türk'e göre türk tarafından aĞustos -...

15
Herşey Türk için Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS 1974 BU SAYIDA mıHtiTIMH rrffflı ıM « muamma GALİP ERDEM SADÎ SOMUNCUOĞLU DİLÂVER CEBECİ OSMAN OKTAY : Zaman Bizce Konuştu NECATİ AVCI Genel Ahlâk Z. KADİR DOĞANAY : Dedemin Günâhı CUMALİ KİBAR : Ülkücüler ve Ülküsüzlük GÜNERKAN AYDOĞMUŞ Millet ve Din Zaferi Müjdeleyen İdrak Atalarımızın Vasiyeti O Ruhlar Dirilecek

Upload: others

Post on 16-Sep-2019

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

Herşey

Türk için

Türk'e

Göre

Türk

Tarafından

AĞUSTOS

1974

BU SAYIDA mıHtiTIMH rrffflı ıM

« muamma

GALİP ERDEM SADÎ SOMUNCUOĞLU DİLÂVER CEBECİ OSMAN OKTAY

: Zaman Bizce Konuştu NECATİ AVCI Genel Ahlâk Z. KADİR DOĞANAY

: Dedemin Günâhı CUMALİ KİBAR : Ülkücüler ve Ülküsüzlük GÜNERKAN AYDOĞMUŞ

Millet ve Din Zaferi Müjdeleyen İdrak Atalarımızın Vasiyeti O Ruhlar Dirilecek

Page 2: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

ÜLKÜCÜLER ve ÜLKÜSÜZLÜK[

Kıymetli Ülkttdaşlarım; îlk, orta ve yüksek dereceli bü­

tün okulların hemen hepsinin tatil­de bulunduğu şu sıralarda şüphesiz ki boş durmuyor, birşeyler yapıyor-sunuzdur Ülkücünün ne yapıp yapma yacağı belli. Ülkücü, giyinişinden yiyişine, yürüyüşüne, hal ve hare­ketlerine varıncaya kadar herşeyiy-le ülkücü olduğunu, ülküsünün ada­mı olduğunu belirtmelidir. Öyle ki, bütün iyilikler onun şiarı olmalı; ülkücü, herkes tarafından bu iyilik-leriyle, dürüstlükleriyle tarif edil­melidir.

Bunu herkes başaramaz. Bunun i-çindir ki; «Milliyetçi olmak kolay­dır ama ülkücü olmak her babayi-ğitin harcı değildir» denilmiştir. Ülkücü fedakârdır, çilekârdır, yeri­ne göre kıldan ince, yerine göre de kılıçtan keskindir. Çok hassastır, çok duyguludur, bir derya, bir ok­yanustur.

Evet... Tatil demiştik. Şimdi ülkü­cüler harıl harıl çalışıyor; kitap o-kuyorlar, piyesler hazırlıyorlar, se­minerler, konferanslar düzenliyorlar ve köylere gidiyorlar. Büyük ülkü dâvası, Türk ülküsünün yüce fazi­letleri herkese gösteriliyor, takdir görüyor. Takdir yerine tekdir gör­dükleri yerler de var. Elbette ola­cak. Komünistler de boş durmuyor, çalışıyorlar. Biz dâvamızı anlatıyo­ruz, onlar dâvalarını da bırakmış­

lar, tam kadro bizimle uğraşıyorlar. Ama bize düşen; çalışmak, emanet edilen bayrağı kapıp ileriye, daha ileriye gitmektir.

Bize yazılar gönderen ülküdaşla-rımız duygularını ne güzel dile geti­riyorlar? Denizli'den yazan Hüseyin KARADENİZ isimli ülküdaşımız «Türklüğün bütünlüğüne» işaret et­tikten sonra şöyle sesleniyor : «Hür­riyet; köleliğin karanlıklarında bu­ram buram tüten alevdir. Bu alev söndürülemez. Türk'e ölmüş gözüy -le, hasta adam gözüyle bakanların ödlerini patlatacak olaylar Turau'-dan fışkıran volkan olacaktır.»

Fatih KOZANOĞLU imzasıyla ya­zan bir ülküdaşımız «Bugünlerde nerelere kaçırsam sizleri?» diye sor­duktan sonra bizi güzellikler içinde gezdiriyor, sonra Özmen, İmamoğ-lu ve Önkuzu ile kucaklaştırıyor.

Türkistanlı KIZ bacımız da okul larındaki bir bayrak merasimi ola­yını anlatıyor. «Okumuş olduğum yatılı okulda her pazar ikindi vak­ti tören yapılır ve bayrağımız istik­lâl marşı söylenerek indirilirdi. Bir pazar bu törene katılmanın heyeca­nını duyarak okula geldiğimde bay­rağı yerinde göremedim ve sonra nöbetçi öğretmen tarafından törene lüzum görülmediğini, bayrağın da rasgele bir öğrenci tarafından indi­rildiğini öğrendim» diyor ve «Bütün bunlar ne demek oluyor?» diye so­ruyor. Evet, ülkücülük ve ülküsüz-lük işte budur. Ülkücü, bayrak me­rasimine katılabilmek, istiklal mar­şını söyleyebilmek için hiç mecbur olmadığı halde pazar günü okula gi­der, ülküsüzler ise bayrak için tö­ren yapmaya bile lüzum görmezler.

Evet ülküdaşlarım; zamammız öyle kötü, zamanımızın birçok insa­nı öyle bozulmuş ki hep kötüler ve kötülükler revaçta. İşte en son 5 Temmuz 1974 Cuma günü yapılan Üniversite giriş imtihanında sorulan bir soru : HRİSTİYANLIĞIN MÜS­LÜMANLIKTAN ÇOK YAYILMIŞ OLMASININ SEBEBİ AŞAĞIDAKİ-LERDEN HANGİSİDİR?.. Müslü­man Türkiye'de Müslüman Türk ço­cuklarına sorulan, onların kafasını karıştıran bir soru. Ve böyle bir or-

p m a n OKTAY

tamda daha herşesin olması müm­kün.

Bu başıboşluk, bu nemelâzımcılık ülkücü aydınlar kadrosu işbaşına ge çene kadar devam edecektir. O hal de halden şikâyetçiysek, geleceği­mizin iyi olması bizim elimizde de­mektir. Biz çalışırsak bu mutlaka olacaktır. Haydin; hiç durmadan, dinlenmeden en iyiye, en güzele varmak için hep beraber ileri!..

YARIŞMA : Bu sayımızda Millet ve Din konulu yarışmamızın birin­cisini bulacaksınız YENİ KONU­MUZ:

MİLLET BÜTÜNLÜĞÜNDE SOYUN ÖNEMİ

Bu konuya ait yazılarınızı 10 Ey-lül'e kadar bekliyoruz.

2

Page 3: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

Genel Ahlâk ve Müstehcen Neşriyat

Sadi SOMUNCUOĞLU

Anayasanın hürriyetlerin sınırını tayin eden maddelerinden birinde «Genel ahlâkın korun­masından» söz edilmektedir. Bütün kanunların üstünde bulunan Türk Devlet yapısını ve dün­ya görüşünü kalın çizgilerle tayin ve tarif eden Anayasa'nın bu hükmüne ne ölçüde uyabiliyo­ruz? Savcılar, mahkemeler ve kanun hakimiye­tini sağlamakla görevli iktidar mensupları «Ge­nel Ahlâkı» korumak için Anayasa'da emredi­len işleri yerine getirmek için ne yapıyorlar?

Bu soruların cevabını hiçbir tereddüde yer bırakmamak üzere verebilmek için önce, Ana­yasa kuruluşlarının «Genel ahlâka» hangi ölçü­de uyduğuna bakmak yeterli olacaktır. Devletin haber, propaganda ve eğitim aracı vazifesini gören TRT'nin sadece «Genel Ahlâk» ile ilgili yayınlarını birlikte hatırlamaya çalışalım.

Sabahlan yayınlanan temsilleri hiç dinle­diniz mi? Genellikle, batıdan tercüme eserler seçilmiştir. Konuları birbirine benzer. Bir aile vardır. Kadın kocasının bir arkadaşıyla «Aşk» yapmaktadır. Bu durum koca ve çocuklar tara­fından farkedilir. Koca karısını arkadaşından geri almak için, gizli plânlar yapar işe başka kadınları sokar. Temsil kadının, kocasının arka­daşıyla gayrı meşru bir hayat yaşamasını meş-ırulaştırıcı, tabii gösterici bir doğrultuda geli­şip gider. Başka bir temsilde; herşey aynı; sadece karı - koca yerine iki nişanlı, damat -kaynana, veya birbiriyle evlenmeye karar ver-ımiş genç kızla erkeğin gayrı ahlâki münase­betleri konu edinilmiş. Meselâ bir defasında şöyle bir piyes dinlemiştim. Bir genç erkek,

-evin genç kızıyla evlenmek maksadıyla bir aile­ye yaklaşır. Ama «Yasak aşk» genç erkekle, kızın annesi arasında başlar. Bundan aile men­supları haberdar olur. Hoşgörü ve mantık (!) »ölçüleri içinde bu münasebet işlenir.

