tviii-xii. !fecsefesiisamveri.org/pdfdrg/d00064/1999_2/1999_2_saruhanms.pdf · 750-1258 yılları...
TRANSCRIPT
MÜFIT SELIM SARUHAN
tVIII-XII. tyüzyıffar qcapsamınaa İsfam !feCsefesi tz'ariliintfe !fifozojfarın !Jlü{ümtlarfa ofan İ{ii/(j{eri
Islam Felsefesinin tanımı, mahiyeti ve alanı üzerine birçok görüş serdedilmiştir. Burada yer alan Islam ve Fel
sefe kavramları aslında tanımlama çabalarındaki, aidiyet tespillerindeki kargaşalara mahal bırakmayacak şekilde
açıktırlar. Islam, Hz. Adem'le başlayan ve Hz. Muhammed'le zirveye ulaşan, evren hakkında külli bir şuurun, bakış açısının ilahi olan tarafından verilen,
insani olan tarafından yo!)urulan bir oluşumun adıdır. Bu oluşumun bir aya!) ı, ilahi olanın tarih boyunca bahşetti!)i,
kutsal kitaplar üzerine dayanırken bir ayağı da bu kutsal kilapiara dayalt gelişen ilimiere ve diğer bağımsız akli ilimiere dayanmaktaydı.
Islam Felsefesi, sahip olmuş olduğu kutsal ve·ilahl bi
rikimin yanısıra yeryüzü tarihinin yoğurarak, yaşayarak yığdığı kültür ve medeniyetleri de kendi bünyesinde ba
rındıra gelmiştir. Konumuzun genel hedefi açısından,
Islam Felsefesinin sistematik gelişimi ve tarihi üzerinde durmayacağız. Sadece asıl konumuza giriş yaparken
vurgulamak istedi!)imiz husus, Islam Felsefesinin, aynı zamanda bir insanlık felsefesi olduğunu ve tüm zaman ve çevre çerçevesinde, insan zihnini meşgul eden meselelere yaklaşımıyla bunu sergilediğini ifade etmek is
teriz.
Bu makalemizde, Islam filozofları ve hükümdarlarının
ilişkilerini incelemeye çalışacağız. Kinöı, Farabl, lbn Sina ve lbn Rüşd başta olmak üzere Islam filozoflarının, Islam
hükümdarları ile ne denli ilişkiler içerisinde olduklarını tesbite yöneleceği. Böylece filozofların görüŞlerini serdederken, ne denli siyasi destek aldıklarını, ne denli en
gellemeye, yönlendirmeye uğradıklarını tesbit etmiş olacağız. Bir yönden de Islam Felsefesinin doğuş ve gelişimindeki hürriyet zeminini tayine yönelmiş olacağız.
Insanlık, insanlaşma ve medenlleşme süresini bir kez daha ama en kuwetlisi, en özlüsü olarak, Kur'an vahiy
• Ankara Üniversitesiilahiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi
202
Müfit Selim SARUHAN*
ile 61 O yılında yaşamaya başlamış, 632 yılına kadar bu ilahi lütuflar Hz. Muhammed'in aracılığıyla insanlığa aktarılmıştı. Kur'an, insanı hem birey ve hem de bu bireyin toplumun bir üyesi olduğu noktasında bilgilendirmekle ve sorumlu tutmaktadır. Insan hem dışsallığı ve onun görüntüleri ile ve hem de içselliği ve onun yansımaları ile ele alınıp sunulmuştur. Öncesi bilinmeyen, sonrası kestirilmeyen bir sürecin araştıncısı olan insan merakını giderecek, bu ipuçlarını da bulmaya çalışmaktadır.
Insan bilmek ister, bilip anlamiandırmak ister, bilirse mutlu olur, mutlu olursa hayatın anlamını kendince daha deruni olarak kavrar. Madde ve mana, mikro ve makro boyutları ile insan, evreni, tanıyıp anlama ve anlamlandırma çabası içinde olur. Dünü ve yarını ile zamanı bugünde yaşayan insan, önce kendini sonra da kendi dışındaki evreni bir yere oturtmak ister. Dün yaşanmıştır, yarın belki sonra gelecektir. Tüm olup bit-
. meler, oluşlar şimdi de .cereyan- etmektedir. Ne vasa şimdidedir.
Islam ilahiyatının tarihi boyutunun temel taşı , Kur'an vahyi ile birlikte dönmeye başlar. Bu vahiy, insanı, onu anlamada Tefsirfe, bu vahyi sunan· elçi'nin davranış biçimi söz konusu olunca Sünetle bilinenlerden sonra eylem boyutunda ve mesuliyet boyutunda f1kthla, tüm bunları ayetlere dayalt zahiri bir zihinsel faaliyetle değerlendirmeye tabii tutunca, Kelamla, vahyi daha da içselleştirip zahldane yaşamak isteyince Tasawufla yine bu vahyin sundu!)u, hayatı anlamiandırma sürecinde sunduğu ilke ve ipuçlarından ibaret olan ayetlerde bir yandan psiko-sosyal pencereyi açmakta, öte yandan söz konusu ettiği fiziki dünya ve özellikleri ile matematik, biyoloji, jeoloji genetik ve fizik ile çerçevelemekte ve haberdar olmayı zorunlu kılmakta, tüm bunlarla insanı teorik ve pratik sahada bir ahlak anlayışı ile kuşatmaktadı r.
Islam Peygamberi, hizmetin hikmetini bulduğu Yüce Peygamber Hz. Muhammed'in, 632 yılında sonsuzluğa
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO 2, 1999
VIII-XII. YÜZYILLAR KAPSAMINDA ISLAM FELSEFESI TARIHINDE FILOZOFLARlN HÜKÜMDAALA OLAN ILIŞKILERI
Yine Tefsir tarihine, Kelam tarihine, Hadis tarihine
bakılarak bu tür örnekler çoğalt ılabilir. Sözünü ettiğimiz ve Kur'an'a dayanan bu ilimler zamanla kendi li
teratürlerini zenginleştirdiler. Emeviler'in öncülüğünde fetihlerle Islam Imparatorluğu genişlerken, yeni kültürlerle, miraslarla karşılaşıldı . Muaviye, Şam'ı başkent yapınca,
Medine'nin ismi, siyasetten ziyade fıkıh ve hadislerle şenlendi. Emeviler dönemi zorunlu olarak farklı kültürler ve fikirlerle karşılaşmak zorundaydı. Zira Imparatorluğun
sınırları Atlas Okyanus'ndan Hind ve Türkistan ötelerine,
Hind Okyanus'ndan Kafkasya ve Istanbul önlerine kadar
genişledi.
