uluslararasi · 2020. 1. 14. · uluslararası İlişkilerde anahtar metinler iii sunuŞ...

235

Upload: others

Post on 05-Feb-2021

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE

    ANAHTAR METİNLER

    1

    www.uikutuphanesi.com

    Yayına Hazırlayan:

    ESRA DİRİ

  • ii Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    ESRA DİRİ

    © Bu baskının Türkçe yayın hakları Avcılar Plastik Ambalaj Sanayi ve

    Ticaret Limited Şirketi adına Röle Akademik Yayıncılığa aitir.

    Sertifika no:28503

    ©Tüm haklar: Cambridge Univerty Press

    MIT Univerty Pres

    ISBN 978-605-64199-0-4

    Redaksiyon: Gün Zileli

    Birinci Basım: İstanbul- Ekim 2013

    Baskı: Özener Matbaacılık San. ve Tic. LTD. ŞTİ.

    Davutpaşa Cad. Kale İş Merkezi No: 201- 204

    Topkapı/ İST.

    Sertifika no:11973

  • Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler iii

    SUNUŞ

    Uluslararası ilişkiler / uluslararası siyaset alanının kavramsal çerçeve

    ile ilgili literatürünün çok büyük bir bölümünün bazı önde gelen Batı

    dilleri ve özellikle de İngilizce çerçevesinde üretildiği kolaylıkla

    söylenebilir. Bu durum sadece Türkiye açısından değil dünyadaki benzer

    birçok ülke için geçerlidir. Zaten, günümüzün küreselleşen dünyasında,

    başta internet olmak üzere çeşitli iletişim araçlarında ortaya çıkan

    yaygınlaşma durumuna paralel olarak, akademik zeminde de İngilizce

    dilinin rakipsizliği ortadadır.

    Uluslararası ilişkiler / uluslararası siyaset alanına ilişkin kavramsal

    çerçeve kapsamındaki teori ya da yaklaşımlara yönelik bilgi üretiminin

    esas olarak İngilizce dilinde gerçekleşiyor olması, bu konular ile

    ilgilenenlerin bu dili kullanmalarının gereğini ortaya koymaktadır. Yine

    de bu durum, İngilizce konuşulan toplumlar dışındakilerin, küresel

    nitelikli bilimsel dil olarak İngilizce kullanmalarının yanında kendi

    bilimsel dillerini geliştirme çabalarının anlamsız olduğunu göstermez.

    Özellikle uluslararası ilişkiler / uluslararası siyaset gibi Türkçe ifade

    biçimlerinin oldukça eksik, gelişmemiş olduğu sosyal bilim dallarında bu

    türden çabalar, sadece basit bir ülke dili önceliği açısından önem taşımaz.

    Aynı zamanda İngilizceyi anadil ölçüsünde kullanma imkanı olmayan

    büyük bir çoğunluğun konuya daha iyi nüfuz edebilmesine, konunun

    özünü daha iyi kavrayabilmesine de yardımcı olur.

    İşte, bu alana ilişkin öncelikle kavramsal nitelikteki çalışmaların

    Türkçe literatüre kazandırılması uğraşına gönül vermiş bir uluslararası

    ilişkiler / uluslararası siyaset meraklısı olan Esra Diri’nin elinizdeki

    derlemesi bu açıdan önemlidir. Kendisinin çalışmanın editörü olarak,

    alana ilişkin yaklaşımlar, teorik tartışmalar konusunda eski ve yeni

    literatür, ana-akım ve eleştirel yaklaşımlar arasında makul bir denge

    gözettiği görülmektedir. Ayrıca bu önemli çalışmaların yayın haklarını

    elde etmenin editoryal bir yükümlülük olarak maddi/manevi ciddi bir

    maliyete işaret ettiği hatırlanmalıdır. Yine editörün yayına hazırlama

    sorumluluğu açısından büyük önem taşıyan, metinlerin sağlıklı

    çevirilerinin sağlanması için önemli olan meslekten, uygun elemanlardan

    yardım alınması, ayrıca tüm metinlerin redaksiyonunun yapılması

  • iv Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    konusunda da dikkate değer bir hassasiyet gösterildiği anlaşılmaktadır.

    Nihayet, sonuçta çalışmanın alan ile ilgili öğrencilerin serbest

    kullanımına açık olmasının planlanıyor olması da editörün konuya gönül

    vermiş olma derecesini göstermektedir. Bütün bu çabalar sonucunda,

    uzak ve yakın geçmişte yayınlanan uluslararası öneme sahip birçok

    değerli yazıyı Türkçe uluslararası ilişkiler / uluslararası siyaset

    literatürüne kazandırmakta olan bu derleme için başta editör olarak Esra

    Diri olmak üzere tüm emeği geçenleri kutlar başarılar dilerim.

    Prof.Dr.Faruk Sönmezoğlu

  • Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler v

    ÖNSÖZ

    Bu kitap, uluslararası ilişkiler disiplininin gelişmesine katkı sağlamış,

    can alıcı analizlerin ve yorumların yer aldığı seçme makalelerden

    oluşmaktadır. Bir uluslararası ilişkiler bölümü öğrencisinin, disiplini

    hakkıyla anlayabilmek için belirli seviyede ingilizce bilgisine sahip

    olması gerekmektedir. Ancak ülkemizde öğrencilerimiz eşit düzeyde

    yabancı dil bilgisini geliştirebilecek imkanlara sahip değillerdir.Bu

    sebeple uluslararası ilişkiler literatürünün içinde önemli yer tutan

    makalelerden bir derlemenin Türkçe literatüre kazandırılmasının hem

    Türkçe’nin bilim dili olarak gelişmesine katkı sağlayacağını hem de bu

    alanla ilgilenen öğrencilerin daha adil bir şekilde kaynaklara erişim

    imkanına sahip olabileceği kanısındayım.

    Çalışmanın gerek araştırma, gerekse yazım safhalarında desteklerini

    ve yardımlarını esirgemeyen hocalarıma ve dostlarıma minnet borçluyum.

    Bir araya geldiğimiz her zaman bana anlattığı anılarıyla keyifli zaman

    geçirdiğim, yok bu iş olmayacak galiba diyerek paniklediğim her an

    aradığım Prof. Dr. Yaşar Gürbüz’e ne kadar teşekkür etsem azdır.

    Manevi desteğini her zaman yanımda hissettiğim, teşvik edici

    yorumlarından dolayı Prof. Dr. Ercüment Tezcan’na ayrıca

    minnettarım. Araştırmam sırasında bilgilerinden faydalandığım ve

    kaynak paylaşımı konusunda cömertliklerinden dolayı Andrew

    Linklater ve Robert Jervis’e teşekkür ederim. Uluslararası ilişkiler

    çalışmalarında öğrenciler için kaynak kitapların yazarı olan Prof.Dr.

    Faruk Sönmezoğlu’na desteklerinden dolayı teşekkür ederim.

    Bu çalışma sürecinde gösterdikleri sıcacık, ilgi ve destekleri için,

    Neslihan Tacar Salah, Selin Ayyıldız, Dr.Aşkın İnci Sökmen, Harun

    Yılmaz ve Şükrü Okyar Çebi’ye en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

    Ayrıca çalışmam eski dostlukları pekiştirmenin yanında yeni deneyimler

    yaşamama ve yeni insanlarla tanışmama vesile oldu. Yayıncılık hakkında

    yaşadığım sıkıntılarda her zaman gittiğim, bana destek olan Bağlam

    Yayınları’nda İffet Baytaş ve Hatice Günaydın’na teşekkür ederim.

    Beklemediğim bir anda tanıştığım Ayşe Üstündal’a bütün yardımları için

    teşekkür ederim.

    Ve çıktığım bu yolda, farklı farklı kapıları açmama her zaman destek

    veren, hoşgörü ile yaklaşan aileme ne kadar teşekkür etsem azdır.

    Sevgileriyle her zaman yanımda oldular. Bana güç verdiler.

  • vi Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    Bir öğrenci projesi olan bu çalışma içerisinde, elimden geldiği kadar

    önemli ayrıntıları göz ardı etmemeye çalıştım. Buna rağmen atladıklarım

    olduğuna eminim. Öncelikle hocalarımın fark ettikleri eksiklikler için

    aflarına sığınırım. Kitapla ilgili geri bildirimleriniz yeni çalışmalarda yol

    gösterici olacaktır. Çünkü kitaplar insanoğlundan farklılar. İnsanın ömrü

    belirli, oysa ki bazı kitapların hiç yaşı yok. Bu anlamda çalışmanın devam

    edecek olan serileri için düşünce ve yorumlarınızı merak edeceğim.

    Esra Diri

    [email protected]

  • Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler vii

    İÇİNDEKİLER

    SUNUŞ ..................................................................................................... iii

    ÖNSÖZ ...................................................................................................... v

    Uluslarası İlişkilere Giriş:

    Ne Siyah Ne de Beyaz, Gri Dünyayı

    Anlamak Teorik, Kavramsal ve Tarihsel Arka Plan

    Dış Politika Ve Coğrafya, I-II

    Nicholas J. Spykman ............................................................................... 3

    Muğlak Bir Simge Olarak “Ulusal Güvenlik”

    Arnold Wolfers ...................................................................................... 43

    Güçler Dengesi Talimat, Propaganda ya da Kavga mı?

    Ernest B. Haas ....................................................................................... 59

    Uluslararası İlişkiler Teoriye Giden Uzun Yol

    Stanley H. Hoffmann ............................................................................. 91

    Yerel Yapı ve Dış Politika

    Henry A. Kissinger .............................................................................. 121

    Bir Amerikan Sosyal Bilimi: Uluslararası İlişkiler

    Stanley H. Hoffmann ........................................................................... 143

    Barış, Güç ve Güvenlik: Uluslararası İlişkilerde Çatışan Kavramlar

    Barry Buzan ......................................................................................... 165

    Tarih, Teori ve Ortak Zemin

    John L. Gaddis ..................................................................................... 191

    Modern Uluslararası İlişkilerin Dini Kökenleri

    Daniel Philpott ..................................................................................... 203

  • viii Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    Teorik Bakış Açılarından Uluslararası İlişkilerin

    Rengini Görebilmek: Savaşlar, Algılamalar ve

    Dış Politika Davranışları

    Uluslararası Teori Klasik Yaklaşım Üzerine İnceleme

    Hedley Bull ........................................................................................... 249

    Yanlış Algı Üzerine Varsayımlar

    Robert Jervis ........................................................................................ 265

    Yanlış Algılama ve Savaşın Nedenleri:

    Kuramsal Bağlantılar ve Analitik Sorunlar

    Jack S. Levy ......................................................................................... 291

    Anarşi Altında İşbirliğini Açıklamak:Varsayımlar ve Stratejiler

    Kenneth A.Oye ..................................................................................... 317

    Anarşi Koşullarında İş Birliği Sağlayabilmek: Strateji ve Kurumlar

    Robert Axelrod ve Robert O.Keohane .............................................. 341

    Liberalizm ve Dünya Siyaseti

    Michael W. Doyle ................................................................................ 371

    Azalan Güç Ve Savaş İçin Önleyici Motivasyon

    Jack S. Levy ......................................................................................... 397

    Hegemonik Savaş Teorisi

    Robert Gilpin ....................................................................................... 423

    Yeni Gerçekçilik Kuramına Göre Savaşın Kökeni

    Kenneth N. Waltz ................................................................................ 443

    Vestfalya’dan Waterloo’ya Güç Değişimleri ve Büyük Güçler Savaşı

    Woosang Kim ....................................................................................... 457

    Komşular Neden Savaşır? Yakınlık, Etkileşim veya Bölgesellik

    John A. Vasquez .................................................................................. 479

  • Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler ix

    Dünü Yeniden Yorumlamak:

    Teorik Tartışmalarda Eleştiriler, Değişim ve Süreklilik

    Sosyal Kuvvetler, Devletler ve Dünya Düzenleri Uluslararası

    İlişkiler Teorisinin Ötesinde

    Robert W. Cox ..................................................................................... 509