Batıdan seçilen (!) temsiller nedense hep böyle birbirine benziyor. Ben dinlemedim ama, duyanların ifadesine göre, bir artistin ağzın­dan, özür dileyerek yazıyorum, «Köpekleri olan dul kadınların kocaya ihtiyaç duymayacakla­rı» fetvası verilmiş.

Yukardaki örneklerdeki ahlâk anlayışı ba­lı milletleri için belki gayet normaldir. Ama

Türk milleti için «İnsanı insan olmaktan çıka­ran» namussuzluğun en büyüğüdür. Hapisane-ler hep bu tür, onun bunun kızını, karısını yol­dan çıkaranları temizleyenlerle dolu. Türk mil­letinin insana bakışı, aile anlayışı, erkek - ka­dın münasebetine verdiği nizam bambaşkadır ve batıya taban tabana zıttır. Türk'ün anlayı­şına göre, batı bencil, merhametsiz, hissiz, mad­deci, manevi duygulardan mahrum bir hayat felsefesine sahiptir. Materyalist batı ile Türk­ün dünya görüşünün savaşında TRT nasıl o-lurda düşman safında yer alır?

Hal böyleyken niçin devlet radyosu batı ahlâkının propagandasını yapan bir tutum için­dedir. Türk'ün alhâkı mı değiştirilmek isteni­yor? Böyle ise bu yetkiyi kimden almışlar? Baldızıyla, kaynanasıyia, arkadaşının karısıyla gayri meşru hayat yaşayanların münasebetle­rini yumuşatarak, normalmiş gibi göstererek, ye tişmekte olan, henüz cemiyetimizin değerlerini almamış bulunan gençlere ısrarla dinletmenin maksadı nedir? Anayasanın emrettiği «Genel ahlâkın korunması» nasıl olacaktır? Genel ah­lâka aykırı faaliyet denince acaba bunlardan daha âlâsı ne olabilir?

Anayasa ve Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri gereğince, savcıların harekete geç­mesi ve TRT yetkililerini mahkeme önüne dik­mesi lâzımdır. Ama, her ne sebepten bilinmez, böyle «Genel ahlâkı korumak» gibi konularda başta resmi kuruluşlar olmak üzere her türlü yayın hakkında tahkikat açıldığını şahsen hiç hatırlamıyorum. Acaba, Anayasanın koruma emrini verdiği «Genel ahlâk» a aykırı hiçbir faaliyet ülkemizde yapılmıyor mu? Ben mi ye­niliyorum?

Müstehcen neşriyatla mücadele diye seç­men gözünü boyamayı hedef alan istismarları bir kenara bırakmak zorundayız. Çünkü, ikti­dara bağlı bulunan (Genel Müdürünü kararna­meyle kabine tayin etmiştir.) TRT'nin Türk ah­lâkı, Türk kültürü, Türk musikisi; hasılı Türk'­ün neyi varsa hepsinin aleyhinde, yabancı de­ğerlerin lehinde israrla, kararlı bir faaliyet için­de olduğunu görüyoruz. İcra organı kendi em­rindeki kuruluşlardaki şahısları millî ahlaka uy­gun faaliyet içine sokamazken, serbest piya­sadaki gazete ve dergilerle uğraşırsa, bunun adına istismar denmez de ne denir?

Page 4: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

IŞANLI ORDUMUZ KIBRIS'TA

1971'de İkinci Selim'in Osmanlı Pa­dişahı olduğu sırada Türk hâkimiye­tine geçen Kıbrıs 1877 - 1878 lerde yapılan ve «93 Harbi» diye anılan sa­vaşlarda uğranılan Rus yenilgisin­den sonraki şartların icabı İngiltere ile yapılan anlaşma gereğince İngi­liz hâkimiyetine devredilmişti. Da­ha sonra 1954 yılında İngiltere Kıb­rıs için bir Anayasa hazırlamak ni­yetinde olduğunu açıklamıştır. 1958 Haziranı'nda Kıbrıs'ta Türkler ve Rumlar arasında çatışmalar çıkrmş, bunun üzerine İngiltere adaya 4000 İngiliz paraşütçüsünü sevketmiştir. 11 Şubat 1959'da Zürih Konferansı­nda Kıbrıs'taki Türk ve Rum top­lumlarının durumları üzerinde gö­rüşmeler açılmış, 13 Aralık 1959'da da Ada'nın Başpiskopos'u Makarios Cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük'de Cumhurbaşkanı Yardımcısı seçilmiş­tir.» 16 Ağustos 1960'da Kıbrıs'ın bağımsızlığı ilân edilmiş ve İngilte­re'ye iki üs verilmiştir.

1963 Aralığının sonları ile 1964 0-cağınm başlarında Kıbrıs'ın Yuna­nistan'a ilhakı için çalışan ENOSİS' ci Rumlar Türk kesiminde masum Türkleri katletmişler, kadın ve ço­cuk demeden Türk olan herkesi hun harca öldürmeye girişmişlerdir. 4 Mart 1964'de B.M. Güvenlik Konse­yi Rum saldırıları üzerine adaya bir birlik göndermeyi kabul etmiştir. Bundan sonra bazen sürekli, bazen de aralıklı olarak Rum saldırıları devam etmiştir. Enosiscilerin teşkilâ

ti olan EOKA müteaddit defa­lar yapılan seçimlerde Makarios'a mağlûp olmuş, EOKA lideri Gri-vas 1974 Ocak ayında Limasol'da öl­müştür. Daha sonra Yunan Cuntası ile Makarios'un arası açılmış ve 15 Temmuz 1974 günü Yunan subay­larının darbesiyle Makarios görev­den uzaklaştırılıp yerine kukla Samp son geçirilmiştir. Sampson hükümeti nin varlığı hiçbir devlet tarafından kabul edilmemiş ve Türkiye anlaş­maların kendisine sağladığı hakları kullanarak 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs'a başarılı bir çıkarma yap­mıştır.

Tarihin derinliklerinden bu yana esir olarak yaşamamış, daima hak­kı, hakikati temsil etmiş ve zulme karşı savaşmış olan kahraman Türk Milleti Kıbrıs'ın bir oldu bitti-ye getirilerek elinden alınması için girişilen tezgahlamalar karşısında da susmamış ve dünkü kölesi Yu­nan palikaryalarına yeni bir ders vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı­nı bilmez Yunan Cuntası şüphesiz kendisini Türkiye'yi, Türk Milleti'ni altedebilecek kadar kuvvetli saymış olacak ki böyle bir harekete giriş­miştir. Ancak, tarihi şan ve şerefte

dolu olan asil Türk Milletinin şanlı ordusu, kahraman Mehmetçiği büyük devletleri bile hayrete düşüren bir çıkartma hareketiyle Kıbr.s'a ayak basarak palikaryalara unutamaya­cakları bir ders daha vermiştir.

Silâhlı Kuvvetlerimizin karada, de­niz ie ve havada kısa zamanda bü­yük üstünlük kurmaları karşısında çaresiz kalan Yunanlı'lar her za­manki gibi yine masum halka, ka­dınlara ve çocuklara saldırmış, adi­ce, vahşice katliamlarda bulunmuş­tur. Asil Türk Milleti, Kahraman Türk Ordusu ve bu asil milletin ül­kücü nesli bu vahşiliği, bu alçaklığı yine unutmayacaktır. Türk'e uzanan eller daima kırılır ve kırılmaya mahkûmdur. Allah inananlarla be­raber olmuştur ve olacaktır.

Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kazan­dığı zaferden sonra Kıbrıs'ın en gü­zel yerlerinden birisi olan ve her-zaman Türkiye ile, karşıkarşıya o-lan Girne Rum hâkimiyetinden çıka­rak gerçek sahiplerinin eline geç­miştir. Unutulmasın ki Türk Mille-ti'nin gücü Kıbrıs'ın tamamını alma­ya yeterlidir. Bu, Türk Milleti'nin içinde yatan bir arzudur ve mutlaka gerçekleşecektir.

Genelkurmay Baş kanı sayın Se­mih Sancar Adı­na Genelkurmay' dan bir Korgene­rale Kur'an, Bay rak ve Kılıç ve­ren Ülkü Ocak­ları Genel Başka nı Muharrem Şemsek Genelkıır may Başkanlığı'-Din önünde Korge­neralin elini ö-perken.

4

Page 5: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

Bucak Lisesi'nde olup bitenler

Yurdun birçok yerinde olduğu gibi Bucak Lisesi'nde de solcu öğretmen ve idarecilerin yarattıkları terör de­vam etmektedir. Lise Müdürü ve öğretmenlerin çoğu solcu olmasına rağmen öğrencilerin büyük ekseriye­tinin milliyetçi - ülkücü olmasını bir türlü sindiremeyen idare ve bazı öğ­retmenler ülkücü öğrencileri güç du­rumlara düşürebilmek için ellerinden gelen bütün gayreti göstermektedir­ler.

