toplumsal tarih subat 2012-libre

4
TOPLUMSAL TAR‹H 218 ŞUBAT 2012 17 taksim yayalaştırma projesi nedir? Taksim Platformu geçen ay düzenlediği bir basın toplantısı ile Taksim Meydanı ile ilgili yayalatırma projesini tartımaya açtı. Biz de basın toplantısındaki konumacılardan biri, pek çok sivil toplum kuruluunun yanı sıra baka Taksim Platformu’nda da yer alan mimar Korhan Gümü’le projenin etkilerini konutuk. söyleşi: cansu kılınçarslan Sunulan proje Gümüsuyu, Sıra- selviler, Mete, Tarlabaı ve Cum- huriyet caddelerinde derinliği on metreyi, uzunluğu yetmi metre- yi bulan devasa yarıklar açılaca- ğını, dalı tünelleri ile meyda- nın altına girileceğini, yüksek istinat duvarlarının yapılacağını gösteriyor. Proje yayalatırma projesi olarak sunuluyor. Anla- tılanlardan yayalarla ilgili bir sonuç çıkarmakta zorlanıyorum. Bu proje yayalar için neyi deği- tirecek? Taksim Meydanı çevresindeki cadde- lerin birletiği bir döner kavak gibi- dir. Bu açıdan Avrupa kentlerindeki neo-barok meydanlara benzetilebilir. Gerçi son zamanlarda birçoğunda meydana erien bu caddelerin çoğu yayalatırılmıtır ya da çok sınırlı bir trafiğe izin verilmitir. Dolayısı ile gü- nümüzdeki eğilim caddeleri otoyola çevirmek değil, yaya yoluna çevirmek- tir. Bu elbette ki bir müteahhit mantı- ğı ile dalı tünelleri yapmak gibi kolay bir i değil, kapsamlı ve uzun süreli bir yönetim planlaması gerektiriyor. Eğer kafanızı çalıtırmak, aratırmak yerine önce inaat yapmak isterse- niz, sonuç eskisinden bile daha kötü olur. Örneğin bu caddelerin meydanla bir- letiği noktalar derin yarıklar haline getirilirse, üstündeki platform ula- ım arterlerinden kopuk bir tepsiye dönüür. Çünkü bu dalı tünelleri meydana eriim noktalarını uçurum haline ge- tiriyor. Yalnızca bununla kalsa gene iyi... Araçlarla yayaların ilikisini de koparıyor. Eminönü’nde yalnızca iki dalı tünelinin meydanı ne hale getir- diği ortada. Bunun bir de meydanın her tarafına yapıldığını bir düünün. Bu proje ile araçla Taksim’e ula- mak da zor bir hale gelecek. Araçla gelenler de yer altında meydanla ilikilerini kaybedecekler, tabelaları izleyerek gene meydanın dıına ken- dilerini atacaklar. Böylece meydan hem yayalar, hem de araçla gelenler açısından bütünlüğünü kaybedecek. Kaldırımlar da daraldığı için otoyol kenarındaki parapetlerin kıyısına sı- kıan insanlar gibi, istinat duvarları- nın üstünden meydana ulamaya ça- lıacaklar. Çünkü otoyollar caddeler gibi bir melez kullanım içermezler. Kenti birletirmezler, bölerler. Oysa bugün medeni kentlerde kent mey- danlarında cadde fikri korunmaya, gelitirilmeye çalıılıyor. Geçmiteki ulaım merkezli uygulamaların etkisini merak ediyorum. Eminönü’nde Yeni Cami’nin karısına otoyol kava- ğı yapıldı ve orası kullanıma ka- pandı. Taksim’deki çözüm buna benziyor mu? Tünel deyince de Alibeyköy- Taksim Tüneli geliyor aklıma. Bu tünel trafik açısından bir iyileme sağladı mı? Tünel- lerle ulaım sorunu çözülebilir mi gerçekten? Taksim Platformu projeyi tartımaya açmak üzere bir toplantı düzenledi.

Upload: balbocegi007

Post on 21-Dec-2015

21 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

toplumsal tarih-taksim

TRANSCRIPT

Page 1: Toplumsal Tarih Subat 2012-Libre

TO

PL

UM

SA

L T

AR

‹H 2

18

ŞU

BA

T 20

12

17

taksim yayalaştırma projesi nedir?Taksim Platformu geçen ay düzenlediği bir basın toplantısı ile

Taksim Meydanı ile ilgili yayalaştırma projesini tartışmaya açtı.

