uluslararasi · 2020. 1. 14. · uluslararası İlişkilerde anahtar metinler iii sunuŞ...
TRANSCRIPT
-
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE
ANAHTAR METİNLER
1
www.uikutuphanesi.com
Yayına Hazırlayan:
ESRA DİRİ
-
ii Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
ESRA DİRİ
© Bu baskının Türkçe yayın hakları Avcılar Plastik Ambalaj Sanayi ve
Ticaret Limited Şirketi adına Röle Akademik Yayıncılığa aitir.
Sertifika no:28503
©Tüm haklar: Cambridge Univerty Press
MIT Univerty Pres
ISBN 978-605-64199-0-4
Redaksiyon: Gün Zileli
Birinci Basım: İstanbul- Ekim 2013
Baskı: Özener Matbaacılık San. ve Tic. LTD. ŞTİ.
Davutpaşa Cad. Kale İş Merkezi No: 201- 204
Topkapı/ İST.
Sertifika no:11973
-
Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler iii
SUNUŞ
Uluslararası ilişkiler / uluslararası siyaset alanının kavramsal çerçeve
ile ilgili literatürünün çok büyük bir bölümünün bazı önde gelen Batı
dilleri ve özellikle de İngilizce çerçevesinde üretildiği kolaylıkla
söylenebilir. Bu durum sadece Türkiye açısından değil dünyadaki benzer
birçok ülke için geçerlidir. Zaten, günümüzün küreselleşen dünyasında,
başta internet olmak üzere çeşitli iletişim araçlarında ortaya çıkan
yaygınlaşma durumuna paralel olarak, akademik zeminde de İngilizce
dilinin rakipsizliği ortadadır.
Uluslararası ilişkiler / uluslararası siyaset alanına ilişkin kavramsal
çerçeve kapsamındaki teori ya da yaklaşımlara yönelik bilgi üretiminin
esas olarak İngilizce dilinde gerçekleşiyor olması, bu konular ile
ilgilenenlerin bu dili kullanmalarının gereğini ortaya koymaktadır. Yine
de bu durum, İngilizce konuşulan toplumlar dışındakilerin, küresel
nitelikli bilimsel dil olarak İngilizce kullanmalarının yanında kendi
bilimsel dillerini geliştirme çabalarının anlamsız olduğunu göstermez.
Özellikle uluslararası ilişkiler / uluslararası siyaset gibi Türkçe ifade
biçimlerinin oldukça eksik, gelişmemiş olduğu sosyal bilim dallarında bu
türden çabalar, sadece basit bir ülke dili önceliği açısından önem taşımaz.
Aynı zamanda İngilizceyi anadil ölçüsünde kullanma imkanı olmayan
büyük bir çoğunluğun konuya daha iyi nüfuz edebilmesine, konunun
özünü daha iyi kavrayabilmesine de yardımcı olur.
İşte, bu alana ilişkin öncelikle kavramsal nitelikteki çalışmaların
Türkçe literatüre kazandırılması uğraşına gönül vermiş bir uluslararası
ilişkiler / uluslararası siyaset meraklısı olan Esra Diri’nin elinizdeki
derlemesi bu açıdan önemlidir. Kendisinin çalışmanın editörü olarak,
alana ilişkin yaklaşımlar, teorik tartışmalar konusunda eski ve yeni
literatür, ana-akım ve eleştirel yaklaşımlar arasında makul bir denge
gözettiği görülmektedir. Ayrıca bu önemli çalışmaların yayın haklarını
elde etmenin editoryal bir yükümlülük olarak maddi/manevi ciddi bir
maliyete işaret ettiği hatırlanmalıdır. Yine editörün yayına hazırlama
sorumluluğu açısından büyük önem taşıyan, metinlerin sağlıklı
çevirilerinin sağlanması için önemli olan meslekten, uygun elemanlardan
yardım alınması, ayrıca tüm metinlerin redaksiyonunun yapılması
-
iv Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
konusunda da dikkate değer bir hassasiyet gösterildiği anlaşılmaktadır.
Nihayet, sonuçta çalışmanın alan ile ilgili öğrencilerin serbest
kullanımına açık olmasının planlanıyor olması da editörün konuya gönül
vermiş olma derecesini göstermektedir. Bütün bu çabalar sonucunda,
uzak ve yakın geçmişte yayınlanan uluslararası öneme sahip birçok
değerli yazıyı Türkçe uluslararası ilişkiler / uluslararası siyaset
literatürüne kazandırmakta olan bu derleme için başta editör olarak Esra
Diri olmak üzere tüm emeği geçenleri kutlar başarılar dilerim.
Prof.Dr.Faruk Sönmezoğlu
-
Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler v
ÖNSÖZ
Bu kitap, uluslararası ilişkiler disiplininin gelişmesine katkı sağlamış,
can alıcı analizlerin ve yorumların yer aldığı seçme makalelerden
oluşmaktadır. Bir uluslararası ilişkiler bölümü öğrencisinin, disiplini
hakkıyla anlayabilmek için belirli seviyede ingilizce bilgisine sahip
olması gerekmektedir. Ancak ülkemizde öğrencilerimiz eşit düzeyde
yabancı dil bilgisini geliştirebilecek imkanlara sahip değillerdir.Bu
sebeple uluslararası ilişkiler literatürünün içinde önemli yer tutan
makalelerden bir derlemenin Türkçe literatüre kazandırılmasının hem
Türkçe’nin bilim dili olarak gelişmesine katkı sağlayacağını hem de bu
alanla ilgilenen öğrencilerin daha adil bir şekilde kaynaklara erişim
imkanına sahip olabileceği kanısındayım.
Çalışmanın gerek araştırma, gerekse yazım safhalarında desteklerini
ve yardımlarını esirgemeyen hocalarıma ve dostlarıma minnet borçluyum.
Bir araya geldiğimiz her zaman bana anlattığı anılarıyla keyifli zaman
geçirdiğim, yok bu iş olmayacak galiba diyerek paniklediğim her an
aradığım Prof. Dr. Yaşar Gürbüz’e ne kadar teşekkür etsem azdır.
Manevi desteğini her zaman yanımda hissettiğim, teşvik edici
yorumlarından dolayı Prof. Dr. Ercüment Tezcan’na ayrıca
minnettarım. Araştırmam sırasında bilgilerinden faydalandığım ve
kaynak paylaşımı konusunda cömertliklerinden dolayı Andrew
Linklater ve Robert Jervis’e teşekkür ederim. Uluslararası ilişkiler
çalışmalarında öğrenciler için kaynak kitapların yazarı olan Prof.Dr.
Faruk Sönmezoğlu’na desteklerinden dolayı teşekkür ederim.
Bu çalışma sürecinde gösterdikleri sıcacık, ilgi ve destekleri için,
Neslihan Tacar Salah, Selin Ayyıldız, Dr.Aşkın İnci Sökmen, Harun
Yılmaz ve Şükrü Okyar Çebi’ye en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Ayrıca çalışmam eski dostlukları pekiştirmenin yanında yeni deneyimler
yaşamama ve yeni insanlarla tanışmama vesile oldu. Yayıncılık hakkında
yaşadığım sıkıntılarda her zaman gittiğim, bana destek olan Bağlam
Yayınları’nda İffet Baytaş ve Hatice Günaydın’na teşekkür ederim.
Beklemediğim bir anda tanıştığım Ayşe Üstündal’a bütün yardımları için
teşekkür ederim.
Ve çıktığım bu yolda, farklı farklı kapıları açmama her zaman destek
veren, hoşgörü ile yaklaşan aileme ne kadar teşekkür etsem azdır.
Sevgileriyle her zaman yanımda oldular. Bana güç verdiler.
-
vi Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
Bir öğrenci projesi olan bu çalışma içerisinde, elimden geldiği kadar
önemli ayrıntıları göz ardı etmemeye çalıştım. Buna rağmen atladıklarım
olduğuna eminim. Öncelikle hocalarımın fark ettikleri eksiklikler için
aflarına sığınırım. Kitapla ilgili geri bildirimleriniz yeni çalışmalarda yol
gösterici olacaktır. Çünkü kitaplar insanoğlundan farklılar. İnsanın ömrü
belirli, oysa ki bazı kitapların hiç yaşı yok. Bu anlamda çalışmanın devam
edecek olan serileri için düşünce ve yorumlarınızı merak edeceğim.
Esra Diri
-
Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler vii
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ ..................................................................................................... iii
ÖNSÖZ ...................................................................................................... v
Uluslarası İlişkilere Giriş:
Ne Siyah Ne de Beyaz, Gri Dünyayı
Anlamak Teorik, Kavramsal ve Tarihsel Arka Plan
Dış Politika Ve Coğrafya, I-II
Nicholas J. Spykman ............................................................................... 3
Muğlak Bir Simge Olarak “Ulusal Güvenlik”
Arnold Wolfers ...................................................................................... 43
Güçler Dengesi Talimat, Propaganda ya da Kavga mı?
Ernest B. Haas ....................................................................................... 59
Uluslararası İlişkiler Teoriye Giden Uzun Yol
Stanley H. Hoffmann ............................................................................. 91
Yerel Yapı ve Dış Politika
Henry A. Kissinger .............................................................................. 121
Bir Amerikan Sosyal Bilimi: Uluslararası İlişkiler
Stanley H. Hoffmann ........................................................................... 143
Barış, Güç ve Güvenlik: Uluslararası İlişkilerde Çatışan Kavramlar
Barry Buzan ......................................................................................... 165
Tarih, Teori ve Ortak Zemin
John L. Gaddis ..................................................................................... 191
Modern Uluslararası İlişkilerin Dini Kökenleri
Daniel Philpott ..................................................................................... 203
-
viii Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
Teorik Bakış Açılarından Uluslararası İlişkilerin
Rengini Görebilmek: Savaşlar, Algılamalar ve
Dış Politika Davranışları
Uluslararası Teori Klasik Yaklaşım Üzerine İnceleme
Hedley Bull ........................................................................................... 249
Yanlış Algı Üzerine Varsayımlar
Robert Jervis ........................................................................................ 265
Yanlış Algılama ve Savaşın Nedenleri:
Kuramsal Bağlantılar ve Analitik Sorunlar
Jack S. Levy ......................................................................................... 291
Anarşi Altında İşbirliğini Açıklamak:Varsayımlar ve Stratejiler
Kenneth A.Oye ..................................................................................... 317
Anarşi Koşullarında İş Birliği Sağlayabilmek: Strateji ve Kurumlar
Robert Axelrod ve Robert O.Keohane .............................................. 341
Liberalizm ve Dünya Siyaseti
Michael W. Doyle ................................................................................ 371
Azalan Güç Ve Savaş İçin Önleyici Motivasyon
Jack S. Levy ......................................................................................... 397
Hegemonik Savaş Teorisi
Robert Gilpin ....................................................................................... 423
Yeni Gerçekçilik Kuramına Göre Savaşın Kökeni
Kenneth N. Waltz ................................................................................ 443
Vestfalya’dan Waterloo’ya Güç Değişimleri ve Büyük Güçler Savaşı
Woosang Kim ....................................................................................... 457
Komşular Neden Savaşır? Yakınlık, Etkileşim veya Bölgesellik
John A. Vasquez .................................................................................. 479
-
Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler ix
Dünü Yeniden Yorumlamak:
Teorik Tartışmalarda Eleştiriler, Değişim ve Süreklilik
Sosyal Kuvvetler, Devletler ve Dünya Düzenleri Uluslararası
İlişkiler Teorisinin Ötesinde
Robert W. Cox ..................................................................................... 509
Gramsci, Hegemonya ve Uluslararası İlişkiler:
Metot Üzerine Bir Deneme
Robert W. Cox ..................................................................................... 551
Geleceğe Dönüş: Soğuk Savaş Sonrasında Avrupada İstikrarsızlık
John J. Mearsheimer ........................................................................... 567
Uluslararası İlişkiler Teorisinde Sonraki Soru Aşaması:
Eleştirel ve Teorik Bir Bakış Noktası
Andrew Linklater ................................................................................ 619
Liberal Demokrasilerde Kamuoyu, Ulusal Yapı ve Dış Politika
Thomas Risse-Kappen ........................................................................ 643
Ortak Kimlik Oluşumu ve Uluslararası Devlet
Alexander Wendt ................................................................................. 679
Realizm, Neoliberalizm ve İşbirliği: Tartışmayı Anlamak
Robert Jervis ........................................................................................ 709
Soğuk Savaş Sonrası Yapısal Realizm
Kenneth N. Waltz ................................................................................ 733
Uluslararası Siyasette “arası”nı Yeniden Düşünmek
Friedrich Kratochwil .......................................................................... 771
Kelsen/Schmitt Üzerinden Egemenliği Anlamak
Hidemi Suganami ................................................................................ 789
-
x Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
-
ULUSLARARASI İLİŞKİLERE GİRİŞ:
NE SİYAH NE DE BEYAZ,
GRİ DÜNYAYI ANLAMAK;
TEORİK, KAVRAMSAL VE
TARİHSEL ARKA PLAN
-
2 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
-
DIŞ POLİTİKA VE COĞRAFYA, I
NICHOLAS J. SPYKMAN
Çeviren: Dr. Aşkın İnci Sökmen*
Napolyon,”Bütün güç politikası kendi coğrafyaları içindedir.”1 Gerçeğini
benimseyerek, herhangi bir siyasi kurumu küçümseyen ünlü cevabıyla “Koşullar
mı? Koşulları ben yaparım” diye belirtmiştir. Ancak insan kaderinin hakemi
olmayı istemektedir. Hz. Musa için Kızıl Deniz’in ikiye bölünmesinden ve Hz.
