ti-entertainment.comti-entertainment.com/dosya/faiz_konusu.docx · web viewhıristiyanlık ’taki...
TRANSCRIPT
Giriş
Günümüzde faiz yasağı ile ilgili geniş çaplı araştırmalar ve teoriler Müslüman düşünürler
tarafından dile getirilmektedir. İslam’daki riba yasağı kapitalist ekonomi ortamındaki
zorluklarına rağmen yürürlüğünü kaybetmemiştir. Bu çerçevede Müslüman teologlar tarafından
ortaya konulan fetvalar ve alternatif işlemler ilgi çekmektedir.
Ancak İslam dini faiz yasağı konusunda yalnız değildir. Kökleri arkaik çağlara kadar
uzanan ve ahlaki açıdan sürekli olarak gündeme gelen bu yasağı aynı zamanda kutsal Kitap’ta
da bulmak mümkündür. Dolaysıyla Hıristiyanlık da aynı İslam dini gibi faizi dinen yasak kılar.
Aktüel kilise hukuku mecmualarında bakıldığında ise faiz yasağı hakkında herhangi bir bilgi yer
almaz. Öyleyse Hristiyanlık’ takı faiz yasağının tarihi seyri nasıl olmuştur? Bu tarihi seyr
içerisinde faiz yasağı nasıl temellendirilmiştir?
Hıristiyan kültüründeki faiz yasağının izini sürebilmek için öncelikle Kutsal Kitap’a ve
sonrasında ilk dönem kitap yorumcularının görüşlerini ele almak gerekir. Zira kilise bu
yorumcuların – diğer bir tabir ile kilise babalarının- temel görüşleri üzere bina edilmiştir.
Bundan sonrasında ise Hristiyan tarihi açısından dönüm noktası teşkil eden skolastik yorumu
incelemek gerekmektedir. Çalışmamızda Skolastik dönem fikir babası olan Aquinalı Thomas’ın
görüşlerini ve faiz yasağı konusundaki rasyonel temellendirmelerini ele almayı
hedeflemekteyiz. Çalışmamızın kapsamını 15. Yüzyıla kadarki gelişmelerle kısıtladık, zira
skolastik temellendirmelerden sonra faiz yasağında gevşemeler ve alternatif işlemler zuhur
etmiştir. Bu işlemleri ayrıca tahlil edip uzantılarını araştırmak bir diğer çalışma sahasına tekabül
ettiği için, kısaca yer vermekle yetineceğiz.
Hıristiyanlık ’taki faiz yasağını kökleri, ahlaki ve rasyonel temellendirmeleri açısından
ele almak, İslami araştırmalar için de zenginlik vaadetmekte. Zira İslam’ daki yasak ile
Hristiyanlık ’taki yasak yakından bakıldığında aynı köklere dayanmaktadır. Böylesi bir
karşılaştırma yapmak belki de faiz yasağı konusunda İslami düşünceler üretmeye çalışan ilim
insanına yeni perspektifler sunabilir.
1
15. Yüzyıla Kadar Kilise Hukukunda Faiz Yasağının Temellendirilmesi
I. Usura (faiz) kelimesinin etimolojik tahlili
Hristiyanlık tarihinde faiz kelimesinin ilk kez ortaya çıkması, Hristiyanlığın
kaynağı olan Kutsal Kitap ile birlikte olmuştur. Faizin gündeme geldiği bu pasajlarda
faizin kendi içerisinde bir ayrım yapılmamıştır. Dolayısıyla kelimelerin semantik
içerikleri net bir şekilde ortaya konulmamıştır. Eski Ahit’in 72 Yahudi âlimi tarafından
Yunancaya çevirisi olan Septuagint’te faiz için ‘Tokos’ kelimesi kullanılmaktadır.
Kronolojik olarak daha geriye gidildiğinde Pentatök’un İbranicesinde faizi ifade etmek
için iki farklı kelimenin kullanıldığı görülebilmektedir. Bunlar naesek (“bir şeyden
ısırılmış olan”) ve terbit (“çoğalma, üreme”) kelimeleridir. İan Markham gibi bazı
yorumculara göre bu iki kavramın semantik çerçevesi tam olarak belli değildir.1
Kutsal Kitap’ta bahsedilen faizin kapsam alanı tam olarak belirlenmemiştir. Erken
dönem kilise babalarının faiz konusundaki görüşleri de asıl itibariyle kutsal metinde de
kastedildiği düşünülen borç faizini ilgilendirmektedir.2 Zira hemen hemen aynı kalan
ihtiyaç ekonomisi sistemi faiz teriminin farklılaşmasına henüz yol açmamıştır. Ancak
Hristiyanlığın roma hukukuyla olan teması sonrası bir takım yeni anlayışlar ortaya
çıkmıştır. Antik Roma kültüründe para faizini ifade etmek için fenus ya da usu aeris
kelimeleri kullanılmakta idi. Birinci kelime ortaçağ dil kullanımına pek fazla nüfuz
edememiş ise de, ikinci kelime “usura” ıstılahı kavram (terminus technicus) olarak
kilise hukuku ve skolastik kullanımda yerini almıştır.3 Skolastik dönemde tüketilmeyen
malların (res consumptives) kullanımından ortaya çıkan ücretin, Kutsal kitapta
yasaklanan faizin türünden olmadığı Aquinalı Thomas tarafından tespit edilerek, faiz-
kira ayrımına gidilmiş oldu.4 Kira ve icarın dinen caiz olduğu, rasyonel temellendirilme
1 İan Markham, “Zins in Theologische Realenzyklopaedie”,c.26, s.672, Walter de Gruyter, 2004, Berlin, New York2 Peter Meiners, “Das Zinsverbot und extrinsische Zinstitel bei Thomas von Aquin”, 2009-2010, Westfaelische, Wilhelms- Universitaet Münster,s.63 Julius Kirshner, Artikel „Wucher“ in Michael North (Herausgeber): „Von Aktie bis Zoll. Ein historisches Lexikon des Geldes“, München 1995, s. 430.4 İsmail Özsoy, “Faiz”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.12, s. 111
2
sonucunda kabul edildi.5 Roma hukukunda her türlü vergi ve ödeme için kullanılan
census terimi skolastik dönemde faizin dinen caiz olan türü için kullanılmıştır.