Felsefe öğreniminin aklarımında ise Emeviler'de; henüz habercisi olacak şeylere rastlıyoruz. Örneğin, hilafeti kardeşi Abdülmelik'e veren, babası onun hayal kırıklığına uğratınca zaten ilim sevgisine sahip olan Emevi Halid b. Yezid tıp, astronomi ve kimya eserlerinin Arapça'ya aktarılmasındaki öncülüğünü tarih kaydetmektedir. Zaten kaynaklarda kendisinden "hakim" .olarak söz edilmesi de onun hikmet sevgisini ortaya koy-
intikali ile birlikte Hulefai Raşidin "Raşid Halifeler" devri
başladı . Hz Peygamber'in ardından onu si-yasi sahada,
bir devlet başkanı sıfatı ile kimin temsil edeceği hu
susunda, her ne kadar o günlerde huzursuzluklar ya
ş,dnmışsa da nihayetinde Hz.EbObekir, Ömer, Osman ve
Ali'den oluşan ardıllar zinciri bu görevi siyasi ve tarihi
bir meydan ve mecrada yüklendiler. Bunların ardıll ı ğı,
halifeliği, Hz. Muhammed'in peygamberlik görevine ola
mazdı. Çünkü O, son peygamberdi. Her ne kadar Pey
gamberlik de bir seçim sonucu ise de onun seçildiği ,
istifa edildiğ i makam, "insanlar arasından dilediğini
seçen"1 Yüce Yaratıcı'ya aitti. Peygamberlik, ilahi bir se
leksiyonunun, ictiba ve ıstıtanın neticesiydi. Pey
gambere vefatından sonra, ardıll ık edilecek husus, o
halde onun devlet başkanlığı ve Islam toplumuna olan
önderliği meselesinde olmalıydı. Iç kargaşalara rağmen
mezkür halifeler, Islam toplumunun nüfüsunu geniş fe
tihlerle arttırdılar. Hemen ifade edelim ki, mezkür ha
lifeler cari olan tek bir kitap vardı; o da Kur'an-ı Kerim'dir. Hadisler de dahil olmak üzere herhangi bir ilme ait bir ki-tabın bulunmadığını tarihçiler müşahade etmektedirler. maktadır. Yunanca ve Kıptice'den kimya, tıp ve astroloji Islam tarihçilerinin bu konu üzerine araştırmaların yo- ile ilgili kitapları çevirten Halid b. Yezid'in yanında Istetan
ğunlaştırmaları gerekmektedir. Biz bu araştırmaların J7el-Kfıdim v~ ~ahip 3 Miryanus gibi mütercimlerin bu-
mevcut kanaatleri değiştireceğine inanmaktayız. lunduğunu goruyoruz ·
Müslümanlar, fetihler sayesinde, farklı din, kültür ve
inançtan insanlarla komşu olmaya başlamışlardır. 661 ile
750 yılları arası dört halife döneminden sonra Islam top
lumunun önderliğini Emeviler adını verdiğimiz aile yük
lendi. Bunlar 91 sene hükOm sürdü. Emeviler'in ilk dö
nemlerinde, ilk on yıllık zamanlarda, ilim gündemde
değil, sadece yöneticilerin saltanatlarını koruma ve düş
manlarından emin olma çabası vardı. Hükümdarlar sa
dece iktidarda kalabilme düşüncesi ile meşgul idiler.
Fıkıh, tefsir, ve kelam ilimlerinin ciddi anlamda te
şekkülüne kısaca bakalım . Örneğin, fıkıh ilminin gelişimi incelendiğinde, EmevT Halifesi Ömer b. Abdülaziz'in ha
dislerin toplanılıp biraraya getirilmesini isteğini ve bu is
teğin ancak onun vefatından sonra, lma·m Zeyd b. Ali'ye
atfedilen "Mecmü fı'I- Fıkh"la ortaya konulduğunu gö
rüyoruz. Hicri 122, Miladi 740'da vefat eden Zeyd b. Ali
bu eseri Emeviler'in son döneminde bitirmiştir2.
1. Kur'an-ı Ker1m'de ıstıla ve lctib~ kelimeleri ile vurgulanan bu husus çok sayıda ayeıte yer alır. Bunlardan bazılan için bkz. AH lmran 31 33; Nemi 27/59; Bakara 2/247; Fiiıır 35/33; Hac 22175; Sad 38/47; Muhammed 47115.
2. Bkz. EbD'I·HOseyn el-Basri, ei-MOtemed li Usüli'I-Fıkh, Dımeşk, 1964-1965; EbO Zehra Muhammed, Fıkıh UsOIO, (Çev.:A. Şener), 5. Basım, Ankara 1990, s. 20·25.
750-1258 yılları arasında Emeviler'in boşluğunu dol
duran Abbasiler, kuruluşundan tam on iki yıl sonra yeni devlet merkezlerini ikinci Abbasi Halifesi MansOr'un isteğiyle Bağdat'a taşıdılar. Bağdat, artık göz kamaştıran
bir şehir ve şair, alim ve bilginierin toplandığı bir merkez haline dönüştü4.
Abbasiler döneminde ikinci halife Mansür, öncülüğünde felsefi tercüme hareketi, sekizinci yüzyıldan
onbirinci yüzyıla değin sürdü. Zaten Islam Felsefesinde tercüme hareketleri iki devre halinde mütalaa eöilmektedir ki, birincisi Mansur (753-n5) döneminden Me'mOn (813-833) zamanına kadar sürerken, ikincisi de Me'mOn zamanından onbirinci · yüzyılın sonuna kadarki
devreyi oluşturmaktadırS. Görülüyor ki, tercüme, yani Yunan Felsefesinin Islam dünyasına aktarılması, AbbasT
döneminde cereyan etmişti.
Halife MansOr, para babası olarak bilinecek kadar tu
tumluğuyla şöhret bulmuşkan başlattığı, çeviri faaliyetlerinde son derece cömert davranmıştır. MansOr'un
3. ibnu'/-Nedim, Ahrlst ui-UIOm, G. Flugel neşrl, Leipzig 1872, ss. 242/317-354; Ayrıca bkz. lbn Hatli1<an, Vefayat ui-A'yan ve Enbau Abna'iz-zaman. Kahira 1290, VI, s. 185.