Yuşa’nın güneşi durdurmasından beri, insanoğlu topografya ve iklim üzerinde
onlar gibi kontrolü sağlayamamaktadır ve Rus coğrafyası, Korsikalı Napolyon’u
trajik yenilgiye uğrattığı söylenebilir. Eğer hâlâ hayatta olsaydı Napolyon,
bugün bile Waterloo savaşında, Wellington Dükü’nü zafere götüren, ne dehaya
sahip bir zekâ ne de beceriydi, sadece bir bataklıktan oluşan hendekti.
Maalesef siyaset bilimci basitleştirmeye eğilim gösterirken, neyse ki devlet
adamı kendi ülkesinin coğrafi handikaplarını yenmek için mücadele etmektedir.
Bir ülkenin ne tüm dış politikası ne de bu politikanın bir parçası tümüyle
coğrafya üzerine dayalıdır. Devletlerin politik durumlarını belirleyen faktörler
çeşitlidir; kalıcı ve kısa süreli, belirgin ya da gizli olurlar; coğrafi faktörler
dışında, nüfus yoğunluğu, ülkenin ekonomik yapısı, halkın etnik kompozisyonu,
hükümet şekli, dışişleri bakanlarının kompleksleri ve nefrete dayalı ön yargıları
gibi faktörlerden oluşur. “Dış politika” karmaşık bir fenomen olarak, bu
faktörlerin eş zamanlı ve etkileşim içinde olmasıyla gerçekleşir.
Sosyal bilimcilerin görevi, yoğun tarihi materyaller içerisinde, dış politika
biçimleri ve onu oluşturan faktörler arasındaki korelasyonları bulmaya
çalışmaktır. Bu durum, Diplomasi tarihi çalışmalarının, farklı uyarıcı faktörler
altında ve çeşitli uluslararası çevrelerde devletlerin davranış özelliklerinin
araştırılmasıyla, desteklenmesi zorunluluğu anlamına gelmesidir. Bilimsel
* Dr. Aşkın İnci Sökmen Kara Harp Okulu doktora programından mezun olmuştur. Uluslararası
Güvenlik ve Terörizm uzmanıdır. 1 Napolyon’un Prusya Kral’ına 10 Kasım 1804’de gönderdiği Mektuplar, Correspondance de Napoléon
I (Paris, 1862), X 60, No.8170.
-
4 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
metot, korelasyonların, tamamlanmamış kısmî somut tarihi olayların
açıklanmasına dayalı bazı soyutlamalardan oluştuğu konusunda sağduyu
uyarılarını da yaparak, araştırmanın soyutlama yolu olmasına ihtiyaç
duymaktadır.
Devletlerin dış politikalarını oluşturan durumların çeşitli faktörleri arasında,
Napolyon en önemlisini işaret etmemiştir. Onun döneminde ve halen günümüz
dünyasında savaş ulusal politikanın bir aracıdır ve gruplar savaş yoluyla güç
elde etmeye çalışmaktadırlar, politika yüksek strateji haline gelmektedir.
Böyle bir dünyada, devletin coğrafi alanı, savaş dönemlerinde faaliyet
gösterdiği ve barış olarak adlandırılan geçici ateşkes dönemleri sırasında işgal
ettiği toprak temeline dayanır. Ulusal politikanın belirlenmesinde, kalıcı
olduğundan en temel faktördür. Devlet bakanları gelir gider, diktatörler bile
ölür, ancak dağ sıraları hiç bozulmadan durur. George Washington 13 devleti
düzensiz bir ordu ile savunurken, Franklin Roosevelt emrindeki kıtanın
kaynakları ile başarılı olmuştur. Ancak Atlantik sürekli Avrupa’yı Amerika
Birleşik Devletleri’nden ayrı tutmayı sağlamaktadır ve Saint Lawrence limanları
kışın oluşan buzlar nedeniyle halen kapalıdır. Rus Çarı I.Alexander, tüm
Rusya’yı, basit bir Komünist Parti üyesi Stalin’e, sadece gücünü değil, bitmeyen
denize ulaşma mücadelesini de miras bıraktı. Fransa başbakanı Georges
Clemenceau, Alman açık sınır bölgesi konusundaki endişelerini Sezar ve 14. Lui
ile paylaşmıştı.
Devletlerin coğrafi özellikleri nispeten değişmez ve değişmeyen özellikte
olduğundan, coğrafi talepleri yüzyıllar boyunca aynı kalacaktır ve diğeri ile
çatışma istemeyen mutlu devletlerin olduğu bir dünyaya ulaşılmadığından, bu
coğrafi talepler anlaşmazlığa neden teşkil edecektir. Böylece coğrafya kapısı,
tüm tarih boyunca uzanan, hükümetlerin ve hanedanların yükselmesine ve
düşmesine neden olan uzun mücadeleler için suçlu olabilecektir.
Gelişme imkânlarının yer ve ekonomik açılardan sınırlı olmasından ve
birinin dezavantajının diğerine avantaj sağlaması açısından bazı ulusların ve
hükümetlerin karşı karşıya geldikleri çeşitli durumlar vardır. Burada her daim,
çeşitli hükümetlerin coğrafi ve yerel politik durumlarını geliştirmeye zorlaması
konu olurken, tek hedefleri bir ülkenin, denizin veya stratejik ve ekonomik
durumlarının önemli derecede yükseltilmesinin elzem görülmesidir. Yerel
politikanın bu tip davranışlarının sebebi ise, siyasi tarihlerinde yer alan bazı
sorunların çözümlenmemiş olması ve çeşitli koşulların her zaman ayyuka
çıkmasıdır.2
2 J.J. Rüdorffer (Kurt Riezler) Erich Topf’da belirtilmiştir.” England und Russland an den Türkischen
Meerengen,” Zeitschrift für Geopolitik, 1928, II, 665.
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 5
Coğrafyanın, saptayıcı değil, durumu belirleyen bir faktör olarak
tanımlandığı vurgulanmalıdır. Kelime (belirleyen olması) akıllıca seçilmiştir.
Coğrafi özelliklerin, dış politikada nedensel bir rol oynadığının ima edilmesi
anlamında değildi. Her şeyi dördüncü senfoniden dördüncü boyuta doğru coğrafî
yol ile açıklayan coğrafî determinizm, bu hali ile zarar görmüş bir resmin
boyanması gibi coğrafyaya referans vermeden politikanın açıklanmasıdır.3 Bir
ülkenin coğrafyası, politikası için bir nedenden çok, araçtır. Bu durum bir
parçanın en nihayetinde elbiseye uygun hale getirilmesi için kesilmesi
zorunluluğunun kabul edilmesinin, elbisenin, parçanın stilini veya doğru parça
olduğunun belirlenmesi anlamına gelmemektedir. Ancak bir devletin coğrafyası,
politikayı uygulayan insan tarafından göz ardı edilemez. Toprağa dayalı temel
geçmişte politikacılar tarafından uygulandığı gibi gelecekte de uygulanmaya
devam edecektir.
Bu temelin özelliği, dış politika üzerinde birçok etkiye sahiptir. Coğrafi
genişlik devletin güç için mücadele konusunda göreceli üstünlüğünü etkiler.
Doğal kaynaklar insan topluluğunu ve politikanın uygulanmasında faktör olan
ekonomik yapıya tesir eder. Ekvatora, okyanuslara veya kıtalara göre ülkenin
pozisyonu, güç merkezlerine, çatışma alanlarına veya mevcut iletişim yollarına
olan durumunu belirlemekte ve ülkelere komşuluk durumu, toprağa dayalı
güvenliğin temel problemlerini oluşturan potansiyel düşmanlara göre devletin
pozisyonunu ortaya çıkarmaktadır.
3 Mevcut Alman Jeopolitik okulu, belli bir dereceye kadar Ratzel’in coğrafi determinizmi ile diğer
yandan da coğrafyanın en son belirleyici olduğunu benimseyen metafizik tarafından engellenmiştir.
Terimin ortaya koyduğu gibi, ilgi duyanlar sadece coğrafyanın siyasi durumu belirleyen olarak
çalışmamış aynı zamanda bilimsel bir gerçek olan politikaları desteklediği ile de ilgilenmiştir.
Coğrafyanın en iyi durumu, Zeitschrift für Geopolitik kitabının dört editörü tarafından 1928’de
ortaya konmuştur. Kitaba göre,”Coğrafya toprağa bağlı siyasi süreçlerin çalışılmasıdır. Özellikle siyasi
coğrafya bölgenin yapısının geniş anlamda çalışılması esasına dayanır… Jeopolitika siyasi yaşamda ve
siyasi eylemlerde ona rehberlik edecektir.Jeopolitika siyaset alanında yer almalıdır ve sağlam bir
zemin oluşturulmalıdır. Bilgiye dayalı olması bir sıçrama yaratırken, cehalet tehlikeli olabilir.
Jeopolitika yardımıyla devletin coğrafî bakış açısı olacaktır. {Zeitschrift für Geopolitik içinde Richard
Henning tarafından belirtilmiştir. (Leipzig, 1931) sf.9}
Vidal de la Balance ile başlayan, Brunhes ve Vallaux ile devam eden günümüzde de Febvre’nin
ilgilendiği Fransız okulu, insanoğlunun coğrafyayı değiştirebileceği ve diğer faktörlerin, insanın
kaderini belirlemede coğrafya ile birleşebileceği fikirlerini dikkate alarak,”coğrafî determinizm
olasılığına“ karşı çıkarlar; “Gerçek ve sadece coğrafî sorun imkânlardan faydalanmadır.” [Lucien
Febvre, A Geographical Introduction to History (New York, 1925), p. 349.] “En mükemmel morfolojik
biçimler belirgin etkiler içermemektedir “[Henri Berr,”Önsöz’de" Febvre’ye, op. cit., p. xii.]