    Gramsci, Hegemonya ve Uluslararası İlişkiler:

    Metot Üzerine Bir Deneme

    Robert W. Cox ..................................................................................... 551

    Geleceğe Dönüş: Soğuk Savaş Sonrasında Avrupada İstikrarsızlık

    John J. Mearsheimer ........................................................................... 567

    Uluslararası İlişkiler Teorisinde Sonraki Soru Aşaması:

    Eleştirel ve Teorik Bir Bakış Noktası

    Andrew Linklater ................................................................................ 619

    Liberal Demokrasilerde Kamuoyu, Ulusal Yapı ve Dış Politika

    Thomas Risse-Kappen ........................................................................ 643

    Ortak Kimlik Oluşumu ve Uluslararası Devlet

    Alexander Wendt ................................................................................. 679

    Realizm, Neoliberalizm ve İşbirliği: Tartışmayı Anlamak

    Robert Jervis ........................................................................................ 709

    Soğuk Savaş Sonrası Yapısal Realizm

    Kenneth N. Waltz ................................................................................ 733

    Uluslararası Siyasette “arası”nı Yeniden Düşünmek

    Friedrich Kratochwil .......................................................................... 771

    Kelsen/Schmitt Üzerinden Egemenliği Anlamak

    Hidemi Suganami ................................................................................ 789

  • x Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

  • ULUSLARARASI İLİŞKİLERE GİRİŞ:

    NE SİYAH NE DE BEYAZ,

    GRİ DÜNYAYI ANLAMAK;

    TEORİK, KAVRAMSAL VE

    TARİHSEL ARKA PLAN

  • 2 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

  • DIŞ POLİTİKA VE COĞRAFYA, I

    NICHOLAS J. SPYKMAN

    Çeviren: Dr. Aşkın İnci Sökmen*

    Napolyon,”Bütün güç politikası kendi coğrafyaları içindedir.”1 Gerçeğini

    benimseyerek, herhangi bir siyasi kurumu küçümseyen ünlü cevabıyla “Koşullar

    mı? Koşulları ben yaparım” diye belirtmiştir. Ancak insan kaderinin hakemi

    olmayı istemektedir. Hz. Musa için Kızıl Deniz’in ikiye bölünmesinden ve Hz.

    Yuşa’nın güneşi durdurmasından beri, insanoğlu topografya ve iklim üzerinde

    onlar gibi kontrolü sağlayamamaktadır ve Rus coğrafyası, Korsikalı Napolyon’u

    trajik yenilgiye uğrattığı söylenebilir. Eğer hâlâ hayatta olsaydı Napolyon,

    bugün bile Waterloo savaşında, Wellington Dükü’nü zafere götüren, ne dehaya

    sahip bir zekâ ne de beceriydi, sadece bir bataklıktan oluşan hendekti.

    Maalesef siyaset bilimci basitleştirmeye eğilim gösterirken, neyse ki devlet

    adamı kendi ülkesinin coğrafi handikaplarını yenmek için mücadele etmektedir.

    Bir ülkenin ne tüm dış politikası ne de bu politikanın bir parçası tümüyle

    coğrafya üzerine dayalıdır. Devletlerin politik durumlarını belirleyen faktörler

    çeşitlidir; kalıcı ve kısa süreli, belirgin ya da gizli olurlar; coğrafi faktörler

    dışında, nüfus yoğunluğu, ülkenin ekonomik yapısı, halkın etnik kompozisyonu,

    hükümet şekli, dışişleri bakanlarının kompleksleri ve nefrete dayalı ön yargıları

    gibi faktörlerden oluşur. “Dış politika” karmaşık bir fenomen olarak, bu

    faktörlerin eş zamanlı ve etkileşim içinde olmasıyla gerçekleşir.

    Sosyal bilimcilerin görevi, yoğun tarihi materyaller içerisinde, dış politika

    biçimleri ve onu oluşturan faktörler arasındaki korelasyonları bulmaya

    çalışmaktır. Bu durum, Diplomasi tarihi çalışmalarının, farklı uyarıcı faktörler

    altında ve çeşitli uluslararası çevrelerde devletlerin davranış özelliklerinin

    araştırılmasıyla, desteklenmesi zorunluluğu anlamına gelmesidir. Bilimsel

    * Dr. Aşkın İnci Sökmen Kara Harp Okulu doktora programından mezun olmuştur. Uluslararası

    Güvenlik ve Terörizm uzmanıdır. 1 Napolyon’un Prusya Kral’ına 10 Kasım 1804’de gönderdiği Mektuplar, Correspondance de Napoléon

    I (Paris, 1862), X 60, No.8170.

  • 4 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    metot, korelasyonların, tamamlanmamış kısmî somut tarihi olayların

    açıklanmasına dayalı bazı soyutlamalardan oluştuğu konusunda sağduyu

    uyarılarını da yaparak, araştırmanın soyutlama yolu olmasına ihtiyaç

    duymaktadır.

    Devletlerin dış politikalarını oluşturan durumların çeşitli faktörleri arasında,

    Napolyon en önemlisini işaret etmemiştir. Onun döneminde ve halen günümüz

    dünyasında savaş ulusal politikanın bir aracıdır ve gruplar savaş yoluyla güç

    elde etmeye çalışmaktadırlar, politika yüksek strateji haline gelmektedir.

    Böyle bir dünyada, devletin coğrafi alanı, savaş dönemlerinde faaliyet

    gösterdiği ve barış olarak adlandırılan geçici ateşkes dönemleri sırasında işgal

    ettiği toprak temeline dayanır. Ulusal politikanın belirlenmesinde, kalıcı

    olduğundan en temel faktördür. Devlet bakanları gelir gider, diktatörler bile

    ölür, ancak dağ sıraları hiç bozulmadan durur. George Washington 13 devleti

    düzensiz bir ordu ile savunurken, Franklin Roosevelt emrindeki kıtanın

    kaynakları ile başarılı olmuştur. Ancak Atlantik sürekli Avrupa’yı Amerika

    Birleşik Devletleri’nden ayrı tutmayı sağlamaktadır ve Saint Lawrence limanları

    kışın oluşan buzlar nedeniyle halen kapalıdır. Rus Çarı I.Alexander, tüm

    Rusya’yı, basit bir Komünist Parti üyesi Stalin’e, sadece gücünü değil, bitmeyen

    denize ulaşma mücadelesini de miras bıraktı. Fransa başbakanı Georges

    Clemenceau, Alman açık sınır bölgesi konusundaki endişelerini Sezar ve 14. Lui

    ile paylaşmıştı.

    Devletlerin coğrafi özellikleri nispeten değişmez ve değişmeyen özellikte

    olduğundan, coğrafi talepleri yüzyıllar boyunca aynı kalacaktır ve diğeri ile

    çatışma istemeyen mutlu devletlerin olduğu bir dünyaya ulaşılmadığından, bu

    coğrafi talepler anlaşmazlığa neden teşkil edecektir. Böylece coğrafya kapısı,

    tüm tarih boyunca uzanan, hükümetlerin ve hanedanların yükselmesine ve

    düşmesine neden olan uzun mücadeleler için suçlu olabilecektir.

    Gelişme imkânlarının yer ve ekonomik açılardan sınırlı olmasından ve

    birinin dezavantajının diğerine avantaj sağlaması açısından bazı ulusların ve

    hükümetlerin karşı karşıya geldikleri çeşitli durumlar vardır. Burada her daim,

    çeşitli hükümetlerin coğrafi ve yerel politik durumlarını geliştirmeye zorlaması

    konu olurken, tek hedefleri bir ülkenin, denizin veya stratejik ve ekonomik

    durumlarının önemli derecede yükseltilmesinin elzem görülmesidir. Yerel

    politikanın bu tip davranışlarının sebebi ise, siyasi tarihlerinde yer alan bazı

    sorunların çözümlenmemiş olması ve çeşitli koşulların her zaman ayyuka

    çıkmasıdır.2

    2 J.J. Rüdorffer (Kurt Riezler) Erich Topf’da belirtilmiştir.” England und Russland an den Türkischen

    Meerengen,” Zeitschrift für Geopolitik, 1928, II, 665.

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 5

    Coğrafyanın, saptayıcı değil, durumu belirleyen bir faktör olarak

    tanımlandığı vurgulanmalıdır. Kelime (belirleyen olması) akıllıca seçilmiştir.

    Coğrafi özelliklerin, dış politikada nedensel bir rol oynadığının ima edilmesi

    anlamında değildi. Her şeyi dördüncü senfoniden dördüncü boyuta doğru coğrafî

    yol ile açıklayan coğrafî determinizm, bu hali ile zarar görmüş bir resmin

    boyanması gibi coğrafyaya referans vermeden politikanın açıklanmasıdır.3 Bir

    ülkenin coğrafyası, politikası için bir nedenden çok, araçtır. Bu durum bir

    parçanın en nihayetinde elbiseye uygun hale getirilmesi için kesilmesi

    zorunluluğunun kabul edilmesinin, elbisenin, parçanın stilini veya doğru parça

    olduğunun belirlenmesi anlamına gelmemektedir. Ancak bir devletin coğrafyası,

    politikayı uygulayan insan tarafından göz ardı edilemez. Toprağa dayalı temel

    geçmişte politikacılar tarafından uygulandığı gibi gelecekte de uygulanmaya

    devam edecektir.

    Bu temelin özelliği, dış politika üzerinde birçok etkiye sahiptir. Coğrafi

    genişlik devletin güç için mücadele konusunda göreceli üstünlüğünü etkiler.

    Doğal kaynaklar insan topluluğunu ve politikanın uygulanmasında faktör olan

    ekonomik yapıya tesir eder. Ekvatora, okyanuslara veya kıtalara göre ülkenin

    pozisyonu, güç merkezlerine, çatışma alanlarına veya mevcut iletişim yollarına

    olan durumunu belirlemekte ve ülkelere komşuluk durumu, toprağa dayalı

    güvenliğin temel problemlerini oluşturan potansiyel düşmanlara göre devletin

    pozisyonunu ortaya çıkarmaktadır.

    3 Mevcut Alman Jeopolitik okulu, belli bir dereceye kadar Ratzel’in coğrafi determinizmi ile diğer

    yandan da coğrafyanın en son belirleyici olduğunu benimseyen metafizik tarafından engellenmiştir.

    Terimin ortaya koyduğu gibi, ilgi duyanlar sadece coğrafyanın siyasi durumu belirleyen olarak

    çalışmamış aynı zamanda bilimsel bir gerçek olan politikaları desteklediği ile de ilgilenmiştir.

    Coğrafyanın en iyi durumu, Zeitschrift für Geopolitik kitabının dört editörü tarafından 1928’de

    ortaya konmuştur. Kitaba göre,”Coğrafya toprağa bağlı siyasi süreçlerin çalışılmasıdır. Özellikle siyasi

    coğrafya bölgenin yapısının geniş anlamda çalışılması esasına dayanır… Jeopolitika siyasi yaşamda ve

    siyasi eylemlerde ona rehberlik edecektir.Jeopolitika siyaset alanında yer almalıdır ve sağlam bir

    zemin oluşturulmalıdır. Bilgiye dayalı olması bir sıçrama yaratırken, cehalet tehlikeli olabilir.

    Jeopolitika yardımıyla devletin coğrafî bakış açısı olacaktır. {Zeitschrift für Geopolitik içinde Richard

    Henning tarafından belirtilmiştir. (Leipzig, 1931) sf.9}

    Vidal de la Balance ile başlayan, Brunhes ve Vallaux ile devam eden günümüzde de Febvre’nin

    ilgilendiği Fransız okulu, insanoğlunun coğrafyayı değiştirebileceği ve diğer faktörlerin, insanın

    kaderini belirlemede coğrafya ile birleşebileceği fikirlerini dikkate alarak,”coğrafî determinizm

    olasılığına“ karşı çıkarlar; “Gerçek ve sadece coğrafî sorun imkânlardan faydalanmadır.” [Lucien

    Febvre, A Geographical Introduction to History (New York, 1925), p. 349.] “En mükemmel morfolojik

    biçimler belirgin etkiler içermemektedir “[Henri Berr,”Önsöz’de" Febvre’ye, op. cit., p. xii.]

