sy kızıl bayrak 12-26

32

Upload: kizilbayrak

Post on 23-Mar-2016

241 views

Category:

Documents


12 download

DESCRIPTION

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-26/29 Haziran

TRANSCRIPT

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-26
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-26

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERAKP iktidarı Suriye’yi“düşman” ilan etti….. ....……….............3Emperyalizmin maşalarıSuriye halkına savaş ilan ettiler...............4Irkçı-inkarcı devletinKürt sorunundaki açmazıde r in l e ş iyo r. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5Faşist baskı ve teröre karşı mücadeleyibüyütelim!................................................6Sınıf devrimcileri 15-16 Haziran Van’daKamu emekçilerinetutuklama terörü.......................................7KESK operasyonunasokakta yanıt......................…..................8Atılım ve ETHA’ya polis baskını............9Sivas katliamının hesabınıemekçiler soracak!................................ 10Katil devletten hesap sorma çağrısı.......11İzmir’de sınıf seminerleribaşladı .. …...........................................12DHL Lojistik işçileri direnişte!..............13MICHA işçileri direniyor!… ...........14-15

MESS Grup Toplu Sözleşme süreci

ve görevlerimiz................................16-17

Taleplerimiz ne olmalı?....................18-19

Avrupa’da sınıf hareketi radikalleşiyor-

Volkan Yaraşır...................................20-21

İspanya’da madenci grevi ....…........... 22

Kazanılmış haklarımız ve geleceğimiz

için greve-direnişe!. . . . . . . . . . . . . . . . 23

“Hapishanesiz bir toplum

istiyoruz!”.….............. . . . . . . . . . . 24-25

BDSP: Kürtaj haktır, Roboski

katliam!.........…....................................26

‘Düşmanın’ hedefinde

öğrenciler var .................... . . . . . . . . . 27

“İş cinayetlerine karşı mücadele

ortaklaşmalı” .................. . . . . . . . . . . . 28

Yeni Roboski hikayeleri

yazılırken.............. . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Sorunların kaynağı olduğu yerde

durdukça yara kanamaya devam

edecektir!...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele Postası...................................31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/26* 29 Haziran 2012

Suriye’ye müdahale için Libya’dakine benzer bir kirlitezgah kurgulayan ABD ve AB emperyalistlerinin aktiftaşeronu/vurucu gücü olma misyonunu uzunca bir sürediryürüten dinci-gerici AKP hükümeti, Suriye ordusutarafından Türk devletine ait F4 savaş uçağınındüşürülmesinin ardından savaş çığırtkanlığını bir kezdaha üst perdeden yükseltmeye başladı. Emperyalisthamilerinden onay almak ve “suçüstü” yakalanmasınıörtbas etmek için uzunca bir süre sessiz kalan dinci partişefleri, uçağın Suriye hava sahasında ne aradığına dairciddiye alınır bir açıklama yapmadı.

Tek başına Suriye’ye saldırma gücünden yoksunolduğu için konuyu NATO’nun gündemine taşıyansermaye devleti, bununla da yetinmeyerek Suriye’yi“düşman” ilan etti ve sınırda çatışmaların önünü fiilenaçmış oldu.

Burjuva medyanın da dinci parti AKP'nin saldırganlıkpolitikalarına omuz vermesiyle birlikte, gerici-faşist rejimvurulan bir savaş uçağı etrafında fırtınalar kopartıyor.Açık ki, dinci-gerici AKP hükümetinin bu girişimi Esadrejimini yıkmak için NATO’nun Suriye’ye saldırmasınınyolunu düzleme çabasıdır. Bir kez daha görülüyor ki,Suriye halkına karşı oynanan kirli oyunda en ön safta yertutan dinci-gerici AKP hükümeti, bir yandan Suriyehalklarını emperyalist namlularının hedefi yapıyor, öteyandan ise ülke topraklarını gerici savaşların veboğazlaşmaların merkezi haline getiriyor.

Suriye’yi “düşman” ilan eden AKP iktidarı, içerde deKürt halkını, devrimci ve ilerici sol güçleri hedef almayısürdürüyor. Dışarıda Suriye üzerinden emperyalist savaşve saldırganlık politikalarına aktif taşeronluk rolüüstlenilirken, içerde de Kürt halkı ve devrimci-ilerici solgüçler payına sonu gelmez bir devlet terörü düşüyor.

Son süreçte neredeyse hiç değişmeyen bu denklemegeçtiğimiz günlerde yeni örnekler de eklendi.

KESK Genel Merkezi ve bağlı sendikalara yönelikyaklaşık 20 ilde eş zamanlı polis baskınları yapıldı, 58KESK'li gözaltına alındı. 27 Haziran günü adliyeyeçıkarılan 34 kamu emekçisinden 22'si tutuklandı.Gazetemizin yayına hazırlandığı saatlerde aralarındaKESK Genel Başkanı’nın da bulunduğu 16 kamuemekçisinin savcılık sorguları devam ediyordu.

Geçtiğimiz haftanın faşist baskı ve devlet terörü

bilançosu kamu emekçilerine dönük operasyonlarla sınırlıkalmadı. 23 Haziran’da eşzamanlı baskınlarla gözaltınaalınan 9 ESP'liden 6'sı “MLKP üyesi olmak” iddiasıylatutuklandı. Sosyalist basını da hedef alan polis, ETHA veAtılım Gazetesi binasına baskınlar yaparak saatlerboyunca keyfi biçimde aradı.

Suriye'ye dönük savaş çığırtkanlığının pervasızcaarttığı düşünülürse, önümüzdeki günlerde devrimci veilerici güçleri hedef alan saldırganlığın daha dayoğunlaşacağı görülmektedir.

“İçerde ve dışarda savaş ve saldırganlık” pozisyonualan dinci-gerici AKP hükümetinin yarattığı bu karanlıktablonun karşısına birleşik-militan tarzda dikilmekoldukça önemli ve kritik bir noktada durmaktadır.Emperyalist savaş ve saldırganlık politikaları ile faşistbaskı ve devlet terörünü püskürtebilmenin yolu devrimcisınıf mücadelesini büyütmekten, “işçilerin birliği,halkların kardeşliği” şiarını yükseltmekten geçmektedir.

Sınıf devrimcileri de bulundukları tüm alanlardasermaye iktidarının dizginsiz saldırganlığı karşısındaeylemli bir mücadele hattı içinde olacak, işçileri veemekçileri var güçleriyle devrimci sınıf kavgasınaçağıracaklardır.

Sosyalizm Yolunda

KK iitt aapp ççıı llaarrdd aa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-26

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/26* 29 Haziran 2012

AKP iktidarının hem içeride hem dışarıdayürüttüğü saldırgan politikalar, bir F4 savaş uçağınınSuriye ordusu tarafından düşürülmesine neden oldu.Türkiye’den Suriye’ye geçerek silahlı saldırılardüzenleyen çetelerin geçiş güzergahı olan Lazkiyekıyılarında düşürülen uçağın burada ne aradığınadair, hükümet veya ordu tarafından ciddiye alınır biraçıklama yapılmadı. Ancak AKP şeflerinin uzun süresessiz kalmaları, “suçüstü” yakalandıklarınıgösteriyordu.

Silahlı çetelerin Kilis’te sınıra yakın bölgedeSuriye ordusu ile giriştikleri çatışmayı, NATO’nun 5.madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinisavunan Tayyip Erdoğan’la müritlerinin, savaşuçağının düşürülmesine rağmen uzun süre sessizkalmaları, savaş uçağı pilotlarının, Suriye havasahasını ihlal etmek için emir aldıkları izleniminigüçlendiriyor. Nitekim Rus askeri uzmanlar,düşürülen uçağın Suriye’nin hava savunma sisteminitest etmek amacıyla gönderildiğini savunuyor.

Gecikmeli açıklamayı yapan Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu’nun, gerçeği çarpıtmak için çabasarf etmesi de, ortada suçüstü bir durum olduğukanısını güçlendirdi. Uçağın uluslararası havasahasında vurulduğunu iddia eden Davutoğlu, azamimenzili 2.5 km olan bir uçaksavarın savaş uçağınınasıl düşürebildiğine açıklık getiremedi.

Olayla ilgili açıklama yapan Suriye DışişleriBakanlığı Sözcüsü Cihad Makdisi ise, “Bize görehava sahamızın içinde meçhul bir şey vardı ve havasavunmamız vurdu. Türk uçağı olduğunu daha sonraanladık” dedi. Makdisi, Suriye’nin egemenlikhaklarını savunduğunu belirtti.

Bu açıklama, Ahmet Davutoğlu’nun sözlerindençok daha inandırıcı. Zira iç savaşla boğuşan Baasyönetiminin durduk yerde bir Türk savaş uçağınıdüşürmesi sözkonusu bile olamaz. Sermayeiktidarının savaş aygıtı NATO’nun bu ülkeyesaldırması için didinip durduğu dikkate alınırsa, Baasyönetiminin böyle bir eyleme girişmesi akıldışı birtutum olurdu. Nitekim buna ihtimal veren pek kimsede bulunmuyor.

Sermaye iktidarının bu girişimi, Baas yönetiminiyıkmak için, NATO’nun Suriye’ye saldırının yolunuaçmaya yönelik bir girişimdir. Baas yönetimine karşısavaşan çetelere silah dağıtan, eğitim veren, SuudiArabistan ve Katar tarafından parası ödenensilahların CIA eliyle paralı askerlere dağıtılmasınısağlayan bizzat AKP iktidarı ve taşeronlarıdır. Bugerici zihniyet temsilcilerinin, Suriye’deki iç savaşıkışkırtmaları, dahası mezhep çatışmalarınınyaygınlaştırılması için de, adeta çırpınıp durmaları,ne pahasına olursa olsun Beşar Esad yönetiminiyıkmak istediklerini göstermektedir.

Hedefine ulaşmak için ilkel bir kinlesaldırganlaşan AKP iktidarı, silahlı çetelere açıkçadestek vermektedir. Nitekim emperyalistsaldırganların hizmetindeki New York Times, TheGuardian gibi gazeteler bile CIA ajanlarınınAntakya’da cirit attıklarını, “Özgür Suriye Ordusu”diye adlandırılan silahlı çetelerin, bölgenin üç temelgerici gücü olan Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye

tarafından desteklenip saldırı düzenlemek üzereSuriye’ye taşınıp geri getirildiklerini yazıyorlar.

Yani ortada uçak sorunu yokken, Ankara’dakiAmerikancı takımı, Suriye’nin içişlerine doğrudanmüdahale ediyordu. Baas yönetimini yıkıp dinci-gerici, neoliberal, Amerikancı bir yönetiminkurulabilmesi için silahlı çeteleri kullanan AKPiktidarı, tek başına Suriye’ye saldırma gücündenyolsun olduğu için NATO’ya ihtiyaç duyuyordu. F4savaş uçağının düşürülmesini de NATO’nungündemine taşıyan sermaye devleti, Brüksel’detoplanan aygıtın şeflerinden istediğini elde edemedi.Zira savaş aygıtının şefleri Suriye’ye saldırmaya, enazından şimdilik pek hevesli olmadıklarınıgösterdiler.

NATO’dan umduğunu bulamayan AKP şefleri,Suriye’yi “düşman” ilan ederek, düşük yoğunlukluçatışmaların önünü açmış oldular. Açıktan saldırıyıgöze alamasa da, doğrudan saldırı pozisyonualabilecekler artık. Buna karşın Türk devletininSuriye’ye doğrudan savaş ilan etmesi şimdilikmümkün görünmüyor. Yine de AKP’nin bu uğursuzpolitikası çatışmaların yaygınlaştırılıp iç savaşınsüreklileştirilmesine hizmet ediyor. Ankara’dakiAmerikancılar, içe dönük olduğu kadar dışa dönükpolitikada da saldırganlıktan medet umduklarını dönedöne gösteriyorlar.

Suriye’yi “düşman” ilan eden AKP iktidarı Kürthareketini, ilerici-devrimci güçleri, örgütlü işçi veemekçileri de aynı kategoride gördüğünü pek çokicraatıyla ispatlamaktadır. PKK’ye karşı savaşıntırmandırılması, Kürt hareketini hedef alan kapsamlısaldırılar, ilerici-devrimci güçlerin hedef tahtasına

çakılması, grev yasakları ve son olarak KESKşahsında kamu emekçilerini hedef alan fütursuzsaldırganlık, dışa dönük saldırganlığı tamamlarniteliktedir. Bu icraatlar, sermaye sınıfı ve onunvurucu gücü olan AKP iktidarının nasıl dapervasızlaştıklarını gözler önüne seriyor.

Vurgulamalıyız ki, bu kaba saldırganlık yenideğil. Buna karşın son olaylar, dinci-gericisaldırganlığın daha tehlikeli bir hal almayabaşladığına işaret ediyor. Emperyalist/siyonist güçleradına bölge halklarına karşı bir savaş yürütebilmekiçin, işçilerin, emekçilerin, Kürt halkının ve ilerici-devrimci güçlerin sesinin boğulması gerekiyor.Amerikancı iktidarın sergilediği gözü dönmüşlük,tam da bu ihtiyacın da ürünü olarak gündeme geliyor.Bunlara dinci-gericiliğin yaygınlaştırılması,sömürünün yoğunlaştırılması, kadınların “evlerekapatılan çocuk doğurma makineleri” halinegetirilmek istenmesi gibi saldırıları da eklemekmümkündür.

Gerici burjuvazi ve onun sınıf çıkarlarını savunanAKP iktidarının bu pervasızlığına karşı kitlesel,birleşik, meşru/militan bir direnişin örgütlenmesikritik bir önem taşıyor. Zira bu topyekünsaldırganlığın hem güncel planda hem gelecekaçısından işçilere, emekçilere ve tüm ezilenlere ağırfaturaları olacağından şüphe edilmemelidir.

Bölgesel çatışma ve savaşa, faşist baskı ve teröre,halkların birbirine boğazlatılması girişimlerine karşıişçilerin birliğini, halkların kardeşliğini meşru/militanmücadele içinde örmek, gerici saldırganlığa karşıetkili olabilecek yegane çıkış yoludur; güncel görevbunu başarmaya odaklanmaktır.

AKP iktidarı Suriye’yi “düşman” ilan etti…

Saldırganlık ve savaş çığırtkanlığına karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Emperyalist/siyonist güçler adına bölge halklarına karşı bir savaşyürütebilmek için, işçilerin, emekçilerin, Kürt halkının ve ilerici-devrimci güçlerin sesinin boğulması gerekiyor. Amerikancı iktidarınsergilediği gözü dönmüşlük, tam da bu ihtiyacın da ürünü olarakgündeme geliyor.

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-26

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

Gerici-faşist rejim cephesinden günlerdir savaştamtamları çalınıyor. Vurulan bir savaş uçağıetrafında fırtına kopartılıyor. Ulusal gurur, onur,namus üzerine esip gürleyen gerici-faşist rejiminşefleri ile yardakçıları hamasi nutuklar atıyorlar. Tümbunlar Suriye’ye yönelik bir askeri saldırganlığı haklıgöstermek için yapılıyor. En sonunda da AKP’ninşefi savaş ilanı anlamına gelecek tehditlersavururken, Suriye sınırındaki bir askeri hareketliliğidahi saldırı için yeterli bulacaklarını açıkladı.AKP’nin şefleri ile yardakçılarına bakılırsa Suriye’yivurmak için yeterli ve haklı gerekçeleri var.

Oysa “haklı” olmadıkları gibi mağdur dadeğillerdir. Tümüyle haksız ve suçludurlar. Busadece düşürülen savaş uçağından dolayı değil,Suriye hava sahasında savaş uçağı uçurmanın daparçası olduğu genel bir gerici saldırganlık ve savaşpolitikasının sahibi olduklarından dolayıdır. Esadrejimi savaş uçağını öyle durduk yere düşürmemiştir.İlk ateşi açan da değildir. Gerici-faşist rejim uzunzamandır Suriye’ye yönelik fiili bir savaşyürütmektedir. Savaş uçağının düşürülmüş olması busavaşı sadece tümden aleni hale getirmiştir. Türkdevleti “rejim muhalifi” adı verilen silahlı çeteleribizzat ülke topraklarında örgütlemekte-eğitmekte-silahlandırmakta ve Suriye’ye yollamaktadır. Öyle kibugün Suriye topraklarında süren iç savaşın birtarafıdır. Silahlı çeteler tarafından gerçekleştirilen veyüzlerce insanın ölüme götüren kanlı eylemlerdendoğrudan sorumludur.

Sermayenin faşist iktidarı bu yoldaemperyalistlerin suç ortağı, asıl olarak da maşasıdır.Hatay ili dahilindeki kamplar ABD’nin şefliğiniyaptığı emperyalistler için savaş kampı olarakkullanılmaktadır. İyi bilinen bu gerçeği son olaraksavaş uçağının düşürülmesinin hemen öncesinde birAmerikan gazetesi de altını çize çize yazdı. Bugazeteye göre “Suriyeli muhalifler” İskenderun’dakiNATO Radar Üssü’nde bizzat CIA tarafından eğitilipsilahlandırılıyorlar. ABD emperyalizminin bizzatörgütlediği bu kirli ve kanlı organizasyonu SuudiArabistan, Katar ve Kuveyt gibi gerici-işbirlikçirejimler de finanse ediyor. Tayyip Erdoğan’ın savaşnaraları attığı toplantı salonunda Kuveytli şeyhlerinarz-ı endam etmesi boşuna değildir. Suriye’yeyönelik gerici saldırganlığın finansörü, Bahreynhalkının katili Suudi Arabistan’daki gerici rejim bugünlerde yaklaşık 10 milyar dolarlık bir fonu da Türkdevletine hibe etmiştir.

Tüm bunlar da bir kez daha göstermektedir ki,gerici-faşist rejim haksız olduğu kadar onursuzdurda. Emperyalistler ve işbirlikçileri adına, elbettegerici-sefil çıkarları için Suriye’ye yöneliktezgahlanan oyunda maşadır. Maşalığı karşılığındada sefil bazı çıkarlarına ulaşmayı ummaktadır.Elbette emperyalistler izin verdiği ölçüde ve onlarıneteklerine sıkı sıkı yapışarak… Elbette amaçlarınaulaşırlarsa…

Emperyalistler ile birlikte Türkiye’deki maşalarıda, ne özgürlük peşindedir ne de Suriye halkınıdüşünmektedirler. Sadece egemen olmak, azanemperyalist rekabette üstünlük kurmak

istemektedirler. Suriye bugün emperyalistler arasıegemenlik ve nüfuz mücadelesinin odaklaştığı birsaha olmuştur. ABD önderliğindeki batılı emperyalistgüçler Rusya ve Çin’in bu ülke üzerindekiekonomik-siyasal ve askeri egemenliğini ortadankaldırmak, yerine de kendileri geçmekistemektedirler. Elbette sorun sadece Suriye değil,Ortadoğu ve dünya egemenliğidir. Suriye ile birliktebu yolda bir mevzi daha kazanmak istiyorlar. Ancakiyi biliniyor ki emperyalist rakipleri de bumücadelede öyle kolay kolay pes edecek gibi değil.Libya’dan sonra Suriye’den de olmak istemiyorlar, kiSuriye’nin önemi Libya’dan çok daha fazla. Bunedenle kavga çok daha şiddetli, hedef olarak seçilenEsad rejimine doğrudan müdahale de o ölçüdegüçleşiyor. BM zemini bunun için işlevsiz kaldı,savaş aygıtı NATO’nun yolunu açmayaçalışıyorlar.Bugün gerici-faşist rejim, rezilceyöntemler ve oyunlarla savaşa kılıf yaratmayaçalışıyor ancak, Libya’da yaptıkları onların niyetlerikonusunda yeterince açıklayıcıdır. Libya’da da güyahalkı Kaddafi rejiminden “kurtarmak” iddiasıylaemperyalist efendileriyle birlikte kanlı bir senaryoyuoynamışlardı. Önce “rejim muhalifi” haydut takımısilahlandırılıp kanlı saldırılar düzenlenmiş,yetmeyince savaş uçaklarıyla taş üstünde taşbırakılmamıştı. Ancak böylelikle amaçlarınaulaşmışlardı. Peki bugün unutulmaya terk edilmişolan Libya’da halk özgürlüğüne mi kavuştu? AksineKaddafi rejiminin düşmesinin ardından ülkeyi teslimalan emperyalistler yağmaya giriştiler. Ülkezenginlikleri, en başta da petrol kaynakları tekellerarasında pay edildi. Emperyalistler tarafındankullanılan haydut takımı da pay kavgasına düştü.Emekçi halkın hayatı daha da kötüleşirken, açlık vesefalet katmerlendi. Libya’da bunu yapanlarSuriye’de başka türlü bir şey mi istiyorlar? Elbette kihayır! Amaçları halkların köleleştirilmesi, amaçlarıyağma ve talan... Peki ikiyüzlülükte sınırlarızorlayanlar dışarıda böyleler de içeride başka türlümü davranıyorlar. Uludereler’i bombalayan yoksa

Esad rejimi miydi? Kendi halkının başına bombalaryağdıran, hak taleplerinin üzerine kurşun vekelepçeyle giden gerici-faşist rejimin Esad rejiminediyecek bir sözü olamaz. Bugün gerici-faşist rejiminşeflerinin yaptığı emperyalist efendilerini kötü birbiçimde taklit etmekten başka bir şey değildir.

Emperyalistler ve uşaklarının böylelikletırmandırdığı saldırganlık ve savaş politikaları,bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da emekçihalklar için acı ve yıkımdan başka bir sonuçvermeyecektir. Her halükarda bu haksız ve kirlisavaşın bedelini Türkiye’de Suriye’de ve her neredeolursa olsun emekçiler ödeyecektir. Sadece kan vecan olarak değil aynı zamanda savaşın ekonomik-sosyal ve böylesine büyük bir suça artık olmanınonursuzluğundan dolayı ahlaki faturasını da...

Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri bölge halklarınayönelik emperyalist planların maşalığına soyunmuşgerici-faşist rejimin şeflerinin oyunlarınadüşmemelidir. Düşen savaş uçağını halklara karşıdüşmanlığı körüklemek için kullanmak isteyenlereprim vermemelidir. Başta Suriye halkı olmak üzerekardeş halklarla tam dayanışma içerisinde olmalı,gerici-sefil çıkarları için, emperyalist egemenlikmücadelelerine maşa olanlarla yollarını ayırmalıdır.Emperyalizmin ve işbirlikçilerin egemenliklerinekarşı birlik ve dayanışma ruhuyla kavgayıyükseltmelidir.

Unutulmasın ki, her türlü baskı ve köleliğingerisinde emperyalizm ve uşakları bulunuyor. Bununiçin özgürlük ve insanca bir yaşam mücadelesi onlarakarşı emekçilerin birleşik mücadelesiylekazanılacaktır. Özgür bir ülke, özgür bir Ortadoğu veözgür bir dünya ancak bu mücadele başarıylaulaştığında mümkün olacaktır.

İşçi sınıfı ve emekçileri gerici-faşist rejiminoyunları konusunda uyarmak, emperyalizme veişbirlikçilerine karşı Suriye halkıyla dayanışmayıörgütlemek görevi, devrimci ve komünist güçlerinomuzlarındadır. Bu son derece önemli ve güncelgörevi yerine getirmek üzere seferber olmalıyız.

Emperyalizmin maşaları Suriye halkına savaş ilan ettiler…

Emperyalizme ve uşaklarına karşı emekçihalkların birleşik direnişine!

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-26

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/26* 29 Haziran 2012

Kürt sorunu konusundaki açmazı derinleştikçesaldırganlaşan, saldırganlaştıkça açmazdan kurtulmaşansını yitiren Türk sermaye devleti/AKP iktidarı,geleneksel ırkçı/inkarcı çizgiyi icra etmek dışındakayda değer bir şey yapmıyor ya da yapamıyor.Dinci-gerici koalisyonun diğerlerinden bir farkı varsa,o da “Kürt açılımı” safsatasını gündeme getirip, Kürthareketi ve bazı çevrelerde temelden yoksunbeklentiler yaratabilmesidir.

Temelden yoksun söylemlerle Kürt hareketindebeklentiler yaratan dinci-Amerikancı koalisyon, busayede referandum ve seçimlerde başarı oranınıarttırabildi. Ancak hileye başvurarak kazanılan seçimbaşarısının Kürt sorununun çözümüyle bir ilgisiyoktur. Tersine, emperyalistlerin ve sermayenin tamdesteği ile aldıkları yüksek oy oranı, dinci-gericileriiyice küstahlaştırdı. Saldırganlık dozunu arttıraniktidarın şefi Tayyip Erdoğan, İmralı’da yapılangörüşmelerde devletin Abdullah Öcalan’a verdiğihiçbir vaadi yerine getirmeyeceklerini, seçimlerdenkısa süre sonra ilan etmişti.

Öcalan’la protokoller imzalayarak ateşkes süreciniseçim sonrasına uzattırmayı başaran AKP iktidarı,seçimlerin hemen ardından yüzündeki maskeyi söküpattı. AKP şefinin “protokolleri tanımıyorum”vaazından sonra kirli savaş yöntemlerine ağırlık verenAmerikancı iktidar, Kürt hareketini tasfiye etmeyeodaklı bir strateji izlemeye başladı. Askeri saldırılarıyoğunlaştıran gerici rejim, BDP kadrolarına karşı tambir sürek avı başlattı, Öcalan’ı tecride aldı, Kürthareketinin binlerce kadrosunu zindanlara kapattı.Zıvanadan çıkan saldırganlıkla Kürt hareketini tasfiyeedebileceğini hesaplayan dinci-Amerikancı iktidar,bir yıllık aradan sonra da aynı açmazın içindedebelenmektedir.

Askeri, siyasi, sosyal, psikolojik ve diğeralanlarda Kürt halkına ve hareketine karşı saldırılarınısürdüren AKP iktidarının tetikçileri son olarak KESKve bağlı sendikaları hedef aldılar. Sürek avını“sıradanlaştırma” hevesi içinde olan iktidar veorganik gazetecileri, aynı anda “barışın arifesindeyiz”havası yaratmaya çalışıyorlar. PKK’nin Dağlıcaeylemini “barışa indirilmiş darbe” diye pazarlamayarışına giren bu aynı uğursuz koalisyon, utanmadan“barışçı” maskesi takıyor.

Devlet savaşı tırmandırırken, CHP şefi KemalKılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümü yönündebaşlattığı tartışma ve dinci-gericiliğin ağına düşürülenLeyla Zana’nın, AKP şefinin Kürt sorununu çözeceğiyönündeki açıklamaları, iktidar ve organik gazetecilertarafından “barışın öngünlerindeyiz” havasıestirmenin dayanağı yapıldı. Oysa hangi hava estirilseestirilsin, Kürt sorunu tüm kapsamıyla çözülmedenyerli yerinde duruyor.

Bu atmosferde PKK tarafından gerçekleştirilenDağlıca eylemi, hamasi nutuklar atmayı marifet sayanzevat için şaşırtıcı olmamalıydı. Zira savaşın olduğuyerde kayıpların olması da kaçınılmazdır. Ancak kandökerek siyaset yapmaya alışık olan dinci-Amerikancı iktidar, PKK’yi “barışa darbe vurmak”lasuçlayarak, savaşı tırmandırdığı ve hem gerillalarınhem askerlerin ölümünden sorumlu olduğu gerçeğinin

üstünü örtmeyi denedi. Ancak nafile… Organik gazeteci ordusunun tüm çırpınmalarına

rağmen, AKP hükümetinin savaşı tırmandıran tarafolduğu gerçeğinin üstünü örtmeyi başaramadılar.Zihniyeti ırkçılıkla malul iktidar, genelde saldırıdozunu arttırarak, özelde ise sınır ötesi saldırılarıyoğunlaştırarak ne kadar “barışçı” olduğunu bir kezdaha gösterdi.

Her fırsatta Kürt hareketine ve Kürt halkına kinkusan AKP şefiyle müritlerinin savaşı tırmandırırken“çözüme az kaldı” demagojisini yaymaları, içindebulundukları aczin boyutunu gözler önüne seriyor.Hal böyleyken emperyalist/Siyonist güçler adınarahat bir şekilde “aktif tetikçilik” yapmak için Kürtsorunundan kurtulmak isteyen Ankara’dakiAmerikancılar, ırkçı-inkarcı politikada ısrar ederek,kendi ayaklarına pranga takmaktan kurtulamıyorlar.Leyla Zana’nın dinci-gerici ağa takılmasını Kürthareketinin tasfiye için “büyük fırsat” sanan bu zevat,içine yuvarlandığı kısırdöngüden çıkamıyor.

Açmaz içinde debelenen iktidar, buna karşın ırkçı-inkarcı savaş çizgisini sürdürebiliyor. Bu noktada,Kürt hareketinin ne pahasına olursa olsun düzenleanlaşmaya odaklı bir çizgi izlemesi, açmaz içindeolsa da, Amerikancı iktidarın elini bir nebze olsun

rahatlatıyor. Belirtelim ki Kürt hareketi, tam da bunoktada kendisi de açmaza düşüyor. Zira rejiminaçmazını kronikleştirirken, düzeni aşabilen devrimcibir yol geliştiremeyen Kürt hareketi de, düzeniaşabilecek bir güç ortaya çıkaramıyor. Kuşkusuz ki,bu durum, Kürt hareketinin mücadelesinin haklı vemeşru olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Ancakbu, Kürt sorununa çözüm üretmenin mümkünolmadığını da döne döne gösteriyor.

Türk burjuvazisi ile Kürt burjuvazisinin, teorikolarak düzen içi iğreti bir çözüme ulaşmalarımümkündür. Buna karşın tarafların içine düştüğüaçmazın derinleşmesi, bunun da pek kolayolmadığına işaret ediyor.

Kürt işçi ve emekçilerinin ise, Türk burjuvazisiyleherhangi bir konuda anlaşmaları olası değil. İşçi veemekçiler açısından sınıfsal ve ulusal sorunların iç içegeçtiği, ikincisinin birincisinden kaynaklandığıdikkate alındığında, gerçek çözüm, işçilerin birliğihalkların kardeşliği ekseninde geliştirilecek birleşik,meşru/militan mücadele ile özgürlük, eşitlik vegönüllü birliğin sağlanmasıyla mümkün olabilirancak. Bu ise kurulu burjuva sistemle anlaşarak değil,ona karşı demokratik ve sosyal talepler için olduğukadar, devrim ve sosyalizm mücadelesinin debugünden yükseltilmesini zorunlu kılıyor.

Irkçı-inkarcı devletinKürt sorunundaki açmazı derinleşiyor

Sermaye devletinin yargı terörü ve faşit baskı uygulamaları tam gaz devam ediyor. Malatya’da 22 Haziran günü gözaltına alınan, aralarında BDP Malatya İl Başkanı Gaffar Bayram’ın da

bulunduğu 10 kişi “KCK terör örgütü üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Malatya’da tutuklama kararının çıktığısaatlerde Adana’da ise Hatip Dicle’nin adaylığının YSK tarafından veto edilmesinden sonra yapılaneylemlerde yer alan Ahmet Bayna’ya, havai fişek attığı ve diğer iddia edilen suçlamalarla 13 yıl 9 ay hapiscezası verildi. Ahmet Bayna tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Antep ve Batman’da gözaltına alınanların 5’i tutuklandı. Antep’te yapılan operasyon kapsamında, “KCK”adına para topladıkları iddiasıyla aralarında BDP Şahinbey İlçe Başkanı Şükrü Toraman’ın da bulunduğu 6 kişigözaltına alınmıştı. Mahkemece ifadesi alınan 4 kişi tutuklandı. Akşamsa BDP Batman İl Yöneticisi MahmutAbi, polis tarafından daha önce aldığı bir cezanın onandığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Abi, Batman M TipiKapalı Cezaevi’ne gönderildi.

