ve batt'da in n h l 1 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d01372/1996_5/1996_ozdagu.pdf ·...
TRANSCRIPT
TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYlNLARI 1 201
Doğu'da ve Batt'da ll
IN N H L 1 (Kutlu Doğum Haftası : 1993-94)
ANKARA 1996
BATI'DA İNSAN HAKLARININ DOGUŞU -Antik Yunan'dan Fransız Devrimi'ne-
Doç. Dr. Ümit ÖZDAG
Giriş
"İnsan hakları" kavramının zihinlerde yaptığı çağrışım insanın sahip olduğu özgürlüklerdir. Yani insanın haklarından anlaşılan onun özgürlükleridir. Ancak, özgürlüğün ne olduğunu, onu metafizik bir kategori olarak ele almak yerine, yaşamda karşılığı olan ve tarihsel süreç içinde değişen ve gelişen somutluk olarak ele alırsak daha "doğru" anlarız. Bu da bizi, Montesquieu'nün özgürlük için "bu kadar değişik anlama gelebilen, zihinleri bu kadar uğraştıran başka bir kelime yoktur"(l) şeklindeki saptamasının doğurduğu metafizik gırdapa kapılmaktan kurtarır.
Özgürlüğün insana yansıması, onun için gerçek (reel) anlamda kullanılabilir hale gelmesi, hak kategorisi çerçevesine oturması ile başlar. Hak, insanın özgürlüklerinin sınırlarını çizer, onu "gerçekleştirir." Akın, "özgürlükler kaynaklarını insanın doğumunda bulurlar. Onların kişiliklerine bağlı, doğar doğmaz kazanılmış bir kavram olarak görünürler. Ama gelişebilmeleri için az çok ileri bir toplumun ortaya çıkması gerekir. Toplumsal haklar haline gelir bu toplum içinde özgürlükler"(2l derken bu noktayı vurgulamahiadır. Esasen insanın özgürlükleri ifade edilirken, insan hakları, (human rights-Menschenrechte) diye formule edilişi tesadüf değildir.
Hak kategorisinin oluşumu için bir verenin ve bir alanın olması gerekir ki, bu siyasal iktidar örgütlenmesi çerçevesinde gerçekleşir. Siyasal iktidar hukuka dayanmak zorundadır. İnsanın hakları bu hukuk çerçevesinde şekillenir. Hukuksuz haktan bahsedilemez. Yani devlet olmadan hak olmaz. Ancak, özgür-
(1) Dilimizdeki üç temel insan haldan kitabı, bu soruyu ortaya atarak konuya girer. bkz. bu konuda. Akın, İlhan F. Temel Hak ve Hürriyetler, İ.Ü.Y. No: 1333, H. F. No.: 287, İstanbul 1968, s. 3; Kaptani, Münci: Kamu Hürriyetleri, AÜHEY No: 453, Yenilenmiş Altıncı Bası, Ankara 1981, s. 3; Mumcu, Ahmet: İnsan Haldan ve Kamu Özgürlükleri, Savaş Yayınları, Ankara 1992, s. 10.
(2) Akın, İ.F.: a.g.e., s. 7.
--KUTLU DOGUM------------- 17 --
lük ile devlet arasında çelişki vardır. Çünkü, devlet haklan ancak kısıtlamalar aracılığı ile ortaya çıkarır. Mourgeon bu durumu şöyle ifade eder: "iktidarın insan haklannın eş zamanlı olarak hem gereç sağlayıcısı hem de mezar kazıcısı -ikisi de aynı ölçüde- olduğunu hemen belirtmek gerekir"(3l. Burada mesele kişiye kendisini diğer insanların ve iktidarın keyfi eylemlerine karşı koruyacak bir alan yaratırken, iktidarın varlığını tehlikeye düşürmeden sürdürmesini sağlamaktır. Mourgeon insan haklarını "kişinin tek tek kişilerle ve iktidarla ilişkiler icinde kendi malı olarak elinde bulundurduğu, kurallarla yönetilen ayrıcalıklar ;larak"(4l tanımlarken, Akın, "kamu hak ya da özgürlüklerinden söz acıldı mı bunun toplumda bulunan her kişiye, her kişi topluluğuna tarımdığı ve ;önetici~ !ere karşı ileri sürülebilecek hak ve özgürlükler olduğunu anlamak gerekir"(5)
demektedir.
Özgürlüğü hak haline dönüştürmenin tarihi, insanlık tarihinde çok kısa bir zaman dilimi içinde görülür. Çünkü, özgürlük ve haklar için mücadele ile, toplumsal üretim ilişkileri, siyasal iktidarın şekillenişi, toplumsal sınıfların konumları ve buna bağlı olarak talepleri arasında kopmaz bir bağ vardır. Daha açık bir ifade ile, insan haklarının şekiilenişinde hep sınıfsal bir karakter var olmuş ve
insan hakları ideoloji yüklü olmuştur.
Üşür, bu durumu İngiliz aristokrasisi ile burjuvazisi arasındaki mücadeleyi anlatırken şöyle ifade eder: "Herşeyden önce, yeni iktisadi/toplumsal koşullar dolayısıyla radikalize olan yükselen sınıfların eski, çürüyen sınıfiara karşı yürüttükleri 'demokrasi' mücadelesinin soyut bir özgürlükler aşkı ile gündeme getirilmediğinin altı bir kez daha çizilmelidir. Demokrasi mücadelesinin ya da özgürlük savaşının altında acil maddi ve kültürel çıkarlar yatmaktaydı. Getirilmek istenen demokrasi ya da özgürlükler, yükselen sınıfiann o güne değin engellenmiş bulunan 'haklar'ın ve 'güçlerin ve 'ayrıcalıklar'ın tescilini ve böylece daha fazla gelişmesini sağlayacaktı (. · .) Demokrasi ve özgürlükler sadece burjuvazinin özgürlükleri biçiminde değil, genel olarak 'halk'ın acil talep ve istekleri biçi-
minde dile getirildi"(6l.
Bu çalışmanın amacı :'Magna Carta Libertatum"dan "İnsan ve Yurtdaş Haklan Bildirisi"ne uzanan süreçde insan haklannın gelişimini, İngiliz, Amerikan ve Fransız Devrimleri örneklerinde incelemek olacaktır. Bu çerçevede bur-
(3) Mourgeon, Jacques: İnsan Hakları. (çev. Ayşen Ekmekçi-Alev Türker), İletişim Yayınları, istanbul
1990, s. 5. (4) a.g.e., s. 12. (5) Akın. i.F.: a.g.e., s. 7. · (6) Üşür, İşaya: "İngiltere'de Burjuva Devrimi". ll. Tez, 10. Sayı, 1990/1, s. 162.
-- 18 ---------------------------KUTLUDOGUM---
ju~azi-liberalizm-insan hakları ilişkisi ele alınacak, buıjuvanın devrimleri ile haklar arasındaki ilişki ortaya konmaya çalışılacaktır. Çalışma İngiliz, Amerikan ve Fransız burjuva devrimleri örneklerinde insan haklarını incelerneyi amaçlamakla birlikte, bu devrimierin düşünsel temellerini hazırlayan filozofları incelemekte bir zorunluluk olarak belirmiştir.
I.•Antik Yunan'da ve Roma'da İnsan Hakları
Antik Yunan'da demokrasinin varlığı, akla Yunan site yurtdaşının insan hakları diyebileceğimiz haklara sahip olduğunu getirir. Ancak, gerçekte ise, site yurtdaşları seçme-seçilme görevine sahiptirler. Kubalı, bu konuda şu saptamayı yapar. "Atina'da fert sitenin kanuniarına tabi idi ve bugünkü telakkilerimize uygun bir anlayışla, kanun hakimiyeti prensibi vardı. Fakat kanun kişi hayatını en küçük teferruatına varıncaya kadar kayıtlar altına almakta, kişiyi her türlü faaliyet ve münasebetlerinde adeta kıskıvrak bağlamakta idi... Atina demokrasisinin anladığı hürriyet bu sebebten dolayı daha ziyade siyasal hürriyet idi yani vatandaşların sitenin idaresine katılma ve sitenin resmi organlarını seçme hürriyeti idi"(7l. Lipsarı'da Eski Yunan'da bireyin hiçbir değerinin olmadığını, insanın ya bir site mensubu (polites) ya da tek başına (idiotes)dir. Upson, Perikles'in idiotesin "yararsız" olduğunu beliıttiğini kaydeder(8).
Antik felsefede insan haklarına nasıl yaklaşıldığı konusunda bir fikir birliği
yoktur. Örneğin, Öktem, değerler hiyerarşisinin en üstüne eşitliğin içkin olduğu adaleti yerleştiren Sokrates'in insan haklarına ilk değinen filozof olduğunu belirttikden sonra, Platon'un da adalet bağlamında insan haklarına değindiğini, yönetici-filozofların erdemi olan bilgeliği, savaşçıların erdemi olan yürekliliği ve zenaatkarların erdemi olan itidali, bir arada tutanın en yüce erdem olan adalet olduğunu belirterek, bundan insanın hak ettiğine, insan haklarına saygının
temel erdem olduğu ve devletin insan haklarına saygı göstermesi gerektiği çıkarsamasını yapar. Aristates'in ve insan hakları çerçevesinde mülkiyet hakkını savunduğunu belirtir, Öktem(9).
(7) Kuba/ı, Hüseyin Nail Anayasa Hukukunun Genel Esasları ve Siyasi Rejimler, İstanbul ı964, s. 3ı9'dan aktaran Akın, İ.F.: a.g.e., s. 22.
(8) Lipson, Leslie: Demokratik Uygarlık, (çev. Haldun Gülalp, Türker Alkan) Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, ı984, s. 40.
(9) Öktem, Niyazi: ''İlk Çağlarda İnsan Hakları Kavramının Düşünsel Temelleri ve İnsan Doğası", Yeni Toplum. Fikir Dergisi, Yıl: 1. Sayı: 2, Eylül-Ekim ı992, s. 57. Öktem, Sokrates konusunda Charles Werner'in La Philosophie Grecque, (Paris ı 938) adlı eserinin 5 ı ve 52 sayfalarına, Platon'un insan haklarına yaklaşımı için ies Paul Janet'in Historie de la Science Politique dans ses Rapports avec la Morale adlı eserinin ı03-ı04 ve ı29 uncu sayfalarına atılda bulunur.
--KUTLU DOGUM-------------- 19 --
Ancak Kapani, Arsel ve Mumcu aksi fikirdedirler. Kapani, "fikir alanında, eski Yunan'ın en büyük iki filozofu sayılan Platon ve Aristo'da insana insan ola· rak değer veren, ona devlet içinde ve devlete karşı herhangi bir hak tanıyar düşüncenin izine rastlamıyoruz. Klasik çağın bu iki ünlü düşünürün dE ... "hürriyet" fikrinin belirtilerini aramak boşuna bir çaba olur"(lO) demektedir Arsel ise, "Sokrat, Eflatun ve Aristotdles felsefesinin hakim olduğu bu eski me deniyeilerde ferdi hakları ilgilendirecek bir mefhuma, bir zihniyete tesadüf edi! memektedir"(ll) görüşünü ileri sürer.
Sabine her ne kadar bir Yunan, okulu olarak değil de Hellenistik okul ola rak da görse(12l Stoa, "Erken-Stoa" olarak bir Yunan okulu olarak değerlendi rilebilir. Stoa okulunun insan, hakları açısından büyük önemi Karamustafaoğ lu'ndan yapacağımız aşağıdaki biraz da uzun alıntıda belirginleşmektedir. Şöyl· demektedir. Karamustafaoğlu: "Kimi yazariara göre gerçek anlamda bir ki~
hakları doktrinin doğuşunu görebilmek için, hiç değilse, 17. yüzyıla gelmemi gerekir. .. Oysa, kimi yazarlar da kişi hakları konusundaki doktrinin ikibin yıllı bir geçmişe sahip olduğunu ileri sürmektedirler. Onlara göre 17. yüzyıldaki s yasal akılcılık akımının insan haklarına ilişkin göruşleri, gerçekte Stok'lere a fikirlerin canlandınlmasından başka birşey değildir. Bu çağın düşünüderi d Stok'lerin insan aklının özerkliğini belirtmek için kullandıkları (autarky) kavrc: mını benimsemişlerdir. Öyleyse buna yeni stoizm demek mümkündür"(13l. Stc acı düşünceyi insan hakları açısından bu kadar önemli kılan nedir?
1.1. · Stoacılık
Stoa okulu M.Ö. 350-264 yılları arasında yaşayan Kıbrıslı Zenon tarafır dan kurulmuştur. Adını Zenon ders verdiği, direkiere dayanmış açık dehli demek olan Stoa'dan almıştır{14l. Okul, site devletin yıkılış imparatorluğun kt: ruluş döneminde oluşmuştur{15). Stoacılık, devleti herşeyin üzerinde tutaı Yunan düşüncesini terk etmişlerdir. Devletin üzerinde akıl, hukuk olduğu kabC edilmiştir{16l. Stoacılık bir yandan insanların etnik, sınıfsal, ırksal ayrımını red
{10) Kapani, M. a.g.e., s. 17. {ll) Arse/, İlhan: Anayasa Hukuku {Demokrasi), Ankara 1964, s. 238-239. {12) Sabine, George: Siyasal Düşünceler Tarihi 1. {Eski Çağ-Orta Çağ), (çev. Harun Kızıltepe) Ankarc
1969, s. 139. {13) Karamustafaoğ/u, Tuncer: Seçme Hakkının Demokratik ilkeleri, AÜHFY., No: 262, Ankara
1970, S. 58. {14) İnan, Yusuf Ziya: Antik Çağ Düşüncesinde Tanrı ve Varlık Sorunu, İstanbul 1984, s. 369-374. {15) Ben-Amittay, Jacob: Siyasal Düşünceler Tarihi (çev. Mehmet Ali Kılıçbay-Levent Köker) Ankara
1983, s. 78. {16) Ben·Amittay, J.: a.g.e., s. 79.
--20 ----------------------------KUTLUDOGUM---
ded~rek kozmopolit bir yaklaşım sergilerken(17l, diğer yandan insanın doğa ile uyum içinde yaşadığını, bunun akıl ile, uyum içinde yaşam anlamını taşıdığını söyleyerek(18) insandan insana, insandan doğaya ve insanın kendi kendisi ·ile barışını öngörüyordu. Stoacı felsefe insanların aklı paylaştıkları için, tamıyı da paylaştıklarını söylüyordu(19l yasa ve adalet ise tanrının, ifadesi olup, "dünyaya hükmetmekte, doğanın işlemesini düzenlemekte, toplumsal koşulları oluşturmakta ve iyi kötü arasındaki farklılıkları sergilemektedir. Farklı devletlerdeki yasalar, kuşaklar boyunca ve yer farkı gözetmeden sabit kalan doğal adalete uygun olmalıdırlar. Bu yasaların değişmezliğinin nedeni, doğal adaletin mantıkı ve insan doğasına uygun olmasından başka, her bireysel durumu da katmakta olmalarıdır"(ZO). İnsanlarda tanrıyı, aklı paylaştıkları gibi paylaştıklarına göreStoacılığın ileride kendisine sık sık başvurulmasını sağlıyacaktır.
Öte yanda yukarıda değinildiği gibi insanlar arasında her türlü farkı reddeden Stoacılık kölelere de "insan gibi" davranılması gerektiğini, doğanın insana haklarının temeline sağladığını söylüyordu. Stoacı okulun önde gelen isimleri Zenon, Cicero ve Seneca tarafından da savunulmaktaydı bu görüş(2l). Ancak bu köleliği reddettikleri anlamına gelmiyordu.
Stoacılık Roma'ya filozof Panaetius ile tarihçi Polybius tarafından sokulmuşturl22l. Romalı ünlü devlet adamı ve filozof Cicero, Stoacılığın "Orta Stoa" diye anılan okuluna mensuptu(23l. Seneca, Epiktetus ve imparator Marcus Aurelius ise "Geç Stoa" döneminin mensubu idilerl24l.
Cicero'da Stoacı felsefenin yanında Platon ve Aristoteles'in etkisi olmasına rağmed25l, bizim açımızdan önemli olan hukuk anlayışının temelinde Stoacılığın olmasıdır. Hukuku insan iradesinin ürünü olarak görmeyen Cicero, onu, doğada ve insan doğasında arar. Cicero'ya göre yasa, insanın doğasına işlenen, yapılacak ve yapılmayacağı buyurarı yüce akıldır. Doğru akılın doğaya
uygun olduğunu, bütün insanlar için geçerli olduğunu ve değişmediğini söyler
(1 7) Cop/eston, Frederick: Helenistik Felsefe (Çev. Aziz Yardımlı) idea Yayınları, İstanbul 1990, s. 28. (18) Lipson, Leslie: Politika Biliminin Temel Sorunları, (Çev. Tuncer Karamustafaoğlu) Ankara 1986,
s. 141. (19) Ben-Amittay, J.: a.g.e., s. 78. (20) a.g.e., s. 75. (21) Lipson, L.: a.g.e., s. 142. (22) Cop/eston, F.: a.g.e., s. 63. (23) a.g.e., s. 71. (24) Ağaoğul/arı, Mehmet Ali, Köker, Levent: imparatorluktan Tanrı Devletine, imge Kitapevi, Anka
ra 1991, s. 37. (25) a.g.e., s. 38-39.
--KUTLU DOGUM-------------- 21 --
Cicero. Bu, onun doğal hukuk, anlayışıdır<26l. Erken Stoa okulun etnik, dini, ırksal ayrımı reddeden kozmopolit yaklaşımı Cicero tarafından Roma'nın emperyalist politikası ile uyum içine sokulur. İnsanların aklı paylaştıklarını ve doğal hukukun bütün insanlığı kapsaclığını söyleyen Cicero'ya göre, bunun. sonucu bir devletin olmasıdır. Doğal hukuku uygulayan Roma'nın dünyayı ele geçirmesi, dünya devletinin kurulmasına giden yoldur(27l.
Bazı çekinceler koymasına rağrı:ıen, insanların eşit olduğunu kabul eder Cicero(28l. Ağaoğulları ve Köker, Cicero'nun, Cumhuriyetle ters düşen yönetimleri ve özellikle Caesar'ın yönetimini doğal hukuka ters düşmekle suçladığını belirterek, Caesar'ın öldürülmesini onaylamasından, doğal hukuka uymayan yöneticilere karşı aktif direnme hakkını benimsediğinin ileri sürülebileceğini kaydederler<29l.
Stoacılık, Cicero döneminde Cumhuriyeti imparatora karşı korumaya çalışırken, Seneca'nında dahil olduğu "Geç Stoa" döneminde, cumhuriyetin kendisini değil, cumhuriyetçi erdemleri savunmaya başlamıştır. İmparatorun gerekliliği kabul eden aristokrasinin amacı, onu belirli ahlakı sınırlar içinde tutmaya çalışarak, kendi menfaatlerini çiğnemesini engellemek olmuştur. Bunun içinde, manarşı ile kişisel özgürlükleri uzlaştıracak veya hiç olmazsa kişiye özgür olduğunu inancını verecek bir şekil alır Geç-Stoacılıkl30l.
Bu dönemin en ünlü Stoacı düşünütil olan Seneca'nın "insan ırkanın kardeşliğini" savunması(3ll, siyasal iktidarın şiddete yönelmeden yönetmesi gerektiğjl32l gibi fikirlerinin yanında kölelik ile ilgili görüşleri ilginçtir. Yukarıda da değinildiği gibi köleliği kabul eden Seneca kölelere iyi davranılmasını ister. Kölelerin de insan olduklarını, onlara dostça davranılılırsa, sahiplerine sevgiyle bağlanacaklarını belirtir!33l.
ll. Hristiyanlık
Kapani, Orta Çağda iki olayın insan hakları açısından önemli bir adım oluşturduğunu belirtir. Bunlar hristiyanlığın ortaya çıkışı ve feodalizmin belirisidir.
{26) a.g.e., s. 41-42. {27) a.g.e., s. 42. {28) a.g.e., s. 41. {29) a.g.e., s. 64; Sabine, G.: a.g.e., s. 171. {30) a.g.e., s. 65. {31) a.g.e., s. 66. {32) a.g.e., s. 68-69. {33) a.g.e., s. 69.
-- 22 --------------KUTLU DOGUM--
Kapani, hristiyanlığın "her şeyden önce siyasal otorite ile dinsel otoriteyi birbirinden ayırmış ve insan vicdanını devletin hegemonyasından kurtarmak istemiş" olduğunu söylerl34l. Sabine'de bu konuda şu tespiti yapar: "Hristiyan ilkesinin devletten bağımsız olarak insanların manevi sorunlarını yönetmeye yetkili ayrı bir kurum olarak ortaya çıkması, gerek siyaset, gerekse siyaset felsefesi açısından, pek de haksız olmıyarak batı Avrupa tarihinin en devrimci hareketi olarak nitelenebilir"(35).
Hristiyanlık, "Uluslar havarisi" adı takılan Aziz Paulus tarafından küÇük bir Yahudi tarikatı olarak kalmaktan kurtarılarak, bütün Roma dünyasına yayılmıştı(36l. Hristiyanlık, alt tabakalara verdiği sıcak mesajlarla bu insanlar arasında hızla yayılıyordu(37l. Perry, hristiyanlığın ortalama insana Yunan ve Roma dünyasının veremediği onur duygusunu verdiğini belirtir ki(3Sl, bu hristiyanlığın yayılmasında önemli bir etkendir.
Başlangıçta hristiyanlık ile Roma arasında bir iktidar sorunu çıkmamıştır. Aziz Paulus hristiyanlara "Herkes üzerinde olan hükümetlere tabi olsun; çünkü Allah tarafından olmayan hükümet yoktur; ve olanlar Allah tarafından tanzim olunmuştur. Bundan dolayı hükümete mukavemet eden Allahın tertibine karşı durmuş olur; ve karşı duranlar kendi aleyhlerine hüküm alırlar. Çünkü hükümdarlar iyi işe değil, fakat kötü işe korkuludurlar. Ve hükümetten korkmamak ister misin? iyi olanı yap ve onun tarafından metholunursun; çünkü sana Allahın hizmetçisidir. Fakat kötü olanı yaparsan, kork; çünkü kılıcı boş yere taşımıyor; çünkü Allahın hizmetçisidir, kötülük yapana gazap için intikamcıdır.
Bunun için yalnız gazaptan ötürü değil fakat vicdandan ötürü de tabi olmak lazımdır. Çünkü bunun için de vergiler eda edersiniz; çünkü daima gayretle devam ederek tam bu iş için Allah'ın hizmetçileridirler. Vergi hakkı olana vergiyi, gümrük hakkı olana gümrüğü, korku hakkı olana korkuyu, hürmet hakkı olana hürmeti, cümleye haklarını eda edin"(39) demekteydi. Hristiyan için kötü bir yönetici işlenen günahlarının cezasıydı ve itaat edilmesi gerekirdi(40).
(34) Kapani, M.: a.g.e., s. 22. (35) Sabine, G.: a.g.e., s. 175. (36) Seignobos, Charles: Avrupa Milletlerinin Mukayeseli Tarihi, Çev. Semih Tiryakioğlu Varlık Yayın
ları, İstanbul 1960, s. 54. (37) Hristiyanlık, Roma'ya kıyasla kadına verdiği değerle kadınları kendisine çekerken, yoksulları, köle
leri, toplum-dışıları da bünyesinde topluyordu. (Ağaoğul/arı M.A., Köker, L.: a.g.e., s. 91-92). (38) Perry, Marvin: Western Civilization, Jdeas, Politics and Society, 2 nd Edition. Bostan, Mass., Ho
ughton Mifflin Company. 1985, s. 160'dan nakleden Ağaoğul/arı, M.A., Köker, L. a.g.e., s. 91. (39) Ağaoğul/arı, M.A., Köker, L.: a.g.e., s. llO. (40) Sa bine, G.: a.g.e .. s. 1 78; Ağaoğulları ve Köker Hz. İsa ve Paulus'un bu konudaki fikirlerinin
"pek de mutlak" olmadığını belirtirler. Ağaoğu /ları, M.A. Köker, L.: a.g.e., s. lll.
--KUTLU DOGUM-------------- 23
Ancak, hristiyan için devlet (imparator) manevi sorunlarında otorite değildi. Bu önemli bir iktidar kaybı idi devlet açısından. Çünkü devlete olan sadakatin sarsılması anlamını taşıdığı için, klasik Roma hukuku açısından ihanet sayılırdı. Paganlar için hem dünyevi hem manevi açıdan aynı zamanda tanrı olan imparatorun şahsında devlet nihai merci iken, hristiyanlık bu duruma son vererek, Antik Çağda bilinmeyen din ve devlet ayırımını ortaya çıkarmıştı!4Il.
Bir süre hristiyanlık devlet tarafından hoşgörü ile karşılanmışsa da sonradan hristiyanlara karşı zulüm, işkence ve takip bulaşmıştır. İmparator Constantinus'un hristiyanlığı kabulü ve I. Theodosius'un hristiyanlığı resmi din haline getirmesiyle, kilisenin "dünyevi" gücü artmış, zaman zaman imparatora. meydan okuyan piskoposlara raslanmıştır!42l. Bu noktada, kilise teorisyenlerinin fikirlerine eğilebiliriz.
11.1. Aziz Augustinus
Aziz Paulus'dan sonra hristiyanlığın en önemli düşünürü olan Aziz Augustinus'un (350-430) öğretisinde konumuz açısından önemli olan iki nokta, devlet iktidarının kısıtlanması ve "Contra faustum" adlı kitabında geliştirdiği hukuk ile ilgili görüşleridir.
Aziz Augustinus bir yandan kilisenin manevi konularda özerkliğini vurgularken diğer yandan hükümetin sivil ve ruhban yöneticiler arasında işbirliği olması gerektiği fikrini vurgulamaktaydı. Bundan amaç, hem kiliseye hem devlete kendi alanları içinde bağımsız kalmasının telkini idi!43l. Augustinus, devletin bir tahakküm aracı değil, insanları himaye eden, doğru yolu gösteren, zenginlik ve mutluluklarını temin eden bir kurum olması gerektiğini belirtiyordu. iktidarın meşruluğunu amme menfaatine bağlıyarak meşrulaştırıyordu!44).
Augustinus, kutsal aklın ürünü olan ebedi yaşamın veya Tanrı iradesinin, doğal düzenin korunması ve ihlal edilmemesini istediğini belirtir. Ebedi yasayının insan tarafından yanlış algılanışının sonucu olarak ortaya doğal yasa çıkar. Bunu &ı devletin uyguladığı pozitif yasa takip eder. Hem doğal hem pozitif yasa, Tanrısal yasadan ayrılmıştır. Pozitif yasanın adil olması için tanrısal yasaya uygun olması gerekir!45l. Bu·noktada olan pozitif yasanın doğruluğunun tan-
(41) Sabine, G.: a.g.e., s. lll. (42) a.g.e., s. 184. (43) a.g.e., s. 189. (44) Okandan, Recai G.: Umumi Amme Hukuku Dersleri, İÜY.No. 47312 N.F No: 105 İstanbul
1952, s. 280. (45) Ağaoğulları, M.A., Köker, L.: a.g.e., s. 139.
-- 24 ----------------------------KUTLUDOGUM---
rısal yasa ile uyum içinde olup olmadığına bağlanarak, her ne kadar Augustinus bunun tersini söylese de devleti sorgulama yolu imkanını kesin olarak kapatmamasıdır.