Sene içerisinde yapılan bir arama­da bir ülkücü öğrencinin üzerinde ATATÜRK'ün zamanında basılmış olan Bozkurtlu paraların örneği bu­lunmuş ve bu paralar suç (!) âleti olarak alınmıştır. Aynı öğrenci da ha sonra tekrar aranmış ve üzerin­de BOZKURT Dergisi, BÜYÜK ÜL­KÜ Gazetesi ve BOZKURT rozeti çıkmış, bunlar da suç (!) unsuru o-larak alınmış, zikredilen öğrenci di­siplin kuruluna verilmiştir. Solcu öğretmenlerden kurulu disiplin kuru­lu öğrencinin verdiği ifadeleri, ce­vapları değerlendirmeyerek 5 gün okuldan uzaklaştırma cezası verildik­ten başka hareket notundan da 3 not kırılmıştır. Sıkıştığı zaman «Ben rte milliyetçiyim, talebeliğim sırasın­da şöyle keserdim, böyle biçerdim» diye ahkâm kesen Bucak Lisesi Mü­dürü Mehmet Doğan'ın böyle nasıl milliyetçi olduğuna doğrusu bütün Bucaklı'lar gibi biz de hayret ' et­tik. Mehmet Doğan'ın diğer bazı

marifetlerine (!) aşağıda temas ede­ceğiz.

Bucak Lisesi temsil kolu 1973 -1974 öğretim yılında Necati Cumalı'-nın Vur Emri ve Cahit Atay'ın Pu­suda isimli piyeslerini hazırlayıp oynamışlardır. Her iki piyes de sol görüşü yansıtmaktadır. Bu piyesler­de bazı roller de ülkücü öğrencilere verilmiştir. Piyeslerin oynanması sı­rasında Bucak Lisesi ile en ufak bir ilişkisi bile bulunmayan Bucak Ko-miseri'nin Bucak halkının nefretine mazhar olan giyinişli oğlu sahneye çıkarılıp müzik çaldırılmak isten­miştir. Bunun üzerine ülkücü öğren­ciler «Eğer bu şahıs sahneye çıkar­sa biz oynamayız» diye diretince gündüz komiserin oğlu sahneye çı­karılmamıştır. Gece ise önce ülkü­cü öğrencilerin rol aldığı piyes oy­natılarak arada komiserin oğlu sah­neye çıkartılmıştır. Millî değerleri­ne çok sıkı bir şekilde bağlı olan Bu caklılar'ın tepkisi ve «Yuh» çek­meleri üzerine polisler durumu ya­tıştırmak zorunda kalmışlardır. Bu arada Kâzım Çotur isimli solcu öğ­renci komünizmi öven bir şiir ok.j-muştur. Geceden sonra solcu Kâzım Çotur ülkücü öğrencilere karşı şun­ları söylemiştir : «Bu ortam benim ortamım, istersem Lise Müdürünü attırabilirim. Bütün öğretmenler be­nim adamım. Onlarla sıkı çalışmala­rım var. Siz aptalsınız, neyin ne ol­duğunu bilmiyorsunuz...» Ülkücü öğ­renciler imtihanlar arefesinde her­hangi bir olaya meydan vermemek için bu sözlere karşılık vermemişler­dir.

BİR MÜDÜR Kİ!... Diğer taraftan Bucak Lisesi Mü­

dürü Mehmet Doğan'ın bir başka özelliği, bir başka marifeti (!) da­ha vardır. Bu da şudur : Lise Mü­dürü Mehmet Doğan okuldaki kız öğrencilerle ilişki kurmaya çok me­raklıdır, hanımı Ümran hanım Bu­cak Lisesi'ne öğretmen olarak ta­yin edilmiş, müdür beyle tanıştık­tan sonra Bucak'ta evlenmişlerdir. E v v e l k i yıl A. Y. isimli li­se öğrencisiyle kurduğu ilişki bütün öğrencilerin ve okul müstahdemleri­

nin diline d ü ş m ü ş t ü r . A.Y.'yi sınıftan çağırıp odasında seviştiğini bizzat görenler vardır. Aynı Müdü­rün bu yıl da G. H. ve A.T. isimli kızlarla ilişki kurduğu, hattâ bir se­ferinde karısı Ümran tarafından da makam odasında bu kızlardan bi­riyle uygunsuz vaziyette yakalandı­ğı söylentisi vardır. Ayrıca P.Ş. i-simli kız ve okulun kadın hademe-siyle ilişki kurduğu bütün lise öğ­rencilerinin ve Bucak halkının dili'i-dedir. Son günlerde ise müdür be­yin Bucak'ta görünmediği, terk-i me kan ettiği şeklinde haberler gel­

mektedir. Herhalde bütün öğrencile­rin diline düşen, kahvelerde, evler­de halkın konuşup durduğu nefretini belirttiği böyle bir hâdise iftira ola­maz. Bucak'ta genel kanaat şudur : «Bu Müdürün Türk Millî Eğitimi'nde işi ne?» Evet... Biz de aynı soruyu soruyoruz : «Bu Müdürün ve bunun gibilerin Türk Millî Eğitimi'nde işi nedir?»

Mehmet Doğan, Mehmet Erdoğ-muş isimli ülkücü öğrenciyi de im­tihanlara almak istememiş ve itiraz eden öğrenciyi odasında dövmüştür. Aşağıda yüzü sargılar içinde olan Mehmet Erdoğmuş'u görüyorsunuz.

Bucak Lisesi Müdürü'nün hış­mına uğrayan Mehmet ER-DOĞMUŞ.

5

Page 6: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

ÜLKÜCÜLER ÜMİTTİR

Her meslekten ülkücüler kendi aralarında teşkilâtlanmakta ve her teşkilât yurt sathında hızla yayılmaktadır. Bu gelişme toplumumuz­da büyük bir heyecan ve ilgi ile izlenmekte­dir. Milletimizin bir kısmı herkesin önünde açıkça «Ben Türküm, Türk Milliyetçisiyim» di­yebileceği günlerin tekrar geldiğini görerek sevinmekte; bir kısmı da komünist emellerini gerçekleştiremiyeceğinden endişelenmekte­dir. Gerçekten çevremizde «Ben milliyetçiyim» diyebilenler gittikçe çoğalmaktadır. Bu bir «Dıştan değişme» olarak görünüp küçümse­nemez. Çünkü «Türküm» demenin verdiği he­yecan ve gurur bu millette söndürülemez. Ancak, herkesin bu yolda aynı hızla yürüye-miyeceğini, millet varlığını aynı cesaret ve kuvvetle savunamıyacağını takdir etmemiz ge­rekir. Mücadelede bizden geri kalanların dua­larına, manevî desteklerine ve kendi aileleri içerisinde Türklük duygusunu ve kültürünü sürdürme çabalarına razı olmalıyız.

Bizi endişe ile izleyenlerin neler yapabile­ceklerini, şimdiye kadarki eylemlerinden tah­min edebiliriz. Türk Milletine has akıl ve dira­yet ile sabır ve metaneti kaybetmediğimiz sü­rece bunların iftira, desise ve tuzaklarına düş-

Prof. Dr. ûrhan DÜZGÜNEŞ

meyiz, düştüğümüz zamanlarda da tahammül ederiz, yılmayız, inançlarımızı kaybetmeyiz.

Kanunlar bizden yana.. Biz Türk olan her­kesin bildiği, kanunlarda da yazılı olan haslet­lere sahip bir toplumun, muhafazasını, gelişti­rilmesini ve yüceltilmesini istiyoruz. Türk Mil­letinin menfaatlerini alt ve üst seviyelerdeki sosyal ve siyasî grupların menfaatlerinden ve şahsî çıkarlarından üstün tutabilen insanlar­dan oluşmuş, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmış bir toplum ülküsüne bağlıyız. Kanunlarımız da bize bu ülküye bağlılığı em­rediyor. Ve böyle bir ülkü komünistçe slogon-lar ve uygulamalarla gerçekleştirilemez, diyo­ruz.

Türk doğmuş evlâtlarımızı evvelâ ailesini, sonra da Türklüğünü inkâra teşvik edenlerin ve bu yolda eğitenlerin milletimize karşı suç işlediklerini iddia ediyoruz. Türk'ün Orta As­ya'dan dünyaya yayılışını sembolize eden ve Atatürk zamanında iftiharla taşıdığımız Boz-kurtlu rozet ve armalara, ödüller verdiğimiz resimlere ve tablolara şimdi tahammül ede-miyenlerin Türklük ile her hangi bir yakınlığı olmadığına inanıyoruz. Hata mı ediyoruz, suç mu işliyoruz?

Türk çocuklarına kendi özünü öğretmede çektiğimiz idarî zorluklardan şikâyet ediyoruz. Cezalandırılmalarımızın temelinde ülkümüze bağlılığımızın ve bunu gerçekleştirme çabaları­mızın yattığını görüyoruz. Haklı değil miyiz?

Her şeye rağmen, Atatürk'e uyarak, Türk lüğümüz ve ülkücülüğümüzle öğünüyoruz, Türk Milleti için hayırlı olduğuna inandığımız yön­de çalışıyoruz ve geleceğe güveniyoruz.

6

Page 7: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

TÜRKELi'nden SjjjjSM YBLlEiî

O RUHLAR DİRİLECEK

Mastar Dağı akça karı içinde, Türk­men boyu yaylasına göçermiş. Susuz kalıp doru atlar kişnerken, Bingöl bin yerinden gölek açarmış. Yürürmüş de Balak Gazi Harput'a, nağrasından ko ca şehir titrermiş.

