ulıus]arraras] §erajhs] sempozytumu -...
TRANSCRIPT
. ··:
Ulıus]arraras]
§eraJhs] SempozytUmu
-----..;:j~§El?.oo:: ----
DÜZENLEYEN
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Gaye Vakfı
SEMPOZYUM TERTİP HEYETi
Prof. Dr. Faruk BEŞER (Başkan)
Doç. D,r. H. Mehmet GÜNAY
Doç. Dr. Murteza BEDiR
Doç. Dr. Muhittin AKGÜL
Doç. Dr. Ahmet BOSTAN CI
_Doç. Dr. Muharrem KILIÇ
Yrd. D~Ç.J?r. Hayati YfL1AAz "{rd. DoÇ. Pr;..Sffi~· YILMAZ . l Arş . . dör. İrfan İNCE .
' .. . . . -. Arş. Gör. Harun ~ACI .. ·
Eserde yer alan bildirilerde ileri sürülen görüşlerin
bilimsel sorumluluğu sahiplerine aittir.
A~ ~
Serahsi ve Şatıbi'nin İstikraya Dayanan Kaideler Bakımından Fıkıh Usulü Metotları
Doç. Dr. Abdurrahman HAÇKALP
- Benzerlik ve Farklılıklar -
GİRİŞ
XX. yüzyılda kendisine en çok atıf yapılan fıkıh usUleülerinden Ebu İshak eş-Şatı.bi (790/1388), el-Muvô.fakô.t adlı eserinin ön sözünde, bu çalışmasında
İmam Malik'in talebesi İbnu'l-Kasım (191/806) ile Ebu Hanife'nin (150/767) 1 Haneillerin metodunu birleştirdiğini ifade eder.2 Ancak ŞatJ.bi burada ne belirttiği
metotlar hakkında bilgi vermiş ne de hangi açıdan böyle yaptJ.ğını söylemiştir. '
Bu bildiri, onun bu ifadesi ışığında Serahsi'nin usUlü başta olmak üzere Hanefi
fıkıh usUlü telif metodu ile Şatıbi'nin, fıkıh usUlüne açılım sağlama amaanı açıkça
ortaya koyduğu el-Muvô.fakô.t adlı çalışmasında geliştirmeye çalıştığı metodunun
benzerlikleri ve farklılıklarına dair bazı hipotezler ileri sürmeyi amaçlamaktadır.
Konunun; istikra, usUlün furü'a yönelik olması, kelam ve dolayısıyla mantı
ğa mesafeli durulması gibi, aslında fıkıh usUlü telif meslekleri ile yakın bağlan
tısı vardır. Bu nedenle fıkıh usUlü telif metotlanna, en azından bu açılardan bir
göz atı.nanu.z gerekmektedir.
Fıloh UsUlü Telif Meslekleri
Fıkıh usUlü ilminin telifinde iki metot takip edildiği ve VII. yüzyıldan itiba
ren bu~ metodu birleştiren ve memzüc meslek denilen üçüncü bir yolun gelişti
rildiği genellikle kabul edilir.
1 Rize Üniversitesi llahiyat Fakültesi, [email protected]. 2 Şatıbi, ·Ebü İshak, el-Muvôfakat, Beyrut 1997, I, 25.
- •• o ı~:·ı 295 l·:e>ı • "
------------~ ---~- -.· ··-· -----·---------~--==--~
~ ı ~V Uluslararası SERAHSİ SEMPOZYUMU - - -- -
·, '-
Fıkıh usülü telifinde bu iki e ko le ayrıntılı denilebilecek şekilde ilk yer veren
kişi İbn Haldün'dur.3 Ekallerin konumuzia ilgili yönlerine işaret ettiği için onun
ifadelerini vermekte yarar görüyoruz. O şöyle demektedir: Hanefi fakihleri fıkıh
usulüne dair eserler yazmış, bu ilmin kô.idelerini ortaya koymuşlardır. Onlardan son
ra "mütekellimfn" de bu ilme dair eserler kaleme almıştır. Ancak HanefiZerin metodu
fıkıh la daha iç içe, furu'a daha uygun. misallerinin ve delillerinin çokluğu. kaidelerinin
fıkJıf meselelere bina edilmesi açılanndan daha üstündür. Kelô.mczlar ise, usul mese
lelerini fıkıhtan soyutlamzşlar ve aklf istidlale meyletmişlerdir. Zira onlann yollannın
gereği budur. 4
E. Chaumont, İbn Haldün'dan önce Ebu Muzaffer es-Sem'anı (489/1096)
tarafından bu kavramların kullanıldığını söylemiştir.5 M. Bedir, Semerkandi'nin
(539/1145) eserinin girişindeki fukaha ve mütekellimln ifadeleriyle İbn Hal
dün'dan önce bu ayınma işaret ettiğine dikkat çekmiştir.6
Yukanda adlan geçen Usülcülerin eserlerindeki kullanımlarda da görüldü
ğü gibi "fukaha" kavramı öze~e Hanefiler için kullanılmıştır. Zaman zaman
diğer mezhep uleması için kullanıldığı da bilinmektedir. Ancak "mütekellimin"
ifadesi Hanefiler için kullanılmamıştır.
Fıkıhçılar meto~ u. günümüze ulaşacak şekilde ilk örneğini Ebu Bekr el-Cas
sas (370/981) ile vermiş, Debusi (430/1038), Pezdevi (482/1089) ve Serahsi
(483/1090) tarafından şekillendirilmiştir?