11.2. Salisbury'li John
Salisbury'li John (1115/1120-1180), Policticus (Devlet Adamının Kitabı) adlı kitabı ile hem Augustinus'dan sonra ilk kapsamlı siyasal incelerneyi yapmış(46l~ hem bu çalışma ile kilise ile imparatorluk arasında, değişen ekonomik, sosyal ve politik şartlar çerçevesinde, ortaya çıkan iktidar çatışmasında, kiliseye yeni bir ideolojik araç hazırlamıştır. E. F. Jacob'a göre, Augustinus, klasik Antik Çağ sona erip, feodal çağın başladığı dönemde kilisenin dünyevi iktidara karşı özerkliğini güvence altına almaya çalışırken, John feodalizmin çözülmeye başladığı, kilisenin dünyevi iktidar karşısında güçlendiği bir dönemde yazmıştırl47l.
John, hem dünyevi hem ruhani iktidarın kökeninin tanrı olduğunu belirtmiş ve her iki iktidarın da kilisenin elinde olduğunu ileri sürmüştür. Ancak kilise, ruhani iktidan uhdesinde tutmuş, dünyevi iktidarı ise, ruhanı iktidara, kilisenin kanuniarına ve kiliseye tabi olan kral aracılığı ile kullanmaktadır!4Sl. Devleti bir organizmaya benzeten John, devletin başı olan prensin, elbette, bedendeki cam/ruhu temsil eden kiliseye göre hareket etmesi normaldir!49l diye düşünmüştür.
John'a göre devletin amacı adaletin ve hakkın otoritesini sağlamaktadır!SOl. Bunun için de, "genel iyiliği sağlama amacı ile hareket eden ve hukuka uygun olduğu için ahlak açısından haklı çıkarılabilen bir" monarşi düşünmekteydi.
John, krallarında hukukla bağlı olduklarını belirterek, şöyle diyordu: "Tiran ile prens arasında tek ve başlıca fark prensin kanuniarına uyması ve kendini olsa olsa bir hizmetkar sayarak halkı kendi yasaları ile yöneltmesidir. Ülkenincommenwealth'in sorunlarının idaresinde en yüksek mevkiide olma hakkını talep etmesini ancak hukuka dayanarak haklı çıkarabilir... Şimdi hukukta her zaman zorunlu olan, her ulusta kanun olarak yürürlükte olan ve kimsenin muaf olamayacağı bir takım ilkeler vardır. Bırakın yöneticilerin bir takım çanak yalayıcıları... orada burada prensin kanunlarla bağlı olmadığı ve canı ne isterse, yanlızca hakkaniyete uygun olarak kanunlar yaparken değil, büsbütün özgür
(46) a.g.e., s. 193. (47) a.g.e., s. 187 ve 195. (48) Okandan, R.G.: a.g.e., s. 282. (49) Ağaoğulları, M.A., Köker, L.: a.g.e., s. 197. (50) Okandan, R.G.: a.g.e., s. 282.
--KUTLU DOGUM.------------- 25--
olarak, ne irade ederse onun kanun gücünü kazanacağı yolunda tellal çağırsm ... Ben hala kralların da bu kanunlara bağlı olduklarını söylerim"(Sll John'un devletin amacını adalet olarak ortaya koyup, kiliseye bağlı kralı da adalete uyması için hukuk bağlaması, insan haklarını anınası dahi, insan hakları açıdan önemli bir adım olarak görülebilir. Ancak, John bu noktada da kalmamış ve hukuk çerçevesinde genel iyilik için çalışmak olan kralın, iktidarını suistimal ederek tiran gibi davranması durumunda, kamuya karşı ve bağlı olduğu kiliseye karşı suçlu düşmüş olur. Bu durumda, "Kitabı Mukaddes'in verdiği, yetki iletiranları öldürmek, yasaya uygun ve şanlı bir harekettir" der John152l. Salisbury'li John çok önemli bir yer işgal eder hristiyan öğretide. John'un hukuku öğretisinde Aziz Thomas'ın, tiran öldürmek dışında katılmadığı nokta yoktur(53l. Ve kanunu çiğneyerek kamuya karşı suç işleyip, adaleti gotüreceği halkı, köleleştirmeye yönelen kralı öldürmeyi emretmek, insan haklarının önemli bir müdaafası ve güvencesi olarak görülmelidir.
11.3. Aquinum'lu Thomas
Aquinum'lu Thomas (1224/25-1274) Orta Çağın en büyük dinbilimcilerinden ve filozoflarından biri olduğu gibi, katalik kilisesinin en büyük ideologudur. Doctor Communis (Genel Öğretmen), doctor angelius (melek gibi öğretmen) veya doctor universalis (evrensel öğretmen) diye de anılan Thomas 1322'de aziz ilan edilmiş, 1567'de kilise büyükleri arasına alınmış, 1879'da katalik dinbilimin temeli olarak kabul edilmiş, 191 7'de felsefesi, kilisenin resmi öğretisi olarak kabul edilmiştir!54).
Thomas ile hristiyanlık, bir anlamda Salisbury'li John ile dürıyevi iktidara karşı yaptığı ideolojik hamleyi sürdürmüştür. Hristiyan düşüncesinde "Aristotalesci Devrimi" yapan Thomas'a göre devletin kökeni insanın doğasındadır, çünkü insan sosyal ve politik bir varlıktır155l. Ancak, toplumsallığı ve devleti talep eden insan doğasıcia tanrı tarafından yaratıldığı için, son kertede devlet de tanrının isteğidir156l. Devleti oluşturan iktidarın kaynağı ilahidir(57l. Ancak,
(51) Sabine, G.: a.g.e., s. 244. (52) Ağaoğu /ları, M.A., Köker, L.: a.g.e., s. 201. (53) Sabine, G.: a.g.e., s. 244. (54) Motı,Uirich: "Thomas von Aquin'·, Politische Denker L München 1977, s. 59 Tuncay, Mete: Si-
yasal DüşüncelerTarihi-l eski ve orta çağlar, Ankara 1985, s. 359. (55) Matı, U.: a.g.e., s. 61. (56) a.g.e., s. 63. . (57) Zabunoğ/u, Yahya Kazım: Devlet Kudretinin Sınırlanması, (Bir Hukuk ve Siyasal Bilim Problemi
Olarak) AÜHEY. No: 185, Ankara 1963, s. 38.
--26 --------------------------KUTLUDOGUM---
Thomas tanrının iktidarın nasıl kullanılacağını bildirmediğini kaydeder(SS). iktidarı kimin kullanacağını belirtmemekle birlikte ortaya "Omnis potentas a Deo, per populum), (Bütün iktidar tanrıdan halk vasıtasıyla gelir) düsturunu koyan Thomas Paulus'un 'Ominis potentas a Deo' şeklindeki düstururıu yürürlükten kaldırır(59)_ Bu iktidar ilişkilerinde yeni bir açılımdır. Bunun sonucu "yurtdaş" olan bireyin, "üstün otoriteye tümüyle boyun eğen uyruk olmaktan kurtulmak demektir"(60l . .
Thomas, yöneticiyi topluma karşı yükümlü kılmıştır(61l. Toplumu ise bir arada tutan ortak yarardır. Ortak yarar doğrultusunda çalışması gereken yönetici yasalarla sınırlandırılmıştır ve hukuka uygun hareket etmek zorundadııi62l. Bu noktada Thomas'da yasa kavramına eğilrnek gerekir. Thomas: "Yasa, ortak yararı gözettiği için ancak akılla, herhangi bir kimsenin aklıyla değil,
fakat topluluğun adına hareket eden prensin aklıyla yapılabilir" dedikten sonra, "Yasanın birinci ve baş amacı ortak yararı sağlamaktır. Fakat, soruları ortak yarara göre düzenlemek bütün topluluğun ya da onun temsil eden bir kimsenin görevidir. Bundan ötürü, yasayı ilan etmek de ya bütün topluluğun ya da görevi ortak yararı gözetmek olan kişinin üzerine düşer"(63) demektedir. Thomas, yasaları a) sonsuz yasa, b) doğal yasa, c) insan yasası, d) tanrısal yasa olmak üzere dörde ayrılııi64l. Sonsuz yasa, hemen hemen tanrının aklı ile ayni anlamdadır. Doğal yasa, sonsuz yasanın insana yansımasıdır. Tanrısal yasa ile vahiy kastedilir(65l. Burada önemli olan, insan yasanın, doğal yasaya ters düşmernek zorunda kalmasıdıı-(66). Böylelikle Thomas yöneticinin alanının sınırlarını çizer.
Yasaya uymayıp, toplum menfaati değilde, kendi menfaati doğrultusunda çalışan kral, tirarı olur. Koyduğu kurallar akla aykırı olduğundan yasa değeri taşımazlar(67l. Bu noktadan itibaren Thomas tirana karşı direnme teorisini geliŞtirir. Ben Amittay, Thomas için, "bir muhalefet teorisini açık biçimde oluşturan ilk siyaset düşünürü olarak kabul edilmelidir"(68) derken, Thomas'ın doktrinin-
(58) Okandan, R.G.: a.g.e., s. 289; Kapani, M.: a.g.e., s. 24. (59) Kapani, M.: a.g.e., s. 24. (60) Ağaoğul/arı, M.A., Köker, L.: a.g.e .. s. 220. (61) Ben-Amittay, J.: a.g.e., s. 96. (62) Sabine, G.: a.g.e., s. 247. (63) Ağaoğul/arı, M.A., Köker, L.: a.g.e., s. 227. (64) a.g.e., s. 227-228. (65) Sabine, G.: a.g.e., s. 250. (66) Zabunoğlu, Y.K.: a.g.e., s. 38, Okandan, R.G.: a.g.e., s. 291. (67) Tuncay, M.: a.g.e., s. 381. (68) Ben-Amitray, J.: a.g.e., s. 96.
--KUTLU DOGUM·-------------- 27--
deki direnme hal<kına verdiği önemi vurgular. Thomas, Salesbury'li John'un tiranın öldürülmesi fikrini tam benimsemez. Tirarılığa dönüşen bir yönetim veya gayri adil bir yönetime karşı halkın olması gereken tavırı Thomas, sanki aşa~ malı direniş şeklinde formule etmiştir. Tiranlığı, tanrının bir cezası olarak görüp, aşırı bir hal olmadıkça katlanılmasını tavsiye eder(69l. Çünkü, direniş başarılı olmaz ve tiran yönetimden uzaklaştınlamaz ise baskı artar derl70). Baskının tahammül edilmez boyutlar aldığı, Ben-Amirtay'ın ifadesi yönetici, ahlak yasaları, din kuralları, kilise öğretileri ve yasalarla açık çelişki içinde ise, tiranın devrilmesi gündeme gelir. Bu noktada çeşitli dini değerlendirmeler yapan Thomas, tiranın öldürülmesine, "her aklına esen zorbayı öldürmeye kalkar"{71) ve kaos ortamı doğar diyerek karşı çıkar. Tiranlığa karşı savunma" demektedir. Thomas "çeşitli biçimler alabilir. Yönetici halk tarafından seçilmişse, haklı olarak denetlenebilir veya hatta iktidarını kötüye kullandığı için yerinden edilebilir ... Fakat tiran, iktidarını daha üst bir otoriteden vekalet yoluyla elde etmişse, o zaman onu yerinden atmak bu üstün otoritesinin görevidir. Nihayet, insani usuller içinde bir çare bulunamazsa, o zaman Tanrı'ya Evrensel Yöneticiye dönmemiz gerekir. O, isterse, tiranın yüreğini değiştirir"(72l. Kiliseye devlet üzerinde dalaylı yetki tanıyan Thomas, son kertede tirana karşı direnişin boyutlarının çizilmesini kiliseye bırakırl73)_ Salesbury'li John kadar radikal olmasa dahi, Thomas'ın da gayri meşru yönetime karşı, hangi nedenle olursa olsun, bireyin yanında yer alması, Orta Çağ hristiyan felsefesinin doruğunu oluşturan bir düşünür olması nedeniyle önemlidir.
11.4. Paduali Marsilius
"Din ve vicdan özgürlüğünün habercisi"(74l olarak anılan Padualı Marsilius şimdiye kadar değinilen düşünürlerin aksine dinsel otoritenin dünyevi otoriteyi frenlernesi gerektiği görüşünü değil, dinsel otoritenin zararlılığı fikrini işler. Papalığa karşı imparatorun yanında yer almış ise de imparatorluk taraftarı değildirl75l. Temel eseri olan De fensor Pacis'de (Barışın Savunusu) insanların, akıl yolu ile, değişik ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak için devleti ortaya çıkardıklarını ileri süren Marsilius devlete organizmacı görüşle bakıyordu. Marsilius'a
(69) Ağaoğu /lan, M.A., Köker, L: a.g.e., s. 231; Göze, Ayferi: Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, 3. Bası, İstanbul 1886, s. 85.
(70) Göze, A.: a.g.e., s. 85. (71) a.g.e., s. 86. (72) Ağaoğullan, M.A., Köker, Levent: a.g.e., s. 231. (73) Sabine, G.: a.g.e., s. 253; Ben-Amittay, J.: a.g.e., s. 102-103. (74) Batuhan, Hüseyin: Babda Tolerans Fikrinin Gelişmesi 1, İstanbul 1959, s. 211. (75) Sabine, G.: a.g.e., s. 289; Rausch, Heinz: Marsilius von Padua, Politische DenkerI içinde, s. 90.
28 ----------~--KUTLU DOGUM--
göre devlet, sonradan ikiye ayrıldığı altı toplumsal zümreden, çiftçiler, sanatkarlar, esnaflar, memurlar, askerler ve kilise mensuplarından oluşmaktaydı. İlk üç zümre maddi ihtiyaçlara cevap veriyordu. Diğerleri ise kamu hizmetleri ile yükümlüydüler(76l. Böylece Marsilius, Sabine'nin haklı olarak çektiği gibi, "ruhbanların da, söz konusu olacak her dünyasal sorun açısından,. olsa olsa toplumdaki öbür sınıflar gibi bir sınıf sayılmasını" istemekteydiml.
MarıSilius hukuku dörte, ama esasen ilahi hukuk ve insan hukuku diye ikiye ayırıyordu. ilahı hukuku Marsilius şöyle tanımlamaktaydı: "Kutsal hukuk doğrudan doğruya tanrının, araya insan düşüncesi girmeksizin, bu dünyada en iyi sonuca varmak, ya da istenir bir koşulu sağlamak uğruna, yapılması ya da kaçınılması gereken davranışlar hakkında verildiği, emirlerdir"(78l. Buna karşın
"insan hukuku bütün vatandaşlar heyetinin, ya da bunun yaşama hakkına sahip bölümünün, doğrudan doğruya kanun yapma hakkına sahip olanların düşüncelerine dayanan ve bu düı:ıyada en iyi sonuca varmak ya da insan için istenir bir koşulu sağlamak uğruna, bu dünyada yapılması veya kaçınılması gereken şeyler hakkında verdiği ve uyulmaması halinde uymayanın bu dünyada verilen cezalarla cezalandırıldığı, bir emirdir"(79)_
İnsan hukukunu yapanlar ve Marsilius'a göre halk veya onun etkin olan bir bölümüdür(BO)_ Yaşama gücünün halkda olduğunu şöyle izah eder Marsilius: "Yaşamcı yani yasanın birincil ve gerçeğe uygun etken nedeni, seçim yoluyla ya da yurtdaşların oluşturduğu genel mecliste sözlü olarak açıklanan istenciyle, toplumsal insan eylemlerinde bir şeyin yapılmasını ya da yapılmamasını bedensel ceza tehdidi altında bulunduran ya da saptayarı halktır, yani bütün vatandaşlar topluluğudur ya da onun ağır basan bölümüdür (Pars valentior). Ağır basan bölümü derken, yasanın kendisi için yapıldığı o topluluktaki insanların nicelik ve niteliğinin gözönünde tutulmasını söylemek istiyorum. Yukarıda sözü
. edilen bütün yurtdaşlar topluluğu ya da onun ağır basan bölümü, ister yasayı doğrudan doğruya kendisi yapsın, ister bir kimseye ya da bir çok kimseye bıraksın, yasamacı kendisidir"(Bll Ağaoğulları ve Köker, yaşamayı halk tarafından temsilcilere devredilebilme imkanını veren "Marsilius'da modern temsil meka-
(76) Rausch, H.: a.g.e., s. 91-92; Okandan, R.G.: a.g.e., s. 314-315; Ağaoğullan, MA, Köker, L: a.g.e., s. 49-51.
(77) Sabine, G.: a.g.e., s. 292. (78) a.g.e., s. 293. (79) a.g.e., s. 294. (80) Sabine, G.: a.g.e., s. 295; Rausch, H.: a.g.e., s. 94. (81) Ağaoğul/arı, MA, Köker, L.: a.g.e., s. 54.
--KUTLU DOGUM:------------- 29--
nizmasının ilkel biçiminin" görüldüğünü belirtirlerl82l. Marsilius halkın sadece yasa yapmasını değil, ayni zamanda yöneticiyi seçmesini de önerir. Yönetici yasalara bağlı kalmak zorundadır. Halk yöneticiyi kontrol etmek, ona doğru yolu göstermekle yükümlüdürl83l. Eğer yönetici yasayı çiğnerse, halkın direnme hakkı doğar. Çağı için devrimci nitelikte bir yaklaşım içinde olan Marsilius bu hak konusunda şunları söylemiştir: "Fakat yönetici bir insan olduğuna göre, yanlış kanılar, sapık arzular ya da her ikisi gibi başka biçimlere girebilecek anlayış ve istekleri vardır; bunların sonucunda yasaca saptanan şeyleri karşıtlarını yapmaya yönelir. Bu eylemlerden ötürü, yönetici onu ya da yasaya aykırı işlerini yasa uyarınca ölçmeye ya da düzenlemeye yetkili olan bir başkası tarafından ölçülmeğe açık hale gelir. Çünkü, aksi takdirde her yönetim despotça, yurtdaşların yaşamı da kölece ve yetersiz olur. Bu, kaçınılması gereken bir kötülüktür. .. Yöneticinin aşırılığı devlete karşı ya da ileri gelen veya bir başka kişiye karşı olabileceği gibi ağırsa, cezalandırılmaması, halk arasında bir skandal ya da kızışmaya yol açacak çeşittense, o zaman aşırılık ister sık sık ortaya çıksın ister seyrek ortaya çıksın yönetici bunun hesabını vermelidir. ... Yöneticinin aşırılığı küçükse, bu durumda yönetici bunu ya seyrek ya da sık yapıyor veya yapılmasına izin veriyordur. Seyrek yapılıyorsa ya da yönetici tarafı seyrek olarak yapılmaya elverişli bir şeyse, yöneticiye bunun hesabını sokmaktarısa göz yumulmalı ve üstüne bir sünger çekilmelidir. "(84)
Yukarıda değinildiği gibi kilisenin iktidarının zararlılığı üzerinde duran Marsilius'a göre kilisenin iktidarına son verilmeli ve tek otorite tesis edilmelidir. Kilisenin kast ettiği iktidarın sona ermesi demek, insanları bağlayıcı, zorlayıcı bir güç kullanmaması anlamına gelmektedir. Kilisenin görevi öğüt vermekle sınırlanmakta, vicdan üzerindeki baskısı kalkmaktadır. Marsilius her ne kadar prensip olarak inançsıziarın ve başka diniere inananların kavuşturulmasını kabul etse ve bu görevi devlete de verse, bunlara karşı zor kullanımını kabul de etse, zor kullanımını ancak "meşru olduğu ölçüde" kabul eder(85l.
Şurası kuşkusuz ki, Padoalı Marsilius bireyi değil zümreyi esas alsa dahi ileri sürdüğü fikirlerle çağına göre insan hakları konusunda en ileri giden düşünür olarak belirmektedir. Bu noktada insanı bütüncül yapısı ile saran ve ezen imparatorluğun yıkılınası ile ortaya çıkan feodalizme ve feodalizmden kapitalizme geçişe eğilebiliriz.
(82) a.g.e., s. 54. (83) Rausch, H.: a.g.e., s. 94. (84) Tuncay, M.: a.g.e., s. 407-408. (85) Batuhan, H.: a.g.e., s. 214-216
--30 -------------KUTLU DOGUM--
III. Feodal Toplumda Burjuva Toplumunda
Feodalizm bir üretim biçimi ve siyasi düzen olarak 5.yy.dan başlayarak şekillenmeye başlamış ve barbar saldınlarından dolayı nihai şeklini ancak 9.yy.da alabilmiştirl86). Poggi, feodalizmin ortaya çıkışındaki ana nedenleri şöyle sıralar:· "1) Hem merkezi bir yönetimi, hem de yerel yönetimleri içeren bir~sistem olarak Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşü; 2) Volkerwanderungen(~)deki nüfusun büyj.ik çapta yerinden olması ve 3) Batı Avrupalıların hem kendi aralarında hem de başkalarıyla olan ilişkilerinde önemli rol oynayan temel ulaşım ve ticaret yollarının Akdeniz'den kayması"(87l.
7.yy.da İslam'ın Akdeniz limanlarını ele geçirmeye, başlaması ve 8.yy. önemli bir bölümünü denetimi. altına alması, 8.yy.da ticaretin gerilemesi ve kentlerin çökmesi sonucunda, kesin olarak tarım ekonomisinin hakim olduğu bir yaşama dönülmüştür. Toprak, her türlü ekonomik, sosyal ve siyasal ilişkinin belirleyicisi olmuştur(SS).
111.1. Feodal Örgütleme
III. 1. 1. Lordlar ve V asallar
Feodal örgütlenmenin temelinde Cermen hukukunun Roma hukuku ile bir senteze ulaşması, silahlı Cermen gücünün, Batı Avrupa coğrafyasına hakim oluşu vardır. Karolenj hanedanının 8.yy.ın ikinci yarısında, "Kutsal-Roma Cermen İmparatorluğu" çerçevesinde, 250 "kontluğu" "federal" bir yapı içinde örgütleyerek, Batı Avrupa'da Pax Romana'yı canlandırma çabası başarılı olmamış(89l, İmparator Charlemagne'nin ölümünden sonra, 250 konta dayanan "federasyon" çözülmüştür. Bunun yanında Macarların, Moğolların, Normanların Avıupa'ya düzenlediği akınlar, güvenlik ortamını ortadan kaldırmış, insanları en yakındaki kontun kılıcı altında emniyet aramaya itmiştir(90). Bu kökenieri Karolenjlerde olan yapının yeni bir çerçevede devamını sağlamıştır. Cermen "Gefolgschaft" kurumu, Roma kökenli kurumsal yapılar olan Commendatio, yani özgür ancak güçsüz kişinin güçlünün himayesi altına girmesi, Benefici-
(86) Şenel, Alaeddin: Siyasal Düşünceler Tarihi, Kısaltılmış üçüncü Baskı, V Yayınları Ankara 1990, s. 271-272; Barkan, 4.yy.da yarı feodal kurumlardan bahseder (Barkan Ömer Lütfi İktisat Tarihi, (Ders Notları) Cilt Il, İstanbul 1959, s. 37).
(") Kavimler Göçü. (87) Poggi, Gianfranco: Çağdaş Devletin Gelişimi, Sosyolojik Bir Yaklaşım, (Çev. Şule Kut-Binnaz
Toprak) Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1991, s. 32. 188) Pirenne, Henri: Ortaçağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi (Çev. Uygur Karabaşoğlu), Alan
Yayıncılık, İstanbul 1983. s. 10-14; Barkan, Ö.L.: a.g.e., s. 40 ve 45. (89) Poggi, G.: a.g.e., s. 33. (90) Ağaoğulları, M.A., Köker, L.: a.g.e., s. 160-163.
----KUTLUDOGUM---------------------------- 31 --
um, yani dinsel veya idari görev yüklenmiş kişiye verilen toprak imtiyazı; ve Immunitas, yani bireyin veya din otoriteleri topluluğunun mal varlıklannın bağımlı oldukları mali, askeri ve yargı gücünden muaf olmaları, ile birleşerek fe-
~
dalizmin siyasi/hukuki yapısını oluşturmuştur. Gefolgschaft kurumunun etkisi ile "daha az dik" bir yapıya kavuşan feodal commendatio ilişkisi iki taraf arasında eşitliği ve yükümlülüklerin eşitliğini öngürmüştür. Lord vasalı koruyacak, vasal lordayardım edecektir. Vasal, lordun kendisine bağışladığı fiefi lorda hizmet için gerekli olan harcamalarını karşılamada kullanacaktır. Immunitas çerçevesinde vasal sahip olduğu fief üzerinde vergi meselelerini kontrol ve takip etmek hukuki düzenlemeler yapmak fiefi tehlikelere karşı korumak vb. yükümlüydü(91l.
Feodal örgütlenmede en büyük lord olan kral "eşitler arasında birinci" konumdaydı(92l. Ve kral yasalara uymak zorundaydı. Eğer kral uyruklannın ki, kastedilen özellikle diğer feodallerdir, haklarını çiğneyecek olursa, krala karşı şiddet kullanarak direnmenin bir hak olduğu inancı hakimdi(93). Döneme ait bir metinde: "Ne var ki kraldan da üstün biri vardır, yani tanrı. Sonra kral olmak için kendisine dayandığı hukuk. Sonra meclisi yani kontları ve baronları, çünkü kontlann kralın yardımcıları oldukları söylenir yardımcısı olanın efendisi var demektir. Bundan dolayı kral dizginsiz kalırsa, yani hukuk dışına çıkarsa, onların kralı dizginlemeleri gerekir"(94l denmektedir.
Poggi bu konuda şu saptamayı yapmakta: "Ayrıca Roma hukukunun yeniden keşfedilmesi ve kilise hukukunun ayrıntılı bir biçimde genişletilmesinden önce ve, ondan bağımsız olarak feodalizm, hak ve adalet konulannda tartışma ortamı yaratılmasının, yönetimin sınırlarını çizmek ve kötü yönetimi düzeltmek için güç kullanımının ancak bu çerçevede meşrulaştınlması gerektiğini kabul ettirdi. "(95l ve devam etmektedir: "Denebilir ki feodalizm, bazı kişilerin haksız
davranan bir hükümdara karşı koyma haklarını tescil ederek uzun ve muhteşem bir geleneğe sahip, tamamiyle Batılı hukuksal bir ilkeyi biçimlendirdi"(96):
III. 1.2. Haçlı Seferleri ve Ekonomik Canlanma
Durağan ve içe kapalı olan Batı Avrupa ekonomisi 1095'da başlayıp sonuncusu 1270'de gerçekleşen Haçlı Seferleri ile büyük bir ekonomik canlanma ya-
(91) Poggi, G.: a.g.e., s. 34-36. (92) Sabine, G.: a.g.e., s. 216. (93) a.g.e., s. 204. (94) a.g.e., s. 218. (94) Poggi, G.: a.g.e., s. 45. (95) a.g.e., s. 46. (96) Balkan, Ö.L: a.g.e., s. 67-76; Pirenne, H.: a.g.e., s. 31-37.
--32 -------------------------KUTLUDOGUM---
şamıştır. Haçlı Seferleri sayesinde İslam'ın Akdeniz'de Batı'ya koyduğu albuka kırılmış, Batı limanları ile Suriye ve Mısır limanları arasında ticaret bağı tesis edilmiştir. Gemi yapım teknolojisi ilerlerken, Venedik, Cenova, Piza gibi şehirler büyük zenginliklere kavuşmuşlardır. Haçlı Seferleri ile birlikte -İskandinavya'dan başlayıp güneye doğru inen ticaretin yanında- ticarette büyük bir canlanma olmuştur!98). Sedili ot, Haçlı seferlerinin ticarette bir devrim yaptığını belirterek, etkilerini a) nüfus politikasında değişiklik ile satın alıcı sayısında kat kat artış; b) teknik alandaki, at koşumlarının düzelmesi, ile ulaşım canlanması c) serflerin özgürleşmesi ve ücret karşılığında iş bulma imkanının artması, d) feodallerin gücü azalırken, merkezi otoritenin gücü artmış, ticaret için gereken güven ortamı sağlanmıştır şeklinde sıralarl99).
