tbmm meclis başkanlığı'na sunulmak üzere önerge metinleri
DESCRIPTION
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun değişikliği için hazırlanan yasa tasarısı ve TBMM Çevre Komisyonu raporu, TBMM Genel Kurulu'na inmiş durumda. Aylardır, yasa tasarısının hayvanlar aleyhinde sonuçlanmaması için çabalıyor, parlamento düzeyindeki temaslarımızı sürdürüyoruz. Ancak durumun hiç de iç açıcı olduğunu söyleyemeyiz. Bu madde önergelerinin; hayvan hakları konusundaki görüşlerimizi kesinlikle ifade etmediğini en başta ifade etmek istiyoruz. Önerge metinleri, Ankara Barosu Hayvan Hakları Kurulu, Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, Yeryüzüne Özgürlük Derneği ve Yunuslara Özgürlük Platformu'nun ortak çalışması sonucu oluşturulmuş; kanun eli ile gelecek olan, hayvanları oldukça kötü olarak etkileyecek felaketleri engellemek amacı ile hazırlanmıştır. Madde önerge metinleri, milletvekillerine gönderilmeye başlanmış ve dolaşıma sokulmuştur. Hayvan haklarına duyarlı tüm kesimlerin tepki vermeye çağırıyoruz.TRANSCRIPT
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
3. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“Madde 6 - Sahipsiz ya da güçten düşmüş hayvanların öldürülmeleri yasaktır.
Güçten düşmüş hayvanlar ticarî ve gösteri amaçlı veya herhangi bir şekilde binicilik ve
taşımacılık amacıyla kesinlikle çalıştırılamaz.
Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların yerel yönetimlerce kurulan hayvan bakımevlerine
götürülmesi zorunludur. Hayvanların bakımevlerine götürülmesi sırasında, o bölgenin yerel hayvan
koruma görevlileri ile eşgüdüm sağlanır. Öncelikle, bu hayvanların sözkonusu merkezlerde
oluşturulacak müşahede yerlerinde, kısırlaştırma, aşılama işlemlerine geçilmeden, on gün süre ile
tutulması sağlanır. Müşahede süresi sonunda, hayvanın kısırlaştırma ve aşılama işlemlerine engel teşkil
eden hiçbir sağlık sorununun olmadığı sorumlu veteriner hekim tarafından tespit edildiği takdirde, bu
hayvanlar kısırlaştırılır ve aşılanır. Her bakımevinde, hayvanların nekâhat dönemlerini geçirecekleri
özel bölmelerin tesisi zorunludur. Kısırlaştırılan ve aşılanan hayvanlar, on beş gün süre ile bu özel
bölmelerde tutulur. Herhangi bir sağlık probleminin tespiti ve sorumlu veteriner hekimin kısırlaştırma
konusunda engel teşkil eden bir durum tespit etmesi halinde, bu hayvanlar kesinlikle kısırlaştırılamaz
ve aşılanamaz. Bu durumların tespiti halinde hayvan, tedavi edilir. Kısırlaştırıldıktan sonra herhangi
bir sağlık problemi olmayan hayvanlar, eşkâlleri ve alındıkları mahal bilgileri ile kayıt altına alınır ve
alındıkları yere geri bırakılır. Sahipsiz hayvanların, kent dışına ya da yaşayamayacakları alanlara, kent
merkezlerine mücavir olmayan, orman, otoyol hattı, çöp ve atık depolama alanları vb yerleşim yerlerine
uzak, insan müdahalesi olmadan yaşayamayacakları ücra yerlere bırakılması kesinlikle yasaktır.
Kısırlaştırılan hayvanın geri bırakılmadan önce operasyon dikiş hattının tam anlamı ile kapandığı,
sorumlu veteriner hekim tarafından kontrol edilir. Herhangi bir sağlık problemi olmayan, engeli
bulunmayan ve operasyon dikiş hattının kapandığı belirlenen hayvanlar, hiçbir şekilde bakımevinde
tutulamaz.
Bakımevlerinde güçten düşmüş hayvanlar için özel bir alan tahsis edilir. Bu hayvanların
bakımevlerinde oluşturulacak özel bölümlerde hayvan haklarına uygun olarak bakılmasına devam
olunur. Bu bölümlerde, yerel hayvan koruma görevlileri, sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler ile
işbirliği yapılarak, bu hayvanların bakımı, tedavisi ve barındırılması yapılır. Bakımevlerinde müşahede
altında tutulan, bekletilen ve barındırılan hayvanların hiçbir şekilde satışı yapılamaz; sahiplendirme
dışında hayvanların devri yapılamaz. Sahiplendirme işlemi, hayvan sahiplenmek için bakımevlerine ve
mahallî idarelere başvuran vatandaşlara tutanak ile imza altına alınarak yapılır.
Hayvanların, bakımevlerine götürülmesi, yerleştirilmesi ve alındıkları yere bırakılmaları
esnasında hayvan hakları ihlâline sebep olacak her türlü uygulama ve yöntem yasaktır.
Bakımevleri hayvan haklarına uygun olmak zorundadır. Bakımevi denetimleri, Bakanlık
tarafından yapılır. Bakımevlerinin ve denetimlerin usul ve esasına ilişkin yönetmelik Bakanlık
tarafından çıkarılır. Bakımevinde görev yapan idarî personel, sorumlu veteriner hekim, yardımcı sağlık
personeli ve diğer personel, İl Hayvanları Koruma Kurulu’na karşı sorumludur. Bakımevlerinde
gerçekleşen denetimlerde tespit edilen hayvan hakları ihlâli, bu Kanun hükümlerine aykırı fiil ve
davranışlar, İl Hayvanları Koruma Kurulu’na bildirilen her türlü şikâyet, idarî ve adlî yönden takibata
alınır. Bakımevlerini denetleyen denetçi ve Bakanlık personeli, tutulan tutanağın bir nüshasını İl
Hayvanları Koruma Kurulu’na da gönderir. Denetim tutanağında tespit edilen mevzuata aykırılıklar,
otuz gün içinde giderilmesi için bakımevinden sorumlu olan mahallî idareye veya kuruluşa bildirilir.
Bakımevlerindeki mevzuata aykırı durumların düzeltilmemesi halinde, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 257. Maddesi gereğince, sorumlular hakkında görevi kötüye kullanmaktan yasal işlem
başlatılır.
Belediyeler ve diğer kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan kısırlaştırma hizmetleri, Orman ve
Su İşleri Bakanlığı’nın koordinasyon ve denetiminde yürütülür. Kısırlaştırma hizmeti ile ilgili usul ve
esaslar Bakanlık tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir. Mobil kısırlaştırma üniteleri kurulamaz.
Kısırlaştırma hizmetleri konusunda ihale açılamaz. Ancak, kısırlaştırma hizmetleri konusunda
hizmet alımı, mahallî idareler ve o ilin veteriner hekim odaları, birlikleri ve benzeri meslek odaları ile
eşgüdüm sağlanıp protokol imzalanarak gerçekleştirilebilir. Bakanlık koordinasyonunda, mahallî
idarelerin gönüllü kuruluşlar ve bölgenin veteriner hekim odaları birlikleri ile işbirliği yoluyla hizmet
alımı yapılabilir. Bu hizmet alımı ile, tıbbî ve cerrahî gerekliliklerin sağlandığı klinik, poliklinik ve
hayvan hastanelerinde bu hizmetler verilebilir.
Hayvan bakımevi izinleri Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından verilir.
Hiçbir kazanç ve menfaat sağlamamak kaydıyla sadece insanî ve vicdanî amaçlarla sahipsiz,
güçten düşmüş hayvanlara bakan veya bakmak isteyen ve bu Kanunda öngörülen şartları taşıyan gerçek
ve tüzel kişilere; belediyeler, orman idareleri, Maliye Bakanlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
tarafından, mülkiyeti idarelerde kalmak koşuluyla arazi ve buna ait binalar ve demirbaşlar tahsis
edilebilir. Tahsis edilen arazilerin üzerinde amaca uygun tesisler ilgili Bakanlığın izni ile yapılır.”
GEREKÇE:
Komisyon metninde yer bulan, Madde 3’ün birinci fıkrasında atıfta bulunan Kanunlar, adı ve
maksadı “hayvanları koruma” olan bu Kanunda yer alamayacağından, ilk fıkranın metinden
çıkartılması, gerçek bir koruma kanunu yapılabilmesi açısından yerinde bulunmuştur. Hayvan
haklarından bahsedilen bir kanun çalışmasında, itlafa, toplu imhaya zemin sağlayan diğer kanunlara
atıfta bulunulması, göstermelik bir kanun çalışmasından öteye gitmeyecektir.
On seneden beri, mevcut Kanunda, belli bir uygulama ile sokak hayvanlarının popülasyonu
ciddi bir şekilde kontrol altına alınmış vefakat mevcut Kanunun, mahallî idarelerce gerektiği gibi
uygulanmıyor oluşu nedeni ile bazı aksaklıklar yaşanmıştır. Bu aksaklıklar, periyodik denetimler ve
Kanunun etkin bir şekilde uygulanması ile ortadan kalkacaktır. Tanımı belli olmayan “besleme odakları,
merkezleri” ya da etkin bir şekilde kontrolü, denetimi mümkün olmayan yerlerde, sayısız ve çok ciddi
hayvan hakları ihlâllerine sebep olacak türden tesislerin inşası ile hayvanların tecridi ile sahipsiz
hayvanların haklar düzleminde ve etik açıdan ortadan kaldırılamayacağı açıktır. Dünya Sağlık
Örgütü’nün, Türkiye gibi ülkelerde önerdiği yöntem “kısırlaştır-aşılat-yerinde yaşat”tır. Mevcut Kanun
da bu yöntem çerçevesinde sahipsiz hayvanların kontrolünü ve popülasyon denetimini sistemli bir
şekilde öngörmekte, ancak mahallî idarelerin gerek bütçe gerek kalifiye eleman ve gerekse yasanın
uygulaması konusundaki bilgi eksiklikleri nedeni ile aksaklıklar yaşanmıştır. Oysa ki mevcut Kanunun
etkin ve gerektiği gibi uygulanması ile tüm bu aksaklıklar ortadan kalkacak, milyon TL’lik bütçeler ile
yeni tesis inşalarına ve ödenek aktarımlarına da gerek kalmayacaktır.
Aynı zamanda, dağınık olarak yaşayan hayvanların kent dışındaki besleme odaklarına
bırakılması belli bölgelerde çok sayıda hayvan sürülerinin oluşmasına yol açacaktır, bu durum gerek
hayvanlar gerekse insanlar açısından sakıncalı durumlar yaratacaktır. Hâlihazırda gönüllüler tarafından
beslenen ve kontrol altında tutulan sosyal hayvanlar bölgelerinden alındığı takdirde, onların yerini çok
kısa sürede kontrolsüz ve insandan uzak sürüler alacaktır. Bu da, yasanın ruhuyla ve hedefleriyle
bağdaşmayacaktır.
