akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/content/dokumanlar/musakaval/dosya/... · web...
TRANSCRIPT
A) ŞÂİR OLARAK MEVLÂNA
Pers dilinde şiirler yazan en büyük sûfî şâir Mevlâna’nın mistik şiirleri Müslümanların
ulaştığı her yerde okunmuş1 hatta uzak Bengal’e kadar yayılarak Kutsal Brahman onun
şiirlerinden kesitler ezberlediği söylenir.2 Şüphesiz Mevlâna’yı şair yapan Şems olmuştur.
Onun hicrân dolu özlemi, aşk şairini ney gibi sızılı sızılı üfürmüştür. Schimmel’in dediği
gibi Şems’e olan sevgisinden saçının her teli mısralara ve gazellere dönüşür. İlâhî Mâşuk’un
tecellisinin tutuşturduğu aşk ateşi ile Mevlâna sırrını ifşa etmek, kelimelere dökmek ister.
Bunun en doğal sonucu olarak şiirler, mânayı sözcüklere aksettirmek ister. Kendisi Fîhi ma
fih’te “Beni şiir yazmaya zorlayan şiddetli bir arzu vardı.”3 diyerek durumu daha iyi ve yalın
olarak açıklar.
Tasavvûfî şiirin iki büyük ismi Senaî ve Attar’ın, Mevlâna’nın eserlerinde etkisi
görülür. Babası Bahâeddîn’in şok edici etkiye sahip eserleri, özellikle onun her yerde
Allah’ın (c.c.) tecellisini görmesinde uyarıcı etken olmuştur. Zaten bu büyük üstadların
eserlerini okuyan Mevlâna, onlardan etkilendiğini şiirlerinde yeri geldikçe belirtmektedir.
Her ne kadar onlara minnettarlığını ifade etse de tasavvûfî eserler konusunda uzun yıllar
çalışan Scmimmel, Farsça yazan mutasavvıf şâirler arasında onun dile en iyi hâkim olan ve
âdeta oynarcasına onu kullanan şâir olduğunu tespit eder.4
Vecd halindeyken İlâhi Rahmet’ten almış olduğu ilhâmlarla beyitler oluşturan
Mevlâna klasik şiirin kelimelerle oynayarak üretilen tüm yollarını, inceliklerini çok iyi
kullanmıştır. Şiirlerinde zıtlıklar, neşe, hüzün, gündelik hayat, tasavvûfî konular ustalıkla
anlatılmasına karşın temel dayanak noktası Kur’an’dır. Sağ ayak her zaman sabit, onun
hükmüne bağlı semâ eder eserlerinde. Schimmel; ”Unutulmamalıdır ki eserlerinin
teşekkülünde en derin ilham kesinlikle Kur’an’dan gelir.”diyor.5 Aynı eserde Câmi,
Mesnevî için meşhur “Fars dilinde Kur’an” tabirini kullanmıştır.” Allah dostlarının şiiri,
Kur’an’ın sırlarını açıklamaktan başka bir şey değildir. Zira onlar kendilerinde yok olur da
Allah’la var olurlar.” Benzer ifadeyi Sultan Veled de değişik bir şekilde kullanır şöyle ki;
1 Schimmel, Annemarie, Islamic Literatures of India, ed.Otto Harrasowitz, Weisbaden, 1973, s.21.2 Hag, M. Emanuel, Muslim Bengali Literature, Karachi, 1957, p.42.3 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.51.4 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.50.5 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.51.
”Tanrı dostlarının şiirleri Kur’an sırlarının tefsiridir.”6 Mistik şâirin Mesnevî’si bu bağlamda
gelecek nesil için ikinci Kur’an olarak düşünülür.7 Tasavvûfî fikirlerini, aşk şiirleri
içerisinde ilhâma dayalı olarak Kur’an’nın hakikâtlerine ve hadislere paralel çizgide
kullanılır.
Schimmel, Mevlâna’nın tasavvûfun klasik temel eserleri olan Kuşeyri’nin Risâlesini
ve Gazalî’nin İhyau Ulûm-id Dîn’i okuduğunu ve onların temel argümanlarını eselerinde,
onlara sadık kalarak kullandığını ifade eder.8 Meşhur Kelile ve Dimme’yi okuduğunu
Mevlâna’nın eserlerinde masalları şiirsel bir dil kullanarak anlatmasından anlıyoruz. Yalnız
ilhâm şâiri bu eser hakkında Mesnevî’sinde: “Kelile’de okumuşumdur, fakat o hikâyenin
kabuğudur; buysa canın da özü.” diyerek “Gerçek/Mutlak Bir’e” işaret eder. Diğer bir Hint
hikâyesi olan fil ile körler ki ilk defa Senaî kullanmıştır, ondan çok daha güzel bir anlatış ile
tekrar işlemiştir.9
Şems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının zirveye
çıkmasına kadar ki süreçte onun ay gibi parlayan yüzüne olan özlemini sık sık dile getirir.
Ki bu hâsret ve keder başka bir kardeşle serpiliyordu. Evet, şâhane gazeller yeşeriyordu o
karanlık “güneşsiz” gecelerde. ”Belki de Rumî’nin sırrı, en güzel dostunun ortalıktan
kaybolmasından sonra onun hasretiyle söylediği şiirlerinde saklıdır…”10 Kayıplara karışan
dostunu, kelimelerin sihriyle şiirlerin kokusundan bulmaya çalışır; tıpkı gülyağında varlığını
muhafaza eden solmuş gül gibi. Derdini anlatmakta kifayetsiz kalan kelimelerin yardımına
semboller yetişir. Şiirlerinde ustalıkla kullanılmış harika semboller ile içsel ve derin aşk
tecrübesini anlatmaya çalışır.
Schimmel, misâller ile anlatılmak istenen sır arasındaki bağlantının ne derece
sağlanabildiğini düşünür. Kaldı ki, Mevlâna bu yüzden bazen susmamış mıdır? Derûni aşkın
kelime akislerinin zorluğunu büyük şairin kendisi de ifade eder ve kalplerin özlerinin
iletişimine dikkat çeker; ”Ben sessizim, Sen konuş ruhların ruhu.”11 Gerçi dilbilim, semantik
ve sembol bilimin alanlarına giren bu konu, insanı Mevlâna’nın tecrübelerini nedenli
6 Schimmel, a.g.e., s.48.7 Schimmel, Aspets of Mevlâna, p.19.8 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, pp.52-3.9Schimmel, As Through a Veil Mystial Poetry, p.72. 10 Schimmel, a.g.e., s.53.11 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, p.4.
aktarabildiğini ve okuyucunun da ne kadarını algılayabildiği sorusunu akla getirir.
