim sırtımızdan kazanırken iyiydik, ama hakkımızı istediğimizdekötü olduk.

17 gündür direniyoruz. Ancak ÇEL-MER işvereni sendikal haklarımızın gaspı konusunda oldukça ısrarcıdavranıyor. Taleplerimizi göz ardı ediyor. 17 günlük direnişimiz boyunca üç maymunu oynadı ve oynamayadevam ediyor. Kuralsızlık ve yasa dışılığını sürdürüyor. Bu anlamıyla biz ÇEL-MER işçileri olarak bu keyfilikve vurdum duymazlık karşısında bugün itibariyle işyerimizi işgal etmiş bulunuyoruz. İşgalimiz ÇEL-MERpatronunun pervasız saldırıları karşısında meşru bir zemine oturmaktadır. Taleplerimiz karşılanıncaya kadarişgal eyleminde ısrarcı olduğumuzu kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Başta hakları için direnen sınıfkardeşlerimiz olmak üzere, tüm duyarlı basını, sendikaları, meslek odalarını, demokratik kitle örgütlerini işgaleylemimize destek vermeye fabrika önünde beklemeye çağırıyoruz.

Yaşasın ÇEL-MER işgalimiz!Yaşasın sınıf dayanışması!

DİSK Birleşik Metal-İş üyesi ÇEL-MER işçileri

ÇEL-MER’de direniş var!Önce sendikaya üye olduğumuz için işten atıldık. Kararlı direnişimizle işlerimize geri alındık. Daha sonra sonra işveren Gazi Yılmaz sendikayı engellemek için yeni yollara baş vurdu ve 22 arkadaşımızı

tekrar işten çıkardı. Şimdi 61 kişi fabrika işgalindeyiz. İşlerimize geri alınana kadar ve sendika talebimiz kabul edilene kadar

bu vinçlerden inmeyeceğiz. Bizler ÇEL-MER işçileri olarak yürüttüğümüz mücadelenin haklılığını savunuyor bu mücadelemizin bütün

işçilerin, emekçilerin mücadelesi olduğunu biliyoruz. Hepimiz biliyoruz ki birimiz kazanırsak, hepimizkazanacağız.

Şimdi bütün işçi, emekçi kardeşlerimize sesleniyoruz: Bizim mücadelemiz ücretli kölelik düzenine karşı bir mücadeledir. Bizim mücadelemiz işimize, aşımıza göz koyanlara karşı bir mücadeledir. Bizim mücadelemiz bizi onursuzca yaşamaya mecbur bırakanlara karşı bir mücadeledir. İşte bu yüzden: Direnişimize destek olmalı, sesimize ses katmalısınız! Bizim başımıza gelen yarın sizin de başınıza gelebilir. Bütün işçi ve emekçi dostlarımızı destek olmaya davet ediyoruz.

ÇEL-MER işçileri

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’teörgütlendikleri için işten atma saldırısıylakarşılaşan ve bunun üzerine fabrika önündedirenişe geçen ÇEL-MER işçileri, 2 Ağustos günüsaat 12.00 sularında içeride çalışan işçilerin dedesteğiyle birlikte fabrika işgali gerçekleştirdi.Gazetemiz yayına hazırlandığı sırada ÇEL-MERişçileri, eylemlerinin 4. gününe girerken 5 Ağustosgünü valilik, işveren ve sendika temsilcileriarasında gerçekleşecek görüşmeyi bekliyorlardı.

1. gün: İşçiler fabrikayı işgalettiler!

Fabrikada öğle yemeği arasının verildiği saat12.00 sularında, içerideki işçiler “Atılan işçiler gerialınsın!”, “İş, ekmek yoksa barış da yok!”, “Atılanişçiler onurumuzdur!” ve “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!” sloganları eşliğinde direnişçiarkadaşlarının yanına geldiler. İşçiler, yinesloganlar eşliğinde direnişçi arkadaşlarını da alarakfabrikaya yöneldiler. Bu noktada polisinengelleme çabalarına rağmen geri adım atmayanişçiler fabrikaya fiili bir şekilde girerek işgal eylemibaşlattılar. Fabrikaya girişlerin ardından işçiler gezicivinçlerin üzerine çıktılar.

Atılan işçilerin geri alınması, sendika hakkınıntanınması ve iş barışının sağlanması talepleriylegerçekleştirilen işgal eyleminin, taleplerkarşılanıncaya kadar devam edeceği belirtildi.

ÇEL-MER işçileri yılmadı!

İşgal eylemiyle birlikte fabrika önünde çevikkuvvet yığınağı oluşturuldu. İçeride bulunan polisleraracılığıyla işçilere dönük abluka yoğunlaştırıldı.Patronla işbirliği içerisinde bulunan polisler, işçilerieylemlerini sona erdirmeleri için tehdit etti.

İşçilerin kararlılığı karşısında çaresiz kalan polis,farklı yöntemlerle işgal eyleminin son bulması içinçaba harcadı. İşçilerin üstüne hangar kapılarınıkapatan polis, böylelikle içeriye yeterli hava girmesiniengellemeye, bu yolla eylemi fiili olarak bitirmeyeçalıştı.

İşgal eylemini gerçekleştiren işçilerden FatihDemir rahatsızlandığı için ambulansla hastaneyekaldırıldı. Demir’in ardından yine hastalığındankaynaklı Turgay Aydoğan isimli işçi de fabrikanındışına çıkarılarak hastaneye gönderildi. 2 saat kadarmüşahede altında tutulan işçiler hastane çıkışındapolis tarafından gözaltına alınarak Çayırova PolisMerkezi’ne götürüldüler.

Gözaltı süresince polislerin “Sizi işgale kimyönlendirdi?” gibi sorularıyla karşılaşan işçiler, aynızamanda “Sakın direniş alanına geri dönmeyin!”şeklinde tehditlere de maruz kaldılar. İşlemlerinintamamlanmasının ardından serbest bırakılan işçilerdireniş alanına geri döndüler.

Direnişçi işçiler, fabrika önünde bekleyen kitle veişgal eylemindeki işçiler tarafından coşkulusloganlarla karşılandılar.

Eylem destekle güçlendi

İşgal eylemine, bölgede bulunan ilerici vedevrimci güçlerden de destek geldi. Fabrikaönünde bulunan BDSP, TİB-DER, EMEP,ESP, SODAP, ÖDP, Emekli-Sen GebzeŞubesi ve Limter-İş Sendikası GenelSekreteri Kamber Saygılı direnişçi işçilerinyanlarında olduklarını vurguladı. ÇEL-MERişçilerinin aileleri de çocuklarıyla beraberfabrika önüne gelerek sloganlarla işçileredestek oldu.

Desteğe gelenler arasında Kurtköy’dekiaktarma merkezinde direnişlerini sürdürenUPS işçileri de yer aldı. Fabrika önüne önlükleriyleve dövizleriyle gelen TÜMTİS üyesi işçilerdayanışma sloganlarıyla alana renk kattılar. UPSişçilerinin “Direne direne kazanacağız!”, “ÇEL-MERişçisi yalnız değildir!” sloganları, “Yaşasın sınıfdayanışması!”, “UPS - ÇEL-MER direnişikazanacak!” sloganlarıyla karşılandı.

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi’ndenavukatlar işçileri ziyaret ettikten sonra GebzeSavcılığı’na gittiler. Avukatlar savcılığa, polisinherhangi bir müdahalesi olması durumunda işçilerinölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklarına dairdilekçe verdiler.

Direnişçi işçiler, ilerici ve devrimci güçler veailelerden oluşan kitle, saat 22.30 sularında fabrikaönünde çadır kurdular.

Ailelerden tam destek

BMİS tarafından işçiler için fabrika içerisinesokulmak istenen kumanyaların polis tarafındanengellenmesi tepkiyle karşılandı. Özellikle işçilerinaileleri öfkeli bir şekilde fabrika kapısına yönelerekiçeri girmek istedi. Polisin müdahalesiyle karşılaşan

aileler “Yemek hakkımız engellenemez!”, “Direnedirene kazanacağız!” sloganlarıyla yemeklerin içeriyealınmasını talep ettiler. Sendikacıların arayagirmesiyle yatışan aileler, BMİS’in yemeğin içeriyegireceğine dair söz vermesi üzerine direniş yerine geridöndüler. Bir süre sonra ailelerin tepkisi polise geriadım attırdı. Polis, yemek ve suları içeri almakdurumunda kaldı.

Aileler fabrika içerisindeki ışıkların açılmasınoktasında da ısrarlarını ve kararlılıklarını korudular.Yemeklerin içeriye alınmasını sağlayan aileler,yarattıkları basınçla fabrikanın içerisindeki ışıklarınaçılmasını da sağladılar.

İkinci gün: “Ölümüne kadardireniş!”

İşgalin ilk gününde hangar kapılarını kapatıpiçeriyi havasız bırakarak işçilerin iradesini kırmaya vedirenişi fiilen bitirmeye çalışan polis, sabaha karşırahatsızlık geçirerek hastaneye götürülmek üzerefabrika dışına çıkarılan işçilere gözaltı terörüuygulamaya devam etti, bir işçi gözaltına alındı.

İşgal, grev, direniş! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

ÇEL-MER işçisi sendikal hakları için fabrikasını işgal etti...

“Kazanana kadarmücadelemize devam edeceğiz!”

25 Temmuz 2010 / Taksim

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Polisin hangar kapılarını kapayarak fabrikaiçerisini havasız bırakmasına tepki duyan ilerici,devrimci güçler ve aileler, fabrika girişine giderekburada bulunan çevik kuvvet barikatınayüklendiler. Aralarında BDSP ve MİBçalışanlarının da bulunduğu destekçi güçlerinfabrikaya fiili girişinin ardından polis saldırısınamaruz kalan kitle zor kullanılarak kapıların dışınaçıkarıldı.

Destekçi güçlerin fabrikaya fiilen girmeçabasını içerideki işçiler coşkulu sloganlarlakarşıladılar. Bununla da yetinmeyen ÇEL-MERişçileri, polisin hangar kapılarını kapatarak nefesalmayı güçleştirmeye çalıştığı fabrikanın çatısınıdeldiler.

Akşam saatlerinde ise işçi ailelerinin, ilerici vedevrimci kurumların baskısıyla polis geri adımatarken işçilerin direniş şartlarını zorlaştıranuygulamalar yumuşatıldı. ÇEL-MER işçileri yemekve su gibi ihtiyaçlarını karşılarken, hangar kapılarınınikisi de açıldı. Ayrıca fabrikaya elektrik de verildi.

BMİS’ten basın açıklaması

BMİS’in örgütlü olduğu Grammer Çelik,Çayırova Boru, Sarkuysan ve Dostel Makine’dende işçilerin katıldığı basın açıklaması için ÇEL-MERişçilerinin aileleri, sendikadan yöneticiler, ilerici vedevrimci kurumlar ÇEL-MER’in 800 metre ilerisindeÇayırova yolu üzerinde bir araya geldi. Buradanfabrika önüne yürüyüş gerçekleştiren kitle “Sendikaanayasal hakkımızdır! Engellenemez! / ÇEL-MERişçileri” pankartını taşıdı.

Fabrika önüne gelindiğinde BMİS Gebze ŞubeBaşkanı Erdoğan Özer ve DİSK Yönetim KuruluÜyesi ve Örgütlenme Daire Başkanı Ali RızaKüçükosmanoğlu birer konuşma yaptılar.Konuşmaların ardından BMİS Genel Sekreteri SelçukGöktaş da düşüncelerini dile getirdi.

Basın açıklamasını okuyan Göktaş, işçilerin cangüvenliğinin tehlikede olduğunu ifade etti. İşçilerinyemek, su gibi günlük ihtiyaçlarının karşılanmasındazorluk çıkarıldığını sözlerine ekleyen Göktaş,kamuoyuna çağrı yaparak ÇEL-MER işçilerininyalnız bırakılmamasını istedi.

Eyleme BDSP, ÇHD İstanbul Şubesi, EMEP,Emek ve Özgürlük Cephesi, ESP, HSGGP ve SODAPdestek verdi.

Basın açıklamasının ardından yaklaşık 150 kişiGebze Şekerpınar yolunu trafiğe kapatarak çadırlarınbulunduğu alana yürüdü. Yarım saat süren yürüyüşboyunca işçilerin aileleri, sendikacılar, ilerici vedevrimci kurumlar ÇEL-MER işçilerine desteksloganları attı.

Valilikle yapılan görüşmeden sonuç çıkmadı

İzmit Valiliği’nin işveren temsilcileri, DİSK GenelBaşkanı Süleyman Çelebi ve BMİS Genel BaşkanıAdnan Serdaroğlu ile gerçekleştirdiği görüşmedensonuç çıkmadığı ve görüşmenin ertesi güne erteleniğibelirtilirken ÇEL-MER işçilerinin “Ölümüne kadardireniş!” dedikleri ifade edildi.

Üçüncü gün: “Taleplerimizkarşılanmazsa bunun adı işgal olarakkalmaz!”

ÇEL-MER işçileri işgal eylemlerinin 3. gününeprotesto eylemiyle başladı. Vinçler üzerindebekleyişlerini sürdüren işçiler demir çubuklarla vincevurarak patronun sendika düşmanı tutumunu protestoettiler. Eylemin 3. gününde işçilerin morallerininoldukça yerinde olduğu gözlemlendi. Önceki iki

günden farklı olarak ÇEL-MER işçilerinin yemek vesu gibi ihtiyaçlarını karşılamaları konusunda zorlukçıkarılmadı. BMİS’in işçiler için getirdiği yemeklerişçilere verildi ve elektrik konusunda problemyaşanmadı.