Ticaretin canlanması tarım ekonomisi şeklinde örgütlenmiş Batı Avrupa ekonomisinde bünyesel bir değişikliğe neden olmuş ve ölmüş olan kentler canlanırken, kırlardan kentlere doğru büyük bir akın başlamıştır.
111.2. Kentin Doğuşu ve Burjuvazi
Ticaretin yoğunlaşması, ölçeğinin büyümesi öncelere bir köyden diğeri sürekli gezen seyyar satıcı tipi tüccarı yerleşik düzene geçmeye itmiş, tüccarlarda yerleşmek için en güvenilir yerler olan şatoların, kalelerin duvarlarıinn diplerini tercih etmişlerdir. Böylece "burgu"un dış mahallesi "fau-boug" oluşmuşturl100l.
Kentlerdeki zenginlik kenti geniş kitleler için bir çekim merkezi haline getmiştir. Serfler, zanaatkarlar feodallerinden kaçarak kente sığınmışlardırllOll. Kentlerin güçlenmesi kırsal ~esimi de etkilemiş, feodal yapıda serf olarak çalışan verimsiz toprak işçisinin yerini, toprakdan daha fazla ürün alan köylü almaya başlamıştır. Bireysel özgürlük ve özel mülkiyet kavramları gündeme gelmiştir. P~ar için de üreten serf, para biriktirmeye ve feodalden özgürlüğünü satın almaya yönelmiştir. 13.yy.dan itibaren özgürlüğün satın alınması kitleselleşmiştir. Diğer yandan ticaretin canlarıması ile birlikte fiyatların sürekli artması,
buna karşın feodallerin gelirlerinde artış olmayışı, bu sınıfın siyasal gücünü de aşınınaya tabi tutmuştur.
Kent halkını oluşturan burjuvazi, gerek dini gerek dünyevi lordların muhalefetine rağmen siyasal özerklik için mücadele etmişlerdirl102l. Çünkü, herhangi
··(98) Balkan, Ö.L.: a.g.e., s. 91-94; Pirenne, Henri: Ortaçağ, Kentleri -Kökenleri ve Ticaretin Canlanması- (Çev. Şadan Karadeniz) 3. Baskı, İletişim Yayınlan, İstanbul 1991, s. 73-84.
(99) Sedillot, Rene: Dünya Ticaret Tarihi, (Çev.: Esat Nermi Erender) Cep Kitapevi, İstanbul 1983, s. 175-176.
(100) Balkan, Ö.L.: a.g.e., s. 95-98. (101) Pirenne, H.: Ortaçağ ... , s. 45. (102) Poggi, G.: a.g.e., s. 49.
--KUTLU DOGUM------------- 33--
bir feodale bağımlılık kentdeki ekonominin ruhuna aykırı idi. Burjuvazinin pratik amaçlar için verdiği hak mücadelesi, onun hukukunu ortaya çıkarmıştır. Esasen başlangıçta burjuvazi, feodal düzenin baş aktörleri olan dini ve dünyevi lordlaHn statülerini hiç sorgulamadan kabul ediyor, kendisi içinde, insan/ yurttaş/doğal haklar gibi kavramları gündeme getirmeden, mevcut düzen içinde yer istiyordu(l03l.
Burjuva için temel ihtiyaç ve onun ana talebi bireysel özgürlük hakkı idi. Özgürlük hakkı, hukuk kuralı haline gelmeden, bu hak fiiller var olsa dahi, burjuvanın kendisini güvende hissetmesi mümkün değildi. Ayrıca kentde doğan ekonomik canlanma sonucunda kırdan gelip ekonomik yaşama dahil olanların, lordların müdahalesinden uzak kalmaları için bireysel özgürlüğe gerek vardı. Bundan dolayı belirli bir süre kentde yaşayan kişi özgür insan kabül ediliyordu (Kentin havası insanı özgür yapar)(104l.
Burjuvazinin uğrunda mücadele ettiği şeylerden birisi de feodal yargıdan kurtulmak, kendi yargı sistemini kurmaktı. Dini ve dünyevi lordlardan ayrı
yargı sistemleri mevcut idi. Onlardan tamamen ayrı gereksinimleri olan burjuvaların, yargı alanında feodallere tabi olması çok büyük zorluklar çıkarabilirdi. Feodal hukuk, burjuvaların ihtiyaçlarını karşılamıyacak durumdaydı. Bundan dolayı oldukça erken biri tarihde, onbirinci yy. başlarında tüccarların deneyimlerinin ürünü olan ticaret yasası doğmuş, tüccarlar feodal mahkemelere başvurmak yerinde, kendi aralarından seçtikleri hakemierin yargısına tabi olmayı tercih etmişlerdir. Ancak bu durum sadece ticari davalara sınırlı kalmamış, adi sulh davaları da burjuva hukuku çerçevesinde ele alınmaya başlamış, kentlere adli imtiyazlar verilmiştir. Feodaller için bir gelir kaynağı olan yargı gücü, kentlerin, zenginleşmesi ile birlikte tazminat ödenmek sureti ile feodallerden satın alınmıştıı-ll OS).
Kent yaşamı beraberinde kentin ihtiyaçlarına cevap verebilmeyi getirmiştir. Surların yapımı ve bakımı, yolların yapımı ve onarımı, güvenliğin sağlanması, kamu binalarının inşası gibi ihtiyaçları karşılamak için burjuvaların kaynak bulması gerekmiştir. Diğer yandan feodallerin kent üzerinde devam eden mali hakları kendilerinden toptarı satın alınmış veya her sene ödenen bir vergi haline getirilmiştir. Böylelikle feodalin kentin iktisadi yaşamına keyfi müdahaleleri engellenir iken, ayni zamanda kentliler olarak giderleri için imkanları ile orantılı vergi ödemeyi öğrenmişlerdir. Bunun neticesinde kentlerin mali özerlcliği
(103) Pirenne, H.: a.g.e., s. 46; Balkan, Ö.L.: a.g.e., s. 131. · (104) Pirenne, H.: a.g.e., s. 47; Balkan, Ö.L.: a.g.e., s. 119-122. (105) Pirenne, H.: a.g.e., s. 48; Balkan, Ö.L.: a:g.e., s. 123-124.
--34 --------------------------KUTLUDOGUM---
ortaya çıkmıştır006l.
Burjuvazisi için önemli bir kazanç da, idari özerkliğin kazanılması olmuştur. Belediye meclisleri ile kendi kendilerini yöneten kentler, kendilerine özgürlük veya imtiyaz fermanını veren feodalin egemenliğini tanımaya devam etmişler. Siyasi ve idari belirli özerklikleri olan bu kentlere komün denilmekteydi. Komünlerin bazılarının ordu oluşturma ,savaş ilan etme, barış yapma gibi ancak devletlerin sahip olabileceği haklan vardı(107l . .
Özetle kent feodal toplum içinde yeni bir toplumsal düzenin tohumlarının ekildiği mekandı. Burjuvazi kentin sırları arkasından, feodal düzeni uzun ve zor bir mücadelenin sonucunda ortadan kaldırdı. Burjuvazinin mücadelesi soyut bir insan hakları mücadelesi değildi. Büyük bir ihtimal ile insan haklarından haberdar dahi değildi. Bu dönemde onun için başat sorun alıp-satmasına, üretip iliketmesinde engel olan veya zorlaştıran şartların ortadan kaldırılması idi. Kaygıları pratik nedenli, çözümleri parçasaldı. Ekonomik gücünün artması ölçüsünde taleplerinin arttığı ve nihayet iktidarı talep ettiği görülecektir. iktidarı talep ettiği anda feodal sınıf çok uzun bir süreden beri asalak bir niteliğe sahiptir. Burjuva toplumu h~klarını "insan hakları" şeklinde istemiştir. Bu noktada insan haklannın düşünsel plandaki şekiilenişine eğilebiliriz.
IV. Yeni Çağlarda İnsan Haklan Düşüncesi
Onbeş ve onaltıncı yüzyıllarda din, sanat ve felsefede gücünü kanıtlayan yeni bir ruhun ortaya çıktığını belirtir. Bu büyük içgerilimler ve karışıklıklar taşıyan düşünce dünyasında modern insan ve düşüncesi şekillenmeye başlartıosı. Onyedinci yüzyılda ise düşüncede radikal bir devrim Descartes tarafından gerçekleştirilir. Bordenau, "Bu dönemin felsefe sistemlerini kendilerinden önceki dönemden kesin bir şekilde devrim doğa ve toplumbilimlerinde yeni kategorilerin konulmasına hizmet ediyordu. Bundan dolayı Althusius ve Grotius gibi büyük devletler hukukçularının, Galilei, Fermat, Huyghens, Harvey, Pascal gibi büyük doğa araştırmacılarının önemi de, yeni dünya görüşünün ortaya çıkma-
(106) Pirenne, H.: a.g.e., s. 49; Balkan, Ö.L.: a.g.e., s. 125-127; Huberman bu konuda şöyle demektedir: .. Şehirliler vergilerini de istedikleri biçimde toplayıp bu işi kapatmak istiyorlardı. Sinir bozan, kendi değişen dünyalarında sadece bir başbelası değeri olan feodal haraçların, ödemelerin, yardım ve cezaların çokluğundan hoşlanmıyorlardı. (Huberman, Leo: Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla (Çev. Murat Belge) İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1991, s. 41.
(107) Barkan, Ö.L.: a.g.e., s. 127-130. (108) Cassier, Emst: Devlet Efsanesi. (Çev. Necla Arat) Remzi Yayınevi, İstanbul 1984, s. 165.
--KUTLU DOGUM-------------- 35--
sında, gerçek fizaflardan az değildir" deı-(109)_ Ancak özellikle Althusius'un devlet tanımının onaltıncı ve onyedinci yüzyıl İngiltere ve Fransa'sındaki gerçekiere uymaması onu geri plana düşürür iken!110l, Grotius daha çok devletler hukuku bilgini olarak belirmekte, her ikisininde insan haklan öğretisine katkıları üzerinde yeterince durulmamaktadır. Oysa Locke giden yolda bulunmaktadır Althusius ve Grotius.
N.l. Johannes Althusius
Krallık aleyhine gelişen teoriler geleneği içinde yer alan Althusius, kalvinist düşünceyi dinsel ilkelerinden anndırarak genişletmiştirlll1l_ "Politica Methodice Digesta" (1603) adlı eserinde devlet teorisini geliştirmiştir. Althusius'a göre devlet toplumsal sözleşmenin ürünüdür. İnsan doğasında türdeşleri ile birlikte yaşama isteği vardır ve insan aile, klan gibi ilk toplumsal yapılardan devlete uzanan örgütlenmenin içinde yer alırl1 12l. Sözleşme Althusius'da iki şekilde ortaya çıkar. Hem yönetici ile halk arasındaki ilişkiyi açıklar hem herhangi bir grubun varlığını açıklar. Yani ilk şekli ile "hükümet sözleşmesi" ikinci şekli ile "toplumsal sözleşme"dir. Toplumsal sözleşme ile topluluğun türü tanımlanır iken, hükümet sözleşmesi ile topluluğun t abi olacağı otoritenin sınırlan çizi!irl113l_
Althusius'un devlet teorisinde en önemli nokta, hükümet sözleşmesi ile ilgili kısmında ortaya çıkar. Althusius egemenliğin halkda olduğunu ve halkın egemenlikten vazgeçemeyeceğini belirtir. Çünkü egemenlik halkın belirleyici vasfı olm9 durumundadırl114l. iktidarda olan kralın da dahil olduğu yüksek memurlar halka hizmetle görevlidirler ve sözleşmenin amacını yerine getirmek, yani halkın refah ve mutluluğunu sağlamaktır. Halk tarafından atanan ve yÖnetici sınıf içinde olan "Ephorat'ların görevi, kralın ve diğer yüksek memurların görevlerini yerine getirmek için çalışıp çalışmadıklannı kontrol etmektir. Eğer yöneticiler sözleşme doğrultusunda çalışmazlar, tirarılığa kayartar ise Ep h o ratlar yönetime karşı direnme ve yönetimi görevden almakla mükellef olurlarlll5l. Anlaşıldığı üzere Althusius, halka direnme hakkını doğrudan değil, dotaylı ola-
(109) Bordenau, Franz: Die Soziologie des mechanischen Weltbildes, Zeitschrift für Soziale Fors-chung, Wien 1932, s. 332.
(110) Sabine, George: Siyasal Düşünceler Tarihi 2, Yeni Çağ, (Çev. Alp Öktem) Ankara 1969, s. 97. (111) Ben-Amittay, J.: a.g.e., s. 140. (112) a.g.e., s. 140. (113) Sabine, G.: a.g.e., s. 95-96. (114) a.g.e., s. 56. (115) Okandan, R.G.: a.g.e., s. 591-592.
--36 ~-------------KUTLU DOGUM--
rak verir. Ancak burada önemli olan direnmenin nasıl olacağından çok, direnme hakkının nereden kaynaklandığıdır. Direnme hakkı doğal hukukdan kaynaklanır. Çünkü özgürlükler doğal hukukun parçasıdırl11 6l ve sözleşmeyi korumakcia doğal hukukun bir emridirl117). Herhangi bir yönetim biçimine öncelik tanımayan Althusius için önemli olan iktidarın sınırlandırılmış olmasıdırl118l.
IV.2. Hugo Grotius
Grotius'un teorisinde en önemli olan nokta şüphesiz ki, onun kendisinden önce gelenlerden olduğu gibi sonra gelenlerden olan Puffendorf, Thomasius ve C. Wollf gibi düşünüderi aşarak doğal hukuku teolojiden ayırarak laik bir çizgiye oturtmasıdırl119l. Grotius'a göre doğal hukuk doğru aklın insanın sosyal niteliğine uygun olarak tespit ettiği şeydirl120l. Grotius "Doğa yasası doğru düşüncenin buyruğudur. Bir eylemin rasyonel tabiat ile uyum halinde olup olmamasına göre, ahlaki bakımdan kötü veya zorunlu olduğunu belirleyen doğru düşül!cedir; dolayısıyla, böyle bir eylem tabiatın mimarı olan Tann tarafından ya yasaklanmış ya da emredilmiştir" ~emektedirll21). Ancak, tanrının ne buyurduğunun Grotius için önemi yoktur, çünkü tanrı olmasa da hukukda bir değişiklik olmayacaktırl12~l. Doğal hukuk aritmetik kadar kesindirll23l. Grotius dini devreden çıkarıp onun yerine aklı koymaktadır. Del Vecchio'nun ifadesi ile "Grotius yalnız akla güvenmek ve akıldar:ı hareket ederek, bütün insanlar için mer'i olan külll prensipleri izah etmek istiyordu"(l24l.
Grotius insanın toplumsal bir yaratık olduğunu, toplumun ise bir sözleşme ile meydana geldiğini belirtir. Ancak Grotius bu noktada da kendisinden öncekilerden ve sonrakilerden aynlır. O diğer toplumsal sözleşmeciler gibi ideal bir sözleşme bulmaya çalışmışlardır. Grotius ise toplumsal sözleşmeyi yapilmış sayar. Mevcut siyasi oluşumların sayısı kadar farklı toplumsal sözleşme vardırl125l. Devlet Grotius'a göre "haklardan sükfın içinde faydalanmak ve müşte-
(116) Mumcu, A.: a.g.e., s. 44. (ll 7) Ben·Amittay, J.: a.g.e., s. 141. (1 18) Okandan. (119) Abadan,Yavuz: Hukuk Felsefesi Dersleri, AÜHF Yayınları: 78, Ankara 1954, s. 138. (120) Yörük, Abdülhak Kemal: Hukuk Felsefesi Dersleri, İU Yayınları No: 746, İstanbul 1958, s. 98. (121) Sabine, G.: a.g.e., s. 102. (122) Del Vecchio, Giorgio: Hukuk Felsefesi Dersleri,(Çev. Suut Kemal Yetkin) İstanbul 1940, s. 55. (123) Sabine, G.: a.g.e., s. 102. (124) Del Vecchin, G.: a.g.e., s. 54, Bu konuda Mumcu şöyle demektedir. "(Grotius), aklın bütün in
sanlar ayni nitelikler taşıdığını, hukukun da aklın ölçülerine uygun olması gerektiğini ileri sürerek, bütün insanları kucaklayan evrensel bir hukukun öncüsü olmuştur." Mumcu, A.: a.g.e., s. 44-45.
(125) Del Vecchio, G.: a.g.e., s. 56.
--KUTLU DOGUM------------- 37--
rek menfaatlerini gerçekleştirmek amacı ile birbirleriyle birleşmiş hüı;_.insanların kurdukları tam ve mükemmel bir topluluk, bir toplum"durl126l. Eg~rhenlik halka aittir. Fakat halkın egemenlik gücünü bizzat kullanma zorunluluğu söz konusu değildir. Egemenliği bir kişiye bir zümreye devredebilir. Grotius halkın egemenliği bir kişiye veya zümreye, kısmen veya tamamen verebileceğini, egemenlikten vazgeçme hürriyeti olduğu söyler. Böyle bir eylemin sonucunda ortaya çıkabilecek olan toplumun ezilme ve esaretinde bir mahzur görmez. Esasen Grotius belirli durumlarda mutlak monarşinin gerekliliğini de savunur. Direnme hakkını reddeden Grotius hükümdarın ancak tanrıya karşı sorumluluk taşıdığı görüşündedirl127l.
Grotius'un düşüncesinde insan hakları bir belirsizlik içindedir ve tartışmalıdır. Örneğin Abadan, Grotius'da kişinin devredilmez hak ve hürriyetlerinin söz konusu olmadığı ileri sürerken(l2Sl, Mumcu ise "Grotius, hukuku insan aklının ürünü, olarak görünce bütün insanlar için ortak haklardan söz etmesi yadırganmaz. Böylece bu hukukçu "İnsan Hakları" kavramını bilimsel yolla açıklamaya çalışan düşünür olarak ilan edilebilir"(l29l demektedir. Okandan ise, Grotius'un hükümdarın devletten bağımsız olarak var olan tabii haklara saygı gösterınede zorunda bulunduğu düşüncesinde olduğunu söylemektedirl130l. Ancak hükümdan buna zorlayacak bir mekanizma yoktur. Esasen Grotius'u önemli kılan, doğrudan insan haklarına eğilmesi değil, doğal hukuku laikleştirerek, hakkın ve insan haklarının dini izah ve otoriden uzaklaşmasını sağlamaktadır.
IV.3. John Locke
John Locke siyaset felsefesinde en önemli dönemeçlerden birisidir. Liberalizmin fikir babası, mülkiyetin kuramcısi, insan haklarına modern şeklini veren düşünür gibi tanımlamaların hepsi doğrudur. Etkisi yaşadığı dönemde başlamıştır ve hala sürmektedir. Komünistler için Marx ne ise liberaller içinde Locke odur. Marx Rus devriminin fikir babasıdır. Locke ise Amerikan ve Fransız devrimlerinin. Çağdaş dünyanın şekillenmesine yardımcı olanlardandır bu 17 yüzyıl İngiliz filozofu. Lange bu konuda şöyle der: "Onun, çağdaş anayasal sistemlerin babası olarak adiandıniması belki de haksız değildir. İngiltere'de zafere eriştiğini gördüğü yasama ve yürütme güçlerinin birbirlerinden ayrılması ilkesi-
(126) Okandan, R.G.: a.g.e., s. 593. (127) a.g.e., s. 593-595; Ben-Amittay,J.: a.g.e., s. 144. (128) Abadan, Y.: a.g.e., s. 139. (129) Mumcu, A.: a.g.e., s. 45. (130) Okandan, R.G.: a.g.e., s. 595.
--38 --------------KUTLU DOGUM--
ni kuramsal olarak ilk sergileyen Locke'turl131). Fransız devriminin düşünsel kaynakları olan Voltaire ve Ansiklopediciler Locke'un görüşlerini, Collingwood'un ifadesiyle "şevkle benimsemişlerdir"(l32)_
Miller "eğer birisinin felsefesi Amerikan devrimine hakim olmuş ise bu Locke'unkidir. Amerikan düşüncesi esasen Locke'un yorumuydu" derl133l. Brandt, Locke'un Almanya'da geleneksel felsefenin çözülmesini sağlayan faktörlerden birisi olduğunu belirtirll34). Marx, Locke'un yeni bir burjuvazinin temsilcisi ~lduğunu söylerll35).
IV.3.1. "Hükümet Üzerine İki Deneme"nin Tarihsel Arka Planı
John Locke'un günümüzde de önemini sürdürmesine neden olan eserinin kökleri büyük bir ihtimal ile sonradan Graf Shaftesbury olan Lord Ahsley ile 1 666'da Oxford'da tanışmasında yatar. Locke bir sene sonra Ahsley tarafından özel doktoru olması için Londra'ya davet edilmiştir. Böylece Locke güncel politikanın içine girmiş olur. Lord Ahsley toprak soylularının ilerici kesiminin, Gentry'nin bir üyesidir. Feodal düzenlernelerin İngiliz ekonomisine zarar verdiği görüşündedir. Gentry'nin gücünün korunmasını yükselmekte olan kapitalist sınıfla ittifak yapmakta görmektedir. Ticarete ve üretime zarar verdiğine inandığı herşeyle savaşmaktadır Ahsley(l36l. Oxford'da kralcı, muhafazakar atmosferin, iç ~çıvaşın çılgınlıklarının etkisi altında, güçlü bir kralın özlemini çektiği anlaşılan ve bunu 1660'da yazdığı "An Magistratus Civilis passit res adiaphoras in divini cultus ritus asciscere easque popula imponere?" adlı çalışmasında dile getiren Locke'un daha sonra girdiği çevreden etkilendiği açıktırl 1 37l.
1672'de Graf Shaftesbury'i olan Lord Ashley, bakanlık görevine geldiğinde de Londra ticaret burjuvazisinin menfaatlerinin savunucusu olmuştur. II. Charles'in 1670'de Fransa kralı ile yaptığı gizli bir anlaşma ile, müsait bir anda katolik mezhebine geçmeye söz verdiğini öğrenen Graf Shaftesbury, krala karşı
(131) Lange, Friedrich Albert: Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi, Birinci Cilt, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, No: 7, İzmir 1982, s. 188.
(132) Col/ingusood, Robin George: Tarih Tasarımı, (Çev. Kurtuluş Kayalı) Ara Yayınları, İstanbul 1990, s. 86.
(133) Mil/er, John C.: The Origins of the American Revolution, 1943, s. 140. (134) Brandt, Reinhard: "John Locke, Klassiker der Philosophie, Erster Band Von den Vorsokrati
kem bis David Hume, München 1981, s. 360. (135) Opitz, Peter: "John Locke", Politische Denker Il, Bayerische Landeszentrale für Politische Bil
dungsarbeit, 5. Auflage, München 1977, s. 33. (136) Locke, John: Zwei Abhandüngen über die Regierung Herauspegeben und eingeleitet von Euch
ner, Walter; Frankfurt ani Main 1977, s. 16-17. (137) a.g.e., s. 13.
----KUTLUDOGUM---------------------------- 39 -----
bir siyaset izlemiştir!138l. York Dükünün veliahtlığını, bu kişinin tahta geçmesi durumunda İngiltere'yi katalikliğin tehdit edeceği düşüncesi ile desteklemeyen Shaftesbury kral tarafından görevden alınmıştır!139l. ı 6 7 6-ı 6 7 8 arasında tutuklu kalan Shaftesbury hapishaneden çıktıktan sonra tekrar York Dükü'nün veliahtlığını engellemek için çalışmaya başlamıştır. Bu çalışmasında ı675-
ı679 arasında Avrupa'da seyahatde olup, yeni dönen Locke'dan büyük yardım görmüştür. Şöyle ki, Sir Robert Filmer'in monarşiyi ilahi hukuka dayandırdığı ve kralın en yakın erkek akrabasının tahta geçmesinin ilahi hukukun emri olduğu tezi Tery'ler tarafından savunulmaktaydı. Bu kez York Dükü'nün tahta geçmesinin meşruluğunu ispat için kullanılmaktaydı. Locke'un görevi Filmer'in bu tezini çürütmektir. Böylece zannedilenin aksine "Şanlı Devrim'in meşruluğunu ıspatlamak için, Şubat ı689 ile yayınladığı ı690 arasında değil, daha ı679'da "Hükümet Üzerine İki Deneme"yi yazmaya başlar Locke(140J. II. Charles'a karşı başlattığı hareketle parlamentoda bir kataliğin tahta geçmesini engelleyecek bir kanun çıkarmaya çalışan Shaftesbury ı68ı'de tekrar hapse girmiş, hapisten çıkınca II. Charles'e karşı darbe hazırlığına başlamıştır. Ancak başarısızlığa uğrayacağını anlayınca ı682'de Hollanda'ya kaçmış ve ı683'de orada ölmüştürl14Il.
ı683'de Locke'da Hollanda'ya kaçmıştır. Kaçışının hayatını kurtardığı söylenebilir. Çünkü Filmer'in tezlerini çürütmek için kitap yazan bir arkadaşının başı vurulmuştur. Locke ı690'da İngiltere'ye döndükten kısa bir süre sonra "Hükümet Üzerine İki Deneme"yi anonim olarak yayınladı.
l,.ocke'un esasen iktidar mücadelesinde, kralcılara karşı burjuvazinin tezini geliştirmek için başladığı bu çalışma, klasik liberalizmin ana esaslarını ortaya koymuştur.
IV.3.2. Hükümet Üzerine İki Deneme
Locke, iki denemenin birincisinde Sir Robert Filmer'in tezini çürütmekle meşgul olmuştur ki, bu bölümün başlı başına büyük bir önemi yoktur. Ancak İkinci Deneme'de Locke, burjuvazinin sınıfsal menfaatlerine uygun bir iktidarın, yapısını ortaya koyar ve sınırlarını çizer. Doğal hukukun sınırlarını genişletir ve mülkiyetide ona dahil ederek, mülkiyet hakkını doğal hukuka dayandırır.
Locke'da kendisinden önce gelen toplumsal sözleşmeciler gibi devleti bir
(138) a.g.e., s. 17-18. (139) Opitz, P.: a.g.e., s. 25. (140) Locke, J.: a.g.e., s. 21. (141) a.g.e., s. 18.
