kbmsobiy.comkbmsobiy.com/.../uploads/2017/03/psikoloji-ikincilik.docx · web viewgünümüzde...
TRANSCRIPT
TÜRKİYE’DE KİMLİĞİN SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN KURULMASI, ÖTEKİLEŞTİRME ve
NEFRET SÖYLEMİPsikoloji, Sosyoloji, Felsefe
Bengisu Savran*
Sevim Hazal Görmüş**
Ümit Ekşi (Danışman)***
Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi
ÖZET
Günümüzde sosyal medya bireylerin, yüz yüze olmayan ancak aracısız ve sınırsız bir biçimde iletişime geçme, kendileriyle ilgili paylaşımlarda bulunabilme, böylece “özdeşleşme” ve “ötekilik” üzerinden yeni kimlikler yaratmasına veya tarihsel bağlardan esinlenen kimlikleri yeniden üretmesine imkân vermektedir. Bu durum ulus devlet potasında homojenize edilmiş çeşitli toplumsal kimliklere daha fazla görünürlük kazandırmaktadır. Bu makalenin konusu tarihsel olarak çoklu bir etnik yapıya sahip Türkiye’de etnik ve ulusal kimliklerin sosyal medya üzerinden yeniden üretilmesinin “ötekileştirme” ve “nefret söylemi” perspektifinden incelenmesidir.
Anahtar Kelimeler: kimlik, sosyal medya, ötekileştirme, nefret söylemi
*[email protected] **[email protected] ***[email protected]
1
GİRİŞ
Medya ve İnternet ağları mekânsal uzaklığı yok ederek, ülke sınırlarını aşarak toplumları
birbirine bağlamaktadır. Bu sayede bir yandan kültürler birbiriyle daha çok iletişime girme
imkânı bularak melezleşirken diğer yandan da kimlik farklılıklarına vurgu artmaktadır
(Huntington,2008;25). “Küreselleşme” olarak adlandırılan bu oluşum, birbiriyle çelişen
etkenlerin bir arada bulunduğu karmaşık süreçlerin oluşturduğu bir olgular kümesidir (Giddens,
2000; 25).
Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığı çok kültürlü bir toplum yapısına sahip olan ancak ulus
devlet anlayışına göre kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, “tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek
dil” çerçevesinde toplumu homojen bir yapıda görmüş ve bundan dolayı kimi zaman kimlik
taleplerinin karşılanmadığını düşünen etnik ve dinî gruplarla gerilimli, çatışan ilişkiler
yürütmüştür ve yürütmektedir.
Özellikle büyük kentlerinde farklı tarihsel yaşam deneyimlerine sahip grupları barındıran
Türkiye’de, 1990’lardan bu yana İnternet ve sosyal medya ağlarının gelişmesiyle farklı kimlikler
arasında etkileşim hızla artmıştır. Bu etkileşim sayesinde gruplar bir yandan melezleşip
benzeşirken diğer yandan farklı gruplar arasında ötekileştirme ve ayrışmanın olduğu
hissedilmektedir. Bunun yanı sıra 1980 sonrasında ülkenin doğusunda başlayıp giderek yayılan
bir yönüyle etnisiteye bağlanan “terör” eylemlerinden ve devletin “terör”e karşı uyguladığı
güvenlik önlemlerinden dolayı zorunlu göçe tabi olup büyük kentlere göç eden ve kentte
aradığını bulamayan, hayal kırıklığına uğrayan, güvensizlik ve kaybolmuşluk duyguları arasında
sıkışan kitleler, gelişen sosyal iletişim ağları sayesinde kimlik temelli toplumsal hareketlerin birer
parçası olmakta ve yine sosyal medya üzerinden farklı gruplarla kimlik endeksli gerilimli bir
ilişki yaşamaktadır.
Demokratik bir toplum yapısının ve toplumsal barışın sağlanabilmesi ve güçlendirilebilmesi
için farklı grupların birbirini daha iyi tanıma imkânlarının geliştirilmesi ve bunlar arasındaki
iletişim köprülerinin kurulması önem taşımaktadır.
2
KİMLİK
Kimlik, bireyin kendini tanıması ve toplumsal gruplar arasında kendisini gördüğü yer olarak
ifade edilmektedir (Bilgin, 2007;78). Bu nedenle aslında kimlik, kişinin kendinin farkına varması
ve kendini kavramasıdır.
Erickson, kimliği “bilinç” ve “süreç” olarak tanımlamıştır. Süreçle kişinin hayatının devam
ettirmek için aldığı kararlardan, bilinçle ise kişinin kendi tutarlılığı hakkındaki düşüncesinden
bahsetmiştir (aktaran Bilgin, 1994;229). Smith; kimliği, cinsiyet, mekân ve toplumsal sınıf
aidiyeti olarak üçe ayırmış ve cinsiyetin bunlar içindeki en temel ayrım olduğunu vurgulamıştır
(2009;17-18). Maalouf’a (2008) göre kimlik, bireyi diğer insanlardan farklı kılan pek çok veriden
oluşur. Kişi kendi kimliğini oluştururken bu verileri kendine özgü olarak birleştirir.