4. Tarihi Bağdad, C. ı , s. 66. 5. Bayrakdar, Mehmet, Islam Felsefesine Giriş, Ankara 1997, s. 36.
ISLAM~ ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI2, 1999 203
başlattığı 1. dönem çeviri çalışmalarında, onun Aristo'nun
mantık kitaplarının Arapça'ya çevrilmesindeki büyük teş
vikini ve destekleyiciliğini görmekteyiz. Bu görevi lbn
Mukafta yerine getirmiştir. Kategoriler, Hermeneutica,
Ikinci Analitikler ve Porphyrius'un lsagoci'sini tercüme
ederek Halife MansOr'un açtığı kesenin hakkını öde
miştirô. Halife MansOr, bilginlerin, hekimlerin ve mü
neccimlerin en gözde ve mahirlerini sarayına, çevresine
topladı. Yine MansOr'un sponsorluğunda, Muhammed
lbn lbrahim ei-Fezari (öl. 796) isimli Hindli bir seyyahın
astronomiye ait "Sidhanta" adlı kitabını Arapça'ya çe
virdi. lbrahim, bu yüzden bu çevirisi ve ilk usturlabı bul
ması ile de ilk Islam astronomu sayılır7.
Ilim sevgisi ve onun tahsili ve yayılması öyle bir hoş
görü ortamı doğurmuştu ki, insanların dinine ve milletine
bakılmaksızın ilminden istifade yoluna gidilmiştir. Ör
neğin Halife MansOr'un doktoru Cundişabur Has
tanesi'nin müdürü NestOrO olan lbn BahtişO ve yin~ mü
neccimlerin başı lranlı EbO Seyh ei-Fadl ei-Nevbahti idi8.
Halife MansOr'dan sonra, Harun Raşld'in (786-809)
felsefeye ve ilimiere olan hamiliğini, onun Bağdat'da bir
kütüphane kurarak sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Harun
er-Reşid, öğrenime büyük önerırı atfetmiş, Yuhanna b.
Maseveyh gibi, edip ve alim bir kimseyi tıbbi eserlerin
çevirisi için görevlendirmişti9. Harun döneminde, ast
ronomların da himayesine devam edildiğini görüyoruz.
Ömer b. FerOhan, onun isteği üzerine Batlamyus'un Qu
adripartitus'u üzerine bir şerh yazdı1 0_
MansOr ve Harun övgüyü layık hamilikleri ile ilim ve
felsefeye hizmet atmişlerse de, Me'mOn, bir filozof hü
kümdar nitelemesini hak edecek çizgidedir. Diğerleri ilim
adamlarını sarayiarına çağırmış ve onlardan istifade et
mişlerse de, Me'mOn'un bizzat kendisi bir fikir adamıdır. Me'mOn (813-833) Islam ve Tevhidin lkran, Nübüvvet
Nurlan gibi risaleleri ile keskin zekasını gözler önüne
sermektedir 11.
Fakat Kelam Tarihi göstermeldedir ki, o iktidarını akıl
cılığı ile ön plana çıkan Mu'tezile ekolünün yayılmasına
vakfetti. Doğasında olan akılcılık, Yunan Felsefesinden
haberdar olmuş ve nun metot ve diyalektiliğini kullanan
6. ibn Said, Tabakatu'I·Umem, Nş r. Loucheikho, Beyrut 1912, s. 49. 7. A.g.e., s. 50; ibnu-n-Nedim, a.g.e., s. 395. 8. Aynı yer. 9. De Boer, T.J., The History of Phiıosophy in Islam (Trans, Edward
Jones,) London Luzas 1933, s. 3. 10. ibn Nedim, a.g.e., s. 395. 11. Fahri Macit, islam Felsefesi Tarihi, (çev. Kasım Turhan) 11. Baskı ,
istanbul 1992, s. 16.
204
MÜFIT SELIM SARUHAN
Mu'tezilere sempati ile yaklaşmasına yol açmıştır1 2.
Me'mOn'un bir hükümdar olarak, fetihler kadar önem
verdiği felsefi ilimleri Islam kültürüne kazandırması ça
basının altında yatan temel etkenlerden biri de gayet
mistik birzaha dayanmaktadır.Buna göre o, rüyas ı nda
Aristo ile bir diyalog geçirmiştir.Aralarında iyinin tabiatı
üzerine bir konuşma cereyan eder, rüyada Aristo, iyiyi
önce akla, sonra dine ve sonra da halkın görüşüne da
yandırır. Nihayetinde, Aristo Me'mOn'a tevhide sarılmas ı
noktasında öğütte bulunur13_
Me'mOn, Islam Felsefesinin teşekkülünde önemli bir
yere haiz olan Beytü'l Hikme'yi tesis ederek tercüme fa
aliyetlerini bir kütüphane ortamında, zengin bir birikimde
gerçekleştirmeyi hedefledi. Me'mOn, bir halife, devlet
başkanı olarak, felsefi eserlerin temin-edilmesi için çok
gayretli oldu. Özel kuryeler tutarak, onları bir tür kıymetli
eser avcılığı için görevlendirdi. Islam Felsefesinde
önemli tercümelere imza atmış olan, Yahya b. Ma
seveyh ve Huneyn b. lshak onun tayin etmesiyle bu bil
gelik evinin başkanlıklarını yaptılar14. Ilim bir açıdan eko
nomi ve ekip işi olduğundan dirayetli ve hevesli bir
idareci olan Me'mOn her türlü finansı sağlamak nok
tasında bir an olsun geri kalmadı .
Görülüyor ki, Islam Felsefesinin henüz teşekkül dev
resinde onun yabancı kaynağını oluşturan helenistik fel
sefenin arapça'ya aktarımı ve tanınmasında Islam hü
kümdarları iki yönlü bir görüntü sergilemişlerdir. Bir
yandan, otoritenin kudret ve idarenin baş1 olarak, bil·
ginleri, sarayada toplamlŞ, on/ann 1rk ve din aynmlanm
göz önünde bulundurmadan istifade yoluna gitmişlerdir.
Çeviri faaliyetlerine önem ve destek vererek, bunu eko·
nomik ve manevf planda gerçekleştirmişlerdir. Çünkü ik
tidarlartm daim, sözlerini kaim ve siyasetlerini nafiz is·
tiyorlardl. Bu faydacı görüş, onların ilim sevgisinden
uzak oldukları anlamını da çıkarmaz.
Öte yandan Hükümdar/ar, kendi zihnf ve yetenek ka·
pasileleri gereği ilim/e . ve yer yer felsefe ile içti d1şfl ol
muşlardi. Bizzat kendileri felsefi, kelami ve edebi ör
nekler sunmuş/adi(. ]/me birinci grup hükümdar/ann
yapt1ğ1 destek aktif do/ay/1, ikinci grup hükümdarlarm ise
yaptiklan aktif dolayslZ hizmet olarak görülebilir.
12. Bkz. YAZIC/OGLU, M. Sait, Kelam Ders Notları, Ankara 1987, s. 48· 49.
13. ibn Nedim, a.g.e., s. 353. 14. ibnu'I·Krfti, lhbaru'I·Uiema bi Ahbar'I·Hukema, neşr. Mehmet Emin
ei·Hanci, Kahire 1326, s. 97·98.
