tviii-xii. !fecsefesiisamveri.org/pdfdrg/d00064/1999_2/1999_2_saruhanms.pdf · 750-1258 yılları...

9
MÜFIT SELIM SARUHAN tVIII-XII. !feCsefesi tz'ariliintfe !Jlü{ümtlarfa ofan Islam Felsefesinin mahiyeti ve üzerine birçok Burada yer alan Islam ve Fel- sefe aidiyet tespillerindeki mahal Islam, Hz. Adem'le ve Hz. Mu- hammed'le zirveye evren külli bir ilahi olan verilen, insani olan yo!)urulan bir Bu bir aya!) ilahi tarih boyunca kutsal kitaplar üzerine bir da bu kutsal kilapiara dayalt ilimiere ve akli ilimiere Islam Felsefesi, sahip kutsal ve ·ilahl bi- rikimin yeryüzü tarihinin kültür ve medeniyetleri de kendi bünyesinde ba- Konumuzun genel hedefi Islam Felsefesinin sistematik ve tarihi üzerinde Sadece konumuza yaparken vurgulamak istedi!)imiz husus, Islam Felsefesinin, zamanda bir felsefesi ve tüm zaman ve çevre çerçevesinde, insan zihnini eden me- selelere bunu ifade etmek is- teriz. Bu makalemizde, Islam ve incelemeye Farabl, lbn Sina ve lbn olmak üzere Islam Islam ile ne denli içerisinde tesbite Böylece ser- dederken, ne denli siyasi destek ne denli en- gellemeye, yönlendirmeye tesbit ola- Bir yönden de Islam Felsefesinin ve hürriyet zeminini tayine ve süresini bir kez daha ama en kuwetlisi, en özlüsü olarak, Kur'an vahiy Ankara Üniversitesiilahiyat Fakültesi Görevlisi 202 Müfit Selim SARUHAN* ile 61 O 632 kadar bu ilahi lütuflar Hz. Muhammed'in ak- Kur'an, hem birey ve hem de bu bireyin toplumun bir üyesi bilgilendirmekle ve sorumlu Insan hem ve onun görüntüleri ile ve hem de ve onun ile ele Öncesi bilinmeyen, kes- tirilmeyen bir sürecin olan insan gi- derecek, bu da bulmaya Insan bilmek ister, bilip ister, bilirse mutlu olur, mutlu olursa kendince daha deruni olarak kavrar. Madde ve mana, mikro ve makro ile insan, evreni, anlama ve an- içinde olur. Dünü ve ile za- bugünde insan, önce kendini sonra da kendi evreni bir yere oturtmak ister. Dün ya- belki sonra gelecektir. Tüm olup bit- . meler, de .cereyan- etmektedir. Ne vasa Islam tarihi boyutunun temel Kur'an vahyi ile birlikte dönmeye Bu vahiy, onu anlamada Tefsirfe, bu vahyi sunan· elçi'nin bi- çimi söz konusu olunca Sünetle bilinenlerden sonra eylem boyutunda ve mesuliyet boyutunda f1kthla, tüm ayetlere dayalt zahiri bir zihinsel faaliyetle de- tabii tutunca, Kelamla, vahyi daha da iç- zahldane isteyince Tasawufla yine bu vahyin sundu!)u, sürecinde ilke ve ibaret olan ayetlerde bir yandan psiko-sosyal pencereyi açmakta, öte yandan söz konusu fiziki dünya ve özellikleri ile matematik, bi- yoloji, jeoloji genetik ve fizik ile çerçevelemekte ve ha- berdar zorunlu tüm bunlarla te- orik ve pratik sahada bir ahlak ile r. Islam Peygamberi, hizmetin hikmetini Yüce Peygamber Hz. Muhammed'in, 632 JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO 2, 1999

Upload: others

Post on 31-Dec-2019

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

MÜFIT SELIM SARUHAN

tVIII-XII. tyüzyıffar qcapsamınaa İsfam !feCsefesi tz'ariliintfe !fifozojfarın !Jlü{ümtlarfa ofan İ{ii/(j{eri

Islam Felsefesinin tanımı, mahiyeti ve alanı üzerine birçok görüş serdedilmiştir. Burada yer alan Islam ve Fel­

sefe kavramları aslında tanımlama çabalarındaki, aidiyet tespillerindeki kargaşalara mahal bırakmayacak şekilde

açıktırlar. Islam, Hz. Adem'le başlayan ve Hz. Mu­hammed'le zirveye ulaşan, evren hakkında külli bir şuurun, bakış açısının ilahi olan tarafından verilen,

insani olan tarafından yo!)urulan bir oluşumun adıdır. Bu oluşumun bir aya!) ı, ilahi olanın tarih boyunca bahşetti!)i,

kutsal kitaplar üzerine dayanırken bir ayağı da bu kutsal kilapiara dayalt gelişen ilimiere ve diğer bağımsız akli ilimiere dayanmaktaydı.

Islam Felsefesi, sahip olmuş olduğu kutsal ve·ilahl bi­

rikimin yanısıra yeryüzü tarihinin yoğurarak, yaşayarak yığdığı kültür ve medeniyetleri de kendi bünyesinde ba­

rındıra gelmiştir. Konumuzun genel hedefi açısından,

Islam Felsefesinin sistematik gelişimi ve tarihi üzerinde durmayacağız. Sadece asıl konumuza giriş yaparken

vurgulamak istedi!)imiz husus, Islam Felsefesinin, aynı zamanda bir insanlık felsefesi olduğunu ve tüm zaman ve çevre çerçevesinde, insan zihnini meşgul eden me­selelere yaklaşımıyla bunu sergilediğini ifade etmek is­

teriz.

Bu makalemizde, Islam filozofları ve hükümdarlarının

ilişkilerini incelemeye çalışacağız. Kinöı, Farabl, lbn Sina ve lbn Rüşd başta olmak üzere Islam filozoflarının, Islam

hükümdarları ile ne denli ilişkiler içerisinde olduklarını tesbite yöneleceği. Böylece filozofların görüŞlerini ser­dederken, ne denli siyasi destek aldıklarını, ne denli en­

gellemeye, yönlendirmeye uğradıklarını tesbit etmiş ola­cağız. Bir yönden de Islam Felsefesinin doğuş ve gelişimindeki hürriyet zeminini tayine yönelmiş olacağız.

Insanlık, insanlaşma ve medenlleşme süresini bir kez daha ama en kuwetlisi, en özlüsü olarak, Kur'an vahiy

• Ankara Üniversitesiilahiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi

202

Müfit Selim SARUHAN*

ile 61 O yılında yaşamaya başlamış, 632 yılına kadar bu ilahi lütuflar Hz. Muhammed'in aracılığıyla insanlığa ak­tarılmıştı. Kur'an, insanı hem birey ve hem de bu bireyin toplumun bir üyesi olduğu noktasında bilgilendirmekle ve sorumlu tutmaktadır. Insan hem dışsallığı ve onun görüntüleri ile ve hem de içselliği ve onun yansımaları ile ele alınıp sunulmuştur. Öncesi bilinmeyen, sonrası kes­tirilmeyen bir sürecin araştıncısı olan insan merakını gi­derecek, bu ipuçlarını da bulmaya çalışmaktadır.