-- 40 ----------------~---------KUTLUDOGUM---
sözleşmenin ürünü olarak görür. Locke göre doğal durum doğal yasalar çerçevesinde mutlak özgürlüğün hakim olduğu, insanların birbirleri üzerinde daha fazla iktidara ve yargı gücüne sahip olmadıkları, eşit oldukları bir durumdurl142l. Barışın muhafazasını ve insanlığın korunmasını amaçlayan doğal yasa, insanların birbirlerine zarar vermelerini engellemek için, herkes tarafından, suçlu bir kimseye gerektiği ölçüde cezalandırmak için kullanılabilirll43l. Bir insanın diğerine, bu çerçevede, zarar vermesine ceza denir(144l. Ancak, doğal durumda insanların kendileri ile ilgili bir duruma hakim olmalarının ortaya çıkaracağı mahzurlar vardır. Cezanın kötülüğe, intikama dönüşmesi gibi. Bunun sonucu da düzensizliktir. Bundan dolayı cezalandırma yetkisinin hükümetlere devr edilmesi yerinde bir iştirl145l. Locke, doğal durumda insanların belirli bir otoriteye başeğmediklerini, doğal yasa ile uyum içinde olan akıl doğrultusunda yaşadıklarını ileri sürmektedir. Akıl, tanrının insanlığa verdiği bir bağdır. Eşitlik ayni türden olmaktan kaynaklanmaktadır ve özgürlük de eşitliğin bir sonucudurl146l. Locke savaş durumunu, düşmanlık ve yok etme durumu diye tanımlar. Düşünerek, planlıyarak bir insanı öldürmeye hazırlanan o insana karşı savaş durumundadırl147l. Ancak Locke mutlakiyetçi monarşiyide topluma karşı savaş durumuna girmek olarak görür. O bunu şöyle açıklar. İnsanları mutlak hakimiyet altına almak, onlara karşı savaş durumuna girmektir. Akılda insana insanın özgürlüğünü elinden almak isteyeni düşman olarak görmesini emreder(148l. Bir kez başlayan savaş durumu şiddet sona erdikten sonra da doğal durumda, pozitif yasaların ve gerekli yetkilere sahip olan bu yargıcı eksikliğinden dolayı, tarafları ayni şekilde yasaya boyun eğdirecek bir güç yoktur. Bundan dolayı savaş hali devam eder(149l. Bu mahzuru ortadan kaldırmak için insanlar bir toplum. oluşturur ve doğal durumu terk ederler. Artık, savaş durumuna, başvurulduğunda son verebilecek bir otorite vardırllSOJ.
Mülkiyet, Locke'un kuramının nirengi noktalarından birisidir. Macpherson, Locke'un "şaşırılacak bir başarı ile ( ... ) mülkiyet hakkını doğal yasaya dayandırdığını ve bütün doğal hukukdan kaynaklanan kısıtlamaları, mülkiyet hakkından
(142) a.g.e., Kap. ll, s. 4. (143) a.g.e., Kap. ll, s. 7. (144) a.g.e., Kap. ll, s. 8. (145) a.g.e., Kap. ll, s. 13. (146) Opitz, P.: a.g.e., s. 27 ve 29. (147) Locke, J.: a.g.e., Kap. III, s. 16. (148) a.g.e., Kap. III, s. 17. (149) a.g.e., Kap. III, s. 20. (150) a.g.e., Kap. III, s. 21.
--KUTLU DOGUM------------- 41 --
uzaklaştırdığını" söyleri151l. Locke'a göre, dünya ve bütün hayvanlar insanların ortak malıdır ama her insan, başka kimsenin sahip olmadığı vücuduna sahiptir. Vücudunun işi, ellerinin eseri onun mülküdür. Yani doğada bulunan bir şeye işini katar ve onu kendimülkü yapar. Böylece, diğer insanların bu şey üzerindeki hakları sona erer(152l. Ama insana mülki veren doğal yasa, ayni zamanda mülkü kısıtlari153l. Yasaya uygun mülkiyetİn sınırını mülkün büyüklüğü, fazlalığı değil, kullanılmadan bozulması, tahrip olması çizer(154l. Bu noktada Locke, para kullanımının devreye girdiğini, insanların karşılıklı anlaşma ile, bozulmayan saklanılabilen bu metaller karşılığında, bozulan şeyleri değiştiklerini söyJeı-(155)_ Locke parayı izah ederken, toplumsal eşitsizliğin normalliğini de açıklar. Farklı çalışkanlık dereceleri nasıl farklı ölçüde mala sahip olmaları sonucu- • nu verdi ise insanlara paranın bulunuşu da mülkü artırma ve sürekli k~ma imkanı verir(156l. Bu durum sadece doğal yasa açısından mümkün ortamın
ötesinde, ekonomiye katılanların onayı ile ortaya çıkmıştır.
İnsanların, toplum lehine canlarını, özgürlüklerini ve mülklerine saldırıda bulunanları cezalandırma haklundan vazgeçerek, cezalandırmayı toplumun yaptığı yasalar çerçevesinde uygulayacak otoriteye devretmeleri ile siyasal toplum ortaya çıkar157l. Kişi devlete hem yasalara göre ceza vermek hem bu cezayı yerine getirmek görevini verir ki, bu yasama ve yürütmenin kaynağını oluşturur158l. Siyasal toplumun amacı insanların beraberce barış ve güven içinde, mülklerinden faydalanarak ve topluma dahil olmayanlardan korunınayı sağlıyarak yaşamaktır(159l. T apiuma katılan herkes çoğunluğun kararına uymayı kabul eder(160l. Eğer azınlık çoğunluğa uymaz ise toplum parçalanacaktır. Herkesin kendi kralı olduğu doğal durumdan, politik topluma geçmenin amacı Locke tarafından (porperty) mülkiyet kelimesi ile ifade edilen yaşamın, özgürlüklerin ve mülkün korunmasıdır161l. Doğal durumda, kesin, düzenli, herkesin bildiği yasa-
(151) Macpherson, Crawford B: The Political Theory of Possessive lndividualismus, Hobbes to Locke. London 1964, s. 199.
(152) Locke, J.: a.g.e., Kap. V, s. 27. (153) a.g.e., Kap. V, s. 31. · (154) a.g.e., Kap. V, s. 46. (155) a.g.e., Kap. V, s. 47. (156) a.g.e., Kap. V, s. 48. (1.57) a.g.e., Kap. VII, s. 87, s. 89. (158) a.g.e., Kap. VII, s. 88. (159) a.g.e., Kap. VIII, s. 95. (160) a.g.e., Kap. VIII, s. 97. (161) a.g.e., Kap. IX, s. 123.
--42 ---------------KUTLU DOGUM--
lar olmadığı(162l, kabul edilen ve tarafsız yargıçlar olmadığı(l63l verilen cezayı yerine getirecek bir güç olmadığı için(l64l doğal durum terk edilir.
Locke, insanların siyasal toplumu oluşturunca, siyasal toplumun amacına ulaşabilmesi için gerekli olan yasama gücünün kuruluşu ile ilgili ilk ve temel pozitif kanunun düzenlenmesi gerek demektedir(l65l. Ve hiçbir güç halk tarafından seçilen ve atanan yasamadan daha güçlü değildir(l66l. Her ne kadar yasama en büyük güçlü olsa da halkın yaşamına ve kaderine karar verecek kadar mutlaK ve keyfi değildir ve olamaz. Esasen insanların doğal durumda sahip oldukları ve topluma girerken devrettikleri haklarından daha fazlasına sahip değildir, yasama gücünün nihai sınırları kamu yararıdıı:(l67l. Yasama keyfi kararlarda olamaz.
Yasama hiç kimsenin mülkiyetinin bir kısmını dahi o kişinin izni olmadan elinden alamaz. Çünkü mülkiyeti korumak temel amacıdır(l6Sl_ Nihayet yasama kanun yapma yetki ve hakkını devredemez(l69l.
Yasama gücüne en büyük yetkileri teslim eden Locke, yasama, yürütme ve federatif erk diye adlandırdığı erkler arası ilişkiler konusunda ise şöyle demektedir. Yasama gücü ile yürütmenin bir kişide birleşmesinin tehlikeli olabileceğini belirten Locke(l70l devleti yabancı ülkelere karşı temsil eden federatif gücün yürütme ile ayni kişide birleşmesini normal karşılamaktadır\17ll_ Yasakları çiğneyen ve keyfi yönetime kayan, kralları tirarı olarak niteliyen Locke tiranlara karşı direnme hakkını savunmaktadır(l72l.
Locke bir yandan Pufendorf ve Grotius gibi doğal hukukçulardan farklı olarak hakların, mülkiyetde dahil olmak üzere, kaynağında devleti değil, doğal hukuku ararken(l73l.
(162) a.g.e., Kap. IX, s. 124. (163) a.g.e., Kap. IX, s. 125. (164) a.g.e., Kap. IX, s. 126. (165) a.g.e., Kap. XI, s. 134. (166) a.g.e., Kap. XI, s. 134. (167) a.g.e., Kap. XI, s. 135. (168) a.g.e., Kap. XI, s. 138. (169) a.g.e., Kap. XI, s. 141. (170) a.g.e .. Kap. XII, s. 143. (171) a.g.e., Kap. XII, s. 147. (172) a.g.e., Kap. XXII, s. 204. (173) Yayla, Atilla: Liberalizm, Turhan Kitapevi, Ankara 1992, s. 37.
--KUTLU DOGUM-------------- 43--.
V. İngiltere'de İnsan Haklannın Gelişimi
İngiltere S.yy.da Batı Roma İmparatorluğu'ndan ayrılmış ve Anglosaksonlann eline geçmiştirl174l. S.yy.dan ll.yy.'a kadar geçen dönemde feodal bir yapının oluşumu gözlenmiştir. 1 066'da Normandiya dükü William İngiliz tahtı üzerinde hak iddia ederek adaya çıkmış Hastings Savaşı'nda Saksonları yenmiştir. William ele geçirdiği topraklan Normarı aristokrasisine mensup adamlan arasında paylaştırmıştır. 180 büyük vasal asiller arasında paylaşılan bu topraklar üzerinde alt vasaller zamanla belirmiştir. Şato inşa etmek kralın emrine bağlanırken, asillerin özel ordu beslemeleri ve özel savaşlara girmeleri yasaklandı. Ayrıca alt vasallerin krala bağlılık yemini etmeleri sağlandı(l7S). Normların oluşturduğu siyasal yapı feodal nitelikte olmasına rağmen, mutlak monarşik eğilimler göstermekteydi(176).
Saksonlar döneminden kalan, kral ile asillerin oluşturduğu, bir tür danışma medisi olan "Witam" (Witenagemot), Normanlar döneminde "Magnum Concilium" (Büyük Meclis) veya "Curia Regis" (Kral Meclisi) adı ile gelişerek varlığını devam ettirmiştir. Toprak anlaşmazlıklarının ağırlıklı olarak görüşüldüğü, bundan dolayı bir tür mahkeme olan meclisin daha sonraları yasama alanında da istişari nitelikte dahi olsa faaliyeti gözlenir. Meclis, yılda üç kez asillerin ve kilise ileri gelenlerinin kralın başkanlığında toplanması ile çalışmalarını yürütürdü(l77l. Andre Mourois, meclisin çalışmaları hakkında şöyle demektedir: "Narman kralının çevresinde bir saray Concililım"u ya da Curia Regis vardı; bu aşağı yukarı Saksonların Vitan'ına denk düşüyordu .. Vaktiyle Alfred ya da Günah Çıkarıcı Edward gibi, Fatih William da yılda üç kez Westminster'e, Wincester'e, Gloucester'e tacını götürür ve bilge adamlarıyla görüşmeler yapardı. Baronlar, piskoposlar, papazlar, ulusal bir görev gereği değil, uyruklarına karşı feodal bir görev olarak, Danışma Kurulu'na başvururlardı. Bunların toplantıya çağrılmaları belli düzenlere göre olmazdı. Bazen 150 ruhani şef ve senyör Büyük Danışma Kurulu'nu oluştururlardı; bazen de kral bir konu hakkında o an hazır bulunan danışmanlarıyla görüşmeyi yeterli görürdü"(178l.
(17 4) Sencer, Muzaffer '·insan Hakları Açısından İngiliz Devrimi" Amme İdaresi Dergisi Cilt 23, Sayı 2 Haziran 1990, s. 5; Meydan Larousse, Cilt 6, s. 325; Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklo· pedisi, Fasikül 9, s. 263.
(175) Arıabritannica, Cilt 4, s. 223. (176) Devrimler ve Karşı. ... , s. 263. (177) Sencer, M.: a.g.m., s. 5; Devrimler ve Karşı..., s. 265. Çam, Esat: Devlet Sistemleri, İÜİF, İs
tanbul 1980, s. 17. (178) Devrimler ve Karşı, ... ,s. 263-264.
--44 --------------KUTLU DOGUM--
V.l. Magna Carta
Başlangıçta her ne kadar bir ölçüde feodal beylerle payiaşılsa dahi otorite çok büyük ölçüde kralın elinde yoğunlaşmıştır. 12.yy.da kral ile feodal beyler arasında, kralın artan kamu giderlerini karşılamak için vergileri artırmak istemesininde katkısı ile, gerilim tırmanmıştır. Nihayet Kral Yurtsuz John 1215'de feodal beylere toprak vergilerini artırmak karşılığında, ciddi tavizler vermiştir. "Magça Carta Libertatum" adlı 64 maddeden oluşan bir belge ile kral belirli yükümlülüklerin altına girmiştir. Magna Carta'nın en büyük feodal ile diğer feodaller arasında kalan, bunların birbirlerine karşı görev ve yetkilerint belirleyen bir belge olduğu doğıultusunda görüşler vardıri179J. Akın, "Nedir ki, Magna Carta İngiliz yurttaşının özgürlüklerini belirlemekten çok, toplum güçleri arasında bir denge kurmuştur. O zamana kadar Kral iktidarının sınırsız olmasına karşılık, bu belge ile soylular, din adamları ve halk arasında bu iktidara karşı bir denge gözetilmesi yoluna gidilmiştir." demektedir(ısoı Mumcu ise aksi görüştedir." (Magna Carta ile) İngiliz halkının kişi güvenliği mallara krala karşı güven altına alınıyordu" tezini ileri sürmektedir Mumcu(ısıı.
Esasen Magna Carta feodaller arası bir belge olmak ile birlikte içerdiği hükümlerden bazılan doğrudan İngiliz halkının yararına mütala edilebilir. Keza, belge şehirlerin yani tüccar sınıfında haklarını savunur. Mal güvenliğinin sağlanması önemli bir husustur. İnsan haklarını güvence altına almaya yönelik olması açısından "Hür bir insan küçük bir suç için ancak bu suça uygun bir para cezasına çarptırılabilecektir, ağır suçun cezası da suça uygun olarak, kişinin yaşamasına engel olacak kadar ağır olmayacaktır. Kraliyet mahkemesi, kararlarında tüccarların ticari mallarına, köylülerin gerekli araçlarına dokunmayacak, bu para cezalaranının hiç biri o çevrenin tanınmış kimselerince olaylanmadıkça alınmayacaktır" diyen 20. madde ile "Eşitlerin kanuni bir hükmü ya da bir memleket kanunu olmadan hiç bir kişi tevkif ya da hapis edilemiyecek, haklarından ve mallarından mahrum bırakılamıyacak, kanun dışı edilemiyecek, sürülemiyecek, herhangi başka bir şekilde kötü muameleye maruz bırakılamıyacaktır. Hiç bir h ür kişiye zor kullanmıyacağız ve başkalarının kullanmasını
istemeyeceğiz" diyen. 39. madde(l82l. Çok önemlidir. Ayrıca Carta'nın 65. maddesinde yirmibeş baronun kralın Carta'nın kurallarına uyup uymadığını kontrol etmesi, kralın Carta'yı çiğnemesi halinde baronların halkın da desteği
(179) Sencer, M.: a.g.m., s. 6; Devrimler ve Karşı, s. 265, Kapani, Münci: Kamu Hürriyetleri, Yeni-lenmiş Altın~ı Baskı, AÜHF. Yayınlan No: 453, Ankara 1981, s. 41.
(180) Akın, İlhan F.: Temel Hak ve Özgürlükler İÜHF Yayınlan No: 187, İstanbul 1968, s. 25. (181) Mumcu, Ahmet. İnsan Haklan ve Kamu Özgürlükleri, Savaş Yayınlan, Ankara 1992, s. 52. (182) Akın, İ.: a.g.e., s. 25.
--KUTLU DOGUM-------------- 45 ---
ile krala k a r ~ l direnebilecekleri hukme baSIanmqtir(lS3). Magna Cartatnln insan haHarlnln guvence altlna alinmaslnda onemli bir adlm oldugu inkar edilemez.
yudsuz John doneminde Magnum Consilium'a ban kuqiik toprak sahipjerj- de qa41nIlr olmugtu. Fakat 1254'de kral 111. hen^ yeni vergi koymak isteyince Magnum Consiliumra idari bolge olan kontldardan "govalye" unvanll iki tern- silcinin katllmaslna karar verildi. Magnum Consilium'da ilk kez parlamento adin1 aldi(lS4).
Krala kargi mucadele eden feodal beylerin onde gelenlerinden Simon de Antfortsun cabalan ile 126 1 ve 1264'de yapllan parlamento topIantllarlna ayn- callMl kent ve kasaba temsilcilerinin de kat~lmasl saglanm1$1r(l85). 1295 Kraj 1. Edward iskoCya ve Galler'e karst acltlgl savagl surdurebilmek, i@n yeni vergiye ihtiyaq duymu$tur. Bunun iqin toplantlya cagird181 parlamentoya, kiiqiik dtbeli din adamlannl, kent ve kasaba egraflnl da davet etmigtiP6). "ornek Parla- rnenton diye andan bu parlamentonun onemi Senceiinde tespit ettigi gibi, daha 1 3 . ~ . ' i n sonunda g e l i ~ m e ~ e ba~lamlg oian burjuvazi parlamentoda temsil imkaninl bulmugt~fi '~~).
1341'de ingiliz siyasal sisteminde halen suren bir yapila~ma gercekleSmiS ve parlamento ikiye ayr~lrnlgtlr. Parlamentoda b~ sosyal grubun temsilcjlerj bulunmaktadlr. Bunlar, feodal be~ler, yuksek rutbeli din adamlari, ~ t j v ~ l ~ ~ l ~ ~ , burjuvalar ve di$uk riitbeli din adamlandlr. Bu durum parlamento iqinde grup- lagmaYl,~do~urmu$tur. Ayrlca din adamIan papa-kral qatl$maslndan urkerek, parlament~ya gelmekten vazge~mi~ler vergilerini kendi meclislerinde belirje- miglerdir. Daha qok ziraat ve ticaretle @ragan govaiyeler burjuvalarla birlegir- ken, feodal beylerle yiiksek riitbeli din adamlan da birlikte toplanmaya bagla- rnlglardlr. Boylece "Lordlar Kamarasl" ve "Avam Kamaraa" qlkmlgtlr o*a- ya(18fl.
BirbirIerine kargi iistunliik mucadelesi veren iki kamara krala karSl yGdtiilen mijcadelede ortak hareket etmiglerdir. Avam Kamarasi sureMi gi.qjenmesine rngmen, aristokrasinin destegi olmadan kralln iktidarinl sinn-landimanln mGm- kgn olmadlgl, 1546-1485 y~llan araslnda suren "Guller SavapV sonunda fee-
(183) Musulin, Janko (der)Hiimyet Bildirgeleri (Cev. Necmi Zeka) Beige YayInlan jstanbul 1983, s, 20-21. Bundan sonra Hurriyet Bildirgeleri diye an~lacakttr.
(184) Sencer, M.: a.g.m., s. 7; Devrimler ue Karst ..., s. 266. (185) Sencer, M.: a.g.m., s. 7; Deurirnler oe Karp ..., s. 269. (186) Sencer, M.: a.g.m., s. 7; Deorirnler oe Karsi ..., s. 269.
'
(187) Sencer, M.: a.g.m., 5. 7. (188) Cam, E.: a.g.e., s. 1s .
46 KUTLU DOGUM-
dal beyler olağanüstü yıpranmış ve güç kaybetmişler buna karşın, tahtı ele geçiren Tudor hanedam kralın gücünü artırmıştırl1 89l. Tudor hanedanının (1485-154 7) ve Elisabeth dönemlerinde Parlamento önemini yitirmiştir. VIII Henry Papalıkla ilgisini kesmiş, katoliklere karşı amansız bir mücadele başlatmıştır. Kendisini Anglikan kilisesinin başkanı ilan etmiştirl190l. Kralın el koyduğu katolik kilisesinin topraklarını satması ve bu toprakların yeni sınıfların dine geçmesi çift yönlü bir etki yapmıştır. Bir yandan kilise mülkiyetinin toprak mülkiyetinde sağlaciığı geleneksel düzen sona ermiş ve zengin çiftçi sınıf (yeomenry) gittikçe güçlenmiştir. Diğer yandan tarıma akan sermaye bur~9aki üretim ilişkilerini değiştirmiş, topraklarını kaybeden bir kısım insan kente kayarak proleterleşmiştirl191l. Ancak, sanayi tarım ve ticaret gelişir, ülkede güçlü ve zengin bir burjuvazi ortaya çıkar monarşi tarafından desteklenen meslek loncaları sanayinin ilerlemesini engellemişlerdir. İngiliz burjuvazisi kraliyetden bunun intikamını almıştır ileride. VIII Henry birara (1539) kanun hükmünde kararnameler (Proclomations) yayınlama yetkisini kazanmışsa da bu yetki 1547 kaldırılmıştır(l9Zl.
Elisabeth döneminde (1533-1603) mutlak monarşi yönündeki çabalar artarken, İngiliz sömürge imparatorluğu kurulmaya, kapitalizm hızla gelişmeye başlamıştır. Tudor'lar dönemindeki merkezi otoritenin gelişmesi, kraliyetin güçlenmesi hadiselerini, bu hanedanın yetenekleri ile açıklamak mümkün değildir. Lipset bu konuda halkın soyluların elindeki bir parlamentodansa kralı tercih ettiklerini belirttikten sonra esas önemli noktayı şöyle açıklar.
On beşinci yüzyılın ekonomik gelişmeleri bu durumla ilgili olan politikanın gücünü artırmıştır. O yüzyılda toprak sahipliği ve toprak ürünü çevresinde toplanmış olan feodalizmin yapısı ona aykırı düşen bir çıkarın gücü altında sarsılmaya başlamıştır. El işçiliği endüstrisinin genişlemesiyle iç ve dış ticaret artmıştır. Bu nitelikteki teşebbüslerin el işçiliği loncaları, tüccar birlikleri, kredi ve bankacılık müesseseleri üzerinde itici ve güçlendirici bir etkisi olmuştur. Bunlar da tarafların çıkarlarına daha uygun geldiği için üretim, dağıtım ve ulaşım sistemlerinin başlıca merkezi olan ticaret kentlerinde (Handelsstadt) toplanmışlardır. Bu gibi kentler siyasal süreç üzerinde etkili olmaya başlamışlardır. Çatışmalar ticarete zarar verdiği için, bu kentler düzenin korunmasını istemişler, köy ve kırların üstünlüğünden kurtulmanın yolunu aramışlardır. Burjuva akımı, arala-
(189) Moore, Barrington Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenieri (Çev. Şirin Tekeli Alaeddin Şenel) V Yayınlan Ank. 1989, s. ll.
(190) Okandan, Recai Galip: Umumi Amme Hukuku Dersleri, İstanbul 1952, s. 362. (191) C/ay, C.G.E.: Economic Expansion and Social Change England 1500-1700, Volume I, Camb
ridge 1991, s. 142-143. (192) Okandan, R.G.: a.g.e., s. 362.
--KUTLU DOGUM------------- 47--
nndaki anlaşmazlıklarla toplumun barışını düzenini bozan ve servetlerini topraktan sağlayan feodal aristokrasİ ile her iki bakımdan da boy ölçüşmüştür. Soyluların doğal düşmanı olan monarşi, şehiriiierin (burjuvalıların-burghers) doğal dostu olmuştur. İngiltere'deki gibi, kentlere kral buyruklarıyla tüzel kişilik verilmesi, kentlerin kendi kendilerini yönetmelerini sağlamış, başka deyişieri onları köy ya da kırlar üzerinde üstünlük kurmuş olan soyluların feodal yönetiminden kurtarmıştır. Sonunda kargaşa ve düzensizlik içindeki feodal sistemin yerine Tacın çevresinde birleşerek, yeni bir egemenlik anlayışı ortaya koyan ve egemenliği egemen bir kişide (yani kralda) toplayarak tek bir merkezci iktidarın kurulmasına yardım eden ve merkezden yürütülen merkantilist politikaların sağladığı ekonomik olanaklardan yararlanan sınıf da, işte bu "orta" sınıf olmuştur. İngiltere'de de Fransa'daki gibi monarşi mutlak bir biçim almıştır çünkü orada da örgütlenmiş çıkar topluluklan monarşinin kullandığı yetkileri onaylamış, bunlara ses çıkarmamıştır.
V.2. Devrime Giden Yol
1603'de Elisabeth'in ölümü üzerine İngiliz tahtına Stuart hanedamndan İskoç kralı VI. James (I. Jack) adıyla geçmiştir. Böylelikle ilk kez İngiliz, İskoç ve İrlanda taçları bir kişide birleşmiştir. I. James, ".Uly tanrının nelere muktedir olduğunu sorup araştırmak nasıl küfür ve dalillet alameti ise kralın ef'alini münakaşa veya kralın şu veya bu şeyi yapamayacağını ileri sürmenin de ayni şekilde bencilce ve caniyane bir hareket oluşturduğunu" ileri sürmekteydi(193J. Kralın,yetkisinin sınırsız olduğunu düşünen I. James parlamento konusunda ise şöyle düşünmekteydi: "Evet, kral olarak eski parlamento ayrıcalıklarını kabul ediyorum kuşkusuz, ama bu, egemen iktidara katılışa, gerekli gördüğüm zaman son verme hakkını Tanrı'dan almış olduğum konusunda engel olamaz"(194J. I. James, Puritenlere karşı tavır alıyor, "Piskopos yoksa, kral da yoktur" diyerek Anglikan kilisesinin monarşinln ideolojisini temsil etmesini istiyordufl95J. Yeni hanedan daha ilk temsilcisinin i~idarında birçok düşman edinmeyi başarmıştır.
I. James tahta çıkışının he_men ertesi gününde İspanya ile barış imzalamıs bu barış İngilizlerin Atıantik ötesindeki pazara girmesini engellemişti. İngill; burjuvazinin kralın bu davranışından memnun olduğu söylenemez.
(193) Okandan, R.G.: a.g.e., s. 362. (194) Devrimler ve Karşı ... , s. 282. (195) Hill, Christopher. 1640 İngiliz Devrimi (Çev. Neyyir .Kalaycıoğlu) Kaynak Yayınları, İstanbul
1983, s. 50. Üşür, İşaya: "İngiltere'de Burjl!va Devrimi" ll Tez, Sayı 10, 1991/1, istanbul 1991, s. 174.
--48 --------------------------KUTLUDOGUM---
-%
I. James döneminde merkezi yönetimin giderleri artarken, kraliyetin serveti azalıyordu, Buna karşın kır ve kent burjuvazisinin gelirlerinde hızlı bir artış
vardL Kral, gelirlerini artırmak için çeşitli yollara başvuruyordu. 755.000 sterlin tutarında devlet arazisinin satışından kadar her yolu denemekten çekinmedi(196l. Eski feodal vergiler canlandırıldL Bu, feodallerin kralın yanında yer alması sonucunu doğurdu. Diğer yandan yaklaşık 600 ürün tekel kapsamına alınarak hazineye· gelir yaratılmak istenmişti(197l.
V.!3. Devrim veya Burjuvazinin İktidara Yürüyüşü
I. James'in ölümü üzerine 1625'de yerine geçen oğlu I. Charles'da mutlak iktidara sahip olmanın kralın sadece hakkı değil görevi de olduğuna inanıyordu. Hem sömürgeler için mücadele halinde olunan Fransa'ya Fransız protestaniarına yardım, gayesi ile savaş açan I. Charles, orduyu sadece Fransızlara değil parlamentoya karşıda kullanmayı düşünmüştü. Üstelik, protestan İngiliz halkının desteklediği bir savaşdı bu(l9SJ_ Ancak gerek savaşın başarısız devamı gerek savaşın finansmanı için toplanan vergi ve istikrazlarda parlamentonun onayının alınmaması, krala karşı Avam Kamarası'nda şiddetli bir muhalefetin başlamasına neden oldu(199l. Kral parlamentoyu iki kez kapadı. Parlamento, I. Charles'in yürüttüğü savaşı pek de içten desteklemiyordu. Bu durum parlamentonun krala karşı pazarlık gücünü yükseltti ve kral ihtiyaç duyduğu parayı parlamento tarafından kendisine sunulan Haklar Bildirisi'ni (Petition of Rights), imzalayarak alabildi(200J.