Schimmel tüm bu kelime yığınlarının, mesellerin ve sembollerin arazlı insanın anlayış
seviyesine inmek ve anlatılmak istenenin kolay anlamalarına yardımcı olmanın vesilesi
olarak telakki eder, tıpkı Mevlâna gibi.12 Yoksa mârifette kanat çırpmış âriflerin söze ve
kitaba ihtiyaçları yoktur. Bu yüzden eserlerdeki edebi sanatları, hikâyeleri sıradan
okuyucuyu aydınlatmak için kullanılır. Her şeye rağmen Allah (c.c.) âşık çobanın zâhiren
anlamsız hatta saçma ve pervasızca konuşmalarını yüksek ilâhiyat tartışmalarına tercih
eder.13 Çünkü dil artık kâlbin dili olmuştur. Ve artık kelimelerin şekilsiz anlamlarının
ötesindeki niyet ve mana önemlidir.
Schimmel “söz” ile ”kastedilen” bahsinde büyük aşk şâirinin beyitlerine dair birçok
bölümde semantik ve işaret bilimsel noktalara değinir. Çünkü sözler insanın içinin
aynasıdır.14 Bu bağlamda onun şiirlerinin bu bilimlerin ışığı altında başlı başına bir çalışma
yapılması gerektiğini acziyetle düşünüyorum.
Genelde tasavvûfu özelde, Mevlâna’nın eserlerinin özünü anlamak, derinlerde saklı
mesajı alabilmek için manaya inmek gerekir. Şekil ve mâna sıkı bir ilişki içindedir. Şekil
mânadan türer ve şekil ile ortaya çıkar. Bu yüzden ikisi içe-dış görünüşlerdir ve her biri
önemlidir. Eğer sadece mânaya ait anlatış kâfi olsaydı âlemin çekiciliği azalır, düzeni
bozulurdu.15 Ancak çoğu insan için tehlike dışa bakıp aldanma ve onun nerden geldiğini
anlamadan mânanın önemini idrak edemez.16
Mevlâna’nın lirik şiirlerinin konusu ilâhi aşk olması ve bu nedenle bir sufinin yaşadığı
içsel ve rûhâni tecrübeyi nakletmesine dayandığı için maalesef çoğu zaman bu ifadelerin
tercümesini esaslı bir şekilde sunmak mümkün değildir. Çünkü burada aşk şiiri, dua,
hasretle dolu sayıklamalar ve dini vizyonun iç içe geçtiği fark edilmez.17 Bunun yanı sıra
tercüme eserlerde bir başka handikap ile karşılaşılmaktadır. İslam ülkelerinde konuşulan
dillerde cümlenin etkinliğini büyük ölçüde artıran, ses ve anlamın neredeyse büyüsel
etkileşimleri, çeviride kaybolmaktadır. Basit görünen bir yazının ya da akıcı bir şiirin 12 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.58.13 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.157.14 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, ss. 60-1.15 Mevlâna, Celaleddin Rumi, Mesnevî-i Şerif,çev., Amil Çelebioğlu, M.E.Basımevi, İstanbul, 2000, c.I, s.649, b.2724.16 Chittick, William C., The Sufi Path of Love; The Spiritual Teaching of Rumi, State University of New York, New York, 1993, p.24.17 Schimmel, Rumi’s World; The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.62.
yazarının zihinde var olabilecek bütün tarihsel, teolojik ve şiirsel yaşantılara işaret eden,
Arapça’daki her kelimenin köküne özge sayısız göndermelerde çeviride yok olmaktadır.18
Bu yüzden Mevlâna’nın eserlerinin yapılan çevirilerinde yavanlık söz konusudur. Ayrıca,
O’nu ve eserlerini anlamak için, hayatında meydana gelmiş önemli olayları bilmek gerek,
yoksa sadece dizelerinden değil.19 Buradan yola çıkarak çeviriler ve Mevlâna’yı özünden
farklı adreslerde gösterenlerin bütünsel bir yaklaşım göstermeleri gerektiğini söyleyenebilir.
Bu nedenle Fürûzanfer’in konu ile ilgili aşağıdaki açıklaması kıymetlidir.
“Aşikârdır ki, uluların sözlerinin mahiyetini anlamak, sırlarını idrak etmek, onların
fesahatlerinin derecesini ölçmek, yalnızca şiir zevkine sahip olmak, edebiyatın lafza ait
tekniğini bilmekle, sathi bir inceleme ve araştırma ile müyesser olmaz. Belki bu yolun esas
şartı, cana âşina olmakla mümkündür. Bir kimse rûhunu mânevi lâtifeler ile bezemedikçe,
onların sözlerinin inceliğini, anlatışlarının yüceliğini anlayamaz, başarı elde edemez.”20
Keşfolunan hakikâtlerinin kalbe yansıyan yüzleri pek tabiki nuru nazergahta
hissedilebilir, fakat kelimelerin, mananın uzak duran mesafesinde bulunması da bir
gerçektir. Aşkı sorana, ben ol da anlarsın, yaşanır ama anlatılmaz şeklinde cevap verilmesi
bu manada en güzel ifadedir. Schimmel, sûfinin bütün duyguların ötesinde elde ettiği sırrı
söylemek istediğini fakat bu sırrı söz ile ifade edebilmenin mümkün olmadığını bildiğini
söyler. En iyi ifade şeklinin teşebbüsü dahi zayıf bir yakınlaşma denemesinden ibarettir
aslında.21
Aşkını, gazellerinde Şems’in güzel yüzünü, kokusunu ve nazarlarını dile getirmeye
çalışır. Mesnevî’de de ifade edildiği gibi İlâhî Mâşuk’un sesini yankılatan Tur Dağı gibidir;
halbuki mukallit sadece boğuk yankı veren bir duvar gibidir.22
Eserlerini aruz vezni ile yazan Mevlâna şiirleri ani ilhâmın sonucunda ürettiği için
dinleyiciyi doğal olarak etkiler. Şiirlerinde adeta seslerin ritimlerini duyabiliriz.