Bu düzenleme ile, mevcut Kanunun 6. maddesi olarak geçen, sahipsiz hayvanların bakımı
konusu olduğu gibi korunmuş, gerçek bir korumanın ne şekilde yapılması gerektiği gerekçelerle de
ortaya konulmuştur. Mevcut Kanunun uygulanmıyor oluşu nedeni ile bakımevlerinin birer ölüm ve
toplama kampına dönüşmesinin ne şekilde engelleneceğine yönelik akılcı çözümlere de madde
önergesinde yer verilmiş; bu konuda, on senedir atıl bir vaziyette kalmış olan İl Hayvanları Koruma
Kurulu’na işlerlik ve etkin bir denetim gücü de verilmiştir. Madde önergemizde yer verdiğimiz,
bakımevlerine yönelik hususlar karşılandığı takdirde bakımevlerinde yaşanan hak ihlâlleri ve
istenmeyen kötü tablolar da kanun eli ile engellenmiş olacaktır.
Kısırlaştırma hizmetleri konusunda ise ciddi hak ihlâlleri yaşandığı bilinen bir gerçekliktir. Bu
hak ihlâllerinin engellenmesi için de yıllardan beri yaşanan bu ihlâller ve sıklıkları, nedenleri göz önünde
bulundurularak çözüm getirilmiş; önergemizde mobil kısırlaştırma hizmetinin, tıbbî ve cerrahî
gereklilikleri karşılayamadığı için yasaklanması öngörülmektedir. Bakanlık koordinasyonunda mahallî
idarelerin gönüllü kuruluşlar ile işbirliği yaparak, bölgenin veteriner hekim odaları ile iletişim sayesinde
hizmet alımı yapılabileceği, bu hizmet alımı ile tıbbî gerekliliklerin sağlandığı klinik, poliklinik ve
hayvan hastanelerinde bu hizmetlerin yapılabileceği hükme bağlanacaktır.
Hayvan bakımevi kuruluş izinleri, on seneden beri Kanunun uygulayıcısı, denetleyicisi ve
bakımevleri konusunda bilgi birikimi olan Bakanlığa, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na verilmiştir.
Bugüne dek Bakanlıkça yayımlanan genelgeler incelendiğinde, Bakanlığın bu konudaki bilgi birikimi
görülecektir. Yeni bir bakanlığa veya mahallî idarelere görev, yetki devretmek, uygulamada ciddi
aksaklıkları ve kafa karışıklıklarını da beraberinde getirecektir. Bu nedenle bu izin yetkisinin, yıllardan
beri Kanunun her türlü alanda uygulayıcısı olan, yetkin olan Bakanlıkta kalması yerinde olacaktır.
Son fıkradaki düzenleme ise, mevcut Kanunda yürürlükte olan maddeye benzer niteliktedir.
Hayvan bakımevi konusunda, hayvanları gerçekten korumak niyetinde olan mahallî idarelere, gönüllü
kuruluş ve STK’lara arazi tahsisi yapılması, yürürlükteki Kanunda da mevcut olan bir uygulamadır.
Yine Bakanlık bu konuda yetkin bir şekilde yetkisini kullanmaktadır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“Madde 5 – Ev hayvanlarını üreten veya ona bakan kişi, hayvanın haklarına, sağlığına, her
türlü ihtiyacına uygun olarak barındırmakla yükümlüdür.
Özel mülkünde evcil hayvan besleyen kişi, bu hayvanlara, etolojisine uygun bir şekilde bakmak,
beslemek ve haklarını gözetmekle yükümlüdür. Ev hayvanına bakan kişi, hayvanın her türlü hakkına
saygı göstermek ve her türlü ihtiyacını karşılamak zorundadır. Hayvana bakan kişi, hayvanların
sağlığını, refahını riske atacak, haklarını ihlâl edecek veya hayvanların kötü etkilenmesine sebebiyet
verecek her türlü uygulama ve davranıştan kaçınmayı kabul etmiş sayılır. Evlerde yaşayan ev
hayvanlarının tür ve sayısına hiçbir şekilde kısıtlama getirilemez. Ev hayvanı sahiplenen kişilerin, il ve
ilçe merkezlerinde, çevreye bu hayvanlardan kaynaklı rahatsızlık vermemesi esastır. Ev hayvanından
sorumlu olan kişi, yeterli seviyede tedbir alınmamasından kaynaklanan zararları tazmin etmekle
yükümlüdür.
Ev hayvanı ve evcil hayvan üreten kişiler, bu hayvanların sahip olduğu haklar, bakım ve
korunması ile ilgili olarak yerel yönetimler tarafından düzenlenen eğitim programlarına katılarak
sertifika almakla yükümlüdürler.
Ev hayvanlarının sahiplenilmesi ve üretimi konularındaki eğitim ile bu hayvanların çevreye
verebilecekleri zarar ve rahatsızlıkları önleyici tedbirlere ilişkin usul ve esaslar, gönüllü kuruluşların
ve ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Evlerde
beslenen evcil hayvanların meskenden tahliyesi ancak bu hayvanların bir rahatsızlık yaratması ve bu
rahatsızlığın uzman bilirkişi raporlarına ve maddi delillere dayanarak tespiti sonucu verilmiş yargı
kararı ile mümkündür.
Ev hayvanları,, kesinlikle terk edilemez. Ev hayvanları ve kontrollü hayvanlar, yaşlılık nedeni
ve keyfiyet ile veteriner hekim müdahalesi ile ya da başka yöntemler ile öldürülemez, ölüme terk
edilemez.
Ev hayvanlarının ve evcil hayvanların üretimini yapanlar, annenin ve yavrularının sağlığını
tehlikeye atmamak için gerekli anatomik, fizyolojik, etolojik ve davranış karakteristikleri ile ilgili
önlemleri almakla yükümlüdür. Annenin sağlığını riske atacak her türlü uygulama yasaktır. Anne
hayvan, üretim amacı ile en fazla yılda bir kez doğurtulabilir. Evcil hayvanların üretimini yapanlar,
anne ve yavru hayvanları, mikroçip ile kayıt altına aldırmakla yükümlüdür.
Ticari amaç güdülmeden bilhassa ev ve bahçesi içerisinde bakılan ev hayvanları, sahiplerinin
borçlarından dolayı haczedilemezler.”
GEREKÇE:
Ülkemizde yıllardır belediyelerin görevlerini yapmamasından dolayı, barınaklarda ve sokaklarda
yaşayan hayvanlar açlık, hastalık, sakatlık ve yaralanmalara maruz kalmaktadır. Bu gibi hayvanlara duyarsız
kalamayan insanlar da onları sahiplenerek korumaya çalışmakta ve bakımlarını üstlenmektedir. Bu nedenle,
mevcut barınakların koşullarının çok kötü olması ve hâlihazırda daha iyi bir alternatifi bulunmadığından,
evlerde beslenen hayvan sayısına müdahele niteliğinde herhangi bir düzenleme bu kanunda yer almamalıdır.
Bu konudaki düzenlemenin, adı “hayvanları koruma” olan bir kanun çalışmasında, odağında doğrudan
hayvan haklarını bulundurması gerektiğini düşünmekteyiz. Hayvanın sorumluluğunu alan kişi, hayvanın
sahip olduğu haklara ve ihtiyaçlarına da saygı göstermek zorundadır. Bu haklar ve ihtiyaçların teslimi
halinde, zaten insan ve halk sağlığına tehdit ve tehlike oluşturabilecek durumlar da ortadan kalkacaktır.
Koruma amaçlı olan bir kanun, hakları esnetmeyi ve özneleri mağdur etmeyi değil, hakları gözetmeyi hedef
almalıdır. Bu nedenle, ev hayvanlarının haklarının mevzuatta teslim edilmesi de çevreye karşı oluşabilecek
rahatsızlıkları da giderecektir. Ev hayvanlarına, hayvan haklarına uygun bir şekilde sağlanan bakım ve hakları
odağa alan bir yaklaşım ile çevreye rahatsızlık verebilecek şekilde, fazla sayıda hayvanı bir arada
barındırmanın ya da kötü koşullarda hayvan barındırmanın, bakmanın ve beslemeninin de önünü kesecektir.
Bu, insan menfaatinden ziyade hayvanların menfaatinedir. Koruma kanunu da konuya bu perspektif ile
yaklaşmalı; hayvanı bir rahatsızlık kaynağı olarak değil, hakları olan bir birey olarak görmelidir. Bu yaklaşım
ile revize edilen koruma kanunu, hayvan haklarına bir saygı gereği, komisyon toplantılarında “istenmeyen
tablo”, “çöp evler”, “istifçilik” gibi tabirler ile tanımlanan durumların da oluşmasını engelleyecektir.
Evde beslenen hayvanların çevreye ve komşulara zarar vermesi halinde her türlü şikâyet yolu açıktır,
TCK ve KMK’da gereken düzenlemeler mevcuttur. Bu nedenle, istisna niteliğindeki olumsuz durumlar
düşünerek, bu konuda herhangi bir kısıtlama getirilmesi, anayasal çerçevede temel hak ve hürriyetlere
müdahale niteliği taşıdığından, insan haklarına da aykırılık teşkil edecektir. Ayrıca, evlerde yaşayan
hayvanların, başka bir ortama adapte olması ve yaşamını sürdürmesi mümkün olamayacağından, böyle bir
düzenleme Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin temel ilkeleriyle ve 5199 sayılı Yasanın ruhuyla da
çelişecektir.
Son yıllarda ev hayvanlarının mahkeme yoluyla evden uzaklaştırılması yönünde davaların
yoğunlaştığı ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasasına göre ev hayvanı niteliğindeki hayvanların mahkeme
kararıyla sahiplerinden ayrılmak zorunda bırakıldığı ve/veya bu kararlar nedeniyle kişilerin
mülkiyetlerindeki meskenleri terk ettikleri görülmektedir. Uygulamada ev hayvanlarının tahliyesi için açılan
davalarda standarta dönüşmüş olan yönteme göre, tapudan apartman yönetim planının getirtilerek orada
yasak hüküm olup olmasına göre karar tashih edilmektedir. Yıllar öncesinde çiftlik ve kümes hayvanlarının
kent yaşamına sokulmaması amacıyla evlerde hayvan beslenmesi konusunda yönetim planlarına konulan bu
düzenleme, uygulama alanı kalmamasına rağmen kötü niyetli şikâyetlere dayanak olmakta ve hayvanların
mağduriyetine neden olmaktadır. Günümüzde kentleşmenin insanı doğadan giderek uzaklaştırdığı,
yalnızlaştırdığı ve yabancılaştırdığı bir ortamda âdeta sosyal bir ihtiyacı karşılayarak, insanlara bir yoldaş,
dost olan ev hayvanlarının bizatihi varlığının rahatsız edici bir unsur olarak kabulü mümkün değildir.
Ayrıca 5199 sayılı yasanın 5. maddesinin son fıkrası "Ev ve süs hayvanları ile kontrollü
hayvanlardan, doğal yaşama ortamlarına tekrar uyum sağlayamayacak durumda olanlar terk edilemez"
demektedir.