Fıkıhçı ekolün usül yazım tarzının özellikleri vardır. Bu usül yazım tarzı,
mezhebin furü' hükümlerine ~ayanır. Dolayısıyla uygulama ile iç içe gelişen bir
usül söz konusudur. Bu nedenle Hanefi fıkıh usUlünün pratiğe yönelik olduğu
nu söylemek mümkündür. Ayrıca fıkıhçılar kelarru etkiden uzak kalmaya çaba
göstermişlerdir. Nitekim George Makdisi fıkıhçıların usUlünün belirleyici özel-
3 İbn Haldo.n, Abdurrahman el-Mağribi, Mukaddime, yy.ty .• s. 453. 4 İbn HaldOn, Mukaddi me, s. 455. S Bk.: Bedir, Murteza, Is There A Hanafi Usül Al-Fiqh, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi _
Dergisi, 4/2001, s. 163 vd. (Chaumont, 'fntroduction a liı Lecture du Kitap al-Luma' fa Usul al-Figh du Shaykh al-Shirôzf al-Ffrilztibiidi', V-VIII, XXV (forthcoming) den naklen).
6 Bedir, Murteza, Early Development of Hanafi Usal al-Fiqh, doktora tezi, Manchaster University, 1999, s. 12.
7 Bedir, Is There A Hanafı Us w Al-Fıqh. s. 165-166.
.·:
liğinin kelam ilmi ve mantık konulanna yer verilmemiş olduğunu ileri sürmüştüi.a
M. Bedir, Haneillerin usfil telifinin üç önemli özelliğine dikkat çekmiştir: 1- Her şeyden önce Hanefi geleneği, usfilün her kaidesini mezhebin furG.'u ile test etmiştir. Bu iki şekilde olmuştur: bir yandan fı.uı1'u usfil ile test ederken, diğer yandan usfilü de furü' ile test etmiş ve kaldeleri furıl' meselelerinden çıkarmıştır. İkincisi, usfil tartışmalannı, hukukilik/hukuk sınırlan içerisinde tut
mak amacındandır, yani kelami tartışmaların/yaklaşırnlann etkisini en aza indirgemek arnacındadır. Üçüncüsü fu.kaha metodu daha çok geçmişe bağlıdır ve açıklayıadır. Bunun nedeni var olan furu' külliyatıyla ilgili olmasıdır.9
Kelamcılar metodunun belirleyici özelliği olarak, fıkıh usfilü kaldelerini na
zari olarak geliştirme eğiliminde olması öne çıkar.10 Nitekim fıkıh usıllü ilminin ortaya çıkışı ve gelişiminde uygulamadaki problemierin ve tartışmaların etki
sinin yanında kelam ilminin etkili olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla fu.kaha ve mütekellimin ayırımı, aslında yukandaki ilim dallarına dair çalışma yapanlara atıfta bulunmaktadır. Fıkıhçı ve kelama usfil yazım tarzlannı, "Hanefiler ve diğer mezhepler" şeklinde belirlemek ve bunu da, mezhebin imamlannın fıkhi gö
rüşlerini açıklama çabasının bulunup bulunmarnası ile izah etmek tatmin edici değildir. Mutezili yazarlar için furü hükümlerinden bağımsız tavır geliştirme ' çabası kabul edilebilir olsa da, aynı şey fıkıh mezhepleri müntesipleri için söyle
nen:ıez. Mezhep imamının görüşlerinden hareketle usfil kaldesi oluşturma, Hanefiler dışındaki fıkıh mezhepleri mensuplan için de söz konusudur. Cüveyni ve Gazili'nin çalışmalannda bunun örneklerini bulmak mümkündür.11 Bu durum,
konuyla ilgili çalışma yapaniann birçoğunun, ayırımı sadece Hanefiler ve diğerleri olarak yapmalanna mani olmuş ve Hanefi olmadığı halde fu.kaha mesleğine göre eser telif ettiği söylenen birçok isim ortaya çıkarmıştır.12
8 Yıgın, Adem, Fukahd .'v1etoduna Göre yazılan fıkıh Usulü eserlerinin Temel Özellikleri, Yüksek Lisans Tezi, Marmar.ı Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004, s. 25.
9 Bedir, Is ThereA Hanafi UsulAl-Fiqh, s. 169-170. 10 Salim Yefılt, Haferiyyatu'l-Ma'rifeti'l-Arabiyyeti'I-İslamiyye, Beyrut 1990, s. 170. ll Örneğin onlar, İmam Şafi'1nin, ribanın illeti ile ilgili görüşüne uygun birta'Wde bulımabil
mek için dddi bir çaba içerisine girerler. bk.: Cüveyni. Abdülmelik, el-Burhan, Beyrut 1997, II, 71 7-218; Gazali, EbO. Hamid, Şifau'l-Galil, Bağdad, 1971, s. 188, 194-195. Konuyla ilgili diğer bazı örnekler için bk.: Başoğlu, Tuncay, Hicri beşindAsır Fıkıh Usulü Eserlerinde nlet Tartışmalan, doktora tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2001, s. 9vd.
12 bk.: Yıgın. Fukahd Metoduna Göre Yazılan Fıkıh Usulü Eserlerinin Temel Özellikleri, s. 13-15.
·--~----- :----.--- -~ ...... -, ........ -..
* 1 Uluslararası SERAHSİ SEMP02YUMU
Bu iki metot arasında iki önemli fark bulunduğu ileri sürülür:13 1- Meslek
farkı ve gelenek 2- Furü'a istinat edip etmeme.
Meslek farkı ile usUl yazannın kelama veya fıkıhçı olması kastedilmektedir.
Aslında bu şekilde, kelam ilmi-mantık ilişkisi dikkate alındığında, fıkıh usUlü
telifinde mantığın etkisine de atıfta bulunulmaktadır.
Zaman içerisinde fıkıhçı ve kelama metotları birleştiren üçüncü bir usUl
yazım tarzının geliştiği kabul edilmektedir. Şatıbi'nin bu tarzı da benimsemedi
ği anlaşılmaktadır. Çünkü bu tarz her ne kadar iki mesleği birleştirme şeklinde ortaya çıksa da, Şatıbi'nin hem fıkıh usUlü için öngördüğü özelliklerden uzak ol
ması ve hem de aslında belli bir dönemden sonra yazılan fıkıh usUlü eserlerinin
çoğunda görülen müşterek özellik olan "mantığın mi'yar alınması"ndan dolayı
Şatıbi tarafından kabul görmemiştir .