İşçi aileleri, Gebze Çayırova Kaymakamlığı’nabaşvurarak eşlerinin çalışma haklarının ellerindenalındığına dair suç duyurusunda bulundu.

Direniş ziyaretlerle güçleniyor

Sendikalaşma mücadelesi veren UPS işçileri,ÇEL-MER işçilerini 4 Ağustos günü de yalnızbırakmadı. UPS’nin Kurtköy’deki aktarmamerkezinde direnişlerini sürdüren UPS işçileri sesaracıyla ve dövizleriyle çadırın bulunduğu alanageldiler.

Burada yapılan konuşmada, Gebze SendikalarBirliği’nin ÇEL-MER işçileri için harekete geçmesigerektiği ifade edildi. UPS işçilerinin de ÇEL-MERişçilerine her türlü desteği sunacağı sözü verildi.

“UPS-ÇEL-MER omuz omuza!” sloganınınatıldığı ziyarette gerçekleştirilen sohbetlerin ardındanUPS işçileri direniş alanlarına geri döndüler.

Çayırova Belediyesi işçileri, ÇHD İstanbul Şubesive Darıca Kültür Derneği de gün boyunca ziyaretegelenler arasında yer aldı.

Uluslararası Metal İşçileriFederasyonu’ndan (IMF) destek

IMF’den bir temsilci, direniş alanında yaptığıkonuşmada ÇEL-MER işçilerinin eylemini selamladı.İşçilerin en temel hakları olan sendikal örgütlülükhaklarından mahrum bırakıldıkları için çok üzgünolduklarını dile getiren İsviçreli temsilci, işçilerinhayati tehlikesinin olduğunu ve ailelerin kaygısınıpaylaştıklarını dile getirdi. Çeşitli görüşmelerdebulunduklarını da sözlerine ekleyen temsilci, direnişinkazanımla sonuçlanması için çaba harcadıklarını ifadeetti. Temsilci konuşmasını işçilerin eylemini bir kezdaha selamlayarak bitirdi.

Valilik görüşmesi yine sonuçsuz

Valilikle yapılan görüşme işgal eyleminin üçüncügününde de devam ederken, görüşmeden yine sonuççıkmadı, görüşme 5 Ağustos günü saat 15.00’eertelendi. BMİS Genel Sekreteri Selçuk Göktaş, işçiailelerine ve ÇEL-MER işçilerini işgal eylemlerindeyalnız bırakmayan ilerici ve devrimci güçleregörüşmeyi aktarırken olumlu gelişmelerin yaşandığınıdile getirdi. Göktaş, ısrarlı sorulara rağmen “olumlugelişmelerin” ne olduğuna dair açıklık getirmedi.

Zafer direnen ÇEL-MER işçisinin olacak!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

“Taleplerimiz karşılanana kadar direneceğiz!”Gazetemiz, işgal eylemlerinin 3. gününde olan ÇEL-MER işçilerinden valilik görüşmesi ve işgal eyleminin

koşulları üzerine görüş aldı. Ömer Düztaban, İzmit Valiliği’nin iki tarafın da taleplerini karşılayacak bir uzlaşma yöntemi önereceği

konusunda duyumlar aldıklarını dile getirdi. Düztaban, atılan işçilerin geri alınması ve sendika haklarınıntanınması taleplerini hatırlatarak, bu taleplerin karşılanmaması doğrultusunda işgal eyleminibitirmeyeceklerini ifade etti. Bununla beraber işgal eylemini farklı biçimlerde de zenginleştireceklerini, sürprizeylemler gerçekleştireceklerini sözlerine ekleyen Düztaban, “Taleplerimiz karşılanmazsa bunun adı işgalolarak kalmaz!” dedi.

Eylemlerini sürdürdükleri fiziki koşullardan da bahseden Düztaban, çeşitli sıkıntılar yaşadıklarını fakatmorallerinin oldukça iyi olduğunu belirtti. Gazetemize ve konuyu kamuoyunun gündemine taşıyan herkeseteşekkür ettiklerini söyleyen Düztaban konuşmasını direniş kararlılığını vurgulayarak noktaladı.

Görüş aldığımız diğer bir ÇEL-MER işçisi Mahmut Koç ise valilik görüşmesinin ardından taleplerininkarşılanmaması durumunda sonuna kadar direneceklerini belirtti. “Buradaki arkadaşlarla sürekli olarakgörüşüyoruz” diyen Koç, her türlü gelişmeyi değerlendiklerini ifade etti. Koç da, Düztaban gibi işgaleyleminin sürpriz eylemlerle destekleneceğinin altını çizdi.

Eylemin gerçekleştirildiği ortamın fiziki koşullarını anlatan Koç 12 metre yükseklikte olduklarını ve hayatitehlike taşıyan bir eylem gerçekleştirdiklerini belirtti. Koç, saat 11.00’den sonra cehennem sıcağı yaşadıklarınısöyleyerek sıcaklığın 50 derecenin üstüne çıktığını dile getirdi. Ailelerin baskısıyla kapıların açıldığını, yemekve su ihtiyaçlarının şu an için rahatlıkla karşılandığını belirten Koç, morallerinin çok iyi olduğunu ve sonunakadar direneceklerini sözlerine eklerken, türkülerle, marşlarla, sloganlarla bekleyişlerine devam ettiklerinisöyleyerek konuşmasını sonlandırdı.

Baki Dinler de direniş kararlılığını vurguladığı konuşmasında “Anlaşma sağlanana kadar buradayız” dedi.Dışarıdan gelen desteğe de değinen Dinler, dışarıda büyük bir destek olduğuna dikkat çekti.

Kızıl Bayrak / Gebze

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

ÇEL-MER işçilerinin işgal eylemi işçi aileleri,direnişçi işçiler, ilerici ve devrimci güçler tarafındansahipleniliyor. ÇEL-MER işçileri, işçi sınıfınınsilahlarından biri olan işgal eylemini yeniden sınıfıngündemine sokarken direnişçi UPS işçileri, “İşgalleryapacağız, kapıda direnişlerle kazanacağız” diyorlar.İşçi aileleri ise ÇEL-MER işçilerinin mücadelesinesonuna kadar destek olacaklarını dile getiriyorlar.

Sinan Seçkin’in eşi Şehnaz Seçkin: Eşim içinburadayım. Direniş için buradayız, ekmek için, hakiçin, sendika için buradayız. Günlerdir buradalar.Sendikal haklarını istedikleri için işten atılmaları doğrudeğil.

Ekmek kavgamız için, çocuğumuz için şu aniçeride direnişteler. Çocuğumuzun geleceği için orada.Eşimi destekliyorum. Sesimizi duyurmak içinburadayız. Kızımla buraya geldim destek vermek için.Sonuna kadar yanındayız. Onları sonuna kadardestekliyoruz. Sesimizi duyurucağız buradan onlara.

Yadigar Kösedağ’ın eşi Meryem Kösedağ : Beneşime sürekli destek veriyorum. Buradan ÇEL-MERpatronuna sesleniyorum. Herkes çoluğu ile çocuğu ileburaya geldi. Lütfen herkesin hakkını versin. Şu andahaksızlık yapıyor. Sendikalaşmak işçinin hakkı. Oişçinin hakkını vermediği için bu yola başvurduk. Bunedenle biz de bu mücadeleye destek vermek içinburaya geldik.

Benim eşim burada işten çıkarıldı. İçeride çalışanarkadaşları ile içeri girdiler. Çünkü çok kötü şartlardaçalışıyorlar. Her gün eşim akşam eve geldiğinde,birinin parmağını kaptırdığını, birinin kaza geçirdiğinianlatıyordu. Bizler de üzülüyorduk. Bir gün, daha yeniişe giren bir işçiyi gece vardiyasına koymuşlar, otehlikeli ortamda. Bu işçi de, ısınmak için sobaya tineratarken soba alev alıyor. Ve işçimiz vefat ediyor. Eşi deonun ölümünden bir hafta sonra doğum yapıyor.

Şimdi biz merak ediyoruz. Acaba onun da bütünhaklarını verdi mi? Bilmiyorum. Yani bu olay bizim debaşımıza gelebilir. Bunun için buradayım. Tümyetkililere duyurmak istiyorum, ÇEL-MER’de çalışanişçilerin hiçbir iş güvenliği yok. Hiçbir güvencesi yok.O nedenle sendikaya başvurduk. Benim eşimin de birgün kazaya kurban gitmesini istemiyorum. Başkadiyecek bir şey bulamıyorum.

ÇEL-MER patronuna yeniden sesleniyorum.Lütfen, işçinin, çocukların, annelerin hakkını verin.Biz başka bir şey de istemiyoruz sizden. İşçilerdenbirine 650 TL verip diğerine 3 bin TL veriyor, işinegeldiği gibi hareket ediyor. Elini yıkadığın sabuna parayetmiyor.

Yadigar Kösedağ’ın annesi Gülistan Kösedağ:İçeridekilerin hepsi benim oğlum. Gelinim ve

torunumla buraya geldik. Benim şekerim var,hastayım. Oğlum, çocuğuna, bana bakıyor. Hakları içinburadalar. İşten atıldılar. Tek biri değil, hepsi benimçocuğum. Haklarını alana kadar çabalayacaklar. Biz desonuna kadar onların yanında olmak zorundayız.

Kenan Gezer’in eşi Sercan Gezer: İçeride eşim varçalışan. Kardeşim var işten atıldı. Sadece iki kişi değil.Hepsi bizim kardeşimiz. Onlar için buradayız. Onlaradestek vermek için buradayız. Amacımız, onlarınyanında olmak, onlara destek olmak. Hakkımız içinburadayız. Alacağız da! Başaracağız! Çalışmakoşulları aileye çok yansıyordu. Eşim yemekyemiyordu, üzülüyordu, uyumadığı günler bile oldu.Kiracıyız, çok zor oluyor. Ne olacak bu durum? Çocukokutuyoruz. Yani çok zor. Çocuklarımız var, yetmiyor.Biz sadece hakkımız olanı istiyoruz. Bu mücadeleyi

doğru buluyoruz. Her zaman yanlarındayız. Kurtköy’den UPS direnişçisi Bülent Karaağaç:

Geç kalınmış bir işgal eylemi aslında. Daha önceyapmaları gerekiyordu. Çok güzel yapmışlar. Bu işgaleylemleriyle ancak, kazanabilirler. Çünkü çok uzunsürüyor. Kapıda direnmekle alırsın, ama patron zor pesediyor. Böyle işgaller olacak ki patron pes etsin. İnatçıdavranıyor patronlar. Tabi biz işçiler olarak daha inatçıdavranmalıyız. İşgaller yapacağız, kapıda direnişlerlekazanacağız. Direne direne kazanacağız, başka yoluyok bunun.

ÇEL-MER’de direniş kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

ÇEL-MER işçilerinin aileleri ve desteğe gelen direnişçi UPS işçileriyle konuştuk...

“İşgaller yapacağız, direnişlerle kazanacağız”

İzmir’de ÇEL-MER direnişi selamlandı!

ÇEL-MER işçilerinin sürdürdüğü sendikal mücadele işgal eylemiyle devam ederken, İzmir’de BDSP’ninçağrısıyla 3 Ağustos günü gerçekleştirilen bir basın açıklamasıyla eylem selamlandı.

Kemeraltı girişinde gerçekleştirilen eylemde “ÇEL-MER işçilerinin onurlu mücadelesini selamlıyoruz.Direnişiniz direnişimizdir!” şiarlı ozalit kullanıldı.

Sahte referandum tartışmalarıyla işçi ve emekçilerin kafasının bulandırılmaya çalışıldığı şu günlerde baskıve zulmün arttığı ifade edilerek şu sözlerle açıklamaya devam edildi:

“Ama bu kölelik koşullarına karşı çıkanlar da var! İşçi sınıfı yumruğunu masaya vurarak nelere kadirolduğunu gösteriyor. TEKEL direnişinde ortaya konan kararlı ve militan duruş bunun örneklerinden yalnızcabiri. TEKEL’den bu yana birbiri ardına gündeme gelen pek çok direnişte de işçi sınıfının biriken öfkesi ortayaçıktı.

Sınıfın bu kararlı direnişlerine bugün bir yenisi daha eklendi. Gebze’de bulunan ÇEL-MER fabrikasıişçileri DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için işten çıkartılmışlardı.”

Açıklamada, mücadelesini sürdüren UPS işçilerinin de direnişi selamlandı.ÇEL-MER ve UPS işçileriyle dayanışma çağrısının yapıldığı açıklamada, bu direnişlerin yanısıra bugün

pek çok fabrika ve işyerinde lokal direnişler yaşandığı, sendikal çalışmaların yürütüldüğü ve kitlesel sınıfeylemlerinin gerçekleştirildiği dile getirildi. Tüm bunların arasında ÇEL-MER işçilerinin gösterdikleritutumunun gerek metal toplu sözleşme sürecine denk gelmesi, gerekse tıpkı Sinter ve Brisa’da olduğu gibiişgal silahını yeniden sınıfın gündemine sokması bakımından büyük önem taşıdığının altı çizildi.