Insan bilmek ister, bilip anlamiandırmak ister, bilirse mutlu olur, mutlu olursa hayatın anlamını kendince daha deruni olarak kavrar. Madde ve mana, mikro ve makro boyutları ile insan, evreni, tanıyıp anlama ve an­lamlandırma çabası içinde olur. Dünü ve yarını ile za­manı bugünde yaşayan insan, önce kendini sonra da kendi dışındaki evreni bir yere oturtmak ister. Dün ya­şanmıştır, yarın belki sonra gelecektir. Tüm olup bit-

. meler, oluşlar şimdi de .cereyan- etmektedir. Ne vasa şimdidedir.

Islam ilahiyatının tarihi boyutunun temel taşı , Kur'an vahyi ile birlikte dönmeye başlar. Bu vahiy, insanı, onu anlamada Tefsirfe, bu vahyi sunan· elçi'nin davranış bi­çimi söz konusu olunca Sünetle bilinenlerden sonra eylem boyutunda ve mesuliyet boyutunda f1kthla, tüm bunları ayetlere dayalt zahiri bir zihinsel faaliyetle de­ğerlendirmeye tabii tutunca, Kelamla, vahyi daha da iç­selleştirip zahldane yaşamak isteyince Tasawufla yine bu vahyin sundu!)u, hayatı anlamiandırma sürecinde sunduğu ilke ve ipuçlarından ibaret olan ayetlerde bir yandan psiko-sosyal pencereyi açmakta, öte yandan söz konusu ettiği fiziki dünya ve özellikleri ile matematik, bi­yoloji, jeoloji genetik ve fizik ile çerçevelemekte ve ha­berdar olmayı zorunlu kılmakta, tüm bunlarla insanı te­orik ve pratik sahada bir ahlak anlayışı ile kuşatmaktadı r.

Islam Peygamberi, hizmetin hikmetini bulduğu Yüce Peygamber Hz. Muhammed'in, 632 yılında sonsuzluğa

JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO 2, 1999

VIII-XII. YÜZYILLAR KAPSAMINDA ISLAM FELSEFESI TARIHINDE FILOZOFLARlN HÜKÜMDAALA OLAN ILIŞKILERI

Yine Tefsir tarihine, Kelam tarihine, Hadis tarihine

bakılarak bu tür örnekler çoğalt ılabilir. Sözünü ettiğimiz ve Kur'an'a dayanan bu ilimler zamanla kendi li­

teratürlerini zenginleştirdiler. Emeviler'in öncülüğünde fe­tihlerle Islam Imparatorluğu genişlerken, yeni kültürlerle, miraslarla karşılaşıldı . Muaviye, Şam'ı başkent yapınca,

Medine'nin ismi, siyasetten ziyade fıkıh ve hadislerle şenlendi. Emeviler dönemi zorunlu olarak farklı kültürler ve fikirlerle karşılaşmak zorundaydı. Zira Imparatorluğun

sınırları Atlas Okyanus'ndan Hind ve Türkistan ötelerine,

Hind Okyanus'ndan Kafkasya ve Istanbul önlerine kadar

genişledi.

Felsefe öğreniminin aklarımında ise Emeviler'de; henüz habercisi olacak şeylere rastlıyoruz. Örneğin, hilafeti kardeşi Abdülmelik'e veren, babası onun hayal kırıklığına uğratınca zaten ilim sevgisine sahip olan Emevi Halid b. Yezid tıp, astronomi ve kimya eserlerinin Arapça'ya aktarılmasındaki öncülüğünü tarih kay­detmektedir. Zaten kaynaklarda kendisinden "hakim" .olarak söz edilmesi de onun hikmet sevgisini ortaya koy-

intikali ile birlikte Hulefai Raşidin "Raşid Halifeler" devri

başladı . Hz Peygamber'in ardından onu si-yasi sahada,

bir devlet başkanı sıfatı ile kimin temsil edeceği hu­

susunda, her ne kadar o günlerde huzursuzluklar ya­

ş,dnmışsa da nihayetinde Hz.EbObekir, Ömer, Osman ve

Ali'den oluşan ardıllar zinciri bu görevi siyasi ve tarihi

bir meydan ve mecrada yüklendiler. Bunların ardıll ı ğı,

halifeliği, Hz. Muhammed'in peygamberlik görevine ola­

mazdı. Çünkü O, son peygamberdi. Her ne kadar Pey­

gamberlik de bir seçim sonucu ise de onun seçildiği ,

istifa edildiğ i makam, "insanlar arasından dilediğini

seçen"1 Yüce Yaratıcı'ya aitti. Peygamberlik, ilahi bir se­

leksiyonunun, ictiba ve ıstıtanın neticesiydi. Pey­

gambere vefatından sonra, ardıll ık edilecek husus, o

halde onun devlet başkanlığı ve Islam toplumuna olan

önderliği meselesinde olmalıydı. Iç kargaşalara rağmen

mezkür halifeler, Islam toplumunun nüfüsunu geniş fe­

tihlerle arttırdılar. Hemen ifade edelim ki, mezkür ha­

lifeler cari olan tek bir kitap vardı; o da Kur'an-ı Kerim'dir. Hadisler de dahil olmak üzere herhangi bir ilme ait bir ki-tabın bulunmadığını tarihçiler müşahade etmektedirler. maktadır. Yunanca ve Kıptice'den kimya, tıp ve astroloji Islam tarihçilerinin bu konu üzerine araştırmaların yo- ile ilgili kitapları çevirten Halid b. Yezid'in yanında Istetan

ğunlaştırmaları gerekmektedir. Biz bu araştırmaların J7el-Kfıdim v~ ~ahip 3 Miryanus gibi mütercimlerin bu-

mevcut kanaatleri değiştireceğine inanmaktayız. lunduğunu goruyoruz ·

Müslümanlar, fetihler sayesinde, farklı din, kültür ve

inançtan insanlarla komşu olmaya başlamışlardır. 661 ile

750 yılları arası dört halife döneminden sonra Islam top­

lumunun önderliğini Emeviler adını verdiğimiz aile yük­

lendi. Bunlar 91 sene hükOm sürdü. Emeviler'in ilk dö­

nemlerinde, ilk on yıllık zamanlarda, ilim gündemde

değil, sadece yöneticilerin saltanatlarını koruma ve düş­

manlarından emin olma çabası vardı. Hükümdarlar sa­

dece iktidarda kalabilme düşüncesi ile meşgul idiler.

Fıkıh, tefsir, ve kelam ilimlerinin ciddi anlamda te­

şekkülüne kısaca bakalım . Örneğin, fıkıh ilminin gelişimi incelendiğinde, EmevT Halifesi Ömer b. Abdülaziz'in ha­

dislerin toplanılıp biraraya getirilmesini isteğini ve bu is­

teğin ancak onun vefatından sonra, lma·m Zeyd b. Ali'ye

atfedilen "Mecmü fı'I- Fıkh"la ortaya konulduğunu gö­

rüyoruz. Hicri 122, Miladi 740'da vefat eden Zeyd b. Ali

bu eseri Emeviler'in son döneminde bitirmiştir2.