. , Şatıbl'nin önerisi dikka~e alındığında, Gazali'den sonra hakim hale gelen ....
Yunan mantığını metodolajik olarak esas alma yaklaşırnma ve geleneğine kar-
şın, onun Haneillerin ve İbnu'l-Kasım'ın metoduna vurgu ve atıf yaparak farklı
bir eğilim ileri sürdüğü anlaşılm~tadır. Henüz fıkıh usolü tarihi çalışmalarında farklı bir meslek olarak gündeme getirilmemiş olmakla beraber, biz bunu makasıdf ilkeleri esas alan ve mantığın şer'f naklf ilimle'fae mi'yar alınmasını benimsemeyen
yaklaşım olarak isirnl~ndirebilir ya da niteleyebiliriz.
el-Muvafakat adlı eserinde Şatıbı, hakim hale gelen bu geleneğe karşı seletin yoluna dönülmesini önermektedir. O, şer'i hükümlerdeki hikmet ve mak
satlara yer vererek telif ettiği için eserini önce 'et-Ta'rif bi Esrari't-Teklff' şek
linde isimlendirdiğini, ancak hocalarından birirıin rüyası üzerine çalışmasına "Kitabu'l-Muvafakat" adını verdiğini söyler. Ona göre bu ad, kendisinin İmam
Malik'in önde gelen talebesi İbnu'l-Kasım'ın metodu ile Ebu Hanife'nin meto
dunu birleştirmiş olması bakımından daha uygundur.14
Bize göre Şatıbi'nin bu tutumunun temelinde; Hanefi metodunun, onun
fıkhı istikraı: külli kaidelere bina etme düşüncesine yakın olması, yani usUl kai
delerinin hükümlerin istikrasına dayanması ve bu nedenle pratik ile iç içe ol- _
ması ve kelama ve dolayısıyla Yunan mantığına mesafeli durması yatmaktadır. Şimdi bu hususlara daha yakından bakalım:
13 Başoğlu, Hicri BeşinciAsır Fıkıh Usulü Eserlerinde illet Tartışmalan, s. ll. 14 Şatıbi, el-Muviifakat, I, 25.
BEŞİNCi OTURU~ ~
İstikra
· İstikra, 'tikelden (cüz'i) tümele (külli), özelden genele, tek tek olguların bil
gisinden bu olguların dayandığı kanunların bilgisine götüren zihinsel işlem için kullamlan bir terimdir. Ha.rizmi istilaayı "bir tümeli bütün tikelleri vasıtasıyla
tanıma", İbn Sina "bir tümelin tikellerine ait hükme dayanarak o tümel hakkın
da bir hüküm verme", Gazali ise "tümel bir kavram altındaki birçok tikeli gözden
geçirerek sonunda bu tikellerde ortak bir hüküm bulmak süretiyle söz konusu
tümel hakkında aynı yargıda bulunma" şeklinde tanımlamışlardır.15
İstikra metodunun, fıkıh ust1lünün gelişiminde önemli bir rol oynadığı bili
nen bir husus tur. 16 Haneillerin ust11 yazım tarzı dikkate alındığında bu daha iyi anlaşılmaktadır. Bunun yamnda ilk dönem Malikilerin istilaaya (İmam'ın fet
valannın is~asına) dayanan bir metot izlediklerine de dikkat çekilmektedir.
Dolayısıyla bu tutum Haneillerin metoduyla benzerlik arz etmektedir.17 Şatıbi
de, fıkıh ust1lünü temellendirmede bu metodu_esas almış18 ve istilaa, hem nass
ların anlaşılması ve hem de değerlendirilmesi noktasında kullanılacak asıllara
ulaşmada, onun tarafından yöntem olarak benimsenrniştir.19 Burada istikra ile
ilgili tartışmalara girme irnkanımız olmamakla beraber, ifade etmeliyiz ki Ş atı bi,
istilaaya yönehilebilecek eleştirllerin de farkındadır. O, şer'! hükümler alanında ,
kullanıldığında istikranın tam istilaa şeklinde tahakkuk edeceği ve dolayısıyla
kesin sonuç dağuracağı kanaafuıdedir. Ona göre şeriatın aslı kat'idir. Dolayısıy
la onun -aslı kat'i olan bir şeyin- cüz'i hükümlerinin istilaası ile ulaşılan asıllar
da kat'i olur.20
Hicri V. ve VI. asırlara gelindiğinde, Mu'tezile öncülüğünde gelişen kelam
ilminin etkisiyle fıkıh usUlünde kat'i bilgiye ulaşma ve iç tutarlılığı sağlama
çabalanmn arttığı ve bunun Yunan mantığının bazı ilkeleriyle sağlanabileceği
hususu, farklı noktalarda dursalar da İbn Hazm ve Gazali tarafından dikkate
alınmıştır.21 Şatıbi de bu durumun farkındadır. Ancak o, Yunan mantığına İbn
ıs bk.: Bingöl, Abdül.kuddüs, "İstikra", Diyanet İslam Ansiklopedisi, XXIII, 358-359. ı6 Wael b. Hallaq, A History of Islami c Legal Theories, Cambridge university pres, ı999, s. ı34.
ı 7 Sali.m Yefüt, Haferiyyô.tu'l-Ma'rifeti'l-Arabiyyeti'l-İslamiyye, s. ı68. ı8 Wael b. Hallaq, A History oflslamic Legal Theories, s. ı34.