Biz de basın toplantısındaki konuşmacılardan biri, pek çok sivil toplum

kuruluşunun yanı sıra başka Taksim Platformu’nda da yer alan mimar

Korhan Gümüş’le projenin etkilerini konuştuk.

söyleşi: cansu kılınçarslan

Sunulan proje Gümüşsuyu, Sıra-

selviler, Mete, Tarlabaşı ve Cum-

huriyet caddelerinde derinliği on

metreyi, uzunluğu yetmiş metre-

yi bulan devasa yarıklar açılaca-

ğını, dalış tünelleri ile meyda-

nın altına girileceğini, yüksek

istinat duvarlarının yapılacağını

gösteriyor. Proje yayalaştırma

projesi olarak sunuluyor. Anla-

tılanlardan yayalarla ilgili bir

sonuç çıkarmakta zorlanıyorum.

Bu proje yayalar için neyi değiş-

tirecek?

Taksim Meydanı çevresindeki cadde-

lerin birleştiği bir döner kavşak gibi-

dir. Bu açıdan Avrupa kentlerindeki

neo-barok meydanlara benzetilebilir.

Gerçi son zamanlarda birçoğunda

meydana erişen bu caddelerin çoğu

yayalaştırılmıştır ya da çok sınırlı bir

trafiğe izin verilmiştir. Dolayısı ile gü-

nümüzdeki eğilim caddeleri otoyola

çevirmek değil, yaya yoluna çevirmek-

tir. Bu elbette ki bir müteahhit mantı-

ğı ile dalış tünelleri yapmak gibi kolay

bir iş değil, kapsamlı ve uzun süreli bir

yönetim planlaması gerektiriyor.

Eğer kafanızı çalıştırmak, araştırmak

yerine önce inşaat yapmak isterse-

niz, sonuç eskisinden bile daha kötü

olur.

Örneğin bu caddelerin meydanla bir-

leştiği noktalar derin yarıklar haline

getirilirse, üstündeki platform ula-

şım arterlerinden kopuk bir tepsiye

dönüşür.

Çünkü bu dalış tünelleri meydana

erişim noktalarını uçurum haline ge-

tiriyor. Yalnızca bununla kalsa gene

iyi... Araçlarla yayaların ilişkisini de

koparıyor. Eminönü’nde yalnızca iki

dalış tünelinin meydanı ne hale getir-

diği ortada. Bunun bir de meydanın

her tarafına yapıldığını bir düşünün.

Bu proje ile araçla Taksim’e ulaş-

mak da zor bir hale gelecek. Araçla

gelenler de yer altında meydanla

ilişkilerini kaybedecekler, tabelaları

izleyerek gene meydanın dışına ken-

dilerini atacaklar. Böylece meydan

hem yayalar, hem de araçla gelenler

açısından bütünlüğünü kaybedecek.

Kaldırımlar da daraldığı için otoyol

kenarındaki parapetlerin kıyısına sı-

kışan insanlar gibi, istinat duvarları-

nın üstünden meydana ulaşmaya ça-

lışacaklar. Çünkü otoyollar caddeler

gibi bir melez kullanım içermezler.

Kenti birleştirmezler, bölerler. Oysa

bugün medeni kentlerde kent mey-

danlarında cadde fikri korunmaya,

geliştirilmeye çalışılıyor.

Geçmişteki ulaşım merkezli

uygulamaların etkisini merak

ediyorum. Eminönü’nde Yeni

Cami’nin karşısına otoyol kavşa-

ğı yapıldı ve orası kullanıma ka-

pandı. Taksim’deki çözüm buna

benziyor mu? Tünel deyince de

Alibeyköy- Taksim Tüneli geliyor

aklıma. Bu tünel trafik açısından

bir iyileşme sağladı mı? Tünel-

lerle ulaşım sorunu çözülebilir

mi gerçekten?

Taksim Platformu projeyi tartışmaya açmak üzere bir toplantı düzenledi.

