türkiye‘de yazı ve dil devrimi · resmi levha, afiş, reklam panosu, ayrıca sinema, buharlı...

6
1 Achmed Talib > Ağırlıklı konular > Türkiye‘de Yazı ve Dil Devrimi Dil ve yazı devrimi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (sonradan Atatürk)‘e dayanıyor. 9 Ağustos 1928 gecesinde o, Harf Devrimi‘ni halka açık konuşmasıyla başlatmıştı. Istanbul‘da, Gülhane Parkı‘ndaki bir eğlence yerinde şöyle konuşmuştur: “Arkadaşlar, bizim güzel, ahenkli, zengin lisanımız, zenginliğini yeni Türk harfleri ile daha iyi gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz, bunu anlamalısınız”. Mustafa Kemal‘in bahsettiği “Yeni Türk Harfleri” bildiğimiz bugünkü Türk alfabesidir. O, Avrupa‘da kullanılan birçok yazıdaki gibi Latin alfabesine dayanıyor. Mustafa Kemal’in “Anlaşılmayan işaretler” olarak kötülediği, Osmanlı Imparatorluğu‘nda yıllarca kullanılmış olan Arap yazısıdır. Bu artık kaldırılmıştı. Hangi alfabenin Türk diline daha uygun olacağı tartışmaları daha 19. Yüzyılda, Osmanlı Imparatorluğu‘nun reform döneminde başlamıştı. Konuşmasından sonraki haftalarda Mustafa Kemal ve bazı parti arkadaşları memleketi dolaşıyordu. “Halka açık okuma saati” ve okul tahtası ile yeni alfabenin tanıtımını yapıyorlardı. 1 Kasım 1928 tarihinde Türk Parlamentosu “Yeni Türk Harfleri” kanunu çıkardı. Yeni harflerin hemen yürürlüğe geçmesi gerekiyordu. Bir ay içerisinde tüm resmi levha, afiş, reklam panosu, ayrıca sinema, buharlı gemi ve gazetelerdeki yazılar değiştirilecekti. 1 Ocak 1929‘a kadar yeni yazı bütün resmi kurumlarda, banka ve firmalarda kullanılması gerekiyordu. Reform birkaç hafta içerisinde bu zamana kadar (Arapça) okuma yazma bilenleri, okuma yazma bilmeyenlerle ayni seviyeye getirmişti. Onlar bir gazete okumak ya da form doldurmak şöyle dursun işaret levhası ya da yol haritasını okuyabilecek durumda değildi. Achmed Talib Ağırlıklı konular Türkiye‘de Yazı ve Dil Devrimi Vatandaşlık Türkiye‘de Yazı ve Dil Devrimi www.annefrank.de/mensch/tr Türkiye‘de Yeni Alfabenin Duyurusu

Upload: others

Post on 14-Sep-2019

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1Achmed Talib > Ağırlıklı konular > Türkiye‘de Yazı ve Dil Devrimi

Dil ve yazı devrimi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (sonradan Atatürk)‘e dayanıyor. 9 Ağustos 1928 gecesinde o, Harf Devrimi‘ni halka açık konuşmasıyla başlatmıştı. Istanbul‘da, Gülhane Parkı‘ndaki bir eğlence yerinde şöyle konuşmuştur: “Arkadaşlar, bizim güzel, ahenkli, zengin lisanımız, zenginliğini yeni Türk harfleri ile daha iyi gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz, bunu anlamalısınız”.

Mustafa Kemal‘in bahsettiği “Yeni Türk Harfleri” bildiğimiz bugünkü Türk alfabesidir. O, Avrupa‘da kullanılan birçok yazıdaki gibi Latin alfabesine dayanıyor. Mustafa Kemal’in “Anlaşılmayan işaretler” olarak kötülediği, Osmanlı Imparatorluğu‘nda yıllarca kullanılmış olan Arap yazısıdır. Bu artık kaldırılmıştı. Hangi alfabenin Türk diline daha uygun olacağı tartışmaları daha 19. Yüzyılda, Osmanlı Imparatorluğu‘nun reform döneminde başlamıştı.

Konuşmasından sonraki haftalarda Mustafa Kemal ve bazı parti arkadaşları memleketi dolaşıyordu. “Halka açık okuma saati” ve okul tahtası ile yeni alfabenin tanıtımını yapıyorlardı.