Toros eteklerinde Afşar çadırlarını gör­dünüz mü? Bölük bölük, tümen tümen Türkmen atlıları, süs olmuş, nakış ol­muş çadırdaki kilimde. Bir köy evi neler saklar bilir misiniz? Avlusundan ocakbaşma kadar, koca bir ruh dipdi­ridir orada. Sınırlarımla tükenir sanma o ruhun sesi. Taa Asya Bozkırların­dan, Balkanlar'a kadar uzanır. Kaş-gar'da kilime vurulan desen, benim de tezgahımda öyle dokunur. Ve., benim sınırlarım işte orada başlar.

Dadaşelde bar tutarlar yiğitler. Ma­yasında o atlının sesi var. Elâzığ'da halay çeken gakkoşun, yeleğinde, ku­şağında o atlının süsü var.

Yarım kalan akının savaşçısı yiğitim. Anadolu üstüne vurulan bu mühürler,

senin de kalbine nakşetmiş belli. Ama aldırma sen gelen köhne seslere. Gö­ğüsler hep ilerde, başlar yükselsin gö­ğe. Sen vatanın içinde vatan kadar bü­yüksün. Unutma ki gelişin şafak gibi doğacak. Ve yarın senin sesin de o ses­te boğulacak. Yıllar yılı vatanda ya-şıyan ülküsüzler, ülkücü kesilecek se­nin ayak sesinde. Bir köhne zihniyetin şartlanmış şamatası, seni türlü renkle­re boyıyacak belki de. Bir büyük ülkü için uğraştasın yiğitim. Makamıar bi­lirsin ki büyük yapmaz kişiyi. Aldırma sen böyle küçük seslere. Ve... Görecek­sin o ruhlar seninle fışkıracak.

Günerkan AYDOĞMUS

Anadolu ve İki Büyük Zafer Türk'ün asırlarca süren koşusu, zaferler, dertler,

çileler, acı - tatlı günler derken Ağustos 1071, oradan da Ağustos 1922.

Ortaasya'dan çeşitli bölgelere göç eden Türkler'in bir kolu, Oğuzlar'ın Kınık boyundan Subaşı Dukak'm oğlu Selçuk 940 yıllarında maiyetiyle birlikte güneye doğru inip Cent şehrine yerleşiyor. Yine savaşlar, yine zaferler ve Türkler İslâmiyetle kucaklaşıyor. Artık yük­seliş, büyüyüş başlıyor. Yüz atlıyla göç eden Selçuk'un ordusu kendisinden sonra bin atlı, onbin atlı, yüzbin atlı oluyor ve «Bizim Türkeli» büyüdükçe büyüyor. Tuğrul ve Çağrı Bey kardeşler 1040 Dandenakan za­ferinden sonra devlet kuruyorlar. Zaten var olan, Türk'ün gönlünde yaşayan devlet yeniden ihya edili­yor. Sonra genç bir yiğit. Sultan Alparslan 1071'de Malazgirt zaferiyle Anadolu'ya, bugünkü son bağımsız Türk kalesinin bulunduğu topraklara giriyor.

Böylece bizim olan Anadolu'da daha sonra Fatih­ler, Yavuzlar boy gösteriyor, Türk kıt'alara hükmedi­yor ve Malazgirt zaferinden 9 asır sonra yeniden düşmanlar görünüyor. Anadolu yeni bir zafere gebe. Ve yine bir Ağustos ayı, yeni bir zafer. 26 Ağustos 1922'de Dumlupınar ve 30 Ağustos 1922'de ZAFER!..

Sonra, Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir ileri!..» diye gürleyen bir sesle beraber düşmanın, bize hiçbir zaman dost olmayan, kardeş olmayan ve olamayacak olan Yunanlı'nın denize dökülüşü.

İşte Bizim Türkeli kanla, terle yoğrulmuştur- Hiç­bir güç, hiçbir oyun Bizim Türkeli'ni, Bizim Türkelleri-ni bizden alamaz.

26 Ağustos 1071'de Bi-zanslılar'a karşı Malaz­girt zaferini kazanarak Anadolu'yu bize yurt yapan ALPARSLAN Gazi'yi rahmetle anıyo­ruz.

Page 8: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

Zaman bizce konuştu

Daha önce doğmalarından başka hiçbir özelliği ve üstün­lüğü olmayan yaşça büyükleri­nin birçoğundan daha iyi bilir­sin : Savaş dönemlerinin ölçü leri, barış günlerinin keyifli ra­hatlığına hiç benzemez. Hatır­lıyorsun değil mi? Hani bir söz vardı, küçümseyen tebessüm­lerle çarpılmış, züppe ağızlar­dan hiç düşmeyen bir söz var­dı. Akılları sıra Türk ülkücü-leriyle alay etmeye özenirler-d i : «Vatan millet, Sakarya!» Aslında sen, «Vatan, millet • Sakarya» dışındaki konuları da diğerlerinden daha iyi bilirdin.

Galip ERDEM

Ama ötekilerin beyinleri yıkan­dığı için, anlayamadıkları baş­ka birşey vardı: «Milletlerin hayatında öyle zamanlar olur ki, adeta herşey susar, yalnız «Vatan, millet, Sakarya» konu­şur. Kıbrıs'taki üç günlük sa­vaş, belirtmeye çalıştığımız ger çeğin en açık ispatıdır. Dikkat etmemiş olamazsın: Cumhur­başkanı sayın Fahri Korutürk, 59 saat boyunca ve daha son­ra neler söyledi? Allah, vatan, millet, soydaşlarımız vs. Ya Başbakan sayın Bülent Ecevit'e ne buyurulur? 47 yıllık ömrü süresince kullandığı vatan, mil­let, soydaş, Allah kelimelerini terazinin bir kefesine, Kıbrıs çıkartmasından sonraki demeç­lerinde, basın toplantılarında, radyo ve televizyon konuşma­larında ağzından çıkan aynı cins kelimeler terazinin diğer kefesine konsa, hiç şüphesiz ikincileri ağır basacaktır. Bi­rinci sayfalarını artist resimle-riyle süsleyen, Türk ordusuna karşı savaş açan mahkûm bir komünisti milyonlarca lira har­cayarak kahramanlaştırmaya yeltenen, hattâ intikam nu­tukları çektiren sokak gazete­sini ve en ufak bir fırsattan

faydalanarak, cesaretlerinin ı. zin verdiği ölçüde, Silâhlı' Kuv­vetlerimizi hırpalamaya y9|te_ nen «Sola açık» diğer gQ26 t e

ve dergilerin neler yazdıklarım okudun. Biraz sevindin, biraz üzüldün ve elbette biraz da güldün! Ruhunun zenginliği V 6

yüreğinin büyüklüğü, mw s t

sevgisini akla gelebilecek bü-tün değerlerin üstünde tutu­şun, kimsenin kmayamıyaca-ğını gayet iyi bilmene rağmen; «Daha önceleri neredeydiniz?))' diye sormana imkân vermedi.

Genelkurmay Başkanımız Sancar paşamızdan ve diğer komutanlarımızın tutumların­dan söz etmiyeceğim. ÇünkûS onlar; vatan, millet ve zafer­den başka hiçbirşey düşün­müyorlar. Konuşmalarının her kelimesi milletle başlıyor, Al­lah'ın yardımına sığınıyor ve zaferle bitiyor. Bütün zamanla­rın belki adsız ama en büyüKİ ülkücüsü Mehmetçik, kuman­danını kurtarmak için, müba­rek göğsünü dünya barbarlık birincisi Yunan kurşunlarının önüne atıyor. Rum çetecilerini* sinek gibi temizleyen Koman­do Yarbayımızın sözlerini duy­dun. O nasıl yiğitlikti, millete

Kendini nasıl bir adamışlıktı. Şehitlere imreniyor, «Buraya zaten şehit olmak için geldik!» diyordu. İnanıyorum: Sonsuz bir gurur, gözlerinden süzülen bir damla yaştı. O kadar.

NOT : Atalarımızın Ülkücü­lüğü isimli yazı serime Kıbrıs hadiselerinin sonucu alınınca­ya kadar ara vereceğim.

BAYRAK VE MEZAR

AKINCILAR

Alîm KAYAYURT

N. Y. Gençosmanoğlu Ağabeyime

Yakışmaz mı hürriyet, yüce Türk soyuna? At sfirdü akıncılar, serhad, Tuna boyuna. Yürüdük kıt'alara yaymak için İslam'ı, Hazırol... Delikanlım, şimdi akın zamanı.

VıUar var ki..! Asya'dan Avrupa'ya koşarım, Baharda akm zamanı, Tuna gibi coşarım. Şimdi kurmak zamanı, TURAN adlı vatanı, Sur..! Sur hele akıncım, hele bir sür atım.

Biz ki.! Verdik Avrupa'ya çağdaş medeni-

Çok büyük olacak kesilen kolumuzun diyeti! «Jj*. Hz. Muhammed'in bahsettiği nur; Türk doğar, Türk ölür. Türklük kalır.

Bü Fatih'in, bir devir, çağ açan akıncısı. Oldak şimdi, kendi kendimizin yabancısı, Dil başka, söz başka, başka söylenen türkü; Fakat şimdi aynı gaye, aynı kalplerde ülkü.