Tüketilen mallardan (res non consumptives) elde edilen her türlü faiz ise (roma
hukukunda mutuum) ortaçağ metinlerine “usura” terimi olarak girmiştir. Skolastik
dönem yazılarda karşımıza çıkan genel anlamda yasak faiz terimi ‘usura’dır. Bu
kelimenin lügat ve terim anlamına bakılırsa: “(…) superabundantia, reduntantia yani
fazlalık, ziyade (…) tokos, incrementum yani çoğalma, yani karşılıklı ödemelerdeki
eşdeğerlik ölçüsünü aşan, çoğalan, karşılıksız katma değer kazancı, eşdeğerlilik ihlali,
riba.” , ifade ettiği anlaşılmaktadır.6
Skolastik dönemdeki faiz terimi kullanımından ve üzerinden yapılan ayrımdan da
anlaşıldığı üzere, kilise babaları pratik ekonominin doğurduğu ihtiyaçtan dolayı faiz
yasağını gitgide hafifletmeyi ve kapsam alanını daraltmayı amaçlayan bir faiz teorisi
geliştirmişlerdir. Aquinalı Thomas faiz yasağı konusunda en rasyonel temellendirmeyi
sunmuş olmakla birlikte, ekonomik konjonktürden doğan ihtiyaçtan dolayı faiz yasağını
hafifletmiş ve bazı türlerini dinen caiz görüp eserlerinde temellendirmiştir. Bu
çerçevede dinen yasak olan ‘usura’ kullanımının kapsam alanı gitgide daralmış ve
günümüze kadar eski hüviyetinden çok şey kaybetmiştir. 7
II. Ortaçağ Avrupa’sında 15. yüzyıla kadar faiz yasağının tarihi gelişimi
Kutsal Kitap faiz yasağını bir nevi koruma yasası olarak ele almaktadır. Tanrının
halkındaki darda kalmış ferdi faiz ile diğerini sömürene karşı korumak için konulan bir
yasak olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Eski Ahit’teki bu ifadeler Yahudi
şeriatına da yansımıştır. Ancak Talmud’daki bu yasak sadece Yahudi din kardeşine
5 İan Markham, “Zins in: Theologische Realenzyklopaedie”, c.26, s.672, Walter de Gruyter, 2004, Berlin, New York6 Anton Orel, “Oeconomia perennis. Die Wirtschaftslehre der Menschheitsüberlieferung im Wandel der Zeiten und ihrer unwandelbaren Bedeutung”, c. 2: Das kanonische Zinsverbot, s. 21-22, 1930, Mainz7 Roland Geitmann, “Bibel, Kirchen und Zinswirtschaft”, 1989, ‘Zeitschrift für Sozialekonomie’, c. 80, S.17-24, s. 21
3
yönelik kalmış ve Yahudi Bankacılar ortaçağ boyunca gentillerden8 borç faizi
almışlardır.9
Eski Ahit’in anlayışına göre borç, sermaye değil, darda olan kardeşe yardım
mahiyetinde olmalıdır. Bu çizgide devam eden Yeni Ahit, İsa Mesih’in diliyle faiz
yasağında bir adım daha ileri gider. Meşhur Dağ vaazında İsa Mesih: “Geri almayı
beklemeksizin ödünç verin”, diye seslenmektedir. Burada İsa Mesih’in kastettiği şey sırf
faiz değil, hakkı dahi olsa kardeşini zor duruma sokabilecek her türlü ticari avantajdır.
İsa Mesih‘in sözlerinde lafzen faiz kelimesi geçmese de, Kutsal Kitap yorumcuları
burada faizin kastedildiği konusunda hem fikirdirler. İsa havarilerine kardeşlerini
korumak için kendi alacaklarından vazgeçmelerini de emretmiştir. Dolayısıyla Eski
Ahitte darda kalanı korumak için zikredilen bu yasak Yeni Ahitte İnsan Sevgisi
(Naechstenliebe) çerçevesinde ele alınmıştır.10 Hıristiyan inancına göre İsa Mesih’in
Dağ vaazındaki şu ifadeleri onun Eski Ahitteki hükümleri feshedici değil, onları devam
ettirici olduğunu ortaya koyar:
“Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi
sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.”11
İsa Mesih sevgiyi toplumun temeline oturtmakta ve toplumsal yapıyı buna inşa
etmektedir. Hıristiyan anlayışa göre sevgiyle temellendirilmiş olan bu cemiyette faizi
lafzen yasaklamasına gerek kalmamaktadır.12 Ancak Hıristiyan cemaatinin aynı sosyal
yapıya sahip olmayan farklı kültürlerde devam etmesi – ki burada en başta Roma
kültürünü zikretmek gerekir- kilisenin gitgide dünyevileşmesine yol açmıştır.
Bu dünyevileşmenin önünü kesmek için 4. Yüzyılda çeşitli kilise meclislerinde
Riba yasakları kararlaştırılmıştır. Faiz yasağının temellendirilmesi için Kutsal Kitap’ın
meşhur İnsan sevgisi yasası yeterli kalmadığı gibi, sosyal güvenlik prensibi ve kazuistik
ortaya çıkmış, bu yöntemler çerçevesinde faiz yasağı temellendirilmeye başlanılmıştır.
Bu sürecin kilise kanonlarına olan yansımasını incelemek gerekirse, erken dönem kilise
8 Gentil: Yahudi inancına göre yahudi olmayanları tanımlar9 Hasan ve Faruk Zeme, “Muhammed, Faiz Tarihi ve İslam”, 1968, Sinan Yayınevi, s. 1310 Ernst Ramp, Das Zinsproblem- Eine historische Untersuchung, 1949, Zwingli Verlag, Zürich, s.711 Matta 5,1712 Ernst Ramp, a.g.e. S.8
4
meclislerine ve Gratian’ın Dekret’ine (Decretium Gratiani) bakmak gerekir. M.S 306
yılında Elvira’da kurulan kilise meclisi, erken dönem kilise babalarının faizi
reddetmelerine ilişkin en belirgin örnektir. Zira bu mecliste kilise babaları faiz alanın
aforoz (excommunicatio) ile cezalandırılacağını kararlaştırmışlardı. Meşhur Nicaea
meclisinde (M.S 325 ) ise yasak hafifletilmiş ve sadece din adamlarını kapsamış, avam
için hiçbir hüküm belirtilmemişti. Faiz yasağı konusundaki gevşeme 8. Yüzyılların
ortasına kadar devam etmiş, ilk kez 786 yılında İngiltere’de yapılan iki konsülde genel
faiz yasağı tekrar ele alınmıştı. Aynı şekilde Frank Devletinde 789 yılında Şarlman
tarafından genel faiz yasağı kararlaştırılmıştı. Yasak Kilise kanunu için de Aachen kilise
meclisi sonucunda geçerli kılındı. Dolayısıyla artık tekrar hem din adamları hem de
avam için geçerli kılınmıştı. Şarlman’ın faiz yasağını bu derecede benimsemesinin
nedeni, ekonomisinin buna elverişli olmasıdır. Ortaçağ’ın erken dönemlerinde para
borcu büyük çoğunlukla tüketim amaçlı (konsumptiv) alınmaktaydı. Bu ise diğerini
sömürme anlamına geldiği için, toplum tarafından ahlak dışı algılanmaktaydı. Fakat
yasalarda yapılmış olan yenilik kilisenin egemen olduğu tüm Avrupa’da kolayca kabul
edilmediği gibi Chalons, Reims ve Mainz’da yapılan kilise meclislerinde
anlaşılmaktadır.13 Her ülkede farklı uygulanan faiz yasağı, 1139 yılında kurulan
Laterankonsilinde nihayet bir zemine oturtuldu. Ökumenik karaktere sahip olan
konsülde faiz alan kişinin Hristiyan usullere göre gömülmeyeceğine karar verildi. Faiz