    Bu son ifade ile konumuz olan Ratzel’in determinizmi arasında muhtemel bir yer vardır. Coğrafya

    belirlemekte, sadece bir durum oluşturmaktadır. Sadece kullanım için imkân yaratmazken

    kullanılmış olmayı da talep etmektedir. İnsanoğlunun özgürlüğü, kapasitesini iyi veya kötü

    kullanmasına bağlıdır veya coğrafî olasılıkları daha iyi ya da kötü olarak değiştirmesiyle ilgilidir.

  • 6 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    Dış politikada büyüklük ve konum faktörlerinin önemi, topografya ve

    iklimin değiştirici etkilerini dikkate almadan değerlendirilememektedir.

    Topografya, birlik ve içsel uyum üzerindeki etkisiyle gücü etkilemektedir. İklim,

    ulaşımı, tarımsal üretim üzerindeki sınırlandırmaları, devletin ekonomik yapısını

    ve böylece dolaylı yoldan açıkça dış politikayı etkilemektedir.

    BÜYÜKLÜK FAKTÖRÜ

    Devletlerin karşılaştırılabilir büyüklükleri, etkili bir siyasi ve ekonomik alan

    sağlarken güçlerin karşılaştırılması için bir gösterge ve dış politikanın bir

    unsurunu oluşturmaktadır. Toplam yüzey alanı olarak soyut biçim, belirli

    amaçların yükselmesine ve dış politikaya içerik sağlamazken, diğer devletlerden

    gelen baskılara karşı koymadan bir güç göstergesidir ve ulusal politikanın

    araçlarından olan savaş veya diplomasi arasında seçim yapmayı etkileyebilir.

    Tarih boyunca ve özellikle de ilk dönemlerde, güçlü devletlerin baskın

    çoğunluğu büyük toprağa sahip devletlerdi.Mısır, Babil, Asur, Pers ve Roma, en

    geniş organize olmuş devlet yapısına sahiplerdi ve bu yüzden de güçlüydüler.

    Belli bir dönemde Atina, Venedik ve Hollanda gibi küçük devletler denizlerde

    ulaşım yollarını kontrol ederek deniz gücü olmuşlardır ve dünyanın geniş

    alanlarına egemenliklerini yaymışlardır. Ancak toprak alanında mücadelelerde

    bu küçük devletler daha geniş devletler karşısında yenilmişlerdir. Deniz

    mücadelesinde ise geniş üslere sahip olarak daha geniş toprak anlamına

    gelmekteydi. Modern zamanlarda ise büyük güçler geniş büyüklüğe sahip

    devletler olmuştur. Almanya, Polonya’nın ve Rusya’nın kendi doğu sınırında

    genişletilmiş pozisyonuna endişeli ve istenmeyen bir şekilde yaklaşırken,

    Japonya, Çin ve Rusya’nın Japon Denizi’nde güç potansiyellerini devasa

    boyutta geliştirme konusunda ölümcül bir gelecek korkusu yaşamaktadır.

    Son örnek, büyüklüğün sadece güç değil potansiyel bir güç olduğunu

    göstermektedir. Güç şimdiye kadar olduğu gibi ekilebilir alana eşittir ve bu

    nedenle de insan gücüne bağlıdır. Bu mantıktan yola çıkıldığında, birçok toprak

    güçleri geçmişte toprağa dayalı genişleme politikası izlemişlerdir. Sanayi

    devriminden itibaren, güç sanayi gücü ile tanımlanır olmuştur. Hammadde

    kaynakları ve sanayi organizasyonu, deniz ya da kara yolu oluşan gücün ön

    koşullarını oluşturmaktadır. Ancak büyüklük halen etkindir, çünkü geniş alan

    farklı iklimsel özellikler ve değişik topografya sonucu değişik kaynaklar ve

    ekonomik imkânlar sağlamaktadır.

    Büyüklük, savunma alanında temel öneme sahip elemanlardan biridir.

    Özellikle ülkenin hayati merkezlerinin sınırdan uzak olması savunma açısından

    önem taşır. Napolyon, Moskova’ya ulaşmak için kendi imparatorluğu

    döneminde, kendisi için daha sessiz bir alan bulmak ve umutsuzca arkadan

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 7

    destek bulmak amacıyla, bitkin ordusunu çok geniş bir alandan geçmeye

    zorlamıştır. Yüzyıl sonra, Beyaz Rusların ve müttefiklerinin anti-komünist

    kampanyaları, Rusya sınırındaki topraklarda başarısız olurken, komünistler

    soğukkanlı bir şekilde ülkenin hayatî merkezlerini düzenlediler. İnsanın

    düşmanı, insan ırkının ortak zayıflıklarını ve güçlü yanlarını ortaya çıkarır ve

    insan düşmanına karşı kendi yetenekleri ve kararlılığıyla tuzaklar kurabilir. Alan

    basitçe mağlubiyeti sağlıyor. Eğer ülkenin hayatî merkezleri sınırdan uzak bir

    yerdeyse, savunma fonksiyonuna alan sağlamaktadır. Amerika Birleşik

    Devletleri ile Kanada arasındaki savaşta, Kanada’nın sanayi ve yaşam

    merkezleri güneydoğu sınırında yer aldığından daha az korunmuştur, buna

    rağmen Amerika’nın ise sınırın daha gerisinde yer aldığından savaştan

    etkilenmesi küçük boyutlarda olmuştur.

    İnsanoğlu karadan gelmek yerine havayı tercih etmesiyle, alan ve uzaklık,

    savunmanın elemanları olarak daha büyük önem kazanmışlardır. Bir

    bombardıman filosunun etkileme yarıçapı aşağı yukarı sekiz yüz mildir. Rusya,

    böylece hayatî sanayi ve maden merkezleri düşman filosunun alanı içinde

    olmayan tek Avrupa ülkesidir. Paris, Londra’dan 250 milden daha az yer

    almaktadır ve Almanya’daki Ruhr yerleşim yeri Paris’ten üç yüz mil daha

    aşağıdadır. Bir Rus-Japon çatışması durumunda, Japonya’nın Vladivostok’u

    bombalaması gerekmektedir. Rus sanayi ve tarım üretimi küçülmeden devam

    edecek ve ülkenin savunma organizasyonu taktik pozisyonunda kalabilecektir.

    Rusya’nın bombardıman filosu, Japonya’nın üretim, ulaşım ve ticaret merkezleri

    olan Osaka ve Kobe’ye vurarak başarı sağlayabilir. Ortaya çıkan organizasyon

    bozukluğu Japonya’yı yenme konusunda küçük bir deniz zaferinden daha büyük

    bir etken olabilir.

    Devletin toprak büyüklüğü, herhangi bir zamanda, belirleyici faktör olarak

    açıklanamaz. Teknik, sosyal, ahlaki ve ideolojik gelişmelere, devlet içerisindeki

    dinamik güçlere, geçmiş siyasi gruplara ve bireylerin kişiliklerine bağlıdır.

    Ancak inkâr edilemez şekilde topografik gerçekler tarafından devletin

    büyüklüğü oluşmaktadır. Büyüklük üzerindeki topografya etkisi, insanoğlunun

    dağlar arasından geçen tünelleri açmayı ve büyük dar boğazları köprülere atarak

    geçmeyi öğrenmesinden itibaren hiç kuşkusuz azalmıştır. Ancak teknolojik fetih

    tam anlamıyla sonuçlanıncaya kadar topografya göz ardı edilemez.

    Yunanistan doğa tarafında küçük ekonomik parçalara ayrılmıştı ve bu

    nedenle küçük siyasi yapılar geliştirmişti. Vadiler kendi kendine yeten

    merkezlerdi ve ülkenin en verimli bölümleri denize açık alanlardı, ancak

    yarımadanın geri kalanı ile kara üzerinden iletişimleri kapalıydı. Fikirlerin ve

    malların dolaşımı böylece kara yerine deniz yolu ile gerçekleşti ve Yunan

  • 8 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    yerleşim alanları, birçoğunun birbirine düşman olduğu şehir dizisi

    içerisindeydi.4

    Benzer durum bugün Balkan yarımadasında mevcuttur. Her vadi veya plato

    dağ duvarları tarafından izole olmuştur ve çeşitli gruplar kendi sosyal, siyasi ve

    dini karakteristiklerini korumaktadır. Büyük bir devletin etrafında

    oluşturabileceği doğal bir merkez yarımadada mevcut değildir ve küçük

    devletler arasındaki rekabet kaçınılmazdır. Alçak ve yüksek arazi dağılımının

    benzer etkisi, Roma İmparatorluğu’nun Batı Avrupa’da küçük parçalar şeklinde

    dağılmasında görülebilir. Küçük birimler, alçak ve yüksek alanların ufak

    bölgelerde dağılması nedeniyle bu şekilde adlandırılıyorlardı.

    Topografya faktörleri, yayılma isteğine engeller yaratarak ve bu engellerin

    kaldırılması gerekli bulunarak, etkili savunma ve eski etki alanıyla yeni

    topraklarda birleşmenin önünde engeller oluşturacak şekilde faaliyette

    bulunmaya devam etmektedir. Savunma ve dış politikada sınır topraklarında

    doğanın etkisi genel olarak daha sonra tartışılacaktır. Ancak bu noktada

    saldırganlık tehlikesi dışında etkili kontrol problemine değinilmesi

    gerekmektedir. Çünkü sadece etkili merkezi kontrol, geniş alanı, zayıflığın

    yerine gücün bir elemanı yapar. Bazı kontroller temel olarak iki etkene dayanır:

    merkezden çevreye etkili iletişim sisteminin varlığı ve ayrılıkçılığın olmaması

    ya da ayrılıkçılığın merkezkaç güçlerinin başarılı bir şekilde dengelenmesi.

    Ayrılıkçı eğilimler ile mücadelede en faydalı olan etkili bir iletişim sisteminin

    kurulmasında devletin şekli ve topografyası doğrudan etkiye sahiptir.

    Sadece, bir devlet için ideal toprak şekli mükemmel bir daire biçimidir.

    Herhangi bir örnek vermek gerekirse, mümkün olan en büyük alan, savunma

    faaliyetini gerçekleştirerek en kısa sınır içerisine eklenmiştir ve alanın tüm

    parçaları eşit uzaklıkta olmalı ve bir hükümet mümkün olabilecek en yakın

    şekilde dairenin merkezinde yer almalıdır. Devletler uzun veya dar biçimde –

    özellikle kara güçleri için doğrudur- ya hükümetin merkezî etkisinin az olduğu

    çevrede toprak kaybedecek şekilde parçalanarak ya da bölünerek ayrı devletler

    olarak yeniden ortaya çıkma eğiliminde olmaktadırlar. Parçalanma örneği

    Osmanlı İmparatorluğunda görülmüştür. Kendisinden önce Arap, Moğol ve

    Makedonya imparatorluklarının elinde olan Kuzey Afrika ve Balkanların

    çoğunda etkin kontrolünü kaybetmişti. Balkanlar diğer güçlerin etkisine girdi.

    Belirli bir alan üzerinde merkezî kontrolün kurulmasının şekillenmesinden

    daha önemli olan faktör topografyadır. Yüksek dağ sıraları, derin ve geniş

    vadiler, nehirlerin yönü ve iklimin değiştirici etkisi gibi tüm özellikler, bir ülke

    içerisindeki iletişim kolaylığını belirlemektedir. And’lardaki, İskandinavya’daki

    veya İsviçre’deki dağlar yolları kesmekte, Balkan yarımadasındaki bölümlerden

    4 Marion Newbigin, The Mediterranean Lands (New York, 1924), s. 149.

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 9

    ayırarak, iletişim yavaş kurulabilmekte, pahalı ve düzensiz kalmaktadır;

    bataklıklar veya çöller bir ülkeyi iki parçaya bölmekte, yol yapımı

    zorlaşmaktadır ve nehir sisteminde benzer şekilde işleyerek merkez hükümet ile

    elverişli iletişim sağlamayarak birleşme yerine ayrılma eğilimi içerisinde

    olmaktadır.