Bu son ifade ile konumuz olan Ratzel’in determinizmi arasında muhtemel bir yer vardır. Coğrafya
belirlemekte, sadece bir durum oluşturmaktadır. Sadece kullanım için imkân yaratmazken
kullanılmış olmayı da talep etmektedir. İnsanoğlunun özgürlüğü, kapasitesini iyi veya kötü
kullanmasına bağlıdır veya coğrafî olasılıkları daha iyi ya da kötü olarak değiştirmesiyle ilgilidir.
-
6 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
Dış politikada büyüklük ve konum faktörlerinin önemi, topografya ve
iklimin değiştirici etkilerini dikkate almadan değerlendirilememektedir.
Topografya, birlik ve içsel uyum üzerindeki etkisiyle gücü etkilemektedir. İklim,
ulaşımı, tarımsal üretim üzerindeki sınırlandırmaları, devletin ekonomik yapısını
ve böylece dolaylı yoldan açıkça dış politikayı etkilemektedir.
BÜYÜKLÜK FAKTÖRÜ
Devletlerin karşılaştırılabilir büyüklükleri, etkili bir siyasi ve ekonomik alan
sağlarken güçlerin karşılaştırılması için bir gösterge ve dış politikanın bir
unsurunu oluşturmaktadır. Toplam yüzey alanı olarak soyut biçim, belirli
amaçların yükselmesine ve dış politikaya içerik sağlamazken, diğer devletlerden
gelen baskılara karşı koymadan bir güç göstergesidir ve ulusal politikanın
araçlarından olan savaş veya diplomasi arasında seçim yapmayı etkileyebilir.
Tarih boyunca ve özellikle de ilk dönemlerde, güçlü devletlerin baskın
çoğunluğu büyük toprağa sahip devletlerdi.Mısır, Babil, Asur, Pers ve Roma, en
geniş organize olmuş devlet yapısına sahiplerdi ve bu yüzden de güçlüydüler.
Belli bir dönemde Atina, Venedik ve Hollanda gibi küçük devletler denizlerde
ulaşım yollarını kontrol ederek deniz gücü olmuşlardır ve dünyanın geniş
alanlarına egemenliklerini yaymışlardır. Ancak toprak alanında mücadelelerde
bu küçük devletler daha geniş devletler karşısında yenilmişlerdir. Deniz
mücadelesinde ise geniş üslere sahip olarak daha geniş toprak anlamına
gelmekteydi. Modern zamanlarda ise büyük güçler geniş büyüklüğe sahip
devletler olmuştur. Almanya, Polonya’nın ve Rusya’nın kendi doğu sınırında
genişletilmiş pozisyonuna endişeli ve istenmeyen bir şekilde yaklaşırken,
Japonya, Çin ve Rusya’nın Japon Denizi’nde güç potansiyellerini devasa
boyutta geliştirme konusunda ölümcül bir gelecek korkusu yaşamaktadır.
Son örnek, büyüklüğün sadece güç değil potansiyel bir güç olduğunu
göstermektedir. Güç şimdiye kadar olduğu gibi ekilebilir alana eşittir ve bu
nedenle de insan gücüne bağlıdır. Bu mantıktan yola çıkıldığında, birçok toprak
güçleri geçmişte toprağa dayalı genişleme politikası izlemişlerdir. Sanayi
devriminden itibaren, güç sanayi gücü ile tanımlanır olmuştur. Hammadde
kaynakları ve sanayi organizasyonu, deniz ya da kara yolu oluşan gücün ön
koşullarını oluşturmaktadır. Ancak büyüklük halen etkindir, çünkü geniş alan
farklı iklimsel özellikler ve değişik topografya sonucu değişik kaynaklar ve
ekonomik imkânlar sağlamaktadır.
Büyüklük, savunma alanında temel öneme sahip elemanlardan biridir.
Özellikle ülkenin hayati merkezlerinin sınırdan uzak olması savunma açısından
önem taşır. Napolyon, Moskova’ya ulaşmak için kendi imparatorluğu
döneminde, kendisi için daha sessiz bir alan bulmak ve umutsuzca arkadan
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 7
destek bulmak amacıyla, bitkin ordusunu çok geniş bir alandan geçmeye
zorlamıştır. Yüzyıl sonra, Beyaz Rusların ve müttefiklerinin anti-komünist
kampanyaları, Rusya sınırındaki topraklarda başarısız olurken, komünistler
soğukkanlı bir şekilde ülkenin hayatî merkezlerini düzenlediler. İnsanın
düşmanı, insan ırkının ortak zayıflıklarını ve güçlü yanlarını ortaya çıkarır ve
insan düşmanına karşı kendi yetenekleri ve kararlılığıyla tuzaklar kurabilir. Alan
basitçe mağlubiyeti sağlıyor. Eğer ülkenin hayatî merkezleri sınırdan uzak bir
yerdeyse, savunma fonksiyonuna alan sağlamaktadır. Amerika Birleşik
Devletleri ile Kanada arasındaki savaşta, Kanada’nın sanayi ve yaşam
merkezleri güneydoğu sınırında yer aldığından daha az korunmuştur, buna
rağmen Amerika’nın ise sınırın daha gerisinde yer aldığından savaştan
etkilenmesi küçük boyutlarda olmuştur.
İnsanoğlu karadan gelmek yerine havayı tercih etmesiyle, alan ve uzaklık,
savunmanın elemanları olarak daha büyük önem kazanmışlardır. Bir
bombardıman filosunun etkileme yarıçapı aşağı yukarı sekiz yüz mildir. Rusya,
böylece hayatî sanayi ve maden merkezleri düşman filosunun alanı içinde
olmayan tek Avrupa ülkesidir. Paris, Londra’dan 250 milden daha az yer
almaktadır ve Almanya’daki Ruhr yerleşim yeri Paris’ten üç yüz mil daha
aşağıdadır. Bir Rus-Japon çatışması durumunda, Japonya’nın Vladivostok’u
bombalaması gerekmektedir. Rus sanayi ve tarım üretimi küçülmeden devam
edecek ve ülkenin savunma organizasyonu taktik pozisyonunda kalabilecektir.
Rusya’nın bombardıman filosu, Japonya’nın üretim, ulaşım ve ticaret merkezleri
olan Osaka ve Kobe’ye vurarak başarı sağlayabilir. Ortaya çıkan organizasyon
bozukluğu Japonya’yı yenme konusunda küçük bir deniz zaferinden daha büyük
bir etken olabilir.
Devletin toprak büyüklüğü, herhangi bir zamanda, belirleyici faktör olarak
açıklanamaz. Teknik, sosyal, ahlaki ve ideolojik gelişmelere, devlet içerisindeki
dinamik güçlere, geçmiş siyasi gruplara ve bireylerin kişiliklerine bağlıdır.
Ancak inkâr edilemez şekilde topografik gerçekler tarafından devletin
büyüklüğü oluşmaktadır. Büyüklük üzerindeki topografya etkisi, insanoğlunun
dağlar arasından geçen tünelleri açmayı ve büyük dar boğazları köprülere atarak
geçmeyi öğrenmesinden itibaren hiç kuşkusuz azalmıştır. Ancak teknolojik fetih
tam anlamıyla sonuçlanıncaya kadar topografya göz ardı edilemez.
Yunanistan doğa tarafında küçük ekonomik parçalara ayrılmıştı ve bu
nedenle küçük siyasi yapılar geliştirmişti. Vadiler kendi kendine yeten
merkezlerdi ve ülkenin en verimli bölümleri denize açık alanlardı, ancak
yarımadanın geri kalanı ile kara üzerinden iletişimleri kapalıydı. Fikirlerin ve
malların dolaşımı böylece kara yerine deniz yolu ile gerçekleşti ve Yunan
-
8 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
yerleşim alanları, birçoğunun birbirine düşman olduğu şehir dizisi
içerisindeydi.4
Benzer durum bugün Balkan yarımadasında mevcuttur. Her vadi veya plato
dağ duvarları tarafından izole olmuştur ve çeşitli gruplar kendi sosyal, siyasi ve
dini karakteristiklerini korumaktadır. Büyük bir devletin etrafında
oluşturabileceği doğal bir merkez yarımadada mevcut değildir ve küçük
devletler arasındaki rekabet kaçınılmazdır. Alçak ve yüksek arazi dağılımının
benzer etkisi, Roma İmparatorluğu’nun Batı Avrupa’da küçük parçalar şeklinde
dağılmasında görülebilir. Küçük birimler, alçak ve yüksek alanların ufak
bölgelerde dağılması nedeniyle bu şekilde adlandırılıyorlardı.
Topografya faktörleri, yayılma isteğine engeller yaratarak ve bu engellerin
kaldırılması gerekli bulunarak, etkili savunma ve eski etki alanıyla yeni
topraklarda birleşmenin önünde engeller oluşturacak şekilde faaliyette
bulunmaya devam etmektedir. Savunma ve dış politikada sınır topraklarında
doğanın etkisi genel olarak daha sonra tartışılacaktır. Ancak bu noktada
saldırganlık tehlikesi dışında etkili kontrol problemine değinilmesi
gerekmektedir. Çünkü sadece etkili merkezi kontrol, geniş alanı, zayıflığın
yerine gücün bir elemanı yapar. Bazı kontroller temel olarak iki etkene dayanır:
merkezden çevreye etkili iletişim sisteminin varlığı ve ayrılıkçılığın olmaması
ya da ayrılıkçılığın merkezkaç güçlerinin başarılı bir şekilde dengelenmesi.
Ayrılıkçı eğilimler ile mücadelede en faydalı olan etkili bir iletişim sisteminin
kurulmasında devletin şekli ve topografyası doğrudan etkiye sahiptir.
Sadece, bir devlet için ideal toprak şekli mükemmel bir daire biçimidir.
Herhangi bir örnek vermek gerekirse, mümkün olan en büyük alan, savunma
faaliyetini gerçekleştirerek en kısa sınır içerisine eklenmiştir ve alanın tüm
parçaları eşit uzaklıkta olmalı ve bir hükümet mümkün olabilecek en yakın
şekilde dairenin merkezinde yer almalıdır. Devletler uzun veya dar biçimde –
özellikle kara güçleri için doğrudur- ya hükümetin merkezî etkisinin az olduğu
çevrede toprak kaybedecek şekilde parçalanarak ya da bölünerek ayrı devletler
olarak yeniden ortaya çıkma eğiliminde olmaktadırlar. Parçalanma örneği
Osmanlı İmparatorluğunda görülmüştür. Kendisinden önce Arap, Moğol ve
Makedonya imparatorluklarının elinde olan Kuzey Afrika ve Balkanların
çoğunda etkin kontrolünü kaybetmişti. Balkanlar diğer güçlerin etkisine girdi.
Belirli bir alan üzerinde merkezî kontrolün kurulmasının şekillenmesinden
daha önemli olan faktör topografyadır. Yüksek dağ sıraları, derin ve geniş
vadiler, nehirlerin yönü ve iklimin değiştirici etkisi gibi tüm özellikler, bir ülke
içerisindeki iletişim kolaylığını belirlemektedir. And’lardaki, İskandinavya’daki
veya İsviçre’deki dağlar yolları kesmekte, Balkan yarımadasındaki bölümlerden
4 Marion Newbigin, The Mediterranean Lands (New York, 1924), s. 149.
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 9
ayırarak, iletişim yavaş kurulabilmekte, pahalı ve düzensiz kalmaktadır;
bataklıklar veya çöller bir ülkeyi iki parçaya bölmekte, yol yapımı
zorlaşmaktadır ve nehir sisteminde benzer şekilde işleyerek merkez hükümet ile
elverişli iletişim sağlamayarak birleşme yerine ayrılma eğilimi içerisinde
olmaktadır.