Page 2: Toplumsal Tarih Subat 2012-Libre

18

NCE

L-SÖ

YLEŞ

İ

Artık bazı şeyleri daha açık konuş-

manın zamanı geldi. Bu tür proje-

leri hazırlayanlar yalnızca deneysel

ve sorgulayıcı bir iş olan kamusal

alanları planlamayı değil, kendi dar

mantıkları içinde tasarladıkları bu

projeyi bile ilişkisel ve üç boyutlu

düşünemiyorlar. Bu kentteki proje-

lerde gördüğümüz zekâ problemi de

zaten bundan kaynaklanıyor. Geç-

mişte kent hep bu zekâ özürlü yön-

temle tahrip edildi. Yıkımlara karşı

çıkanlar da gelişmeye karşı çıkan-

lar olarak gösterildi. Bunda elbette

ki iktidar odaklı ve iktidardan daha

tepeden inmeci olan bir tür muha-

lefetin de payı var. Söz konusu olan

değişime direnmek değil, değişimin

daha yaratıcı bir şekilde gerçekleş-

mesi. Nasıl bir düşünce ürünü, sanat

eseri yukarıdan tarif edilemezse,

bir kamusal mekânı biçimlendire-

cek bilgi de böyle empoze edilemez.

Bu projenin de açmazı bu. Kentteki

bütün kamusal alanlardaki uygula-

malar felakettir. Düşünün San Mar-

co Meydanı gibi bir yere bir otoyol

kavşağının yapıldığını. Eminönü ve

Karaköy’ün içler acısı halini görüp

de bundan kimsenin ders çıkarma-

ması bana yapılanlardan daha da

garip geliyor. İstanbul’da bazı ayrı-

calıklı çevreler kendi çıkarlarını sa-

vunmak için bırakın sorun çözmeyi,

kenti yok etmek için çalışıyorlar.

Galata Köprüsü dünyanın en geniş

köprüsü olarak tasarlandı, hem de

geçmişte deniz surlarının önüne

otoyol yapıldı. Tarihi Yarımada’da

tam tersini yapmak ve kentin mer-

kezini trafikten arındırmak gereki-

yordu. Taksim’de yapılmaya çalışı-

lan Eminönü’nden daha beter. Çün-

kü söylediğim gibi bütün caddeler

dalış tüneline dönüşüyor. Taksim

Tüneli’nin Dolmabahçe’de nasıl bir

sorun yarattığı da ortada. Burada

trafikte bir rahatlama değil, tam tersi

oldu. Bunun yanında SİT alanındaki

kentsel topografya da tahrip edildi.

Kenti merkezini otomobillere teslim

etmenin nerede başarılı bir örneği

görülmüş? Kentin merkezinde met-

ro, tramvay sistemleri kullanılmalı.

Araçların girişi sınırlandırılmalı. Ka-

musal alanlar yaya dostu olmalı.

Her şey sessiz sedasız oldu, se-

çimden önce bahsedilmişti. Son-

ra birden bire projenin ilgili ku-

rullardan oybirliğiyle geçtiğini

duyduk. Süreç nasıl işledi? Ka-

muoyunun müdahil olma imkânı

var mıydı?

1980’lerde Eminönü Meydanı.

Venedik’teki San Marco Meydanı.

Proje sonrası Taksim Meydanı’nın İstiklal Caddesi dışında yaya bağlantısı kalmıyor.

Projeye ilişkin düzenlemeler-den sonra İnönü Caddesi’nden Taksim’e yürümek imkânsızlaşacak.

Page 3: Toplumsal Tarih Subat 2012-Libre

TO

PL

UM

SA

L T

AR

‹H 2

18

ŞU

BA

T 20

12

19

Ortadaki proje görünüşte yalnızca

bir plan değişikliğinden ibaret… An-

cak (tahmin edileceği gibi) projenin

ise bir inşaat müşavirlik şirketi tara-

fından ihale ile gerçekleştirildiği söy-

leniyor. Başbakan bu şirket proje ça-

lışmalarına başlamadan önce “trafiği

yerin altına alın” diye talimat vermiş.

Söylentilere göre Taksim Meydanı ile

ilgili birbirinden çok farklı olmayan

öneriler başbakanın önüne konmuş.

O da birbirinden çok farkı olmayan

üç öneriden birini seçmiş. Bugün

uygulama projelerinin tamamlan-

dığı biliniyor. Bu gelişmelerden şu

anlaşılıyor: Kurul onayı alınmadan

önce proje çalışmaları başlamış.

