tğberghğen - ankarabarosu.org.tr · ken nasıl ulaşabileceğim sorunu gözümde büyü - mekte,...

6
Haziran 2011 | Hukuk Gündemi 73 M üzik, ona hangi sıfatı versek de hepimizin hayatının büyük bir parçasıdır. Horace’a göre müzik acıların tatlı ve iyileştirici merhemi, Beethoven’a göre ruhsal ve fiziksel hayat arasında arabulucu, Tolstoy’a göre duyguların stenosudur örneğin. Benim için de; aşktır, tutkudur, hayattır müzik... Ankara’da da 4-30 Nisan 2011 tarihleri ara- sında “28. Uluslararası Müzik Festivali”nin gerçekleşeceğini duy- duğumda yaşadığım sevinci tahmin ede- bilirsiniz sanıyorum. Çok iyi hatırlıyorum 1 Nisan’da öğrenmiştim ve öğrenir öğrenmez de kimlerin geleceğine, nerede hangi konserlerin verileceğine bakmıştım. Gözüme ilk çarpan –doğal olarak– 25 ve 27 Nisan tarihli konserleri ile Cédric Tiberghien olmuştu. “Acaba gerçekten o mu?” gibi sorular zihnimde canlanmış “Tabi ki o, başka kim olabilir?” diye de yanıtlar bulmuştum kendime. Eve gidip internetten baktığımda gördüğüm fotoğrafı ile de gelenin gerçekten o olduğuna ikna olmuştum sonunda. Ancak bu sefer farklı sorular oluşmaya başlamıştı zihnimde: “Acaba onunla röportaj yapabilir miyim?” “Dünyaca ünlü Fran- sız Piyanist Cédric Tiberghien, benimle röportajı kabul eder mi?” Eh, gayet tabi her şeye olduğu gibi bu sorulara da yanıtım hazırdı: “Neden olmasın?” Bu cevap yetmişti benim için ve hemen işe koyulmuştum, aklımda çeşit çeşit sorularla: “Nasıl ulaşa- bilirim ona?”“Fransızca bilmemem sorun olur mu?”“Ne sorabilirim?” “Ne kadar süre tanı- nır?” Bu kadar soru ile tek başıma boğuşur- ken nasıl ulaşabileceğim sorunu gözümde büyü- mekte, röportajın yapılamayacağı düşüncesi ağır basmaya başlamıştı. O noktada herkesten büyük bir sırmışçasına sakladığım bu düşüncelerimi ve yitmeye başlayan ümidimi Grup Danışmanımız Av. Mustafa Köroğlu ile paylaştım. Her zamanki gibi desteğini sundu bana ve bunun yapamayacağım bir şey olmadığını söyledi. “Müzik bir dildir. Kelimeler ile ifade edemediklerimizi anlatırız o dil ile. İçtendir. Saf ve temiz.” Röportaj: Erşen Gökçe Demiral

Upload: others

Post on 07-Sep-2019

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Haziran 2011 | Hukuk Gündemi 73

Müzik, ona hangi sıfatı versek de hepimizin hayatının büyük bir parçasıdır. Horace’a göre müzik acıların tatlı ve iyileştirici

merhemi, Beethoven’a göre ruhsal ve fiziksel hayat arasında arabulucu, Tolstoy’a göre duyguların stenosudur örneğin. Benim için de; aşktır, tutkudur, hayattır müzik...

Ankara’da da 4-30 Nisan 2011 tarihleri ara-sında “28. Uluslararası Müzik Festivali”nin gerçekleşeceğini duy-duğumda yaşadığım sevinci tahmin ede-bilirsiniz sanıyorum. Çok iyi hatırlıyorum 1 Nisan’da öğrenmiştim ve öğrenir öğrenmez de kimlerin geleceğine, nerede hangi konserlerin verileceğine bakmıştım. Gözüme ilk çarpan –doğal olarak– 25 ve 27 Nisan tarihli konserleri ile Cédric Tiberghien olmuştu. “Acaba gerçekten o mu?” gibi sorular zihnimde canlanmış “Tabi ki o, başka kim olabilir?” diye de yanıtlar bulmuştum kendime. Eve gidip internetten baktığımda gördüğüm fotoğrafı ile de gelenin gerçekten o olduğuna ikna

olmuştum sonunda. Ancak bu sefer farklı sorular oluşmaya başlamıştı zihnimde: “Acaba onunla röportaj yapabilir miyim?” “Dünyaca ünlü Fran-sız Piyanist Cédric Tiberghien, benimle röportajı kabul eder mi?”