Eylem boyunca çevreden izleyen emekçilerin ilgisi yoğundu. Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Alınteri, Mücadele Birliği ve BTS’nin imzacı olduğu basın

açıklamasına DHF ve Devrimci Yolda Özgürlük destek verdi. Basın açıklaması alkışlarla ve sloganlarlacoşkulu bir şekilde son buldu.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

MİB MYK Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

MİB MYK Ağustos ayı toplantısı gerçekleştirildi.Toplantının gündeminde şu konu başlıklarıbulunuyordu:

- Referandum süreci üzerine değerlendirme - İşkolunda gelişmeler - MESS grup TİS süreci, değerlendirme ve

planlama - Bülten üzerine planlama

- Referandum süreci üzerinedeğerlendirme:

MYK, anayasa referandumu sürecinideğerlendirmiş ve şu temel tespitlerde bulunmuştur:

1. Anayasa referandumu işçi-emekçi düşmanıgerici düzen güçlerinin iktidar uğruna verdiklerimücadelenin yeni sahnesidir. Çünkü referandumdaoylanacak olan anayasa değişiklik paketiyle AKPcephesi gerici iktidar mücadelesinde yeni mevzilerkazanmak ve karşı cephe üzerinde tam bir üstünlükkurmak istemektedir. Referandumda “hayır”diyenlerin başını çeken düzen güçleri ise bir yandanAKP’nin saldırı hamlesini boşa çıkarmayı, diğeryandan ise referandumu bir güven oylamasınadönüştürerek hükümet olmanın yolunu açmayıplanlamaktalar.

2. Paketin 12 Eylül Anayasası ve darbecilerlehesaplaşılıyor görüntüsü veren maddeleri ise, gerçektebir kenar süsü olmaktan öteye geçmemektedir. Öyleki, 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılacağı iddiaedilmekte ancak darbecilerin “zaman aşımı”güvencesine dokunulmamaktadır. Diğer bir maddeyleise memurlara toplu sözleşme hakkı tanınacağısöylenmektedir. Aynı maddede grev hakkıtanınmayarak toplu sözleşme hakkının içi daha baştanboşaltılmakta, böylece işçi ve emekçiler bir kez dahaaldatılmaktadır. Diğer maddelerin hemen tümü debenzer niteliktedir.

3. İşte tüm bunlardan dolayı referandum bir tuzakve aldatmacadır. İki seçenekten ötesine izin vermeyenreferandumda “Evet” ya da “Hayır” demek, gericiiktidar mücadelesine yedeklenmekten başka bir sonuçvermeyecektir. Bu gerçeklikten hareketle MYK, buoyuna düşmemek ve aynı zamanda onu bozmak içinboykota çağırmaktadır. Boykot, pasif bir biçimdesandığa gitmemekle sınırlı bir tutum değil, sermayedüzenine ve partilerine karşı mücadeleyi yükseltmekdemektir.

4. Ancak sendika bürokratları, bir kez daha şu yada bu biçimde bu oyuna düştüler. Şu haliyle en nettutum açıklayan Hak-İş yönetimi bir kez daha tümgücüyle AKP cephesini destekledi. Türk-İş yönetimiise, tabanına ‘evet’ ya da ‘hayır’ oyu kullanmasıyönünde bir sınırlama getirmeyeceğini açıkladı.Böylelikle Türk-İş’in geleneksel “siyaset üstüsendikacılık” iddiası yinelenmiş oldu. Ancak bu iddiada bir aldatmacadır. Çünkü Türk-İş güya net tutumalmayarak işçi sınıfını gerici düzen güçlerininistismarına terk etmektedir.

DİSK yönetimi ise “Biz bu tuzaklara

düşmeyeceğiz. O yüzden DİSK referandum için‘hayır’lı olsun diyor.” diyerek, “12 Eylül ürünüAnayasaK’a da, 12 Eylül uzantısı Banayasaya dahayır” başlıklı bir kampanya başlattı. DİSK yönetimi,yapılan anayasa değişikliklerinin kısmi olumluklartaşıdığını, ancak yetersiz olduğunu gerekçe göstererekdaha iyi bir anayasa için çalışacağını açıklamıştır.DİSK yönetiminin çalışma arkadaşı ise TÜSİAD’dır.Yani işçi sınıfının düşmanı tekelci burjuvaziyi temsileden örgütle, “demokratik bir anayasa” hazırlayıpböylelikle ihtiyaç olunan “toplum sözleşmesi” adıaltındaki aldatmacaya imza atacaklar. Mevcut sendikalanlayışı üzerinden kendini sermaye sınıfına çoktanteslim etmiş olan DİSK, bu tutumuyla büyük birihanetin parçası olmaktadır. Bu nedenle işçi sınıfı buihaneti gerçekleştirenleri affetmemeli, hesapsormalıdır.

5. İşçi sınıfının sorunlarının kaynağında ne sadece12 Eylül Anayasası vardır ne de 12 Eylül düzenianayasadan ibarettir. 12 Eylül darbesinin amacı, tümdüzen partilerinin üzerinde hemfikir oldukları sömürüdüzeninin önündeki engelleri kaldırmak, sınırsız vekuralsız bir sömürü cenneti yaratmaktır. Bu amaçla,mücadele örgütleri 12 Eylül ile ezilmiş, mücadelecisendikaların kapısına kilit vurulmuş, grevleryasaklanmış, işçi sınıfı ve emekçilerin ayakları bintürlü prangayla bağlanmıştır. 12 Eylül darbecileri tümbunları sermaye sınıfı ve emperyalizme hizmet içinyapmıştır. Bunun için 12 Eylül düzeninden hesapsoracak olanlar, bu düzenin sahipleri değil işçi veemekçilerdir. Bunun için 12 Eylül darbecileriylebirlikte bu darbeden beslenen tüm düzen güçlerindenhesap sormak ve kurulu düzeni değiştirmek içinseferber olmalıyız.

6. Tüm bunlarla birlikte bilmek gerekir ki, işçi veemekçiler lehine demokratik hak ve özgürlükler ancakkararlı ve örgütlü bir mücadeleyle kazanılır. Bunun

için en temel demokratik hak ve özgürlük taleplerimizisermaye sınıfı ve iktidarından söküp almak içinmücadeleyi yükseltmeliyiz.

Metal İşçileri Birliği, bu temel noktalar veyaklaşım üzerinden bir pratik çalışma içerisindeolacaktır.

- İşkolunda gelişmeler üzerinedeğerlendirme:

1. İstanbul Sanayi Odası (İSO) “en büyük 500”listesini açıkladı. Bu açıklama bir kez daha sermayesınıfının krizi nasıl fırsata çevirdiğini gösteriyor.Çünkü açıklamaya göre 500 büyük işletme, üretim veistihdamdaki azalmaya karşın kârlılıkta büyük artışlargerçekleştirmiştir. Bu “parlak” tablo, sömürününkatmerleşmesinin yeni bir ispatıdır. Bu liste içerisindemetal işkolundaki işletmelerin belli bir ağırlığıoluşturduğunu söylemek bile gereksizdir.

2. Kapitalistler payına sıklıkla yayınlanan bu parlaktabloların ifade ettiği pembe dünyanın karşısındaişçiler ise tam bir cehennem yaşıyor. Öyle ki, işçilerinyaşam koşulları ağır ve dayanılmazdır. Geçtiğimizgünlerde bir İSDEMİR işçisinin bu koşullaradayanamamaktan dolayı intihar etmesi, işçi sınıfınınne durumda olduğuna dair bir işarettir. İSDEMİR işçisikardeşimiz, bu çalışma ve yaşam koşullarına artıkdayanamadığından intihar etti, ancak bir bütün olarakişçi sınıfı da aynı ağır koşullarda yaşamayaçalışmaktadır. Umudumuz ve çabamız, işçi sınıfının bukoşulları değiştirmek üzere mücadeleyi yükselterekkendisine bir çıkış yolu açması içindir.

3. Ağır çalışma şartlarının diğer bir sonucu iseartan iş cinayetleri ve kıyımlarıdır. Belirtmek gerekirki, iş cinayetleri sonucunda her yeni gün yenikurbanlar verilirken diğer taraftan da meslek hastalığıadı altında binlerce işçi ölüme terk edilmektedir. Bu,

Metal İşçileri Birliği MerkeziYürütme Kurulu Ağustos Ayı

Toplantısı Sonuçları

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

işçi sınıfının önünde çok önemli ve ciddi bir mücadelekonusudur. Bunun için Metal İşçileri Birliği’ninAnkara’da başlattığı Yunus Dönmez adlı işçikardeşimizle ilgili kampanya son derece önemlidir.Dökülecek her kanımızın hesabını sormalı ve her işçiarkadaşımızın kılına dokunulmasını mücadele nedeniolarak görmeliyiz. İşte bunun için Yunus Dönmezkonusunu, tüm alanlarda bir çalışmaya konu etmeliyiz.

4. İşçi sınıfının bu koşullar karşısında mücadeledenyana güçlü bir eğilimi olduğu gerçeği her yeni günbaşlayan yeni bir direnişle kesinleşmektedir. Sürmekteolan çok sayıda direnişe eklenen yeni bir direniş deGebze’deki ÇEL-MER direnişidir. Son derece önemlibir sanayi havzasında yaşanan bu işçi direnişine deözel bir ilgi göstermeli, destek ve dayanışmayıyükseltmeliyiz.

- MESS grup TİS süreci üzerinedeğerlendirme ve planlama:

1. MESS grup TİS süreci, şu haliyle halataslakların hazırlanma aşamasında bulunuyor. Dahaönce de belirttiğimiz gibi, taleplerin belirlendiği busafha, sürecin sonraki seyri açısından belirleyiciönemdedir. Böylelikle, işçilerin önüne sahipçıkacakları, arkasında duracakları bir hedef gösterilipgösterilmeyeceği ortaya çıkacaktır. Bu ilk safhadayapılacak mücadele hazırlığı, sonrası için debelirleyici olacaktır.

Şu haliyle Türk Metal ve Çelik-İş cephesinden enküçük bir olumlu ya da olumsuz işaretbulunmamaktadır. Bu, onların bir kez daha nasılbüyük bir ihanete hazırlandıklarını gösteriyor.

Birleşik Metal-İş cephesinden ise yapılanlar busessizlik ortamında oldukça önem kazanıyor.Halihazırda bu cephede, TİS taslaklarının hazırlıklarısürerken diğer taraftan da “TİS kurulları”oluşturuluyor. Metal işçilerinin tabandan sürecekatılımını güvencelemek iddiasıyla gündeme getirilenbu örgütlere katılan işçi sayısının bini bulduğu iddiaedilmekte. Kuşkusuz eğer gerçekten böyleyse, buönemli bir sayıdır. Ancak tek başına tabaninisiyatifinin yükseltilmesi için yeterli değildir. Zira,ilk olarak bu kurulları biçimsel olmaktan çıkarıpçalıştırabilmek, ikinci olarak da sendika yönetimindenbağımsız ayakları üzerinde durmalarını sağlamakgerekir. Bu bakımdan ise henüz ortada umutlanmakiçin bir nedenimiz bulunmamaktadır.

2. Metal İşçileri Birliği, bu sürecin tabandanörgütlenmesi için etkin bir çaba gösterecektir. Biryandan taleplerin belirlenmesi sürecini, TİSSempozyumu’nda ortaya konulan çerçeve üzerindenetkilemeye ve yönlendirmeye, diğer yandan ise TİSkomitelerini örgütlemeye çalışacaktır.

Bu doğrultuda sempozyum öncesi ve sonrasındahazırlanmış bir dizi araç (imza, bildiri, ozalit, anket,röportaj soruları) tekrar kullanıma sunulmuş, bir dizisomut yöntem de belirlenmiştir. Ayrıca bu süreçleilgili pratik müdahale planı oluşturulmuş ve somuthedefler konulmuştur. Bunun için burada yapılacaklarkonusunda yeni bir tekrar yapmak gereksizdir. Önemliolan artık uygulamadır.

3. TİS sürecine ilişkin perspektiflerimize uygun birpratik-politik yoğunlaşma içerisine girmek bundansonra yerel birimlerin temel sorumluluğudur. Tümyerel birimleri, amaçlarımıza uygun olarakhazırlanmış olan araçları etkin ve sistematik biçimdekullanmak üzere seferber olmaya çağırıyoruz.

- Bülten üzerine planlama:Metal İşçileri Bülteni’nin Ağustos’un ilk hafta

sonuna kadar çıkartılması hedeflenmektedir. Bunedenle, alanlardan gelecek yazı katkılarının 8Ağustos tarihine kadar iletilmesi gerekmektedir.

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu2 Ağustos 2010

MİB MYK Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

İmza standları Menemen ve Asarlık’taMetal sektöründeki TİS sürecinde metal işçilerinin taleplerini sendikalara ulaştırıma hedefiyle kurulan

imza stantları demir çelik işçilerinin servis güzergahlarında açılarak, imza talep ediliyor. Geçtiğimiz hafta boyunca Menemen’de imza stantları açılarak demir çelik işçilerine TİS’lerde sürece dahil

olma çağrısı yapıldı. Taleplerin tek tek sesli ajitasyonlarla duyurulduğu stantlarda işçilere TİS süreci ile ilgilibildiriler dağıtıldı. Bir yandan imza toplanırken diğer yandan da metal işçileri, talepleri için mücadeleyeçağrıldı. Demir çelik işçileri, TİS ile ilgili bildirileri ilgiyle karşıladılar. Metal işçilerinin taleplerine farklısektörlerden işçiler de destek vermek istediklerini ifade ettiler.