ı9 Waef b. Hallaq, Sünni Hukuk Düşüncesinde Türnevanmsal Destekleme, Zannilik ve Kat'ilik, çev. Muharrem Kılıç, Sakarya Oniversitesi nahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 6, (2002), 8ı, ı 78.
20 Şatıbi, el-Muvô.fakıit, Il, 36ı vd; III, ı4 vd. 2ı Silirn Yefüt, Haferiyyatu'l-Ma'rifeti'l-Arabiyyeti'l-!slamiyye, s. 203, 205-206.
· 4 ~ ıos:::-1 299 l:s:s-ı "' ••
---·-------~ ... - ·-----·-.. - ·-.·
A~ 1 ~
Uluslararası SERAHSİ SEMPOZYUMU
Hazm ve Gazali'nin tanıdığı otoriteyi tanımayı kabul etmez. O, vakıa ile içi içe
olan, arnele dönük, nasslara istinaden verilmiş fetva ve hükümlerin istilaasın
dan elde edilen bir usUl anlayışına yönelmiştir.22 Bu hususta Hanefi usUlünden
yararlandığı anlaşılmaktadır.
Konuyla ilgili değerlendirmelerinde Wael b. Hallaq, V. asırda, tek başına
cüz'i delillerle kat'i bilgiye ulaşılamayacağı anlaşıldığından, şer'i ilimlerde ma
nevi tevatür anlayışının ortaya konulduğunu söyler. Ona göre bu temelde olmak
üzere VII.-XIII. asırda istikra metot haline gelmiştir. İstilaaya en ileri düzeyde
yer veren kişi de Şatıbi'dir.23 Şatıbi'ye göre istilaanın delalet ettiği sonuç, tek
bir delilin delalet ettiği sonuçtan daha kuvvetlidir. Mesela zorluğun giderilme
si kaidesi böyledir. Teyemmümün meşru kılınması, oturarak namaz kılmanın
caiz kabul edilmesi, yolculukta Ramazan ayında oruç tutmama ruhsatı, darda
kalanın haram kılınan şeylerden yemesinin caiz olması gibi birçok delilden elde '..._ edilmiştir.
Hanefi usUlü ile Şatıbi'yi metodolojide ortak bir zeminde buluşturan bir h u
' sus da, istikra sonucu ulaşılan asılların metodolojide önemli bir yer tutmasıdır.
Asıllar
Sosyal bilimlerin gelişiminde, o bilime hakim kaidelere ulaşılması önemli
bir aşama oluşturur. Hukuk biliminde de münferit meselelerin hükümlerinden
zamanla hukuk kaideleri doğmaktadır. Bu şekilde kaidelere ulaşma, hukUki
tekamülün önemli bir aşamasını oluşturmaleta ve hukuk ilminin gelişiminde
önemli bir yer tutmaktadır. 24 Bu du.rum fıkıh usUlü için de geçerlidir. 25
Hukuk meselelerinin istilaasıyla kaidelere/ asıllara ulaşılması çabası Haneti
lerin usUle. yönelik eserlerinde açıkça görülür. Kerhi'nin Risale'si ve Debılsi'nin
hilaf ilminin başlıca eseri kabul edilen Te'sfsu'n-Nazar adlı Çalışması bunun ilk ömekleridir. Cassas'ın el-Fusal fi'l-Usul adlı eseri için de bu durum geçerlidir.
Hanefi literatüründe bu konuda daha çok "asl(ç. usUl)" kavramı kullanıl
mıştır.
22 Bk.: Şatıbi, el-Muva(aklıt, I, 41, 54 vd; 23 Wael b. Hallaq, A History o(Islamic Legal Theories, s. 134. 24 Çağıl, O. M., Hukuk Metodo/ojisi Dersleri, İstanbul 1952, s. 73., 25 Wael b. Hallaq, A History of Islamic Legal Theories, s. 8~.
.·.
BEŞiNCİ OTUR~M
Sözlükte "Kök, dip, temel, kaide, kaynak, bir şeyin esası ve dayanağı" gibi
maıialara gelen "asl" kelimesinin literatürde farklı anlamlarda olmak üzere ol
dukça yaygın bir kullanımı vardır.
Bir fıkıh terimi olarak "asl" başlıca şu anlamlarda kullanılır:
1- "Delil/şer'! delil": Kitap, sünnet, icma ve kıyas gibi.
2- "Külli kaide": Fıkıhta külli kaidelere asıl, onlara dayanan cüz'! meselelere
de fer' denir. Mesela "Şek ile yakın zail olmaz." külli kaidesi bir asıl olup ona
dayanarı bütün cüz'! meseleler de onun fer'leridir. Bu anlamda hem usfıl ve hem
de furu' kaideleri yanında fıkhın muayyen konulanyla ilgili kaideleri ifade eden
"zabıt" anlamında da kullarıılmaktadır.
Bu iki anlamının yanında kıyasta kendisine kıyas yapılan mesele, her ilmin
ilkeleri, bir şeyin değişikliğe uğramadan önceki hali, "bedel"in mukabili, kişinin
soyundan geldiği kimseler, halefin mukabili ve ruhsatın mukabili gibi birçok
anlamda kullanılır.26
Hanefi usfıl ve furü' kitaplannda "asl" kavramı, hükürnlerin delillerini be
lirtmesi yanında Ebu Harlife ve arkadaşlarının görüşlerinde esas aslıklan usül
ve furu' kaideleri ve mezhep te kabul gören/yerleşik kurallar anlamında kullarııl
maktadır.
Hanefi usfılünde, külli kaide anlamında "asıllar" gerek ictihadta, gerekse
zanrıl delillerin değerlendirilmesinde önemli bir yer tutar. Bu asılların hem is
tihsanın anlaşılması hem de hadis kritiği/hadislerde manevi inkıta' açılanndan
belirleyici bir rolleri olduğunu da ifade etmeliyiz. Nitekim Hanefi fıkıh usfılü
eserleri incelendiğinde istihsanın, bir meseleninilgili olduğu konudaki külli: kai
de/genel kural/kıyastan istisna edilmesini ifade ettiği görülür.27 Ayrıca Hanefi
alirnlerinin, ahad haberlerin kritiğinde asıllan dikkate aldıklan bilinmektedir.