Dizginsiz ceza ve tutuklama terörü...

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-26

Sermaye devletinin “KCK operasyonları” adıaltında hayata geçirdiği faşist baskı ve terördalgasına bir yenisi daha eklendi.

Bugün sabah saatlerinde Kamu EmekçileriSendikaları Konfederasyonu (KESK) GenelMerkezi ve bağlı sendikalara yönelik baskınlaryapıldı. Başta Ankara olmak üzere, birçok ildeyapılan baskınlar sonucunda aralarındayöneticilerin de bulunduğu 70 KESK üyesigözaltına alındı.

Kürt halkına yönelik yürütülen imha ve inkarsavaşının parçası olan operasyonlar, belediyebaşkanlarından gazetecilere, avukatlardansağlıkçılara, gelinen yerde de sendikacılara kadaruzanmış durumda. Açık ki baskınlar vegözaltılarla Kürt halkının mücadelesi boğulmakisteniyor, Kürt halkının yanında saf tutan kesimleretkisiz hale getirilmek isteniyor.

Saldırının bugünkü hedefinin kamu emekçileriolması da şaşırtıcı değil. Zira kamu emekçileri,“4+4+4” yasasıyla eğitimipiyasalaştıran/gericileştiren dinci-gerici AKPiktidarının karşısına militan sokak eylemleri ileçıkmıştı. Toplu sözleşmede dayatılan ve hayata dageçirilen sefalet zammına karşı bir günlük grevörgütleyerek “insanca yaşamaya yeten ücret”talebini haykırmıştı.

Sermaye devleti, “içerde ve dışarda savaş vesaldırganlık” pozisyonunu korumaktadır. Dışardakardeş halklara yönelik savaş naraları atarken, songünlerde yaşanan gelişmelerin de gösterdiği gibiSuriye’ye emperyalist bir müdahalenin zemininihazırlarken, içerde de her türlü hak aramaeylemine azgınca saldırmakta, Kürt halkı ilebirlikte devrimci ve ilerici güçlere yönelikgözaltı/tutuklama/ceza terörünü tüm hızıylasürdürmektedir. İşçi ve emekçiler ile Kürt halkınayönelik olarak hayata geçirilmesi planlanan

kapsamlı saldırılar düşünüldüğünde, faşist baskıve devlet terörünün devam edeceğianlaşılmaktadır.

İşçi sınıfı ve emekçilere dönük sosyalyıkım/kölelik saldırıları ile faşist baskı ve devletterörünü püskürtebilmenin yolu devrimci sınıfmücadelesini büyütmekten, “işçilerin birliği,halkların kardeşliği” şiarını yükseltmektengeçiyor.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olaraktüm işçi ve emekçiler ile devrimci-ilerici solgüçleri faşist baskı ve devlet terörüne karşıbirleşik mücadeleyi ve eylemli dayanışmayıbüyütmeye çağırıyoruz.

Faşist baskılara ve devlet terörüne son!Gözaltına alınan KESK’liler serbest

bırakılsın!Yaşasın işçilerin birliği, halkların

kardeşliği!

Bağımsız DevrimciSınıf Platformu (BDSP)

25.06.12

Gündem6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

Faşist baskı ve teröre karşımücadeleyi büyütelim!

Faşist baskı vesaldırganlığa karşımücadeleye!

Sermaye devletinin “KCK operasyonları” adıaltında hayata geçirdiği faşist baskı ve terördalgasına, bu kez de kamu emekçileri eklendi.

Bugün sabahın erken saatlerinde KamuEmekçileri Sendikalerı Konfederasyonu (KESK)genel merkezi ve bağlı sendikalara baskınlardüzenlendi. Ankara başta gelmek üzere pek çokkentde gerçekleştirilen bu baskınlar sonucundatoplam 70 KESK yönetici ve üyesi gözaltına alındı.

Hiç kuşkusuz bu faşist baskı ve terörüngünümüzdeki öncelikli hedefi, Kürt halkı, Kürtözgürlük hareketi ve Kürt özgürlük mücadelesidir.Sömürgeci sermaye devleti günlük olarak hayatageçirdiği bu dur durak bilmeyen baskınlar,gözaltılar ve tutuklamalarla kardeş Kürt halkınıyormak, yıldırmak ve teslim almak istiyor.

İşçiler, emekçiler!

Şüphesiz ki, sözkonusu bu faşist saldırganlığınhedefinde sadece Kürt Halkı ve Kürt özgürlükhareketi yoktur. Bu saldırganlık aynı zamanda, işçive emekçi hareketini ve ilerici ve devrimci güçleride hedefliyor. Boğulmak istenen sadece Kürtözgürlük mücadelesi değil, küçük ama kararlı veinatçı direnişler halinde mayalanan işçi hareketi dedaha büyümeden ezilmek isteniyor. THY örneğindeolduğu gibi grevlerin yasaklanması, en küçük birhak arayışının dahi polis sürülerinin azgınsaldırılarıyla karşılanması ve nihayet, Newrozkutlamalarının hemen akabinde aralarında sınıfdevrimcilerinin de bulunduğu çeşitli ilerici vedevrimci parti ve örgüt mensuplarına dönük gözaltıve tutuklama terörü de bunun ifadesidir.

ESP’ye dönük bir operasyonla, aralarında AtılımGazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek,Marksist Teori dergisi yayın yönetmeni Ziya Ulusoyve ESP Genel Başkan Danışmanı Ali Hıdır Polat’ında bulunduğu 9 kişinin gözaltına alınması, bununbir başka örneğidir.

İşçilere, emekçilere, Kürt halkı ve özgürlükhareketine, ilerici ve devrimci güçlere dönük busaldırganlık önümüzdeki günlerde daha dakapsamlı hale gelerek devam edecektir.

İlericiler ve devrimciler!

Sınıfa dönük sosyal yıkım saldırısı, Kürt halkınadönük imha ve inkar siyeseti ve ‘’KCK operasyonları‘’ adı altındaki gözaltı ve tutuklama terörü, ilerici vedevrimci güçlere dönük faşist baskı ve terör,bölgenin kardeş halklarına dönük düşmanlık vesavaş çığırtkanlığı halinde tırmandırılan sömürgeci-faşist saldırganlığı püskürtecek yegane güç birleşikdevrimci sınıf mücadelesidir. “İşçilerin birliğihalkların kardeşliği” şiarı ile böylesi bir mücadeleiçin seferber olmanın tam sırasıdır.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformuolarak, tüm ilerici ve devrimci güçleri birleşikdevrimci mücadeleyi ve eylemli dayanışmayıbüyütmeye çağırıyoruz.

Faşist baskı ve teröre son!Gözaltına alınan KESK’liler ve ESP’liler derhal

serbest bırakılsın!Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!

İşçilerin Birliği HalklarınKardeşliği Platformu (BİR-KAR)

Devrimci-sosyalist basın susturulamaz!Sermaye devletinin dalga dalga hayata geçirdiği faşist baskı ve teröre hergün yeni bir halka daha

ekleniyor. Dün KESK üye ve yöneticilerini “KCK operasyonları” adı altında gözaltına alan, sendikabinalarını basan; ESP üyelerine uydurma gerekçelerle tutuklayan sermaye devleti, bugün sabah saatlerindeEtkin Haber Ajansı (ETHA) ve Atılım Gazetesi binasını bastı. “Yasadışı örgütün yayın organları oldukları”bahanesi ile yapılan baskın, hukuksuzca yapılan arama ile sürdü.

ETHA ve Atılım şahsında devrimci, sosyalist ve yurtsever basına yapılan saldırı ilk değildir. İşçi veemekçileri kölelik koşullarına mahkum eden, fabrikalarda, şantiyelerde işçi kanı döken, Kürt halkına yönelikimha ve inkar savaşını tüm kirliliği ile sürdüren sermaye düzeni, işçi ve emekçiler ileKürt halkının sesini kısmak istemektedir. Öte yandan, hergün yaşanan örneklerleortaya saçılan pisliklerini teşhir eden, işçi ve emekçiler ile Kürt halkını mücadeleyeçağıran devrimci-sosyalist basını susturmak istemektedir.

Ancak devrimci, sosyalist ve yurtsever basın, tüm baskı, gözaltı ve tutuklamalararağmen susturulamamıştır/susturulamayacaktır!

Kızıl Bayrak olarak, faşist baskı ve devlet terörü karşısında ETHA ve AtılımGazetesi ile dayanışma içinde olduğumuzu belirtiyoruz. Tüm devrimci, ilerici veyurtsever güçleri dayanışmayı büyütmeye, devrimci-sosyalist basının sesiniyükseltmeye çağırıyoruz.

Faşist baskı ve devlet terörüne son!Devrimci-sosyalist basın susmadı, susmayacak!

Kızıl Bayrak26.06.12

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-26

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/26* 29 Haziran 2012

Kamu emekçilerine tutuklama terörü...

"Susmayacağız! Direneceğiz!"

Faşist baskı ve terörde gemi azıya alan gerici-faşistrejim, 25 Haziran sabahı 20 ilde gerçekleştirdiği eşzamanlı baskınlarla bir kez daha kamu emekçilerininörgütü KESK’i hedef aldı. Diyarbakır, İstanbul, Ağrı,Bitlis, Siirt, Adana, Eskişehir, Van, Mersin, Siirt, Mardin,Malatya, Sakarya, Kocaeli, Kars, Hakkari ve Urfa’da daonlarca kamu emekçisi gözaltına alındı.Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talimatıdoğrultusunda gerçekleştirilen baskınlarda aralarındaKESK Genel Başkanı Lami Özgen’in de bulunduğu 57KESK üye ve yöneticisi gözaltına alındı.

“KCK operasyonları” adı altında yapılan operasyonve gözaltılara “KCK Türkiye Meclisi/Demokratik EmekPlatformu üyeliği” ve “Demokratik Kadın Meclisiüyeliği” gerekçe gösterildi.

KESK’e baskın

Ankara’da bulunan KESK Genel Merkez binasına,Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı polisler tarafındanbaskın düzenlendi. KESK Genel Başkanı Lami Özgen deevine baskın düzenlenerek gözaltına alındı.

Özgen’in yanısıra Tüm Bel-Sen Genel Sekreteriİzzettin Alpergin, Tüm Bel-Sen yöneticisi YılmazYıldırımcı, SES Genel Sekreteri Sıddık Akın, Eğitim SenKadın Sekreteri Sakine Eryılmaz gözaltına alındı.

KESK’e bağlı SES, ESM, Yapı Yol-Sen, BES, TarımOrkam-Sen, Haber-Sen, Tüm Bel-Sen ile Eğitim Sen’ingenel merkezlerine girilerek sendika binalarında saatlersüren aramalar yapıldı.

Adana merkez Seyhan İlçesi Yeşilyurt Mahallesi’ndebulunan PTT Lojmanları’na 25 Haziran sabahsaatlerinde gelen polisler, Haber Sen Adana ŞubeSekreteri Yusuf Kösele’nin evine baskın düzenledi.Baskında evin aranmasının ardından, Haber-Senbinasında arama yapıldı. Aramaların sona ermesiardından Kösele gözaltına alındı.

Operasyonun Hakkari ayağı sabah erken saatlerdearamalarla başladı.

Eskişehir’de yapılan baskında Eğitim Sen Şube

Başkanı Ali Paşa Şanlı gözaltına alındı.Dersim’deki baskında Eğitim Sen Şube Başkanı

Hasan Ölgün gözaltına alındı. Polis, Eğitim Sen’e aitbilgisayara da el koyarak emniyete götürdü.

KESK’lilerle dayanışma

KESK yönetici ve üyeleri 27 Haziran günü savcılıksoruşturması için Ankara Adliyesi’ne getirilmeyebaşlandı. Emniyette ifadeleri tamamlanan kamuemekçilerinden 34’ü, Ankara Adliyesi’ne getirilirkensağlık sorunları nedeniyle 3 kişi (Eğitim-Sen DiyarbakırŞube Başkanı Kasım Birtek, Eğitim-Sen Ankara 4 NoluŞube Yöneticisi Reşit Sümbül ve BES Ankara 2 NoluŞube Yöneticisi Civan Yıldırım) emniyetten serbestbırakıldı.

KESK üye ve yöneticileri ile dayanışma için çeşitliillerden Ankara’ya gelen yüzlerce KESK üyesi 27Haziran sabahı Ankara Adliyesi önünde toplandı. Saat12.30’da basın açıklaması gerçekleştirildi.

KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul veTMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı’nın yanısıraDİSK İç Anadolu Bölge Temsilcisi Kani Beko daeylemde söz aldı.

KESK’lilere tutuklama terörü

27 Haziran günü emniyette ifadelerinin alınmasınınardından savcılık sorgusu için Ankara Adliyesi'negetirilen 34 KESK'li gece geç saatlerde tutuklanmatalebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Mahkeme,aralarında SES Genel Sekreteri Mehmet Sıddık Akın,Tüm Bel-Sen Genel Sekreteri İzzettin Alpergin, Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Sakine Esen Yılmaz, Haber-SenKadın Sekreteri Seyran Şık'ın da bulunduğu 22 kamuemekçisinin tutuklanmasına karar verdi.

22 KESK üyesi adliyeden, cezaevine nakledilmeküzere çıkarıldılar. Adliye dışında bekleyen kamuemekçileri arkadaşlarını “KESK'li tutsaklaronurumuzdur", "AKP'ye teslim olmayacağız" sloganlarıile karşıladılar. KESK'liler Sincan F Tipi Cezaevi'negötürüldüler.

Emniyet ifadeleri tamamlanan ve aralarında KESKGenel Başkanı Lami Özgen'in de bulunduğu 16 kamuemekçisi de 28 Haziran sabahı adliyeye getirildi. LamiÖzgen ve KESK'liler kitleyi zafer işaretleri yaparakselamladı.

Gazetemiz yayına hazırlandığı sırada 16 kamuemekçisinin savcılık sorguları devam ediyordu.

“Greve nedenkatıldın?”

KESK yönetici ve üyelerine yönelik operasyonda“terör operasyonu” adı altında en temel sendikalmücadelenin hedef alındığı, bir kez daha ortaya çıktı.Gözaltına alınan KESK’lilere emniyette ve savcılıktagreve neden katıldıkları, “AKP’ye teslim olmayacağız”sloganının atıldığı eylemle ne amaçladıkları soruldu.

Gözaltındaki KESK’lilere 21 Aralık 2012’de sağlıkemekçilerinin başlatıp tüm kamu emekçilerininörgütlediği greve neden katıldıkları soruldu. Bir diziKESK üyesine ise toplusözleşme yapılmadığı içinzamsız maaş almaları üzerine bordro yakma eylemiyapmalarının nedeni de soruldu.

“KCK” operasyonu kapsamında gözaltına alınanKESK üyelerinin sorgularda karşılarına çıkan sorularsermaye hükümetinin baskı politikalarının kanıtıdır.Kamu emekçilerinin 4+4+4 yasası ve toplu sözleşmeoyununa karşı greve çıkması saldırıların hedefineKESK’in alınmasına neden oldu.

Gözaltı terörüne karşıKESK’le dayanışma...

KESK ve bağlı sendikalara yönelik gerçekleştirileneş zamanlı operasyonlar kapsamında aralarında KESKGenel Başkanı Lami Özgen ve onlarca KESK üye veyöneticisinin gözaltına alınmasına sendikalar, kitleörgütleri ile ilerici ve devrimci güçler tepki gösterdi.

Sendikanın genel merkezi önünde yaptığıaçıklamada, operasyonlara tepki gösteren KESKGenel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul, hükümetinkendisi gibi düşünmeyen herkesi susturmayaçalıştığını söyledi.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)Genel Başkanı Erol Ekici, KESK’e yönelik yenioperasyonlarla ilgili açıklamasında “KESK’i vemuhalefeti baskı ve gözaltılarla sindirmeye çalışanAKP siyasetinin gerçek niyetinin 12 Eylül’ükalıcılaştırmak olduğunu” belirtti.

Ekici, geniş bir yelpazede baskı ve gözaltılarlasüren operasyonlarla toplumun zapturapt altınaalındığına dikkat çekti.

Gözaltılar ve tutuklamalara derhal sonverilmesini, KESK Genel Başkanı Lami Özgen vegözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasınıisteyen Ekici’nin KESK’i baskı ve engellemelerlesusturacaklarını zannedenlerin büyük yanılgıiçerisinde olduğunu belirtti.

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel BaşkanıSelahattin Özel de, yaptığı yazılı açıklama ilegözaltılara tepki gösterdi. Türkiye’nin, yeni bir haftayadaha gözaltı ve operasyon dalgasıyla girdiğini belirtenÖzel, emek ve demokrasi güçlerine karşı yürütülenbaskı ve sindirme politikasını kınadı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı ÖztürkTürkdoğan, “sendikal çalışmaların, yasadışı örgüt

çalışmalarıymış gibi lanse edilmek istendiğini” ifadeederek operasyonlara tepki gösterdi.

Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı vekonfederasyonun avukatı Selçuk Kozağaçlı, haklıgerekçeye dayanan bir arama veya zapt etme kararıolmaksızın sadece genel başkanın işyeri diyegösterilerek bazı evraklara el konulmasını kabuledemeyeceklerini söyledi.

25 Haziran 2012 / Istanbul

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-26

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 *29 Haziran 2012

25 Haziran sabahı 20 ilde gerçekleştirileneşzamanlı baskınlarla KESK üye ve yöneticileriningözaltına alınması eylemlerle protesto edildi.

İstanbul KESK İstanbul Şubeler Platformu’nun çağrısı ile

Taksim Tünel girişinde buluşularak Taksim TramvayDurağı’na yüründü. İlerici ve devrimci kurumlaroperasyona ortak yanıt verdi.

Tramvay durağına gelindiğinde oturma eylemigerçekleştirilerek operasyonlara yönelik konuşmalaryapıldı. DİSK, TTB, ÖDP gibi kurumların daiçerisinde yer aldığı sendika ve ilerici kurumtemsilcilerinin yaptıkları konuşmalarda, KESK’inyalnız olmadığı, emekçilerin ve Kürt halkının hedefteolduğu ve saldırılara ancak topyekün karşı konulursasaldırıların durdurulabileceği vurguları öne çıktı.

Ankara Ankara’da KESK’in çağrısı ile bir araya gelen

demokratik kitle örgütleri ve devrimci demokratkurumlar YKM önünden Başbakanlık önüne yürüyüşgerçekleştirdi. Eylem Başbakanlık önünde okunanbasın açıklamasının ardından sona erdi.

Basın açıklamasında öfke ve coşku hakimdi. Basınaçıklamasına BDSP’nin de aralarında bulunduğubirçok ilerici ve devrimci kurum destek verdi.

Manisa KESK Manisa Şubeler Platformu, Eğitim-Sen

binası önünde toplanarak Manolya Meydanı’nayürüdü. Yolu trafiğe kapatan emekçiler AKP’ninsaldırılarını protesto eden sloganlarla, saldırılara vegözaltılara karşı işçi ve emekçilere seslendiler. KESKŞubeler Platformu adına Eğitim Sen Şube BaşkanıRemzi Şirin basın açıklaması metnini okudu.

Şirin, yaptığı açıklamada gerçekleşen busaldırıların KESK’in direngen ve mücadeleci tutumunuortadan kaldırmak AKP’ye biat etmesini sağlamak içingerçekleştirildiğini ifade ederek “Emperyalizminçıkarında Suriye’ye müdahale edebilmek için KESK’insesini kesmek istiyorlar” dedi.

Bursa Bursa’da Fomara Meydanı’nda bir araya gelen

kamu emekçileri ile ilerici ve devrimci kurumlarHaşim İşcan Caddesi’ni trafiğe kapattı. Kitle öfkelisloganlarla AKP il binasına yürüdü. AKP önünegelindiğinde basın açıklamasını KESK ŞubelerPlatformu Dönem Sözcüsü Ergin Uygun gerçekleştirdi.Uygun bu gözaltıların KESK’in yürüttüğü kararlımücadeleden duyulan rahatsızlığın göstergesiolduğunu dile getirdi..

Adana Adana’da KESK bileşenleri 5 Ocak Meydanı’ndan

İnönü Parkı’na yürüdü. KESK Dönem Sözcüsü veBES Adana Şube Başkanı Sinan Tunç basın metniniokudu.

İzmirKESK İzmir Şubeler Platformu, 25 Haziran akşamı

bir protesto eylemi yaptı. Kemaraltı girişinde toplanankamu emekçileri Eski Sümerbank önünde toplananemekçilerle buluştu. İzmir Büyükşehir Belediyebinasına varıldığında, polis bina çevresine barikatkurdu.

Basın metnini KESK İzmir Şubeler PlatformuDönem Sözcüsü Ramiz Sağlam okudu. “Gözaltınaalınanların, sendikal haklar için ön saflarda mücadeleetmeleri ve Kürt olmalarının, ortak özellikleriolduğunu belirten Sağlam, Suriye üzerine savaşbaşlatma hazırlıkları varken bu gözaltıların hiç detesadüfi olmadığını vurguladı.

Arkadaşlarının serbest bırakılmasını ve KESKüzerindeki baskılara son verilmesini isteyen Sağlam’ınaçıklamasının ardından 10 dakikalık oturma eylemiyapıldı.

Didim Eğitim Sen Didim Temsilciliği, KESK’e

operasyonu protesto etti.Eğitim Sen Didim Temsilciliği önünde toplanan

emekçiler ellerinde afiş ve dövizlerle yürüyüşe geçti.

Kurtuluş Caddesi üzerinde başlayan yürüyüşCumhuriyet Caddesi üzerinde devam etti ve EskiAdliye karşısında sona erdi.

İlerici ve devrimci güçler de basın açıklamasınadestek verirken basın açıklamasını Eğitim Sen DidimTemsilcisi Haydar Pınarbaşı okudu.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara - Manisa - Bursa-Adana - İzmir-Didim

KESK operasyonunasokakta yanıt...

KESK ve bağlı sendikalara yönelik polis baskınlarını Yalova’da protesto etmek isteyen kamu emekçilerinepolis saldırdı.

26 Haziran günü AKP Yalova İl Başkanlığı önüne yürümek isteyen KESK üyesi kamu emekçilerinin önüpolis tarafından kesildi. Polisin yürüyüşe izin vermemesinin ardından Cumhuriyet Caddesi’ndeki kaldırımdaoturma eylemi başlatan KESK’liler barikatın açılmasını beklerken polis saldırısına uğradılar.

Polis saldırısı sonucunda 20 kişi yaka paça gözaltına alındı. Polis saldırısı sırasında bir kamu emekçisininburnu kırıldı. Gözaltına alınanlar Yalova Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.

Kamu emekçilerine gözaltı

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS), Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS), DAÜ-SEN, DAÜ BİR-SEN ve ÇAĞ-SEN, Türkiye’de KESK’e yönelik operasyonu protesto amacıyla 26 Haziran günüTürkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği önünde eylem yaptı.

Elçilik kapısı önünde yapılan eylemde, pankart açıp elçiliğe siyah çelenk koymak isteyen eylemcilere polissaldırdı. Bu esnada pankartı açamayan emekçilerle polis arasında çıkan arbedede bazı emekçiler yere düştü.Yapılan açıklamalarda Türkiye’deki AKP ile Kıbrıs’ın kuzeyindeki UBP hükümetinin uygulamaları eleştirildi.

“Ülke polis devletine dönüştü”

KTOEÖS Başkanı Tahir Gökçebel yaptığı açıklamada, baskı, zulüm ve şiddetin bulunduğu ülkede direnmehakkının da olduğunu belirterek, AKP ile UBP hükümetinin Kıbrıs’ta uyguladığı politikaları eleştirdi.

KTÖS Genel Başkanı Güven Varoğlu ise AKP ile UBP hükümeti tarafından Kıbrıs Türk toplumunadayatılmak istenilen uygulamalar olduğunu söyleyerek bu uygulamalara karşı direneceklerini söyledi.

KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil de konuşmasında AB’de 250 bin kişi ile Türkiye’de 309 bin kişiye 1 polisdüşerken, Kuzey Kıbrıs’ta kat kat fazla olduğunu; bunun da buranın “polis devleti” olduğunu gösterdiğinivurguladı.

Elcil, konuşmasının sonunda yapılanları uluslararası alana taşımaya devam edeceklerini ifade ederekbaskılara sessiz kalmayacaklarını sözlerine ekledi.

Kızıl Bayrak / Lefkoşa

Kıbrıs’ta KESK’e destek

25 Haziran 2012 / Izmir

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-26

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/26* 29 Haziran 2012

ESP yöneticilerine yönelik gözaltı ve tutuklamaterörüyle eşzamanlı olarak muhalif basın da sermayedevletinin hedefindeydi. 26 Haziran sabahı Etkin Haber Ajansı (ETHA) veAtılım Gazetesi’nin İstanbul Aksaray’dakibürolarına polis baskını düzenlendi. Baskına gerekçeolarak “MLKP’nin yayın organları” iddiasıgösterildi.Atılım gazetesinin çıkarıldığı Güneş Ajans veETHA’nın bulunduğu sokağı abluka altına alan polis,içeride saatler süren aramalar yaptı. Bilgisayarlarınveri depoları kopyalanırken, ETHA ve AtılımGazetesi’ndeki tüm haber notlarına, özel eşyalara,kamera kasetlerine ve cd’lere el konuldu. Kadıngazetecilerin çantalarını erkek polisler ararken, itirazedenlere “Kadın polis mi var burada. İstersen gititiraz et” diyerek aramalar sürdürüldü.

Baskına protesto

İçeride aramalar sürerken dışarıda da eylemgerçekleştirildi. Haklarında gözaltı kararıbulunmamasına rağmen ETHA çalışanlarınınbinadışına çıkmaları sivil polisler tarafından engellendi.

Bunun üzerine ETHA ve Atılım gazetesiçalışanları, binanın terasına çıkarak, polisengellemesini teşhir etti.

ETHA editörü Arzu Demir, polisin fiili gözaltıuyguladığını ve arşivlerine el konulduğunu söyledi.“AKP polisinin SGK’dan görevli yollayarak gönüllüETHA çalışanlarına sigortasız işçi çalıştırmaktanişlem yaparak baskıyı arttırmak istediği” aktarıldı.Arzu Demir’in bilgilendirmesi “Özgür basınsusmadı, susmayacak!” sloganıyla karşılandı.

Bina önünde yapılan basın açıklamasını iseAtılım gazetesi adına Songül Akbay okudu.

Akbay, polis ve Özel Yetkili Mahkemelerinkomplolarını sürdürmekte kararlı olduğunu ifadeetti.

ETHA ve Atılım gazetesi adına yapılanaçıklamadan sonra ESP Genel Başkanı FigenYüksekdağ söz aldı.

Açıklamaya; Kızıl Bayrak, Özgür Gündem,Azadiya Welat, Fırat Dağıtım, ESP, HDK de destekverdi.

Taksim’de Atılım satışı

Taksim’de Mis Sokak girişinde ETHA ve AtılımGazetesi çalışan ve okurları ile dayanışma içinbiraraya gelen ilerici ve devrimciler toplu bir şekildeAtılım Gazetesi satışı yaptı.

Satış öncesi ETHA adına konuşma yapan NadiyeGürbüz, baskınların keyfiliğine dikkat çekerek sondönemde ilerici ve devrimci kurumlar üzerindekibaskınları hatırlattı.

Açıklamanın ardından Özgür Gündem, AzadiyaWelat, ESP ve Kızıl Bayrak’ın destek verdiği toplugazete satışı ve ajitasyon konuşmaları yapıldı.

Baskına karşı dayanışma

Polisin ETHA ve Atılım Gazetesi binasındayaptığı arama saat 19.00 sularında sona erdi.İçerisinde ses-görüntü kasetleri, bilgisayarharddiskleri ve arşiv kayıtlarının olduğu birçok verive teknik malzemeye polis tarafından el konuldu.

Gün içerisinde BEDAŞ, İSKİ ve doğalgazgörevlilerini çağırarak sayaçları kontrol eden polis,bina dışında basın görevlilerinin görüntü almasınıengellmeye çalıştı. Polisin binadan çıkarken,dışardakileri taciz etmesiyle kısa süreli bir arbedeyaşandı. Kamera kayıdı yapan sivil bir polisin DİHAmuhabirinin gözüne vurması ile gerginlik iyice arttı.Polisin kalkanlarla müdahalesi, destek içinbekleyenler tarafından alınan net tutumla boşaçıkarıldı.

Polisin tutumu ajitasyon konuşmaları ileçevredekilere teşhir edildi. Çevredeki insanlar dadevrimci ve sosyalistlere destek vererek, polisintutumunu protesto ettiler. Daha sonra içeride baskınboyunca mahsur kalan basın çalışanları ziyaretedildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gözaltı ve baskınlaraprotesto

ESP üyelerinin tutuklanması ile ETHA ve AtılımGazetesi’ne yapılan polis baskını GOP ve Sarıgazi’deyapılan eylemlerle protesto edildi.

GOP

ESP Sultangazi Örgütü, 26 Haziran akşamı GaziMahallesi’ndeki Eski Karakol’da buluşarak GaziCemevi’ne yürüyüş gerçekleştirdi.

Basın açıklamasında ESP üyelerinin düzmeceiddialarla gözaltına alındığı, ESP’nin saldırılarlasusturulamayacağı belirtildi. Devletinin “gaye”sininboşa düşürüleceği vurgulandı. Saldırılara karşımücadeleyi büyütme çağrısı yapıldı.

Basın açıklamasına BDSP, BDP, DHF, HDK,Partizan ve TÖP-G destek verdi.

Sarıgazi

Polis baskını HDK Sancaktepe İlçe Örgütütarafından protesto edildi. Üçler Market’in önündetoplanan kitle “Özgür basın susturulamaz. Baskılarbizi yıldıramaz” pankartı açarak DemokrasiCaddesi’nde yürüyüş gerçekleştirdi.

Sarıgazi Meydanı’nda yapılan basınaçıklamasında, “TMY ve ÖYM bizlere geri adımattıramayacaktır. Özgür basın her şart ve koşuldagerçekleri yazmaya ve anlatmaya, bu faşist düzeninkirli yüzünü göstermeye devam edecektir”ifadelerine yer verildi.

Eyleme BDSP ve DHF de destek verdi. Kızıl Bayrak / GOP-Ümraniye

26 Haziran 2012 / ETHA önü

Atılım ve ETHA’yapolis baskını...

ESP'lileretutuklama terörü

23 Haziran’da eşzamanlı baskınlarla gözaltınaalınan ve tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevkedilen 9 ESP'liden 6'sı tutuklandı.

Pazartesi günü geri kalan gözaltılardanmahkemeye çıkarılan 7 devrimciden 5'i tutuklanmışoldu.

ESP Genel Başkan Danışmanları İbrahim Çiçek, AliHıdır Polat ve Ziya Ulusoy serbest bırakıldı. GökbenKeskin, Ersin Sedefoğlu, Görgü Demirpençe, ÖzlemCihan, Ali Haydar Keleş ve Fırat Şeran ise tutuklandı.Gökben Keskin 24 Haziran'da tutuklanırken, ZiyaUlusoy savcılıktaki sorgusundan sonra serbestbırkaılmıştı.