1. Kur'an-ı Ker1m'de ıstıla ve lctib~ kelimeleri ile vurgulanan bu husus çok sayıda ayeıte yer alır. Bunlardan bazılan için bkz. AH lmran 31 33; Nemi 27/59; Bakara 2/247; Fiiıır 35/33; Hac 22175; Sad 38/47; Muhammed 47115.

2. Bkz. EbD'I·HOseyn el-Basri, ei-MOtemed li Usüli'I-Fıkh, Dımeşk, 1964-1965; EbO Zehra Muhammed, Fıkıh UsOIO, (Çev.:A. Şener), 5. Basım, Ankara 1990, s. 20·25.

750-1258 yılları arasında Emeviler'in boşluğunu dol­

duran Abbasiler, kuruluşundan tam on iki yıl sonra yeni devlet merkezlerini ikinci Abbasi Halifesi MansOr'un is­teğiyle Bağdat'a taşıdılar. Bağdat, artık göz kamaştıran

bir şehir ve şair, alim ve bilginierin toplandığı bir merkez haline dönüştü4.

Abbasiler döneminde ikinci halife Mansür, ön­cülüğünde felsefi tercüme hareketi, sekizinci yüzyıldan

onbirinci yüzyıla değin sürdü. Zaten Islam Felsefesinde tercüme hareketleri iki devre halinde mütalaa eöil­mektedir ki, birincisi Mansur (753-n5) döneminden Me'mOn (813-833) zamanına kadar sürerken, ikincisi de Me'mOn zamanından onbirinci · yüzyılın sonuna kadarki

devreyi oluşturmaktadırS. Görülüyor ki, tercüme, yani Yunan Felsefesinin Islam dünyasına aktarılması, AbbasT

döneminde cereyan etmişti.

Halife MansOr, para babası olarak bilinecek kadar tu­

tumluğuyla şöhret bulmuşkan başlattığı, çeviri faali­yetlerinde son derece cömert davranmıştır. MansOr'un

3. ibnu'/-Nedim, Ahrlst ui-UIOm, G. Flugel neşrl, Leipzig 1872, ss. 242/317-354; Ayrıca bkz. lbn Hatli1<an, Vefayat ui-A'yan ve Enbau Abna'iz-zaman. Kahira 1290, VI, s. 185.

4. Tarihi Bağdad, C. ı , s. 66. 5. Bayrakdar, Mehmet, Islam Felsefesine Giriş, Ankara 1997, s. 36.

ISLAM~ ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI2, 1999 203

başlattığı 1. dönem çeviri çalışmalarında, onun Aristo'nun

mantık kitaplarının Arapça'ya çevrilmesindeki büyük teş­

vikini ve destekleyiciliğini görmekteyiz. Bu görevi lbn

Mukafta yerine getirmiştir. Kategoriler, Hermeneutica,

Ikinci Analitikler ve Porphyrius'un lsagoci'sini tercüme

ederek Halife MansOr'un açtığı kesenin hakkını öde­

miştirô. Halife MansOr, bilginlerin, hekimlerin ve mü­

neccimlerin en gözde ve mahirlerini sarayına, çevresine

topladı. Yine MansOr'un sponsorluğunda, Muhammed

lbn lbrahim ei-Fezari (öl. 796) isimli Hindli bir seyyahın

astronomiye ait "Sidhanta" adlı kitabını Arapça'ya çe­

virdi. lbrahim, bu yüzden bu çevirisi ve ilk usturlabı bul­

ması ile de ilk Islam astronomu sayılır7.

Ilim sevgisi ve onun tahsili ve yayılması öyle bir hoş­

görü ortamı doğurmuştu ki, insanların dinine ve milletine

bakılmaksızın ilminden istifade yoluna gidilmiştir. Ör­

neğin Halife MansOr'un doktoru Cundişabur Has­

tanesi'nin müdürü NestOrO olan lbn BahtişO ve yin~ mü­

neccimlerin başı lranlı EbO Seyh ei-Fadl ei-Nevbahti idi8.

Halife MansOr'dan sonra, Harun Raşld'in (786-809)

felsefeye ve ilimiere olan hamiliğini, onun Bağdat'da bir

kütüphane kurarak sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Harun

er-Reşid, öğrenime büyük önerırı atfetmiş, Yuhanna b.

Maseveyh gibi, edip ve alim bir kimseyi tıbbi eserlerin

çevirisi için görevlendirmişti9. Harun döneminde, ast­

ronomların da himayesine devam edildiğini görüyoruz.

Ömer b. FerOhan, onun isteği üzerine Batlamyus'un Qu­

adripartitus'u üzerine bir şerh yazdı1 0_

MansOr ve Harun övgüyü layık hamilikleri ile ilim ve

felsefeye hizmet atmişlerse de, Me'mOn, bir filozof hü­

kümdar nitelemesini hak edecek çizgidedir. Diğerleri ilim

adamlarını sarayiarına çağırmış ve onlardan istifade et­

mişlerse de, Me'mOn'un bizzat kendisi bir fikir adamıdır. Me'mOn (813-833) Islam ve Tevhidin lkran, Nübüvvet

Nurlan gibi risaleleri ile keskin zekasını gözler önüne

sermektedir 11.

Fakat Kelam Tarihi göstermeldedir ki, o iktidarını akıl­

cılığı ile ön plana çıkan Mu'tezile ekolünün yayılmasına

vakfetti. Doğasında olan akılcılık, Yunan Felsefesinden

haberdar olmuş ve nun metot ve diyalektiliğini kullanan

6. ibn Said, Tabakatu'I·Umem, Nş r. Loucheikho, Beyrut 1912, s. 49. 7. A.g.e., s. 50; ibnu-n-Nedim, a.g.e., s. 395. 8. Aynı yer. 9. De Boer, T.J., The History of Phiıosophy in Islam (Trans, Edward

Jones,) London Luzas 1933, s. 3. 10. ibn Nedim, a.g.e., s. 395. 11. Fahri Macit, islam Felsefesi Tarihi, (çev. Kasım Turhan) 11. Baskı ,

istanbul 1992, s. 16.

204

MÜFIT SELIM SARUHAN

Mu'tezilere sempati ile yaklaşmasına yol açmıştır1 2.

Me'mOn'un bir hükümdar olarak, fetihler kadar önem

verdiği felsefi ilimleri Islam kültürüne kazandırması ça­

basının altında yatan temel etkenlerden biri de gayet

mistik birzaha dayanmaktadır.Buna göre o, rüyas ı nda

Aristo ile bir diyalog geçirmiştir.Aralarında iyinin tabiatı

üzerine bir konuşma cereyan eder, rüyada Aristo, iyiyi

önce akla, sonra dine ve sonra da halkın görüşüne da­

yandırır. Nihayetinde, Aristo Me'mOn'a tevhide sarılmas ı

noktasında öğütte bulunur13_

Me'mOn, Islam Felsefesinin teşekkülünde önemli bir

yere haiz olan Beytü'l Hikme'yi tesis ederek tercüme fa­

aliyetlerini bir kütüphane ortamında, zengin bir birikimde

gerçekleştirmeyi hedefledi. Me'mOn, bir halife, devlet

başkanı olarak, felsefi eserlerin temin-edilmesi için çok

gayretli oldu. Özel kuryeler tutarak, onları bir tür kıymetli

eser avcılığı için görevlendirdi. Islam Felsefesinde

önemli tercümelere imza atmış olan, Yahya b. Ma­

seveyh ve Huneyn b. lshak onun tayin etmesiyle bu bil­

gelik evinin başkanlıklarını yaptılar14. Ilim bir açıdan eko­

nomi ve ekip işi olduğundan dirayetli ve hevesli bir

idareci olan Me'mOn her türlü finansı sağlamak nok­

tasında bir an olsun geri kalmadı .