Mısralarında vurguya göre gizli bir uyak hissedilir. Okuyucuya duyup vecde kapıldığı
seslerin ritimlerini aksettirir. Schmimmel, Mevlâna’nın şiirlerinde hissedilen bu ritimleri
halk şiiri formlarına benzeterek onların, Türk halk müziğinin popüler türkülerinin formuna 18 Schimmel, İslamın Mistik Boyutları, s.29.19 Schimmel, As Through a Veil Mystical Poetry in Islam, p.84.20 Fürûzanfer, Bediuzzaman, Mevlâna Celaleddin, çev., Feridun Nafiz Uzluk, M.E.B.Yayınları, İstanbul, 1963, s.219.21 Schimmel, Annemarie, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, Shambhala Publication, Massachusetts, 1992, p.56.22 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, ss.52-3.
işaret ettiğini düşünür.23 Onun şiirlerinin etkisi sadece müzik ya da Türk kültürü üzerinde
düşünülemez. Çünkü Schimmel’in; ”Onun etkisi göz ardı edilerek İran ve Türk edebiyatında
hemen hemen hiçbir eser düşünmek mümkün değildir.”24 cümlesi onun etkisinin nedenli
olduğunu ortaya koymaktadır.
Kelime tekrarları, redifler ve ilgiyi diri tutmak için cevap istemeyen sorular onun
harika şiirlerinin vazgeçilmez öğeleridir. Şiirlerindeki kelime tekrarları, retorik gâye ile
kullanılmış soruların, Mevlâna’nın son derece duygulu beyitlerinde sürekli tekrarlanması,
kâfiyedeki yinelemeli yapıların mükemmel birer örnekleridir.25 Bir başka çalışmasında
Schimmel şöyle bir tespitte bulunur; “Lirik şiirlerinin ritmik bölümleri, dizelerdeki ya da
nakaratlardaki sayısız tekrarlar, dize ortasındaki duraklamalar ile meydana getirdiği ölçü
birimi ki, Türk halk şiirine benzer, ciddi bir çalışmayı zorunlu kılar.”26
Farsça yazılmış hiçbir şiirde Rumi’nin mısralarında olduğu kadar güzel soyuttan
somutlaştırmaya rastlanmaz. Aşk, karşımıza bazen doktor ve dülger olarak, bazen zaptiye ve
ejderha bazen de kara aslan olarak çıkar. Bütün tabiat insanın aşkına ve ızdırabına ortak
olur.27 Hayatın her safhasındaki olayları, nesneleri ve hayvanları kullanarak, onları ilâhi
hikmet ile ilişkilendirerek sırra kapı açmaya çalışır Mevlâna. Schimmel ustalıkla kullanılan
bu zengin sembollerin sürekli değişim arz ettiğini ifade eder. Şiirin bir bölümünde olumlu
mana yüklenen aynı sembolü başka bir yerde olumsuz manada kullanılır. Günlük hayat
içerisindeki unsurları kullanarak ötelere, gaybın sırlarına dair ışık tutar. Örneğin oyun
oynayan çocukları okula göndermek isteyen velilerin, onları şeker ve oyuncak ile kandırdığı
gibi mürşidinde, müridini böyle vaadlerle ahirete hazırladığını anlatır.28 Mevlâna’yı piri
olarak gören İkbal; ”Hayatın en derin hakikâtlerini basit meseller halinde açıklamak
olağanüstü bir dehayı gerektirir. Shakespeare, Mevlâna Rumi ve İsa, dehânın bu nadir
türünün eşsiz örnekleridir.”29 demiştir. Karsten Harries’in de belirttiği gibi bütün metaforlar,
daha fazla anlatım için üst dile ulaştıran kısaltmadan daha fazla bir şeydir. Bir metafor 23 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.63.24 Schimmel, a.g.e., s.8.25 Büngel, J.Christoph, Ecstasy and Order, Munich, 1992, p.61.26 Schimmel, Aspects of Mevlâna, p.6.27 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.62.28 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.55.29 Iqbal, Muhammad, Stray Reflections, ed.Javid Iqbal, Lahor, 1961, p.109.
eksikliği, yokluğu ima eder. Bilimsel bir terim ile o, Mevlâna’nın şiirlerini yok olan
Sevgiliyi var eden koku ile kıyasladığında, O’nun ile ilgili harika bilgiler verir.30
Doğan güneş, bahar, rüzgar, ağaç, yaprak, kuş, çarşıdaki insanlar ve olaylar hatta
çekiç sesleri bile ona ilham kaynağı olmuştur. Şiirlerinde konudan konuya atlamasına da
sebep olan ses ya da bir kelime onu vecde getirir. ”Her saniye aşkın sesi geliyor sağdan
soldan.”31 Böyle coşkunlukla başlayan mısralar doruk noktasına erişinceye kadar devam
eder hatta bazen çığlığa dönüştüğü olur. Sonra ilhamın azalmasıyla uyak ve ritmin düzenini
bozmadan, sakince şiirin sonuna kadar başarı ile devam eder.32
Uyanık ve ibâdetle gecelerini geçiren mistik şâir, uyku, aşktan kaçarcasına onu
sevgilinin hayali ile yalnız bırakır.33 Böyle gecelerde şair uyku üzerine manalı beyitler yazar
aynı zamanda.
İlâhi rahmet, ziyafetteki enfes bir yemeğin kokusu gibi gelir. Ancak tadılamaz çünkü
ilâhi aşçı kafasına kaşığı indirir. Rahmet sahibi kokusu ile yetinmesi gerektiğini söylemek
istiyor belki. Çünkü dil onun tadına dayanamaz. Tadına bakmak gerçek bahara kalmıştır.
Öte yandan tadılmak istenen helva arzusu ertelenmemeli çünkü belki yarın tatma imkânı
olmaz. Kalp ve ruh bu helvaya yaklaştırılmış ki barış ve mutluluk versin sufiye.34
Dervişlerin pek sevdikleri helva tadalır mısralarda. Allah (c.c.) büyük bir helvacı olarak
tanıtılır. Mutfak içindeki aletler ve yemeğin hazırlanışında kinâye ile bahsedilir. Dünya’yı
ve pişmesi gereken insanı mutfak, ruh tencere olarak tasvir edilir.35 Schimmel, onun
şiirlerinde sadece kendi zamanının değil günümüz Konya’sının menüsündeki mistik
lezzetleri tatmanın mümkün olduğunu söyler.36
Mevlâna meyve, çiçek ve bahçe tasvirlerinden şahâne meseller geliştirir. Anadolu’nun
fevkalade gıdası üzüm, bahar mevsiminde açmış rengarenk çiçekler koklanır beyitlerde.