Şatıbi de, zanni olan cüz'i delillerin,ilgili olduklan külli asıllar ile birlikte değer-
26 Debılsi,Ebü Zeyd, Tesisu'n-Nazar, Beyrut ty., s. 10-11 vd., iunidi, Seyfuddin, el-İhkiım (f Usu-li'l-Ahkiım, Beyrut 1985, III, 1 71; Şevk.ani, Muhammed b. Ali, İrştidu'l-Fuhal, Beyrut 1992, s. ı?; Özel, Ahmet, ':Asıl", DİA, III, 473.
27 Tanırnlar için bk.: Cassas, Ebu Bekr, el-Fusül fi'l-Usül, Kuveyt 1994, ıv, 234; Serahsi, Ebü Bekr, Usülu's-Serahsi, İstanbul, 1984, U, 200, Buhari, Abdülaziz, Keş{ı/1-Esrar, Kahire ty., rv; 3. .
-·-~----- ... --------.~- -·-· .... -.- --· ·--· ... ... _, . ..__ - ---~ -- --- -.---- -:- - ..
* ı Uluslararası SERAHSİ SEMPOZYUMU
lendirilmesi gerektiğini söylemekte ve bu hususta Hanefilerin balaşını paylaş
maktadır. 28
Asıllan ortaya koyan ilk çabalardan biri Kerhi'nin (340/952) Risale'sidir.29
Ancak diğer eserlerde de görüleceği gibi bu asıllar sadece usUl kaldeleri değildir.
Nitelik, kapsam ve delil olma gücü bakımından farklı olan bu ası.llann bir kısmı
furı1'da dikkate alınırken bir kısmı usUl kaldesidir.
Onun Risale'sindeki birinci kalde "şek ile yakin zail olmaz," şeklindedir.
İkincisi istishab kaidesine dairdir ve hal-i hazırdaki durumun def' için delil ola
bileceğini ifade eder. Üçüncü kalde daha çok muhakeme usUlüyle ilgilidir.30 Ör
nekler için adı geçen risaleye bakılabilir.
Kerhl'nin Risale'sinde zikrettiği ve oldukça tartışılan kaldelerden ikisi, as
lında Hanefilerin cüz'i delilleri, daha kuvvetli gördükleri asıllar ile birlikte de
·, ğerlendiren tutumuna işaret eder. Kaldeler şunlardır: "Mezhebimizin görüşlerine '-
ay kın olan her ayet neshe veya terdhe yorulur. Evla olan aralannı uzlaştırmak dhe-tiyle te'vfle yorulmasıdır" (28. asıl). "Mezhebimizin görüşlerine aykın olan her haber
neshe veya kendisine denk muanz 'bir delilin bulunduğuna ve bu sebeple ashabımzzın başka bir delille amel ettiklerine veya tercih yollqnndan pirini kullanarak terdhte bulunduk/anna veya söz konusu delillerin aralann;'uzlaştırdıklanna ham/edilir ... " (29.
asıl). Bu iki asılda Kerhi, tercih yollarına temas etmekle beraber, rnüçtehitlerin
ve mezhep imamlannın bir meselede fetva verirken sadece bir delile dayanrna
dıklarına ve konuyla ilgili ulaşabildikleri delillerden elde ettikleri ortak rnana ve
asıllara dayandıklarına da işaret etmektedir. Yoksa öteden beri Hanefilerin bu
usUlünü dikkate almayan bazılannın iddia ettiği gibi bu söz/bu asıl sırf mezhep
taassubundan hareketle söylenmiş değildir. Aslında böyle bir iddianın, Kerhl
gibi zaman zaman mezhep imamlannın görüşlerinden farklı ictihatlarda bulu
nabilen31 bir şahıs için ileri sürülmesi de çelişki olarak görülebilir.
Asıllar la ilgili benzeri örnekleri . Cassas'ın Usul eserinde de görrnek m üm-~~~ .
28 Şabbt, el-Muviifakıit, III, 12 vd.
29 Kerhi, Ebu'I-Hasan, Risiile, Kahire 1994, (Te'sisu'n-Nazr ile birlikte)
30 Kerhi, Risiile, s. 80. 31 Bk., Apaydın, H. Yunus, "Kerhr, Diyanet İslam Ansiklopedisi, xv: ss. 285-287, s. 286; Koca,
Ferhat, Mukayeseli İslam HukukDüşuncesinin Temellendirilmesi, Ankara 2009, s. 255. 32 Bk.: Cassas, el-Fusül, I, 214.
Serahsi'ye geldiğimizde, eserinin asıllar ÜZerine bina edildiğini görürüz.
O, eserinin girişinde Tikhın üç şey ile tamarn olacağını ifade eder: 1 -Şer'i
hükümleri bilmek, 2- Nassları mearusi (illet/hikmet ve arnaçlan) ile bilerek ve
usülü furıl'uyla kavrayarak bu bilgide yetkinlik sağlamak, 3- Bu bilgiyle arnel
etmek.33
Serahsi'nin usülünde "ve ala haza", "ve 'ala haze'l-asl" ifadeleri çok sık kul
lanılır. Konuyla ilgili diğer bir örnek ifade şöyledir: "ve beyanu tahricu'l-furü' ala
hazel asi" (bu asla binaenverilen uygulama hükümlerinin örnekleri/açıklaması
şöyledir).34
Aşağıda bu asılların birkaç örneğini veriyoruz:
- Aklen kavrarulamayarı bir misl ile yapıları kaza (kaza bi misl ğayri ma'kül),
kıyasta asıl olarnaz.35 Örneğin başkasının yerine haccın caiz olması, diğer iba
detlerde asıl olamaz.