    Ülkenin bu bölümleri üzerinde düzensiz bir iletişime sahip hükümetin zayıf

    bir kontrolü olacaktır. İsviçre’de nehir sistemi ile de güçlenmiş dağ dağılımı,

    mevcut etnik dağılımın en temel nedeni olarak ademimerkeziyetçi bir etki

    yaratmıştır. Nehir sisteminde birleşmeyi engelleyen önemli etki, tüm nehirlerin

    çevreden dışarıya doğru aktığı gerçeği dışında nehrin akım yönü değildir.

    Nehirler ülke içerisinde iletişim şebekesini etkisiz hale getirirken, çevre

    bölgeleri ana ülkenin parçalarından çok, yabancı ülkelerle birleştirme eğiliminde

    olmaktadırlar. Çeşitli siyasi nedenler için mevcut olmadığı İsviçre örneğinde,

    gerçek siyasi ayrılıkla sonuçlanmıştır. Buna rağmen nehir sistemi,

    Cumhuriyet’in belirgin özelliği olan kültürel, dilsel ve ekonomik

    ademimerkeziyetçiliğin temel nedenidir. Paralel nehirlerin aynı ayırıcı etkisi

    Almanya’da yer almaktadır. Ren, Weser, Elbe, Oder ve Weichsel nehirleri

    kuzey batı yönünde paralel hat olarak akıp ülkeyi beş vadiye bölmekte ve

    merkezi hükümetin nehir vadilerinde devletin etkisini oluşturacak noktalar

    yaratmamaktadır. En küçük Çin nehir havzaları, tüm Çin tarihinin özelliklerini

    oluşturan küçük siyasi birimler oluşturmuşlardır ve üç geniş nehir vadileri siyasi

    birleşmenin önünde engel teşkil eden bir bölgesel ayrımı ısrarla muhafaza

    etmişlerdir. Sibirya’da iklim, topografyanın ademimerkeziyetçi etkisini

    oluşturmakta ve nehirler sadece paralel akmamakta, aynı zamanda Kutup

    bölgesine ulaşarak buzla nehirler kapanmaktadır. Tren yolunun gelişimine

    kadar, Sibirya’nın Rus İmparatorluğunun etkisiz yerlerinden biri olması tesadüfi

    değildir.

    Nehirler buna rağmen sıklıkla, özellikle de ilk siyasi örgütlenmelerde

    birleştirici etkiye sahiptir. İlk devletler, Fırat ile Dicle ve Nil nehirleri etrafında

    merkezileşmiş nehir devletleriydi. Kuzey Amerika’daki Fransız Koloni

    imparatorluğu St. Lawrence ve Mississippi vadileri boyunca kurulmuştu.

    Dinyeper nehri Moskova’nın sadece kuzeybatısından, güneye Karadeniz’e doğru

    akmaktadır, Volga nehri doğudan güneye Hazar Denizine, Volkhof ise kuzeyden

    Ladoga nehrinden geçerek Finlandiya körfezine Neva olarak akmaktadır.

    Kiev’in aşağısındaki Dinyeper üzerindeki şelaleler iletişime bir engel

    oluşturduğundan, Kiev Moskova’daki pozisyonundan hükümette bir sandalye

    olacak şekilde yol vermişti, Volga’ya doğru akan Oka nehrinin bir kolu

    Rusya’nın Avrupa’nın her köşesine merkezi etkisini genişletebilmektedir.

    Benzer bir nehir şebekesi Paris’te birleşerek bu şehri Fransa için göz ardı

    edilmeyecek bir merkez yapmaktadır.

  • 10 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    Başlangıçtan itibaren, hükümetler iletişimi doğal şekilde sağlayarak ve

    topografyanın ortaya koyduğu engelleri yenmek için çaba göstererek topraklar

    üzerinde kontrollerini güçlendirdiler. İnkalar yollarla imparatorluğu

    birleştirdiler, Persler Sardes’ten Susa’ya merkezi bir karayolu inşa ettiler, ilginç

    şekilde aynı yol iki bin yıl sonra Berlin-Bağdat tren yolu olarak projelendirildi;

    Çinli, Fransız ve Ruslar büyük nehirleri kanal petekleriyle takviye ettiler; Roma,

    halen o kadar iyi yapıldığı için bugün bazıları mevcut olan yollar ile uzak

    imparatorluğun bölgeleriyle iletişim içerisinde oldular. Başbakan Charlemagne

    yollar yaptı ve her adımında Fransız Krallığı merkezileşmeyle birlikte ülke

    içerisinde mükemmel bir iletişim kurulmasına da adım atmış oldu. Yüzyıl

    savaşlarından sonra yeniden örgütlenme döneminde, 11.Lui ilk posta servisi

    kurdu ve dini savaşların akabinde hızlı ulusal gelişmenin başlangıcında,

    Fransa’da Kral Henri IV’ün maliye bakanı Sully ilk büyük karayolu sistemini

    planladı.

    Bu yol demiryoluydu. Buna rağmen geniş alanların etkili şekilde

    birleştirilmesi konusunda muhtemel etkileri oldu. Gelişmesinden önce, çatışma

    bölgelerinde yer alan birkaç devlet, merkezi hükümetten 3000 mil uzakta yer

    alan kendi toprakları üzerinde kontrol sağlayamıyordu. Bu nedenle, geniş

    devletler bu araçtan kendileri için faydalandılar ve inşaat gibi uzak bölgelerin

    ekonomik öneminden çok önce stratejik ve siyasi nedenlerle, hatlar kurdular.

    Fransa, Almanya ve Rusya tren yolları, Paris, Berlin ve Moskova’dan

    yayılıyordu. Aynı şekilde, geniş kıtasal güçler kendi birliklerini tren yolu

    sistemini geliştirerek pekiştirdiler. Kıtalararası yollar Amerika Birleşik

    Devletleri, Kanada ve Avustralya’ya uzanmakta ve Trans Sibirya ve Türkistan-

    Sibirya tren yolu hatları, Asyalı Rusya’nın merkezi hükümetinin içine ulaşımını

    sağlamaktadır. Madrid, aynı yönde zayıf bir çaba göstererek günümüzde yetersiz

    tren yolunun tehlikeleri karşısında üzüntü duymaktadır.

    Gerçekten, tren yollarına sahip olmak topraklar üzerinde, egemenlik hakkı

    yolu ile en etkili kontrolün kurulması açısından çok önemlidir. Modern bir

    devletin karayolu ağından ziyade, demir yolları ağı daha elzem görülmektedir.

    Bu devletin kendi topraklarına olan hâkimiyetinin önemini ortaya koymaktadır.

    Kim demir yolları ağları üzerinde hâkimiyet kurabiliyorsa, o devleti hâkimiyeti

    altına almış demektir. Kral Wilhelm bu sebeple Saksonya Eyaletini politik

    bakımdan bağımsız bırakmak istemiştir, ancak demir yollarının hâkimiyetini

    kaybetmesi, bağımsızlığını kaybetmesi ile eş anlama gelmekteydi. Danzig şehri

    bağımsız bir devlet olarak ele alınabilinir; ancak gerçek bir bağımsızlıktan

    kesinlikle söz edilemez, zira Polonyalılar demir yollarını hâkimiyet altına

    almışlardı. Bu sebeple demir yollarının politik anlamda fethedilmesi veya

    hâkimiyet altına alınması ilk sırayı almaktadır; tam tersi olması halinde ise, yani

    devletin demiryollarını kaybetmesi politik hâkimiyetini kaybetmiş

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 11

    sayılmaktadır. Demir yolları hususunda taviz ve imtiyaz verenler (Çin

    Devletinin Kuzey Mançurya için Rusya Devletine, Türkiye) politik zayıflığını

    ve zaaflarını ön plana çıkararak kendi bünyesindeki bölünmeyi ortaya

    koymaktadır. 5

    İç su yollarının ve tren yollarının gelişmesini yakından takip eden

    havayolları günümüzde her kıtayı kapsamakta ve halen malların taşınmasında

    kusurlu olsa da, merkezi hükümet ile ülkenin uzak bölümleri arasında sürekli

    mükemmel iletişimi sağlayabilmektedir. Bu bağlantıda, kültürel ve ideolojik

    merkezileşmeyi sağlayan radyonun etkisi unutulmamalıdır.

    Aksine, büyük imparatorlukların düşüşü sıklıkla iletişim sistemini ihmal

    etmeleriyle ilişkilendirilmiştir. Ortaçağın Avrupalı ve Asyalı devletleri,

    iyileştirme veya gelişme konusunda sorunlu olmayan mevcudu kullanmışlar ve

    böylece büyüklük açısından küçük ölçekli olmuşlardır. Moğol imparatorluğu ve

    Halifeliğe dayalı geniş devletlerin bulunduğu yerlerde sadece ismen siyasi

    birimlerdi, kendi topraklarının çevre bölümlerinde gerçek bir kontrole sahip

    değillerdi. Yeni Türkiye Cumhuriyeti, iletişim konusunda etkili bir sistem

    geliştirmeyle ilgili hırslı detaylı planlarıyla birlikte kendisinden öncekilerin

    örneklerinden faydalanmıştır.

    Deniz aşırı toprakların birleştirilmesi ve elinde tutulmasıyla ilgili stratejik ve

    siyasi sorunlar, ülkenin topraklarındaki uzak bölgelerinde sorunlardan tümüyle

    farklı olmasına rağmen, şüphe götürmeyen bir gerçek, uzak alanlarla iletişimin

    mevcut şekillerinin, İngiliz ve İspanyol ana ülkelerinden Amerikan kolonilerinin

    kaybedilmesinde oynadığı roldür.

    Amerikan kolonilerinin İngiltere’ye karşı ayaklanmasında siyasi coğrafyanın

    tanınmış hukukunu izlemişlerdir. Avrupa’nın uzak batı sınır bölgesini

    oluşturmuşlardır ve ayrılmaya yönelik eğilim tüm çevre topraklarda ortaya

    çıkmış… görece uzak yerler hükümet kontrolünü zorlaştırrmaktadır…6

    Topografya, iklim ve uzaklık böylece ülke içerisinde kolay iletişimi

    belirlemektedir ve ayrılıkçılığın gelişme olasılığını yaygınlaştırmakta veya

    büyük ölçüde azaltmaktadır. Bölümler, dağlar veya çöller tarafından kesilebilir

    veya nehir vadisinde yer alan bölüm ana ülkenin diğer bölümleriyle değil de,

    yabancı ülke ile ekonomik kimliği önceden tasarlayabilir, yerel çıkarlar ve yerel

    politikaları geliştirme eğilimi merkezî hükümetin kontrolünü sarsabilir.

    Bölgecilik, çevrede meydana gelmedikçe ve etnik farklılıklarla birleşmediği

    sürece siyasi bağlantıların kopması mutlaka neden teşkil etmeyecektir. 19. ve

    20.yüzyıl başlarında bölgecilik Türk ve Avusturya İmparatorluklarının

    çözülmesine neden olmuştur ve Orta ve Doğu Avrupa’da, Topografya etnik

    5 Otto Maul, Politische Geographie ( Berlin, 1925 ), ss.498-499. 6 E. C. Semple, American History and Its Geographic Conditions (New York 1903), s. 47.

  • 12 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    yayılmanın önlenmesinde rol oynamasına rağmen topografik açıdan izole olmuş

    alanlar yerine kendi kaynakları etnik birimlerden oluşan bağımsız devletler

    kurulmuştur. Bölgecilik, milliyetçiliğin şiddetli şeklini aldığı durumlarda Tuna

    havzasının devleti olarak doğal coğrafya biriminin bir elementine sahip

    Avusturya-Macaristan devletini sona erdirebilir.