yiyenler zina edenler, ensestte bulunanlar ve falcılar ile bir tutulmalarına rağmen, yasak
fazlaca ihlal edilmiş olmalı ki, birkaç yıl sonra 1311 yılında Vienne konsülünde
yaptırımlar doruk noktaya ulaştı. Faizin yasak olduğunu inkâr edenin dinde sapkınlık
içerisinde olduğu hükmüne varıldı. Kamu hukuku da kilise hukukuyla büyük ölçüde
uyum içerisinde olmuştur. Faiz alan kişi kanunsuz idi, ona ev kiralamak dahi aforoz ile
cezalandırılmaya yol açıyordu.14 Bu dönemlerde Papaların bazı istisnalara göz
yummaları dikkat çekicidir. Kilise hukukunun faiz konusundaki katı tutumuna rağmen,
Papalar İtalya’daki ekonomik ortama ayak uydurmuşlar ve hatta kendileri kilise adına
bankalardan ve özel kişilerden faizli borç almışlardır. Yüksek faiz oranlarına tabi olan
bu para meblağı borç senetlerine faizi bindirilmemiş haliyle yazılırken kilisenin eline
geçen, faizi üstünden kesilmiş olan meblağ idi. Örneğin Papa Clemens IV. (1265-1268)
13 Ernst Ramp, a.g.e. S.9-1114Ernst Ramp, a.g.e. s. 11-12
5
Siena şehrindeki alacaklıların yüksek faiz oranlarından şikâyet eder ve kendisinin bir
keresinde 100.000 poundluk bir borç senedini imzaladığını ancak karşılığında eline
geçenin sadece yarısı olduğunu anlatır.15
Tarihi gelişmeler faiz yasağının kapitalist ekonomi tarafından benimsenmediğini
açıkça göstermektedir. Bilhassa 15.-16. Yüzyıllarda kapitalist ruh doruk noktasına
ulaşmış bulunmaktaydı. Özellikle zanaatçılar ve çiftçiler yüksek faiz oranları16
karşısında zor durumda kalıyorlardı. Bunun yanı sıra feodal sistemden dolayı tarlanın
miras sonucu paylaşılması, yüksek vergi oranları ve bereketsiz mahsuller çiftçileri
yüksek faiz oranlarıyla borç almaya zorluyor toplumdaki gerginlik kendisini çiftçi
ayaklanmalarla gösteriyordu. Binaenaleyh toplum faiz yasağını tekrar canlandırmaya
çalışan gezgin ruhban sınıfının çağrılarına katılıp, daha güçlü bir ekonomi ahlakına
özlem duymakta idi. Bu bağlamda Dominiken ve Franzisken ruhban sınıfının gezgin
vaizleri halk arasında etkili olmuşlardır. Çağrılarının teorik alt yapısı ise, değişen
ekonomik durum karşısında faizin toplumsal problem teşkil etmeye başladığından
dolayı, skolastik tarafından geliştirilen rasyonel temellendirmeler idi. Skolastik
tarafından ortaya konulan teoriler kilise hukukunda 16. Yüzyıla kadar etkili olmuş, faiz
konusundaki yasak aynı sertlikle devam ettirilmiş.17 Ancak kilise kanunları ve kilisenin
yaptırım gücü ekonominin otonomisine karşı koyamamıştır. Daha önce de değinildiği
gibi kilisenin kendisi dahi faiz türlerinin bazılarını meşrulaştırmaya çalışmış ve hatta
skolastik temellendirmelere dayandırmıştır. Teorik boyutundaki hafifletmenin yanı sıra
uygulamada da kanunların ihlal edildiği açıkça görülmektedir. Şöyle ki krallar,
piskoposların ve diğer iktidar sahiplerinin faiz almalarına göz yumulmuş ve uluslararası
para ekonomisinde faiz yasağı önemsenmemiştir.18
15. yüzyıla kadar faiz yasağında varılan nokta, Hristiyan kültürünün ikiye
bölünmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Nihai noktada kilise hukukundan 19. Yüzyılda
kaldırılan faiz yasağı kilisenin değişen ekonomiye tedrici biçimde ilerleyerek boyun
eğmesinin bir ifadesidir. Pius VIII.’un 1830 yılında neden vermeksizin faiz yasağının
15 Michael Neumann, “Geschichte des Wuchers in Deutschland bis zur Begründung der heutigen Zinsgesetze 1654”, Halle 1865, s. 523 16 Hasan ve Faruk Zeme, “Muhammed”, a.g.e. s.1417 Ernst Ramp, a.g.e. s. 12-1618 Karl Pribram, “Geschichte des ökonomischen Denkens”, c.1,1992, Frankfurt a. Main, s.48
6
Corpus İuris Canonici’den kaldırmasından sonra 1917 yılının CİC’si düşük faize cevaz
verir, 1983’un CİC’si ise faiz konusunu hiçbir şekilde içermez.19
III. Roma-Katolik Hıristiyanlık kültüründe faiz yasağının
temellendirilmesi
1. Kutsal Kitapta Faiz yasağı
Ortaçağ faiz teorilerinin menşei Kutsal Kitaba dayanmaktadır. Faiz alan kişi
Kutsal Kitapta en az üç yerde açıkça yerilmektedir. Kutsal Kitap riba almayı fakirleri
sömürmek ve onların kötü durumundan kendi nefsine pay çıkarmak adına
yasaklamaktadır:
“Bir kardeşin yoksullaşır, muhtaç duruma düşerse, ona yardım etmelisin.
Aranızda kalan bir yabancı ya da konuk gibi yaşayacak.
Ondan faiz ve kâr alma. Tanrından kork ki, kardeşin yanında yaşamını
sürdürebilsin.
Ona faizle para vermeyeceksin. Ödünç verdiğin yiyecekten kâr almayacaksın”.20
Eski Ahitteki faiz yasağı kardeşi ilgilendirmektedir. Din kardeşi tanrının seçtiği
halktan biridir ve tanrının bahşettiği cemiyetin bir ferdidir. Bu cemiyetin içinde herkesin
doğal hakları vardır, ister zengin ister fakir olsun. Bu temel noktadan hareketle tanrının
halkı olan bu cemiyette her bir ferdin diğerine karşı sorumlulukları da bulunmaktadır.
Bu sorumluluklardan biri ise darda kalmış olan kardeşinin kötü durumunu istismar
etmemektir. Eski Ahit’in ahlak anlayışı tanrının seçtiği halkının yaşam birliği fikri
üzerine oturtulduğu için hukuku da bu zeminde ele alınmıştır. Bu hukukun içerisinde
19 Peter Meiners, a.g.e. s. 520 Levililer 25:35-37
7
fakir de olsa her bireyin yaşama hakkı vardır, dolayısıyla borçlu olandan faiz almak bu
doğal hakkı elinden almak anlamına gelmektedir.21
“Kardeşinize para, yiyecek ya da faiz getiren başka bir şey ödünç verdiğinizde,
ondan faiz almayacaksınız. Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama kardeşinizden
almayacaksınız. Böyle yapın ki, mülk edinmek için gideceğiniz ülkede el attığınız her
işte Tanrınız RAB sizi kutsasın.”22
“Öfkem alevlenir, sizi kılıçtan geçirtirim. Kadınlarınız dul, çocuklarınız öksüz
kalır.”23
Bu yasaklar itibariyle Yahudi şeriatında dindaşından faiz almak yasaklanmıştır.
Hıristiyanlık Ahd-i Atik’in bu düşüncesini Ahd-i Cedid, Hz. İsa’nın meşhur “Dağ
Vaazı24“ ile tekrar ele almaktadır.
“Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin”25
“Geri alacağınızı umduğunuz kişilere ödünç verirseniz, bu size ne övgü
kazandırır? Günahkârlar bile verdiklerini geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç
verirler.
