tabip mustafa-ebu-l-feyz-tuhfetu-l-muteehhilin-evlilik-armağanı
TRANSCRIPT
Sayfa 1
Sayfa 2
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ..................................................................................................................................................... 4
BAHNAMELER HAKKINDA BİR İNCELEME ................................................................................................ 5
TUHFETÜ’L-MÜTEEHHİLÎN..................................................................................................................... 20
Birinci Bap .......................................................................................................................................... 22
Mahbûbelerin Uzuvlarında, Hoş Özelliklerden Bulunması Lazım Olan Şeyleri Bilmek Beyanındadır
....................................................................................................................................................... 22
İkinci Bap ........................................................................................................................................... 24
Mahbûbelerin Ferçlerinin Vasıfları ve Şehvetlerinin Çokluğu ya da Azlığının Nasıl Anlaşıldığı ve
Belirtileri Beyanındadır .................................................................................................................. 24
Üçüncü Bap ....................................................................................................................................... 29
Ten Rengine Güzellik ve Yüze Renk Veren İlaçlar Beyanındadır ................................................... 29
Dördüncü Bap .................................................................................................................................... 31
Kıl Çıkaran, Uzatan ve Kılın Rengine Güzellik Veren İlaçlar Beyanındadır ..................................... 31
Beşinci Bap ........................................................................................................................................ 36
Dişleri Parlatan, Paslanmasını Gideren ve Ağız Kokusunu Hoş Eden İlaçlar Beyanındadır ........... 36
Altıncı Bap ......................................................................................................................................... 38
Bedeni Semirtip Tarâvet Veren İlaçlar Beyanındadır .................................................................... 38
Yedinci Bap ........................................................................................................................................ 41
Ellere ve Parmak Uçlarına Konacak Kınalar Beyanındadır ............................................................. 41
Sekizinci Bap ...................................................................................................................................... 43
Bedene Hoş Koku Veren İlaçlar Beyanındadır ............................................................................... 43
Dokuzuncu Bap .................................................................................................................................. 45
Kadınların Ferçlerini Sıkı ve Sıcak Yapan, Aşırı Yaşlığını Gideren, Kokusunu Hoş Yapan İlaçlar
Beyanındadır ................................................................................................................................. 45
Onuncu Bap ....................................................................................................................................... 48
Nice Fenlerden Derlenmiş Garip Sırlar ve Acayip Havâslar Beyanındadır ..................................... 48
DROG SÖZLÜĞÜ .................................................................................................................................... 54
AĞIRLIK ÖLÇÜLERİ VE KARŞILIĞI ............................................................................................................ 62
SÖZLÜKÇE .............................................................................................................................................. 63
Sayfa 3
TUHFETÜ’L-MÜTEEHHİLÎN
Evlilik Armağanı
Prof. Dr. İlter UZEL
Sayfa 4
ÖNSÖZ
Aslında, Batı dünyasında M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Hippokrates’ten ve M.S. 1. yüzyıl hekimi
Bergamalı Galen’den beri örnekleri bulunan; İslam tıbbında ise ‘Bâh-nâme’ genel adı ile anılan eserler
pornografik kitaplar değildir. Bugünkü anlamda ‘Androloji’ bilim alanına giren çalışmalardır.
Bunlarda estetik, özellikle kadın güzelliği, eş seçiminde göz önünde bulundurulması gereken hususlar,
beden temizliği; kozmetikler, deodorantlar ve cinsel ilişki kuralları gibi konular çağının bilgi düzeyine
uygun olarak açıklanır.
Ortaçağ İslam tıbbında, Antik Yunan ve Roma tıbbının bilgi birikimi önce tercümelerle
aktarılmış sonra yeniden değerlendirilerek işlenmiştir. 9. yüzyıldan itibaren Arapça, daha sonraları
Farsça olarak yazılan bahnamelerin ilk Türkçe örnekleri 15. yüzyıl başlarına kadar gider. Elinizdeki
Evlilik Armağanı, temiz bir yazma nüsha olarak, bana 1982 yılında değerli büyüğüm Ragıp Önen
(1899-1995) tarafından armağan edildi. Tezhipli bu güzel nüsha ne yazık ki eksikti. Tamamlamak için
Topkapı Sarayı yazma eser kataloglarını taradım ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde araştırma yaptım.
Ne yazık ki Arapça, Farsça ve Türkçe yüzlerce yazma bahname arasında bu eserin ikinci bir kopyası
yoktu.
Aradan yıllar geçti. Çukurova Üniversitesi’nde görev aldığım zaman bu yazmanın
transkripsiyonunu yaptım. Bu arada Ankara’daki Milli Kütüphane çalışmalarım sırasında eserin ikinci
bir kopyasını buldum. Böylece eksikleri tamamlamak ve doğru okunamayan bazı kelimeleri düzeltme
imkânı elde ettim. Bu çok nadir eseri Türk okuyucusuna sunmak için sadeleştirdim ve sonuna Türkçe-
Latince drog sözlüğü ekledim.
Diğer güzel bir rastlantı da, aslında bir çeviri olan fakat yorumları ve katkılarıyla adeta telif
eser niteliği kazanan Tuhfetü’l-Müteehhilin’in yazarı Tabip Ebu’l-Feyz Mustafa’nın biyografisinin tıp
tarihçisi Yrd. Doç. Dr. M. B. Zülfikar (Aydın) tarafından tespit edilmesi oldu. Değerli
meslektaşlarımın bu çalışmasından büyük ölçüde yararlandım. Bugünkü dile adını ‘Cinsel Birleşme
İsteğinde Tabiatın Teşviki’ olarak çevirebileceğimiz Tuhfetü ’l-Müteehhilin’i Evlilik Armağanı olarak
isimlendirmeyi uygun buldum.
Bahnamelerle ilgili bir ön inceleme diyebileceğimiz bilgiler kitabın birinci bölümünde yer
almıştır. İkinci bölümde eserin sadeleştirilmiş metni verilmiştir. Sayfa kenarlarında yer alan şahsi
kütüphanemdeki nüsha (A), Milli Kütüphane nüshası (B) varak numaraları yardımıyla orijinal metin
izlenebilir. Transkribe metni, ilgilenenlere zaten üçüncü bölümde tıpkıbasım olarak verildiği için
koymadım. Böylece bazı ‘musahhihleri’ yanlış bularak tatmin etme zevkinden ve zahmetinden
mahrum ettim. Metni Ahmet Yüksel baştan sona, yeniden yazma nüsha ile karşılaştırdı, düzeltmeler
yaptı ve ayrıca bir ‘Sözlükçe’ ekledi.
Eser okunduğunda bazı bilgilerin ‘eğlenceli’, bazılarının da yanlış olduğu görülecektir.
Deodorantlar, ağız-diş temizliği, kozmetik formüller ise oldukça doğru, güzel ve hâlâ
yararlanılabilecek bilgilerdir.
17. yüzyılda hazırlanan Evlilik Armağanı’nı bahname türünün en olgun eseri olarak
değerlendirebiliriz. Daha sonraları özellikle 19.yüzyıldan sonra açık saçık öykülerin anlatıldığı
bahnameler artık pornografik niteliğe bürünmüştür.
Sözlerimi Türk okuyucusunun ilgisini çekeceği ümidiyle bir dileğimi belirterek bitirmek
istiyorum. Tüm Türkçe bahnameleri doğru değerlendirebilmek için 15. yüzyıldan itibaren yazılanları
hem kendi aralarında ve hem de Arapça ve Farsçalarıyla karşılaştırmalı ve son söz, o zaman
söylenmelidir ki bu da oldukça zahmetli ve zaman alıcı bir iştir.
TEŞEKKÜR
Eseri bana armağan eden Ragıp Önen’e, gözden geçirerek düzelten ve basımını üstlenen Kebikeç
Yayınları - Sanat Kitabevi sahibi sahaf Ahmet Yüksel’e, editör Ümit Uzmay’a ve Adana’dan
işadamları değerli dostlarım Sayın Halil Avcı, Sayın Hasan Basri Aktı ve Sayın Adnan
Bacaksızlar’a teşekkürü borç bilirim.
Prof. Dr. İlter UZEL
Adana-2005
Sayfa 5
BAHNAMELER HAKKINDA BİR İNCELEME Bedi N. Şehsuvaroğlu (1914-1977)’nun 1961’de yayınladığı bir makale ile İslam
Ansiklopedilerindeki ‘Bahname’ maddesi bir yanabırakılırsa, tıp tarihimizin en az işlenmiş
konularından birisinin bahnameler olduğu görülür.1
‘Bahname’ kelimesi, ‘cinsel arzu’, ‘cinsel güç’, ‘şehvet’ anlamına gelen Arapça ‘bâh’ ile,
Farsça ‘risale’ veya ‘kitapçık’ anlamındaki ‘nâme’ kelimelerinden oluşan bir isimdir. Günümüz
tıbbındaki cinsel sorunlarla ilgili konular, klasik dönem bilim sınıflandırmalarında ayrı bir başlıkta ele
alınmıştır. Dönemlerinin bilim sınıflandırmalarını detaylı şekilde sunan Taşköprülüzade (1495-1561)
ve Kâtip Çelebi (1609-1657), ‘ilm-i bâh’ veya ‘ilm-i cimâ’ diye nitelenen bu ilmi, tıp biliminin
dallarından birisi olarak tanıtırlar.2 İşlenilen konuların genişliği ve bu alanın özelliği nedeniyle, Arapça
‘ilmü’l-bâh’, Farsça ‘ilm-i bâh’ gibi başlıklarla bağımsız olarak anılmış; ‘kitâbü’l-bâh’, ‘risâle fi’l-
bâh’ veya ‘bâhnâme’gibi isimler bu alanda yazılan eserlerin genel adı olmuştur.
Kaleme alınan Arapça, Farsça ve Türkçe bahnamelerde dini veya tıbbi bakımdan cima (cinsel
birleşme) adabına yer verilmiş, kadın-erkek ilişkileri etraflı olarak incelenmiş, bu konuda yollar ve
yöntemler gösterilmiş, her türlü yetersizlik ve rahatsızlıklara iyi gelen çeşitli ilaçların hazırlanması
anlatılmış, tenasül hastalıkları, hamileliğin teşhisi, önlenmesi vb. gibi konular yanında, güzeller ve
güzellikler de belirtilmiştir.
Bahnamelerle ilgili vulgarize yayınlan görenler bunlara müstehcen hikâyelerin anlatıldığı
eserler gözüyle bakmışlar ve ön yargı ile küçümsemişlerdir. Gerçi bazı bahnamelerde açık saçık
hikâyeler içeren bölümlere çok geniş yer verilmiş, tedavi bölümleri daha kısa tutulmuştur.3 Hatta
bazılarında pornografik minyatürler yer almıştır. Böylece yanlış kanaatlere neden olan bu hikâyeler
yanında, bahnamelerde göze, kulağa hitabeden yöntemlerle birlikte, ilaçlar; hatta bilimsel değeri
tartışılır büyü / sihir benzeri telkin tedavilerinden bile yararlanılmıştır.
İslam tıp tarihi boyunca bu alanda yazılmış ve klasik literatürde kendisine yer bulmuş eserlere
ve yazarlarına göz atıldığında konunun ne derece önemsendiği hakkında bir fikir verebilir. Çağının
ünlü sahhafı İbnü’n-Nedim (ö.849)’in El-Fihrist’inde, hikâye ağırlıklı olmak üzere Fars, Hint ve
Yunan kaynaklı 13 kitabın adı belirtilmektedir.44 Fakat bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip
değiliz. Bununla beraber, ünlü filozof Aristoteles (ö. M.Ö. 322)'in. Galenos (131-200) öncesi
tabiplerden Efesli Rufus (ö.ll7)’un makale tarzındaki Kitâbü’l-Bâh'ları, Koka Shastra’nın Lezzetü’n
Nisâ'sı, Galenos'un Kitâbü’l-Bâh, Risâle fi’l-Cimâ, Esrâru'r-Ricâl ve Esrâru’n-Nisâ'sı çeviriler
yoluyla İslam dünyasında bilinmekteydi.5
Bu alanda birçoğu makale ve risale şeklinde olmak üzere müstakil kitap yazanlar ve eserleri
arasında şu isimler sayılabilir: [ A: Arapça, F:Farsça, T: Türkçe]
1. Câbir b. Hayyân (ö.815), Kitâbü’l-Bâh (A)
2. Cebrail b. Buhtîşû* (Ö.828), Kitâbü’l-Bâh (A)
3. İbn Füleyte (Ö.845), Rüşdü ’l-Lebîb ilâ Mu‘âşereti’l-Habîb (A)
4. Muhammed b. Hassân en-Nemelî (Ö.859), Kitâbü’l-Bâh, Bercân ve Hubâhıb (A)
5. Ebu tshak el-Kindî (Ö.867), Kitâbü’l-Bâh (A)
6. Huneyn b. İshak (ö. 873), Esrâru’l-Felâsifefi’l-Bâh (A)
7. Kuşta b. Lûkâ el-Ba'lebekkî ( 873’te sağ), Kitâbü’l-Bâh (A)
8. İsa İbn Mâsse ( 9. yy.), Kitâbü ’l-Cimâ (A)
9. Muhammed b. Ali el-Hârezmî ( 9. yy.), Kitâbü’l-Bâh mimmâ Vada’a’l-Felâsifetü’l-
Hukemâ li-Sâdâtihim (Yunancadan çeviri) (A)
1 Şehsuvaroğlu, B. N., “Osmanlı Padişahları ve Bahnameler”, Eczacılık Bülteni, c. III, S. 9, 1961 (Ayrı
baskı); Özcan, A., “Bahname”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. IV, İstanbul 1991, s.489-490.2 2 Taşköprülüzade, Ahmed b. Mustafa, Miflahu's-Se'âde ve Misbahu's-Siyâde, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut 1985, c.I, s.326; Katip Çelebi, Mustafa b. Abdullah, Keşfu’z-Zunûn ‘an Esâmiyi ‘l-Kütüb ve ’l-
Funûn, Maarif Matbaası, Ankara 1941, c.I, s. 318-319.3 3 Mesela şahsi koleksiyonumda 16 pornografik resim içeren geç dönem (19. yy.?) bir bahnamenin
fotokopisi vardır. 4 İbnü’n-Nedîm, Muhammed b. İshak, el-Fihrist, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut1997, s.381-382. 5 İbnü’n-Nedîm, age, s.353; İbn Ebî Usaybi Usaybi'a, Ahmed b. Kasım, Uyûnü’I-Enbâfi Tabakâti’l-
Etıbbâ, Dâru Mektebeti’l-Hayat, Beyrut trz.,s. 57,105; Katip Çelebi, age, c. 11, s. 1401; Şeşen,
Ramazan ve diğerleri, İslami Tıp Yazmaları Kataloğu, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi,
İstanbul 1984, s. 160-161, 164.
Sayfa 6
10. Muhammed b. Ebû Bekr er-Râzî ( ö. 932), Kitâbü’l-Bâh ve Menâfi‘uh ve Madârruh ve
Müdâvatüh (A) (F ve T çevirileri var)
11. Yahya b. Adiy el-Mantıkî (ö. 975), Kitâb fi Menâfi’i’l-Bâh (A)
12. İbnü’t-Tabîb Ali b. Nasr el-Bağdâdî ( ö. 987), Cevâmi'u’l-Lezzât (A)
13. İbn Sînâ (ö. 1037), Risâle fi’l-Bâh ve Ürcûze fi’l-Bâh (A)
14. İbn Mendeveyh Ali el-Isfahânî (ö. 1048), Risâle fi’l-Bâh ve Esbâbih (A)
15. Ali b. Rıdvan el-Mısrî (ö. 1061), Makale fi’l-Bâh (A)
16. Yahya b. Cerîr et-Tikrîtî ( 1079’da sağ), Kitâbü’l-Bâh (A)
17. Semûel b. Yahya el-Mağribî (ö. 1174), Nüzhetü’l-Ashâb fi Mu’âşereti’l-Ahbâb (veya:
Nüzhetü’l-Ahbâb ve Mu’âşereti Zevi’l-Elbâb) (A)
18. (Ebû) Zeyd Hibetullah et-Taberi (veya; el-Basri) (11. veya 12.yy.), Bâhnâme = Tuhfetü’l-
Mülûk (F) (T çevirisi var)
19. Abdurrahman b. Nasr eş-Şeyzerî ( ö. 1193), El-îzâh fi Esrâri’n-Nikâh (A) (F ve T
çevirileri var)
20. İbn Meymûn el-Kurtubî (ö. 1204), Makâle fi’l-Cimâ (A)
21. Kemâlüddîn Muzaffer el-Humusî (ö. 1215) Makâle fi ’l-Bâh (A)
22. Sedîdüddîn Mahmud eş-Şeybânî (5. 1238) El-Ferîdetü’ş-Şâhiyye ve ’l-Kasîdetü ’l
Bâhiyye, Şerhu ’l-Ferîde ve Muvaddıhatü ’l-İştibâh fi Edviyeti ’l-Bâh (A)
23. Şerefîiddîn Ahmed b. Yusuf et-Tîfâşî (ö. 1253), Rucû’u’ş-Şeyh ilâ Sıbâh fiı ’l-Kuvveti
‘ale ’l-Bâh (A) (F ve T çevirileri var), Kâdimetü ’l-Cenâh fi Âdâbi ’n-Nikâh ve Risale
fimâ Yahtâcu ileyhi ’r-Ricâl ve ‘n-Nisâ fi ’sti’mâli ’l-Bâh (A)
24. Nasîruddîn et-Tûsı (ö. 1273), Kitâbü ’l-Bâhi ’ş-Şâhiyye ve ’t-Terkîbâtü’s-Sültâniyye =
Bahname-i [Pâdi]Şâhi (F) (A ve T çevirileri var)
25. Yahya b. Sa‘d ( 14. yy.dan önce), Menâfi’u’n-Nâs (F)
26. Ömer b. Muhammed el-Hüzelî (ö. 1310), Ahvâlü ’n-Nikâh (A)
27. Abdullah b. Muhammed et-Tîcânî ( 131 l’de sağ), Tuhfetü’l- ‘Arûs ve Nüzhetü ’n-Nüfûs
(A)
28. Kemâlüddîn Muhammed b. Ahmed ez-Zemelkânî (ö. 1327), El-Minhâc fi Te ‘allukâti ’l-
İylâc (A)
29. Necmüddîn Mahmud b. İlyas eş-Şîrâzî (ö. 1330), Risâle fi’l-Bâh (A)
30. Ali b. İshak (I.Murad dönemi: 1360-1389), Kitâbü ’l-Bâh (T)
31. Nizâm-i Münşî el-Fârisî ( 1423 ’te sağ), Genc-i Esrâr (F)
32. Muhammed b. Esenboğa el-Argûnî ( 1492’de sağ), Rüşdü’l-Lebîb ilâ Mu ‘âşereti ’l-Habîb
(A)
33. İsmail b. Şihâbüddîn ed-Dimaşkî ( 15. yy.), Kitâbü’d-Dirâye fı’t-Tevellüd ve ’t-Tenâsül
ve’l-Bâh (F)
34. İbn Kemal Paşa ( ö. 1534), Züheru’l-Büstân fi Ma'rifeti Ahvâli ’l-Bâh mine ’l-İnsân (A)
35. Taşköprülüzade Ahmed b. Mustafa (ö. 1561) Münyetü’ş-Şübbân fi Mu4âşereti ’n-Nisvân
(A)
36. Abdullah b. Muhammed ed-Der‘î (ö. 1572) er-Ravdu ’l-Yâni ‘fi Ahkâmi ’t-Tezvıc ve
Âdâbi ’l-Mecâmi’ (A)
37. Haşan b. Abdürrahîm (III.Murad dönemi: 1574-1595) Bahname (T)
38. Hakîm Nizâmüddîn Ahmed (17. yy.) Bâhiyye (F)
39. Sâliküddîn Muhammed el-Hamevî (17. yy.) Haceletü ’l-Arâis (F), Mecmau ’n-Nefâis (A)
40. İbrahim b. Muhammed el-Mağribî (ö. 1658) Kitâbü’l-Bâh (A)
41. Ebu Talib el-İsferâyînî ( 17. yy.dan önce) Risâle der Bâh (F)
42. Kâtipzade Mehmed Refi (Ö. 1769) Bahname = Risâle-i Bâh ve Habel (T)
43. Hakîm Sûretî (ö. 1787) Ferhaîü ’l-Mir at (F)
44. Rûşenü’d-Devle Mahzar b. Muzaffer ( 1764’te sağ) Hulâsatü‘l-‘Ayş-i ‘Âlemşâhî (F)
45. Mesıhu’l-Mülk Feth Ali b. Hakîm Hikmetullah Han (ö. 1890) Risâle fi ’l-Bâh (A)
46. Ali Ekber el-Gîrevânî ( 1869’da sağ) Sürûr-i Efzâ (F)
47. Muhammed Sadık Mümtaz Ârifî ( 19. yy.) Kîmyâ-yi İşret (F)
48. Muhammed b. Mustafa el-Ma‘addı (?) Kitab-ı Mücâma 1â (T)
49. Şemsüddin Muhammed eş-Şîrâzî (?) Kuvve-i Bâh (F)
50. Tabip Muhammed (?) Lezzetü 'l-Ayş-i Nâsırşâhî (F)
51. Mir Muhammed Han Nebûrî (?) Risâle der Kuvve-i Bâh (F)
Sayfa 7
Tespit edebildiklerimizin yanında yazarı bilinmeyen irili ufaklı onlarca eser ülkemiz
kütüphanelerinde araştırmacıları beklemektedir. Metin karşılaştırması yoluyla bunların bir çoğunun
yazarlarını tespit etmek mümkündür diyebiliriz.
Ebû Osman el-Câhız (ö. 868)’ın el- İrs ve'l-‘Arâis, Muhammed b.Ubeydullah el-Müsebbihî (ö.
1032)’nin el-Müfâtaha ve ’l-Münâkaha fî Envâ'il-Cimâ, Şerefuddîn et-Tîfaşî (ö. 1253)’nin Nüzhetü’l-
Elbâb fîmâ Lâ-Yüced fi’l-Kitâb, İbrahim b. Abdurrahman el-Ezrakî ( 14. yy.)’nin Elfıyye ve Şelfiyye,
Nefzâfî (1433’te sağ)’nin er-Ravdu’l- Âtır ve Nüzhetul-Hâtır = Tenvîru’l-Bıtâh fi Ma‘rifeti
Keyfiyyeti’n-Nikâh, Deli Birader Mehmed Bursevi (ö. 1535)’nin Dâfı‘u’l-Gumûm ve Râfi'ul-Hümûm,
Muhammed b. Yusuf ez-Zeccânî (ö. 1634)’nin Tuhfetü ’l-‘Arûs ve İmtâ ‘u’n-Nüfûs, Nimetullah b.
Abdullah et-Tüsterî (ö. 1700)’nin Kitâbü’l-Eyk, Fazıl Hüseyin Safedî (ö. 1810)’nin Hûbânnâme ve
Zenânnâme, Keskin Efendizade Resmî Osman Efendi (19. yy.)’nin Hasâilü ’l-Beşer adlı eserleri gibi,
cinsellik konusunu tıbbi bir konu olarak incelemekten daha çok edebi, folklorik yahut ütopik hikâyeler
veya hatırat türü diyebileceğimiz farklı amaç ve metotlarla ele alan eserler olduğu gibi; İbnü’l-Arabî
(Ö.1240)’nin Kitâbü’l-Bâh ile’t-Tevellüd ve’t-Tenâsül, Kavukcu Mehmed b. Halil (ö. 1305)’in
Nüzhetul-Ervâh fi Esrâri’n-Nikâh gibi tasavvuf; Abdulkadir b. Muhammed eş-Şâzilî (o.1539)’nin
Teşnîfu’l-Esmâ bi-Şerhi Ahkâmil-Cimâ ve Mevâidü’l-Efrâh fî Fevâidi’n-Nikâh, Ahmed b. Ömer ed-
Dîrebî (ö. 1738)’nin Gâyetü’l- Merâm fîmâ Yete'allaku bi-Enkihatiyl-Enâm gibi hadis ve fıkıh ağırlıklı
inceleyen eserler de oldukça yekun tutmaktadır.
Günümüze ulaşabilen bahnameler arasında özellikle Şerefuddîn Ahmed b. Yusuf et-Tîfâşî
(1184-1253)’nin Rucuu ş-Şeyh ilâ Sıbâh fı’l-Kuvveti ‘ale’l-Bâh eseriyle Nasîruddîn et-Tûsî (1201-
1274)’ye izafe edilen Bahname-i Padişahî memleketimizde çok yayılmış ve birçok kez dilimize
çevrilmiştir.
Sayfa 8
TÎFÂŞÎ’NİN RUCÛ‘U’Ş-ŞEYH İLÂ SIBÂH ADLI ESERİ
Tunus doğumlu olup, Mısır’da öğrenim gören, dini bilimler yanında felsefe, tıp, tarih,
mineraloji ve özellikle edebiyat alanında uzmanlaşan, kadılık görevinde bulunan, Eyyubi
sultanlarından Melik Kâmil (ö. 1238)’in teveccühünü kazanıp Diyarbakır’a kadar gelen, bir süre kör
olmasına neden olan kataraktı tedavi edip ölümüne kadar Mısır’da eser yazmaya devam eden
Tîfaşî’nin bu ünlü eserinin İstanbul kütüphanelerinde bulunan nüshalarından bazıları şunlardır:
1. Topkapı Sarayı Müzesi Ktp./Ahmed III, no: 1940 (Mısır işitezhipli bir nüshadır ve
Seyfüddîn Kansu Gavrî (ö. 1516) içinistinsah edilmiştir, üzerinde ‘haremden çıkma’ kaydı
vardır.) ve 2008.
2. Topkapı Sarayı Müzesi Ktp./Revan Köşkü, no: 1701.
3. Süleymaniye Ktp./Karaçelebizade, no: 295.
4. Süleymaniye Ktp./Vehbi Efendi, no: 1652.
5. Süleymaniye Ktp./Şehit Ali Paşa, no: 2030.
6. Süleymaniye Ktp./Ayasofya, no: 3622.
7. Süleymaniye Ktp./Turhan Valide Sultan, no: 259.
8. Süleymaniye Ktp./Hacı Mahmut Efendi, no: 5555.
9. Beyazıt Ktp., no: 5451, 5612.
10. Köprülü Ktp./Ahmet Paşa, no: 189.
11. Nur-i Osmaniye Ktp., no: 3505,3506.
12. Milli Ktp./Arapça, no: 1281.
Ayrıca eserin taş basma bir nüshası Süleymaniye Ktp./HacıMahmut Efendi, no: 5539’da
mevcuttur (Bombay 1876). Mısır baskılarında (1879, 1880, 1881, 1891, 1898, 1901, 1904, 1917) ve
İyâbü ’ş-Şeyh ilâ Şebâb = Âb-ı Zindegânî adıyla Muhammed b. Said el-Isfehânî tarafından yapılan
Farsça çevirisinde yazar, Kemal Paşazade olarak belirtilmiştir.
Eserin, 1525-1534 yıllan arasında şeyhülislam olan İbn Kemal Paşa (Ö.1534) tarafından,
I.Selim (dönemi: 1512-1520)’in emriyle yapılan bir çevirisi, Süleymaniye Ktp./Hamidiye, no:
1012’dedir. Bu nüshanın, mütercim nüshası olması muhtemeldir.6 Çeviri, Muharrem 926/Aralık 1519
tarihinde, yani Yavuz Sultan Selim’in vefatından 10 ay önce tamamlanmıştır. Harekeli nesihle istinsah
edilmiş güzel bir nüshadır. Keşfu’z-Zunûn da İbn Kemal çevirisinden bahsedilirken müellifin Tîfâşı
olduğu belirtilmese de, Ziriklı el-A ‘lam’ında bu eserin Tîfaşî’ye ait olduğunu kaydeder.7
Şehsuvaroğlu, Tîfaşî’nin Kitâbü’ş-Şifâ fı’t-Tıbbi’l-Müsned ‘ani’l-Mustafa adlı eserinde Rucû’u’ş-
Şeyh’in yazarı olarak kendisini gösterdiğini belirtmiş olmakla beraber, söz konusu eserde böyle bir
ifade tespit edemedik. Fakat İbn Kemal’e ait gösterilen Arapça metin ile Tîfâşî’ye ait gösterilen metin
aynı olduğu ve bu metni içeren yazma nüshaların İbn Kemal’in doğumundan (1468) önce istinsah
edildiği (1465’te istinsah edilen Milli Ktp./Arapça, no: 1281 nüshası gibi) düşünülürse, eserin
Tîfâşî’ye ait olduğu ve İbn Kemal’e ait gösterilemeyeceği rahatlıkla söylenebilir.
Rucû’u’ş-Şeyh, II. Selim döneminde (1566-1574) tarihçi Gelibolulu Mustafa Âlî (1514-1599)
tarafından Şehzade Murad (III.Murad) (1546-1594) adına Saruhan Bozdağ’da 1569’da Râhatü’n-
Nüfûs adıyla çevrilmiş ve Şehzade Murad’a Manisa’da takdim edilmiştir. Katip Çelebi’ye göre ise
III.Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’e (III.Mehmed) (1566-1603) Manisa emiri iken takdim
edilmiştir.8 Fakat Katip Çelebi’nin de belirttiği takdim tarihinde (1569) Şehzade Mehmed henüz üç
yaşında olduğuna göre, ilk bilginin daha doğru olduğu anlaşılmaktadır. Eserin tespit edilen nüshaları:
Süleymaniye Ktp./EsadEfendi, no: 2475, Şehit Ali Paşa, no: 2014 (Nefis tezhipli, 109 varak),
Cerrahpaşa/Tıp Tarihi, no: 420, Millet Ktp./Ali Emiri, no: 133, Kayseri Raşid Efendi Ktp., no: 1320,
Selimiye Ktp., no: 600.
Rucû’u’ş-Şeyh eserinin bir diğer çevirisi Na‘tî mahlasıyla meşhur Mir Mustafa b. Hüseyin
Paşa (ö. 1718) tarafından yapılmıştır. Bilinen nüshaları: Topkapı Müzesi Ktp./Revan Köşkü, no: 1702
ve İÜ Ktp./Türkçe, no: 9631.