3 Ağustos günü sabah saatlerinde ise Asarlık’ta imza standı açılarak, Bakırçay-Aliağa havzasına ve ÇiğliOrganize’ye giden demir çelik işçilerine talepleri için mücadele etme çağrısında bulunuldu. Metal İşçileriBirliği’nin TİS sürecine dair hazırladığı kitapçıklar da yaygın bir şekilde dağıtılarak, imza istendi.

Metal İşçileri Birliği’nin hazırlamış olduğu “2010–2012 MESS grup toplu iş sözleşmeleri yaklaşırken...Taleplerimiz, örgütlenme ve mücadele ilkelerimiz” başlıklı broşürler 4 Ağustos günü Menemen’de 07.00-15.00 saatleri arasında demir-çelik işçilerine dağıtıldı. 08.00 ve 16.00 vardiyalarında yaklaşık 400 broşürişçilere ulaştırılmış oldu.

Daha önce yapılan dağıtımlardan daha fazla materyalin kullanıldığı bu dağıtımlara işçilerin ilgisi oldukçaiyiydi. Dağıtımlar sırasında yapılan sohbetlerde işçiler, sendikaların (demir-çelik fabrikalarında Türk MetalSendikası örgütlü) ihanetçi kimliklerine vurgu yaparken, bu sözleşme döneminde de yine ihanetin olacağınısöylediler. MİB çalışanları da ihanetin önüne geçmenin tek yolunun işçilerin bu sürece müdahale etmesiolduğunu vurgulayarak işçileri TİS sürecinde taraf olmaya çağırdı.

Dağıtımlarda işçilerin tartıştığı bir diğer gündem ise referandum oldu. Bir işçi şu an en önemli gündeminbu olduğunu vurguladı. Metal İşçileri Birliği çalışanları da referandumu boykot edeceğini açıkladı. Şu ankianayasanın ve yeni anayasa taslağının işçilere hiçbir kazanım sağlamadığını, işçilerin “evetçiler” ve“hayırcılar” arasında taraf olmaması gerektiğini, işçilerin anayasayla değil mücadeleyle haklarını kazanacağıvurgulandı.

Metal İşçileri Birliği / İzmir

Yunus Dönmez’le dayanışma eylemiBU-SE Metal fabrikasında çalışırken meslek hastalığına yakalanan Yunus Dönmez’le dayanışma

amacıyla 2 Ağustos Pazartesi günü OSTİM Metro çıkışında basın açıklaması gerçekleştirildi. OSTİM’de çalışan işçilerin mesai saatleri bitimine denk getirilen basın açıklamasında “Güvencesiz

çalışmaya, iş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı örgütlenelim - Yunus Dönmez yalnız değildir” pankartıaçıldı.

Basın açıklamasında birçok sektörde en basit işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı, sömürüdüzeninin işçilerin ölen bedenleri, hastalanan organları, kopan kolları ile dönmekte olduğu ifade edildi. İşkazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesinde yasa ve yönetmeliklerin güdük kaldığı, bu yasa veyönetmeliklerin yine sömürü düzeninin çıkarına dönük hazırlandığı, kuralsız çalışmanın yaygınlaştırıldığısöylendi.

Bu durumu değiştirecek ve işçi düşmanı yasaları parçalayacak gücün işçi sınıfının elinde olduğu ifadeedilerek örgütlenme çağrısı yapıldı.

Yunus Dönmez’in hastane ve ilaç masraflarının BU-SE Metal patronu tarafından karşılanması ve malulenemekli edilmesi talep edildi.

BDSP, DP, DHF, Kaldıraç, Metal İşçileri Birliği tarafından örgütlenen basın açıklamasına yaklaşık 50 kişikatılırken OSTİM Metro çıkışı polis tarafından ablukaya alındı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Emperyalist-kapitalist barbarlığa son!24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

“Tarihin en büyük bilimsel kumarına 2 milyardolar yatırdık ve kazandık.” ABD 33. DevletBaşkanı Harry S. Truman tarafından yapılan buaçıklama, ABD’nin 6-9 Ağustos 1945 tarihlerinde,Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığıatom bombaları ile ilgili yorumunu özetlernitelikteydi. Göreve geldiği yıl, tarihin yazdığı enbüyük katliamın talimatını veren Truman, saldırınınüzerinden henüz 16 saat geçmişken, bilimsel birdeneyin sonucunu paylaşırcasına yaptığı şovla,ABD’nin dünyadaki tek güç olmak adına her türlüyolu deneyeceğini ilan ediyordu: “Bu bomba, 13Şubat 1945 gecesi R.A.F uçaklarıyla Dresden’eatılan ve 130 bin Alman’ın ölümüne neden olan ontonluk bombalardan 2 bin kat daha güçlüdür...Dünya barışı adına daha güçlü bombaların üretimiiçin çalışmalar sürdürülmektedir...”

Aynı anlarda Hiroşima...

Başkan Truman’nın ABD’li bilim insanlarınıöverek gururla anlattığı atom bombası “Little Boy”(Küçük Oğlan), 3 savaş uçağı tarafından, saat 08.15sularında Japonya’nın Hiroşima kentine getirilir.Yapılan bilimsel araştırmalar sonucu “en verimli”yükseklikte boşluğa bırakılan atom bombası, şehrin600 metre yüksekliğinde patlar. Bombanın temelbileşeni olan uranyum patlamanın etkisiyle birliktebir anda ısı, ışık ve sese dönüşürken, biliminsanlarının “titizlikle” hazırladıkları plangerçekleşir ve şehirdeki binlerce insan bu enerji ilebirlikte kavrularak can verir. Bombanın bırakıldığıbölgenin yükseltinin az olması sebebiyle özellikleseçildiği, bu sebeple patlamayla birlikte ortaya çıkankorkunç ısının hızla ilerleyerek hasarınkilometrelerce uzaklığa yayıldığı yine ABD’ninvahşi deneyini “başarılı” kılan etmenlerden biriolarak tarihe geçmiştir.

Yapılan araştırmalar, Hiroşima’ya atılanbombanın 80 bin insanın o anda ölümüne sebepolduğunu tespit ederken, 140 bin insanın açığa çıkanyoğun radyasyona maruz kalarak yakın dönemde

acılar içinde hayatını kaybettiğini de göstermektedir.

...ardından Nagazaki ve diğerleri

Hiroşima’yı harabeden, bitki-hayvan-insan, nefesalan her şeyi yok eden, kavuran bombadan üç günsonra, bu kez ABD’li “Fat Man” (Şişman Adam)Nagazaki kentini yerle bir etmek için gönderilir.Benzer hasarlara ve hastalıklara yol açan yenibombanın ise bu defa 67 bin insanı öldürdüğükaydedilmiştir.

Araştırmalara geçen bu sayılar katliamın o günkübilançosunu ortaya koyarken, sonrasında bu sayınınçok üstünde insanın sakat kaldığı, yayılanradyasyonun doğal yaşamın bütün dengelerini alt üstettiği bilinmektedir. Toprak ve suyun radyasyonsebebiyle zehirlendiği, uzun yıllar tek bir bitkininbile yetişmediği Japonya’da bombanın etkisi bugünde hala kanserli doğan çocuklarla devam etmektedir.

“Bu deniz bir ölü deniz / İnsanlar eynerdesiniz? /Nerdesiniz?” *

Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atombombalarının üzerinden tam 65 yıl geçti. Görülüyorki, 65 koca yıl yaşanan acıları, bugüne kalanhastalıkları silmeye yetmedi, tersine yenileri ekledi.İkinci paylaşım savaşı dönemine denk gelen bukatliamlar elbette emperyalizmin dünya halklarınasaldırdığı ilk örnek değildi, son da olmadı. İnsanlıkkapitalizmin vahşi egemenliği sürdükçe Hiroşimalarıyaşamaya devam edecek. Emperyalist saldırganlıkHalepçe, Felluce ve Bağdat örnekleriyle bugündünyanın birçok coğrafyasında sürüyor. Bilimselaraştırmalar öldürene hizmet ediyor, teknolojiemperyalistlerin elinde bir silah gibi masum halklarakarşı geliştiriliyor. Karşılığında ise, her coğrafyadanöldürülen masum insanların anısı emperyalizmekarşı insanlığın kinini biliyor.

Bir yanda emperyalist saldırganlığa karşıdirenenler, diğer yanda ölülerimiz... Barbarlığa sonvermek için 65 yıldır soruyorlar: “Ey insanlar,nerdesiniz?”

* Nâzım Hikmet’in Japon Balıkçısı şiirinden

65. yıldönümünde Hiroşima ve Nagazaki katliamları

Fransız polisinden ırkçı şiddetAfrika kökenli kadınların Fransa’da düzenledikleri gösteride aralarında hamile kadınların ve çocukların da

olduğu kitleye azgınca saldıran polisin uyguladığı şiddet kamera kayıtlarından ortaya çıktı. 21 Temmuz’da Paris’in La Courneuve bölgesinde gerçekleştirilen protesto gösterisinde çekilen görüntüler,

Fransız polisinin azgın saldırısını gözler önüne serdi. Kaldıkları evlerden belediyenin proje değişikliğinedeniyle atılmalarını protesto eden yaklaşık 60 kişilik kitleye polis saldırdı.

Çıkartıldıkları apartmanın önünde sembolik olarak çadır kurarak oturma eylemi gerçekleştirmek isteyengöçmenlere saldıran polis, hamile kadınları ve çocukları yerlerde sürükledi. Polis saldırısının ardındançocuklardan şans eseri yaralanan olmazken, görüntülerde en az iki kadının yaralandığı hamile bir kadının isebaygınlık geçirdiği görülüyor.

Yaklaşık on yıldır oldukça ağır koşullarda yaşamak zorunda bırakılan göçmenlere uygulanan bu şiddetFransız medyasında gündeme oturdu. Saldırının görüntüleri üzerine internet sitelerinde yapılan yorumlardaFransız polisi eleştiriliyor. Polis teşkilatından yapılan açıklama ise oldukça tanıdık: “Göstericilere yapılanmüdahalede yanlış bir şey yok. Müdahalenin dozu gayet normal.”

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

İşçiler, emekçiler,Sömürgeci sermaye devletinin Kürt halkına dönük

imha ve inkar saldırısı yeni boyutlar kazanarak devamediyor. Gözaltı ve tutuklama terörü dur durak bilmiyor.Kürt hareketini fiziken tasfiye etme amaçlı askerioperasyonlar her geçen gün daha da yoğunlaşıyor. Eniğrencinden bir şoven çığırtkanlık eşliğinde sürdürülenbu saldırganlık, günümüzde, ülkücü-faşistlerin başınıçektiği örgütlü linç taburlarının saldırılarıyla tehlikelibir düzeye çıkartılmış bulunuyor.

Önce Bursa-İnegöl ve ardından da Hatay-Dörtyol’da, ülkücü-faşist çeteler aracılığıyla linçgirişimleri organize edildi. Bunu, Erzurum’da BDPkonvoyuna dönük faşist saldırganlık izledi. Faşistsaldırganlık zincirlerinden boşalmış bulunup, duracağapek benzemiyor.

Sömürgeci Türk devleti Kürt sorunu konusundatam bir acz ve çaresizlik içerisindedir. Sorunu çözmegücü ve iradesini adeta yitirmiştir. Öyle ki, inkar vekatliamdan başka bir sey düşünmemektedir.

Emekçi kardeşler,Milliyetçi-şoven propagandalarla sersemletilen linç

taburları planlı bir biçimde kardeş Kürt halkınınüzerine sürülüyor. Ev ve işyerleri tahrip ediliyor.BDP’ye ait binalar talan ediliyor, yakılıp, yıkılıyor.Saldırılar pek çok yerde tam bir sürek avınadönüşmüştür.

En başta sözde Kürt açılımının mimari olandevletin Başbakanı ve İçişleri Bakanı olamak üzeretekmil devlet ve hükümet yetkilileri, valileri ve buarada da kirli medya, tam bir ağız birliği halinde, tambir gözü dönmüşlük örneği olan bu örgütlü ve planlılinç girişimlerini meşru görüyor, faşist saldırganlarıaklıyorlar. Bunu, AKP’sinden, MHP ve CHP’sinekadar sermaye partilerinin şoven açıklamalarıtamamlıyor. Böyle yapılarak, açıkca yeni linçgirişimlerine davetiye çıkartılıyor.

Tüm bu çabaların yegane amacı, ırkçı-şovenkışkırtmalar eşliğinde, Türkiye’nin ve Kürdistan’nınpek çok yerinde etle tırnak gibi iç içe yaşayan Kürt veTürk emekçilerini birbirine kırdırmaktır. Sömürgecisermaye devleti Kürt halkına dönük saldırganlığı dahada derinleştimek niyetindedir. İnegöl, Dörtyol veErzurum’da sahneye konulan planlı linç girişimleri debunun ifadesidir.

Türk emekçileri,Kardeş Kürt halkıyla kanlı bir boğazlaşmada hiç bir

çıkarınız yoktur. Bu yönlü kışkırtmalardan uzakdurulmalıdır.

Özgürlük ve eşitlik her ulus gibi kardeş Kürtulusunun da en doğal ve en meşru hakkıdır. O kadar ki,halklarımızın samimi arzusu olan gönüllü birbirliktelik için bu olmazsa olmaz bir koşuldur. Gerçekbir kardeşlik de yine bu koşul varsa olanaklıdır. Öteyandan, sömürgeci burjuvazinin ve ırkçı-şovengüruhun “terör” olarak nitelediği Kürt halkınınmücadelesi de tümüyle haklı ve meşru bir kurtuluşmücadelesidir. Tam da bu nedenledir ki, Türkemekçileri gönüllü bir birliğin yolunu döşemek üzere,iradelerini bu yönde kullanmalı, her zamankinden daha

çok ve inadına Kürt halkının özgürlüğünüsavunmalıdırlar. Gerçek şu ki, sömürgeci burjuvazininhalklar arası kanlı boğazlaşma tuzağı ancak ve ancakböyle boşa çıkartılabilir.