Ülkenin bu bölümleri üzerinde düzensiz bir iletişime sahip hükümetin zayıf
bir kontrolü olacaktır. İsviçre’de nehir sistemi ile de güçlenmiş dağ dağılımı,
mevcut etnik dağılımın en temel nedeni olarak ademimerkeziyetçi bir etki
yaratmıştır. Nehir sisteminde birleşmeyi engelleyen önemli etki, tüm nehirlerin
çevreden dışarıya doğru aktığı gerçeği dışında nehrin akım yönü değildir.
Nehirler ülke içerisinde iletişim şebekesini etkisiz hale getirirken, çevre
bölgeleri ana ülkenin parçalarından çok, yabancı ülkelerle birleştirme eğiliminde
olmaktadırlar. Çeşitli siyasi nedenler için mevcut olmadığı İsviçre örneğinde,
gerçek siyasi ayrılıkla sonuçlanmıştır. Buna rağmen nehir sistemi,
Cumhuriyet’in belirgin özelliği olan kültürel, dilsel ve ekonomik
ademimerkeziyetçiliğin temel nedenidir. Paralel nehirlerin aynı ayırıcı etkisi
Almanya’da yer almaktadır. Ren, Weser, Elbe, Oder ve Weichsel nehirleri
kuzey batı yönünde paralel hat olarak akıp ülkeyi beş vadiye bölmekte ve
merkezi hükümetin nehir vadilerinde devletin etkisini oluşturacak noktalar
yaratmamaktadır. En küçük Çin nehir havzaları, tüm Çin tarihinin özelliklerini
oluşturan küçük siyasi birimler oluşturmuşlardır ve üç geniş nehir vadileri siyasi
birleşmenin önünde engel teşkil eden bir bölgesel ayrımı ısrarla muhafaza
etmişlerdir. Sibirya’da iklim, topografyanın ademimerkeziyetçi etkisini
oluşturmakta ve nehirler sadece paralel akmamakta, aynı zamanda Kutup
bölgesine ulaşarak buzla nehirler kapanmaktadır. Tren yolunun gelişimine
kadar, Sibirya’nın Rus İmparatorluğunun etkisiz yerlerinden biri olması tesadüfi
değildir.
Nehirler buna rağmen sıklıkla, özellikle de ilk siyasi örgütlenmelerde
birleştirici etkiye sahiptir. İlk devletler, Fırat ile Dicle ve Nil nehirleri etrafında
merkezileşmiş nehir devletleriydi. Kuzey Amerika’daki Fransız Koloni
imparatorluğu St. Lawrence ve Mississippi vadileri boyunca kurulmuştu.
Dinyeper nehri Moskova’nın sadece kuzeybatısından, güneye Karadeniz’e doğru
akmaktadır, Volga nehri doğudan güneye Hazar Denizine, Volkhof ise kuzeyden
Ladoga nehrinden geçerek Finlandiya körfezine Neva olarak akmaktadır.
Kiev’in aşağısındaki Dinyeper üzerindeki şelaleler iletişime bir engel
oluşturduğundan, Kiev Moskova’daki pozisyonundan hükümette bir sandalye
olacak şekilde yol vermişti, Volga’ya doğru akan Oka nehrinin bir kolu
Rusya’nın Avrupa’nın her köşesine merkezi etkisini genişletebilmektedir.
Benzer bir nehir şebekesi Paris’te birleşerek bu şehri Fransa için göz ardı
edilmeyecek bir merkez yapmaktadır.
-
10 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
Başlangıçtan itibaren, hükümetler iletişimi doğal şekilde sağlayarak ve
topografyanın ortaya koyduğu engelleri yenmek için çaba göstererek topraklar
üzerinde kontrollerini güçlendirdiler. İnkalar yollarla imparatorluğu
birleştirdiler, Persler Sardes’ten Susa’ya merkezi bir karayolu inşa ettiler, ilginç
şekilde aynı yol iki bin yıl sonra Berlin-Bağdat tren yolu olarak projelendirildi;
Çinli, Fransız ve Ruslar büyük nehirleri kanal petekleriyle takviye ettiler; Roma,
halen o kadar iyi yapıldığı için bugün bazıları mevcut olan yollar ile uzak
imparatorluğun bölgeleriyle iletişim içerisinde oldular. Başbakan Charlemagne
yollar yaptı ve her adımında Fransız Krallığı merkezileşmeyle birlikte ülke
içerisinde mükemmel bir iletişim kurulmasına da adım atmış oldu. Yüzyıl
savaşlarından sonra yeniden örgütlenme döneminde, 11.Lui ilk posta servisi
kurdu ve dini savaşların akabinde hızlı ulusal gelişmenin başlangıcında,
Fransa’da Kral Henri IV’ün maliye bakanı Sully ilk büyük karayolu sistemini
planladı.
Bu yol demiryoluydu. Buna rağmen geniş alanların etkili şekilde
birleştirilmesi konusunda muhtemel etkileri oldu. Gelişmesinden önce, çatışma
bölgelerinde yer alan birkaç devlet, merkezi hükümetten 3000 mil uzakta yer
alan kendi toprakları üzerinde kontrol sağlayamıyordu. Bu nedenle, geniş
devletler bu araçtan kendileri için faydalandılar ve inşaat gibi uzak bölgelerin
ekonomik öneminden çok önce stratejik ve siyasi nedenlerle, hatlar kurdular.
Fransa, Almanya ve Rusya tren yolları, Paris, Berlin ve Moskova’dan
yayılıyordu. Aynı şekilde, geniş kıtasal güçler kendi birliklerini tren yolu
sistemini geliştirerek pekiştirdiler. Kıtalararası yollar Amerika Birleşik
Devletleri, Kanada ve Avustralya’ya uzanmakta ve Trans Sibirya ve Türkistan-
Sibirya tren yolu hatları, Asyalı Rusya’nın merkezi hükümetinin içine ulaşımını
sağlamaktadır. Madrid, aynı yönde zayıf bir çaba göstererek günümüzde yetersiz
tren yolunun tehlikeleri karşısında üzüntü duymaktadır.
Gerçekten, tren yollarına sahip olmak topraklar üzerinde, egemenlik hakkı
yolu ile en etkili kontrolün kurulması açısından çok önemlidir. Modern bir
devletin karayolu ağından ziyade, demir yolları ağı daha elzem görülmektedir.
Bu devletin kendi topraklarına olan hâkimiyetinin önemini ortaya koymaktadır.
Kim demir yolları ağları üzerinde hâkimiyet kurabiliyorsa, o devleti hâkimiyeti
altına almış demektir. Kral Wilhelm bu sebeple Saksonya Eyaletini politik
bakımdan bağımsız bırakmak istemiştir, ancak demir yollarının hâkimiyetini
kaybetmesi, bağımsızlığını kaybetmesi ile eş anlama gelmekteydi. Danzig şehri
bağımsız bir devlet olarak ele alınabilinir; ancak gerçek bir bağımsızlıktan
kesinlikle söz edilemez, zira Polonyalılar demir yollarını hâkimiyet altına
almışlardı. Bu sebeple demir yollarının politik anlamda fethedilmesi veya
hâkimiyet altına alınması ilk sırayı almaktadır; tam tersi olması halinde ise, yani
devletin demiryollarını kaybetmesi politik hâkimiyetini kaybetmiş
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 11
sayılmaktadır. Demir yolları hususunda taviz ve imtiyaz verenler (Çin
Devletinin Kuzey Mançurya için Rusya Devletine, Türkiye) politik zayıflığını
ve zaaflarını ön plana çıkararak kendi bünyesindeki bölünmeyi ortaya
koymaktadır. 5
İç su yollarının ve tren yollarının gelişmesini yakından takip eden
havayolları günümüzde her kıtayı kapsamakta ve halen malların taşınmasında
kusurlu olsa da, merkezi hükümet ile ülkenin uzak bölümleri arasında sürekli
mükemmel iletişimi sağlayabilmektedir. Bu bağlantıda, kültürel ve ideolojik
merkezileşmeyi sağlayan radyonun etkisi unutulmamalıdır.
Aksine, büyük imparatorlukların düşüşü sıklıkla iletişim sistemini ihmal
etmeleriyle ilişkilendirilmiştir. Ortaçağın Avrupalı ve Asyalı devletleri,
iyileştirme veya gelişme konusunda sorunlu olmayan mevcudu kullanmışlar ve
böylece büyüklük açısından küçük ölçekli olmuşlardır. Moğol imparatorluğu ve
Halifeliğe dayalı geniş devletlerin bulunduğu yerlerde sadece ismen siyasi
birimlerdi, kendi topraklarının çevre bölümlerinde gerçek bir kontrole sahip
değillerdi. Yeni Türkiye Cumhuriyeti, iletişim konusunda etkili bir sistem
geliştirmeyle ilgili hırslı detaylı planlarıyla birlikte kendisinden öncekilerin
örneklerinden faydalanmıştır.
Deniz aşırı toprakların birleştirilmesi ve elinde tutulmasıyla ilgili stratejik ve
siyasi sorunlar, ülkenin topraklarındaki uzak bölgelerinde sorunlardan tümüyle
farklı olmasına rağmen, şüphe götürmeyen bir gerçek, uzak alanlarla iletişimin
mevcut şekillerinin, İngiliz ve İspanyol ana ülkelerinden Amerikan kolonilerinin
kaybedilmesinde oynadığı roldür.
Amerikan kolonilerinin İngiltere’ye karşı ayaklanmasında siyasi coğrafyanın
tanınmış hukukunu izlemişlerdir. Avrupa’nın uzak batı sınır bölgesini
oluşturmuşlardır ve ayrılmaya yönelik eğilim tüm çevre topraklarda ortaya
çıkmış… görece uzak yerler hükümet kontrolünü zorlaştırrmaktadır…6
Topografya, iklim ve uzaklık böylece ülke içerisinde kolay iletişimi
belirlemektedir ve ayrılıkçılığın gelişme olasılığını yaygınlaştırmakta veya
büyük ölçüde azaltmaktadır. Bölümler, dağlar veya çöller tarafından kesilebilir
veya nehir vadisinde yer alan bölüm ana ülkenin diğer bölümleriyle değil de,
yabancı ülke ile ekonomik kimliği önceden tasarlayabilir, yerel çıkarlar ve yerel
politikaları geliştirme eğilimi merkezî hükümetin kontrolünü sarsabilir.
Bölgecilik, çevrede meydana gelmedikçe ve etnik farklılıklarla birleşmediği
sürece siyasi bağlantıların kopması mutlaka neden teşkil etmeyecektir. 19. ve
20.yüzyıl başlarında bölgecilik Türk ve Avusturya İmparatorluklarının
çözülmesine neden olmuştur ve Orta ve Doğu Avrupa’da, Topografya etnik
5 Otto Maul, Politische Geographie ( Berlin, 1925 ), ss.498-499. 6 E. C. Semple, American History and Its Geographic Conditions (New York 1903), s. 47.
-
12 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
yayılmanın önlenmesinde rol oynamasına rağmen topografik açıdan izole olmuş
alanlar yerine kendi kaynakları etnik birimlerden oluşan bağımsız devletler
kurulmuştur. Bölgecilik, milliyetçiliğin şiddetli şeklini aldığı durumlarda Tuna
havzasının devleti olarak doğal coğrafya biriminin bir elementine sahip
Avusturya-Macaristan devletini sona erdirebilir.