21Hans G. Ulrich, “Das Zinsnehmen in der christlichen Ethik – Historische und gegenwaertige Perspektiven, Atzelsberger Gespraeche 1988”, neşreden: Max Vollkommer, 1989, Erlangen, s.3-422Tesniye 23:19,20; ayrıca daha fazla bilgi için bkz. Çıkış 22:25; Levililer 25:35-37; Nehemya 5:1-7; Zebur 15:5; Hezekiel 18:7,8,13,16-18; 22:12; Luke 6:34,35; Tesniye 14:21; 15:3; Levililer 19:33,34; Tesniye 15:10; Atasözleri 19:17; İşaya 1:19; Luke 14:14; 1 Korintoslulara 15:5823 (Çıkış 22:24); ayrıca bknz. Eyüp 31:23; Zebur 69:24; 76:7; 90:11; Nahum 1:6; Romalılar 2:5-9; İbraniler 10:31; Eyüp 27:13-15; Zebur 78:63,64; 109:9; Yeremya 15:8; 18:21; Ağıtlar Kitabı 5:3; Luke 6:3824 Dağ Vaazı’nın Hıristiyanlıkta önemlidir. Hz. İsa burada ashabına evrensel öğütler vermekte. Bunu bir dağın yamacında yaptığından Matta İncil’inin 5-7. Bölümlerine “Dağ Vaazı” (latince: oratio montana) denmiştir. Dağ vaazına benzer şekilde Lukas İncilinde’ de önemli bir pasaj vardır. 25Matta 5:42; bkn. Matta 25:35-40; Tesniye 15:7-14; Eyüp 31:16-20; Zebur 37:21,25,26; 112:5-9; Atasözleri 3:27,28; 11:24,25; 19:17; Eski Ahit'te Hazreti Süleyman'a yazılan kitap 11:1,2,6; İşaya 58:6-12; Daniel 4:27; Luke 6:30-36; 11:41; 14:12-14; Romalılar 12:20; 2 Korintoslulara 9:6-15; 1 Timoteosa 6:17-19; İbraniler 6:10; 13:16; Yakub 1:27; 2:15,16; 1 Yuhanna 3:16-18
8
Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin.
Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesinin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör
ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir.”26
Eski Ahit’te sadece kardeşe yönelik olan bu yasak, ‘Hristiyan sosyal ahlak
anlayışı kapsamında genişletilmiştir’27. Gelenek itibariyle sosyal ahlak olarak da
tanımlanan Hristiyan ahlakı, bireyi yine kendi sosyal çevresi içerisinde bir yere
oturtmaktadır. Bireylerin bir aradaki yaşamı ekonomik alanda her bireyin kendi
ihtiyacını giderebilmesi ile dengelenmektedir. Bu anlamda Yeni Ahit’in benimsediği
ekonomi ahlakı ihtiyaçların giderilmesini hedef alır. Gelir elde eden birey cemiyetten
kopuk ve soyutlanmış değildir. Cemiyetin içerisinde sınıf ve görevine göre bir
sorumluluğa sahiptir. Dolayısıyla hiç bir insan kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme
babında diğerinden üstün tutulamaz. Zira ekonomik alandaki her faaliyetin teleolojisi
ihtiyacı gidermeden ibarettir. Hıristiyan ahlakına göre bir insan diğer insanın zaafından
faydalanarak kendi ihtiyacından fazlasını gelir olarak elde edemez.28
Yeni Ahit insanın komşusuna olan sorumluluğunu genişletirken bir adım daha
ileriye gitmektedir. Hakkı dahi olsa, kardeşine verdiği borcu geri almaktan
vazgeçmesini emreder. Değil faiz almayı, hakkı olanı dahi alması nehy edilmektedir. Bu
ifadeler Kutsal Kitap’ın Matta 18, 21 ile 35 pasajları arasında geçen ‘Acımasız köle
benzetmesi’ de daha da iyi anlaşılır:
‚Bunun üzerine Petrus İsa'ya gelip, “Ya Rab” dedi, “Kardeşim bana karşı kaç kez
günah işlerse onu bağışlamalıyım? Yedi kez mi?”
İsa, “Yedi kez değil” dedi. “Yetmiş kere yedi kez derim sana. Şöyle ki, Göklerin
Egemenliği, köleleriyle hesaplaşmak isteyen bir krala benzer. Kral hesap görmeye
başladığında kendisine, borcu on bin talantı bulan bir köle getirildi. Kölenin ödeme
gücü olmadığından efendisi onun, karısının, çocuklarının ve bütün malının satılıp
borcun ödenmesini buyurdu. Köle yere kapanıp efendisine, ‘Ne olur, sabret! Bütün
borcumu ödeyeceğim’ dedi. Efendisi köleye acıdı, borcunu bağışlayıp onu salıverdi. 26Luke 6:34,35 bkn. Luke 6:35; 14:12-14; Tesniye 15:8-11; Matta 5:42[35] Luke 6:27-31; Levililer 25:35-37; Zebur 37:26; 112:5; Atasözleri 19:17; 22:9; Romalılar 5:8-10; 2 Korintoslulara 8:9; Matta 5:44,45; Yuhanna 13:35; 15:8; 1 Yuhanna 3:10-14; 4:7-11; Zebur 145:9; Resullerin işleri 14:17.27 Hans G. Ulrich, a.g.e., s.4.28 Hans G. Ulrich, a.g.e, s.6.
9
“Ama köle çıkıp gitti, kendisine yüz dinar borcu olan başka bir köleye rastladı.
Onu yakalayıp, ‘Borcunu öde’ diyerek boğazına sarıldı. Bu köle yüzüstü yere kapandı,
‘Ne olur, sabret! Borcumu ödeyeceğim’ diye yalvardı. Ama ilk köle bunu reddetti. Gitti,
borcunu ödeyinceye dek adamı zindana kapattı. Öteki köleler, olanları görünce çok
üzüldüler. Efendilerine gidip bütün olup bitenleri anlattılar.
“Bunun üzerine efendisi köleyi yanına çağırdı. ‘Ey kötü köle!’ dedi. ‘Bana
yalvardığın için bütün borcunu bağışladım. Benim sana acıdığım gibi, senin de köle
arkadaşına acıman gerekmez miydi?’. Bu öfkeyle efendisi, bütün borcunu ödeyinceye
dek onu işkencecilere teslim etti. “Eğer her biriniz kardeşini gönülden bağışlamazsa, göksel Babam da size öyle
davranacaktır.”’
Tanrı dahi insanı kendi haline bırakmaz ve ona merhamet eder iken, insanın
hakkı da olsa başka bir insan üzerinde acımasızca hüküm sürmesi düşünülemezdir. Bu
açıdan alacaklıdan kardeşinin menfaati için özel çaba gösterilmesi beklenilir.
“Hıristiyanlığın ‘sosyalutopya’sı kendisini borç-alacaklı konusunda da
göstermektedir.”29
2. Erken dönem kilise babaları ve faiz yasağı
Batı da Faiz yasağı ile ciddi anlamda ilgilenmiş olan ilk din adamları
Ambrosius(339-397) ve Hieronymus’tur (340-420). Bu ikisinin faiz konusundaki
temellendirmeleri daha çok eski ahitteki sevgi yasasına dayanmaktadır. Faiz’i salt
şekliyle ele alıp türleri arasında hiçbir ayırıma gitmezler.30 Zira her türlü faiz dinen
yasak ve ahlaken çirkindir. Erken dönem kilise babalarının tutumlarını önemli
şahsiyetler üzerinden irdelemeye çalışacağız.