30 Schimmel, As Through a Veil Mtstical Poetry in Islam, p.3.31 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, IX, www.khamus.com/divani-shams.htm.32 Schimmel, Annemarie, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, p.46.33 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work ofthe Greate Sufi Poet, p.65.34 Rumi, Jalaleddin, Divan-ı Kebir, tran., Nevit Oğuz Ergin, Echo Publication, California, 2002, p.6.35 Schimmel, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, p.50.36 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.63.
Menekşeyi murakabe halindeki ya da ibadet eden sûfiye benzetir. ”Peygamber’in teri” olan
gülü ayrı bir sever. Çünkü onun bir hadiste İlâhi Cemâl’in tecellisine mahzar bir çiçek
olduğunu bilir. Böylece gül sevgilinin en anlamlı sembolü olarak dizelerde sık sık yerini
alır.37
Hemen hemen her unsurun bulunduğu şiir çeşnisine hayal gücü, fıkra ve izahlar ile
espirininde yer aldığı dizelerine bazen nesirler ile de izahlar eklemiştir. Schimmel, çoğu
zaman espiri anlayışıyla anlatılan hikâyelerden tasavvûfî hakikâtler geliştirmesi hususundaki
kabiliyetine insanın hayran olmamasının elde olmadığını söyler.38
Gündelik hayatın basit örneklerinden, doğadan, canlılardan, masallardan, hikâyelerden
vb. şeylerden esinlenerek yüksek tasavvûfî duygu ve düşüncelere yol alırken komik ve
alaylı örnekler de sunar. Bunu yaparken de halkın dilini kullanır. Konya’da halk tarafından
sık kullanılan kelimelere de yer verir. Schimmel, halkın kullandığı dilin eserlerindeki
etkisine binaen “Farsça yazan hiçbir şâir onun kadar halkın ağzına bakmamıştır.”39 diyerek
tespitte bulunur. Konya sokaklarında her gün işittiği Türkçe ve Rumca sözcükler ya da
ifadeleri hiç çekinmeden şiirlerinde kullanır.40 Onun uzun yıllar boyunca geniş bir
coğrafyada ve eselerinin tazeliğini korumasında bunun bir artı neden olabileceğini
düşünebiliriz.
37 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, pp.67-68.38 Schimmel, As Through a Veil Mtstical Poetryin in Islam, p.98.39 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.67.40Schimmel, Rumi’s World; The Life and Work ofthe Greate Sufi Poet, p.70.
B) İŞLEDİĞİ BAZI KONULAR
Mevlâna’nın başlı başına koca bir yapıt olan Mesnevî’si başta olmak üzere diğer
eserlerinde de her türlü tasavvûfî konu çok güzel anlatılmıştır. Bunun için çok farklı
imgeler, benzetmeler, kinâyeler ve hikâyeler kullanmıştır. Onun birçok yüzü vardır. Onun
eserleri üzerine fikir üretmek için şiir, mistisizm, dinler tarihi, sembolizm gibi birçok alanda
İslâm sisteminin tarihi üzerinde çalışılması gerek.41 Schimmel ilk defa beyitlerini duyduğu
andan itibâren Mevlâna’ya yüksek sevgi beslediği için onu araştırmıştır. Genelde tasavvûf,
özelde Mevlâna ve eserleri üzerine, örnek bir bilim insanı olarak araştırmalar yapmıştır. Bu
bölümde onun, Mevlâna’nın eserlerine dair yapmış olduğu çalışmalardan yola çıkarak
başlıklarına ayırmak suretiyle işlediği konuları sunmaya çalışacağız.
a) Allah (c.c)
Mevlâna’nın eserlerinde kullandığı bütün edebî araçlar Allah’ın (c.c) rahmetini,
şefkatini, azametini, nurunu mecâzi yollar ile anlatmak içindir. Elbetteki O’nu lâyıkıyla
anlatabilmek, O’na yaklaşabilmek imkânsızdır. Allah’ın sonsuz nurunun renklere bürünmüş
yansımalarına mest olan Mevlâna, öze duyduğu özlemi içten yanmalarıyla anlatır.
Varlığının yok olmasını istemiş. Tek ve gerçek varlığın Allah (c.c.)olduğunu
dillendirir.”Ortaçağ tasavvûf düşüncesinde olduğu gibi “Allah’tan (c.c.) başka hiçbir şey
yoktur, anlamına gelen kelime-i tevhid yani “Lâ ilâhe illallâh” ifadesi Mevlâna’nın da
ilâhiyât anlayışının temelini oluşturur.42
Tevhid, bin gözle tek bir hedefe bakmaktır; tevhid, bir zerreyi güneş haline getiriyor.
Böylece aşk ve tevhid bir noktada birleşiyorlar: ikisi birlik istiyor, birlik yaratıyor. Bu
41Schimmel, Aspects of Mevlâna, p.5. 42 Shimmel, Rumi’s World; The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.72.
sebepten ötürü Mevlâna; ”Aferin bu aşk-ı küllîye ki yüzbin zerreye ittihat verdi.” demiştir.43
Rahman ve rahim olan Allah (c.c.), sonsuz ilmi ve kudreti ile başta insanoğlu olmak
üzere dünyayı yarattı. Micro-âlem olan insan ile dünya, O’nun ilâhi güzelliğinin, nurunun
katrelerce azaltılmış, maddi âlemde küçücük bir ışığıdır. Mevlâna, Allah’ın kuşatıcı rahmet
ve azametinin başta panteist fikirler olmak üzere bir takım ontolojik düşüncelerden arındırır.
Allah (c.c.) tek hâkimdir ve kâinât O’nun ancak rahmet ve kudretinin tecelligâhıdır.
Schimmel bu konuyu Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayeti göstererek açıklar.44 Sonuç olarak
olarak o, Allah telakkisini tamamıyla Kur’an’ın ifadelerinden geliştirmiştir.45
Allah (c.c) mutlak hikmet sahibidir. Allah’ın (c.c) her daim hikmeti her yerde görülür.
Güzel olarak görülen her işte ve ayrıca hüsran zamanlarında da görülür. O yaptığından
dolayı sorgulanamaz. Mevlâna, Adem’in (a.s.) duasını;
-Kullarını kınamak sana yakışır. Çünkü kusursuz olan yalnız sensin.