Bölgecilik, ayrılıkçılığın gerisinde kalsa da yine birleşik bir ulusal
politikanın uygulanmasında güçlükler yaratabilir ve sonrasında ulusal politika
bu çatışmalar arasında bir uzlaşmayı yansıtacaktır. Bölgeciliğin bir paradoksal
özelliği, ekonomik bölgecilik malların karşılıklı değişimini geliştirdiğinden bir
ülkenin birliğinde en güçlü elemanlardan biri olabilirken, halen dış politika da,
dış ticaret politikasının çeşitli bölgelerin koruma, pazarlar, hammaddeler ve
sermaye için çatışan talepleriyle birleştirilmesinin zorlukları nedeniyle
anlaşmazlık konularından biri olabilmesidir.
Böylece bölgecilik, birçok faktörün katkısıyla karmaşık bir fenomen olarak
görülmekte, topografya ve iklim daha az öneme sahip olmaktadır. Günümüzde
Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya ve Avustralya’da bulunan bölgecilik,
topografya ve iklim tarafından belirlenen ekonomik uzmanlaşma temelindedir.
Almanya’da hem topoğrafik hem de ideolojik olarak oluşturulmuştur; Fransa’da
coğrafik, ekonomik, geleneksel ve ideolojiktir. Zamanımızda tren yolu, buhar
gemisi ve havayolu gelişmeleri şeklinde kendini gösteren teknolojik gelişme
bölgecilikten kaynaklanan neredeyse tüm topografik sorunları çözebilmeyi
mümkün hale getirmiştir ve böylece herhangi büyüklükteki alanın etkili bir
biçimde bütünleşmesi sağlanabilmektedir. Dış politika üzerinde en görünen
etkiye ekonomik bölgeciliğin sahip olduğu söylenebilir.
Büyük alan, özellikle istenen iklim ve verimli toprakla birleştiğinde, gücü
oluşturan eleman olmaktadır, ancak bazı güçler tüm topraklar üzerinde etkili bir
iletişim sistemi kurulmasıyla oluşan merkezi bir kontrolden sonra etkili
olabilmektedir. Eğer topografya ve iklim iletişimin gelişmesinde yardımcı
olurlarsa, geniş devletten güçlü devlete evrim hızlı olabilecektir. Tersi durumda
topoğrafya ve iklim engeller yarattığında, devlet bu doğal engelleri yapay
yollarla sona erdirmek için gerekli sermaye ve teknolojik beceri için gerekli
elemanlara sahip oluncaya kadar beklemek zorunda kalacaktır. Türkiye’nin
1914’ten önce ve Brezilya ve Çin’in günümüzde en geniş devletler arasında yer
almalarına rağmen halen ikinci sınıf güç olmalarının nedeni böylece
netleşmektedir. Türk topraklarının büyük bir kısmı çöldü ve daha önce de
belirttiğimiz gibi ülke yeterli iletişim sistemi ve etkili bir yönetime sahip değildi.
Aynı iletişim eksikliği Çin örneğinde tam endüstriyel tekniğin eksikliği ile
birleşmiştir, bugüne kadar Brezilya ve Çin’in çeşitli bölgeleriyle etkili bir
şekilde entegrasyonunu geciktirmiştir. Büyüklüğün potansiyel güç anlamına
gelmesinden ve batı teknolojisinin yayılmasıyla büyüklüğün zamanla birleşerek
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 13
hemen hemen gerçek güç anlamına gelmesi sonucundan az da olsa kaçınmak
mümkündür. Avrupa Konfederasyonu hayali gerçekleşmediğinde, şu andan
itibaren elli yıl da dünya güçlerinin yönetim grubunda Çin, Hindistan, Amerika
Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu yer alacaktır.
KONUM FAKTÖRÜ
Büyüklük önemli olabilir, ancak yalnızca devletin dünya güçleri
hiyerarşisinde sıralamasını belirlememektedir ve devletin uluslararası ilişkilerde
ve dış politika problemlerinin tanımlanmasında, devletin konumundan daha az
öneme sahip olabilmektedir. Devletin konumu, kara kıtalarına ve dünya
denizlerine yakınlığı veya bölgesel konumu açısından diğer ülkelerin
topraklarına ve etrafındaki komşulara göre tanımlanabilir. Dünya denizlerine ve
kıtalara uzaklığı, enlem, boylam, rakım olarak belirtilmektedir. Bölgesel açıdan
ise çevre alanlar ile ilişkiler, uzaklıklar, iletişim hatları ve doğal sınır toprakları
terimleriyle ifade edilmektedir.
Bir devletin coğrafî konumunun tüm tanımı her iki tanımlamayı içermekle
birlikte ve bu bilgilerin analizini de kapsar. Bazı bilgilerin önemi, iletişim
araçları, iletişim yolları, savaş teknikleri ve dünya merkezlerinde kaymalar
olduğunda değişmektedir ve belirli bir yerin tam anlamı, o yerin iki sistemle
ilişkisine göre elde edilmektedir; konum bilgilerini oluşturduğumuz bir coğrafî
sistem ve bu bilgileri değerlendirdiğimiz bir tarihi sistem.
Açıkladığımız devletin coğrafi konumu yani dünya ve bölgesel konum
bilgileri ve önemi, devletin dış politikasında en temel faktördür. Ülke
topraklarının büyüklüğünü konumu değiştirebilir ve birçok küçük devletin
tarihsel önemini açıklayabilir. Konumu devlete ait birçok faktör üzerinde
belirleyici olarak etkide bulunmaktadır. Dünya konumu iklim bölgesini ve
böylece ekonomik yapısını, bölgesel konum ise potansiyel düşmanlarını
tanımlayarak toprak güvenliği problemini ortaya çıkarmakta ve potansiyel
ittifakları ise ortak güvenlik sisteminin bir katılımcısı olarak muhtemelen
devletin rolünün sınırlarını belirlemektedir. İngilizler İmparatorluktan
vazgeçmeye istekli olsalardı, bin mil batısındaki Britanya adaları “izolasyonizm
“(yalnızcılık -kendini diğer ülkelerin sorunlarından ve dünya politikasından uzak
tutan devletlerin stratejik politikalarını tanımlamak için kullanılır ) lüksü içinde
olmaktan zevk alabilirlerdi. Mevcut konumlarıyla, İmparatorluk olsun ya da
olmasın, Britanya adaları kaçınılmaz biçimde Kıta Avrupa’sı politikalarıyla
sarılmış durumdadır.
Kuzey Kutup Denizi’ndeki sulama problemleri nedeniyle Fransızlar Süveyş
yakınlarında bir hendek kazdığından ve Panama yakınlarında Amerikalılar ile
birlikte bir hendek oluşturduklarından beri, dünyanın geniş toprak yığınları iki
-
14 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
adadan Avrasya ve Kuzey Amerika yarımada fonksiyonu olarak ve üç gerçek
adadan Güney Amerika, Afrika ve Avustralya olarak oluşmaktadır. Bir devletin
dünya konumu bu toprak parçalarına göre bir problem oluşturmaktadır. En
büyük kara parçalarının kuzey yarımkürede ve en geniş alanların ise güney
yarımkürede tropikal bölgede olmasının belirli sonuçları vardır. Siyasi ve
endüstriyel olarak, kuzey yarımküre güneyden her zaman daha önemli olacaktır
ve kuzey yarımkürenin çeşitli bölümleri arasındaki ilişkiler dünya tarihinde
güney yarımkürenin bölümlerinden veya iki yarımküre arasından daha fazla
etkiye sahip olacaktır. Böylece bir devletin kuzey veya ekvatorun güneyinde
olması, devletin siyasi önemini, uluslararası ilişkilerinin yapısını ve dış
politikasının problemlerini belirlemede geniş bir rol oynayacaktır.
Ekvatora göre konum, iklimi büyük ölçüde belirleyecektir ve dünya siyasi
olaylarının büyük bir kısmı ılımlı bölgelerde merkezileşmiştir. Okyanus akımları
ve diğerlerinin normal iklim durumları üzerinde değiştirici etkiye sahip olmasına
rağmen, konumun önemi belli bir ölçüye kadar değişmiş olacaktır. Körfez
akıntıları ile ısınan Avrupa kıyılarında, devletler kutup dairesinden olabildiğince
kuzeyde yer almaktadırlar. Ancak Amur nehrinin ağzı ve Kamtchatka ve
Labrador limanları yılın altı ayı buzla kaplıdır. Tarih 25 ve 60 derece enlemleri
arasında yapıldığından ve güney yarımkürenin toprak alanlarının oldukça küçük
bir kısmının bu enlem değerleri arasında yer almasından dolayı, genel olarak
tarihin 25 ve 60 derece kuzey enleminde yapılmaktadır.
Dünya konumunun önemi sadece kıta yığınlarına göre değil, okyanuslara
göre de açıklandığında net hale gelmiştir. Beş temel su yolu, Güney Kutup
Denizi, Kuzey Kutup Denizi, Hint Okyanusu, Pasifik ve Atlantik Okyanusudur.
Güney Kutup Denizinin drenaj için toprağı yoktur ve Kuzey Kutup Denizindeki
konum, her ne kadar Sovyet hükümetinin Kuzey Sibirya Kıyılarını cesurca açma
çabalarına rağmen, çok uzun bir dönem büyük engellerle dolu olarak kalacaktır.
Hint, Pasifik ve Atlantik okyanusları arasında, dağ sıraları dağılımı ve nehir
akışları nedeniyle kara yüzeyi ile okyanus yüzeyi arasında en tercih edilen orana
sahip olduğundan Atlantik okyanusu en önemlisidir. 35 milyon mil karelik
alanda, Afrika dışında Atlantik 19 milyon kare mil alana suyunu akıtmaktadır ve
nehirlerin birçoğunun deniz seferine imkân tanıması bölgelerin iç kısımlarına
kolayca ulaşmaya imkân sağlamaktadır. Atlantik kıyılarında ve iç denizlerinde 9
yüz milyon insan veya toplam dünya nüfusunun yüzde 44 yaşamaktadır ve
Atlantik birçok alana yüksek yaşam standardı getirmiştir.
Atlantik dünya için en azından dünya dış ihracatının üçte biri muhtemelen
daha fazlasını gerçekleştirmektedir. Atlantiği geçen trafik tüm deniz yolu
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 15
trafiğinin yüzde 75’idir. En önemli hammadde ve mamul malların üretimi
Atlantik dünyası içerisinde Atlantik kıyılarında aynı şekilde yoğunlaşmıştır.7
Atlantik alanı tüm geniş güçlere ve Japonya dışında tüm büyük deniz
güçlerinin temel deniz üslerine sahiptir.
Pasifik, yüzeye su akıtma oranı olarak daha az tercih edilendir. Okyanus 68
milyon mil kare alandan oluşmakta ve su akıttığı yüzey sadece 8 milyon mil
karedir. “723.000.000 insan veya tüm nüfusun yaklaşık yüzde 35, 4’ü Pasifik
kıyılarında yaşamaktadır.”8 Yüzdelik bu kısmın büyük çoğunluğu Asya’da
görece düşük yaşam standartlarında yaşamaktadır. Sadece altın değeri değil,
göreceli olarak şu an yükselmekte olan dış ticaret hacmi açısından Pasifiğin
ticari öneminin Atlantik ile karşılaştırılabilmesi çok uzun dönem alacaktır.
Coğrafi olarak, iki okyanus arasında yer alan Hint Okyanusu, Malakka
Boğazı ve Süveyş Kanalı ile bağlantıyı sağlamaktadır. Yaklaşık 400 milyon
insan örneğin toplam nüfusun yüzde 19, 8’i burada, çoğunluğu oldukça düşük
yaşam standartları içerisinde yaşamaktadır. Avustralya dışında, politika
üretmeyen bir koloni dünyasıdır ve halen günümüzde pratik açıdan İngiliz
denizidir.