Kürt emekçileri!Sömürgeci devletin ülkücü-faşist çeteler

aracılığıyla tezgahladığı provakasyonlara karşı herzamankinden daha uyanık olmalısınız. Sömürgecisermaye devletine duyduğunuz kin haklı ve meşrudur.Sömürgeci Türk devletine ve onun gerisindeki ABDbaşta olmak üzere emperyalist güçlere herzamankinden de şiddetli bir güvensizlik duyulmalıdır.Fakat bunun en küçük biçimde de olsa Türkemekçilerine dönük olmasına izin verilmemelidir. Tamtersine, kaderiniz Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriylebirdir. Düşman ortaktır ve kurtuluş birleşik birmücadeleden geçmektedir. “Bölücülük” demagojisininkarşısına “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarıile çıkmanın tam zamanıdır. Kazandırıcı olan da budur.

Aksi halde Kürdistan ne bağımsız ne de özgür olabilir. İşçilerin Birliği Halklarin Kardeşliği Platformu

olarak, bir kez daha, en içten kardeşlik duygularımızlaKürt halkının yanında olduğumuzu ilan ediyor, tümilerici ve devrimci güçleri, Kürt halkına dönük faşistsaldırganlığa karşı her zamankinden daha fazlasorumluluk almaya, “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği!” şiari temelinde birleşik, devrimci birmücadelenin örülmesi için tüm güçlerini veimkanlarını seferber etmeye çağırıyoruz.

Kahrolsun sömürgecilik! Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik! Faşist saldırganlığa karşı işçilerin birliği

halkların kardeşliği!

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu(BİR-KAR)03.08.2010

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Kürt halkına dönük faşist saldırganlığa karşı...

“İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”şiarını yükseltelim!

Bielefeld’de Kürt halkına yöneliksaldırılar protesto edildi!

İnegöl ve Dörtyol’da gerçekleşen saldırıları kınamakve Kürt halkıyla dayanışmak için Bielefeld’de eylemyapıldı. BİR-KAR eyleme “Kürt halkına özgürlük,eşitlik, gönüllü birlik!” şiarlı Almanca pankartla katıldı.Eylemde Almanca “Türk ordusu Kürdistan’dan defol!”,“Yaşasın enternasyonal mücadele!”, “Dayanışmamücadele demektir, faşizme karşı her yerde kavga!”,Türkçe olarak da “Kürdistan faşizme mezar olacak!”sloganları sıklıkla atıldı.

Yaklaşık 300 kişinin katıldığı eylem Bielefeldmerkezinde yapılan basın açıklamasıyla son buldu.

BİR-KAR / Bielefeld

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Emperyalist güçlerin Afganistan’ı işgalininüzerinden 9 yıl geçti. Bu süre zarfında emperyalistleruyguladıkları en kirli yöntemlere ve sergiledikleri tümvahşete rağmen Afganistan’da batağa saplanmışbulunuyorlar.

Bu bataktan çıkmanın yollarını arayan emperyalistişgalci güçler, geçtiğimiz günlerde 70 ülkenin dışişleribakanları ve üst düzey yetkililerinin katılımı ileKabil’de bir konferans gerçekleştirdiler. Ağır biryenilgi yaşamadan Afganistan’dan çıkmanınhesaplarını yapan emperyalistler, çözümün bir parçasıolarak 9 yıldır çatışma içinde oldukları ve işgalingerekçesi olarak öne sürdükleri Taliban ile işbirliğiyaparak bataklıktan kurtulmaya çalışıyorlar. Toplantıöncesinde emperyalistler, basına yaptıklarıaçıklamalarda işgalin sürmesini Afganistan’dakadınların durumu üzerinden gerekçelendirmeyekalktılar. Afgan kadınlarının Taliban’dan “çektiklerini”anlattılar. Gerçekleştirdikleri sayısız katliama rağmenutanmazca BM güçlerinin Afgan kadınları için birgüvence olduğunu söylemekten de geri durmadılar.

Emperyalist politikaların savunuculuğunu yapmakamacıyla ideolojik propaganda aygıtı olan medyanındevreye girmesi için de uzun bir süre geçmesigerekmedi ve dünyaca ünlü Times dergisi son sayısınabir Afgan kadınını “kapak” yaptı.

“Afganistan’ı terk edersek bu olacak!”

Times dergisinin son sayısındaki fotoğraf 18yaşındaki Afganlı bir kadın olan Ayşe’ye ait. Burnukesilmiş olarak görülen Ayşe’nin fotoğrafının yanınaise şu başlık atılmış: “Afganistan’ı terk edersek buolacak!” Kocasının ailesinin kendine köle gibidavranmasından dolayı evden kaçan Ayşe, Talibangüçleri tarafından yakalanıyor. Ayşe’nin burnunun vekulaklarının kesilmesine karar veriliyor ve cezayı isekocası uyguluyor.

Times’ın Afganistan ve Pakistan bürosunun kadınşefi Aryn Baker tarafından yazılan makalede ABDbirliklerinin çekilmesinin Afgan kadını için yıkıcı birbedel olacağı ifade ediliyor. Ayrıca yazının devamında

bu fikri kuvvetlendirecek açıklamalar yer buluyor.Ayşe’nin korkuyla “bu insanlar bana bunu yaptı,onlarla nasıl uzlaşırız” sözlerinin yanı sıra,milletvekili Fevziye Kufi’nin “Barış için kadın haklarıfeda edilmemeli” ifadesi yer alıyor. AyrıcaAfganistan’da bir program yapımcısı olan MozdahCemalzade de, “Barış yapmak için kadınları kurbanederseniz, onları destekleyen erkekleri de kurban etmişve ülkeyi köktendincilere teslim etmiş olursunuz”açıklamasında bulunuyor.

Bir yıl önce yaşanmış bir olayın (Ayşe’ninburnunun ve kulağının kesilmesi) şimdi “piyasaya”sürülmesi, medyanın işlevi ve medya-iktidarilişkilerini yansıtması açısından açıklayıcı bir örnek.Times dergisi hiç de Afganistan’daki kadınlarınhaklarını savunan bir yerde durduğu için değil,emperyalistlerin Afganistan’daki politikalarına hizmetetmek ve süren işgali meşrulaştırmak amacıyla buhaberi yapıyor.

Peki Afganistan’da kadınlar neler yaşıyor?

30 yılı aşkındır devam eden gerici savaşlar ve son 9yılda yaşanan emperyalist işgalin acılarını kuşkusuz kiyoksul Afgan halkı yaşamaktadır. Geçtiğimiz günlerde

Wikileaks isimli internet sitesinde yayınlanan,Afganistan işgalini içeren gizli belgeler, yaşananvahşeti özetler niteliktedir.

Afganistan’da kadınlar ise hem emperyalistgüçlerin, hem de gerici güçlerin baskılarını yaşıyorlar.

Geçtiğimiz nisan ayında bir gazeteye açıklamalardabulunan RAWA (Afganistan Devrimci KadınlarDerneği) sözcüsü Mariam Raw ise Afganistan’dakadınların durumunu şu sözlerle anlatıyor: “(…)Köktendincilerin 1992 yılında (Rus birliklerininçekilmesiyle oluşan güç boşluğunda) ülkeninkontrolünü geline geçirmesinden bu yana kadınlarındurumu oldukça kötüleşti. Afgan kadınlarının NATOve Amerikan birliklerinin saldırıları nedeniyle hayattakalma güvenceleri yok. Ayrıca günlük yaşamları içindecinsel tacizlere, tecavüzlere, kaçırılmalara, zorunluevliliklere, aile içi şiddete göğüs germek zorundakalıyorlar. Bu kadar sahipsizlik karşısında bulunan bukadınlara ne Karzai Hükümeti ne de onun polisiherhangi bir koruma sağlamıyor.”

Bugün, emperyalist işgalcilerin Afganistan’dançekilmesi elbette kadınların kurtuluşu için çözümolmayacaktır. Afganistan da kadınlar, tüm Afganhalkları ile birlikte aynı zamanda gerici-dinci güçlerekarşı da mücadeleyi yükseltmek zorundadırlar.

Kadının kurtuluşu sosyalizmde!26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Beyaz Saray’dan Wikileaks’e “rica”!Beyaz Saray, Wikileaks internet sitesinden, Afganistan savaşıyla ilgili daha fazla bilgi yayımlamamasını

istedi. Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbs, NBC’ye yaptığı açıklamada, 90 bin belgenin yayımlanmasının, ABD

ile çalışan Afganistanlıların ve savaş müttefiklerinin hayatlarını tehdit ettiği gerekçesiyle daha fazla belgeyayınlanmamasını istedi.

Afganistan’daki işgalci güçlerin sivil katliamları gerçekleştirdiğinin ve Afganistan’da hüküm sürenbarbarlığın kanıtı olma niteliğindeki belgeler gündeme otururken, yeni belgelerin “güvenlik” gerekçesiyleyayımlanmaması isteniyor. Gibbs, Beyaz Saray’ın, belgeleri elinde tutan kişiden bunları yayımlamamasını ricaetmekten başka yapacak şeyi olmadığını söyledi.

Bununla beraber belgeleri Wikileaks’e sızdıran Bradley Manning isimli 22 yaşındaki askerin, Kuveyt’tenVirginia’daki bir askeri cezaevine götürüldüğü bildirildi. Askerin, mahkemeye çıkana kadar Quantico DenizÜssü’nde kalacağı belirtildi.

Afganistan’da kadınları emperyalistişgalciler mi kurtaracak?

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Referandum ve devrimci yurtsever tavır… Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Öncelikle son 2-3 yıldır iktidar kavgası eksenindemeydana gelen gelişmeleri doğru anlamak gerekir. Bukonuda doğru bir kavrayış olmadan doğru bir tavırgeliştirmek ve almak da mümkün değildir. İlk olaraksorulması gereken soru şudur:

Egemenler katında süren kavga, birdemokratikleşme kavgası mı, reform eğilimi ilestatüko arasındaki kavga mı, yoksa demokrasiprogramı ve niyeti olmayan iki egemen blok arasındasüren kavga mı?

Her şeyden önce bu sorunun doğru yanıtını vermekgerekiyor. Bugüne kadar yaşanan gelişmeler veolaylar, bu soruya gerekli yanıtı vermiştir. ÖrneğinErgenekon Davası üzerinden sürdürülen mücadele,gerçek anlamda kontrgerillayı açığa çıkarma ve tasfiyehareketi midir? Yine darbelere karşı verildiği iddiaedilen kavga, neden 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisandarbe ve muhtıralarına karşı bir tutumu ve tutarlı birmücadeleyi içermiyor?

Sorulması gereken başka bir soru da şu: Eğer bu birdemokratikleşme mücadelesi değil, egemen bloklarınkendi “iç” iktidar kavgası ise devrimci yurtsever tutumne olmalıdır? Tarafların peşinden sürüklenmek mi,taraflardan birinin payandası olmak mı, yoksa dahailkeli, stratejik ve kendi çizgisinde bağımsız bir duruşmu sergilenmeli?

Bu konuda yapılan tartışmaları, ileri sürülen görüşve gerekçelerini izlemeye çalışıyoruz. İlk plandasöylenenlerin özeti şudur: Statükocu güçlerin,Kemalist iktidar odaklarının, ordunun, yüksek yargınıntartışma konusu olması, yıpranması, iktidarkonumlarının sarsılması kötü müdür? Son yapılananayasa değişikliği paketiyle bazı olumlu adımlarınatılması, 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılmasıkötü müdür, ya da bunları neden desteklemeyelim?

Kuşkusuz egemenler katında süren kavganın bazıpolitik, psikolojik ve pratik sonuçları olacaktır. Bubağlamda süren kavganın niyet ve hedeflerindenbağımsız olarak ordunun tartışma konusu olması,yıpranması, bazı generallerin yargılanması çokönemlidir. Bu yıpranma, gözden düşme ve yargılanmasürecini daha sarsıcı ve devrimci zeminlere oturtmayaçalışmak, örneğin 12 Eylül yargılanmasını, bir bütünolarak sistem yargılanması talebine bağlamayaçalışmak gerekiyor. Ancak bu ne kadar doğru vegerekliyse, bu konuda doğru devrimci perspektif veekseni gözden kaçırmamak da o kadar doğru, hattaolmazsa olmaz niteliğinde kaçınılmazdır!

Burada anılan kavganın ortaya çıkardığı boşluklarıgenişleterek değerlendirmek, çelişkilerinderinleşmesini sağlayıcı taktikler geliştirmek,egemenler arası kavganın sonuçlarını düzenin vedevletin gözden düşürülmesi hedefine bağlamakönemlidir! Ancak bu, taraflardan birinin payandasıolmayı gerektirmez. Dahası bunu taraflardan birininpolitik hedeflerini gözden kaçırıcı, onun tutumunufarklı göstermeyi, örneğin “demokratikleşme” olarakyansıtmayı gerektirmez ve haklı göstermez!