-Sen aya, güneşe kusur bulursun, servinin boyunu iki büklüm dersin…
-Sen göklere ve arşa hor ve hakir, madenlere ve denizlere yoksul ve fakir adını
takarsın.
-Böyle buyurmak senin kemâline yaraşır. Yoklara, yokluklara varlık verip
olgunlaştırmak ancak senin işindir.
-Çünkü sen tehliden, yokluktan münezzehsin. Yokları var eder, onlara zenginlik,
çeşitlilik verirsin.46
diyerek şiirselleştirir.
Her şeye “kün!”47 (ol!) emriyle başka bir vasıtaya ihtiyaç duymadan hemen halkeden
yüce Yaratıcı’nın yaratma eylemi devamlıdır. Yoktan var eden tek güç karşısında her şey, 43 İkbal, Muhammed, Cavidname, çev. Annemarie Schimmel, s.XXXIV.44 Bkz.Yazır, Elmalı Hamdi, Kur’an-ı Kerim ve Meali, Ravza Yayınları, İstanbul, Bakara Sûresi, 253-256, Âli-imrân Sûresi, 26, 156.45 Schimmel, , Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, s.73.46 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, I, s.925, b.4019-4014.47 Bkz. Cebecioğlu, Ethem, Tasvvuf Terimleri&Deyimleri Sözlüğü, İstanbul, Anka Yay, 2004, s.388.
hiçbir şey nispetindedir. Adem’i annesiz ve İsa’yı babasız yaratan kudret sahibi, ölümden
sonrada elbetteki beden giysisini tekrar giydirebilir.48
Kur’an’da inkarcılar, akletmeyenler, zalim, münafık olarak nitelendirilenler, Allah’ın
yaratmasında zâhiri delilleri görememektedirler. Schimmel, güzel bir elyazısı ile yazılmış
kâğıt üzerindeki hayranlıkla sonuçlanan gezintilerini49 anlatarak ”Ne var ki karıncalar,
kalemi asıl hareket ettirenin ruh olduğunu hâla bilmiyorlardı.”50 diyor.”Her kim de bu
dünyada körlük ettiyse, o artık âhirette daha kör ve gidişçe daha şaşkındır.”51 ayetiyle bu
kalp körlüğünün sadece bu dünyaya has olmadığını ve bu dünyada mânevi olarak kör
olanların âhirette de körlüklerinin devam edeceğini anlıyoruz.
Davud’a (a.s) verilen cevapta olduğu gibi bilinmek isteyen yüce Allah âlemi kendi
rahmetinin bir eseri olarak var etti.52 Dolayısıyla her canlı kendi varlığı ile O’nu sessiz sessiz
hamd-ü senâ eder.53 İlk ve yoktan yaratılışın ardından Allah (c.c.) kâinat sisteminde
yaratılanları çalıştırmıştır. Bu çalışmanın içerisinde olmanın, bir eserde rol almanın hazzı ile
insanlar dünyadaki bu kurulu sistemin devam etmesinde farkında olmadan bir araç, çarkın
bir dişlişi olurlar. Bütün insanlık Tanrı için çalışır, Onun işini görürler. Fakat pek tabi ki
Tanrı’nın bu işteki maksadını bilmezler. Mesela, insanlar kadın ile zevkleri için, şehvetlerini
tatmin etmek için evlenirler fakat bilinçsiz olarak dünyanın devamını, Tanrı’nın isteğini
yerine getirirler. Zira onlar, ”Allah en iyi tuzak kurandır.”54 ayetini tatbik ederler. Onlara bu
mutluluğu ve çalışma şevkini veren yine Zat-ı Kibriyâ’dır.55 Adem’in bu sistem içerisinde
mutluluk-keder, kâr-zarar gibi zıtlıklar arasında deveran etmesi, Kadir-i Mutlak’ın zıtlıkları
ortadan kaldıran tek bir hikmet penceresinde var etmesindendir. Bunu gören Ârifler,
Âşıklar, ki Mevlâna onlardandır, kader konusuna farklı bir idrakle bakmışlardır.56 Böylece
alıyoruz ki sonsuz ilâhi rahmet maddi anlamda olduğu gibi hatta daha yoğun olarak mânevî
âlemde yani insanın rûhunda da akıp gitmektedir.
48 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.74.49 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.71.50 Schimmel, a.g.e., s.7551 Yazır, Kuan-ı Kerim ve Meali, İsra Sûresi, 72.52 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, IV,www.khamus.com/divani-shams.htm.53 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, I, s.615, b.2559.54 Yazır, Elmalı Hamdi, Kur’an-ı Kerim ve Meali, İstanbul, Ravza Yay.,Enfâl Sûresi, 30.55 Bkz. Yazır, Kur’an-ı Kerim ve Meali, İsra Süresi, 44.56 Schimmel, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, p.6.
Atomdan insana kadar her şeyi mükemmel yaratan yüce Yaratıcının, cansız
varlıklardan, zıt elementlerin birleşmesiyle meydana getirdiği yeni varlıkların oluşmasını
Schimmel, ”gök kubbenin altındaki her şey bir annedir.”benzetmesini yapar. Bu anne kendi
varlığını doğacak yavruları için yok eder. Yaratıcı tarafından altı günde yaratılan bu alemde
ölümler aynı zamanda doğumlara gebedir. Mükemmel varlıklara erişebilmek için
binlercesinin kurban edilmesinin gerektiği görülür. Binlerce hayat bu mutfakta harcanır.57
Bu olgu şekilsiz kalabalıkların, yüce bir peygamberin doğabilmesi için binlerce ilkel
varlığın kurban edilmesi gerekliliğine benzer.58
Allah’ı (c.c.) güneş sembolü ile ifade etme geleneğini eskiden beri bütün dinlerde
görmekteyiz. Güneş simgesi Allah’ın hem celâl hem de cemâl sıfatlarının tecelligâhıdır.