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO 2, 1999
VIII-XII. YÜZYILLAR KAPSAMINDA ISLAM F-ELSEFESI TARIHINDE FILOZOFLARlN HÜKÜMDAALA OLAN ILIŞKILERI
Çok sonraları, Islam dünyasında yazılan ahlak ve siyaset felsefelerine dair metinlerde, bizzat filozofla hükümdarın aynileştirildiğini, bir karizma ve liderlik özelliği olarak vurgulandığını okumaktayız. Bu iyi niyetli ve ideal lid~r tipinin çizilmesine rağmen, tarih ve teoriyi her zaman ispatlamamış, ama yine de hevesli hükümdarları da sayfalarına kaydettiği gibi aktif, he~esli, üretken, mütefekkir hükümdarları da kaydetmiştir. Bir de bilginiere ve filozoflara, çeşitli sebeplerden karşı çıkan, zulm eden, onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen hükümdarlar da olmuştur.
Islam filozofu Kindi (185/260-801/873)'nin tam adı, Ebü Yusuf Yakub lbn lshak lbn Sabbah lbn lmran ibn lsmail lbn EI-Eş'as lbn Kays ei-Kindldir. Kindi, Aristokrat bir aileden gelmekteydi. Islam öncesi Güney Arabistan'da, ataları Kinde bölgesinin hükümdarları idi. O kadar uzağa gitmeye gerek yok, Kindi'nin kendi babası lshak lbnü's-Sabbah (ö. 808) Abbasi halifelerinden, Mehdi (775-785), Hadi (785-786) ve Harunu'r Reşid (786-809) zamanlarında Kufe valiliği yapmıştır1 5. O
halde, Kindi iyi bir eğitim almıştır. Babası o küçükken vefat etmiştir. Kufe ve daha sonra Basra, onun ilim tahsilinin merkezleri oldu, Bağdat ise onun müstakar olduğu bir yerdi.
Filozofumuz, hükümdar ve Abbasi Halifesi olan Me'mun ile iyi ilişkiler kurdu. Beytü'I-Hikme kadrosuna atandı. Me'mun saray sohbetlerinde onu arardı. Kindi, sırasıyla Me'mun (813-842), Mu'tasım (833-842) ve Vasık (842-847) ile iyi ilişkiler içerisinde oldu. Mu'tasım,
Kindi'ye o denli hayran olmuştu ki, veliaht Ahmet'in eğitim ve öğretimi için onu tayin etmişti. Bununla -kalmamış, Mu'tasım, sarayda onun adına bir kütüphane açmıştı.
Kindi, bu hamilik ve alakayı karşılıksız bırakmayarak,
ona ithaten "Kitab alKindi ila'lMu'tas1m Billah fi'I-Felsefet al Ula" adlı eserini yazdı. Halife Mu'tasım'a ithaten yazdığı bu eserde;. Halife'ye çeşitli kaygılarını dile getirir.Buna göre;
- Çoğu kimsenin düşünür olarak tanıdığı, fakat zahiren böyle olsa bile gerçekten, insaftan uzak bulunanların olduğunu dile getirir. Böylesi kimseler, yanlış anlama temayülünde olabileceklerinden, Kindi, karmaşık noktaları kısa kısa zikretmeye yönelmiştir. Mu'tasım'a bir uyarıda bulunarak, böylesi kimselerin zıt zeka sahibi, kıskanç, saldırgan kişiler olduklarını, çekemedikleri kimseleri aşağıladıklarını, amaçlarının riyaset ve din taeirliği olduğunu aktarır16.
15. ibn Ebi Usaybia, Uyun. ll, s. 178-179; Mustafa Abdürriiztk, Feylesüf el-Arap ve'I-Muallim ei-Sani, Kahire 1945, s. 180; Ebii Ride, Resall ei-Kindi, Kahire 1950, s. s.
16. Bkz. Kindi, Felsefi Risaleler, çeviri ve inceleme, KAYA Mahmut, istanbul1994, f-XIIL
Kindi tedirgindi, kendisini kıskananlar ve fikirlerine
tahammül edemeyenlerin farkındaydı. Halife'ye me
tafizik! bilgiler olarak sunduğu "Felsefetü'I-Uia" adlı ki
tabında bunu açıkça Halife'ye aktarır. Halife şüphesiz,
Kindi ve görüşlerine çokça kıymet vermektedir ve eminiz
ki, Kindi'nin kitabında Halife'ye sunduğu mesajı ve imayı
da gayet iyi anlamış ve hükümdar olarak filozofa des
teğini ve himayesini sürdürmüştür. Üstelik, filozofumuz
sadece kitaplarını, Halife Mu'tas ı m'a değil, onun oğlu
Ahmed'e de ithat ediyor, onun sorduğu merak ettiği ko
nulara temas etmekteydi.
Kindi, saray ,ve hükümdarlarla olan bu sıcak iliş
kilerini ve bunun neticesinde rahat çalışma imkanı ne ya
zıkki ömrünün son yirmi yılında bulamadı. Şöyle ki;
Kindi; Kelam tarihi içinde neşet etmiş, akılcı lığ ı ön
plana çıkarmış ol.an Mu'tezile'nin, halifeleri Me'mun ve
Mu'tasım tarafından sıkıca benimsendiği, bir dönemde
gündemde ve popüler olmasının olumsuz yanların ı son
radan yaşamıştı. Walzer, Kindi'yi bu yüzden Mu'tezili
olarak görmekte iken 17 kimi araştırmacılar da, Kindi'nin
Mu'tezile'ye mensup olmadığın ı konu ve gaye birliğinin
esas alınmasında değil, metod ve terminolojinin kul-
t~nılmasının tesbitinde bulunduğunu belirtmektedir18.
Buna gör1:1. Mu'tezile metod olarak "cedel", Kindi "bur
han" ı kullanmaktadır. Üstelik Kindi; Mu'tezile tabakat ki
taplarında da yer almamaktadır. O halde, Kindi Mu'tezile
değildir19_ Böylesi bir değerlendirme yapan Kaya; De
Boer'i, Kindi'yi "Mu'tezili bir mütekellim"20 gördüğü gö
rüşünde eleş~irirken isabet etmekte, fakat Ülkeni de
Kindl'yi "Aristocu, sonra Aristo ile Eflatuncu ve nihayet
Islam'daki yaratn:ıa düşüncesinde karar kılan21 biri ola
rak tespit etmesini eleştirmesini de yanlış bulmasını an
lamak mümkün değildir.Mu'tezile ekolü içerisinde olup
da farklı metotlara başvurmu'Ş kimselerde örnek olarak
gösterilebilir. Kindi, kendi döneminin popüler akımı olan
Mu'tezile'ye elbette mensup değildi, fakat bu ekolün gö
rüşlerin i benimsemekteydi. Anlaşılan o, hür tabiatl ı bi
riydi.Kendi ekolünün fikrinin müntesibi idi. Örneğin başlangıçta ona felsefe ile uğraştığı için karşı çıkan çağdaşı
Ebü Ma'şer ei-Belhi'yi ikna etmiş ve onu telseteye ve
akli ilimiere müsbet bakan bir kimse olma durumuna ge
tirmişti~2. Bu da onun h ür ve dirayetli bir kimse olup, ba
ğımsız bir fikir adamı olduğunu gösterir.