Bu nedenle günümüzde Kuzey Atlantik, bir devletin konum olarak yer almak
isteyeceği deniz yapısına sahiptir. Onu takiben Güney Atlantik, Kuzey ve Güney
Pasifik ve Hint Okyanusu gelmektedir. İklim ve toprak yığınlarının dağılımını
düşündüğümüzde, dünyanın siyasi faaliyetlerinin 25 ile 60 derece kuzey
enleminde şu an ve gelecekte de merkezileşmiş olduğu sonucuna varılmaktadır.
Dünya konumu, devletlerin siyasi ve endüstriyel olarak aktif olmak istedikleri
güç ve önemin elemanlarından biridir ve Kuzey Atlantiğe doğrudan ya da
dolaylı giriş yapabilen kuzey yarımkürenin ılımlı bölgelerinde yer alan devletler
böylece dünya güçleri olarak sıralanacaklardır. İnsanoğlu ilk olarak Atlantiği
geçtiğinde, Japonya kendi kıyılarından gelişme göstermiş tek büyük güçtür.
Konum açısından bakıldığında en istenilebilecek ülke dünyada Amerika
Birleşik Devletleridir. Toprakları iki okyanus kıyılarındadır ve bu nedenle
dünyanın en önemli iki ticaret yoluna doğrudan ulaşım imkânına sahiptir. Rocky
dağ sıraları (Amerika’nın kuzey batısında uzanan büyük dağ sıraları, Kayalık
Dağları ) ve sarp dorukların yükseklik ve yönleri açısından Amerika’yı başlıca
Atlantik drenaj alanı yaptığı için, Panama kanalı yapılmadan önce bu olgu çok
sınırlı bir öneme sahipti. Kıstağın delinmesiyle birlikte, buna rağmen kıtanın
kalbi ve can alıcı noktası olarak sonsuza kadar kalacak olan Rocky dağlarının
doğu toprakları, Pasifiğe kolayca bir yön verebilmekteydi ve Amerika Birleşik
Devletleri’nin tüm ekonomik yapısı iki okyanusa açılmayı sağlamıştı.
7 Gregory Bienstock, The Struggle for the Pacific (Londra, 1937), s. 93. 8 Ibid.
-
16 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
Bu nedenle konum denirken ilk akla gelen büyük topraklar ve okyanuslardır.
Unutulmamalıdır ki küresel çerçeve referansı, her ülkenin farklı bir merkezi
olduğu için başka bir deyişle devletin başkenti olarak, her ülke için farklıdır. Her
dış ofis, kullandığı atlas ne olursa olsun, zihinsel olarak dünyanın farklı bir
haritası ile çalışır. Bunun anlamı dünyada belirli bir alanda birbirinden uzakta
yer alan iki devletin tümüyle stratejik ve siyasi öneme sahip olacağıdır, bu olgu
dünya çapındaki kolektif güvenlik sistemimizin hatasından sorumludur. Aynı
zamanda tümüyle, farklı referans çerçeveleriyle birlikte devletler arasında etkili
siyasi işbirliğini geliştirme çabaları sırasında ortaya çıkan yenilemeyecek
güçlüklerden de sorumludur.
Konum gerçeği değişmez. Efsanevi 7. Roma Kralı Tarquinius Superbus,
kendi yarımada krallığı, Mussolini’nin yarımada krallığının yaptığı aynı denizi
saptadı; ABD’nin 25. başkanı McKinley şehir planı düzenlenmesini imzaladı,
Rooselvelt ise bu anlaşmayı kaldırdı, ancak ABD’ye göre Küba’nın coğrafi
konumu değişmeden kaldı. Bazı olguların önemi buna rağmen değişmektedir.
Daha önceden açıklanan, öncelikli dünya konumunu değerlendirmeye hizmet
eden referans çerçevesi, hem coğrafyayı bu yüzden sabit, hem de tarihi açıdan
değişen yönleri içermektedir. Bir kez daha hatırlamakta fayda vardır; belirli bir
alanın önemi belli bir devletin dış politikasında bir etmen ve aynı devletin
geçmiş tarihinin bir sonucudur. ABD’nin dış politikasında Kuzey Atlantik’te
bulunan konum bir faktördür ve Atlantik’in bugünkü öneminde ABD’nin
gelişmesi belirleyicidir. İkinci nokta tarihçiler için bir problemdir. Coğrafi olan
ilk yön ise devlet adamları için bir olgusal veridir.
Yavaş ancak değişmez etkiler, askerî güç ve kültürel yayılma merkezlerinin
değişmesinden ortaya çıkan önemli konum değişiklikleridir. Tarihin başından
itibaren, Batı medeniyeti geniş su havzaları etrafında gelişme göstermiştir.
Helen medeniyeti (Eski Yunan kültürü ile doğu medeniyetinin kaynaşmasından
ortaya çıkmış yeni bir kültür) Ege Denizi’nin çevresindeydi, Roma uygarlığı
Akdeniz etrafındaydı ve günümüzün Batı uygarlığı da Atlantiği kuşatmıştır.
Konum önemlidir bu nedenle belirli bir tarihsel dönemde su havzası kültürel
yayılmanın kaynaklarını içermektedir.
Uygarlığın yüzyıllar boyunca ilerlediği genel yol, kuzeye alt tropik enlemden
serin ılıman bölgeye, yani doğudan batıya doğrudur.
Antik medeniyetin hepsi 20 ile 30. derece kuzey enlemi arasındaydı; Doğu’da
Yangtze-Kiang nehirleri üzerinde Çin medeniyeti; merkezde Ganj’ın kıyılarında
Hint medeniyeti; nihayet Batı’da, Nil boyunca, Mezopotamya ve Mısır
medeniyetleri. Ardından, nispeten daha yakın bir zamanda, medeniyet kuzeye
doğru bir on derece hareket etti ve Kuzey enleminde 35 ile 45 dereceleri
arasında gelişti; bu Doğu’da Hoang Ho (Sarı Nehir) kıyılarında Çin ve Batı’da
Yunan ve Roma medeniyetlerini meydana getirdi. Modern medeniyete gelince, o
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 17
daha da kuzeye tırmanarak, 45 ile 55 derece enlemleri arasında gelişti ki bu
Avrupa’nın kuzey-batısı ve Amerika Birleşik Devletleri, vs’dir. 9
Dünya güç merkezlerindeki bazı kaymaların bir ülkenin kaderinde dikkate
değer bir kesinlikle değişiklik yarattığı çok açıktır. M.Ö. ilk yüzyılda güç
merkezi Akdeniz’di ve Avrupa bölümü Kuzey Denizi kıyılarında bulunan
önemsiz ve faaliyet alanlarından uzak Hollanda olarak biliniyordu. 1500
yılından sonra merkez Batı Avrupa’ya kaydı ve Hollanda, Avrupa’nın en önemli
nehirlerinden birinin ağzına sahip olarak dünya güçlerinden biri konumuna
geldi. Ülke ilk dönemdeki izolasyon ortamının yol açtığından daha fazla bir
kredi hakkına sahip olmadan dış siyasi ve ticari bir pozisyon elde etmişti. Buna
karşın, M.Ö.2000 yılında Suriye ve Filistin dünya medeniyetinin kalbinde yer
alıyordu ve siyasi faaliyetler Babil ve Mısır büyük imparatorlukları arasındaydı.
İki bin yıl sonra bu bölge doğudaki güç merkezlerinden uzak kalmıştır. Zaman
geçtikçe Avrupa ile Asya arasındaki en kısa yol olma özelliği ile geçiş ülkesi
olarak yeniden büyük önem kazandılar ve gelecekte de muhtemelen çeşitli
düzeylerde bu konumlarını muhafaza edeceklerdir. Karavan, motosiklet veya
havadan mutlaka Küçük Asya (Anadolu’dan) geçilmek zorundadır. Ancak
uygarlık hareketlerinin döngüsü kendini tamamlayana kadar siyasi yaşam bir
kez daha Akdeniz’in doğu kıyılarında yoğunlaşmış olduğundan, Suriye ve
Filistin varış yeri yerine kendilerini bir kavşak rolüne uyarlamak zorundadır.
Ortaçağ dönemleri sırasında, Roma İmparatorluğunun gücü düşüşe geçtikten
sonra, Avrupa hâlâ doğu ve güneydoğuyu, Akdeniz’deki en zengin limanları ve
en çağdaş şehirleri nasıl daha iyi yapacağını düşünmüştür. Amerika kıtasının
keşfi ile merkezin çekim kuvveti kuzeybatıya doğru hareket etmiştir ve 16.
yüzyıl başlangıcından 20.yüzyıl başına kadar, zenginlik, kültür ve siyasal
yaşamın merkezleri batı Avrupa’ydı. Büyük Britanya ada konumunun sağladığı
avantajla ve sürekli güç dengesi politikasıyla dünyayı sahip olduğu deniz gücü
ile belirlemekteydi. İspanyol-Amerikan Savaşından sonra Amerika Birleşik
Devletleri’nin dünya gücü statüsü olarak yükselmesiyle, Batı Atlantik ve Güney
Amerika’daki Büyük Britanya’nın gücü azalmıştır. Benzer biçimde Dünya
savaşlarından sonra Japonların güç olarak yükselmesiyle, özellikle de
Washington Konferansı sonrasında denizlerde Japonya’nın etkinliği kurulunca,
Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri kendi hâkim pozisyonlarını Batı
Pasifik’te kaybetmiştir.
9 T. Kobayashi, La Société Japonaise (Paris, 1914), s. 84, not. Bu bağlantıda aşağıdaki tablo ilginçtir;
Babil Enlem 32.5 Kuzey Boylam 44.5 Doğu.
Atina Enlem 38 Kuzey Boylam 23.5 Doğu.
Roma Enlem 41.5 Kuzey Boylam 12.5 Doğu.
Paris Enlem 48.5 Kuzey Boylam 2 Doğu.
Londra Enlem 51.5 Kuzey Boylam 0.5 Batı.
-
18 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
Dünya gücünün merkezi batı Avrupa’ya taşındı veya daha fazla dünya
merkezi olabilecek yerler kalmadı. Dünya tarihinde bir dönem sona erdi. Yeni
dönemin özellikleri gücün ademimerkezileşmesi ve farklı merkezlerin hâkim
olduğu büyük alanların yaratılmasıdır. Bu merkezler Amerika kıtasından
Amerika Birleşik Devletleri, Doğu Asya’dan Japonya, Avrasya’nın stratejik
merkez alanından Moskova ve Avrupa’dan Doğu Atlantik ve Hint Okyanusudur.
Büyük kayma değişimleriyle, her alanın konumu böylece dış politika
problemlerini etkiledi. Roma’nın problemi artık Kartaca değildi, ancak Londra
ile Merkezi Amerikan Cumhuriyetleri Washington’un planları hakkındaki
Londra endişeleriyle ilgili niyetlerini değiş tokuş yaptılar, Çinliler sadece uzak
Avrupalı güçlerin talepleriyle değil, kendi saldırgan komşularının talepleriyle
karşılaştılar.
Uygarlık merkezlerinde ve güçlerde kaymalar sadece yavaş gelişirken,
iletişim yönlerindeki kaymalar kısa bir dönem için görece konumun önemini
değiştirebilir. Hindistan’a deniz yolunun keşfi ile Doğu Asya’ya olan eski yolun
yerini, Akdeniz ve Merkezi Avrupa aldı. Amerika kıtasının keşfi Atlantik
dünyasını en önemli faaliyet sahnesi ve Akdeniz’i bir küçük iç deniz yaptı.