29 Hans G. Ulrich, a.g.e. s. 5.30 Roland Geitmann, a.g.e. s.3-4.
10
2.1 Ambrosius
Milano’da başpiskoposluk yapan Aziz Ambrosius, faize karşı tutumunu bazı
Mektup ve risalelerinde dile getirmiştir. De Tobia adlı eseri özellikle riba yasağını ele
almaktadır. Bu eserde Tobias adlı bir kulun fazilet ve reziletlerinden bahseder. Tobias’ı
özellikle kralın gazabından çekinmeksizin dindar insanların cenazeleri ile ilgilenmesi,
onları dini usullere uygun biçimde defnetmesini ve fakirliğine rağmen cömert
davranmasını över. Tobias’ın fakirliğinden bahsederken, riba alan kişiler hakkında
uzunca kelam eden Ambrosius, riba’nın tanrısal ve tabii yasalara aykırı olduğunu ve
ribanın adam öldürme ve puta tapma gibi suçlardan farksız olduğunu vurgular.31 Faizi
yargılarken o zenginlere yüklenmektedir:
‘Talia sunt vestra, divices, beneficia. Minus datis et plus exigitis. Talis humanitas
ut spolietis etiam am subvenitis. Fecundus vobis etiam pauper est ad quaestum.
Usurarius est egenus cogentibus vobis, habet quod reddat: quod impendat non habet.
Misericordes plane viri quem alii absolvitis, vobis addicitis. Usura solvit, qui victu
indiget(…)’ 32
‘İşte bunlar sizin hayır işleriniz ey zenginler, az verir karşılığında daha fazla
istersiniz. Bu sizin insan severliğiniz (Humanitas): yardımda bulunduğunuz yerde dahi,
inşaları soyuyorsunuz. Fakir size kazanç için dahi işe yarar. Size faiz ödemek zorunda
olan darda kalan fakirdir; size borç verdiğinizi geri ödemekten aciz iken, kaldı ki size
bundan fazlasını ödeyebilsin! Ey siz merhametli insanlar, başka bir alacaklının
derdinden onu kurtarırken onu kendinize borç kölesi ediniyorsunuz! Yemeği yokken size
riba ödemek zorunda kalıyor!’
Ambrosius müsrif kişinin akıbetini ele alır ve faiz alarak harcadığı mülkünü geri
kazanma peşinde iken daha fazla borç yapmasını ve bunun akıbetinin kısır döngüye
dönüştüğünü vurgular. Burada Ambrosius ihtiyacı kapatma ötesinde tüketime düşmüş
31Theo Sommerlad, “Das Wirtschaftsprogramm der Kirche des Mittelalters - Ein Beitrag zur Geschichte der Nationalökonomie und zur Wirtschaftsgeschichte des Altertums”, Leipzig, Weber Verlag, 1903, s.184-185.32 Theo Sommerlad, a.g.e. s.187.
11
olan toplumun akıbetini de anlatmaktadır.33 Ambrosius roma döneminde faiz
yasağından kaçınabilme amaçlı faize benzer yollara başvurmanın da faiz yasağı
kapsamına girdiğini açıklamak için Cicero’nun düşüncelerine başvurur. Roma’da borçlu
kişinin alacaklıya para ödemek yerine, faizi giysi veya gıdaları daha ucuza ya da
bedavaya vermesi şeklinde ifa etmesi yaygın bir usul idi. Bunun da önünü kesmek için,
eski ahitteki pasajlar yansıra (kardeşinde faiz almayacaksın) riba’nın tanımına yer verir: 34
‘Gıda ve giysi de riba olabilir: zira sermayeye eklenen her şey ribadır. Adını ne
koyarsan koy, yine de ribadır.’
Özellikle burada kilise babalarının faiz konusunda alternatif yollara
başvurmadıklarını, faizin yasak oluşunu da tanrısal yasalara dayandırdıkları anlaşılır.
Rasyonel temellendirilmelere ihtiyaç duymamaktadırlar, zira tanrının yasası açık ve
nettir ve Hristiyan ahlakında faize yer yoktur.
Yeni Ahitteki faiz yasağına da değinen Ambrosius, yasağın herkese yönelik
olduğunu kabul etmekle birlikte, düşmandan faiz alınabileceği konusunda
diretmektedir. Zira düşmanı öldürmek caiz iken, onu zor duruma sokmak için faiz
almakta caiz olmalıdır.35
2.2 Hieronymus
Ambrosius ile aynı dönemde yaşamış olan Hieronymus faiz yasağının yeni ahit
doğrultusunda değerlendirilmesinden yanadır. Ona göre düşmandan dahi faiz almak
Hristiyan ahlakına aykırı düşer. Zira Hieronymus’a göre riba, adalete aykırı olduğu için
değil, daha ziyade insan severlik yasasına aykırı olduğu için yasak kılınmıştır.36 “Mistik
33 De Tobia 5, 19.34 Theo Sommerlad, a.g.e. s.188.35 Theo Sommerlad, a.g.e. s.189.36 Jörg Steffen, “Die islamische Wirtschaftsordnung vor dem Hintergrund philosophischer und religiöser Konzepte über das Zinsverbot”, 2007, Grin Verlag, s.16-17.
12
Mektuplar: Kilise kurumları ve mistisizmi hakkında” adlı eserinde rahip Rusticus’a
yazdığı bir mektupta riba konusunda Hieronymus kilise erbabını da eleştirmektedir:
‘Havarinin yasasına riayet ederek sadece kıyafet ve yemeğe iltifat etmek yerine
onlar din adamı olmayanlardan fazla kazancın peşinde koşarlar. Eskiden Yunanlılar
tarafından Aedil adı verilen pazar denetimcileri ribayı dizginlemeye çalışır ve hataya
düşeni cezalandırırdılar. Bu günümüzde ise Din kılıfının altında adaletsiz işler dönüyor.
Bizden haksızlığa göz yummayı bekleyen Hıristiyanlığımız, gitgide Haksızlık yapmak
için istismar ediliyor(...)‘37
Faiz yasağı konusunda ki bir argüman da üretim kredisi örneğinden
açıklanmaktadır. Tüccar krediden dolayı kendisine yük olan faizi sattığı malın fiyatına
intikal ettirerek, zararını kapatmaya çalışır, bu ise malın değerinden fazla bedel
istenmesine sebep olur. Her ne kadar ekonomiyi hızlandırmak için verilse de, üretim
kredisi dahi dinen yasaktır.
2.3 Nyssalı Gregor, Lactanius ve diğerleri
Önemli Hristiyan âlimlerinden Lactanius’ta (300) faizi reddeder:
“Verdiğinden fazlasını istemek oldukça büyük adaletsizliktir. Böyle davranmak
yanındakini sömürmek ve pervasızca zor durumuyla spekülasyon yapmak anlamına
gelir.”38
Nysaa’lı Gregor (334-394) da şunları söyler: “Başkasının mülküne hırsızlık ile
sahip olmak, gizli saklı şekilde ve cinayet yaparak yol kesmekle başka insanın nefsine
sahip olmak ile cebir ile bir şeyi mülkiyetine almak arasında – ki bu faizde böyledir- ne
fark vardır?”
37 Hieronymus, “Aszetische Briefe- Über die kirchlichen Staende und ihre Aszese”, c.II a, s.125/16, Bibliothek der Kirchenvaeter (Kilise Babaların Kütüphanesi), http://www.unifr.ch/bkv/kapitel3104-16.htm-wucher 38Roland Geitmann, a.g.e. s.3.
13
Buna benzer ifadeleri Augustinus (354-430), Boethius (524) ve Tertullian (220)
gibi kilise babalarında bulabilmek mümkündür.39
3. Skolastik dönemde faiz yasağının temellendirilmesi
3.1 Skolastik dönemde ekonomi
Erken dönemden itibaren faizle savaşan kilise, tarihi konjonktür karşısında faizde
değişik argümanlar üretmek zorunda kalmıştır. Düşüncedeki devrimi daha iyi
anlayabilmek için dönemin ekonomi anlayışına göz atmak gerekir.