6 Bkz. Şehsuvaroğlu, s. 3. 7 Katip Çelebi, age, c. I, s. 835; Ziriklî, Hayruddın, el-A‘lâm, Dâru’l-‘İlmli’l-Melâyîn, Beyrut 1992,
c. I, s. 133,274 8 Katip Çelebi, age, c. I, s. 830
Sayfa 9
Şehsuvaroğlu’nun bildirdiğine göre aynı eserin III. Mustafa zamanında (1757-1774) Mustafa
Ebu’l-Feyz tarafından Tuhfetü’l-Mülûk adıyla yapılan bir diğer çevirisi, 1771’de kaleme alınmış,
muhtelif şahısların tashihine arz edilerek 1773’te tamamlanmıştır. Bir nüshası İÜ Ktp./Türkçe, no:
3322’de bulunmaktadır. Kütüphane tespit fişlerinde bu çevirinin sahibi Ebu’l-Fazl (Süleymaniye
Ktp./Esad Efendi, no: 2474 nüshasında Ebu’l-Feyz) Mustafa Nüzhet olarak belirtilirken, İslami Tıp
Yazmaları Kataloğu'nda Esad Efendi, no: 2474 nüshası ve Milli Ktp./Arapça, no: 3900, no: 514
nüshaları Hayatizade Mustafa Feyzi Efendi’ye (ö. 1727) ait gösterilmiştir. Eserin Tuhfetü’l-Mülûk
Adıyla Millet Ktp./Ali Emiri/Türkçe, no: 47 ve no: 69’da bulunan çevirisinin ise kime ait olduğu
belirtilmemiştir. Ayrıca, eserin Türkçe çevirileri hakkında kütüphane tespit fişlerinde çevirisi yapılan
Arapça metnin İbn Kemal’e ait gösterilmesi ilginçtir.
Her biri 30 bap içeren iki bölümden ibaret olan eserin birinci bölümü erkeklere, ikinci bölümü
kadınlara ayrılmıştır. Yazıldığı alanda döneminin bilim ve kültür anlayışını yansıtan eserde ele alınan
konular başlıkları itibariyle şöyledir:
I. BÖLÜM
1.BAP: İdrar Yolunun Yapısı
2.BAP: Teslislerin Yapısı
3.BAP: Bahta Aşırılıktan Doğan Zararlar
4.BAP: Cimada Aşırılıktan Kaynaklanan Zararın Büyümeden Giderilmesi
5.BAP: Cima Sonrasında Kullanılması Gerekenler
6.BAP: Bahın Yararları
7.BAP: Cimaa Uygun Olan ve Olmayan Zamanlar ve Şekiller
8.BAP: Bah İçin Terkip Yapacakların Bilmesi Gereken Bilgiler
9.BAP: Bahı Artıran Yalın İlaçların Tanıtımı
10.BAP: Bahı Artıran Bileşik İlaçlar
11.BAP: Bahı Artıran Yağlar
12.BAP: Bahı Artıran Merhemler
13.BAP: Bahı Artıran Yakılar
14.BAP: Bahı Artıran Hazmettiriciler
15.BAP: Bahı Artıran Reçel ve Meyve Suyu Tatlıları
16.BAP: Bahı Artıran Tozlar
17.BAP: Bahı Artıran Hukneler
18.BAP: Bahı Artıran Fitiller
19.BAP: Bahı Artıran Macunlar
20.BAP: Bahı Artıran Sütlülerin Terkipleri
21.BAP: Bahı Artıran Kokular
22.BAP: Bileşik Gıdalar
23.BAP: Bahı Azaltıcılar
24.BAP: Penisi Uzun ve Kalın Yapanlar
25.BAP: Cimaı Lezzetli Kılan İlaçların Terkibi
26.BAP: Gebe Kalmaya Yardımcı İlaçlar
27.BAP: Gebeliği Önleyici İlaçlar
28.BAP: Baha Yardımcı Havâs Bilgileri
29.BAP: Bahı Artırıcı İsimlerin (Tılsım, Nüsha vb.) Yazılması
30.BAP: Sevgileri ve Tutkularındaki Amaçları Açısından Çeşitli İnsan Tipleri
II. BÖLÜM
1.BAP: Uzuvları Açısından Kadınlardaki Güzellik Nitelikleri
2.BAP: Şehvet Azlığı veya Çokluğu Gibi Durumlarının Tespitini Sağlayan Belirtiler
3.BAP: Yüz ve Ten Rengini Güzelleştirici İlaçlar
4.BAP: Saç Bitirici ve Uzatıcı İlaçlar
5.BAP: Dişleri Parlatıcı, Ağız Kokusunu Giderici ve Güzelleştirici İlaçlar
6.BAP: Kilo Aldırıcı ve Güçlendirici İlaçlar
7.BAP: Avuç ve Parmaklara Yakılan Kınalar
8.BAP: Beden ve Elbise Kokusunu Güzelleştiren İlaçlar
Sayfa 10
9.BAP: Rahim Boynu Dudaklarını Güçlendiren İlaçlar
10.BAP: Rahim Boynunun Bir Tarafa Eğilmesini Önleyen İlaçlar
11.BAP: Kadın Menisini Artıran İlaçlar
12.BAP: Kadınları Sıcak Kanlı Olmaya Yönlendiren İlaçlar
13.BAP: Rahmi Sıkılaştırıcı, Isıtıcı ve Akıntıları Giderici İlaçlar Rahim Kokusunu
Güzelleştirici İlaçlar
15.BAP: Kadınlarda Cima Arzusunu Canlandıran İlaçlar
16.BAP: Ergenliğe Erişmeden Önce Kullanıldığında İstenmeyen Tüylerin Çıkmasını Önleyen
İlaçlar
17.BAP: Ergenliğe Ulaştıktan Sonra Kullanıldığında İstenmeyen Tüyleri Gideren İlaçlar
18.BAP: Cima Çeşitleri
19.BAP: Bah Hakkındaki Çeşitli Problemlere Çözümler
20.BAP: Hikâyeler
21.BAP: Anal Seks Yapanların Durumu
22.BAP: Kadınların Cimaa Yönelik Arzuları
23.BAP: Cima İçin Uygun Olan Durumlar
24.BAP: Kadınların Erkeklerde Aradıkları Ahlak ve Özellikler
25.BAP: Yönlendirme ve Elçiler
26.BAP: Cima Adap Kuralları
27.BAP: Sohbet, Öpücük, Şaka ve Annelerin Kızlarına Öğütleri
28.BAP: Kadınların Karakter ve Doğası
29.BAP: Nicelik Açısından Cimaın Ölçüsü
30.BAP: Uyutucu ve Gevşeticiler
The Old Man Young Again adıyla İngilizceye çevirilen (Paris1898) eserin günümüz Arapça
baskılarının çokluğu da göz önüne alınırsaoldukça rağbet gören bir eser olduğunu söyleyebiliriz.
TÛSÎ’YE AİT GÖSTERİLEN BAHNAME
Din bilimleri yanında felsefe ve özellikle Astronomi ve Matematik alanındaki çalışmalarıyla
ünlü Türk bilgini Ebû Cafer Nasîruddîn et-Tûsî’ye izafe edilen bu Bahname, Brockelmann (ö.
1956)’ın verdiği bilgiye göre, el-Bâh(iyyet)ü’ş-Şâhiyye ve’t-Terâkîbü’s-Sultâniyye adlı hıfzısıhha
alanında yazdığı eserin son üçte birlik kısmıdır ve Tûsî’nin ölümünden sonra bir alim tarafından
Gazan Han’ın (Ö.1304) hasta oğlu için telif edilmiştir.9 Mahmud Gazan Han’ın 33 yaşında öldüğü ve
iki kızı dışında başka bir çocuğu olmadığı bilinmektedir.10 Şu halde ortada kasıtlı-kasıtsız bir yanlışlık
veya karışıklık olduğu anlaşılmaktadır. Bahname’nin, orijinal adının ne olduğu, eser bölümü mü yoksa
müstakil bir eser mi olduğu, yazarının Tûsî olup olmadığı veya niçin ona ait gösterildiği, asıl yazarın
kim olduğu, kim için yazıldığı gibi soruların cevaplandırılması, eserin yaygınlığı dikkate alınırsa
oldukça önem arz etmektedir.
Sağlıklı cevapların bulunabilmesi açısından en güvenilir metot, bu bahnamenin Farsça
yazılmış diğer bahnamelerden biriyle aynı metine sahip olup olmadığını tespit edilmesidir. Emek ve
zaman isteyen bu işlemin ilk basamağı da eserlerin başlangıç ve bitiş cümleleri eşliğinde konu
başlıklarının karşılaştırılarak aynılık durumunun belirlenmesidir, İşte bu ilk basamakta elde ettiğimiz
bilgiler ışığında şunları söyleyebiliriz:
Tûsî’ye izafe edilen bu eser müstakil bir eser ve asıl müellifi de Ebû Zeyd el-Muzaffer (b.)
Hibetüllah b. Muhammed b. Erdeşîr b. Keygubâd et-Taberî (el-Basrî) adlı bir tabip olmalıdır. Bu
tabibin Risâle der Tıb adıyla Manisa Îl Halk Ktp., no: 1975’te bulunan Farsça bir diğer eserinin Ebu’l-
Muzaffer Togan Tigin Me’mûn b. Harun Kadir Han b. Süleyman Arslan Ha(ka)n b. Yusuf b. Kadir
Han b. Harun b. Kılıç Buğra Han için yazıldığı belirtilir.11 İsimler arasında, belki de müstensih
hatasından kaynaklanan ilave ‘b.= ibn’ler çıkarıldığında: Togan Tigin Memun (ö.?) b.Tabgaç Buğra
Kara (Kadir) Han Haşan Harun Han (Ö.1103) b. Süleyman Arslan Buğra Tigin Han (Ö.1057) b. Yusuf
9 Brockelmann, Cari, Tarîhu ’l-Edebi-‘l Arabî (Geschichte der Arabischen Litteratur + Supplementband), çev.
Mahmud Fehmi Hicazi, el-Heyetü’l-Mısriyye, c. V, Mısır 1995, s. 398. 10 Öztuna, Yılmaz, Devletler ve Hanedanlar/İslam Devletleri, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996, c.
I, s. 562 11 Şeşen ve diğerleri, age, s.283
Sayfa 11
Harun Kadir Han (Ö.1032) b. Harun Haşan Buğra Kılıç Han (Ö.992) silsilesi karşımıza çıkmaktadır.12
Bu isimlerden hareketle tabibin, Karahanlılar döneminde, 12. yy.da yaşamış olduğunu söyleyebiliriz.
Bir diğer ifadeyle Tûsî’nin doğumundan yaklaşık 100 sene önce yazılmış olan bahname, Tûsî’ye izafe
edilmiş olmaktadır. Bu tespitimiz esnasında kataloglardaki bilgilere göre aynı bahnamenin Bahname =
Kitâbü’l-Cühd adıyla Manisa İl Halk Ktp., no: 1795 ve 1811, Millet Ktp./Feyzullah Efendi, no: 1323,
Milli Ktp./Arapça Yazmalar, no: 97 ve 778, Süleymaniye Ktp./Tire, Necip Paşa, no: 333’te, Tuhfetü’l-
Mülûk adıyla Bağdatlı Vehbi, no: 1409 ve Lala İsmail, no: 382’de Farsça, Süleymaniye Ktp./Şehit Ali
Paşa, no:2068 ve 2069’da Arapça nüshalarının bulunduğu anlaşılmıştır. Fakat her halükarda metin
karşılaştırması kaçınılmazdır.
Sonuç itibariyle, Türkçe çevirilerinde de mevcut olan ‘Ebu’l-Muzaffer Han b. Gazan Han b.
Me’mûn Halife’ ifadesi ‘Ebu’l-Muzaffer Togan Me’mûn-i Halife’ ifadesinin yanlış istinsahından
kaynaklanmış olmalıdır. Karahanlılar, Gazneliler ve Selçuklular döneminde adet olduğuü zere halife
kendisine bağlılık bildiren Türk hükümdarlarına ‘Seyfu’d-Devle, Muinü’d-Devle, Nâsiru’d-Devle’
gibi lakaplarla taltifte bulunmuştur. Benzer şekilde Togan’ın da ‘Me’mûnu’l-Halife’ diye anılıyor
olması muhtemeldir.
Bazı nüshalarda yazarın soyu, dede Erdeşîr’i takiben ‘İbn(Key)Kubâd b. Mihrâs b. Hercâs b.
Câmâsb-ı Hakîm’ şeklinde geçmekte ve Câmâsb’ın ‘ceddimiz’ diye nitelendirildiği görülmektedir. Bu
soy zincirinin gerçek dışı olma ihtimali düşünüldüğünde, Firdevsî et-Tûsî’nin (Ö.1025) Gazneli Sultan
Mahmud’a (dönemi: 998-1030) takdim ettiği Şahname’de belirtilen Câmâsb-ı Hakîm’le rtibatlandırma
amacına matuf olduğu açıktır. Karahanlı hükümdarların Efrasyab’ı, Dülkadiroğullarının da Enuşirvan-
ı Adil’i büyük ataları olarak kabul etme inancı göz önüne alındığında, tabip Taberî’nin gerçek dışı olsa
da o dönemde övünç vesilesi olarak bu kaydı kullanmasını doğal karşılamak gerekiyor. Firdevsî gibi
oda Tûsî nisbesiyle anılıyor idiyse bu nisbe kaydının eklendiği bir nüsha, bu eserin yanlışlıkla
Nasîruddın et-Tûsî’ye izafe edilmesine yol açmış olabilir.
Kütüphanelerimizde 40’ın üzerinde nüshası bulunan Türkçe çevirilerin ise Musa b. Mesud (?)
tarafından bazı nüshalara göre II. Murad (dönemi: 1421-1451) için, bazı nüshalara göre ise Yakup b.
Devlet Han (?) için yapıldığı belirtilmektedir. Eserin içeriğine işaret ve diğer bahnamelerle
karşılaştırılabilmesi amacıyla konu başlıkları aşağıda sunulmuştur:
1.BAP: Beden Mizaçları ve Belirtileri
2.BAP: Cimaa Kuvvet Veren Gıdalar
3.BAP: Yalın Gıdalar
4.BAP: Bileşik Gıdalar
5.BAP: İçecekler
6.BAP: Macunlar
7.BAP: Merhemler
8.BAP: Haplar
9.BAP: Kuşak ve Kemerler
10.BAP: Taban Altlarına Sürülen İlaçlar
11.BAP: Cima Lezzetini Artıran İlaçlar
12.BAP: Cimaa Kuvvet Veren Hukneler
13.BAP: Tozlar
14.BAP: Cima Şekilleri
15.BAP: Zekeri İrileştiren İlaçlar
16.BAP: Ferci Dar ve Yumuşak Kılan İlaçlar
17.BAP: Gebeliği Önleyici İlaçlar
Çeviri nüshaların bazılarında baplar içinde yer alan bazı fasıllar müstakil baplar olarak yer
aldığı gibi bazı nüshalarda da konu yakınlığına binaen bazı baplar birleştirilmiştir. Bu ve benzeri
değişikliklerin mütercimin veya müstensihin tasarrufundan kaynaklanmış olması muhtemeldir.
Osmanlı-Türk hekimleri de bu alanda telif eser yazmak için denemeler yapmışlardır. Örneğin,
tabip Ali b. İshak’m (I. Murad dönemi:1360-1389) Kitâbü ’l-Bâh'ı (Tire İlçe Halk Ktp., no: 259),
Haşan b.Abdürrahim’in (III.Murad dönemi: 1574-1595) Bahname'si (Süleymaniye Ktp./Hasan Hüsnü
Paşa, no: 1360), Muhammed b. Mustafael-Ma‘addî’nin (?) Kitâb-ı Mücâma’a’sı (Milli Ktp./Türkçe,
no: 514), hekimbaşı Kâtipzade Mehmed RefT’in (Ö.1769), henüz hâssa hekimi iken I.Mahmud
12 Öztuna, age, c. 1, s. 632
Sayfa 12
zamanında (1730-1754) yazdığı Bahname = Risâle-i Bâh ve Habel’i (Süleymaniye Ktp./Esad Efendi,
no: 2470, Kasidecizade, no: 656,İÜ Ktp./Türkçe, no: 2706) bunlardan bazılarıdır. III. Ahmed’in (ö.
1736) ‘zaaf-ı bâha müptela olması’ üzerine Mehmed Refî‘ tarafından kaleme alınan üç bölümlük
risalede tenasül organları ve hastalıkları, cinsel arzu noksanlığının sebepleri ve ilaçları üzerinde
durulmuş, yer yer şehvet arttırıcı bazı hikâyeler de yer almıştır.
ŞEYZERÎ VE EL-ÎZÂH FÎ ESRÂRİ’N-NİKÂH ADLI ESERİ
Celâlüddîn Ebu’n-Necîb Abdurrahman b. Nasr(ullah) el-‘Adevî et-Taberî eş-Şeyzerî (ö. 1193)
Halep’te yaşamış ve Taberiyye’de (Beyrut, Akka sancağı dahilinde olan ve adını kıyısında bulunduğu
Taberiyye gölünden alan yerleşim yeri) kadılık ve tabiplik yapmıştır. ‘Şeyzerî’nisbesi, Şam’da
Ma‘arratü’n-Nu‘mân yakınındaki kalenin ve civarındaki yerleşim yerinin adı olan ‘Şeyzer’den
gelmektedir. Bazı kaynaklarda yanlışlıkla ‘Şîrâzî’ diye kaydedilmiştir.
Selahaddin Eyyubi (ö. 1193) için kaleme aldığı el-Menhecü’l-Meslûk fi Siyâseti’l-Mülûk
adlı eseri ve Nihâyetü’r-Rütbe fî Talebi’l-Hısbe adlı eserleri oldukça rağbet görmüş, birçok kez
basılmış ve dilimize de çevrilmiştir. Rüya yorumlarına ilişkin Hulâsatü’l-Kelâm fî Te’vîl’i’l-Ahlâm
adlı eseri Fransızca’ya çevrilen (Paris 1864) Şeyzerî’nin edebi bir dille aşkı konu aldığı Ravdatü'l-
Kulûb (Süleymaniye Ktp./Esad Efendi,no: 1697) adlı kitabı da günümüze ulaşan çalışmalarındandır.
Bah konusunda kendinden sonraki eserlere de kaynaklık eden, Farsça ve Türkçe’ye çevrilen
el-îzâh fî Esrâri’n-Nikâh eseri tahkikli olarak basılmıştır (Beyrut 1986). Kütüphanelerimizde 15 yazma
nüshası bulunan ve ilki erkeklerin, İkincisi kadınların sırları başlığıyla iki bölüm(cüz) olarak yazılan
eserin kendi içinde fasıllara ayrılan bapları itibariyle konu başlıkları şöyledir:
I. BÖLÜM
l.BAP: Bah İçin Terkip Yapacakların Bilmesi Gereken Bilgiler
2.BAP: Bahı Artıran Yalın İlaçların Tanıtımı
3.BAP: Bahı Artıran Bileşik Gıdalar
4.BAP: Bahı Artıran Bileşik İlaçlar
5.BAP: Bahı Artıran Merhemler, Yakılar, Hukneler, Fitiller
6.BAP: Cimaı Lezzetli Kılan İlaçlar
7.BAP: Zekeri Büyük ve Sert Kılan İlaçlar
8.BAP: Gebe Kalmaya Yardımcı İlaçlar
9.BAP: Gebeliği Önleyici İlaçlar
10.BAP: Bahı Azaltan, Cima Arzusunu Gideren Maddeler
II. BÖLÜM
1.BAP: Uzuvları Açısından Kadınlardaki Güzellik Nitelikleri
2.BAP: Şehvet Azlığı veya Çokluğu Gibi Durumlarının Tespitini Sağlayan Belirtiler
3.BAP: Yüz ve Ten Rengini Güzelleştirici İlaçlar
4.BAP: Saç Bitirici ve Uzatıcı İlaçlar
5.BAP: Dişleri Parlatıcı, Ağız Kokusunu Giderici ve Güzelleştirici İlaçlar
6.BAP: Kilo Aldırıcı ve Güçlendirici İlaçlar
7.BAP: Avuç ve Parmaklara Yakılan Kınalar
8.BAP: Beden ve Elbise Kokusunu Güzelleştiren İlaçlar
9.BAP: Rahmi Sıkılaştırıcı, Isıtıcı ve Akıntıları Giderici İlaçlar
10.BAP: Çeşitli Sırlar ve Denenmiş Havâs Bilgileri
Brockelmann ‘Viyana, 1468 ve Leipzig, 775’ şeklinde işaret ettiği nüshaların eserin sadece
ikinci bölümünün Türkçe çevirisi olduğunu belirtir.13 Özel kütüphanemde ve Milli Ktp./Arapça, no:
1728’de bulunan14, tabip Ebu’l-Feyz Mustafa çevirisi de eserin sadece ikinci bölümünün çevirisinden
13 Brockelmann, age, c. V, s. 77-78. 14 Şahsi kütüphanemdeki nüsha 23 varak, ince kağıt, aharlı, 260x160mm., yazı 170x80 mm., harekesiz nesih,
altın çerçeveli, 21 satır, bap başları ve reçete başları surh, 7., 8. ve 9. baplar noksan, sonradan yapılma çehar kuşe
Sayfa 13
ibarettir. Brockelmann’m kataloglara dayanarak işaret ettiği iki nüsha da büyük ihtimalle bu çevirinin
nüshalarıdır.
EBU’L-FEYZ MUSTAFA VE TUHFETÜ’L-MĞTEEHHİLÎN
İlerleyen sayfalarda sadeleştirilmiş metnini ve tıpkıbasımını sunacağımız çeviri, Ebu’l-Feyz
Mustafa tarafından yapılmıştır. Mütercimimiz mukaddimesinde eserin adını Müşevviku’t-Tıbâ’ fî
Emri'l-Cimâ (Beden Tabiatını Cimaa Teşvik Eden) olarak belirler, sonunda ise Tuhfetü’l-Müteehhilîn
(Evlilere Armağan) adının da verilebileceğini belirtir.
Özel kütüphanemde bulunan ve Bursalı Ali b. İbrahim Efendi adına 1228/1813 tarihli
temellük kaydı düşülen Ecza Mecmuası'nda ‘tabibe lazım olan’ 11 adet kitap ismi arasında tabibimize
ait olan Çeviri-i Gâyetü ’l-İtkân = Nüzhetü ’l-Beyân ve Risâle-i Feyziyye adı geçmektedir ki bu iki
eserin o dönemin muteber kitaplarından ve yazarının da sahasında uzman tabiplerden olduğu
anlaşılmaktadır. Fakat onun hayatı ve eserleri hakkında bilgi veren sadece birkaç tarihi kaynak
mevcuttur ve verdikleri bilgilerde de karışıklıklar görülmektedir. Ebu’l-Feyz’in hayatı ve eserleri
hakkında günümüze ulaşan bilgiler Yrd. Doç. Dr. Bedizel Zülfıkar (Aydın)’m çalışmalarıyla
aydınlatılmaya çalışılmıştır.15 Biz onun verdiği bilgileri, dayandığı kaynakları ve yazma nüshaları da
göz önünde tutarak, tabibimizin kimliğini ve eserlerini tespit konusunda, öncelikle karışıklığa sebep
olan ‘tabiplerin isimlerindeki benzerlikler’ ve ‘eserlerin yanlışlıkla farklı tabiplere ait gösterilmesi’
problemlerini çözmeye çalışacağız.
Ebu’l-Feyz Mustafa’nın katalog kayıtlarına geçen ‘Hayatizade’ lakabı, tıp tarihimizde önemli
bir yer işgal eden ‘Hayatizadeler’e göz atmamızı zorunlu kılıyor. Bunlar arasında hekimbaşılık yapmış
olanlar ve hekimbaşılık görevinde bulundukları tarihler şunlardır:
Hayatizade Mustafa Feyzi Efendi (1) (ö. 1692), 1669-1692.
Hayatizade Mustafa Feyzi Efendi (2) (ö. 1738), 1724-1736.
Hayatizade Mehmed Emin Efendi (ö. 1747), 1736-1746 (Hekimbaşıyken şeyhülislam olan ilk
kişi).
Hayatizade Mehmed Said Efendi (ö. 1757), 1746 ve 1748-1755.
Hayatizade Mustafa Feyzi Efendi (2) ve Hayatizade Mehmed EminEfendi, Hayatizade
Mustafa Feyzi Efendi (l)’nin torunlarıdır. Babaları müderris Hayatizade Ahmed Efendi olup 1694’te
ölmüştür.
Hepsi de eser sahibi bu isimlere, baştabiplik payesinde bulunmayan Hayatizade Damadı
Süleyman Efendi (ö. 1715) ile Sultan Ahmed Darüşşifasında tabib-i evvel olan Hayatizade Şakirdi
Mustafa b.Mehmed b. Ahmed (ö. 1744) isimli tabipleri ekleyerek, tabibimiz Ebu’l-Feyz Mustafa’yı
aradığımızda akla en yakın ihtimal olarak Hayatizade Şakirdi Mustafa b. Mehmed b. Ahmed karşımıza
çıkmaktadır. Nitekim, Bursalı Mehmed Tahir (Ö.1925), İbn Sellûm diye meşhur Salih b.Nasrullah’ın
(Ö.1670) Gâyetü’l-îtkân fi Tedbîri Bedeni’l-Însân adlı Arapça eserini Nüzhetü’l-Beyân fi Tercemeti
Gâyeti’l-İtkân adıyla Türkçeye çeviren Ebu’l-Feyz Mustafa Efendi ismi ile Hayatizade Şakirdi
Mustafa b. Mehmed b. Ahmed Efendi ismini aynı şahsa ait gösterir.16 Katalog kayıtlarına
baktığımızda, lakap ve künyelerde ‘Ebu’l-Feyz, Ebu’l-Feyyaz (yanlışlıkla Vatvat ve Vazvaz diye
okunup öylece kayıtlara geçmiştir), Feyzi, Hayatizade, Hayatizade Şakirdi, el-İstanbulî’ şeklinde
farklılıklar olsa da ‘Mustafa b. Mehmed b. Ahmed’ ifadesinin ağırlık kazandığını görmekteyiz.
Hayatizade ailesindeki isim zinciri ise ‘Mehmed b. Mustafa b. Ahmed b. Mustafa’ şeklindedir.
Dolayısıyla, tabibimiz, Hayatizade ailesinden değildir fakat onlardan birinin talebesi olmalıdır.
Hangisinin talebesi olduğunu ve hayatıyla ilgili diğer bilgileri eserlerindeki ip uçlarından hareketle
belirlemek mümkündür.
ebru ciltlidir. Milli Ktp./Arapça, no: 1728/1 (lb-29b) nüshası kaim kağıt, fıligransız, 214x150 mm.,23 satır, bap
başlan ve reçete başları surh, talik, kırmızı meşin ciltlidir. Aynı no/2 (37b-51b) Bahname-i Padişahî mevcuttur.
Yazma, 1975’te 600 TL. bedelle Zeki Korucu’dan satın alınmadır. 15 Zülfıkar (Aydın), Bedizel, “Ebu’l-Feyz Mustafa Efendi ve Ünlü Eseri Risâle-i Feyziyye’ye Ait Yeni
Bilgiler”, 3. Türk Ecz. Tarihi Toplantısı (3-4 Haziran 1996 Eskişehir). 16 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Amire, İstanbul1924, c. III, s. 224, 237.
Sayfa 14
Düstûru’t-Tahîb fi ‘Ameli Mîzâni’t-Terkîb adlı eserini 1136/1723-1724 yılında yazmıştır.
Sultan Ahmed Darüşşifasında birinci tabip olduğunu belirttiği bu eserinde, kitabını Reisületıbba Ömer
Efendi’ye(ö. 1136/1724 ve hekimbaşılık dönemi 1127-1136/1715-1724) arz ettiğini söyler. Bu ‘arz
etme’ ifadesi, Ömer Efendi’nin onun hocası olmasına işaret kabul edilebileceği gibi, hocası olmayıp
sadece takriz, takdir veya tashih amaçlı bir takdim olarak da düşünülebilir.
İbn Sellûm’un torunu kazasker Feyzullah Efendi’nin (ö. 1747) ricası üzerine yaptığı Nüzhetü'l-
Beyân adlı çevirisini 1141/1728-1729 tarihinde tamamlamıştır.
Önsözünde ‘…tercemesine muvaffak olduğum Gayetü’l-İtkân tercemesi ki...’ ifadesinin yer
aldığı Hulâsatü’t-Tıb eserinde bulunan‘...tarih-i hicretin 1163 (1750) senesine baliğ oldukda sinn-i
fakir 72’ye baliğ olmuş idi...’ sözüne dayanılarak 1091/1680 yılında doğduğu (hicri sene hesabıyla 72,
miladi sene hesabıyla 70 yaşında olduğu) belirtilebilir. Fakat bu tarih, Bursalı Mehmed Tahir’in
kaydettiği 1157/1744 ölüm tarihiyle uyuşmamaktadır.17
En eski istinsah tarihi 1144/1731’e ulaşan er-Risâletü’l- Feyziyye'nin istinsah kayıtlarına göre
o ‘huzzak-ı etıbba-i zemaneden’ ve ‘Sultan Ahmed Daruşşifası reisületıbbası’ olarak tanıtılmaktadır.
Bu eserinde tıp sanatını nasıl öğrendiğini kısaca dile getirir. Gençlik yıllarından bugüne gelinceye
kadar tıpla uğraştığını, tıbbın bütün inceliklerini ve hakikatlerini, bütün kaidelerini ve uygulamalarını
öğrenmek için uzun yıllar reisületıbba hizmetinde çalıştığını ve Allah’ın lutf u keremiyle gücü
yettiğince pratik uygulamalar yaparak hastayı tedavi eder hale geldiğini anlatır. Hizmetinde bulunduğu
reisületıbba, Mehmed Tahir’in de belirttiği gibi, Hayatizade Mustafa Feyzi Efendi (2) olabilir ve
eserini ona ithaf amacıyla er-Risâletü’l-Feyziyye diye isimlendirmiştir, denilebilir.
Bedizel Zülfıkar (Aydın)’ın tespitine göre bu eser, kazasker payesinde bulunan Feyzullah
Efendi’ye ithaf amacıyla bu isimle isimlendirilmiştir ve yazar eserin önsözünde dertlilerin ve
kimsesizlerin sığınağı olan melek tabiatlı zatın yüce kapısına intisap ve istinad ettiğini, fakirlik
akrebinin sokmasıyla yaralı, sıkıntı ateşinin iltihabıyla hummalı iken onun sayesinde kurtulduğunu ve
bu edviye lügatini onun bol nimetlerine bir teşekkür ifadesi olarak tasarladığını anlatır, sonunda böyle
kerem sahibi bir zatın adına yazılan bu risalenin aynı isimle müsemma olması uygun olacağından bu
risale onun şerefli isimlerine kıyasla er-Risâletü’l-Feyziyye fi Lügât’l-Müfredâti’t-Tıbbiyye
İsmiyle isimlendirilmiştir’ der. Yine Bedizel Zülfıkar (Aydın)’a göre, eserde geçen ‘….rehnüma-yı
tarikat-ı fenn-i tababet olan vaktinin ferîdi veasrının vahîdi reisületıbba-i şehriyari, üstadım,
velinimetim…’ ifadesi Ömer Efendi için kullanılmıştır. Kanaatimizce her iki ihtimal de mümkündür.
Zira o dönem hekimbaşılarının büyük çoğunluğu aynı zamanda kazasker payesindedirler. Ayrıca
Ömer Efendi’nin ölümünü takiben Hayatizade Mustafa Feyzi Efendi (2)’ye talebe olarak, iki tabibinde
gözetiminde yetişmiş ve çalışmış olması uzak bir ihtimal değildir.