Burjuva medyanın kirli propagandası altında“terör operasyonu” olarak sunulan polis baskınlarısermaye devletinin faşist baskı ve ceza terörününsürekli tırmandırıldığını gösteriyor.

26 Haziran 2012 / Sarıgazi

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-26

Güncel10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

Sermaye devletinin tarihi Alevilere ve Kürtlere,işçilere ve emekçilere, devrimci ve ilerici güçlereyönelik sayısız vahşet ve katliamlarla doludur. 2Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde dinci-gerici vefaşist güruhlar eliyle gerçekleştirilen vahşet ise, bu kanlısicilin en acımasız ve acı halkalarından birinioluşturmaktadır.

Sivas’ın katili sermaye devletidir!

Sivas’ta 33 ilerici ve aydın kuşatıldıkları otelbinasında diri diri yakılarak katledildiler. Göz göre göregerçekleştirilen bu katliamın her adımı planlı veorganizeydi.

Dinci-gerici ve faşist örgütler kent genelinde günleröncesinden adeta katliam çağrısı yapan bildirilerdağıtmışlardı. Gerici yerel basın başta Aziz Nesin olmaküzere ilerici aydınları ve Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nihedef gösteren provokatif yayınlar yaparak katliamdavetine ortak oluyorlardı.

Sermaye devletinin tetikçiliğini yapan, bir kısmıçevre illerden getirilmiş gerici-faşist güruhlar öğlensaatlerinde gösterilere başladılar, yaklaşık 8 saat sonraise Madımak Oteli’ni ateşe vererek 33 canı diri diriyaktılar. Tüm bunlar yaşanırken polisiyle, askeriyle,resmi ve sivil tüm güçleriyle devlet oradaydı.

İpleri devletin elinde olan gözü dönmüş gerici-faşistgüruhlar asker-polis tarafından açık biçimde korunuyor,Ankara’dan organize ediliyorlardı. Öyle ki, dönemincumhurbaşkanı Süleyman Demirel “Halktan kimseyebir şey olmadı, meseleyi büyütmeyin’’ derken, BaşbakanTansu Çiller “Çok şükür otelin dışındakivatandaşlarımızın burnu bile kanamamıştır” diyecekkadar pervasızlaşmıştı. Diğer devlet yöneticilerinin deonlardan aşağı kalır yanı yoktu, düzen solu ise katliamadoğrudan ortaktı. Dönemin hükümet ortağı olanSHP’nin başkanı Erdal İnönü “Devlete güvenin”naraları atıyordu.

Katliamın sorumlusu sermaye devletinin amacı biryandan bir grup ilerici-aydını toptan imha etmek, diğeryandan ise Alevi-Sünni çatışmasını kışkırtarak çürümüşdüzeni güvenceye almaktı.

Sivas katliamının faili sermaye devletidir. Gazi’de,Ulucanlar’da, 19 Aralık’ta, Şemdinli’de, ’77 1Mayısı’nda sahnede olan kanlı eller, Roboski’de de birkez daha görüldüğü gibi bugün de işbaşında olmayısürdürmektedir.

Düzen yargısı katilleri aklıyor,polis emekçilere saldırıyor!

Sivas’taki bu vahşi katliamın ardından açılangöstermelik davadan geçtiğimiz aylarda, tam dabeklenildiği gibi, “zamanaşımı” kararı çıktı. Böylecekatliamcı sermaye devleti ve onun tetikçileridüzen/cemaat yargısı tarafından alenen aklandı.

Düzen yargısı bu karara imza atarken, AnkaraAdliyesi önünde bir araya gelerek “zamanaşımı”oyununa tepki gösteren emekçilere ve devrimci-ilericisol güçlere ise sermaye devletinin polisi biber gazı,tazyikli su ve plastik mermi ile azgınca saldırdı.

Düzen güçlerinin pervasızlığı bunlarla da sınırlıkalmadı. Tüm bu gelişmelerin ardından “Milletimiz için,ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olanvatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı” şeklindekonuşan dinci-parti AKP’nin şefi Erdoğan, Sivas’takivahşeti ve düzen/cemaat yargısının katliamı aklamakararını eşine az rastlanır bir pişkinlikle savundu.

Sivas katliamı davasında bir kez daha görüldüğügibi, devletin tüm kirli icraatları, yine aynı devletinyargısı tarafından milyonların gözünün içine baka bakaaklanmaktadır. Harcı imha, inkar ve asimilasyonlakarılan, çarklarını sömürü ve zulümle döndüren sermayedüzeninin yargısından çıkan “adalet” de ancak böylesinebir pervasızlık olmaktadır.

Katillerden hesabı emekçiler soracak!

Sivas’ta 33 canımızı alan ateş bugün de yanmayadevam ediyor. Gerici-faşist güruhun tutuşturduğualevler, bugün sermaye devletinin dümeninde oturandinci parti AKP tarafından harlanmaya devam ediyor.Dün Sivas’ta yakanlar bugün Roboski’ye bombalaryağdırıyor. Dün Madımak Oteli’ni 33 cana diri dirimezar edenler, bugün sokak ortasında kurşunluyor,zindanlara hapsediyor, kıyım ve katliamlardanvazgeçmiyor. Dün tüm bu katliamların üzerini örtendüzen yargısı ise, bugün de “zamanaşımı” gibi kılıflarlakatliamcı devleti aklamayı sürdürüyor.

Ancak sermaye düzeninin düzmece mahkemelerininde göstermelik davalarının da sınıf mücadelesinde hiçbirhükmü bulunmuyor. Çünkü işçi ve emekçilerin sınıfsalbelleğinde zamanaşımına yer yok! Emekçiler, tarihinsayfalarına not düşülen tüm öteki katliamlarla birlikteSivas katliamının hesabını da er ya da geç mutlakasoracaktır! Katliamların hesabını sormanın biricik yoluise birleşik ve kitlesel bir temelde devrimci mücadeleyiyükseltmekten geçmektedir.

Sivas katliamının hesabınıemekçiler soracak!

Sınıf çalışmasına poliskurşunu ve işkence

Bir süredir sınıf devrimcileri Aydınlı Mahallesi’ndeSivas Katliamı anması çalışmasına karşı açığa çıkanpolis tahammülsüzlüğü son olarak faşist saldırıylakendini gösterdi. Polisin yaptığı provakasyonlarda vesaldırıda, son dönem yaşanan poliscezalandırmalarının da etkisi olduğu, bir polisin “Ongünde kaç polis öldü biliyor musun?” sorusuyla dagözlemlendi.

Son yaşanan faşist polis saldırısı ise 25 HaziranPazartesi günü gerçekleşti. Sınıf devrimcilerinin SivasKatliamı’nı anma etkinliğinin afişlerini, işçi veemekçilerin geçiş güzergahlarına yaptığı sırada gelenfaşist polis niyetini en başından belli etti. Polis niyetini“Kaç gündür biz sizi ‘uyarmıyor’ muyuz?” diyerekgösterdi.

Afiş yapmanın “kabahatler kanunu” kapsamındaolduğunu ve olay yerine zabıtanın gelip ceza-i işlemyapabileceği sınıf devrimcileri tarafından faşistleresöylendi. Fakat polis “İşimi senden mi öğrenicem?”diyerek keyfi gerekçelerle yanıt verdi. Sınıfdevrimcilerinin tok tutumu karşısında yaklaşık 40dakika bekletildikten sonra polis saldırıya geçti ve sınıfdevrimcilerini zorla ve keyfi olarak gözaltına almayaçalıştı. Bu durumu sloganlarla protesto edilirkenpolislerden biri silahını çıkartıp havaya bir el ateş etti.Sıkılan bu kurşuna karşılık “Sivas’ın katili sermayedevleti!”, “Devrimci irade teslim alınamaz!”, “Yaşasındevrim ve sosyalizm!” sloganlar daha gür bir şekildeatılmaya başladı. Saldırıda, sınıf devrimcileri darpedilerek, biber gazına maruz kalarak ve elleri arkadankelepçelenerek polis araçlarına bindirildiler. Araçiçerisinde de darp edilirken, küfürlere ve biber gazınamaruz kaldılar.

Orhanlı Polis Merkezine götürülen iki sınıfdevrimcisi araçlardan inerken gördükleri işkenceyekarşılık “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” ve“İşkenceci polis hesap verecek!” sloganları atarakkarakola, yine zorla sokuldu. Buna karşılık bir sınıfdevrimcisi yere atılıp sürüklendi ve zorlanezarethaneye alındı. Keyfi gerekçelerle iki saatkelepçeli bir şekilde nezarette bekletildiler. Hastaneyesağlık raporu almak için götürülen sınıf devrimcileri,götürüldükleri Tuzla Devlet Hastanesi’nde de polisişkencesini işçi ve emekçilere yüksek seslikonuşmalarla anlattılar. Her iki hastanede demuayene esnasında polisin bulunulması ısrarı vekelepçeyle muayene ettirme zorlamasına karşılıkmuayene olunmayacağının söylenmesinin üzerine, bukeyfi uygulama püskürtüldü.

Polis İstanbul Barosu’ndan işbirlikçi bir avukatgetirtdi. Bu işbirlikçi avukat daha önce sınıfdevrimcilerinin imzadan imtina ettikleri yalanlarladolu olan tutanağı imzalama “tavsiyesi”nde bulundu.Sınıf devrimcileri bu işbirlikçi avukatı sert bir dilleeleştirdi. Bu sırada sınıf devrimcilerinin avukatı geldive yaşanan durum karşısında hem polisi hem de buişbirlikçi avukatı teşhir etti. Sınıf devrimcilerininavukatı yaşananın işkence olduğunu ve bu işbirlikçiavukatın gerçek yüzünü açığa çıkardı.

Sınıf devrimcilerinin avukatının gelmesininardından gözaltı işleminin yapılmadığı, avukatıngözaltı defterini görmek istemesiyle ortaya çıktı.Bunun üzerine sınıf devrimcilerinin avukatı keyfiuygulamalar ve yaşanan işkence muamelesikarşısında savcılığa şuç duyurusunda bulunacağınısöyledi. Ardından işlemleri hızlandıran polis ifadealma işlemine geçti. Sınıf devrimcileri ifadevermediler.Sınıf devrimcileri gece 00.28’de serbestbırakıldı.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-26

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/26* 29 Haziran 2012

Sivas Katliamının 19. yıl dönümünde, katliamcısermaye devletinden hesap sorma çağrısını yükseltenBağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), birçokbölgede yaygın bir 2 Temmuz faaliyeti yürüttü.

AnkaraBDSP’nin 2 Temmuz bildirileri Ankara’da işçi ve

emekçilere ulaştırıldı. Mamak İşçi Kültür Evitarafından düzenlenen 2 Temmuz etkinliğinin çağrısıda emekçilere taşındı. Emekçiler aynı zamanda, 1Temmuz’da gerçekleştirilecek olan mitinge katılmayaçağrıldı. Merkezi yerlerde açılan stantlarda da bildiridağıtımları yapıldı.

2 Temmuz etkinliğinin afişleri Tuzluçayır, EgeMahallesi, Şirintepe ve Tekmezar bölgelerindekullanıldı. Ayrıca çeşitli pankartlar da bu bölgelerdekullanıldı.

KartalKartal ve Maltepe’de BDSP’liler, Gülsuyu

Mahallesi ve Kartal’daki etkinlik ve eylemlerinhazırlık çalışmasını yürüttüler.

Çıkartılan özel sayılar kapı kapı gezilerekGülsuyu’ndaki işçi ve emekçilere ulaştırılırkenhazırlanan ozalitler de merkezi noktalara asıldı. Çağrıilanları da kahvelere ve dükkanlara asıldı.

EsenyurtHazırlıklar çerçevesinde Depo Kapalı Cadde

üzerinde dağıtımlar yapıldı ve Saadetdere’dekiemekçilerin evlerine gidilerek anma çağrıları veBDSP bildirileri ulaştırıldı. Yanısıra Balıkyolu,Yeşilkent, Köyiçi, Tabela ve Depo işçi servisduraklarında dağıtımlar yapılarak devletin teşhirifabrikalara taşınmış oldu.

Afişler yaygın biçimde asıldı, yazılamalar yapıldı. Yeşilkent ve Köyiçi Meydanı’nda sabah işe gidiş

saatlerinde işçilere BDSP bildirileri ulaştırıldı. Anma etkinliği için yöre derneklerine de gidilerek

çağrılar yapıldı.

Bakırköy26 Haziran Salı akşamı Bakırköy Özgürlük

Meydanı girişinde ve Bakırköy Tren İstasyonu’nunçıkışında “Özgürlük, devrim, sosyalizm/ BDSP”yazılı kızıl önlüklerle bildiri dağıtımı yapıldı.

GebzeGebze’de çeşitli emekçi mahallelerinde Kızıl

Bayrak gazetesinin satışı yapıldı. Ev ev dolaşılarakyapılan gazete satışlarında işçilerle sohbetlergerçekleştirildi.

İzmirİzmir Soğukkuyu’da işçi ve emekçileri alanlara

çağıran bildirilerin dağıtımı yapıldı. BildirilerYamanlar-Soğukkuyu durağında işçilere ulaştırıldı.

Kadıköy25 Haziran Pazartesi akşamı Kadıköy Kilise

önünde bildiri dağıtımı yapıldı. Bildiri dağıtımı esnasında Kızıl Bayrak

gazetesinin de satışı yapıldı.

ÜmraniyeYeni Çamlıca Mahallesi’ndeki anma etkinliği

öncesinde, Kızıl Bayrak gazetesinin satışı ve bildiridağıtımı yapıldı.

Ayrıca İmes A Kapısı’nda bildiri ve etkinlikdavetiyesi dağıtımı yapıldı. Etkinliğe çağıran afişlerve ozalitler mahallenin birçok alanına yapıldı.

Sarıgazi Meydanı’nda Kızıl Bayrak gazetesininsatışı da yapıldı.

Kartal’da 2 Temmuzetkinliği

Kartal BDSP, Karlıktepe Mahalllesi’nde bir anmaetkinliği gerçekleştirdi.

İlk olarak Sivas’ta şehit düşenler için saygıduruşunda bulunuldu. Ardından Musa Kurt sahne aldı.Musa Kurt, beğeniyle dinlendi, türküleri hep birliktesöylendi. Ardından Kartal İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu,Sivas’a ilişkin şiirlerden oluşan dinleti sundu.

Ardından BDSP adına etkinlik konuşması yapıldı.BDSP adına yapılan konuşmada, Sivas katliamı öncesigerçekleşen Maraş ve Çorum katliamlarına değinildi.

BDSP temsilcisi, katil devletten hesap sormak içindevrimci mücadeleyi yükseltmek gerektiğini ifade etti.

BDSP konuşmasının ardından Esenyurt İşçi KültürEvi tarafından hazırlanan Sivas katliamına ilişkinsinevizyon gösterimi yapıldı. Park ve çevresindenetkinliği izleyen emekçiler sinevizyon esnasındaetkinlik alanına geldiler.

Kızıl Bayrak / Kartal

15-16 Haziran işçi direnişinin 42. yıldönümü dolayısıyla Bursa’da Metal İşçileri Birliği (MİB) etkinlikgerçekleştirdi.

Etkinlikte ilk olarak sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyonun ardından sunuma geçildi. Sunumda büyük işçidirenişinin gerçekleştiği siyasal-toplumsal süreç anlatıldı. ‘60’lı yıllarda kapitalist gelişme süreci ile birlikte sosyal-siyasal uyanış, yoğunlaşan sınıf ve toplumsal mücadeleleri tablosu aktarıldı. Direnişin gelişme seyri anlatılarak, bubüyük direnişle işçi sınıfının gücünü gösterdiği, DİSK yönetiminin direnişe sırtını dönmesine rağmen işçi sınıfınınkolektif bir tarzda hareket ettiği, bunun da işçi sınıfının örgütlenme ve mücadele yeteneğinin başka bir yöndendoğrulaması olduğu anlatıldı. Direnişin aynı zamanda devrimci bir sınıf partisine olan ihtiyacı gösterdiği, böyle birparti olmadığı için mücadele içerisinde ileri çıkan sınıf güçlerinin heba olduğu ifade edildi. Fakat 12 Eylül’ün sarsıcıve uyarıcı sonuçlarından yola çıkan komünistlerin 25 yıl önce devrimci sınıf partisinin temellerini attığı, bunedenle bugün işçi sınıfının artık bir partiye sahip olduğu söylendi. Sunumda son olarak Bosch süreciyle bağlantısıiçerisinde bu düşünceler açılarak, partiyi işçi sınıfıyla bütünleştirme görevini omuzlama çağrısı yapıldı.

Sunumun ardından söyleşi bölümüne geçildi. Bu bölümde ise başta Bosch olmak üzere güncel bir dizi sorunlabağlantılı olarak sınıfın mücadele ve örgütlenme sorunları tartışıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Bursa’da 15-16 Haziran etkinliği

Katil devletten hesap sormaçağrısı...

Sarıgazi’de Sivaskatliamı anması

23 Haziran günü Sarıgazi’de yapılan anma etkinliğiile devletin katliamcı yüzü bir kez daha teşhir edildi.

Üçler Market önünden etkinliğin yapılacağıDemokrasi Caddesi’ne BDSP flamalarıyla yürüyüşgerçekleştirildi. Açılış konuşmasının ardından saygıduruşunda bulunuldu.

Saygı duruşunun ardından şiir dinletisigerçekleştirildi ve Nazım Hikmet’in “Şeyh BedrettinDestanı” seslendirildi.

Dinletinin devamında Sivas Katliamı'nı anlatan birsinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Sinevizyonçevredekiler tarafından ilgiyle izlendi ve gösterimesnasında kitle daha da arttı.

BDSP temsilcisi “Tüm bu baskılar ve katliamlarsermaye devletinin sömürü düzeni olan kapitalistsistemin bekası için gelenekselleşmiş bir politikasıdır”diyerek tüm işçi ve emekçileri örgütlenmeye, devrimve sosyalizm mücadelesini yükseltmeye çağırdı.

Son olarak, devrimcilerin yanında yer alansanatçılara, onların mücadeleyi anlatan türkülerinebile devletin tahammül edemediği ifade edilereketkinliğe katılacak olan Pınar Aydınlar’ın aldığı cezateşhir edildi.

Son olarak, etkinliğe katılan emekçilerle birlikteÜçler Market önüne sloganlarla yürüyüş yapıldı. .

Kızıl Bayrak / Ümraniye

23 Haziran 2012 / Sarıgazi

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-26

Sol hareket12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

İzmir’de sınıf seminerleribaşladı

Sınıf devrimcileri yaz dönemi boyunca 10-15 günlükperiyodlarla gerçekleştirecekleri seminerlerle temelpolitik gündemleri ele alacaklar. Seminerler dizisinin ilki“Emperyalist savaş ve Ortadoğu” başlığıyla 24 Hazirangünü Çiğli İşçi Kültür Evi’nde gerçekleştirildi.

Tarihselliği ve güncelliği içerisinde emperyalizminOrtadoğu politikaları, Türkiye’nin emperyalist politikalarıve taşeronluk hevesi ile kapıdaki emperyalist savaştehlikesinin işlendiği seminer kriz, emperyalizm veemperyalist savaşların ekonomi-politik temeldenirdelendi. Kapitalist hareket yasalarının anlatımıylabaşlayan tahlil içerisinde krizin kapitalizmin yapısal birçelişkisi olduğunun belirtildiği sunumda,emperyalizminde sermayenin yoğunlaşma ve tekelleşmesürecinin bir aşaması olduğu ortaya konularakemperyalizm aşamasında kapitalizmin bir dünya sistemihaline geldiği ortaya konuldu. Sömürgeleştirmepolitikaları ve sermayenin değersizleştirilmesibağlamında da emperyalist savaşların tahlilininyapılmasının ardından her krizin emperyalist savaşlaragebe olduğu tartışıldı.

Ortaya konulan teorik çerçevenin ardından emperyalkutuplaşmalar ve emperyalist savaşların tarihi üzerineyapılan anlatımda, 19. yy’da var olan İngiliz egemenliği,20 yy. başlarında Almanya’nın tekelleşme sürecinegirmesiyle birlikte kendisini bir emperyal odak olarakdayatma süreci ve 1. dünya savaşı, ikinci dünya savaşısonrasında ABD’nin hegemon güç haline gelmesi vesoğuk savaş döneminin ardından ABD emperyalizmi ile

Alman-Japon emperyalizminin hegemonya krizleriyaşamaları ve 21. yy’da hakim olan kutuplaşmanın ABDemperyalizmi karşısında konumlanan Rus-Çin emperyalkutuplaşması olduğu aktarıldı.

Tüm bu kutuplaşmalar arasındaki temel mücadeleninOrtadoğu’da yaşanması üzerine sunum, Ortadoğu’nuncoğrafi, iktisadi özellikleri bakımından stratejik önemininbelirtilmesiyle devam etti. 21. yy’da değişen emperyalkutuplaşmalar doğrultusunda emperyal savaşımların OrtaAsya ve Avrasya’ya doğru kayma eğiliminde olduğubelirtilerek, Filistin işgali bu bağlamda ele alındı.

Var olan tüm bu emperyal savaşımların içerisindeTürkiye’nin ABD emperyalizminin aktif taşeronlukrolünü üstlenmesi ve emperyalist hayalleri irdelenmiş veyaklaşan emperyalist savaşa karşı nasıl konumlanmakgerektiği tartışılarak sunum sona erdi.

Sunumun ardından güncel gelişmelere dair sorulansorular ve katkıların ardından seminer son buldu.

Kızıl Bayrak / İzmir

“Nihadioğlu derhalserbest bırakılsın!”

12 Haziran günü gözaltına alınan ve 14 Hazirangünü çıkarıldığı mahkemece tutuklanan TİB-DERBaşkanı ve BDSP çalışanı Zeynel Nihadioğlu’naKıbrıs’tan destek geldi.

Kıbrıs’tan Gelecek Gazetesi, yaptığı yazılıaçıklama ile Zeynel Nihadioğlu’nun derhal serbestbırakılmasını istedi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“İşçilerin ve emekçilerin doğru siyasal çizgidebirlikteliğini yükseltip, bu kan emici sermaye sınıfıve yandaşlarına karşı sınıf mücadelesiniyükseltmelidirler.

Kıbrıs Gelecek Gazetesi emekçileri ve sınıfdevrimcileri olarak Zeynel Nihadioğlu’na, Kürthalkına, ilericilere ve devrimcilere yapılan tümsaldırıların cevabını mücadele alanlarında, sınıfbayrağımızı yükselterek vereceğimizi bir kez dahahaykırıyor, işçi ve emekçileri birleşik, kitlesel,militan bir mücadele ile kızıl bayrağımızı göndereçekmeye davet ediyoruz.”

İzmir’de yaz süreci boyunca gerçekleştirilecek olansınıf seminerleri, Pazar günü düzenlenen ilk seminer ilebaşladı. Sınf seminerlerinin sunuş metnini ve seminerprogramını okurlarımıza sunuyoruz:

Devrimin güncelliği: Dünyada ekonomik kriz ve sosyal mücadeleler5 Temmuz Perşembe / Saat: 19.00 Sunum: Volkan Yaraşır (Araştırmacı Yazar) Yer: Genel İş Toplantı Salonu Sermaye, krizden çıkış yolu bulmaya çalışıyor ve

faturayı emekçilere kesmeye çabalıyor. İşçi ve emekçilerise sözlerini meydanlarda ve grevlerle söylüyor. Tümdünya bir kez daha devrimin güncelliği ile sarsılıyor...

Dinsel gericilik ve devrimci politika15 Temmuz Pazar / Saat: 17.00 Yer: Aleviyol Kültür Derneği Çiğli Şubesi AKP iktidarının pekişmesi ile birlikte dinsel gericilik

temel bir aktör olarak hayatımızda rol oynamayabaşladı. Gericiliğe karşı mücadele vermek devrimciliğintemel bir görevi, ancak bunu yaparken mevcut statükoyusavunma hatasına düşmek ise kesinlikle affedilmezdir.

Olağan şüpheliler: Devlet terörükarşısında yasal ve meşru haklarımız25 Temmuz Çarşamba / Saat: 19.00Sunum: Av Zeycan Balcı Şimşek (ÇHD)Yer: Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir ŞubesiPVSK, TMY, CMK ve onlarca kararname ile

desteklenen hukuk aygıtı, sosyal mücadelelerin heralanında barikat olmaya ve azgın devlet terörünü

desteklemeyi sürdürüyor. Bu süreçte yasal ve meşruhaklarımızı bilmek hayati önem taşıyor.

Neo-liberal saldırılar, sağlıkta veeğitimde dönüşüm politikaları#5 Ağustos Pazar / Saat: 17.00Sunum: Eğitim-Sen ve SES üyesi kamu emekçileriYer: Deri İş /Basın İş Toplantı SalonuKüresel sermaye neoliberal saldırılar ile dünyanın

her yerinde işçi ve emekçilerin boynuna yeni prangalartakmakta. Coğrafyamızda da bu saldırı özellikle eğitimve sağlık alanında kendini tüm yakıcılığı ile hissettiriyor.

Devlet, sınıf, iktidar17 Ağustos Cuma / Saat: 17.00Yer: İşçi Kültür Sanat Evi Derneği / ÇiğliMuktedirlerin zor aygıtı devlet, onu fethetmeyiamaçlayan sınıf ve nihayet hedeflenen iktidar;

marksizm içerisinde en fazla tartışılan veyozlaştırılmaya çalışılan kavramlardır. Devrimcimarksizm için tüm çarpıtmalara karşı mücadele etmek,devrimi savunmaktır.

Demokrasi, sosyalizm ve anayasa2 Eylül Pazar / Saat: 17.00

Yer: İşçi Kültür Sanat Evi Derneği / ÇiğliBugün anayasa tartışmaları, geçtiğimiz referandum

ile birlikte ele alındığında demokrasi mücadelesininçarpık kavranışının doğal sonucunu ortaya koymaktadır.Burjuvazinin anayasasından medet ummak tasfiyeciliğinve devrimden kaçışın manifestosudur.

Sınıf seminerleri programı

İzmir BDSP:Nihadioğlu serbestbırakılsın!

Çiğli'de sınıf devrimcileri, TİB-DER Başkanı veBDSP çalışanı Zeynel Nihadioğlu'nun serbestbırakılması talebiyle bir basın açıklamasıgerçekleştirdi.

24 Haziran Pazar günü Çiğli KasaplarMeydanı'nda toplanan BDSP'liler “Sınıf devrimcisiZeynel Nihadioğlu serbest bırakılsın / Faşist baskıve terörünüz sökmedi sökmeyecek!” ozaliti veBDSP flamaları taşıdılar.

Sloganlarla başlayan eylem basınaçıklamasının okunması ile sürdü. Gözaltısürecinde yaşanan hukuksuzluk teşhir edildi.

Açıklamada şunlar söylendi: “Nihadioğlu'nuhedef alan tutuklama terörü aynı zamandaNewroz'da Kürt halkı ile devrimci ve ilerici güçlertarafından ortaya konan direniş ruhuna vemücadele kararlılığına dönük tahammülsüzlüğünaçık bir göstergesidir.”

Açıklama, Zeynel Nihadioğlu'nun serbestbırakılması talebiyle son buldu.

Kızıl Bayrak / İzmir

24 Haziran 2012 / Izmir

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-26

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/26* 29 Haziran 2012

Amerika merkezli kargo devi UPS’de, aylarıbulan bir direnişin ardından sendika hakkınıkazanan Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası(TÜMTİS), DHL Lojistik Hizmetleri firmasında dasendikal örgütlenme mücadelesi başlattı.

Örgütlenmenin duyulmasının ardından DHLpatronu saldırıya geçti. TÜMTİS ise, işten atmalarave sendikasızlaştırmaya karşı 25 Haziran Pazartesigünü DHL’nin Esenyurt Kıraç’taki deposu önündebasın açıklaması gerçekleştirdi.

TÜMTİS adına açıklamayı okuyan İstanbul ŞubeBaşkanı Ersin Türkmen, işyerindeki çalışmakoşullarının ağırlığına ve bu saldırılar karşısındasendikal hakların kullanılmasına dönüktahammülsüzlüğe değindi. Türkmen açıklamadaişçilerin neden sendikalaştığını “Düşük ücret vekötü çalışma koşullarına son vermek, fazla mesaibaskısından kurtulmak, insanca çalışma koşulları,insanca yaşamaya yetecek bir ücret istedikleri için”sözleriyle ifade etti.

Ersin Türkmen açıklamada “Yasalara göre fazlamesai sınırının yılda 270 saat olmasına rağmen kimiişçilere yılda 1000 saat mesai yaptırılıyor. Fazlamesai ile işçilerin sosyal yaşamları yok edilerekadeta insanlıktan çıkarıldıkları yetmiyormuş gibiüyelerimiz fazla mesaiye kalmadıkları yalan ileişten çıkarılıyorlar.” dedi. Asıl işten çıkarılmasebebinin işçilerin anayasal hakkı olan sendikahakkını kullanmak olduğu gerçeği vurgulandı. Yanı

sıra açıklamada DHL’nin saldırılarının bununla dasınırlı kalmadığı bazı yöneticilerin, ‘ikna odaları’kurarak sendikadan istifaya zorladığı, istifa edildiğitakdirde %15 zam yapılacağı istifa etmedikleritakdirdeyse işten atılma tehditlerini savurduğunusöyledi. Firma yöneticilerine “depolar toplamakampı değil siz de kendinizi nazi subayızannetmeyin” diyerek seslenen Türkmen, DHLpatronuna seslendi. Atılan 4 işçinin işe geri alınmasıve sendika hakkının tanınmasını talep edenTürkmen, bu haklı talepleri yerine getirilmez isehukuki meşru ve fiili her türlü eylemi yapmaktangeri durmayacaklarını belirtti. Açıklamada,kamuoyuna da destek çağrısında bulunuldu.

BDSP direniş alanına “Atılan işçiler gerialınsın!”, “DHL işçisi yalnız değildir!”, “Sendikahakkımız gasp edilemez!”, “Yaşasın sınıfdayanışması!” sloganları ve kızıl bayraklarlagelerek DHL işçileriyle sınıf dayanışmasınıyükseltti.

Uluslararası lojistik devi ve yıllık cirosu 50milyar Avronun üzerinde olan DHL, işçilereyseaçlık sınırının altında bir ücret reva görüyor. Açlıksınırının altında ücret dayatanlar yarattıklarıyoksulluktan faydalanarak işçilere zorunlu mesailer,düşük ücretler, kölece çalışma koşullarıdayatıyorlar. Bu saldırılar karşısında ‘artık yeter’diyen işçiler sendikal mücadele yolunu seçtiler.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

4 meydanda imzakampanyası

THY A.O ve THY Teknik A.Ş’de grev yasağına hayırdedikleri için işten atılan 305 işçinin geri alınması vegrev yasağının kaldırılması talebiyle Hava-İşSendikası imza kampanyası başlattı.

Kampanya çerçevesinde İstanbul Şişli Camii,Taksim Meydanı Tramvay Durağı, Kadıköy MühürdarCad. - Kalkedon Meydanı ve Bakırköy ÖzgürlükMeydanı - Tren istasyonu çıkışı önünde bildiridağıtımı ve imza kampanyası başlatıldı. 21 Hazirangünü başlatılan imza kampanyası 10 gün sürecek,Cumartesi - Pazar günleri 12.00-20.00, diğer günler16.00-20.00 saatleri arasında devam edecek.