- ibadetlerde ihtiyatı esas almak asıldır.36
-Kaza ya da halefiyet aslı mücip sebeb ile vacip olur. Gasp edilen şeyin misli
yoksa tazmininin gasp zamarımdaki kıymetiyle olması bu asla dayarıır.37
-Hakikat ve mecaz bir sözde aynı arıda bulunarnaz. Bu nedenleMaide Süre
si 6. ayette geÇen "lamestum" kelimesi "cinsel ilişki" anlarnındadır. Zira cünüp
lükte·n dolayı teyemmüm edilebileceği ittifakla bu ayet ile sabittir.38
- Lafzın hakiki anlamında kullanılması mümkün olmazsa mecaz anlamına
gidilir ve onunla arnel edilir.39
- Haberi alıacidarı garip olanlar, meşhur sünnete muhalif ise marıen mun
katı' olur. Bu nedenle bir şahit ve yemin ile hüküm verileceğini ifade eden haber
ile arnel etmedik.40
33 Serahsi, Usul,, I, ıo-ıı. 34 Serahsi, Usül, 1,88. 35 Serahsi, Usül, I, SO. 36 Serahsi, Usül, I, 52. 37 Serahsi, Usül, I,56. 38 Serahsi, Usül, I, ı 73. 39 Serahsi, Usul, ı, ı 75. 40 Serahsi, Usul, I, 366.
" = 1 ca:~ı 303 l·ısiE>ı ~ ••
---·--·--·-••-·o~oo-•_•....,.--.. •-•.-,.-, -.• •--• ,._,_, ... ... ,_ ... ______ ,.,.. ~ w---r--~--.. ••- ·--..-·-·----·
. ~ .
~ ı ~ Uluslararası SERAHSİ SEMPOZYUMU
-Asıl olan 'ammm delaletinin kesin olmasıdır.41
- Beraet-i zimmet asıldır.42
- Nasslarda asıl olan muallel olmalandır.43
- Halef, aslı vacip kılan şey ile vacip olur. Sebep aslı mücip olmamışsa halefi
de mücip olmaz. Mesela vücuttan çıkıp abdesti gerektirmeyen şeyler teyemmü
mü de gerektirmez. Cinsel birleşmeden önce talak vaki olması hayız ile iddeti
gerekli kılmadığı gibi ay ile iddeti de gerekli kılmaz.44
- Hz. Peygamber'den sadır olan fiilierde asıl olan ona uymanın caiz olduğu
dur, ona mahsus olduğuna dair delil bulunanlar bundan müstesnadır.45
- Bir konudaki icma, o konu ile ilgili sonradan meydana gelen değişiklikten
sonra geçerli olmaz. Mesela, teyemmüm eden kişinin namaza başlangıa icma ile
\ ... sahihtir, ancak namaz esnasında suya ulaşma imkanı olmuşsa eski iananın hükmü
devam etmez, yani eski icmanın hükmü ile namazın sıhhatine hükrnedilemez.46
-Şek ile yakin zail olmaz.47 \
-Sübütu Ki tab ile olan aslın bekasıyla hüJanetmek doğru bir delildir.48
' -Delisizliği delil getirrnek ancak aleyhine dava açılan (müddea aleyh) için
def edici olur, başkasının aleyhine delil olmaz.49
Fıla.h useılünde istikraya dayalı asıllann dikkate alınması gerektiği hususun
da Hanefi useılü ile benzerliği olsa da, Şatıbl'rıin ulaştığı sonuçlar bakımından
farklılaştığı görülmektedir. O, bu metot ile makasıd nazariyesini temellendir
miştir. Bunun yanında, kenclı ifadesiyle, bütün usille hakim asıllara ulaşmıştır.
Şatıbi'de Makasıd
41 Serahsi, Usal, II, 29. 42 Serahsi, Usal, ll, 116. 43 Serahsi, Usal, Il,144. 44 Serahsi, Usal, II, 298-299. 45 Serahsi, Usal, Il, 90. 46 Serahsi, Usa/, II, 116 vd. 47 Serahsi, Usal,II, 118. 48 Serahsi, Usal, II, 120.
49 Serahsi, Usal, II, 222.
.·.
Bu noktaçl.a Şatıbi'nin usUl anlayışının Hanefi usUlünden ve genel anlamıy
la· diğer fıkıh usUlü eserlerinden ayrılan yönüne de işaret etmeliyiz.
Şatıbi'nin, istilaayı kullanarak ve kendinden önce makasıda dair yapılan ça
lışmaları ve birikimi iyi bir şekilde etüt ederek, fıkıh usUlü çalışmasında maka
sıdu'ş-şeri'a''yı hakim bakış açısı haline getirdiğini söylemeliyiz. Her ne kadar
maslahat, fıkıhçı ve kelamcı usUl eserlerinde hükümlerinamacı olarak zikredili
yor olsa da, buradan hareketle fıkıh usUlüne hakim bir bakış açısı olarak makasıd
naza1iyesi oluşturulmuş ya da böyle bir ihtiyaç ortaya konmuş değildir. Şatıbi,
istikra metoduyla ulaştığını söylediği makasıdi asılları, fıkıh usUlü için temel/
aslu'l-usül kabul etmiştir.50 Şatıbi'nin nazariyesinin aslıı-u oluşturan "zarCıriyyat,
haciyyat ve tahsiniyyat" şeklinde üç ana kısma ayrılan maksatlar, Gazali'den iti
baren literatürde ancak kıyas içerisinde illeti tespit yollarından münô.sebe bah
sinde yer bulabilmiştir. Bu tutum Hanefi usUl geleneği için de böyledir.