Bu bilgilerden anlaşılacağı üzere tabibimiz geleneksel metotla yani usta çırak ilişkisi içersinde
tıp eğitimi almış, tıbbın teorik ve pratik alanında yetkinlik kazanmış bir tabiptir. Dönemin gereği
olarak Arapça’ya vakıf bulunan ve hem çeviri hem de telif eser veren tabiplerimizdendir. Mehmed
Tahir’in belirttiğine göre Yenişehir (Tesalya), Bursa ve Mekke kadılıklarında ifay-ı hizmette
bulunmuştur.
Mehmed Tahir, tabibin ölüm tarihini 1157/1744 olarak kaydeder. Ancak, Hulâsatü’t-Tıb’
eserindeki ifadesine göre tabibimiz 1163/1750 tarihinde 72 yaşındadır. Hadiye Tuncer’in Yabani
Bitkiler Sözlüğü eserinde ‘Yazarın ölüm tarihini de çok araştırdım. İstanbul Ragıp Paşa Kitaplığı 945
no kayıtlı [yazmada] şöyle bir şerh buldum ‘Faziletli tabip ve mütercim Ebu’l-Feyyaz Mustafa Efendi
1168 senesi Cemaziyelevvelin 26ncı Pazartesi günü (9 Mart 1755) ikindi namazında Hakk’ın
rahmetine kavuşmuştur. Tanrı günahlarını affetsin.’ şeklinde bir bilgi verilmektedir. Zülfıkar ise
belirtilen yazmada böyle bir kayıta rastlayamadığını bildirmiştir. Ragıp Paşa Ktp., no: 945/1 ve 2’de
bulunan eserler Hulâsatü’t-Tıb’ ile Nüzhetü’l-Beyân fî Tercemeti Gayeti’l-İtkân’dır. Her iki eseri de
istinsah eden kişi Tabip Mustafa b. Ahmed (?) olup 1168 Cemaziyelevvelinde yazmıştır. Muhtemeldir
ki sözü edilen tek kayıt bu ketebe kaydıdır. Doğruluğu tespit edilemediğinden kesin bir şey
söylenemese de bu tarihin Ebu’l-Feyz’in ölüm tarihi olarak kabul edilmesi daha uygun görünmektedir.
Tuhfetü ’l-Müteehhilîn’in tanıtımına geçmeden önce, hangi eserlerinin daha çok okunduğu
hakkında ip uçlan vermesi açısından tabibimize ait eserlerin konuları ve yazma nüshalarına
değinmenin yararlı olacağı kanaatindeyiz.
Düstûru ’t-Tabîb fi 'Ameli Mîzâni ’t-Terkîb ilaç terkipleriyle ilgili kuralları ve kullanılan
maddelerin farmakolojik özelliklerini ele alan,‘risale’ diye nitelenebilecek derecede ufak hacimli bir
eserdir. Bir mukaddime ve üç makale üzere düzenlenmiştir. Bilinen 10 nüshası mevcuttur.
17 Bursalı, age, c. III, s. 237.
Sayfa 15
Nüzhetü’l-Beyân (bazı kayıtlarda: Nüzhetü ’l-Ebdân) fi Tercemeti Gayeti’l-İtkân çevirisi, aynı
zamanda ‘şerh’ diyebileceğimiz ilavelerle genişletilmiş bir çeviridir, Mehmed Tahir’in de belirttiği
gibi, tabibimizin tıp ilmindeki yetkinliğinin ispatı niteliğinde olan bu eserin 24 nüshası bulunmaktadır.
Kayseri Raşid Efendi Ktp., no: 1238’deki 9+362 varaklık nüsha mütercim nüshasıdır. Eser 7+703
sayfa olarak 1303/1886 tarihinde İstanbul'da basılmıştır.
Hulâsatü ’t-Tıb, tıp ansiklopedisi niteliğinde bir çalışma olup, döneminin tıp anlayışını ve
bilgilerini içermesi açısından önemlidir. Günümüze sadece iki nüshası ulaşmıştır.
er-Risâletul-Feyziyye fi Lügâti ’l-Müfredâti ’t-Tıbbiyye eseri, Risâle-i Feyziyye fi Lügâti
’l~Müfredât ve kısa şekliyle, Risâle-i Feyziyye ve Müfredât-ı Feyziyye isimleriyle anılmıştır. Türkçe-
Arapça Arapça-Türkçe, alfabetik bir tıp sözlüğü niteliğindedir. Dönemin ihtiyacına cevap vermesi
nedeniyle oldukça rağbet gördüğü söylenebilir. Eserin 20 nüshası bulunmaktadır. Son iki eser
Mehmed Tahir tarafından yanlışlıkla hem tabibimize hem de Hayatizade Mustafa Feyzi Efendi (2)’ye
ait gösterilmiştir.18
İsimleri Arapça olmakla beraber tabibimizin bütün eserleri edebi kaygıdan uzak ve
anlaşılabilir sadelikte o dönem Türkçesiyle yazılmıştır. Yüzyıllardır yerleşiklik kazanmış olan tıp
terimlerinde doğal olarak Arapça’nın ağırlığı onun döneminde de devam etmektedir. Nakilci ve
derlemeci bir üslupla kaleme aldığı eserlerde kendi tecrübelerine ilişkin bilgilere rastlanmamaktadır.
Tuhfetü’l-Müteehhilîn’e gelince, daha önce belirtildiği üzere bu eser, Şeyzerî’nin
el-îzâh fi Esrâri’n-Nikâh adlı eserinin kadınların sırlarına ayrılmış olan ikinci bölümünün çevirisinden
ibarettir. Arapça aslına sadık kalınarak fasıllar içeren 10 bap üzere düzenlenmiştir. Mütercimin yer yer
bazı açıklamalar ve ilavelerde bulunduğu görülmektedir. Metin kenarına düşülen açıklama notları da
mütercime aittir.
Mütercim, kendisi tarafından yazılan mukaddimede Şeyzeri (metinde: Şîrâzî diye geçer)
tarafından telif edilen bu eserin, ‘mahbûbeyi müzakere etmek tabiata şevk verir’ deyişine uygun olarak
gönüllere canlılık, bedensel güç ve duyulara dinçlik verecek nitelikte ‘bî-nazır’ (benzersiz) bir kitap
olduğunu, herkesin yararlanabilmesi için bu eserin Türkçe’ye çevrilmesinin kendisinden istenildiğini,
yaralı gönlünde şevk uyandınr düşüncesiyle çeviriye girişip adını Müşevviku’t-Tıbâ’ fî Emri’l-Cimâ’
olarak belirlediğini söyler.
Birinci bapta; kadın güzelliğinin ve organlarında bulunması gereken güzel niteliklerin önemi
anlatılarak yüz güzelliğinin önemine dikkat çekilir. Buna göre, güzel kadının saçları, kaşları, kirpikleri
ve gözleri siyah (!) olmalıdır. Dili, dudakları, yanakları ve ardının kıynakları (kalçaları) kırmızı olmalı,
yüzü, başı, topukları ve kalçaları yuvarlak olmalıdır. Güzel kadının organları arasında belirli bir uyum
bulunmalı ve ayrıca, davranışları da latif olmalıdır. Konuya ilişkin bir hikâye aracılığıyla tanıtılan
‘ideal güzel’ şöyledir:
‘Âfet-i devrân, âşûb-i cihan, servi boylu, sırma saçlı, hilal kaşlı, ahu gözlü, çekme
burunlu, hokka ağızlı, kiraz dudaklı, inci dişli, şirin sözlü, püskürme benli, gümüş gerdanlı,
yüzü dolunaya, yanakları güle, göğsü ışıldayan aynaya, kolları dökme balmumuna, elleri pençe-i
Hûrşîde benzer.’
İkinci bapta; kadınlık organının özelliği (fantezilere dayanılarak) anlatılmaktadır. Mesela,
‘Mahbûbenin ağzı küçükse ferci dar olur, dilinin kırmızılığı fazla olursa fercinin rutubeti az olur...’
gibi. Dudaklarının ince olması, şehvet azlığının bir belirtisi olarak gösterilir.
Daha sonra kadınlık organının sınıflandırması yapılır. Buna göre sekiz tip kadınlık organı
vardır:
1.Müteşahhame
2.Lezika
3.Ka‘râ
4.Cevfâ
5.Mütehatteme
6.Şefrâ
7.Mütehakkme
8.Fehvâ
Akdeniz havzası ve Ortadoğu kadınları da sınıflandırılır. Buna göre Diyar-ı Rum (Anadolu)
kadınlarının ferçleri her yönden daha temiz daha paktır. Mekkeli kadınlar cazibeli, şehvet dolu,
cimaları da lezzetli olur; ancak bedenlerinin rengi, hüsn-i cemal sahibi bedenliler gibi değildir. İyi
geçinmek ve hoş sohbet etmek isteyenler, Iraklı kadınlarla evlenmelidirler vb.
18 Bursalı, age, c. III, s. 237, 332-333.
Sayfa 16
Daha sonra yaşlara göre sınıflandırma yapılır; yaşlara göre cima istekleri yorumlanır. İlk adet
görme yaşı 10 olarak kabul edilir. Cima yapılabilecek süre 10-36 yaş arası 26 yıldır. Şehvet fazlalığı
açısından da bir başka sınıflama yapılır.
Bu bapda kadınlar doyuma ulaşmak bakımından da çabuk, orta ve ağır olarak sınıflandırılır.
Cinsel boşalmanın erkekle aynı anda olmasının sevgiyi artıracağı vurgulanır. Ferçlerin erkeklik
organıyla uyumu da önemlidir. Cimanın tam lezzeti için bu uyum şarttır.
Üçüncü bapta; ten güzelliği üzerinde durulur. Benleri giderme yolları belirtilir. Genellikle
bitkisel droglardan yararlanılarak düzgünler (pudralar) hazırlanır. Ayrıca sabah uykudan kalkınca yüze
sürülen ilaçlarda tarif edilir.
Dördüncü bapta; kıl çıkaran (pilatuvar) ilaçlarla kılları beslemek için kullanılan ilaçların
formülleri verilir. Ayrıca kıl dökücü terkipler de sunulur. Kılların dört sınıf olduğu belirtilir:
1. Yüz ve beden güzelliğini artıran ve yararlı olan kıllar (saç, kirpik ve kaşlar)
2. Yalnız güzellik verenler
3. Yararlı kıllar (vücut kılları)
4. Fena kıllar (koltuk altı ve kasık kılları)
Beşinci bapta; dişleri parlatan ve ağız kokusunu önleyen ilaçlar anlatılır. ‘Senûn’ adı verilen
diş parlatıcı ilaçların yanında ağız kokusunu gideren ilaçlar da belirtilir. Çünkü ‘mahbûbelerin dişleri
beyaz ve ağız kokuları hoş olursa bu, onların güzelliğine güzellik katar; dişleri siyah olur ve ağızları
fena kokarsa bu, güzelliklerine halel getirir.’
Altıncı bapta; besleyici ve şişmanlatıcı ilaçlara yer verilmiştir. Önce, gıdaların besin değerleri
belirtilir, sonra dokuz adet şişmanlatıcı formül sunulur. Formüller genellikle karbonhidrat, yağ ve
protein içeren kalorijen gıdalar içerir. Kadınlık organı, uyluk gibi bazı organları besleyici tedaviler de
bu bapta yer alır.
Yedinci bapta; ellere ve vücudun diğer yerlerine yakılan çeşitli kına formülleri sunulur. Kına
bazen altın sarısı, bazen kuzguni siyah, yeşil ve turkuvaz olarak hazırlanmaktadır. Bu konuda 10
formül verilir.
Sekizinci bapta; deodorantlar anlatılır. Verilen 5 formülde kullanılan droglar arasında nane,
merzengüş, mersin yaprağı, sandal, tarçın, sümbül gibi droglar vardır. Ayrıca banyodan sonra misk,
kâbe fesleğeni gibi ilaçlarla vücudun ovulması önerilir.
Onuncu bapta; ‘garip sırlar’ adı altında folklorik tıp açısından önemli olabilecek şu konularda
tavsiyeler yer alır:
- Kadının başkasıyla ilişkisi olup olmadığını anlamak
- Kadını kendine bağlama yolları
- Kadını kendine aşık etmek
- Kadının bakire olup olmadığını anlamak
- Kadının hamile olup olmadığını anlamak
- Doğacak çocuğun erkek mi dişi mi olduğunu bilmek
- Doğumdan sonra plasentayı çıkarmak
- Gebeliği önleyen ilaçlar
- Gebeliği sağlayan ilaçlar
- Afrodizyak ilaçlar
- Erken boşalmayı önleyen ilaçlar
Bu formül ve tavsiyeler sadece folklorik tıp ve telkin tedavisi ‘psikoterapi’ açısından bir değer
taşıyabilir. Bunlar antik tıp ve ortaçağ İslam tıbbında bulunabileceğine göre ikincil kaynak olabilir.19
Tuhfetü’l-Müteehhilîn’de afrodizyak macun terkiplerinin yer almaması ilginçtir. Konuya
bütünlük getirmesi için Dr. Kenan Süveren ile birlikte yayınladığımız Şerefeddin Sabuncuoğlu (1385-
1468?)’nun Mücerreb-nâme eserinden alman 9 formülü aşağıda veriyoruz.20
Şerefeddin Sabuncuoğlu’nun Mücerreb-Nâme Adlı Eserinde Yer alan Afrodizyak Formüller:
(Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih No: 3619)
Macun-ı bellud: (varak 16b)
19 Kitapta geçen ağırlık ölçülerinin karşılığı söyledir: Miskal = 24Kırat (4.807 gr) Dirhem = 9 Kırat =
Okkanın 1/400’ü (3.207 gr) Denk = 1/6 Dinar veya 1/4 Dirhem (0.801 gr) Çekirdek = Buğday tanesi miktarı
Kırat = 1/2 Danek (0.2004 gr) Dinar = 6 Denk Kist = 4 Ratl 20 Uzel, İlter-Kenan Suveren, Mücerreb-nâme (İlk Türkçe Deneysel Tıp Eseri 1468), 1999, Ankara.
Sayfa 17
Bu macun üreme yollarını açar ve cimaa kuvvet verir.
Yapılışı: Fülftil, zencefil, karanfil, darçinî [Seylan tarçını, kurfa],mastika [damla sakızı], zire-i
müdebbir [yabani keten, gafat], kavrulmuş küzbere [kişniş], her birinden altışar dirhem [20.16 gram].
Bellud [palamut, sindiyan] 200 dirhem [672 gram]. Hepsi birlikte dövülür, elenir. Üç katı kadar
köpüğü alınmış balla macun yapılır. Şerbeti büyüklere 10dirhem [33.6 gram] küçüklere 5 dirhemdir
[16.8 gram].
Macun-ı bah: (varak 16b)
Bu macuna ‘Macun-u hasene’ de derler. Cima arzusunu çok kuvvetlendirir, mideyi
kuvvetlendirir, iştahı arttırır ve fena yelleri dağıtır ve bağıra kuvvet verir. Hipokrat der ki:
“Her kim ki bu macunu yese ve gıdasını ıslah eylese o kişinin tıbba ihtiyacı olmaz.”
Yapılışı: Mısır anasonu, kerfis [kereviz] tohumu, kişir [kişniş]tohumu, şalgam tohumu her birinden 10
dirhem [33.6 gram], zirrverd [zirvend] 2 dirhem [6.72 gram], mastika [damla sakızı] 2 dirhem,
karanfil, akırkarha [nezle otu], ud-i Hindî [Hint öd ağacı, yalancı öd ağacı] her birinden birer dirhem
[3.36 gram]. Bunlar ayrı ayrı dövülür, elenir, hepsinin 3 katı köpüğü alınmış balla macun yapılır.
Günde bir miskal [10gram] kullanılır.
Macun-ı mütevekkili: (varak 17a)
Cimaı kuvvetlendirir, kuluncu açar ve mide zayıflığı, şişkinlik, baş ağrısı ve mafsal ağrısını
giderir, gut hastalığına faydalıdır. Yazın, kışın; akitli, vakitsiz; perhizli ve perhizsiz kullanılabilir.
Yapılışı: Turbit 8 dirhem [26.9 gram], sakamonya [Mahmudiye otu]4 dirhem [13.44 gram];
tohum-ı kerfis [kereviz tohumu], nar-ı misk[Hintnarı], zencefil, akınkarha [nezle otu], hayr-ı buvva
[Afrika kakulesi],kereviya [yabani kimyon] her birinden ikişer dirhem [6.72 gram]. Şeker-i Tebrizî
[Tebriz şekeri] ve bütün ilaçlarla birlikte bal, sakamonya, benefşe [menekşe] yağı ile eritilir, bala
katılır üzerine 15 dirhem [50.4 gram] tatlı badem yağı dökülür. Şerbeti küçüklere 2 miskal [20 gram],
büyüklere 3miskaldir [30 gram].
Ratl = 10 Ukiyye = Yaklaşık 1Litre Ukiyye = 10 1/7 Dirhem
Macun-ı müferrih: (varak 25a)
Bu da ferahlatıcı bir macundur. Cinsel gücü arttırır. Hazmettiricidir, cildi güzelleştirir ve kişiyi
rahatlatır.
Yapılışı: Karanfil, besbâse [küçük Hindistan cevizi], su’ud [kırkboğum], habbü’z-zelâm
[Abdülaziz, şehvet otu], kebabe [Hint biberi,kebabiye], cevz-i buvva [bir çeşit küçük Hindistan
cevizi], mastika[damla sakızı], darçinî [Seylan tarçını, kurfa], buzidan [sahlep], anison[anason], irasâ
[su zambağı], ancura [ısırgan otu], helyun [kuşkonmaz],cevz-i Hindi [Hindistan cevizi, narçıl], cevz-i
Rumî [Anadolu cevizi,ceviz], badem-i mukaşşer [kabuğu soyulmuş badem], her birinden 3dirhem
[10.1 gram]; ud-i Hindi [Hint öd ağacı, yalancı öd ağacı], kurkum [zerdeçöp, Hint safranı], behmen
[kuduz otu, kırmızı behmenj’in herbirinden 1dirhem [3.36 gram]; varakü’l-hayal [kenevir] bütün
ilaçlarıntoplam miktarı kadar, eğer varakü’l-hayal bulunmazsa 5 dirhem [16.8gram] afyon.Yukarda
belirtilen ilaç toplamı kadar kavrulmuş buğday unuyahut leblebi unu [nohut] ile dövülür. Sonra hepsi
tekrar toplamın üç katıkefi [köpüğü] alınmış balla macun yapılır. Şerbeti sağlamlara 3 dirhem[10.1
gram] zayıflara yeteri kadar.
Macun-ı felâsife: ( varak 25b)
Bu macun balgamı keser, yelleri boşaltır, meniyi arttırır ve dili revaneyler [dili açar, akıcı
yapar]. Bütün eklemlere fayda eder ve diş diplerini sağlamlaştırır.
Sayfa 18
Yapılışı: Fülful [karabiber], dâr-ı fulftil [karabiberin uzunca bir çeşidi], zencefil, darçinî
[Seylan tarçını, kurfa], emlec [amlaç], balilah [balilac, belile], şitarac [circir, yabani eruka, bahçe
teresi], zeravend-imüdehrec [loğusa otu, boru elması], babunc [papatya], asli köknar [recine], acı cevz-
i Hindî [Hindistan cevizi, narçıl], husyetü’s-saleb [sahlep, tilkitaşağı] Her birinden 10 dirhem (33.6
gram); meviz menakı [mevizaç, bit otu, dağ üzümü] 30 dirhem (100.8 gram); bezr-i râziyâne [rezene
tohumu] 7 dirhem (23.52 gram) bu ilaçlar ayrı ayrı dövülür ve elenir, toplam 3 katı köpüğü alınmış
balla macun yapılır. Şerbeti 3dirhemdir (10.1 gram).
Macun-ı İbni Sina: (varak 26a)
Seçilen macunlar arasında bundan daha iyi macun yoktur, demişler. Ağız kokusunu giderir,
balgamı keser, ağızdan gelen kara suyu keser, gövdedeki yelleri savuşturur, bekareti kuvvetlendirir,
mesane taşını eritir, basura faydalıdır ve cimaa kuvvet verir, bel ağrısını giderir.
Yapılışı: Nânahvah [Mısır anasonu], bezr-i cezer [havuç tohumu], bezr-i şibit [dere otu
tohumu] her birinden 12 dirhem [40.32 gram], besbâse [küçük Hindistan cevizi], karanfil, mastika
[damla sakızı], her birinden 12 dirhem [40.32 gram], akırkarha [nezle otu], ud-i hâm [ud-iHindî - Hint
öd ağacı, yalancı öd ağacı], her birinden buçuk dirhem[0.84 gram]; Misk 7 çekirdek yahut 9 çekirdek.
Bu ilaçlar 3 yarı bal yarışekerle macun yapılır. Şerbeti her gün 3 dirhemdir [10.1 gram].
Macun-ı çörek otu: (varak 27b)
Erken boşalmayı keser. Bel ağrısına, baş dönmesine; erliğinden kalana [kesilene], oğlandan ve
kızdan kalana; hazımsızlığa, sancıya, yürek yeline [kalp ağrısına] faydalıdır.
Yapılışı: Habbetü’s sevda [çörek otu, çöreotu] 20 dirhem [67.2gram], zencefil 5 dirhem [16.8
gram], karanfil, darçinî [Seylan tarçını, kurfa], her birinden ikişer dirhem [6.72 gram]; dâr-ı fülful
[karabiberinu zunca bir çeşidi] 3 dirhem [10.1 gram], kebabe [Hint biberi, kebabiye] 3dirhem [10.1
gram], bezr-i bassal [soğan tohumu], zaferan [safran] 2dirhem [6.72 gram], su’ud [kırk boğum]
1dirhem [3.36 gram], bezr-i incir [incir tohumu] 5 dirhem [16.8 gram], cevz-i buvva [bir çeşit küçük
Hindistan cevizi] 5 dirhem [16.8 gram], mastika [damla sakızı] 3 dirhem [10.1 gram], kendir [kendir
tohumu, kenevir] 1dirhem [3.36 gram], havlıcan 3 dirhem [10.1 gram] bellud [palamut, sindiyan] unu
kavrulmuş 60 dirhem [201.6 gram], buğday unu kavrulmuş 120 dirhem [202.2 gram] alınır birlikte
dövülür, gereği kadar köpüğü alınmış balla macun yapılır. Şerbeti 2 dirhemden [6.72 gram] 4 dirheme
kadardır [13.44 gram].
Denenmiş Bah Macunu: (varak 28a)
Yapılışı: Karanfil, dâr-ı fülful [karabiberin uzunca bir çeşidi], zencefil, darçinî [Seylan tarçını, kurfa],
zürünbad [yabani zencefil,zemebad], kakule [hamama], sümbül, seliha [yaban tarçını, saliha], asarun
[çoban düdüğü, kedi otu], habbü’l belesân [belesan yağı, Mekkepelesengi], zirrverd [zirvend], ud-i
Hindî [Hint öd ağacı, yalancı öd ağacı] her birinden beşer dirhem [16.8 gram]. Mastika [damla sakızı],
havlıcan,cevz-i buvva [bir çeşit küçük Hindistan cevizi], zaferan [safran], bezr-icezer [havuç tohumu],
bezr-i reşâ [tere], şekâkul [yabani havuç], bezr-ifici [turp tohumu, kufak turp], bezr-i şalgam [şalgam
tohumu], bezr-i bassal [soğan tohumu], yonca tohumu, anison [anason], bezr-i kerfis [kereviz
tohumu], bezr-i kendena [kandene tohumu, küçük pırasa], bezr-ikutum [pamuk tohumu], bezr-i
kardam [yabani kimyon, kereviya], lübb-ifındık [fındık içi], cevz-i Hindî [Hindistan cevizi], bezr-i
şibit [dere otu tohumu], bezr-i ancura [ısırgan otu tohumu], husyetü’s-saleb [sahlep, tilkitaşağı] her
birinden onar dirhem [33.6 gram]. Lisanü’l asâfir [dişbudak, asfur] 9 dirhem [30.24 gram], kendir
[kendir tohumu, kenevir] 8 dirhem [26.9 gram]. Bezr-i râziyâne [rezene tohumu], tuderin [yabani
hardal, bülbül otu], helyun [kuşkonmaz] her birinden 7 dirhem [23.5gram]. Besbâse [küçük Hindistan
cevizi], kebabe [Hint biberi, kebabiye], behmen [kuduz otu, kırmızı behmen], buzidan [sahlep] her
birinden 6 dirhem [20.16 gram], surud [kırk boğum] 4 dirhem [13.44 gram]. Her biri ayrı ayn dövülür,
elenir ve tatlı badem yağı ile karıştırılır, iki katı balla macun yapılır. Ceviz büyüklüğünde alınıp şerbet
yapılır.
Macun-ı Nânahvah: (varak 29b)
Sayfa 19
Bu macun, gerek yaşlılıktan ve gerekse zayıflıktan dolayı cima yapamayan kişilere faydalıdır.
Mideye kuvvet verir, hazmettiricidir, meniyi arttırır, ağız kokusunu hoş eder, diş diplerini sıklaştırır,
ağızdan gelen kara suyu keser, süddeleri açar, kovuktaki taşı eritir.
Yapılışı: Nânahvah [Mısır anasonu], bezr-i cezer [havuç tohumu], bezr-i kerfis [kereviz
tohumu], bezr-i şibit [dere otu tohumu], besbâse [küçük Hindistan cevizi], mastika [damla sakızı] her
birinden onar dirhem [33.6 gram]. Karanfil karfa, akırkarha [nezle otu], asarun [çoban düdüğü, kedi
otu], ud-i zaferan [safran] her birinden 1 danek [tane], misk dörtte bir danek. Hepsi ayrı ayrı dövülür,
elenir. Toplamının 3 katı köpüğü alınmı şballa macun yapılır. 4.5 dirhemi [15 gram] şerbet olarak
içilir.
SONUÇ
Görüldüğü gibi Türk hekim yazarları 14.-15. yy.dan beri bahnamelerle ilgilenmişler, ya klasik
bahnameleri Türkçeye çevirmişler, ya da kendileri telif eser yazmışlardır. Yapılan incelemeler bu
çevirilerde, çevirenin kişisel eklentiler veya aslından çıkarmalar yaptığını göstermektedir. Edinilen bir
diğer kanı da Türk tabiplerin bahname türü eserlerinin kozmetoloji ağırlıklı cinsel eğitimi hedeflediği
ve fazla ‘pornografik’ öğeler içermediğidir.
Dolayısıyla bu alandaki araştırmalar ve çalışmalar devam etmeli, öncelikle Türkiye
kütüphanelerindeki, hatta özel kütüphanelerdeki bahnameler taranmalı, kataloglanmalı ve
sınıflandırılmalıdır. Çevirilerin Arapça veya Farsça orijinal metinleriyle karşılaştırılması ve
değerlendirilmesi, bu alanda daha sağlıklı bilgilere ulaşılmasını temin edecektir.
Sayfa 20
TUHFETÜ’L-MÜTEEHHİLÎN
Evlilik Armağanı
(Sadeleştirilmiş metin)
Prof. Dr. İlter UZEL
Sayfa 21
Önce Tanrı’ya hamd, Peygambere övgüden sonra...
Akıl sahibi kimselerce bilindiği gibi, iyilik ve ihsanı pek yüce olan, ‘Varlıkların Yaratıcısı’,
bütün hayvan türlerine özellikle de yaratıkların en yücesi olan insana erkeklik ve dişilik vererek
birbirleriyle birleştirip türlerini devamlı kılmak istemiş; büyük bir lütuf olarak da bu birleşmeye çok
lezzet ve haz vermiştir; ta ki insanlar bu lezzetli işi yaparak dünyanın sonuna kadar nesillerini
sürdürebilsinler…
Bu bakımdan hekimler cima konusunda, daha birçok yararlar açıklamışlardır. Nitekim
Şeyh Davud [el-Antakî], cimaın pek çok hastalığa ilaç olduğunu; aşırısının ise vücuda bitkinlik
getireceğini, söylemiştir.
Cimaın zararlarından korunmak için özellikle güler yüzlü, tatlı dilli, salınarak yürüyen,
sevmeyi, sevilmeyi bilen bir güzel kadın seçmelidir. Böylece erkekte istek artar ki bu da aletin tam ve
hazır olmasını sağlar.
Cima, bedenin gelişmesine, zararlı fikirlerin yok olmasına; öfkenin sükunete dönmesine neden
olur; başta ve göğüste olan ağırlığı giderir.
A2a
Cima bunlardan başka birçok yarar sağladığı için basiret sahibi birçok büyük insan bu amaçla
kitaplar veya risaleler yazmışlar; gönül çekici güzelliği anlatarak, cimaa uygun olan sevgililerin nasıl
olacağını tarif etmişlerdir.
Eski hekimlerden Abdurrahman bin Nasr bin eş-Şeyzerî; İnsan Tabiatına Şevk; Sevgiliyi
Düşünmek21 kabilinden benzeri bulunmaz bir eser yazmıştır. İnsan tabiatını bilenlerin belirttiği gibi
dünya lezzetlerinin çoğunda beş duyudan ancak birisi zevk duyar. Fakat sevgilinin yüzüne bakmaktan
gözümüz, nazikâne konuşmasından kulaklarımız; amber kokulu saçlarından koku alma duyumuz; al
dudaklarını içmemizden tad duyumuz zevk alır, onu sinemize çekmemizde temas zevkimizi sağlar.
Bu hisleri tam bilen ve tadan zevk sahipleri, yukarıda bahsedilen hekimin kitabının Türkçeye
çevrilmesini ben aciz Tabip Mustafa Ebu’l-Feyz’den istemişlerdir. Ben fakir de, bunu kabul ederek
eserin çevirisine başladım ve adını Müşevviku 't-Tıbâ’ fi Emri’l-Cimâ’ [Cima İsteğinde Tabiatın
Teşviki] koydum. Bu kitabı on bap olarak düzenledim:
Birinci Bap: Mahbûbelerin uzuvlarında olması gereken en güzel vasıflar.
İkinci Bap: Mahbûbelerin ferçleri ile şehvetlerinin az veya çokluğuna karar verdirecek belirtiler.
Üçüncü Bap: Mahbûbelerin yüzüne güzellik ve renk veren ilaçlar.A2b
A2b
Dördüncü Bap: Kıl çıkarıp uzatan ve rengini güzelleştiren ilaçlar.
Beşinci Bap: Dişlere parlaklık verip, kirlenmesini gideren ve ağız kokusunu hoş yapan ilaçlar.
Altıncı Bap: Bedeni semirtip, tazelik ve canlılık veren ilaçlar.
Yedinci Bap: Ellere ve parmaklara konan ilaçlar.
Sekizinci Bap: Bedenin kokusunu hoş kılan ilaçlar.
Dokuzuncu Bap: Mahbûbenin fercini sıkı ve sıcak ederek ıslaklığım[akıntısını] gideren ve kokusunu
güzel kılan ilaçlar.