Venedik konumu nedeniyle, İspanya ve Portekiz’e karşı dünya ticaretinin
kraliçesi olarak yerini aldı. Aynı zamanda Baltık önceden Kuzey Avrupa
ticaretinin merkezi olarak, ana ticaret yollarından yoksun kaldı. Zenginleşmiş
şehirler Nürnberg ve Augsburg, Lübeck ve diğer Hamburg ve Bremen gibi
Hansa Birliği şehirleri10 (Kuzey Avrupa’da ticari ittifak şehirleri) daha önemsiz
hale geldi. İngiltere ve hatta Hollanda dünya ticaretinin çevre bölgesinden
merkezine hareket ettiler. Güney Afrika uç kısmından gemiler seyahat etmeye
başladıklarında, Capetown, Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla bir kez daha
Akdeniz’e dönen 1869’daki kaybettiği ticari önemini yeniden kazandı ve Doğu
Asya ilk başlardaki önemini yeniden kazandı ve Avrupa’dan Asya’ya hava yolu
güzergâhı olduğundan günümüzde yaygınlaştı. Brezilya ve Arjantin
limanlarından geçerek akıp giden trafiğin büyük bir kısmı, günümüzde Panama
Kanalı’na doğru akmaktadır ve bu yol Merkezi Amerika ile Amerika’nın batı
kıyılarının lehine işlerken, Güney Amerika’nın doğu kıyılarının zararını
karşılamaktadır.
Tren yollarıyla birlikte kanalların inşa edilmesi konumun önemi açısından
büyük bir değişim meydana getirebilir. 1901 yılında Trans-Sibirya tren yolunun
açılması, Çin çay ticaretinin ilk merkezi Kjatchta için ölümcül bir darbeydi.
10 Vogel, genel olarak kabul edilmiş Hansa Birliği şehirlerinin öneminin azalmasının Amerika kıtasının
ve Hindistan’a deniz yolunun keşfedilmesi sonucunu tartışmaktadır. Bu sonucun Almanya’nın siyasi
çözülmesi ve Alman Emperyal gücünün Hansa birliğinin çıkarlarını koruma konusunda yetersiz
kalmasıyla daha çok ilgili olduğunu ileri sürmüştür.. [W. Vogel, Die Entstehung des modernen
Weltstaatensystems (Berlin, 1929), ss. 62-63.]
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 19
Çin, Irkutsk ve diğer Sibirya’nın pinekleyen kasabaları kendilerini Petrogad’tan
Vladivostok’a giden yolun kenarında bulurken, yol acımasız şekilde güzergâh
olarak Kjatchta’yı içine almıyordu. Novo Sibirsk’ten Moskova-Taşkent hattına
yapılan Türkistan-Sibirya tren yolu bir yanda Pasifik kıyılarıyla diğer yanda
yüzyıllar boyu izole olmuş Moskova ve Petrograd (St.Petersburg) bölgesiyle
doğrudan iletişim içerinde bir konuma sahip olmuştur. İngiliz Hindistan’ına
önceleri akan Sinkiang ticaret noktasından Yarkand, tren yoluna ulaşım imkânı
olan Kaşgar ve Kuldja’ya (Doğu Türkistan’da yer alan şehir) karşın bir ticari
merkez olarak konumunu oluşturdu. Amur nehrinin ağzında yer alan
Nikolayevsk şehri, Taishet’ten kıyıya doğru tren yolunun seyahat
güzergâhlarından biri olmuştur ve Komsomolsk şehri Ukrayna’da başlangıçta
var olmazken, günümüzde tren yolunun ana seyahat güzergâhlarından biridir ve
Nikolayevsk’e üç kolun kavşağı Khabarovsk ve halen isimsiz yeni liman
Komsomolsk’un doğusunda yaratılmıştır. Bu liman elli yıl önce akla hayale
gelmeyen bir ticari ve stratejik öneme sahip kıyı ili olmuştur.
Bir ülkenin ya da o ülkenin bir bölümünün iletişim ya da ticari yolların
trafiğinin hattı üzerinde veya yakınında oluşan değişimlerden faydalanıyor
olması açıkça görülmektedir. Ekonomik bakış açısından doğru olmasına rağmen,
siyasi açıdan mutlaka geçerli değildir. Ülkenin çalıştığı rota zayıf olabilir ve
rotanın büyük önemi, söz konusu bölümde dünyanın büyük güçleri arasında
rekabetin kemikleştiği bir yer haline gelebilir, ülke sahip olduğu avantajlı
konumu bağımsızlığı ile ödeyebilir. Süveyş Kanalı’nın savunmasında Mısır
yeterli güce veya güvenilecek istikrara sahip değildi ve bu nedenle Mısır
hükümeti İngiliz işgalini kabul etmeye zorlandı. Yeni dünya’da Isthmian
Kanalı (Panama Cumhuriyeti içerisinde) Amerika Birleşik Devletleri’nin doğu
ve batı kıyıları arasındaki iletişim yolu açısından hayati öneme sahip olarak
yönetme yetkisi Kolombiya ve Panama devletinin elindeydi. Panama bu konuma
uygun olarak bağımsızlığını ilan etti. Kra kıstağı Pasifik’ten Hint Okyanusa
kadar olan kanalın mantıki noktalarından biridir. Japonlar, taklit için sahip
oldukları hediye ile bir gün Anglo Sakson kız kardeşlerini taklit edebilirler ve
kendilerine ait bir kanal işletebilirler, böylece Hint Okyanusuyla mevcut olan
güç ilişkisini yıkabilir ve Singapur’un değerini ortadan kaldırabilirler. Bu sezon
için, Siyam kendi gelişiminde hem Londra ve Tokyo’dan hayati bir çıkar
beklemeye devam edebilir.
Yollardaki bazı değişimler şu an belirtilmiştir ve coğrafi konumdaki önem
üzerindeki etkileri iletişim anlamındaki teknolojik gelişmenin sonucudur. Buhar
gemisinin gelişimiyle insanoğlu denizde büyük dairesel yollar izleyebiliyordu.
Uçakların gelişimiyle birlikte daha önce olmadığı kadar topraklar üzerinde geniş
daireler izleme imkânına kavuşmuşlardır. Uçaklar denizin uzandığı alandan
-
20 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
daha geniş alana ulaşmasına rağmen, etkin seyir yarıçaplarının yükselmesine
kadar kara üslerinin bulunduğu yolları takip etmeleri zorunludur.
Yeni iletişim yolları hayata geçince, dünyanın yüzeyinin yeni bölümleri
kesinlikle kazanacaktır ve diğer bölümlerin önemi azalacaktır. Hava ulaşımının
gelecekteki gelişmesinin anlamı, şu an değersiz ve sahipsiz küçük toprak
parçalarının en çok istenen yerler olacağıdır. Amerika Birleşik Devletleri,
Büyük Britanya ve Rusya, 1881’de keşfedilmiş Kutup okyanusu üzerinde New
York’tan Tokyo’ya doğru uzanan doğrudan hava yolu üzerindeki Wrangel
adalarına sahip olma konusunda uzun süreden beri devam eden bir anlaşmazlık
içerisindedirler. Büyük Britanya 1916 yılında ada üzerinde hak iddia etmişti,
Amerika Birleşik Devletleri 1924 yılında adaya kendi bayrağını dikti ve bu
tarihten üç gün sonra Rus bayrağı adaya çekildi. Rusya, 1916, 1924 ve 1926’da
adayı ilhak ettiğini ilan etti, 1927 yılında adada bir koloni kurdu. Ancak Birleşik
Devletler bu ilhakı tanımayı reddetti. Hawaili izci gençler Baker, Jarvis ve
Howland kamp seyahatlerinde keşfettikleri mercan kayalıkları noktalarının
işgalini de ekleyerek yasal başlıkları güçlendirdiler ve bu başlıklar tapu
kayıtlarına girdi. Bermuda adaları, Azor kıyıları, Cape Verde adaları, St.Helena,
Ascension, Tristan d’Acunha, Fernando Noronha ve St.Paul geleceğin hava
yolları üzerinde yer alacaktır ve Midway, Wake ve Guam adaları Birleşik
Devletlerden Filipinler’e yolları işaretlemektedir. Şimdiye kadar dünya
ticaretinden dışlanmış New York’tan Avrupa’ya direkt hava yolu üzerinde yer
alan Kuzey Sibirya, İrlanda ve Grönland gibi anakaranın bölümleri, kendilerini
dünya ticaret akımının ötesindeki uzak köşeler yerine merkez olarak
bulacaklardır.
Ancak aynı coğrafi konum, yönde bir değişiklik içermemesine rağmen,
iletişimin yeni anlamıyla yeni bir stratejik ve siyasi anlam elde edecektir.
Örneğin uzaklık sadece mil olarak değil saat olarak tanımlanacaktır ve böylece
hareket somut anlamda olasılıkları ortaya çıkarır. At ve arabadan tren yoluna,
motorlu araba ile traktörden uçak ve uçak gemilerine, denizde ise yelkenli
gemiden buharlı gemi ve motorlu gemi ile zeplin ve uçak gemisine uzaklıklar
sürekli azalmaktadır. 18.yüzyılın ikinci yarısında, Atlantik Okyanusu altı hafta
genişliğindeydi ve Birleşik Devletler pratik olarak Avrupa’dan izole olmuştu.
Aynı okyanus, günümüzde üç gün genişliğindedir, sabırsız New York’lu hafta
sonu Paris’te olabilmektedir.
Yunanlılar Persleri yendikten sonra, herhangi bir Pers ordusunun, bir atın 24
saat içerisinde gidebileceği uzaklık yerine kıyıya daha yakın gelmemesini şart
koşmuş, böylece kendileri için büyük derecede bir güvenlik sağlamışlardı. Aynı
hüküm günümüzde Pers atlı grubun seyir çapını belirten hattın gerisinde, Türk
hava saldırılarına karşı küçük güvenlik çabaları sağlayabilir. İngiliz deniz
kuvvetleri tarafından yeniden güçlendirilmiş İngiliz kanalı, en süratli gemilerin
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 21
gelişmesinden sonra bile İngilizlerin kendilerini kanalın arkasında kaldıkları için
güvenli hissetmelerini sağlayan bir bariyer olarak kaldı. Hava taşımacılığı
açısından Londra şimdi eski kıtada olduğundan daha az güvenlidir.
Bazı teknolojik gelişmelerin savaş silahlarına uygulanması, belirli bir alanın
önemini stratejik ve siyasi açıdan hızla değişime uğratmaktadır. Hava savaşı
öncesi günlerinde, eğer filo kara takviyesinin arkasında korunmuş şekilde yer
alır ise deniz üsleri ve deniz istasyonları kendi görevlerini yerine
getirmektedirler. Açık deniz adaları veya zayıf güçler yakınındaki dar yarımada
noktaları bazı amaçlar için ideal uygunluktaydı ve İngiliz ve diğer deniz güçleri
tarafından aranan yerler olmuştur. Savaş sonrası dönemde, bomba saldırısı,
savaş uçaklarının karşı atağına temel olarak dayanan hava savunması üzerinde
bir taktik avantaj elde etti. Hava savunması gerekli uyarıyı sağlayabilmesi için
toprağın derinliğini gerektirir. Ancak uzak deniz istasyonlarının birçoğu,
savunma kolaylığının alanın küçüklüğünü gerektirdiği zamanda farklı taktik
durumlar elde ettiler. Günümüzün modern koşullarında eğer çevresinde
potansiyel düşmanın, yerel hava kuvvetine karşın kendi hava üstünlüğü varsa,
bir filoyu güvenli bir yerde demir atmış şekilde tutmak zordur. Malta’nın
değişen konumu bu koşullar altında, son İtalyan-İngiliz diplomasisi üzerinde
etkili olmuştur. Sadece Malta değil Aden de, Etopya’nın fethinden itibaren bu
değişimi geçirmiştir ve gelecekte aynı problemler Cebelitarık ve Hong Kong
için oluşabilir. Uçaksavarlardaki son gelişme dar toprak alanın yeterli
savunmasını mümkün kılabilmesine rağmen, uçaksavar noktaların başlangıçtaki
önemini yeniden kazanabilmesi gerekir.