Dünyayı aydınlatır, meyveleri olgunlaştırdığı gibi biraz yakınlaşsa her şeyi yakıp kül eder.59
Yalnız Schimmel, Mevlâna’nın mecazlarındaki güneşin Şems ile bağlantılı olmasının daha
da dikkat çekici olduğunu söyler. Çıplak gözle güneşe bakmanın mümkün olmamasından
dolayı güneşin ışıklarının aydınlattığı âlem ve renklerle bezenmiş her bir güzellik O’na bir
işarettir. Bu ışık aslında Öz’ün kırılmış, soldurulmuş bir yansımasıdır.60 Mesnevî’de bahsi
geçen “Allah’ın zât’ını düşünmeyin, sıfatlarını düşünmeyin.” hadisinin Mevlâna tarafından
da benimsendiğini anlarız. Zâhiren, güzelliklerin ardındaki “Büyük Sanatkârın” tahayyül
edibileceği de bir gerçektir.61
Mevlâna’nın dünyadaki oyuna benzettiği hayatın devam etmesinde Allah’ın (c.c.) zıt
gibi görünen Cemâl ve Celâl sıfatlarının tezahürleri başrolü oynamıştır. Hayat boyunca
karşılaşılan güzel, hoş ve yararlı görülen işler olduğu gibi kötü, üzücü ve zararlı görülen
olaylar vukuu bulur ve gelecekte de bulacaktır. Gerçekte bunlar sistem içerisinde öyle
olmaları gerekir. Çünkü dünyanın devamı ve muhafazası için Allah’ın rahmeti ve gazabı
aynı ölçüde zorunludur; fakat Allah’ın rahmeti daha baskındır.62 Maalesef biz insanlar bu
gerçeği sınırlı duygu ve akıllarıyla algılayamamaktadır. Aslında zıt görünen bu sıfatlar ve
tecelliler Vahdet’i sezince ortadan kaybolur. Bu manada Mevlâna; ”İkiliği attım, iki dünyayı
57 Rumi, Dîvân-i Kebir ,p.41.58 Schimmel, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, p.62.59 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, I, s.92, b.146.60 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.81. 61 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, ss.78-7.62 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.84-5.
tek görüyorum.”63 diyor. Sonuçta tüm uğraşmalar, O’nun zât’ında ebedi sükûndür aslında.
Mevlâna, Allah’ı (c.c.) tasvir etmenin mümkün olmadığını meşhur körler ile filin
hikâyesi ile izah ediyor. İnsanlar, karanlıkta file dokunarak onu anlatmaya çalışan körler
gibidir.64 Herkes dokunduğu yer nispetinde izah eder. Taht, boru, direk, yelpaze, nargile der
ama bütünsellikten bihaberdirler. Mevlâna şiirlerinde bırakın Allah’ı tanımayı, O’nun adının
bile kelime olarak ifadelerin çok uzağında olduğunu anlatır.65
Schimmmel, Mevlâna’nın Allah’ı (c.c.) tasvir etme uğraşını çok güzel bir şekilde izah
eder; ”Mevlâna’nın, Allah’ı, O’nun faaliyet ve icraatını tasvir etmek üzere kullandığı bütün
bu semboller ve mecazlar, felsefi denemeler ve en içli zikirler/ibadetler, vecd halindeki uzun
nidaların dogmatik görüşler olarak telakki ve analiz edilemez. Onlardan teozofik bir sistem
de vucûda getirmek mümkün değildir, evet hatta onlardan mantıki bir bağlantı sağlamak bile
imkânsızdır. Mevlâna’nın bildiği ve bildirmek istediği; anahtarı ve kilidi eşi ve benzeri
olmayan, akılla idrak edilemeyen, gözlerden gizli olan Allah’ın icad ettiğidir. Allah’ın
yarattığı ve muhafaza ettiği şekliyle bu âlem, bakışlarını suretlerin ötesine çevirmeyi
öğrenmiş olanlar için mâna yüklüdür.”66
Bir başka yerde Schimmel, Allah’ın (c.c.) içkinliğine dair ipuçları yakalamaya çalışır;
“Belki de Mevlâna insan zihninin Rahmân ve Kâdir, Zâhir ve Bâtın, Evvel ve Ahir’e nasıl
ulaşacağına ilişkin bitmeyen muhakemesine bir yanıt verebilir: O, kendisini ayetleri
aracılığıyla gösterir, fakat asla idrak edilemez.”67 Bu bağlamda, yine Mevlâna’nın, Fihi ma
Fih’teki aşağıdaki beyanını sunar;
“Akıl, her zaman, gece-gündüz, dinlenmeden usanmadan düşünür, merak eder ve
Tanrı’yı anlamaya çalışır. Bununla birlikte Tanrı anlaşılmazdır ve bizim idrakimizin
ötesindedir. Akıl bir pervaneye. Mâşuk ise kandile benzer. Pervane kendisini kandilin içine
attığında yanar ve yok olur; pervane yanmanın zarar ve elemini duysa da, yine kandilden
uzak duramaz. Kendisini o kandile atmayan pervane, pervane değildir ve pervane kendisini
63 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, XXXI,www.khamus.com/divani-shams.htm64 Mevlâna, Mesnevi-i Şerfi, III, s,248, b.1271.65 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.87.66 Schimmel, a.g.e. ,s.99.67 Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.321.
kandilin içine atıp yanmazsa, o ateş de ateş değildir. Buna göre Hakk’ın nurunda yanmaya
sabretmeyen ve içtihat göstermeyen adam, adam değildir. İdrak edilen her şey Hak değildir.
Adam odur ki, içtihadı terk etmeyip, sürekli ve daima, Hakk’ın celâl nurunun etrafını
dolaşa.Hak da odur ki, âdemi yakıp, yok ede ve hiçbir akıl onu idrak edemeye.”68
Bütün bu açıklamalara rağmen peygamber efendimizin Allah’ın göklere ve yere
sığmayacağını ancak mümin kulunun kalbine sığacağını bildirdiği hadis-i şerifi tecrübe
ettiğini ilham dolu şiirlerinden anlıyoruz. Bu sırra ulaşmanın yolunu da çile, bela ve hasret
dolu bir hayat ile olacağını dile getirir.69 Bu nedenle halk nazarında lütfûn ta kendisi olan,
yüce âşıklar için kahır olur.70
b) Dünya’nın Yaradılışı
Bu güne kadar ontolojik olarak dünyanın ve insanın yaradılışına dair birçok fikir ileri
sürülmüştür. Felsefenin üzerinde çalıştığı en temel ve köklü araştırma konusu dünyanın
yaradılışıdır. Mevlâna’nın şiirlerinde bu konuya dair ontolojik bilgilere rastlıyoruz.