Yasanın açıkça yaşam ortamlarına tekrar uyum sağlayamayacak olan hayvanların terk
edilemeyeceğine dair amir hüküm koyduğu bir ortamda, ev hayvanlarının yönetim planlarında yer alan
hükümlere dayanılarak tahliyesi yasa ile çelişmektedir. Yasa hükmüne aykırı bir sözleşme maddesinin
geçerliliği kabul edilemez. Hem hayvan hem de insan açısından hak ihlâli ve mağduriyet yaratan bu durumun
çözülmesi için; hayvan fiillerinin komşuluk hukukuna aykırılık teşkil ettiğinin yapılacak yargılamalarda,
maddi ve somut delillerle ve uzman bilirkişi raporlarıyla kanıtlanması sağlanmalı ve mahkemelerin genel
hükümler kaidesinde karar vermesine imkân verecek düzenlemenin kanun hükmüne konulması zarurîdir.
HAYVAN DENEYLERİ MADDE ÖNERGESİ-I
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
4. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“Hayvanlar üzerinde, bilimsel ya da tıbbî araştırmalarda deney yapılmaması tercih edilir;
araştırmalarda hayvan deneylerine alternatif yöntemler kullanılır.
Hayvanlar üzerinde acı, eziyet ve fiziksel veya psikolojik travma yaratacak deneyler yapılamaz.
Deneylere kesinlikle, sokaklardan toplatılan ve mevcut veya kurulacak olan bakımevlerinden
sahipsiz ve güçten düşmüş hayvan tedarik edilemez. Sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların,
bakımevlerindeki hayvanların, ev hayvanlarının ve kontrollü hayvanların deneylerde kullanılması
kesinlikle yasaktır.”
GEREKÇE:
Deney hayvanlarının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin hazırlanması safhasında Avrupa
Birliği Direktifinden örnek alındığı söylenmiştir. Ancak Avrupa’da her ne kadar deney hayvanlarının
kullanımı yasal olarak düzenlenmişse de, uygulamada bunun yok denecek kadar az olduğu, “akademik
kariyer” için deney hayvanlarının kullanılmadığı, etik kurulların çok ciddi çalıştığı, hayvanlarda
kozmetik ve deterjan deneylerinin yasaklandığı bilinmektedir. Tüm dünyada hayvan haklarının
gelişmesiyle eşzamanlı olarak deneylerde canlı hayvan kullanılmasına ciddi sınırlamalar getirilerek
alternatif metodlara yönelim artmıştır. 100’den fazla alternatif yöntemin uygulanabildiği düşünülürse,
ülkemizde de Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne paralel düzenlemelerin yapılması yerinde
olacaktır.
Hal böyleyken, gerek tasarı ile revize edilen 5199 sayılı kanunun 9. maddesi ile, gerekse Orman
ve Su İşleri Bakanlığı’nca çıkartılarak 15.02.2014 tarihinde yürürlüğe giren yönetmeliği çerçevesinde
deney hayvanların kullanım alanı genişletilmiş, sokakta yaşayan kedi köpeklerin deneylerde
kullanılmasının önü açılmış ve bu hayvanların diğer ülkelere ihraç edilmesine de zemin hazırlanmıştır.
Hatta basında yer alan haberlerde, diğer ülkelerin hayvan deneylerini kısıtlamaya ve hatta yasaklamaya
yönelik düzenlemelerde bulunurken, Türkiye ve Çin gibi ülkelerin deney cehennemine dönüşeceği
vurgulanmıştır.
Öncelikle, bu düzenlemelerin kesinlikle bilimsel olmadığı, veteriner odalarının, Türk Tabipleri
Birliği’nin ve akademisyenlerin de bu düzenlemenin karşısında olduğu ve bu konuda yazılı ve sözlü
görüş bildirdiği bilinmektedir. Hiçbir uzman görüşüne dayanmayan ve sonuçları itibariyle hayvanların
işkence ile mutlak ölümüne yol açacak bu uygulama, yasanın koruma ruhuna aykırıdır. Ayrıca,
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalardan Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 8.
maddesinde “Hayvanlara fiziki ya da psikolojik acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına
aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca her türlü deneyler için de durum böyledir” denilmektedir.
Kanun hükmünde olan uluslararası antlaşmalara aykırı düzenlemelerin yapılamayacağı göz önüne
alınarak bu maddenin kanun metninden çıkarılması yerinde olacaktır.
* İnsan hastalıklarının sadece % 2’sinden az bir bölümü (% 1.6) hayvanlarda da görülmektedir. %
98’inden fazlası ise hayvanlarda hiç görülmemektedir.
* Şu an piyasada bulunan en az 50 farklı ilaç deney hayvanlarında kansere sebep olmuştur. Bunların
kullanılmasına izin verilmesinin sebebi hayvan deneylerinin geçersiz olduğununun kabul edilmesidir.
* Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerin, insanlar ve hayvanlar arasındaki anatomik ve biyolojik
farklılıklar sebebiyle yanıltıcı olup olmadığı sorulduğunda, doktorların % 88’i yanıltıcı olduğu
konusunda hemfikir olmuştur.
* Farelerin, insanlarda kansere sebep olan faktörlerin belirlenmesinde etkinliği % 37 oranındadır.
* Hayvanlar üzerinde yapılan deneylere göre, limonata ölümcül derecede zehirli; arsenik, ağıotu ve
botulin ise “güvenli” bulunmuştur.
* Reçeteli ilaç tedavilerinin yan etkilerinden dolayı bu ilaçları kullanan hastaların % 40’ı zarar
görmektedir.
* Piyasaya sürülmüş olan 200.000’in üzerinde ilacın pek çoğu şu anda piyasadan geri çekilmiştir. Dünya
Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre 240 çeşit ilaç “gerekli”dir.
* Hayvanlar üzerinde güvenli bulunduğu için piayasaya sürülen binlerce ilaç, insan sağlığı üzerindeki
etkilerinden dolayı yasakalanmış yada piyasadan geri çekilmiştir.
* Aspirin, digitalis (kalp ilacı), insulin (hayvanlarda özürlü doğumlara sebep olmuştur), penisilin ve
insanlar üzerinde kullanılması güvenli diğer ilaçlar hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde başarısız
olmuştur. Hayvan deneyleri doğru ve kesin sonuç veriyor olsaydı, bu ilaçların tamamı yasaklanmış
olurdu.
* Thalidomid üreticileri mahkemeye çıkartıldığında, çok sayıda uzmanın hayvan deneylerinin insan
ilaçlarında güvenilir sonuç vermediği konusunda fikir birliği sağlaması sonucunda beraat
edebilmişlerdir.
* Hayvan deneylerinin yerini alabilecek en az 450 metod bulunmaktadır.
* Morfin insanlar üzerinde uyuma etkisi yaratırken, kedilerde heyecan yaratmaktadır.
* Hayvan deneylerinden geçen ilaçların % 95’i, insanlar için yararsız yada tehlikeli olduğu gerekçesiyle
derhal kaldırılmıştır.
* Hastanede bulunan her altı hastadan biri, hayvan deneylerinde güvenli bulunduğu için kullanılan
ilaçlardan dolayı hastanededir.
* Tüm dünyada bir saniye içinde deney laboratuvarlarında en az 22 hayvan ölmektedir. İngiltere’de her
beş saniyede bir hayvan deneylerde hayatını kaybetmektedir.
* Doğum kontrol hapları insanlar üzerinde kanı pıhtılaştrıcı etkiye sahipken, köpekler üzerinde tam tersi
bir etki yaratmaktadır.
* Aspirin insanlarda ağrı kesici olarak kullanılmaktadır. Fare, tavşan ve sıçanlarda ise doğum özürlü
doğumlara sebep olmaktadır.
* Hayvan deneylerinde ispatlanamadığı için benzen’in insanlarda kansere sebep olduğu, araştırmacılar
tarafından uzun süre kabul edilmemiştir.
* Kardiyovasküler ilaçlardan enkainid ve flekainid’in, köpekler üzerinde yapılan deneylerde kalp
sorunlarına yol açtığı tespit edilemediğinden, Amerika’da 3.000 kişinin ölümüne sebep olmuştur.
* By-pass ameliyatları köpekler üzerinde bir sonuç elde edilemediğinden yıllarca yapılamamış ve
beklemeye alınmıştır.
* Hayvanlar üzerinde yapılan deneylere güvenilecek olunsaydı, şu anda hâlâ insanların C vitaminine
ihtiyacı olmadığına, sigaranın kansere sebep vermediğine ve alkolün akciğere zarar vermediğine
inanıyor olurduk.
* Hayvanlar üzerinde zararlı bir etkisi olmamasından ötürü, Asbest’in insanlarda hastalık yarattığı
yıllarca inkâr edilmiştir.
* Maymunlar üzerinde yapılan deney sonuçlarından dolayı, çocuk felci araştırmacıları bu hastalığa nasıl
yakalanıldığı konusunda yıllarca yanlış yönlendirilmişlerdir.
Bir araştırmacının belirttiği gibi; “insanlardaki bir hastalığın, hayvanlar üzerinde araştırılmasındaki en
büyük ikilem, hayvanlardaki modelin kesin bir doğrulukla insandaki durumu asla yansıtamayacak
olması”dır.
HAYVAN DENEYLERİ MADDE ÖNERGESİ-II
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
4. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“Hayvanlar üzerinde tıbbî ya da bilimsel herhangi bir gerekçeyle deney yapmak yasaktır. Tıbbî
ya da bilimsel araştırmalarda, hayvan deneylerine alternatif metodlar kullanılır.”
GEREKÇE:
Tıp tarihinin gerçek kriterleri, gelecekteki ilerlemelerde olacağı gibi, aşağıdaki hayvan tabanlı
olmayan metodolojilere dayanmaktadır.
In vitro veya deney tüpü araştırması: Çocuk felci ve menenjit de dahil olmak üzere, bugün
kullandığımız bütün aşıların yanında, DNA yapısı ve antibiyotikler gibi pek çok büyük keşifte etkili bir
rol oynayan araştırmadır.
Epidemiyoloji: Epidemiyoloji önemli olabilecek bağıntıları bulabilmek için toplumlardaki yaşam tarzı
faktörlerini inceler. Genetik araştırmalar ve diğer hayvan tabanlı olmayan metotlarla birleşerek vücut
sistemi hakkında çok doğru bilgiler elde edilmesini sağlar. Epidemiyoloji çalışmaları, folik asit
eksikliğinin sakat doğumlara yol açtığını, sigaranın akciğer kanserine, kurşunun çocukların beyinlerinde
tahribatlara neden olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Mikro-doz çalışmaları: Potansiyel yeni ilaçların insanlarda güvenle test edilmesini sağlayan insan
metabolizması üzerine veri elde edilen yeni bir metoddur. Mikro-doz çalışmaları bir kitle
spektrofotometresi akseleratörü (KSA) ile yapılır, bu alet şimdiye kadar icat edilen en hassas ölçüm
cihazlarından biridir. KSA o kadar hassastır ki, bir litre sulandırılmış sıvıyı dünyadaki bütün
okyanuslarda keşfedebilir! Halen 18 aylık bir çalışma sonunda 3-5 milyon sterline mal olan Faz I klinik
çalışmalarında ilaçlar % 40 başarısız olmuştur. Mikro-doz sorunların daha erken saptanabilmesi için
daha hızlı ve ucuz bir şekilde ilaçları eleyebilir. Mikro-doz çalışması sadece 4-6 ay sürer ve ilaç başına
250 bin sterline mal olur. İnsan metabolizmasını öngörmedeki doğruluk derecesi eşsizdir. Avrupa Birliği
ve Amerikan ilaç düzenleyicileri ilaç gelişiminin daha hızlı ve güvenli bir şekilde ilerleyebilmesi için
mikro-doz uygulamasını kullanmayı uygun görmüşlerdir.