Eh, gayet tabi her şeye olduğu gibi bu sorulara da yanıtım hazırdı: “Neden olmasın?”

Bu cevap yetmişti benim için ve hemen işe koyulmuştum, aklımda çeşit çeşit sorularla: “Nasıl ulaşa-bilirim ona?” “Fransızca bilmemem sorun olur mu?” “Ne sorabilirim?” “Ne kadar süre tanı-nır?” Bu kadar soru ile tek başıma boğuşur-

ken nasıl ulaşabileceğim sorunu gözümde büyü-mekte, röportajın yapılamayacağı düşüncesi ağır basmaya başlamıştı. O noktada herkesten büyük bir sırmışçasına sakladığım bu düşüncelerimi ve yitmeye başlayan ümidimi Grup Danışmanımız Av. Mustafa Köroğlu ile paylaştım. Her zamanki gibi desteğini sundu bana ve bunun yapamayacağım bir şey olmadığını söyledi.

CédrıcTıberghıen

“Müzik bir dildir. Kelimeler ile ifade edemediklerimizi anlatırız o dil ile. İçtendir.

Saf ve temiz.”

Röportaj: Erşen Gökçe Demiral

74 Hukuk Gündemi | Haziran 2011

Cédric Tiberghien’e ulaşma aşa-masına geçecek olursak; inter-net sitesinde Fransız Kültür Merkezi’nin logosunu görmem benim için güzel bir başlangıç noktası olmuştu. Kültürel Etkin-likler Asistan’ı Özlem Gül ile tele-fonda görüştüm önce, konuyu detaylı ve yüz yüze görüşmek için randevu almıştım. Fransız Kültür Merkezi’nde beklediğimden çok daha farklı geçmişti görüşme, çok sıcak karşılanmış ve Cédric Tiberghien’in kabul etmesi duru-munda Fransız Kültür Merkezi açısından bir sorun olmayacağı söylenmişti. Konser vakti yak-laştığında da beklediğim haberi

almıştım sonunda: “Cédric Tiberghien röportajı seve seve yapacağını belirtti.”

İlk konserinin akşamında ken-disi ile tanışmıştım, güler yüzlü sıcakkanlı biriydi. Ertesi gün, sözlenildiği gibi sabahtan bulu-şulmuş, fotoğrafçı Kutay Kösem tarafından fotoğrafları çekilmiş ve bu esnada bize sunduğu mini konserlerin tadına varılmıştı. Beraber yediğimiz öğle yemeği esnasında sohbet etmiş ve ken-disini biraz daha iyi tanıma şansı elde etmiştik. Karşımızda dün-yaca ünlü biri değil de, yılların arkadaşı varmışçasına içten ve ince hareketleri ile büyülemişti

beni ve Hukuk Gündemi’ni yal-nız bırakmayan fotoğrafçı Kutay Kösem’i. Günün devamında röportaja geçmiş, röportaj bit-tiğinde ara ara verdiği mini konserler eşliğinde yine sohbet etmiştik. Günün bitmesini dile-miyorduk ama zaman çok hızlı bir şekilde geçiyordu ve o gün-lük veda vakti gelmişti. Oradan ayrılırken arınmış hissediyordum kendimi. Belki de Berthold Auer-bach haklıydı; müzik gerçekten günlük yaşamın ruhumuzda bıraktığı izleri temizliyordu...

Röportajda çok samimiydi, tüm gün olduğu gibi. Güler yüzle yanıtlıyordu tüm sorularımı…

Haziran 2011 | Hukuk Gündemi 75

Dün gece Resim Heykel Müzesi’ndeki performansınızın ne kadar harika olduğunu söylemek için bu konuda profesyonel olunmasına gerek oldu-ğunu sanmıyorum. Çalma üslubunuz hassas, saf ve sakin ama bir o kadar da keskin ve tutkulu… Gerçekten şahane bir gece idi; siz harikaydınız, her şey mükemmeldi. Unutulmaz bir gece yaşattınız dinleyicilerinize, teşekkür ederiz.Dinlediğiniz için ben teşekkür ederim.