Önceki sayfalarda coğrafyanın dış politika üzerinde oluşturduğu durumların
bir analizi yapılmıştır. Büyüklüğün, iklim, topoğrafya ve teknolojik gelişmeyi
değiştirme etkisi belirtilmiştir. Güç merkezlerinin kaymalarında, iletişim
yollarının değişmesinde ve ulaşım ve savaş için yeni icatlar ile değişen konumun
önemi gösterilmiştir. Dünya konumu, dış politikada derhal etki yapan faktör
olarak vurgu yapılmıştır. Bölgesel konum yeniden gözden geçirilmek üzere
kalmıştır. Uluslararası hukuk öğrencisi uzak kalmak için kendisine izin verebilir,
ancak uluslararası politika öğrencisinin temel bir gerçek olarak coğrafya ile
ilgilenmek zorunda olduğu aşikardır.11
DIŞ POLİTİKA VE COĞRAFYA, II
11 Bu makalenin ikinci ve sonuç bölümü Nisan’da Review dergisinin sayısında yayınlanacaktır.
MAN. ED.
-
22 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
Bu makalenin ilk bölümünde, devletlerin uluslararası ilişkilerinde ve dış
politika problemlerinde büyüklük ve dünya konumunun etkisini analiz ettik.
Ancak daha yakın konumun etkisi, bölgesel konum ve yakın çevresiyle
bağlantılıdır.
Dünya konumu gibi, bölgesel konum, coğrafî ve herhangi bir zamandaki
tarihi dönemle ilgili sorulardan oluşur. Coğrafî ve tarihî iki sistemle ilişkisine
göre dünya konumunu düşünmek nasıl gerekli ise, bölgesel konumun tam
anlamı, hem coğrafî hem de tarihî ve siyasi devletin yakın çevresinin öneminin
dikkate alınmasıyla ortaya çıkmaktadır.
Bölgesel konum, komşuların çok veya az, güçlü ya da zayıf ve bölgenin
topografik durumu komşularıyla ilişkilerinin yönünü ve doğasını belirler.
Mançurya’nın dış politikasını uygulayan kişinin bir gözü Japonya da diğer gözü
Rusya’da olmak zorundaydı; Belçika’nın her uluslararası pozisyonunda, Fransa
ve Almanya arasında yer aldığı ve Büyük Britanya’dan kanal ile geçilebileceği
dikkate alınmaktadır; Merkezi Amerika devletleri, topraklarının kuzey
bölümünün güçlü bir devlet tarafından işgal edildiğini bir an için unutamazlar;
Balkan devletlerinin birkaçı olmasa da biri diğerine karşı Avrupa da aynı alanı
paylaşmalarına rağmen minimum düzeyde ilişki içerisinde olabildikleri gibi bazı
zamanlarda kuzey komşularıyla ilişki içerisinde olabilmektedirler. Amerika
Birleşik Devletlerinin dış politikasının geleneksel ve değişmeyen yapı
taşlarından ikisi, tüm Avrupa ilişkilerinden izole olması ve sık alıntı yapılan
genellikle de yanlış alıntı yapılan Monreo doktrini ilkeleridir. Bu politikaların
her biri, Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupalı komşularından üç bin mil
uzakta olması gerçeği ile sadece savunulabilmesidir. Eğer Amerika Birleşik
devletleri Büyük Britanya gibi Avrupa kıtasına yakın bir konumda olsaydı
izolasyon politikasını benimseyemezdi, bu politikaya devam etmek için hiçbir
gerekçe ileri süremezdi; Güney Amerika’nın çoğunluğu Afrika gibi Avrupa’ya
yakın olsaydı, Amerika Birleşik Devletleri, Güney Amerika’nın Avrupalı güçler
tarafından tıpkı Afrika’da yaptıkları gibi kolonileşmesini önleyemezdi.
Sadece coğrafî çevrenin dikkate alınması, üç ana bölgesel konumu
önermektedir; kara sınırı olan kara devletleri, deniz kıyısında sınırı olan ada
devletleri ve diğer ikisinden daha geniş olan hem deniz hem de kara sınırı olan
üçüncü grup. Herhangi bir konumun önemi anın siyasi gerçeklerine göre ve bir
devletin eşit veya kendisinden daha güçlü ya da zayıf güce sahip devletler
arasında olmasına göre değişebilir.
Her zaman karşılaştırılabilen az sayıda kara devleti vardır. Günümüzde
Avrupa’da üç, Asya’da iki ve Güney Amerika’da iki devlet ve diğer
devletlerden sadece Etiyopya ve Sırbistan haritadan şu an görünmez olmuştur.
Tüm devletlerin dış politikasının üstün özelliği, kara savunması ve böylece
yakın komşuları ile ilgili özel olarak tanımlanan kendi güvenlikleridir. Denize
-
Dış Politika ve Coğrafya I, II 23
çıkışı olan devletler uzakta bile olsalar, güçlü herhangi bir deniz gücünün baskısı
altındadırlar. Uzaklık etkili istila zorluklarını arttırmaktadır, ancak bombardıman
olasılığını büyük ölçüde engelleyememektedir. Hava savaşının yeni durumları
altında kalan kara devletlerinin bu avantajı, komşu devletlerin tarafsız
görevlerini yapabilmelerine ve düşman bombalarını engellemelerine bağlı olarak
kalacaktır. İspanyol iç savaşından alınan ders, gelecekle ilgili büyük bir güven
için ilham kaynağı oluşturmamaktadır.
Kara devletlerinin çoğunun doğa yapısı savunmalarına katkıda
bulunmaktadır. Geçmişte Macaristan ve Çekoslavakya sınırları kanıt olarak bu
tip örneğe uygundu; her iki ülkenin sınırlarının tümüyle oluşmamıştı. Ancak
bütünüyle her kara devleti dünyanın geri kalanından doğal engellerle ayrılmak
zorunda kalmıştır. İsviçre dağları ve Etiyopya, Bolivya ve Paraguay’ın dağları
ve balta girmemiş ormanları, Tibet platoları örnek verilebilir. Ada devletlerinden
daha çok bu devletler izolasyondan mutluluk duymaktadırlar. Sahip oldukları
zor coğrafya yüzünden, iletişim ve ulaşım yolları gelişmiş ve ayrı devlet yapıları
olarak kendilerini korumuşlardır.
Karasal yönden kapalı konumun belirli dezavantajları, doğa koşulları
aşılmaz sınırlar yaratmadıkça böyle bir konumun normal olmadığı sonucu
ortaya çıkmaktadır. Aksi takdirde eğer devlet yeterli derecede güçlü ise
Sırbistan’ın yaptığı gibi yollarını denize doğru sonunda zorlayacaktır veya
Bolivya ve Paraguay’ın yaptığı gibi deneyecektir. Eğer zayıf bir devlet ise
komşuları tarafından ele geçirilecek ya da bölünecektir. Yunanistan’da bir bölge
olan Arcadia’nın komşuları, Ermenistan, Transilvanya, Etiyopya tarafından bu
sonuçları yaşaması örnek verilebilir. Çekoslovakya ve Macaristan önümüzdeki
on yılda bu tezi değiştirebilirler.
Karasal olarak kapalı az sayıda ada devleti vardır. Sadece büyük güce sahip
ada devleti olarak Büyük Britanya ve Japonya, diğer ada devletleri ise
Avustralya’nın dominyonları, Yeni Zelanda, yeni yaratılmış olan Filipin
Cumhuriyeti ve küçük Amerikan devletleri Küba, Porto Rico, Santa Domingo ve
Haiti’dir. Santa Domingo ve Haiti aynı adayı paylaştıkları için tam anlamıyla
ada devleti sayılmazlar. Tarihte bu listede Girit devleti ve Hawai ile Samoi
ulusları yer almaktaydı.
Uçağın gelişimine kadar ada devletlerinin savunma problemi, özellikle bir
deniz filosu bulundurmayla ilgiliydi. Ada devletleri stratejik olarak,
navigasyonun az gelişmiş düzeyde olması ve deniz kuvvetlerini üstün konuma
getirdikçe güvenlik konumundaydılar. Kıtasal komşularıyla karşılaştırıldığında,
Büyük Britanya ve Japonya daha az istila edilmiştir. Ana kara yakınındaki ada
devletlerinin, okyanus engeli geniş devletlerden tümüyle farklı bir savunma
problemi yoktu. Karşı kıyıdan istila sürekli bir tehdit durumudur ve devletin
-
24 Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler
herhangi bir karşı hücumu yeterli şekilde engelleyebilmek için deniz gücü
muhafaza etmek veya karşı kıyı üzerinde kontrol kurmak zorundadır.
Büyük Britanya ile Avrasya kara kıtasının karşıt ucunda yer alan
Japonya’nın bölgesel konumlarındaki bazı çarpıcı benzerliklerden dolayı temel
stratejik problemlerinde temel bazı çarpıcı benzerlikler bulunmaktadır. Her iki
ada grubu bir anakaradan kısa uzaklıktadır ve karşı kıyının okyanusuna girişini
kontrol edebilecek bir deniz üssü pozisyonuna sahiptirler. Ancak her iki devlette
aynı kıyıdan gelen sürekli tehdit altında olduğundan güçlü askerî birimlere sahip
olmaları gerekmektedir. Büyük Britanya ana toprakları işgal ederek güvenliğini
sağlamıştır. İnşa edilmiş köprülerden memnun kalmış en sonunda da güvenlik
problemini küçük tampon devletler yaratarak ve onları muhafaza ederek
çözmüştü. Örneğin tampon devletler, Hollanda ve Belçika kıtanın büyük güçleri
arasında bir denge politikasını korumuştu.
Japonya’nın anakara ilgisi daha geç gerçekleşmiştir. Nedenleri arasında
kısmen ilkel yelkenli teknik dönemi sırasında ülkenin topografyası kara
girişlerine engel teşkil etmesi diğer sebep ise kıyıda pozitif bir tehdit oluşturan
siyasi birimin çok uzun zamandan beri olmamasıydı. 19.yüzyıl’ın son on yılı
sırasında Rusya güneye doğru buzla kaplı olmayan limanlar bulmak için
ilerlemeye başladı ve Mançurya ile Kore’nin kontrolünün ele geçirilmesi için bu
ülkeleri tehdit etti. Aynı dönemde Çin batılılaşmada ilk çabalarına başladı ve
böylece süreç Japonya’yı daha güçlü hale getirdi. Büyük Britanya’nın 14. ve 16.
Yüzyıldaki pozisyonu ile ilgili morfolojik (bir nesnenin biçimiyle ilgili
özelliklerinin değerlendirilmesini anlatan bir terim) benzerlikler olabileceğini
haber veren bir durum söz konusuydu.
Uluslararası düzeyde temel olarak stratejik düşünen Japon askeri düşüncesi,
kendi güvenlik problemini, 19. yüzyıldaki İngiliz tipini yapay olarak yaratmayla
çözmeye çalışmış görünmektedir. Tampon devletler olarak Kuzey Çin Belçika,
Mançurya’da Hollanda gibi hizmet etmektedir. Mançurya’nın fonksiyonunu
etkili şekilde yerine getirebilmesi için Sovyetler Birliği’nin deniz illerine doğru
genişlemiş olması gerekiyordu.
İngiliz dış politikasından ilham alan bu çaba, göreceli tarihsel zamanı düzgün
olarak yansıtıp yansıtmadığı ile ilgili ilginç bir soru ortaya çıkarmıştır. Tampon
devlet gibi hizmet eden Avrupalı siyasi unsurlar modern mill