Bugün öz vatanımda belki esirim amma, Gun olacak, gönlüm karşı koyacak cihana. A "» var delikanlım, hazırla pusatını. STO.1 Sür hele akıncım, hele bir sür atım. Türk doğar, Türk ölür, Türklük kalır.

MALAZGİRT DESTANI

Faruk N a f i z G Ü R A K A R

Sene blnyetmlşbir, Ağustos yirmialtı Romendiolen esir düşmüş ayak altı Türk ordusu zaferler kazandı, san aldı

Yiğitler marş tuta, kurtlar uluya, Cenk İçin akın var ANADOLU'ya.

Gelişler işahlanış, bakışları ağu TURAN Türklerinin haykırmaktadır çoğu Var olan elde sancaklar, gökte bayraklar

Yiğitler marş tuta, kurtlar uluya, Cenk için akın var ANADOLU'ya.

Kalbi iman, aşkı şanla, zafer sarıyor Durmuyor tolgalı beyler, dağlar aşıyor Artık Anadolu'mda TÜRKLER dolaşıyor

Yiğitler marş tuta, kurtlar uluya, Cenk için akın var ANADOLU'ya.

Gökyüzü kızıllaşmada, yer sarsılmada Cuma gününde, Alparslan namaz kılmada Türk ordusu yılların öcünü almada

Yiğitler marş tuta, kurtlar uluya. Cenk için akın var ANADOLU'ya.

ı!iuiHHHi!ttttııııııınmıtlıifillll

BİNBOĞALAR

islâmı haykıracağım Dil veriniz Binboğalar Küfre köstek vuracağım El veriniz Binboğalar

Fetih çağlarına kadar Oğuz beğlerine kadar Tanrı dağlarına kadar Yol veriniz Binboğalar

Arallarda yunacağım Ötüken'e konacağım Alparslan'a sunacağım Gül veriniz Binboğalar

Hayati Vasfi Taşyürek

Page 9: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

ATALARIMIZIN MİRASI

*~ Tarihin en eski milletlerinden biri olan Türk Milleti, haklarını müdafaa etmek bir yana ken­di varlığını müdafaa mecburiyetine düşmüştür. Dünyada hiçbir millet yoktur ki başka milletle­rin egemenliği altında olsun.

Dünyanın her yerine ilim ve uygarlık götü­ren, büyük İmparatorluklar kuran, zalimi ezen, mazlumu koruyan, haksızlıklar karşısında eğil­meyen ey koca Türk! Acaba komşuların da böyle mi düşünüyor? Daha düne kadar vaii gönderdiğin Yunanlılar'ın hareketlerine dikkat­le bak! Sisli adalardan her an bir baskına uğ-rıyabilirsin. Senin zayıf anını kolluyorlar. Seni senden başka seven yok. Aldanma düşmanın tatlı sözüne ve dost görünen yüzüne. Bunlar geçici bir nezaket veya menfaatin neticesi. En haklı olduğun Kıbrıs dâvasında Birleşmiş Mil-letler'de sana kaç devlet oy verdi?

Cumali KİBAR

Büyük Atatürk ne derdi! «TÜRKLER BU TOPRAKLARDA TAM BATI MEDENİYETLİ 25 MİLYONLUK BİR TOPLUM OLUNCA KENDİ KENDİLERİNİ SAVUNACAKLAR. 50 MİLYONA ÇIKINCA, EĞER ÇEVRELERİNDE BAZI MESE­LELERİ VARSA O VAKİT ONLARA BİR GÖZ ATACAKLAR,»

Bir millî misak dâvası olduğu için Hatay'a sarıldı.

Tarih göstermiştir ki devletler millî men­faatlerinin çatıştığı alanlarda savaştan başka çare bulamamışlardır.

Eşit maddî kuvvetler arasındaki mücade­leyi moral yönünden üstün olan taraf kazanır. Moral kuvvet teknik kuvveti yaratabilir. Moral kuvveti olmayan milletler kalkınamazlar. Bazı hamleler yapsa dahi bu kalkınma sayılmaz. Ve o millet mutluluğa yönelemez. Bu sefer birçok sosyal problemler ortaya çıkar. Örnek'mi isti­yorsunuz?

İşte Amerika, İşte Rusya, hâlâ beyaz - zen­ci mücadelesi, hâlâ sınıf çelişkileri. Nerde dünya kardeşliği, hani sınıfsız toplum?

Meselelere materyalist açıdan çakanların yanıldıkları nokta budur. İnsan bir robot değil­dir. Gelişmeleri, hareketleri, fikirleri, hisleri ve inançlarıyla bir değerler sistemidir.

İşte bunun içindir ki Türk gençliğine; «BÜ­YÜK DEVLETLER KURAN ECDADIMIZ BÜYÜK VE ŞÜMULLÜ MEDENİYETLERE DE SAHİP OLMUŞTUR. BUNU ARAMAK, TETKİK ETMEK , TÜRKLÜĞE VE CİHANA BİLDİRMEK BİZLER İÇİN BİR BORÇTUR.» diyen, ilhamını Büyük Türk Milleti'nin asil sevgisinde bulan Atatürk, ömürünü «Geçmişteki Türk varlığı», «Yaşayan Türk Milleti», «Gelecekteki Türk» problemleriy­le uğraşmakla geçirmiştir. O, ancak fikir ve prensiplerini nazarî sahadan çıkararak fiiliyata intikâl ettirdiği anlarda huzura kavuşuyordu. Ve Türk gençliğine şu tarihî ve ebedî görevi işaret ediyordu. «TÜRK ÇOCUĞU ECDADINI TANIDIKÇA DAHA BÜYÜK İŞLER YAPMAK İÇİN KENDİNDE KUVVET BULACAKTIR.»

10

Page 10: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

Z. Kadir DOĞANAY

İnsanların geç de olsa gerçeği anlamaları istikbâle güvenle bak­mamıza vesile olmaktadır. Türkiye'deki siyasî mücadelenin ağırlık merkezinin artık partiler arasında değil, 29. yüzyılın son çeyreğine adım atacağımız şu yıllarda memleketimizi geri kalmışlıktan kurtar-

. mak ve çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak iddiasıyla ileri sürülen ide Z ı A r H J K I olojiler ve bunların savunucusu kadrolar arasında olduğudur.

U f T T n T Î ' T ' C V F M BÛ" gerçeğin bir başka yönü, Türkiye'yi şimdiye kadar — Tanzimat-M U d DCjLıİh X İhN ian DU güne — genellikle Batı mukallidi ve hayranı olan aydınların (!)

idare ettiği ve bunların teşhiste de, tedavide de yanılıp güzel vatanıım-İ D R Â K z l v e yüce milletimizi karanlık, mecralara sürükledikleri ve de bir Türk

rönesansının, kendine dönüşünün gerekli olduğudur. Bunun da maziye gururla ve ibretle, âtiye ümitle ve büyük emellerle bakan milliyetçi dünya görüşüne sahip ülkücü aydınlarla gerçekleşeceği muhakkaktır.

Seçim propogandaları sırasında Türkiye'nin hemen her yerinde Milliyetçi Hareket mensuplarının mil­lete anlatmaya çalıştıkları da özellikle buydu. Ancak milletimiz senelerden beri kitle partilerinin bol ve ucuz maddi vaadlerine alıştığı için, ülkücülerin bu kadro meselesi ile Türkiye'nin geleceği arasında kur­dukları ilişkiyi pek anlayamamış, anlayanlar da, bunu yeni bir seçim taktiği sanmış veya önemsememi.ş-tir.

Fakat aradan çok zaman geçmedi. Kadro hareketi yürüten bir doktrin partisinin koalisyonla da olsa iktidara gelmesi ve bununla birlikte müseccel Marksistler'in mühim mevkilere atanmaya başlanması aklı selim sahiplerinin az da olsa uyanmasını sağladı. Biz bütün gücümüzle «Türkiye'de iki ideoloji var. Bun­lar Sosyalizm ve Türk Milliyetçiliğidir. Mücadele buiki ideoloji ve taraftarları arasında oluyor. Türkiye'de köklü icraatı ancak kadro sahibi olan milliyetçi siyasî kuruluşlar yapabilir» diye bağırırken «Biz geçini derdinde — veya — paramızı, servetimizi koruma çabasında iken bunlar ne anlatıyor? Bana ne kadrodan, kadro neymiş?» diye yüzümüze şüpheyle bakanlar şimdi solun kadro değişikliğini görünce tarif edilmez bir endişeyle ve korkuyla geleceklerini düşünüyorlar. Hele üst seviyedeki o idare-i maslahatçı, eyyamcı, bürokrat zihniyet zannediyordu ki oturduğu makamın tapusu ebediyyen kendisine ait kalacak. Eminim ki şimdi koltuklarının çatırdadığını hissedenler, alt kademedeki milliyetçi dünya görüşüne sahip genç idare­cilerin yükselmesi için hiçbir gayret göstermemişlerdir. Ve hatta milliyetçi saf Aadolu çocuğu kanuni yollardan müracaat edip herhangi bir müesseseye girmek istediğinde onun müracaatları hasıraltı edilmiş, buna mukabil bir arkadaşının hatırı için, arkası kavi olduğu için, fikrine hizmet edeceğine inandığı için bir solcuyu işe alabilmişlerdir. Şimdi ise besledikleri kargalar gözlerini oymuşlardır ve oyacaklardır.