DNA çipleri: Kişiye özel ilaç tedavisi uygulamasına olanak tanıyan farmakogenetik (hastaların ilaçlara
verdiği cevapların oluşmasında temel bir rol oynayan genetik faktörleri inceleyen bilim dalı)
çalışmaların yapılmasına olanak tanır. Farmakogenetik, günümüzün “herkese uygun bir ilaç”
yaklaşımının yerine, ilaçların, genetik olarak benzersiz olan her bir kişi için özel olarak tasarlanabileceği
görüşüdür. DNA çipleri, DNA parçaları ya da gen dizilimiyle sabitlenmiş, posta pulu büyüklüğünde
cam slaytlardır. Bir DNA örneği floresan boyalarla etiketlenir ve yeni bir ilaca ekspoze edilir ve daha
sonra çipin üzerinden temizlenir. Çipteki genler DNA örneği ile eşleştiğinde, birbirlerine yapışırlar ve
hangi genlerin harekete geçtiğini ya da deneysel ilaç tarafından bastırıldığını gösteren renkler ortaya
çıkar.
Mikro akışkan (microfluidic) çipler: Sadece 2 cm genişliğinde, her biri vücudun değişik bölgelerinden
bir doku örneği içeren bir dizi ufak odacığın içine oyulmuş çiplerdir. Bölmeler yapay kanın akması için
mikro kanallara bağlanmıştır. Test ilacı yapay kana eklenir ve cihazın etrafında dolaşır; böylece mikro
ölçekte vücutta ne olduğu taklit edilir. Çipteki sensörler bilgisayar analizi için geri bildirim bilgisi
verirler.
İnsan dokusu: HIV ve AIDS hakkında bildiğimiz her şey insanlardan, insan dokusundan ve özellikle
de kanda yapılan çalışmalardan gelir. Benzer bir şekilde, Alzheimer ve Parkinson hastalıkları hakkında
bildiğimiz her şey ise hastalar ve dokuları üzerinde yapılan çalışmalardan öğrenilmiştir. Cambridge
beyin bankası ve beyin görüntüleme merkezinden Dr. John Xuereb’a göre; insanlarda ortaya çıkan
Alzheimer, Parkinson ve diğer nörodejeneratif hastalıklara ancak insan dokusunda cevap bulabiliriz.
Yeni ilaçlar insan dokularında test edilebilir, gönüllüler mikrodoz çalışmalarını kabul etmeden önce etik
olarak tamamen bilgilendirilirler. Asterand gibi firmalar özellikle hayvan dokusundan daha uygun olan
insan dokusuyla çalışmalar yapar.
Bilgisayar modellemesi: Bilgisayar modellemesi günümüzde çok ilerledi. Sanal insan organları ve
sanal metabolizma programları sayesinde ilaçların insanlar üzerindeki etkisinin hayvanlar üzerindeki
etkilerinden daha kesin olarak tahmin edilmesi sağlanıyor.
Otopsi: Otopsi ve kadavralar hastalıkları netleştirmek ve kırık tespiti, omurga sabitleme, bağ
rekonstrüksiyonu ve diğer prosedürlerin uygulama tekniklerini öğretmek için kullanılırlar. Otopsi
çalışmaları bir hastalığın bütün vücuttaki etkilerini araştırmada ve sık görülen yanlış teşhislerin
düzeltilmesinde en iyi metottur.
Genetik araştırma: Genetik araştırma genlerin bazı hastalıklardan sorumlu olduğunu aydınlatmıştır.
DNA çipleri doktorların spesifik hastalar için doğru ilacı yazmalarını sağlar; böylece, örneğin,
kemoterapi gibi hastalıklarda ciddi yan etkilerin görülmesi azaltılır. Doktorların hastalarının belli
hastalıklara olan yatkınlıklarını anlayabilmeleri, onları daha dikkatli izleyebilmelerine, aynı zamanda en
uygun beslenme, yaşam biçimi ve tedavi konusunda hastalarına tavsiyelerde bulunabilmelerine olanak
tanımaktadır.
Klinik araştırma: Yapılan klinik çalışmalar, göz tembelliği ve anneden bebeğe geçen HIV virüsü
tedavileri de dahil olmak üzere pek çok hastalığın geçerli tedavi ve bakımlarla önlenebileceği bilgisini
verir. İnsan dokusu, insan hastalıkları ve ilaç testi çalışmalarında hayati önem taşır. Hastalar üzerinde
yapılan klinik araştırmalar insanların farklı tedavilere nasıl yanıt verdiğinin ve bir tedavinin diğer bir
tedaviden daha üstün olup olmadığının tespit edilmesini sağlar.
Kök hücre araştırması: Kök hücre araştırması çok çeşitli hastalıkların tedavisinde umut vaat ediyor.
İnsan kök hücreleri lösemi hastası çocukların tedavisinde hâlihazırda uygulanan bir tedavi, ayrıca bazı
Parkinson hastaları ve kalp krizi hastaları için olumlu sonuçlar alınmaktadır. Bağışlanan yetişkin kök
hücreleri ve göbek bağı hücreleri insan kök hücre araştırmalarına etik bir kaynak sağlamak için
düzenlenebilir.
Pazarlama sonrası ilaç gözetimi: Pazarlama sonrası ilaç gözetimi yeni bir ilacın bütün ve yan
etkilerinin bir izleme ajansına (örneğin FDA) rapor edilmesi vasıtasıyla yapılan bir raporlama
uygulamasıdır. Yeni ilaçların beklenmedik yan etkilerinin daha erken teşhis edilmesine yardımcı olur
ve böylece ters ilaç reaksiyonlarının sorumluluğunu azaltır. (Apaçık görünen faydalarına rağmen,
pazarlama sonrası ilaç gözetimi raporlama yöntemlerinin ne kolay ne de gerekli olmasından dolayı
şimdilik düzensiz uygulanmaktadır.)
Teknolojik gelişmeler: MRI, CAT, PET tarayıcıları, röntgenler, ultrason, kan gazı analizi makineleri,
kan kimyası analizi makineleri, pulmoner arter kateterleri, arter kateterleri, mikroskoplar, izleme
cihazları, lazer, anestezi makineleri ve monitörleri, ameliyathane donanımları, bilgisayar tabanlı
ekipmanlar, sütürler, kalp-akciğer makinesi, kalp pilleri, elektrokardiyogramlar, EEG, kemik ve eklem
replasmanı, stapler, laparoskopik cerrahi, yapay böbrek makinesi ve örnekleri verilebilecek daha pek
çok teknolojik buluş bugün sahip olduğumuz yüksek standarta sahip tıbbî bakımdan geniş ölçüde
sorumludur.
Bütün hayvan hücreleri ortak özelliklere sahip olsa da –sinir hücreleri, mitokondri (hücre
organeleri)- artık en küçük yapısal özelliklerin ayırt edilebilmesi yoluyla farklı türlerin ilaçlara, çevreye
ve gıdalara gösterdikleri reaksiyonu biliyoruz. Başarısız hayvan deneyleri, ufacık farklılıkların bir türde
hastalıkları önlerken, başka bir türde hastalığa yol açabildiğini kesin olarak kanıtlamıştır. İnsanlar ve
hayvanlar arasındaki en ufak biyolojik farklılıklar, hayvan verileri insanlara uygulandığında ölümcül
hatalara yol açar. Beyaz kan hücre yüzey reseptörlerinin insanları AIDS’e karşı savunmasız bırakması
gibi.
Bireylerin genetik özelliklerini taramak ilaç güvenliğini artırmanın en iyi yoludur. Doğru ilaçları
doğru kişilere vermek kişiselleştirilmiş tıp olarak adlandırılır. Bu yöntem hâlihazırda bazı kemoterapi
ilaçları için uygulansa da çok daha geniş bir alanda kullanılabilir. Bilimin üstünlüğü birbirinden
tamamen farklı türler arasındaki değil, bireyler arasındaki farklılıklara odaklanmaktır.
HAYVAN DENEYLERİ MADDE ÖNERGESİ-III
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
4. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“Hayvanlar üzerinde tıbbî ya da bilimsel bir gerekçeyle yapılacak deneysel çalışmalar Avrupa
Birliği direktif ve prensiplerine uygun olarak, Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu’nca (HADMEK)
düzenlenen veya HADMEK’in düzenlettirdiği eğitim programlarına katılarak deney hayvanı kullanım
sertifikası alan araştırmacılar tarafından yapılır. Hayvanların kullanıldığı deneylerde veteriner hekim
görevlendirilmesi zorunludur. Tıbbî ya da bilimsel araştırmalarda, hayvan deneylerine alternatif
metodlar tercih edilir. Daha önce defaatle denenmiş araştırma ve deneylerde, hayvanlar kullanılamaz.
Deneysel amaçlar ile, kozmetik ve kimyasal maddelerin hayvanlar üzerinde denenmesi, hayvanlara
tatbik edilmesi yasaktır. Deney hayvanları üzerinde acı, eziyet ve fizikî veya psikolojik travmalara neden
olabilecek deney ve araştırmalar yapılamaz.
Bakımevlerindeki ve sokaktan toplanan sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların ve ev hayvanları
ile kontrollü hayvanların deneylerde kullanılması kesinlikle yasaktır.
Deney hayvanlarının ithalatı ve ihracatı yasaktır.”
GEREKÇE:
Hayvanlar da tıpkı insanlar gibi duyguları ve sinir sistemleri olan, psikolojik ve fizyolojik acı
duyarlılığına sahip canlılardır. Bu nedenle, canlı hayvanlar üzerinde “deney” adı verilen ve işkence ile
mutlak ölüme sebep olan uygulamalara son verilmesi gerekmektedir. Canlı hayvan deneylerinin etik
olmadığı, artık tüm dünyada bilimsel olarak da kabul edilmektedir. Hayvan deneyleri dışında alternatif
100’den fazla metod bulunmasına rağmen hayvanlar üzerinde hâlâ deney yapmakta israrcı olmanın,
hiçbir ahlakî, vicdanî ya da hukuksal dayanağı yoktur. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
antlaşmalardan Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 8. maddesinde “Hayvanlara fizikî ya da
psikolojik acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbî, bilimsel, ticarî ve başkaca
her türlü deneyler için de durum böyledir” denilmektedir. Uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde
olması nedeniyle, onlara aykırı düzenlemelerin yapılamayacağı da göz önüne alınarak bu maddenin
teklif doğrultusunda değiştirilmesi yerinde olacaktır.
Avrupa Birliği, Haziran 2013 itibari ile kozmetik alandaki hayvan deneylerini yasaklamıştır.