Onuncu Bap: Nice fenlerden derlenmiş garip sırlar ve muhabbet büyüleri.
21 Aslı; Müzâkeretü ’l-Habîbe Tüşevvikü ’t-Tabîa.
Sayfa 22
Birinci Bap
Mahbûbelerin Uzuvlarında, Hoş Özelliklerden Bulunması Lazım Olan
Şeyleri Bilmek Beyanındadır
Mahbûbelerin uzuvlarında bulunması gereken iyi ve güzel vasıfların bilinmesi gerekir. Ne
zaman ki mahbûbe güzel yüzüyle emsalsiz olsa; organlarının oranı kusursuz olsa; bütün varlığı ile
hoşa gitse; onun letafet saçan gül yüzüne baktıkça ruhta farklı bir hal ve şehvet gücünde hareket
meydana gelir. Ona kavuşmak, onunla sevişmek erkeğin en candan dileği olur. Bu bapta kadının
güzelliğini artıran, güzellik vasıflarını bildirelim.
Bu vasıflara sahip olan bazı mahbûbeler vardır ki her yönü ile âfet-i cihan, yüz güzelliğiyle
fâika-i akran olurlar. Amma bazısı da vardır ki aranan vasıfların bazıları onlarda noksan olur.
A3a
Basiret sahipleri demişlerdir ki;
Siyahlık bakımından kadının yüzüne ziynet ve letafet verici şeylerden, görünüşe güzellik
verenler dörttür: Bunlardan birincisi saçları siyah olmak; İkincisi kirpikleri siyah olmak; üçüncüsü
kaşları siyah olmak; dördüncüsü gözleri siyah olmaktır.
Kırmızılık bakımından güzellik veren şeyler de dörttür: Birincisi dili kırmızı olmak; İkincisi
dudakları kırmızı olmak; üçüncüsü yanakları kırmızı olmak; dördüncüsü dibinin yani ardının
kıynaklarının kırmızı olmasıdır. Zira kıynakların kırmızımtırak olması fercin kızgınlığına işarettir.
Yuvarlaklık yönünden güzellik verici şeyler de dörttür: Birincisi yüzü değirmi olmak; İkincisi
başı değirmi olmak; üçüncüsü topukları değirmi olmak; dördüncüsü ardının kıynakları değirmi olup
yuvarlak şekilde olmaktır.
Uzunluk yönünden güzellik verici şeyler de dörttür: Birincisi gerdanı uzun olmak; İkincisi
boyu uzun olmak; üçüncüsü kaşları uzun olmak; dördüncüsü saçları uzun olmaktır. Genişlik yönünden
güzellik verici şeyler de dörttür: Birincisi alnı geniş yani alnı açık olmak; İkincisi gözleri geniş, yani
yumuk gözlü olmayıp ahu gözlü olmak; üçüncüsü göğsü geniş olmak; dördüncüsü de yüzü geniş,
topak çehreli olmaktır. Zira çehresi küçük olduğunda, değirmi dahi olsa makbul değildir.
Sıkılık yönünden mahbûbenin güzelliğine mükemmellik veren ancak fercidir. Mütercim fakir
der ki: feraset sahipleri, fercin sıkılığını mahbûbenin ağzının küçük olmasından anladılar. Nitekim
ikinci bapta bu husus açıklanacaktır.
A3b
Küçüklük yönünden güzellik veren şeyler de dörttür: Birincisi ağızdır yani ağzın küçük
olması her bakımından mahbûbenin güzelliğine mükemmellik verir; İkincisi elleri küçük olmaktır;
üçüncüsü memeleri küçük olmaktır; Dördüncüsü ayakları küçük olmaktır.
Açıklanan bu vasıflarla birlikte başının ve yüzünün şekli de düzgün ve uyumlu olmalı. Yani
baş büyükken yüz küçük olmamalı; bütün beden yapısı her yönden uyumlu olmalı; ne zayıf ne de
şişman olmalıdır. Sıkı tenli olmalı, bedenin rengi kırmızımtırak beyaz [pembe] olmalı veya
kırmızımtırak siyah yani buğday tenli olmalı; elleri ölçülü olup yumuşak olmalı; sohbeti tatlı, kanı
sıcak, alımlı, şehvet-engiz, gülmesi latif olmalı, nâzikane tebessüm etmelidir. Kirpikleri siyah ve ön
dişleri inci gibi düzgün dizilmiş olmalı, kaşları siyah ve uzun olmalı, bedeni hareket ettikçe kıçı dahi
hareket etmeli, çalkalayarak yürümeli, sesi ince olup konuşması hoş olmalı; şarkı söylemeye istekli
tabiatı olmalı, ufak kemikli olup eklemleri ölçülü ve endamı uyumlu olmalıdır.
Bunu şâyan [Hikâye]
Rivayet ederler ki, Ebu’l Hakem [Avf bin Muhallem]eş-Şeybâni’nin Ümmü İyâs adında
fevkalade güzel bir kızı vardı. Güzellik yönünden diğer hatunlardan daha güzel olup zamanında onun
güzelliğine eşdeğer hatun bulunmamakla, güzelliği dillerde destandı.
A4a
Aklı ve feraseti ile de benzersizdi. Güzelliğini seyretmek herkeste hayranlık uyandırırdı. Meşhur Arap
şairi İmrü’l-Kays’ın torunu olan Amr [b.Hicr] el-Kindi’nin Hâris adındaki oğlu, kızı görmeden aşık
Sayfa 23
oldu. Bu genç, gerçeği öğrenmek için yakınlarından, bu işlerden anlayan bir hanımı kızın tarafına
gönderdi. Bu hanım, kızı bizzat görerek ve görüşerek öğrendiklerini Haris’e bildirdi ve kızı şöyle tarif
etti:
Gördüğüm kız bir âfet-i devran, âşûb-ı cihan, servi boylu, sırma saçlı, hilâl kaşlı, ahu gözlü,
çekme burunlu, hokka ağızlı, kiraz dudaklı, inci dişli şirin sözlü, güler yüzlü, püskürme benli, gümüş
gerdanlı bir mahbûbedir ki yüzü dolunaya, yanakları güle benzer; bir tenâsübe maliktir ki sinesi
ışıldayan ayna; sinesindeki memeler turunç; memeler gümüşten iki hokka-i beyza gibidir. Kollar
dökme balmumuna, eller pençe-i Hurşîd’e benzer.
Beyit:
İnce bel ayva göbek ardı önü hep uygun,
Görmemiş desem olur mislini çeşm-i gerdûn
Bu gerçeği öğrenen Haris, kızın izdivacına talip oldu ve onunla evlenerek muradına erdi...
Sayfa 24
İkinci Bap
Mahbûbelerin Ferçlerinin Vasıfları ve Şehvetlerinin Çokluğu ya da
Azlığının Nasıl Anlaşıldığı ve Belirtileri Beyanındadır
Konuyu bilenler ve kadın güzelliğini inceleyen feraset sahipleri şöyle demişlerdir:
Mahbûbenin ağzı büyük olsa ferci de büyük olur. Ağzı küçük olsa ferci de dar olur. Dudakları
kalın olursa fercinin etrafı da kalın olur. Ağzının üst dudağı kalın olursa, ferci yufka olur. Eğer alt
dudağı küçük olursa ferci de küçük olur.
Dilinin kırmızılığı fazla olursa fercinin rutubeti az olur, Yani sulu olmayıp yaşlığı orta halli
olur.
A5b
Dilinin ucu yassı olursa ferci gayet sulu olur.
Burnu sivri olursa cima isteği az olur.
Çenesi uzun olursa ferci yüksek yani yumru olur, kılları az olur, kaz göğsüne benzer. Çenesi
küçük olursa ferci de çukur olur.
Yüzü geniş ve boynu kalın olan mahbûbenin kalçaları küçük, ferçleri büyük ve dar olur.
Ellerinin ve ayaklarının üstü etli olursa ferçleri büyük olur ve cimadan zevkleri de fazla olur.
Baldırları kalın ve sıkı etli olursa şehvetleri fazla olup cimaa istekli olurlar.
Bedeni daima sıcak, dudakları kırmızı, memeleri sıkı ve birbirinden uzak olursa bu, şehvet
aşırılığının ve cimadan fazla zevk almanın belirtisidir.
Bedenin rengi kırmızıya yakın olmak, gök elâ gözlü olmak, gülmesi çok, hareketleri hafif
olmak, mûsiki dinlemeye meraklı olmak, kalın dudaklı olmak; cima isteği ve şehvet fazlalığının
belirtisidir.
Dudakların kalın olması fercin etrafının kalın olmasının da belirtisidir.
Dudakların ince olması ise şehvet azlığının belirtisidir.
Doğuştan sürmeli ve iri gözlü olmak şehvetin fazlalığı ve fercin küçük ve dar olmasına
delildir. Gözleri kafa tarafına meyilli, yani tepegöz olmak, fercin çok geniş olmasının belirtisidir.
A6a
Bilinmelidir ki mahbûbeler bedenlerinin değişik olmasına göre birkaç sınıfa ayrılırlar. Her
sınıfın kadınlık organı, mesafesinin yakınlığı ve uzaklığı açısından kendisine uygun bir erkeklik aleti
bulmadıkça tam şehvet oluşturamaz. Şimdi önce bu mahbûbelerin sınıflarını belirtip sonra her sınıf
için uygun olan erkeklik aletini açıklayalım.
Bütün kadınların bu konudaki durumlarını bilen tecrübe sahipleri, onların sekiz sınıfa
ayrıldığını bildirmişlerdir.
Birincisi müteşahhime; İkincisi lezika; üçüncüsü ka’râ; dördüncüsü cevfâ; beşincisi
mütehhattime; akıncısı şekrâ; yedincisi mûtehannika, sekizincisi fehvâ’dır.
Bu kadınlar kendilerine uygun erkeklik aleti bulmadıkça cima lezzetinden hoşlanmazlar.
Sayfa 25
Bunlardan birincisi müteşahhime olandır ki ferç iç yağı ile doludur. Şişman, iri ve kıynakları
yumru olurlar ki bunlara ‘tavşan başı’ adı verilir. Böyle olanlarda ferç rahme kadar uzun aralı
olduğundan zeker uzun olmadıkça kadın lezzet bulmaz. Hintli hekimler zekeri üçe ayırırlar: Birincisi
uzun, İkincisi orta, üçüncüsü kısa olandır. Uzunu 12 parmak boyunda; yani üç tutam; ortası 9 parmak
boyunda yani iki tutam bir parmak; kısası da 6 parmak yani bir buçuk tutam olur. Bunlara da ayrı ayrı
isimler verilmiştir. Kısacası müteşahhime olanlar yani lâhm ve şahm sahibi olan mahbûbeler uzun olan
zekere talip olur, ondan zevk alırlar.
A6b
Lezika; fercin semizken sonra zayıflayıp iç yağıyla dolu olan yerleri boşaldığından
kıynakların birbirine yapışık olduğu halde, sölpük olmasıdır. Böyle olan ferce giren alet kısa ve kaim
olmadıkça mahbûbe cimadan zevk bulamaz.
Ka’râ; rahim, uzak olup fercin dölyatağı uzunluğu sebebiyle çukur olmasıdır. Böyle olan
ferçte bazen birleşmeyi terk etmekle rahim büzülerek uzaklaşır. Böyle olan fercin kalın ve kulaklı bir
zekere ihtiyacı vardır ki fercin derinine girip hassas bölgesine ulaşabilsin.
Cevfâ; fercin iç tarafında iki yanları birbirinden uzak ve etsiz, yağsız ve içinin kof olmasıdır.
Böyle olanlara Türkçede fos amlı, derler. Ekseriya uzun boylu kadınlar ve çok doğuranlar böyle olur.
Bunlar kalın aletten haz duyarlar. Eğer meşreplerine uygun alet bulamazlarsa yeterli lezzet
almadıklarından dargın ve titiz olurlar.
Mütehhattime; fercin alt ve üstü eşit olup şehvetin mesafesi yakın ve inzali seri olandır.
Böyle olan mahbûbeler orta boyda aletle çabuk doyuma ulaşmaktan hoşlanırlar. Eğer erken boşalıp
fazla hareket edilirse nazikliğinden kutusu örselenip fazla ağrı ve elem duyarlar.
A7a
Şekrâ; fercin iki yanı etsiz ve kurudur. Böyle olanlar ince ve uzun aletten hoşlanırlar. Alet
içeri girince bilhassa boş olan etsiz yerlere de yönelmeli yani o tarafı çalkalamalıdır. Böyle olmazsa
mahbubelerde doyum olmaz cimam tadını alamazlar.
Mütehannika; fercin dış tarafında iki yanları, yani iki kıynakları kalın ve yoğun, içi de rahme
kadar dolu ve sıkıdır. Böyle olan mahbubeye ‘Hıtayî’ adı verilir. Bunların cimadan hoşlanması kıvamı
tam ince ve uzun aletle olur, başkası ile doyuma ulaşmayıp zevk alamazlar.
Fehvâ; fercin rutubeti fazla olduğundan içi geniş ve soğuk olur. Böyle olanlar cimaın tadını
bilmeyip şehvetleri doyuma ulaşamaz, ferçlerine sıcaklık gelince birleşirler. Bunlar alet içine gidip
gelmektense kasık kasığa sürtüşmekten hoşlanırlar. Bu nedenle bu cins kadınlar ekseriya erkeklerden
hoşlanmayıp kendi cinsleriyle sürtüşmeye yatkın olurlar.
Bilindiği gibi her kavmin ve her yörenin kadınları birbirine benzemez. Mesela Rumî
[Anadolulu] olan mahbûbelerin rahimleri her yönden daha temiz ve paktır. Endülüslü olanların rengi
kırmızıya yakın, zekâları saf, iyi düşünceli ve rahimleri güzel olur.
A7b
Türk ve Ermeni avratlarının ferçleri kirli ve kendileri de sık doğurgan olurlar.
Hint ve Sind memleketinin hatunlarının ahvalleri kötü, yüzleri çirkin, kıskanç ve akılsız olur,
ferçleri de kirli olur.
Zenci kadınları gerçi ahmak ve kaim olur ama içlerinde öyle güzeller bulunur ki değer
biçilemez. Bedenleri yumuşak ve latif olur.
Mekkeliler cazibeli, şehvet-engiz ve sevişmeleri gayet leziz olur. Lâkin bedenlerinin rengi
güzellik sahiplerinin rengi gibi değildir.
Mısırlı olanların şehvetleri ve cima istekleri çoktur.
Haleplilerin bedenleri tıknaz, ferçleri sıkı olur.
Sayfa 26
Şamlılar güzellikte orta halli olup cimaa istekleri de orta derecededir.
Bağdatlı olanlar diğerlerine oranla daha cazibeli ve şehvetli olup birleşmeleri de lezzetli olur.
İyi geçinmek ve hoş sohbet etmek isteyenler Iraklı kadınları seçsinler ki onlar çok itaatkar
olup iyi geçimli olurlar.
Olgun ve zeki evlat edinmek isteyenler Fars iklimi kadınlarını seçsinler.
Bilindiği gibi mahbûbeler yaş bakımından beş döneme ayrılırlar. Şeyh Reis İbn-i Sina,
A8a
Külliyât-ı Kânun’unda açıkladığı gibi yaş devresi dörttür. Yani insanın doğumundan
ölümüne kadar yaş açısından dört mertebe düşünülmüştür:
Birinci mertebeye ‘nemâ yaşı’ ve ‘hadâset yaşı’ derler. Bunun müddeti otuz seneye yakındır.
İkinci mertebeye ‘vukuf yaşı’ ve ‘şebâb yaşı’ derler. Bunun müddeti kırk yaşına kadardır.
Üçüncü mertebeye ‘kühûlet yaşı’ derler. Bunun müddeti altmış yaşına kadardır.
Dördüncü mertebeye ‘inhitat yaşı’ ve ‘şeyhûhet yaşı’derler. Bunun müddeti altmış yaşından
ömrün sonuna kadardır.
Bilinmelidir ki mahbûbelerin cimaa uygun oldukları çağın başlangıcı dokuz yaşını bitirip on
yaşına girincedir. Çünkü hekimler hayız görme yaşının on yaşından onbeş yaşına kadar olduğunu
söylerler. Yani on yaşında olan bir kızdan kan gelse hayız sayılır. On yaşından önce hayız görme
bedendeki rutûbet üstünlüğünün (aşırılığının) belirtisidir ve bu hayız olarak düşünülemez. Onbeş
yaşına gelince hayız görmeseler bu da bedenin kuruluğunun ve zayıflığının belirtisidir. Ancak sıklıkla
geçerli olan on üç
A8b
yaşında hayız görmeye başlayanlardır ki bu da mizacın dengeli olduğunu ve beden gücünün
yeterliliğinin belirtisidir. Bunlara ‘bâliga’ adı verilir.
Bedenen verimli yani cimaa uygun oldukları çağın sonu da şebâbetin sonudur ki bu da kırk
yaşına kadardır zira tıp kitaplarında açıklanmıştır ki, otuz altı yaşını aşan kadınların bazılarında hayız
kesilir. Bu onların yaşlılık başlangıcı olup altmışa varıncaya kadar kalan yirmi dört seneye ‘hadd-i
iyâs’ adı verilir. Bazılarının da altmış yaşına değin hayız görmeleri ve gebe kalmaları muhtemeldir.
Sonuç olarak mahbûbelerin verimliliği on yaşından otuz altı yaşına kadar olup bu yirmialtı
seneyi inceleyen hekimler beş mertebe varsayıp her birini bir adla isimlendirmişlerdir. Nitekim kitabın
merhum müellifi bu beş mertebenin her birini bildirerek şöyle der:
Birinci mertebeye ‘hadse’ yani tazelik, denir. Bunlar pek taze olup buluğa kadar olanlardır. Bu
yaşta olan mahbûbelerin sözleri doğru olur ve sadık olurlar. Lâkin sır tutmayıp ne işitirlerse söylerler,
erkeklerden ve kadınlardan pek kaçınmazlar.
İkinci mertebede olanlara ‘atik’ yani genç kız, tabir olunur. Bunlar buluğa henüz erip
tazelikleri dahi olgunlaşmamış mahbûbelerdir. Yaşları
A9a
onüçten onbeş yaşına kadar olan süredir. Bu yaş mahbûbelerin henüz geyik etine girdikleri
(büründükleri) zamandır ki bütün uzuvlarına canlılık, çehrelerine pembelik gelir, naz ve edaya
Sayfa 27
başlayarak gönül almak ve işvebazlık etmekle hüner gösterir, cazibeleri fazla olup günbegün şehvetleri
de fazla olur; lâkin hicapları galip olduğundan utangaç olurlar.
Üçüncüye ‘şebabet’ yani delikanlılık devri, denir. Bunların gelişmeleri tamam, tazelikleri
yerinde, düşünce ve duyguları da kemale ermiştir. Akıllıca, edep ve hayâ üzere ülfet etmeye başlarlar.
Dönemi, onbeşinden yirmi yaşına kadardır.
Dördüncü mertebeye ‘mütenâhiyetü’ş- şebâb’ derler ki gençliğin sonu, demektir. Bunlar
tazelikleri son bulup güzelliklerine canlılık katmak için kendilerine çeki düzen vermeye başlayan
mahbûbelerdir. Sevişmeye dair konulardan haz duyup güzelliklerini bildirmek için salınarak yürürler,
kıvrak ve çekici hareketler sergilerler. Onların katında cimadan daha lezzetli bir nesne yoktur ve
erkeğe muhabbetleri çok fazladır. Evlat edinme arzuları da fazladır. Bu mahbûbelerin yaşı da
yirmisinden otuza kadardır.
Beşinci mertebeye ‘nasaf yani orta yaşlı, denir. Bunların yüz güzellikleri günden güne eksilir
ve gül yüzlerine hazan erişip çehreleri ağarmaya, uzuvları gevşemeğe başlar ve noksan şehvetlerinden
dolayı fikirleri de fesada uğrayarak ümitsizliğe düşerler.
A9b
Ancak eşlerine sevgiye yönelip tüm işlerinde dayanışma ve güzel davranışla iltifat üzre
olurlar. Bunların yaşı da otuzdan otuz altı yaşına, nihayet kırka kadardır. Özetle bu mertebeyi aşan
kadınlarda bir letafet kalmaz, cima yapmakta da tam lezzet olmaz. Uygun olan başkası ile evlenmektir.
Eğer bu yaşı aşanlar varsa ve başka çare yoksa zorunluluk gereği ve şehveti defetmek için birleşmeye
talip olunur. Değilse bunlarla fazla cimaın vücuda zarar verdiği tıp kitaplarında bildirilmiştir. Nitekim
bu yaşı geçen yani kühûlete varmış kadınlara, tabipler katında ‘acûz’ tabir olunup mücâmaatlarından
uzak durulsun, diye tenbih olunmuştur.
Bazı mahbûbeler azalarının uyumu ve şehvetlerinin bilinmesi yönünden üç kısma taksim
olunmuşlardır:
Birinci kısmı: Şehvetlerinin fazlalığı yönünden cimaa istekli ve evlenmeğe aday olan
mahbûbelerdir. Bunlar da beş sınıftır: Birincisi, tazeliği kemalini bulmuş; İkincisi, boyu kısa olup fitne
yaratan nâzenînler; üçüncüsü, ince belli nazik şekilli ve zarif görünüşlü olanlar; dördüncüsü, sıkı tenli
olup yumru tavarlı olanlar; beşincisi, kocasız kalan kadınlar. Bu beş sınıf cimaa gayet arzulu olup
istekleri de çok fazladır.
İkinci kısmı: Şehvetlerinde hareket olmayıp cima istekleri az olan mahbûbelerdir.
Al0a
Bunlar da beş sınıftır: Birincisi, yeni yetişmiş mahbûbelerdir; İkincisi, uzun boylu olan hatunlardır;
üçüncüsü, pek etli yağlı ve beyaz tenli olanlardır; dördüncüsü, çok zayıf olanlardır; beşincisi de, eri
tarafından cimaa zorlananlar gibi. Bu gibi mahbûbeleri öpüp okşayarak, sarılıp severek ve
dudaklarından içerek şehvetlerini harekete geçirip cimaa rağbet etmelerini sağlamak gerekir. Bazıları
ise fercin dışında cima yapmakla şehvetleri harekete gelir. Yani ferçlerine girmeden önce makatı
tarafına dayamakla şehvetlenirler. Bu nedenle bu gibiler çoğu kez domalıp cima olmaktan zevk
duyarlar.
Üçüncü kısmı: Cima hususunda durumları çeşitli olan mahbûbelerdir. Yani şehvetleri sükûnet
üzre olup kendileri cima görevine talip olmazlar. Bunlar da üç sınıftır: Birincisi, küçük yaşta olanlardır
ki, şehvetlerini belli edip cima isteklerini yaşları gereği açıklayamazlar; İkincisi, şebâb devrinde
olanlardır ki, tazelikleri yerini bulmakla kendilerine ağırbaşlılık vermekten ötürü nazlanarak cimaa
meyi etmezler. Amma erkek tarafından ilan-ı aşk ve sevda gösterilince de isteğe dizgin germeyip
Al0b
Sayfa 28
teslim olurlar; üçüncüsü, şehvetlerini tahrike utanmaları engel olup cima yapmağa rağbet
göstermeyenler ki kendilerine ‘yaşına göre nazlan kadınım’ atasözü söylenmesin diye naz ve şikayete
cesaret edemezler, erkek güler yüz gösterse, hemen uçkurları gevşemeye başlar.
Şunun iyi bilinmesi gerekir ki, avratlar doyuma ulaşmak bakımından üçe ayrılır: Bunlar çabuk,
orta ve ağırdır. Mesela uzun boylu ve ince belli olanlar tez doyuma ulaşırlar; kısa boylu ve kalın belli
olanlar geç doyuma ulaşırlar ve bedenleri orta olanların doyumları da orta olur. İnzalin belirtisi şudur:
Ellerini ayaklarını bırakır, gözleri küçülür ve erkeği ile yüz yüze gelmekten utanıp kolunu yüzüne
koyar ve alnı terleyip eklemleri gevşer ve titreme gelip şehvetinden erkeğine sarılır. Bunlar doyuma
ulaşmanın belirtisidir. Eğer erkeğin ve mahbûbenin doyumları aynı anda oluyorsa, kadına göre ondan
yüksek zevk ve lezzet bulunmaz ve bu onların aralarındaki ilgi ve sevginin artmasına neden olur.
Amma doyumu birbiriyle aynı zamanda rastlamayıp yakın doyum olursa, bu yakınlık ne oranda olursa
sevgi de o oranda fazla olur. Erkeğe layık olanı ve yaraşanı, avradın doyumunu hissetmedikçe kendisi
doyuma ulaşmış olsa bile aletini çekip almamasıdır, ta ki avrat da cimaından lezzet duysun.
Bazılarına göre kadınların ferci üç tiptir. Biri kebir [büyük]; biri mutavassıt [orta]; biri de sagir
[küçük]. Nitekim erkeğin zeker uzunluğunun da üç tip olduğu daha önce açıklanmıştı. Bu üç tipin
A11a
her biri kinayeli olarak bir isimle adlandırılmıştır. Mesela erkeğin zekeri uzun ve büyük olanlarına,
filin büyüklüğüne kinaye olarak ‘fîlâ’ demişlerdir. Türkçe fil, demektir. Orta boylu olanına, at cismen
orta oyda olduğundan ‘hısânâ’, Türkçe küheylan, denilir. Zekeri küçük olanlarda da koçun
küçüklüğüne dayanarak ‘kebşâ’ demişlerdir, bu da Türkçede koç, demektir. Kadınlarda ise ferci büyük
olana ‘file’, ferci orta olana ‘fersâ-remeke’ yani kısrak adı verilmiş; ferci küçük olanlara da ‘na’ce’
yani koyun, demişlerdir.
Bu da biline ki, cima lezzeti üç kısımdır: Birincisi, cimadan tam lezzet almaktır; İkincisi, orta
lezzet almaktır; üçüncüsü, eksik lezzet almaktır. Diğer ifadeyle; tam, orta ve eksik uygunluktur.
Lezzetin tam ve olgun olması aletin ferci eksiksiz doldurması ve boşalmanın da aynı anda olmasıyla
mümkündür. Mesela filin fileye; küheylanın kısrağa; koçun da koyuna kavuşması gibi. Amma lezzetin
orta olması; filin kısrakla, küheylanın koyunla kavuşması gibidir. Bunların uygunluğu tam
olmadığından lezzetleri de tam olmaz, orta olur. Mütercim fakir der ki, bu şekilde lezzetin orta olması
mahbûbeye göredir, yoksa Pazar [alışverişin] erkekten yana olduğu açıktır. Amma küheylan fileye ve
koç kısrağa varsa, lezzetin tam olması ya da olmaması
A11b
iki tarafın tutumuna bağlıdır. Üçüncüsü, lezzetin eksik olmasıdır ki bu da filin koyun; koçun da fille
birleşmesi gibidir. Böylece durum asla uygun olmadığından iki taraf arasında dostluk ve muhabbet
olmayıp birbirlerinden nefret ederler. Mütercim fakir der ki, lezzetin eksikliği koçun fille
birleşmesindedir yoksa filin koyunla birleşmesinden lezzet alamamak belki kadının tahammül
edememesinden dolayıdır ki, ayrılmadıkça rahat edemezler. Eğer ayrılmazlarsa rahim hastalanarak
verem olur. Avratlar bu duruma ‘kasık veremi oldu’ derler. Sözün kısası zarfın mazrufa uygun olması
çok önemli olduğundan evlenmek isteyenler, eş olacak kadınların vasıflarını göz önüne alarak
aletlerine uygun olan sınıftan seçim yapmalıdırlar ki, aralarında sağlıklı bir uyum olsun.
Kadınların gizli sırlarından zikredeceğimiz şeyler, bu bapta bu kadar yeterlidir.
Sayfa 29
Üçüncü Bap
Ten Rengine Güzellik ve Yüze Renk Veren İlaçlar Beyanındadır
Öncelikle mahbûbenin yüzüne bakmak adet olduğuna göre, yüze makyaj yapmak da çok
önemli bir konudur. Zira yüzün alı al, beyazı beyaz olsa, mahbûbe diğer güzelliklerinde eksik bile
olsa, o güzel yüze bakmakla şehvet uyanır. Bu bapta yüzü temizleyen ve yüze aydınlık veren şeyler
belirtilecektir.
A12a
Birinci fasıl
‘Gasûlat’ diye yüzdeki lekeleri temizleyip yüzü beyazlatan ilaçlara denir. Buna Türkçede ‘düzgün’
derler. Lekeleri giderecek ilaçlar şunlardır:
Arpa unu, burçak unu, pirinç unu, tatlı badem, kavun, hıyar ve kabak çekirdekleri, turp ve tere
tohumları, yumurta kabuğu, hardal, pamuk tohumunun içi, zaferan, zımık-ı ahmer ve zımık-ı asfar,
mazdeki, kitre, incir, günlük, mürdesenk, anzarut ve mürr-i sâfı ile çiriş otu ve bunlara benzeyen
ilaçlar ki bunlar düzgün yapımında kullanılır.
Gasûl terkibi: Rengi saflaştırır ve cildi temizler;
Yapılışı: Kabuğu çıkartılmış bakla ve burçak, acı bakla, turp tohumu nişasta; eşit miktarda
alınıp dövülür, gerektiğinde yüze sürülür.
Diğer bir terkip: Bu da yukardakine benzeyen etkiye sahiptir.
Yapılışı: Mercimek unu, nohut unu, nişasta, anzarut, mazdeki, bureeşit miktarda alınıp
dövülür; çiğ balla karıştırılır, uykudan kalkınca yüze sürülürse yüzü temizler. Çok iyi bir ilaçtır.
Diğer bir terkip: Bu da yüzdeki benekleri, leke ve çilleri yok eder.
Yapılışı: Bir limonun tepesi kesilip içine üsnân-ı Mısrî doldurulur, ağzı kapanıp küle gömülür,
iyice pişince
A12b
içi çıkarılıp alınır ve hamama girince çil olan yerlere sürülür, birkaç defa sürmekle çiller tamamen
temizlenir.
Diğer bir terkip: Bure-i Ermeni 1cüz; tatlı badem 2 cüz alınır, karıştınlır, ince dövülüp yüze
sürülür.
Diğer bir terkip: Mürr-i sâfı, mercimek, eşit miktarda dövülüp incir suyu ile karşıtırılır ve
yüze sürülür.
Diğer bir terkip: Meyan kökü 1 cüz; mürr-i sâfi 2 cüz. Bunlar dövülüp bir miktar sirke ve su
ile karıştırılır, akşamdan yüze sürülür, sabah olunca yüz kepekli su ile yıkanır.
Diğer bir terkip: Yüzde olan leke ve benekleri giderir.
Yapılışı: Kavun çekirdeği ve kamış kökünün kabuğu, herbirinden beşer dirhem; turp tohumu,
tere tohumu ve kündüs, her birinden ikişer dirhem. Bunlar ince dövülüp turp suyu ile yoğrulur ve
akşamdan yüze sürülüp sabah olunca yüz kepekli su ile yıkanır, çok faydalıdır.