17. Richard Walzer, "Greek in to Arabic" Oxford 1962, s. 176·189. 18. Kaya, a.g.e., s. XIX. 19. Aynı eser. 20. De Boer, a.g.e., s. 73. 21 . Kaya, a.g.e, s. XIX. 22. ibn Ebi Usaybia, Uyün, ll, 179.
ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI2, 1999 205
Halife Mütevekkil (847-861) önceki halitelerin Mu'tezili düşünceyi himaye edip desteklemelerine rağ
men, bu ekolün karşısında yer aldı. Hükümdar, Halife Mütevekkil, Kindi'yi kıskanan ve çekemeyen kimselerin
de etkisinde kaldı. Islam Felsefe Tarihi'nde, zengin bir aile olarak ilim ve telseteye hamilik yapan, tercüme faaliyetleri sırasında masraftan çekinmeyen Beni Musa (Musa Oğulları) olarak şöhret kazanmış olan, tabakat ki
taplarında, Atom Alsalesi ve Alemin Ezeliliğine dair risalelerin kendilerine atfedildi!)i Muhammed ve Ahmet kardeşler23, Kindi'yi kıskanmakta ve çekememekteydiler. Üstelik tarih kitapları adı geçen Musa Oğulları'nın ilmiyle
şöhret bulmuş herkesi çekemediklerini kaydeder. Ahmet ve Muhammed kardeşler, lbn Ebu Usebia'nın bildirdiğine göre Sened b. Ali adında birini Halife Mü.tevekkile gönderdiler.Bu kişi bu, zengin aile tarafından Kindi'yi halifenin gözünden düşürmekle görevlendirildi. Başarılı
oldu ki, mütevekkil, Kindi üzerinde şidedete başvurdu. Ilk
islam filozofu, saraylarda itibar gören, veliahtlar eğiten Kind~ Halife taratmdan dövdürüldü. Kütüphanesine el konuldu. Ayn bir yere taşındı. Kütüphanesine sahiplenenler de, onu itibardan düşürmeye çalışan ve onun Mu'tezile olduğu fikrini lanse etmeye kasteden Musa Oğulları idF4.
Hükümdar, Halife Mütevekkil, Kineli'yi niye döv
dürmüştü? Babaları tarafından izzet ve ikrama uğrayan, parlak bir zihin ve ve'IOd bir yazarı döve rken, tarihin bunu kaydadeceğini bilmiyor muydu? Onu Mu'tezili fikirlerden vazgeçirmek için mi dövmüştü, sevmediği için mi, yoksa
inandığı, benimsediği fikirlerle Kindi'yi uzlaşır bulmadığı ve ona kızdığı için mi? Sebep ne olursa olsun, Mütevekkil Or)U dövdürmüştü. Fikirleri benimsenen, sevilen ilim adamları, hükümdar nezdinde itibar görd(ikleri gibi, ztJ/üm de görebilirdi. Çünkü hükümdarlar her insan gibi kendilerinde şekillenen fikri yapılarına göre dünyaya. değer verirler. Sıradan bir insandan farklı olarak hü
kümdar/ar, sevgi ve hoşnutsuzluklarını somut bir biçimde ortaya koyarlar. Kimi kez ödüllendirir ve kimf kez de ceza.landmrlardı. Bu gerçeği gören çoğu ilim adamı, saray/ardan, hükümdarlardan uzak kalmaya çalışmış ve bunu öğütlemişlerdir.
Felsefi sahada, akli ilimlerde Emevi ve Abbasiler dönemlerinde bunlar olurken, acaba nakli ilimlerle uğraşan bilginler hep el üstünde mi idiler? Küçük bir ömek verelim: Numan b. Sabit veya ünlendiği adıyla lmam-ı
23. fbn Nedim, a.g.e., s 393. 24. Bkz. lbn Ebi Usaybia, a.g.e., ll, s. 180·181.
206
MÜFIT SELIM SARUHAN
A'zam EbO Hanife, fıkıh ilminin öncüsü ve Hanefi eko
lünün kurucusu idi. Emeviler ve Abbasiler devrinde,
onun şöhretinden ve itibarından yararlanmak isteyen idareciler ona kadılık teklif ettiler. Emevi Irak valisi Yezid
b. HCıbeyre, teklifini reddeden EbO Hanife'yi kır
baçlattırdı. Abbasi döneminde Küfe valisi, EbCı Cafer MansOr bu kez ona yine kadılık teklif etti. Fakat büyük fakih, iç huzurunu ve onun sunduğu hür sesi dinlemiş
olacak ki, yine karşı çıktı. Bu kez hapse atıldı25.
Görülüyor ki, tarihte idarecilerin /ütfü ve zülmü, bilginferin sahala.rma göre değil, idarecilerin kendi eğilim,
menfaal ve siyasi ikbalferine göre şekilfenmektedir. Tefsir, Hadis ve Fıkıh gibi, halkın bile genel kabul ve saygı
gösterdiği ilim dallarıyla uğraşanlara zülüm ve işkence olmuşsa, bunun filozoflara, mütekellimlere yapıldığına
şaşırmamak gerekir. Kindi'den sonra Farabi'ye bakalım.
Türkistan'ın Farab şehri yakınlarında Vesic denilen
bölgede dünyaya gelen Farabi (870-950) Türk asıllıdır. Babası Vesic kalesi kumandanıdır26.
Farabi'nin Islam Felsefesi'ndeki önemi ve yeri üze
rinde durma konumunda değiliz. Başta metafizik, varlık, mantık, ahlak, siyaset sahalarında olmak üzere birçok eser ortaya koyan Farabl, kendinden sonraki lbn Sina,
Gazali, lbn Miskeveyh ve lbn Rüşd gibi filozoflara ön
cülük etmiştir. Onun, felsefe tarihinde "Aristo'dan sonra Muallim-i Sanı• olarak ödüllandirildiği ortadadır. Kıftl, lbn Ebi Useybia, lbn Hallikan, lbn Nedim gibi tabakat ya
zarlarına göre yüzü aşan eser ortaya koymuştur27.