Örneğin, hiçbir Alman yasası kozmetik ürünler için hayvan deneylerini öngörmemektedir. Hatta Alman
Hayvan Koruma Yasası, sonal ürünlerin test edilmesini temelde yasaklar. Buna karşın hâlâ kozmetik
ürünlerin bileşenleri olabilecek yeni maddeler için son derece acılı deneyler, özellikle tavşanlar üzerinde
düzenlenmektedir. Bu maddeler zehirlilik, deri ve göz tahrişleri, deri alerjilerine yol açma, kalıtsal
bozukluğa ve kansere neden olan özellikler bakımından test edilir. Göze tatbik edilen kozmetik ürünler
sonucunda, çoğunlukla tavşanların gözü akar ve körlük ortaya çıkar.
Ayrıca, hayvan deneyleri bu maddelerin insan üzerindeki etkisi konusunda güvenilebilir
öngörülere izin vermez. Daha şimdiden, uluslararası olarak büyük oranda halen kabul görmemiş olmakla
birlikte, hayvan deneyleri olmaksızın sonuç verebilen test yöntemleri mevcuttur.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
değiştirilmesini öngördüğü 14. Maddenin (r) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“ r) Sokaklardaki ve bakımevlerindeki sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanlar ve ev hayvanları
ile kontrollü hayvanlar üzerinde deney yapmak.
GEREKÇE:
Gündemde olan tasarı, sadece sokaklarda ve bakımevlerinde kedi ve köpekler üzerinde deney
yapılmasının yasaklanmasını öngörmektedir. Ancak, bakımevlerinde, kedi ve köpekler dışında da
güçten düşmüş hayvanlar bulunmakta, barındırılmaktadır. Ayrıca sahipsiz kedi ve köpekler dışında,
vatandaşların ve tüzel kişilerin sorumluluğunda olan ev hayvanlarının ve kontrollü hayvanların da
deneylerde kullanılması yasaklanmalıdır. Bu yasaklama yapılmadığı takdirde, vatandaşların
bakımevlerinden kolaylıkla sahiplenebileceği ya da sokaklardan sorumlulukları altına aldıkları
hayvanları, kendi tasarruflarında kullanarak deneylere denek olarak tedariki de mümkün kılınmış
olacaktır. Denetim ve kontrolden uzak, son derece kısıtlı olan ve uygulamada ciddi hatalar doğuracak
bu girişimlerin engellenmesi için, maddenin, önergemizdeki gibi değiştirilmesi gerekir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik kanun
tasarısındaki “Geçici Madde 3”ün aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
………………
…… Milletvekili
“Hayvanların kullanıldığı kara ve su sirkleri ile yunus ve deniz memelileri gösteri ve terapi
merkezlerinin kurulması, işletilmesi, bu hayvanlara gösteri ve terapi yaptırılması, bu tesislere
yurtiçinden veya yurtdışından hayvan temin edilmesi, bu ve benzeri tesislerde hayvanların herhangi bir
amaçla esaret altında tutulması yasaktır. Bu tesislerin, hayvanların gösteri ve eğlence amacı ile
kullanıldığı işletmelerin teşvikinin, reklamının yapılması yasaktır. Hayvanlı sirk ve muhteviyatında
hayvanlara gösteri yaptırılan etkinlikler ile mevcut sirk, panayır, eğlence gösterisi ve benzeri seyyar
işletmelerin de yurtdışından Türkiye'ye girişi yasaktır.
Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen ve hayvanların gösteri, terapi,
eğitim, bilim ve eğlence amacı ile kullanıldığı sirk ve benzeri işletmelerin ülkemize girişine izin verilmez.
Bu Kanunun yayımı tarihinden altı ay sonra, mevcut yunus gösteri ve terapi merkezlerinin ruhsatları
iptal edilmiş sayılır ve hiçbir şekilde bu su sirklerinin faaliyetine, yenilerinin kurulmasına izin verilemez,
ruhsatları yenilenemez. Birinci fıkrada zikredilen tesis ve işletmelerdeki hayvanların durumu,
rehabilitasyonu ve mümkünse tekrar doğaya bırakılması işlemlerine ilişkin süreçler, bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren altı ay içinde ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak Bakanlık tarafından
yayımlanacak tebliğ ile belirlenir. Birinci fıkrada zikredilen mevcut tesislerdeki hayvanların
öldürülmesi ve fizikî veya mental bütünlüklerine zarar verebilecek her türlü işlem ve tasarruf da
yasaktır.”
GEREKÇE:
Yeni yunus parklarının açılmasına yasak getirilirken, mevcut yunus parklarının da en fazla altı
ay içerisinde kapatılması ve hayvan ithalatının da yasaklandığına dair ibarenin açık bir şekilde eklenmesi
gerekmektedir. Bu noktadan sonra Türkiye geri adım atmamalı, bilim ve etiğin yanında yer almak
yerine, ticari çıkarları gözetecek olumsuz kararlar vermemelidir. Çünkü mevcut yunus parklarının altı
aydan fazla süre açık kalmasını sağlayacak herhangi bir yasa maddesi ya da yönetmelik, ne hayvanların
ne de insanların yararına olacaktır. Hâlâ açık olan 9 tesiste hayvan esareti, işkencesi ve ticareti her türlü
denetimden yoksun bir şekilde devam ederken, ilgili bakanlıklar ve TBMM bu ticari işletmelerdeki hak
ve hukuk ihlallerine göz yummuş olacaktır. Mevcut yunus parklarının kapatılmaması, aynı zamanda
kaza, ölüm ve bulaşıcı hastalık risklerinin de devamı demektir. Yunus parklarının ve bu rant kapılarında
devam eden ticari işlerin devamı, eğitmenler ile birlikte, engelli çocukların ve yunus gösterilerinde
hayvanlarla etkileşime giren ziyaretçilerin bu ölümcül risklere girmeleri devlet nezdinde teşvik edilmiş
olacaktır.
Bu bağlamda mevcut yunus gösteri ve terapi merkezlerinin (su sirklerinin) kapatılması
gerekirken, altı ay içinde çıkarılması planlanan yönetmelik teklifi de tamamen iptal edilmelidir.
Yönetmelikler ile belirlenecek standartlar, esaretin ve hayvan zulmünün temelde kabul edildiği, yalnızca
“daha lüks bir esaret” istendiği anlamına gelmektedir. Yönetmelikte belirlenmesi planlanan
havuz/kafes/deniz sahası genişliği, derinliği vb her türlü kriter, bu tutsak hayvanların doğal yaşam
ortamlarından çok uzak olacaktır. “Hayvan refahı” kavramı doğrultusunda, hayvanları 10 metrekarelik
kafeslerde yerine 50 metrekarelik kafeslerde ya da 3 metre yerine 5 metre derinlikteki havuzlarda
tutmanın hiçbir farkı yoktur. Hatta bu hayvanları klorlu havuzlarda yerine etrafı tel ağlarla çevrili bir
deniz alanında esaret altında tutmak da aynı ihlal ve sorunların sürdürüldüğü ticari işletmelerin
desteklendiği anlamına gelecektir. Üstelik bu tesislere dair herhangi bir Avrupa standardı da
bulunmamaktadır. Avrupa standartları olarak sunulan her türlü bilgi ve belge, hak ve hukuk ihlallerini
meşrulaştırmak, ticari çıkarları sürdürmek için hazırlanmıştır. Bugün Avrupa çapındaki tesisler bile, hak
ihlallerinin yanı sıra standartları nedeniyle dünya çapında eleştirilmekte ve boykot edilmektedir. Çevre
Alt Komisyonu’na Yunuslara Özgürlük Platformu tarafından sunulan raporlarda görüleceği üzere, bu
tesislerin çoğu kapanmış ya da kapanmak üzeredir.
Herhangi bir düzenleme yer alacaksa, düzenleme, kriterlerin belirlenmesini değil, ancak ve
yalnızca bu altı aylık süre içinde hayvanların genetik kimliklendirilmesinin uzman bilim insanlarınca
yapılmasını kapsamalıdır. Bunun da gerekçesi, mevcut tesislerdeki hayvanların sayısının, türünün ve
yaşının tespit edilmesi ve bu altı aylık süre içinde hayvanların zarar görmesi durumunda yasal sürecin
daha iyi işletilebilmesidir.
Günümüzde çocuklara hayvan sevgisi ve doğa koruma anlayışı aşılayacak 3 boyutlu
belgesellerin yanı sıra, Dubai'de olduğu gibi 7 boyutlu görüntü/lazer teknolojileri ve hologram temelli
sistemler de artık elimizin altındadır (Google arama: 7d animal show in Dubai). Hiçbir hayvanın esaret
altında tutulmadığı ve insanlar için herhangi bir risk barındırmayan bu teknolojik şovlar, girişim ve
yatırımcılara ilham vererek yeni istihdam alanları ve iş fırsatları yaratacak, AVM'lerden müzelere ve
sahil şeridindeki turistik tesislere kadar ideal bir ekonomik kazanç sunacaktır. Bu tür alternatifler hem
çocuklara bambaşka bir deneyim yaşatmakta hem de herhangi bir hukukî/etik ihlal barındırmamaktadır.
21. yüzyılda Türkiye'nin ihtiyacı olan zulmün beslendiği işletmeler değil, bu tür gelişmiş eğitim ve
eğlence araçlarıdır.
Hayvan hakları ve hukuk ihlallerinde en ön sırada giden ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerin birçok maddesini çiğneyen yunus gösteri/terapi merkezleri ve hayvanlı sirklerin esir
kamplarından farkı yoktur. Eğitim ve bilim maskesi altında hayvan sevgisi aşıladığı iddia edilen ve
sosyal sorumluluk vurgusu ile lanse edilen bu işletmeler, aslında pet shop'lara benzer şekilde hayvan
satışlarının ve pazarlamasının başka usüllerle yapıldığı ticarethanelerdir. Travmatik bir canlı yakalama
süreci sonunda ailesinden ve denizlerden koparılan yunuslar ve mors, fok, denizaslanı, beluga gibi diğer
deniz memelileri, ömür boyu insan eğlencesi için hapsedilmekte, sakinleştirici haplar ve ülser ilaçlarıyla
esaretin üzerlerindeki olumsuz etkileri bastırılmaktadır. “Havuz nesli” olarak kamuoyuna ve
ziyaretçilere lanse edilen hayvanların neredeyse tamamı ise yine denizden yakalanmıştır çünkü dünya
çapında havuz neslinde başarılı olan tek bir ülke yoktur. Ukrayna ve Rusya'da bile bu tesislerde doğumu
gerçekleşen yunus ve balinaların hayatta kaldığı örnekler çok enderdir. Burada asıl mağdur olan
işletmeciler değil, köle olarak zorla çalıştırılmak için doğalarından ve sürülerinden koparılan hayvanlar
ile kendilerini bekleyen kaza, ölüm ve bulaşıcı hastalık risklerinden bihaber bu hayvanlarla etkileşime
giren vatandaşlardır.