Başkalarını bilmem ama ,şu son günlerde karşılaştığım değişik meslek ve siyasî gruplarda olan ta nıdıklarla aramızda geçen konuşmalardan onların solun kadro değişikliği karşısında, bu meseleyi idrak içinde olduklarını anladım.

Geçenlerde, tanıdık bir sanayicinin bürosunda, hemen hemen Türkiye'de «Sağ» olarak vasıfladırılan si­yasî partilerin hepsinin de taraftarının bulunduğu bir toplantıda (Sohbet mahiyetinde) sözü kadro meseie-sine getirip izah ettiğimizde, görüşümüzün takdire şayan bir olgunlukla tasvip edildiğini gördüm. Ve içle­rinden birisi «Şimdi Türkiye'nin meselelerine ba.şk.ı açılardan bakmak gerektiğini» ifade etti.

Bu tanıdıklarım ve onlar vasıtasıyla konuşup sohbet ettiklerimizin hepsi de çekirdeğini ülkücü gençli­ğin teşkil ettiği hareketin bu açıdan haklı olduğunu, ülkücü gençliğin Türkiye'yi çağdaş uygarlık seviye­sinin de üstüne çıkaracak olan milliyetçi aydınlar kadrosunun nüvesini teşkil ettiğini belirtmek zorunda kaldılar.

Allah'a şükretmek lâzım. Çünkü atalarımızın aksine «Hakkı hak sahibine teslim etmek» faziletinin ade­ta unutulduğu toplumumuzda artık, hangi siyasi kanada mensup olursa olsun, bir hakkın, hakkın sahibi olana teslim edilmesi gerektiğinin idraki içinde olanların sayısı artıyor. Daha güzeli ve sevindiricisi ülkücü gençliğin Türkiye'nin kurtuluşunun müjdesi olduğuna inanabiliyor. Hatta sağ partilerin partizanca tutumlar­dan vazgeçip, Marksistler'e karşı ülkücüleri desteklemelerinin gerektiğini söyleyebiliyorlar. Temennimiz odur ki, bunu mecliste grubu bulunan ve milliyetçi olduklarım ifade eden siyasiler de idrak edebilir. Bu gerçekleştiği taktirde milletimize şu müjdeyi verebiliriz :

Doğacaktır sana vaadettiği günler hakkın, Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın. Ancak, rahmetli büyüğümüz, büyük Türk milliyetçisi Dündar Taşer'in söylediği gibi «Bu büyük dâvayı

idrak etmenin büyüklüğünden korkup, idraksizliğin alçaklığına sığınanlar...» sığınmayı tercih edenler var­sa, bu, büyük milletimiz için acı bir kaderin habercisi olacaktır.

TANRI TÜRK'Ü KORUSUN

11

s

Page 11: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

D. Taşer Armağanı Tiyatro Yarışma?ı Sonuçlandı

Bilindiği üzere Büyük Türk milliyetçisi Dündar Taşer 13 Haziran 1972 günü bir trafik kazası sonucu Hakk'ın rahmeti­ne kavuşmuştu. Töre - Devlet Yayınevi bu büyük insanın ha­tırasına çeşitli edebi konularda yarışmalar düzenlemeye karar vermiş ve ilk olarak «Tiyatro» dalında bir yarışma düzenlenmiş ti. Bunun ilân edilmesinden sonra ülküdaşlarımız memnuni­yetlerini belirtmişler ve bö/le bir yarışmanın çok faydalı ola­cağını, böylece «Türklük şuur ve gururu, İslâm imanı, ahlâk ve faziletini yansıtan tiyatro e-seri sıkıntısının giderileceğini» beyan eden mektuplar yazmış­lardı.

Yarışma da zaten bu gayey­le ve merhumun çok sevdiği ülkücü gençlerin kaabiliyetlerini ortaya çıkarmak, onları yaz­maya, okumaya alıştırıp ülküle­rine daha faydalı olabilmelerini sağlamak için düzenlenmişti. Yarışmaya katılan ülküdaşları­mız herşeye ve bütün tecrübe sizliklerine rağmen söz konusu

eksikliği büyük ölçüde giderici eserler yazıp göndermişlerdir.

Galip Erdem, Emine Işınsu, Dr. A. B. Ercilasun, Sadık Tu-rai, M. Nuri Özşahin ve Erdal Sargutan'dan kurulu seçici ku­rul gelen eserleri büyük bir ti­tizlikle incelemiş ve en iyi ne ticeye varabilmek için büyük gayret göstermiştir. Seçici ku­rul tiyatro konusunun gerçek­ten özel bir teknik ve sanat yö­nü olduğunu, bu yüzden tecrü­besiz olan müsabıkların bazı hatalara düştüklerini belirtmiş­lerdir. Teknik eksiklikler yüzün­den bu müsabakada birinci ve ikinci seçilmemiş, ALPARS­LAN isimli eseriyle Manisa'nın Demirci ilçesinden yarışmaya katılan Yaşar Sağlam isimli ül-küdaşımızın eseri üçüncülüğe lâyık görülmüştür. Mansiyonlar ise şu şekilde dağılmıştır :

1, Mansiyon : Afyon - Emir-daâ'dnn Tnvyar Aksoy CİRKEF

adlı ederiyle, 2. Mansiyon : Samsun'dan

Remzi Özçelik BÜYÜK KÖPRÜ adlı eseriyle,

3. Mansiyon : Denizli'den O-ğuz Soylu, DÜŞÜNME ODASI adlı eseriyle ve Osmaniye'den Reşat Gürel ÇELİKTEN DAM­LAYAN SULAR adlı eserleriyle.

Bu ilk yarışmada dereceye giren yarışmacılar TÖRE-DEV-LET Yayınevi tarafından Anka­ra'ya davet edilmişlerdir. Ya­rışmacılara Ankara'da ödülleri verilecek ve kendileriyle görüş­meler yapılacaktır. Jüri üyele­riyle de tanıştırılacak olan ya­rışmacılarla yapılan konuşma ve röportajlara da gelecek sa­yılarımızda yer verilecektir.

önceden de belirtildiği gibi Dündar Taser'in hatırasına dü­zenlenen yarışmalara devam edilecektir. İkinci yarışmanın konusu önümüzdeki sayılarımız­da açıklanacaktır.

£..;#;u.,>. :.;;y|;,(:.:;S;;;ş^^ii • ;fcM.• 4m~u*&! mMim4

12 .

Page 12: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

EN GÜZEL YAZİ» Yarışması Birincisi Necati AVCI

MİLLET VE DİN Milleti en kısa şekliyle «Araların­

da ortak özellikler bulunan insanla­rın meydana getirdiği bir topluluk­tur» diye tarif edebiliriz. Bu ortak özellikler ise malûm : Tarih, ülkü, soy, dil, din, kültür birliği vs.

İşte bu sayılan özellikler «Millet» in temel taşlarıdırlar. Birinin ol­mayışı ya da eksik, kusurlu olması halinde millet hayatı aksar. Millete ait olan bu özellikleri, bir otomobili hareket ettiren motorun çeşitli par­çalarına benzetebiliriz. Motoru mey­dana getiren her parçanın ayrı ayrı vazifesi vardır. Biri eksik yapılmış­sa o motordan fayda sağlanamaya­cağı gibi; herşeyi tam olan moto­

run bir parçası zamanla aşınır, yıp-ranırsa, durum yine aynıdır.

Bunun gibi milleti de bir motor yerine koyacak olursak; tarih, ülkü, dil, din, soy, kültür, gelenek ve gö­renekler ve hattâ üzerinde yaşanı­lan toprak, onları temsil eden sem­boller ve kutsal değerlerin hepsi bir araya gelerek milleti meydana getir­mişlerdir. Bunların hepsinin ayrı ayrı özellikleri olduğu gibi aynı za­manda da birbirlerinin tamamlayı-cısıdır. Biz konumuzla ilgili olarak «Din» in millet hayatındaki önemini anlatmaya çalışacağız.

«Din» i kısaca «İnsanları dünyada ve ahirette saadete götürmek için ko nulmuş semai bir kanundur» şeklin­de tarif edebiliriz. Bu kanunun ko­yucusu şüphesiz ki Allah'tır. Bu ta­rif de İslâmiyet'e göre yapılmıştır. Bununla beraber İslâmiyet haricin­deki dinler için de bu tarifi kabul edebiliriz. İnsanoğlu yaratılışından bugüne kadar daima bir «Büyük» aramış ve semai (Gökten gelen, Al­lah tarafından gönderilen) dinlerin olmadığı, yayılmadığı bir zamanda bile birşeye tapınmanın lüzumunu duymuştur. Allah korkusu insanın

yaratılışıyla birlikte vardır. Bu ise insanoğluna birlik şuuru vermiş, ay­nı saye inananlar böylece çoğalmış ve zamanla aralarında yukarıda say dığımız yeni ortak özellikler zuhur etmiş, bunların tekâmülüyle de mil­letler meydana gelmiştir.