Haklar Bildirgesi'nde Parlamento I. Charles'a "Karl I Edward zamanında çıkarılıp, yürürlüğe konulmuş bir yasayı hakirane anımsatırız. Bu imparatorlukta, kralın ya da varislerinin, imparatorluk bünyesindeki başpiskopos, piskopos, kont, baran, şövalye ve soyluların ve diğer özgür kişilerin onayları ve rızaları
alınmadan hiçbir vergi ya da yardım parası tarhedemeyeceği ya da oranlarını yükseltemeyeceği yolunda bir yasaydı bu." hatırlatmasını yapıyordu(zoıı. Sonra, "Kral III. Edward'ın hükümdarlığının 25. yılında, gelecekte hiç kimsenin rızası
(196) Üşür, İ.: a.g.m., s. 173, Sencer, M.: a.g.m., s. 8. Devrimler ve Karşı, ... ,s. 282. (ı97) Hill, burjuvazinin gittikçe zenginleşirken, kralın da diğer feodaller gibi gelirlerinin artmaması ve
böylece ihtiyaçlannı karşılıyamadığını belirtir. Kral bundan dolayı gümrükleri artırmış, zorunlu borçlanmalar yapmış, yeni vergiler getirmiş, tekeller kurmaya yönelmiştir. Burjuvazi, ile rekabet şansı olmayan aristokratlarda krala yaklaşmışlardı. Hill, C.: a.g.e., s. 48-50.
(198) Üşür, İ.: a.g.m., s. ı 74, Baykal, Bekir Sıtkı: Yeni Zamanda Avrupa Tarihi, Otuz Yıl Savaşı Devri, ı 1. Cilt 1. Kitap AKOTYK. TTK Yayınlarından, ANkara ı988, s. 118.
(ı99) Graves, Michael A.R., Si/coclc, Robin H.: Revolution, Reaction and the Triumph of Conservatism, English History, ı558-1700, Longman Paul, Hon Kong 1987, s. ı70-175.
(200) a.g.e., s. 161-162. (20ı) Hürriyet Bildirgeleri. .. , s. 42-43.
--KUTLU DOGUM------------- 49--
olmadan krala odunc; para vermekle yukumlu tutulamayacagina dair bir yasa"nln parlamento tarafindan onaylandigi belirtiliyordu. Bildiride baqka yasa- larlada yurtdaqlarin kralin keyfi ve yasadiy vergilerinden korunduklari, parla- mento karar~ olmadan yurtda~lardan "hiqbir baq, vergi ya da yardrm parasi" aIinamayacatj1 ~ u r ~ u l a n i y o r d u ( ~ ~ ~ ) .
Ancak parlamento Bildiri'de son zamanlarda bazi kontluklarda memurlara, kral i ~ i n para yard~mi toplama emri geldigini, memurlarin da bu emre kar~l &an kiqileri tehdit ettikleri belirtilerek ~ o y l e devam edilmektedir. "Bazilari da baqka yer]erde bu yiizden zindana atiimiqlar, suriilmugler, qe~itli yollardan tedir- gin ve rahatsiz edilmiqlerdir. Ceqitli kontluklarda, imparatorlugun ozgiir gele- neMerine ve yasalar~na ayluri olarak daha b a ~ k a pek qok odeme uyruklar~nlz- dan talep edilmiq ve sirtlarina yukletilmistir. Oysa Magna Charts nizamnamesiyle, hiqbir ozgur ki~inin yakalanamayacag~, hapse atilarnayacagl ya da kiqisel ozgurlutjunden, haklarindan ve serbestce hareket edebilrnekten mahrum b~rakilamayacagi, yasadiqi hhnamayacagi, siiriilemeyecegi, kendi ziimresinden olanlarin yasal bir karar~ ya da ulkenin bu konuda bir yasasl 01- madikqa, hicbir biqimde zarara ugrat~lamayacatji emir ve ilan edilmi~ti(203). Par- lamento, 111. Edward'in'da hiqkimsenin malin~ gasp etmeyecgini tutuklamayaca- ginl, mirastan mahrum birakmayacagini, yasal yargilama olmadan idam etmeyecegini aq~klad~tjindan bahisle son zamanlarda kralin emriyle yapllan tu- kMama]ar ve baskilar protest0 edilmiqtib204).
Ayrlca ordu birliklerinin halhn nzasi olmadan ahalinin evine yerleqmesi kl- nanmaktadlr bildiride. Keza kral taraflndan gorevlendirilen komiserlere sava? durumu yasalari uygulama yetkisi verilmesi kabul edilmeyerek, su~lularin nor- mal mahkemeler tarafindan yargilanmasi ve cezalandinlmasi istenmi~tir. Butiin bunlardan dolay1 denmektedir "gelecekte Parlamento'nun gene1 onayi olmadlk- Fa, hi$ kimsenin odunq para, bagq, vergi, herhangi bir arrnagan vermeye ya da buns benzer bir odemede bulunmaya zorlanmamasini ve bunun iqin, btjyle bir odemede bulunmayi redddetti diye, kimsenin sorguya qekilmemesini, yemi* etmeye cebredilmemesini, hiicreye kapatilmamasinr tutuklanmamaslnl ya da ba~ka bir biqimde eziyet qektirilmemesini ve rahats~z edilmemesini, yiice Majestelerimizden rica ediyoruz" denmektedib205).
I. Charles Haklar Bildirisini kabul ettikden klsa bir sure sonra Parlamentoyu
50 KUTLU DOGUM-
fesh etti. Böylece ll yıl süren mutlakiyetçi yönetim devri başladı. Bu süre boyunca Parlamento hiç toplantıya çağırılmadı(206).
Bu noktada, anılan dönemde İngiltere'nin sınıfsal yapısına göz atmakta fayda var. Üşür dönemin sınıfsal tablosunu, şöyle çizer. "Bir yanda tüccar kapitalistler ve geleneksel olarak aristokrasİ içinde ele alınabilecek bir. kesim olmasına rağmen, giderek artan ölçüde ticaretle uğraşmaları nedeniyle tüccar kapitalist ~ınıfına daha fazla yakınlaşmakta olan fakat kendi içinde de türdeş
olmayan gentry. Dönemin ifadesiyle orta sınıf halk kırda, yeomenlerden, çiftçilerden, eskiden beri serflik ilişkilerinin dışında kalan tanmcılardan (freeholders), kentsel yörelerde dükkancılardan zanaatkarlardan, "aşağı sınıflar" ise topraksız köylüler, az topraklı köylülerden, kısacası tarım işçilerinden ve "ayak takımından" oluşmaktaydı. Öte yanda topraklı aristokrasİ kilise ve monarşi"(207l. Esasen, Moore'un belirttiği gibi, I. Charles ll yıllık mutlak yönetimi döneminde, Tudor'larında yaptığı gibi(2osı, köylülerin haklarını korumak için, toprağı istediği gibi kullanabileceğine inanan gentry yönelik politikalar izlemişse de İç Savaş'ta gentry'nin bir bölümü kralın yanında yer almıştı(209). Keza feodal beyler ile köylülük arasında büyük bir çelişki olmasına rağmen ve Moore'un ifadesi ile köylülük için kral "son sığınak" olduğu halde, feodal beyler savaşta kralın yanında yer almışlçırdır(210l.
Ancak önemli olan nokta, 17. yy. İngiltere'de kapitalist ilişkilerin iyice yerleşmiş ve Heaton'un ifadesi ile 1540-1640 arasında bir endüstri devriminin meydana gelmiş olmasıdır(211i. Artık kral, uyguladığı tekel politikası ile de üretimi engellediği için burjuvazi için bir engel halini almıştır(212l.
{206) Hill, C.: a.g.e., s. 53. (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Osman Aydoğuş) Teori Yayınlan Ankara 1985, s. 301.
{207) Üşür, İ.: a.g.m., s. 172. {208) Moore. B.: a.g.e., s. 17. {209) a.g.e., s. 20. {210) a.g.e., s. 23; Ancak Hill, kralın köylüleri koruyucu rolünün abartılmaması gereğini vurgular. Hi//,
C.: a.g.e., s. {21 1) Aeaton, Herbert: Avrupa, İktisat Tarihi, Cilt, 1.; Hill, İngiltere'de manastırların ortadan kaldırılma
sı ile özgürleşen ya da ticaret, korsanlık ve Amerika kıtasının yağması ve korsanlıkla ele geçen sermayenin etkisiyle sanayi devrimine benzer bir şeyin gerçekleştiğini söyler. Bu dönemde İngiltere büyük bir yün yetiştiricisi durumuna gelmiştir. Dokuma sanayi gelişmiş tir. Kömür madenciliğinde büyük gelişme olmuştur. 1640'da İngiltere'de bütün Avrupa'da üretilen kömürün beşte dördünden fazlası üretilmektedir. Kömür, teneke, çam, sabun, gemi yapımında öndedir. Hill, C.: a.g.e., s. 36; Yün sanayinin gelişmesi konusunda bkz. örneğin C/ay, C.G.A.: a.g.e., s. 68; Kömür sanayi en hızlı Tudor ve Stuart hanedanları sırasında artmıştır. Graves, M.A.R., Silcock, R.H.: a.g.e., s. 45, 1550'lerde yılda 5000 tondan 1570'lerde 15.000 tona yükselen demir üretimi 1630'larda 20.000 tona yükselmiştir. a.g.e., s. 52.
{212) Hill. C.: a.g.e., s. 41.
----KUTLUDOGUM--------------------------- 51 ----
I. Charles'a kargl ayaklanmaya giden yolu uyguladlgi din politikasl olugturur. Kendisinden onceki hukiimdarlann gorece ~limll tawlnln aksine kati bir angli- kanizm politikasl uygulayan I. Charles, Puritenlere kargi cephe almlgti. Puriten rahipler kiliselerden at1liyordu[213). Ancak, 1skocya1daki tepki qok sert olmug, anglikanizmin kendilerine dayatllmasina kargi isyan eden Presbiteryenler 1638'de silahli gruplar halinde orgutlenmiglerdir. I. Charles isyanl bastirmaya c;ali.$iysa dahi maddi zorluklardan dolayl 1639 yazinda "Dunes Anla~masl'ni imzaladi. Ve maddi zorluklari a~mak iqin 1640'de Parlamento'yu toplantiya qa- girdi. "ksa Parlamento" (Rump Parlament) diye anilan bu parlamento, kralln arzusunu yerine getirmedi ve uc; hafta sonra daglldi(214). Bu slrada iskoc; ordusu Ingiltere'nin kuzeyini iggal etti.
Kaslm 1640'da I. Charles'in istegi iizerine Parlamento tekrar topland]. 1640-1648 ylllari arasinda surdiigii iqin "Uzun Parlamento" (Long Parlament) ismini almqt~r bu Parlamento, Kralln zor durumda bulunmasl, Parlamento'ya krala bask1 yapma ve isteklerini elde etme imkani vermigtir. once kral naibini "I-IaMar Bildirisi" gignemekle suqlayarak ige baglayan Parlamento, naibin ken- disini "kralin emirlerini yerine getirmek ile" savunmasi uzerine, yeni bir yasa ile kralin kanun dig1 emirlerine uymaya olum cezasl vermigti. Kanun geriye dogru da igletilerek naib olume mahkGm edildi. Krala gozdagi ver i lmi~t i(~~~).
Parlamento, ilk 200 giinluk qahgmasinda, kral tarafindan qagn olmasl dahi her uq yilda bir toplanmayi, kilisenin parlamento denetimine girmesini, tekelle- rin kaldrnlmas~ni, Parlamentonun ancak kendi karari ile dagilabilecegini, krala bag11 surekli ordu kurulmamasini, "Court of the Star Chamber" ad11 kralin idari mahkemeiinin kapatilmasi karanni almgtir(216).
Ancak, irlanda'da Ingiliz yonetimine kargl ba~layan isyan, o ana kadar Kral'a kargi bir butiin olarak hareket eden Ingiliz Parlamentosu'nda parqalan- maya yo1 aqtl. Kral, lrlanda isyanini bastirmak iizere yollanacak orduya bir ko- mutan onermig. Parlamento, kralin onerdigi kornutani reddetmigti. Parlamen- to'nun korkusu, krala bag11 bir komutanln kumanda ettigi ordunun Parlamento'ya kargl kullan~lmasi idi. Kral'a kar~i sert tavn savunan radikaller hukumete bir muhtira vererek, egemenligini ancak Parlamento'nun guven duy- dugu ki~iler etiyle kulanabilecegini hatlrlattllar. Radikallerin bu kararl Parlamen- to'dan qok az bir oy farlu ile c;ikt~. Illmli kanat ise Krala yaklagma egilimi gos- terdi(217). - -
(213) Baykal, B.S.: a.g.e., s. 121-122; Graves, M.A.R. Silcock, R.H.: A.G.E.. S: 285-294. (214) Graves, M.A.R. Silcock, R.H.: a.g.e., s. 169-175. (215) a.g.e., s. 392. (216) a.g.e., s. 393-394. (217) Hill, C.: a.g.e., s. 58-60.
52 KUTLU DOGUM-
Parlamento'daki bu parçalanmadan faydalanmak isteyen I. Charles 3 Ocak 1642'de askerlerinin başında, radikallerin liderlerini tutuklamak için Parlamento'yu bastı. Ancak baskından kaçan radikal !iderler, Londra'da saklanırken, Londra'da halk radikalleri korumaya almıştı. Ayrıca silahianan 5000 çiftçi Londra yakınlarına gelmiş ve Parlamento'ya destek vermişlerdi. Böylelikle radikal !iderler, Parlamento'ya geri döndÜler. Tüccarlar ve zanaatkarlardan oluşan Londra milisi Parlamento'yu savunma görevini aldı. Parlamento, bakanları
atama~ orduyu denetleme ve hükümetin iç ve dış siyasetini yönetme yetkisini ilan etti(zısı.
Bu gelişmeler üzerine I. Charles Londra'yı terk ederek, kuzey İngiltere'ye, önce York'a sonra Nottingam'a geçti(219l. Kuzey bölgesi, ülkenin fakir, feodal beylerin hakimiyeti altındaki yöresi idi. Batı bölgesi de ayni şartlara sahipti. Bu bölgeler krala destek verdileıi220l. Galler'in kelt ırkından gelen ve katolikliğe
eğilimi olan halkı da kralı destekliyordu(22l).
İngiltere'nin güney bölgeleri ise kral yandaşı idi. Bu bölgelerde Anglikan kilisesini benimsemeyen orta sınıflar, çoğunluktaydı. Londra kenti ve donanınada parlamentonun yanında yer almıştı(222l. Londra ile "Eastem Assodation adlı bir birlik kuran Hertford, Norfolk, Suffolk, Essex ve Cambridge krala karşı mücadelede yeraldılar. Manchester, Birm~ngham, Glauester ve Bristol gibi ticaret merkezleri ve liman kentleri de "Eastem Accociation"a girerek, parlamentonun yanında yerald~lar(223).
Parlamento başlıca iki grupdan oluşmaktaydı. Presbiteryenler ile Bağımsızlardı(224l. Presbiteryenler barış için orduyu ve yürütmeyi kontrolden vazgeçmeye hazırdılar(Z25). Savaşın başlangıcında aldıkları tavırdan kralı yenmek istemedikleri ortaya çıkmıştı(226l. Buna karşın Bağımsızlar, Parlamento ordularının kazanacağı bir zafer ve Parlamento'nun dikte ettireceği bir barışı takip edecek radikal reformlar istiyorlardı(227).
Savaşın başlangıcında Parlamento ordularının krala karşı savaş kazanmak
(218) Graves, M.A.R., Silcock, R.H.: a.g.e., s. 395-397. (219) a.g.e., s. 398. (220) Hill, C.: a.g.e., s. 65. (221) Baykal, B.S.: a.g.e., s. 127. (222) a.g.e., s. 127. (223) Devrimler ve Karşı, ... ,s. 295. (224) Gravos, M.A.R., Silcock, R.H.: a.g.e., s. 411; Bir üçüncü grup olarak ılımlılardan da bahsedilir.
(a.g.e., s. 411). (225) a.g.e., s. 412. (226) Hill, C.: a.g.e., s. 66. (227) Gravos, M.A.R., Si/cock, R.H.: a.g.e., s. 412.
--KUTLU DOGUM------------- 53--
istemeyen bir komutan tarafından yönetilmesi ve parlamento ordularının yetersizliği, buna karşın kral taraftarlarının hır~ları ve tecrübeleri savaşın kralın lehine gelişmesine neden oldu(zzsı. 1643'de Iskoç ordusunun parlamento safianna katılması savaşın kaderinin değişmesine neden oldu. Parlamento'da Bağımsızların artan nüfuzlarından endişeye düşen Presbiteryenler kralla barışmaya çalıştılar. Ancak Anglikan kilisesinin ilgası ve ordunun kontrolünün Avarn Karnarasma devri konusunda anlaşma olmayınca barış suya düştü{229l. Bunun üzerine bağımsızlar harekete geçerek Parlamento ordularındaki generallerin kralı bile bile koruduklarını ileri sürdüler. "Feragat Yasası" adlı bir yasa ile Parlamento üyeleri ordudan ayrıldılar. Böylece yükselmenin sınıfa değil, yeteneğe bağlı olduğu, yeni bir vergi ihdas edilerek "Yeni Tip Ordu" kuruldu. Krallık bürokrasisi ortadan kalkınca orta sınıflardan gelenler bürokrasiye girip yükselrneye başladı-
lar!230l.
1645'de kral kesin bir yenilgiye uğradı. İskoç ordusuna teslim oldu. İskoçlarda kralı İngiliz parlamentosona teslim ettiler. Bunun üzerine parlamento Bağırnsızların kontrolüne girmiş olan ordunun sayısını azaltmak veya orduyu irlanda'ya yollamak istedi. Ancak ordu maaşını istiyordu. Parlamento maaş ödemeyince, Bağımsızlar orduyu ordunun büyük bir bölümünü İrlanda'ya gitmekten alıkoydular. Ordu bir temsilciler heyeti seçerek Parlamento'ya bir dilekçe ile başvurdu ve hal$larını istedi. Ordunun kendisini "tiranca davranrnakla" suclaması üzerine parlamento, ordunun dağılmasını istedi. Bu sırada pariarnento 'bir yandan Londra'da bir rnilis ordusu kuruyor diğer yandan kral ile anlaş
mak üzere görüşüyordu!231l.
Kral ile bir anlaşma sağlanacağından korkan ordu kralı kaçırdı. Ve İngiltere'de özgürlükler güvence altına alınmadan dağılmayacağını ilan etti. Cromwell'de orduya katıldı. Londra üzerine yürüyen ordu bazı Presbiteryen Parlamento üyelerinin, görevden ayrılmasını istedi. Parlamento'dan ayrılan üyelerinde tahriki ile Londralı Presbiteryenler ayıklanınca ordu Londra'ya girdi ve yönetim Bağımsızlar'ın eline geçti!232l.
Bu kez Cromwell kral ile görüşmeye çalıştı. Ancak kral uzlaşmaya yanaşrnıyordu. Diğer yandan "Düşleyici" diye anılan bir küçük burjuva radikalizrni kargaşalık çıkarmaktaydı. "Düşleyiciler mülkiyette eşitlik ve genel seçimlerde bir
(228) Hill, C.: a.g.e., s. 65-67. Baykal, B.S.: a.g.e., s. 127. (229) Baykal, B.S.: a.g.e., s. 130. (230) Hill, C.: a.g.e., s. 68. (231) Baykal, B.S.: a.g.e., s. 131-132. (232) a.g.e., s. 132.
-54 ----------------------------KUTLUDOGUM---
"Halk Temsilciler Meclisinin kurulmasını istemekteydiler. Bu arada kralın bir mektubunu ele geçiren Cromwell onun samimi olmadığını, anlamış, kralla görüşmeleri kesmişti. Kısa bir süre sonra kral ordunun kontrolünden kaçıp bir odaya yerleşti. Burada yapılan görüşmelerde kral, Parlamento'nun yirmi yıl
müddetle ordu komutanlığının kendisine devredilmesi teklifini kabul etmedi. Bunun üzerine parlamento kral ile görüşmeleri kesti. Ordu da bu karara katıldı(233)_
Nihai anlaşmayı Cromwell ile değil, kral ile yapacaklarına inanan İskoçlar kral ile temas kurup, anlaştılar. Bir İskoç ordusu bunun karşılığında kralın hakları için İngiltere'ye yürüdü. Ancak Cromwell komutasındaki İngiliz ordusu tarafından yenildL Bu sırada kral tekrar parlamento ile görüşmeye başlamıştı.
Ordu II. Charles'i tekrar kaçırdı. Parlamento tepki gösterince, bir kısım üyesi ordu tarafından Parlamento'dan atıldı. Geriye kalan Parlamento üyeleri kralın vatana ihanet suçundan, olağanüstü bir mahkeme tarafından yargılanmasını is~ tediler. Bu suçtan cezaya çarptırılan kral30 Ocak 1949 idam edildi. 6-7 Şubat 1949'da ise pratikde Cromwell diktatörlüğü olan Cumhuriyet ilan edildi(234l.
Cronwell dönemi İngiliz buıjuvazisinin birçok talebinin gerçekleştiği bir dönem oldu. Krallık tekelleri ortadan kaldırıldı. Kralın sanayi ve ticareti kontrol etmesine son verildi. Feodal toplumun kalıntısı olan loncalar büyük bir darbe yedi ve ortadan kalkmaya başladı. İngiliz sömürgeciliğinin temelleri atıldı(235l.
VI. Amerikan Devrimi
Vl.l. Kuruluş Devri ve İlk SiyasalYapılar
Kuzey A:merika'da kalanilerin kurulmasına giden yolu, İngiliz kralı II. Charles'in iki ticaret kumpanyasına kuzey Amerika'nın kolonizasyonu için berat (Charter) vermesi başlattı. 1607'de Amerika'da ilk beyaz kolani kuruldu(236l. Bu ticaret kumpanyalarının toprak dağıtma, maden işletme, para basma ve koloninin savunmasını örgütleme gibi yetkileri vardı(237).
Jannestown adlı ilk koloninin nihai yöneticisi kraldı. Kral koloniyi Londra'daki bir kurul vasıtası yönetiyordu. Londra'daki kurulda Jamestown'daki bir
(233) a.g.e., s. 132-133. (234) a.g.e., s. 135-135. (235) Hill, C.: a.g.e., s. 84. (236) Bailyn, Bemard, Dal/ek Robert, Davis David Brion, Thomas, John, Wood Gordon: The Great
Ropublic, A History of the American People, Toronto 1985, s. 30. (237) Nevins, Allan, Commager, Henry Steele: Amerika Birleşik Devletler Tarihi, (Çev. Halil İnalcık)
Varlık Yayınlan İstanbul 1961, s. 18.
--KUTLU DOGUM-------------- 55--
kurul aracılığı ile yönetimi gerçekleştirmekteydi. Jamtestown'daki kurul bir başkan ile yedi kişiden oluşmaktaydı. Sadece oturumiara başkanlık eden, başkanın elinde ne kendi ne de krallık kurulunun kararlarını uygulatacak, bir otorite yoktu(23Sl. Daha sonra kolani kendisine otoriter bir lider seçdi(239l. 1619'da ise Amerika kıtasının ilk temsili hükümet sistemine geçildi(240l. Meclis bir vali, altı
üye ve her on plantasyandan gelen, temsilcilerden oluşmaktaydı. Kanun yapma gücüne sahip olan meclis (House of Burguesses) kendi hakları konusunda belirli düzenlemeler yaptı. Buna göre vali, meclisinin izni olmadan vergi toplayamayacaktı. Toplanan vergiler meclisin gösterdiği şekilde kullanılabilecekti. Meclis üyeleri masum idiler ve tevfik edilemiyorlardı. Meclis tarafından yapılan kanun hiçbir şekilde bozulamıyordu(24ll.
İngiliz kralı I. James Virginia kolanisini 1624'de doğrudan kontrolü altına aldı. Oğlu I. Charles'da bu politikayı sürdürdü. Ancak meclis 1629'dan itibaren tekrar yasa yapmaya başladı(242l. Puritenlerin kurduğu bir şirket olan Massachusetts Bay Company'e kral 1629'da berat vermişti. Kralın ve başpiskoposun politikasından memnun olmayan Poritenler Massachusetts'e göç ettiler(243). Kralın verdiği berat John Winthrop adlı· bir Puriten lider ile on iki yardımcısına diğer göçmenlere hükrnetme hakkı vermişti. 1630'da kolonistler yöneticilere baş vurarak kendilerine "tam hukuka sahip üye" (freemen) statüsü verilmesini istediler. Bir sene sonra bu gerçekleşti(244l.
Yılda dört kez toplanarak yasaları yapacak bir büyük meclis kuruldu. Büyük Meclis'in toplantıda olmadığı zamanlarda bir vali ve sekiz yardımcısının koloniyi yönetmesi kararı verildi. Ancak oy verebileceklerin sadece Massachusette hududu dahilinde bulunan kiliseler mensup olması gerekiyordu(245) .. Bunun üzerine karşı çıkışlar başlamış, vergi ödenmemişti. Buna son vermek için vali ve yardımcılarının vergi konması için yapılan toplantılarına her yerleşim bölgesinden seçilmiş delegelerin katılması kararı alındı(246l.
Bu şekilde oluşan meclis tam bir özgürlük havası içinde çalışmalarını
(238) Blum, John; Catton, Bruce, Morgan, Edmund, Schlesinger, Arthur, Stampp, Kenneth, Wood-ward, Vann: The National Expeıieoce, A History of the United States, New York 1963, s. 14.
(239) Bailyn R.: a.g.e., s. 32. (240) Blum, J.: ... a.g.e., s. 18. (241) Nevins, A. .. , a.g.e., s. 14 ve 21-22. (242) Blum, J .... , a.g.e., s. 18-19. (243) a.g.e., s. 21-22. (244) a.g.e., s. 22-23. (245) a.g.e., s. 23. (246) a.g.e., s. 23.
56 --------------KUTLU DOGUM--
1634'den 1691'e kadar sürdürdü. 1691'de kral yeni bir berat ile bu koloniyi krallık kolanisine çevirdi. Vali kral tarafından atanmaya başlandı. Ancak meclis halk tarafından seçiliyordu ve mali meseleleri denetime tabi tutuyordu(247l.
Ayni tarihlerde ortaya çıkan Rhode Isiand ve Connecticut yönetimleri de demokratik bir yapıya sahipdiler 1644'de verilen krallık beratı Rhode İsland'a her yıl seçimle temsili bir meclis, bir vali ve yardımcılar kurulu seçme hakkı veriliyordu(24Bl. Keza 1639'da Hartford garnizonunda toplanan connecticut'da yaşayan tam hukuk sahiplerinin (freemen) toplantısında "Fundamental Orders of Connecticut" (Connecticut Ana Kanunlan) adlı belge kaleme alındı(249l. Bu belgeye göre halk valiyi, yardımcılar kuruluna ve her kasabadan dört milletvekili olmak üzere meclisi seçecekti. 1662'de Connecticut kraldan berat aldı.
Ancak bu belgede liberal bir yapıy;;ı sahipti. Getirdiği sınırlama hiçbir kanunun İngiliz kanunianna aykın olamayacağı doğrultusunda idi(250l.