Schimmel, onun eserlerinde derin bir şekilde felsefi açıklamalar değil de mecâzlar ile yorum
getirdiğini ifade eder. Bütün sûfiler ve ilâhiyatçılar gibi Mevlâna, Allah ile mahlûkat
arasındaki münasebeti “elest-bezminde” (ruhlar alemî) başladığını ve insanın şehâdeti ile
üstlenmiş olduğu sorumluluğu aynen tekrarlar ve hikâyelerinde işler.71
Ra’d süresinde sel akıntısıyla oluşan suyun yüzeyindeki köpüğe benzetilir dünya,
değersiz çer, çöptür. Buradan sonuçla Schimmel; sûfilerin yaratılmış olan âlemi Allah’ın
engin ve dipsiz okyanusundaki küçük köpükler olarak gördüklerini açıklar.72 Bu açıklamayı
da Mevlâna’nın şu mısralarına dayanarak yapar.
-Deniz dalgalanınca, akıl tekrar geldi. Ortalığa da “Şöyle idi, böyle idi” diye bir ses
yayıldı.
-O deniz köpürdü; köpüğünün her biride filanın şekli; filanın bedeni oldu.68 Rumi, Mevlâna Celaleddin, Fihi Ma Fih, çev. Ahmet Avni Konuk, İz Yayınları, İstanbul, 2001, ss.35-6.69 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.90.70 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, IV, s.571, b.3004.71 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.91.72Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.27.
-Sonra, o denizden beliren her beden köpüğü hemen eridi ve deniz karıştı, yok oldu.73
Mevlâna’nın şiirsel eserlerinde dünyanın nasıl yoktan yaratıldığı ve sonunun olup
olmadığı hakkında net fikir veren bölümler yoktur. Şiirleri okunduğunda Kur’an ve
ilâhiyatçıların bildirdiği gibi âlem zaman içerisinde yaratılmıştır. Sonsuz ilim ve kudret
sahibi Allah (c.c.) dünyayı altı günde yoktan var etmiştir. Lâkin Onun bir günü binlerce
belki milyonlarca yıla denktir. Filozofların ileri sürdüğü gibi sonsuz da değildir bu dünya.
Schimmel dünya yaratılmadan evvel başta yüce Peygamberler ve veliler olmak üzere ruhlar
yaratıldı ve kâdim olan bu ruhtur, dünya ise hâdistir, diyor. Çünkü âlem henüz
yaratılmamışken veliler vardı.74
Âlem namevcudken veliler vardı,
Ruhları rahmet denizinde;
Yaratılmadan önce üzüm, onlar
Şarapla coştular, sarhoş oldular.75
Peygamberler ve veliler ve Allah’ın ilminde latif varlıklar olarak önceden vardır; bu
düşünce Mevlâna’nın aşkın ezeli sarhoşluğundan bahsettiği dizelerinde sık sık geçer.
c) Dünya’nın keyfiyeti
Önceden belirlenmiş bir zamanı olan dünya boşu boşuna ya da oyun olsun diye
yaratılmamıştır. İnanan insanlar için burası Allah’ın (c.c.) sıfatlarının tecelli ettiği, sonsuza
ulaştıran bir köprüdür. Buna rağmen Mevlâna, eserlerinden de tetkik edileceği üzere
dünyayı yermiş, aşağılamış ve onun sâlihlerin mekânı olamayacağını dile getirmiştir.
Mesela dünyayı donmuş ve kendisini tekrar çözüp eriterek eskisi gibi su haline çevirecek
olan manevi güneşi bekliyor olarak görür.76 Schimmel dünya’daki kalıpların, şekillerin ve
73 Rumi, Mevlâna Celaleddin, Divân-ı Kebir, çev., Şefik Can, c.1,b.437.74 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.93.75 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.91.76 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.92.
fikirlerin ayrılıklarının bu donmanın doğal bir neticesi olarak telakki eden Mevlâna’nın
benzetmesine katılırSchimmel, son yıllarda birkaç kötü tecrübeyle tekrar ısınan dinler arası
savaşında bunun bir başka formu olduğunu belirtir.77 Son yıllarda dünya ciddi anlamda dini
kökleri olduğu ifade edilen bazı gerginliklerle yüz yüzedir. Schimmel yeri geldiğinde,
şiirlerinden günümüzün başta siyâsi olmak üzere sosyal, dini, kültürel problemlerine dair
ilişkilendirme yapması Mevlâna’nın farklı bir yönünü değinmektedir. Mevlâna, Mesnevi’nin
başında yer verdiği ilk hikaye ile insanın nefsi ve onu nasıl terbiye edebileceğini izah
ettikten hemen sonra dönemin ve bütün zamanların insanlarının ahvaline dikkat çekerek din
ve taassup uğruna insanların geçmişten bu yana sebep oldukları zulüm ve fitneleri anlatan
“Yahudi Kral ve Veziri” hikayesini anlatır. Hikaye’de toplumları birliştirmesi ve huzura
kavuşturması beklenen dinin nefsin kötü arzuları ve dünya mülkünü sahip olma şehveti
yüzünden büyük katliamlara sebep olması psikoljik savaş stratejisi bağlamında ele alır.78
Mevlâna’nın eski zahidlerin dünya nitelemelerinde sık sık kullandıkları negatif
benzetmeleri tekrarladığı görülür. Kimi zaman dünyayı aç köpeklerin başına toplandığı bir
leş olarak79 kimi zaman erkekleri cezbetmeye çalışan, kendini süsleyerek çekici göstermeye
uğraşan çirkin bir kocakarı80 olarak tasvir eder. Dünya mal, kadın, oğullar, para, salma
atlarla süslenmiş sahte ve dünya ehli için geçici bir güzelliğe sahip eğlence yeridir. Fakat
inananlar için “Bunlar ebedi ışığı ilk defa görünür hâle getiren renkli örtülerdir, hayatı bize
bahşeden renkli akislerdir. Ne var ki örtünün arkasına ancak aşık nüfuz eder ve onun
manasını anlar.”81 Bu noktada gören gerçek gözler için her şey güzel, adil ve sevimli
yapılmıştır.82 Kendini bu dünyanın bağlayıcı, cezp edici unsurlarından uzaklaştırıp, özgür
hale geldikçe aynanın cilalandıkça parlayıp daha güzel yansıtması benzetmesinde olduğu
gibi Aydınlanma daha güçlü bir noktaya erişir.83
İslâm tasavvûfundaki bütün sûfiler gibi Mevlâna da dünya hayatını rüya olarak tasvir
eder. Yüce Peygamber’in “İnsanlar uykudadır, ancak öldüklerinde dirilirler.” (Aclunî,
77 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet ,p.9578 Kaval, Musa, “Mesnevi’deki Yahudi Vezir Hikayesi Bağlamında Psikolojik Savaş ve Nefis”, Tukish Studies, Volume 11/5 Winter 2016, p. 383-400.79 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, s.93.80 Schimmel, Ruhun Bir Kadındır, s.76.Ayrıca bkz. Çelebioğlu, Mesnev-i Şerif, IV,s.607,b.3203.81 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.95.82 Rumi, Maulana Jaluleddin, The Rumi Collection,ed.Kabir Helminski, Shambhala Publishing, Massachusetts,1998, p.5.83 Schimmel, Mystical Dimensions of Islam, p.4.