Daha önce de zikredildiği gibi ortaçağın ilk dönemlerinde ekonomi anlayışı
Kutsal Kitap’ın vazettiği ekonomi anlayışına paralellik arz etmekteydi. Para ve sermaye
sadece ihtiyacı gidermekten ibaret olmalı bundan fazlası lüks ve refaha girmekte ve
kilise tarafından kesinlikle reddedilmekteydi. Büyük ticaret sadece lüks mallar için
yapılırdı, dolayısıyla burada yapılan faizli işlemi tartışmaya gerek kalmıyordu.40 12.
yüzyılda ise ekonomik alanda birçok şey değişikliğe uğramış oldu. Şehirlerin
büyümesiyle birlikte, ticaret, üretim ve bankacılıkta ciddi manada artış yaşandı. Erken
dönem kilise babalarının argümanları ise bu gelişmeler karşısında yetersiz kalmaktaydı.
Zira daha önce de değinildiği gibi onlar, fakir olan borçluyu korumak adına faiz
yasağını savunuyorlardı. 12. Yüzyılda faizle işlem yapan kişiler ise daha ziyade üretim
kredisi peşinde olan tüccarlar ve savaş hazırlığında olan krallardı. Sonuç olarak kilise
eskimiş faiz teorisiyle artık yeni ekonomik ahlak anlayışına nüfuz edemiyordu.
3.2 Skolastik dönemde faiz problemi39 Roland Geitmann, a.g.e. s.4.40 Karl Pribram, a.g.e. s.48.
14
Tarihi gelişmelere bağlı olan farklı tutum; kendisini Aquinalı Thomas’ın rasyonel
temellendirmelerinde en bariz şekliyle gösterir. Aquinalı’nın faiz teorisi kilise
babalarında olduğu gibi baskıcı bir yaptırım olmaktan ziyade mantık üretmeye
dayanmaktadır.41 Bu bağlamda Aristoteles’in ekonomi felsefesinden ve düşünce
sisteminden faydalanır. Hocası Albertus Magnus vasıtasıyla felsefesiyle tanışan
Aquinalı, onun “Eukonomia” ve “Chrematistike” ayrımını benimsemiştir.42
Aristoteles’e göre malın kazanılması ana gayesine göre ikiye ayrılır. Ahlaki açıdan kötü
olan ticaret Chrematistike’dir ve para kazanmayı araç olarak değil bizatihi amaç olarak
ele alır. Aynı zamanda ihtiyaçtan fazlasını elde etmek anlamına gelir. Bu konuda o
şöyle der: “mal elde etmenin bu çeşidi tabiata en aykırı olanıdır.” Zira paranın icat
ediliş gayesinin mübadelelerde bedel olmasından ibaret olduğunu ve paranın bizatihi
sermaye olarak görülmesinin tabiatına aykırı olduğu görüşündedir. Chrematistike’nin
karşısında ise ahlaki açıdan doğru olan Eukonomia durmaktadır. Para kazanmak
ihtiyaçları giderebilmek için sadece bir araç konumundadır.43
3.3 Thomas Aquinas’ ın faiz yasağını temellendirmesi
Aquinalı birbiriyle sıkıca irtibatlı olan dört argüman çerçevesinde faiz teorisini
geliştirir: Tüketim argümanı, Paranın yavrulamadığına dair argüman, Eşdeğerlilik
prensibi, Zaman argümanı.44 Bunlardan en önemlisi şüphesiz tüketim argümanıdır.
Ancak tüketim argümanını daha iyi anlayabilmek için öncelikle Aquinalı’nın
Aristoteles’ten esinlenerek geliştirdiği eşdeğerlilik prensibini açıklamak gerekir:
a. Eşdeğerlilik Prensibi
41 Peter Meiners, a.g.e, s.4.42 Karl Pribram, a.g.e s.47.43Ulrich van Suntum, “Die unsichtbare Hand”, s.73, Springer-Verlag, Berlin Heidelberg New York,199944 von Böhm-Bawerk, Eugen, Kapital und Kapitalzins 1. Abteilung: Geschichte und Kritik der Kapitalzins- Theorien, Jena 1921, s.18-19.
15
Aristoteles “mübadele” ve “akit eşitliği”nden bahseder (iustia commutativa).
Onun teorisine göre her mübadelede eşdeğerlilik bulunmaktadır, yani alınan ile verilen
arasında orantısal bir eşdeğerlilik olmalıdır (aequalitas dati et accepti). Kazanç ve zarar
her iki taraftan da eş değersizlik anlamına gelir, ortada olan ise eşdeğerliliktir,
dolayısıyla eşit olan kazanç ve zarar arasındaki orta durumdur. Bu temellendirme
sonucunda Aristoteles’in tıpkı Platon’da olduğu gibi faize karşı oluşu kendiliğinden
ispatlanmış olur, zira faizde de bir eş değersizlik mevcuttur. Alacaklı borç verene
kıyasen daha büyük masrafa girer, aldığının karşılığı olarak daha fazlasını ödemek
zorundadır. Eşdeğerlilik prensibine aykırı olması hasebiyle bu haksızlıktır (ubi est
aequalitas, non est lucrum). Aynı şekilde tazminat da sadece verilen ile alınan
arasındaki eşitsizliği düzeltmekten ibarettir. Aristoteles’teki bu temel noktalardan
hareketle Aquinalı Thomas faiz teorisini geliştirir.45
b. Tüketim argümanı
Aquinalı tüketim argümanını şu düşünceler üzerine bina eder:
“Borç verilen para için faiz almak haksızlıktır: zira olmayan bir şey satılmaktadır
ve bu açıkça eşitsizliğin oluşması anlamına gelir ki bu adalete karşıdır. Bunu kabul
etmek için bazı malların fonksiyonunun tüketmek olduğunu bilmek gerekir; örneğin biz
içmek için kullanarak şarabı tüketmekteyiz ve yemek için kullanarak buğdayı tüketiriz.
Dolayısıyla bu tür mallarda malın fonksiyonunu malın kendisinden ayırmamak gerekir;
bilakis bir malın fonksiyonunu kullanma iznine sahip olan aynı zamanda malın
kendisini kullanma iznine sahiptir. Bundan dolayı bu tür malların ödünç alınmasında
mülkiyeti aktarılmaktadır. Eğer bir kimse şarabı ayrı, şarabın kullanımını ayrı satacak
olsa, aynı malı iki kez satmış olmak durumuna ya da olmayan şeyi satma durumuna
düşecektir. Bunun sonucunda açık ve net bir biçimde eş değersizlikten dolayı günaha
girmiş olur.
45 Peter Meiners, a.g.e, s.6-7.
16
Aynı nedenden dolayı, şarap ya da buğdayı ödünç verip karşılığını iki kez
istediğinde haksızlık meydana gelmektedir. Bu ikili karşılık şudur: birisi, ödünç alınan
malın kendisini, öteki ise kullanımının ücretidir ki biz buna faiz deriz.
Fonksiyonu tüketme olmayan mallar da vardır, şöyle ki evin kullanımı içinde
oturmaktır, onu yıkmak değildir. Ve bu yüzden dolayı bu tür mallarda ikisi ayrı ayrı
verilebilmektedir. Örneğin bir kimse evin mülkiyetini başkasına aktarıp onun
kullanımını bir zaman süresince kendisine saklarsa ya da tam tersi bir kimse evinin
kullanımını başkasına aktarıp evi kendi mülkiyetine bırakırsa.