Fılah UsUlü ve Mantık
Fılah usUlü eserlerinin telifinde, V. yüzyıldan sonra Yunan mantığının bazı
bölümlerinin esas alındığı bilinmektedir. Gazali'nin fıkıh usülüne dair son ese- ,
rine Yunan mantığını muhtevi bir mukaddime koyarak tanımla ilgili mantığın ilkelerini tartışması51 ve yine ondan yarım asır önce İbn Hazm ez-Zahiri'nin
(456/1062) konuyla ilgili adımlan atması başlıca ömeklerdir.52 Bu durumun,
aslında, V. yy. sonuna gelindiğinde, III. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Yu
nan felsefesinden yapılan çevirilerin asimile edildiğini göstermesi bakımından
da anlamlı olduğu, ancak, çeviri faaliyeti başladığında, fıkıh nazariyeleri temel
özelliklerini oluşturmuş olduğundan, fıkıh usıllünde Yunan mantığından yapı
lan alıntılardaseçici davraruldığı ifade edilmektedir.53
SO Şatıbi, el-Muvafaklıt, I, 22-23; III, S, 42 vd, 331, 332. Aynca bk.: Haçkalı, Abdurrahman, Şatıbf'de Maklısıd ve Fıkıh Usulü, İstanbul, 2010, s. 91 vd.
Sl Gazali, Ebu Hamid, el-Mustasfa min llmi'l-Usül, Medine 1413, s. 30 vd. Geniş bilgi için bk.: Neşşar, Ali Sami, Menahicu'l-Bahs Inde Mufekkiri'l-lslam, Daru'l-Fikri'l-Arabi 1947, s. 135 vd.; Wael b. Hallaq, A History of Islamic Legal Theories, s. 39-40; a. mlf., "Mantık, Formel Kanıtlar ve Kanıtlan n Sünni Fıkıh nminde Formel Hale Getirilmesi", çev. Bilal Aybakan, Marmara üniversitesi llahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 16-17, 1998-1999, ss. 195-236.
S2 Wael b. Hallaq, A History of Islamic Legal Theories, s. 137.
S3 Wael b. Hallaq, A History of Islamic Legal Theories, s. 132-133. Fakibierin Yunan mantığına dair tuhrmlan için bk.: Neşşar, Ali Sami, Menahicu'l-Bahs Inde Mufekkiri'l-İslam, s. 139 vd.
" <:ı ı~·l 305 1·:7.61c • "
·-- · ~ . --·--- .. , . -~-------,...---- ~---- ·
* ı Uluslararası SERAHSI SEMPOZYUMU
Salim Yefüt'a göre Gazali'nin mantığa yer vermesi, ilmi tartışmanın metodu
kabul edilen cedelin üslılbunu olgunlaştırmak ve desteklemek içindir.54 Onun
mantığa müracaatında aklı tamamen reddeden ve 'masum imam'ın haberini ka
bul eden ismaili-batıntlerin tutumunun da etkisi vardır. Onlqrın a1al karşıtlığına
mukabil Gazali, akıl ile naklin uyum içerisinde olduğunu göstermek istemiştir. 55
Ancak, Gazali'den itibaren mantık, sadece fı1ah usOlü ilmi için değil bütün
nazari ilimler için metodolajik anlamda bir esas kabul edilmiş ve artık hakim
temayül, metodolajik açıdan mantığın prensiplerini esas almak şeklinde oluş
muştur.56
Fıkıh usOlünün Yunan mantığının kuralları doğrultusunda yazılmasına
karşı çıkan İslam alimleri olmuştur. Bu itirazların temelinde şer'i ilimlerden
olan fıkıh usOlünün genel ve ya bana bir ilim sistemine adapte edilmesinin yan
·, lış olacağı düşüncesi vardır.57 İbn Teymiyye'nin sistemarize ettiği58 ve Suyılti '-
gibi alimierin desteklediği bu yaklaşım, aynı zamanda İbn Abdisselam ve Şatıbı
gibi çalışmalarında "makasıdu'ş-~eıi'a'yı esas alan alimierin de tutumunu yansı
tır. Aşağıda vereceğimiz görüşleri de dikkate alındığında Şatıbi'nin, fı1ah usıllü
nün Yunan mantığı esas alınarak telif edilmesine karşı tavır aldığını söylemek
mürnkündür.59 Onun bu tutumunda, fı1ah usıllü telifinde kelam ve mantığın
etkisinden uzak kalriıaya özen göstermiş olan Hanefi fı1ah usıllü telif gelene
ğinden istifade etmeye çalıştığı, eserinin mukaddimesindeki sözlerinden anla
şılmaktadır.
Şatıbi'nin Yunan mantığının şer'i ilimlerde mi'yar olarak alınmasına karşı
ileri sürdüğü itirazları kısaca zikretmekte yarar vardır. Zira bu itirazların karşı
sına kendi önereceği usıllü koyacak ve bu usıllde Haneillerin metodunu dikkate
alacaktır.
54 Salim Yefilt, Haferiyyô.tu'l-Ma 'rifeti'l-Arabiyyeti'l-İslamiyye, s. 215. SS Salim Yefilt, Haferiyyô.tu'l-Ma'rifeti'l-Arabiyyeti'l-İslamiyye, s. 215-216. 56 Wael b. Hallaq, A History of Islamic Legal Theoies, s. 141-142; Köksal, A. Cüneyd, Fıkıh Usülü-
nün Mahiyeti ve Gayesi, İstanbul2008, s. 24, 74, 126, 159, 161. 57 Köksal, Fıkıh Usülünün Mahiyeti ve Gayesi, s. 153. . 58 İbn Teymiyye, Takıyyuddin, er-Red ale'l-Mantıkıyyin, Beyrut 1993, I, 35 vd. 59 Aynca bk.: i\lemi, Abdurrahman, Menhecu'd-Dersu'd-Delô.lf ınde'l-İmô.m eş-Şö.tıbi, Fas 2001, s.