    Bölgecilik, ayrılıkçılığın gerisinde kalsa da yine birleşik bir ulusal

    politikanın uygulanmasında güçlükler yaratabilir ve sonrasında ulusal politika

    bu çatışmalar arasında bir uzlaşmayı yansıtacaktır. Bölgeciliğin bir paradoksal

    özelliği, ekonomik bölgecilik malların karşılıklı değişimini geliştirdiğinden bir

    ülkenin birliğinde en güçlü elemanlardan biri olabilirken, halen dış politika da,

    dış ticaret politikasının çeşitli bölgelerin koruma, pazarlar, hammaddeler ve

    sermaye için çatışan talepleriyle birleştirilmesinin zorlukları nedeniyle

    anlaşmazlık konularından biri olabilmesidir.

    Böylece bölgecilik, birçok faktörün katkısıyla karmaşık bir fenomen olarak

    görülmekte, topografya ve iklim daha az öneme sahip olmaktadır. Günümüzde

    Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya ve Avustralya’da bulunan bölgecilik,

    topografya ve iklim tarafından belirlenen ekonomik uzmanlaşma temelindedir.

    Almanya’da hem topoğrafik hem de ideolojik olarak oluşturulmuştur; Fransa’da

    coğrafik, ekonomik, geleneksel ve ideolojiktir. Zamanımızda tren yolu, buhar

    gemisi ve havayolu gelişmeleri şeklinde kendini gösteren teknolojik gelişme

    bölgecilikten kaynaklanan neredeyse tüm topografik sorunları çözebilmeyi

    mümkün hale getirmiştir ve böylece herhangi büyüklükteki alanın etkili bir

    biçimde bütünleşmesi sağlanabilmektedir. Dış politika üzerinde en görünen

    etkiye ekonomik bölgeciliğin sahip olduğu söylenebilir.

    Büyük alan, özellikle istenen iklim ve verimli toprakla birleştiğinde, gücü

    oluşturan eleman olmaktadır, ancak bazı güçler tüm topraklar üzerinde etkili bir

    iletişim sistemi kurulmasıyla oluşan merkezi bir kontrolden sonra etkili

    olabilmektedir. Eğer topografya ve iklim iletişimin gelişmesinde yardımcı

    olurlarsa, geniş devletten güçlü devlete evrim hızlı olabilecektir. Tersi durumda

    topoğrafya ve iklim engeller yarattığında, devlet bu doğal engelleri yapay

    yollarla sona erdirmek için gerekli sermaye ve teknolojik beceri için gerekli

    elemanlara sahip oluncaya kadar beklemek zorunda kalacaktır. Türkiye’nin

    1914’ten önce ve Brezilya ve Çin’in günümüzde en geniş devletler arasında yer

    almalarına rağmen halen ikinci sınıf güç olmalarının nedeni böylece

    netleşmektedir. Türk topraklarının büyük bir kısmı çöldü ve daha önce de

    belirttiğimiz gibi ülke yeterli iletişim sistemi ve etkili bir yönetime sahip değildi.

    Aynı iletişim eksikliği Çin örneğinde tam endüstriyel tekniğin eksikliği ile

    birleşmiştir, bugüne kadar Brezilya ve Çin’in çeşitli bölgeleriyle etkili bir

    şekilde entegrasyonunu geciktirmiştir. Büyüklüğün potansiyel güç anlamına

    gelmesinden ve batı teknolojisinin yayılmasıyla büyüklüğün zamanla birleşerek

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 13

    hemen hemen gerçek güç anlamına gelmesi sonucundan az da olsa kaçınmak

    mümkündür. Avrupa Konfederasyonu hayali gerçekleşmediğinde, şu andan

    itibaren elli yıl da dünya güçlerinin yönetim grubunda Çin, Hindistan, Amerika

    Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu yer alacaktır.

    KONUM FAKTÖRÜ

    Büyüklük önemli olabilir, ancak yalnızca devletin dünya güçleri

    hiyerarşisinde sıralamasını belirlememektedir ve devletin uluslararası ilişkilerde

    ve dış politika problemlerinin tanımlanmasında, devletin konumundan daha az

    öneme sahip olabilmektedir. Devletin konumu, kara kıtalarına ve dünya

    denizlerine yakınlığı veya bölgesel konumu açısından diğer ülkelerin

    topraklarına ve etrafındaki komşulara göre tanımlanabilir. Dünya denizlerine ve

    kıtalara uzaklığı, enlem, boylam, rakım olarak belirtilmektedir. Bölgesel açıdan

    ise çevre alanlar ile ilişkiler, uzaklıklar, iletişim hatları ve doğal sınır toprakları

    terimleriyle ifade edilmektedir.

    Bir devletin coğrafî konumunun tüm tanımı her iki tanımlamayı içermekle

    birlikte ve bu bilgilerin analizini de kapsar. Bazı bilgilerin önemi, iletişim

    araçları, iletişim yolları, savaş teknikleri ve dünya merkezlerinde kaymalar

    olduğunda değişmektedir ve belirli bir yerin tam anlamı, o yerin iki sistemle

    ilişkisine göre elde edilmektedir; konum bilgilerini oluşturduğumuz bir coğrafî

    sistem ve bu bilgileri değerlendirdiğimiz bir tarihi sistem.

    Açıkladığımız devletin coğrafi konumu yani dünya ve bölgesel konum

    bilgileri ve önemi, devletin dış politikasında en temel faktördür. Ülke

    topraklarının büyüklüğünü konumu değiştirebilir ve birçok küçük devletin

    tarihsel önemini açıklayabilir. Konumu devlete ait birçok faktör üzerinde

    belirleyici olarak etkide bulunmaktadır. Dünya konumu iklim bölgesini ve

    böylece ekonomik yapısını, bölgesel konum ise potansiyel düşmanlarını

    tanımlayarak toprak güvenliği problemini ortaya çıkarmakta ve potansiyel

    ittifakları ise ortak güvenlik sisteminin bir katılımcısı olarak muhtemelen

    devletin rolünün sınırlarını belirlemektedir. İngilizler İmparatorluktan

    vazgeçmeye istekli olsalardı, bin mil batısındaki Britanya adaları “izolasyonizm

    “(yalnızcılık -kendini diğer ülkelerin sorunlarından ve dünya politikasından uzak

    tutan devletlerin stratejik politikalarını tanımlamak için kullanılır ) lüksü içinde

    olmaktan zevk alabilirlerdi. Mevcut konumlarıyla, İmparatorluk olsun ya da

    olmasın, Britanya adaları kaçınılmaz biçimde Kıta Avrupa’sı politikalarıyla

    sarılmış durumdadır.

    Kuzey Kutup Denizi’ndeki sulama problemleri nedeniyle Fransızlar Süveyş

    yakınlarında bir hendek kazdığından ve Panama yakınlarında Amerikalılar ile

    birlikte bir hendek oluşturduklarından beri, dünyanın geniş toprak yığınları iki

  • 14 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    adadan Avrasya ve Kuzey Amerika yarımada fonksiyonu olarak ve üç gerçek

    adadan Güney Amerika, Afrika ve Avustralya olarak oluşmaktadır. Bir devletin

    dünya konumu bu toprak parçalarına göre bir problem oluşturmaktadır. En

    büyük kara parçalarının kuzey yarımkürede ve en geniş alanların ise güney

    yarımkürede tropikal bölgede olmasının belirli sonuçları vardır. Siyasi ve

    endüstriyel olarak, kuzey yarımküre güneyden her zaman daha önemli olacaktır

    ve kuzey yarımkürenin çeşitli bölümleri arasındaki ilişkiler dünya tarihinde

    güney yarımkürenin bölümlerinden veya iki yarımküre arasından daha fazla

    etkiye sahip olacaktır. Böylece bir devletin kuzey veya ekvatorun güneyinde

    olması, devletin siyasi önemini, uluslararası ilişkilerinin yapısını ve dış

    politikasının problemlerini belirlemede geniş bir rol oynayacaktır.

    Ekvatora göre konum, iklimi büyük ölçüde belirleyecektir ve dünya siyasi

    olaylarının büyük bir kısmı ılımlı bölgelerde merkezileşmiştir. Okyanus akımları

    ve diğerlerinin normal iklim durumları üzerinde değiştirici etkiye sahip olmasına

    rağmen, konumun önemi belli bir ölçüye kadar değişmiş olacaktır. Körfez

    akıntıları ile ısınan Avrupa kıyılarında, devletler kutup dairesinden olabildiğince

    kuzeyde yer almaktadırlar. Ancak Amur nehrinin ağzı ve Kamtchatka ve

    Labrador limanları yılın altı ayı buzla kaplıdır. Tarih 25 ve 60 derece enlemleri

    arasında yapıldığından ve güney yarımkürenin toprak alanlarının oldukça küçük

    bir kısmının bu enlem değerleri arasında yer almasından dolayı, genel olarak

    tarihin 25 ve 60 derece kuzey enleminde yapılmaktadır.

    Dünya konumunun önemi sadece kıta yığınlarına göre değil, okyanuslara

    göre de açıklandığında net hale gelmiştir. Beş temel su yolu, Güney Kutup

    Denizi, Kuzey Kutup Denizi, Hint Okyanusu, Pasifik ve Atlantik Okyanusudur.

    Güney Kutup Denizinin drenaj için toprağı yoktur ve Kuzey Kutup Denizindeki

    konum, her ne kadar Sovyet hükümetinin Kuzey Sibirya Kıyılarını cesurca açma

    çabalarına rağmen, çok uzun bir dönem büyük engellerle dolu olarak kalacaktır.

    Hint, Pasifik ve Atlantik okyanusları arasında, dağ sıraları dağılımı ve nehir

    akışları nedeniyle kara yüzeyi ile okyanus yüzeyi arasında en tercih edilen orana

    sahip olduğundan Atlantik okyanusu en önemlisidir. 35 milyon mil karelik

    alanda, Afrika dışında Atlantik 19 milyon kare mil alana suyunu akıtmaktadır ve

    nehirlerin birçoğunun deniz seferine imkân tanıması bölgelerin iç kısımlarına

    kolayca ulaşmaya imkân sağlamaktadır. Atlantik kıyılarında ve iç denizlerinde 9

    yüz milyon insan veya toplam dünya nüfusunun yüzde 44 yaşamaktadır ve

    Atlantik birçok alana yüksek yaşam standardı getirmiştir.

    Atlantik dünya için en azından dünya dış ihracatının üçte biri muhtemelen

    daha fazlasını gerçekleştirmektedir. Atlantiği geçen trafik tüm deniz yolu

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 15

    trafiğinin yüzde 75’idir. En önemli hammadde ve mamul malların üretimi

    Atlantik dünyası içerisinde Atlantik kıyılarında aynı şekilde yoğunlaşmıştır.7

    Atlantik alanı tüm geniş güçlere ve Japonya dışında tüm büyük deniz

    güçlerinin temel deniz üslerine sahiptir.

    Pasifik, yüzeye su akıtma oranı olarak daha az tercih edilendir. Okyanus 68

    milyon mil kare alandan oluşmakta ve su akıttığı yüzey sadece 8 milyon mil

    karedir. “723.000.000 insan veya tüm nüfusun yaklaşık yüzde 35, 4’ü Pasifik

    kıyılarında yaşamaktadır.”8 Yüzdelik bu kısmın büyük çoğunluğu Asya’da

    görece düşük yaşam standartlarında yaşamaktadır. Sadece altın değeri değil,

    göreceli olarak şu an yükselmekte olan dış ticaret hacmi açısından Pasifiğin

    ticari öneminin Atlantik ile karşılaştırılabilmesi çok uzun dönem alacaktır.

    Coğrafi olarak, iki okyanus arasında yer alan Hint Okyanusu, Malakka

    Boğazı ve Süveyş Kanalı ile bağlantıyı sağlamaktadır. Yaklaşık 400 milyon

    insan örneğin toplam nüfusun yüzde 19, 8’i burada, çoğunluğu oldukça düşük

    yaşam standartları içerisinde yaşamaktadır. Avustralya dışında, politika

    üretmeyen bir koloni dünyasıdır ve halen günümüzde pratik açıdan İngiliz

    denizidir.