Aslında en büyük yanılgı bu noktadadüğümlenmektedir. Bu yanılgı, bize göre, ilkeli birbakış açısından, stratejik ve programatik bir duruştanyoksun olmaktan kaynaklanıyor. Gelişmelerin özünükavramak yerine, tek tek her gelişmeyi veya “parçayı”

bütünün özünden kopararak ele almak, bu yanılgınınen önemli çıkış noktasını oluşturmaktadır. ÖrneğinAnayasa’dan Geçici 15. maddenin çıkarılması, 12Eylüle yargı yolunu açılması kötü mü, ya da bunudesteklememenin bir anlamı olabilir mi gibi soru veyaklaşımların ana mantığı, sözünü ettiğimizprogramatik bakış yoksunluğundan kaynaklanıyor.Oysa tek başına ele alındığında Geçici 15. maddeninkalkmış olmasına hiçbir devrimci, demokrat veyurtsever itiraz etmez. Tersine bu talebi ta başındanberi dile getiren, 12 Eylül cuntasının yargılanmasınıisteyen, 12 Eylül Anayasası’nın çöpe atılmasınısavunan ve bu uğurda mücadele eden tutarlıdevrimciler olmuştur! Egemenler ve onlarındestekçileri ise her zaman bu mücadelenin karşısındaolmuşlardır. Bu çok açık! Ama sorun şu:

Temel sorun, AKP’nin meclisten geçirdiği ve şimdireferanduma sunulan paketin politik hedefi ve özüdür.Bu, bugüne kadar kazanılan iktidar mevzilerinikoruma ve güvence altına alma ve nihai hedef olarakbütün iktidar iplerini ve erklerini elinde toplamamücadelesidir! Geçici 15. madde ve diğerleri anılan buhedefi gizlemenin ve geniş yığınlara kabul ettirmeninaraçlarıdır, bu bağlamda verilen “tavizlerdir”.Geçmişte de benzer yöntemler sıkça kullanılmıştır.1991 tarihinde eklenen geçici bir madde ile o güne dekverilen cezalarda indirim yapılmış, ama bu“iyileştirme” ile birlikte Terörle Mücadele Kanunugeçirilmiş ve yasallaştırılmıştır! Yüzlerce idam“hükümlüsünün” idam edilmemesi, 20 ve 10’ar yıllıkceza çekmeleri sonucu “serbest” bırakılmaları, yinebinlercesinin hemen tahliye olması tartışmasız “iyi”olmuştur. Ancak bu, bir bütün olarak Terörle MücadeleKanunu’nun özünü değiştirmez, onun desteklenmesinigerektirmez! Terörle Mücadele Kanunu da “tek vebütün bir paket” idi.

Soru şu, “demokratikleşme” vaazeden güçler,hükümetler, neden bu “olumlu”, “iyi” madde veuygulamaları ayrı bir paket, ya da kategorik olarak ayrıbir yasa olarak getirmezler? Bu konuda bir engel mivar? Gerçekten demokratikleşme politikaları varsabunu niye yapmazlar? Yoksa bu “olumlu” adımlarıesas hedeflerini ve politikalarını gizlemenin,meşrulaştırmanın ve kitlesel bir dayanağa oturtmanınbirer aracı olarak mı kullanıyorlar?

Referanduma sunulan paketin içinde de tek başınaele alındığında görece “olumlu”, iyileştirici ve gerekli

maddeler var. Ancak bunların tümü paketin özünüdeğiştiriyor mu? Ya da bunların tümü demokratikleşmehedefinin birer parçası mı, yoksa bütün iktidarerklerini tek elde toplama politikasının bir gereği mi?Yanıtlanması gereken temel soru budur!

Bu soruya yanıtımız yazının genel yaklaşımındanda anlaşıldığı gibi çok açıktır: Süren çatışma, biriktidar savaşıdır, yapılanlar birer demokratikleşmeadımları değildir. Ya da “tabanda” süren mücadelenindoğal veya kaçınılmaz sonucu olan “reformlar” değil,iktidar erklerini tekleştirme programının gerekleridir!

“Demokratik Açılım” laflarının en sık edildiği birdönemde, Kürtler ve diğer “kimlikler” ile ilgili tek birsözün dahi bu paketin içine konulmaması, birunutkanlık mı, yoksa başka politik hesapların birgereği mi? Kuşkusuz ortada bir unutkanlık yok. Engenel anlamda resmi çizginin sürdürülmesi konusundabir “milli mutabakat” var. Bu konudaki bir “sapmanın”veya “tavizin” sürdürülen iktidar kavgasındagüçlendirici değil, zayıflatıcı bir etken olduğunu,olacağını gören AKP, bu alana girmemeye büyük birözen göstermiştir. İdeolojik ve politik olarak burjuvaanlamda demokrat olmayan, resmi çizgiyi kendi“meşrebince” savunan AKP’nin kavgasını verdiğiAnayasa paketinde Kürtler ve diğer kimlikler hakkındatek bir söz dahi etmemesi, bu anlamda şaşırtıcıolmamıştır!

“Hayırcı” kanat, başka bir ifadeyle gelenekseliktidar odakları ve onların savunucularının yaklaşımı,elbette çok açıktır. Onlar da var olan mevzilerinikaybetmek istemiyorlar. Referandumda bütüngüçlerini toparlayıp sonuç almak istiyorlar. Baykal veKılıçdaroğlu operasyonu da bu bağlama oturuyor.Bunlar, resmi çizginin, 12 Eylül’ün, gelenekselodakların en rafine savunucularıdır. Bu blokun çizgisive duruşu çok açık ve genişçe deşifre olduğu içinüzerinde uzun uzadıya durmak gerekmiyor,kanısındayız.

Bu noktada, devrimci ve demokrat, yurtsever tavırne olmalıdır?

Açık ki özü saptırılan, başka ayrıntılarla karartılanve referandum platformuyla farklı bir noktaya getirilensüreç, egemenler cephesinde süren çok boyutlu veuzun vadeli bir iktidar savaşıdır! Bu iktidar savaşı veçelişkileri derinleştirmek, bunun ortaya çıkardığısonuçlardan yararlanmak, kendi iç kavgalarında ortayaçıkan belge, bilgi ve olanakları devletin ve düzenindeşifrasyonuna dönüştürmek gerekiyor. Bunlar nekadar gerekliyse, aynı zamanda bu süreçte herhangi biriktidar kanadının payandası olmamak, onun veyabunun peşinden sürüklenmemek, onun veya bununyedeğine düşmemek, devrimci bağımsız çizgidebağımsız duruşu korumak devrimci yurtsever olmanınkaçınılmaz ilkesel bir gereğidir. Bu bağlamda pratikolarak bu referandumda bağımsız duruş, “Evet” veya“Hayır” tutumu değil, bu oyunun aleti ve parçasıolmamanın bir gereği olarak sandık başına gitmeyireddetmektir!

Çok açıkça anlaşılacağı gibi bizim “sandık başınagitmeyi reddetme” tavrımızın dayandığı temeller,üzerinde şekillendiği gerekçeler, “başka” güçlerintemellerinden ve gerekçelerinden çok farklıdır!

3 Ağustos 2010

Referandum ve devrimci yurtsever tavır…

M. Can Yüce

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Merhaba yoldaşlar, merhaba dostlar!Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak;

Mamak İşçi Kültür Evi’nin düzenlemiş olduğu“Geleceksizliğe ve güvencesizliğe karşı Mamak 7.Kültür-Sanat Festvali”ne katılan tüm işçi veemekçileri, tüm ilerici ve devrimci güçleri devrim vesosyalizmin zaferine olan inancımızın sıcaklığı ilekucaklıyor, selam ve sevgilerimizi iletiyoruz.

Kardeşler!Kapitalist sistem her alanda epey zamandır bir

krizin içine yuvarlanmış durumda. Üretici güçlerinsınırsız gelişimi engelleniyor; bilimsel gelişmelerinsanlığın yararına değil, bir avuç asalak kapitalistinhizmetine koşuluyor. Kapitalist üretimin devamınısağlamak ve sermaye sınıfının kârını artırmakamacıyla üretim sürecinde ve enerji üretimindekullanılan zehirli kimyasal maddeler hızla doğanınkirlenmesine neden oluyor, doğa iklimsel değişimeuğruyor. Ve tüm bu yaşananlar düzenin efendileritarafından kayıtsızlıkla izleniyor. Tüm insanlık gözgöre göre yıkıma sürükleniyor.

Ekonomik kriz sonucunda işsizlik artıyor, açlık vesefalet büyüyor. Milyonlarca insan sağlıksızkonutlarda, milyonlarcası ise ya evsiz ya da açıkta,sokakta yaşıyor. Üretim bolluğuna rağmen sırf fiyatlardüşmesin ve asalak kapitalistlerin kâr oranlarıazalmasın diye ya ürünler tahrip ediliyor, ya çürümeyebırakılıyor veya üretici güçlerin tüm potansiyellerikullanılmıyor. Öte yandan tüketim sonuna kadarkışkırtılıyor, insanlar sınırsız bir tüketime teşvikediliyor. Var olan insan ilişkileri de dahil olmak üzereher şey alınıp satılacak, tüketilecek şekildemetalaştırılıyor. Açlık ve sefaletin kucağına itilmiş işçive emekçi kitleler, burjuvazinin şişirdiği tüketimkalıplarını aşamayarak varlık-yokluk arasında derinbir çelişki yaşıyorlar.

Bugün insan soyu yarattığı onca maddi ve kültürelbirikime rağmen, kapitalist sistem tarafındanneredeyse önünü göremeyecek bir hale getirilmişbulunuyor. Bugünkü maddi ve kültürel olanaklarsayesinde her alanda bilimsel gelişmeleri izleyip,müdahale ederek daha da geliştirebilecek, entelektüel,ruhsal ve fiziksel gelişmenin ve yetkinleşmenin ileriaşamalarına geçebilecek insan soyu, üzerine çökenkarabasandan dolayı kıpırdayamıyor. Kapitalizminkarabasanı insan bilinci üzerine oturduğundan toplumtam bir akıl tutulması yaşıyor. Bir tarafta teknoloji vebilim, öte tarafta korkunç bir gericilik, yozlaşma vecahillik...

Kardeşler!Yaşananlar, insanı insan olmaktan çıkaran, herşeyi

bir meta haline getiren, her türlü yoz kültürüdayatarak gelişim sınırlarına ket vuran kapitalistsistem bir devrimle ortadan kaldırılmadıkça,insanlığın kurtuluşunun da mümkün olmayacağınıapaçık gösteriyor.

Kuşkusuz ki, yozlaşmış kültür biçimlerinemüdahale tek başına kültür alanının kendi içindenyapılamaz. Kitlelerin davranışlarının, kültürlerinin,genel olarak hayatı algılayış biçimlerinin değişimi herzaman olduğu gibi şimdi de devrimci pratiğin vemücadele içinde yaratılacak olan yeni dayanışma-paylaşma-üretme ilişkilerine bağlı olacaktır. Yanidevrimci mücadelenin ivmesini yükseltmeden bukonuda gerçek ve somut gelişmeler beklemek

gerçekçi değildir. Ama öte yandan, işçi sınıfıdevrimcileri açısından yarın bugünden başlamakzorundadır. İşçi sınıfı ve emekçi kitleleri dönüştürmekisteyen komünistler, yüzlerce başka yolun yanındaonların yaşadıkları alanları tanımak, oralarıdönüştürmek, düşünme biçimlerini etkilemek, bununiçin de alternatif alanlar yaratmak zorundadırlar.

İşte Mamak İşçi Kültür Evi böyle alanlardanbiridir.

Mamak İşçi Kültür Evi, görev ve sorumlulukbilinciyle önüne çıkartılan her türlü engel ve güçlüğüaşarak yoluna büyük bir kararlılıkla devametmektedir.

Mamak İşçi Kültür Evi, 7 yıllık bir mücadeletarihinde küçümsenemez bir miras ve birikimyaratmıştır.

Mamak İşçi Kültür Evi, artık bu ülkenin dostunda düşmanın da kabul ettiği alternatif devrimci vesosyalist kültür odaklarından biridir.

Sermaye düzeninin, devrimci güçleri hayatıniçinden söküp atma çabalarına verilecek pratikyanıtlardan birinin de işçi ve emekçilerle birlikteyaratılan, onların öz kurumları olma bilinciyle hareketeden Mamak İşçi Kültür Evi’ni ve ona katkı sunan

tüm işçi ve emekçi dostları festival vesilesiyle bir kezdaha en içten devrimci duygularımızla selamlıyor,yüreklerimizi yüreklerinizi yanına koyuyoruz...

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu5 Ağustos 2010

BDSP’den Mamak Kültür-Sanat Festivali’ne mesaj...28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

BDSP’den Mamak Kültür-Sanat Festivali’ne mesaj...

“Yarın bugünden başlamak zorundadır!”

Mamak’ta festival heyecanı...Mamak İşçi Kültür Evi tarafından düzenlenen “Geleceksizliğe ve Güvencesizliğe Karşı Mamak 7. Kültür

Sanat Festivali”nin hazırlıkları yoğun bir şekilde sürüyor. Çalışma çok yönlü bir şekilde örgütleniyor. Mamaklıemekçilerin kapıları tek tek çalınarak festivalin çağrısı ulaştırılıyor.

6-8 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilecek festival yaklaşırken, son hazırlıklar tamamlanıyor. FestivalHazırlık Komitesi, 1 Ağustos günü yaptığı toplantı ile festival günlerini kolektif bir şekilde örgütlemek içinplanlamalarını gözden geçirerek işbölümü yaptı. Yapılacak işler üzerinden ekipler oluşturuldu.