Sonrasında ise adım adım uygulama

sahneye konuyor. Bu süreç tam bir

otoriter yönetim örneği... Ancak bu

konuda faturayı yalnızca başbakana

kesmek de doğru değil. Başbakan si-

yasal kariyerinin en önemli dönüm

noktasındayken önüne geçmişte İTÜ

tarafından hazırlanan bu dalış tünel-

li proje kondu. Başbakan İstanbul’u

yönetmeye soyunmuşken gözünü

bir bakıma bu proje ile açtı. Bu da-

lış tünelli proje o zamanlar tipik bir

şekilde üniversitelerin nasıl projeler

yaptığının bir örneği. Zaten Nurettin

Sözen zamanında bugün kurul başka-

nı olan kişi bu projeden de sorumluy-

du. Maçka Parkı da o tarihte tahrip

edilmişti. Otuz yıllık geçmişi olan bu

öneri bir bakıma ilk yapıldığı tarih-

te üniversitelere hâkim olan ulaşım

çözümü modelini yansıtıyor. Ancak

haksız bir şekilde, üzerine çizilen

çemberler yüzünden bu proje Taksim

Camii projesi olarak algılandı. Bu

konu 28 Şubat’ın en hararetli konusu

oldu. Gerisi malum. Sistemin merke-

zi siyasete kilitlendiği görüldüğü için

Taksim projesi çok önemli. Meydana

yapılacak müdahalenin demokratik-

leştirilmesi ve yaratıcılığa açılması

bu nedenle mümkün olmuyor. Eğer

Taksim’de bu tepeden inmeci proje

durdurulur ve siyaset ayakları üstü-

ne yerleştirilirse, İstanbul’da çok şey

değişir. Bu açıdan Taksim önemli bir

kentsel deneyim olabilir.

Siz Taksim’de yeni bir planlama-

ya ihtiyaç olduğunu düşünüyor

musunuz? Ne tür bir düzenleme,

bu süreç nasıl yürütülmeli?

Taksim’de elbette ki bir düzenleme ya-

pılabilir. Zaten metro çıkışlarının, araç

trafiğinin birçok sorunu olduğu görü-

lüyor. Önemli olan bu müdahalenin

yöntemi. Önce kent yönetiminin bu

projeyi başarılı bir biçimde yönetecek

misyon odaklı bir komite oluşturması

gerekli. Bu komite, medeni şehirlerde

olduğu gibi müzakere ile bir ihtiyaç

programı oluşturmalı. Bu program

meydan ve parkın (Gezi) kullanımı

için de öneriler getirmeli. Çünkü bu

kamusal alanın güvenli, ulaşılabilir,

düzenli olması da yeterli değil. Ticari

kullanımların, işgallerin, otoparkların

da önüne geçip, bu bölgeyi bir yöne-

tim planına kavuşturmak lazım. Kültür

kuruluşları da Gezi Parkı’nın içini ca-

zip bir yaya alanı haline getirebilirler

örneğin. Sonra bu programa göre bir

uluslararası yarışma açılabilir.

1930’lardan beri siyasal dönü-

şümler Taksim üzerinden yan-

sıtıldı. Şimdi bu proje AKP’nin

hangi ihtiyacına karşılık geliyor

sizce? Taksim Kışlası’nın yeniden

yapılması da gündemde... Bunu

nasıl değerlendiriyorsunuz?

Politikanın psikodinamiklerini de

dikkate almak lazım. Bu bölge ulus-

devletin resmi programlarının,

iktidar mücadelesinin bir temsil

alanı haline geldi. Bu süreç içinde

Cumhuriyet’in bu simgesel mekânı

bir siyasal gösteri ve çekişme alanı

hâline geliyor. Ulus-devletin o ta-

rihlerdeki programı her ne kadar

bu projede temsil edilen simgelerle

örtüşse de, bir başka milli programın

(bir dip akıntı olarak) onunla rekabet

hâlinde olduğu ihtimal dâhilinde ol-

duğu düşünülebilir.

Bu kamusal alanı kente geri kazan-

dırmak daha demokratik bir düzeni

simgeler. Kışlanın taklidinin yapıl-

ması, mimarlığın, planlamanın de-

neyselliğini, sorgulayıcılığını reddet-

mek demektir ve dediğim gibi otori-

ter siyasal rejimlere özgüdür.

İnönü Caddesi’nin mevcut durumu ve projeden sonraki durumu.