Sosyolojik ve psikolojik yönleri bulunan kimliğin sosyolojik tarafı onun kolektif yönüne
yoğunlaşırken psikolojik tarafı bireysel yönüyle ilgilenmektedir. Bireysel olarak kimlik, kendini
kavrama üzerine inşa edilir ve kişinin öz kişiliği hakkında sahip olduğu zihinsel temsili ifade
eder. Bireyin, kendisini davranışları, ihtiyaçları, motivasyonları, ilgileri açısından tanımlaması ve
kavraması olarak tanımlanır (aktaran Bilgin, 1994;224).
Bireyin, içselleştirdiği normları, değerleri, rolleri ve hayattan beklentileri etrafında oluşan
sosyal kimlik, toplumsal düzenle diyalektik bir ilişki kurarken toplumsal yapıyı taşıma,
değiştirme ve dönüştürme gücüne sahiptir (Marshall, 1999;407-408; Berger ve
Lucmann,2008;250)
Bir duruma değil, topluluktaki bireylerin diğer topluluklarla etkileşim içerisinde kimliklerini
tasarlayıp kurguladıkları bir sürece işaret eden kolektif kimlik; kolektif hafızadaki anılar,
semboller, mitler, efsaneler, alışkanlıklar, değerler, inançlar, kahramanlar aracılığıyla
oluşturulmaktadır. Ortak geçmişte kendilerini tanımlayan bireyler grup olma bilinci kazanmakta
ve kendilerini diğer gruplardan farklı görüp onlarla aralarına mesafe koyma eğilimi
göstermektedirler (Bilgin, 1994;54-55). Eisenstad’e göre kolektif kimlik, bireyler arasında güven
ve yardımlaşma duygusunu yaratmak için benzerlik ve farklılıklarla sosyal sınırlar oluşturur
(aktaran Liwerants, 2003;2).
3
Toplumsal ve tarihsel bağlamı içerisinde değerlendirildiğinde grup normlarına dayalı olarak
gelişen kolektif kimlik algısının bir diğer yüzü etnik kimlik yaratımı sürecidir. Bilgin’e göre
anatomik niteliklere gönderme yapan ırk teriminden daha farklı anlamlar yüklenmeye çalışılsa da
“etnik”, daha çok ırk kavramına gönderme yapar (Bilgin, 1994;55).
Tarihi antik çağlara kadar uzanan etnisite kavramının var oluşuna ilişkin çeşitli yaklaşımlar
bulunmaktadır. Edward Shills, Clifford Geertz, Herder gibi yazarlar her topluluğun özgün bir var
oluşa sahip olduğunu, dilsel veya dinsel bir topluluk içinde dünyaya gelmiş olmanın, aynı
gelenekleri takip etmenin, etnik kimliğin temeli olduğunu savunurken (aktaran Sağır ve Akıllı,
2004; Özkırımlı, 2009;39), Castells’e göre etnik kimlik özgün, kendinden bir var oluşa sahip
olmayıp tarih, coğrafya, biyoloji, ortak hatıralar, kişisel fanteziler, vahiyler gibi kaynaklardan dil
sayesinde oluşturulan bir “kurgu”dur (Calhoun,2009,46; Castells, 2008;13). Balibar’a göre etnik
kimliği oluşturan iki temel bileşen dil ve ırktır (Balibar, 2007;120-123). Ona göre tarihsel
sahnelerde ''halk”a mutlak bir biçimde özerk bir birlik veren ve onun, aidiyetlerini doğal bir olgu
olarak sunmasını sağlayan, dil ve ırktır. Fakat dil asimile edici gücüyle ırktan önce gelir. Gruplar,
dilin taşıdığı kültürün özelliklerini kabul ettiklerinde farklılıkları benzerlik içinde kaybolarak bir
ulusun ferdi olma özelliği kazanırlar.
Ulus Devlet ve Ulus Kimliği
Ulus, kendine ait egemenlik ve sınırlılık içkin olacak şekilde tasarlanmış, kurgulanmış siyasal
bir topluluktur ve en küçük ulusta bile bir bireyin ulusun tüm bireyleriyle bizzat tanışmasının
mümkün olmamasına rağmen zihninde hayal ettiği, kurgulanmış bir “biz” algısı, inanışı vardır
(Anderson, 20019;20).
Ulusu bir inşa olarak değerlendiren Calhoun’a göre ulus oluşumunun temel özellikleri;
sınırları olan bir toprak veya bir nüfus, ulusun bütünlüğü ve bölünmezliği, egemen ve diğer
uluslarla eşit, kendine yeterli olduğu düşünülen bir devlet, ortak bir tarih, ortak bir mezhep veya
ırk, halkın kolektif katılımı ve her bireyin ulusun bir parçası olması, paylaşılan dil, inanç,
değerler ve kültürdür (Calhoun, 2009;6).