Türkiye’yi ilk ziyaretinizdeki izlenim-leriniz nasıldı? Türkiye’ye ilk gelişimde sanırım İstanbul’daydım ve çok kısa süre kalabilmiştim. İstanbul’a gelip, konser salonuna koşup, konser verip ardından havalimanına dönmüştüm. Ama birçok Türk arkadaş edinmiştim kendime. Şunu söylemem gerekir ki; ben Türklerde bağlılık görüyorum. Bunu, yanlış anlaşılma olmasın, çok iyi anlamda söylüyorum. Birbirine gülümseyen ve her zaman sıcak, samimi olan insan-larsınız, kibarsınız, iletişiminiz harika ve birbirinize hep destek olan, birbirinize bağlı bir yapınız var. Buna Fransa’da pek rastla-yamazsınız. Türkiye’deki izleni-mim ilk ziyaretimde bu harika bağlılığınız üzerinde olmuştu. İkinci ziyaretimde İstanbul’u keşfedebildim biraz. O kadar farklı bir şehir ki, o kadar fazla akım ve etki var ki kendinizi kap-tırıyorsunuz İstanbul’un büyü-süne. İstanbul denilince aklıma Türkiye gelmiyor. Avrupa, Asya ve hatta Avrasya dahi gelmiyor. Zihnimde sadece İstanbul olu-şuyor. Türkiye’den, Dünya’dan ayrıymışçasına. İstanbul, Dünya üzerindeki en büyüleyici şehir-lerden bu yüzden İstanbul’a hak ettiği takdiri vermelisiniz.

Bunun dışında da örneğin Orhan Pamuk’un kitaplarını okudum ve gerçekten bayıldım. Çok başarılı idi. Mesela kitabı bitirdikten sonra İstanbul’a gelip oradan Kars’a geçmeyi istedim hemen. Gerçekten çok etkilendim. Bilemiyorum. Türkiye’de onu özel kılan çok fazla güzel şey var...

Bu, Ankara’yı ilk ziyaretiniz de değil. Peki Ankara’ya geldiğinizde ilk izle-nimleriniz ne olmuştu?Bu gelişimde Ankara’daki ilk izlenimim beni biraz şaşırttı açıkçası. Çünkü gelmeden önce- dünkü konserden bah-sediyorum- bana konserin bir müzede olacağı söylenmişti ki öyle oldu da. Size müzede

çalacağınız söylendiğinde genelde iki seçeneğiniz olur: Birincisi; bir odaya piyano konulmuştur ve tablolar, hey-keller arasında çalarsınız. Çok hoş buram buram sanat kokan

bir düşünce aslında, düşünebi-liyor musunuz? Diğer seçenek de; konferans salonu tadında ufak bir sahnesi olur, akustik kötüdür ve orada çalarsınız. Tabi Resim Heykel Müzesi ne gidince gerçekten çok şaşırdım. Çünkü salon beklediğimden gerçek-ten büyüktü, akustiği harikaydı, tam anlamıyla büyüleyiciydi. Bu beni gerçekten çok şaşırttı, beklediğim her iki ihtimali de göz ardı eden bir konser salo-nuydu. Salon güzeldi, ses, akustik güzeldi. Her şey hari-kaydı. Ankara, çok şaşırttı beni anlayacağınız.

Piyano çalmaya daha 5 yaşındayken başlamışsınız. Bize bunun hikâyesini anlatabilir misiniz? Aileniz gözleri-

nizdeki parıltıdan mı anladı içiniz-deki yeteneği yoksa siz mi ailenizi zorladınız?Piyanoya başlamamı aslında şansa bağlayabiliriz. Ben daha çok küçükken, iki buçuk

Beethoven benim için çok önemlidir; tek isim

vermek gerekirse o isim Beethoven olacaktır.

yaşındayken, ailece bir yemeğe gitmişiz ve orada piyano öğretmeni olan bir hanımefendi ile tanışmışız. Daha sonra samimiyet ilerledikçe bizi evine davet etmiş ve benim piyano ile tanışmam orada gerçekleşmişti. İlk karşılaşmam… Çok güzel, büyük ve eski bir piyanosu vardı. Orada gerçekten çok etkilendim piyanodan ama onlardayken bir şey dememiştim. Eve döndükten, uyuduktan sonra gecenin ilerleyen saatlerinde uyanıp ailemin karşısına geçip derhal o eve koca piyanoyu görmeye gitmemiz gerektiğini söyleyip yalvarmıştım. Evet biraz garip ama öyle yapmıştım işte. Piyano öğretmeni daha sonraki ziyaretlerimizde bana beş yaşıma geldiğimde piyano çalmayı öğretebileceğini söylemişti; ben de beşinci yaşımı kutladığım doğum günümde mumları üfledikten sonra kapıya koşup “Hadi! Beş yaşıma geldim, piyano öğretebilirsiniz bana” diyerek ayakkabılarımı giymiştim. Ailemin zorlaması olmadı anlayacağınız hatta benim onları zorladığımı da söyleyebiliriz.