İkinci fasıl
Sayfa 30
Tene güzellik veren gumreler anlatılacaktır, ‘gumre’ Türkçe ‘kızılca’ demektir. Yüzü saf ve
berrak yapar. Bu ilaçlar şunlardır:
Terkip: Zımık-ı ahmer ve zımık-ı asfar, her birinden eşit miktarda alınır, dövülür ve küçük
çocuğun sidiği ile ıslatılıp akşam yüze sürülür ve sabah olunca temizlenir.
Diğer bir terkip: Bure ve taze mersin yaprağı, burçak unu, eşit miktarda alınıp dövülür, su ile
lapa gibi yoğurulup yüze sürülür.
Diğer bir terkip: Beyaz balmumuA13aüstübec, buzağı yağı, gül yağı, her birinden 1cüz
alınır; yağlar eritilir, sonra üstübec dövülüp bu eriyiğe ilave edilir. Akşamdan yüze sıvanır, sabah
olunca yüz saf su ile yıkanır, çok faydalıdır.
Diğer bir terkip: Bu da yüzü temizlemekte çok yararlıdır. Bir miktar san zırnık su ile
koyulaşıncaya kadar kaynatılır sonra 8 dirhemi alınır, mürr-i sâfi, acı bakla unu, nohut unu, kavun
çekirdeği içi, her birinden eşit miktarda alınıp zırnık ile başka bir yerde eritilip kullanılır. Benzeri
yoktur.
Diğer bir terkip: Teni saf ve rengi kırmızı yapar. Kitre ve ince dövülmüş billur [beyaz cam];
zaferan, acı bakla, pamuk çekirdeği içi, her birinden birer miskal. Bunlar dövülüp bir miktar badem
yağı ile karıştırılır, yüze sürülür.
Diğer bir terkip: Yüzü kırmızılaştırır.
Yapılışı: Hardal-ı ebyaz, zımık-ı ahmer, bure. Her birinden eşit miktarda alınır dövülür,
yumurta sansı ile karıştırılıp yüze sürülür.
Diğer bir terkip: Vücudun beyazını beyaz, kırmızısını kırmızı yapar, yaraların eserlerini ve
yüzdeki leke, benek ve çilleri tamamen yok eder. Eğer bir kimse buna yedi gün ara vermeden devam
ederse bu terkip o kimsenin yüzüne öyle bir parıltı ve canlılık verir ki kardeşi bile görse onu
tanıyamaz.
Yapılışı: Kabuğu çıkmış mahlep 10 miskal; pişmiş ada soğanı 5miskal, dövülüp inceltilmiş
besbayec, 5 miskal, zaferan 1miskal, nöbetşekeri
A13b
8 miskal, mâmirân, nane, nohut unu, kitre ve pirinç unu, her birinden ikişer miskal; gülnar 6 miskal,
verd-i ahmer 4 miskal, çiriş 10 miskal, hurma 20 miskal; suruncan, mevzek ve mazdeki, her birinden
10’ar miskal; asl-ı lâ’ıye 8 miskal; pişmiş soğan, hardal-ı ebyaz, her birinden beşer miskal; kepek suyu
20 miskal; incir balı 20 miskal Bütün bunlar dövülüp hepsi kepek suyu ile yoğurulur ve bir miktar
gülyağı ve yumurta sarısı konup hap yapılır, gerektiğinde akşam yüze sürülüp sabah olunca yüz ılık su
ile yıkanır ve yanmış çöğen suyu ile kaynatılıp buharına yüz tutulur. Sonra bir miktar gül yağı sürülür.
Çok yararlıdır, bu ilacın benzeri yoktur.
Sayfa 31
Dördüncü Bap
Kıl Çıkaran, Uzatan ve Kılın Rengine Güzellik Veren İlaçlar Beyanındadır
Birinci fasıl
İnsan bedenindeki kıllar dörde ayrılır:
Birincisi; yüz güzelliğine ziynet ve bedene yarar veren kıllardır. Mesela başta olan saçlar, kaşlar ve
kirpikler gibi. Bunların güzellik verici ve yararlı olduğu bilinir.
İkincisi; yalnız güzellik vermek içindir. Mesela erkeklerin sakallan gibi.
Üçüncüsü; yararlı olanlardır. Mesela vücudun sair yerlerinde olan kıllar gibi.
Dördüncüsü; fena kıllardır. Mesela koltukta ve kasıkta olan kıllar gibi.
A14a
Bu kılları gidermek için ayva çekirdeği suyu sürülmeli, işlem ayda üç defa tekrar edilmelidir. Kıllar
temizlenir.
Kıl çıkarmak için: Bir miktar zac ve safran, çok ince dövülüp zambak yağı ile birleştirilir, istenen
yere sürülürse kıl çıkarır.
Diğer terkip: Yanmış fındık içi 20 adet, ayvadâne gülü, lâden, zırnık, kündüs, her birinden birer cüz.
Bunlar bir demir kap içinde ban yağı ile siyahlaşıncaya kadar kaynatılır, sonra kıl bitmesi istenen yere
sürülür.
İkinci fasıl
Kıl karartıcı ve kızartıcı ilaçlar:
Saçları siyahlaştırmak için: Bir miktar kınayı eşit miktarda çivitle yeteri kadar sumak suyu ve ekşi
nar suyu ile yoğurup saçlara sürmelidir.
Diğer terkip: Mürdesenk, bure eşit miktarda alınır, bir kaba konup üzeri dört parmak artacak kadar su
doldurulur, güneşe konur. Bu suyun içine batırılan yün parçası siyahlaşıncaya kadar kanşım güneşte
bırakılır, sonras üzülür ve bu su ile kına ve çivit her birinden onikişer cüz alınıp yoğrulur, adet olduğu
gibi kullanılır.
Dühnü’ş- şakâyık, yani gelincik çiçeği yağı kılları siyahlaştırır:
Yapılışı: Gelincik çiçeği alınır, gölgede kurutulur, sonra iyice dövülüp elekten geçirilir. Daha sonra 16
dirhemine 100 dirhem mersin yağı katılıp güneşe konur, yirmi gün durduktan sonra alınıp kullanılır.
Diğer terkip: İstenilen miktarda mazı, zeyt yağı ile yağlanır, bir çömlek içine konulup siyahlaşıncaya
kadarA14byakılır sonra ince dövülüp 20 dirhemi alınır; 10 dirhem rastık taşı, 2dirhem şap, 1dirhem
Hacı Bektaş tuzu, hepsi dövülüp sumak suyu ile ıslatılır ve kullanılırsa saçları siyahlaştırır.
Diğer bir terkip: Kına 1cüz, vesme 2 cüz, mürdesenk, bure, zeyt yağı ile kavrulmuş mazı, rastık taşı,
şap, kesira, karanfil, her birinden eşit miktarda alınır yoğrulur, saçlara sürülür.
Diğer terkip: Kına 1cüz, semed 2 cüz, mürdesenk, şap, milh-i enderanî, kavrulmuş mazı, her birinden
eşit miktarda alınıp dövülür, sirkeyle yoğurulur, kızıncaya kadar bırakılır, sonra kullanılır.
Sayfa 32
Yağ terkibi: Bu yağ kıllara sürülürse kıllan siyahlaştırır, köklerini kuvvetlendirir.
Yapılışı: Defne tohumu, lâden ve efsentinden birer cüz; servi kozası 2cüz. Bunlar iyice dövülüp bir
beze bağlanıp çıkın yapılır, yeteri miktarda mersin yağının içine konur ve sıcak bir yerde bir hafta
bırakılır, sonra çıkın oğuşturulup sıkılarak yağı çıkarılır gerektiğinde saça ve sakala sürülürse onları
siyahlaştırır.
Galenos boyası: Çok tavsiye edilen bir boyadır.
Yapılışı: Taze ceviz çiçeği alınır bir miktar zeyt, bir miktar zift bunun dörtte biri kadar keçi yağı ile
dövülüp baş boyanır.
Diğer boya, yapılışı: İstenildiği kadar kuru üzüm çekirdeği iyice yıkanır, sonra ince dövülüp ağzı dar
bir şişeye konur ve üzerine taşıncaya kadar şırugun konup at fışkısına gömülür, bir ay olgunlaşmaya
bırakılır,
A15a
sonra çıkarılıp kullanılırsa çok faydalı olur.
Diğer bir boya: Bu boyanın yapımına özen gösterilirse bir yıl bozulmaz. Boyayı ele veya başka yere
dokundurmamalıdır; zira dokunduğu yeri siyahlaştırır, saçlara sürülürken ellere deriden eldiven
giymeli, boyayı yüze damlatmamaya çalışmalıdır.
Yapılışı: Zeyt-i infak 100 dirhem, gelincik çiçeği 50 dirhem. Bunlar şişe içine konur, ağzı yapışkan
çamurla iyice kapatılır, sıcak bir yere konup onbeş gün orada bırakılır; sonra ağzı açılıp iyice süzülür,
sonra üzerine zeyt miktarı kadar sirke konur, 11 adet mazı, zeyt ile kavurulur, iyice dövülür ve
mürdesenk 14 miskal, zac-ı Kıbrısî 5 miskal, kına 9 miskal, nar kabuğu 10 miskal, vesme 5 miskal,
ades 2 miskal. Bunlar ince dövülüp hepsi şişenin içine konur ve hafif ateşte sirke uçup yağ kalıncaya
kadar kaynatılır, sonra süzülür ve saklanır. Saçlara sürülüp üzerine asma yaprağı veya hatmi yaprağı
vesaire konur ve bağlanır. Sabah olunca banyoya girilip yıkanılır ve kokulu yağlardan sürülür, bir
seneye kadar rengi değişmeden kalır. Bu boya sürüldükten sonra eğer onbeş günde
A15b
bir defa saçlarda ağarmış kıllar olursa misvak şeklinde bir ağacı bu boyaya batırarak ağaran yerlerin
dibine sürmelidir, yararlı olur.
Diğer terkip: Bu da iyi gelir.
Yapılışı: Bir Ebu Cehil karpuzu alınıp tepesi delinir, içi boşaltılıp yeteri kadar defne yağı ve gelincik
çiçeği ile doldurulur, ağzı kapanır, üstü hamurlanıp bir fırında bir saat kadar kaynatılıp sonra çıkarılır,
yağı süzülür, saklanır, İstendiği zaman saça ve sakala sürülür, çok yararlıdır.
Diğer terkip: Hintli bilgin ve hekimlere göre siyah eşeğin tırnağı alınıp yakılır, mersin yağı içinde
karıştırılıp boya yapılırsa saçları siyahlaştırır.
Diğer terkip: Bir ‘meşşâta’ yani yüz yazıcısından nakl olunmuştur ki bu boya çok denenmiş olup çok
iyidir.
Yapılışı: Gelincik çiçeği, böğürtlen usaresi, kurutulmuş mazı, hubsü’l-hadîd, her birinden 1cüz, şap
dörtte bir cüz, bunlar sirkeyle kaynatılır, süzülür, gerektiğinde kullanılır.
Diğer terkip: Bazıları, “bir miktar karanfil dövülüp kına ile karıştırılıp saçlar boyansa çok siyah olur”
derler.
Diğer terkip: Bu terkip buluğa ermeden kullanılırsa o kimse ihtiyarlamaz yani saçı, sakalı ağarmaz.
Sayfa 33
Yapılışı: Kırlangıç kanı 1 habb-i misk bir miktar, zibak-ı râssâsi. Bunlar bir yerde toplanır ve koklanır.
Şeyh İbn-i Sina, Kânun'unda “rutubetli mizacı olup bünyesi güçlü olan kimse bir dirhem kırmızı zac
kullansa beyaz kıllar dökülür, yerine kırmızı kıllar çıkar” der.
A16a
Gene İbn-i Sinâ, Kânun'unda “Bir kimse her gün bir tane kabliyi ağzında çiğneyip yutsa, buna bir yıl
devam etse o kimsenin gençliği sürekli olur ve ihtiyarlamaz, yani saçı sakalı ağarmaz” der.
Terkip: Saçlan kırmızıya çeviren boya.
Yapılışı: Topalak ve kündüs eşit miktarda alınıp suyla kaynatılır, sonra süzülüp saçlara sürülür.
Diğer bir terkip: Şarap tortusundan [yanmış olan veya olmayan] alıp balık yağı ile karıştırılır sonra
sürülür.
Diğer Terkip: Saçları kızıllaştırır ve güzelleştirir.
Yapılışı: Bir miktar ekşi nar kabuğu yeteri kadar su ile bir gün bir geceı slatılır. Sonra içine 1cüz
demir talaşı 1cüz tuz konup kaynatılır ve süzülür. Sonra su ile kına birkaç defa ıslatılıp boya yapılır.
Saçları kızartan boya, yapılışı: Kına, çivit ve mukl. Her birinden 1cüz.Bunlar bir miktar dövülmüş
hatmi kökü ve yeteri kadar su ile yoğurulup boya yapılır.
Diğer terkip, yapılışı: Kına ve çivit. Bunlar sumak suyu ile yoğurulup boya yapılır. Bu boyayı
ekseriya Şamlı kadınlar kullanırlar, saçları siyah olur. Birkaç kez sürülür ki etkili olsun.
Diğer terkip, yapılışı: Ağzı dar kurşun bardağın içine 41 tane sülük konur. Sülükler önce bir yaraya
yapışmış olmalıdır. Sonra üzerine zeytinyağı konup ağzı kapanır
A16b
ve at fışkısına gömülür, 40 gün öyle bırakılır, sonra çıkarılıp saklanır. Saça sürmek istenirse ellere bir
miktar şırugun sürülür, sonra o yağ saçlara sürülürse benzeri yoktur. Bu boya çok iyidir ve
denenmiştir.
Saçları siyahlaştıran boya, yapılışı: Nure ve mürdesenk ve emlec ve sıcak kil, Arap zamkı, her
birinden 3 dirhem, zac 2 dirhem. Bunlar ayrı ayrı dövülüp sirkeyle yoğurulur, sonra, baş hatmi ile
yağlanıp kuruduktan sonra bu ilaç sürülür, bir gece bırakılıp ertesi gün hatmi ile tekrar yıkanır, çok iyi
olur. Bazıları, zeytin yaprağını kaynatıp suyu ile başı yıkasalar saçları kıvırcıklaştırır, derler.
Diğer terkip: Saçları kıvırcıklaştırır.
Yapılışı: Boy tohumu unu, sedir, mürr-i sâfi, mazı, nura ve mürdesenk, eşit miktarda alınır, bir arada
dövülüp su ile yoğurulur, saçlara sürülür, saçları kıvırcık ve güzel yapar.
Terkip: Fazla kıvırcık ve dolaşık saçları açmak için:
Yapılışı: Bezr-i katuna öz suyu, hatmi öz suyu, eşit miktarda alınıp toplanır, saçlara sürülürse saçların
dolaşığını açıp güzellik verir.
Üçüncü fasıl
Kıl çıkarıcı ilaçlar:
Sayfa 34
Mesela kaş, saç sakal gibi. Bu ilaç kaşları çıkarmakta çok denenmiş ve etkilidir. Başa sürülürse baştaki
zayıf kılları döküp yerine kuvvetli kılçıkarır.
A17a
Yapılışı: Bir miktar taze vezarih, Türkçe ‘kuduz böceği’ denir, alınıp kanadı ve kuyruğu kesilir, sonra
gölgede kurutulup dövülür, yeteri kadar menekşe yağı ve zeytin yağı ile koyulaşıncaya kadar
kaynatılır ve bu sıvı istenilen yere sürülür.
Diğer terkip: Bir miktar kündüs dövülüp yumurta akı ile yoğurulur ve istenen yere sürülürse kıl
çıkarmada çok etkilidir.
Diğer terkip, yapılışı: Yanmış eşek tırnağı ve yanmış boynuz şırugun ile dövülüp sürülürse kıl çıkar.
Diğer terkip: Ca’de ve lâden eşit miktarda alınır, kıvama gelmiş pekmezle karıştırılıp istenen yere
sürülür. Birkaç kez kullanmak gerekir ki etkili olsun.
Diğer terkip, yapılışı: Yanmış inci sedefi 1cüz, fîilful 2 cüz, kına tohumu yarım cüz, dövülür 3 cüz
zeytin yağı ile karıştırılıp istenilen yere sürülürse kıl çıkarır, denenmiştir.
Dördüncü fasıl
Kıl çıkmasını önleyen ilaçlar:
Şeyh îbn-i Sinâ, bütün uyuşturucu ve soğuk tabiatlı ilaçların kıl çıkmasını önlediğini, yazar. Koltukta
ve kasıkta olan kılları yolduktan sonra bu ilaçlardan sürseler bir süre kıl çıkmaz.
Terkip: Ban otu, afyon ve baldıran tohumu. Her birinden birer miktar alınıp sirkeyle kaynatılır ve
birkaç defa sürülürse kıl çıkarmaz.
Diğer terkip, yapılışı: Gölgede kurumuş kurbağa eti, tatlı su kaplumbağasının kanı, bure-i ahmer,
mürdesenk, yanmış sedef. Her birinden eşit miktarda
A17b
alınıp su ile yoğurulur, kasıkta olan kıllar yolunduktan sonra sürülürse bir daha kıl çıkmaz.
Diğer terkip, yapılışı: İklimiyâ ve isfidacdan birer cüz, şap yarım cüz. Bunlar taze ban otu suyu ile
eritilip bir önceki gibi sürülür.
Diğer terkip, yapılışı: İncir sütü, karınca yumurtası, zebedü’l-bahr, turunç ekşisinden birer cüz;
dövülecekler bir yere toplanır ve dövülür, istendiğinde kasıklara üç defa sürülür. Bu ilaçtan buluğa
ermemiş kızların kasıklarına sürseler asla kıl çıkmaz.
Diğer terkip, yapılışı: Bir miktar zırnık, taze ban otu usaresi ile dövülüp sürülse yararlıdır.
Diğer terkip, Galenos’dan alınmıştır;
Yapılışı: Mer mâhûz, ebhul, servi yaprağı, incir yaprağı, bunlar kurumuş olmalı, ferbiyûn, ancudan
kökü ve azeryun, nehir yengeci, her birinden 1cüz. Bunlar dövülüp elenir, pırasa, taze kişniş veya
kereviz suyu ile yoğurulup kurutulur. Sonra koltuğunda veya kasığında olan kıllar yolunur, bu ilaçtan
geceleyin kıl yeri kızarana kadar sürülür. Bu işlem üç defa tekrarlanır, bir daha asla kıl çıkmaz.
Şeyh İbn-i Sinâ der ki “kirpi yağı içinde iyice kaynatılıp süzülür ve saklanır. Sonra istenilen yere
sürülürse bu da kıl çıkmasını önler.”
Diğer terkip: Kılları yolmak için.
Sayfa 35
Yapılışı: Bure ve zırnık, eşit miktarda alınır ve bir miktar sabır katılıp su ile bulamaç gibi oluncaya
kadar yoğurulur,
Al8a
sonra kasıklara ve koltuklara sürülüp kılları yolup temizler. Bazıları bure ile zırnığın üzerine 4 parmak
miktarı çıkıncaya kadar su koyup kaynatırlar. Tamamen kaynaması bir tavuk tüyü batırınca tüyleri
dökülünce anlaşılır. Sonra ateşten indirilir, süzülür, güneşe konur birkaç gün durduktan sonra katılaşır,
saklanır. Kullanmak istenince bir miktar alınıp çok az su ile eritilir, istenen yere sürülür. Bazıları bu
suyun içine dörtte bir miktar şırlagun koyup sabah olunca kaynatır, sonra yağı saklarlar. Gerektiğinde
pamukla istenen yere sürülürse çok yararlıdır, kılları hemen döker.
Diğer terkip, yapılışı: Kalye taşı 2 cüz, bure 1 cüz, zırnık 10 cüz. Bunlar bir yerde toplanır, üzerini
örtecek kadar su konur, üç gün öylece bırakılır, sonra süzülüp suyu alınır ve şırlagun ile suyunun yarısı
azalıncaya kadar kaynatılıp saklanır, gerektiğinde kullanılır. Eğer kokusunun güzel olması isteniyorsa
içine şeftali yaprağı, topalak, sünbül-i Hindi ve ıdhir gibi ilaçlar koymalıdır.
Sayfa 36
Beşinci Bap
Dişleri Parlatan, Paslanmasını Gideren ve Ağız Kokusunu Hoş Eden İlaçlar
Beyanındadır
Bilindiği gibi mahbûbelerin dişleri
Al 8b
beyaz ve ağız kokuları hoş olursa, bu onların güzelliğine güzellik katar. Eğer dişler; siyah olur ve
ağızları fena kokarsa, bu da onların güzelliğine halel getirir ve nefrete neden olur. Bu nedenle bu bapta
dişlere parlaklık veren ve ağız kokusunu gideren ilaçlar anlatıldı.
Dişlere parlaklık veren ilaçlara ‘senûn’ adı verilir.
Senûn: Kavrulmuş arpa unu ve kavrulmuş incir birer dirhem, zübedü’l-bahr 3 dirhem, yanmış sedef,
nehir yengeci ve yanmış yumurta kabuğu her birinden ikişer dirhem. Bunlar ince dövülüp dişlere
sürülür.
Diğer senûn: Bu da dişlere cila verir.
Yapılışı: Yanmış geyik boynuzu, Hacı Bektaş tuzu, zübedü’l-bahr, her birinden 1 cüz, yanmış kamış
kökü 2 cüz, sadic, çini parçası dörte bir cüz. Hepsi birlikte iyice dövülüp dişlere sürülür.
Diğer senûn: Nar kabuğu 2 cüz, urûku’s-sufr, gülnar, sumak, şap ve mazı, her birinden birer cüz.
Bunlar dövülüp yukardaki gibi kullanılır.
Diğer senûn: Oynamış dişlere kuvvet verir ve parlatır.
Yapılışı: Bir miktar Hacı Bektaş tuzu, bir kağıda konup ateşe tutulur. Isınıncaya kadar bırakılır. Sonra
katrana batırılır ve 1cüzü alınır, zübedü’l-bahr, tarçın, mürr-i sâfi, topalak, yanmış sedefin her birinden
birer cüz, şeker 3 cüz; kâfur yarım cüz. Hepsi dövülüp kullanılır.
Diğer senûn: Dişleri
Al9a
temizleyip parlatır. Bir miktar nöbet şekeri ezilip parmak, sekencebine batırılır, toz edilmiş şekere
bulanarak tekrar tekrar dişlere sürülür. Sonra ağız su ile çalkalanır. Haftada bir kez uygulamaya devam
edilirse dişler çok temiz olur.
Hap terkibi: Bu hap ‘nekhe’ yani ağız kokusunu iyileştirmekte çok yararlıdır.
Yapılışı: İyice ayıklanmış kırmızı gül, ak sandal, sarı sandal ve sa’d. He rbirinden 10’ar dirhem,
seliha, sünbül, kırfe ve karanfil, cevz-i bevvâ, he rbirinden 4 dirhem, kâfur yarım dirhem. Bunlar iyice
dövülür, çiçek suyu ile yoğurulup nohut büyüklüğünde hap yapılır. Bir tanesi ağza atılıp çiğnenir.
Terkip: ‘Bahr’ dedikleri illete gayet yararlıdır.
Yapılışı: Sabır 3 dirhem, fülfül. karanfil, havlican, udü’l-kahr, her birinden birer dirhem, misk ve
kâfur birer dirhem. Bunlar iyice dövülüp şarab-ı reyhan ile yoğrulup nohut büyüklüğünde hap yapılır.
Diğer terkip: Bu da ağız kokusuna yararlıdır.
Sayfa 37
Yapılışı: Kâkule-i kebir ve sagir, cevz-i bevva, karanfil, tarçın, havlıcan ve fülfül, her birinden 3’er
dirhem. Kırmızı gül, ak sandal 5'er dirhem; misk yarım denk, bunlar ince dövülüp gül suyu ile
yoğurulup, hap yapılır.
Senûn terkibi: Ağız kokusunu güzelleştirir.
A19b
Dişlere parlaklık ve diş etlerine kuvvet verir.
Yapılışı: Balla kavrulmuş arpa unu, zübedü'l-bahr, yanmış kamış kökü 8’er dirhem, kâkule-i kebir ve
sagir, kebâbe, besbâse, akırkarha 3’erdirhem, tebâşir-i-Hindî, gül, yanmış sedef birer dirhem, ince
dövülüp dişlere sürülür.
Senûn terkibi: Bu da ağız kokusunu giderir, dişlere parlaklık verir.
Yapılışı: Kabuğu çıkmış beyaz topalak ince dövülüp eski şaraba ıslatılır, sonra yeteri kadar bal ile
yoğurulup hap yapılır, bir tepsiye dizilip fırında kızarıncaya kadar kurutulur. Soğuduktan sonra 10’ar
dirhem alınır, milh-ienderanî, zübedü’l-bahr 3’er dirhem, ud 4 dirhem. Hepsi ince dövülüp dişlere
sürülür.
Diğer senûn terkibi, yapılışı: Ak sandal, kırmızı gül her birinden 5 dirhem, ak topalak, ağaç kavunu
kabuğu, ıdhir, râmek, her birinden 3dirhem; kâküle, kebâbe, besbâse, karanfil, misk, ud, sek, her
birinden2’şer dirhem. Bunlar ince dövülüp ilaç yapılır.
Diğer terkip: Ağza hoş bir koku verir.
Yapılışı: Seliha, tarçın, râmek, kâkule-i kebir, meyan kökü, kebâbe, üşne, her birinden eşit miktarda
alınıp dövülür. Gül suyu ile yoğurulur, mangır büyüklüğünde hap yapılır. Her gece bir tane alıp ağızda
tutulur.
Sayfa 38
Altıncı Bap
Bedeni Semirtip Tarâvet Veren İlaçlar Beyanındadır
Mahbûbelerin bedenleri orta semizlik ve yumuşaklıkta olursa, onların bu zenginliğinden oluşan lezzet,
bedenleri zayıf ve kuru olanlara eşit olamaz. Bu nedenle bu bapta semirtici ilaç ve gıdaları anlattık, ta
ki
B17a
bedeni az yoğun olan mahbûbeler bu ilaçlan sürekli kullansınlar ve bunlarla bedenlerine canlılık,
renklerine güzellik gelsin. Bu bap iki fasıla ayrılmıştır.
Birinci fasıl
Tüm vücudu semiz eden gıda ve ilaçlan bildirir. Burada ilaçlar anlatılmadan önce gıdalar
anlatılacaktır. İlaç kullanmadan önce bu gıdaları kullanmalı, ilaç kullandıktan sonra da bir süre devam
etmelidir. Bunlarla iyi kan hasıl olur.
Sindirimi kolay olan tavuk göğsü veya keşkek denilen nefis yemekler, sütlü aşure, taze kuzu, genç
kıvırcık koyun eti ile yapılmış kebaplar, semiz tavuklar, kaz dolması, Mısır tavuğu gibi...
Bunları ve yemekleri yedikten sonra hamama girmek gibi...
Bütün bunların bedeni semirtip canlılık verdiği çok denenmiştir. Bu terkiplerden bedeni semirtip
canlılık verenler şunlardır:
Kabuğu çıkmış badem, fındık, habbetü'l-hazrâ, şahdânec, Şam fıstığı, çam fıstığı, her birinden
eşit miktarda alınıp bal ile yoğrulur, ceviz büyüklüğünde haplar yapılır ve her gün beş on tanesi yenir.
İçici takımından ise üzerine şarap içilir veya bir bardak taze inek sütü içilir, bu minval üzere devam
olunursa beden semirir, çok denenmiştir.
Terkip, yapılışı: Semîd 4 ölçek, dövülmüş anzarut 40 dirhem. Bunlar yetecek kadar inek sütü ile
yoğurulup hap yapılır, sabah akşam devam edilirse çok fayda görülür.
Diğer terkip, yapılışı: Kabuğu çıkmış ve ince dövülmüş habb-ı hırva,eşit miktarda semîd, bunlar
yeteri kadar taze sütle
B18a
koyuca yoğurulur, sonra 12 dirhem büyüklüğünde hap yapılıp kurutulur ve bunlardan günde ikişer
tane kullanılır.
Bu ilaç da bedeni semirtmekte denenmiştir.
Yapılışı: Bir miktar nohut, taze inek sütü ile bir gün bir gece ıslatılır, ertesi gün gene taze süt konup
bu şekilde birkaç defa tekrar edilirse daha iyi olur; dövülmüş ak haşhaş tohumu pirinç ve buğday unu.
arpa unu 30 dirhemi ayrılıp sütle bulamaç oluncaya kadar pişirilir. Sonra bir miktar taze tereyağı veya
sadeyağ konup kullanılır. Daha sonra hamama gidilir ve halvete girilip bir süre oturmak daha iyidir.
Bedeni semirtmek için çok iyi bir uygulamadır.
Diğer terkip: Bu da bedeni semirtir.
Yapılışı: Bakla unu, arpa unu, pirinç unu, her birinden birer cüz, kabuğu çıkmış mercimek ve mâş, ak
haşhaş tohumu, her birinden yarım cüz bunlar tek tek karıştırılıp korunur, yeteri kadar koyun sütü ile
bulamaç yapılıp her gün devamlı kullanılır.
Sayfa 39
Diğer terkip: Şeyh İbn-i Sinâ’dan alınmıştır ki bu ilacın bedeni ısıtıcı etkisi denenmiştir.
Yapılışı: Bir miktar benc alınıp bir gün bir gece suda ıslatılır, sonra yıkanıp kurutulur ve sadeyağla
birlikte iyice ovulur, bir miktar ateşe konup kavurulur ve sonra 4 katı kadar kabuğu çıkmış badem ve
şeker konur, yatarken 5 dirhem kadar kullanılır.
Diğer terkip: Bir miktar şıh alınır, suyla birlikte kaynatılır, sonra gölgede kurutulur ve hamur içine
konup fırında kızarıncaya kadar pişirilir, sonra çıkarılıp dövülür, her 100 dirhemine ikişer miskal
susam ve ak haşhaş tohumu konur,
B18b
sabah akşam üçer kaşık kadar kullanılır, çok yararlıdır.
Kilo aldıran macun, yapılışı: Habbu’z-zelem, hamub-ı berrî ve nohut,nar-ı müşk [ekşi ufak nar],
şakakil, kâküle, gül, kitre ve Arap zamkı, her birinden 3’er miskal Bunlar ince dövülür, yeteri kadar
köpüğü alınmış balla macun yapılır. 1dirhem kadar kullanılması, sabah ve akşam birer miskal ve buna
ilave olarak nohut suyu ve bögrülce aşı, kuzu kebabı, semiz tavuk yenir ve bu şekilde devam edilirse
bedeni semirtip yumuşatmada benzeri olmaz.
Terkip: Eski hekimler bunun sağlığa iyi geldiğinde birleşmişlerdir. Bedeni semirtmede denenmiştir.