İmzalar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı veTHY Yönetim Kurulu ile THY’nin üye olduğu StarAlliens Yönetimi’ne gönderilecek.

Kocaeli’de direnişesaldırı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeişine geri dönmek için direnişte olan Dev Sağlık-İşüyesi Eyüp Dalboy’un çadırına önce özel güvenliksonra da polis saldırdı. Saldırı sonrası 2 işçi ağıryaralanırken 8 işçi gözaltına alındı.

Dalboy’un direnişinden duyulan rahatsızlık fizikisaldırı boyutuna ulaştı. Saldırı karşısında Dalboy’unve destek olan işçilerin kararlı duruşu üzerine özelgüvenlik geri çekilirken polis saldırıyı devraldı.

Polisin azgın teröründe işçilerden Selçuk Öztürkile Zennure Fırat ağır yaralandı. Fırat ve Öztürk acilservise kaldırılırken, direnişteki Eyüp Dalboy’un daaralarında olduğu 8 işçi gözaltına alındı. Polissaldırısı sonucu yaralanarak hastaneye kaldırılanSelçuk Öztürk de, tedavisinin ardından gözaltınaalındı.

İstanbul Atatürk Havalimanı’nda direnişlerinisürdüren havayolu işçileri 24 Haziran Pazar günü,havalimanında yol kesme eylemi yaparak araçtrafiğini yavaşlattılar. Eylemde, polis ile eylemcilerarasında kısa süreli arbede yaşandı. Eylem nedeniylehavaalanında uzun araç kuyrukları oluştu.

BDSP, UİD-DER, SDP, Sendikal Güç BirliğiPlatformu bileşenlerinin de katıldığı eylemde,açıklamayı Hava-İş Sendikası Teşkilatlandırma GenelSekreteri Kaya Sayın yaptı.

Sayın, AKP iktidarı ve onların atadığı THYyönetiminin uygulamalarını kabul etmediklerini dilegetirdi. Sayın, havayollarında büyük bir eylemin an meselesi olduğunu sözlerine ekledi.

Uçuş güvenliği ile ilgili olarak büyük sıkıntılar yaşandığını ve uçakların güvensiz bir şekilde uçtuğunubelirten Genel Sekreter Kaya Sayın, ağır sonuçların sorumlularının Ulaştırma Bakanı, Çalışma Bakanı ve SHGMolacağını belirtti. Eylemde ayrıca ,Petrol-İş, TÜMTİS ve Basın-İş sendikalarının yöneticileri de yer aldılar.

DHL Lojistik işçileridirenişte!

Havalimanında yol kesme eylemiMevsimler değişiyor,direniş sürüyor...

Çiğli Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulubulunan Billur Tuz fabrikasında Tek Gıda-İşSendikası’na üye oldukları için işten atılan ve fabrikakapısı önünde direnişe geçen işçilerin direnişi 6.ayını doldurdu.

2 Ocak 2012’de başlayan direniş, geçen 6 aylıksürede kötü hava koşullarına ve rağmen devam etti.Şimdi de yazın bunaltıcı sıcağında sürüyor.Mevsimler değişse de direniş disiplinli bir şekildesürüyor. Billur Tuz işçileri, direnişe başladıkları ilkgünkü gibi sabah 06.30’dan akşam 18.30’a kadarfabrika önünde bekliyorlar. Gelinen süreç itibariylepatron tarafından sendikayla görüşmeye dair sonuçalıcı bir teklif yapılmadı. İşçiler ve sendika, direniş nekadar sürerse sürsün kazanana kadar fabrikaönünde direnişte olacaklarını ifade ediyorlar.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-26

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

İzmir-Aliağa Organize Sanayi Bölgesi’nde(ALOSB) kurulu bulunan MICHA fabrikasındasendikalaştıkları için işten atılan Türk Metal üyesiişçilerle direniş süreçleri üzerine konuştuk.

Fabrikadaki çalışma koşullarını ve örgütlenmesüreçlerini gazetemize anlatan işçilermücadelelerini kazanımla sonuçlandıracaklarınıbelirttiler.

İsmail Oymak: 1,5yıldır bu fabrikadaçalışıyorum. Sendikalmücadeleyebaşlamamızın sebebifirmamızın işçilere çoktaahhütlerde bulunması.Firmanın yeni açıldığı,daha iyi yerlere geleceğivb. sözler vermesi. 4-5yıldan beri firma yeniyeni büyüyor, biraz dahaözveride bulunmamız

istenerek daha iyi yerlere geleceği ve bizlere dahaiyi koşullar sağlanacağı sözleri verildi. İşçiler dedaha çok özveride bulununca daha iyi yerleregeleceğini ve daha iyi ücret alacağını düşündüler.İnsanlar çalıştılar, fazla mesailere kaldılar, en son2011 senesinde bize geldiler mesaide çalışın, çaydaçalışın, paydosta çalışın, pazarları da çalışın dediler.Daha iyi ücret alacaksınız, ikramiye alacaksınızdiyerek çalışanlara tekrar vaatlerde bulundular. Enson 2011 yılı geçti, 2012 yılının Ocak ayında baktıkbizlere söz verenlerin hiçbiri ortalıkta yok. Bu seferişçilerde huzursuzluklar başladı. Verilen sözlerintutulmadığını gördüler. Arkadaşlar bu saatten sonrakendi aralarında, çay poydoslarında bir arayagelerek konuşmaya başladılar. “Bize söz verenlerortalıktan kayboluyorlar. Bizlere verdikleri sözleritutmayacaklar. Bize para vermeyecekler” diyerekgüvensizliklerini belirtmeye başladılar. Biz de bu

saatten sonra birşeyler yapmamız gerektiğinikonuşarak kendimizi emniyete almamız gerektiğinidüşündük. Bizlere yalan söylediklerini, bu sorunukökten çözmemiz gerekir diyerek sendikayabaşvuralım dedik. Çünkü yalanların önünegeçilmiyor.

En son Nisan ayının sonunda maaşlar açıklandı.Yapılan zamlar verilen sözlerin altındaydı. 25-35TL arasında dendi. Biz de bu saatten sonraarkadaşlarla örgütlenme çalışmasına başladık.Sendika bize ne getirir ne götürür diyerek tartıştık.Ve sendikalı olmak için çalışma yaptık. Sendikayane kadar kişi gerekiyor baktık ilgi var Ankara’dakifabrikada sendika var. Fazla bir macerayagirmeyelim, sıkıntı çekmeyelim dedik, gittik. TürkMetal Sendikası’nın kapısını çaldık onlar geldilerbize sahip çıkmaya çalıştılar. İşveren, daha önce bu

fabrikada sendika girişiminde bulunan arkadaşlarınçıkışını verdi. Kesinlikle sendikayı istemiyorumdedi. Bu çevreden de sendikaya karşı baskı var.ALOSB Başkanı sürekli baskı yapıyor. İşverenduyar duymaz 3 işçiyi işten çıkardı. 8 Mayıs’taüyelikler oldu. Yüksek bir sayı yakaladık, 187 kişi.9 Mayıs’ta sendika yetki başvurusu yaptı. Ertesigün kimin üye olduğunu anlamaya çalıştılar.İşçilere baskı yaparak, tek tek konuşarak kim üyeolmuş, kim olmamış anlamaya çalıştılar. Çoğunluküye olmuştu. Kendi personelini, MICHA’nınpersonelini boşaltma yoluna gittiler. “Biz üyeolanları biliyoruz, sistemde görünüyor” diye tehditetmişler. Böyle yaparak 125 kişiyi kapı önünekoydular. Ondan sonra bizim bu direnişimiz başladı.

Patron kendi SSK’lı elemanına taşeronkurdurdu. Adamın kapıda kolundan tutup engellemeşansın yok. Bunlar hukuki mücadelede delil olarakkullanılacak şeyler. Daha önce bizden taşeronluğufesh olan işilerden 25 işçi içeriye girdi. Onunharicinde 26-27 kişi yeni işçi aldı. Dışarıda 100tane eleman sürekli bekliyoruz.

Fercan Atmaca: 2 yıldır bu işyerindeçalışıyorum. Muhasebeciyim. İşim rahat. Hemmaddi yönden hem de diğer yönlerden. Ama bu işinvicdani yönü var. Arkadaşlarım 600 TL’ye çalışıyor.

Diğer arkadaş süreci anlattı. Onun söylediklerinisöylemeyeyim. Kapı önündeyiz. Şimdiye kadarmaddi destek geldi mi derseniz, hayır. Bu 125işçiye ne emekçi kenti Aliağa’dan, ne İzmir’den nede başka bir bölgeden yardım geldi. Sadecesendikamız yardım ediyor. Sadece ilk hafta bazısendikalardan gelenler oldu. Sanki bu kent emekçikenti değil de işveren kenti, işverenin yanındaduruyorlar. Ne Habaş’tan, ne Petkim’den, neTüpraş’tan gelen var. Gelselerdi bu süreç bitermiydi? Belki bitmezdi ama bizim buradakidirenişimiz daha kuvvetli olurdu, moralimiz dahaiyi olurdu, daha inançlı olurduk. Ama yok. Şimdiben şunu ilave etmek istiyorum. İzmir ya da Aliağagenelinde bir komite oluştursak, diğer direnişçiişçilere destek olursak, çok iyi olur. Çünkü başka

MICHA işçileri direniyor!

Sermaye sınıfına hizmette sınır tanımayanCumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, memleketiKayseri’ye yaptığı ziyaret sırasında CEHA işçilerigözaltına alındı.

Hacı Boydak’a ait halı fabrikasının açılışı için21 Haziran günü Kayseri Organize Sanayi Bölgesi8. Caddeye gelen Abdullah Gül ile Kayseri OSB’dedirenen Birleşik Metal-İş üyesi CEHA işçilerigörüşmek istedi.

Gül’ün bulunduğu caddeye gelir gelmezgözaltına alınan işçiler, yaşadıkları süreci anlatıp,yetki tespit başvurularının Çalışma Bakanlığıtarafından gönderilmemesiniCumhurbaşkanı’na aktarmak istediklerinisöylediler.

Ancak, direnişçi işçiler ve Birleşik Metal-İşÖrgütlenme Uzmanı Yakup Aslandoğangözaltına alındı. OSB Emniyet Müdürlüğü’negötürülen işçiler, ifadeleri alındıktan sonraserbest bırakıldı.

CEHA işçilerine gözaltı

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-26

firmalar görüyor bu halimizi direniş yapmakistemiyorlar. Yalnız olduğumuzun farkındayız. Bizde bu şekilde gitsek sonumuz ne olacak, hüsran. Buyüzden birlik olmanın, komite kurmanın yararlıolduğunu düşünüyorum.

Türk Metal destek veriyor. Onun dışındaDİSK’ten bir tek Genel-İş destek veriyor buraya. Oda akrabalarımız çok olduğu için. Onlara baskıyapıyoruz, onlar da sağ olsun geliyorlar. GeneldeKESK’in geldiğini görmedik. Petrol-İş yanımızda,çok büyük bir sendika ama onun da çok birdesteğini göremedik. Sağ olsunlar geldiler bir-ikikere ama sadece gelmekle bu iş olmuyor.

İsmail Oymak: Direnişteki adam işten çıktıktansonra, bu işe girdik sıkıntı çekiyoruz, ailemizlekavga ediyoruz, zaten sendikaya girmekle yanlış biriş yaptık diye düşünüyor ailem beni sıkıştırıyor. Buişte birlikte durup, tek bir yumruk olup bu işinbirlikte hallolacağını göstermek lazım. Bu adamlarbu işe girdi yalnız bırakmamak lazım. Bubirlikteliğin gözükmesi gerekiyor. Bu olmadıktansonra masa başında çay kahve içmekle bu işlerolmaz. Babası niye oğlum sendikaya üye oldun diyekavga ediyor adamla. Bu işler böyledir. Bu düşüncetarzını yenmek bütün sendikalara düşüyor. Hepsi biryere çullanırlarsa bu iş böyle bitebilir. Sendikayıbölüyor, işçiyi bölüyor, zaten her şey bölünmüş.Ben 1 aydır buradayım. İnsan biraz adaletlidüşününce görüyor bu işleri. Çok karışık işler değilbunlar. Çok zor birşey değil başarmak. Bugünburada olur, yarın gidersin başka yere girersin oradaolur. Biz de oraya geliriz orada da olur. Burada

önemli olan işçiler arasında ayrımcılık olmaması.Burada 187 kişi 1,5 aydır burada bekleyebiliyorsakher yerde olur. Burada ne dil, ne din, ne insanayrımı yapmadan sendikamız bir gecede yaptı, 24saat içinde. Bunu artık işçinin değil de işçininüstündekilerin yapması lazım. Yoksa kazanmanınimkanı yok. Biz burada bu işi başaramazsak,kaybedersek uzunca bir süre süre burayaALOSB’ye sendika girmesinin ihtimali yok. Oyüzden buraya desteğin çok büyük olması lazım.Eğer işçi birleşebiliyorsa işçinin üstündekiinsanların da birleşmesi lazım. Ben o kanıdayım.Yani hep eleştiri eleştiri. O sarı sendika, şuişverenden yana, biz şöyleyiz ... Bitti artık. Beneğer burada 3 kişiyle 187 kişiyi örgütleyebiliyorsambizim işçiye diyeceğimiz bir şey yok. İşçi buradayapılacak en büyük örneği yaptı. Bu saatten sonraALOSB’ye sendika girmiyorsa bunun sorumluluğuartık işçiden çıkmıştır. Açık ve net söyleyeyim.Hiçkimse işçiyi eleştirmesin. İşçi görevini yaptı.Bundan sonra bir şey yapması gerekenler sendikalarve diğer kurumlardır. Bu sendikanın buraya girmesilazım başka alternatifi yok.

Fercan Atmaca: Direnişte olan yerler var.Savranoğlu, Billur Tuz, MICHA. Bunlar arasındabir bağ yok. Birbirleriyle temasa geçemiyorlar.Komite olayı olsaydı bağlantıya geçerdik. Onlarıburaya çekerdik, biz onlara giderdik, işçi sınıfıörgütlenirdi ama yok işte dayanışma. Bunu dayapacak olan işçilerden ziyade sendikalardır.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıf hareketiSayı: 2012/26* 29 Haziran 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

ABB yönetimindengeri adım!

Geçtiğimiz TİS sürecinden sonra, ABB yönetimiişçilere adeta kan kusturmuş, işçiler nezdindeatılan her adıma baskıyla karşılık vermişti. Bu yıl,biri işyeri temsilcisi olmak üzere iki öncü işçiyigöstermelik nedenler öne sürerek işten atmıştı.Ayrıca fabrikanın içine kameralar yerleştirerek,işçiler üzerinde denetim sağlamaya çalışmıştı.

Toplu sözleşme sürecinin yetki tespitiylebirlikte tekrar başlamasının ardından BirleşikMetal-İş her fabrikada olduğu gibi ABByönetimine de toplantı talebinde bulundu. ABByönetimi bu konuda da gerici tavır sergiliyerek,sendikayı tanımamayı ilan edercesine toplantıtalebini kabul etmedi.

Bu durum üzerine işçiler sendikayla birlikte,yönetimin bu tutumuna karşılık eylem sürecinegirdiler. Önce uyarı eylemleri yaptılar. Bir haftamesaiye kalmama eylemi gerçekleştirdiler.Ardından toplu olarak Cuma namazına gidip fiilibir şekilde bir saat iş bıraktılar. Bu uyarılardansonra sokağa çıkmaya hazırlanan işçilerin kararlıduruşu ABB yönetimine geri adım attırdı.

Fabrika yönetimine geri adım atıran işçilerşimdi Bakanlık’tan gelecek yetkiyi bekliyorlar.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Menemen’de bültendağıtımı

Metal İşçileri Bülteni’nin Haziran sayısı 21Haziran günü sabah 07.00-07.45 saatleri arasındaMenemen-Asarlık’ta işe giden demir-çelikişçilerine ulaştırıldı.

Bülten dağıtımında ayrıca Aliağa OrganizeSanayi Bölgesi’nde sendikalaştıkları için iştenatılan ve fabrika önünde direnişte olan Türk Metalüyesi MICHA işçilerinin mücadelesini anlatan vedirenişçi işçilerle dayanışmaya çağıran bildiriler deişçilere ulaştırıldı. Dağıtımda 150’şer adet bültenve bildiri kullanıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Gebze’de metal işçilerineçağrı

Gebze’deki çeşitli fabrikalarda dağıtımına başlanılanMetal İşçileri Bülteni ilk olarak Sarkusyan ve KromanÇelik fabrikalarında çalışan işçilere ulaştırıldı.Sarkusyan’da öğle vardiyasının çıkışıyla beraber servisgüzergahında yapılan dağıtım sırasında işçilerle bültenüzerine sohbetler gerçekleştirildi. ArdındanSarkusyan’ın karşısında yer alan ve Birleşik Metal-İş’inörgütlü olduğu Kroman Çelik’te bülten dağıtımı yapıldı.Fabrika çıkışında yapılan dağıtım sırasında işçilerle,yaklaşan TİS sürecinde sendikanın yaklaşımı hakkındasohbetler gerçekleştirildi. Diğer yandan AksaSapağı’nda bülten dağıtımı yapıldı.

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-26

CMYK

MESS Grup Toplu Sözleşm 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

CMYK

Toplu sözleşme süreçleri, işçi sınıfı ile burjuvaziarasındaki amansız mücadele anlarıdır. Çünkü çıkarlarıbirbirine zıt olan taraflar bu süreçlerde, çalışma ve yaşamkoşullarını belirlemek üzere karşı karşıya gelir,hesaplaşırlar. Grup toplu sözleşmeleri söz konusuolduğunda ise bu özellikle böyledir. Burada artık tek birfabrikanın işçisi değil, yüzlerce fabrikanın işçisi taraftır.Böyle olduğu için grup sözleşmeleri aynı zamandamilyonlarca işçinin kaderini belirler. Çünkü buradaalınan sonuç, diğer mücadeleler için de örnek olur.

Bu bakımdan MESS grup TİS sürecinin eşi benzeriyoktur. Örneğin ‘77-80 döneminde TİS sürecinintıkanmasıyla başlayan büyük grev, toplumu sarsansonuçlar doğurmuştur. 12 Eylül darbesinin en önemlihedeflerinden biri de bu greve son vermektir. Keza ’90’lıyılların başındaki grevler ile ’98 yılındaki büyük ayağakalkış sınıf mücadelesinin seyri üzerinde belirleyicietkilerde bulunmuştur. Hem metal işçisinin hem de birbütün olarak işçi sınıfının geleceğini belirlemiştir.

Bunun böyle olmasının nedenlerinden biri metalsektörünün kapitalist ülke ekonomisi içerisindekistratejik konumu, diğeri ise kitlesel ölçekte işçi çalıştıranfabrikaların yoğunluğudur. İşte bu nedenle hem işçi sınıfıhem de sermaye sınıfının gözü metal grup sözleşmeleriüzerindedir.

Metal işçileri bu TİS döneminde artık yeni bir “tarihyazma” iddiasındadırlar. Başarırlarsa bu işçi sınıfı içinyeni bir dönemin başlangıcı olacak, sermayenintahakkümünün parçalanmasında önemli bir eşikaşılacaktır.

Kazanmak için Türk Metal çetesini aşalım!

Bu tahakkümün en önemli aracı Türk Metal’dir.Onun için Türk Metal çetesini aşıp geçmeden TİS’ikazanmak mümkün değildir.

Bu çete 12 Eylül faşizminin öz çocuğu olarak metalişçilerinin bağrına saplanmış bir hançerdir. 12 Eylüldarbesi gerçekleştiğinde metal işçileri MESS grupTİS’lerinde anlaşmazlık nedeniyle grevdeydiler.Darbecilerin ilk işi grevi yasaklamak oldu.Sendikalarının kapısına kilit vuruldu. İleri ve öncü metalişçileri tutuklamalar ve işten atmalarla tasfiye edildi.Arkasından da Türk Metal Sendikası MESS aracılığıylafabrikalara sokuldu. Bunun için 12 Eylül’den en çoksevinenlerin başında MESS ve Türk Metal geliyordu.

MESS’in gülmekte haklı olduğu zamanla daha iyianlaşıldı. 12 Eylül’ün ardından başlayan dönemde metalişçileri her TİS sürecinde ihanete uğradı. Ama bazen debu ihanet çetesini önünden katıp götürmesini de bildi.‘90’lı yılların başında greve çıkılarak bazı haklarını sökesöke alması buna örnektir.

‘98’deki ihanet öfkeyi taşırdı. Metal işçileri bendiniyıkan bir sel gibi eyleme geçip Türk Metal’den istifaettiler. Ancak yine de bu ihanet şebekesindenkurtulamadılar. Çünkü metal işçileri devrimci bir

önderliğe sahip olmadığından ihanet çetesi kısa süredekontrolü yeniden sağlayabildi, ömrünü bir süre dahauzatabildi. Metal işçileri bedel ödemeye devam ettiler.

MESS ve onun uşakları için deniz bitmiş, yolunsonuna gelinmiştir. Geçtiğimiz dönem metal işçileri“artık yeter” diyerek bu kölelik çarkında ilk ciddi gediğiaçmıştı. Böylelikle de metal işçilerinin grev silahını dakullanarak sonuç alınabileceğine olan inancı güçlenmiş,özgüveni artmış, beklentileri yükselmiştir.

Bosch işçilerinin çıkışı bu yoldan gerçekleşti. Sonukaçınılmaz biçimde satış olan bu TİS sürecine dahabaştan müdahale ederek Birleşik Metal’in yolunututtular. Böylelikle de MESS-Türk Metal cephesine sertbir tokat vurdular. MESS-Türk Metal cephesi sonrasındayaptığı hamlelerle bu çıkışı bastırmaya çalışsa daamacına ulaşamadı.

Bunun için metal işçileri bu TİS sürecindekazanmaya her zamankinden daha yakın. Fakat bu metalişçisinin işini kolaylaştırmıyor, aksine zorlaştırıyor.Çünkü işin ucunda MESS ve Türk Metal’in saltanatıvardır. Bu asalaklar bu sürecin sonunda saltanatlarıçökmesin diye tüm maharetlerini sergileyecek, tümsilahlarını kullanacaklardır.

MESS-Türk Metal cephesi hazırlanıyor!

MESS ve Türk Metal cephesi de bu bilinçlehazırlanıyor. Önceki dönemden aldığı dersle saflarınaçeki düzen vermeye çalışıyor. Yalpalayanlar ikazediliyor, üyelikten ihraçla tehdit ediliyor. Bununlabirlikte ise üyelerinin sürecin siyasal anlamı ve önemi -konusunda bilinçlendirilmesinden, tek tek fabrikalardasınıf bölüklerinin mücadele gücünü yaralayacak kirlioyunlara kadar çeşitli hazırlıklar yaptıklarına eminiz. Buve benzeri yöntemlerle öncelikle metal işçilerininsaflarını dağıtmak, mücadele gücünü zayıflatmak,grevden uzak tutmak ya da grev iradesini olabildiğincezayıflatmak isteyeceklerdir.

Bununla birlikte ise Türk Metal’in örgütlü olduğufabrikalardaki işçilerin satışa yönelik tepkilerini

yumuşatmaya, satış anında olası herhangi bir öfkepatlamasını engellemeye çalışacaklardır. Bunun için deyine bugünden başlayarak her türlü kirli ve karanlıkyönteme başvuracaklarına kuşkumuz yoktur.

Sürecin başlamasıyla kriz tehditiyle işçileri terbiyeetme girişimleri yine ayyuka çıkacaktır. Bazı göstermeliködünler verebilir, ya da ölümü gösterip sıtmaya razıetmeye çalışabilirler. Ancak metal işçileri cephesindengüçlü bir basınç olmaksızın ücret ve sosyal haklardaödün vermeleri zordur. Sonuçta MESS ve Türk Metalcephesinden 30 yıllık TİS düzenini korumak ve metalişçisine boyun eğdirmek için tüm güç ve olanaklarseferber edilecek, bu uğurda tam kapasite çalışılacaktır.

Hükümet de onların yanında!

THY’deki grev yasağı metal işçileri için uyarıcıolmalıdır. THY işçileri önceki yıllarda grev silahınıkullanarak haklarını söke söke almışlardı, bu sözleşmedöneminde de yine aynı yola başvurmayahazırlanıyorlardı. Ancak bu dönem hükümet doğrudanişin içerisine girerek havayolu işçilerinin grev silahınıgaspetti. Bu faşizan uygulamaya karşı iş bırakan işçilerbu kez de işten atıldılar. Böylelikle grev hakkınıgaspedenlerler üstüne de lokavt silahıyla işçilerivurdular.

İşte THY deneyimi de gösteriyor ki, MESS’in veTürk Metal’in en büyük güvencesi AKP hükümetiolacaktır. Metal işçileri haklarını söke söke almak içingrev silahını kullanmak istediğinde THY’deki gibi “milligüvenlik”, “ülke ekonomisi” gibi bahanelerle grevhakkına gaspa yelteneceklerdir. Geçmişte metal işçileri’90 yılında benzer bir gaspı yaşamışlardı zaten. Körfezsavaşını bahane eden hükümet metal greviniyasaklamıştı. Bu kez grev hakkımıza dokunulmasına izinvermemeliyiz!

Öyleyse yapmamız gereken MESS-Türk Metal-AKPhükümeti cephesinden gelecek her türlü saldırıya vemanevralara karşı gözlerimizi dört açmak, bugündenolası saldırılara karşı tepkimizi yükseltmek, her aşamada

MESS Grup Toplu Sözleşme süreci ve görevlerimiz...

TİS komitelerin    MESS’i ve Türk M  

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-26

CMYK

ş e süreci ve görevlerimiz... Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

tüm olasılıklara karşı hazır olmaktır. Herdurumda inisiyatifi elde tutacak, politik-moral üstünlüğü koruyacak güçlü yanıtlarüretebilmektir.

Kazanan biz olacacağız!

Metal işçilerini hem kendi geleceklerihem de sınıfın geleceği için büyük bir sınavbekliyor. Bu büyük sınavdan alnımızınakıyla çıkmalıyız, çıkacağımıza dainanıyoruz.

Tarih metal işçilerini bir kez daha sınıfmücadelesinde önden gitmeye, yol açmayaçağırıyor. Bu amaçla alandaki güç, imkanve araçlarımızı gözden geçirmeli, çalışmave mücadele kapasitemizi yükseltmeliyiz.

Bunun için ise taleplerimizi netbiçimde belirlemeli ve bu talepleri eldeetmek uğruna dişe diş bir mücadelevermeliyiz. Böyle bir mücadeleningücünün ve soluğunun tabanörgütlenmelerinin düzeyine sıkı sıkıyabağlı olduğunu aklımızdançıkarmamalıyız. Öyle ki, mücadeleninkaderi, kaç fabrikada tabandan komitelerin,kaç havzada ortak platformlarınoluşturulduğuna bağlıdır. Metal işçileriörgütlenmelerde birliğini sıkı sıkı örereksürecin basit bir seyircisi olmaktan çıkıptarafı haline gelebilir. Son olarak belirtelimki kazanmak için grev silahını etkinbiçimde kullanmalıyız. Geçtiğimiz dönembazı kısmi kazanımlar için bu silahı elimizealmamız yetmişti. Bu kez ciddi bir grevlehaklarımızı MESS’ten söke söke alabiliriz.MESS’i, hem de uşak takımını yere çalarakgeleceğini kazanabilir.

İşte bu kritik görevleri omuzlamasıgerekenler öncü-devrimci metal işçileridir.Görev sadece MESS kapsamındakifabrikalarda çalışan işçilerin değil, tümmetal işçilerinin omuzlarındadır. Bu davaişçi sınıfının davasıdır. Bunun için bu yoldabu davayı tüm sınıf kardeşlerimizeanlatmalı, onların aktif destek vedayanışmasını almalı, omuz omuzayürümeliyiz.

Metal İşçileri Birliği ise bu bilinçleüzerine düşeni yapacaktır. Tüm metal işçisikardeşlerimizi de bu zorlu ancak onurluyolda birlikte, omuz omuza mücadelevermeye çağırıyoruz.

Yaşasın Metal İşçileri Birliği!Yaşasın örgütlü mücadelemiz!Kahrolsun MESS ve uşakları!

Nasıl örgütlenmeliyiz?Toplu sözleşme sürecinin örgütlenmesinde temel anlayışımız “söz-yetki-karar işçilere!” ilkesinde ifade bulmaktadır. Bu ilke

işçilerin seyirci olmaktan çıkıp başından sonuna, her aşamada taraf olmaları anlamına gelir.

Bu ilke uygulanırken şunlara dikkat edilmelidir:Sürecin asıl öznesi işçiler olacaksa, sendika yönetimlerinin yetkileri işçilerin aldıkları kararları yürütmek ve koordine etmekle

sınırlanmalıdır. Sendika yönetimleri, bu hakkın işçiler tarafından kullanılması için önlemler almalı, ön açıcı olmalı ve gerekli her

türlü kolaylığı sağlamalıdırlar. Söz-yetki-karar hakkını kullanmanın aracı taban örgütlenmeleridir. Toplu sözleşmeler sözkonusu olduğunda işçi sınıfının

deneyimleriyle ortaya çıkardığı örgütlenme biçimi TİS komiteleridir. Tek tek fabrikalarda, havzalarda, bölge ve kentlerde ve en

sonunda da ülke çapında fabrika temsilcilerinden oluşacak TİS komiteleri yoluyla, işçiler taslakların hazırlanmasından

mücadelenin omuzlanmasına ve TİS’in bağıtlanmasına kadar tüm sürecin seyrini belirleme imkanı bulurlar.

Bu da demektir ki; TİS komiteleri kazanmanın anahtarıdır.

TİS komitelerini nasıl örgütlemeliyiz?

TİS komitelerinin oluşturulmasında, işleyişinde ve sendika yönetimleriyle ilişkilerinde şu temel ilkeler göz önünde tutulmalıdır:

1. TİS komitelerinin, fabrikalarda her üretim biriminde ayrı ayrı oluşturularak tek bir fabrika komitesinde merkezileştirilmesi

en ideal biçimdir.2. TİS komitelerinin işleyişi ve bileşimi demokratik olmalıdır. Bu demektir ki, komitelerde yer alacak, özellikle de temsil

konumunda olacak işçiler, doğrudan seçim yoluyla işçiler tarafından belirlenmelidir. Ayrıca komitelerin bileşiminde kadrolu-

taşeron gibi ayrımlar yapılmamalı, fabrika ve işyerindeki tüm işçiler komitelerde temsil edilmelidir.

3. TİS komiteleri, fabrikalarda derinleştirilirken havza-bölge-il ve ülke çapında merkezileştirilmelidir. Ancak böylelikle metal

işçilerinin tabandan birliği sağlanabilir ve sürecin tüm aşama ve kademelerinde söz-yetki ve karar hakkı tam olarak kullanılabilir.

4. Havza-bölge-il ve ülke çapında oluşturulacak ortak mücadele zeminlerinde sendika ayrımı yapmamalı, kapsam dahilinde

olsun olmasın tüm metal işçilerinin yan yana getirilmesi hedeflenmelidir. Böylelikle süreç metal işçilerinin topyekün

mücadelesine dönüştürülmüş olacaktır.5. TİS komiteleri ve diğer mücadele platformları, sendika yönetimlerinden bağımsız olmalıdır. Bu temelde, sendika

yönetimleri, tüm sendikal imkanları taban örgütlenmelerinin hizmetine sunmalı, onların çalışmasını kolaylaştırmalı, aldıkları

kararlara uymalıdır.