    Bu nedenle günümüzde Kuzey Atlantik, bir devletin konum olarak yer almak

    isteyeceği deniz yapısına sahiptir. Onu takiben Güney Atlantik, Kuzey ve Güney

    Pasifik ve Hint Okyanusu gelmektedir. İklim ve toprak yığınlarının dağılımını

    düşündüğümüzde, dünyanın siyasi faaliyetlerinin 25 ile 60 derece kuzey

    enleminde şu an ve gelecekte de merkezileşmiş olduğu sonucuna varılmaktadır.

    Dünya konumu, devletlerin siyasi ve endüstriyel olarak aktif olmak istedikleri

    güç ve önemin elemanlarından biridir ve Kuzey Atlantiğe doğrudan ya da

    dolaylı giriş yapabilen kuzey yarımkürenin ılımlı bölgelerinde yer alan devletler

    böylece dünya güçleri olarak sıralanacaklardır. İnsanoğlu ilk olarak Atlantiği

    geçtiğinde, Japonya kendi kıyılarından gelişme göstermiş tek büyük güçtür.

    Konum açısından bakıldığında en istenilebilecek ülke dünyada Amerika

    Birleşik Devletleridir. Toprakları iki okyanus kıyılarındadır ve bu nedenle

    dünyanın en önemli iki ticaret yoluna doğrudan ulaşım imkânına sahiptir. Rocky

    dağ sıraları (Amerika’nın kuzey batısında uzanan büyük dağ sıraları, Kayalık

    Dağları ) ve sarp dorukların yükseklik ve yönleri açısından Amerika’yı başlıca

    Atlantik drenaj alanı yaptığı için, Panama kanalı yapılmadan önce bu olgu çok

    sınırlı bir öneme sahipti. Kıstağın delinmesiyle birlikte, buna rağmen kıtanın

    kalbi ve can alıcı noktası olarak sonsuza kadar kalacak olan Rocky dağlarının

    doğu toprakları, Pasifiğe kolayca bir yön verebilmekteydi ve Amerika Birleşik

    Devletleri’nin tüm ekonomik yapısı iki okyanusa açılmayı sağlamıştı.

    7 Gregory Bienstock, The Struggle for the Pacific (Londra, 1937), s. 93. 8 Ibid.

  • 16 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    Bu nedenle konum denirken ilk akla gelen büyük topraklar ve okyanuslardır.

    Unutulmamalıdır ki küresel çerçeve referansı, her ülkenin farklı bir merkezi

    olduğu için başka bir deyişle devletin başkenti olarak, her ülke için farklıdır. Her

    dış ofis, kullandığı atlas ne olursa olsun, zihinsel olarak dünyanın farklı bir

    haritası ile çalışır. Bunun anlamı dünyada belirli bir alanda birbirinden uzakta

    yer alan iki devletin tümüyle stratejik ve siyasi öneme sahip olacağıdır, bu olgu

    dünya çapındaki kolektif güvenlik sistemimizin hatasından sorumludur. Aynı

    zamanda tümüyle, farklı referans çerçeveleriyle birlikte devletler arasında etkili

    siyasi işbirliğini geliştirme çabaları sırasında ortaya çıkan yenilemeyecek

    güçlüklerden de sorumludur.

    Konum gerçeği değişmez. Efsanevi 7. Roma Kralı Tarquinius Superbus,

    kendi yarımada krallığı, Mussolini’nin yarımada krallığının yaptığı aynı denizi

    saptadı; ABD’nin 25. başkanı McKinley şehir planı düzenlenmesini imzaladı,

    Rooselvelt ise bu anlaşmayı kaldırdı, ancak ABD’ye göre Küba’nın coğrafi

    konumu değişmeden kaldı. Bazı olguların önemi buna rağmen değişmektedir.

    Daha önceden açıklanan, öncelikli dünya konumunu değerlendirmeye hizmet

    eden referans çerçevesi, hem coğrafyayı bu yüzden sabit, hem de tarihi açıdan

    değişen yönleri içermektedir. Bir kez daha hatırlamakta fayda vardır; belirli bir

    alanın önemi belli bir devletin dış politikasında bir etmen ve aynı devletin

    geçmiş tarihinin bir sonucudur. ABD’nin dış politikasında Kuzey Atlantik’te

    bulunan konum bir faktördür ve Atlantik’in bugünkü öneminde ABD’nin

    gelişmesi belirleyicidir. İkinci nokta tarihçiler için bir problemdir. Coğrafi olan

    ilk yön ise devlet adamları için bir olgusal veridir.

    Yavaş ancak değişmez etkiler, askerî güç ve kültürel yayılma merkezlerinin

    değişmesinden ortaya çıkan önemli konum değişiklikleridir. Tarihin başından

    itibaren, Batı medeniyeti geniş su havzaları etrafında gelişme göstermiştir.

    Helen medeniyeti (Eski Yunan kültürü ile doğu medeniyetinin kaynaşmasından

    ortaya çıkmış yeni bir kültür) Ege Denizi’nin çevresindeydi, Roma uygarlığı

    Akdeniz etrafındaydı ve günümüzün Batı uygarlığı da Atlantiği kuşatmıştır.

    Konum önemlidir bu nedenle belirli bir tarihsel dönemde su havzası kültürel

    yayılmanın kaynaklarını içermektedir.

    Uygarlığın yüzyıllar boyunca ilerlediği genel yol, kuzeye alt tropik enlemden

    serin ılıman bölgeye, yani doğudan batıya doğrudur.

    Antik medeniyetin hepsi 20 ile 30. derece kuzey enlemi arasındaydı; Doğu’da

    Yangtze-Kiang nehirleri üzerinde Çin medeniyeti; merkezde Ganj’ın kıyılarında

    Hint medeniyeti; nihayet Batı’da, Nil boyunca, Mezopotamya ve Mısır

    medeniyetleri. Ardından, nispeten daha yakın bir zamanda, medeniyet kuzeye

    doğru bir on derece hareket etti ve Kuzey enleminde 35 ile 45 dereceleri

    arasında gelişti; bu Doğu’da Hoang Ho (Sarı Nehir) kıyılarında Çin ve Batı’da

    Yunan ve Roma medeniyetlerini meydana getirdi. Modern medeniyete gelince, o

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 17

    daha da kuzeye tırmanarak, 45 ile 55 derece enlemleri arasında gelişti ki bu

    Avrupa’nın kuzey-batısı ve Amerika Birleşik Devletleri, vs’dir. 9

    Dünya güç merkezlerindeki bazı kaymaların bir ülkenin kaderinde dikkate

    değer bir kesinlikle değişiklik yarattığı çok açıktır. M.Ö. ilk yüzyılda güç

    merkezi Akdeniz’di ve Avrupa bölümü Kuzey Denizi kıyılarında bulunan

    önemsiz ve faaliyet alanlarından uzak Hollanda olarak biliniyordu. 1500

    yılından sonra merkez Batı Avrupa’ya kaydı ve Hollanda, Avrupa’nın en önemli

    nehirlerinden birinin ağzına sahip olarak dünya güçlerinden biri konumuna

    geldi. Ülke ilk dönemdeki izolasyon ortamının yol açtığından daha fazla bir

    kredi hakkına sahip olmadan dış siyasi ve ticari bir pozisyon elde etmişti. Buna

    karşın, M.Ö.2000 yılında Suriye ve Filistin dünya medeniyetinin kalbinde yer

    alıyordu ve siyasi faaliyetler Babil ve Mısır büyük imparatorlukları arasındaydı.

    İki bin yıl sonra bu bölge doğudaki güç merkezlerinden uzak kalmıştır. Zaman

    geçtikçe Avrupa ile Asya arasındaki en kısa yol olma özelliği ile geçiş ülkesi

    olarak yeniden büyük önem kazandılar ve gelecekte de muhtemelen çeşitli

    düzeylerde bu konumlarını muhafaza edeceklerdir. Karavan, motosiklet veya

    havadan mutlaka Küçük Asya (Anadolu’dan) geçilmek zorundadır. Ancak

    uygarlık hareketlerinin döngüsü kendini tamamlayana kadar siyasi yaşam bir

    kez daha Akdeniz’in doğu kıyılarında yoğunlaşmış olduğundan, Suriye ve

    Filistin varış yeri yerine kendilerini bir kavşak rolüne uyarlamak zorundadır.

    Ortaçağ dönemleri sırasında, Roma İmparatorluğunun gücü düşüşe geçtikten

    sonra, Avrupa hâlâ doğu ve güneydoğuyu, Akdeniz’deki en zengin limanları ve

    en çağdaş şehirleri nasıl daha iyi yapacağını düşünmüştür. Amerika kıtasının

    keşfi ile merkezin çekim kuvveti kuzeybatıya doğru hareket etmiştir ve 16.

    yüzyıl başlangıcından 20.yüzyıl başına kadar, zenginlik, kültür ve siyasal

    yaşamın merkezleri batı Avrupa’ydı. Büyük Britanya ada konumunun sağladığı

    avantajla ve sürekli güç dengesi politikasıyla dünyayı sahip olduğu deniz gücü

    ile belirlemekteydi. İspanyol-Amerikan Savaşından sonra Amerika Birleşik

    Devletleri’nin dünya gücü statüsü olarak yükselmesiyle, Batı Atlantik ve Güney

    Amerika’daki Büyük Britanya’nın gücü azalmıştır. Benzer biçimde Dünya

    savaşlarından sonra Japonların güç olarak yükselmesiyle, özellikle de

    Washington Konferansı sonrasında denizlerde Japonya’nın etkinliği kurulunca,

    Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri kendi hâkim pozisyonlarını Batı

    Pasifik’te kaybetmiştir.

    9 T. Kobayashi, La Société Japonaise (Paris, 1914), s. 84, not. Bu bağlantıda aşağıdaki tablo ilginçtir;

    Babil Enlem 32.5 Kuzey Boylam 44.5 Doğu.

    Atina Enlem 38 Kuzey Boylam 23.5 Doğu.

    Roma Enlem 41.5 Kuzey Boylam 12.5 Doğu.

    Paris Enlem 48.5 Kuzey Boylam 2 Doğu.

    Londra Enlem 51.5 Kuzey Boylam 0.5 Batı.

  • 18 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    Dünya gücünün merkezi batı Avrupa’ya taşındı veya daha fazla dünya

    merkezi olabilecek yerler kalmadı. Dünya tarihinde bir dönem sona erdi. Yeni

    dönemin özellikleri gücün ademimerkezileşmesi ve farklı merkezlerin hâkim

    olduğu büyük alanların yaratılmasıdır. Bu merkezler Amerika kıtasından

    Amerika Birleşik Devletleri, Doğu Asya’dan Japonya, Avrasya’nın stratejik

    merkez alanından Moskova ve Avrupa’dan Doğu Atlantik ve Hint Okyanusudur.

    Büyük kayma değişimleriyle, her alanın konumu böylece dış politika

    problemlerini etkiledi. Roma’nın problemi artık Kartaca değildi, ancak Londra

    ile Merkezi Amerikan Cumhuriyetleri Washington’un planları hakkındaki

    Londra endişeleriyle ilgili niyetlerini değiş tokuş yaptılar, Çinliler sadece uzak

    Avrupalı güçlerin talepleriyle değil, kendi saldırgan komşularının talepleriyle

    karşılaştılar.

    Uygarlık merkezlerinde ve güçlerde kaymalar sadece yavaş gelişirken,

    iletişim yönlerindeki kaymalar kısa bir dönem için görece konumun önemini

    değiştirebilir. Hindistan’a deniz yolunun keşfi ile Doğu Asya’ya olan eski yolun

    yerini, Akdeniz ve Merkezi Avrupa aldı. Amerika kıtasının keşfi Atlantik

    dünyasını en önemli faaliyet sahnesi ve Akdeniz’i bir küçük iç deniz yaptı.