4
Gellner, ulusun var oluşunu sanayi toplumunun bir sonucu olarak görürken (1998;.248),
Hobsbawm sosyal mühendisliğin bir ürünü olarak görür (2006, s.24). Bauman’a göre ise ulus,
ulus devletlerin yurttaşları arasındaki etnik farklılıkları yok sayarak yaygın eğitim ve dil yoluyla
etnik kimlik üstü bir üst kimlik yaratma sürecidir (2006;.36-37). Smith de modernizmin bir
sonucu olarak gördüğü ulus devletlerle beraber dinsel, sınıfsal ve etnik kimliklerin, devletin,
meşruiyetini aldığı ulus kimliğinin gerisinde kaldığını iddia etmektedir (Smith, 2009;26-27). Bu
ortak kimliğin, ortak değer, gelenek, hedef, hissiyat, ortak bir sivil ideoloji ve kültürün, eğitim
sistemi ve kitle iletişim araçları sayesinde ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Foucault da modern
devlet kurumlarının aile, okul, iş yeri vb. gibi kurumlarda uyguladığı denetim sistemleriyle
geleneksel bağları geride bıraktığının altını çizmektedir (aktaran Aslanoğlu, 1998;104).
Ulusal devletin farklı grupları bir çatı altında bütünleştirme etkisine rağmen kırdan kente göç,
sanayileşme, ulaşım ve iletişim ağlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, ulus devleti oluşturan farklı
gruplar arasında etnik kimlik farklılıkları daha görünür hale gelmektedir (Güvenç, 1997;27).
Türkiye’de Uluslaşma Süreci ve Kimlik Hareketleri
Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığı bir kimlik çoğulluğuna sahiptir. Sahip
olduğu farklı grupları, din temelinde millet sistemine göre sınıflandıran Osmanlı İmparatorluğu
on sekizinci yüzyıldan itibaren Balkan cemaatlerinde filizlenen milliyetçilik hareketleriyle karşı
karşıya kalmıştır. Osmanlı yönetimine girmeden önce siyasi birliğe sahip olmayan Türk, Arap,
Boşnak, Kürt, Laz, vb. gibi etnik gruplar arasında milliyetçilik, bir tarihsel bakiyenin veya eski
bir kimliğe etnik bağlılığın sonucu olarak ortaya çıkmamıştır (Karpat,2009;43).
Çağaptay’a göre, Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı topraklarının işgali, Müslüman Türk
etnik gruplarının ulusal bir topluluk olarak birleşmesine yardım etmiştir (2009;20). Kurtuluş
Savaşı boyunca ve sonrasında Türkler, Kürtler, Çerkezler, Araplar, “Misakımilli”de belirlendiği
gibi, tek bir millet olarak kabul edilmiştir. Bu durum Mustafa Kemal tarafından, 1 Mayıs 1920’de
şöyle ifade edilmiştir:
5
“Burada maksut olan… Yalnız Türk değildir. Yalnız Çerkez değildir. Yalnız Kürt değildir. Yalnız Laz değildir.
Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiye’dir, samimi bir mecmuadır. Binaenaleyh bu heyet-i aliyenin temsil
ettiği, hukukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarma için azmettiği emeller, yalnızca bir unsur-ı İslam’a münhasır
değildir. anasır-ı İslamiye’den mürekkep bir kitleye aittir” (Ahmad, 2010;100).
Osmanlı Devleti’nde, devlet ve tebaa ilişkisinin temelini oluşturan dinsel aidiyetin, siyasi veya
etnik ve dilsel aidiyete üstün olduğu “millet” sistemi, Kurtuluş Savaşı boyunca Müslüman
unsurları bir arada tutmaya yaramıştır. Cumhuriyet ilan edildikten sonra ise ülkede sosyal yaşamı
yeniden inşa etmeye çalışan pek çok düzenlemeye gidilmiştir. 3 Mart 1924’te hilafet kaldırılarak
sekülerleşme yoluna girilmiş, modern ulus devlet anlayışına uygun olarak vatandaşlık esası kabul
edilmiş ve vatandaş kimliği de “Türkiye Cumhuriyet’ini kuran Türkiye halkına Türk milleti
denir.” ifadesiyle özetlenmiştir (Çağaptay, 2009;20-24). Geleneksel cemaat bağlarından
koparılarak doğrudan devlete bağlanan toplum, dil ve kültürel açıdan homojen bir milliyet
kalıbına sığdırılmaya çalışılmış, “vatana, millete ve devlete sadık makbul vatandaş” yetiştirmek
görevi de eğitim kurumlarına bırakılmıştır (Gülalp, 2007;13-14; Alakel, 2011).