Amerikan kolonileri üç tür şeklinde gelişmiştir. Bunlar: a) Doğrudan kralın yönetiminde olan "krallık kolonileri" b) Kralın toprak ve yetki bağışladığı mülk sahiplerinin denetimindeki "mülk kolonileri" (Pennsylvania ve Maryland); c) Kralın ayrıcalık tanıdığı ticaret kumpanyalarıyla ilişkili çeşitli gruplarca kurulan "kumpanya kolonileri"dir(251l.
Hürriyetlerini güvence altına almak için sürekli Magna Charta'dan başlamak üzere bütün hürriyet belgelerine ve İngiliz cari hukukuna (commonlaw) başvuran Amerikalı kolonistler(252l, siyasal yapılanınada da İngiltere'yi örnek almışlar ve üçlü organ sistemini tercih etmişlerdir. Vali kralı temsil ederken, yardımcılar kurulu Lordlar Kamarası'nın yerini almıştır. Meclisler ise İngiltere'deki Avam Kamarası'nın muadilidir(253).
Vali yürütme gücünün başı ve askeri yöneticidir. Valinin meclisi toplantıya çağırma, dağıtma, meclis kararlannı veto etme, imparatorluk hükümetine danışarak uygulamayı durdurma yetkileri vardır. Vali aynı zamanda yardımcılar kurulu ile birlikte üst yargı organıdıı-(254).
Meclisler ise vergi koymak ve ödenek vermek gibi haklarla vali karşısında
(247) Nevins, A. .. , a.g.e., s. 23. (248) Blum, J .... , a.g.e., s. 24. (249) a.g.e., s. 25. (250) Nevins, A .... , a.g.e., s. 23. (251) Sencer, Muzaffer: "İnsan Haklan Açısından Amerikan Devrimi", İnsan Haklan Yıllığı, 35. Yıl,
Cilt 9. 1987, Tlirkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitilsil Yayını, s. 89. (252) Nevins, A. ... , a.g.e., s. 21. (253) Sencer, M.: a.g.e., s. 89. (254) a.g.m., s. 89-90.
--KUTLU DOGUM-------------- 57--
önemli bir güce sahiptiler. Çeşitli krallık kolonilerinde, valilerin gelirleri büyük ölcüde meclis ödeneklerine dayanmaktaydı. Meclisler koloni gelirlerinin harca~masını denetim altına almışlardı. Koloniler, İngiliz parlamentosunun ticareti düzenleyici vergilerini kabul etmek ile birlikte gelir sağlayıcı vergilendirme yetkisini kabul etmemişlerdi. Kolonilerde vergilendirme meclisierin hakkı olarak
görülmüştü(255ı · özetle Amerika'daki İngiliz kolonilerinde mutlakiyeiçi bir yönetimden bah
setmek mümkün değildir. Nevins ve Commager 17. ve 18. yüzyıllarda dünyanın hiçbir yerinde olmayan hürriyetin Amerika'da olduğunu belirtirleı-(256).
VI.2. Kolonilerde İngiliz Yönetimini Pekiştirme Girişimi ve Kolo
nilerin Tepkisi İngilizlerin Amerikan kıtasındaki politikalannın temel eksenini, kolonilerin
menfaatlerini İngiltere'nin çıkarianna bağımlı hale getirmek teşkil etmiştir. İngiltere, kolonileri kendi hammadde. deposu olarak görmüş, kolonilerin kendisi ile ekonomik rekabete girecek bir ekonomik gelişme içine girmesini engellemeye çalışmıştn-<257). İngiliz Parlamentosu bu bağlamda Amerika'da demir fabrikasının kurulmasına ve kumaş dokumacılığı yapılmasına karşı çıkmıştıı-(258). 17 45-17 65 yılları Arasında Amerikan ekonomisi İngiliz ekonomisi için büyük bir satış alanı haline gelmiş, Amerika İngiltere'de gemilere yüklenen malların %50'sinin müşterisi haline gelmiştir. Bu dönemde Amerikan kolonHerden ihracatı 700.000 sterlinden 1.500.000 sterline ithalatı 900.000 sterlinden 2.000.000 sterline çıkmıştır(259l. Kolonilerle İngiltere arasındaki ticaret 1673 ve 1696·tarihli "Deniz Ticaret Yasaları" (Navigations Acts) gereği kolonHer dış dönüs ile ticaretlerini İngiliz gemileriyle yapmaktaydılar(260l.
17 54-17 63 yılları arasında Fransız ve Kızılderelilerle yapıian savaşlar sonrasında, İngiltere Am~rikan kolonilerindeki yönetimini tekrar örgütlemeyi hedeflemişti. Fransa ve Ispanya'dan alınan topraklarda yeni idareler kurulmalıydı. Yerlilerle ticaret düzenlenmeliydi. Toprak talepleri düzenlenmeli, toprağa aç olan beyazlar kızılderili topraklarından uzak tutulmalıydı(261l. 1763'de savaş borçları 137 milyon sterlindi. Bunu sadece yıllık faizi 5 milyon sterlindi. İngiliz-
(255) a.g.e., s. 20. (256) Nevins, A. ... , a.g.e., s. 25. (257) Sencer, M.: a.g.m., s. 87-88. (258) Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopeclisi, Cilt 10, Gelişim Yayınlan 1987, s. 318. (259) Baliyn, B ... , a.g.e., s. 165. (260) Sencer, M.: a.g.m., s. 88 (261) Bailyn, B ... , a.g.e., s. 167.
-58 ---------------------------KUTLUDOGUM---
!erin banş zamanında bütçelerinin 8 milyon · sterlin olduğu düşünülürse bu büyük bir tutardı(262).
Kızılderilileri ve Fransızlada olan sınırın güvenlik altına alınması için, ıo bin askere ihtiyaç vardı(263l. Bu da bir çok Amerikalı için katlanılmaması gereken bir yüktü. İngiliz ordusunun varlığı Amerikan menfaatlerini tehdit edebilirdi(264). Üstelik, İngilizler bu ordu için Amerikalılardan mali katkı da beklemektedirler ki, bu da orduya karşı olmak için başlı başına bir nedendi(265l.
Diğer yandan Yedi Yıl Savaşı'nda Fransızlann yenilmesi, İspanyol tehlikesinin ortadan kaldırılması Amerikalılann İngiltere'nin korumasına olan ihtiyaçlannı azaltmıştı. Savaş kolani kökenli subay ve erler için iyi bir talim olmuş, kolonistlerin kendilerine güvenleri artmış, İngilizlere duyulan saygı azalmıştı(266l.
İngiliz hükümeti kolonilere "çeki-düzen" verme projesi çevresinde ı 763 yılından itibaren bir dizi yasa çıkaracak bu yasalann yarattığı gerilim Amerikan Devrimi ile sonuçlanacaktır.
İngiliz hükemeti ı 7 63'de aldığı bir kararla göçmenlerin Batıya doğru akışını durdurmaya çalıştı. Bununla hedeflenen yeni kızılderili savaşianna yol açmamakdır. Ancak bu karar Amerikalı kolonistler tarafından çiğnendi ise de(267l, Amerikalılara İngiltere'nin her zaman işlerine karışabileceğini göstermişti.
ı 764'de çıkanlan Kağıt Para Yasası (Currency Act), kolani meclisleri tarafından kağıt para çıkarılmasını yasakladı. Koloniter ı 730'lardan itibaren kağıt para çıkmaya başlamıştı. Bu yasa İngiliz tüccarlarının lehine bir adım oldu(268l.
Keza ı 764'de Şeker Yasasının yürürlüğe girmesi ile ticarete yeni kısıtlamalar geldi. Bir ingiliz şirketinin menfaatlerini gözetmek için Amerikan menfaatlerine darbe vuruldu(269l. Şeker Yasası kapsamına giren davalar İngiliz Arnirailik Mahkemelerinde görülebilmeye başlandı(270l. Aynı yıl İngiltere'den gemi ile Amerikan kolonHerine gönderilecek Avrupa menşeli ürünlere uygulanan vergi yüzde 2.5 dan yüzde S'e çıkarıldı(271l.
ı 765'de çıkarılan konaklama Yasası (Quartering Act) kolonilere İngiliz bir-
(262) a.g.e., s. 167. (263) a.g.e., s. 167. (264) Sencer, M.: a.g.m., s. 90. (265) a.g.m., s. 91. (266) Nevins, A. ... , s. 67. (267) Bailyn, vd. a.g.e., s. 169-170, Blum, J .... , s. 83-84. (268) Bailyn, vd. a.g.e., s. 170-171. (269) a.g.e., s. 171. (270) Nevins, vd. a.g.e., s. 73. (271) a.g.e., s. 73.
--KUTLU DOGUM--------------'- 59--
likleri için yer ve ödenek sağlama yükümlülüğü getiriyordu(272l. Ancak esas gürültüyü 1765'de yürürlüğe giren Damga Vergisi Yasası (Stamp Act) kopardı. Bütün işlemlere ve satışiara hazine puluyla Damga Vergisi getiren yasa kolani halkı tarafından tepki ile karşılandı. Kolani meclisl~ri vergiyi protesto ettiler. Çeşitli bölgelerde direniş örgütleri kuruldu, vergi tahsildarianna saldınlar düzenlendi, valiler ölümle tehdit edildi. "Özgürlük Çocukları" (Sons of Liberty) adlı örgüt bu dönemde ortaya çıktı(273l.
Tüccarlar ve bazı eyalet meclislerinin desteklediği bir ekonomik boykot hareketi ile İngiliz mallarının boykotu başladı. Amerikalı kolonistler İngiliz Parlamentosunda kendilerini temsil edilmediğini, bundan dolayı da kendilerini vergilendiremeyeceği. görüşünü savunuyordu. Kolonistlere göre kolaniler ile İngiliz parlamentosu arasında bir bağ yoktu. Kolonilerin tek bağı İngiliz tacirleriydi(274l. Bu tepkiler karşısında 1766'da yasa yürürlükten kaldırıldı. Ancak İngiliz Parlamentosu çıkardığı bir yasa ile (Declaratory Act) parlamento kararlarının kolonileri de kapsaclığını ilan etti(275l.
ı 7 6 7 yılında İngiliz Parlamentosu T owhend Yasası ile çay, cam ve resim boyası gibi mallara vergi koydu. Bu yasa karşı hızla tepki gelişti ve İngiliz malIarına karşı boykot gelişti. Boykot ingiliz mallarının ithalatını yarı yarıya düştü. Parlamento çay dışındaki bütün mallardan vergileri ı 770'de kaldırmak zorunda kaldı(276l. Ancak bu arada Bostan'da ilk kan dökülmüş, buna tepki olarak, ihtilalci grupları oluşturacak olan, yerel ve kolonHerarası haberleşme komiteleri kuruldu(277l.
> '----. •
1772'de Massachusetts eyaletinde, Ingiltere'nin gerek valiye gerek yüksek hakimiere maaş bağlıyara~ kolani halkından bağımsızlaştırmak düşüncesi karşısında yapılan toplantıda ihtilalden bahsediliyordu(278l.
............. "', . -1773'de ise bir grup direnişi·-Boston limanında bir İngiliz gemisine tırmana-
rak geminin yükü olan çayı denize döküyordu. Krala ve İngiltere'ye kesin bir meydan okumaydı bu. Kral asileri cezalandırmak üzere bir dizi sert tedbire başvurdu. Massachusetts kolonisinin liberal içerikli beratı değiştirildi. Amerika'daki İngiliz ordu komutanı Massachusetts'e vali atandı ve evlere İngiliz askerlerini
(272) Sencer, M.: a.g.m., s. 91. (273) Bailyn, vd. a.g.e., 172; Nevins, a,g.e., s. 82; Sencer M.: a.g.e., s. 91. (274) Bailyn, vd. a.g.e., 174; Blum vd.: a.g.e., s. 88-89. (275) Bailyn, vd. a.g.e., 174. (276) Nevins, C., Commager, H.S.: a.g.e., s. 82. (277) a.g.e., s. 83. (278) a.g.e., s. 83.
-- 60, --------------KUTLU DOGUM-· -
yerleştirme yetkisi verildi. Görevleri esnasında küçük suçlar işledikleri iddia edilen subaylar mahkeme için şahitlerle birlikte İngiltere'ye yollanacaktı. Boston şehri tahrip edilen çayların bedellerini ödeyinceye ve gümrük vergilerini ödeyeceğine dair taahhütte bulunca ya kadar Boston limanı kapalı kalacaktı(Z79).
Bu yasalara karşı gelişen hareket, Continental Kongre diye anılan ve bir koloni hariç bütün kolonilerin katıldığı toplanbda alınan kararlar çerçevesinde kraldaq bazı taleplerde bulundu. Kraldan veto yetkisi saklı kalmak üzere, kolonilerin yasama yetkisini kabul etmesi, kolonilerdeki sanayii ve ticaretin gelişmesini engelleyen engellerin kaldırılmasını ve vergilerin koloni halkının onayı olmaksızın konuimamasım isteniyordu. Ayrıca kongreden İngiliz mallarını boykot kararı çıkmıştı(ZSO). Kongrenin aldığı en önemli karar ise, Masschusetts'e karşı kuwet uygulandığı takdirde diğer kolonilerin Massachusettes'in yanında yer alacağının ilanı idi(Zsıı. Bu açık bir meydan okumaya İngiliz Parlamentosu Massachusetts'i isyan halinde ilan edip, kraldan isyanı bastırmasını isteyerek cevap verdi. Kısa bir süre sonrada çatışmalar başladı(282).
Fakat henüz İngiltere'den bağımsızlık fikrine tam hazır olmayan Amerikalılar İkinci Continental Kongre'yi düzenlediler. Kongre bir anlamda ilk merkezi hükümetmiş gibi Boston'u muhasara eden milis ordusunu "Amerikan Continental ordusu" adıyla düzenli bir orduya dönüştürmüş, komutanlığına George Washington'u atamıştı. Ordunun finansmanı için kağıt para kabul edilmiş ve yabancı devletlerle görüşmek üzere bir komite tayin edilmişti(283). Ancak İngiliz Parlamentosunu reddetme, İngiltere'yi reddetme anlamını taşımıyordu. İngiliz kralının İngiltere'nin olduğu kadar kendilerininde kralı olabileceği düşüncesindeydi kongre. Krala yönelik bir uzlaşma çağrısı, bundan dolayı yapılmıştı.
Kongre hakİarı tanınmaz silahlarını bırakmaya hazır olduğunu bildirmişti(284l. Kral bu dilekçeye yirmi beş bin asker yollıyarak cevap verdi ve ı 775 Ağus
tosunda kolonilerin isyan durumunda olduğunu ilan etti. Aralık ı 775'de İngiliz kralı Yasaklama Yasası ile (Prohibitory Act) Amerika'yı deniz albukasına aldı ve denizdeki Amerikan maliarına el konulmasını istedi(285).
Ocak ı 776'da Amerikan kamuoyu üzerinde büyük bir etki yapacak olan
(279) a.g.e., s. 86-87. (280) Sencer, M.: a.g.e., s. 93; Nevins, A., Commager, H.S.: a.g.e., s. 87. (281) Neuins, A., Commager, H.S.: a.g.e., s. 88. (282) a.g.e., s. 88. (283) Blum, vd.: a.g.e., s. 99. (284) a.g.e., s. 100. (285) a.g.e., s. 100.
----KUTLUDOGUMI---------------------------- 61 ----
Thomas Paine'in "Common Sense" (sağduyu) adlı eseri yayınlandı. Paine İngiliz kralını "Taçlı Canavar" diye adlandırıp monarşiyi "erdemi yozlaştıran, Parlamentonun sesini kısan ve halkın zihnini zehirleyen" bir kurum olarak adlandırıyordu(286). Bu kurum kana ve küle dayanıyqrdu. Amerika böyle bir kurumla ve İngiltere ile ilişkilerini kesmeliydi. Paine şiddetle cumhuriyetçi bir rejimi savunu-
yordu(287l. Thomas Paine'in kitabının yayınianmasını takip eden altı ay içinde bağım
sızlık ve cumhuriyet fikri hızlı bir şekilde yayilma gösterdi. Mart (1777) ayında Güney Caroline kolonisinde cumhuriyetçi bir yönetim oluşuyordu. Mayıs (1777) ayında Rhode Isiand krala sadakati reddediyordu. Nisan'da (1777) Kuzey Caroline Mayıs'da (1777) Virginia Continental Kongre'deki temsilcileri
ne bağımsızlık için oy kullanma yetkisi vermişti(288). Continental Kongre'de sabırsızlanmaya başlanmış. Virginialı delegesi Ric
hard Henry Lee 7 Haziran'da bağımsızlık ilan edilmesi teklifinde bulundu. 12 Haziran'da Virginia kolonisinde bir insan hakları bildirgesi yayınlandı(289l.
VI.3. Virginia İnsan Hakları Bildirisi Virginia İnsan Hakları Bildirisi geri planda kalmasına rağmen, türünün en
mükemmel örneklerinden birisidir. Liberal ideolojinin net bir şekilde dile getiril
diği bu belge 16 maddeden oluşmaktadır. ı. maddede bütün insanların doğuştan eşit derecede hür ve bağımsız olduk
lan, doğarken sahip oldukları haklardan siyasal bir topluluk içinde vazgeçemeyecekleri ve vazgeçmeye zorlanamayacakları vurgulanır. Bu haklar arasında yaşama, özgürlük, mülk edinme ve sahip olmanın yanında, mutluluk arama
hakkı gibi bir hak da vardırl290l. 2. maddede egemenliğin halka ait olduğu ve halkın bunu temsilcileri aracılı-
ğı ile kullandığı belirtilmektedirl291
l. 3. maddede yönetimin amacının halkın mutluluğu olduğu, bu ilkeyi çiğne
yen yönetimlerin halk tarafından ıslah edilebileceğini, yapısının değiştirilebileceğini veya ortadan kaldırılabileceğini, bunları yapmanın halkın vazgeçilmez, devredilmez ve iptal edilmez h~kkı olduğu belirtilmektedir(292).
(286) Sencer, M.: a.g.e., s. 94. (287) Blum, vd.: a.g.e., s. 100. (288) a.g.e., s. 101. (289) Sencer, M.: a.g.m., s. 95. (290
) Musulin, Janko (Derleyen) H~rriyet Bildirgeleri, Magna Chartadan Avrupa insan Hakları, (çev. Necmi Zeka), Belge Yayınları, Istanbul 1983, s. 75. ·
(291) Hürriyet Bi/dirgeleri..., s. 76. (292) a.g.e., s. 76.
-62 -------------KUTLU DOGUM--
4. maddede kamu görevlerinden özel fayda sağlanamayacağı, bu görevlerin babadan oğula geçemeyeceği hükmü getirilmiştir(293).
Yasama, yürütme ve yargı erkeklerin birbirlerinden ayrı ve bağımsız olmaları gerektiği 5. maddede dile getirilmiştir!294).
Serbest seçim ilkesi, halkın onayı olmadan vergi konulamayacağı, kişinin rızası olmadan mülkünün alınamayacağı, kamunun yararının gözönüne alınmadığı yasaların geçerli olmadığı 6. maddede dile getirilmiştir!295l.
Halkın onayı alınmadan yürütmenin bir tasarrufcia bulunması 7. maddede halkın haklarına tecavüz olarak nitelenmiştir(296).
8. ve 9. maddelerde adil yargılanma hakkı, ıo. maddede kişi dokunulmazlığı ve özel yaşamın gizliliği güvence altına alınmıştır!297i.
ı ı. maddede mülkiyet ve kişiler arasındaki özel davalarda juri sistemine devam edilmesi öngürülmekteydi!298)_ Bu madde ı 764'de Arnirailik Mahkemelerine mülkiyet ile ilgili kararlarda yargı hakkı tanınmasına bir tepki idi.
ı2. maddede basın özgürlüğü güvence altına alınmakta!Z99l, 13. maddede ise ülke savunması için en uygun teşkilatın milis örgütü olduğu, barış zamanında sürekli ordunun ülkenin iç güvenliği açısından tehlike teşkil ettiği dile getirilmiştir!300). Bu görüş İngiliz tarihinin bir ürünüdür. Ancak Virginia bildirisi kendisinden çok kısa bir süre sonra yayınlanan Bağımsızlık Bildirisinin gölgesinde kalmıştır.
VI.4. Bağımsızlık Bildirgesi
Haziran 1776'da Continental Kongre'de birçok üye bağımsızlık ilanı konusunda sa~ırsızlanmaya başlamıştı. Yukarıda da değinildiği gibi Lee bir bağımsızlık önerisi vermiş, öneri destek görmüş, beş kişilik bir komitenin kurulmasına karar verilmişti. Thomas Jefferson'un düşüncelerini kaleme alan komitenin hazırladığı 13 koloninin oybirliği ile Bağımsızlık Bildirisi 2 Temmuz 1776'da kabul, 4 Temmuz 1776'da ilan edilmiştir!3oıı.
Bildirinin amacının bir ulus ile siyasal bağlarını koparan ulusun kendisini bu
(293) a.g.e., s. 76. (294) a.g.e., s. 76. (295) a.g.e., s. 76-77. (296) a.g.e., s. 77. (297) a.g.e., s. 77. (298) a.g.e., s. 77. (299) a.g.e., s. 77. (300) a.g.e., s. 77-78. (301) Nevins, A.: Commager, H.S.: a.g.e., s. 96.
----KUTLUDOGUM'---------------------------- 63--
adımı atmaya zorlayan nedenleri izah etmek zorunda olduğu ifadesi vardır. Bildirinin başında. Bildiride tüm insanların eşit yaratıldığı ve yaradanın yaşam, özgürlük, mutluluğa ulaşma gibi h~~anda kapsayan haklan bağışladığı anlatılır. Devletlerde bu hakları korumak ıçın kurulmuştur. Eğer bir yönetim bu haklara karşı her hangi bir şekilde negatif tutum sergilerse, halk o yönetimi değiştirebi-
lir veya ortadan kaldırabilirl302ı. Ancak bildiride çok sık yönetim değiştirmenin de zararlı olduğu, halkın
sabır göstermesi gerektiğ~ ileri sürülmüş, kolani halklarınında uzun süre sabrettikleri belirtmiştir. Fakat Ingiliz kralının arnacının tiranlık kurmak olduğu iyice belirince, halk bu yönetimi değiştirmeye karar verrniştirl303)_
Daha sonra bildiride kralın yaptığı haksızlıklar tek tek sıralandıktan sonra, "Bu yüzden Genel Kongre halinde toplanan biz A.B.D. temsilcileri, görüşlerimizin doğruluğuna dünyanın en yüce Yargıcını tanık tutarak, bu kolonilerio halkından aldığımız yetkiyle onların adına, Birleşik kolonilerio özgür ve bağımsız devletler olduklarını ve bunun hukuken böyle korunacağını; Büyük Britanya Krallığı'na karşı her türlü yükümlülükten kurtulmuş olduklarını, bu kolonilerle Büyük Britanya Devleti arasındaki her türlü siyasal ilişkilerin sona erdirildiğini ve bunun böyle kalacağını; özgür ve bağımsız devletler olarak, savaş açmak, barış ilan etmek, andiaşmalar yapmak, ticareti düzenlernek ve diğer türn bağımsız devletlerin yapabileceğini her şeyi yapmak hakkına sahip olduklarını
'lA d • "(304) d . t' resmen açıklar ve ı an e enz enrnış ır.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı, bir anlarnda Arnerikan burjuvazisinin gelişim yolunu tıkayan İngiliz kolonyalizrnini defetrne mücadelesidir. Bu yönüylede milli olduğu kadar belki daha da fazla sınıfsal bir nitelik taşımaktadır.
VII. fransız Devrimi Fransa 18. yüzyılda hızlı bir zenginleşmeyi yaşamıştır. Ancak Fransız halkı
zenginleşirken, Fransız devleti fakirleşrniştir. Fakir devlet zengin halkın malına göz dikince, halk devleti feth e~ecektir. Bu anlarnda devrim sefaletin değil, ak-
sine zenginliğin bir sonucudur.
Fransa'da, İngiltere'nin çok gerisinde olmakla birlikte, 18. yüzyılda İngiltere'den ithal edilen makinaların hızlandırdığı bir sermaye birikimi hadisesi göz-
(302) Hürriyet Bildirgeleri .... , s. 79. (303) a.g.e., s. 79-80. (304) a.g.e., s. 83.
-64 -------------------------KUTLUDOGUM---
T
lem1Emir{305l. Gere~ dış gerek iç ticarette büyük bir patlama yaşanmıştıı-(306). VII.l. Toplumsal Sınıflar
Fransız)-öplumu büyük bir dinamizm ile gelişirken, feodal düzenin durgun kapıları jle toplumsal gerçeklik arasında çelişki doğmuştur. Feodal düzen Fransız tQplumunu üç bölüme ayırmıştır. Bunlar, ruhbanlar, soylular ve tiers etat {üçu~cü tabaka)'dır. Devrim arifesinde 25 milyona erişen Fransa nüfusunun 470.QOO'i ruhbanlığın ve aristokrasinin mensubu iken geriye kalan üçüncü tabakaya dahildiı-(307).
VII.2. Ruhhanlar
Kilise, kendisi "kralığın birinci düzeni" olarak ilan etmiş, gücünü aşar vergisi toplamadan ve Fransa topraklannın %1 O'a sahip olmadan alan bir kurum olarak beliriyordu(30SJ. Bu topraklardan yıllık değişik kaynaklann verilerine göre 90 ila 130 milyon lira arasında gelir sağlamaktaydı kilise(309l_ Kilisenin diğer gelir kaynağını teşkil eden aşar ise zirai ürünlerden veya sürülerden papazlık ruhani çevresi iÇinde oturan asillerin ve köylülerin vermek zorunda olduklan bir vergiydi(310l. Kilisenin yıllık 100 ila 120 milyon lira arasında gelir sağladığı bu kaynak, köylülüğün sırtında ağır bir yük oluşturmaktaydı(3lll_ Kilise bu gelirlerinin 3,5-5 milyon kadarını hazineye vermekteydi(3I2J_ Kilisenin önemli bir kurum olmasını sağlayan bir unsur da üstlendiği görevlerdi. Vaktiz, evlenme, ve ölüm kütüklerini düzenleyen, yardım kurumları ile öğretim kurumlannın çalışmasını sağlayan kilise böylece gerek aristokrasiyi gerek Üçüncü Tabaka'yı iktidarına bağlıyordu(313J.
VII.3. Aristokrasİ Devletin "ikinci düzeni"ni oluşturan aristokrasİ esasen devrim yaklaştığında
eski gücünden çok şey yitirmiş olmakla birlikte, toplumsal hiyerarşide zirvede bulunmaktaydı(314l. Sayılan takriben 350.000 olan soylular toplumunun
(305) Gaxette, Pierre: Fransız ihtilali Tarihi, (Çev. Samih Tiryakioğlu) Varlık Yayınları, İstanbul ı962, s. 20.
(306) a.g.e., s. 2ı-22. (307) Sobou/, Albert: ı 789 Fransız İnkılabı Tarihi, (çev. Şerif Hulusi) İstanbul ı969, s. 2ı ve 25, Sarı·
ca, Murat: ıoo Soruda Fransız ihtilali, Gerçek Yayınevi, İstanbul ı98ı, s. 42, Tani/li, Server: Dünyayı, Değiştiren On Yıl, Fransız Devrimi Üstüne (ı 789-ı 799), Say Yayınları, 3. Bası, İstanbul ı990, s. 23-24. Tanilli, bu rakamı 250.000 olarak verir.
(308) Soboul, A.: a.g.e., s. 26. (309) Sobou/, A.: a.g.e., s. 26; Tani/li, S.: a.g.e., s. 27. (310) Soboul, A.: a.g.e., s. 26-27. (311) a.g.e., s. 27. ı969 fiatlan ile. (3ı2) Tani/li, S.: a.g.e., s. ı 7. (3ı3) Sobou/, A.: a.g.e., s. 27. (3ı4) a.g.e., s. 21.