1 Kasım 1928 tarihinde Türk Parlamentosu “Yeni Türk Harfleri” kanunu çıkardı. Yeni harflerin hemen yürürlüğe geçmesi gerekiyordu. Bir ay içerisinde tüm

resmi levha, afiş, reklam panosu, ayrıca sinema, buharlı gemi ve gazetelerdeki yazılar değiştirilecekti. 1 Ocak 1929‘a kadar yeni yazı bütün resmi kurumlarda, banka ve firmalarda kullanılması gerekiyordu.

Reform birkaç hafta içerisinde bu zamana kadar (Arapça) okuma yazma bilenleri, okuma yazma bilmeyenlerle ayni seviyeye getirmişti. Onlar bir gazete okumak ya da form doldurmak şöyle dursun işaret levhası ya da yol haritasını okuyabilecek durumda değildi.

Achmed Talib

Ağırlıklı konularTürkiye‘de Yazı ve Dil DevrimiVatandaşlık

Türkiye‘de Yazı ve Dil Devrimi

www.annefrank.de/mensch/tr

Türkiye‘de Yeni Alfabenin Duyurusu

2Achmed Talib > Ağırlıklı konular > Türkiye‘de Yazı ve Dil Devrimi

Arap alfabesi ile Latin alfabesi arasında çok fark var: Konuşulan dilde birçok değişik konsonantın (ünsüzün) oldugundan, 31 harften birçoğu konsonanttır.

Vokaller (ünlüler) için üç harf (a, i,ve u/o) mevcut. Onlar sadece uzun ünlü olduğunda yazılıyordu. Vokallerin çoğu, konsonantların üstüne veya altına yardımcı işaretler aracılığıyla gösteriliyordu. Türkçe’de ise az konsonat ama sekiz vokal var.

Ayrıca, Arap alfabesine ekler aracılığıyla, Türk dilinin gereksinimle-rine uyarlanması önerisi de vardı. Fars ve Osmanlı alfabesi, ikisi de Arap alfabesinden geliyor. Arap alfabesinde olmayan konsonatlar için (örneğin “P” gibi) harfler ilave edildi. Latin alfabesine geçişte, Türkçe kelimelerin yazılışını kolaylastırmak için bazı harfler (ü, ö, ş, ç vs.) de eklendi.

Bunun dışında, Arap alfabesi sağdan sola yazılıyor ve kelimenin başında, ortasında ya da sonunda olmasına bağlı, yani önde mi, yoksa arkada duran harfle mi bağlanacaklarına göre harflerin çoğunun üç şekli bulunuyor. Latin alfabesinin kabulü için öne sürülen sebep, daha kolay öğrenilebilir olması ve Türk yazı dilinin daha iyi ifadesi için elverişli olmasıydı.

Yeni yazıyı tanıtmak amacıyla, ülke çapındaki kamu binalarında kurslar düzenlendi. Yarım milyondan fazla insan burada eğitildi. Kurslara “Millet Mektepleri” adı verildi, Mustafa Kemal devletin “başmuallimi” oldu.

Yazı devrimi yalnızca başlangıçtı: Onu otuzlu yıllarda dil devrimi takip etti. 1932 yılında kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti, Türk dilini “yabancı kelimelerden” arındıracaktı. Bununla Arapça ve Farsça kelimeler kastedilmisti. Osmanlı yazı dili, özellikle resmi yazışmalarda, kanunlarda, kararnamelerde ve de edebiyatta yarısından fazla Arapça ve dörtte biri de Farsça kelimelerden oluşuyordu. Fakat alt sınıflar ve orta sınıflarda konuşulan Türk dili de, büyük ölçüde kökeni Arapça ya da Farsça olan kelimelerden oluşuyordu. Şimdi bunların tümü çıkarılacak ve yerine “öz Türkçe kelimeler” getirilecekti.

Böyle “öz Türkçe kelimeleri” bulmak veya yaratmak için kısmen Sovyet Birligi’nde konuşulan Türk Dillerine bakıldı. Ayrıca yeni kelimeler de oluşturuldu. Gazeteler her gün yeni Türkçe kelimeler listesini yayınlıyordu. Bu “devrimler” esnasında yürürlüge konulan, yukarıda adı geçen kurumların ismi de değiştirilecekti. Mektep okul, muallim ögretmen ve Türk Dili Tetkik Cemiyeti de Türk Dil Kurumu oldu.