Görülüyor ki, Islam Felsefesinin henüz teşekkül dev­

resinde onun yabancı kaynağını oluşturan helenistik fel­

sefenin arapça'ya aktarımı ve tanınmasında Islam hü­

kümdarları iki yönlü bir görüntü sergilemişlerdir. Bir

yandan, otoritenin kudret ve idarenin baş1 olarak, bil·

ginleri, sarayada toplamlŞ, on/ann 1rk ve din aynmlanm

göz önünde bulundurmadan istifade yoluna gitmişlerdir.

Çeviri faaliyetlerine önem ve destek vererek, bunu eko·

nomik ve manevf planda gerçekleştirmişlerdir. Çünkü ik­

tidarlartm daim, sözlerini kaim ve siyasetlerini nafiz is·

tiyorlardl. Bu faydacı görüş, onların ilim sevgisinden

uzak oldukları anlamını da çıkarmaz.

Öte yandan Hükümdar/ar, kendi zihnf ve yetenek ka·

pasileleri gereği ilim/e . ve yer yer felsefe ile içti d1şfl ol­

muşlardi. Bizzat kendileri felsefi, kelami ve edebi ör­

nekler sunmuş/adi(. ]/me birinci grup hükümdar/ann

yapt1ğ1 destek aktif do/ay/1, ikinci grup hükümdarlarm ise

yaptiklan aktif dolayslZ hizmet olarak görülebilir.

12. Bkz. YAZIC/OGLU, M. Sait, Kelam Ders Notları, Ankara 1987, s. 48· 49.

13. ibn Nedim, a.g.e., s. 353. 14. ibnu'I·Krfti, lhbaru'I·Uiema bi Ahbar'I·Hukema, neşr. Mehmet Emin

ei·Hanci, Kahire 1326, s. 97·98.

JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO 2, 1999

VIII-XII. YÜZYILLAR KAPSAMINDA ISLAM F-ELSEFESI TARIHINDE FILOZOFLARlN HÜKÜMDAALA OLAN ILIŞKILERI

Çok sonraları, Islam dünyasında yazılan ahlak ve si­yaset felsefelerine dair metinlerde, bizzat filozofla hü­kümdarın aynileştirildiğini, bir karizma ve liderlik özelliği olarak vurgulandığını okumaktayız. Bu iyi niyetli ve ideal lid~r tipinin çizilmesine rağmen, tarih ve teoriyi her zaman ispatlamamış, ama yine de hevesli hükümdarları da sayfalarına kaydettiği gibi aktif, he~esli, üretken, mü­tefekkir hükümdarları da kaydetmiştir. Bir de bilginiere ve filozoflara, çeşitli sebeplerden karşı çıkan, zulm eden, onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen hükümdarlar da olmuştur.

Islam filozofu Kindi (185/260-801/873)'nin tam adı, Ebü Yusuf Yakub lbn lshak lbn Sabbah lbn lmran ibn ls­mail lbn EI-Eş'as lbn Kays ei-Kindldir. Kindi, Aristokrat bir aileden gelmekteydi. Islam öncesi Güney Ara­bistan'da, ataları Kinde bölgesinin hükümdarları idi. O kadar uzağa gitmeye gerek yok, Kindi'nin kendi babası lshak lbnü's-Sabbah (ö. 808) Abbasi halifelerinden, Mehdi (775-785), Hadi (785-786) ve Harunu'r Reşid (786-809) zamanlarında Kufe valiliği yapmıştır1 5. O

halde, Kindi iyi bir eğitim almıştır. Babası o küçükken vefat etmiştir. Kufe ve daha sonra Basra, onun ilim tah­silinin merkezleri oldu, Bağdat ise onun müstakar olduğu bir yerdi.

Filozofumuz, hükümdar ve Abbasi Halifesi olan Me'mun ile iyi ilişkiler kurdu. Beytü'I-Hikme kadrosuna atandı. Me'mun saray sohbetlerinde onu arardı. Kindi, sı­rasıyla Me'mun (813-842), Mu'tasım (833-842) ve Vasık (842-847) ile iyi ilişkiler içerisinde oldu. Mu'tasım,

Kindi'ye o denli hayran olmuştu ki, veliaht Ahmet'in eği­tim ve öğretimi için onu tayin etmişti. Bununla -kalmamış, Mu'tasım, sarayda onun adına bir kütüphane açmıştı.

Kindi, bu hamilik ve alakayı karşılıksız bırakmayarak,

ona ithaten "Kitab alKindi ila'lMu'tas1m Billah fi'I-Felsefet al Ula" adlı eserini yazdı. Halife Mu'tasım'a ithaten yaz­dığı bu eserde;. Halife'ye çeşitli kaygılarını dile ge­tirir.Buna göre;

- Çoğu kimsenin düşünür olarak tanıdığı, fakat za­hiren böyle olsa bile gerçekten, insaftan uzak bu­lunanların olduğunu dile getirir. Böylesi kimseler, yanlış anlama temayülünde olabileceklerinden, Kindi, karmaşık noktaları kısa kısa zikretmeye yönelmiştir. Mu'tasım'a bir uyarıda bulunarak, böylesi kimselerin zıt zeka sahibi, kıs­kanç, saldırgan kişiler olduklarını, çekemedikleri kim­seleri aşağıladıklarını, amaçlarının riyaset ve din taeirliği olduğunu aktarır16.

15. ibn Ebi Usaybia, Uyun. ll, s. 178-179; Mustafa Abdürriiztk, Feylesüf el-Arap ve'I-Muallim ei-Sani, Kahire 1945, s. 180; Ebii Ride, Resall ei-Kindi, Kahire 1950, s. s.

16. Bkz. Kindi, Felsefi Risaleler, çeviri ve inceleme, KAYA Mahmut, is­tanbul1994, f-XIIL

Kindi tedirgindi, kendisini kıskananlar ve fikirlerine

tahammül edemeyenlerin farkındaydı. Halife'ye me­

tafizik! bilgiler olarak sunduğu "Felsefetü'I-Uia" adlı ki­

tabında bunu açıkça Halife'ye aktarır. Halife şüphesiz,

Kindi ve görüşlerine çokça kıymet vermektedir ve eminiz

ki, Kindi'nin kitabında Halife'ye sunduğu mesajı ve imayı

da gayet iyi anlamış ve hükümdar olarak filozofa des­

teğini ve himayesini sürdürmüştür. Üstelik, filozofumuz

sadece kitaplarını, Halife Mu'tas ı m'a değil, onun oğlu

Ahmed'e de ithat ediyor, onun sorduğu merak ettiği ko­

nulara temas etmekteydi.