Türkiye’de farklı dönemlerde farklı kimlik algılamalarının öne çıktığı ve diğer kimliklerle
çatıştığı ve/veya onlara eklemlendiği gözlemlenmektedir. 1940'ların ortalarına kadar, yukarıdan
aşağıya doğru modernleşme programı uygulayan devletin geliştirmek istediği kimlikler öne
çıkmıştır. Özellikle 1920’ler ve 1930’larda gerçekleştirilen devrimlerle, devlet, laik ilkelere
dayalı ulus devlet olarak kurulmuştur. Aşiret, cemaat, tebaa kimliklerinin yerine, aile ve vatandaş
kimlikleri geçirilmeye çabalanmıştır. 1950’lerde siyasal parti aidiyetleri öne çıkmış, bu aidiyetler
1960’larda sağ ve sol siyasal kimliklere dönüşerek 1980’lere kadar sürmüştür. 1960’larda ayrıca
“1968 Kuşağı”, “Cumhuriyet Kuşağı” gibi kuşaklara ilişkin kimlikler de öne çıkmaya başlamıştır.
1970’lerin öne çıkan hâkim kimliği, sendikal işçi hareketinin büyük örgütlenme atağı yapmasıyla
sınıfsal kimlikler olmuştur. 1980’lerde feminist hareketin canlanmasıyla toplumsal cinsiyet
kimlikleri öne çıkmıştır. 1980’ler ve 1990’larda ise Sünni İslamiyet’in ve tarikatların
siyasallaşması ve köktencileşmesi, Alevilerin siyasallaşması, cemevlerini kurmaları ve dinsel
kimliklerini öne çıkarmaya çalışmamaları dikkat çekmektedir. Daha önceleri “Doğu’nun
gelenekselliği” ve “Doğu’nun az gelişmişliği” olarak dillendirilen sorunlar, 1980’lerin ikinci
6
yarısında ve 1990’larda “etnik Kürt kimliği” olarak adlandırılmış ve Kürtlerin, Türk kimliği ile
ilişkileri tartışma konusu olmuştur (Akşit, 1998).
Ulus devlet paradigması çerçevesinde ortak ulusal kimlik şemsiyesi altında toplanan etnik ve
dinsel kimlikler, küreselleşme ve kentleşme süreçlerinde giderek kamu alanında görünürlüklerini
artırmaktadır. Bu durum, kimliklerin tanınma talebinden siyasal özerklik taleplerine kadar
uzanabilen bir dizi toplumsal ve siyasal değişikliği gündeme getirmekte ve sınıf bazlı siyasetin
yerini “kimlik siyaseti” almaktadır (Erman, 2010;11). Öte yandan kimlik siyaseti çevresinde
toplanan kümeler, ortak bir aitliğe dayanan topluluklar, mezhepler gelişen iletişim araçlarının da
sayesinde daha örgütlü hareket ederek her yerde güçlenmekte ve çoğalmaktadır (Tourain,
2005;13). Bu süreçte Türkiye’de de görüldüğü gibi, üst kimliklerin çözülmesi ve bunun yerine
alt kimliklerin üretilmesi ve bu alt kimliklerin etnikleştirilmesi yoluyla siyasal ve kültürel
taleplerden söz edilmektedir (Sözen’den aktaran Uyanık, 2003;.70).
SOSYAL MEDYA
Sosyal medya, tek yönlü bilgi paylaşımından , çift taraflı ve eş zamanlı, zaman ve mekân sınırı
olmaksızın bilgi paylaşımını mümkün kılan, özellikle 21. yüzyılda yaygınlık kazanan iletişim
ağıdır (https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyal_medya).
Sosyal medyanın etki alanını genişleterek yaşamın her alanına girmesi birey ve toplum
üzerinde önemli etkiler yaratmaktadır. Sosyal medya, bir yandan iletişimi tek yöne indirgeyen
klasik basının aksine facebook, twitter gibi sosyal ağlarla interaktif iletişimi diyaloğa çevirmekte,
insanların fikirlerini hızlıca ve özgürce belirtebilmesini sağlamakta; diğer yandan herhangi bir
mesajı yeniden üretip şekillendirip, kontrol eden bir iktidar aracına dönüşmektedir (Çildan vd.,
2016; Mora,2008).
Sosyal medyanın, bilgileri, fikirleri, resimleri yer ve zamandan kopuk ve hızlı bir şekilde
kullanıcılara ulaştıran bir güç haline gelmesi ve insanlara sınırsız özgürlük tanıyan doğası;
sanayileşme, modernleşme, küreselleşme ve bunların yarattığı değişim ve dönüşümler yüzünden
7
zayıflayan toplumsal ortamda, yalnızlaşan, kendilerini köksüz ve güçsüz hisseden bireylerin,
kendilerini kanıtlamak, öz güven eksikliklerini gidermek amacıyla fotoğraflar, arkadaşlar, kişisel
bilgiler gibi her ayrıntısını kendisinin oluşturduğu, yepyeni bir kimlik inşa edebilmekte; Sartre’ın
deyişiyle daha bir iyi kimliğe sahip olabilmekte; kendini hep daha iyi bir yere koyarken diğer
özneleri nesneleştirip “öteki”ler yaratmakta ve onların üzerine basarak kendini yükseltme
eğiliminde olabilmektedir (Aydınalp,2016; Torun,2016)
Sosyal medya, oluşturduğu söylemin gücüyle, toplumsal algıları yönlendiren önemli
alanlardan biridir. Bu bağlamda medya, dünyada ve Türkiye’de nefret suçlarına yol açan
ayrımcılık, ön yargı ve nefret söyleminin oluşup taşınmasında en yıkıcı etkiye de sahip
olabilmektedir.