Bugünkü Türkçede hala Arapça ve Farsça asıllı kelimelerin bulunmasına rağmen, o zamanki değişim çok kapsamlıydı. Daha yetmişli yıllarda, yani bir iki jenerasyon sonra, hiç kimse özel eğitim almadan 1930’lu yıllara ait kitap veya yazı okuyamazdı. Erken Cumhuriyet döneminden kitaplar, eğer yakın dönemde yeniden basılıyorsa, yeni Türkçe’ye tercüme ediliyordu. Uygulamada bu, Türkiye’deki insanların kendi tarihlerinden koparılması anlamına geliyordu. Yakın geçmişe ait belgeleri, örneğin gazeteleri, 70 ya da 80 yıl öncesine ait kitapları, büyük anne-babalarının mektuplarını birçoğu okuyamıyordu. Hem yazı hem de kelimeler tamamen değiştirilmişti.

Aslında bu, Dil ve Yazı Devrimi‘nin temel amaçlarından da olan, halkı Osmanlı geçmişinden tamamen kopmaktı. Ve aynı zamanda toplumu “Türkleştirme”’ye yönelik milliyetçi politikanın bir parçasıydı. Türk toplumunda, birçok etnik grupların da yer almasına ve sayısız diller konuşulmasına rağmen, her vatandaş sadece Türkçe konuşacaktı. Onlar

Dil Devrimi

Mustafa Kemal yeni alfabeyi yürürlüge geçiriyor

Arap ve Latin Dilleri Arasındaki Farklar

3Achmed Talib > Ağırlıklı konular > Türkiye‘de Yazı ve Dil Devrimi

böylece hakiki “Türk” olarak yetişecekti. 1928’deki Yazı Devrimi kanunu, şehirdeki Yunanca, Ermenice yazıları ve reklam panolarını da ortadan kaldırıyordu.1920’nin sonu ve 1930‘lu yıllar esnasında ülkenin Türk olmayan vatandaşları “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyasıyla, resmi alanlarda yalnız Türkçe konuşmaya zorlandı. Başka dillerin kullanımı, mesela Kürtçe, on yıllar boyunca yasaktı. Kürt alfabesinden q, w, ve x harflerini kullanmak bile, yüksek miktarda ceza almaya yetereli olabiliriyordu.

4Achmed Talib > Ağırlıklı konular > Vatandaşlık

Biyografilerinde tanıttığımız birçok insan için, vatandaşlık meselesi çok önemli rol oynuyordu. 1940 tarihinde Alman makamları Dorothea Brander (o zamanki kızlık soyadı Merzbacher) ve ailesinin Alman vatandaşlığını ellerinden aldılar. Böylece Türkiye’den sınır dışı edilme tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar, çünkü Türkiye, Haziran 1938’den sonra, vatansızların giriş ve ikametini yasakladı. Aile vatansız olarak, başka bir devlete de alınmazdı. Büyük şans eseri babasi Siegfrid Merzbacher çalışmaya devam etti ve aile Türkiye’de kalabildi.

Ahmed Talib’in vatandaşlığı Türkiye Cumhuriyeti makamları tarafından alındı. Bu, vatandaşlıktan atılmak demekti. Buna sebep, onun Türk-Yunan savaşında yer almamasıyıdı. Alman vatandaşlığını alma başvurusu (bu vatandaşlığa kabul edilme demek) Naziler’in iktidara gelmesine kadar sürdü. Onlar da başvuruyu reddetti. Doğum belgesi olmadığından da evlenemiyordu. Eski Türk vatandaşı olarak da, hayatı boyunca tekrar Türkiye’ye giremiyordu.

Veissid ailesinin mensupları ise hayatlarını Türk pasaportuna borçluydu. Aile pasaport sayesinde beraberce kaçabildi.

Vatandaşlık, halkın devlete üyeliği gibi bir şey. Bu üyeliğin belgesi pasaporttur. Vatandaş olarak insanın belli hakları ve görevleri vardır.