Din; bir îman, bir inanç felsefesi olduğu için temeli birlik ve beraber­liğe dayanır. Aynı yola, dâvaya ina­nanlar şüphesiz birlik ve beraberlik içinde olacaklar ve birbirlerini koru­yup yükseltmeye çalışacaklardır. Kur'an-ı Kerim'in Hucurat sûresin­de mealen : «Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirleriniz-le anlaşıp yardımlaşasınız diye ay­rı ayrı kavimlere ayırdık.» denil­mektedir. Yani millet olarak yaşa­ma ve bunun faziletleri Kur'an-ı Ke rim'de belirtilmiştir. İslâmiyet; bu kavimler, milletler arasındaki üs­tünlüğü de iman, inanç, birlik ve beraberlik içinde olabilme derecesi­ne göre tesbit etmiş ve bu peygam berimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) in veda hutbesinde okuduğu şu cümle­lerle de belirlenmiştir : «Acemin Arab'a, Arab'ın da Acem'e karşı bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük an­cak takvada (imanda) d.r.»

Demek ki bir millet ne kadar i-manlı, inançlı ise ve ne kadar bir­lik - beraberlik içinde bulunabiliyor-sa o kadar üstündür ve yapamaya­cağı, başaramayacağı bir iş yoktur. Yine İslâmiyet'in İnanıyorsanız mutlaka üstünsünüz» prensibi bunun en açık delilidir. Tarihimize dönüp baktığımız ve geçen olayların bir değerlendirmesini yaptığımız zaman da görürüz ki Türk Milleti inandığı müddetçe birlik ve beraberlik içinde hareket etmiş ve daima «Üstün» ol­muştur.

Peygamberimizin «Kişi kavmini sevmekle kınanamaz» ve «Vatan sevgisi imandandır» şeklindeki ha-dis-i şerifleri de millet hayatındaki birlik ve beraberliğin, vatana, mil­lete karşı gösterilmesi gereken bağ­lılık ve sevginin değerini en güzel şekilde ifade etmektedir.

Buraya kadar söylediklerimizin bir hulâsasını yapacak olursak din, mil­

leti millet yapan unsurların en önem lilerinden biridir. Millet hayatının devamı için lüzumlu olan manevi gı­da, inanma şuuru, birlik ve beraber­lik içinde olabilme duygusunun kas­nağı dindir. Aynı tarihe, aynı kö­ke dayanan, aynı üküye, aynı kültü­re ve aynı dile mensup olan insai'" îar yine aynı din anlayışına da sâ hip iseler; ideal bir millet tipi or­taya çıkmış demektir.

Türk Milleti'nin geçmişi bu anlayı­şın örnekleriyle doludur ve bu özellik tam manâsıyla Türk Milletinin tarifi­dir. Yüzyıllarden beri «Et ve tırnak», «Beden ve ruh» gibi birbiri içine gi­rip kaynaşmış olan Türklük ve İs­lâmiyet «Millet ve Din» konulu bir yarışmada esas alınacak en büyük örnektir. Mazimizin bu ihtişamlı, şe­refli tarihini halde ve gelecekte de yaşamaya mecburuz.

Hüseyin ÖÇALAN

Millet ve Dil konulu «En Güzel Yazı» yarışmamız­da birinci gelen ülküdaşı-mız 1955 yılında Beypa-zarı'nın Yiğerler köyünde doğmuş, ilk öğrenimini köyünde, ortaokulu da Beypazan'nda bitirdikten sonra Ankara İlköğretmen Okulu'nu yatılı olarak o-kuyup 1973 - 1974 öğretim yılı sonunda mezun ol­muştur.

13

Page 13: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

MEHMED'İN ÜLKÜSÜ

«Yüce dağların ardından Gelemedim gelemedim Kurtulup da vatanıma Varamadım, varamadım.»

Her zamanki gibi yine içlenmişti Mehmet. Kargısında O'nu anlayan, O'na ümit veren içini dökecek biri­si olsaydı ne iyi olurdu! Bu duygu­lar içinde mırıldanmağa başlamıştı türküsünü. Ümit dolu hayallerle kendisini avutmak istiyordu.

Ay - yıldızlı bayrağın altında ya­şamayı dünyanın en büyük ada­mı olmaya tercih ederdi. O'nun i ç i n e n b ü y ü k mutlu­luk ; «Büyük Türkiye» nin bir neferi olarak çalışmak ve gerekirse onun uğrunda ölmekti. Bu, Mehmet için erişilmez bir bahtiyarlıktı. Bu ve benzeri duygular içindeyken birden kapının açılmasıyla irkildi. Gelen her zamanki gördüğü kaba yapılı, cesaretsiz zindancıydı. O'nu gördük­çe korkaklığın ve acizliğin verdiği büyük acıyı hisseder, ruhunda ga­rip bir his uyanırdı. Bununla kendi milletini ve arkadaşlarını karşılaştı-

14

rıp, şâirin şu sözleri dökülürdü ağ­zından :

Bir aşk, bin kine karşı Kürşad bir Çin'e karşı Balak yüzbine karşı Tekçe konuşur.

Mehmet «Büyük Ülküsü» için en korkunç işkenceye katlanır, her tür­lü fedakârlığı yapardı. Yeter ki Türk Milleti yutulup, yok olmasın. Bu milletin töresinde, «Esir, esirlik» kelimeleri yer almazdı.

Büyük devletlerin mirasçısı, ufuk­larında güneşin batmadığı, Pey­gamberimizin müjdesine mazhar o-lan bu büyük millet, Atatürk'ün de «Yüksel Türk! Senin için yükselme­nin hududu yoktur» dediği gibi yük­selmek için yaratılmıştır.

Yabancılara : «Benim hükmetti­ğim yerlere, sizin hayal gücünüz yetmez» diyebilecek büyükleri çıkan bu millet, zalimin uşağı, alçağın la­lası olmayı şerefsizlik sayar, maz­lumların intikamını almak için ya­rış ederdi. Bu milletin vasıflarını saymaya bu değersiz madde kalemi­nin gücü yetmez. Çünkü Türk Mil­leti, Altaylar'dan Viyana'ya kadar ülke fethedip üç kıt'aya hükmetmiş­ti. Bu büyük millet vatanını, bayra­ğını düşmana teslim etmezdi. Tö-resi'nde yazmazdı bu.

İşte Mehmet, böyle bir milletten olmanın gurur ve şuuruna ermiş, bu büyük millet için zindanlara düş­müştü. Hem de kızıl zindanlara. O'nu ne kızıl zindanlar, ne de baş­ka bir kuvvet yolundan döndüremez-di. Herşeyi göze alıp Ülküsü'ne candan bağlanmıştı. Belki de Mos-koflar Mehmed'i öldürebilirlerdi. «Bir Mehmed ölür, bin Mehmed di­rilir. Yeter ki vatan, millet sağol-sun.» derdi.

Fazileti, güzel ahlâkı, kumanda vermeyi ve türlü meziyetleri başka milletler okullarda öğrendiği halde; kendi milleti bu vasıfları ninesinin ak ve temiz sütü, iri, siyah bakışı, babasının kükreyen dik sesi ve Kur'an'ın esrarengiz âhenginden öğrenirdi.

Gültekin GÜL

Bu asil millet ölmezliğini düşman keferelerine dün olduğu gibi bugün ve yarın da hatta sonsuzluğa kadar haykıracaktır. Çünkü bu millet ne faşist, ne komünist, ne de emperya­list fikre «Evet» derdi.

Mehmed'in, Mehmedler'in, Mos-koflar tarafından şehid edilmesi, bu ülküye gönül verenleri zerre ka­dar ürkütmez. Bilakis onları, daha da fazla çalışıp, didinmek için kam­çılar. Çelik bilekliler, inanan yürek­liler, ezilmez başlılar diyarı, Türk­lüğün son bağımsız kalesi bu cen­net vatan, soysuzlara ve onun uşak­larına teslim edilemez .

«Vatan, millet, aile mefhumları yok» diyebilecek kadar küstahlaşıp, bunları hiçe sayanlar! Şunu iyi bi­lin ki Türk ölür, ülküsü yaşar. O'na işkence yapmak, şehid etmekle hiç birşey kazanamazsınız. Tarihlerin Bozkurd'u kükreyince, düşmanları tıkılacak delik ararlar.

Evet! Yıllar geçip, çeşitli işken­celerden sonra Mehmed, Moskoflar tarafından şehid edilir. Mehmed son sözünde : «Türk ülküsü, O'nun yıl­maz ve dönmez Bozkurtları sağol-sun» deyip, şehadet getirerek yüce Allah'ın rahmetine kavuşur.

Ey, vatan için şehid olanlar! Siz ölmediniz, ölemezsiniz. Türklük gu­rur ve şuuru ile yoğrulmuş, İslâm ahlâk ve fazileti ile faziletlerimi? her Türk'ün gönlünde yaşayacaksı­nız.

Ne mutlu sizlere ki gönüllerde bayraklaşıp, Türk ülküsüne harç ol­mak için şehidoldunuz.