Tek bir seansın en az 2000 ila 4000 Euro arası olduğu yunus terapisi ise Türkiye ve dünya
çapındaki bilim insanlarına ve uzman doktorlara göre umut tacirliğidir. Tohum Otizm Vakfı uzman
doktorlarından da aynı yönde görüş gelmiş, ticari faaliyetlerin bilim camiası tarafından
desteklenmesinin kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. Engelli ve gelişimsel bozuklukları olan bireylerin
ailelerini hem maddi hem manevi yönden sömüren bu ticari faaliyetlerin “bilinmeyen riskler içerdiği ve
FDA tarafından onaylanmadığı”, Sağlık Bakanlığı bilirkişi raporuyla bildirilmiştir. Davranışsal
bozuklukları tedavi ettiği iddia edilen bu ticari faaliyetler sırasında, deniz memelilerinde görülen
hastalık yapabilecek mikroorganizmaların %37'si insanlarda yeni görülen bulaşıcı hastalıklara, %20'si
de bildirilmesi zorunlu hastalıklara neden olabilmektedir. Bu mikroorganizmaların en az %50'si
insanlara geçebilen (zoonotik) özellik taşımakta ve yunuslarda, denizaslanlarında tespit edilen yeni
"astrovirüsler", insanlarda doğrudan sindirim sistemi hastalıklarına neden olmaktadır. Bu hastalıklar
arasında kuduz, salmonella, tüberküloz, brusella, toksoplazma vb. bulunmaktadır. Ayrıca egzama, viral
ve bakteriyel deri iltihabı, yanma, kızarıklık, şişlik, vb gibi vakalar anketler ve bilimsel çalışmalar
yoluyla gözlenmiştir. Dünya çapındaki yunus gösteri ve terapi merkezlerinde yapılan yakın tarihli
raporlama çalışması ise, 1970'lerden günümüze kadar 70'in üzerinde kaza gerçekleştiğini, bu kazalardan
en az 15'inin ya yunusların veya balinaların, ya da ziyaretçilerin ve eğitmenlerin ölümüyle
sonuçlandığını ortaya koymuştur.
Bu maddenin tasarıya eklenmesi sürecinde sivil toplum kuruluşları müzakerelere dahil edilmeli,
üniversitelerin ilgili bölümlerinde öğretim üyeliği yapan, deniz memelileri üzerine çalışan sivil toplum
kuruluşu temsilcileri ve bilim insanları da yapılacak protokoller ile eldeki verileri paylaşmalıdır.
Kapatılacak olan parklardaki hayvanların ise zarar görmeden koruma altına alınması için yine sivil
toplum kuruluşlarından fikir alınmalı ve mevcut 5199'un 24. maddesi gereğince hayvanlara el
konulmalı, koruma altına alınmalıdır. Aksi takdirde, onbinlerce dolar değeri olan bu tesislerdeki
“eğitimli” hayvanlar, işletmeciler tarafından çok kısa sürede yurtdışındaki başka tesislere kolaylıkla
satılarak hemen “elden çıkarılacaktır”. Zikredilen işletmelerin kapatılma süresi zarfında hayvanların eğlence, keyif ve "fırsat" unsuru
olarak pazarlanması kabul edilmemeli, yunus parkları ve hayvanlı sirkler/gösteriler vb ticari oluşumlar
hâlihazırda büyük bir sorun teşkil ederken, bu kurumlarla ticari işbirliklerine imza atan firmalarda (fırsat
ve indirim siteleri dahil) ilgili reklamların ve kampanyaların yer alması yasaklanmalıdır. Mevcut
parklara yeni yunus, beluga, mors, fok, deniz aslanı, vb. gibi deniz memelilerinin getirilmesi önlenmeli,
ithalat da yasal düzeyde tamamen yasaklanmalıdır.
Türkiye’de hâlihazırda kurulu devamlı olarak faaliyet gösteren hayvanlı sirk bulunmamakla
birlikte, hayvanlı sirklerin %99’u Türkiye dışından ülkemize gelmektedir. Hayvanlı sirkler ve
hayvanların kullanıldığı her türlü gösteri/etkinlik, aşağıdaki sebeplerden yasaklanmalıdır:
1- Sirklerdeki hayvanlar, doğal yaşam alanlarından koparılarak hapsedilmekte, insanların
eğlendirilmesi için akıl almaz işkencelerle, dayakla, açlıkla terbiye edilerek zorla sahneye
çıkartılmaktadır.
2- Sirk sahiplerinin izni dışında hiçbir gereksinimleri karşılanmayan bu tutsak hayvanlar, doğal
yaşam ortamlarına kıyasla binlerce kat dar alanlarda, asla istedikleri gibi hareket
edemeyecekleri kafeslerde tutulmaktadır.
3- İstenildiği gibi eğitilmeleri için aç bırakılmakta; bir parça fıstık ya da meyve sayesinde,
öğrendikleri hareketleri, seyirci önünde zorluk çıkarmadan, daha kolay yapmaları için
açlıkla terbiye edilmektedirler. Verilen komutu uygulamamak için direnen ya da hareketleri
yapmayı reddeden hayvanlar ise yabanıl dirençlerinin kırılması için daha fazla dayak ve
işkenceyle, açlıkla ve susuzlukla cezalandırılmaktadır.
4- Eğitimlerde çivili sopa, kırbaç, elektroşok çubuğu, kanca gibi işkence aletleri kullanılarak
hayvanlara “yabanıl” oldukları unutturulmaya çalışılmakta, bu iğrenç sürece ve süresiz
tutsaklığa adapte olmaları için son derece acımasız muamelelere maruz bırakılmaktadırlar.
5- Sirk hayvanları, yılın büyük bir kısmını nakledilerek geçirdiklerinden kötü hava
koşullarından etkilenmektedir.
6- Sir hayvanları, yaşamları boyunca dayağa, işkenceye ve açlığa maruz bırakıldıkları ve kafes
içerisinde sürekli hapsedildikleri ya da çok kısa zincirlerle bağlandıkları için daima stres ve
acı içerisinde yaşamak zorunda kalmaktadırlar.
7- Hayvanlar, acıyı insanlarla eşit düzeyde hisseder, psikolojik baskıyı ise katbekat fazla
hissederler.
8- Sirklerde hayvanlara kendi iradelerinin dışında ve insanların çıkarı uğruna zulüm uygulanır.
9- Gösterilerde sergiledikleri metazori hareketleri isteyerek öğrenmezler.
10- Sirkler, hayvanlar için eğlence değil, işkencedir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik kanun
tasarısındaki 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“MADDE 22 - Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren hayvanat bahçelerinin tesis edilmesi
yasaktır. Bu Kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte, mevcut olan tüm hayvanat bahçelerinde
bulundurulan hayvanların, türüne ve kültürüne, güncel yaşam koşullarına ve doğal yaşam ortamlarına
en uygun ortam yaratılarak yaşatılması esastır.
Mevcut hayvanat bahçelerinin kapasitesi, tesislere yeni hayvan eklenmesi sureti ile
genişletilemez. Ancak, mevcut hayvanat bahçelerindeki hayvanların yaşam ortamların genişletilmesi
için arazi tahsisleri yapılabilir. Mevcut tesislere ilaveler için 6831 sayılı Kanuna tâbi alanların tahsisi
yapılabilir. Tahsisi yapılan alanlar, mevcut hayvanların yaşam ortamlarının genişletilmesi ve
iyileştirilmesi amacı dışında kullanılamaz. Hayvanat bahçelerinin tesisi için bedelli ya da bedelsiz
olarak arazi tahsisi yapılamaz.
Mevcut hayvanat bahçelerinde, hayvanların gösteri amacı ile kullanılması kesinlikle yasaktır.
Mevcut hayvanat bahçelerinin denetimi ile çalışma esas ve usülleri Bakanlık tarafından
çıkarılan yönetmelik ile belirlenir.”
GEREKÇE:
Çağımızın teknolojisi ve bilgiye erişim imkânları bakımından, insanları eğlendirmek ya da
insanların merakını gidermek için, yaşam ortamları demir parmaklıklar asla olmayan yaban
hayvanlarının, “hayvanat bahçesi” adı verilen tesislerde, yıllar boyunca esaret altında tutulması etik
açıdan doğru değildir. Türkiye’de yaban hayvanı veteriner hekimi de yok denecek kadar azdır; mevcut
hayvanat bahçelerinde yaralanan ya da sakatlanan hayvanlara gerektiği gibi tıbbî yardım
sağlanamamaktadır.
Mevcut hayvanat bahçeleri 10 senedir yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu
hükümlerine rağmen, hayvanların türlerinin gerektirdiği etolojik ihtiyaçları karşılama ve doğal yaşam
ortamına en yakın koşulları yaratma konusunda ne yazık ki başarısız olmuştur. Türkiye’de kurulu
bulunan hayvanat bahçelerinin büyük bir kısmında, ciddi hayvan hakları ihlâlleri yaşanmaktadır.
Mevcut hayvanat bahçelerinin koşulları ivedi bir şekilde düzeltilmeli, yıllardan beri
Türkiye’deki hayvanat bahçelerinde son derece kötü koşullarda hapsedilmekte olan hayvanların
durumuna ilişkin ciddi bir çalışma içerisine girilmelidir.
Hayvan haklarını korumak maksadı ile değiştirilen Kanunda, yukarıda saydığımız nedenlerle,
hayvanat bahçelerinin yenilerinin açılması değil, açılmaması sağlanmalıdır. Esaret üzerine kurulu bu
tesisler, sevgiyi değil, hayvanların hakları olmayan, insanların eğlencesi uğruna yıllar boyu tutsak
edilebileceği, pervasızca kullanılabileceği gibi, bizleri günbegün telafisi mümkün olmayan felaketlere
yaklaştıran, ekolojik yıkımların temelini oluşturan insanmerkezci düşüncelerin perçinlenmesini
sağlamaktadır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik kanun
tasarısındaki 9’uncu maddesinin, birinci fıkradan sonra gelmek üzere, aşağıdaki şekilde ekleme
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“(2) Mevcut hayvanat bahçelerinde, hayvanların gösteri ve eğlence amacı ile kullanılması
kesinlikle yasaktır.”
GEREKÇE:
Türkiye’de bulunan bazı hayvanat bahçelerinde, bazı hayvanlar gösteri ve eğlence amacı ile
kullanılmaktadır. Gündemde olan tasarı, hayvanların gösteri ve eğlence gibi amaçlarla kullanılmasının
yasaklanmayı öngörmektedir. Dolayısıyla, mevcut Kanunun 22. maddesine de hayvanat bahçelerindeki
hayvanların da gösteri amacı ile kullanılamayacağı yönünde bir fıkra eklenmesi uygun olacaktır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“Madde 10 – Ev hayvanı satış yeri olarak ruhsatlandırılmış işletmelerde, her ne sebep ile olursa
olsun hiçbir hayvan bulundurulamaz, satılamaz. Ticarî amaçlarla evcil hayvanların üretimi yapılamaz.
Ticarî amaçlar dışında evcil hayvanların üretimini yapanlar, annenin ve yavrularının sağlığını tehlikeye
atmamak için gerekli anatomik, fizyolojik, etolojik ve davranış karakteristikleri ile ilgili önlemleri
almakla yükümlüdür. Annenin, üretilen evcil hayvanların sağlığını riske atacak her türlü uygulama
yasaktır. Anne hayvan, üretim amacı ile yılda en fazla bir kez doğurtulabilir. Evcil hayvanların üretimini
yapanlar, anne ve yavru hayvanları, mikroçip ile kayıt altına aldırmakla yükümlüdür.
Çiftlik hayvanlarının bakımı, beslenmesi, nakliyesi esnasında hayvanların refahı ve
güvenliğinin sağlanması hususundaki düzenlemeler Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Hayvanların ticarî amaçla film çekimi ve reklam için kullanılması ile ilgili hususlar izne tâbidir.