Başarılı bir örgütlenme için olmazsa olmazlar!

1. TİS taslaklarının hazırlanmasında ve görüşmelerin takibinde tüm işçilerin sürece katılımını örgütlemeyi hedefleyen adımlar

atılmalıdır. Toplu sözleşme taslağı fabrikalardan başlayarak yaratılacak tartışma ve karar zeminlerinde ortaya çıkarılmalıdır.

Oluşturulacak komiteler aracılığıyla atılan her adımda söz ve karar hakkının taban tarafından en etkili şekilde kullanılması

hedeflenmelidir. TİS komitelerinin kararı ve onayı olmadan tek bir TİS maddesi dahi kabul edilmemelidir.

2. Görüşmelere komitelerden işçi temsilcileri katılmalı, ayrıca görüşmeler işçilerin katılımına açık olmalıdır. Özellikle bunun

olmadığı durumda görüşmelerin bilgisinin “tam açıklık” ilkesi doğrultusunda işçilere verilmesi talep edilmelidir. Açıklığın olmadığı

durumda sonucun ihanet olacağı fabrikalarda yoğun biçimde anlatılmalıdır. Görüşmeler konusunda işçiler bilgilendirilmeli,

uyarılmalı, harekete geçmeye çağırılmalı, olduğunca harekete geçilmelidir. Sendika yönetimeleri ve esas olarak da TİS komiteleri

bu görevi üstlenmelidir. Eğer sendika yönetimleri bunu yapmıyor, henüz bir TİS komitesi de yoksa, bu görev bizzat öncü işçiler

tarafından üstlenilmelidir.3. Sendikal bürokrasinin süreci metal işçilerinin katılımına açmayacağı, açmak bir yana elindeki tüm güç ve imkânları, işçilerin

tabandan örgütlenmesine ve taban örgütlenmeleri yoluyla söz-yetki ve karar hakkını kullanmasına engel olmak için kullanacağı

kesindir. Bunun için metal işçileri sendikal bürokrasiye rağmen tabandan örgütlenmeyi başarmak, böylelikle de ihanetin önüne

almak durumundadır. Bu, söz-yetki ve karar hakkını koparıp almak, fiili-militan mücadelelerle sendikal ihanetin kapattığı kapıları açmak, sakladığı

bilgilere ulaşmak ve gerektiğinde hesap sormak anlamına gelmektedir. Görev bir kez daha öncü işçilerin omuzlarındadır.

**TİS sürecinin örgütlenmesinde metal işçilerini sürece aktif olarak katmak, süreci kapalı masa başı görüşmelerden çıkarmak ve

grev düşüncesini, isteğini ve kararlılığını oluşturmak gözetilmesi gereken temel kaygı olmalıdır.

Bunun için derhal TİS komitelerini ve ortak mücadele platformlarını oluşturmak için harekete geçmeliyiz.

Öncü ve devrimci metal işçileri hem mücadeleye önderlik edecek bir bakış ve sorumlulukla davranmalıdır.

  nde birleşelim,      Metal’i ezelim!..

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-26

MESS Grup Toplu Sözleşme süreci ve görevlerimiz...18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 *29 Haziran 2012

Süreçte taleplerimizi içeren sözleşme taslakları özelbir önem taşıyor. Zira tüm bir dönem boyuncasermayeye karşı yürütülecek mücadelenin kapsamını vedüzeyini taleplerimizin niteliği belirleyecektir. Şöyle kihak taleplerimizi karşılamayan bir taslak için hiçbir işçiarkadaşımız bedel ödemeyi göze almayacaktır. Oysabeklentilerimize uygun bir taslak uğruna bedel ödenecek,dişe diş bir mücadeleden kaçınılmayacaktır. Bunun içintoplu sözleşme masasına işçiler adına konulacak taslağıniçeriği, sendika yöneticilerinin süreç boyunca alacaklarıtutumun da önden habercisidir.

Bu nedenle sendikal anlayışlar arasındaki farklılıklarda daha taleplerin belirlenmesi sürecinde ortayaçıkmaktadır. Türk Metal yönetiminin ilkesi, “üreteceğiz,kazandıracağız, kazanacağız” biçimindeki formüleedilen işbirlikçilik çizgisidir. Bu haklı ve meşru olanıdeğil MESS’in verebileceklerini baz almak demektir. Bunedenle ücret ve sosyal hak talepleri olabildiğince asgaribir sınırda tutarken, anlaşmazlık doğuracak uçurumlaroluşturmamaya dikkat etmektedir. Birleşik Metalyönetimi ise özellikle son dönem sözleşme süreçlerindebundan farklı olarak insanca çalışma ve yaşamkriterlerini baz aldığı iddiasındadır. Onun cephesindensorun söylediklerinde değil, söylediklerine uygun birpratiği gerçekleştirmekte yaşanmaktadır.

Metal işçileri Türk Metal’in taslaklarını yırtıp atmalı,Birleşik Metal’in de toplu sözleşme taslaklarını insancayaşamın gerektirdiği kriterlere uygun olarakdeğiştirmelidir. Ortaya işçilerin taleplerini karşılayan birsözleşme taslağıysa da sonuna kadar arkasındadurmalıdır.

Bir kez daha altını çizelim:Taleplerimizi belirlerken temel ölçümüz,

taleplerimizin patronlar tarafından karşılanıpkarşılanamayacağı değil, meşru hak ve çıkarlarımızdır.İnsanca çalışma ve yaşam koşullarına kavuşmak,gaspedilen haklarımızı yeniden kazanmak için venihayet sermayenin işçi sınıfına dönük saldırılarıkarşısında güçlü bir barikat kurabilmek için nelereihtiyacımız varsa onları isteyeceğiz. Taleplerimizin genelçerçevesi budur.

Sözleşme taslaklarını oluştururken söz-yetkive karar hakkı işçilerin olmalı!

Diğer taraftan sadece taleplerin kendisi değil,oluşturulma süreci de sürecin tüm bir seyrinibelirlemektedir. Sendika bürokratları ve ihanet çeteleri,taslakların hazırlanması sürecine işçileri olabildiğinceuzak tutmaya çalışıyorlar. İşçinin fikrini sormak adıaltında yapılan çalışmalarda ise en azla yetinmeleriniöğütmekte ve öğütlerine aldıran olmayınca dadayatmaktadırlar.

Eğer bu taleplerin olduğu sözleşme taslakları metalişçilerinin tabandan katıldığı canlı tartışma süreçlerininürünü olarak hazırlanır ve örgütlü bir taban iradesinedayandırılırsa, mücadelenin seyrini belirleyecek ilkkoşullar da oluşturulmuş olacaktır. Çünkü metal işçisi neistediğini bilecek ve isteklerini yerine getirmek üzeremücadeleye daha büyük bir şevk ve kararlılıklakatılacaktır. Bu nedenle, TİS taslaklarının hazırlanmasıamacıyla yapılacak çalışmalar hayati bir önemtaşımaktadır. Bu çalışmalar ise bilgilendirmeçalışmalarından işçilerin yan yana gelerek taleplerinibelirleyecekleri platformların oluşturulmasına kadar birdizi yol ve yöntemi içermektedir.

Bunun için talepleri belirlemek üzere, işçilerin

katıldığı ve söz-yetki ve karar hakkının tümüyle işçilerebırakıldığı tartışma ve karar organları oluşturulmalıdır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, TİS taslakları işçilerinrahatlıkla anlaması güç olan kanun kitapları biçimindedeğil, özlü talepler biçiminde formüle edilmelidir.

İşte temel taleplerimiz!

Tüm bunlardan sonra, metal işçilerinin karşı karşıyaolduğu saldırılar ve bugünkü sınıf mücadelesinin seyrigözetildiğinde, sözleşme döneminde metal işçilerininbaşlıca taleplerinin şunlar olduğu görülmektedir:

1. Ücret ve hak kayıpları karşılanmalı, insancayaşamaya yeten bir ücret düzeyi sağlanmalıdır!

Son 10 yıldan bu yana ücretler ve sosyal haklar adetaerimiştir, neredeyse yarı yarıya azalmıştır. Sektörde yeniistihdam edilen işçi sayısı belirgin biçimde artarken,işçiler geçmişe göre artık daha düşük ücretlerle ama dahauzun ve daha yoğun çalıştırılmaktadır. Metal işçileriningeçmiş sözleşme dönemlerindeki kayıpları son dönemdekatlanarak artmıştır. Öyle ki bugün ortalama ücretlerasgari ücrete oldukça yaklaşmıştır. Kar rekorlarınınkırıldığı bir sektörde ücretlerdeki erime ve artan çalışmayükü bu karın kaynağıdır. Bunun için MESS asalaklarıişçilere hak ettikleri ücretleri vermemek içinçırpınmaktadır.

Bu nedenle toplu sözleşme sürecinde taleplerimizinbaşında sefalet ücretlerinin son bulması talebigelmektedir. Ücret talebimiz, geçmiş kayıplarımızı dahidikkate almayan yüzdelik zamlar değil, insancayaşamaya yeterli ücret düzeyidir. İnsanca yaşamayayeterli ücret, sendikalar tarafından açıklanan dört kişilikbir ailenin insanca yaşamasına yeterli ücret düzeyidir.Bu, taban ücret düzeyi olmalı, işin yoğunluğuna veniteliğine göre arttırılmalıdır.

Birçok fabrikada geçmiş dönemlerde maaşlaragiydirme adı altında fiilen ortadan kaldırılan ikramiye vediğer sosyal yardımlar ihtiyacı karşılayacak düzeydeyeniden belirlenmeli ve ücretten ayrı olarak verilmelidir.

2. Eski ve yeni işçiler arasındaki ücret makasıkapatılmalıdır!

Son yıllarda yapılan sözleşmeler yoluyla eski ve yeni

işçiler arasındaki ücret makası açılmıştır. Sermayeninucuz işçilik politikasının ürünü olan bu uygulamayla eskiişçilerin oranı düşürülürken asgari ücrete yakın birücretle yeni işçi alımının önü açılmıştır. Her ne kadareski işçilerin hem sayı, hem de reel ücretlerindekidüşmeyle ücret makası daralmış olsa dahi, sorun devametmektedir. Aynı işi yapan işçiler arasındaki büyükfarklar giderilmeli ve tüm ücretler insanca yaşamayayeterli ücret düzeyi baz alınarak yükseltilmelidir.

3. “İşten atmalar yasaklansın! Tüm çalışanlara işgüvencesi!”

Önceki yıllarda olduğu gibi gerek dönemsözleşmesinin ardından ve gerekse de kriz bahanesiylemetal patronlarının yaptıkları kitlesel işçi kıyımlarınınönüne geçilmelidir. Bunun için “işten çıkarmalarınyasaklanması ve işgüvencesi sağlanması” olmazsa olmaztaleplerimizden biridir. Çünkü işgüvencesinin olmadığıkoşullarda, diğer kazanımların da bir anlamıkalmamaktadır.

4. Esnek çalışma uygulamalarına son verilmelidir! Sermaye sınıfı, sömürü düzeyini arttırmak ve

işçilerin örgütlülüklerini dağıtmak için son 30 yıldan buyana değişik çalışma yöntemlerini ve üretim tekniklerinidevreye sokmaktadır. “Yalın üretim”, “bütünsel kaliteyönetimi”, “kalite çemberleri”, “sıfır stok”, “takımçalışması”, “işçilerin yönetime katılması” vb. kavramlarile ambalajlanan “esnek üretim” bugün telafi çalışma,denkleştirme, kısa çalışma vb. uygulamalarla örgütlüörgütsüz bütün fabrikalarda uygulanmaktadır. Ayrıcasermaye uşağı AKP hükümeti tarafından “işsizliğeçözüm bulmak” iddiasıyla gündeme getirilen veönümüzdeki süreçte mecliste onaylanacak olan “Ulusalİstihdam Paketi” ile üretim alabildiğine esnekleştirilirkensömürü daha da hoyratlaşacaktır.

Önceki TİS süreçlerinde tabanın tepkisinden çekinensendikalar kâğıt üzerinde esneklik uygulamalarını kabuletmemişlerdi. Fakat uygulama bunun tam tersi olmuştur.Sendikal ihanet çetelerinin onayı ve desteği sayesindepatronlar esneklik uygulamalarının hayata geçirilmesikonusunda hiçbir sınır tanımamıştır. Bugün belli başlıbütün metal fabrikalarında Türk Metal çetesinin bilgisive onayı dahilinde “telafi çalışma” uygulaması hayatageçirilmiştir. Sadece Türk Metal’in değil Birleşik

Taleplerimiz ne olmalı?

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-26

MESS Grup Toplu Sözleşme süreci ve görevlerimiz... Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

Metal işçilerinin mücadele hedefi sadece MESS değil, onun en önemli silahı olan Türk Metal’dir de. Bu silahetkisizleştirilmeden MESS’i yenmek de mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte “Nasıl olsa satış olacak” diyerekçaresizce beklemek de metal işçisinin işi olamaz. Bu nedenle en başından itibaren satış sözleşmesini yırtıp atmak veTürk Metal çetesini dağıtmak üzere hazırlıklara başlamalıyız.

Masada değil sokakta kazanacağız!

TİS süreçlerinde metal işçileri adına grup toplu sözleşme masalarına oturan sendika yönetimlerinin pratiğine,farklı biçimlerde ifade etseler de süreci “masada bitirmek” anlayışı yön vermektedir. Oysa hiçbir hak mücadeleedilmeden alınmaz, alınmamıştır. “Masada bitirmek” anlayışını en açık biçimde ifade eden ve şaşmadan dolaysızbiçimde yerine getirense Türk Metal yönetimidir. Öyle ki bu çete için “masada bitirmek” sözü satışın eş anlamlısıdır.

Satışı “üreteceğiz kazandıracağız, kazanacağız” sloganıyla gerekçelendiren Türk Metal yönetimi, başından sonunakadar süreci masa başı görüşmeler sınırında tutmaya özen göstermektedir. Çünkü yapılacak kontrollü eylemlerindahi, göstermelik olmaktan çıkma ihtimali vardır. Zira işçilerin birikmiş mücadele isteği ve eğilimleri, sınırı nasılbelirlenmiş olursa olsun bir eylem süreci içerisinde hızla gelişme imkanı bulur ve daha ileri eylem biçimlerinigündeme sokar. İşte bunun için ne olursa olsun işçileri eylem alanından uzak tutmak bu sendikal korucuların bilinçlibir tutumudur.

Çelik-İş Sendikası’nın yönetiminin “mücadele” anlayışının Türk Metal hainlerden bir farkı bulunmamaktadır. Çelik-İş yönetimi her bakımdan Türk Metal yönetiminin silik bir gölgesi gibidir. Tek farkı ihanetin ve teslimiyetçiliğinşükürcülükle süslenmiş olmasıdır.

Birleşik Metal ise daha önceki yıllarda göstermelik birkaç eylem yapmanın ötesine pek geçmemişti. Fakat son ikidönemin TİS sürecinde gelişmelere bağlı olarak düzenli eylemler gerçekleştirmiş, en önemlisi yıllar sonra grevin birmücadele silahı olarak kullanılmasını gündeme getirmiş, bazı kazanımlar da ancak böylelikle mümkün olmuştur.

Ancak daha fazlasını yapmak da mümkündü. Fakat süreç boyunca öne çıkan, her ne pahasına olursa olsunmücadeleyi ileriye taşıma iradesi değil, kararsızlıklar ve yalpalamalar olmuştur. Bu nedenle grev kararlılığını doğru birstratejiyle göstermek ve uygulamaya sokmak yerine daha baştan ara yollara sapıp grev iradesinin zayıflamasına,böylelikle de MESS’in toparlanmasına sebep olmuştur. Böylelikle metal işçileri Birleşik Metal yönetiminin sınırlarınıda görmüştür.

Açıktır ki toplu sözleşme süreci Türk Metal’i aşamazsak satılırız, Birleşik Metal’de ise söz ve karar hakkımızıkullanmak üzere seferber olmazsak hedeflerimize ulaşamayız. Doğal olarak bu durumda da işbirlikçi-dayatmacı TİSdüzenini yıkamaz, MESS-Türk Metal cephesini yenilgiye uğratamayız. Bu nedenle öncü işçiler her aşamada olduğugibi, mücadelenin yürütülmesinde de inisiyatifi ellerine almalıdırlar.

Yalanlara ve aldatmacalara kanmalayım!

Kuşkusuz satışa imza atanlar bunu “biz sizi sattık” diye açık itiraflarda bulunmuyorlar. Bazen “çifte bayram” diyeyalanlarla gözlerimizi boyamaya kalkıyor, bazen “kriz var ne yapalım işyerlerimiz önceliğimiz” diye aldatıyor, bazen de“mücadele ettik ancak bu kadarını alabildik diyorlar. Tüm bunlara karşı metal işçilerinin onlara yanıtı şöyle olmalıdır:

Yalanlarınıza karnımız tok! MESS kendi sınıf çıkarlarının gereği olarak hak ve taleplerimizi vermeyecektir, aksineçaldıklarına yenilerini eklemek isteyecektir. Ama siz metal işçileri adına taleplerimizi MESS’ten söke söke almak içinne yaptınız? Metal işçilerini zamanında uyardınız mı? Mücadele konusunda bilinçlendirdiniz mi? Mücadeleyehazırladınız mı? Eylemli bir mücadele yoluyla kararlılığınızı gösterdiniz mi? Grev silahını kullanmak için ciddi birhazırlık yaptınız mı? Grev silahını kullandınız mı? Grev silahını kullanırken kazanmak için doğru bir strateji yaptınızmı?

Türk Metal yönetimi bu sorulara yanıt veremez, ama soruyu soranları da ezmek için elinden geleni yapar.Birleşik Metal-İş yönetimi ise çaba gösterdiği iddiasındadır. Kuşkusuz çaba göstermiştir. Ancak gösterilen bu çaba

ne kadar kararlı, ne kadar sürekli ve ne kadar metal işçisinin tabandan arayışlarına ve isteklerine yanıt vermeyeaçıktır? Bir önceki TİS dönemindeki pratik, bu sorulara olumsuz bir yanıttır. Öncü metal işçileri bu olumsuzluğugörmeli, buradan da kendilerine görev çıkarmalıdırlar.

Grev silahını kuşanalım!

Hak ve taleplerimizi kazanmak için grev silahını kullanmaktan başka bir yolumuz yoktur. Unutmayalım ki öncekiTİS döneminde grev silahının kullanılması konusundaki irade dahi bazı MESS üyelerinin ek protokollerle teslimolmasına yol açmıştı. Ancak bu kez MESS de buna hazırlıklı olacaktır. Bu gerçeği gözetmeli, bu kez grev silahını birtehdit olarak kullanmanın ötesine geçmeliyiz. Bunun için ciddi ve sonuna kadar gidebilecek bir greve hazırlanmalıyız.Elbette grev silahına başvurmadan da sonuca varılabilir, ama bu sonuç ancak grev silahından duyulan korkuyla olur.Bunun için de bu silahımızı doldurmalı, onu tereddütsüz kullanmaya hazır olduğumuzu düşmanlarımıza göstermeliyiz.

İhtiyaç budur, ama onu karşılayacak bir donanıma süreç içerisinde ulaşacağımızı da biliyoruz. İşte bu anlayışlabugünden sokaklar, fabrikalar eylem alanı haline getirilmelidir. Taslaklar eylemlerle açıklanmalı, görüşmelerbaşladığında her oturum sırasında görüşmelerin yapıldığı yerde eylemler gerçekleştirilmelidir. Yine sanayihavzalarında düzenli eylemlerle mücadele canlı tutulmalı, katılım büyütülmelidir. Bu süreç metal işçilerinin mücadeyeısınmalarını sağlayacak, onları mücadele içerisinde kaynaştıracak, tek ve güçlü bir yumruk haline getirecektir.

Ciddi bir grev hazırlığının en önemli şartlarından birisi grev fonudur. Böyle bir fon olmaksızın grev gibi büyükzorlukları olan bir süreci göğüslemek pek mümkün değildir. Birleşik Metal Genel Kurulu bir grev fonununoluşturulması yönünde anlamlı kararlar almıştır. Bu kararların gereği yerine getirilmelidir.

Ayrıca grev gibi ciddi bir mücadele işçi sınıfının ve genel olarak toplumun ezilen yığınlarının desteği olmadanbaşarıya ulaşamaz. Bunun için daha başlangıçta metal işçileri mücadelelerini sınıf kardeşlerine ve dostlarınaanlatabilmelidir. Bu kapsamda ayrıca sendikalar ve konfedarasyonlar harekete geçirilmeli, dayanışma komite veplatformlarının oluşturulması teşvik edilmelidir.

Tüm sınıf kardeşlerimizi bu anlayışla mücadele görevlerini üstlenmeye, kavga bayrağını yükseltmeye çağırıyoruz.

Metal’in örgütlü olduğu fabrikalarda da bazıesnek çalışma yöntemleri uygulanmaktadır.

“Esnek üretim”, sermaye için ucuz ve örgütsüzişgücü cenneti yaratmaktadır.“Esnek üretim”,sermayenin azami sömürüsü için dayatılanengelsiz ve kuralsız çalışma yaşamıdır. İşçisınıfının büyük bedeller ödeyerek kazandığıhakların ortadan kaldıran esnek üretim saldırısınaizin verilmemelidir. Bunun için uygulanmaktaolan tüm esnek çalışma uygulamalarına sonverilmeli, sözleşmede bu kesin bir hükmebağlanmalıdır.

5. Taşeronlaştırma yasaklanmalı, taşeronişçiler kadroya alınmalıdır!

Esnek çalışmanın bir biçimi olantaşeronlaştırma oldukça yaygındır. Önceleriyemekhane ve temizlik bölümlerinde başlayan buuygulama artık üretimin her aşamasında karşımızaçıkmaktadır. Başta temel fabrikalar olmak üzerehemen bütün işyerlerinde taşeronlaştırmauygulaması mevcuttur. Bunun sonucu olarakfabrikalardaki en büyük sorun kadrolu-taşeron işçiayrımıdır. Taşeronlaştırma işçileri bölmenin vedaha düşük ücretle daha yoğun sömürmenin enetkili silahına dönüşmüştür. Taşeronlaştırmaylasendikalı işçi sayısı sürekli azaltılarak sendikalaryavaş yavaş tasfiye edilmektedir. Kadrolu işçiler,işten atılma korkusuyla her türlü dayatmayaboyun eğmektedir.

İşte bunun için taşeronlaştırma uygulamasınason verilmeli, halen çalışmakta olan taşeronişçilerin kadroya alınması sağlanmalıdır.

6. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerialınmalıdır!

Bugün kapitalizmin kar hırsına dayalı kuralsızçalışma, özelleştirme ve taşeronlaştırmapolitikaları işçilerin yaşamını tehdit etmektedir.Demir-çelik fabrikaları demir-çelik değil insaneritmektedir. Madenler ölüm ocağı, inşaatlargöçük yuvası durumundadır. Atölyelerde çocukişçilerin kanı emilmektedir. Küçük sanayisitelerinde çalışanlar sigorta, vizite, hastane nedirbilmiyor.

İş cinayetlerinin ve işçi sağlığını tehdit edençalışma koşullarının önüne geçmek için herişyerinde gerekli düzenleme ve önlemler hayatageçirilmelidir. Bu, TİS kapsamında temeltaleplerimizden biri olmalıdır. Alınacak önlemlerişyeri temsilciler kurulu ve sendikalar tarafındansürekli denetlenmelidir. İşçi temsilcilerininyönetiminde, teknik ve sağlık uzmanlarındanoluşan iş müfettişliği kurumu oluşturulmalıdır.

***

Taleplerimizi bir kez de maddeler halindesıralayalım:

1. Ücret ve hak kayıpları karşılansın,insanca yaşamaya yeten bir ücret düzeyisağlansın!

2. Eski ve yeni işçiler arasındaki ücretmakası kapatılmalıdır!

3. “İşten atmalar yasaklansın! Tümçalışanlara iş güvencesi!”

4. Tüm biçimleriyle esnek çalışmauygulamalarına son verilsin!

5. Taşeronlaştırma uygulamasına sonverilsin! Taşeron işçiler kadroya alınsın!

6. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerialınsın!

En hayati olanlarını bu biçimde sıraladığımızbu talepleri sahiplenmek, arkasında durmak,sendika yöneticilerine kabul ettirmek veMESS’ten koparıp almak üzere tüm metal işçisiarkadaşlarımızı mücadeleye omuz vermeyeçağırıyoruz.

Nasıl mücadele etmeliyiz?

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-26

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 *29 Haziran 2012

Avrupa’da mali krizin yaygınlaşması vederinleşmesi sınıf hareketinin yükselişine yol açtı.Avrupa işçi sınıfı, tarihinin son derece önemli birmomentini yaşıyor. Bu moment, 21. yüzyılın büyükbirikimlerini işaretliyor ve devrimin güncelliğininzeminlerini örüyor.

2008’den sonra Avrupa, kapitalist krizin odağınadönüştü. Kapitalist devletlerin eliyle tekellerin,sigorta şirketlerinin, bankaların kurtarılmaoperasyonu Avrupa’da kendini mali kriz olarak dışavurdu. Mali kriz, 2009’dan sonra özellikle kıtanınAkdeniz havzasını şiddetle sarstı. ÖnceYunanistan’da başlayan mali kriz, senkronize birkarakter gösterdi. Hızla İrlanda, İzlanda, Portekiz veİspanya’yı sardı. Önümüzdeki dönemde İtalya vehatta Fransa’nın mali kriz sarmalı içine girmeolasılığı yükseliyor.

Bu süreçte sınıfsal antagonizmanınşiddetlenmesine bağlı olarak, kıta düzeyinde sınıfhareketinde büyük dalgalanmalar oldu.

Kıtanın her coğrafyasında grevler, genel grevler,direnişler, görkemli sınıf ve kitle hareketleri veayaklanmalar yaşandı. Yaşanmaya devam ediyor.

Özellikle Yunanistan, Avrupa’da sınıfmücadelesinin ön cephesine dönüştü. Bir mücadeleodağı haline geldi. Üç yıllık bir dönemdeYunanistan’da 50 büyük grev yaşandı. Bu grevlerin18’i genel grev olarak gerçekleşti. Yunanistan halenkıta düzeyinde sınıfsal antagonizmanın en yoğun veen keskin yaşandığı coğrafya olarak dikkat çekiyor.

Ön devrimci durumun yaşandığı ülkede sınıfhareketinin gelişim seyri, Avrupa işçi hareketininyönelimini etkileyecek niteliktedir.

Seçimlerden sonra Yunanistan’ın içine girdiğisüreç, özellikle 2012’nin ikinci yarısı ve 2013 yılıson derece kritik gelişmelere sahne olabilir.

Artık Yunanistan “sorunu”, “kıta sorununa”dönüştü.

Bu konjonktürde İspanyanın yaşadığı mali kriz vemaden işçilerinin militan mücadelesi Avrupa’da birdizi yeni gelişmenin önünü açabilir.

İspanya işçi sınıfı kapitalist krizin yıkıcıetkilerine karşı, uzun bir suskunluk dönemindensonra harekete geçti. Etkili genel grevlergerçekleştirdi. Ayrıca Öfkeliler Hareketi’nin doğuşutoplumsal muhalefete güç verdi ve hızlaşekillenmesine yol açtı.

İspanya’da son dört yıl içinde toplumsalmuhalefetin gelişimi ve işçi sınıfının hareketliliği,Asturias maden işçilerinin süresiz grevleri ve militanmücadeleleriyle taçlandı.

Maden işçilerinin Asturias, Kastilien ve Leonkentlerinde olağanüstü direnişleri ve militanmücadeleleri sınıf hareketine yeni bir soluk oldu.

Özellikle Yunanistan işçi sınıfının ihtiyacı olan vebeklediği enternasyonal destek Asturias madenişçilerinden geldi. Maden işçilerinin bir ayı bulansüresiz grevi ve sürekli direniş hali Avrupagericiliğine karşı açılan “yeni” bir cephenin

habercisi oldu.

İspanya’da zombi bankacılık krizi

İspanya, 2012’nin ilk çeyreğinde, İrlanda’nındaha önce yaşadığı zombi bankacılık krizine benzerbir kriz içine girdi. İspanya’nın dördüncü büyükbankası olan Bankia’nin iflası ve bankanın devlettarafından “kamulaştırılması” krizin şiddetini ortayakoydu. İspanya’da bankacılık sisteminin çökme riskiyanında, sert bir mortgage krizinin gündeme gelmeolasılığı üzerinde duruluyor.

Pro-faşist karakterli M. Rajoy hükümeti bugelişmeler karşısında, acil olarak troykadan 100milyar €’luk yardım talebinde bulundu. İspanya’damali krizin derinleşmesi, başta İberya olmak üzere,Avro bölgesini sarsacak potansiyel taşıyor.

İspanya’nın Portekiz’le entegrasyon düzeyininyüksekliği düşünüldüğünde, yaşanan mali krizPortekiz için yıkım anlamına gelebilir.

İspanya’nın zombi bankacılık merkezi olarakişlev gören Portekiz’in, İspanya’nın yaşadığıbankacılık kriziyle içinden çıkılmaz bir anaforasürüklenmesi işten bile değildir.

İspanya AB içinde işsizlik oranı en yüksek olanülkelerin başında geliyor. İspanya’da işsizlik oranıçalışabilir nüfusun %26’sına yükseldi. Gençlik

içinde bu oran %40’ı buluyor. 2010 yılında İspanya’da bazı bankaların batması

hükümetin müdahalesiyle engellendi. Bu bankalara4.5 milyar € aktarıldı. Böylece sorun bir müddetötelendi. Ne var ki bu yıl içinde Bankia’nın iflasısorunun ciddiyetini yeniden ortaya koydu. Bankiaolayı İspanya’da zombi bankacılık krizini tetikledi.

M. Rajoy hükümeti acilen troykayla görüşmeyebaşladı. İspanya’da bankacılık sisteminin çöküşünüengellemek için bir dizi karar aldı.

Bankia’nın devletleştirilmesi bu kararlardanbiriydi. Bu kararın ekonomiye maliyetinin 30 milyar€ olacağı tahmin ediliyor.

Bankia’nın “kurtarılması” krizin aşılmasıanlamına gelmiyor. İspanya ekonomisi çok boyutlubir kriz yaşıyor. Bu yıl İspanya’nın 81 milyar €’lukbir borç ödemesi var. Ayrıca hükümet bankalara 62milyar €’luk ek sermaye bulmaya çalışıyor. Zombibankalarının sermaye sıkıntısı yıkıcı bir noktayaulaşmış durumda. Yükselen faizlerden dolayı, ülkeiçinde yaşanan kredi sıkıntısı, birçok işletmeniniflasına neden olabilir.

Troyka’dan talep edilen 100 milyar €’nunİspanya ekonomisini düze çıkarması mümkün değil.İspanya, bir anlamda daha önce Yunanistan’ıngeçtiği yoldan geçiyor. Troyka’nın her borç vermeoperasyonu, Yunanistan’ın yıkımı ve yeniden

Avrupa’da sınıf hareketi radikalleşiyor

İspanya’da maden işçilerinin militandirenişi: Süresiz grev, yol blokajları, primitif

roketler ve sapanlarVolkan Yaraşır

Avrupa’da mali krizin yaygınlaşması ve derinleşmesi sınıf hareketininyükselişine yol açtı. Avrupa işçi sınıfı, tarihinin son derece önemli birmomentini yaşıyor. Bu moment, 21. yüzyılın büyük birikimleriniişaretliyor ve devrimin güncelliğinin zeminlerini örüyor.