66.
" Q ı e:cı·l 306 1·~~~ $ ••
BEŞİNCi OTI:!!tU!\-!
Şatıbi, fıkhi istidlalde mantık ilmine ait kurallann geçerli olmadığını ve şer'i
ilimlerin lJlantık ilmi esaslan üzerine bina edilemeyeceğini söyler. Onun bunda
dayandığı birkaç esas vardır:
1- Kur'an ve sünnet am ele yönelik ilme önem vermiş olup selefin metodu
da bu yöndedir.60 Dolayısıyla fıhh usUlü için de bu yaklaşımının esas alınması
gerekir.
Şatıbi'nin fıkıh usUlünün mevzüunu belirlemesinde de bu bakış açısı etki
lidir. Ona göre furü-u fıkıhtan bir meselenin veya şer'i adabın bina edilmediği
veya buna yardımcı olmayan şeyler fıkıh usülünde ancak ariyeten yer alırlar.
Usülün fıkha izafe edilmesi, fıkha yardıma olduğu ve ictihadı tahakkuka yöne
lik olduğu içindir. Bu nedenle, vaz'ın başlangıa, mübahlığın teklifi hüküm olup
olmaması, madümun ernredilmesi, Peygamberimizin peygamberliğinden önce
bir şeriat ile amel edip etmediği gibi hususlar fı.luh usülünden çıkanlmalıdır. Dil
ile ilgili birçok nahiv ve iştikak meselesi de böyledir.61
Dolayısıyla Şatıbi'nin, "amel"i dikkate almayarak "bilginin kendinde değerli
olduğu" kabulüne dayanan, 62 teorik ve aslı şer'i olmayan bir ilmin fı.luh usülüne
hakim kılınınasma karşı çıkmasını ve pratiği esas alan Hanefi usUlüne atıfta
bulunmasını tabii görmek ge!ekir.
2- Ümmflik: Şatıbi'ye göre ümmilik; dinin/Kur'an'ın, okuma yazma bilme
yen Araplann da anlayabileceği şekilde gelmiş olması demektir. 63 D inin zorlaştı
rılmaması ve insaniann aniayıp uygulayabilecekleri bir konumda olması açısın
dan İslam, hükümlerinde muhataplannın ümmlliğini dikkate almıştır. Şatıbi,
şer'i meseleleri, mantığın ince ve uzmanlık gerektiren prensiplerine riayet ede
rek ortaya koymayı ve bu tür kaidelere bağlamayı ümrnilik vasfına aykırı bulur.
Ona göre İslam, anlaşılına bakımından ümmiliğe uygundur. Bu, aynı zamanda,
hem 'maslahata riayet'64 hem de 'güç yetirilemeyen şeyin teklif edilmeyeceği'
60 Şatıbi, el-Muv/ifaklit, I, 41, 54 vd., 61 vd. 61 Şatıbi, el-Muvlifaklit, I, 39-41
62 Köksal, Fıkıh Usa/ünün Mahiyeti ve Gayesi, s. 157. 63 Wa"el b. Hallaq, A History oflslamic Legal Theories, s. 171. Geniş bilgi için bk.: Baltaa, Burhan,
Şlitıbi'nin Kur'lin'ı Yorumlama Yöntemi, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2005, s. 120 vd.
64 Şatıbi:ei-Muvlifaklit, II, 379, 397.
----- ---··--··--·· .. ··--·-·-- · ·.·· ·-··· --··--·---- ....•• ·----~· -;"-·-.. .-..- ·---.-·- -- ·
* ı Uluslararası SERAHSİ SEMPOZYUMU
kaidelerinin de gereğidir.65 Nitekim selef alimleri kolay ve anlaşılır olan yolu
seçmişlerdir. 66
3-Akli deliller nakli delilZere tabidir: Şatıbı'nin anlayışında akli dehller, delalete bağımsız olarak kullarulınaz, şer'i dehllere hakim ve mi'yar olamazlar. Çünkü inceleme/tetkik dini bir konuda yapılmaktadır. AlaJ. ise şer'i/dini konularda hü
küm koyucu değildir.67
Sonuç Yerine
Bu çalışmamızda, Serahsi özelinde fıkıhçı usül yazım tarzı ile Şatıbl'nin fı
kıh usülü telifinde esas almaya çalıştığı tutum ve yöntemlerin benzerlikleri ve farklılıklan üzerinde durmaya çalışbk.
Hanefi fıkıh usülü geleneğinde, fıkıh usülünün furü' hükümlerinin istilaasma dayanması, bu nedenle usülün furü'a yönelik ve ~ru· ile iç içe olması, is
, tikra sonucu asıllara ulaşılması, kelam ve dolayısıyla mantığın etkisine mesafeli "durması gibi özellikleri Şatıbı'nin usülünde dikkate aldığını ve bu yaklaşımdan
istifade ettiğini söylemek mümkündür. \
Bu prensipiere de atıfta bulunarak Şatıbi, makasıd nazariyesini temelien-
dirmiş ve makasım esaslan fıkıh usülüne hakiıp balaş haline getirmiştir.
Şatıbl'nin Yunan mantığına karşı duruşu ve Hanefilerin metoduna atıfta bulunması, genelde şer'i-nakli ilimler geleneği ve özelde de fıkıh usülü ilmi üzerinde yeniden düşünmerrrize fırsat sunmaktadır. Bu değerlendirme, Yunan mantığının şer'i-nakli ilimler geleneğinde ve fıkıh usülünde mi'yar alınmasının
muhasebesinin yapılması ve bu ilimierin teorik.leşmesi yönündeki etkisi üzerinde yoğunlaşmalıdır.
65 Şatıbi, el-Muvafakıit, ll, 397. 66 Şatıbi, el-Muvafakat, I, 53-54.
67 Şatıbi, el-Muva{akiıt, rv. 294.