Bu izne ait usul ve esaslar, ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.
Bir hayvan; acı, eziyet ya da zarar görecek şekilde, film çekimi, gösteri, reklam ve benzeri işler
için kullanılamaz.
Deney hayvanlarının ithalatı ve ihracatı yasaktır.
Hasta, sakat ve yaşlı durumda bulunan veya iyileşmeyecek derecede ağrısı veya acısı olan bir
çiftlik hayvanını usulüne uygun kesmek ya da ağrısız kesim amacından başka bir amaçla birine
devretmek, satmak veya almak yasaktır.”
GEREKÇE:
Görüşülmekte olan tasarı, ev hayvanı satış yerlerinde, akvaryum balıkları ve kuşların
haricindeki hayvanların, bu işletmelerde bulundurulmasının yasaklanmasını öngörmektedir. Ancak,
akvaryum balıkları ve kuşlar da acı çeken, tutsaklığa tâbi tutulduklarında strese giren, doğal yaşam
ortamlarında son derece özgür olan, kafes ya da sınırlı alanlara hapsedildiklerinde, strese bağlı ciddi
hastalıklar ortaya çıkmakta, ölümler yaşanmaktadır. Bu nedenle, akvaryum balıkları ve kuşlar da bu
yasağa dahil edilmelidir. Ev hayvanı satış yerlerine getirilen yasaklama ise üretim çiftliklerinin
çoğalmasına, buralarda yapılan hayvan üretiminin seri fabrikasyon üretimi mantığı ile sürdürülmesine
neden olacaktır. Türkiye sokakları, bakımevleri binlerce sağlıklı, cins olsun, olmasın hayvanla dolu iken
hayvan üretiminin hâlâ ticarî amaçla devam ettirilmesi ve tasarıda bakımevlerinin sahiplendirilmesi
esasına yer verilmiş iken kabul edilebilecek, hayvanlar yararına olabilecek bir uygulama değildir.
Hayvanlar, sadece evcil hayvanlardan oluşmamaktadır. Bu nedenle mevcut Kanunda yer alan
çiftlik hayvanları ile ilgili mevzuata atıf ile bu hayvanların da korunması gerektiği anlayışına tasarıda
da yer verilmelidir.
Hayvan deneylerine sınırlama getirilmesi tasarı ile gündeme gelmiş iken, uzun yol seyahatleri
ile “deney hayvanı” diye tanımlanan hayvanların ithal ve ihraç edilmesi, en başta hayvan haklarına,
ikinci olarak da hayvan refahına aykırıdır. Hayvan haklarına ve refahına aykırı olan, ciddi hak ihlâllerine
neden olacak ithalat ve ihracatına yasaklama getirilmelidir.
Yürürlükte bulunan Kanunda var olan, bu madde ile tasarıya eklenmesini teklif ettiğimiz son
fıkra, tasarıda da korunmalıdır. Burada zikredilen hayvan grubu, süt sığırcılığında kullanılan hayvanları
da kapsamaktadır. Örneğin bacağı kırık olan, ancak süt vermeye devam eden bir ineğin tedavi görmeye,
ağrısız bir yaşam sürdürme hakkı vardır. Bu nedenle, mevcut Kanunda var olan bu fıkraya, tasarıda da
yer verilmelidir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
5. maddesinin son fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki eklemenin yapılmasını arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“(4) Bir hayvan; acı, ıstırap ya da fiziksel veya psikolojik zarar görecek şekilde, film çekimi,
gösteri, reklam ve benzeri işler için kullanılamaz.”
GEREKÇE:
Eklenmesi öngörülen madde, yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda
mevcut olan bir maddedir. Tasarının yasaklar maddesinde benzer bir madde konulmuş olsa da, böyle bir
düzenlemenin 5. maddeye eklenmesi, hayvanların haklarının korunabilmesi açısından büyük önem
teşkil etmektedir. Mevcut Kanundaki bu fıkra korunmalıdır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu değişikliği tasarısındaki 14. maddenin (k)
bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
...........................................
..... Milletvekili
“ k) 14 üncü maddenin (a) bendine aykırı davrananlara 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 151 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere 4 aydan 3 yıla kadar
hapis cezası veya adlî para cezası; (b) bendine aykırı davrananlara Türk Ceza Kanununun 186 ncı
maddesi hükmü saklı kalmak üzere 4 aydan 4 yıla kadar hapis cezası; (c) ve (d) bentlerine aykırı
davrananlara 4 aydan 2 yıla kadar hapis cezası; (e) bendine aykırı davrananlara 4 aydan 2 yıla kadar
hapis cezası; (m) bendine aykırı davrananlara hayvan başına on bin TL idarî para cezası; (f) ve (l)
bendine aykırı davrananlara üç bin Türk Lirası idarî para cezası; (g), (h), (j), (k), (o), (p) bentlerine
aykırı davrananlara bin Türk Lirası idarî para cezası; (ı) ve (n) bentlerine aykırı davrananlara iki bin
Türk Lirası idarî para cezası; (a) bendindeki fiilin işkence suretiyle işlenmesi halinde verilecek ceza
yarı oranında arttırılır. (b) bendindeki fiilin işlenmesi durumunda ayrıca kesilmiş hayvanlara el
konulur.”
GEREKÇE:
(c) ve (d) bentlerindeki yasak fiiller için öngörülen hapis cezasının alt limiti, tasarı metninde 3
ay olarak belirlenmiştir. Tasarıda geçen ve hapislik cezalar ile yer bulan tüm istismar şekilleri,
hayvanlara acı veren, travmalara sebep olan ve doğrudan kötü niyetle, hayvanlara karşı işlenmiş ciddi
suçlardır. (c) ve (d) bentlerinde 3 ay hapis olarak belirlenen alt limit, diğer suçların karşılığında olduğu
gibi 4 ay hapis cezası olarak eşitlenmiştir.
(e) bendi için; bir kişinin işlediği fiil dolayısıyla ceza alması için ceza hukukunun öngördüğü
temel prensip suç işleme iradesini yansıtan kasıttır. Hayvana eza veren bu eylemlerin kasıtla işlenmesi
halinde kabahat tanıma karşılık gelen ÜÇ BİN TL para cezası öngörülmesi hem ceza kanunlarında esas
alınması gereken ölçülülük ve hakkaniyet prensiplerine aykırılık teşkil etmekte hem de yasanın
hedeflediği koruma amacına zıtlık teşkil etmektedir. Uygulamacıların sıklıkla karşılaştığı bu eylemlerin
karşılığının, hapis tazyiki içeren bir düzenleme olmaması durumunda yasanın amaçladığı hedef
karşılanmamış olacaktır.
(m) bendi için; tasarıda İKİ BİN TL idarî para cezası öngörülmüştür. Film, reklam ve benzeri
ticarî amaçlı görsel çekimlerin, oldukça yüksek bütçeye sahip olduğu ve hayvanların, kamera arkasında
ve çekim esnasında eziyete ve diğer hak ihlâllerine maruz kalması, hatta hayatını kaybetmesi göz önünde
bulundurularak, bu hak ihlâllerinin İKİ BİN TL’lik idarî para cezası ile engellenmesi mümkün değil ve
söz konusu yasak fiile biçilen ceza, caydırıcı değildir. Çekimler boyunca, hayvan haklarının gözetilmesi
için herhangi bir gözetmenin bulunmaması, bu sektörde yaşanan hak ihlâllerinin bildirimini de
azaltacak, dolayısıyla iki bin Türk Lirası idarî para cezası, milyon TL’lik bütçeler ile ifade edilen bu
sektörde yaşanan hayvan hakları ihlâllerinin engellenmesini önleyecektir. Söz konusu, fiilin cezasının,
bahsi geçen sektörde kazanılan paralar ile doğru orantılı olarak caydırıcı olmalıdır. Bu nedenle, hayvan
başına ON BİN Türk Lirası idarî para cezası olarak değiştirilmesi de yerinde olacaktır. Örneğin,
televizyon dizi olan Muhteşem Yüzyıl’ın çekimleri sırasında 2 at aç, susuz çalıştırılmıştır; sıcak ve
yorgunluğa rağmen, çekim sırasında binicilerin emirlerine uymaları için atların ağızlarının içine,
dişlerinin arkasına yerleştirilen, “kantarma” adı verilen metal aletler olması gerekenden ağırdır. 1 at
çekim bölgesine nakil sırasında yolda ölmüştür. Ayrıca çekimler sırasında atlara gerektiği gibi
bakılmaması ve aşırı çalıştırma nedeniyle artık “kullanılamayacak” hale gelen atlar, setin iki kilometre
uzağına, güneş altında aç ve susuz bir şekilde ölüme terk edilmişlerdir.
(f) ve (l) bentleri için; tasarıda BİN TÜRK LİRASI idarî para cezası öngörülmüştür. Ancak, her
iki bentte de zikredilen hayvan türleri, ekonomik çıkarlar için kullanılan, çalıştırılan hayvanlardır. Bu
hayvanların maruz kaldığı hak ihlâllerinin önlenmesi ve yaptırımla sonuçlanması da bu durum göz
önünde bulundurularak sağlanmalıdır. Örneğin İstanbul’un Adalar ilçesinde yoğun bir şekilde
çalıştırılan ve her yıl, konu hakkında sayısız hak ihlâlinin belgelendiği fayton işletmeciliğinde, bir
kilometrelik mesafe için belirlenen ücret 30,- TL’dir. Fayton çektirilen her hayvan, özellikle yaz
aylarında, turizmin yoğunlaştığı dönemlerde, artan talep nedeni ile işletmecisine oldukça büyük
meblağlar kazandırmaktadır. Çektikleri faytonlardaki yüzlerce kiloluk yüke rağmen, Ada’nın dik
yokuşlarını defalarca inip çıkan atlar, son derece kötü koşullarda, çoğu zaman dinlenip su içmelerine
dahi izin verilmeden, bu koşullarda insan menfaati uğruna uzun saatler çalıştırılmakta ve bu sektördeki
neredeyse her hayvan, oldukça ağır ve ciddi hak ihlâllerine maruz kalmakta, çalışamayacak duruma
gelen hayvanlar da oldukça kötü şekillerde ölüme terk edilmektedir. Tüm bu durumlar göz önünde
bulundurularak, ekonomik çıkar için kullanılan, çalıştırılan hayvanlar için, tasarıda daha caydırıcı idarî
para cezalarına yer verilmeli; hayvanlar üzerinden kazanılan para düşünülerek, öngörülen BİN TL’lik
idarî para cezasının yukarıya çekilerek ÜÇ BİN TL olarak belirlenmesi daha hakkaniyetli bir çalışma
olacaktır.