Sanat atölyeleri, programlarını festivalin gündemlerine göre hazırlarken provalar tüm hızıyla sürüyor.Mamak İşçi Kültür Evi Sanat Atölyeleri aynı zamanda kendi çalışmalarını tanıtma amacıyla dagerçekleştirecekleri gösterimlere heyecanla hazırlanıyorlar.

Güçlü bir festival programı için...

Aile hekimliği ve referandum gibi gündemlerin festival günlerinde güçlü bir şekilde ele alınacağı birfestival programı hazırlama yönündeki çabalar da sürüyor. Festival programının direnişteki işçilerin sesini vesoluğunu taşıyacak bir şekilde olabilmesi için programda direnen işçilerin yer alması sağlanmaya çalışılıyor.

İşçi ve emekçilerin yaşadıkları yakıcı sorunlara karşı gerçekleştirilecek eylemler de örgütlenecek. Buna göre9 Ağustos Pazartesi günü Veli Gündüz Şahin Sağlık Ocağı önünde saat 12.30’da aile hekimliği uygulaması ilesağlıkta ticarileşmeye karşı parasız sağlık talebinin öne çıkartılacağı bir basın açıklaması gerçekleştirilmesiplanlandı.

Canlı tartışmalarla sürdürülen faaliyet sırasında festivalin emekçiler tarafından sahiplenildiği ve ilgi ilebeklendiği gözlemleniyor. İşçi ve emekçilere demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltme çağrısınınyapıldığı festival çalışmaları sırasında yoksulluğa ve yozlaşmaya, sefalet ve geleceksizliği katmerleştirensaldırılara, referandum gündemi üzerinden düzen içi it dalaşını boykot etme çağrısı da gündemleştiriliyor.

Kolektif bir emekle örgütleniyor

Festivalin kolektif bir emekle örgütlenmesi üzerinden sürdürülen atölye çalışmaları festival programınayönelik provalarla devam ederken, diğer yandan ise festival hazırlık komitesi ve gençlik komisyonu yan yanagelerek festivalin hazırlıklarını daha etkili bir şekilde sürdürmek için çaba harcıyor. Mamaklı emekçilerinfestivale ilişkin kolektif katkılarını örgütlemek için en küçük olanak dahi değerlendiriliyor. Festival tanıtımbelgeseli emekçilere ulaştırılıyor. Sendikalar ve demokratik kitle örgütleri bir bir ziyaret edilerek festivaleilişkin katkı ve destekleri isteniyor. Kültür Evi tarafından hazırlanan deklarasyon metni üzerinden destekçiolmaları da talep ediliyor.

Öte yandan radyo-televizyon duyuruları ile daha geniş emekçi kitlesine ulaşma hedefiyle hareket ediliyor.Program ve “Türkülerinle, halaylarınla, şiirinle şarkılarınla sesinle soluğunla- Mamak Kültür Sanat

Festivali’ne sen de emeğini kat-yüreğini yüreklerimizin yanına at” şiarlı afişler yaygın bir şekilde kullanılıyor. Mamak 7. Kültür Sanat Festivali Hazırlık Komitesi

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

“Dersim’de İkinci 38’e Hayır! Kimliğimiz,kültürümüz, inancımız ve Munzurumuz ileörgütlenelim” şiarıyla örgütlenen 10. Munzur Kültürve Doğa Festivali 28 Temmuz-1 Ağustos tarihleriarasında Dersim’de gerçekleştirildi. Nazımiye’debaşlayan festival programı kapsamında, DersimMerkez’in yanısıra Ovacık, Hozat, Mazgirt vePülümür ilçelerinde de etkinlikler gerçekleştirildi.

28 Temmuz Çarşamba günü Nazımiye ilçesindebaşlayan festival programı kapsamında Düzgün Babaziyareti gerçekleştirildi. Belediye bahçesinde verilenkahvaltının ardından, Düzgün Baba Cem Evi’ndelokma dağıtımı, protokol konuşmaları ile “Kızılbaş veAlevilik” konulu panel gerçekleştirildi. Program,konserlerle sona erdi.

29 Temmuz Perşembe günü Dersim MerkezFestivali, saat 11.00’de Festival Yürüyüşü ile başladı.Şehir dışından gelenler yoğun polis ve askernoktalarından geçtikten sonra Dersim merkeze veçevre ilçelere giriş yapabildi. Şehir dışından gelenlerDersimliler tarafından davul zurnalarla karşılandı.Festival meşalesinin yakılmasından sonra programlarbaşladı. Müzik dinletileri, sergiler, paneller vetiyatrolar akşama kadar sürdü. Konser alanı olanAtatürk Stadyumu’nda program Dersim BelediyeBaşkanı Edibe Şahin’in açılış konuşmasıyla başladı.Şahin, İnegöl, Dörtyol ve Erzurum’da gerçekleşenfaşist saldırılara değinerek mücadelenin saldırılarkarşısında güçlenerek devam edeceğini belirtti.Ardından DEDEF Genel Başkanı Özkan Tacar,Munzur Vadisi üzerine yapılmak istenen barajların‘38’de yapılanlardan farksız olduğunu belirtti. Konserprogramında ise Koma Hivron, Grup Haykırış veErdoğan Emir yer aldı.

31 Temmuz Cumartesi günü festival programına07.30’da konuklara verilen kahvaltı sonrasındaMercan Vadisi’ne Munzur Çevre Derneği ve çeşitliköy derneklerinin düzenlediği yürüyüşle başlandı.Yürüyüş Yarımkaya Köyü’nden Mercan Vadisi’ndeyapımı tamamlanan baraja kadar sürdü. Yüzlercekişinin katıldığı yürüyüşte yapılan konuşmalardaMercan HES’e ve Uzunçayır barajlarına engelolunamasa da bundan sonra yapılaması planlananbarajlara ve her türlü saldırılara karşı mücadeleninbüyütüleceği vurgulandı.

Yürüyüşün ardından Yarımkaya Köyü’nde PınarSağ, Mehmet Ekini, Grup Haykırış ve Grup Yorummüzik dinletisi gerçekleştirdi. Yarımkaya KöyüDerneği Başkanı Seyfi Çaresiz ve İHD Dersimtemsilcisi Av. Barış Yıldırım birer konuşma yaptı.

Etkinliğin ardından Ovacık merkeze dönüldü.Burada Allionani, DEDEF, Genel-İş sendikasıtemsilcilerinin, Tunceli Üniversitesi’nden bir öğretimgörevlisinin ve İstanbul Ziraat Mühendisleri OdasıBaşkanı Ahmet Atalık’ın katıldığı çevre konulu birpanel düzenlendi.

Akşam saatlerinde ise Gürsel Ekici, Ali HaydarCan, Yılmaz Çelik, Burhan Berken ve İlkay Akkayakonserleri gerçekleştirildi.

Barajlara karşı yürüyüş1 Ağustos Pazar günü festival tertip komitesi

tarafından barajlara karşı bir eylem örgütlendi. SeyitRıza Meydanı’nda toplanan kitle barajın yapılmasıyla

sular altında kalan ziyaret yeri Gola Çeto’ya yürüdü.Onbinlerin katıldığı coşkulu eylemde Hasankeyf’tenve Bergama’dan gelen temsilcilerin yanısıraKaradeniz İsyandadır Platformu, Çarşı Grubu,DEDEF ve Munzur Koruma Kurulu adına dakonuşmalar gerçekleştirdi. Konuşmalarda barajların,operasyonların ve HES’lerin karşısında mücadeleyedevam edileceği vurgulandı. Eylem boyunca“Munzur özgür akacak!”, “Dersim onurdur, onurunasahip çık!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Barajyapma boşuna, yıkacağız başına!”, “Direne direnekazanacağız!”, “Munzur, Bergama, Karadeniz,tarih, kültür, insanlık direniyor!” sloganları atıldı.

Tutuklamalara karşı eylemAynı gün ayrıca, Mersin’de gözaltına alınan 7

YDG okurundan 5’inin tutuklanması protesto edildi.Sanat Sokağı’nda saat 17.00’de bir araya gelen kitlebelediye binasına doğru yürüdü. Burada yapılan basınaçıklamasında Kürtler, Aleviler, Lazlar, Romanlar içinaçılımlardan söz edilirken baskı, yıldırma ve sindirmepolitikalarının da sürdüğü söylendi. Bir yandanKürtler sokak ortasında katledilirken diğer yandan dailerici devrimci güçlerin tutuklama saldırılarıyla karşı

karşıya kaldığı ifade edildi.YDG okurlarının yanısıra son dönemde tutuklananTAYAD’lılara ve Devrimci Proletarya okurlarına dadeğinildi. Eylem boyunca “Yaşasın devrimcidayanışma!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Dersimfaşizme mezar olacak!” sloganları atıldı.

Festival boyunca festival alanında EksenYayıncılık standı açılırken, konser alanlarında ve çevregezilerinde Kızıl Bayrak gazetesi satışı gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Dersim

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

10. Munzur Kültür ve Doğa Festivali gerçekleştirildi

“Munzur özgür akacak!”

2. Aknehir Kültür ve Sanat Festivaligerçekleştirildi

Yaz süreciyle birlikte Samandağ’ın birçok köyünde düzenlenen festivaller, Aknehir beldesinde bu yılikincisi düzenlenen kültür-sanat festivaliyle devam etti.

Festivalin 30 Temmuz programı saat 20.00’da Metin Yılmaz konseri ile başladı. Türkülerini kitleylepaylaşan Metin Yılmaz’dan sonra sahneyi Epik Sanat Tiyatro Topluluğu aldı. Kısa bir skeç sunan EpikSanat’ın ardından sahneyi Kardeş Türküler aldı. Farklı dillerde ezgileriyle kitleyi coşturan Kardeş Türküler’lebirlikte ilk gün programı sona erdi.

31 Temmuz günkü program ise saat 16.00’da çocuk tiyatrosu ve gösterileri ile başladı. Ardından saat17.00’da Türkiye’nin birçok farklı ilinden şairlerin katılımıyla “Dilin öne eğilmesin” başlıklı şiir dinletisigerçekleştirildi. Bu bölümde anadilde eğitimin önemi, 12 Eylül’ün şiir üzerinde yarattığı tahribat veyozlaşmaya karşı nasıl mücadele edileceği gibi konular da tartışıldı. Gece programı kapsamında ilk öncesahneyi yerel bir grup olan Grup Serüven aldı. Grup Katre’nin sahne almasıyla ilerleyen festival programınınsonunda ise Arap şarkıcı Hala Al Kaseer sahne aldı.

Festivale iki gün boyunca yüzlerce kişi katıldı. Festivalde BDSP’liler Kızıl Bayrak gazetesi ve EksenYayıncılık kitaplarını stand açarak emekçilere ulaştılar.

Kızıl Bayrak / Antakya

31 Temmuz 2010 / Dersim

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Direnişçi bir ÇEL-MER işçisinin gazetemize işgaleyleminden önce gönderdiği bu mektubu okurlarımızla

paylaşıyoruz...

Geriye dönülüp tarihe bakıldığında zannederizki -bize sürekli gösterilen de, anlatılan da odur- ülkelerarası savaşlar, toprağı, yeraltı/yerüstü zenginliklerinipaylaşım savaşları, milliyet savaşları ve din savaşlarıanlatılır.

Doğrudur. Bu tarihin bir yüzünü anlatır. Veböylelikle insanlık, hangi dine mensup olursa olsun enmükemmel dine inandığını, hangi millete/halkamensup olursa olsun en akıllı, en üstün ırk olduğunuzanneder. Kendinden olmayanı küçük, yanlış, hakirgörür. Fakat tüm insanlık şu basit soruyu samimiolarak kendine sorabilse; “Ben bu dünyaya geldiğimdebana nerede, nasıl bir dinde, hangi milliyette, hangiülkede, nasıl bir ailede doğup büyüyeceğimsorulmadığına göre; bu benim de hiç kimseden üstünve küçük olmadığımın bir göstergesi olmalıdır.”diyebilse bu sorun kendiliğinden hallolur, düzelir.

Fakat bize anlatılmayan gerçek bir tarih de vardırki, bu, hayatın tüm güzelliğini/çirkinliğini,açlığını/tokluğunu, haklılığını/haksızlığını oluşturur.Bu da sınıflar savaşıdır. Tıpkı çok eski tarihlerdeSpartaküs diye bir kölenin etrafında tüm kölelerinbirlik olup efendilerine isyan etmesi gibi... Tıpkı eskitarihlerde Amerika’daki kadın işçilerin uzun süreliçalışma saatlerine hep beraber karşı koyması gibi...Tıpkı ülkemizde 15-16 Haziran işçi hareketinde,işçilerin o günkü yasalara ve haksızlıklara karşıİzmit’ten İstanbul’a yürüyüşleri gibi... Tıpkı çok yakıntarihte TEKEL işçilerinin Ankara’nın göbeğinde,ellerindeki tüm hakların alınmasına karşı yaptıkları oşanlı direniş gibi...