Kindi, saray ,ve hükümdarlarla olan bu sıcak iliş­

kilerini ve bunun neticesinde rahat çalışma imkanı ne ya­

zıkki ömrünün son yirmi yılında bulamadı. Şöyle ki;

Kindi; Kelam tarihi içinde neşet etmiş, akılcı lığ ı ön

plana çıkarmış ol.an Mu'tezile'nin, halifeleri Me'mun ve

Mu'tasım tarafından sıkıca benimsendiği, bir dönemde

gündemde ve popüler olmasının olumsuz yanların ı son­

radan yaşamıştı. Walzer, Kindi'yi bu yüzden Mu'tezili

olarak görmekte iken 17 kimi araştırmacılar da, Kindi'nin

Mu'tezile'ye mensup olmadığın ı konu ve gaye birliğinin

esas alınmasında değil, metod ve terminolojinin kul-

t~nılmasının tesbitinde bulunduğunu belirtmektedir18.

Buna gör1:1. Mu'tezile metod olarak "cedel", Kindi "bur­

han" ı kullanmaktadır. Üstelik Kindi; Mu'tezile tabakat ki ­

taplarında da yer almamaktadır. O halde, Kindi Mu'tezile

değildir19_ Böylesi bir değerlendirme yapan Kaya; De

Boer'i, Kindi'yi "Mu'tezili bir mütekellim"20 gördüğü gö­

rüşünde eleş~irirken isabet etmekte, fakat Ülkeni de

Kindl'yi "Aristocu, sonra Aristo ile Eflatuncu ve nihayet

Islam'daki yaratn:ıa düşüncesinde karar kılan21 biri ola­

rak tespit etmesini eleştirmesini de yanlış bulmasını an­

lamak mümkün değildir.Mu'tezile ekolü içerisinde olup

da farklı metotlara başvurmu'Ş kimselerde örnek olarak

gösterilebilir. Kindi, kendi döneminin popüler akımı olan

Mu'tezile'ye elbette mensup değildi, fakat bu ekolün gö­

rüşlerin i benimsemekteydi. Anlaşılan o, hür tabiatl ı bi­

riydi.Kendi ekolünün fikrinin müntesibi idi. Örneğin baş­langıçta ona felsefe ile uğraştığı için karşı çıkan çağdaşı

Ebü Ma'şer ei-Belhi'yi ikna etmiş ve onu telseteye ve

akli ilimiere müsbet bakan bir kimse olma durumuna ge­

tirmişti~2. Bu da onun h ür ve dirayetli bir kimse olup, ba­

ğımsız bir fikir adamı olduğunu gösterir.

17. Richard Walzer, "Greek in to Arabic" Oxford 1962, s. 176·189. 18. Kaya, a.g.e., s. XIX. 19. Aynı eser. 20. De Boer, a.g.e., s. 73. 21 . Kaya, a.g.e, s. XIX. 22. ibn Ebi Usaybia, Uyün, ll, 179.

ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI2, 1999 205

Halife Mütevekkil (847-861) önceki halitelerin Mu'tezili düşünceyi himaye edip desteklemelerine rağ­

men, bu ekolün karşısında yer aldı. Hükümdar, Halife Mütevekkil, Kindi'yi kıskanan ve çekemeyen kimselerin

de etkisinde kaldı. Islam Felsefe Tarihi'nde, zengin bir aile olarak ilim ve telseteye hamilik yapan, tercüme faaliyetleri sırasında masraftan çekinmeyen Beni Musa (Musa Oğulları) olarak şöhret kazanmış olan, tabakat ki­

taplarında, Atom Alsalesi ve Alemin Ezeliliğine dair risalelerin kendilerine atfedildi!)i Muhammed ve Ahmet kardeşler23, Kindi'yi kıskanmakta ve çekememekteydiler. Üstelik tarih kitapları adı geçen Musa Oğulları'nın ilmiyle

şöhret bulmuş herkesi çekemediklerini kaydeder. Ahmet ve Muhammed kardeşler, lbn Ebu Usebia'nın bildirdiğine göre Sened b. Ali adında birini Halife Mü.tevekkile gön­derdiler.Bu kişi bu, zengin aile tarafından Kindi'yi ha­lifenin gözünden düşürmekle görevlendirildi. Başarılı

oldu ki, mütevekkil, Kindi üzerinde şidedete başvurdu. Ilk

islam filozofu, saraylarda itibar gören, veliahtlar eğiten Kind~ Halife taratmdan dövdürüldü. Kütüphanesine el konuldu. Ayn bir yere taşındı. Kütüphanesine sa­hiplenenler de, onu itibardan düşürmeye çalışan ve onun Mu'tezile olduğu fikrini lanse etmeye kasteden Musa Oğulları idF4.

Hükümdar, Halife Mütevekkil, Kineli'yi niye döv­

dürmüştü? Babaları tarafından izzet ve ikrama uğrayan, parlak bir zihin ve ve'IOd bir yazarı döve rken, tarihin bunu kaydadeceğini bilmiyor muydu? Onu Mu'tezili fikirlerden vazgeçirmek için mi dövmüştü, sevmediği için mi, yoksa

inandığı, benimsediği fikirlerle Kindi'yi uzlaşır bulmadığı ve ona kızdığı için mi? Sebep ne olursa olsun, Mü­tevekkil Or)U dövdürmüştü. Fikirleri benimsenen, sevilen ilim adamları, hükümdar nezdinde itibar görd(ikleri gibi, ztJ/üm de görebilirdi. Çünkü hükümdarlar her insan gibi kendilerinde şekillenen fikri yapılarına göre dünyaya. değer verirler. Sıradan bir insandan farklı olarak hü­

kümdar/ar, sevgi ve hoşnutsuzluklarını somut bir biçimde ortaya koyarlar. Kimi kez ödüllendirir ve kimf kez de ce­za.landmrlardı. Bu gerçeği gören çoğu ilim adamı, sa­ray/ardan, hükümdarlardan uzak kalmaya çalışmış ve bunu öğütlemişlerdir.

Felsefi sahada, akli ilimlerde Emevi ve Abbasiler dö­nemlerinde bunlar olurken, acaba nakli ilimlerle uğraşan bilginler hep el üstünde mi idiler? Küçük bir ömek ve­relim: Numan b. Sabit veya ünlendiği adıyla lmam-ı

23. fbn Nedim, a.g.e., s 393. 24. Bkz. lbn Ebi Usaybia, a.g.e., ll, s. 180·181.

206

MÜFIT SELIM SARUHAN

A'zam EbO Hanife, fıkıh ilminin öncüsü ve Hanefi eko­

lünün kurucusu idi. Emeviler ve Abbasiler devrinde,

onun şöhretinden ve itibarından yararlanmak isteyen idareciler ona kadılık teklif ettiler. Emevi Irak valisi Yezid

b. HCıbeyre, teklifini reddeden EbO Hanife'yi kır­

baçlattırdı. Abbasi döneminde Küfe valisi, EbCı Cafer MansOr bu kez ona yine kadılık teklif etti. Fakat büyük fakih, iç huzurunu ve onun sunduğu hür sesi dinlemiş

olacak ki, yine karşı çıktı. Bu kez hapse atıldı25.