(ı) bendinde ise hayvanların kesin olarak öldüğü anlaşılmadan vücutlarına müdahalelerde
bulunmak fiilinin karşılığı, tasarıda BİN TL’lik idarî para cezası ile yer bulmuştur. Söz konusu fiil,
hayvanlara acı veren bir davranış şeklidir. Tasarının söz konusu maddesinde geçen (n) bendinde ise
hayvanları metazori şekilde yem yedirmek, bağımlılık yaratan hallere sokmak fiilinin karşılığı da İKİ
BİN TL’lik bir idarî para cezası ile karşılık bulmuştur. Tasarı geneli düşünüldüğünde, idarî para cezaları
bin, ikibin ve üçbin TL’lik idarî para cezalarının uygulanması hayata geçirilmek istenmektedir. (ı) bendi,
hayvanların ciddi şekilde acı duyabileceği bir fiil iken, BİN TL’lik idarî para cezası ile karşılık bulurken,
(n) bendinde dolaylı olarak acı veren, sağlığı bozacak bir davranış İKİ BİN TL ile karşılık bulmuştur.
Bunun, tasarıda bu şekilde karşılık bulması hakkaniyetli bir çalışmaya da hizmet etmeyecektir.
Zikredilen her iki bentte geçen haksız fiillerin, idarî müeyyidesi eşitlenmiştir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
10. Maddesinin son fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki eklemenin yapılmasını arz ve teklif
ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“ 14’üncü maddenin (r) fıkrasına aykırı davrananlara, hayvan başına ÜÇ BİN Türk Lirası idarî
para cezası verilir.”
GEREKÇE:
Görüşülmekte olan tasarı, Kanunun 14. Maddesine (r) fıkrasını eklemiş; bu fıkra ile sokak ve
barınaklardaki sahipsiz kedi ve köpekler üzerinde deney yapılmasını yasaklamıştır. Ancak,
yasaklanması öngörülen bu fiil, tasarıda herhangi bir yaptırım ile sonuçlandırılmamıştır. Bu nedenle,
yasaklanması öngörülen bu fiile karşılık hayvan başına ÜÇ BİN TL idarî para cezası, hem kanunun
uygulanabilirliği hem de idarî yaptırımın caydırıcılığı açısından yerinde olacaktır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
10. Maddesinin son fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki eklemenin yapılmasını arz ve teklif
ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“ Bakımevlerinde, Kanunun ve uygulama yönetmeliğinin belirlediği esas ve usulleri yerine
getirmeyen ve Kanuna muhalefet eden sorumlulara, Türk Ceza Kanununun 257’nci maddesinde
düzenlenen suçun işlendiğinin sabit bulunması halinde 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilir.”
GEREKÇE:
Görüşülmekte olan tasarı, bakımevlerinde yaşanan ve görevin ihmalinden kaynaklanan hayvan
hakları ihlâllerine sebep olanlar ile ilgili herhangi bir cezaî müeyyide öngörmemektedir. Kanunun
uygulunabilirliği açısından, madde önergemizin kabulü ile mevzuata muhalefet eden sorumluların
cezalandırılmasının önünün açılması gerekliliği mevcuttur. Böyle bir düzenleme yapılmadığı takdirde,
eskiden olduğu gibi, bakımevlerindeki kötü bakım ve besleme koşulları nedeni ile hayvan hakları
ihlâlleri artarak devam edecektir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
12. maddesinden (d) bendinin çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
GEREKÇE:
Zikredilen maddenin (d) bendi, mülga olan 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu ve
4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu’nun yerine 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve
Yem Kanunu’nun eklenmesini öngörmektedir. 5996 sayılı Kanunun 9. Maddesinin 3’üncü fıkrası,
hayvanların toplu bir şekilde itlaf ve imha edilmesini sağlayan kanunî bir düzenlemeyi içermektedir.
Değiştirilmesi görüşülen 5199 sayılı Kanun, hayvanların korunmasını ve haklarının gözetilmesini
sağlamak amacı ile revize edilmekte; imhanın ve itlafın önünü açan ve hukukî dayanak sağlayan 5996
sayılı Kanunun, 5199 sayılı Kanunda hükümlerinin saklı kalması, 5199 sayılı Kanunun lafzına, ruhuna,
niyetine aykırıdır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
14. maddesinin (b) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“Bu Kanunun;
b) 5’inci maddesiyle değiştirilen 5199 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinin birinci fıkrası, bu Kanunun
yayımından itibaren altı ay geçtikten sonra,
yürürlüğe girer.”
GEREKÇE:
Değiştirilen Kanunun amacı, hayvanların ve onların haklarının korunmasıdır. Ev hayvanı satış
yerlerinde, akvaryum balıkları ve kuş türleri dışında hayvan bulundurulmasının yasaklanma tarihinin
uzatılması için herhangi bir sebep ya da gerekçe de bulunmamaktadır. Zikredilen işletmelerde ne gibi
hak ihlâlleri yaşandığı, bu işletmelerde yapılan gereksiz satış ve üretim nedeni ile ülkemizdeki sahipsiz
hayvan popülasyonunun arttığı bilinen bir gerçekliktir. Bu nedenle, kanun tasarısının ev hayvanı satış
yerlerindeki satış ve kedi-köpek gibi evcil hayvanların bulundurulması ve satışı ile ilgili yasak da altı
ayda kolaylıkla uygulamaya geçirilebilecek bir kanunî düzenlemedir. İki sene, bu yasaklama kararının
hayata geçirilmesi için uzun bir süre olmakla beraber bu süre zarfında sahipsiz hayvanlara, bu
işletmelerden üretilip satıldıktan sonra sokağa bırakılması sonucunda binlercesi daha katılacaktır.
Bakımevlerinden sahiplendirmeyi özendirmek ve teşvik etmek amacı ile de değiştirilmek
istenen Kanunun, yasaklama tarihini uzatmaya yönelik, böyle bir karara da ihtiyacı bulunmamaktadır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine dair yasa
tasarısındaki Geçici Madde 3’ün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
“GEÇİCİ MADDE 3 – Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren hayvanların kullanıldığı kara ve
su sirkleri ile içinde yunus ve benzeri deniz memelilerinin, hayvanlarının bulunduğu işletmelerin
kurulması, işletilmesi yasaktır. Mevcut işletmeler hayvan sayısını artırma, yeni şube açma, hayvan ithal
etme gibi yollarla kapasite artırımına gidemez, üretim yapamaz, Bakanlığın izni olmadan işletme
hakkını devredemez. Bu işletmelerin hayvan refahına en uygun şekilde faaliyet göstermesini
sağlanmasına ilişkin esas, usul ve yaptırımlar, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay içinde ilgili
gönüllü kuruluşların ve kurumların görüşü alınarak Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir. Mevcut işletmeler, yönetmelik hükümlerine göre, her türlü faaliyetini düzenlemek ve bir yıl
içerisinde de ticarî faaliyetini durdurmak ile yükümlüdür. Mevcut işletmelerin ve benzerlerinin
ruhsatının yenilenmesi yasaktır.”
GEREKÇE:
Tasarıdaki geçici madde, kara ve su sirkleri ile yunus parklarının kurulumunun, işletilmesinin
yasaklanmasını, mevcut işletmelere ise kapasite artırımı, faaliyet genişletme, üretim yapma gibi
konularda yasaklamalar öngörmektedir. Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde Bakanlık
yönetmeliği çıkartılarak mevcut işletmelerin hayvan refahına uygun hale getirilmesi de
öngörülmektedir. Ancak, bu işletmeler, doğal yaşam ortamları açık denizler, okyanuslar olan deniz
canlılarını esarete tâbi tutan, eğlence gibi çok basit bir amaç dışında hiçbir amaca hizmet etmeyen, hatta
engelli vatandaşlara bilimsel olmayan terapi yöntemleri ile umut tacirliği yapan kuruluşlardır. Bu
kuruluşların varlığı, ne hayvanlara ne de insanlara fayda sağlamaktadır. Mevcut işletmelerin
kapatılmaması, ülkemizde ve dünyada büyük tartışma konusu olan bu tesislerde yaşanan hak ihlâllerini
önlemeyecek, aksine esaretin, zulmün devlet yönetmeliği ile meşru bir şekilde devamı sağlayacaktır.
Sırf insanlar eğlenecek ve birkaç tüccar ekonomik çıkar sağlayacak diye özgür olarak yaşaması gereken
ve ilgili mevzuata ve ülkemizin taraf olduğu birçok uluslararası sözleşmeye göre de doğal yaşam
ortamından koparılmaması gereken bu canlılara, özgürlükleri ve sahip oldukları haklar teslim edilmeli,
bu hapishaneler, tartışma konusu olarak güncel iken, bu konudaki ciddi kamuoyu tepkisi de yok
sayılmamalı ve bu işletmeler kapatılmalıdır.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,
Görüşülmekte olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yasa tasarısının
2. Maddesinin, ikinci fıkradan sonra gelmek üzere, aşağıdaki eklemenin yapılmasını arz ve teklif ederiz.
……………………………
…… Milletvekili
"(3) Evlerde beslenen evcil hayvanların meskenden tahliyesi, ancak, konu hakkında başvurulan
yetkili mahkemenin vereceği yargı kararı ile mümkündür. Bu hayvanların bir rahatsızlık ve zarar
yarattığı iddiası ile başvurulan mahkemenin, uzman bilirkişi raporlarına ve maddi delillere dayanarak
verdiği yargı kararı olmaksızın, ev hayvanları meskenlerden tahliye edilemez."
GEREKÇE:
Evde beslenen hayvanların çevreye ve komşulara zarar vermesi halinde her türlü şikâyet yolu açıktır,
TCK ve KMK’da gereken düzenlemeler mevcuttur. Bu nedenle, istisna niteliğindeki olumsuz durumlar
düşünerek, bu konuda herhangi bir kısıtlama getirilmesi, anayasal çerçevede temel hak ve hürriyetlere
müdahale niteliği taşıdığından, insan haklarına da aykırılık teşkil edecektir. Ayrıca, evlerde yaşayan
hayvanların, başka bir ortama adapte olması ve yaşamını sürdürmesi mümkün olamayacağından, böyle bir
düzenleme Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin temel ilkeleriyle ve 5199 sayılı Yasanın ruhuyla da
çelişecektir.
Son yıllarda ev hayvanlarının mahkeme yoluyla evden uzaklaştırılması yönünde davaların
yoğunlaştığı ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasasına göre ev hayvanı niteliğindeki hayvanların mahkeme
kararıyla sahiplerinden ayrılmak zorunda bırakıldığı ve/veya bu kararlar nedeniyle kişilerin
mülkiyetlerindeki meskenleri terk ettikleri görülmektedir. Uygulamada ev hayvanlarının tahliyesi için açılan
davalarda standarta dönüşmüş olan yönteme göre, tapudan apartman yönetim planının getirtilerek orada
yasak hüküm olup olmasına göre karar tashih edilmektedir. Yıllar öncesinde çiftlik ve kümes hayvanlarının
kent yaşamına sokulmaması amacıyla evlerde hayvan beslenmesi konusunda yönetim planlarına konulan bu
düzenleme, uygulama alanı kalmamasına rağmen kötü niyetli şikâyetlere dayanak olmakta ve hayvanların
mağduriyetine neden olmaktadır. Günümüzde kentleşmenin insanı doğadan giderek uzaklaştırdığı, yalnızlaştırdığı ve yabancılaştırdığı bir ortamda âdeta sosyal bir ihtiyacı karşılayarak, insanlara bir yoldaş,
dost olan ev hayvanlarının bizatihi varlığının rahatsız edici bir unsur olarak kabulü mümkün değildir.