Page 4: Toplumsal Tarih Subat 2012-Libre

20

NCE

L-SÖ

YLEŞ

İ

Taksim Meydanı toplumsal ha-

reketlerin buluşma merkezi...

Projenin hayata geçirilmesi bu

durumu nasıl etkiler? (Meyda-

nın kullanım alanı daralıyor mu?

Meydandan başlayan yürüyüşler

zorlaşıyor mu?)

Bu proje ile Taksim, meydan olma

özelliğini kaybedecektir. Meydanın

önemli bir işlevi yalnızca bir ulaşım

mekânı olması değil, gösteri alanı ol-

masıdır. Örneğin bundan sonra bay-

ramlar artık Taksim’de kutlanamaz.

Meydanın korunması gereken özelli-

ği zaten fiziksel varlığı değil, göste-

riler, törenler, bayramlar, kültürel

faaliyetler için kullanılma potansi-

yelidir. Bir taraftan yerel yönetim-

lerin özerkleşmesinden söz ederken,

İstanbul’un Taksim Meydanı gibi bir

alandaki projenin başbakan tara-

fından tanıtılması, partinin seçim

beyannamesinde yer alması zaten

kendi başına bir çelişki değil mi?

Proje geçen ay Taksim Platformu

tarafından düzenlenen bir basın

bülteni ile tartışmaya açıldı. Bu

platformda kimler var? Taksim

Platformu, 2006’da adı geçen

Beyoğlu Platformu’nun bir deva-

mı mı?

Bugün kimse belki hatırlamıyor ama

İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1987

yılında turist otobüsleri rahatça Ga-

lata Kulesi’ne ulaşabilsinler diye Bü-

yükhendek Caddesi ile Küçükhendek

Caddesi’nin arasındaki yapıları yık-

mak istemişti. Benim için bu yıkım-

ları yerel halkla birlikte durduran

platformun devamı… Bu platformda

o zamandan tanıdığım arkadaşlarım

var.

Bu topluluk arkasında başka bir

amaç olmadan, yalnızca kenti savun-

mak için yola çıkmıştı. Daha sonra

da bu platform demokratik katılımı

önemseyen Beyoğlu Platformu’na

dönüştü. O zaman da Taksim pro-

jesini tartışmaya açan bu platform

oldu. The Marmara Oteli’nde top-

lantılar düzenledi, alternatif projeler

hazırladı. İstanbul’un Avrupa Kültür

Başkenti olması bile bir bakıma bu

nedenle oldu. Çünkü Avrupa kent-

lerinde kamusal mekânlara nasıl

müdahale ediliyor diye araştırma

yaparken karşımıza Kültür Başkenti

projesi çıktı. (Ama sonrası malum.

Bu proje de Ankara’dan yönetildi.)

Başarıları ve başarısızlıklarıyla bu

sivil toplum geçmişi benim açımdan

çok önemli, çünkü politikanın görün-

meyen bir kutsal bagaja sahip olması

kenti araçsallaştırıyor, fikir üretimi-

ne ve katılıma kapatıyor.

Tarlabaşı’nda 20 bin dönümlük

bir alan boşaltılmış ve buranın

sakinleri yerinden edilmişti. Bu-

rada olanlar inşaat firmalarına

yeni faaliyet alanları açıldığını

düşündürüyor. Bu projenin Tar-

labaşı ayağı, orada yeni yapıla-

cak olan binaların ihtiyaçları ile

örtüşüyor mu?

Bu projede henüz Tarlabaşı ayağı

gösterilmemiş. Yani kartları henüz

açmamışlar. Belki de her şeyi bir-

den göstermek istemiyorlar. Çünkü

Tarlabaşı’nda yalnızca meydana ya-

kın bir dalış tüneli gözüküyor. Oysa

ileride bütün Tarlabaşı Bulvarı’nı

yerin altına alacaklarını ve kentsel

dönüşüm projesini uyguladıkları

alanı hem Talimhane, hem de İstik-

lal Caddesi’nde Emek Sineması’nın

olduğu bölge ile birleştireceklerini

tahmin ediyorum. Tarlabaşı da za-

ten kente bu inşaatçı mantığın nasıl

müdahale ettiğini gösteren tipik bir

örnek.

Sıraselviler Caddesi’nin mevcut durumu ve projeden sonraki durumu.