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-26

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21DünyaSayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

sömürgeleştirilmesi anlamına gelmişti. “Yardım”troykanın hakimiyetini pekiştiren ve ajandasınısoğukkanlı bir şekilde hayata geçirmesini sağlayanşartlar yaratıyor.

İspanya’nın yaşadığı zombi bankacılık krizininderinleşmesi, ekonominin hızla çöküşüne yolaçabilir. 100 milyar € ancak borç çevriminidöndürmeye ve zombi bankacılığının ateşini geçiciolarak düşürmeye yarayabilir.

Öte yandan İspanya’yı sarsacak bankacılıksistemindeki bir krizin Avro bölgesinde yıkıcısonuçlar yaratması kaçınılmazdır. En başta, süreçtenİtalya etkilenebilir. İspanya ve İtalya’yı sarsacakmali krizin dalgası AB bölgesinde büyük çöküşleriberaberinde getirebilir. Bu yıl içinde IMF’nin buyönde uyarıları olmuştu. IMF, Avrupa MerkezBankası’na Avrupa bankacılık sistemini besleyecekve finansal destek sağlayacak düzenlemeler içinegirmesinin gerekliliğini belirtmişti. Ayrıca ABbölgesinde bir finans krizinin, küresel etkilerininsarsıcı olacağı üzerinde durmuştu.

AB’nin Yunanistan, İzlanda, Portekiz veİspanya’da mali krizleri kontrol etmesi için, acilolarak 1 trilyon €’ya ihtiyacı olduğu açıklandı. İtalyasürece dahil olduğunda 1 trilyon €’ya daha ihtiyaçolduğuna vurgu yapılıyor.

Pro-faşist hükümetin sınıfa açıksaldırısı: İşyeri kapatma, işsizlik, açlık ve

sefalet

M. Rajoy hükümeti, iktidara gelmesiyle ilk adımolarak çalışma yasalarını değiştirdi. Sınıfa açık birsaldırıyı ihtiva eden bu yasalarla esnekleştirme,güvencesizleştirme ve sendikasızlaştırmanın önüaçıldı. En önemli saldırılardan biri çalışmasaatlerinin yükseltilmesi oldu. Rajoy hükümeti,haftalık çalışma saatlerini 35’ten 37.5 saate çıkardı.

Rajoy hükümetinin saldırısının ikinci adımı,özellikle eğitim ve sağlık gibi kamusal alanlarayönelik bütçe kesintileri oldu. Bu yönde 27 milyar€’luk bir operasyon gerçekleştirdi. Böylece eğitim vesağlığın hızla metalaşması ve paralı olmasının önüaçıldı.

Devlet sübvansiyonlarının kaldırılması yönündebir dizi başka radikal adımlar da atıldı.Sübvansiyonlarda yapılan kesinti, özellikle madenişçileri için ölümcül sonuçlar doğurdu. Sübvansiyonoperasyonu bir yanıyla özelleştirme, öte yanıylasistematik işten çıkarma, sınıfı atomize etme vesendikal örgütlülüğü parçalama şeklinde biçimlendi.

İspanya hükümeti zombi bankaları kurtarmak için2010 yılında bu bankalara, 4.5 milyar € “şırınga”etmişti. Şimdi yine aynı bankaları “kurtarmak” içintroykadan 100 milyar € istiyor. Spekülatörlere,bankalara ve kapitalistlere aktarılacak bu parayakarşılık, maden sektöründe ise karşı devrimcioperasyonlara girişiyor.

Hükümet, madenlere yapılan sübvansiyonlarda%63 oranında kesintiye gidileceğini açıkladı. Buaçıklamanın direkt anlamı madenlerin kapatılması veişsizlik demektir. İspanya’da neo-liberal politikalarsonucu son 20 yılda stratejik önemde birçok madenocağı kapatıldı ve 40 bin maden işçisi işsiz kaldı.

Madenlere yapılacak toplam sübvansiyon miktarı70 milyon €’yu buluyor. Binlerce işçinin geleceğinikolayca gasp eden hükümet, zombi bankalara 100milyar € transfer yapmaya hazırlanıyor. Kapitalistdevletin bu kararı, maden işçilerinde muazzam biröfke patlamasına neden oldu.

Asturias bölgesinde 8 bin maden işçisi ayağakalktı. 23 Mayıs’ta greve çıkan maden işçileri, 31Mayıs’ta grevlerini süresiz greve dönüştürdü. İşçilergeleceklerini, işlerini korumak için harekete geçti.

Grevi şehre ve sokaklara yaydı. Halkın desteğinikazandı. Polisin ve askeri birliklerin saldırısına karşı,tarihsel tecrübelerine dayanarak önlemler aldı.

Asturias bölgesi sınıf mücadelesi tarihindeönemli bir yere sahiptir. Maden işçileri hem İspanyaİç Savaşı öncesi diktatörlüğe, hem de Francofaşizmine karşı önemli direnişler gerçekleştirdi.Katliamlara ve kıyımlara uğradı. Bu kolektif bilinçve ruh haliyle maden işçileri bir dizi savunma vedireniş birlikleri oluşturdu. Bu yönde “gerilla”taktikleri geliştirdi. Vur-kaç ve hızlı geri çekilmeyöntemleri uyguladı.

Asturias’ta başlayan grev Leon, Kastilien veAragon bölgelerine yayıldı. Direniş genişledi.

Maden işçileri bir ayı bulan grev ve direnişleriiçinde, 140 ana arterde yol blokajları yaptı. Köprülerkapattı. Ana arterlere kömürler yığdı. Tomruklarlablokaj ve barikatlar oluşturdu. İspanya’nın vebölgenin kritik otoyollarını bloke etti. Barikatlarkurarak, direnişin sürekliliğini sağladı. Aynıblokajlar bazen demiryollarında da uygulandı.

Yol blokajları, direnişler bölgedeki ulaşımı büyükölçüde engelledi. Bölge halkı madencilere aktifdestek verdi. Ayrıca krize karşı gelişen öfkelilerhareketi ve 15 Mayıs (15 M) madencilerle

dayanışma içine girdi. 13 Haziran’da polisin geniş kapsamlı operasyonu

ve saldırısı, madencilerin direnişiyle püskürtüldü.Madenciler tam bir sokak savaşçıları gibi hareketetti. İmajları, el yapımı roket atarları, havai fişekdüzenekleriyle polisi blokajlara yaklaştırmadı.Sapanlarla maden işçileri kendilerini savundu vepolisin saldırılarını boşa çıkardı.

Bu militan direniş ve barikat savaşı, 18 Hazirandaülke çapında madencilerin gerçekleştirdiği genelgrevle taçlandırıldı. Genel greve katılım %100olarak gerçekleşti.

Maden işçilerinin radikal ve militan direnişi vebarikat savaşları, işçi sınıfının öfkesinin boyutunuortaya koydu.

Bugün İspanya’da kendini dışa vuran bu sınıfsalöfke ve kin, Avrupa işçi hareketinin içine girdiğiyeni dönemin ilk pratikleri olarak değerlendirilebilir.

Özellikle mali krizin yarattığı altüst oluş, siyasalve toplumsal yıkım programları, başta Yunanistanolmak üzere, bu ruh halinin yaygınlaşmasına yolaçabilir.

Avrupa’da krizin yıkıcı etkileri; işsizlik,geleceksizlik tehdidi ve hızlı yoksullaşma işçihareketini radikalleştiriyor. Kapitalist krizin ilkyıllarında Fransa’da fabrika işgal eylemleri, yangınbombalarıyla fabrikaları bloke etme ve Cio’ları esiralma gibi pratikler yaşanmıştı. İngiltere’de illegal vefiili grevler görüldü. Küresel düzeyde ekstremreaksiyonlar doğmuştu. Güney Kore’de son derecesert eylemler gerçekleşti. Ssanyong fabrikasında 72gün süren fabrika işgal eylemi yapıldı. İşçilermolotof kokteyli, demir çubuk ve sapanlarlakendilerini korudu. Polis ve çete saldırılarını boşaçıkardı.

Kapitalist krizin yeni evresinin Avrupa’yayansımaları İspanya madencilerinin radikal vemilitan direnişine sahne oldu. Benzer gelişmelerYunanistan’da da yaşanabilir. Yeni hükümetin sosyalyıkım programına ve toplu işten çıkarmalara karşıgerçekleşecek grevlerde ve kitle gösterilerindepolisin ve neo-faşistlerin saldırıları sertmukavemetin ve direnişlerin önünü açacaktır.İspanya maden işçileri bu anlamda yol gösteriyor.

İspanya madenci direnişi Avrupa işçi hareketininyeni aşamasının ilk işaret fişeği oluyor. Avrupa işçisınıfının meşru, fiili, radikal ve militan mücadelesigüçleniyor.

Sapanlar, primitif roketler, barikatlar işçi sınıfınınruh halinin ve öfkesinin dışavurumudur. Bu ruh halive muazzam sınıfsal öfke yıkıcı enerjininbirikimlerinin ve olası büyük patlamaların önhabercisidir.

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-26

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 *29 Haziran 2012Dünya

İspanya’da maden işçilerinin başlattıkları grev devamediyor. İspanya çapında toplam 60 eylem gerçekleştirenişçiler mücadelede kararlılar. Avrupa Birliği Troykası’nındayattığı kemer sıkma politikaları çercevesinde işlerinikaybetmekle karşı karşıya kalan işçilerin bu direnişihalktan da büyük destek görüyor ve her geçen gün dahada güçleniyor.

İspanya’da, ardı arkası kesilmeyen sosyal saldırılar,işçi ücretlerdeki düşüşler ve çalışma saatlerininarttırılması gibi uygulamalar emekçi kitlelerdekihoşnutsuzluğu büyütmüş ve tahammül sınırlarınıaşmıştır. Kömür işletmelerindeki grev tam da böylesi birdöneme denk gelmiş, bu da grev için önemli bir imkanolmuştur. Tüm karalama kampanyalarına rağmen,madenci grevinin toplumun geniş kesimlerinde destekbulmasının gerisinde bu imkan rol oynamaktadır.

Henüz yeni sayılan sağ muhafazakar hükümet, AB,AMB ve IMF üçlüsüne ait iktisadi ve sosyal politikalarnedeniyle çok kısa bir sürede emekçi kitleler nezdindebüyük bir yıpranma yaşamıştır. İşçi ve emekçiler öncekisosyal yıkım hükümetleri gibi, sağ muhafazakarhükümete de güvenmemektedir.

İspanya, Avrupa Birliği’nin dördüncü büyük gücüdür.Ekonomisi iflasın eşiğine gelmiş bulunuyor.Kaybedilmesi sadece İspanya bakımından değil, AB içinde ağır bir darbe olacaktır. AB ve Euro’nun geleceğitartışmalı hale gelecek, iç ve dış tüm dengeleri alt üstedecektir. Tam da bu nedenledir ki, işbaşındaki hükümetAB ve onun başını çeken Almanya ve Fransa tarafındandesteklenmektedir. Ve zaten bu destek sayesinde ayaktakalmaktadır.

İşbaşındaki muhafazakar hükümet bu desteğe nepahasına olursa olsun, AB’nin dayattığı kemer sıkmapaketlerini uygulayacağı sözünü vererek ve bu konudaacımasız davranarak karşılık vermektedir. Nedir ki,bunun sonu yoktur. İspanyol hükümetinin akıbeti deYunanistan’daki PASOK hükümetinin akıbeti gibi

olacaktır. Süreklilik kazanan ve İspanya’yı boydan boyakaplayan militan sokak eylemleri bu sürecihızlandıracağa benzemektedir. Madenci gerevi de adetabunun bir ön işaretidir.

Militan karakteri ile İspanya’da daha şimdiden sınıfhareketi içinde kendisine özel bir sayfa açan madencigrevi her türlü destek ve dayanışmayı haketmektedir.Her yerde ve her vesileyle bunun gereklerine uygunenternasyonal devrimci bir çaba ortaya konmalıdır.

Madenci yürüyüşü başladı

Grevlerini militan eylemlerle sürdüren madenişçileri, seslerini duyurmak için 487 kilometrelikmesafeyi bulan başkent Madrid’e doğru yürüyüşebaşladı.

Castilla Y Leon, Aragon ve Asturias özerkyönetimlerde bir aydır grevde olan işçiler hükümetin,kamu açığını düşürmek için aldığı kemer sıkmapolitikaları kapsamında, devlet bütçesinden kömürmadeni işçilerine verilen yardımın yüzde 64 oranındadüşürülmesine ve bundan dolayı bazı madenlerinkapanacak olmasına karşı tepki gösteriyorlar. Leon,Mieres ve Teruel’den, 3 ayrı koldan, farklı gruplarhalinde bugün yola çıkan işçiler, yaz mevsimininbaşladığı ve sıcaklıkların 35 derecenin üzerinde olduğuİspanya’da yollarda yürüyerek Madrid’e ulaşmayaçalışacak.

Kömür madeni işçileri “kara yürüyüş” adınıverdikleri protesto eylemini geçmişte 1992 yılında dagerçekleştirirken, son olarak 2010 yılında yapılanyürüyüş, hükümetle anlaşma sağlanması sonrasında kısasürede sona ermişti.

11 Temmuz’da Madrid’e ulaşması beklenen 200kadar kömür madeni işçisi, burada, hükümetin kemersıkma politikalarının protesto edileceği gösteriye -katılacak.

İspanya’da madencigrevi 

Arjantinli tanker sürücüleri, ücretlerine yüzde 30zam yapılması ve iş koşullarının iyileştirilmesitalebiyle greve çıktı.

Grevlerinin üçüncü gününde işçilere askersaldırırken, işçiler de askerlere karşılık verdiler.İşçiler Arjantin’in iki önemli yakıt deposunu kontrolaltına almak istediler. Bunun üzerine harekete geçen

hükümet askerleri devreye soktu. İşçiler saldırılararağmen grevde kararlı olduklarını söylediler. Bir işçide “Sanırım hükümet endişelenmeye başladı. Biz biryıldır, sadece yüzde 30 oranında zam değil aynızamanda onlardan bizi dinlemesini istedik” şeklindekonuştu.

Arjantin’de tanker sürücüleri grevde

Sudan'da emekçilersokakta

Sudan'da muhalefetin başkent Hartum'dasokak gösterileri giderek büyüyor. Gösteriler,Ömer Beşir hükümetinin açıkladığı ciddiekonomik kesintilerin ardından 17 HaziranPazar günü başladı.

Geçen yaz Güney Sudan'ın ayrılmasındansonra petrol gelirlerinin %75'ini kaybedenHartum merkezli Sudan devleti, GüneySudan'ın Ocak ayında petrol üretiminidurdurması sebebiyle iflasa doğrusürükleniyor.

Ülkede enflasyon son aylarda giderek artışgösterirken ülkede gıda krizinin çıkma ihtimalibelirdi.

Hartum Üniversitesi'nde kadın öğrencilerinöncülüğünde başlayan protestolar, diğerüniversitelere ve başkent Hartum olmak üzerediğer şehirlerde toplumun çeşitli katmanlarınayayıldı. Hartum sokaklarında göstericiler,yolları araba lastikleri yakarak bloke etti vehayat pahalılığını ve rejimi protesto edensloganlar attı.

Muhalefetin önde gelen güçlerinden SudanKomünist Partisi, Ömer Beşir tarafındanaçıklanan tedbirlerin ülkenin ekonomikçöküşünü engelleyecek radikal çözümlergetirmediğini söyledi. Sudan Komünist Partisi,rejimi devirmek için Sudanlıları sokağa çıkmayaçağırdı.

40 yıl sonra doktorgrevi

İngiltere’de doktorlar 40 yıl aradan sonragreve çıktı. İngiltere Tıp Derneği (BMA) üyesidoktorlar Birleşik Krallık çapında iş yavaşlatmaeylemi yaptı.

Doktorlar ve aile hekimleri bir süredirhükümetle kemer sıkma politikalarından dolayıemeklilik ve maaşlarında planlanan kesintilerleilgili görüşmeler yürütüyordu.

Acil servisler dışında hastanelerde işyavaşlatan doktorların eylemi 24 saat sürdü.

İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi’nde (NHS)görevli tıp personelinin çoğunluğu bir meslekiörgüt olan derneğin üyesi.

İngiltere’de sağlık sisteminin kilit birnoktasında duran aile hekimleri de eylemedestek verdi.

Rutin hastane kontrolleri ve acil olmayanameliyatlar da iş yavaşlatma eylemindenetkilendi.

Doktorlar ve hükümet hastaların ihtiyaçduydukları halde, hastanelere ya da ailehekimlerine müracaat edebileceklerini ve ailehekimliği acil telefon hatlarında nöbetçiçalışanlar bulunacağını bildirdi.

Yeniden yapılmak istenen düzenlemelerledoktorlardan, kamu sektöründeki diğer üst gelirseviyesindeki çalışanlara oranla çok daha fazlakesinti yapılması planlanıyor.

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-26

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012 Dünya

Opel işçilerine! Hepinizin basından ve medyadan takip ettiği

üzere, GM şefleri aylardır Bochum başta olmaküzere Almanya’daki Opel fabrikalarının üretimkapasitesi ve kar oranlarına ilişkin yalan yanlışaçıklamalar yapıyorlar. Hiçbir biçimde gerçeğiifade etmeyen istatistiklere başvurarak Opel’inzarar ettiğini ileri sürüyorlar.

Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, tümüyle yalanadayalı bu kirli manevraya başvurmak GM’unadeta temel bir işletme politikasıdır. Opelpatronları bugün bir kez daha bu kirli silahabaşvuruyorlar. Onların bir değil birden fazlahedefleri var. Başta GM şefi Strecke olmak üzereOpel patronlarının çok iyi oynadıkları istatistikİlkoyunları eşliğinde ulaşmak istedikleri ilk hedefise, Opel’in kapatılması ve üretimin daha karlıolduğunu söyledikleri Polonya ve İngiltere’yetaşımak için koşulları olgunlaştırmaktır.

Bu olmazsa eğer, işyerlerinin korunması veyeni otomobil modellerinin üretiminin mümkünhale getirilebilmesi yalanı eşliğinde, her zamanyaptıkları gibi siz çalışanlarından fedakarlık talepedeceklerdir. Örneğin, ilk elden sizlerdenkazanılmış bir hakkınız olan 4,3 % oranındakiücret artışından, tatil ve yılbaşı paralarındanvazgeçmenizi, üretim modeli olarak üç vardiyasistemini kabul etmenizi isteyeceklerdir. Vedahası, istedikleri sürelerle ve istedikleri sayıdataşeron işçisi çalıştırmayı, başta sendikalar olmaküzere, tüm işçi temsilciliklerine kabul ettirmeyeçalışacaklardır.

GM’un yıllardır uyguladığı kirli politikalardanbiri de, farklı fabrikalarda çalışan siz işçileribiribirinize karşı kullanma politikasıdır. Bundanböyle Bochum’daki üretimi durdurup, ZafiraModelini Rüsselsheim’a taşıyacakları açıklamasıda, işte bu kirli politikanın ifadesidir. Çok açıktırki, buradaki ilk amaçları, Bochum veRüsselsheim’daki siz Opel işçilerini karşı karşıyagetirmektir. Daha önemlisi ise bu uygulama ile,Bochum Opel işçilerinin olası direnişinizayıflatmak ve Almanya’daki tüm Opel işçilerininbirleşik militan grevini engellemektir.

Kardeşler! Opel işçileri olarak sadece kendinizden ve

işyerinizden sorumlu değilsiniz. Biliniz ki,birinizin işini kaybetmesi, Opel’e bağlı ütretimyapan diğer işletmelerdeki 9 işçi kardeşinizin işinikaybetmesi anlamına gelmektedir. Keza, Opel’inkapatılması tüm bir Ruhr havzasını etkileyecek,tüm bir bölgenin yıkımı demek olacaktır.

Unutmayın, alınacak hiçbir tazminat yeni birişyeri yaratmaya yetmeyecektir. Öte yandan,Opel işçileri olarak sizler en başta çocuklarımızıngeleceği olmak üzere, diğer tüm işletmelerdekisınıf kardeşlerimize ve bu saldırıdan nasibini alantüm toplumsal kesimlere karşı da sorumlusunuz.

O halde buna göre hareket etmelisiniz. Her zamankinden daha uyanık olmalısınz. Her

şeyden önce, politikacılarla ağız birliği içindebizleri oyalayan, yalan üstüne yalan söyleyensendika yöneticilerine ve sözde işçi temsilcilerineinanmayın. Sizinle, yani işçilerle birlikte hareketederlerse ne ala, tersi durumda gölge etmesinleryeter. Yani kaderinizi kendi elinize almalısınız.

Sınıf kardeşleri! Bekle gör politikasının hiç ama hiçbir yararı

yoktur. Oyalanmaya, aldatılmaya, hele hele ölügözü ile olanları izlemeye hayır! GM şeflerinin 28Haziran’da ne diyecekleri şimdiden bellidir. Vezaten GM şefi Strecke baklayı ağzından kaçırmışda bulunuyor. Bize Opel’in kapatılması kararının2016 yılına ertenmesi karşılığında tüm kazanılmışhaklarımızdan vazgeçmemiz dayatılıyor. Yaniölümü gösterip sıtmaya razı olmamızı istiyorlar.Bunu kabul edemeyiz.

Zaman derhal harekete geçme zamanıdır. 2004yılının direniş ruhunu kuşanalım. TıpkıYunanistan’daki metal işçilerinin ve İspanya’dakikömür işletmelerinde çalışan sınıf kardeşlerimizinyürüdüğü yoldan, direniş ve grev yolundanyürüyelim. Biz Opel işçilerine de bu yakışır.GM’un açgözlü patronlarının acımasız saldırısınıda ancak grev ve direniş silahına başvurarakpüskürtebiliriz.

O halde ileri! Her bir işyerimizin vekazanılmış haklarımızın korunması vegeleceğimiz için, gündüzlerinde sömürülmeyen,gecelerinde aç yatılmayan, insanın insana kulolmadığı bir dünya ve gelecek için mücadeleye!

Opel işçileri yanlız değildir!Yaşasın sınıf dayanışması!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

BİR-KAR-İşçilerin Birliği HalklarınKardeşliği Platformu

Kazanılmış haklarımız vegeleceğimiz için greve-direnişe!

Frankfurt'ta İşçiSempozyumu

Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK), 23Haziran Cumartesi günü Almanya'nın Frankfurtkentinde Avrupa'da işçi hareketleri ve krize karşımücadelenin sorunları konulu bir sempozyumgerçekleştirdi. İki bölüm halinde yapılan sempozyumaAlmanya'dan Gerd Pfisterer (IG-Metal, BR Başkanı HSPDortmund) Yunanistan'dan, Avusturya ve Fransa'dandelegasyonlarla Türkiye'den Hava-İş Genel BaşkanıAtilay Ayçin, Belediye-İş 2 No'lu Şube Başkanı HasanGülüm ve Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır katıldılar.

Sempozyumun ilk bölümünde yapılankonuşmalarda, Yunanistan, Avusturya ve Fransa'dangelen delegasyonlar yaşanan küresel mali krize vekapitalist emperyalist sistemin saldırılarına karşı sınıfmücadelesi ve sendikalar cephesinde yaşanangelişmeleri değerlendirdiler.

Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin ise, Türk HavaYolları'nda sürmekte olan direnişin seyri hakkındabilgiler verdi. Grev ve toplu sözleşme hakkının ortadankaldırılmaya çalışıldığını anlattı.

Grev yasağına karşı eylem yapan üyelerinin iştenatıldığını söyleyen Ayçin, bu işçiler işe geri alınıncayadek mücadele etmeye kararlı olduklarını belirtti.

“Ülkemizde sınıf hareketi en sıkıntılı günleriniyaşamaktadır” tespitini yapan Ayçin, AKPdönemindeki yoğun baskı ve sindirme politikalarınaişaret etti. Bu dönemde uluslararası desteğe büyükihtiyaç duyduklarını dile getirdi.

Atilay Ayçin'in ardından Hasan Gülüm söz aldı.Gülüm, sınıfın genel sorunlarına değindi. Belediyeişkolunda yaşanan sınıfsal ve sendikal mücadeleninsorunları üzerinden somut deneyimlerini aktardı.Sınıfın çok uzun zamandan bu yana ilk defamüdahaleye ve örgütlenmeye bu kadar açık halegeldiğine dikkat çekti. Bunun önemli bir imkanolduğunun altını çizdi.

IG-Metal Dortmund adına yapılan konuşmada ise,genelde sendikaların durumu, Avrupa'daki krizinyoğunluğuna karşın sınıf ve kitle hareketinde gereklitepkinin ortay konulmadığı, sendikal cephedeyapılacak olanların sınırlarına değinilerek gerçekçözümün sınıf mücadelesinin yükseltilmesindengeçtiği vurgulandı.

Sempozyumun ikinci bölümünde araştırmacı-yazarVolkan Yaraşır'a söz verildi. Volkan Yaraşır ilk elden,krizle beraber girilen sürecin dünya çapında veülkemizde görkemli kitle gösterileri ve sınıfmücadelesi deneyimlerine sahne olduğunu belirtti.Bunun komünistler ve devrimciler için paha biçilmezimkanlar yarattığını dile getirdi. Dönemin sınıfdevrimciliği dönemi olduğunu, en önemlisi dedönemin sınıfın devrimci enerjisini açığa çıkartmak vetoplumsal devrimci rolünü oynaması için çok elverişliolduğunu açıkladı. Derhal sınıfın olduğu yerlere, yanifabrikalara gitmek ve taban örgütlülüklerini yaratarakdevrimci bir sınıf mücadelesini örgütlemek gerektiğineişaret etti.

Volkan Yaraşır, Kürt halkının özgürlük mücadelesiile sınıf hareketinin birliğinin, bu birlik temeli üzerinde,işçilerin birliği halkların kardeşliği sloganının etekemiğe bürünmesinin ifadesi birleşik devrimci birmücadelenin yaşamsal öneme sahip olduğunuvurguladı. Volkan Yaraşır sözlerini, “Kriz 15-20 yılsürebilir, bu sürede ya devrimci imkanlardanyararlanılır devrime gidilir, ya da bundan karşı devrimyararlanır” saptamasıyla sona erdirdi.

Canlı tartışmalara sahne olan sempozyum ilgi vedikkatle izlendi.

Kızıl Bayrak / Frankfurt

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-26

Röportaj24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 *29 Haziran 2012

Urfa’da 13 tutuklu ve hükümlünün yaşamını yitirdiğikatliam sermaye düzeninin baskı, tecrit, işkence vekatliam üzerine kurulu hapishaneler gerçeğini bir kezdaha tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. İnsanHakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Ümit Efeile Urfa’daki cezaevi katliamının arka planı ve düzeninhapishaneler gerçeği üzerine konuştuk.

- Urfa’da yaşanan cezaevi katliamının arka planındayatan nedenler nelerdir? Bu katliamı hazırlayan nasılbir süreç var?

- Adalet Bakanlığı’nın resmi rakamlarına göreTürkiye’deki cezaevlerinde 130 bin tutuklu bulunuyor.Cezaevlerindeki doluluk kapasitesinin 120 bin olduğubir tabloda Türkiye’deki cezaevlerinde 10 fazla tutuklubulunuyor.

Bunun birkaç nedeni var. Özel YetkiliMahkemeler’in ülkeyi adeta yarı açık hapishaneyeçevirdiğini görüyoruz. Diğer yandan süreklitutuklamalar yaşanıyor. Bu yüzden cezaevlerinindoluluk kapasitesi şu anda aşılmış durumda. AdaletBakanlığı Urfa olayından sonra 190 yeni cezaeviaçacaklarını ifade etti. Bu kadar çok cezaeviaçıyorsanız, bu kadar yüksek bir kapasiteylehapishanelerde doluluk oranı sözkonusuysa bu ülkeyiyönetemiyorsunuz demektir. Üzerinde durulmasıgereken şey bu ülkenin gerçek demokrasisidir.Urfa’daki yangın aslında bize bunu gösterdi. 6 kişilikkoğuşlara 18-20 kişiyi doldurursanız ve bu insanları 45derece sıcakta tutarsanız ortaya bu sonuç çıkar.Düşünebiliyor musunuz, insanlar seslerini duyurabilmekiçin bile değil, artık koşullara dayanamadıkları içinölümü göze aldılar. İnsanın aklının, vicdanın neresinesığar. İnsanlara, teknik bir sorun olup olmadığınıaraştıracağınızı söylüyorsunuz. Bu teknik bir sorundeğildir. Bu, ‘ihmal var mı yok mu’ türünden birmukayese değildir. Durum çok açıktır. 13 insan yanarakyaşamını yitiriyorsa istifa etmelisiniz. Bizetutuklamaları, hapishanelerde ölümleri, katliamlarıolağan kıldırttırır hale getirdiler. Urfa’da 13 kişininölümünü kaç kişi hatırlıyor. Bunlar sosyal mahpuslaryani seslerini baskı ve direnme diyalektiğiyle ifadeedemeyen insanlar. Gerçekliği gösteren asıl kesim buinsanlardır. Hapishanelerle sınırlı bir sorun olmadığınıdüşünüyoruz. Tüm bunlar, yönetme erkinin tekçi,totoliter, inkar ve imhaya dayalı, antidomekratikolduğunu gösteriyor. Hapishaneler bu açıdan gerçek biraynadır. Diyarbakır Cezaevi’nde 1991’de insanlar kafasıdemir çubuklarla parçalanarak öldürüldü, kimse sesiniçıkarmadı. 1996’da Ulucanlar’da insanlar kafalarına,vücutlarına çiviler çakılarak katledildiler. Köpükler,kimyasal maddeler ve kurşunla katledildiler. Kimsesesini çıkartmadı. Hemen arkasından 21 cezaevinibirden aynı anda bastılar ve insanları katlettiler. Kimsesesini çıkarmadı hatta unuttu. Sadece anma düzeyineindirgendi. Kayseri sınırlarında sevk aracı içerisinde 5mahpus alev topuna döndü, tüm toplum hapishanelerdeinsan kokusu ve duman görmeye alıştırıldı, militarizeedildi.

Her gün 50-60 kişinin gözaltına alındığı, insanhakları savunucularının gözaltına alındığı bir ülkedeyaşıyoruz. Aynı zamanda suç ve cezanın tarihindesiyasal sistem suçu üretiyor ve önleyemiyor.

Hapishaneler bu yüzden doluyor ve sistem toplumuyönetemiyor. İşçinin haklarını gasp ederseniz, her günişçiler işten atılmalara karşı isyanını sokağa taşırsa,çalışan kesimlerin 40 yıllık geleceğini gasp eden yasalarçıkarırsanız, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü,gazetecileri, öğrencileri hapishanelere koymayabaşlarsanız bu isyan, bu ateş sizi de yakar.Unutmayalım, bugün cezaevinde bulunan kişilerden biriçok büyük bir şevkle F tiplerini savunmuştu.

Bugün kendisi Silivri Cezaevi’nde yatıyor. İnsanhakları ihlali olduğu için oradan röportajlar veriyor.Tabiki kimsenin hapsedilmesini savunmuyoruz.Hapishanesiz bir toplum istiyoruz. Ama unutmayalımbu ateş sizi de yakar, bu ateş egemen mantığı da yakar.