--KUTLU DOGUM------------- 65 ---
%1,5'unu teşkil etmekteydiler(315l. Aristokrasinin gelir kaynağı, feodal hukuk çerçevesinde şekillenen, köylüden aldıkları artı üründür. Sadece orduda, kilisede veya devlet memurluğunda görev alabilen asillerin başka bir işle uğraşması yasakdı. Büyük deniz ticareti bir istisna idi soylular için. Bu durum aristokratiann ticaret hayabndan zorunlu olarak uzak kalmalarını ve zamanla fakirleşmelerini beraberinde getirmiştir(316l. Çünkü feodal vergilerin değeri tespit edildikleri tarihdeki şekli ile kalıp, artan fiyatlar karşısında anlamsızlaşmıştır(317l.
Aristokrasİ her ne kadar Ortaçağın kalıntısı olan kılıç taşıma, kilisede kendilerine ayrılan sırada oturma, idama mahkum edildiği takdirde asılma yerine boyun vurdurma, dolaysız vergi ve yol angaryasından muaf olma, orduda ve kilisede yükselme gibi haklan olmak ile birlikte, bu hakların ekonomik anlamı belirleyici olmaktan çıkmıştı.
Fakat, bu hakların varlığı, köylülüğün ve burjuvazinin aristokrasiye karşı olan düşmanlığının ve kızgınlığnıın artmasına yarıyordu. Aristokrasinin fakirleştikçe, feodal hukuktan doğan ancak zaman içinde ölmüş haklarını canlandırmaya girişmeleri köylülüğün ve burjuvazinin aristokrasiye duyduğu nefreti artırmıştı(3ısı.
Gerek kilisenin gerek aristokrasinin gerçek menfaatlerini gördüklerini, söylemek zordur. Varlıklarını borçlu olduklan düzene destek olmak yerine, bir anlamda izledikleri tutarsız politikalarla onun mezar kazıcısı olmuşlardır.
VII;4. Köylülük
Devrim arifesinde Fransız köylülerin sayısı 20 milyonu aşmıştı(319l. Köylülük büyük ölçüde hür insanlardan oluşmaktaydı. Serllerin sayısı ancak bir milyonu bulmaktaydı(320l. Gaxotte, köylerdeki yaşamın, şehirlerdeki gibi göze çarprnasa da daha iyileştiğini belirterek(321l, köylülerin dışardan sefil, görünmek ile birlikte, "çoğu zaman hali-vakti yerinde, bazen refahlı bir hayat" sürdükleıini ileri süreri322l. Buna karşın, köylülüğü, Soboul, büyük çiftçiler, küçük toprak sahipleri ve topraksız köylüler şeklinde dörde böler(323l. Büyük çiftçiler, verimli top-
(315) Sarıca, M.: a.g.e., s. 13. (316) a.g.e., s. 13-14. (31 7) Sobou/, A.: a.g.e., s. 13. (318) Sarıca, M.: a.g.e., s. 14; Soboul, A.: a.g.e., s. 24-25. (319) Sarıca, M.: a.g.e., s. 16; Soboul, A.: a.g.e., s. 50. (320) Soboul, A.: a.g.e., s. 51. (321) Gaxotte, P.: a.g.e., s. 29. (322) a.g.e., s. 24. (323) Soboul, A.: a.g.e., s. 51 ve 53.
--66 ---------------------------KUTLUDOGUM---
rakları ellerinde bulunduran, küçük toprak sahipleri ve gündelikçi köylüler aleyhine büyümüş, ziraate kapitalist usulleri sakmuş toprak burjuvazisdi. Çiftçiler ise kimseye muhtaç olmayacak kadar toprağa sahiptirler(324l. Köylülüğün büyük bir bölümünü küçük toprak sahipleri teşkil etmektedir. Topraksız köylü ise köylülüğün en büyük kesimini oluşturmaktadıı-(325).
Köylülüğün sırtında feodal düzenin yüklediği yükümlülükler vardır. Köylü krala, kiliseye ve feodal beylere karşı yükümlüdür. Krala karşı yükümlülükleri şahsi wergi ve yirmide bir vergi vermek, yol angaryası, askeri malzemeyi taşıma, milis teşkilatma zorunlu yazılmanın yanında, dalaylı vergiler, özelliklede tuz vergisi köylüyü ezmekteydi(3Z6). Kiliseye ise yukarıda da değinildiği gibi, aşar ödenmekteydi. Feodal beylere yapılan ödemeler ise şunlardı: Av ve balık hakkı, güvercinlik, yol, köprü, nehir geçme parası, pazarlarda toplanan vergiler, angaryalar, buğdayı derebeyin değirmeninde öğütme, üzümü derebeyin cenderesinde sıkıştırma, ekmeği derebeyin fırınında pişirme zorunluluklan(3Z7l. İhtilalin yaklaştığı yıllarda, derebeyleri ve krallar içinde bulundukları ekonomik sıkıntının etkisi ile eski haklarını canlandırarak köylülüğe yüklenince, köylülüğün alt-tabakaları yoks~laşmıştıı-(328).
Moore'a göre Avrupa'nın en zengin köylülüğünü oluşturan Fransız köylülerin devrimin belirleyici güçlerinden birisi olarak devrim sürecine katılmalarının nedeni, kapitalizmin resmi çevrelerce desteklenerek çitleme yoluyla sınırlı bir şekilde tarım alanına sızması, ancak devrimci değişikliklere yol açmadığı gibi, köylülerin düzene olan nefretlerinin artması idi. Köylüler ekonomik zorluklarında etkisi ile feodal yükümlülükleri artıran ve ölmüş yükümlülükleri canlandıran aristokrasiye karşı nefret duyarken, çitleme hareketlerini destekleyen krala karşı da tavır almışlardır(329l. Köylülerin istekleri, feodal hakların sınırlanmasını, kraliyet veya kilise toprakları ile büyük çiftliklerden kendilerine toprak verilmesini, çevirme hareketlerinin yasaklanarak otlatma hakkının güvence altına alınması idi(330).
(324) a.g.e., s. 53. (325) a.g.e., s. 51. (326) a.g.e., s. 55. (327) a.g.e., s. 56. (328) a.g.e., s. 52. (329) Moore, Barrington Jr.: Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, (çev. Şirin Tekeli,
Alaeddin Şenel) V Yayınları, Arıkara 1989, s. 55. (330) Heaton, Herbert: Avrupa İktisat Tarihi Cilt ll (çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Osman Aydoğuş) Teori
Yayınları, Ankara 1985, s. 52-53.
--KUTLU DOGUM------------- 67--
VII.5. Burjuvazi Fransız toplumunun gerek ekonomik gerek kültürel açıdan hakim durumda
olan sınıfı burjuvazi idi. Fransız burjuvazisi üç ana tabakadan oluşmaktaydı. Bunlar, kapitalistleşmiş kazanç, toprak, gayrimenkul gelirleri ile geçinen pasif burjuvalar; avukatla, noterler, do~t?rlar gibi serbest meslek sahipleri ile esnaf ve zanaatkarlardan ve ayrıca çeşıtlı kademelerdeki devlet memurlarından olu-an orta ve küçük burjuvaziden ~~şka gelirini ticaret ve imalattan sağlayan ~üyük burjuvaziyd!(331l. ~~rju:'azi, Uçü~:ü Tabaka'nın içinde a_zınlıkda olan bir
p olmasına ragmen, ozellıkle }8. yuzyıl boyunca Fransız tıcaret ve sanayii f:iltere'den bile hızlı gelişmişti. Ozellikle 1769-1789 arasında büyük endüstri hı;lı bir büyüme yaşamıştı. Böylelikle Fransız burjuvazisi feodal düzenin kendisine koyduğu sınırları zorlayacak güce erişmişti(332l.
Burjuvazi, Huberman'ın anlatımı ile, "Küçük civciv gibiydi, büyümüş, kabu~unu kırması ya da ölmesi gereken noktaya varmıştı"(333l Burjuvazi artık aşa;n köleliğin, feodal hakların kalkmasını, istiyordu. Kötülüğünden dolayı üretimi' kısıtlayan vergi sisteminin değişmesi, örfi hukukun, üç gümrüklerin kaldırılması burjuvazinin istekleri arasındaydı(334l. Keza ticaret ve endüstride hükümetin yapbğı baskı ve kısıtlamalar ile küçük gruplara tekel ve ayrıcalık tanınması loncaların kapitalizmle çelişen varlığı burjuvazi tarafından reddediliyor-
du(335l. Burjuvazi siyasal yapının tamamen dışında kalmayı da hazmedemiyordu.
Tanrısal hakka dayanan krallık rejimi, mutlakiyetçi hükümet sistemi, aristokrafk düzen burjuvazinin şiddetle eleştirdiğini konulardı(336). Burjuvazi iktidara ~rtak olmayı, devlet yapısında değişiklik yapmayı bir kaçınılmazlık olarak görmekteydi. Siyasal iktidarın tamamen dışında kalan burjuvazi, sözcüsü T urgot vasıtasıyla sağladığı ilerlemelerin, kendisi iktidardan uzakta olduğu için nasıl ortadan kaldırıldığını görüp, siyasal iktidara ortak olma kararlılığını artırıyordu.
VII.6. Devrime Giden Yol Güçlenen Fransız burjuvazisi 1774-1776 yıllarına Maliye genel denetçiliği
görevinde bulunan Robert Turgot'da doğal bir müttefik bulmuştur. Kılıç aris-
{331) Sobou/, A.: a.g.e., s. 33-42, Sarıca, M.: a.g.e., s. 18.
(332) Moore, B.: a.g.e., s. 57. . . . .. . . (333
) Hubennan, Leo: Feodal Toplumdan Yırrnıncı Yuzyıla, (çev. Murat Belge), Iletişim Yayınları, 2.
Baskı, istanbul 1991, s. 169. (334) Sobou/, A.: a.g.e., s. 69. (335) Huberman, L.: a.g.e., s. 169. (336) Sobou/, A.: a.g.e., s. 69.
-68 --------------KUTLU DOGUM--
tokrasİsinin bir mensubu olmak ile birlikte Fizyokratlar'ın görüşlerini benimseyen T urgot salt özel mülkiyete ve serbest rekabete dayanan ve bakışaçısının hakim olduğu reformlara girişmiştiı-(337).
Ruhban ve aristokrasinin vergi konusundaki imtiyazlan ile sağlıksız vergi sisteminin devleti ve ekonomiyi içine soktuğu çıkmazlardan kurtarmak için bir vergi reformu planlayan Turgot, bu konudaki fikirlerini krala şöyle bildiriyordu: "Tarımı düzeltip iyileştirerek, vergi toplamada kötüye kullanmalara son vererek ve vergilendirmede daha adil bir dağılıma giderek, devlet gelirlerini fazla azaltmadan, halkın büyük ölçüde yatıştınlabileceği umut edilebilir; ama, her şeyin başı tutumluluktur, o olmadan hiçbir reform mümkün değildir!338l."
Feodal toplumun bir artığı olan !onca sistemi, "krallığımızda herkes kendisine uygun görünen mesleği seçmekte ve yapmakta serbest oimalıdır"(339) diyen Turgot tarafından ayrıcalıklanndan ediliyor, hatta yabancılara dahi Paris'de yerleşme hakkı veriliyordu. Ancak altı ay sonra !onca sistemi tekrar oiuşturuluyordu(340).
Keza vergi reformu, tahıl tic<;ıretinin serbestleştirilmesi, angaryanın önlenmesi işçilere iş seçme hürriyeti verilmesi gibi projelerin peşinden koşuyordu Turgot<341l. Ancak tahıl ticaretini serbestleştirme girişimi hem kötü hasat hem tahıl ticaretinin serbestleşmesine karşı olanların kışkırtması ile aç kitlelerin ayaklanmasına yol açmış, uygulama yürürlükten kaldırılmıştır. Angaryada Turgot'un görevden alınmasından sonra tekrar yürürlüğe sokulmuştur!342l. Pamuklu dokuma ve demir çelik sanayilerini İngiliz sermayesine karşı koruma altına almayı reddettiği ve Fransa'da ihtiyaç duyuian hammaddelerin ihracını yasaklamayı kabul etmeyen T urgot manüfaktür sahipleri tarafından şiddetle reddedilmişti(343l. Özetle, Fransa'da feodalizm ölmüştü ancak· kapitalizm yerleşmesini engellenıneye devam ediyordu.
1783'de imzalanan Versailles barış anlaşması İngiltere ve Fransa'ya karşılık güven ve iyiniyete dayanan bir uzlaşma anlaşması imzalamaları yükümlülüğünü getirmişti. Bu doğrultuda bir anlaşma taraflarca 1786'da imzalandı. Anlaşmaya göre İngilizler Fransız şarabına Fransızlar da İngiliz sanayi maliarına gümrük in-
(337) Tanilli, S.: a.g.e., s. 67-68. (338) a.g.e., s. 68. (339) Sedillot, Rene: Dünya Ticaret Tarihi, (çev. Esat Nermi Erender) Cep Kitapları İstanbul 1983, s.
334-337. (340) a.g.e., s. 337. (341) Moore, B.: a.g.e., s. 58. (342) Tanilli, s.: a.g.e., s. 69. (343) Moore, B.: a.g.e., s. 58.
--KUTLU DOGUM-------------- 69--
dirimi yapacaklardı. Fransız hükümeti bu liberal politika ile Fransız sanayinin kısa zamanda kendisini modemleştireceği hesabını yapmıştı. Oysa anlaşma Fransız sanayiciler tarafından çok erken imzalanmış bir rekabet anlaşması olarak görüldü. Gerçekten de İngiltere'den yapılan tekstil ürünleri ve demir-çelik eşyaları ihracatı sürekli artarken, Fransa'nın İngiltere'ye yaptığı dışsatırnda hiçbir büyüme olmadı. Fransız önce tekstil sanayi sonra kuyumculuk, saatçilik, oyuncakcılık, çömlek-seramik ve duvar kağıdı sanayileri krize girdi. Ticaret dengesi bozuh.irken, ı 787 de iflas patlaması oldu. Başkaldıran işçiler ya kentlere geldiler ya haydut çeteleri kurdular(344l.
ı 787 ve ı 788 yıllarında arka arkaya gelen sel felaketleri Fransız tarımına ağır darbe vurmuştu. Köylüler kıtlık felaketi korkusu ile tahıllarını saklamışlar, haller boşalmıştı(345l.
İçine girilen mali sıkıntılar kralı ı 787 de (Assemblee des Notables) Eşraf Meclisi'ni toplantıya çağırdı.(346l Versailles'da toplanan ı44 prens, dük, mareşal, hakim, din adamı, Devlet Şurası üyesi, büyük şehirlerin belediye başkanıları ve il temsilcileri önlerine konan bir vergi reformunu ineelemişlerdir. Reform tekliflerinin en önemli tarafı yirmide bir oranındaki verginin yerine herkes için eşit bir arazi vergisi fikri getirmesiydi. Tasarı kiliseninde vergi vermesini, verginin il meclisleri tarafından konulması fikrini savunmaktaydı. İl meclislerine kral temsilcilerinin idari yetkilerinin bir çoğu verilecek, il meclisleri bir tür kral korniseri olacaklardı(347l.
Eşraf Meclisi üyeleri kendilerinin fedakarlığa hazır olduğunu bildirmekle birlikte, işi yokuşa sürmeyi tercih ettiler. Önce bir muhasebe kurulmasını, istediler. Ayrıca kendilerinin de almakta oldukları Saray ödeneklerine itiraz ettiler. Nihayet Eşraf Meclisi Vergi reformunu ancak Etat Generaux'un yapabileceğini açıkladı(348). Böylece krallığın aristokrasiye arzularını zorla kabul etiirmek yerine onu yanına almak için yaptığı girişim iflas etti. Aristokrasİ ayrıcalıklarını savundu. Burjuvazi bu aşamada çeking en davrandı. Halk ise kayıtsız kaldı(349l.
Krallık köşeye sıkışırken yeni bir hamle ile tahıl ticaretini serbest bıraktı ve angaryayı para olarak ödenen vergi haline çevirdi. Yeni eyalet meclisleri kuruldu. Burjuvazinin, bu meclislerde soylular ve kilise temsilcileri ile birleşmesini
(344) Sedi/lot, R.: a.g.e .. s. 341; Gaxotte, P.: a.g.e., s. 75. (345) Gaxotte, P.: a.g.e., s. 76: Tani/li, S.: a.g.e., s. 78. (346) Tani/li, S.: a.g.e., s. 78. (347) Gaxotte, P.: a.g.e., s. 64. (348) a.g.e .. s. 64-65. (349) Soboul, A.: a.g.e., s. 102-103.
--70 --------------KUTLU DOGUM--
engellemek için halk temsilcilerinin sayısı soylular ve rahiplerin toplamına eşit tutuldu(350) .. Eya! et Meclisi'de krallığa zorluk çıkarmak, krallık temsilcilerini yıldırmaktan başka birşey yapmadı. Yeni bir vergi ihdası eyaJet meclisinden istendiği zaman bu meclisde muhasebe belgelerini istedi. Sarayın masraflarını eleştirdi ve nihayet yeni bir verginin ancak Etat Generaux tarafından
konulabileceğini açıkladı(35Il.
Bunun üzerine yüzünü Parlamentoya çeviren hükümet burdan da istediğini alamadı. Kral ile parlamentosu yeni bir vergi konusunda anlaşamıyordu.
Bunun üzerine parlamento Etat Generaux'un toplantıya çağınlmasını istiyordu. Kral ise vergi ile ilgili fermanlarını parlamentoyu zorlayarak yürürlüğe koymak için tescil ettiriyor idi ise de parlamento ertesi gün aldığı bir kararla tescilin hükümsüz olduğunu ilan ediyordu(352). Krallık divanı tescili hükümsüz ilan eden parlamento kararını hükümsüz ilan ediyor. Parlamento kararında diretmeye devam edince, T royes kentine sürgüne yollanıyordu(353). Ancak taşradaki aristokrasİ ve adalet teşkilatının direnişi üzerine hükümet geri adım atıyor, kralın vergi ile ilgili fermanı geri alınıyordu. Aristokrasİ krala direnerek mali reformu engelliyordu(354).
Paris'e dönen parlamento hükümete vadeleri gelen yirmide bir oranındaki vergileri alma izni vermekle birlikte, vergilerin titiz şekilde tahsil edilmesini istiyordu(355).
İstediği mali reformları yapamayan hükümet bunun üzerine aristokrasinin veya burjuvazinin desteğine ihtiyaç duymadan yapabileceği düzenlemelere yönelmiştir. Bu çerçevede harcamaların azalması için aylıklarla ödenekler indirilmiş, memuriyetler lağvedilmiş, subay sayısı azaltılmıştı. Bu tedbirler yerinde olmakla birlikte, sonuçları ancak uzun vadede kendisini, gösterecekti. Buna karşın bu tedbirler kısa zaman içinde hükümetin desteğine ihtiyaç duyacağı memurları devlete küstürmüştü(356).
Borçlarını konsolide etmek isteyen hükümet bunun için büyük bir istikraz yapmak isteyince, parlamentoya bunu kabul etmesi karşılığında Etat Generaux'u toplantıya çağıracağına dair söz verdi(357l. Artık krallık tam anlamı ile aris"
(350) a.g.e., s. 103. (351) Gaxotte, P.: a.g.e., s. 65-66. (352) Gaxotte, P.: a.g.e., s. 66; Soboul, A.: a.g.e., s. 103-104. (353) Gaxotte, P.: a.g.e., s. 66. (354) Soboul, A.: a.g.e., s. 104; Sarıca, M.: a.g.e., s. 44. (355) Gaxotte, P.: a.g.e., s. 66. (356) a.g.e., s. 66. (357) Gaxotte, P.: a.g.e., s. 66-67; Soboul, A.: a.g.e., s. 104; Tani/li, S.: a.g.e .. s. 78.
--KUTLU DOGUM------------- 71
tokrasiye teslim olmuştu{358l.
Hobsbawn, Eşraf meclisi ile başlayıp Parlamento'ya kadar süregelen direniş hakkında şu tespiti yapar. "Aristokrasİ ve Parlament'lar hükümetin düştüğü buhranı fırsat bilerek, imtiyazlan genişletitmeden para vermeyi reddettiler. Mutlakiyet cephesinde açılan ilk gedik, ı 787'de hükümetin isteklerini kabul ettirmek üzere toplantıya çağırdığı seçme olmakla birlikte, gerçekte isyancı mahiyetieki "ileri gelenler meclisi" oldu. İkinci ve sonucu belirleyen gedik ise Tabakalar Genel Meclisi'ni (Etat Generaux) toplantıya çağırmak için alınan umutsuz karar idi. Ülkenin bu eski feodal meclisi ı6ı4'ten beri toplanmamıştı. Böylece devrim, aristokrasinin devleti yeniden ele geçirme girişimi olarak başladı. Bu çabanın dayandığı hesap iki nedenle yanlış çıktı: bir kere soylu ya da ruhban sınıfında olmayanlan temsil eden, ama gerçekte orta sınıfın egemenliği altındaki sun'i birimin yani "üçüncü tabaka"nın bağımsızlık niyetlerini küçümsemiş,
sonra da, siyasi taleplerini içine kattığı derin ekonomik ve toplumsal bunalımı önemsememişti"{359l.
Mali haklarını savunan ve genişletme hedefini izleyen aristokrasİ bazı siyasal · hakları da ele geçirmeyi denedi. Bu çerçevede parlamento gizli yakalama tez
kereleri aleyhindeki bir şikayet dilekçesini kabul ederek, kişi hürriyetlerinin tabii bir hak olarak tanınmasını istedi (4 Ocak ı 788). Bunu parlamentonun kendisini krallığın ana kanunlannın koruyucusu ilan ederek, mutlakiyetçi yönetimi reddetmesi izledi (3 Mayıs ı 788) Vergileri kabul etme yetkisinin Etat Generaux'e ait olduğunun ilanı ve yüksek memurlada hakimierin aziedilmez olduğunun il~nı ciddi bir krallık otoritesinin ihlali hareketleri idi{360).
. Adalet bakanlığının giriştiği reformlara parlamentonun karşı çıkması üzerine kral sert davranarak parlamentonun protestaniarına rağmen iki parlamento üyesini tutuklatıp, birkaç gün sonra altı ferman zorla kütüğe işlendi. Böylece i) derebeylik mahkemeleri neredeyse tamamen ortadan kaldırılıyor ii) Özel mahkemeler lagvediliyor, iii) parlamentoların yetkileri kısıtlanıyordu{36ll. Ayrıca eski krallık yetkilerinin genişletilmesini hedefleyen, kralın otoritesini takviye eden bir takım önlemler alınacak ike!'! bunları öğrenen parlamento kralın tekliflerine direnme kararı aldı{362l.
_ (358) Sarıca, M.: a.g.e., s. 45. (359) Hobsbawn, Eric J.: Devrim Çağı: 1789-1848, (çev. Julide Ergüder, Alaeddin Şenel) V Yayınları,
Ankara 1989, s. 110. (360) Sobou/, A.: a.g.e., s. 104-105. (361) Soboul, A.: a.g.e., s. 105; Gaxotte, P.: a.g.e., s. 68 .. (362) Gaxoette, P.: a.g.e., s. 69.
-72 ---------------------------KUTLUDOGUM---
Hükümet sert önlemlere başvurunca, muhtemel ayaklanmalar önlenmiş oldu. Ancak hükümetin sert önlemler politikasından vazgeçip parlamento ile pazarlığa oturması üzerine, hükümete karşı direnmeler başgösterdi. Ordu içindeki aristokrat subaylarında destek olduğu ve büyük ticaret burjuvazisi kilise adamlan ve büyük şehirlerin lümpenlerini kapsayan hareket hükümetin soylularla halkı birbirinden ayırmak için Etat Generaux'ü toplantıya çağırmaları ile sonuçlandı(363l.
Etat Generaux'un açılmasının kararlaştırılması mücadelede yeni bir safiaşmaya yol açtı. Krala karşı savaş açan aristokrasiyi destekleyen burjuvazi, Etat Generaux'de sınıfları temsil edecek vekillerin sayısında aniaşamayarak birbirlerine düştüler. Aristokrasi, Etat Generaux'un 1614'de olduğu gibi oluşmasını, böylece aristokrasİ ve kilisenin sayısal üstünlük sağlamasını istiyordu. Burjuvazi ise halk temsilcilerinin sayısının iki katına çıkarılarak aristokratlar ve kilise mensuplarının sayısının toplamına ulaşmasını arzu ediyorlardı(364l.
Neticede halk temsilcilerinin sayısının iki kat artırılınasına karar verildi. Bu arada Paris'in varaşlarıda dahil olmak üzere çeşitli yerlerde yoksul tabakaların ekmek ve diğer gıda maddelerinin fiyatlarının indirilmesi için gösterileri oldu (Mart/Nisan 1789). İşçi ayaklanmaları sırasında işçilerle asker arasında çatışmalar oldu(365l.
Etat Generauxe kiliseyi temsilen 291 din adamı, aristokrasİ temsilen 270 aristokrat, halkı temsilen 578 burjuva seçilmişti. Din adamlarının 200 tanesi reform yanlısı, diğerleri eski düzen taraftarı idi. Soyluların büyük burjuva ve taşra kökenlileri aristokrasinin menfaatlerini savunurken, diğerleri burjuvazi ile birleşrnek eğilimindeydi. Halkı temsil eden ve yarısından fazlası avukat, geriye kalanı ise tüccar, banker, sanayici, toprak burjuvazisi mensubu, bilgin, yazar, protestan rahiplerden oluşan grup ise burjuvazinin menfaatlerini korumakta kararlıydı(3G6). Kısaca Eatt Generaux açılırken, kararlı programlı ve ne istediğini bilen tek sınıf burjuvaziydi.
VII. 7. Etat Generaux'un Açılışı ve Aristokrasİ ile Kilisenin Mağlubiyeti
5 Mayıs 1789 günü açılan Etat Generaux'un daha ilk oturumunda kral ile burjuvazi ve muhafazakarlar ile yenilikçiler arasında kopma gerçekleşmişti(367l.
(363) Gaxoette, P.: a.g.e., s. 70-74; Sobou/, A.: a.g.e., s. 106-111. (364) Gaxoette, P.: a.g.e., s. 76; Soboul. A.: a.g.e., s. 128. (365) Tanilli, S.: a.g.e., s. 81. (366) Soboul, A.: a.g.e., s. 131-132. (367) Etat Generaux'ün açılışın günündeki gelişmeler için bkz. Michelet. Fransız ihtilali Tarihi 1, (Çev.
Harndi Varoğlu) Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1987, s. 109-118.
--KUTLU DOGUM-------------- 73--
Kral adına yapılan açıklamada sadece mali ve ahlaki sorunlardan bahsedilmiş, herhangi bir siyasal reform planı ortaya konmamıştı. Kralın borçları ödemek için paraya ihtiyacı vardı. Etat Generaux'den kaynak isteniyordu(36Sl.
Oysa burjuvazinin öncülüğünü yaptığı, asillerin ve kilisenin destekledikleri bir anayasa değişikliği fikri daha seçimler sırasında oluşmuştu. Buna göre i) monarşi yaşama yetkisini milletle paylaşacak, yürütme kralda olacaktı. ii) Milletin onayı olmadan vergi konulamayacak, olağanüstü toplantılar hariç Etat Generaux her üç yılda bir muntazam olarak toplanacaktı. Etat Generaux'un toplanmasını engelleyen/ engellemeye çalışan vatan haini ilan edilecekti. iii) Etat Generaux bir anayasa hazırlayacaktı(369l.