Yani sizin çocukluk hayalinizdi bu. Öyle diyebilir miyiz?Evet. Kesinlikle. Piyanist olmaktan çok mutluyum.

Haziran 2011 | Hukuk Gündemi 77

İlk performansınızı hatırlıyor musu-nuz? İlk konserinizi? Bana piyanoyu öğreten o kadının birçok öğrencisi vardı ve doğal olarak bolca konser, performans organizasyonları oluyordu. Bunu hatırlıyorum, altı yaşımdaydım ve Mozart’tan bir parça çalmıştım. Ama ger-çek anlamdaki ilk konserimde on üç yaşımdaydım ve zorlu bir parça çalmıştım. Daha sonraki öğretmenim farklı biriydi, biraz deliydi hatta. Onun düzenlediği bir organizasyondu. Orada ger-çek anlamda ilk konserimi ver-diğimi söyleyebilirim. Çaldığım eser de Beethoven’ın Choral Fantasy’siydi. Çalması gerçekten zordur. Bir daha da çalmadım zaten. Çalmayı da düşünmüyorum.

Ailenizin o hanımefendiyle tanışmadığını ya da sizi herhangi bir şekilde piyano derslerine başlatmadığını varsayalım. Bugün hangi mesleği yapıyor olurdunuz?Bilemiyorum. Fen Bilimleri’ni çok severim, o alanda çalışa-bilirdim sanırım. Babam dok-tordur. Mesela ben de doktor olabilirdim. Cerrah olurdum tabi. Çok merak ederim çünkü içeride neler olup bittiğini, vücudun nasıl çalıştığını. Dağcı da olabilirdim. Tırmanmayı ger-çekten çok severim. O şekilde rehberlik yapabilirdim belki. Kim bilir?

Ailenize ve kadere teşekkür etmeli o halde, sizin gibi birinin sanat dünyasına katılmasına olanak sağladığı için.Çok teşekkür ederim. Şımarıp da ayrılacağım Türkiye’den bu gidişle…

O halde sizi daha fazla şımartmadan hemen bir soru sorayım; bize sahnede olmanın nasıl bir his olduğunu tarif edebilir misiniz? Işığın altında sizi bekleyen harika bir piyano ve yüz-lerce seyirci… Neler düşünüyorsu-nuz o anda?Işıkların açısı nedeniyle o insan-ları göremiyorsun. Ayrıca ben sadece heyecanlanıyorum, sahne korkusu asla olmuyor. Daha dün bundan konuşuyor-duk; sahneye çıkarken biraz heyecan oluyor, doğru ama ilk adımı attıktan sonra -ki siz-ler beni beklerken ilk adım en zorlusudur- sanki bir aç tuşuna basılmış gibi mutlu oluyorsun.

İşte o an orada olduğum için mutlu oluyorum; çaldığım için, sizler dinliyor olduğunuz için ve iletişim kurmaya başlıyo-ruz, duygular ve düşünceler akıyor zihinlerimizi dolduruyor müzik ile, evet, evet duygu alış-verişine başlıyoruz o an. Onlar beni dinliyor, müziğimi dinli-yor; ben ise onları dinliyorum, sessizliklerini, düşündüklerini duyuyorum.

Çoğu ünlünün aksine sahne korkunuz yok demek. Peki öncesinde, çalışma-lar kısmında nasıl oluyorsunuz? Nasıl hazırlanıyorsunuz?Bazen bu konuda çok gerilebi-liyorum, kabul ediyorum ama

performansımdan endişe duy-duğum için değil, çalışmala-rımı organize etme konusunda yaşıyorum gerginliği. Örneğin; yarınki konser için endişelen-miyorum ama iki sene sonra yapılacak bir konserin stresini o iki sene boyunca yaşayabili-yorum “Ne zaman çalışacağım?”, “Ne zaman hazır olacağım?” gibi sorularla.

Harika bir iş çıkardığınızı rahatlıkla söyleyebilirim. O kadar sene müzik ile yaşadınız ve hatta müzik ile büyü-dünüz. O halde sizin açınızdan müzik nedir duymak isterim. Müziği nasıl tanımlıyorsunuz?