Bu anlatmış olduğum direnişlerin tümü çokanlamlıdır ve değer taşımaktadır. Biz işçiler olarakyaşanan bu isyanları ve direnişleri pek bilmeyiz vehatta ilgilenmeyiz bile. Tabii ki sistemin çarkları birgün gelir bizi de kapar ve ezip geçer. İşte o zamananlarız. Çünkü o güne kadar birbirimizegüvenmemişizdir. Çünkü o güne kadar kendialacağımız kırıntıların hesabını yapmışızdır. Hayat biziöyle bir hale getirmiştir ki hepimizin cüzdanıbomboştur fakat envai çeşit, renk renk kredi kartlarıvardır. En lüksünden cep telefonlarımız vardır.Hepimiz borç batağında debelenir dururuz. Elimizkolumuz bağlanmıştır. Hayat bize öyle oyunlar oynarki, evimizden sokağa adım attığımızdan itibaren...Sadece kendi menfaatimizi düşünür, sürekli uyanıkolma mantığı ile insani tüm değerlerimizdenuzaklaşırız.

Bizler de Gebze/Şekerpınar’da kurulu olan ÇEL-MER Çelik Fabrikası’nda çalışan işçiler olarakişverenlerin tüm oyunlarına alet olup yıllar yılısömürülmüştük. Fabrikada her zam dönemindekendiliğinden gelişen anlık tepkilerden başka bir şeyolmuyordu. Onlarda da fabrikadaki iki bölümün (sıcakve soğuk) inatlaşması oluyordu. Bu iki bölüm, sankidüşman güçlermiş gibi, sürekli birbiriyleinatlaşıyordu. Örneğin, bir bölüm tepki gösterdiğindediğeri inadına ters hareket edip çalışmayısürdürüyordu. Çalışanların almış olduğu zam,işverenin sadece iki dudağı arasında oluyordu. Buyaşananlar yıllar yılı aynen davem etti.

Son süreçte işveren krizi bahane edip üç yıldır zamyapmıyor ve elimizdeki tüm hakları (primlerin,mesailerin düşürülmesi gibi) gaspediyordu. İşçilere,“İster çalış ister çalışma!” diyerek kapıyı gösteriyordu.Ve bizler geçmişte yaşanmış tüm olumsuzluklararağmen artık birşeyler yapmak gerektiğini düşünerek,Gebze BMİS’e üye olmaya karar verdik. Örgütlenme,sendikalaşma, hak arama konusunda pek de tecrübelive bilgili değildik.

Üyelik çalışmasına başlar başlamaz işvereninsaldırısına maruz kaldık. 19-21 Haziran tarihleriarasında 12 işçi arkadaşımızın işten atılması üzerinebiz de kapıda ve üretimde direnişe geçtik.Direnişimizin 15. gününde işveren ve sendikaarasındaki görüşmelerin sonunda işe geri alındık. Bugelişme, bize bir zafer kazandığımızı düşündürdü.Ancak yanıldığımızı çok kısa bir süre sonra anladık.Çünkü işveren ve adamları boş durmuyordu. Sürekliolarak sorgularla, istifa baskılarıyla ve tehditlerlekarşılaşıyorduk.

Bizler de bu gelişmeler karşısında hemen tavrımızıve tepkimizi koyuyor, ses çıkarma eylemi, kısa sürelide olsa iş bırakma eylemi ve yemeklerden sonra topluhareket etme eylemleri yapıyorduk. İşverenin birsonraki saldırısında ise ilk olarak 13+9, 22 kişiyi dahaişten çıkardı. Daha sonrasında bir arkadaşımızın dahaişten çıkartılmasıyla 23 kişi direnişe devam ediyor.

Mücadeleye başladığımız ilk günden itibaren bizlerde artık bir çok şeyi öğreniyoruz. Bu süreçtedirenişteki ve içerdeki işçi arkadaşların bir bütünhalde, birlik ve dayanışma halinde hareket etmesiişvereni bir hayli zorluyor ve saldırılar artarak hemiçerde hem de dışarda devam ediyor. İçeride tümarkadaşlara antipropaganda yapılıyor. Patron artık buişin bittiğini, akıllı olmamız gerektiğini, sendikanın bufabrikaya giremeyeceğini, rahat durursak 25/2’dençıkışın olmayacağı gibi sözlü sataşmalarda bulunuyor.Direnişteki arkadaşlarımıza da fabrika önünden uzakbir noktada tutmak için yoğun bir polis barikatıtutuyorlar. Pankartlarımızın asılmasını engelleyerek,sürekli karakola götürüp yıldırmaya ve korkutmayaçalışarak baskıyı her geçen gün arttırıyorlar.

İçerideki ve dışarıdaki işçi arkadaşlar olarak budavanın ekmek ve insanca yaşanılacak iş ortamı

dolayısıyla onurlu bir dava olduğunun bilincine hergeçen gün daha da varıyoruz. Bu süreçte biz ÇEL-MER işçileri olarak önemli şeyler öğreniyoruz. Biziziyarete gelen işçilerin, emekçilerin ve dostlarındeğerini daha iyi anlıyoruz.

Çevre fabrikalardan işçiler ziyaretimize geldiler.Petrol-İş’in yeni örgütlenmiş olduğu Enplast işçilerisınırlı da olsa geldiler. Gebze BMİS’e üye olan DostelFabrikası’ndan 08.00-16.00 vardiyası kompledirenişimize ziyarette bulundu. Kurtköy’de direnişteolan UPS işçilerinin ziyaretleri, Gebze BMİS’e üyeolan bazı fabrikalardan temsilci ve işçi arkadaşlarınbizi ziyaret etmesi bize ve direnişimize çok büyük birgüç veriyor.

Bizler de direnişteki ÇEL-MER işçileri olarak birgrup arkadaşımızı, Tuzla’daki tersane işçilerini,Pendik’teki Samka Metal işçilerini ve Kurtköy’dekiUPS işçilerini yerinde ziyaret ederek görüştük. Onlaradestek olmaya çalıştık. Kendi imkanlarımız ile 1980öncesi sendikal mücadele veren devrimci sendikacıKenan Budak’ın anmasına iki otobüsle ailelerimizlebirlikte katıldık. Daha sonra Taksim’de basınaçıklaması ve yürüyüş yaptık. Daha sonra Taksim’debasın açıklaması ve yürüyüş yaptık. Kartal’da datersane işçileri, Samka işçileri ve ÇEL-MER işçileriolarak yürüyüş yaptık. Yine kendi imkanlarımızlabastırdığımız el ilanlarını eylem yaptığımız yerlerdeve Gebze’de dağıttık. Şimdiye kadar bunları yaptık,bundan sonra direnişimizi geliştirmek için elimizdengeleni yapacağız.

Gelinen aşamada şunu her geçen gün daha iyianlıyoruz. Bizim bu mücadelemizi daha dayükseltmek ve başarıya ulaştırmaktan başka birşansımız yok.

Çünkü biz kazanırsak tersane işçileri dekazanacak,

Çünkü biz kazanırsak Samka Metal işçileri dekazanacak,

Çünkü biz kazanırsak UPS işçileri de kazanacak,Çünkü biz kazanırsak itfaiye işçileri de

kazanacak,Çünkü biz kazanırsak TÜM İŞÇİLER

KAZANACAK!Direnişçi bir ÇEL-MER Çelik işçisi

ÇEL-MER direnişçisinden mektup var!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/31 * 06 Ağustos 2010

Direnişçi ÇEL-MER işçisinden mektup...

“Tüm işçiler kazanacak!”

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31

Baydemir’e soruşturmave hakaret

Osman Baydemir’in Munzur Festivali’ndegerçekleştirilen bir panelde yaptığı konuşma üzerineCemil Çiçek hakaret dolu bir açıklama yaparken,Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı da soruşturma başlattı.

Jet hızıyla soruşturma

31 Temmuz günü Munzur Kültür ve Doğa Festivalikapsamında gerçekleştirilen “Kürt sorunuylamuhataplık konusu ve demokratik özerklik” isimlipanelde konuşan Diyarbakır Büyükşehir BelediyeBaşkanı Osman Baydemir, demokratik özerkliğin birlikve beraberlik projesi olduğunu söyleyerek, Türkbayrağının ve sarı-yeşil-kırmızı bayrağın yan yanadalgalanacağını söylemişti. Baydemir’in konuşmasıylailgili olarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı veİçişleri Bakanlığı tarafından jet hızıyla soruşturmaaçıldı.

Çiçek’ten Baydemir’e hakaret

Kanal 7’de katıldığı Başkent Kulisi adlı programdasoruları yanıtlayan Devlet Bakanı ve BaşbakanYardımcısı Cemil Çiçek, Baydemir’e hakaret etti.Türkiye’nin en önemli sorunu olarak “güvenliksorunu”nu gösteren Çiçek, Baydemir için de “organlarıyer değiştirmiş bir adam” ifadesini kullandı. Dahaönceden de Kürt düşmanı çıkışlarıyla gündeme gelenÇiçek bu kez saldırının boyutunu hakarete vardırmışoldu.

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kayseri İşçi Bülteni işçilerlebuluştu

Kayseri İşçi Bülteni’nin Temmuz sayısının dağıtımı Kayseri’de yapıldı. Sigortası, güvencesiz çalışmayakarşı mücadele çağrısı yapan bülten işçi servislerinin yoğun olarak kalktığı merkezlerde ajitasyonkonuşmaları eşliğinde dağıtıldı.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Eskişehir Bağları’nda organize sanayi işçilerinin servis güzergahlarındayapılan dağıtımın sonrasında Belsin semtinde bulunan işçi duraklarında da dağıtım gerçekleştirildi.Özellikle Cıngıllıoğlu metal fabrikasındaki işçilerin sigorta hakkını kazanmasıyla ilgili yazılar işçilerindikkatini çekti. Bülten dağıtımı sırasında güvencesiz, sigortasız çalışmaya karşı mücadeleyi içerensohbetler gerçekleştirildi. Cıngıllıoğlu işçilerinin mücadelesine destek çağrısı ile dağıtılan bülten, işçilertarafından ilgiyle karşılandı.

Kayseri İşçi Bülteni çalışanları

Naki Bulut için hekimlerdenaçıklama

Muğla Devlet Hastanesi’nde görevli Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Naki Bulut’a “Devleti zararauğrattığı” gerekçesiyle 19,20 TL para cezası verilmesi 2 Ağustos günü İstanbul Tabip Odası’ndagerçekleştirilen basın açıklamasıyla kınandı.

TTB 2. Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı veATUD Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer’in katıldığı basın açıklamasında Muğla Tabip Odası Başkanı Dr.Naki Bulut’un bir tutukluyu, insan hak ve özgürlüklerine ve meslek etiği kurallarına uyarak kollukkuvvetlerinin yanında muayene etmek istemediği için para cezasına çarptırıldığı ve hakkında soruşturmaaçıldığı belirtildi.

Basın toplantısının açılış konuşması Özdemir Aktan tarafından yapıldı. Aktan, meslektaşının birhekimin yapması gereken en doğru hareketi yaptığını, hasta ve insan haklarına sahip çıktığını ifade etti.Aktan şunları söyledi: “Ayrıca biliyorsunuz Dr. Naki Bulut, genel cerrahtır. Türk Cerrahi Derneği dearkadaşımızın sonuna kadar arkasında durarak bu olayı kınayan bir açıklama yapmıştır. Dolayısıyla benhem Türk Tabipleri Birliği adına hem de mensubu bulunduğum Türk Cerrahi Derneği adına yapmışolduğu bu davranış nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum.”

Prof. Dr. Ümit Biçer ise, Bulut’un yaşamış olduğu bu durumun hekimlerin neredeyse her günyaşadıkları bir problem olduğunu belirterek tutukluların tedavi alma sürecinde, jandarmanın ya dagüvenlik görevlilerinin ortamda bulunmasının sağlıklı muayene olanaklarını ortadan kaldırdığını ifade etti.

Biçer, bu durumun ayrıca hekim ve hasta arasındaki gizlilik ve güven ilişkisini de sekteye uğrattığınıvurgulayarak şunları söyledi: “Ama Türkiye’de bu etik kural Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve SağlıkBakanlığı arasında imzalanan üçlü protokole göre ihlal edilmektedir. Bu ihlal nedeniyle her gün hekimlerjandarma ya da güvenlik görevlileri ile karşı karşıya getirilmekte ve bu olayda olduğu gibi komik birsoruşturma, komik bir talep gündeme çıkabilmektedir. Buradaki etik tutumla ilgili olarak hasta haklarıyönetmeliği, biyotıp sözleşmesi, diğer taraftan hükümlü ve tutuklularla ilgili olarak 2005 yılından sonrayapılan yakalama ve gözaltı yönetmeliğinde yapılan değişiklikler aslında çelişki oluşturmakta, buçelişkinin giderilmesi gerekmektedir.

Dolayısıyla son olarak hasta ve hekim arasındaki etik kuralları ihlal eden bu üçlü protokolden Adli TıpUzmanları Derneği olarak Sağlık Bakanlığı’nın imzasını çekmesini istiyoruz”

Şebnem Korur Fincancı da hükümetin, Sağlık Müdürlüğü’nün ve Sağlık Bakanlığı’nın ikiyüzlütutumunu teşhir ederek şunları ifade etti: “Sevgili meslektaşımızın, hastanın haklarını gözeterek, hastanınmahremiyetini korumak adına üçlü protokolü işletmeye çalışanlara direnmesi bu hakların tüm insanlığayayma çabasının bir parçasıdır. Dolayısıyla biz Türkiye İnsan Hakları Vakfı olarak Dr. Naki Bulut’ateşekkür borçluyuz. En azından insan haklarının korunmasının belli gruplara ait olmadığını unutmamakgerekiyor. Son olarak Mavi Marmara olayında insan hakları savunucularının burada bu tutumdanvazgeçmelerini kınamak gerektiğini düşünüyoruz”

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 2010-31