Farabi adı, tabakat kitaplarında Büveyhi hükümdan Seyfü'd-Devlet ile birlikte sıkça geçer. Hamdanl Emiri, Seyf ed-Devle (918-967)'nin Farabi ile olan mü
nasebetleri üzerine çok şey yazılmış ve söylenmiştir.
Kaynaklarda kısa boylu, köse sakallı olarak tasvir edilen Farabi, Seyfü'd-Devle'nin yanına, saraya gidip ge
lirken, kendi döneminin Türkistan kıyafetleri ile hep gidip gelmişti. Sultan 846'da Şam'ı alınca Farabi'nin, sarayla
olan ilişkileri artmıştır. Farabi, kaynaklarda belirtildiği üzere sade bir hayatı .seven, tabialla başbaşa olup, ders verip kitap yazmayı seven biridir. Saraya giderken de
orada ileri gelen şairler, lügatçılar, felsefeeller ve diğer
bilginlerle birlikte "hakikatin arayıcısı" olarak, tartışma ve
25. EbO Hanife'nin idarecilerle olan inişli çıkışlı mücadelesi için bkz. Ebü Zehra Muhammed, Ebü Hanife, çevr.: O. KESKiOGLU, Konya 1981, s. 38·69; lbn Hfillikfin, Vefilyilıu·ı·A'yan ve Eııba'u Abnai'zzaman, Kahire 1948, c.ıv. s. 41.
26. BkZ. lbn Ebi Usaybia, a.g.e., ll, 134. 27. İbn Hallikan, a.g.e., c. ll, s. 113; lbn Nedim, a.g.e., s. 263; Ktfti.
a.g.e., s. 134-140.
JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH VOL: 12, NO 2, 1999
VIII-XII. YÜZYILLAR KAPSAMINDA ISLAM 'FELSEFESI TARIHINDE FILOZOFLARlN HÜKÜMDAALA OLAN ILIŞKILERI
müzakerelerde bulunuyordu. Sarayın nimetleri, refahı ve rahatı karşısında nefsine yenilmeyen Farabi'nin Sultan'la
olan ilişkilerinde de gayet rahat oldu~unu, korkusuz ama
hifmetli bir ilişki kurdu~unu okuyoruz. 1
· · Ömrünün büyük bir kısmını Suriye'de geçiren
Farabi'nin, yine ömrünün sonuna do~ru Mısır'a ziyarete gittiğini goruyoruz. Islam Tarihi kaynaklarını inceledi~ıimizde, Mısır'da Toluno~ulları (868-905) hanedanından 30 yıl sonra bir Türk hanedanı olan ve Mu
hammed b. Toğaç tarafından kurulan lhşidiler'in
kuruldu~ı.inu görüyoruz. Farabi'nin 946'da vefat eden
Toğaç ile görüşmesi de muhtemeldir. lhşidiler, Mısır'da
özellikle Fıkıh, Hadis, Dilbilgisi ve Şiir ortamında güzel imkanlar sa~lamış , bilginleri sarayda toplamaya çalışmışlardır28. Muhtemeldir ki, 950 yılında vefat eden
Farabi'nin belirtildiği üzere ömrünün son yıllarında,
940'dan itibaren bir müddet Mısır'da kaldığı ve bu süre
içinde yine kendisi gibi bir Türk olan Muhammed b. Toğaç ile görüşmesi vaki olsun.
950 yılında seksen yaşında hayata gözlerini yuman
geçerli görülüyor. Buhara Sultanı , Nuh b. Mansür bir hastah~a yakalanmıştır. Ço~u kimsenin başarısız olduğu, kimsenin bir çözüm bulamadı~ı Sultanı iyileştiren lbn Sina bu olaydan sonra saray hekimi olarak atandı. Üstelik saraydaki "Sivanü'I-Hikme" ad ı verilen bir kütüphaneye de müdür olarak atandı. Bu fırsatı iyi değerlendiren lbn Sina kendisini çok iyi yetiştirmenin fır
satını bulmuştur.
Sarayda, idarecilerle ilişkileri ters dönmüştü. Çünkü hem onu kıskananlar hem de lsmaili eğilimiere sahip olmakla ?uçlayanlar vardı. Babasının ölümü. onu büsbütün savunmaşız bırakmıştı. Buhara'yı tek ederek, Büveyhiler Sultanı Mecdü'd-Devle'nin hizmetine girer. Metankoli hastalı~ına yakalanmış olan Şemşe'd-Devle'yi
tedavi eden lbn Sina bir kez daha tıbbi mahareti se-bebiyle hükümdarın gözüne girdi. Bir ara Kazvin ve Hamedan'a giden lbn Sina, Şemşe'd·Devle'nin rahatsızlı~ı sebebiyle Rey'e tekrar çağrıldı. Maharetini bir kez daha konuşturan lbn Sina, insanları büyülemiştir. Kendisine Şemşü'd-Oevle, vezirlik teklif eder, o da hayatında ilk kez vezirlik görevini üstlenir. Filozof, hakim, tabib, lbn
Farabi'nin sultaniarta barışık bir hayat yaşadı~ının gös- s· ., . b' f ki · · V · · . ına ya yenı ır sı at e enmıştır: ezırlık. tergesı olacak şekilde cenaze töreninde, devrinin idari erkanı başta olmak üzere Seyfü'd-Devle en önde olmak /}) Fakat filozof, siyasette ilim sahasında olan otoritesini üzere hazır bulunmuştu. Her ne kadar Farabi hü- kuramadt. leraat/arından hoşnut olmayan askerler, evini
kümdarfara karşt sergiiemiş oldut}u rahat davrantşlan ile, bastp onu hapishaneye atfllar. Bu olup bitme/er st-protokol kurallanna uymaytştyla, kimi saray erkanınca rasmda su/tanm gönlü, lbn Sina ile birlikte idi. Sürgüne hoş karştlanmasa da hükümdartar, özellikle Seyfü'd- göndererek onu korumak istedi. Kaçarak ktrk gün kadar Dev/e, onun ktymetini bilmiş ve himayesini eksik et- saklanan lbn Sina, Sultan rahatstzlanınca tekrar aranan memişti. Öyleki, devrin hükümdarlarının . tüm maiyeti ile kimse olur. Herkesin gözü onu aramaktadtr. Ttbbi birlikte onun cenazesine katılmış olması bu gerçe~i gös- mahlireti herkesin ona olan ihtiyacınt göstermektedir. terir. Yine, Farabl, Kindi'nin ve kendinden sonraki fi- Üstelik Sultan bu kez de onun eliyle iyileşir. Böylece lbn
tozotları n idarecilerle yaşadı~ı çatışmaları yaşamamıştır. Sina, ikinci kez vezirfik görevini üstlenir. Fi/ozofumuz, bu Kaynaklar onun hükümdartarla olumsuz bir çekişmesini siyasi çalkalanma/ardan etkilenmez. Meşhur "Şifa "smt kaydetmemektedir. bu strada yazmaya başlar. Sultan'm ölümü, fi
Ebü Ali el Hüseyin lbn Abdullah lbn Hasan lbn Ali Sina 370 H.1980 Miladi yılında Buhara civarında Afşana
Köyü'nde dünyaya geldi. Babası , Samanoğulları (819-1 005) döneminde Sultan Nuh lbn Mansür zamanında Buhara'ya bağlı Hermisan bölgesinin idarecili~ini yapmıştır.