Yapılışı: Ak haşhaş tohumu, nohut unu, bakla unu, her birinden 1cüz, akselince, bazıları semizlik otu
derler, 2 cüz, Kirman kimyonu ve fülfül her birinden yarım cüz alınır, dövülür, hepsinin toplamı kadar
semîd, yeteri kadar inek sütü ile yoğurulup biraz pişirilir, sonra yetecek kadar süt veya tavuk suyu ile
ıslatılıp yemeklerden önce yenir, çok yararlıdır.
Terkip: Bu ilaç bedeni özellikle semirtir.
Yapılışı: Dûdü’l-nahl ki, henüz kanatlan çıkmamış bal arısının yavruları, gölgede kurutulur, sonra
bundan macun yapılıp kavrulmuş un ile bulamaç yapılır, kullanılır, çok yararlıdır.
İkinci fasıl
Bazı organları semirtici ilaçlar.
Bilindiği gibi bazı organları mesela ferci uylukları ve baldırları
B19a
veya diğer organlardan birisini semirtmek veya büyütmek istense, yiyecekler ve içecekler yoluyla
değil de gıdayı yani kanı ve kandaki ruhları [hücre besleyici ve geliştiricileri] o organa ilaç aracılığıyla
hapsetmekle olur.
Galenos, bir organ büyültülmek istense; “Hemen o organ pek kızarıncaya kadar ovulmalı,
sonra üzerine yumuşak zift yapıştırılmalı ki kolay ovulsun, zift tam kuruyunca çekilir, böyle yapılırsa
o organ kanı çeker ve büyür.” demiştir. Bu işlem yazın günde bir, kışın günde iki defa yapılmalıdır.
Bazı hekimler demiştir ki “Bir organ kızarıncaya kadar ovulduktan sonra uygun olan, üzerine sıcakça
su döküp gene ovulmasıdır. Sonra zift bir bezin üzerine yayılıp ateşe tutulur, yumuşayınca organa
yapıştırılır, bir süre durduktan sonra zift çabucak çekilir; böylece gıdanın o bölgeye çekilmesi
kolaylaşır, [organın da] büyümesi gerçekleşir”. Hatta Galenos der ki; “Bir esirci, genç esirlerine bu
işlemi yapmayı alışkanlık edinmişti. Bu önlem ile gulamların kıçları küresel, topukları yuvarlak olur;
müşterinin gözüne güzel görünür, satın almaya talip olurlardı.”
Şeyh Ibn-i Sinâ; “Eğer zift soğalgan yağı ile kullanılsa gıdaları içine almakla daha güçlü
olur” demiştir.
Sayfa 40
Bu kitabın müellifi der ki; “Bir kimse bu işlemi zekerine uyguladığını, söyledi. O kişinin
zekeri o kadar kalın ve uzun olmuş ki, kendisi bile görünce şaşırmış, ancak büyüklüğüne nispetle
kuvvet ve sertliği kalmamış”.
Sayfa 41
B17b
Yedinci Bap
Ellere ve Parmak Uçlarına Konacak Kınalar Beyanındadır
Kına, mahbûbelerin parmaklarına yüzük gibi ziynettir. Eşinin sevgi ve mürüvvetine de ziynet
verip şehveti tahrik edici şeylerdendir. Bu nedenle bu bapta türlü kınaları anlatmaya başlıyoruz, ta ki
mahbûbeler mizaç ve meşreplerine göre diledikleri kınadan kullansınlar ve bu yüzden hüsn ü
cemallerine olgunluk eriştirsinler.
Zehebî terkibi: Bu kına, parmak uçlarına konulursa tıpkı altın yüzük gibi, güneş gibi parmakları
sarartır.
Yapılışı: Bir miktar gömeç balı eşit miktarda su ile ezilip kar’ ve imbikle damıtılır ve bir şişeye konup
içine 8 dirhem zac-ı asfar ve 5 dirhem demir tozu konur, kararıncaya kadar güneşte tutulur.
Kullanılmak istendiğinde önce parmaklar nişadır suyu ile ıslatılır sonra o suya batırılır ve güneşe
tutulursa eller altın gibi sarı olur.
Diğer terkip: Bu da zehebî gibidir.
Yapılışı: Kına, vesme, zac-ı asfar her birinden 1 cüz, zaferan çeyrek cüz, bunların toplamı kadar
nişadır. Hepsi ince dövülüp bir kavunun veya bağırsağın içine konur, rutubetli bir yere asılır ve altına
bir kâse konur ki çözünüp akınca kâseye gelsin. İşlem yazın böyle yapılmalıdır, kışın ise hayvan
gübresine gömülüp bırakılır. Gerektiğinde bu mahlul arpa unu ile yoğurulur ve bir gece öyle durur,
sonra istenen yere konursa o yer altın gibi sarı olur, denenmiştir.
Diğer terkip, yapılışı: Kına ve zac-ı asfar her birinden 1 cüz, çivit 2 cüz, dem-i ahaveyn bunların
toplamı kadar. Bunlar ince dövülüp keskin sirke ile yoğurulur. B17a ve parmaklara sürülürse altın gibi
yapar.
Diğer terkip: Bu da denenmiştir.
Yapılışı: Zımık-ı ahmer 5 dirhem, kibrit-i zehebî 2 dirhem. Bunlar bir potaya konup üzeri balçıkla
sıvanır ve ilaç sararıncaya kadar ateşte durur, sonra soğuyunca potadan çıkarılıp ince dövülür, daha
sonra tamamı kadar halis kına alınıp keskin sirke ile yoğurulur ve kuruduktan sonra dövülüp hepsi
şeker şerbeti ile yoğurulur ve mayalanıncaya kadar bekletilir. Bir miktar parmaklara sürülüp üzerine
pazı yaprağı sarılıp bağlanır, bir gün bir gece durursa eller altın gibi sarı olur.
Bu kitabın müellifi Abdurrahman Şeyzerî der ki “Ben bu kınayı bazı mahbûbelere övdüğümde onlar
da bunu uygulamışlar, elleri o kadar güzel renk almış ki başka kadınlar görünce parmaklarına altın
yapıştırılmış sanıp şaşkınlıklarından parmaklarını ısırmışlar.”
Diğer terkip: Bu kına parmakları zümrüt gibi yeşil yapar.
Yapılışı: Bir miktar demir tozu alıp üzeri örtülünceye kadar keskin sirke konur, sıcak güneşe konup
sirkenin üzerine geleni alınır, sonra gene üzerine sirke konur; bu yöntem üzere istedikleri miktar
toplanır, sonra bir miktar dehnec [zeberced rengi yeşil taş] veya 3 dirhem zırnıkla eritilip korunur.
Sonra nişadır sirkede ıslatılıp içine bir parça kırmızı bakır konur ve yeşil oluncaya kadar böylece durur
ve sonra parmaklara normal kına konur. Sonra nişadır sirkesi ile önceden hazırlanan ilaç karıştırılıp
kınanın üzerine sürülürse yeşil zümrüt gibi olur, bir süre öylece kalır. Kitabınmüellifi der ki “Bu
kınayı bazı mahbûbelerde denedim, parmakları zümrüt yeşili oldu.”
Diğer Terkip: Bu da önceki gibidir.
B20b
Sayfa 42
Yapılışı: Zac ve şap her birinden 1 cüz. Bunlar ayrı ayrı dövülüp bir kâseye konur. Üzerine taşıncaya
kadar sirke ilave edilir, bir saat kadar durduktan sonra sirke süzülüp kâse güneşe konur. Kuruyunca
kâseden alınıp dövülür ve yumurta akı ile karıştırılır, ellere kına sürüldükten sonra üzerine bu ilaçtan
sürülüp pazı yaprağı ile örtülür, çağla renginde güzel bir renk elde edilir.
Diğer terkip: Bu kına lâcivert olur.
Yapılışı: Lâcivert ve zerdeçöp, çivit ve zencefre. Her birinden 1cüz.Bunlar ince dövülür, Arap zamkı
ile yoğurulup parmaklara sürülür, çokgüzel bir renk olur.
Diğer terkip: Siyah kma, kömür gibi siyah olur.
Yapılışı: Kurumuş ve dövülmüş muz kabuğu 1 cüz, aynı miktarda kına ile karıştırılır, ince dövülmüş 3
adet mazı ve 3 dirhem zac ve 2 dirhem tuz ve yarım dirhem mazdeki. Bunların hepsi dövülmüş olmalı,
sonra ılık suile yoğurulup sürülürse parmaklar kuzgunî siyah olur.
Diğer terkip, yapılışı: Kına 20 miskal, mürdesenk 3 miskal, zac, Arap zamkı, kesira, her birinden
birer miskal. Bunlar dövüldükten sonra yumurta akı ile yoğurulup kullanılır, gayet hoş bir renk olur.
Hizâb-ı Tavus: Bu kma tavus [kuşu] renginde olur, çok güzeldir.
Yapılışı: Şap ve zac. Her birinden 3’er miskal, habbü’l-eedîd ve ekşi nar kabuğu, her birinden 5
miskal, kına, zencefre her birinden 1 miskal. Bunlar dövülüp bol şırugun ile yoğurulup sürülse,
parmaklar ebru renk olur.
Hizâb-ı Firûze: Bu kına fırûze renginde olur.
Yapılışı: Reyhan 5 miskal, zac ve şabb-ı yemanî, her
B21a
birinden 1 miskal, zırnık ve rastık taşı ve zac-ı asfar ve Arap zamkı, her birinden 1 miskal, zaferan 3
habbe, bunlar ince dövülür, 10 miskal kına ile karşıtırılıp keskin sirke ile yoğurulup kullanılmalıdır,
Hizâb-ı Halveti, yapılışı: Dem-i ahaveyn 2 cüz, semed, zaferan ve zencefre her birinden birer cüz,
mazdeki yarım cüz. Bunlar ince dövülüp zamk suyu ile yoğurularak kullanılırsa gayet latif bir renk
olur.
Sayfa 43
Sekizinci Bap
Bedene Hoş Koku Veren İlaçlar Beyanındadır
Bilinmelidir ki mahbûbelerin bedenleri temiz ve kokulan hoş olursa vasıflan iyi olur ve bu
durum şehvetin artmasına neden olur; amma mahbûbelerin derisi ağır kokup bedenlerinin rayihası hoş
olmazsa, ne tür ziynetlerle donanmış olurlarsa olsunlar bu vasıfları olumsuz etkiler. Böyle
mahbûbeler, bu bapta vereceğimiz ilaçlarla önlem almalıdır ki beden kokulan hoş olup aradaki
sevginin artmasına neden olsunlar.
Merhem terkibi: Pırasa, nane ve merzengûş ve elma kabuğu. Her birinden birer tutam. Bunlar bir kap
içine konur üzerine dört parmak çıkıncaya kadar su ilave edilir, sonra su üçte biri eksilinceye kadar
kaynatılır, süzülür ve bedene sürülürse fena kokular gider ve bedenin kokusu hoş olur.
Diğer terkip: Bedene sürülürse kokuyu çok hoş yapar.
Yapılışı: Mersin, merzengûş, mia ve ağaç kavunu kabuğu rendesi, işne, sandal; herbirinden eşit
miktarda alınıp kanştırılır, saklanır. Gerektiğinde bir miktar mersin yağı, gül yağı veya gül suyu ile
ezilip bedene sürülür.
Diğer terkip: Koltukta ve kasıkta olan kötü kokuları giderir, çok faydalıdır.
Yapılışı: Sandal, seliha, misk, sünbül, şap, mürr-i sâfi
B21b
her birinden eşit miktarda alınır, kanştırılıp gülab ile ıslatılır ve isteniler yerlere sürülürse kötü kokular
kaybolur.
Diğer terkip: ‘Sunân’ denilen koltuk altı kokusu, meme altları ile kasıkta olan kötü kokuyu gidermek
için gayet denenmiştir.
Yapılışı: Kurumuş ve yanmış rasen, kurumuş çınar yaprağı, yanmışzeytin çekirdeği, yanmış zac ve
zaferan her birinden 1 cüz alınır, toz gibi ince dövülür sonra mersin yaprağı özsuyu ile yoğurularak
hap yapılır ve gölgede kuruduktan sonra koltuğa biraz hacamat yapılıp, haplar yeteri kadar dövülerek
üzerine ekilir, Kan çıkınca ovulur ve öylece bir gece bırakılır ve gusl edilir, böylece önlem alınırsa
başka ilaca gerek kalmayıp sunân illetinden, kötü kokulardan kurtulunur.
Terkib-i zerûr: Bedeni hoş kılar, mizacı sıcak olanlara yararlıdır.
Yapılışı: Sa’d ve sadic, ıdhirin çiçekleri, sıvı mia, her birinden 10’armiskal, gül kurusu ve mersin
yaprağı her birinden 2 miskal. Bunlar dövülüp şarab-ı reyhan ile yoğurularak hap yapılır, gölgede
kurutulur, istenildiği zaman yeteri kadar dövülüp hamamdan çıktıktan sonra bedene ekilirse ter kokusu
kesilir. Beden çok güzel kokar.
Diğer terkip: Bu da önceki gibidir.
Yapılışı: Tarçın, sünbül, ezfâr-i tayyib, kust; her birinden 2 cüz; tîn-imahtûm, yıkanmış isfıdac, her
birinden yarım cüz; zaferan, gül, herbirinden üçte bir cüz. Hepsi ince dövülür, önceki ilaç gibi
kullanılır.vBu kitabın mütercimi der ki ‘Sunân’ ki Türkçede ‘koltuk altı kokusu’ denir; bunun nedeni
hekimlerce ‘bozulmuş hılt ve kokuşmuş ölüderi’ olarak bildirilmiştir. Ekseriya
B22a
cünupluk ve hayızdan gusül etmeyen kokmuşlara arız olur. Eğer bedende bozulmuş hılt var ise beden
tenkıye edilir. Cünüplüğe bağlı ise tenkıye edilmez, hamama girmeğe devam edilir. Özellikle
hatunların sıkça hamama girmesi bedenlerinin canlılığına ve vücutlarının letafetine sebep olur. Sonra
Sayfa 44
eğer gerekirse belirtilen ilaçlardan uygulanır ve hoş kokulu, mesela ardıç ve sandal yağı gibi, yağlar
sürülür ve giysilere misk, Kâbe fesleğeni konur, ta ki temizlik ve hoş koku nedeniyle çekicilikleri çok
fazla olsun, erlerinin sevgisine neden olsun. Amma şol mahbûbeler ki vücutları zaten temizlik üzere
olur, onların hoş kokuları güzel koku sürünmeye gerek bırakmaz. Belki de onların kokuları, saçlarının
kokulanrı iskten daha hoştur. Hoş deyişli şair şöyle demiş:
Nâfe-i Çin ü Hotan turreye olmaz hem-bû
Sünbül-i cennet eger olsa gıdâ-yı âhû[*]
[*] O ahu gözlü, hoş kokulu sevgilinin gıdası, güzel kokulu cennet sümbülleri olduğundan;
Çin ve Türkistan’ın en güzel kokuları, saçının güzel kokusunun yerini tutamaz.
Sayfa 45
Dokuzuncu Bap
Kadınların Ferçlerini Sıkı ve Sıcak Yapan, Aşırı Yaşlığını Gideren,
Kokusunu Hoş Yapan İlaçlar Beyanındadır
Daha önceki baplarda mahbûbelere ziynet veren şeyler anlatılmıştı. Burada da ferçlerini ıslah
edip içine lezzet veren ilaçlan belirtmek gerekmiştir. Bilindiği gibi erkek için cimaın lezzeti
mahbûbelerin fercinde şu üç sıfat bulunmadıkça tam olmaz: Birisi, dar olmak, birisi, harareti fazla
olmak; birisi de yaşlığı orta karar olmaktır. Bu vasıflarından birisi eksi kolursa cimaın lezzeti de eksik
olur.
Bu kitabın mütercimi der ki; hekimlerin gönül ehli olanlarından bazıları, zikrolunan sıfatların
çoğunun gulamlarda olduğunu da söylemişler ve
B21a
başka bir letafet beyan eylemişlerdir. Onlann bu sözlerinden anlaşıldığına göre gulamların bahse konu
organları değirmi ve pek beyaz olduğu için birleşme esnasında başka bir lezzet ve cima yanında;
kıynakları kasıklara gereği gibi temas ettiğinden temas duygusuna çok hoşluk verir. Böyle olmuş olsa
bile boşalmasının mümkün olduğu da bilinir. Fakat çekim yokluğundan dolayı meni maddesi tamamen
boşalamaz, yollarda kalıntı bırakır, çok kötü koku çıkarır. Özetle doğru olan şudur ki, fercin mecrası
gulamınkine tercih edilir, bu tabiat erbabından gizli bir şey değildir. Halbuki mahbubelerde bu [kötü]
vasıflar yoktur, [varsa da] bazı önlemlerle de gidermek mümkündür.
Bu bap beş fasıla ayrılmıştır:
Birinci fasıl
Mahbûbelerin fercini daraltan ilaçlar ve ferzeceleri bildirir. Bilinmelidir ki kadınların doğurmaları ve
çok fazla cima yapmaları ferçlerini genişletir. Bu fasılda terkibini vereceğimiz ilaçlar yapılırsa ferçleri
eski durumuna döner ve lezzet tam olur.
B23a
‘Ferzece’ diye bir miktar fitil haline getirmeye veya yün parçasına bulayıp yerleştirmeye derler. İyi
yapılırsa ferci boşaltıp kız oğlan kız gibi yapar.
Yapılışı: Çakal derisi, yanmış olmalı; yanmış keçi tırnağı ve kavrulmuşu dü’l-kahr, kavrulmuş cevz-i
mâsıl ve yaban arpası her birinden birer dirhem. Bunlar iyici dövülüp ban yağı ile yoğurulur ve
saklanır. Sonra her on günde bir kere bu ilaçtan 1 denk kadar ferce itilir; ancak hayız vaktinde
kullanmamalıdır.
Diğer terkip: Efsentin, hamâme, mazı, termenti, gülnar, kaysum, dar-ışeyşeân, her birinden 2’şer
dirhem. Bunlar ince dövülüp zeytin yağı ile karıştırılır sonra bir parça yüne bulaştırılıp yedi gün kadar
tutulur sonra cima edilirse kadının bakireden farklı olmadığı görülür.
Diğer terkip: Bu öyle bir ilaçtır ki, hekimler onda yedi türlü yarar görmüşlerdir. Birincisi: Ferci
daraltıp bakire gibi eder. İkincisi: Fercin içini sıcak yapar. Üçüncüsü: Rahme kuvvet verir.
Dördüncüsü: Fercin rayihasını hoş eder. Beşincisi: Erkeğe süratle idrar çıkarttırır. Yani cimadan
sonra arındırıcı idrar söktürüp mecrada bir şey bırakmaz. Altıncısı: Erkeğin menisini artırır yani lezzet
çok olmakla beraber tabiat, meninin oluşmasına yardımcı olur ve çok meni hasıl eder. Yedincisi:
Rahmin cazibesine kuvvet vermekle, bedenine cezbedip tam lezzet oluşturur. Kısacası Galenos bu
ilacı çok methetmiştir.
Yapılışı: Sünbül, besbâse, merzengûş, za’ter-i berrı, kendir kabuğu, ıdhir, kırmızı gül, nar kabuğu,
kendir kabuğu, andız; her birinden birer miskal. Bunlar dövülüp
Sayfa 46
B23b
ban yağı ile yoğrulur bir parça yüne bulanarak gündüzleri tutunulur, gece olduğunda çıkarılır ve
çıkarıp cimaa başlanırsa fail ve mef ule öyle birlezzet verir ki tabir olunmaz.
Diğer terkip: Bu da ferci daraltıp kokusunu hoş eder.
Yapılışı: Misk, zaferan, her birinden eşit miktarda alınır, şarap ile ezilip bir parça yüne bulaştırılır ve
saklanır. İstendiğinde o yünden bir parça kesilip cimadan bir gün önce tutunulur, bu da denenmiştir.
Diğer terkip: Râmek, akakiya, sünbül, topalak, her birinden eşit miktarda alınıp dövülür, şarapla
ıslatılır, bu da yukarıdaki terkipte olduğu gibi yün ebulanır ve onun gibi kullanılır.
Diğer terkip: Mürdesenk, esmed, zac-ı firavnı, bunlar ince dövülüpkoruk suyu ile yoğurulur ve hurma
çekirdeği gibi hap yapılır ve cimadan bir saat önce kullanılırsa bakireden farkı kalmaz.
Diğer terkip: Şap, mazı, zac-ı asfar. Her birinden eşit miktarda alınıp dövülür gülab ile hap yapılır ve
bir önceki gibi tutunulur.
Diğer terkip: Şap, mazı, topalak, ıdhir çiçekleri ve susam yaprağı alınır, her birinden eşit miktarda
alınıp dövülüp önceki gibi gülab ile kullanılır veya bu İlaçlar yeterli su ile kaynatılarak da
kullanılabilir, ferci daraltıcı etkisi denenmiştir.
Diğer terkip: Misk, karanfil, esmed, afes, yanmış kemik, eşit miktarda alınıp ince dövülür, mersin
suyu ile yoğurulup keten bezine bulanır, istendiğinde bir parça kesilip tutunulur, çok yararlıdır.
İkinci fasıl
Ferce sıcaklık veren ilaçlar anlatılacaktır.
Bilinmelidir ki sıcak mizaçlı olan mahbûbeler hararet üzredirler ve bunlann rahmi sıcak olup, cima
ettiklerinde o derece fazla lezzet hasıl olur ki, tabir olunmaz. Bu tür ferci olanların rahmini ilaçlarla
ısıtmaya gerek yoktur. Amma, mizaçları rutubetli olup soğuk tenli olanlann
B24a
rahimleri de soğuk olduğundan cimalannda kusur olur, bu durum terkibini vereceğimiz ilaçlarla
giderilip sıcaklık verilir. Bu da bilindiği gibi mahbûbelerin bedenine hararet ânz olduğu zaman, mesela
gerçekten hararet [hummâ] olduğunda veya hareket nedeniyle [beden] kızardığında, ya da hamamdan
henüz çıktıklarında, ya da kış günlerinde tandır başında özellikle fercini açıp, karnını, kasığını bir süre
tandırda ısıttıklarında, cimaa varırlarsa lezzetlinin lezzetlisi olacağı da bunu deneyenler katında
görülmüştür.
Sıcaklık veren ilaç: Bu da rahmi soğuk olanların fercine sıcaklık verir. Tavuk yağı, kaz yağı, tereyağı,
hindistan cevizi yağı, badem zamkı 1 cüz, zaferan ve her birinden dörte bir cüz. Yağlar eritilip ilaçlar
dövüldükten sonra bir yerde karıştırılır, sonra yüne bulanıp ılık olarak ferce itilir.
Diğer terkip: Pelin, sünbül, tarçm, kurumuş sığır ödü, sabır, her birindeneşit miktarda dövülüp şarapla
harç yapılarak ferzece yapılır. Ferci hem ısıtır, hem de kokusunu güzelleştirir.
Diğer terkip: Merzengûş, kendir kabuğu, za’ter-i berrî, besbâse. Her birinden eşit miktarda dövülüp
cevz-i bevvâ yağıyla veya ban yağıyla karıştırılıp önceki ilaç gibi kullanılır.
Üçüncü fasıl
Rahmin rutubetini hafifleten ilaçlar, fercin sululuğu fazla olursa hafifletip itidale getirirler.
Sayfa 47
Terkip: Şap, esmed, her birinden eşit miktarda alınır, ince dövülür, fercezerûr edilir, yani ekilir.
Diğer terkip, yapılışı: Fıstık kabuğu, şap, sa’d, her birinden eşit miktarda alınıp dövülür, şarapla
kaynatılır, sonra bir keten bezine emdirilir ve önce anlatıldığı gibi tutulur.
Diğer terkip: Mazı, palamut, gülnar, her birinden bir tutam. Bunlar su ile
B24b
kaynatılıp cimadan önce bu su ile istincâ edilir, yani fere [bununla] yıkanırsa sululuğu gider, kuru olur.
Diğer terkip: Bu da çok denenmiştir.
Yapılışı: Yaban hurması, bal, sadeyağ, anason, her birinden 1cüz. Bunlar bir çömleğe konup üzerine
dört parmak taşıncaya kadar su konur ve koyulaşıncaya kadar kaynatılır, saklanır, istendiğinde ferzece
yapılır.
Huneyn bin İshak der ki; uygun olanı, bu ilaçlara su koymadan öylece kıvam verip fitil yapılmasıdır.
Bu fercin rutubetini keser ve hamilelikten sonra rahimde olan ağrıları teskin eder, loğusaya da gayet
yararlıdır.
Diğer terkip: Fercin yaşlığını giderip kokusunu hoş eder.
Yapılışı: Sünbül-i Rumî, şap ve sa’d, böğürtlen yaprağı, mazı, herbirinden eşit miktarda alınır,
dövülür, sirke veya şarapla yoğurulur, bu da ferce itilir.
Sayfa 48
Onuncu Bap
Nice Fenlerden Derlenmiş Garip Sırlar ve Acayip Havâslar Beyanındadır
Kitabın müellifi der ki; Ne zaman bir mahbûbenin fercini senden başkası ile cima yapmaması
için bağlamak istersen, kurt ödünü zekere sürüp sonra cima yaparsan bir daha senden başkası ile cima
yapamaz.
Hikâye
Bir Hintli bana anlattı: Gençken Musul şehrinde bir çengi kızına gönül verip onu kendime
bağlamıştım. Benden başka aşıkları da olup gümüş ve altın teklif etmeleriyle onlara meyleder; bana
vefasızlık ederdi. Onlarla birleşmesine engel olamamıştım, aşkından halim perişandı. Çaresiz
kaldığımdan akıllı bir hekime başvurarak halimi ona açıklayıp bu vefasız sevgili elinden çektiğim
sıkıntıları anlatmış ve bir çare bulmasını dilemiştim. Hekim
B25a
derdimi hemen anladı ve dedi ki: Ey zavallı aşık ve ey sevgilinin derdi ile serseri gezen, yarin zülfü
gibi perişan olup içi dışı güzelin aşkı ile dopdolu olan kimse; aşk sende öyle yer etmiş iken bunun
giderilmesi müşküldür. Lâkin sana bir ilaç vereyim onu cima vaktinde kullanasın, ondan sonra senden
başka kimse onunla cima yapmaya kadir olamaz ve o yalnız senin olur, dedi ve bana bir miktar kurt
ödü verdi. Nasıl kullanacağımı anlattı ve ben de anlattığı gibi kullandım, yani zekerime sürüp onunla
cima eyledikten sonra kimse onunla cimaa muvaffak olamadı. Hatta bu hikâye şehirde, her tarafta
duyuldu. Kendi aletine güvenenler bir kere denemeye kalktı. Hemen yaklaştıklarında çelik gibi aletleri
cin çarpılmışa döner, o an gevşeyip sönerdi. Böylece kimse onunla cimaa kâdir olamayıp; “galiba
nigârın delikanlısı onu bizden önce elde etmiştir” diyerek herkes ondan yüz çevirmeye başladılar.
Nigâr, kendisi bile neye uğradığım şaşırıp başkalarıyla görüşmekten kaçınarak benimle görüşmeye
başladı. Daha sonra böyle işlerden pişmanlık duyarak tövbe istiğfar etti ben de onu kendime eş alıp
Şam-ı Şerif’e doğru yola koyuldum, nice zaman onunla vakit geçirdik.
Terkip: Cevâmiü’I-Lezzât adındaki eserin müellifi der ki; Ne zaman kibir mahbûbeyi kendine
bağlamayı aklına koyar, senden başka kimse ile gerek nikah gerekse zina ile cima edemesin istiyorsan;
kurdun zekerini alıp “fulâneyi bağladım” diyerek zekere bir düğüm yaparsan, o düğüm bir daha
çözülmedikçe onun yanma kimse varmaya kâdir olamaz.
Diğer terkip: Bir kimse horoz ibiğini iğneleyip
B25b
kanını zekerine sürüp cima etse o hatunla daha sonra kimse cima yapmaya kâdir olamaz.
Diğer terkip: Sırtlan ödü veya kuzgun kam zekere sürülüp kiminle cima edilirse bir daha onun yanına
kimse varamaz.
Diğer terkip: Cevamiü ’l-Lezzât adlı kitapta yazılmıştır, bir kimse kendi menisini şekere bulayıp
aşığına haberi yokken bir parça yedirirse daha fazla sevgi olup ona râm olur.
Diğer terkip: Cevamiü 1-Lezzât müellifi der ki; Kurdun hayaları kurutulup zeytin yağı ile dövülse,
zekere sürülüp onunla cima eylense, o hatunun yanına başka kimse varamaz.
Diğer terkip: Şânâ-ı Hindî’nin sırlarındandır. Bir kimse kara karganın beynini çıkarıp mahbûbenin
oturduğu veya gezindiği yerden bir miktar toprak alıp biraz güvercin tersiyle birlikte yedi adet arpa da
koyarak karganın başının içini doldurarak yere gömse, arpa bitip dört parmak kadar olduktan sonra
alıp elleriyle ovsa, yüzüne, kollarına sürse, maşukasına doğru varsa ve hiç söylemese maşukası öyle
muhabbet eyler ki, bir an ondan ayrı olmaya sabr ü karar ü takati kalmaz. İcabında kullanmak üzere
bilinmesinde yarar vardır.
Sayfa 49
Diğer sır: Bu da Hindî ’nin sırlarındandır. Bir kimse hüthüt tırnağı ilekendi tırnağını alıp yaksa, sonra
ince dövüp bir kâseye koyarak suyla veya şerbetle ezse ve arzu ettiği mahbûbeye içirse o da çok
muhabbeteyleyip sabr ü takati kalmaz.
Bir kimse yüzünün veyahut çenesinin alt kıllarını makasla kesipbulamaçla karıştırıp kime
B26a
yedirse ona meyli çok olur.
Diğer sır: Câfer-i Tûsî’nın sırlarındandır. Bir kimse yeşil kurbağanın dilini uyuyan avretin üzerine
koysa, kadın o gün ne yapmışsa uykusu arasında haber verir.
Diğer sır: Câfer-i Tusî der ki; Bir kimse avretin yatacağı döşeğine habersizce yeşil kurbağadan tütsü
eylese sonra avret o döşeğe yatıp uyuduğunda uykusu arasında ne yaptıysa haber verir. Bir kimse
kartal gözünü, ölmüş it gözünü alıp bir miktar erik kabuğuyla bir parça keten içine sarar ve uyurken
mahbûbenin göbeği üstüne koyarsa uyurken yaptıklarını söyler.
Faydalı bilgi: Huneyn bin İshak der ki; bir cariyenin bekâreti muayene edilmek istense; bir sarımsak
soyulup iğnelenir, gece yatarken fercine konursa sabah olunca ağzında sarımsak kokusu hissedilirse
seyyibtir, hisolunmazsa bakiredir.
Diğer faydalı bilgi: Bir kadın hamile midir, değil midir? bilmek istenirse yine yukarıdaki gibi hareket
edilir; ağzında ve burnunda sarımsak kokusu varsa hamile değildir; yoksa hamiledir.