Görülüyor ki, tarihte idarecilerin /ütfü ve zülmü, bil­ginferin sahala.rma göre değil, idarecilerin kendi eğilim,

menfaal ve siyasi ikbalferine göre şekilfenmektedir. Tef­sir, Hadis ve Fıkıh gibi, halkın bile genel kabul ve saygı

gösterdiği ilim dallarıyla uğraşanlara zülüm ve işkence olmuşsa, bunun filozoflara, mütekellimlere yapıldığına

şaşırmamak gerekir. Kindi'den sonra Farabi'ye bakalım.

Türkistan'ın Farab şehri yakınlarında Vesic denilen

bölgede dünyaya gelen Farabi (870-950) Türk asıllıdır. Babası Vesic kalesi kumandanıdır26.

Farabi'nin Islam Felsefesi'ndeki önemi ve yeri üze­

rinde durma konumunda değiliz. Başta metafizik, varlık, mantık, ahlak, siyaset sahalarında olmak üzere birçok eser ortaya koyan Farabl, kendinden sonraki lbn Sina,

Gazali, lbn Miskeveyh ve lbn Rüşd gibi filozoflara ön­

cülük etmiştir. Onun, felsefe tarihinde "Aristo'dan sonra Muallim-i Sanı• olarak ödüllandirildiği ortadadır. Kıftl, lbn Ebi Useybia, lbn Hallikan, lbn Nedim gibi tabakat ya­

zarlarına göre yüzü aşan eser ortaya koymuştur27.

Farabi adı, tabakat kitaplarında Büveyhi hükümdan Seyfü'd-Devlet ile birlikte sıkça geçer. Hamdanl Emiri, Seyf ed-Devle (918-967)'nin Farabi ile olan mü­

nasebetleri üzerine çok şey yazılmış ve söylenmiştir.

Kaynaklarda kısa boylu, köse sakallı olarak tasvir edilen Farabi, Seyfü'd-Devle'nin yanına, saraya gidip ge­

lirken, kendi döneminin Türkistan kıyafetleri ile hep gidip gelmişti. Sultan 846'da Şam'ı alınca Farabi'nin, sarayla

olan ilişkileri artmıştır. Farabi, kaynaklarda belirtildiği üzere sade bir hayatı .seven, tabialla başbaşa olup, ders verip kitap yazmayı seven biridir. Saraya giderken de

orada ileri gelen şairler, lügatçılar, felsefeeller ve diğer

bilginlerle birlikte "hakikatin arayıcısı" olarak, tartışma ve

25. EbO Hanife'nin idarecilerle olan inişli çıkışlı mücadelesi için bkz. Ebü Zehra Muhammed, Ebü Hanife, çevr.: O. KESKiOGLU, Konya 1981, s. 38·69; lbn Hfillikfin, Vefilyilıu·ı·A'yan ve Eııba'u Abnai'z­zaman, Kahire 1948, c.ıv. s. 41.

26. BkZ. lbn Ebi Usaybia, a.g.e., ll, 134. 27. İbn Hallikan, a.g.e., c. ll, s. 113; lbn Nedim, a.g.e., s. 263; Ktfti.

a.g.e., s. 134-140.

JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH VOL: 12, NO 2, 1999

VIII-XII. YÜZYILLAR KAPSAMINDA ISLAM 'FELSEFESI TARIHINDE FILOZOFLARlN HÜKÜMDAALA OLAN ILIŞKILERI

müzakerelerde bulunuyordu. Sarayın nimetleri, refahı ve rahatı karşısında nefsine yenilmeyen Farabi'nin Sultan'la

olan ilişkilerinde de gayet rahat oldu~unu, korkusuz ama

hifmetli bir ilişki kurdu~unu okuyoruz. 1

· · Ömrünün büyük bir kısmını Suriye'de geçiren

Farabi'nin, yine ömrünün sonuna do~ru Mısır'a ziyarete gittiğini goruyoruz. Islam Tarihi kaynaklarını in­celedi~ıimizde, Mısır'da Toluno~ulları (868-905) ha­nedanından 30 yıl sonra bir Türk hanedanı olan ve Mu­

hammed b. Toğaç tarafından kurulan lhşidiler'in

kuruldu~ı.inu görüyoruz. Farabi'nin 946'da vefat eden

Toğaç ile görüşmesi de muhtemeldir. lhşidiler, Mısır'da

özellikle Fıkıh, Hadis, Dilbilgisi ve Şiir ortamında güzel imkanlar sa~lamış , bilginleri sarayda toplamaya ça­lışmışlardır28. Muhtemeldir ki, 950 yılında vefat eden

Farabi'nin belirtildiği üzere ömrünün son yıllarında,

940'dan itibaren bir müddet Mısır'da kaldığı ve bu süre

içinde yine kendisi gibi bir Türk olan Muhammed b. Toğaç ile görüşmesi vaki olsun.

950 yılında seksen yaşında hayata gözlerini yuman

geçerli görülüyor. Buhara Sultanı , Nuh b. Mansür bir hastah~a yakalanmıştır. Ço~u kimsenin başarısız ol­duğu, kimsenin bir çözüm bulamadı~ı Sultanı iyileştiren lbn Sina bu olaydan sonra saray hekimi olarak atandı. Üstelik saraydaki "Sivanü'I-Hikme" ad ı verilen bir kü­tüphaneye de müdür olarak atandı. Bu fırsatı iyi de­ğerlendiren lbn Sina kendisini çok iyi yetiştirmenin fır­

satını bulmuştur.

Sarayda, idarecilerle ilişkileri ters dönmüştü. Çünkü hem onu kıskananlar hem de lsmaili eğilimiere sahip ol­makla ?uçlayanlar vardı. Babasının ölümü. onu büs­bütün savunmaşız bırakmıştı. Buhara'yı tek ederek, Bü­veyhiler Sultanı Mecdü'd-Devle'nin hizmetine girer. Metankoli hastalı~ına yakalanmış olan Şemşe'd-Devle'yi

tedavi eden lbn Sina bir kez daha tıbbi mahareti se-bebiyle hükümdarın gözüne girdi. Bir ara Kazvin ve Ha­medan'a giden lbn Sina, Şemşe'd·Devle'nin rahatsızlı~ı sebebiyle Rey'e tekrar çağrıldı. Maharetini bir kez daha konuşturan lbn Sina, insanları büyülemiştir. Kendisine Şemşü'd-Oevle, vezirlik teklif eder, o da hayatında ilk kez vezirlik görevini üstlenir. Filozof, hakim, tabib, lbn