    Venedik konumu nedeniyle, İspanya ve Portekiz’e karşı dünya ticaretinin

    kraliçesi olarak yerini aldı. Aynı zamanda Baltık önceden Kuzey Avrupa

    ticaretinin merkezi olarak, ana ticaret yollarından yoksun kaldı. Zenginleşmiş

    şehirler Nürnberg ve Augsburg, Lübeck ve diğer Hamburg ve Bremen gibi

    Hansa Birliği şehirleri10 (Kuzey Avrupa’da ticari ittifak şehirleri) daha önemsiz

    hale geldi. İngiltere ve hatta Hollanda dünya ticaretinin çevre bölgesinden

    merkezine hareket ettiler. Güney Afrika uç kısmından gemiler seyahat etmeye

    başladıklarında, Capetown, Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla bir kez daha

    Akdeniz’e dönen 1869’daki kaybettiği ticari önemini yeniden kazandı ve Doğu

    Asya ilk başlardaki önemini yeniden kazandı ve Avrupa’dan Asya’ya hava yolu

    güzergâhı olduğundan günümüzde yaygınlaştı. Brezilya ve Arjantin

    limanlarından geçerek akıp giden trafiğin büyük bir kısmı, günümüzde Panama

    Kanalı’na doğru akmaktadır ve bu yol Merkezi Amerika ile Amerika’nın batı

    kıyılarının lehine işlerken, Güney Amerika’nın doğu kıyılarının zararını

    karşılamaktadır.

    Tren yollarıyla birlikte kanalların inşa edilmesi konumun önemi açısından

    büyük bir değişim meydana getirebilir. 1901 yılında Trans-Sibirya tren yolunun

    açılması, Çin çay ticaretinin ilk merkezi Kjatchta için ölümcül bir darbeydi.

    10 Vogel, genel olarak kabul edilmiş Hansa Birliği şehirlerinin öneminin azalmasının Amerika kıtasının

    ve Hindistan’a deniz yolunun keşfedilmesi sonucunu tartışmaktadır. Bu sonucun Almanya’nın siyasi

    çözülmesi ve Alman Emperyal gücünün Hansa birliğinin çıkarlarını koruma konusunda yetersiz

    kalmasıyla daha çok ilgili olduğunu ileri sürmüştür.. [W. Vogel, Die Entstehung des modernen

    Weltstaatensystems (Berlin, 1929), ss. 62-63.]

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 19

    Çin, Irkutsk ve diğer Sibirya’nın pinekleyen kasabaları kendilerini Petrogad’tan

    Vladivostok’a giden yolun kenarında bulurken, yol acımasız şekilde güzergâh

    olarak Kjatchta’yı içine almıyordu. Novo Sibirsk’ten Moskova-Taşkent hattına

    yapılan Türkistan-Sibirya tren yolu bir yanda Pasifik kıyılarıyla diğer yanda

    yüzyıllar boyu izole olmuş Moskova ve Petrograd (St.Petersburg) bölgesiyle

    doğrudan iletişim içerinde bir konuma sahip olmuştur. İngiliz Hindistan’ına

    önceleri akan Sinkiang ticaret noktasından Yarkand, tren yoluna ulaşım imkânı

    olan Kaşgar ve Kuldja’ya (Doğu Türkistan’da yer alan şehir) karşın bir ticari

    merkez olarak konumunu oluşturdu. Amur nehrinin ağzında yer alan

    Nikolayevsk şehri, Taishet’ten kıyıya doğru tren yolunun seyahat

    güzergâhlarından biri olmuştur ve Komsomolsk şehri Ukrayna’da başlangıçta

    var olmazken, günümüzde tren yolunun ana seyahat güzergâhlarından biridir ve

    Nikolayevsk’e üç kolun kavşağı Khabarovsk ve halen isimsiz yeni liman

    Komsomolsk’un doğusunda yaratılmıştır. Bu liman elli yıl önce akla hayale

    gelmeyen bir ticari ve stratejik öneme sahip kıyı ili olmuştur.

    Bir ülkenin ya da o ülkenin bir bölümünün iletişim ya da ticari yolların

    trafiğinin hattı üzerinde veya yakınında oluşan değişimlerden faydalanıyor

    olması açıkça görülmektedir. Ekonomik bakış açısından doğru olmasına rağmen,

    siyasi açıdan mutlaka geçerli değildir. Ülkenin çalıştığı rota zayıf olabilir ve

    rotanın büyük önemi, söz konusu bölümde dünyanın büyük güçleri arasında

    rekabetin kemikleştiği bir yer haline gelebilir, ülke sahip olduğu avantajlı

    konumu bağımsızlığı ile ödeyebilir. Süveyş Kanalı’nın savunmasında Mısır

    yeterli güce veya güvenilecek istikrara sahip değildi ve bu nedenle Mısır

    hükümeti İngiliz işgalini kabul etmeye zorlandı. Yeni dünya’da Isthmian

    Kanalı (Panama Cumhuriyeti içerisinde) Amerika Birleşik Devletleri’nin doğu

    ve batı kıyıları arasındaki iletişim yolu açısından hayati öneme sahip olarak

    yönetme yetkisi Kolombiya ve Panama devletinin elindeydi. Panama bu konuma

    uygun olarak bağımsızlığını ilan etti. Kra kıstağı Pasifik’ten Hint Okyanusa

    kadar olan kanalın mantıki noktalarından biridir. Japonlar, taklit için sahip

    oldukları hediye ile bir gün Anglo Sakson kız kardeşlerini taklit edebilirler ve

    kendilerine ait bir kanal işletebilirler, böylece Hint Okyanusuyla mevcut olan

    güç ilişkisini yıkabilir ve Singapur’un değerini ortadan kaldırabilirler. Bu sezon

    için, Siyam kendi gelişiminde hem Londra ve Tokyo’dan hayati bir çıkar

    beklemeye devam edebilir.

    Yollardaki bazı değişimler şu an belirtilmiştir ve coğrafi konumdaki önem

    üzerindeki etkileri iletişim anlamındaki teknolojik gelişmenin sonucudur. Buhar

    gemisinin gelişimiyle insanoğlu denizde büyük dairesel yollar izleyebiliyordu.

    Uçakların gelişimiyle birlikte daha önce olmadığı kadar topraklar üzerinde geniş

    daireler izleme imkânına kavuşmuşlardır. Uçaklar denizin uzandığı alandan

  • 20 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    daha geniş alana ulaşmasına rağmen, etkin seyir yarıçaplarının yükselmesine

    kadar kara üslerinin bulunduğu yolları takip etmeleri zorunludur.

    Yeni iletişim yolları hayata geçince, dünyanın yüzeyinin yeni bölümleri

    kesinlikle kazanacaktır ve diğer bölümlerin önemi azalacaktır. Hava ulaşımının

    gelecekteki gelişmesinin anlamı, şu an değersiz ve sahipsiz küçük toprak

    parçalarının en çok istenen yerler olacağıdır. Amerika Birleşik Devletleri,

    Büyük Britanya ve Rusya, 1881’de keşfedilmiş Kutup okyanusu üzerinde New

    York’tan Tokyo’ya doğru uzanan doğrudan hava yolu üzerindeki Wrangel

    adalarına sahip olma konusunda uzun süreden beri devam eden bir anlaşmazlık

    içerisindedirler. Büyük Britanya 1916 yılında ada üzerinde hak iddia etmişti,

    Amerika Birleşik Devletleri 1924 yılında adaya kendi bayrağını dikti ve bu

    tarihten üç gün sonra Rus bayrağı adaya çekildi. Rusya, 1916, 1924 ve 1926’da

    adayı ilhak ettiğini ilan etti, 1927 yılında adada bir koloni kurdu. Ancak Birleşik

    Devletler bu ilhakı tanımayı reddetti. Hawaili izci gençler Baker, Jarvis ve

    Howland kamp seyahatlerinde keşfettikleri mercan kayalıkları noktalarının

    işgalini de ekleyerek yasal başlıkları güçlendirdiler ve bu başlıklar tapu

    kayıtlarına girdi. Bermuda adaları, Azor kıyıları, Cape Verde adaları, St.Helena,

    Ascension, Tristan d’Acunha, Fernando Noronha ve St.Paul geleceğin hava

    yolları üzerinde yer alacaktır ve Midway, Wake ve Guam adaları Birleşik

    Devletlerden Filipinler’e yolları işaretlemektedir. Şimdiye kadar dünya

    ticaretinden dışlanmış New York’tan Avrupa’ya direkt hava yolu üzerinde yer

    alan Kuzey Sibirya, İrlanda ve Grönland gibi anakaranın bölümleri, kendilerini

    dünya ticaret akımının ötesindeki uzak köşeler yerine merkez olarak

    bulacaklardır.

    Ancak aynı coğrafi konum, yönde bir değişiklik içermemesine rağmen,

    iletişimin yeni anlamıyla yeni bir stratejik ve siyasi anlam elde edecektir.

    Örneğin uzaklık sadece mil olarak değil saat olarak tanımlanacaktır ve böylece

    hareket somut anlamda olasılıkları ortaya çıkarır. At ve arabadan tren yoluna,

    motorlu araba ile traktörden uçak ve uçak gemilerine, denizde ise yelkenli

    gemiden buharlı gemi ve motorlu gemi ile zeplin ve uçak gemisine uzaklıklar

    sürekli azalmaktadır. 18.yüzyılın ikinci yarısında, Atlantik Okyanusu altı hafta

    genişliğindeydi ve Birleşik Devletler pratik olarak Avrupa’dan izole olmuştu.

    Aynı okyanus, günümüzde üç gün genişliğindedir, sabırsız New York’lu hafta

    sonu Paris’te olabilmektedir.

    Yunanlılar Persleri yendikten sonra, herhangi bir Pers ordusunun, bir atın 24

    saat içerisinde gidebileceği uzaklık yerine kıyıya daha yakın gelmemesini şart

    koşmuş, böylece kendileri için büyük derecede bir güvenlik sağlamışlardı. Aynı

    hüküm günümüzde Pers atlı grubun seyir çapını belirten hattın gerisinde, Türk

    hava saldırılarına karşı küçük güvenlik çabaları sağlayabilir. İngiliz deniz

    kuvvetleri tarafından yeniden güçlendirilmiş İngiliz kanalı, en süratli gemilerin

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 21

    gelişmesinden sonra bile İngilizlerin kendilerini kanalın arkasında kaldıkları için

    güvenli hissetmelerini sağlayan bir bariyer olarak kaldı. Hava taşımacılığı

    açısından Londra şimdi eski kıtada olduğundan daha az güvenlidir.

    Bazı teknolojik gelişmelerin savaş silahlarına uygulanması, belirli bir alanın

    önemini stratejik ve siyasi açıdan hızla değişime uğratmaktadır. Hava savaşı

    öncesi günlerinde, eğer filo kara takviyesinin arkasında korunmuş şekilde yer

    alır ise deniz üsleri ve deniz istasyonları kendi görevlerini yerine

    getirmektedirler. Açık deniz adaları veya zayıf güçler yakınındaki dar yarımada

    noktaları bazı amaçlar için ideal uygunluktaydı ve İngiliz ve diğer deniz güçleri

    tarafından aranan yerler olmuştur. Savaş sonrası dönemde, bomba saldırısı,

    savaş uçaklarının karşı atağına temel olarak dayanan hava savunması üzerinde

    bir taktik avantaj elde etti. Hava savunması gerekli uyarıyı sağlayabilmesi için

    toprağın derinliğini gerektirir. Ancak uzak deniz istasyonlarının birçoğu,

    savunma kolaylığının alanın küçüklüğünü gerektirdiği zamanda farklı taktik

    durumlar elde ettiler. Günümüzün modern koşullarında eğer çevresinde

    potansiyel düşmanın, yerel hava kuvvetine karşın kendi hava üstünlüğü varsa,

    bir filoyu güvenli bir yerde demir atmış şekilde tutmak zordur. Malta’nın

    değişen konumu bu koşullar altında, son İtalyan-İngiliz diplomasisi üzerinde

    etkili olmuştur. Sadece Malta değil Aden de, Etopya’nın fethinden itibaren bu

    değişimi geçirmiştir ve gelecekte aynı problemler Cebelitarık ve Hong Kong

    için oluşabilir. Uçaksavarlardaki son gelişme dar toprak alanın yeterli

    savunmasını mümkün kılabilmesine rağmen, uçaksavar noktaların başlangıçtaki

    önemini yeniden kazanabilmesi gerekir.