“Sosyal mahpuslar da tecritte”

- Uzun tutukluluk süreleri de adeta bir işkence vesindirme yöntemi olarak kullanılıyor. Bu açıdan nelerdenebilir?

- Aslında F tipleri olarak bilinen yüksek güvenliklihapishaneler tam olarak yüksek güvenlikli değiler.Onlar güvenlikli hapishaneler. Diyarbakır D Tipi yüksekgüvenliklidir ama hapishanelerin büyük bir kısmınınmekansal uzanımlarını daralttılar ve odalara böldüler.Sosyal mahpuslar da aslında tecritte tutuluyor. Artıkkendilerini de aştılar. 1, 3 ve 6 kişilik tasarlanmıştı busistem. Bütün hapishaneleri hücre-oda sisteminedönüştürdüler. İnsanları o odalara tıkıyorlar. 8-10metrekarede yaşayabilecek insan sayısı üçse, 10-20oluyor. 12 Eylül sürecinde ben de cezaevinde kaldım. Odönemde Gayrettepe’de bir hücre 8 metrekaredenküçüktü ve insanları bir hücreye tıkıyorlardı. 10-15 kişiyan yana duruyordu. Herkes, oksijenin, suyun, ekmeğin,havanın ne kadar daraldığını bilir. Sektörel hapishanemantığını da açıkça itiraf ettiler. İnsanların bedenleriüzerinden, aslında bunlar bu kentin geçim kaynağıydıdediler. Çünkü ucuz işgücü üretiyorlar. Yarımsigortalılık hakkıyla çalıştırılıyorlar. Sonra da isyanettiğinde insanlar sevk ediliyorlar, mevcut deliller örtbasediliyor, toplumsal bellek boşaltılıyor.

Ellerimizi yakalarından çekmeyeceğiz. İnsan haklarısavunucuları olarak hesap soruyoruz. 13 kişinin katili,bu vebal Adalet Bakanlığı, Ceza ve Tevkif Evleri GenelMüdürlüğü ve Cezaevi İç ve Dış Güvenliği’nindir. Siz21 cezaevine aynı anda müdahale ediyorsunuz daayakları betona gömülü ranzalardan -Hayata Dönüşoperasyonunun ardından bütün ranzaların ayaklarıbetona gömüldü- nasıl barikat kurabilirler. Kurulanbarikatların sadece yatak olduğunu biliyoruz. Nasıl giripde müdahale edemezsiniz. Bunların hepsinin sorularınıncevabını vermeliler. İvedilikle istifa etmeliler.

“Zindanlar boşalsın mahpuslara özgürlük!”

- Adalet Bakanlığı Urfa’daki katliamın ardından“Cezaevlerinde son 10 yıllık süreçte büyük ilerlemekaydedildi” türünden açıklamalarda bulundu. Buaçıklamaları nasıl değerlendirirsiniz?

- Türkiye’deki olağan ölüm sınırlarının 6-7 katısayısında insan, cezaevlerinde ölüyor. Neyi düzelttiniz,niçin hapishane açıyorsunuz? Türkiye, dünya çapındaen fazla hapishane inşaatı yapan ülkeler sıralamasındabaşlarda geliyor. Neden hastane, okul, kültür merkezi,dans pisti değil de hapishane açıyorsunuz. Dünyanınhiçbir yerinde bu kadar hapishane inşaa edilmiyor. Ayrımsız bir genel affa gidilmek zorunda. Toplumsalbarışı sağlamakve bütün bu veballerin bedelini ödemekiçin af çıkartmak zorundasınız. “Zindanlar boşalsınmahpuslara özgürlük!”

Ayrıca sivil toplum örgütlerine derhal hapishanelerinkapılarını açmak zorundasınız. İnsan hakları örgütleri,tabip odaları, tutuklu yakınları aileleri derneklerinehapishanelerin kapılarını açmak zorundasınız. Bugünekadarki izleme kurulları insan haklarına uygundavranmamaktadır. Toplumu bilgilendirmemektir.Cilalanmış görüntülerle hapishaneler hakkında devleteinforme etmektedirler. Biz kapıların açılmasınıistiyoruz.

Eğer siz reformdan bahsediyorsanız bunu toplumdangizleyerek yapamazsınız. Ne kadar örtbas etmeye

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe ile hapishaneler gerçeğiüzerine...

“Hapishanesiz bir toplum istiyoruz!”

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-26

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012..

çalışırsanız çalışın bu gerçeklik patlıyor. Çocuk mahpuslarnereden bilirler yatak yakmayı. Urfa’da insanlar sesleriniböyle duyurunca çocuk bölümü de yatak yakıyor. Çünküinsanlar seslerini başka türlü duyuramıyor. PozantıCezaevi’nde çocukların tecavüze uğraması örtbas edildi.Bu nasıl bir yönetme erkidir? Urfa Cezaevi’nde çoçuklaryatak yakıyor. Siz onları potansiyel suçlu olarakgörüyorsunuz, havasız bırakıyorsunuz. Yatak yaktıklarızaman da “bir ihmali olan varsa...” diyorsunuz. SincanHapishanesi’nde küçücük parmakları kıranlarınboyunlarına elleriniz yapıştı mı? Hayır yapışmayacak.

- İHD olarak devletin cezaevleri politikasınabakışınız nedir?

- Egemen ve resmi ideoloji kendisinin karşıtı olanherkese karşıdır. Tekçi, imha, inkara dayanan, öteki olarakgören ve insan saymayan bir anlayışa sahip. Demokrasikavramını son derece sahtekarca kullanıyor. Barışkavramını yaldızlı bir biçimde kullanıyor. Bir yandanbarış derken Gabar’da, Hakkari’de dağ bombalamalara,KCK operasyonlarına devam ediyor. Demokrasi derkendüşünen gazetecileri, bilim adamları ve kadınlarınıtutukluyor. Resmi ideolojinin temsilcileri demokrasiyekarşı direnç göstermektedirler. Bu onların genel politikyaklaşımıdır. Gerçekten samimi bir demokrasi, barış,özgürlük ve haklardan yana iseniz bunu görmek istiyoruz.Bu siyasal yönetim tarzından hiçbir umudumuz yok.Bunun için varız. Biz, insan hakları kurumu olarak silinipyok olmayı isteyen bir kurumuz.

- Şu sıralar devlet eliyle ‘İnsan Hakları Kurumu’oluşturma hazırlıkları var. Bu gelişmeyi nasıldeğerlendiriyorsunuz?

- Devletlerin insan hakları ihlalleri ürettiğinidüşünüyoruz. Bu da bu oyunun bir parçasıdır. Bugünekadar insan hakları adına kurulan, komisyon, izlemekurulu vb. çalışmaların hiçbirinde yer almadık. Almayakalktığımızda da alınmadık. Çalışmalarını takip ettik.Maalesef umutkar bir çalışma göremedik. İnsan haklarıkavramı iktidarlar ve egemenler tarafından sıkçakullanılıyor. Irak işgal edilirken ABD nasıl ‘insan haklarıgötürüyoruz’ söylemini kullandıysa, 1945’lerden sonraaskeri müdahalelerinde insan hakları kavramınıkullanıyorlarsa bugün de insan hakları kavramı birçokegemen güç tarafından böyle kullanılıyor ve buna göreorganlar oluşturuluyor. Bunlardan vazgeçilip bu ülkedeinsana dair, özgürlükler ve haklara dair bir çalışmayapılması gerekiyor. 25 yıldır mücadele ediyoruz ve busağlanana kadar devam edeceğiz.

- Son olarak neler söylemek istersiniz?

- Her hafta ‘F oturmaları’ yapıyoruz. Biz bile sosyalmahpuslar, kadın ve çocuk mahpusların bu kadar büyükbir isyan biriktirdiklerini söylememize, kendileriniyakacakları kadar seslerini duyuramadıklarını fark etmişolduk. Çünkü genelde korkuyorlar. Bize sürekli bilgilergeliyorlar ve cezaevlerindeki görüşmelerimizdegörüyoruz. Sorunlarını anlatamıyorlar. Bastırılıpsindiriliyorlar. Artık bıçak kemiğe dayanmış durumda.Bu da mücadelemizin etkili alanlarını daha güçlü birdonanımla yürütmemiz gerektiğine işaret eden birgelişme. Mahpusların insan hakları derneklerineulaşmaları çağrısında bulunuyoruz. Korkmasınlar,çocukların, adli mahpusların, siyasi mahpusların,mültecilerin yanında olmaya ve seslerini duyurmayaçalışacağız. Hapishanelerin boşaltılması için çalışacağız.Komik gerekçelerle; puşi taktıkları için, mail attıklarıiçin, karanfil taşıdıkları için yüzlerce genç insanhapishanelere doldurulmuş durumda. Toplumsal barışısağlamak için af çıkartmak zorundasınız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sermaye devletinin cezaevi politikaları karşısındaisyan eden tutsaklar cezalandırılıyor. UrfaCezaevi’nde 13 tutuklunun ölümüyle sonuçlanankatliam ile cezaevleri koşullarının açığa çıkmasınınardından isyanı gizleme çabası güdenler, diğer yandanbaskı ve tecriti tırmandırarak tutsakları teslim almayaçalışıyor.

Sermaye hükümeti AKP’nin Adalet BakanıSadullah Ergin, ceza infaz kurumlarıyla cumhuriyetbaşsavcılıklarına gönderdiği genelgeyle, kapasitesinidolduran ve konumu itibariyle nakil yapılmayacakcezaevlerinin durumlarına dair bilgi koordinasyonunuve uygulanacak yaptırımları açıkladı.

Adana, İzmir-Buca, Söke ve Yalova kapalıcezaevlerindeki koşullu salıverilmelerine 3 yıldan azve fazla kalanların listeleri istenerek bucezaevlerindeki erkek hükümlü ve tutukluların diğercezaevlerine dağıtımlarının bizzat bakanlıkçayapılacağı belirtildi.

Aksaray, Osmaniye, Tunceli cezaevleri baştaolmak üzere 41 cezaevinde bulunan ve toplamcezaları 7.5 yıldan fazla olan tutukluların başkacezaevlerine nakilleri için bakanlıktan taleptebulunulacak.

13 mahkumun hayatını kaybettiği Urfa kapalıCezaevi’nde, cezası 5 yıldan fazla olan tutuklularlakoşullu salıverilme tarihlerine 3 yıldan fazla süre olanhükümlülerin cezalarının infazına yine burada devamedilecek. Kapasitesinin üzerinde mahkum barındıranve aralarında Diyarbakır, Pozantı, Metris’in de olduğu158 cezaevi de bu kapsamda değerlendiriliyor.

Son olarak da “Başka bir cezaevine nakil için açlıkgrevi ya da ölüm orucu eylemi yapanların talepleri,eylemleri süresince karşılanmayacak” maddesi yeralıyor.

Genelgenin özellikle son maddesi faşistsaldırganlığın dizginsiz sürdürüldüğününgöstergesidir. Tutsakları teslim alamamanın verdiğitahammülsüzlük kendini bu maddeyle dışa vuruyor.Pozantı Çocuk Cezaevi’nde açığa çıkan tecrit ve

tecavüz sonrası da sürgün-sevk saldırısını hayatageçiren sermaye devleti şimdi de aynı yöntemiuyguluyor.

Tutsakların taleplerini kabul etmeyi ‘taviz’ sayanzihniyet daha ağır baskı mekanizmalarıyla saldırmayahazırlanıyor. Genelgenin hapishanelerde ve savcılarınelinde keyfi baskı ve tecrit politikalarına dayanakyapılacağı şimdiden aşikardır.

Tutsakların taleplerini gündeme almak ve entemel haklarını sunmak yerine fiili-meşru mücadeleile koşullarına tepki gösterenlere hiçbir şekildemüsamma gösterilmeyeceği açıklanıyor. 13 kişininkatlinden sonra açıklanan çözüm, tutsaklara yönelikuzlaşmaz bir saldırı olarak şekillenyior.

Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde C8 koğuşu’ndabulunan BDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan 23Haziran günü avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada;“Cezaevinde yanarak ölen 13 mahkum için 3 günlükaçlık grevine başlıyoruz” demişti. Açlık grevininbitiminde gelen bakanlık genelgesi bundan sonrakisüreçte hapishaneler politikasının nasıl şekilleneceğiniaçıklıyor.

Hapishanelerde “taviz” yok

İHD ve TİHV ‘İşkenceye Karşı Mücadele veİşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ dolayısıylaortak bir basın açıklaması düzenledi. Yapılantoplantıda işkenceye karşı kayıtsız kalınmamasıgerektiği ifade edildi.

26 Haziran'ın Birleşmiş Milletler İşkenceye KarşıMücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günüolarak kabul edilmesi nedeniyle düzenlenenaçıklamada İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan,İHD Genel Başkan Yardımcısı Sevim Salihoğlu,TİHV Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı veTİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı sunumgerçekleştirdi.

Açıklamayı okuyan TİHV Genel Başkanı ŞebnemKorur Fincancı, son yıllarda Türkiye’de polis devletikurma yolunda adımlar atıldığını vurgulayarakçıkarılan yasalarla kolluk kuvvetlerine şiddetuygulama ve işkence yapma serbestisininsağlandığını ifade etti.

Açıklamada şunlar ifade edildi: “İHD ve TİHVolarak yıllardır gösterilerde uygulanan şiddetuygulamalarının işkence suçu kapsamındadeğerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyorduk.Geçtiğimiz nisan ayında da bu ifademiz Avrupa İnsan

Hakları Mahkemesi tarafından onaylandı.” Fincancı Türkiye’de son 5 yıl içinde gösterilerde

sadece gaz etkisiyle ölen insan sayısının 12 olduğunave dünyanın başka hiçbir ülkesinde bu düzeydeölümle karşılaşılmadığına işaret etti.

Urfa Cezaevi’ndeki yangınlara da değinenFincancı, cezaevlerinde işkencenin çok yaygınolduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “İşkenceninönlenmesi için hükümet üzerine düşeni yapmıyor, buyüzden görev Türkiye’de yaşayan bütün insanlaradüşüyor. İşkence Görenlerle Dayanışma Günü'ndeben herkesi işkence görenlerle dayanışmaya veişkence mağduru olmamak için mücadele etmeyedavet ediyorum.”

Fincancı’nın yaptığı açıklamadan sonra söz alanİHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, siyasaliktidarın Türkiye İnsan Hakları Kurumu KanunTasarısı’nı parlamentoda görüşürken işkencegerçeğine ne kadar uzak kaldığını teşhir etti. TİHK vebu hafta itibariyle oluşturulacak olan Kolluk GözetimKomisyonu’nun bağımsız olmaları gerektiğinisöyleyen Türkdoğan bağımlı kurumlarla bumücadelenin yürütülemeyeceğini ifade etti.

"İşkenceye karşı mücadeleye"

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-26

Kadın26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 *29 Haziran 2012

SKM'den kürtajeylemi

ESP/Sosyalist Kadın Meclisi 23 Haziran günüİstanbul'da yaptığı eylemle, kürtaj ile ilgili sonaçıklamaları değerlendirdi. SKM, kürtajtatışmalarında kadınların “kürtaj hakkı”nıkorumakta başarılı olduğunu vurgulayarak, kadınbedeni üzerindeki kararların kadınlarda kalmasıiçin mücadelelerine devam edeceklerinibelirttiler.

Taksim Tramvay Durağı'nda yapılan eylemdeSKM adına açıklamayı Sevilay Ateş okudu.

Ateş, kürtaj hakkının kadınların verdiğimücadele ile korunduğunu vurgulayarak,devletin sadece 'sıkı tedbirler' alacağınıaçıklayarak geri adım attığını belirtti. AKP veonun kurumlarının kadını aile ve evlilikkurumuna hapsetmeye ve kadın bedenini erkekegemenliğine sokmaya kararlı olduğunu belirtenAteş, kadınların da haklarını onlara vermemektekararlı olduğunu ifade etti.

Açıklamanın ardından söz alan MukaddesErdoğdu Çelik, yıllar önce TC'nin Kürt kadınlarınıkısırlaştırma tartışmalarını ve Urfa Cezaevi'ndeyanarak ölen çocukları hatırlatarak, devletinkürtaj konusundaki yaklaşımının sömürgecizihniyetin bir ürünü olduğunu, devletinikiyüzlülüğünü ortaya çıkardığını vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kürtajı yasaklamaktakararlılar

Dinci-gericilik, kadınların kürtaj hakkınıyasaklamakta kararlı. Tayyip Erdoğan’ın, “Herkürtaj bir Uludere’dir” açıklamasının ardındankürtaj hakkını yasaklama girişimlerini sürdürendinci-gerici AKP hükümetinin Sağlık BakanıRecep Akdağ, kürtajla ilgili yasal düzenlemeyimutlaka çıkaracaklarını söyledi.

Akdağ, Meclis’in 1 Temmuz’da kapanmasıdurumunda yasal düzenlemenin Ekim’ekalacağını söyledi. Akdağ, yasal düzenlemedışındaki yönetmelikler ve uygulamalarla ilgili“yapılacak çok iş” olduğunu söyleyerek kürtajıyasaklama girişimlerinin süreceği mesajını verdi.Kadın düşmanı söylemleri dilinden düşürmeyenAkdağ, “Kürtaj sayısını azaltmalıyız” diyerekamacı tanımladıktan sonra “Bırakın herkeskürtaj yaptırsın demek, kadının hayrına bir işdeğil.” sözleriyle kürtajın yasaklanmasınısavundu.

Kadın düşmanı zihniyetin temsilcilerindenAkdağ, ‘Nüfus Planlaması Kanunu’ kavramını“çağdışı” olarak nitelendirirken “daha çağdaşkavramlar” kullanma adı altında kürtaj yasağınısavundu.

BDSP: Kürtaj haktır,Roboski katliam!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), 23Haziran günü İstanbul’da gerçekleştirdiği eylemlesermaye hükümeti AKP’nin kürtajı yasaklamagirişimlerine karşı mücadeleye çağırdı.

Eylemde, kürtajın kadının tek başına söz sahibiolmasının tartışmasız bir hak olduğuna, sermayehükümeti AKP eliyle hayata geçirilmek istenen dinci-gericiliğe ve kadın düşmanlığına geçitverilmeyeceğine ve kadının gerçek kurtuluşunun veözgürlüğünün ancak sosyalizmde mümkünolabileceğine vurgu yapıldı.

Kürtaj yasağına karşı yürüyüş

Avcılar Marmara Caddesi girişinde buluşanBDSP’liler “Kürtaj haktır, Uludere katliamdır! /Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu” pankartı açtılar.Ellerinde kızıl flamalar taşıyan BDSP’liler kortejoluşturduktan sonra yürüyüşe başladılar.Marmara Caddesi’nin sonuna kadar gerçekleştirilenyürüyüş etrafta bulunan emekçiler tarafından ilgiyleizlendi. Özellikle kadınlar alkışlarla destek verdiler.

“Kürtaj açıklamaları devlet politikası”

Cadde sonuna gelindiğinde, eylemin yapılışamacına dair bir konuşma yapıldı. BDSP adınaaçıklamayı okuyan Esin Yıldız, toplumsal yaşamınher alanında çürümenin kaynağı olan kapitalistsistemin, yürüttüğü politikalarla kadınları sınıfsal,cinsel ve ulusal sömürünün çarklarında öğüttüğünedikkat çekti.

Yıldız, kürtaj ile ilgili tartışmalarda, kapitalistdüzen politikalarının uygulayıcısı ve politiktemsilcisi AKP/Cemaat koalisyonunun kadınayönelik bakışını ortaya koyduğunu belirtti. AKP’ninkürtaj ile ilgili açıklamalarının bir devlet politikası

olduğu, N.Ç. davası, Fethiye davası, karakollardayaşanan tecavüz ve şiddetin buna somut birkaç örnekoluşturduğunun altı çizildi.

Yıldız, Kürt halkına yönelik imha ve inkarpolitikalarının sürdüğüne işaret ederek, Kürtkadınlarının bu kirli savaşın en iğrenç yönlerinemaruz kaldığını ve savaşta kadınların en ağırsaldırıların hedefi olduğuna vurgu yaptı.

Yıldız, bu tablo içerisinde kadınları katledenlerinyalnız başına, tetiği çeken, bıçağı tutan el olmadığınavurgu yaparak kadını baskılayan politikaların budüzen ve onun temsilcileri ile hayata geçirildiğinibelirtti. Çifte sömürüye, baskıya, eşitsizliğe ve hertürden köleliğe karşı kadının kurtuluşunun devrimde,sosyalizmde olduğunu vurgulayarak açıklamayıbitirdi.

Açıklamanın ardından, düzenin katliamlar vesömürücü kimliğinin bir örneği olan 2 Temmuz Sivaskatliamı hatırlatılarak, emekçilerin örgütlümücadeleyi yükseltmesi çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

23 Haziran 2012 / Avcılar

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-26

Gençlik Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

Kurulduğu günden bugüne üniversitelerdepiyasalaştırmanın önünü açan Yüksek ÖğretimKurumu (YÖK), yeni piyasalaştırma uygulamalarıiçin düğmeye bastı. Üniversitelerin yönetimindeartık CEO'lar yer alacak.

Burjuva medya tarafından “devrim niteliğindebir çalışma” olarak nitelendirilen yeni sisteme göreüniversiteleri profesyonel şirket yöneticileri idareedecek. Bu düzenleme, yeni dönemde öğrencigençliğin her alanda piyasalaştırma uygulamalarıylakarşı karşıya kalacağına işaret ediyor.

Düzenlemeye göre; öğretim üyeleri arasından

seçilen adaylar artık üniversitelerde rektörolamayacak, bunu yerine üniversiteleri 'profesyonelsoyguncular' yönetecek.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptığıaçıklamada, “çift rektörlü yeni üniversite modelini”açıkladı. Her üniversiteye biri akademik, diğeriidari iki rektör öneren Gül, “O yöneticilerin,üniversiteleri başarılı şirketlerin yöneticileri gibiidare etmesi lazım” dedi. Sermaye devleti ve onunkurumu YÖK'ün, üniversiteleri piyasanın hizmetineaçma adımlarından birinin daha atılacağının mesajıverildi.

Her üniversiteye CEO

AÜ’de Rektörlükişgali sonuç verdi

Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi öğrencileri,sınıf geçme sisteminin değişmesi talebiylebaşlattıkları eylemlerin ardından 22 Haziran günürektörlüğü işgal etti.

Yüzlerce üniversiteli Anadolu ÜniversitesiRektörlük binasına girerek “Hazırlık sınıftakalmayacak” ve “Öğrenciler biçare, hazırlığa birçare” pankartlarıyla eyleme başladılar.

Günlerce eylem yapmalarına rağmentaleplerinin dikkate alınmaması üzerine işgaleylemi yapan üniversite öğrencilerinin, rektörlüklegörüşme talepleri kabul edildi.

Hazırlık öğrencilerinin yüzde 90’ı sınıf geçmesistemindeki sorunlar nedeniyle hazırlık sınıfınıtekrar okumak zorunda bırakılmıştı.

Mağduriyetlerinin Bologna Süreci’ndenkaynaklandığını belirten öğrenciler rektörlegörüşmek için pek çok yola başvurmalarına karşınrektör görüşmeyi kabul etmiyordu.

İşgal sonuç getirdi

Üniversite öğrencilerinin yüzde 90’ının sınıftekrarı yapmasına neden olan hazırlık sistemi işgalsonrasında kaldırıldı. Öğretim görevlilerinin dedesteğini alan öğrenciler karşısında AnadoluÜniversitesi yönetimi ger adım atarak taleplerikabul etti.

İşgal sonrası öğrenciler adına dört temsilciylegörüşen Rektör Yardımcısı Prof. Dr. MeryemAkoğlan Kozak öğrencilere yaptığı açıklamada,sınıfta kalan öğrencilere bütünleme hakkıtanıyacaklarını ifade etti. Anadolu ÜniversitesiGenel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa Cavcar ise YÖKtarafından öğrenciye bütünleme hakkının da gerigetirildiğini söyleyip “Siz bu kapıları zorladığınızsırada YÖK’ten bütünleme ile ilgili yazıüniversitemize geldi. Böyle bir hakkınız da olmuşoldu. Sizin taleplerinizi yerine getireceğiz” diyerekeylemin kazanımlarını gölgelemeye çalıştı.Üniversite yönetimiyle yapılan görüşme sonrasıalınan sözle öğrenciler, rektörlük işgalini bitirdi.

‘Düşmanın’ hedefindeöğrenciler var  

Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, 27Haziran günü Cezayir Restaurant’ta düzenlediği basıntoplantısıyla tutuklu öğrenciler üzerine hazırlananraporu sundu.

Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi MehmetKarlı tarafından sunulan raporda tutuklamalarda“düşman ceza hukuku” ideolojisiyle hareket edildikçetutuklu öğrenciler sorununun değişmeyeceği söylendi.Raporda tutuklu öğrenci sayısının avukatlar vegönderilen mektuplarla belirlendiği ifade edilerek 771tutuklu öğrenci olduğu aktarıldı. Bu sayının eğitimdurumları tam bilgilerine ulaşılamadığı için çok azsayıda lise ve dershane öğrencisinin, geri kalanının iseüniversite öğrencisi olduğu belirtildi.

Rapor, tutuklu öğrencilerin yargılandığıiddianamelerden örnekler, hüküm verilen davalar,kaldıkları cezaevilerinde yaşanan hak ihlalleri,tutukluluklarının eğitim hakkında yarattığı ihlaller,sonuç ve çözüm önerilerinden oluşturuldu. Raporuhazırlayanlardan Ahmet Saymadi, Adalet Bakanlığıtarafından ifade edilen 209 tutuklu öğrenci sayısının buraporla birlikte çürütüldüğünü söyledi.

Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi MehmetKarlı, Terörle Mücadele Kanunu (TMK), Türk CezaKanunu (TCK) ve Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM)üzerinde durdu.

“771 öğrenci çoğunluğu örgüt üyesi olmamaklabirlikte örgüt adına faaliyet yürütmekten tutuklu.Hiçbiri şiddete bulaşmamış. Bunun içinde Kürtçeeğitim, parasız eğitim gibi demokratik haklar var.2008’de Yargıtay’ın verdiği emsal kararla, bir örgütünçağrıcılığını yaptığı eyleme katılmak; o örgütle hiçbiralakanız olmasa da suç unsuru oldu.” denen açıklamada

çözüm içinse şunlar söylendi: “Çözüm için ilk adımolarak TMK ve ÖYM’ler kaldırılmalı, TCK’da insanhaklarını öne alan düzenleme yapılmalı. Ancak esasolarak düşman ceza hukuku ideolojisi değişmeli.”

Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’ndenDeniz Gedik, öğrencileri terör kapsamındayargılamanın toplum üzerindeki etkisiyle “terör örgütüüyesiymiş” algısı yarattığını söyledi.

“Tutuklu öğrencilerin davalarını izlemek, basınaçıklaması yapmak dahi örgüt üyeliğine bir neden.Bununla dayanışma da ortadan kaldırılmak isteniyor”diyen Gedik, iddianamelerin yetersiz delilleredayandığını ifade ederken bir örnek olarak Kürtöğrencilerin nüfus cüzdanlarının bile delil olarak yeraldığını aktardı.

Seçil Doğuç, acilen tedavi görmesi gereken hastatutuklu öğrenciler olduğunu belirterek cezaevlerindekihak ihlallerine değindi.

Başak Demir ise tutuklu öğrencilerin sınavlaragirebilmek için bin lirayı bulan nakil ücreti ödemekzorunda kaldıklarını, eğitim için gereken en temel dersnotlarının dahi cezaevlerine sokulmadığını söyledi.

Deniz Gedik, üniversite yönetimlerinin keyfitutumlarına değinerek Yükseköğretim Kurumu (YÖK)Disiplin Yönetmeliği’ne yaslanarak, tutukluöğrencilerin cezaları onanmadan okuldan atıldıklarınısöyledi.

Geçtiğimiz yıl 28 Ekim’de “KCK” kapsamındatutuklanan ve 2 Temmuz Pazartesi günü ilk kezmahkemeye çıkacak Marmara Üniversitesi öğrencisiBüşra Beste Önder’in annesi Hande Özsoylu, “Kızımınbeyin hastalığı var ve içeride yeterince tedaviedilemiyor. İçeride ders çalışma imkanları çok kısıtlı”dedi.

22 Haziran 2012 / Eskisehir

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-26

İş cinayetleri28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 *29 Haziran 2012

“İş cinayetlerine karşı mücadeleortaklaşmalı” 

İş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden aileler,sorumlulardan hesap sormak ve iş cinayetlerine sessizkalmamak için her pazar Galatasaray Lisesi önünde“Vicdan nöbeti” eylemi gerçekleştiriyorlar. Yakınınıkaybedenlerden Adnan Saday ve iş cinayetleridavalarında gönüllü olarak avukatlık yapan NerminKaplan ile iş cinayetleri üzerine konuştuk.

“Artık ölümler olmasın”

Adnan Saday:Davutpaşa maytappatlamasında, 26 yaşındaolan oğlum Orhan Saday’ıkaybettim. Bu yaşananolayda ben de ölebilirdim.Türkiye’de bu tür olaylarınolmaması için buradayız.Maraş Elbistan TermikSantrali’nde 9mühendisimiz halen toprakaltında. Benim vicdanım

azap duyuyor. Onların anne-babaları var. Gidipziyaret edecek kabirleri yok. Geçenlerde Faruk Çelikkendisi bizzat şunu söyledi: “Bizden ruhsatı makineüretimi için alıyorlar, burada patlayıcı üretiyor.” Pekisoruyorum: sen neyin bakanısın. Senin belediyenniye gidip takip etmiyor. Yasama yürütme yargı diyebir kurum var. Niçin denetlemiyorsunuz. Olayolduktan sonra da, suçluyu vermiyorsun. Hani birtabir vardır “tazıya kaç tilkiye tut derler” diye, aynıhesap. Böyle olmaz. Biz 75 milyon insanız. Sessizkalmamalıyız. Bizler istiyoruz ki artık ölümlerolmasın. Bursa Karacabey de olmasın, Zonguldakmaden ocağında olmasın, Erzurum da olmasın, Maraşda olmasın, Adana olmasın, Esenyurt’ta olmasın,Davutpaşa da olmasın, Ankara Ostim de olmasın. Bizrantçı değiliz biz halkçıyız. Biz rant peşinde olsaydıkmeydanda şarlatanlık yapardık. Burdakilerin hepsiişçidir. Burayı sergi sarayı olarakdeğerlendirmesinler. Bizler ölen yakınlarımızınresimlerinin arkasına geçmişiz, başkaları bizimyerimize gelip o resimlerin arkasına geçmesin diye.Bizi izledikleri tarafta dursunlar ama dik dursunlar.Mücadelede sonuna kadar olsunlar. Resmin arkasındaolmayalım. Çünkü resmin arkasında olmak çok basitbir şey değil. Her zaman yaşayan, her zaman gülenolalım, ölen olmayalım. Köle zihin olmamalıyız.Paranın peşinde değil, haklarımızın peşindeolmalıyız. Ben tüm işçi arkadaşlara bunu tavsiyeederim.