Biz temiz müslümanlarız

Bid'at

Allah

Hâlis

nedir bilmeyiz

onun için

Türk'ü aziz kıldı

Alparslan GAZİ

Page 14: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

— Kıymetli ülküdaşımız Dr. Farhan özmen 29 Haziran W74 günü Ankara'da Neşide hanım­la evlenmiştir. Tebrik eder, ha­yırlı olmasını dileriz.

— Kıymetli ülküdaşımız Asis­tan Sadık Tural 8 Temmuz 1974 günü Ankara'da Asistan Dicle hanımla evlenmiştir. Tebrik e-der, hayırlı olmasını dileriz.

— Elâzığ - Baskil ilçesi Höyük ve Kumlutarla köyleri öğretme­ni ülküdaşımız Mithat Yılmaz 9 Haziran 1974 günü Ayşe ha­nımla evlenmiştir. Tebrik eder, hayırlı olmasını dileriz.

*

— Ülküdaşlarımızdan Ahmet Bacanlı ile Aynur Başal 7 Tem­muz 1974 günü Ankara'da ni­şanlanmışlardır. Tebrik eder, hayırlı olmasını dileriz.

— Bolvadinli ülkücü öğret­menlerden Abdil Çakırer ve ev­deşi Fatma hanımın 25 Mayıs 1974 günü SELCEN adı verilen bir kızları,

— İstanbul ' lu ülküdaşlarımız­dan Ali Diktaş ve evdeşi Kıymet hanımın 29 Nisan 1974 günü Alparslan adı verilen bir oğulları,

— Elazığlı ülküdaşlarımızdan İsmail Dayı ve evdeşinin Kürşad ismi verilen bir oğulları,

— Başkent İ.T.İ.A. asistan­lar ından Muzaffer Günay ve eşi n in 19 Haziran günü Tuğrul isim­li bir oğlu dünyaya gelmiştir. Yavru ülküdaşlara hayırlı bir ge-Iccek ûileriz.

VEFAT

— Uşak'h ülküdaşlarımızdan Hilmi Akarca geçirmiş olduğu bir kaza neticesinde kaldırıldığı h a s ­tanede kurtar ı lamıyarak vefat et­miştir. Ailesine ve ülküdaşları-mıza başsağlığı dileriz.

YUH OLSUN

Türk Milleti birbirine kardeştir. Aramıza girenlere yuh olsun Türk'ün aleyhine Moskof lehine Yalan dolan düzenlere yuh olsun.

Doğruyu bırakıp eğri gidenler Daima şeytan ardı gidenler Komünizme Türkü suçlu edenler Din düşmanı ozanlara yuh olsun.

Kocamanım düşmem kötü illete Sahip oldum bu toprakta zillete İlan ediyorum bütün millete Doğru söze kızanlara yuh olsun.

Turan TUNÇ

NOT : Bu şiiri yazan Ülküdaşımız 16 Aralık 1972 günü Konya ili Ha­dim kazası Bademli bucağı ilkokulu öğretmeni iken elim bir trafik kazası sonucu hayata gözlerini yummuştur. Ülküdaşımız henüz iki aylık öğretmendi ve Artvin İlköğretmen Okulu mezunuydu.

Bozarı Sahibi : Sadi SOMTJNCUOĞLU * Yazı İşleri Müdürü : Osman OKTAV Umumî Neşriyat Md. : Mahir DURAKOĞLU * İdare Yeri : Konur Sokak 12/6 Kızılay — ANKARA * Haberleşme Adresi : P.K . 151 Bakanlıklar — ANKARA * Posta Çeki Nu : 10079758 * Yıl : 2 - Sayı : 23 * Yıllık Aboue : 17.50 TL. * Fiatı : 150 Kr. * Yurt dışı : İki misli * Reklâm tari­fesi : Tam sayfa 1.000 TL. Renkli sayfa 1.500 TL. * Kitap İlânları : San­timi 30 TL. * Dizgi ve Baskı : Yeni Işık Matbaası Tel : 12 58 10 — ANKARA * Dağıtım : GAMEDA.

15

Page 15: Türk'e Göre Türk Tarafından AĞUSTOS - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_23_yeni_9589.pdf · bunlar ne demek oluyor? ... vermiştir. Gözü dönmüş, ne yaptığı nı

BOZKURT

DEDEMİN GÜNAHI Dilâver CEBECİ

DEVLET Milliyetçi Siyasi Haftalık

Gazete Yıllık abone : 120 TL.

Yurtdışı : 2 misli P.K. 248 Bakanlıklar -

ANKARA

OCAK 3 aylık araştırma ve

inceleme dergisi 10. sayısı çıktı

Yıllık abone : 30 TL. P.K. 262 Bakanlıklar -

ANKARA

TÖRE Aylık Fikir ve Sanat

Dergisi Milliyetçi İlim Adamları

TÖRE'de Yıllık abone : 60 TL.

P.K. 211 Kızılay - ANKARA

FİATI : 150 KURUŞ

Gel benim ak saçlı, ak sakallı, nur yüzlü dedeciğim. Şöyle yamacını ı geç, otur. Sana ne denli saygı göstermem gerektiğini biliyorum. Seninle böy­le senli - benli konuşmak bile haddim değil. Ak sakallarını, kederli gözlerini, titrek ellerini ne kadar severim bir bilsen... Uzat ellerini öpeyim. Öpmek de ne? Saatlerce yüz süreyim.

Çıkar doksandokuzluk teshibini. Yavaş yavaş bitip tükenmez bir tevekkül ile çekmeğe başla. Yüzüme bakma, gözlerime bakma. Başını önüne ey, beni dinle. Hem bu loş odanın havası pek kasvetli. Dur perdeleri açayım. Odamıza ışık girsin. Ara - sıra gök yüzüne bakarız.

Ne desem, nereden başlasam? Sana yaralarımı göstereyim mi? Biliyorum senin de çok yaraların var. Şu sağ omuzundaki Balkan Harbinden, şu göğ­sündeki birinci büyük harpten, şu sırtındaki İstiklâl Harbi'nden... Ne bileyim hangibirini saysam ki... Fakat, benim yaralarımı da görüyorsun değil mi? Vü­cudumda kurşun değmemiş yer yok. Bu parça parça ellerim, başım, ayak­larım, göğsüm, sırtım, hepsini görüyorsun. Hangi savaşa girip çıkmışım ben? Yaşım ne, başım ne değil mi? Dur ağlama. Sil gözlerinin yaşını. Benim buna da tahammülüm yok. Yahut bana belli etmeden ağla. Zâten siz dede­ler umumiyetle böyle edersiniz. Ben çok yaralıyım dede, senden daha çok yaralı.

Pencereleri açayım mı biraz? Dışardan sesler gelsin mi? Çocuk sesle­rini seversin herhalde. İyi ya ben yokken neden açmadın bu pencereleri? Gel bak, neler görüyorsan bana söyle. Ne? Denizler, gemiler, askerler, ad.ı-Iar, adalar, adalar mı? Çok mu adalar? Gökteki yıldızlar gibi mi? Öyledir iedeciğim, öyledir. Hilalli bayraklar da gördün mü? Tuğlar?...

Ne kadar çok sorular soruyorum ben de. Yoo öyle yakınma dedeciğim. Bunlar soracaklarımın binde biri bile değil. Seni sigaya çekmek mi? Hâşâ.

ma çok soracaklarım var. Bir zamanlar ne kadar gençtin, ne kadar yiğit-? Seninle cenk etmek ölüm demekti. Ben niye öyle değilim? Senin toru­

nun değil miyim? Hayır, hayır! Babama suç bulamazsın. O da benim ka­dar yaralı. Söyle bana dedeciğim, bu süngülerin ucundaki keskin parıltı neye yarar? Bayrakların hep yükseklerde dalgalanması nedendir? Sakın bilmemezlikten gelme. Çok iyi bilirsin. Sonra bu soruların cevabını bana verdirme. Seni utandırırım. Çok bilgiçlik taslıyorum değil mi? Kusurumu

ğışla. Ben bunları vurula vurula öğrendim. Benim süngüm yoktu. Ucun-aki keskin parıltıyı sâdece hayâl ederdim. Ben sâdece vuruldum. Farkm-asm herhalde, birşeyler söylemek istiyorum ama olmuyor. Geveleyip duru­

yorum. Fikrim de çok perişan. Neden öyle duruyorsun? Bana gençliğini hatırlatacak bir hışımla doğrulup

da «Dilinin altındaki baklayı çıkar» diyemiyorsun. Ah ben de içimden ge­çenleri bir söyleyebilsem. Saygısızlığı göze alarak, karşında bağırıp çağıra-rabilsem. Aşılmaz dağlar gibi, ufkumu kaplayan ufak - tefek günâhlarını yü-üne bir vurabilsem...

Bu açtığım pencereyi kapatma dedeciğim. Ben gidiyorum, sen denizleri, alan, geceleri, yıldızları seyret. Ara - sıra çocuk seslerine dal. Ben böyle

orgun - argın, yaralı, kendi yoluma gidiyorum. Ufak - tefek günâhlarımı to­nlarıma bırakmak niyetinde değilim.

Allah'a ısmarladık nur yüzlü dedeciğim.