A20a
Diğer faydalı bilgi: Zerâvend-i mudahrac dövülüp sığır ödü ile birlikte gece yatakta ferce itilir. Eğer
zerâvend tohumunun kokusu ağız veburunda hissedilirse [kadın] hamile değildir, hissedilmezse
hamiledir. Ancak bütün bu işlemlerin mide boş iken yapılması gerekir.
Doğacak çocuğun erkek mi kız mı? olacağını bilmek;
Eğer hamilenin erkek mi, kız mı? doğuracağını bilmek istiyorsan topuklarına bakman gerekir; yeşile
çalıyorsa gebeliği kızdır; eğer yumuşak ve beyaz olursa erkektir; sol tarafı ağır olursa bu da kız
olmasının belirtisidir.
Faydalı bilgi: Firdevs, kitabında; “Bir kadın hamileliğini anladığında bakla kadar ayı ödü içse; eğer
dişi ayının ödünü içerse kız, erkek ayının ödünü içerse erkek olur” der. Eğer tavşan mayası şarapla
karıştırılıp içirilirse çocuk, erkek tavşansa erkek; dişi tavşansa kız olur, derler.
Faydalı bilgi: Calinus; “hatunların doğurmaları güçleşse, şu ilacı kullansalar kolay doğurup ağrı
çekmezler” der.
Yapılışı: Siyavuşan, fütenec-i berrî, kardamana’dan birer miktar alınır, zambak yağı ile karıştırılır; 2
dirhem kadar su ile karışmış şarapla veya şeker şerbeti ile kanştınlıp içilir.
Faydalı bilgi: Doğumdan sonra meşime denilen şey çıkmazsa [eşdüşmezse] şu ilaç kullanılır:
Yapılışı: Lahana tohumu, hıyar çekirdeği, ak hardal, mukl, eşit miktarda alınıp dövülür; katranla
yoğurulup ferce sokulur, faydalıdır.
Diğer ilaç: At tırnağı, eşek tırnağı ve katır tırnağı; bunlardan hangisi olursa tütsü yapmak eşi düşürür.
A20b
Bunlardan birini cimadan sonra üzerinde taşırsa hamile kalmaz;
Sayfa 50
Eğer bir kimse siyah horozun ödünü zekerine sürüp avretiyle cima etse kadın bir daha hamile kalamaz,
ayrıca o cima da çok lezzetli olur.
Diğer faydalı bilgi: Çocuğu ve eşi düşürmekte denenmiştir.
Yapılışı: Zerâvend-i mudahrac, ardıç tohumu, tere tohumu, her birinden eşit miktarda alınıp dövülür,
sığır ödü ile hap yapılır, gerektiğinde avretler tutunurlar, yani ferce iterler.
Eğer cima vaktinde avret bir miktar Hacı Bektaş tuzu ile tütsü yapsa veya erkek zekerine sürerek cima
yapsa kadın hamile olmaz. Eğer avret marsıma veya sedef tutunursa bunlar da aynı etkiyi gösterir.
Faydalı bilgi: Doğururken ağrı çeken kadına bir miktar kırlangıç yuvasından alıp sıcak su ile ezip 40
dirhem kadar içirseler kadın kolaylıkla doğurur.
Faydalı bilgi: Deve sidiğini bal ile yüne bulayıp hayızdan temizlendikten sonra tutunulsa, yani ferce
itilse kadın gebe olur.
Faydalı bilgi: Tavşan tersi tereyağında eritilip cimadan önce ferce itilse kadın hamile olur.
Faydalı bilgi: Kitâbü ’l-Havâss'da denilmiştir ki, Bir avret hayız vaktinde erkek âdem kılını üç güne
değin tütsü eyleyip hayzı bittikten, gusül ettikten sonra bir daha tütsü eylese ve eri ile
A21a
cima eylese anında hamile olur. Calinus Tabip der ki, “Bir kısır kadına bu ilacı içirseler gayet
faydalıdır.”
Terkip: Sabır, mukl, şahm-ı hanzal, garikon, mahmude, her birinden eşit miktarda alınıp dövülür, hap
yapılır, içim miktarı yarım miskaldir. Bu hap kısırlığa neden olan koyu ahlatı giderir ve hamileliğe
sebep olur.
Diğer terkip: Şabb-ı Yemanî 2 dirhem, sumak, zaferan, ud, her birinden birer dirhem; bunlar ince
dövülür, sonra bir parça yün gül yağınma batırılır, sıkılır ve bir miktar bala batırılıp dövülen ilaca
bulanır. Avretler hayızdan temizlendikten sonra erleri ile cima yapsalar hamile olurlar.
Diğer terkip: Balık ödünü, biraz belesan yağı, cevz-i bevvâ yağı, banyağı ile (veya hangisi olursa)
karıştırılıp bir parça yüne bulayıp ferce itseler hamileliğe neden olur.
Diğer terkip: Tavşan mayası, tavşan tersi, bal, her birinden eşit miktarda alınıp hap yapılır ve ezilir.
Yüne bulanıp üç gün ferce götürülür ve her gün fildişi tozundan 2’şer dirhem kullanılırsa kısır kadın
bile gebe kalır.
Diğer terkip: Zaferan, mia, mazdeki, her birinden 2’şer dirhem, sadic-i Hindî 1 dirhem, balmumu 3
B21b
dirhem. Bunlar dövüldükten sonra yeteri kadar cevz-i bevvâ yağı ve gülyağı ile bir yerde karıştırıp
ferce itilmelidir.
Diğer terkip: Dâr-ı şeyşeân, tavşan pisliği, kuru sedef, eşit miktarda alınır, dövülür, hap yapılır,
cimadan önce kadın kullanırsa bir daha hamile olmaz.
Diğer terkip: Zımık-ı ahmer, mürr-i sâfı, servi kozalağı, mia, bâdâverd, defne tohumu, her birinden
eşit miktarda alınır, dövülüp şarapla hap yapılır, hayızdan temizlendikten sonra tütsü edilirse
hamileliğe yardımcı olur.
Sayfa 51
Diğer terkip: Câbir b.Hayyan der ki; bir kadın gebe kalmamak için, bir parça demiri su ile bileyi
taşma sürüp çıkan tozu bir miktar nane suyu ile karıştırır ayda bir defa içerse gebe kalmaz.
Diğer terkip: Bir kadın dişi kasniden bir miktarını avret sidiği ile ezip ayda bir kere içse (yoğurt sedef
suyu veya nane suyu da böyledir) gebe kalmaz.
Garip bir hassa: Eğer bir kadın habb-ı hırva’dan bir tane alıp gözlerini yumarak yutsa, bir seneye
değin hamile olmaz; iki tane yutarsa iki; üç tane yutarsa üç; bu minval üzere kaç tane yutarsa o kadar
sene hamile olmaz.
Diğer terkip: ‘Huffaş’ dedikleri hayvan ki Türkçe ‘yarasa’ derler, başını alıp kadın cima vaktinde
başının altına koysa, hamile olmaz.
Diğer terkip: ‘Seykran’ ki Türkçede ‘benc’ derler, ondan bir miktar alıp kısrak
22a
südüyle ezip bir çıkma koyarak kadınların sol pazularına bağlayıp öyle bıraksalar hamile olmaz,
denenmiştir.
Diğer terkip: Bir kadına koç sidiği içirseler, bir daha gebe kalmaz.
Diğer terkip: Devenin ağzında olan köpükten alıp içirseler [kadın] gebe kalmaz.
Diğer terkip:
Bir miktar kâfuru gülab ile ezip pamukla ferce itseler kadmhamile olmaz.
Diğer terkip: Soğan suyu, belesan yağı ile zekere sürülüp cima edilse kadın hamile olmaz.
Diğer terkip: Kadınlar fil tersini ferce itseler gebe kalmazlar.
Diğer terkip: Bir kadın, kırk gün bakla yemeye devam etse hamile olmaz. Denenmiştir ki, tavuğa dahi
bakla yedirilse yumurtlamaz.
Diğer terkip: Bir miktar sakmunya tutunmak veya zekere sürerek cima etmek gebe kalmayı önler.
Diğer terkip: Nar kabuğunu turak otu ile ezip ferce itmek gebe kalmayı önler.
Diğer terkip: Ardıç tohumu ile zerâvend’i dövüp içmek gebe kalmayı önler.
Diğer bir fayda: Şânâk-ı Hindî’de; “Eğer bir kadının kıskanmasını gidererek başka bir kadın daha
almak istiyorsan, gücenmemesi için haberi olmadan tavşan beynini ezip içirmelisin. Deniz yengeci
yedirmek de aynı işe yarar” diye yazılmıştır.
Diğer bir fayda: Arpa çekilen değirmenin tozundan alıp yağmur suyu ile [karıştırıp] kıskanç kadına
içirseler, o alışkanlığından vazgeçer, üstüne evlenseler tahammül eder, gücenmez. Denenmiştir.
Diğer fayda: Kitab-ı Havâss'da belirtildiği gibi, kadının başına
A22b
bağladığı örtüye haberi olmadan bir kırmızı kurtçuk bağlasalar şehveti tahrik olup cimaa talip olur.
Diğer terkip: Bir kadının tahâret suyuna haberi yokken bir cüz jengâr ve yarım cüz nişadır konsa,
[kadın] onunla taharetlense, sabrı kalmayıp erkeğinin üzerine atılır.
Diğer terkip: Akhuvân, ebhel, yeşil üsnân. Her birinden eşit miktarda alınıp dövülür, ban yağı ile
ferzece edilirse şehveti artar, [kadın] cimaa talip olur.
Sayfa 52
Diğer fayda: Eğer sığırın kadibini alıp gölgede kurutsalar; sonra 1 miskalini üzüm suyu ile ezip
kadına içirseler şehveti kalmayıp cimaa yanaşmaz.
Diğer fayda: Kurdun kadibini güneş doğmadan önce veya batarken alıp gölgede kurutsalar, sonra
dövüp kadına içirseler erkekten uzaklaşır ve cimadan nefret eder.
Diğer terkip: Şecer-i Meryem ki Türkçede “Meryem Eli” denilen ottur, dövülüp nane suyu ile hap
yapılır. Her biri 1 denk ağırlığında olmalıdır. Bunlardan bir tanesi yedirilse, kadın bir seneye kadar
cimaa rağbet etmez, kaç hap yedirseler o kadar sene cimaa rağbet etmez.
Taşların Faydaları
‘Hacer-i zerka’ denilen taş ki kazıldığında rengi çivit mavisi rengine döner, bir kimse sevgilisinin
gözlerine bakmadan onu sürme gibi çekse, ismini ansa, sonra sevgilisine bakıp göz göze gelse, hemen
emrine râm olur, arzusunu yerine getirir.
Diğer fayda: Bir siyah taş ki kazıldığında
A23a
beyaz olur. Bu taş kadının ismini anarak ve ondan ne istediğini söyleyerek gözüne sürme çekse, o
kadının yüzüne baktığında kadın o anda muvafakat edip isteğine uyar. Bu kitabın müellifi
Abdurrahman Şeyzerî der ki: “Ben bir defasında Şam kentinde o taşı gördüm. Husumetim olan bir
kimsede onu denedim. Yukarıdaki gibi kullanıp o şahsın yanına gittiğimde aramızdaki husumet yok
oldu”.
Diğer fayda: Bir kimse, kadın ile erkek arasında haberleri yokken ısırgan kökünü tütsü yapsa,
birbirlerine sevgileri artar ve iyi geçinirler.
Diğer fayda: Adam tırnağına benzer bir nebat vardır. Ben o nebatı Sem’ân dağında görmüştüm.
Attarların ‘azfârü’l-tayyib’ [güzel tırnaklar] dedikleri değildir. Belki şekli ondan küçürektir. Türkçede
..... [okunamayacak derecede silinti var] otu denir.. Bu nebattan 1 denk alınıp serkeşlik eden kadına
yedirilse, sabr ü takati kalmayıp öyle yaklaşır ki kendisi teklif eder.
Diğer fayda: Hiç su değmemiş bir bardağa kadın saçı tütsü yapılır sonra su konup içirilir. O su
kadının görüştüğü erkeğe bilmeden içirilirse aralarına soğukluk girer bir daha görüşmezler.
Tılsımat [kitabından]; Utârid [b.Muhammed] el-Hâsib’in havâslarındandır:
Bir kimse lâciverd-i zehebî’den bir yüzük taşı yaptırıp ay, Terazi burcunda iken cuma günü Zühre
saatinde
A23b
bu taşa Zühre [Venüs] suretini kazdırsın. Zührenin tasviri ayakta duran bir kadın tasviridir ki elinde
elma bulunur. O tasvirin [bulunduğu yüzük taşının] avuç içine [bakan arka yüzüne] şu beş harfi şu
şekilde nakşetmelidir:
Lâ he lâ heme lâ XXXXXX
Sonra o taşı yeşil bakır ile mühür yaptırmalıdır. Bu yüzüğü takınıp serkeşlik eden mahbûbeye
yönelirse asla dizgin germeyip teslim olur. Belki de [bu taşla] bütün kadınlar elde edilebilir, hangi
kadın isteniyorsa kadın ona itaat eder ve sevgi gösterir.
Diğer terkip: Utârid [b.Muhammed] ei-Hâsib der ki, “Bir kimse lâcivert taşına Zühre tasvirini şöyle
kazıtsın; saçları ikiye ayrık yukarı yana doğru bağlı ve kucağında bir gulam, kendisi kanatlı; sonra
bunu yüzük yaptırıp parmağına taksa, kadın katında [kadınların nezdinde] çok sevgili olur, cin ve
şeytan şerlerinden emin olur”.
Sayfa 53
Terkip: Erken boşalmaya müptela olanlarda yararlıdır.
Yapılışı: Tebâşir-i Hindî 1 miskal, ak haşhaş 10 dirhem, anason, cevz-i bevvâ birer dirhem, günlük
yarım dirhem. Bunlar toz haline getirilip günde 2’şer dirhem haşhaş şarabı ile kullanılırsa erken
boşalmayı önler.
Kitabın müellifi der ki, bu deva ile kitabımız sona erdi. Bu kitaba Tuhfetü’l-Müteehhilîn diye ad
verilse dahi uygun düşer evlenmek ve sevişmek isteyenlere bir yadigâr olsun diye, kadınlarla ilgili
nice garip sırlar burada açıklanmıştır.
Vallahu’l-’âlem bi’l-sevâb
Ve ileyhi’l-merci’ ve’l-meâb.[*]
[*] Allah, doğrusunu en iyi bilendir,
Dönüş ve varış yalnız O’nadır.
Sayfa 54
DROG SÖZLÜĞÜ
(Drog adlarından sonra, mevcut nüshalarda geçtiği sayfa numaraları belirtilmiştir. Sayfa numarası
başında büyük harf bulunmayanlar; İlter Uzel Kütüphanesi nüshadır, (B) Milli Kütüphane nüshasıdır.)
A
Acı bakla 12a, 13a, (Lupinus termiş) acı bakla, yabani bakla, Yahudibaklası,
termiye, tarmus.
Ada soğanı 13a, (Scilla maritima) ada soğanı.
Ades 15a, Bkz. Mercimek.
Afes B23b, (Quassia lusitanica) mazı meşesi.
Afsentin Bkz. Efsentin.
Afyon tohumu 17a, (Papaver somniferum) haşhaş.
Ağaç kavunu (kabuğu) 19a, 19b, (Citrus medica) ağaç kavunu, turunç.
Ağaç kavunu (yaprağı) 19a, 21a, (Citrus medica) ağaç kavunu.
Ak hardal Bkz. Hardal.
Ak haşhaş (tohumu) B18a, B18b, B22b, (Papaver somniferum) Bkz.Haşhaş.
Akhuvân (?) 22b, ancudan ?
Akırkarha 19b, (Anacyclus pyrethrum) Nezle otu.
Ak sandal (tohumu) 19a, 19b, (Santalum albüm) ak sandal.
Ak topalak 19b, (Cyperuus rotundus) topalak.
Akakiya B23b, (Acacia arabica) Akasya ağacı.
Anason 22b, B24b, (Pimpinella anisum) anason.
Ancudan 17b, (Ferula assa toetita) şeytan boku, hiltit.
Andız B23a, (Juniperus drupacea) andız.
Anzarut 12a, B17b, (Astragalus sarcocolla) sankokola, enzerut, göz otu.
Arap zamkı 16b, B17b, B20b, B21a (Acacia arabica) Arap zamkı.
Arpa unu 12a, 18b, 19b, B18a, B18b, B19b, (Hordeum Vulgare) arpaunu.
Asma yaprağı 15a, (Vitis vinifra) asma.
At tırnağı (?) 20a,
Ayvadâne çiçeği 14a, (Artemisia absinthium) pelin.
Avret sidiği 20b, (Urine femine ?) kadın idrarı.
Azeryun 17b, (Amaryllis Belledonna) nergiz zambağı, Hint karanfili.
B
Babr (?) 20a, (Tigris regalis) kaplan.
Bâdâverd B21b, (Onoporden Macracanthum) badavart.
Badem (tatlı) 12a, 12b, B18a, (Amygdalus communis) tatlı badem.
Badem yağı 13a, (Oleum amygdale) badem yağı.
Badem zamkı B24a, (Gummi amygdali).
Bal 12a, B 18b, 19a, 20a, Bkz. Asel.
Bal arısının yavrusu 21a, (Piscis saburra) kefal safrası?
Balık ödü 16a- (oleum...).
Balık yağı 16a- (oleum...).
Baldıran 17 a, (Conium maculatum) baldıran.
Balmumu 12b, 20a, (Ceratum) balmumu.
Bakır (kırmızı) B20a, (Cuprium) bakır.
Bakla 12a, 21a, (Vicia faba) bakla.
Bakla unu Bl8a, Bkz. Bakla.
Ban otu 17a, (Hyoscyamus niger) ban otu, batbat otu, bengilik otu,dağdağan.
Ban otu suyu 17b, (Hyoscyamus) ban otu usaresi.
Ban yağı 14a, 20a, 21a, 22b, B23a, B24a, (Hyoscyamus) ban otu.
Belsan yağı 20a, 21a, (Comniphora opobalsamum) belesan, pelesenk.
Bellut 13a, (Quercus ilex) palamut, meşe.
Benc 20b, B18a, (Datura fastuoza) kırmızı tatula.
Besbâse B23a, B24a, (Myristica fragrans) küçük Hindistan cevizi.
Besbâyec (polypodium vulgare) besfayic.
Bezr-i katuna 16b, (plantago psyllium) pireotu.
Sayfa 55
Boy tohuma 16b, (Trigonelle foenum graecum) çemen otu.
Boynuz 17a, (Comus) boynuz.
Bögrülce B18b, (Vigna sinensis) börülce, fink baklası.
Böğürtlen usaresi 15b, (Rubus caesus). Böğürtlenin sıkılmasıyle eldeedilen özsuyu.
Burçak unu 12a, 12b, (Vicia ervilia).
Buğday B18a, (Triticum vulgare) buğday.
Bure 12a, 12b, 13a, 14a, 17a (Natrii boras) boraks.
Bure-i Ermeni 12b, (Natrii boras) boraks.
Buzağı yağı 13a, (Batyrum) tereyağı, buzağı yağı?
C
Cevz-i bevvâ B19a, B24a, 22b Bkz.besbâse.
Cevz-i bevvâ yağı 20a, 21a, 20b, Bkz. Besbâse.
Ceviz Çiçeği 14b, (Juglans regid) ceviz.
Cevz-i mâsıl B23a, (Datura metal) tatula, boru çiçeği.
Ciilnar 18b, B23a, (Punica granatum) nar, gülnar, yaban narı.
Ca’de 17a, (Teucrium Polium) Coda, koyun yavşanı.
Çakal derisi (yanmış) (?) B23a,
Çene kılı B25b, (Pilmentum).
Çınar yaprağı 21b, (Platanus orientalis).
Çiriş 13b, (Gummi asphodelus).
Çiriş otu 12a, (Asphodelus aestivus) çirişotu.
Çivit 14a, 14b, 16a, 19b, B17b, B20b,
Çöven 13b (Gypsophilia), çöven.
D
Dâr-ı şeyşeân 21b, (Calycoto me spinosa) şimşak ağacı, culak ağacı.
Defne tohumu 14b, 20b, (Laurus nobilis).
Defne yağı 15b, (Laurus nobilis).
Değirmen tozu (arpa değirmeni) 21a,
Dem-i ahaveyn B17b, B19b, B21a (Calamus drago) iki kardeş kanı.
Demir tozu 20b, (Ferrum) demir.
Deve sidiği 19b, (lirine camel).
Dişi kasni B21b, (Galbanum officinale).
Dişi ayı ödü 19a, (Ursae saburra feminae).
D
Ebhel 22a, Bkz. Ebhul.Ebhul 17b, (Junisperus sabina) kara ardıcı, ebhel, ardıç
yemişi.
Efsentin 14b, B23a, (Artemisia absinthium) afsentin, pelin otu, yavşan.
Ebu Cehil karpuzu 15b, (Citrullus colocynthis).
Eğir B23b, (Acorus calamus) eğir otu.
Ekşi nar kabuğu B20b, (Cortex punica granatum).
Ekşi nar suyu 14a, (Aqua punica granatum).
Elma kabuğu 21a (Pirus malus) elma.
Emlec 16b, (Phyllonthas emblica) emlec.
Esmed îsmed B23b, B24a, (Stibium-Antimon) sürme taşı.
Eşek tırnağı, 15b, 17a, 20a,
Ezfâr-i tayyib 22a, (Trifolium spp.) güzel üçgül.
F
Fağfur kırığı 18b, porselen kırığı.
Ferbiyûn 17a, sütleğen.
Fezah 19b, Gri duman rengi.
Ferdinhar (?) B23b, Güneş.
Fıstık kabuğu B24a, (Arachis hypogea) fıstık.
Fındık içi (yanmış) 14a, (Corylus sp.) fındık.
Fütenec-i berrî 20a, (Mentha pulegium) yarpuz, avşan otu, habak,yabani nane.
Fülfül 7a, 19a, B18b, (Piper) biber.
G
Garikon 21a, (Polyporus spp.) mantar türleri.
Sayfa 56
Gelincik çiçeği 15a, 15b, (Papaver rhoeas) gelincik.
Geyik boynuzu 18b, (Comu cervus elephi) gelincik boynuzu.
Gül 19b, B18b, B21b, (Rose) gül.
Gül kurusu B21b, (Rose) gül.
Gül yağı 13a, 13b, B21a, 20a, 20b, (Oleum rosa) gül yağı.
Gülab B23b, 21a, 22a, (Aqua rosa) gül suyu.
Gülnar 13b, B24a, Bkz.Cülnar.
Günlük 12a, 22b, (Styrax officinalis) günlük, asilbend.
Güvercin tersi B25b, (Columba fimus). Güvercin dışkısı.
H
Habbetü’l-hazrâ B17b, (Pistacia terebinthus) meneviş, menengiç,çitlenbik.
Habbe-i misk 15b, (Hibiscus Abelmoschus) anber çiçeği.
Habb-ıhırva B17a, B21b, (Ricinus communis) keme tohumu, gene otu,harva.
Habbu’z-zelem B18b, (Cyperus esculentus) abdülleziz, habbülleziz,şehvetotu.
Habsü’l-hadîd 15b, B20b, (Ferrum) demir tozu.
Hacer-i zerka 22b, Mavi taş.
Hacı Bektaş tuzu 19b, (NaCl.Natrii chloridi) tuz.
Hardal 12a, 13a, 13b, 19a, (Sinapis alba) hardal.
Hardal-ı ebyaz Bkz. Hardal.
Hamâme B23b, (Amomum racemosum) hamama.
Harnub B17b, B18b, (Ceratonia siliqua) keçi boynuzu.
Haşhaş tohumu B18a, Bkz. Afyon.
Haşhaş şarabı 22b, Bkz afyon.
Hatmi yaprağı 15a, 16b, (Althea offieinaiis) hatmi.
Hmna B20a, Bkz. Kma.
Hıyar çekirdeği 19a, (Cucumis) hıyar.
Hindistan cevizi yağı B24a, (Oleum coco).
Horoz kanı B25a, çalkes.
Horoz ödü (Siyah horozun) 19b, (Gallis sabuma) horoz ödü.
Huffâş (yarasa başı) 20b, (Vespertilio) yarasa, Bkz.hurçah.
Hurma 13b, (Phoenix dactylfera) hurma.
Hüthüt tırnağı B25b, Çavuşkuşu tırnağı.
I
Idhir 17b, 19a, 19b, (Androgan schoenanthus) sakal otu, tibni.
Isırgan dikeni kökü 22a, (Urtica spp.) ısırgan.İ
İklimiyâ 17b, 19b, Mürdesenk (Altın, gümüş, demir gibi madenlerin eritildikten
sonra köpük ve çüküntü gibi, yüzeyinde ve dibinde oluşanartıklar için
kullanılan genel ad.)
inek sütü B17b, (Milk pecari) inek sütü.
İnci 17b, (Mangarita) inci.
İnci sedefi 17a, (Pearl) sedef.
İncir 12a, 12b, 18b, (Ficus cariea) incir.
İncir balı 13b (Ficus) incir.
İncir yaprağı 17b (Ficus) incir.
truk-i safer 18b, (Chelidonium majuş) kırlangıç otu.
İsfıdac 17b, B21b, (Plumbum carbonicum) üstübec.
Işne 21a, (Muscus arboreus) yosun.
It gözü (?) B26a,
J
Jengâr 22b, (Carbonas cupricus) bakır çalığı, bakır karbonat.
K
Kabak çekirdeği 12a, (Cucurbita pepo) kabak çekirdeği.
Kabak kökü 13a, (Radix cucurbita) kabak kökü.
Kâbe fesleğini B22a, (Ocimum basilicum) fesleğen.
Kabli 16a, (Terminalis myrobalanus) Kâbilî, Kâbil helilesi.
Kadın saçı (sevgilinin saçı), 22a,
Kâfur 18b, 19a, 21a, 22a, (Artemisia spp.) kafur, yavşan. Kâküle 18b, Bkz.
Sayfa 57
Hamame.
Kâkule-i kebir 19b, Hamame (büyük).
Kâkule-ı sagir 19b, Hamame (küçük).
Kamış kökü 12b, 19b, (Pragmites communis) kamış kökü.
Kaysum B23a, (Artemisia abretanum) kara pelin, zivan çiçeği.
Kara karga beyni B25b,
Karanfil 14b, 15b, 19a, 19b, 23b, (Caryophyllus aromaticus) karanfil.
Kardamana 20a, (Lagoecia eumonides) yabani kimyon, yabani karaviya.
Kasnı B23b (Cichorium intibus) yaban marulu, hindiba, güneyik.
Katırtırnağı 20a,
Katran 18b, 19a, (Pistacia terebinthus) katran.
Kavun 12a, (Cucumis melo) kavun.
Kavun çekirdeği 12b, 13a, (Cucumis melo) kavun.
Kaz yağı B24a, Anser.
Kebabe 19b, (Pepper cubabe) kebabe.
Kebir kabuğu B23a, (Capparis spinosa) kebre, kebir.
Kereviz suyu 17b, (Apium graveolens) kereviz.
Keçi tırnağı B23a... (Hircus).
Keçi yağı 14b, (Batyrum hircus) keçi yağı.
Kendir B24b, (Cannabis sativa) kenevir.
Kepek suyu 12b, 13b, (Aqua teiticum vulgare).
Kesira 14b, B17b, B20b, (Astragalus gummifer) kitre zamkı.
Kemeç balı B19b, (Mel) gömeç balı.
Keskin sirke B17b, B20a, (Acetum) sirke.
Keten bezi B26a, (Linum) keten bezi.
Kına 14a, 14b, 15a, 16a, 17a, B17b, B19b, B20a, B20b, (Lawsonia sp.)kma,
hınna.
Kırfe 19a, (Innamomum Zeylanicum) kurfa ağacı, tarçın ağacı.
Kırmızı gül 19a, 19b, B23a, (Rosa gallica).
Kırmızı kurtçuk (?) 21b,
Kırlangıç kanı 15b, Hirundo, kırlangıç kanı.
Kırlangıç yuvası 20b, Hirundo.
Kimyon (kirmani) B18b, (Carum Carv.) kimyon.
Kirpi yağı 17b, (Erinaccus europaeus).
Kitre 12a, 13a, 13b, B18b, Bkz. Kesira.
Koç sidiği 17a, (Cantharis vesicatoria).
Kuduz böceği (?) 17a,
Kurbağa eti (?) 17a,
Kurbağa kanı (tatlı su) (?) 17a,
Kurd hayası B25b, (Canis eupii testis).
Kurd kadibi 21b, (Canis eupii fımus). Kurt zekeri.
Kurd kanı B25b, (Carcis eupii).
Kurd ödü B24b, (Canis eupii saburra).
Kurd zekeri B25b, (Canis eupii fimus).
Kurşun 17b, (Plumb) kurşun.
Kuru üzüm çekirdeği 14b, (Vitis vinifera).
Kust B21b, (Costus speciosus) kist.
Kuzgun kanı B25b, (Corvus corax).
Kündüs 14a, 16a, (Gypsophila struthium) Voynik otu.
L
Lâcivert (?) B20b, (Lapis lazuli) lacivert.
Lâciverd-i zehebî 22a, (Lapis lazuli ?) lacivert.
Lâden 14a, 14b, (Cistus sp.) laden, pamuk otu.
Lahana tohumu 19a, (Semen brossica) lahana tohumu.
Limon 12a, (Citrus) limon.
M
Mâmirân 13b, (Ranunculus fıcaria) basur otu.
Sayfa 58
Mahmude 21a, (Convolvulus scammonia) mahmude, sakamunya, yerpelidi.
Mahlep 13a, (Prunus mahaleb) idris ağacı.
Marsıma 20b, (Thymus spp.) yabani kekik.
Mâş B18a, (Vigna sinensis) börüce.
Mazdeki 12a, 13b, B20b, B21a, 20a, (Resina lentisci) damla sakızı.
Mazı 14a, 14b, 15a, 15b, 18b, B18b, B20b, B23a, B24b, (Thuza)
mazı.Mercimek 12b, B18b, (Lens culinaris) ades.
Mercimek unu 12a, Bkz: mercimek.
Mersin 21a, (Myrtus communis) mersin.
Mersin yaprağı 12b, B21b, (Myrtus communis folia) mersin.
Mersin yağı 14b, 15b, 21a, 17a, (Myrtus communis oleum) mersin.
Mersin yaprağı usaresi 21b, (Myrtus Communis ?) mersin yaprağının sıkılmasıyla elde edilen
özsuyu.
Mersin suyu B23b, (Myrtus communis) mersin.
Meryem eli 22b, (Artemisia absinthium) pelin, acı yavşan, Meryem otu.
Merzengûş B21a, B23a, B24a, (Majorana hortensis) mercan köşk.
Mevzek 13b, (Delphinium staphysagrioa) bit otu.
Meyan kökü 12b, 19b, (Glycyrrhiza glabra) meyan kökü.Mia B21a, B21b, 21a,
(Styrax officinale) kara buhur, kara günlük,abher.