“Sorumlular korunuyor”

Avukat Nermin Kaplan: Bu iş kazaları yenibaşlamadı. Maden kazaları, gruzi patlamaları yaşandı.Ama son dönemde daha çarpıcı hale geldiğinidüşünüyoruz. Daha büyük vakalar yerine her günküçük çaplarda, güne 5-8 işçi düşecek şekilde işkazaları yaşanıyor. Bunlarla ilgili başlayan hukukisüreçler var. Davalar açılıyor, soruşturmalar başlıyor,iş kazası sayılıp sayılmayacağı, tazminatlar, vs. gibiişleyen bir hukuki süreç var. Olayın hukuki tarafınıbir şekilde sürdürmeye çalışıyoruz. Fakat cankayıplarının karşılığı olacak bir adalet tecelli ediyormu; öyle bir şey yok. Yani şu ana kadar toplu yaşananiş cinayetlerinde bile daha yeni birtakım adımlar

atılıyor. Davutpaşa olayında görüldüğü gibi 4 yıliçinde, daha bir arpa boyu yol alındı. Yaşanan olayınboyutu ile cezai karşılığının bir tekabülü yok. Busonuçta bir politika. Biraz Çinvari bir kalkınmaşekli. Bu kalkınma ne pahasına olursa olsunekonomik büyümeyi hedefliyor. Tabi bu ekonomikkalkınma ve büyüme, emek cephesinin canı ve kanıpahasına olması da kolayca gözardı edilebilen bir şeyoluyor. Sermaye, büyük medya, daha etkili yönetenlercephesinden bu böyle hayata geçiriliyor. Böyle dedevam edeceği görülüyor. Yetkililerin yaptığıaçıklamalar da bu düşünceyi kanıtlıyor. ÖrnekEşkişehir’de yaşananlar ile ilgili açıklamalar.Kendilerinin sorumluluktan azade olduğu,kendilerinin dışında birilerinin yaptığı olaylar gibilanse ediliyor. İdare ve kamunun yasal düzenlemelerivar. Yeni yasalar yapılmasın demiyorum ama, şu ankiyasalarda olan gerekler yerine getirilse bu kadar işkazasının olması mümkün değil. Bunlar yerinegetirilmiyor. İmzalanmış belgeler var. Gereği yerine

getirilmediği gibi, sorumlu sayılan, sorumlu tutan birdüzen de hukukta yok. Sonuçta birbirini koruyan birdüzen var, bir koruma kalkanı var. Kamuçalışanlarına yargılama izni verilmeyerek korumakalkanı oluşturuluyor. Yargılamayı bırakın,soruşturma yapamıyorsun. Soruşturma dahiyapılmadan davalar sonuçlanıyor, hiçbir şekildesorumlusu ortada yok. Bu bir tercih. Vahşi kapitalizmkoşularının varolması bu.

Vicdan nöbetine gelince. Bir kıvılcım bu. Bizimcanımız yandı başkalarının yanmasın, diyerekyapılıyor. Konuya dikkat çekmek için bir şeyyapıyoruz. Bir fener yakıyoruz. Diğer yakınlarınıkaybedenlere, çalışanlara bir ışık. Beyaz yakalılariçin de geçerli. Böyle bir farkındalık önemli, böylebir dayanışma önemli. Bunun genişletilmesigerekiyor. Buna sendikaların, emekten yanakurumların ellerinden ne geliyorsa ortaya koymalarıgerektiğini düşünüyorum. Bu mücadelenin ortalaşa,birlikte yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum.

İş cinayetlerine karşı Galatasaray Lisesi önünde yapılan “Vicdan nöbeti”nin 6. haftasında Davutpaşadosyası ele alındı. Aileler, iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirenlerin resimlerini yerlere sererek, üzerlerinekaranfiller bıraktılar. Aileler adına açıklamayı Davutpaşa'daki patlamada 18 yaşında iken hayatını kaybedenHeybetullah Güleç'in abisi Hakkı Güleç okudu.

Güleç, meclisten “iş sağlığı-güvenliği” yasa tasarısın geçtiğini, fakat mevzuatların değiştirilmesine rağmenuygulamada halen işçilerin öldürülmeye devam edildiğini ifade etti. Güleç, mevzuatların değil, değiştirilmesigerekenin somut uygulamalar olduğuna işaret etti.

Açıklamanın ardından bu hafta işçi yakınlarıyla soru-cevap şeklindeki konuşmaları SKY Türkçalışanlarından Gülşen Karadağ yaptı. Davutpaşa'da eşi Gülhan Çabuk'u kaybeden İdris Çabuk, 18 yaşındaiken hayatını kaybeden Heybetullah Güleç'in abisi Hakkı Güleç, Orhan Sedar'ın babası Adnan Sedardüşüncelerini ifade ettiler.

Aileler adına konuşan Avukat Nermin Kaplan ise, dava sürecinde yargının sorumluları koruyucu rolünedikkat çekerek, patlamadan 2 yıl sonra davanın açıldığını, İçişleri Bakanlığı'nın İstanbul Büyükşehir veZeytinburnu belediye başkanları hakkında soruşturma izni vermediğini bu koruyuculuğu yargıtayındaonayladığına vurgu yaptı. Kaplan, itirazları sonucu sadece Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydınhakkında soruşturma izni verilmesini sağladıklarını söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Davutpaşa için vicdan nöbeti

İşçi katliamları sürüyor...

Oto sanayide işçi katliamıGeçtiğimiz hafta Eskişehir Oto Tamirciler Sitesi’nde işçi katliamı yaşandı. 75. Yıl Mahallesi’ndeki Teksan

Sanayi Sitesi’nde bir imalathanede meydana gelen patlamada 4 işçi iş cinayetine kurban gitti. Söz konusu fabrikanın Teksan Kooperatifi’nden makina üretmek için kiralandığı, ancak yetkililerin

fabrikada taş kırmak için kimyasal madde üretmeye başladıkları belirtildi.

Göstermelik tutuklamaİş cinayetinin ardından, patron Zafer Akansel’in de aralarında bulunduğu 4 kişi gözaltına alındı. Mahkeme,

3 çalışanı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakırken, işyeri sahibi Akansel’in tutuklanmasına karar verdi.

İnşaatta iş cinayetiIsparta’da inşattan düşen işçi iş cinayetine kurban gitti. Bir inşaatın ikinci katında alçı çalışması yapan

Hamza Sökmen (37), iskeleden düştü. İnşaatta çalışan diğer işçiler tarafından 112 Acil Servis ekiplerine haber verilmesi üzerine ilk müdahalesi

olay yerinde yapılan Sökmen, kaldırıldığı Isparta Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetti.

Spor salonu inşaatında iş cinayetiKocaeli’de spor salonu inşaatı bir işçiye mezar oldu. Yahya Kaptan’da kapalı spor salonu inşaatında çalışan

bir işçi, elektrik akımına kapılarak iş cinayetine kurban gitti. Türkan Balin (40), Yahya Kaptan Mahallesi’ndeki kapalı spor salonu inşaatında çalışırken elektrik akımına

kapıldı. Ambulansla hastaneye götürülen Balin, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-26

Toplum-Yaşam Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/26 * 29 Haziran 2012

Belki yüreğimize basarsa duyulur mayın sesibelki stranlar susarsa görülür umut

belki...49. sınırtaşı Roboski’ye kaç adım uzakta?

Kilometreler üzerinden hesap edebilirsiniz fakat cevapsadece birkaç hayat! Kaçağa çıkan hayatları kesiştirecekkadar yakın hem de...

49. sınırtaşı Hakkari sınırındadır. Ve geçtiğimizhaftasonu bir canımızı aldı. Varlığı anlamsız olansınırlarda gezen iki çocuktan biri mayına bastığı için acıiçinde kıvranarak yaşamını yitirdi. Acı çekti çünkü “antipersonel kara mayını” bu amaca hizmet eder. Tek başınaaskeri öldürmekten öte mümkün olan en çok yaralı vezaiyat için şarapnel doludur!

2 milyon 979 bin 165 “anti-personel kara mayını”serpildi sınır tarlalarına. Ölüm tohumları filizlenirken ençok çocukların canını aldı. Sınır dediğimiz kırmızıçizgiyle kağıt üstünde gözüken olmadığına göre,Roboski Köyü’nden on dakikalık yürüme yolundanbahsediyoruz işte. Sınır bölgeleri nispeten daha azölümcüldür. Zira işaret ve uyarılarla çevrilidir. Ama Türksermaye devletinin kirli savaş politikasının bir gereğiolarak uyarısız mayın tarlaları Kürdistan’ın önemli birkısmına döşenmiştir. Sadece Büyük Ağrı-Küçük Ağrıarasındaki bölgede 200 bin mayın bulunmaktadır vemayın tarlası işaretleri yoktur! Yani mayınların yanındabüyür çocuklar. Karşıdan karşıya geçerken yol kontroletmek gereksizdir bu coğrafyanın kadim halkı için. Amaayağının altında metali hissettiysen durmak hiç değilseetrafındakini kurtarmak için öğretilir.

49. sınırtaşında düşman askeri yok!

Ne 49. sınırtaşında ne de Roboski’nin 23.sınırtaşında düşman askeri var. Hakkari’nin emekçi Kürtçocukları, birkaç köylü çobanı var. Ve elbetsınırtaşlarıyla çevrilmiş hayatlarında ölüm tüm acısıylabirlikte hep onların üstüne gelmekte.

Sessiz sedasız hastaneye kaldırıldı, mayına sonkurban oldu şimdilik 14 yaşındaki Şaban Aslan. Zirahaber aralarında çok çocuk bedeni parçaladı sınırmayınları. Hemgin Altay tüm acıyı paylaştığıkardeşinden şanslıydı. Keza birkaç adımlık mesafeyleyaralı kurtulmuştu.

Geçen yıl Yüksekova’daydı mayın acısı. Karnesonrası gidilecek lunapark, onlar için özgürce dağlardayürümekti. Bunun için İran sınır boyunda dolaşırken ikiokul arkadaşı düştüler mayının kara dumanına. 9yaşındaki Özcan Önal patlama anında, 7 yaşındakiKerem Tosun ise tedavi için götürüldüğü İran’ınUrumiye kentinde yaşamını yitirdi.

Şırnak’ın Uludere-Roboski ilçesi Yemişli Köyü’ndeaskerler tarafından döşenen mayının patlaması sonucumeydana gelen patlamada ise 16 yaşındaki Zerevan Atölürken, 13 yaşlarındaki Nuh ve Hamza Encü de ağıryaralandı. Encü Roboski Katliamı’ndaki Encüailesinden. Aile 12 Mart 2010’da bir devlet katliamındankurtuldu ama ölüm iki yıl sonra buldu onları yine ikisınır taşının arasında.

2006’nın 4 Aralık’ı iki kardeş yürüdü ve patladımayın. İki küçük can daha, Saltan kardeşlerin canları..Bir kez daha mayının taşıdığı ölüm oldu ailelerinkapısını çalan...

Burjuvazinin “çocuk sevgisi” sınırboylarından uzak kalır!

Çocuk yaşamına duydukları “hassasiyeti” kürtajtartışmalarında ilan edenler şimdi ne yapacak?Hakkari’de mayın patlaması sonucu bir çocuk yaşamınıyitirirken neredeyde çocuk öldürmekten kaçınanlar?

Çocuklara yaşam hakkı vermek istenseydi sınırdanbaşlanırdı. Yaşayan bir ismi ve dili olan nice çocuk ölümyolundayken bırakın doğmamış çocukları korumayı!Analar stran yakarken bırakın annenin çocuk katili olmaihtimalini!

Kürtajı Roboski ilan edip 49. sınırtaşı ölümüne kulaktıkayanlar nerede? “Anne karnından çocuk kazımak”hassasiyeti acaba sınır boylarında parçalanmış çocuklarıncenazesi kazındığında ne hisseder? Esasta tek cevap var:“Hiçbir şey!”. Hiçbir şey hissetmedikleri için bu kadarrahat konuşuyorlar. Yaşamadıkları acıların ve dünyalarınüzerine söz söyleyip kader çizerek saltanatlarınıkuruyorlar. Timsahlarınkinden beterdir burjuvazinin

döktüğü gözyaşı.Çocuklar ölüyor. Hem de bir annenin kürtaj kararıyla

değil bu devletin verdiği kararlar, uyguladığıpolitikalarla. Her yıl Kürdistan’da çocuklar katlediliyor.Sınırda mayınlarla katlediliyorlar. Eylemde, kaçağaçıktığında, okul yolunda olmayan köprüde ya da kışınzatürreden öldürüyorlar.

Kürdistan’da büyümek, ölümü yenipözgürlüğe yürümektir!

Kürdistan’da büyümek, ölümü alt etseniz deaşacağınız nice engelin varlığını kemiğinizde hissetmekdemektir. Coğrafi koşulların getirdiği bir engel yoktur.Tüm engel düzenin onyılları bulan politikalarıdır.Televizyonlara çıkartmayı çok sevdikleri okulagidemeyen kız çocuklarının diyarında yaşam hakkı bilelüksken, eğitim için konuşmak ikiyüzlü bir duyguticaretidir. “Ölüyoruz” denilen sesi duymamak içinoynanan “kardelen” kampanyasına cevap gerillazılgıtlarıdır.

Evet, Kürdistan’da çocuk olmak savaşmaktır aynızamanda. Çocuk savaşçılarıyla dağlarında özgürlüktürküsü söylenilmeye devam ediliyor Kürdistan’ın.Filistin’in taş generallerini alkışlayan burjuvakalemşörlerinin nefretle andığı gerillalar, yaşamak içinsavaşmayı seçen çocuklardan oluşuyor. Çocukları, kendidüzenlerine itaat ettikçe, kendi çıkarlarına hizmet ettikçegörenlere inat, onlar “Burada, savaştayım” diyorlar.

Türk devletinin en yoğun “resmi” mayınlamayıllarına bakıldığında Kürt halkına karşı yürütülensavaşın tarihi görülür. “33 Kurşun” katliamının sonrası,Kürt halkının kaçağa çıkmasını engellemek için 1956-59ve 1984-99 yılları arasında, özgürlük mücadelesinebaşlandığı tarihten itibaren tüm coğrafyayı sarana dek...

‘98 yılında Genelkurmay kararıyla mayın kullanımısözde yasaklandı. 1 Mart 2003 tarihi itibariyle de Türksermaye devleti Ottawa Sözleşmesi’ne imza attı ve bunukanunlaştırmış oldu. Çıkan kanuna rağmen 2003’ten berimevcut mayınların temizliği için bir tek adım dahiatılmadı. Bu süre zarfında mayına basarak ölençocukların sayısının onlarla ifade edildiğini bir tek Kürtanaları anımsıyor...

T. Kor

Yeni Roboski hikayeleri yazılırken...

Mayın tarlasında sadece ölüm filizlenir!

2007 yılında Ferhat Gerçek’i vurarak sakat

kalmasına neden olan polislerin yargılandıkları

Ağır Ceza Mahkemesi, “Gerçek’in polislerin

havaya açtığı ateşle vurulduğunu, polislerin zor

kullanma yetkilerinin sınırını aştığını” iddia ederek

görevsizlik kararı verdi. Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi, dosyanın

tekrar Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesi’negönderilmesi gerektiğini ifade etti.Polis terörünün tüm yasal kılıfı ve savunmasına ekolarak yargılanan polislerin kendi davası içinsoruşturma yapması gibi alenen aklama adımlarınınatılması sonrası bu karar hiç de şaşırtıcı değildir.

Sanık polisler Cengiz Çalış, Yavuz Özer, Aydın

Özdere, Hasan Bayrakdar, Emre Taşkın, CanKoçbülbül ve Muzaffer Ünal’ın olayla ilgilisoruşturmada görev alan ve tutanaklarda imzasıbulunan polislerle aynı kişiler olduğu ortayaçıkmıştı.

Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi kararsırasında “Hayati tehlike geçirecek şekildeyaralanan Gerçek’in de içinde bulunduğu olayyerinde ve kalabalık meydanda havaya açılan ateşsonucu insanların yaralanabileceği ya daölebileceği öngörülebilir durumdadır.” denereksuçu tanımlasada yine de kendi ifadesiyle çelişerekpolislerin “zor kullanma yetkisinde sınırınaşılması” ve “olası kasıtla yaralama” suçlarındanyargılanması gerektiğine kararı verdi.

Ferhat’ı vuran polisler için ‘görevsizlik’

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-26

Devlet terörü30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/26 *29 Haziran 2012

Bundan birkaç ay önceydi Van’dan İstanbul’a sevkedilen 5 tutuklunun ring aracında yanarak yaşamınıyitirmesi. 5 insanın yaşamını yitirmesinden birkaçaskerin sorumlu tutulması ise sadece birkaç günönceydi. Devletin tutukluları bir yerden bir yere sevkederken yaşanan sorunlarda hiçbir sorumluluğununolmadığının söylendiği, tek sorunun araç olduğusöylenerek asıl sorumluların bir kez daha atlandığıgündü. Ve bugün hala içerisinde yaşanan birçok sorunvar ve bunlar ne düzeltilebilmiş ne de düzeltilmekkonusunda adım atılabilmiştir.

Bir taraftan bunlar yaşanırken, diğer tarafta isegeçmişte ortaya saçılan gerçekleri örtbas etme girişimi“başarıyla” sonuçlanmış, 5 tutuklunun yaşamınıyitirdiği dava ile ilgili gelişmeler medyaya hiçyansımamış olsa da gerçekler acı bir şekilde kendisinigöstermeye devam etmişti. İnsanlık dışı uygulamalarlayüz yüze bırakılan ve ağır yaşam koşullarına mahkumedilen tüm mahpusların yaşadığı sıkıntılar bugünsaymakla bitmeyecek durumdadır. Yeni açılmış veyaeski olsun, tüm hapishanelerde bu sorunlar farklıboyutlarıyla yaşanmaya devam ediyor. Urfa’dayaşanan isyandan sonra farklı hapishanelerde debenzer tepkilerin açığa çıkmış olması bunun en açıkgöstergesi niteliğindedir.

Sorunların kaynağı sermaye düzenidir!

Geleceği elinden alınmış, adeta geleceksizlikkuyusuna itilmiş, bunun yanında gerici-ırkçı eğitimsistemi ile yetiştirilmiş, kapitalist sistemin yoz-bireycikültürünü almış ve bunu kendisine bir yaşam biçimiedinmiş insanların yarattığı sorunlar bugün çığ gibibüyümektedir. Her geçen yıl bir önceki yılın yüzdesinikatlayacak şekilde artan hapishanelerdeki dolulukoranı bunun en iyi kanıtıdır.

Türkiye’de bulunan 377 hapishanenin toplamkapasitesi 121.804 iken, Mart 2012 verilerine göre132.369 tutuklu ve hükümlünün bulunuyor olmasıbunun en açık göstergesidir. (Verilen bu rakamdankapasite fazlalığını anlatmak için siyasi tutsaklarçıkarılmamıştır.) Gelişmekte olan Türkiye hayalinin“arka sokaklarındaki” bu gerçek birçok şeyi deanlatmaktadır aslında. Ayrıca hemen hemen herhapishanenin zaten artırılmış kapasitesi ile hesabınyapıldığını varsayarsak, 10 bine yakın farkın daha dafazla olduğu ortaya çıkacaktır.

Urfa E Tipi’nde 276 kişilik kapasiteye rağmen1050 kişinin kalıyor olması yaşanan bu duruma en iyiörnektir. Genel itibariyle medyaya yansıyan haberlerdeiçerdeki yaşam koşullarına zoraki olarak değinilse deiçerdeki yaşam koşullarının büyük çoğunluğununüstünden atlanıldığı da bir gerçek. Aşağı yukarı 25metrekarelik, (merdiven, mutfak tezgahı, tuvalet vebanyonun kapladığı alan dahil) alt kat ve aynı metrekareye sahip, 3 veya daha fazla ranzanın yer aldığı üstkatı olan koğuşta 15-20 veya daha üzeri kişiyleyaşamaya itilen tutuklular kendilerine yatacak yeridahi zor bulabilmekte, dönüşümlü yatmaktadırlar.Sabah açılan, koğuşları kadar ufak olanhavalandırmayı o kadar kişinin kullanması ise ayrı birsorun oluşturmaktadır.

Kaba şekli ile böyle bir ortamda tutulan, görüş,hastane, yemek vb. İhtiyaçların giderilmesindeki

sorunlarla ve hapishane yönetiminin uyguladığıbaskılarla birlikte yaşamın daha ağırlaştığı gerçeği ayrıyerde durmaktadır. Bunlar salt Urfa E Tipi’ndeyaşanan sorunlar değildir tabi. Her tip hapishanede veher yerde var olan sorunlardır. İçerde yakını olanailelerin kameralar karşısındaki feryatları aslında herşeyi özetlemekte ve söze yer bırakmamaktadır.

Durum bu kadar ağır iken medyayla birliktedevletin hep bir ağızdan “vantilatör, yatacak yerkavgalarından yangın çıktı” söylemlerinin de boşaçıkması kaçınılmazdır. İlk akşam isyan olarak çıkanhaberlerin sonra kavgadan kaynaklı yangınadönüşmesi ve daha sonra tekrar isyana dönüşmesi tambir acizlik içerisinde olduklarını göstermektedir.Bunun yanında çocuk koğuşunda çıkan ikinci isyanlabirlikte üstünü kolayından örtemeyecekleri gerçeği dekısmen kabul etmiş bulunmaktalar. Durum bir protestoolmasaydı dahi, yaşanan olayın sorumlularının bukoşullara izin verenler olduğunu unutmamakgerekiyor.

Bir insana işlediği “suçtan” dolayı belli bir yaptırımuygulanması, o insanlık dışı koşullara maruzbırakılması anlamına gelmemektedir. Bir çok temelihtiyacı bir yana, su ve temiz hava ihtiyacı bile bugünhapishanelerde soruna dönüşmüş bulunmaktadır.İşkencenin boyutu değişmiş, yaşamın her anınayayılan bir hal almış durumdadır. Ayrıca TİHV’in 2010verilerine göre bir yılda 413 kişinin yaşamını yitirmiş

olması da birçok şeyi anlatmaktadır. Acil tedaviedilmesi gereken yüzlerce insanın nitelikli sağlıkhizmetine kavuşamadığı gerçeği hesaba katılırsadurumun ne kadar ağır olduğu görülecektir.

Bütün bu sorunlar orta yerde duruyorken busistemin üretebildiği tek çözüm yeni hapishaneleryapmaktan başka bir şey değildir. İnsanları suça iten,hatta adeta suça teşvik eden kapitalist sistemin bundanbaşka bir çözüm bulma şansı da yoktur. Ayrıca karhırsıyla çalışan bu sistem bu koşulları fırsata çevirmehayalini de kendi içinde barındırmaktadır. “Yatan” onbinlerce insandan nasıl yararlanılacağının hesabışimdiden yapılmaktadır.

Bugün Urfa’daki ateş bir bakıma zorla bastırılmışolabilir. Hatta ayrı bir ceza verir gibi tutuklularyüzlerce kilometre ötelere sürgün/sevk edilmiş olabilir.Ama bunun sorunu çözemeyeceği, üstünüörtemeyeceği açıktır. Yarın başka bir yerde bunun gibibir isyanın yaşanmasının önünde hiçbir engel yoktur.Sorunun kaynağı olduğu gibi durmaktadır ve yaratekrar kanamaya başlamıştır. Kürkçüler E, Ceyhan F,Gaziantep F, Osmaniye T ve Karaman M Tipindeyaşananlar, sorunların ve birikmiş öfkenin hemenhemen her yerde olduğunu göstermektedir.

İhsan Yiğit DemirelT-2 D-3 Adalet Şubesi

İzmit/Kocaeli

Sorunların kaynağı olduğu yerde durdukçayara kanamaya devam edecektir!

KESK, DİSK, ÇHD, İHD, TTB, MAZLUMDERve TİHV, Urfa E Tipi Cezaevi'nde yaşanan isyanda 13insanın yanarak katledilmesine ilişkin hazırladığıraporu Kızılay YKM önünden Adalet Bakanlığıönüne yürüyerek yaptığı eylemde açıkladı.

22 Haziran günü gerçekleştirilen yürüyüşte"Hapishaneler ölüm evi olmasın" pankartı açıldı."İnsanlık onuru işkenceyi yenecek", "Zindanlaryıkılsın tutsaklara özgürlük" sloganlarının atıldığıyürüyüşün ardından Adalet Bakanlığı önünde UrfaCezaevi raporunu okuyan İHD Genel Başkanı ÖztürkTürkdoğan, oluşturdukları heyetin cezaevine giripinceleme yapmasına Adalet Bakanlığı tarafından izin

verilmediğine dikkat çekerek, "Bu rapor 16 ve 17Haziran 2012 tarihinde Urfa E Tipi kapalı cezaevindevuku bulan yangınla ilgili tutuklu-hükümlüyakınlarının, görgü tanıklarının ifadelerinden ve buifadelere dayalı olarak heyetimizin kanaatini içerensonuç kısmından oluşmaktadır" dedi.

KESK Genel Başkanı Lami Özgen ise 12 Eylüldönemi ürünü olan işkencelerin günümüzde dedevam ettiğine dikkat çekerek, "İç hukuk veuluslararası hukuk çerçevesinde, cezaevinde bulununtutuklu ya da hükümlülerin can güvenliğinden devletsorumludur. Burada sorumlu Adalet Bakanı,hükümet ve Başbakan'ın bizzat kendisidir" dedi.

Kurumlardan 'Urfa' raporu

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-26

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Mücadele Postası

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

(Alaattin Karadağ’a...)

Yüzüm yüzüne benzer her şafağaduruşumda

biraz tedirgin, şüpheci-hep ardınabakan

çıyan mevsiminin orta yerinde kelebekmisali

kır çiçeğine tutunmaya çalışanve umut yüklü bir duvar yazısına...kimi zaman kirli önlüklü bir çırağınrehin alınmış bakışına benzerkimi zaman çelikten bir yumrukkeskin, sert hedefi şaşmayanama kelebek ömrüne duran...güneşi avuçlayıp tüm kızgınlıgıyla-

özlemle ufuğa fırlatmak gibiateşe tutunmak gibi...“partide dikey ilişki yasaktır” ama umudu gözbebeklerinden yakalayıp “baldırı çıplaklara” uzatmak gerek kelebek ...hadi kelebek ömrünü uzat ömrüme

şafağa yakın,anladın mı? söz veriyorum çelikleşecek bu ömür...şafağa yakınımanlıktedirginavuçlarımda kelebek çırpınışıinatçı kızıl kelebek,uzandı karanfillere-kır çiçeklerine hoyrat bir rüzgar gibi...yüzyıllık hayata

bağlanır gibi uçtu doruklara Esenyurt’unorta

Sarıgazi’den bir tekstil işçisi

KelebekDünyanın birçok ülkesinde tarih boyunca insanlara karşı katliamlar gerçekleşmiştir. İnsanlık, tarih boyunca

ezilmiş, sömürülmüş, bunlara karşı başkaldırınca da kıyımlarla, katliamlarla karşılaşmıştır. Ülkemizde de aynısorunlar başgöstermiş ve aynı şekilde sonuçlanmıştır. Yazmakla, anlatma bitmeyecek katliamlar ve cinayetler vardır.Dersim, Malatya, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, zindanlar, Roboski ve aklıma gelmeyen diğer insanlık suçları… VeTürkiye’nin tarihine bir kara leke olarak geçen Sivas katliamı!

Farklı farklı illerden insanlar geliyor Sivas’a. Festival düzenleniyor. Şu yaşanası dünyada daha rahat ve daha iyibir yaşam için, verilmeyen haklarını alabilmek için Sivas’ta toplanan insanlar ve onları yalnız bırakmayan aydınlar,sanatçılar... Hepsi bir aradalar. Fakat ters giden bir şeyler var. Birileri bu durumdan rahatsız. Çünkü onlara görekarşıdakiler suç işliyor. Kendilerine karşı geliyorlar. “Bunu nasıl bozarız” diye belki de aylar öncesinden planlaryaptılar ve hayata geçirmek için gününü beklediler. Ve o gün geldi. 2 Temmuz 1993! Sanatçıların ve aydınlarınkaldığı Madımak Oteli ateşe verildi. Örnek olsun diye söylüyorum, ufacık bir yer yansa polis ve itfaiye hemenmüdahale eder. Ama otelde insanlar cayır cayır yanıyor. Feryatlar yükseliyor, kimsenin umurunda bile değil. Ve bu,ülkemizde canlı canlı televizyonlardan izleniyor. Kolluk güçleri karışmıyor, çünkü emir büyük yerden. Ülkeyiyönetenlerden, tepeden. Çünkü yananlar büyük suçlu! Onlar haklarını aradılar!

Anlatmak istediğim şu aslında: Sivas’ta yaşanan katliam sadece Alevilere dönük bir katliam değil, bütün ezilen vemücadele eden insanlara verilmiş bir mesajdır. Geçmişte yaşanan diğer katliamlar sadece orada yaşayan insanlarayönelik değildi. Roboski’de yaşanan sadece Kürtlere dönük bir katliam olmadığı gibi, Sivas katliamı da sadeceAlevilere dönük değildi. Düşmanımız tektir, görmememiz lazım. Bugün için de ne sadece AKP ne de kolluk güçlerive yargı mekanizmasıdır. Düşman bunların hepsi demek olan sermaye sınıfıdır, kapitalizmdir. Hükümetler değişir,kolluk güçlerinin ve yargı mekanizmalarının yürütücüleri değişir ancak düzenin hukuku hep aynı kalır. Kapitalistsistem sürdükçe onun hukuk sistemi de sürer. Bir bakarsın devlet adına katliam işleyenler serbest kalmış, bir bakarsıntıpkı Sivas davasında olduğu gibi dava “zaman aşımı” gerekçesiyle düşürülmüştür.

Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, bu ülkede halen haklarını arayan, haksızlıklara karşı mücadele eden ve bu uğurdagerekirse ölümü göze alan insanlar da var. Biz işçi ve emekçilerin, ezilen halkların davası bu sömürücüler ortadankalkıncaya, sömürü sistemi yıkılıncaya kadar asla kapanmayacaktır. Bunun için birlikte mücadele etmekten başkaçaremiz yoktur.

Adana’dan bir işçi

Sivas’ın ışığı sönmeyecek!

Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 378.haftasında, Nurettin Yedigöl'ün akıbetini sordu.Yeni operasyonların, kayıpların ve ölümlerinolacağına dair işaretler olduğu belirtilerek,devlete 'çocuklarımızı size öldürtmeyeceğiz!'dediler.

Abisi Nurettin için konuşan MuzafferYedigöl, abisinin işçiler için, halkın özgürceyaşayabilmesi için mücadele ettiğinivurgulayarak Nisan 1981'den itibaren kayıpolduğunu ve haber alınamadığını belirtti.Yedigöl, karakol baskınlarını ve operasyontartışmalarını hatırlatarak ölümlerin yaşanmayadevam ettiğini, barışın gelmesi için kan vegözyaşlarının son bulması gerektiğini ifadeetti.

İHD adına açıklamayı Leman Yurtseven okudu. Açıklamada, devlet terörüne, yargı terörüne, yeni kayıplarınolmasına karşı mücadele verildiği, kayıpların bulunması, faillerinin cezalandırılması için eylemliliklere devamedildiği vurgulandı. Açıklamada şunlar söylendi: “Yalnız devletin değil, toplumun da kayıplar gerçeğiyleyüzleşmesi, hesaplaşması için buradayız. İşlenen insanlık suçları geçmişte kalmayarak, tekrarlanacak. BugünGenelkurmay Başkanı 90'lı yıllara öykünüyorsa, başbakan savaş politikalarında ısrar ediyorsa geçmişin karanlığımahkum edilmediği içindir.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Analar: Çocuklarımızı öldürtmeyeceğiz!

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-26