Uff… Ne kadar vaktimiz vardı yanıtlamak için? Müzik bir dildir. Keli-meler ile ifade edeme-diklerimizi anlatırız o dil ile. İçtendir. Saf ve temiz. Duygular konu-şur sadece, asıl içimiz-den geçenler... İşte bu yüzden ruhların konuşmasıdır denile-bilir. Müziği dinlerken,

hissedersiniz. Yorum bile yapa-mayabilirsiniz çünkü çok içten-dir, kelimeler için çok fazladır ve çalarken de duygularınızı takip edersiniz. İşte böyledir müzik, düşünmesi bile etkiler; onun değerini ortaya koyacak bir tanım yapamayabilirsiniz.

Her eserin üzerimizde bıraktığı etki farklıdır ama en çok etkileyenler ayrıdır bizim için. En beğendiğiniz ve eserlerini çalmaktan hoşlandığınız besteciler kimlerdir?Çok zorlu bir soru daha. Bunun klişeleşmiş bir yanıtı vardır; “Kimin bestesini çalıyorsam, o” diye; ancak size bu yanıtı ver-meyeceğim. Evet, doğru. Birinin

78 Hukuk Gündemi | Haziran 2011

eserini çalarken, o eserle bütün-leşir insan, bütünleşmelidir de. Ama benim yanıtım bu değil. Bir sıraya koymak gerekirse, Beet-hoven derim. Beethoven benim için çok önemlidir; çünkü çok küçükken, daha yeni piyano ile tanışmış olsam da Beethoven’ın eserlerini çalmaya başladım; bundan 8 yıl önce tüm sonat-ları çalmaya karar verdiğimde Beethoven’la gerçek tanışmamı yaşamış oldum ve o an benim için bir kişisel keşif anı, dönüm noktası oldu. O yüzden, bili-yorum tekrarlıyorum kendimi ama, Beethoven benim için çok önemlidir; tek isim vermek gere-kirse o isim Beethoven olacak-tır. Bunun dışında Fransız piya-nistleri de beğenirim tabi ki; Debussy’yi çok beğenirim. Tarzı bana çok yakındır, çok hassas ve içtendir.

Sayısız konser verdiniz ve bu şekilde birçok ülke ve şehir gezdiniz, müzi-ğinizle oralarda yaşayanları etkiledi-niz. Peki nefesinizi kesen, sizi ciddi anlamda etkileyen bir şehir oldu mu?Yine başarılı bir soru… Bunu sor-duğun esnada aklıma gelen ilk

şehir Sydney oldu. Her şehirden etkileniyorum tabi ki, örneğin Ankara benim için gülen yüz-lerle dolu, arkadaş canlısı bir şehir oldu; ama Sydney tama-mıyla farklı bir etki, bir izlenim bıraktı bende. Konser Sydney Opera Binası’ndaydı ve oraya gittiğimde, mimarisinden o kadar etkilendim ki nefes ala-madım. Reflekse dönüşmüş nefes almayı atlatacak kadar etkileyici bir manzara düşünün. Mimarisi her ne kadar hariku-lade olsa da korkunç bir akus-tiği vardı. Şimdi yine düşündüm de Sydney Opera Binası mimari açıdan böyle bir etki bırak-mıştı, sanatsal açıdan en etki-leyici konseri verdiğim yer ise Londra’daki Wigmore Hall’dur. Orası benim için çok önemlidir, zorludur. Çünkü orada gerçek-ten zorlu bir dinleyici grup var, gerçekten iyi müzikten anlayan ama tüm zorlu yanlarına rağmen evde hissetmeme neden olan bir şey var orada, tam olarak çözümleyemediğim.

Size kendinizi evde hissettiren nedir?Kendimi güvende hissettiğim,

kendimi ifade etmekten çekin-mediğim yerdir ev benim için. Orada sahnedeyken çekinme-diğim içindir belki de öyle his-setmemin nedeni.

Belki de… Peki ömrünüzün kalanını geçirmek istediğiniz bir şehir var mı?Kesinlikle Paris. Çünkü o şehre aşığım ben. Ama insanlarından nefret ederim, hiç gülümsemez-ler, hep kasıntıdırlar…

Ama siz Paris’te yaşıyorsunuz ve gülümseyen, kasıntı olmayan birisiniz…Evet, ama ben çok geziyorum. Her ne kadar gezsem de Paris benim için ayrıdır; çünkü oranın sokaklarında dolaşmak bir rüya gibidir, her santimi ezberlemek istersiniz. Böyle bir şehre kim karşı koyabilir ki?

Sizi daha yakından tanımamıza izin verdiğiniz için teşekkür ederiz, yarın konserde görüşmek dileğiyle…Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim, sizinle tanışmak, konuş-mak büyük bir zevkti. Yarın görüşürüz.