Tıpkı, Kindi ve Farabi gibi, filozofumuz lbn Sina'nın da babasının idareci ve sultantarla yakın ilişkide olduğu
da ortaya çıkmaktadır. Denilebilir ki, Islam Felsefesi Ta
rihi'nde filozofların ikbal ve idbarlarında hükümdarların önemli rol oynadıklarını görüyoruz. lbn Sina için de bu
28. P. H. Hitti, Siyasi ve Kültürel Islam Tarihi, çev.: Salih TUG, Istanbul 1980. ll l. ss. 716-718.
lozofumuzun hayatında yeni çalkalanma/ara yol açar. Onun ölümünden sonra lbn Sina, yeni sultanla anlaşamayacat}mt anladtğmdan, Alaed-Devle'ye mektup yazarak yanma gitmek istedi. Yeni sultan Tacei-Mülk,
onu bir kalede hapsettirdi. Dört ay hapis kalan lbn Sina, sanki hükümdartarta olan çattşma ve anlaşmazitk/ara
nazire oturcasma her defasmda eser/erini, yeni ki
taplannt ortaya koydu.
Örneğin; Hay b. Yakzan, Hidayet ve Kıhnç adlı eserleri bu esaret, meşakkat ve çalkalanma dönemine aittir.
Hapisten çıkan lbn Sina'nın hayatında bu kez bir başka hükümdar ortaya çıkar, bu u~runa hapis yattığı AlaedDevle'dir. Istehan'da bir araya gelen filozof ile hükümdar, gayet iyi bir ilim adamı ve idareci portresi çizerler. Bu hu-
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI 2, 1999 207
zurlu ortamda Şifa'yı tamamlayan lbn Sina, sonra Necat'ı kaleme alarak tamamladı . Sultan'la seteriere çıkan lbn Sina, Hamedan'a kadar giderek burada Farsça "Da
nişname'-i Alai" adlı kitabını yazdı29.
Hükümdarlarla yakın ilişkide olan ve kendisi de bir idareci olan bir babanın oğlu olan lbn Sina, felsefe ve tıp sahalarında kendinden sonra sitayişle bahsedilen biri olmuştur. Mesleki ve ilmi yükselişi , hükümdarlarla olan ilişkisi ile paralel gitmiş, tıp sahasında mahir bir kimse olarak sultanlarla iyi ilişkiler kurmuştur. Sultanlar onun rnahareti yüzünden ona bağlanmışlardır. Yer yer onunla iyi geçinmeyen hükümdarlar olsa bile, lbn Sina hapiste
bile yazmaktan vazgeçmedi.
EbO'I Velid Muhammed b. Ahmet b. Muhammed b. Rüşd, H. 520/Miladi 1126 yılında Kurtaba'da dünyaya geldi. Fıkıh ilmi ile şöhret bulmuş bir aileye mensuptu. O dünyaya geldiği zaman büyük fakih olan dedesi vefat etmişti. Hem dedesi, hem de babası Endülüs baş~adılığ ı
görevlerinde bulunmuştur. lbn Rüşd'ün fikirleri ve onun zihniyeti üzerine çeşitli araştırmalar ve kaynaklar mevcuttur. Biz, yine konumuzun genel hedefi içinde sadece filozofumuzun hükümdarlarla olan ilişkilerine değinmek
istiyoruz30.
Genel kanaale göre, lbn Tufeyl aracılığı ile 1169'da
Halife EbO Yakup Yusuf ile tanışmıştır. Saray doktoru olan ve yaşı ilerlemiş olan Ib n Tufeyl (11 06-1185) lbn Bacce (ö. 1138)'nin öğrencisidir. Muvahidlerin Halilesi EbCı Yakup Yusuf'un doktorluk ve vezirliğini yaptı. lbn Rüşd'ün "el-Kul/iyat" adıyla maruf tıbba dair kitabın ı beğenen lbn Tufeyl, onu telseteye meraklı , istidadı yüksek olan Halife'yle tanıştırdı. Halife, kevn ve fesad, kıdem ve hudus gibi konularda fikrini beyan ederek telseteye olan ilgisini ve maharetini gözler önüne serer. Emir'in yalnız yoğunlaştığı , zihnini meşgul eden meselesi vardır. O da muğlak bulduğu, mütercimlerin yeterince ifade ademedikierine inandığı Arisic'nun eserlerini, bunu layıkıyla yerine getirecek birine şerhettirmekti. lbn Tufeyl, yaşının ilerlemesini öne sürerek affını istedi. Görev, lbn Rüşd'e düşüyordu. lbn Rüşd sadece bu şerh görevini yüklenmemişti. Aynı zamanda o da bir idarecilik görevini daha üstleniyordu. Bir yandan lbn Rüşd, lşbiliye Kadısı olarak tanınır, öte yandan da Arisic'nun eserlerini özetlemeye, tertibe yönelir. Emir'in yönlendirmesi ve teşviki
29. lbn SinA'nın hayatı hakkında bkz. lbn Hfıllikan, a.g.e., ı . s. 174-177; ibn Ebi Useybia. a.g.e., C. 2, s. 3-29; Ayrıca geniş değerlendirmeler için bkz. ALTINTAŞ, Hayrani, ibn Sina Metafiziği, Ankara 1992, s. 9· 13.