ÖTEKİ- ÖTEKİLEŞTİRME
“Beni hor görme kardeşim
Sen altınsın ben tunç muyum
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben sac mıyım
Aşık Veysel
Bireyin, kimliğini sosyal olarak inşası bir gruba ait olmasıyla başlamaktadır. Buna göre
bireyin kimliğini inşa etmesi kendisini bazı gruplara dâhil, bazılarının ise dışında olarak
tanımlamasına dayanmaktadır. Gruplar, kendisiyle içeride mümkün olduğunca benzerlik
kurarken diğer gruplarla arasına mesafe koymakta; farklılıklarını daha görünür kılmakta; kendi
grup üyelerinin öz saygısını, grup bilincini artırmak için aidiyet grubuna olumlu özellikler
yakıştırıp dış gruplara olumsuz özelliklerle yüklemektedirler. Tarihe ilişkin olayları, etnik kimlik
merkezli bir tarzda yorumlayarak sosyal hayat düzenini 'biz' ve 'onlar' olarak ayrıştırmaktadırlar
(Bilgin, 1994).
8
“Öteki”, bir veya daha fazla kişi, kültür veya toplum tarafından geçmiş veya güncel ilişkiler
dikkate alınarak sınıfsal, etnik, dinsel vb. olarak farklılaştırılmış ve yalıtılmış kişi, grup, sınıf,
halk şeklinde tanımlanabilmektedir. Buna göre “öteki”, bir farklılaştırma eyleminin sonucu
olarak ortaya çıkmaktadır. Ötekileştirme, farklılaştırma ve ayrıştırma sürecinde aşırı bir
olumsuzlukla ön yargılar, stereotipler biçiminde olabileceği gibi, kimi zaman da damgalama
şeklinde gözlemlenebilmektedir (Nahya, 2011).
Ayrıştırma ve farklılaştırma sürecini ifade eden ötekileştirme insanoğlunun her zaman en
önemli sorunu olarak çeşitli gerilimlere sebep olagelmiştir. Türkiye’de ayrımcılık ve
ötekileştirmeye bakılırsa Türkiye’deki etnik ve dini çeşitlilikleri tek renge indirgeyen ulus devlet
anlayışının, etnik ve dini kimliklerle gerilimli ilişki içerisinde olduğu veya buna zemin hazırladığı
söylenebilmektedir. Buna göre Türkiye’de kimlik üzerinden yaşanan ayrışma ve ötekileştirmenin
en yaygın olanının etnik ve dini kimlik temelli olduğu söylenebilir (Ekşi,2012).
Milyonlarca kullanıcının birbiriyle neredeyse engelsiz etkileşimde bulunabildiği sosyal medya
platformlarında kendi kimliklerinin sınırlarını çizerek inşa ettiği “biz” algısı, ortamın tartışmacı,
çok sesli ve özgürlükçü olmasının da etkisiyle nefret suçları işlenmesine uygun ortam
yaratmakta; dolaşıma sokulan mesajların farklı gruplar arasındaki etkileşime zarar vererek
grupların birbirinden uzaklaşmasına veya düşmanca duygularla donanmasına neden
olabilmektedir (aktaran, Torun,2015).
Ötekileştirme ve ayrımcılık temelsiz bilgi ve genellemelerden kaynaklanır. Bireylerin diğer
grubun üyeleriyle ilgili bilgisini tüm gruba mal etmesi, gruplar arasında zaten var olan uzaklığın
artmasına, birbirlerinden kopmalarına ve içe kapanmalarına, hatta birbirlerine karşı şiddete
yönelmelerine sebep olabilmektedir
9
NEFRET SÖYLEMİ
“Dili, dini, rengi ne olursa olsun; iyiler iyidir.”
Hacı Bektaş Veli
Avrupa Konseyi’nin bakanlar komitesi “nefret söylemi”ni; farklı ırklara karşı kini, yabancı
insanlara karşı nefreti, antisemitizmi veya azınlık olan gruplara, göçmenlere ve göçmen ailelerin
çocuklarına karşı saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve nefretle dışa vurulan,
dinsel tahammülsüzlüğü de kapsayacak şekilde hoşgörüsüzlükten beslenen diğer çeşitlerde nefret
şekillerini yaymak, körüklemek, desteklemek veya meşru bir zemine oturtma niyetine sahip her
türlü ifade biçimi” şeklinde tanımlamayı uygun görmüştür (Weber,2009). Nefret suçu ise direkt
ön yargılı bir motivasyonla bir kişiye veya gruba karşı takındığı düşmanca tavırdır (Sosyal
Değişim Derneği).