Farabi'nin sultaniarta barışık bir hayat yaşadı~ının gös- s· ., . b' f ki · · V · · . ına ya yenı ır sı at e enmıştır: ezırlık. tergesı olacak şekilde cenaze töreninde, devrinin idari erkanı başta olmak üzere Seyfü'd-Devle en önde olmak /}) Fakat filozof, siyasette ilim sahasında olan otoritesini üzere hazır bulunmuştu. Her ne kadar Farabi hü- kuramadt. leraat/arından hoşnut olmayan askerler, evini

kümdarfara karşt sergiiemiş oldut}u rahat davrantşlan ile, bastp onu hapishaneye atfllar. Bu olup bitme/er st-protokol kurallanna uymaytştyla, kimi saray erkanınca rasmda su/tanm gönlü, lbn Sina ile birlikte idi. Sürgüne hoş karştlanmasa da hükümdartar, özellikle Seyfü'd- göndererek onu korumak istedi. Kaçarak ktrk gün kadar Dev/e, onun ktymetini bilmiş ve himayesini eksik et- saklanan lbn Sina, Sultan rahatstzlanınca tekrar aranan memişti. Öyleki, devrin hükümdarlarının . tüm maiyeti ile kimse olur. Herkesin gözü onu aramaktadtr. Ttbbi birlikte onun cenazesine katılmış olması bu gerçe~i gös- mahlireti herkesin ona olan ihtiyacınt göstermektedir. terir. Yine, Farabl, Kindi'nin ve kendinden sonraki fi- Üstelik Sultan bu kez de onun eliyle iyileşir. Böylece lbn

tozotları n idarecilerle yaşadı~ı çatışmaları yaşamamıştır. Sina, ikinci kez vezirfik görevini üstlenir. Fi/ozofumuz, bu Kaynaklar onun hükümdartarla olumsuz bir çekişmesini siyasi çalkalanma/ardan etkilenmez. Meşhur "Şifa "smt kaydetmemektedir. bu strada yazmaya başlar. Sultan'm ölümü, fi­

Ebü Ali el Hüseyin lbn Abdullah lbn Hasan lbn Ali Sina 370 H.1980 Miladi yılında Buhara civarında Afşana

Köyü'nde dünyaya geldi. Babası , Samanoğulları (819-1 005) döneminde Sultan Nuh lbn Mansür zamanında Buhara'ya bağlı Hermisan bölgesinin idarecili~ini yap­mıştır.

Tıpkı, Kindi ve Farabi gibi, filozofumuz lbn Sina'nın da babasının idareci ve sultantarla yakın ilişkide olduğu

da ortaya çıkmaktadır. Denilebilir ki, Islam Felsefesi Ta­

rihi'nde filozofların ikbal ve idbarlarında hükümdarların önemli rol oynadıklarını görüyoruz. lbn Sina için de bu

28. P. H. Hitti, Siyasi ve Kültürel Islam Tarihi, çev.: Salih TUG, Istanbul 1980. ll l. ss. 716-718.

lozofumuzun hayatında yeni çalkalanma/ara yol açar. Onun ölümünden sonra lbn Sina, yeni sultanla an­laşamayacat}mt anladtğmdan, Alaed-Devle'ye mektup yazarak yanma gitmek istedi. Yeni sultan Tacei-Mülk,

onu bir kalede hapsettirdi. Dört ay hapis kalan lbn Sina, sanki hükümdartarta olan çattşma ve anlaşmazitk/ara

nazire oturcasma her defasmda eser/erini, yeni ki­

taplannt ortaya koydu.

Örneğin; Hay b. Yakzan, Hidayet ve Kıhnç adlı eser­leri bu esaret, meşakkat ve çalkalanma dönemine aittir.

Hapisten çıkan lbn Sina'nın hayatında bu kez bir başka hükümdar ortaya çıkar, bu u~runa hapis yattığı Alaed­Devle'dir. Istehan'da bir araya gelen filozof ile hükümdar, gayet iyi bir ilim adamı ve idareci portresi çizerler. Bu hu-

ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI 2, 1999 207

zurlu ortamda Şifa'yı tamamlayan lbn Sina, sonra Necat'ı kaleme alarak tamamladı . Sultan'la seteriere çıkan lbn Sina, Hamedan'a kadar giderek burada Farsça "Da­

nişname'-i Alai" adlı kitabını yazdı29.

Hükümdarlarla yakın ilişkide olan ve kendisi de bir idareci olan bir babanın oğlu olan lbn Sina, felsefe ve tıp sahalarında kendinden sonra sitayişle bahsedilen biri ol­muştur. Mesleki ve ilmi yükselişi , hükümdarlarla olan iliş­kisi ile paralel gitmiş, tıp sahasında mahir bir kimse ola­rak sultanlarla iyi ilişkiler kurmuştur. Sultanlar onun rnahareti yüzünden ona bağlanmışlardır. Yer yer onunla iyi geçinmeyen hükümdarlar olsa bile, lbn Sina hapiste

bile yazmaktan vazgeçmedi.

EbO'I Velid Muhammed b. Ahmet b. Muhammed b. Rüşd, H. 520/Miladi 1126 yılında Kurtaba'da dünyaya geldi. Fıkıh ilmi ile şöhret bulmuş bir aileye mensuptu. O dünyaya geldiği zaman büyük fakih olan dedesi vefat et­mişti. Hem dedesi, hem de babası Endülüs baş~adılığ ı

görevlerinde bulunmuştur. lbn Rüşd'ün fikirleri ve onun zihniyeti üzerine çeşitli araştırmalar ve kaynaklar mev­cuttur. Biz, yine konumuzun genel hedefi içinde sadece filozofumuzun hükümdarlarla olan ilişkilerine değinmek

istiyoruz30.

Genel kanaale göre, lbn Tufeyl aracılığı ile 1169'da

Halife EbO Yakup Yusuf ile tanışmıştır. Saray doktoru olan ve yaşı ilerlemiş olan Ib n Tufeyl (11 06-1185) lbn Bacce (ö. 1138)'nin öğrencisidir. Muvahidlerin Halilesi EbCı Yakup Yusuf'un doktorluk ve vezirliğini yaptı. lbn Rüşd'ün "el-Kul/iyat" adıyla maruf tıbba dair kitabın ı be­ğenen lbn Tufeyl, onu telseteye meraklı , istidadı yüksek olan Halife'yle tanıştırdı. Halife, kevn ve fesad, kıdem ve hudus gibi konularda fikrini beyan ederek telseteye olan ilgisini ve maharetini gözler önüne serer. Emir'in yalnız yoğunlaştığı , zihnini meşgul eden meselesi vardır. O da muğlak bulduğu, mütercimlerin yeterince ifade ade­medikierine inandığı Arisic'nun eserlerini, bunu layıkıyla yerine getirecek birine şerhettirmekti. lbn Tufeyl, yaşının ilerlemesini öne sürerek affını istedi. Görev, lbn Rüşd'e düşüyordu. lbn Rüşd sadece bu şerh görevini yük­lenmemişti. Aynı zamanda o da bir idarecilik görevini daha üstleniyordu. Bir yandan lbn Rüşd, lşbiliye Kadısı olarak tanınır, öte yandan da Arisic'nun eserlerini özet­lemeye, tertibe yönelir. Emir'in yönlendirmesi ve teşviki

29. lbn SinA'nın hayatı hakkında bkz. lbn Hfıllikan, a.g.e., ı . s. 174-177; ibn Ebi Useybia. a.g.e., C. 2, s. 3-29; Ayrıca geniş değerlendirmeler için bkz. ALTINTAŞ, Hayrani, ibn Sina Metafiziği, Ankara 1992, s. 9· 13.