Milh-i enderanî 14b, 19b, Bkz. Hacı Bektaş tuzu.
Mer mahuz 17b, (Origanum spp.) kış mercan köşkü, meyhane başı.
Misk 15b, 19a, 19b, B21a, B21b, B22a, B23b (Moschus) misk.
Mukl 16a, 20a, 21a, (Comniphora opobalsamum) belesan, mukl.
Muz kabuğu B20b, (Corteks musa sapienti) muz kabuğu.
Mürr-i sâfi 12a, 12b, 13a, 18b, 21a, (Comniphore) mürr. Arabistan’da yetişen mirra
ağacı.
Mürdesenk 12a, 14a, 14b, 15a, 17a, 16b, B17b, B20b, B23b,(Lythargyrum) kurşun
dioksit.N
Nane 13b, B21a, B21b, B22b, (Mentha spp.) nane.
Nar kabuğu 15a, 18b, B20b, 23a, (Cortex punica granati) nar kabuğu.
Nar suyu (ekşi) 14a, (Aqua punica granati) nar suyu.
Nişadır B17b, B20a, 21b, (Amonii cloridum) nişadır, amonyum klorür.
Nişadır suyu B19b, (Amonii cloridum) nişadır, amonyum klorür.
Nişadır sirkesi B20a, (Amonii cloridum) nişadır, amonyum klorür.
Nohut B18a, (Cicer arientium) nohut.
Nohut unu 12a, 13a, 13b, B18a, (Cicer arientium) nohut.
Nöbet şekeri 19a, (Succer) şeker.
Nura 14b, 16b, B20b, (Calcium) kireç, sönmemiş kireç.
P
Palamut B24a, Bkz. Bellut.
Pamuk 18a, (Gossypium spp.) pamuk.
Pamuk çekirdeği içi 13a, (Semen gosypii) pamuk çekirdeği.
Pamuk tohum içi 12a, 13a, (Semen gosypii) pamuk çekirdeği.
Pazı yaprağı B17a, B20a, B20b, (Beta vulgaris) pazı.
Pırasa 17b, B21a, (Allium porrum) pırasa.
Pirinç unu 12a, 13b, (Oryza sativa) pirinç.
Pelin B18a, (Artemisia herba alba) pelin otu.
R
Râmek 19b, B23b, Ekşi ve buruk meyvalardan hazırlanan tabletler.
Rasen 21b, (înula helenium) anduz otu.
Rastık taşı 14b, B21a, (Sulphurum cupricum) bakır sülfat, rastıktaşı.
Reyhan B21a, (Ocimum basilicum) reyhan, fesleğen.
S
Sabır 17b, 19a, 21a, B24a, (Aleo vera) san sabır, sabırlık otu.
Sadeyağ B18a, B24b, (Butyrum) tereyağ.
Sadic 18b, (Cinnamomum citrioderum) sadık, malabar.
Sadic-i Hindi 21a, (Melastoma) kara ağız.
Sayfa 59
Safran 14a, B19b, (Crocus sativus) safran.
Sakmunya 22a, (Convolvulus scammonia) mahmude, sakamonya.
Sandal yağı B22a, (Oİeum pterocarpii) sandal yağı.
Sarı sandal 19b, (Pterocarpus santalinus) sandal.
Sanmsak B26a, (Allium sativum) sanmsak.
Sater B24a, (Thymus spp.) kekik, zatren.
Sa’d 19a, B24a, B24b, B21b, (Cyperus longus) kırk boğum, uzun sâd.
Sebestan B23a, (Cordia myxa) sebestan.
Sedef otu (Ruta graveolens) sedef otu.
Sek (?) 19b, B18a ?, Parfüm tableti ?, köpek ?.Sekencebin Acetum + mel-
sirke + bal kanşımı.
Seli ha 19a, (Cinnamomum cassia) saliha. Yalan tarçın, dâr-ı sus.
Semed 14b, B2, 1 a, (Indigo) çivit.
Semîd B17a, B18b, (Triticum vulgare) un, buğday.
Semizlik 18b, 21a, (Portulacca oleracea) selince, semiz otu, hurfah.
Servi kozası (kozalağı) (Cupressus) servi.
Servi yaprağı (Cupressus sempervirens) servi.
Seykran B21b, (Hyoschyamus niger) ban otu, benc.
Sığır kadibi 22b, (Pecoris fımus) sığır zekeri.
Sığır ödü 19b, B24a, (Pecoris sabuma) sığır ödü.
Sırtlan ödü B25a, (Hyena saburra) sırtlan ödü.
Sidik (Küçük çocuk sidiği) 2b, (Ürine) sidik.
Sirke 12b, 14b, 15a, 15b, 16b, B20a, B21a, B24b (Acetum) sirke.
Siyavuşan 20a, (Adianthum capillus veneris) çatma saçı, ishal otu.
Soğalgan B19a (Lumbricus terrestire) solucan.
Soğan (Pişmiş) 13b, (Allium cepa) soğan.
Soğan Suyu 21a, (Allium cepa) soğan.
Su 12b, (Aqua) su.
Sumak 20a, (Rhus coriaria) sumak.
Sumak suyu 14a, 16a, 18b, sumak.
Sünbül-i Rumî B24b, (Hyacinthus orientalis) sümbül.
Sünbül-i Hindî 18a, (Nardostachys jatamansi) Hind sünbülü, izhir-iMekkî, sünbül-i tıb.
Suruncan 12b, 13b, (Colchium autumnale) çiğdem.
Susam yağı B23b, (Oleum sesami) susam yağı, şırugun.
Sülük 16a, (Hirudo medicinalis) sülük.
Süt B17b, B18a, (Lac) süt.
Süt (inek) B18a, (Lac pecorii) inek sütü.
Sütleğen kökü 13b, (Euphorbia peplis) sütleğen kökü.,
Ş
Şabb-ı Yemanî 21a, B20b, (Sulphurum cupricum) şap, bakır sülfat.
Şahdânec B17b, (Cannabis sativa) şah-dâne, kenevir tohumu.
Şahm-ı hanzal 21a, (Citrullus colocynthis) ebucehil karpuzu.
Şakakil B18b, (Scorzonera hispanica) yabani havuç, iskorciha.
Şap 18b, B20a, B20b, B23b, Bkz. Şabb-ı Yemani.
Şarap B23b, (Vinum) şarap.
Şarap tortusu (Vinum) şarap.
Şecer-i Meryem 22b, Bkz. Meryem eli.Şıh
Pelin otu B18a, Bkz. Pelin.
Şırlagun 18a şırlağan, susam yağı, Bkz. Şırugun.
Şırugun 16b, B20b, (Oleum sesamii) susam yağı.
T
Tarçın 19b, (Cinnamomun seylanicum) tarçın.
Tatlı badem B18a, (Puinus amygdalus v.dulcis) tatlı badem.
Tarçınî B21b, Bkz.Tarçın.
Tavşan beyni 21a, (Lepus timudus).
Tavşan boku 20b, (Lepus fımus).
Tavşan tersi 20b, 21a, Tavşan dışkısı.
Sayfa 60
Tavşan mayası 20a, 21a, (Lepus urinea).
Tavuk yağı, B24a, (Gallinaceous olea).
Tebâşir-i Hindî 19b, 23b, (Bambusa amndinaceae) tebeşir.
Tere tohumu 12a, 12b, 19b,
Tereyağı B18a, B24a, (Butyrum) tereyağı.
Termenti B23a, (Pistaeia terebinthus) reçine, terebent.
Tîn-i mahtûm B21b, (Terra sigillata) tini mahtum, sıkıştırılmış kil,çamur.
Topalak 16a, 18b, B23b, (Rhamnus spp.) diken türleri.
Toprak B25b, (Humus) toprak.
Turak otu 21a, (Anethum graveolens) dere otu, dorak.
Turp tohumu 12a, 12b, (Raphanus sativus) turp.
Turp suyu 12b (Raphanus sativus) turp.
Tuz B20b, (Natrii chloridii) tuz.
Tuz (Hacı Bektaş) 14b, 18b, Bkz.Hacı Bektaş tuzu.U
üd 19b, 20a, (Arundo donax) kamış.
Udü’l-kahr 19a, B18b, B23a, (Anthemis spp.). bir çeşit öd ağacı.
UrûkuVsufr 18b, (Chelidonium majus) kırlangıç otu, büyük helile.
Ü
Üstübeç 13a, Bkz, İsfidac.Üsnân 12a, 22b, (Anabasis aphilla)
Üzüm suyu 21b, (Aqua vine) şıra.V
Verd-i ahmer 13b, (Rosa gallica) kırmızı gül.
Vesme 14b, 15a, 17b, B17b, (İsatis tinctoria) yabani çivit otu, mavi boya kökü,
nîl-i beni
Vezarih 17a, Bkz. Kuduz böceği.
Y
Yaban erbesi B23a ,(Teuerium polium) yabani meşe.
Yaban hurması B24b, (Hypheane thebacica).
Yağmur suyu 20b, (Aqua distillata) saf su, yağmur suyu.
Yarasa başı 20b, (Vespertilio) yarasa.
Yengeç (tatlı su) 18b, Bkz.Seretan-ı nehrî.
Yeşil kurbağa B26a, (Hyla arborea) yeşil kurbağa, ağaç kurbağası.
Yeşil kurbağa dili B26a, (Hyla arborea) yeşil kurbağa, ağaç kurbağası.
Yumurta akı 17a, B20b, (Ovum) yumurta akı.
Yumurta sarısı 13a, 13b, (Ovum) yumurta sarısı.
Yumurta kabuğu 12a, 18b, (Ovum cortex) yumurta kabuğu.
Z
Zac 14a, 15b, B20a, B21a, (Cupri sulfas) bakır sülfat.
Zac-ı asfar B17b, B19b, B21a, B23b, (Cupri sulfas) bakır sülfat.
Zac-ı firavnî B23b, (Cupri sulfas) bakır sülfat.
Zac-ı Kıbrısî 15a, (Cupri sulfas) bakır sülfat.
Zac-ı Parisi 15a, (Cupri sulfas) bakır sülfat.
Zaferan 12a, 13a, BİTb, B20b, B21b, B24b, 20a, B21a, B23b, (Crocussativus)
safran.
Zambak yağı 14a, 19a, (Oleum).
Zamk suyu B21a, (Aqua resine) zamklı su.
Za’ter-i berr! B23a, B24a, (Satureia hortensis) kekik otu, geyik otu,sater.
Zencefre B20b, B21a, (Hydrarium sulphuretum) civa sülfür.
Zerâvend-i mudahrac 20a, 20b, (Aristolochia longa) dişi zeravend,loğusa otu, boru çiçeği.
Zerdeçöp B20b, (Cureuma sp.) zerdeçöp, zerdeçal.
Zeyt yağı 14a, 14b, 16a, 17a, B23a, B25b, (Oleum olea) zeytin yağı,
Zeyt-i infak 15a, (Olea) ham zeytinden çıkarılan yağ.
Zeytin çekirdeği 21b, (Semen olea).
Zeytin yağı 16b, Bkz. Zeyt yağı.
Zırnık 12a, 12b, 13a, 14a, 17b, B17a, 18a, 21a, B21a, B21b,(Arsenicum)
Arsenik sülfür.
Zırnık-ı ahmer
Kırmızı zırnık.
Sayfa 61
Zırnık-ı asfar
San zırnık.
Zibak 15a, Civa
Zift 14b, B19a, (Resinum) katran, zift.
Zübedii’l-bahr 18b, 19b, (Ossa sepia-decapodea) deniz köpüğü
Sayfa 62
AĞIRLIK ÖLÇÜLERİ VE KARŞILIĞI
Miskal = 24 Kırat (4.807 gr)
Dirhem = 9 Kırat = Okkanın 1/400’ü (3.207 gr)
Denk = 1/6 Dinar veya 1/4 Dirhem (0.801 gr)
Çekirdek = Buğday tanesi miktarı
Kırat = 1/2 Danek (0.2004 gr)
Dinar = 6 Denk
Sayfa 63
SÖZLÜKÇE
(T. : Türkçe, Ar.: Arapça, Far.: Farsça)
A
acûz, acûze Ar. Kocakarı, mec. Cadı karı.
âfet Ar. Başı kadın gövdesi arslan şeklinde, fevkalade güzel yüzüne bir
defa bakmak gafletinde bulunanları mahveden efsanevi yaratık.
Yine başı kadın gövdesi balık şeklinde olan denizkızı (mâlik-i
derya, âfet-i âb) adlı hayalin karada yaşayan türüdür. İlk bakışta aşk
belasına düşüren, uğruna ölünecek güzellikteki kadın için
kullanılır. ‘Âfet-i devrân’ (Zamanın felaketi), ‘âfet-i cihan’
(Dünyanın felaketi), en çok kullanılan tabirlerdir.
ahlat Ar. Hıltlar. bkz. hılt.
ahmer Ar. Kırmızı.
ahu (âhû) Far. Ceylan, karaca, mec. Ceylan gözüne benzeterek ‘güzel
göz’ için kullanılır.
ârız ol- Ar. T. Sonradan ortaya çıkmak. Önceden bilinmeden başa gelmek
(hastalık gibi).
âşûb-ı cihan Far. ‘Dünyanın karıştırıcısı, dünyayı karıştıran’, mec. Son derece
güzel kadın.
atik (atık) Ar. Çevik. Genç kız.
attar Ar. (‘ıtırlar yani güzel kokular satan’dan) Aktar. Şifalı bitki,
baharat vb. satan.
avret Ar. Avrat, kadın, zevce. Ut yeri, edep yeri.
B
bâliga Ar. Buluğa ermiş. Yetişkin,
bap Ar. Bölüm.
bah Ar. cinsel arzu, cinsel güç, şehvet.
bahr Ar. Kokmuş nefes, ağız kokusu.
basiret Ar. Önden görüş, sezgi. Bahnamemizde geçen ‘basiret sahipleri’ ya
da ‘feraset sahipleri’ ifadeleri ile yazar; cinsellik konusunda bilgili
hekimleri, kadından anlayan, cinselliği iyi bilen, tecrübeli kişileri
kastetmektedir. Anadolu’da halen görülen, damat adaylarına,
gerdek öncesinde ‘yol yöntem öğreten’, tecrübelerini aktaran,
‘âbilik eden’, ‘akıl danesi’ olarak sıfatlandırılan kişiler de bu
kategoriye girer.
bakire Ar. Cinsel ilişkide bulunmamış dişi.
bekâret Ar. Kız olan kız olma durumu.
beyan Ar. Anlatma, bildirme.
C
cima (cimâ’) Ar. Çiftleşme. İnsanlar için çiftleşme, (cem’den) cem olma,
birleşme, toplanma, bir araya gelme, ‘mücâmaat’ cima etme,
cevfâ Ar. Boşluk. Oyuk, Kof.
cünüp Ar. Cinsel temastan sonra dinin emrettiği yolda henüz yıkanmadığı
için temiz sayılmayan kimse.
cüz Ar. Kısım. Ölçü. Ölçek.
Ç
çengi Far. Çeng denilen bir tür sazı çalan. Çalgı eşliğinde oynamayı
meslek edinmiş kadın.
çeşm-i gerdûn Far. Dünya gözü [dünyada görülen]
D
değirmi T. Yuvarlak.
denk Far. Dirhemin dörtte biri (0.801 gr)
deva Ar. ilaç.
dirhem Ar. Okkanın dört yüzde biri. (3.207 gr)
dizgin germek T. Direnmek. ‘Cinsel birleşme talebini reddetmek.’
Sayfa 64
dühnü’ş- şakâyık (Dühnü’ş- şakâik) Ar. Şakayık yağı, gelincik çiçeği yağı.
düzgün T. Yüzü pürüzsüz göstermesi, gergin tutması ve renk vermesi için
sürülen sıvı ya da krem. Fondöten. Allık. ‘Gasûlat’
F
fâika-i akran Ar. Yaşıtların üstün. Benzerlerinden üstün,
fâil Ar. Etken, yapan, mec. Erkek.
Fars iklimi İran ülkesi,
fehvâ Ar. Anlam. Kavram,
felâsife Ar. Filozoflar, bilginler,
feraset (firâset) Ar. Anlayış, sezgi.
fersâ-remeke Ar. At sürüsü. Ilgı halinde yaşayan ya da yetiştirilen atlar. Buradan
hareketle dişi at, yani kısrak anlamında.
ferç Ar. (aralık, yarık, çatlak) dişilik organı, ut yeri. Dişilik organının
dış bölümü, vulva.
fesat (fesâd) Ar. bozukluk.
fışkı (phuski) Yun. At, eşek gibi hayvanların taze gübresi. Far. pişgi.
fitne Ar. Ayartma. Fesat, arabozma. Güzel göz, güzel yüz; güzel kadın,
fülâne Ar. Herhangi bir kadın, ‘filancanın dişisi’
G
gasûlat Ar. Yıkama. Yıkanma. ‘Düzgün’
gerdan Far. Vücudun omuzlarla baş arasında kalan bölümü. Boyun.
Sözcüğün kökü Farsçada ‘dönen’ anlamındadır.
gulam Ar. Tüyü, bıyığı çıkmamış delikanlı. Oğlan. Köle, esir. Çoğulu;
gılman.
gusül Ar. Cünüplük, hayız ve loğusalık vb. hallerinden sonra din
gereğince yıkanma, arınma.
gümeç balı T. Petekli bal, süzülmemiş bal.
H
habbe Ar. Tane. Çekirdek.
hacamat (hicâmet) Ar. Vücudun bir organına kan topladıktan sonra hafifçe
çizip bardak, boynuz veya şişe oturtarak kan alma.
hadse Ar. Yeni olan şey. Tazelik. ‘Hadise’lik bir durum.
hadâset Ar. Evvel, başlangıç. Tazelik, gençlik.
halel Ar. Boşluk. Bozukluk, eksiklik, ‘halel getirmek’ Zarar vermek,
engel olmak.
halvet Ar. Tenhalık. Hamamın en sıcak odası,
hararet Ar. Sıcaklık. Hastalıkta ateş. Humma.
hassa Ar. Özel bir nitelik. Bir şeyde bulunup diğerlerinde bulunmayan
kuvvet.
havâs (havâss) Ar. Hassalar, duyumlar. Büyü, sihir,
hayâ Ar. Utanma, sıkılma. Namus, edep.
haya Far. Yumurta (yumurtaya benzetildiğinden dolayı) Erbezi. Husye.
Testis.
hayız Ar. Kadınlarda Aybaşı. Adet görme. Menstrüasyon. Regl,
hazan (hazân) Far. Sonbahar, güz.
hılt Ar. Eski tıpta insan vücudunda bulunduğu var sayılan dört
unsurdan her biri: kan, balgam, sevdâ’, safra.
hısânâ (hısân) Ar. Aygır.
hüsn ü cemal (hüsn ü cemâl ya da hüsn-i cemâl) Ar. Güzellik ve yüz güzelliği.
Bu kalıp söz; ‘her açıdan yüzü, vücudu, ruhuyla güzel; içi dışı tam
manasıyla güzel’ anlamına geldiği gibi, yüz güzelliğinin son
haddinde olduğunu da anlatmakta kullanılır. Evvel eski, kadın ve
erkek güzelliğinden kastedilen öncelikle yüz güzelliği, yani ‘cemal’
olduğundan; güzellik hissi önce ‘yüzden’ alınır, daha sonra diğer
kısımlara bakılır, zira yüz, güzelliğin aynasıdır.
Hıtayî Ar. Çinli gibi olan. ‘Çinli’. Çin’in kuzeyindeki Türk ve Tatar
kavimlerinden olan kimse.
Sayfa 65
hicap (hicâb) Ar. Utanma, sıkılma.
‘hokka’ Ar. İçine mürekkep konan küçük kap. hokka-i beyza Ar.
Bembeyaz hokka, mec. Güzel memeler.
hukne Ar. Tenkıye aleti. Şırınga.
husumet Ar. Hasımlık, düşmanlık,
İ
illet Ar. Hastalık,
iltifat (iltifât) Ar. Yüzünü çevirip bakma. Güler yüz gösterme. Gönül
alma.
İmbik (Ar. inbik, Yun. ambikos) Damıtma işlemini yapan cihaz, damıtıcı.
Süzgeç.
inhitat Ar. Düşme, aşağı inme. Yaşlılık,
inzal Ar. İndirme, indirilme. Boşalma. Orgazm.
İstincâ Ar. Necasetten, yani pislikten arınma,
istinsah Ar. Nüshasını çıkarma, kopya etme,
işvebaz (işve-bâz) Far. Naz edici, cilveli. Gönül çelen,
itidal Ar, Aşırı olmama durumu. Ölçülülük. Ilımlılık,
izafe (izâfe) Ar. Bağlama. Mal etme.
izdivaç Ar. Evlenme. ‘İzdivacına talip olma’ evlenme teklifinde bulunma.
K
kadip (kadîb) Ar. İnce fidan, dal. Erkeklik aleti, zeker.
kâdir Ar. Güç, kudret, yeterlilik, ‘kâdir olmak’ gücü yetmek.
kalye taşı Far. T. Bir tür deniz bitkilerinin yakılmasından meydana gelen tuz.
Taş halinde soda. Sabun ve cam imalinde de kullanılır.
hizâb Ar. Kına. Boya.
kar’ Ar. Su kabağı,
ka’râ Ar. Çukur.
kebşa (kebş) Ar. Erkek koyun, koç. Türkçedeki ‘çebiş / cebiş’ buradan
gelmektedir.
kemal Ar. Olgunluk, erginlik, 'kemale ermek’, ‘kemalini bulmak’
olgunlaşmak.
kıynak T. Kıçın her iki tarafı, ‘ kıynak ’ sözü, ceviz yansı ya da yırtıcı kuş
ve hayvanlarının perdeli ya da bölümlü tırnakları yani ‘pençe’
anlamına gelmektir, mecazen kıçın iki tarafı, ‘şak’ anlamında
kullanılmıştır. Bahnamemizde kıçın ucuna ve yumuşak yerine
‘kıynak’; üst tarafına ‘pöç’ denmektedir. Bugün de halk ağzında
kullanılmaktadır.
kovuk T. ‘kavuk’ ya da kovuk; ‘içi boş şey’ anlamına gelir. Mesane, sidik
torbası demektir.
kulunç Ar. Bağırsak ağrısı. Omuz ağrısı. Bağırsakta peyda olup omuz
başlarına vuran şiddetli ağrı.
küçürek T. Az küçük, küçükçe. Ufarak.
kühûlet Ar. Olgunluk çağı. Kemale erme.
L
lâhm Ar. Et.
letafet (letâfet) Ar. Hoşluk. Güzellik. İncelik,
lezika Ar. Gevşek, bkz. ‘Sölpük’
M
mahbûbe Ar. Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen kadın. Sevgili.
mahlul Ar. Hallolmuş, çözülmüş. Eriyik.
makat Ar. Oturak yeri. Kıç. Anüs.
maşuka (ma’şûka) Ar. Aşık olunan, sevilen. Sevgili.
mazruf (mazruf) Ar. Zarflanmış. Zarfın içine konan şey.
mertebe Ar. Aşama. Basamak. Derece.
meşîme Ar. Döleşi, son.
meşrep Ar. Yaradılış. Mizaç. Tabiat. Huy. Ahlak.
meşşâta (mâşıta) Ar. Kadınları süsleyen kadın. Gelin süsleyicisi. Tabip
Sayfa 66
Mustafa Ebu’l-Feyz’in açıkladığı gibi, Türkçede ‘yüz yazıcısı’
demektir. Eski Türkçede ve bugün de halk ağzında kullanıldığı
şekliyle; [yüzü] nakşetmek, bezemek, süslemek anlamlarına
gelmektedir.
minval Ar. Tarz. Yol. Şekil.
miskal Ar. 24 kıratlık bir ağırlık ölçüsü. (4.807 gr)
misi Ar. Benzer, eş.
mizaç Ar. Huy. Tabiat. Meşrep. İnsan vücudunun fizyolojik yapısı, sağlık.
mukaddime Ar. Giriş. Önsöz,
muvafakat Ar. Uygun görme, razı olma,
müellif Ar. Telif eden, yazar, eser sahibi.
müptela (mübtelâ) Ar. Düşkün. Tutkun, ‘müptela olmak’ alışkın olmak,
düşkün olmak.
müreffih Ar. Rahata kavuşan, rahatlatıcı.
mürüvvet Ar. Aile saadeti. Mertlik, yiğitlik, İnsaniyetlik.
müstensih Ar. İstinsah eden, kopyasını çıkaran. El yazması kitapları çoğaltan
kişi.
mütercim Ar. Tercüme eden, çevirmen. Tabip Mustafa Ebu’l-Feyz, metinde
araya girip saplama yapacağı zaman, eski yazarlık adabının gereği
tevazu gösterip kendinden ‘mütercim fakir’ olarak söz etmektedir.
mütehannika Ar. Sıkı. Dolu. Yoğun.
mütehhattime Ar. Gerekli, yeterli. Yeteri kadar.
merul Ar. Edilgen.Yapılmış, mec. Kadın.
mütevekkili Ar. Tevekküle ait. İşi Allah’a havale etmekle ilgili. Oluruna
bırakılmış.
müteşahhime Ar. İçyağıyla dolu. Yağlı. Yağ bağlamış.
N
nasaf Ar. Hizmetçi, uşak. Bahnamemizde ‘nasaf (nun, sad,fe) şeklinde
yazılmış ve peşinden ‘orta yaşlu dimektir’ şeklinde bir açıklama da
getirilmiş olmakla birlikte (Tıpkıbasım 9a) bu sözcük,
Arapça’da‘hizmetçi’ demektir. Buradan orta yaşa gelmiş
kadınların, artık kocasının ‘döşek yoldaşı’ olmaktan çıkıp ancak
hizmetiyle ilgilenebilecekleri anlamı çıkmakla birlikte; ‘nâ-sâf
(nun, elif, sad, elif, fe) şeklinde Farsça ‘saf olmayan, saflığını
kaybetmiş, mecazen orta yaşlı’ anlamına da, bir gönderme vardır.
nâzenîn Far. Çok nazlı yetiştirilmiş, şımarık. Cilveli, oynak.
nebat Ar. Bitki.
nemâ Ar. Artma. Büyüme.
nigâr Far. [Resim gibi, put gibi güzel] sevgili.
nükbe Ar. Pas. Ağız kokusu.
P
pençe-i Hûrşîd Far. Hûrşîd’in pençesi. Hûrşîd’in eli. Bahnamemizde; Şeyoğlu
Mustafa’nın 14. yy’da yazdığı, Hûrşîd ü Ferahşâd adlı manzum
eserindeki kadın kahraman Hûrşîd’in elinin güzelliğine gönderme
yapılıyor. Yırtıcı hayvanların ön ayaklarına, kuvvetli ele de pençe
denir. Yine aynı benzetmeden dolayı tuğraya da pençe denilmiştir.
püskürme benli T. Benlerin tek tek ve güzel bir görünümde olması durumu.
R
rahim Ar. Dölyatağı. Uterus.
rayiha Ar. Koku.
râm Far. İtaat eden, boyun eğen, bağlanan, râm olmak: sıdk ile
bağlanmak.
reisületıbba (re’sü’l-etıbbâ) Ar. Hekimbaşı. Sarayın ve memleketins ağlık
hizmetlerinin başında bulunan hekim.
S
sabr ü karar ü takat Ar. Sabır, karar ve takat. Dayanma, durma ve güç.
semîd Hint. Beyaz un, has un.
Sayfa 67
semirmek T. İrileşmek, besili olmak, ‘semiz’ iri , büyük, besili.
serkeş Far. Baş çeken. Başkaldıran. Dik başlı.
seyyib Ar. Dul kadın. Bekareti bozulmuş kız.
senûn Ar. Diş ilacı.
sölpük T. Gevşek. Pörşük. Sarkık.
südde Ar. Vücudun bir yerinde görülen tutukluk.
sükûnet Ar. Dinginlik. Huzur.
şahm Ar. Yağ. İç yağı. Don yağı.
şebâb, şebâbet Ar. Tazelik. Gençlik.
şekrâ Ar. Kuru. Boş.
şehvet Ar. Aşırı istek. Cinsel arzu, kösnü.
şehvet-engiz Ar. Far. Şehvet uyandıran. İstek uyandıran.
şeyhûhet Ar. Şeyhlik. İhtiyarlık.
şol T. Şu, ol, o.
T
tahâret Ar. temizlik. Büyük aptes yaptıktan sonra İslam dini emirlerine
göre yapılan temizlik.
takriz Ar. Ödünç verme. Bir kitabın başına konulan takdim yazısı,
talip (tâlib) Ar. Talep eden. İsteyen. İstekli.
tarâvet Ar. Tazelik.
tashih Ar. ‘Sıhhatlendirme’. Düzeltme.
temellük kaydı Ar. Mülk edinme kaydı. Bir malın kime ait olduğunu gösterir ibare.
tenasül Ar. Üreme.
tenkıye Ar. Ayıklayıp temizleme. Anüsten kalın bağırsağa su vererek içini
temizleme. Bu işi yapmaya yarayan alete verilen isim. Hukne,
şırınga.
tenâsüb Ar. Uygunluk. Yakışma.
terkip Ar. Bileşim. Sentez. Bahnamemizde ‘reçete’ ya da ‘formül’
anlamında kullanılmakta; ‘terkib’, ‘âhir terkib’ ‘terkib-i âhir’
(diğer terkip, sonraki terkip), çoğu zaman sadece ‘âhir’ olarak
geçmektedir.
teskin Ar. Sakinleştirme. Yatıştırma.
tezhip Ar. Süsleme. Yaldızlama.
tövbe istiğfar Ar. (tevbe istiğfar) Şiddetli pişmanlık ve bağışlanma arzusu. (Yakın
anlamlı iki sözcükle ikileme yapılmış, anlam kuvvet kazanmıştır.)
U-Ü
usare (usâre) Ar. Özsu. Sıkılan bitkilerden çıkan su.
uzuv Ar. Organ. Vücut organı.
ülfet Ar. Alışma, kaynaşma, görüşme. Dostluk, ahbaplık.
V
vasıf Ar. Nitelik.
vukuf Ar. Anlama, bilme. Olgunluk haddi.
Y
yumru tavarlı T. ‘yumru’ şişlik, kabarıklık. ‘tavar’ bugün ‘davar’ biçimine
dönüşmüş, eski Türkçede mal, mülk anlamında kullanılmıştır. Daha
sonra anlam daralmasına uğrayarak küçükbaş hayvanların genel adı
olmuştur. Bahnamemizde arkaik biçimi, mecazi anlam yüklü eski
bir argo söz olarak karşımıza çıkmaktadır; ‘kabarık ferçli, cinsel
organı belirgin’ anlamına gelmektedir.
Z
zehebî Ar. Altma ait, altınla ilgili.
zeker Ar. Erkeklik organı. Penis.
zerûr Ar. Ekilen, saçılan şeyler. Toz.
ziynet Ar. Süs. Bezek.
Sayfa 68