SOSYAL MEDYADA ÖTEKİLEŞTİRME VE NEFRET SÖYLEMİ
Sosyal medya, toplumun belli fikirler etrafında örgütlenmesi ve toplum mühendisliği için en
önemli araçlardan biri olarak toplumsal güçlerin birbirine üstünlük kurma mücadelesine sahne
olmaktadır. Burada gücü elinde tutan bu ağları ideolojik birer aygıt olarak kendi söylemlerini
oluşturup yaymada kullanabilmektedir (Paçacı, 2014: 19). Bu özelliğiyle onu hem
yönlendirilmeye açık kılmakta hem de ötekileştirmenin aracı haline getirmektedir. Kimlik inşası
ve dönüşümünde önemli etkiye sahip olan medya, kullanılan mesajlar ile mevcut olan yahut
sonradan bilinçli olarak ortaya çıkarılan dışlamayı kamçılayabilmekte, grupların diğer gruplar
hakkındaki ön yargı, nefret ve ötekileştirmelerini körükleyebilmekte, kendini tehdit altında
10
hisseden toplulukların huzursuz olmasına ve sinmesine veya tam aksine şiddete yönelmesine
neden olabilmektedir (Hrant Dink Vakfı, 2011).
İnternet’in sunduğu nimetler, bireylere fikirlerini özgürce paylaşma şansını tanımaktadır. Buna
karşın sahip olduğu etkileme gücüyle ön yargı, ırkçılık, damgalama, yabancı düşmanlığı,
ayrımcılık, cinsiyetçilik, homofobi vb. kültürel farklılıklar ve grup özelliklerini nefret söyleminin
bir unsuru olarak kullanarak ötekileştirmeye hizmet etmekte, hoşgörüsüzlük ve nefret dilini
yükselterek, ‘biz’ ve ‘öteki’ olarak tanımlanan grupların küfür, hakaret, “sanal linç” mecrası
haline gelebilmektedir (İnceoğlu, Sözeri, 2012;2 )
İfade özgürlüğü ile nefret söylemi arasında ince bir sınır vardır. İfade özgürlüğü en temel
insan haklarından biridir. Nefret söylemi ise insan hakları ihlalidir. İfade özgürlüğü, kimseye bir
başkasının haklarına saldırı hakkı vermemektedir.
SONUÇ
Kimlik, “öteki”yi de beraberinde getiren bir kavramdır. İnsanlar var oluşları gereği bazı
farklılıkları içlerinde barındırırlar. Ancak tüm farklılıklarına rağmen birlikte yaşamak bir toplumu
oluşturan bireylere pek çok ortak kimliği de yüklemektedir. Böylece farklı kimlikler bireylere
özgünlük katıp kimi zaman da ayrıştırırken ortak kimlikler onları birleştirmektedir.
Bireyler ve toplumsal gruplar etkileşim sürecinde benzeşip melezleşebilmektedir. Bununla
birlikte, beraber yaşamak ve iletişim her zaman grupların yakınlaşmasını sağlamaz. Bazı
durumlar ayrıştırmaya ve ötekileştirmeye neden olabilir.
Ötekileştirme, kendinden farklı olanı ayrıştırmak ve bir gruba veya bireylere karşı ön yargıyla
bakmak, onları dışlamak olarak tanımlanabilir. Ötekileştirmenin en çok gözlendiği yer ise sosyal
medya ağlarıdır. Geniş kitlelere hitap eden ve algı yönetimi yaratabilen sosyal medya anlık,
kesintisiz ve sınırsız iletişim imkânı sunan bir araçken diğer yandan, ön yargı ve
tahammülsüzlüğün, ötekileştirilmenin ve grupların birbirleri hakkında nefret söylemleri yaratıp
bunu yayabilmesinin odağıdır. Bu nedenle de sosyal medyanın nasıl kullanılması gerektiği önem
11
kazanmaktadır. Buna göre sosyal medya farklı toplumsal grupların iletişime geçebilmesine,
tartışmasına ve birbirlerini tanımasına imkân yaratarak insanlar arasında köprüler kurulmasına
olanak tanıyabilir.
Batı toplumları ötekileştirmeden muzdarip olmasına karşın Türk tarihinde ötekileştirmek
değil, kendini bilmek ve hoşgörü kavramları öne çıkmaktadır. Osmanlı Devleti’nde yüzyıllarca
Müslümanlarla gayrimüslimler birlikte ve hiçbir ayrım yapılmadan yaşayabilmiş, Birinci Dünya
Savaşı’ndan sonra yıkılan bir imparatorluktan yepyeni bir ulus yaratmak için Kürt’ü, Türk’ü,
Çerkez’i, Laz’ı beraber savaşmıştır. Ayrıca Türkiye, eşsiz misafirperverliği ile beş yüz yıl önce
engizisyondan kaçan Yahudilere, bugün ise ülkelerindeki zulümden ve ölümden kaçan
Suriyelilere topraklarını açmıştır.