Bu yüzden kişinin evine kullanımına has bir fiyat belirlenmesine ve aynı zamanda
evi geri istemesine izin vardır. Evin kiralanmasında ya da icare de olduğu gibi.” 46
Metinden de anlaşıldığı üzere iki tür mal vardır: Tüketilen (res consumptiles) ve
tüketilmeyen (res non consumptiles). Birinci tür kullanımından sonra yok olurken ikinci
tür kullanımından sonra maddi olarak mevcudiyetini sürdürmektedir. Tüketilen mallar
da faiz almak, iki katını geri almak anlamına geldiğinden dolayı eş değersizlik doğurur.
Eş değersizlik ise adaletsizliktir.47 Aquinalı’nın parayı hangi tür maldan saydığı
önemlidir.
“Para filozofun görüşüne göre (...) mübadelelerde bedel olarak kullanılmak için
icat edilmiştir. Paranın asli amacı tüketiminde yatmaktadır. Bu asli nedenden dolayı
paranın tüketimi için herhangi bir ödül- ki bu faizdir- istemek yasaktır. İnsan her nasıl
46 Thomas Aquinas, “Summa Theologica, secundae pars secundae partis quaestio 78 articulo I.” ‘Ad cuius evidentiam, sciendum est quod quaedam res sunt quarum usus est ipsarum rerum consumptio, sicut vinum consumimus eo utendo ad potum, et triticum consumimus eo utendo ad cibum. Unde in talibus non debet seorsum computari usus rei a re ipsa, sed cuicumque conceditur usus, ex hoc ipso conceditur res. Et propter hoc in talibus per mutuum transfertur dominium. Si quis ergo seorsum vellet vendere vinum et seorsum vellet vendere usum vini, venderet eandem rem bis, vel venderet id quod non est. Unde manifeste per iniustitiam peccaret. Et simili ratione, iniustitiam committit qui mutuat vinum aut triticum petens sibi duas recompensationes, unam quidem restitutionem aequalis rei, aliam vero pretium usus, quod usura dicitur. Quaedam vero sunt quorum usus non est ipsa rei consumptio, sicut usus domus est inhabitatio, non autem dissipatio. Et ideo in talibus seorsum potest utrumque concedi, puta cum aliquis tradit alteri dominium domus, reservato sibi usu ad aliquod tempus; vel e converso cum quis concedit alicui usum domus, reservato sibi eius dominio. Et propter hoc licite potest homo accipere pretium pro usu domus, et praeter hoc petere domum commodatam, sicut patet in conductione et locatione domus. 47 Peter Meiners, a.g.e, s.8-9.
17
haksızlıkla elde ettiği malı geri vermek zorunda ise, faizle elde ettiği parayı da iade
etmek zorundadır.”48
Para bir ölçüdür, malların faydasını ölçer. Ancak ölçü oluşu kendisinden değildir,
paranın kendi değeri yoktur (valor impositus) para değerini ölçtüğü mala göre alır
(valor intrinsecus). Dolayısıyla para ancak bir mala değer olarak atfedildiği anda, yani
mübadelede, ölçü olma vasfını tamamlar.49 Diğer tüketilen mallarda mübadeleden
sonraki kullanımında tüketilmeleri söz konusudur. Parada ise mübadele anında
tüketilmesi söz konusudur. Para kredisi “para malını” satmak ile kıyaslanabilir. Borcu
ödemek ile bu satışın hesabı kapatılmış olur. Ancak faizde olduğu gibi bundan fazlası
istenirse; ‘aynı şey iki kere, ya da olmayan şey satılmış olur ve eş değersizlikten dolayı
günaha girmiş olur.’ 50
Aquinalı parayı tüketilen mallardan sayması hasebiyle (quarum usus est
consumptio) faizi yasak kılmıştır. Bu teorinin bir başka açısı ise, tüketilmeyen malların
kira veya icaresinin faiz olmadığı ve dolaysıyla caiz olduklarını ifade etmesidir.51
c. Malın yavrulamadığı argümanı
Aquinalı argümanlarını paranın yavrulamadığı (res quae non fructificat) tezinden
devam ettirir. Bu argüman Aristoteles’e dayanır. Zira Aristoteles Politika adlı eserinin
ilk bölümünde faizin paranın parası olduğunu ifade eder. Aristoteles’e göre paranın icat
ediliş gayesi mübadelede bedel olmasından ibarettir. Faiz ise parayı çoğaltmaktadır.
Aristoteles’e göre bu tabiata aykırıdır, zira para kendi kendine çoğalamaz (res quae non
48 Thomas v. Aquinas, “secundae pars secundae partis quaestio 78 articulo I. Pecunia autem, secundum philosophum, in V Ethic. Et in I Polit”:‘Principaliter est inventa ad commutationes faciendas, et ita proprius et principalis pecuniae usus est ipsius consumptio sive distractio, secundum quod in commutationes expenditur. Et propter hoc secundum se est illicitum pro usu pecuniae mutuatae accipere pretium, quod dicitur usura. Et sicut alia iniuste acquisita tenetur homo restituere, ita pecuniam quam per usuram accepit.’.49 http://www.wiwi.uni-muenster.de/insiwo/Download/Hausarbeiten/Hausarbeit-Schellhammer.pdf50 Christian Braun, “Vom Wucherverbot zur Zinsanalyse 1150-1700”, Winterthur, 1994, s.55.51 Peter Meiners, a.g.e, s.9-11.
18
fructificat). Paranın çoğalması ancak kendisiyle ticaret yapılabilmesi için icat edilen
şeylerle olur. Paranın asli gayesi potansiyel sermaye olmak değil, bir mala izafe
edilmesidir.52
d. Zaman argümanı
Zaman argümanı olarak da adlandırılan son temellendirme kredili alışveriş ile
ilgilidir. Nakit alışverişte malın teslimi ile ödemesi aynı vakte düşer. Kredili alışverişte
ise malın teslimi paranın tesliminden önce gerçekleşir, ancak bunun karşılığında alıcı
daha fazla ödemek zorundadır. Aquinalı’ya göre malın değerinden fazla ödenilen
miktar aradaki zaman farkına bedel olmaktadır, yani zaman bir nevi satılmaktadır. Fakat
zaman “tanrının hediyesidir ve bundan dolayı cemiyetin ortak malı konumundadır.”53
Yukarıda zikredilen dört argüman çerçevesinde Aquinalı faiz yasağını
temellendirmektedir. Rasyonel olmaları açısından yeni olan bu temellendirmeler aynı
zamanda faiz yasağına bir takım istisnaların getirilmesine de yol açmışlardır. Thomas
Aquinas “Summa Theologica” ’da faize alternatif işlemleri de ortaya koymuştur.
İşlemler başlıca şunlardır:
Damnum emergens (Borç verenin zarara girmesi durumu), Lucrum cessans (Borç
verenin karı kaçırması durumu), societas (ortaklık), poena morae (gecikmeli ödemeler),
Periculum sorties (Risk durumunda ek ödeme). Aquinalı’ nın faize getirdiği bu
istisnaların da katkısıyla Hıristiyan kültüründe faiz yasağı etkisini gitgide kaybetmiştir.54
Sonuç
52 Christian Braun, a.g.e s. 17.53 Peter Meiners, a.g.e, s.11.54 Peter Meiners, a.g.e, s.12-16. Christian Braun, a.g.e. s.63.