Vatandaşlık “milliyet” ile aynı olmak zorunda değil: Biri Danimarkalı, Polonyalı ya da Türk olabilir, anadilini konuşabilir ama kendini Danimarkalı, Polonyalı ya da Türk gibi hissedebilir fakat Alman vatandaşlığına sahip olabilir.

Göçmenler çoğu zaman yaşadıkları ülkenin vatandaşlığına sahip değiller. İkamet ettikleri ülkedeki hakları genellikle, geldiği ülke ile, yani vatandaşlığına sahip oldukları ülkeyle, ikamet ettikleri ülke arasındaki anlaşmalarla korunur.

Vatandaşlık, belirli hakları garanti eder. Vatandaşlığın alınmasıyla, yani vatandaşlıktan çıkarılma ile, insanların bu hakları ellerinden alınır.

Birçok baskıcı devlet ve diktatörlükler vatandaşlıktan çıkarmayı, muhalifleri ya da halktan belirli grupları ezmek ve onların haklarını gasp etmek için kullanıyorlardı.

Daha ilk yılında Nasyonal Sosyalist Rejim‘i, yurt dışına çıkmış olan bir sürü tanınmış muhalifin vatandaşlığını ellerinden aldı. Böylelikle bu insanlar sadece haklarını değil ayni anda mal varlıklarını da kaybediyordu. Mal varlıklarına devlet el koyuyordu. Yahudilere karşı zulümde, vatandaşlıktan çıkarmanın önemli rolü vardi: Daha 1933’te, Alman vatandaşlığına geçmiş Polonya asıllı Yahudiler’in vatandaşlıkları tekrar ellerinden alındı. 1934’ün yazına kadar yaklaşık on bin Doğu Avrupa kökenli Yahudi vatansız kaldi. 1935 ve 1936 yazında birçok vatansız Yahudi küçük bir suç yüzünden Almanya’dan

Vatandaşlık

“Vatandaşlık” nedir ?

Achmed Talib’in 1945 yılından hüviyet cüzdanı.

5Achmed Talib > Ağırlıklı konular > Vatandaşlık

sınır dışı edildi. Genelde hiçbir ülke vatansızları kabul etmediği için, toplama kamplarına götürüldüler.

Tersine, belli bir ülke vatandaşlığı kişiye koruma sağlayabilirdi. Isaak Behar 1938 yazına ait hatıralarını anlatıyor: “Şimdiye kadar Yahudilerin başına gelen kısıtlamalar bize dokunmadı. (…) Türk vatandaşlığı bizi hala koruyor. Hatta bizim okulda Yahudi çocuklara kota getirildiğinde, bizi ilgilendirmediği için üzerinde fazla düşünmedim. Ben, bunun dışında kalan üç gruptan ilkine aittim, yabancı çocuklar, imtiyazlı ya da melez çocuklar ve Birinci Dünya Savaşı‘nda cephede yer alanların çocukları.”

Kasım 1942’de Türk hükümeti, Türk Büyükelçiliği için çalışmış, Alman-Yahudi çifti, Dr. Max Naphtali ve Gertrud Naphtali’ye (kızlık adı: Friedenstein) Türk pasaportu verdi. O zamanlar Alman Yahudilerine Imparatorluk bölgesini terketmeleri uzun süredir yasaktı. Berlin’deki Türk Konsolosluğu Naphtali’lere Almanya’yı terk edebilecekleri Türk pasaportu verdi.

Aynı şekilde İsveç diplomatı Raoul Wallenberg, Macaristan’da binlerce Yahudinin hayatını kurtardi. O, Yahudilere Isveç Pasaportu hazırlıyor ve böylece İsveç devletinin koruması altına alıyordu.

Yabancı Vatandaşlık Koruyor

Achmed Talib’in Doğu Almanya vatandaşlık belgesi.1961.

Sorumluluk bilgileri

Yayimci:Anne Frank ZentrumRosenthaler Str. 39, 10178 BerlinTelefon: 030/2888 656-00Telefaks: 030/2888 656-01E-Posta: [email protected]: www.annefrank.de© Anne Frank Zentrum, 2013

Tam baskı proje web sitesinde mevcuttur: www.annefrank.de/mensch/tr

Bu Federal Alman programi çerçevesinde teşvik edilmiştir; “Demokrasiyi Güçlendirme İnisiyatifi”