Büyük düşünür Yunus Emre insanların barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için bireyin
kendini bilmesinin öncelikli olduğunu “İlim ilim bilmektir / İlim kendini bilmektir / Sen kendini
bilmezsen / Ya nice okumaktır” diyerek ifade etmiştir. Ona göre kişi, dünyayı ve insanları
anlamlandırabilmek için öncelikle kendi haddini bilmeli; kin, nefret, bencillik gibi
olumsuzluklardan uzak durup ön yargılarını yıkmalıdır. “Yaratılanı hoş gör Yaradan'dan ötürü.”
diyen Yunus Emre, “Ben gelmedim kavga için / Benim işim sevi için / Dostun evi gönüllerdir /
Gönüller yapmaya geldim”, “Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim, sevilelim / Dünya
kimseye kalmaz” diyerek tüm insanlığı sevgi, hoşgörü, birlik ve kardeşlik gibi evrensel değerler
etrafında toplanmaya çağırmıştır.
“İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde anlamını bulan değerlere atıfta bulunarak insana,
her şeyden önce insan olduğu için değer vermiş ve tüm kimlikleri “birbirine yaslanarak yürüyen,
aksi takdirde aksayan, düşen varlıklar” olduğu anlayışıyla kaynaştırmanın öncüsü olmuş,
Konya’nın manevi ev sahibi Mevlana’nın “Gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir ister Mecusi
ister puta tapan ol, yine gel. Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni
bozmuş olsan da yine gel.” sözü kulaklarda hoş bir sedadır.
12
KAYNAKÇA
KİTAPLAR
Ahmad, F. Bir Kimlik Peşinde Türkiye. İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010.
Anderson, B.Hayali cemaatler Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması. İstanbul, Metis
Yayınları,2009.
Aslanoğlu, R..Kent, Kimlik ve Küreselleşme. Bursa, Asa Kitabevi,1998.
Balibar,E. Ulus Bçim: Tarih ve İdeoloji” Balibar, E & Wallerstein I. (ed). Irk Ulus Sınıf;
Belirsiz içinde.(107-130) İstanbul: Metis Yayınları,2007.
Bauman, G. Çokkültürlülük Bilmecesi. Ankara, Dost Kitabevi,2006.
Berger, P.& L. Luckmann T. Gerçekliğin Sosyal İnşası: Bir Bilgi Sosyolojisi İncelemesi.
İstanbul, Paradigma Yayınları,2008.
Bilgin, N. Kimlik Sorunu. İzmir, Ege Yayınları,1994
Bilgin, N. Kimlik İnşası. İzmir: Aşina Yayınları,2007.
Çağaptay, S.Türkiye’de İslam, Laiklik ve Milliyetçilik. İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları,2009.
Calhoun, C. Milliyetçilik. İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,2009.
13
Castells, M. Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür. İkinci Cilt: Kimliğin Gücü.
İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,2008.
Erman, T.Türkiye’de Kesişen-Çatışan Dinsel ve Etnik Kimlikler” Rasim Özgür Defneli, Pınar
Enmeli, Nezahat Altuntaş.(ed) Türkiye’de Kesişen-Çatışan Dinsel ve Etnik Kimlikler. İçinde (9-
19) .İstanbul: Say Yayınları,2010.
Gellner, E. (1998).Milliyetçiliğe Bakmak. İstanbul, İletişim yayınları,1998.
Giddens, A. Elimizden Kayıp Giden Dünya. İstanbul, Alfa Basım Dağıtım2000.
Gülalp, H. Milliyete Karşı Vatandaşlık”.Gülalp, H. (ed) Vatandaşlık ve etnik Çatışma. İçinde
(11-33) İstanbul,Metis Yayınları,2007.
Güvenç, B. Peki, Ama Kimlik ve Kimlik Orunu Nedir?” N. Bilgin (ed)Cumhuriyet, Demokrasi
ve Kimlik. İçinde (23-29) İstanbul, Bağlam Yayınları,1997.
Hobsbawm, E. J. Millitler ve Milliyetçilik. İstanbul, Ayrıncı Yayınları,2006.
Huntington, P.S. Medeniyetler Çatışması. İstanbul, Okuyan Us Yayınları,2008.
İnceoğlu, Yasemin & Ceren Sözeri. “Nefret Suçlarında Medyanın Sorumluluğu: “Ya Sev Ya
Terk Et Ya Da…”” Nefret Söylemi ve/veya Nefret Suçları. Ayrıntı Yayınları, 2012.
Karpat, K. Kimlik ve İdeoloj. İstanbul, Timaş Yayıncılık,2009.
Maalouf, A. Ölümcül Kimlikler. İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,2008.
Marshall, G.Sosyoloji Sözlüğü. Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları,1999.
Smith, A. Milli Kimlik. İstanbul: İletişim Yayınları,2009.
Turain, A. Birlikte Yaşayabilecek miyiz? İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,2005.
Uyanık, M. Üç Tarz-ı Siyaset” Bir Üst Kimlik Tasarımı Olarak Türkiyelilik İstanbul: Metropol
Yayınları,2003.