30. URVOY, Dominique, Averrose, lbn Rüşhd, trans, by Olivia Stewart, London and N.Y. 1991, s. 3·29.
208
MÜFIT SELIM SARUHAN
ortaya "Şarih-i A'zam" olan lbn Rüşd'ü ç1kard1. Bir emir,
yönlendirmesi, hamifiği ile bir filozofun yeteneklerinin
azami düzeye Ç1kmasm1 sağlamiŞ oluyordu. lbn Rüşd,
belki de, dede ve babasın ın ruhların ı şad etmek için olacak, daha önce onların yaptıkları Kurtuba Başkadılık görevine atanı21 . On sene kadar bu görevde kalan lbn Rüşd, birçok şerhini; örneğin Arisic'nun Mab8'detTabia'sın ı burada şerh eder. lbn Tufeyl'in irtihalinden sonra lbn Rüşd artık Muvahhidiler sarayının baş
hekimidir. Yoğun felsefe çalışmasının yanısıra, idari görevlerde bu çalışmalarını muhakkak sekteye uğ
ratıyordu . Tabib ve kadı kimliği, filozof kimliğinin tüm bunlara rağmen ortaya çıkıp nevşıJnema bulmasına
engel bulamamıştır.
lbn Rüşd'ün teşvikçisi ve felsefi zihniyete sahip Emir Yusuf, her tani gibi ölünce, yerine oğlu Emir Yakup b. MansOr geçer. Bir filozof ve hükümdar ilişkisinin ne denli ileri gittiğini görmeye başlıyoruz. lbn Rüşd yeni emire "dinle kardeşim" diye hitap etme noktasma kadar gelmiş.
bu durumu yad1rgayan ve kiskanan/ara da, bizzat emir cevap vererek, lbn Rüşd ile olan dost/uklannm k1ymetini vurgular. Bu kadarla kalmmaz, lbn Rüşd art1k bizzat halifenin özel felsefe öğretmeni olarak atanm1ştu32 .
Filozofun hükümdarla olan bu samimiyeti, tüm bakışları üzerine çekti. Kıskançlıklar ve entrikalar artık lbn Rüşd için işlemekteydi. Tüm kışkırtma ve iftiralara aldırmayan ve onun kafirlikle ithamına inanmayan halife, ilk zamanlarda bunlara kulak asmadı. Fakat mahulifleri boş durmadı. Onun kitapları didik didik edilerek küfrüne deliller gösterildi. Onlara göre lbn Rüşd; Kur'an'da geçen ve helak olduğu söylenen Ad Kavminin gerçekliğine
inanmıyor ve onun sadece mesaj vermek için Tanrı tarafından kurulan bir kurgu o lduğuna inanmakla suçluyordu. Nihayetinde uzun mahkemeler, tartışmalara lbn Rüşd kendisini bir Yahudi kasabasında sürgünde buldu. Kitapları yakıldı. Halife, lbn Rüşd'ü seviyor ve anlıyordu. Ne var ki, halkın çoğunluğu onu küfürle ilham ediyor ve ona karşı çıkıyorlardı. Kastilya Kralı IX. Alphonse ile harp halinde olan halife, halkı yani tabanını ve silahlı gücünü küstürmek istemiyordu. Zaten ortalık yatışınca halife, lbn Rüşd'ü sürgünden geri çağırmış ve itibarını iade etmişti23•
Bu kısa tarih yolculuğunda, Islam filozoflarının hükümdarlarla olan ilişkilerine birnebze olsun bakmaya çalıştık. Şu ana kadar ki değerlendirmemizi özetleyip sı
ralayacak olursak;
3 1. A.g.e., s. 3·29. 32. Bkz. lbn Eb1 Usaybia, a.g.e .. ll , 76. 33. Aynı yer.
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12. NO 2. 1999
VIII-XII. YÜZYILLAR KAPSAMINDA ISLAM FELSEFESI TARIHINDE FILOZOFLARlN HÜKÜMDAALA OLAN I LIŞKILERI
a) Büyük çoğunlukla Islam filozofları, üst düzey ai- görünmüşlerdir. Çünkü halk, hükümdarların mülki, eka-
leden gelmektedirler. Babaları çoğunlukla, vali, ku- nomik ve askeri dayanağıdır. Hükümdarlar halkı küs-
mandan, asker ve kadı olarak görülmektedir. Buna pa- türrnek istememişlerdir. Yeri gelince filozofları gözden çı-ralel olarak çoğu filozofta çeşitli idari görevlerde
\
qıJiunmuştur.
b) Islam Felsefesi Tarihi'nde, filôzofların verimli ça
lışmalarında hükümdarların desteği çok olmuştur. Bunun
yanısıra kimi kez de, çalışmaları sekteye uğratmışlardır.
c) Islam filozofları bizzat kendileri hükümdarlara yak
laşmış ve çoğu kez onların himayesi altında ça
lışmışlardır.
d) Bu yakın ilişki bazen sürekli olurken, bazen de dı
şarıdan kıskançlıkları yüzünden sekteye uğramıştır.
e) Hükümdarlar içinde felsefi zihniyete sahip kimseler çıktığını görüyoruz. Hükümdarların, hem birer devlet
başkanı, hem de ilim meraklısı olmayı bağdaştırdıklarını görüyoruz.
f) Hükümdarlar, filozoflar destekler ve onları korumaları ve geniş imkanları altına alırken, bu filozofların
karabilmişlerdir.
g) Filozofların hükümdarlarla olan ilişkileri sadece ilmi planda da değildir. Filozofların zaman zaman ve yer
yer kadılık, komutanlık ve vezirlik, Saray Kütüphanesi Müdürlüğü, Saray Baştabibliği gibi görevleri üstlendikleri
müşahede edilmektedir.
h) Hükümdarların filozofları desteklerken;
1. Bilime ve felsefeye olan ilgi ve sevgileri yüzünden,
2. Siyasi iktidarlarının ve nüfüzlarını kültürel sahaya
da yaymak sebebiyle hareket ettiklerini görüyoruz.
ı) Hükümdarların filozofları takibata alırken ve onlara
eziyet ve kötü muamele yaparken;
1. Görüşlerine katılmadıklarını ve onları tehlikeli gör
dükleri için,
2. Kendi siyasi iktidarlarının dayanağı olan halk kit-
sahip oldukları fikirler yüzünden zaman zaman halk ta- Iesini kızcılırmamak için onların halka ters düşen gö
rafından eleştirilmeleri, protesto edilmeleri karşısında bir lı;.. rüşleri nedeniyle böyle davrandıklarını müşahede et
zaman dilimi çerçevesinde onlara olan desteklerini çeker ~mekteyiz.
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 1Q, SAYI2, 1999 209
Y1llar1n Öğretim üyesi A.ü.ilahiyat Fakültesi islam Tarihi ve sanatlari Bölüm Başkani
Prof.Dr.Sabri HiZMETLi imzas1yla ...
üniversitelerin ilahiyat. Tarih ve sosyoloji bölümlerinin en önemli kaynak kitaplarindan ...
Eser; islam Tarihi ve Medeniyeti konularinda yeni ve . önemli ilaveler ile genişletilmiş olarak
üçüncü bask1s1n1 yapm1şt1r.
isteme Adresi : A.Ü.ilahiyat Fakültesi 06500 Beşevler- ANKARA Tel : 0.312.212 68 00/262