Kilise daha başlangıçtan vicdan özgürlüğü ve ayrıcalıklarının kaldırılması konusunda ters bir tavır almıştı. Keza aristokraside ayrıcalıklarını muhafaza etmek ve Etat Generaux'un ayrı sınıflar halinde toplanmaya devam etmesini istiyordu(370l.
Etat Generaux'un ilk gün toplantısında, aristokrasİ ve ruhbarı her sınıfın ayrı ayrı burjuvazi ise birlikte toplanmasını arzu ederler. Sınıfiara göre oylama yapılması halinde aristokrasİ ve ruhbanın ayrıcalıklarını muhafaza edeceğine inanan burjuvazi, bütün sınıfların birlikte yapacağı toplantılarda diğer sınıflardan kendisine ilhak olacağını düşünüyordu. Toplantılar birlihie yapılmalı, adam başına oy verilmeliydi(371l. Aristokrasİ ve ruhbarıların direnişi üzerine burju"Vazi bunları saf dışı edecek bir formül üzerinde çalışmaya başladı.
Bu çerçevede ı 7 Haziran ı 789'da burjuvazi halk meclisini "Milli Meclis" .~
ilan etti. Hemen sonra vergilerin toplanmasını ve devlet borçlarının faizlerinin ödenmesini sağlayan kararlarla kendisini Etat Generaux'ün yerine koydu. Burjuvazinin bu sert ve kararlı tutumu ruhbantarın direncini kırdı ve ruhbarılar
bütün düzenierin birlikte toplanmasını kabul ettiler (ı9 Haziran ı 789). Ancak aristokrasİ karşı tavır aldı ve kraldan yardım istedi. Kral bunun üzerine burjuvazinin karşısına geçerek aldıkları kararları iptal etti ve meclisin toplantı salonunu kilitledi. Ancak burjuvazinin temsilcileri kararlarından geri dönmernek ve dağılmamak hususunda yemin ettiler. Kral 22 Haziranda burjuva temsilcilerin toplantısına katılacağını bildirdi(372l:
Kralın toplantıya katılmasının bir gün gecikerek 23 Hazirana kalması burju-
(368) Miche/et, a.g.e., s. 118; Gaxotte, P.: a.g.e., s. 81-82; Sobou/, A.: a.g.e., s. 133. (369) Sarıca, M.: a.g.e., s. 50-51. (370) a.g.e., s. 51. (371) Sobou/, A.: a.g.e., s. 133-134; Sarıca, M.: a.g.e., s. 52. (372) Soboul, A.: a.g.e., s. 135-137; Sarıca, M.: a.g·.e., s. 52-54; Gaxotte, P.: a.g.e., s. 82.
--74 --------------KUTLU DOGUM--
vazinin işine yaradı. 24 Haziranda rahbanlar ve iki aristokrat milletvekili burjuvazinin saflarına katıldı. 23 Haziranda kral düzenierin ayrı salonlarda toplanmalarını istedi. Burjuvazinin temsilcileri tarafından verilen kararlar iptal edildi. Vergi eşitliği kral tarafından kabul edildi ise de aşar, derebeylik ve senyörlük hak, gelir ve görevleri kaldırılmadı. Kral emrine uyulmaması halinde işi kendi eline alacağı tehdidini savunduysa da bu etkili olmadı. Burjuvazi ve kendisine destek veren rahiplerin bir kısmı dağılmadılar(373).
Ancak bu toplantının tamamen verimsiz olduğu söylenemez. Çünkü kral vergilerin Eatt Generaux tarafından kabul edilmesine rıza göstermişti. Ayrıca kişi özgürlükleri ile basın hürriyetini de güvence altına almıştı(374l. 24 haziranda kırk yedi aristokrat burjuvaziye katıldı(375l. 27 haziranda kral dört gün önce yasakladığı toplantının yapılmasına izin verdi(376l. Burjuvazi engelleri ortadan kaldırarak ilerlemekteydi.
Bütün bunlar olurken sokaklar kaynamakta idi. Özellikle Paris bir anlamda lümpen unsurların terörüne teslim olmuştu. 25-26 haziranda ayaklanmalar başladı. Polisin olaylara hakim olamaması üzerine şehre askeri birlikler sevk edildi(377l.
Kral 27 haziranda üç düzenin bir arada toplanmasını kabul ederek Etat Generaux'u ortadan kaldırmıştı. Milli Meclis 7 Temmuz da bir anayasa komisyonu oluşturdu. 30 üyeden oluşan bu komisyonun amacı i) bir hukuk beyannamesi açıklamak ii) anayasanın zemini hazırlamaktı(37Sl.
Milli Meclis kendisini 9 T emmuzda kendisini Kurucu Meclis ilan etti. Böylece devrimin hukuki yönü şiddete başvurmadan tamamlanıyor, siyasi iktidar burjuvazinin eline geçiyordu(379). ·
Vl1.8. Burjuva Devrimi ve Haklar Bildirisi
Bu gelişmeler olurken kral olayları kontrol altına almak amacı ile orduyu Paris ve Versailles çevresine toplamaya başlamıştı. Meclis buna tepki gösterince kral ordunun görevinin sadece muhtemel kargaşaları bastırmak olacağı cevabını veriyordu. Ancak kralın ılımlı bir bakan olan Necher'i görevden, alıp yerine sertlik yanlısı bir kişiyi ataması tedirgin durumda bekleyen Paris halkını harekete geçirdi(3SOJ.
(373) Soboul, A.: a.g.e., s. 137-138; Sarıca, M.: a.g.e., s. 55; Gaxotte, P.: a.g.e., s. 82. (374) Sobou/, A.: a.g.e., s. 138. (375) Soboul, A.: a.g.e., s. 138; Gaxotte, P.: a.g.e., s. 82. (376) Gaxotte, P.: a.g.e., s. 82. (377) a.g.e., s. 83-85. (378) Sarıca, M.: a.g.e., s. 56. (379) Sarıca, M.: a.g.e., s. 56. (380) Sobou/, A.: a.g.e., s. 139-142; Gaxotte, P.: a.g.e., s. 85-86; Sarıca, M.: a.g.e., s. 558.
--KUTLU DOGUM-------------- 75--
Bir Alman muhafız birliği ile halk arasında silahlı çatışma çıkması üzerine halk silahlanmaya başladı (ı2 Temmuz ı 789) Daha iki gün önce burjuvazi "Paris şehrinde en kısa zamanda bir burjuva muhafız kuweti kurulması" arzusunda bulunmuştu (ı O Temmuz ı 789). ı3 Temmuz sabahı yayınlanan bir bildiri ile yapılan açıklamaya göre "her kaza eli silah tutan 200 tanınmış vatandaş seçerek, halkın güvenliğini sağlamak mahskadile, bunlar Paris Milis teşkilatı halinde birleşeceklerdi"(38 1l. Milis teşkilatının görevi burjuvaziyi sadece krala karşı değil, diğer "tehlikeli sayılan sosyal kategorilere karşı da" korumaktı(382)_ Artık burjuvazi silahlanmıştı.
ı3 Temmuz'da halk yine isyan etmiş, aristokratların konakları basılmış,
Paris'den çekilme emri olan Fransız askerler bunu reddederek, Paris belediyesinin emrine girmişlerciL ı 4 Temmuz sabahı eline silah geçiren halk Eastille üzerine yürüdü. Eastille'in isyancılar tarafından ele geçirilmesi mutlakiyetçi rejimin yıkılışı anlamını taşımaktaydı(383l. Askeri birliklerini Paris'den uzaklaştıran kral ıs Temmuz'da Milli Meclise gelerek orduyu yolladığını haber veriyordu. Bu arada burjuvazi Paris'in idaresini ele geçirmişti. Kral ı 7 Temmuz da Paris'e dönerek ı4 Temmuz'da olanları kabullendi(384)_
Paris'de gerçekleşen hadiseler bütün kentlere yayılmaya başladı. Ancak köylerde bir tedirginlik hüküm sürmekteyciL Köylüler, asillerin intikam almak için hazırlık içinde olduğu düşüncesiyle korku içindeydiler. Keza eşkiya çetelerinin varlığı köylülerin sinirini germekteydi. Nihayet ı 4 Temmuz' da dört yerde köylü ayaklanması başladı. Derebeylik haklarının kaldırılmasını isteyen köylüler şatoları V? derebeylik haklarını belgeleyen evrakı ateşe verdiler. Köylere yayılan dedikoduların yarattığı "büyük korku", köylüleri silahlanmaya ve nihayet 20 T emmuz-6 Ağustos arasında Fransa'nın büyük bir kısmını kapsayan köylü isyanlarına yol açtı. Derebeylik ile ilgili ne varsa ortadan kaldırılmaya başlandı(385)_
Ancak köylülerin mülkiyete saldırısı, burjuvazisi tedirgin etti. Çünkü burjuvazisi de toprak sahibi idi. Hatta feodal malikaneleri olup, köylülerden vergi almaktaydı. Bununda ötesinde mülkiyetİn zedelenmesi burjuvaziyi tedirgin etmişti. Savunma durumuna geçen burjuvazi kırsal alanda aristokrasİ ile işbirliğine
{381) Sobou/, A.: a.g.e., s. 142-143; konunun daha değişik birtasviriiçin bkz. Gaxotte, P.: a.g.e., s. 87 Gaxotte kitlelelerin bugünlerde yağma ve saldınlara başladığını ileri sürer.
{382) Soboul, A.: a.g.e., s. 143. {383) Sobou/, A.: a.g.e., s. 143-144; Gaxotte, P.: a.g.e., s. 87-88 .. {384) Sobou/, A.: a.g.e., s. 144-145. {385) Sobou/, A.: a.g.e., s. 149-151; Sanca, M.: a.g.e., s. 60.
--76 --------------KUTLU DOGUM--
gitti. Köylü hareketleri kanlı şekilde bastırıldı(386). Burjuvazi, söz konusu kendi menfaati olduğu zaman, aristokrasi ile işbirliği yaparak, köylülük gibi bir mürtefiği terk edebileceğini göstermişti.
Köylü isyanlan sürerken, üzerine gidip bastırma politikasının tehlikeleri üzerinde düşünen Milli Meclis'e 4 Ağustos'da bir aristokrat subay feodal hakların kaldırılması, bazılarınında satın alınması teklifini getirdi. Kısaca "bütün vergi imtiyazlarının, angaryaların, çocukları olmıyan toprak kölesinin kendi mallarına sahip çıkmaması haksızlığının" kaldırılması, gerçek haklardan parasını verip kurtulmayı fikri ortaya atıldı. Bu görüş bir başka soylu tarafından da desteklenince heyecana kapılan Milli Meclis avlanma, balık aviama hakkını, güvercinlikleri, sayiuyu yargı hakkını, kamu hizmetlerinin alınıp satılınasını yasakladı. Yine bir soylunun teklifi ile kilise aşardan vazgeçti(387).
Ancak alınan kararların yazılı hale getirilmesi söz konusu olduğunda öyle ağır şartlar getirildi ki, pratikte yürürlükten kalkma gerçekleşmedi. 4 Ağustos sabahında verilen önemli bir karar ise Anayasanın başına bir haklar bildirisinin konulması oldu. 9 T emmuzda Anayasa Komisyonu adına yapılan bir konuşmada bir anayasanın iyiliğinin insan haklarına dayanıp dayanmadığına bağlı olacağı belirtilmiş, 1 Ağustos'da bir insan haklan bildirisinin gerekip gerekınediği tartışılmıştı(388).
VII.9. İnsan ve Yurttaş Haklan Bildirisi Bir haklar bildirisi ile ilgili taslağı bir asil, Marki de la Fayette hazırlamış
tır(389l. Fayette'e bu konuda Amerika Birleşik Devletleri'nin Paris'deki temsilcisi Thomas Jefferson yardım etmiştir. Esasen George Washington'la birlikte savaşan ve onun dostu olan Fayette Amerikan Bağımsızlık Bildirge'sinin etkisi altında kalmıştır!390).
26 Ağustos'da açıklanan "İnsan ve Yurttaş Haklan Bildirisi" giriş ve on yedi maddeden oluşmaktadır. Bildiriye hakim olan zihniyet varlıklı burjuvazinin hürriyetçi liberal yaklaşımı idi(391l. Amerikan bağımsızlık bildirgesinden etkilenmiş olmakla birlikte İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi daha mütecanis bir yapıda, daha genel ve daha kesin bir nitelik taşımaktaydı. Bildiri akla ve doğal hukuka dayanmaktaydı(392l.
(386) Soboul, A.: a.g.e., s. 151-152. (387) Soboul, A.: a.g.e., s. 153-154; Sarıca, M.: a.g.e., s. 61. (388) Soboul, A.: a.g.e., s. 155-157. (389) Paine Thomas: İnsan Haklan, (çev. Mehmet Osman Dostel) Ankara 1954, s. 20-21 ve 36. (390) Hug, Wolfgang: Die Menschenrechte, Informationen Zur Politischen Bildung, Bonn 1978. s.
12. (391) Noack, Paul: Die Grundrechte, Informationen Zur Politischen Bildung, Bonn 1981, s. 4. (392) Hug, W.: a.g.e., s. 13.
----KUTLUDOGUM---------------------------- 77 ---
Bildirinin 1. maddesinde feodal toplumun eşitsiz yapısına bir reddiye şeklinde "İnsanlar hukuk açısından özgür ve eşit doğarlar; özgür ve eşit yaşarlar"(393) denilmekteydi. Ancak kapitalist ilişkilerinde bir gereği olduğu için, eşitsizliğin
devamı, "ortak yarara" dayandınlarak savunulur(394l. Bildiri insanın "doğal", devredilemez ve kutsal "haklan olduğunu, bu hakların "özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnme" (395l olduğu anlatılmaktaydı. Keza on birinci maddedeki" düşünce ve dini inancı açıklamahürriyetide bu haklar çerçevesinde ele alınabilir.
17. maddede kutsal ve dokunulmaz bir hak olduğu ve ancak kamu yararı çerçevesinde önceden bedeli ödenmek suretiyle kamulaştırılabilecek olan mülkiyetİn insanın doğal hakkı olarak ilan edilmesi çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Örneğin bildirge ile özel mülkiyet kurumunun güçlendirildiğini belirten Karamustafaoğlu, "Böylelikle ünlü halk egemenliği doktrini, uygulama alanında varlıklı burjuvazinin siyasal haklannı koruyan bir çeşit paravana haline geldi(396l demektedir. Tanilli ise mülkiyet hakkını eşitsizliği devam ettirici görmekle birlikte, anti-feodal bir nitelik taşıdığından dönemin şartları içinde ilerici görür<397l. Keza Moore'da, feodal düzene en büyük darbenin bir yandan yasa önünde eşitlik ilkesi, diğer yandan özel mülkiyet ile vurulduğunu belirtmekte(398l.
Bildirge'de devletin ana amacının doğal insan haklarını korumak olduğu belirtilmektedir. Doğal haklar devletler de önce vardır. Varlıkları devletin varlığına bağlı olmayan bu haklara yönelik olarak devletin herhangi bir tasarnıfu olamaz. Devlet bu haklan "hor görmeden veya ihmal etmeden" korumakla yükümlüdür.. Devleti meşrulaştıran budur. Bildirgede anlaşıldığı şekli ile devlet, bir jandarma devlettir. Görevi kanun çerçevesinde düzeni sağlayıp, ötesine karışmamaktır<399l.
Devrimle yıkılan mutlakiyetçi monarşinin yerine kurulan yeni iktidar yapısında kralın elinden alınan erk millete devredilmiştir. Madde 4 egemenliğin doğrudan doğruya halka değil, millete verilmesi, burjuva egemenliğini sağlarnanın bir yolu olmuştur<4ooı. Bu konuda bir başka görüş, egemenliğin millete ait
(393) Musulin Janho: Hürriyet Bildirgeleri, Magna Charta'dan Avrupa insan Haklan Sözleşmesine, (çev. Necmi Zeka) Belge Yayınlan, Istanbul 1983, s. 97.
(394) Hobsbawm, E.J.: a.g.e., s. ll 1. (395) Hürriyet Bildirge/eri..., s. 97. (396) Karamustafaoğ/u, Tuncer: Seçme Hakkının Demokratik ilkeleri, AÜ.HF Yayınlan No. 262, An-
kara 1970, s. 65. (397) Tani/li, S.: a.g.e., 85. (398) Moore, B.: a.g.e., s. 87. (399) Sanca, M.: a.g.e., s. 64. (400) a.g.e., s. 64.
--78 --------------KUTLU DOGUM--
olmasının, yurttaşlık statüsü aracılığı ile insanın doğal haklarından birisi olduğunu belirtir ki bu tespitte doğrudur(40ll.
Bildirge insanın başkasına zarar vermemek kaydıyla her şeyi yapabileceğini, belirtmektedir. "Böylece, her insanın doğal haklarını kullanması, toplumun diğer üyelerin de aynı haklardan yararlanmasını güvence altına alan sınırlardan başka sınır tanımaz. Bu sınırlar da ancak yasayla belirlenir"(402l demektedir 4. madd~de. Ancak yasa ancak topluma zararlı eylemleri yasaklayabilir. Yasanın yasaklamadığı hiçbir şey yasaklanamaz (5. madde)(403l. Genel iradenin ifadesi olan yasa önünde bütün yurtdaşlar eşittir (6. madde)(404l.
Hakların güvence altına alınmasını ve güçler ayrılığı ilkesi anayasal bir düzenin ayrılmaz parçası olarak görmektedir (16. madde). Kuwetler ayrılığı mutlakiyetçi rejime bir tepki olduğu gibi, bireyi devletten korumayı amaçlamaktadır.
KAYNAKlAR
Abadan, Yavuz: Hukuk Felsefesi Dersleri, AÜHF Yayınlan: 78 Ankara 1954. Ağaoğulla rı, Mehmet Ali: "1789 Bildirisi ve Bireysel Haklar Sorunu", Türkiye Günlüğü,
Aylık Fikir ve Kültür Dergisi, Sayı 4, Haziran 1989. Ağaoğullan, Mehmet Ali, Köker, Levent: imparatorluktan Tann Devletine, imge Kitabevi,
Ankara 1991. Akın, İlhan: Temel Hak ve Özgürlükler, İÜHF Yayınlan, IV. 287, İstanbul 1968. Arsel, İlhan: Anayasa Hukuku (Demokrasi) Ankara 1964. Baily, Bernard, Dalleh Robert, Davis David Brion, Thomal, John, Wood, Gordon: The
Great Republic, A History of the American People, Toronto 1985. Barkan, Ömer Lütfi: İktisat Tarihi (Ders Notlan) Cilt Il, İstanbul, 1959. Batuhan, Hüseyin: Batıda Tolerans Fikrinin Gelişmesi I İstanbul 1959. Baykal, Bekir Sıtkı: Yeni zamanda Avrupa Tarihi, Otuz Yıl Savaş Devri, II. Cilt 7. Kitap
AKOTYK TTK Yayınlanndan, Ankara 1988. Ben-Amittay, Jacob: Siyasal Düşünceler Tarihi (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay Levent Köker)
Ankara 1983. Blum John, Cotton Bruce, Morgan Edward, Schlesinger, Arthur, Stampp, Kenneth, Wo
odward, Vann: The National Experience, A History of the United States, New York 1963.
Bordenau, Franz: Die Soziologie des Mechanischen Weltbildes, Zeitschrift für Soziate Forschung, Wien 1932.
(401) Ağaoğulla rı, Mehmet Ali "1 789 Bildirisi ve Bireysel Haklar Sorunu" Türkiye Günlüğü, Aylık fikir ve kültür dergisi, Sayı 4 Haziran 1989, s. 15.
(402) Hürriyet Bildirgeleri..., s. 97. (403) a.g.e., s. 97. (404) a.g.e., s. 97.
--KUTLU DOGUM------------- 79--
Brand, Reinhard: "John Locke", Klassiker der Philosophie Erster Band, München ı981. Cassiner, Emst: Devlet Efsanesi, (Çev-Necla Arat) Remzi Kitapevi, İst. ı984. C/ay, C.G.A.: Economic Expansion and Social Change England ı500-ı700, Volume I,
Cambridge ı991. Cop/eston, Frederich: Helenislik Felsefe, (Çev. Aziz Yardımcı) Ideal Yayınlan, İstanbul
ı990.
Collingusood, Robin George: Tarih Tasanmı, (Çev. Kurtuluş Kayalı) Ara Yayınlan, İstan-bul, ı990,
Çam, Esat: Devlet Sistemler İ.A.A.F., İstanbul ı980. Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi Cilt ıo Gelişim Yayınlan, ı987. Del Vecchio, Giorgio: Hukuk Felsefesi Dersleri, iktisad Fakültesi Yayınlan, (Çev. Suat
Kemal Yetkin, İstanbul ı958). Gaxotte, Pierre: Fransız ihtilali Tarihi, (Çev. Semih Tiryakioğlu) Varlık Yayınlan, İstanbul,
ı962.
Göze, Ayferi: Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, 3 Bası, İstanbul ı 986. Graves, Michael A.R., Silcoch, Robin H.: Revolution, Reaction and the Triumph of Con
servatism, English History, ı558- ı 700, Longmdu Paul, Hong Kong ı987. Heaton, Herbert: Avrupa İktisat Tarihi, Cilt Il. (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Osman Aydo
ğuş), Teon Yayınlan, Ankara ı985 Hill, Christ opher, ı640 İngiliz Devrimi (Çev. Neyyir Kalaycıoğlu) Kaynak Yayınlan, İstan
bul ı983. Hobsbawn, Eric J. Devrim Çağı: ı789-ı848 (Çev. Julide Ergüder, Alaeddin Şenel) V. Ya
yınlan, Ankara ı989. Huberman Leo: Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, (Çev. Murat Belge) İletişim Yayınlan,
2. Baskı, İstanbul 991. Hug, Wolfgang: Die Menschenrechte, Informationen Zur Politischen Bildung, Bonn ı978. İnan, Yusuf Ziya: Antik Çağ Düşüncesinde.Tq.nn ve Varlık Sorunu, İstanbul ı984. Kapan i, Münci: Kanun Hürıiyetleri, Yenilenmiş 6 Baskı, AÜHF Yayınlan, No: 453, Ankara
ı981.
Karamustafaoğ/u, Tuncer: Seçme Hakkının Demokratik ilkeleri, Ankara ı976. Kuba/ı, Hüseyin Adil: Anayasa Hukuku, Genel Esaslan ve Siyasi Rejimler, İstanbul ı964. Lange, Friedrich Albert: Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi, Birinci
Cilt, Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayınlan, No: 7, İzmir ı982. · Lipson, Leslie: Demokratik Uygarlık (Çev. Haldun Günalp Türker Alham) Türkiye İş Ban
kası Kültür Yayınlan, Ankara ı984. Lipson, Leslie: Politika Biliminin Temel Sorunlan (Çev. Tuncer Karamustafaoğlu) Ankara
ı986. . Locke, John: Zwei Abhandlungen über die Regierung, Frankfurt Main ı977. Macpherson, Crawford: The Political Theory of Possessive Individualismus, London ı964. Matz, Wrich: "Thomas von Aquin", Politische Denker, I, München ı977.
Meydan Larousse, Cil t 6, Cilt 4. Michelet: Fransız ihtilali Tarihi, I (Çev. Harndi Varlıoğlu), Milli Eğitim Basımevi, İstanbul,
ı987.
Mi/ler, John: The Origins of the American Revolution ı943.
-80 --------------KUTLU DOGUM--
Moore, Barrington: Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, (Çev. Şirin Tekeli, Alaeddin Şenel) V Yayınlan, Ankara ı986.
Mumcu, Ahinet: İnsan Haklan ve Kamu Özgürlükleri, Savaş Yayınlan, Ankara ı992.
Musulin, Janko (der): Hürriyet Bildirgeleri, (Çev. Necmi Zeka) Belge Yayınlan istanbul, ı983. .
Nevins, Allan, Commager, Henry Steele: Amerika Birleşik Devletleri Tarihi (Çev. Halil İnalcık) Varlık Yayınlan, İstanbul ı962.
Noack, Paul: Die Grundrechte, Informationen Zur Politischen Bildung, Bonn ı981.
Okandan, Recai Galip: Umumi Amme Hukuku Dersleri, İÜY. No. 472. N.F. No: ıo5 İstanbul ı952.
Opitz, Peter: "John Locke" Politische Denker II, J. Auflage München, ı977.
Öktem, Niyazi, İlk Çağlarda İnsan Haklan Kavramının Düşünsel Temelleri ve Doğası" Yeni Toplum, Fikir Dergisi, Yıl: ı, Sayı: ı, Eylül-Ekim ı992.
Paine, Thomas İnsan Haklan, (Çev. Mehmet Osman Dostel) Ankara ı954.
Pirenne, Henri: Ortaçağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi (Çev. Uygur Kocabayoğlu) Alan Yayıncılık, İstanbul ı987.
Pirenne Henri: Ortaçağ Kentleri-Kökenieri ve Ticaretin Canlanması (Çev. Şadan Karadeniz) 3. Baskı, İletişim Yayınlan, İstanbul ı991.
Poggi, Gianfranco: Çağdaş Devletin Gelişimi, Sosyolojik Bir Yaklaşım, (Çev. Şule Kut-Binnaz Toprak) Hürriyet Vakfı Yayınlan, İstanbul, ı991.
Rausch, Heinz: Marsilius Von Padue, Politische Denler I, München ı972.
Sabine, George: Siyasal Düşünceler Tarihi I-Il (Çev. Harun Kızıltepe), Ankara ı969.
Sarıca, Murat: ıoo soruda Fransız ihtilali, Gerçek Yayınlan, İst. 1981. Jedillot, Rene: Dünya Ticaret Tarihi, (Çev. Esat Nermi Erenden) Cep Kitabevi, istanbul
ı983.
Seignobos, Charles: Avrupa Milletlerinin Mahayeseli Tarihi, Çev. Semih Tiryakioğlu), Varlık Yayınlan, İstanbul, ı966.
Sencer, Muzaffer, "İnsan Haklan Açısından İngiliz Devrimi", Amme İdaresi Dergisi, Cilt 23, sayı 2, Haziran ı990.
Sencer, Muzaffer, "İnsan Haklan Açısından Amerikan Devrimi, İnsan Haklan Yıllığı 35. Yıl Cilt 9, ı987 T.O.A.İ.E. Yayını.
Saboul, Albert: ı 789, Fransız İnkılabı Tarihi (Çev. Şerif Hulusi) İstanbul ı969.
Şenel, Alaeddin: Siyasal Düşünceler Tarihi, Kısaltılmış Üçüncü Baskı, V Yayınlan, Ankara ı990.
Üşür, İşaya: "İngiltere'de Burjuva Devrimi", II. Tez Sayı ıo, ı991/ı İstanbul ı991. Tamil/i, Server: Dünyayı Değiştiren On Yıl, Fransız Devrimi Üstüne, (ı 789-ı 799), Say Ya-
yınlan 3. Baskı, İstanbul ı990. Yörük, A.: Kemal: Hukuk Felsefesi Dersleri, İktisat Fakültesi Yayınlan: 746, İstanbul ı958. Tuncay, Mete: Siyasal Düşünceler Tarihi I (Eski ve Ortaçağlar) Ankara ı985.
Zabunoğ/u, Yahya Kazım: Devlet Kudretinin Sınırlaması (Bir Hukuk ve Siyasal Bilim Problemi Olarak AÜHFY. No. ı85, Ankara ı963.
--KUTLU DOGUM------------- 81 --