14
TEZLER
Ekşi,Z. (2012) “Etnik Kimlik İnşası ve Dönüşümü” Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Maltepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Sosyoloji Anabilim Dalı
MAKALELER
Akşit, B.(1998) “Türkiye’de Kent-köy, Sınıf, Din ve Etnisite Farklılaşmaları ve Toplumsal
Kültürel Bunalımdan Demokratik Çıkış, Türkiye’de Bunalım ve Demokratik Çıkış Yolları”
Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, s.193-225.
ELEKTRONİK KAYNAKLAR
Alakel, M.(2011) “İlk Dönem Cumhuriyet Türkiye’si Ulus İnşası Sürecinde Milliyetçilik ve
Sivil-Etnik İkilemine Dair Teorik Tartışmalar” Akademik Bakış Cilt 5 Sayı 9 Kış 2011
taum.gazi.edu.tr/e107_files/sayi9/Murat_Alakel.pdf. Erişim Tarihi: 09. 07. 2016
Aydınalp, G,Ş,I “ Sosyal Medyaya Halkla İlişkiler Perspektifinden Eleştirel Bir Bakış” , İstanbul
Kültür Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Sanat Yönetimi Bölümü
[email protected]://dergipark.ulakbim.gov.tr/tojdac/article/viewFile/
5000047147/5000044440#page=7 Erşim Tarihi:09.07.2016.
Çildan, C. Ertemiz,M , Küçük,e. , Tumuçin,H.K., Albayrak,D., “Sosyal Medyanın Politik Katılım
ve Hareketlerdeki Rolü “ Bilkent Üniversitesi, Bilgisayar Teknolojisi ve Bilişim Sistemleri
Bölümü,Ankara(http://s3.amazonaws.com/academia.edu.documents/32361470/205.pdf?
AWSAccessKeyId=AKIAJ56TQJRTWSMTNPEA&Expires=1466960795&Signature=K9wJMQ
DPFirjR9Z1wJ6hbIT0UIk%3D&response-contentdisposition=inline%3B%20filename
%3DSosyal_ Medyanin_Politik_Katilim_ve_Harek.pdf) Erişim Tarihi:10.07.2016
15
Hrant Dink Vakfı (2011) “Medyada Nefret Söylemi: Mayıs-Ağustos 2011” Uluslararası Hrant
Dink Vakfı http://www.nefretsoylemi.org/rapor/4aylik-rapor.pdf Erişim Tarihi: 27.06. 2016.
Liwerant B, J. (2003) “ Küreselleşme ve Kollektif Kimlikler” İslami Arastırmalar Dergisi,
Ankara Yıl: 2003, Cilt. 16, Say:ı 2, s. 281-293 acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1699/2351.pdf.
Erişim Tarihi: 10.02. 2011
Nahya, N,Z. (2011) “İmgeler ve Ötekileştirme: Cadılar, Yerliler, Avrupalılar” Atılım Sosyal
Bilimler Dergisi 1(1), 27-38 2011. Erşim Tarihi: 27.06.2016
acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/439/7.pdf
Paçacı,İ. “Elektronik İletişim Çağı ve Oluş(turul)makta Olan Yeni(!) Toplum Düzeni Üzerinde
Küresel Toplum Mühendisliği Etkisi” Marmara İletişim Dergisi / Marmara University Journal of
Communication • Yıl: 2014 • Sayı; 21 s. 19-56 http://e-dergi.marmara.edu.tr/maruid/article
/viewFile/5000165209/5000149510 Erişim Tarihi:13.07.2016.
Sağır, M. & Akıllı, S. (2004) “Etnisite Kuramları ve Eleştirisi”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi Mayıs 2004 Cilt: 28 No:1 1-22. İnternetten eski dergi.cumhuriyet.
edu.tr/makale/929.pdf. Erişim Tarihi: 15.06.2016
Sosyal Değişim Derneği “Ulusal Basında Nefret Suçları 10 Yıl 10 Örnek” Nisan 2010
http://www.aciktoplumvakfi.org.tr/pdf/medyada_nefret.pdf Erişim Tarihi: 09.07.2016.
Torun, A “Öteki ve Biz İlişkisinde Yeni Medya” http://s3.amazonaws.com/academia.edu.
documents/41523581/TorunAyla_Makale_SSHIF_Varsova.pdf?
AWSAccessKeyId=AKIAJ56TQJRTWSMTNPEA&Expires=1467030013&Signature=9cTR8U
VG07ST sWkXYbx9Gx4QoQ%3D&response-content disposition=inline%3B%20filename
%3DOTEKI_ ile_BIZ_ILISKISINDE_YENI_MEDYA.pdf Erişim Tarihi: 09.07.2016.
Weber, A. (2009) “Nefret Söylemi El Kitabı” Avrupa Konseyi. tarihinde
http://ihop.org.tr/dosya/coe/nefret_soylemi.pdf. Erişim Tarihi: 17.06.2016.
Wikipedi ; (https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyal_medya). Erişim Tarihi: 05.07.2016.
16