30. URVOY, Dominique, Averrose, lbn Rüşhd, trans, by Olivia Stewart, London and N.Y. 1991, s. 3·29.

208

MÜFIT SELIM SARUHAN

ortaya "Şarih-i A'zam" olan lbn Rüşd'ü ç1kard1. Bir emir,

yönlendirmesi, hamifiği ile bir filozofun yeteneklerinin

azami düzeye Ç1kmasm1 sağlamiŞ oluyordu. lbn Rüşd,

belki de, dede ve babasın ın ruhların ı şad etmek için ola­cak, daha önce onların yaptıkları Kurtuba Başkadılık gö­revine atanı21 . On sene kadar bu görevde kalan lbn Rüşd, birçok şerhini; örneğin Arisic'nun Mab8'det­Tabia'sın ı burada şerh eder. lbn Tufeyl'in irtihalinden sonra lbn Rüşd artık Muvahhidiler sarayının baş­

hekimidir. Yoğun felsefe çalışmasının yanısıra, idari gö­revlerde bu çalışmalarını muhakkak sekteye uğ­

ratıyordu . Tabib ve kadı kimliği, filozof kimliğinin tüm bunlara rağmen ortaya çıkıp nevşıJnema bulmasına

engel bulamamıştır.

lbn Rüşd'ün teşvikçisi ve felsefi zihniyete sahip Emir Yusuf, her tani gibi ölünce, yerine oğlu Emir Yakup b. MansOr geçer. Bir filozof ve hükümdar ilişkisinin ne denli ileri gittiğini görmeye başlıyoruz. lbn Rüşd yeni emire "dinle kardeşim" diye hitap etme noktasma kadar gelmiş.

bu durumu yad1rgayan ve kiskanan/ara da, bizzat emir cevap vererek, lbn Rüşd ile olan dost/uklannm k1ymetini vurgular. Bu kadarla kalmmaz, lbn Rüşd art1k bizzat ha­lifenin özel felsefe öğretmeni olarak atanm1ştu32 .

Filozofun hükümdarla olan bu samimiyeti, tüm ba­kışları üzerine çekti. Kıskançlıklar ve entrikalar artık lbn Rüşd için işlemekteydi. Tüm kışkırtma ve iftiralara al­dırmayan ve onun kafirlikle ithamına inanmayan halife, ilk zamanlarda bunlara kulak asmadı. Fakat mahulifleri boş durmadı. Onun kitapları didik didik edilerek küfrüne deliller gösterildi. Onlara göre lbn Rüşd; Kur'an'da geçen ve helak olduğu söylenen Ad Kavminin gerçekliğine

inanmıyor ve onun sadece mesaj vermek için Tanrı ta­rafından kurulan bir kurgu o lduğuna inanmakla suç­luyordu. Nihayetinde uzun mahkemeler, tartışmalara lbn Rüşd kendisini bir Yahudi kasabasında sürgünde buldu. Kitapları yakıldı. Halife, lbn Rüşd'ü seviyor ve anlıyordu. Ne var ki, halkın çoğunluğu onu küfürle ilham ediyor ve ona karşı çıkıyorlardı. Kastilya Kralı IX. Alphonse ile harp halinde olan halife, halkı yani tabanını ve silahlı gü­cünü küstürmek istemiyordu. Zaten ortalık yatışınca ha­life, lbn Rüşd'ü sürgünden geri çağırmış ve itibarını iade etmişti23•

Bu kısa tarih yolculuğunda, Islam filozoflarının hü­kümdarlarla olan ilişkilerine birnebze olsun bakmaya ça­lıştık. Şu ana kadar ki değerlendirmemizi özetleyip sı­

ralayacak olursak;

3 1. A.g.e., s. 3·29. 32. Bkz. lbn Eb1 Usaybia, a.g.e .. ll , 76. 33. Aynı yer.

JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12. NO 2. 1999

VIII-XII. YÜZYILLAR KAPSAMINDA ISLAM FELSEFESI TARIHINDE FILOZOFLARlN HÜKÜMDAALA OLAN I LIŞKILERI

a) Büyük çoğunlukla Islam filozofları, üst düzey ai- görünmüşlerdir. Çünkü halk, hükümdarların mülki, eka-

leden gelmektedirler. Babaları çoğunlukla, vali, ku- nomik ve askeri dayanağıdır. Hükümdarlar halkı küs-

mandan, asker ve kadı olarak görülmektedir. Buna pa- türrnek istememişlerdir. Yeri gelince filozofları gözden çı-ralel olarak çoğu filozofta çeşitli idari görevlerde

\

qıJiunmuştur.

b) Islam Felsefesi Tarihi'nde, filôzofların verimli ça­

lışmalarında hükümdarların desteği çok olmuştur. Bunun

yanısıra kimi kez de, çalışmaları sekteye uğratmışlardır.

c) Islam filozofları bizzat kendileri hükümdarlara yak­

laşmış ve çoğu kez onların himayesi altında ça­

lışmışlardır.

d) Bu yakın ilişki bazen sürekli olurken, bazen de dı­

şarıdan kıskançlıkları yüzünden sekteye uğramıştır.

e) Hükümdarlar içinde felsefi zihniyete sahip kimseler çıktığını görüyoruz. Hükümdarların, hem birer devlet

başkanı, hem de ilim meraklısı olmayı bağdaştırdıklarını görüyoruz.

f) Hükümdarlar, filozoflar destekler ve onları ko­rumaları ve geniş imkanları altına alırken, bu filozofların

karabilmişlerdir.

g) Filozofların hükümdarlarla olan ilişkileri sadece ilmi planda da değildir. Filozofların zaman zaman ve yer

yer kadılık, komutanlık ve vezirlik, Saray Kütüphanesi Müdürlüğü, Saray Baştabibliği gibi görevleri üstlendikleri

müşahede edilmektedir.

h) Hükümdarların filozofları desteklerken;

1. Bilime ve felsefeye olan ilgi ve sevgileri yüzünden,

2. Siyasi iktidarlarının ve nüfüzlarını kültürel sahaya

da yaymak sebebiyle hareket ettiklerini görüyoruz.

ı) Hükümdarların filozofları takibata alırken ve onlara

eziyet ve kötü muamele yaparken;

1. Görüşlerine katılmadıklarını ve onları tehlikeli gör­

dükleri için,

2. Kendi siyasi iktidarlarının dayanağı olan halk kit-

sahip oldukları fikirler yüzünden zaman zaman halk ta- Iesini kızcılırmamak için onların halka ters düşen gö­

rafından eleştirilmeleri, protesto edilmeleri karşısında bir lı;.. rüşleri nedeniyle böyle davrandıklarını müşahede et­

zaman dilimi çerçevesinde onlara olan desteklerini çeker ~mekteyiz.

ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 1Q, SAYI2, 1999 209

Y1llar1n Öğretim üyesi A.ü.ilahiyat Fakültesi islam Tarihi ve sanatlari Bölüm Başkani

Prof.Dr.Sabri HiZMETLi imzas1yla ...

üniversitelerin ilahiyat. Tarih ve sosyoloji bölümlerinin en önemli kaynak kitaplarindan ...

Eser; islam Tarihi ve Medeniyeti konularinda yeni ve . önemli ilaveler ile genişletilmiş olarak

üçüncü bask1s1n1 yapm1şt1r.

isteme Adresi : A.Ü.ilahiyat Fakültesi 06500 Beşevler- ANKARA Tel : 0.312.212 68 00/262