19
Hıristiyan kültüründeki faiz yasağı Kutsal Kitaptaki kardeşlik yasası ve sevgi
yasası çerçevesinde ele alınmaktadır. Eski Ahit’te ifade edilen kardeşinden faiz alma
yasağı, Yeni Ahit’te genişletilmiştir. Faizin türleri arasında ayırım yapmayan Kutsal
Kitap anlayışı erken dönem kilise babalarının eserlerinde de tekrar ele alınır. Faiz yasağı
konusunda daima sert tutum gösteren kilise, birçok meclis kararıyla faiz alanları
cezalandırmıştır. 15. yüzyıla kadar devam eden bu yaptırımlar, değişen ticari ortam
karşısında yetersiz kalmaya başlamış, ticari ihtiyaç karşısında faiz yasağına istisnalar
getirilmiştir. Bu bağlamda Aquinalı Thomas’ın faiz yasağına ilişkin temellendirmeleri
yön verici olmuştur. Aristoteles’in ticaret anlayışına bina ettiği faiz yasağı
temellendirmeleri otoriter bir yaptırımdan ziyade rasyonel hüviyet kazanmıştır. Yasağa
ilişkin dört temel argüman getirdikten sonra, Aquinas yine bu dört argüman üzerinden
faize istisna olan birtakım işlemler ortaya koymaktadır. Tüketim argümanı, Eşdeğerlilik
prensibi, Malın yavrulamadığı argümanı ve Zaman argümanı olarak adlandırılan dört
açılı temellendirme, Aquinalı ‘nın faiz yasağını paradoks biçimde hafifletmesi ve
istisnalar getirmesine de yol açmıştır. Bu istisnalar hızla gelişen İtalya ekonomisine bir
reaksiyon ve ayak uydurma olarak algılanabilmektedir. Dolaysıyla Aquinalı ‘nın
alternatif işlemleri ekonomideki faiz teriminin kapsam alanının değişmesine,
sigortacılık ve şirketlerdeki yeni anlayışlara işaret eder. Bu işlemlerin tahlili ve geleceğe
yönelik uzantılarının hangi boyutlara ulaştığı ayrıca araştırılmalıdır. Çalışmamızın
kapsamını aşacağı için bunlara sadece kısaca değinmiş bulunduk.
Faiz tartışmaları Protestanlığın doğuşuyla, Luther ve Calvin’ in teorileriyle tekrar
alevlenmiştir. Luther erken kilise babalarının izinden giderek faiz yasağını şiddetli
biçimde savunurken, Calvin faizi dinen caiz görmüş. Corpus İuris Canonici’ den tedrici
olarak kaldırılmış olan faiz yasağına ilişkin madde günümüz kanonunda gündeme bile
getirilmemektedir. Günümüz Hıristiyan teolojisinde, gündem dışı olması hasebiyle
hemen hemen hiç tartışılmayan faiz yasağı, artık sadece ekonomi ahlakı çerçevesinde
ele alınmaktadır. Kilise ise çok eski tarihlerine dayanan ve hukuki açıdan önemli
temellendirmelere sahip olan bu yasağı dile bile getirmez. Ancak kilisenin göz ardı
etmeye çalıştığı bu yasak, bazı Hristiyan âlimleri tarafından İslami faiz yasağı
çerçevesinde tekrar ele alınmaya çalışılır. İslami faiz yasağı bazı teologlar için umut
20
kaynağı haline gelmiş, onlarda günümüz kapitalizminde Hristiyan ahlak anlayışını ticari
alanda canlandırmak adına heyecan uyandırmıştır. İslami araştırmalar açısından ise
Hristiyan kültürün sunduğu ahlaki ve rasyonel temellendirmeler faiz konusunda daha
derin çalışmalar için yön verici ve ufku genişletici olabilir.
Bibliyografya
21
o Anton Orel, “Oeconomia perennis. Die Wirtschaftslehre der
Menschheitsüberlieferung im Wandel der Zeiten und ihrer unwandelbaren
Bedeutung”, c. 2: Kanonik Vaiz yasağı, 1930, Mainz
o Christian Braun, “Vom Wucherverbot zur Zinsanalyse” 1150-1700, Winterthur,
1994
o Emil Friedberg, „Decretum sive Concordia discordantium canonum“, Leipzig
1879–1881 (= Corpus Iuris Canonici, 1),Graz 1959
o Ernst Ramp, “Das Zinsproblem- Eine historische Untersuchung”, 1949, Zwingli
yayınevi, Zürih
o Eugen von Böhm-Bawerk, “Kapital und Kapitalzins 1. Abteilung: Geschichte
und Kritik der Kapitalzins- Theorien”, Jena 1921
o Gregorii XIII, „Corpus juris canonici emendatum et notis illustratum“, pont.
max. iussu editum. Romae : In aedibus Populi Romani, 1582
o Hans G. Ulrich, “Das Zinsnehmen in der christlichen Ethik – Historische und
gegenwaertige Perspektiven, Atzelsberger Gespraeche 1988”, neşreden: Max
Vollkommer, 1989, Erlangen,
o Hieronymus, “Aszetische Briefe- Über die kirchlichen Staende und ihre Aszese”,
c.II a, Bibliothek der Kirchenvaeter (Kilise Babaların Kütüphanesi)
22
o İsmail Özsoy, Faiz, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.12
o İan Markham, “Zins in: Theologische Realenzyklopaedie”,c.26, Walter de
Gruyter, 2004, Berlin, New York
o Julius Kirshner, „Wucher“, yayımlayan Michael North, „Von Aktie bis Zoll. Ein
historisches Lexikon des Gelde“s, München 1995,
o Karl Pribram, “Geschichte des ökonomischen Denkens”, 1992, c.1, Frankfurt a.
Main,
o Michael Neumann, “Geschichte des Wuchers in Deutschland bis zur
Begründung der heutigen Zinsgesetze 1654”, Halle 1865,
o Peter Meiners, “Das Zinsverbot und extrinsische Zinstitel bei Thomas von
Aquin”, 2009-2010, Westfaelische Wilhelms- Münster Üniversitesi neşriyatı
o Roland Geitmann,”Bibel, Kirchen und Zinswirtschaft”, 1989, ‘Zeitschrift für
Sozialekonomie’- (Sosyal ekonomi ile ilgili dergi), c. 80
o Theo Sommerlad, “Das Wirtschaftsprogramm der Kirche des Mittelalters - Ein
Beitrag zur Geschichte der Nationalökonomie und zur Wirtschaftsgeschichte des
Steffen, Jörg, Die islamische Wirtschaftsordnung vor dem Hintergrund
philosophischer und religiöser Konzepte über das Zinsverbot”, 2007, Grin
Yayınevi
o Thomas Aquinas, “Summa Theologica, secundae pars secundae partis quaestio
78 articulo I”.ve “Aquinas, Thomas, secundae pars secundae partis quaestio 78
articulo I. Pecunia autem, secundum philosophum, in V Ethic. Et in I Polit”
23
o Ulrich van Suntum, “Die unsichtbare Hand”, Springer-Verlag, Berlin
Heidelberg New York,1999
o Zeme, Hasan ve Faruk Zeme, “Muhammed, Faiz Tarihi ve İslam”, 1968, Sinan
Yayınevi,
o http://www.unifr.ch/bkv/kapitel3104-16.htm-wucher
o http://www.wiwi.uni-muenster.de/insiwo/Download/Hausarbeiten/Hausarbeit-
Schellhammer.pdf
24