    Önceki sayfalarda coğrafyanın dış politika üzerinde oluşturduğu durumların

    bir analizi yapılmıştır. Büyüklüğün, iklim, topoğrafya ve teknolojik gelişmeyi

    değiştirme etkisi belirtilmiştir. Güç merkezlerinin kaymalarında, iletişim

    yollarının değişmesinde ve ulaşım ve savaş için yeni icatlar ile değişen konumun

    önemi gösterilmiştir. Dünya konumu, dış politikada derhal etki yapan faktör

    olarak vurgu yapılmıştır. Bölgesel konum yeniden gözden geçirilmek üzere

    kalmıştır. Uluslararası hukuk öğrencisi uzak kalmak için kendisine izin verebilir,

    ancak uluslararası politika öğrencisinin temel bir gerçek olarak coğrafya ile

    ilgilenmek zorunda olduğu aşikardır.11

    DIŞ POLİTİKA VE COĞRAFYA, II

    11 Bu makalenin ikinci ve sonuç bölümü Nisan’da Review dergisinin sayısında yayınlanacaktır.

    MAN. ED.

  • 22 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    Bu makalenin ilk bölümünde, devletlerin uluslararası ilişkilerinde ve dış

    politika problemlerinde büyüklük ve dünya konumunun etkisini analiz ettik.

    Ancak daha yakın konumun etkisi, bölgesel konum ve yakın çevresiyle

    bağlantılıdır.

    Dünya konumu gibi, bölgesel konum, coğrafî ve herhangi bir zamandaki

    tarihi dönemle ilgili sorulardan oluşur. Coğrafî ve tarihî iki sistemle ilişkisine

    göre dünya konumunu düşünmek nasıl gerekli ise, bölgesel konumun tam

    anlamı, hem coğrafî hem de tarihî ve siyasi devletin yakın çevresinin öneminin

    dikkate alınmasıyla ortaya çıkmaktadır.

    Bölgesel konum, komşuların çok veya az, güçlü ya da zayıf ve bölgenin

    topografik durumu komşularıyla ilişkilerinin yönünü ve doğasını belirler.

    Mançurya’nın dış politikasını uygulayan kişinin bir gözü Japonya da diğer gözü

    Rusya’da olmak zorundaydı; Belçika’nın her uluslararası pozisyonunda, Fransa

    ve Almanya arasında yer aldığı ve Büyük Britanya’dan kanal ile geçilebileceği

    dikkate alınmaktadır; Merkezi Amerika devletleri, topraklarının kuzey

    bölümünün güçlü bir devlet tarafından işgal edildiğini bir an için unutamazlar;

    Balkan devletlerinin birkaçı olmasa da biri diğerine karşı Avrupa da aynı alanı

    paylaşmalarına rağmen minimum düzeyde ilişki içerisinde olabildikleri gibi bazı

    zamanlarda kuzey komşularıyla ilişki içerisinde olabilmektedirler. Amerika

    Birleşik Devletlerinin dış politikasının geleneksel ve değişmeyen yapı

    taşlarından ikisi, tüm Avrupa ilişkilerinden izole olması ve sık alıntı yapılan

    genellikle de yanlış alıntı yapılan Monreo doktrini ilkeleridir. Bu politikaların

    her biri, Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupalı komşularından üç bin mil

    uzakta olması gerçeği ile sadece savunulabilmesidir. Eğer Amerika Birleşik

    devletleri Büyük Britanya gibi Avrupa kıtasına yakın bir konumda olsaydı

    izolasyon politikasını benimseyemezdi, bu politikaya devam etmek için hiçbir

    gerekçe ileri süremezdi; Güney Amerika’nın çoğunluğu Afrika gibi Avrupa’ya

    yakın olsaydı, Amerika Birleşik Devletleri, Güney Amerika’nın Avrupalı güçler

    tarafından tıpkı Afrika’da yaptıkları gibi kolonileşmesini önleyemezdi.

    Sadece coğrafî çevrenin dikkate alınması, üç ana bölgesel konumu

    önermektedir; kara sınırı olan kara devletleri, deniz kıyısında sınırı olan ada

    devletleri ve diğer ikisinden daha geniş olan hem deniz hem de kara sınırı olan

    üçüncü grup. Herhangi bir konumun önemi anın siyasi gerçeklerine göre ve bir

    devletin eşit veya kendisinden daha güçlü ya da zayıf güce sahip devletler

    arasında olmasına göre değişebilir.

    Her zaman karşılaştırılabilen az sayıda kara devleti vardır. Günümüzde

    Avrupa’da üç, Asya’da iki ve Güney Amerika’da iki devlet ve diğer

    devletlerden sadece Etiyopya ve Sırbistan haritadan şu an görünmez olmuştur.

    Tüm devletlerin dış politikasının üstün özelliği, kara savunması ve böylece

    yakın komşuları ile ilgili özel olarak tanımlanan kendi güvenlikleridir. Denize

  • Dış Politika ve Coğrafya I, II 23

    çıkışı olan devletler uzakta bile olsalar, güçlü herhangi bir deniz gücünün baskısı

    altındadırlar. Uzaklık etkili istila zorluklarını arttırmaktadır, ancak bombardıman

    olasılığını büyük ölçüde engelleyememektedir. Hava savaşının yeni durumları

    altında kalan kara devletlerinin bu avantajı, komşu devletlerin tarafsız

    görevlerini yapabilmelerine ve düşman bombalarını engellemelerine bağlı olarak

    kalacaktır. İspanyol iç savaşından alınan ders, gelecekle ilgili büyük bir güven

    için ilham kaynağı oluşturmamaktadır.

    Kara devletlerinin çoğunun doğa yapısı savunmalarına katkıda

    bulunmaktadır. Geçmişte Macaristan ve Çekoslavakya sınırları kanıt olarak bu

    tip örneğe uygundu; her iki ülkenin sınırlarının tümüyle oluşmamıştı. Ancak

    bütünüyle her kara devleti dünyanın geri kalanından doğal engellerle ayrılmak

    zorunda kalmıştır. İsviçre dağları ve Etiyopya, Bolivya ve Paraguay’ın dağları

    ve balta girmemiş ormanları, Tibet platoları örnek verilebilir. Ada devletlerinden

    daha çok bu devletler izolasyondan mutluluk duymaktadırlar. Sahip oldukları

    zor coğrafya yüzünden, iletişim ve ulaşım yolları gelişmiş ve ayrı devlet yapıları

    olarak kendilerini korumuşlardır.

    Karasal yönden kapalı konumun belirli dezavantajları, doğa koşulları

    aşılmaz sınırlar yaratmadıkça böyle bir konumun normal olmadığı sonucu

    ortaya çıkmaktadır. Aksi takdirde eğer devlet yeterli derecede güçlü ise

    Sırbistan’ın yaptığı gibi yollarını denize doğru sonunda zorlayacaktır veya

    Bolivya ve Paraguay’ın yaptığı gibi deneyecektir. Eğer zayıf bir devlet ise

    komşuları tarafından ele geçirilecek ya da bölünecektir. Yunanistan’da bir bölge

    olan Arcadia’nın komşuları, Ermenistan, Transilvanya, Etiyopya tarafından bu

    sonuçları yaşaması örnek verilebilir. Çekoslovakya ve Macaristan önümüzdeki

    on yılda bu tezi değiştirebilirler.

    Karasal olarak kapalı az sayıda ada devleti vardır. Sadece büyük güce sahip

    ada devleti olarak Büyük Britanya ve Japonya, diğer ada devletleri ise

    Avustralya’nın dominyonları, Yeni Zelanda, yeni yaratılmış olan Filipin

    Cumhuriyeti ve küçük Amerikan devletleri Küba, Porto Rico, Santa Domingo ve

    Haiti’dir. Santa Domingo ve Haiti aynı adayı paylaştıkları için tam anlamıyla

    ada devleti sayılmazlar. Tarihte bu listede Girit devleti ve Hawai ile Samoi

    ulusları yer almaktaydı.

    Uçağın gelişimine kadar ada devletlerinin savunma problemi, özellikle bir

    deniz filosu bulundurmayla ilgiliydi. Ada devletleri stratejik olarak,

    navigasyonun az gelişmiş düzeyde olması ve deniz kuvvetlerini üstün konuma

    getirdikçe güvenlik konumundaydılar. Kıtasal komşularıyla karşılaştırıldığında,

    Büyük Britanya ve Japonya daha az istila edilmiştir. Ana kara yakınındaki ada

    devletlerinin, okyanus engeli geniş devletlerden tümüyle farklı bir savunma

    problemi yoktu. Karşı kıyıdan istila sürekli bir tehdit durumudur ve devletin

  • 24 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler

    herhangi bir karşı hücumu yeterli şekilde engelleyebilmek için deniz gücü

    muhafaza etmek veya karşı kıyı üzerinde kontrol kurmak zorundadır.

    Büyük Britanya ile Avrasya kara kıtasının karşıt ucunda yer alan

    Japonya’nın bölgesel konumlarındaki bazı çarpıcı benzerliklerden dolayı temel

    stratejik problemlerinde temel bazı çarpıcı benzerlikler bulunmaktadır. Her iki

    ada grubu bir anakaradan kısa uzaklıktadır ve karşı kıyının okyanusuna girişini

    kontrol edebilecek bir deniz üssü pozisyonuna sahiptirler. Ancak her iki devlette

    aynı kıyıdan gelen sürekli tehdit altında olduğundan güçlü askerî birimlere sahip

    olmaları gerekmektedir. Büyük Britanya ana toprakları işgal ederek güvenliğini

    sağlamıştır. İnşa edilmiş köprülerden memnun kalmış en sonunda da güvenlik

    problemini küçük tampon devletler yaratarak ve onları muhafaza ederek

    çözmüştü. Örneğin tampon devletler, Hollanda ve Belçika kıtanın büyük güçleri

    arasında bir denge politikasını korumuştu.

    Japonya’nın anakara ilgisi daha geç gerçekleşmiştir. Nedenleri arasında

    kısmen ilkel yelkenli teknik dönemi sırasında ülkenin topografyası kara

    girişlerine engel teşkil etmesi diğer sebep ise kıyıda pozitif bir tehdit oluşturan

    siyasi birimin çok uzun zamandan beri olmamasıydı. 19.yüzyıl’ın son on yılı

    sırasında Rusya güneye doğru buzla kaplı olmayan limanlar bulmak için

    ilerlemeye başladı ve Mançurya ile Kore’nin kontrolünün ele geçirilmesi için bu

    ülkeleri tehdit etti. Aynı dönemde Çin batılılaşmada ilk çabalarına başladı ve

    böylece süreç Japonya’yı daha güçlü hale getirdi. Büyük Britanya’nın 14. ve 16.

    Yüzyıldaki pozisyonu ile ilgili morfolojik (bir nesnenin biçimiyle ilgili

    özelliklerinin değerlendirilmesini anlatan bir terim) benzerlikler olabileceğini

    haber veren bir durum söz konusuydu.

    Uluslararası düzeyde temel olarak stratejik düşünen Japon askeri düşüncesi,

    kendi güvenlik problemini, 19. yüzyıldaki İngiliz tipini yapay olarak yaratmayla

    çözmeye çalışmış görünmektedir. Tampon devletler olarak Kuzey Çin Belçika,

    Mançurya’da Hollanda gibi hizmet etmektedir. Mançurya’nın fonksiyonunu

    etkili şekilde yerine getirebilmesi için Sovyetler Birliği’nin deniz illerine doğru

    genişlemiş olması gerekiyordu.

    İngiliz dış politikasından ilham alan bu çaba, göreceli tarihsel zamanı düzgün

    olarak yansıtıp yansıtmadığı ile ilgili ilginç bir soru ortaya çıkarmıştır. Tampon

    devlet gibi hizmet eden Avrupalı siyasi unsurlar modern mill