Keşfu'l-hafa, 2/312) hadisine dayanarak bu fikri açıklar. Tıpkı rüyâların günlük yaşantıların
olaylarına dair bazen işaretler vermesi gibi dünyadaki acı ve tatlı olaylar da gerçek ve
sonsuz alemden işaretler gösterir.84
Mevlâna etrafındaki dünyaya ve kendi içlerindekine bakıp da orada gizli olanı
anlayamayanlara acır ve hor bakar. Çünkü dünya bir rüya, hapishane, oyun, okyanuslardan
atılmış bir köpük ve atlar tarafından kaldırılmış toz zerresidir. Bize göründüğü gibi
değildir.85
Mevlâna, pratik bir düşünceyle herkesin tam bir kulluk şuuruna ermesini rasyonalist
bulmaz. Çünkü Herkes âhiret hayatına götüren işlerle ve zahidâne davranışlarla ilgilenmesi
halinde dünya nasıl devam eder ve Allah’ın dünyadaki nizamı bozulmadan işlerdi.
Tamamen âhiret için çabalamak yerine zaman zaman dünya işleriyle meşgul olunarak düzen
yürütülmektedir.86 Ancak dünyaya hak ettiğinden fazla değer verenler ya da mahiyetini
idrak edemeyenler âhirette nasıl bir hal içinde olacaklardır? Cevap: ”Cehennem sâkinleri,
yeryüzünde olduklarından daha fazla mutlu olabilirler, çünkü onlar orada Râblerini
hatırlarlar.”87
Schimmel, ilâhi aşk tecrübesi ile daha da yükselen iman nurunun ürünleri olarak
ortaya koyduğu şiirlerin kolay oluşmadığını bilir. Mevlâna’da böylesi bir imana erişmenin
ne kadar zor olduğunu da görür. Dünya’da yaşanılan bu zorluklar, imanın artması ile doğru
orantılıdır. Dolayısı ile “İşkence azalırsa, aşk nasıl yükselsin?”239 retoriği bu ters
denklemin edebi izahı olur. Sabır ile kendini yüce Yaratıcının farklı tecellilerinin arasındaki
gerçeği görmek için hep tefekkür eder. Mevlâna’nın aslan hikâyesindeki gibi son bir adım
atma cesaretini gösterebilmektir. Güçlü, önüne geleni parçalayan aslana yaklaşabilmek için
gerekli olan son bir riskli adımı yok olmak pahasına ama has kul olmak adına o son adımı
atar. Tek bir adımın karşılığında elde ettiği büyük mükafat sadece bu son adıma
bakıyordu…88
84 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.333, b.1736.85 Chittick, William C., The Sufi Path of Love,The Spiritual Teachings of Rumi, New York, 1993, p.19.86 Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.290.87 Rumi, Fihi Ma Fih, ss.208-9.88 Schimmel, Rumi’s World; The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.100.
d) İnsan
Yüce Yaratıcı, insanı “Şanım hakkı için, biz benî Âdem’i ikrâma mahzar kıldık,
karada ve denizde binitlere yükledik ve hoş hoş nimetlerle besledik, yarattıklarımızdan
çoğunun üzerine geçirdik.”89 buyurarak ulvileştirir, şereflendirir. “Evet, biz emaneti göklere,
yere ve dağlara arzettik; onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan
yüklendi. O cidden çok zâlim, çok câhildir.”90 ifadesi ile Yaratan, insanoğlunun
eksikliklerini bildiriyor. Yukarıdaki âyetler ve Mevlâna’nın insan ile ilgili vermiş olduğu
bilgilerine binaen; “O insan ki, bezm-i ezelde Allah’ın hâlifesi olarak yaratıldı, göklerin ve
yerin taşıyamadığı hür irâde kendisine emânet edildi. Oysa o pek zâlim ve çok câhil
olduğunu ortaya koydu. Bakınız ne kadar yükselildi başlangıçta ve ne kadar aşağılara düştü
insan!”91 diyerek Yüce Yaratıcı, genel insan prototipini çizer. Allah (c.c.), Hz.Adem’e
isimleri öğretmesiyle yaratılmış diğer varlıklara sahip olabilme ve onlara hükmetme
yeteneği vermiştir.92
İnsan en güzel şekilde yaratılmıştır.93 “Sen görünüşte bu âlemde en küçük şeysin ama
taşıdığın mana bakımından en büyük âlemsin.” denilerek de insanın değeri ifade edilir.
Devamında, “Sen cihanın hazinesisin, cihan ise yarım arpaya değmez. Sen cihanın
temelisin, cihan senin yüzünden taptazedir. Diyelim ki âlemi meşale ve ışık kaplamış,
çakmaksız ve taşsız olduktan sonra, o iğreti bir rüzgardan başka nedir?”94
Ademoğulları, Allah’ın (c.c.) ”Elestü bi rabbiküm, Rabbiniz değimliyim? Ademoğlu;
Belâ, şahidenâ, Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz.” akdini dünyaya gelince unuttular.
Mutasavvıflar, bilinen bir retorik olarak buradaki “onaylama, evet” anlamında olan “belâ”
ile “afet, felaket” anlamına gelen “belâ”nın benzerliğini çok iyi kullanırlar. Böylece
Ademoğlu peşinen dünyadaki belâları kabul etmiştir. Zaten o akdini unutacaktır ve
dolayısıyla belâ’yı da kendi üzerine çekecektir. Şiirlerinde Mevlâna da, Şems için “belâ!”
(evet) ünlemini kullanmıştır.95 İnsan daha önceki akdini unuttu ve bu nedenle kaybolan
89 Yazır, Kur’an-ı Kerim ve Meali, İsra Sûresi, 70.90 Yazır, a.g.e., Ahzâb Sûresi,7291 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.103.92 Mevlâna, Celaleddin, Mesnevi, çev.,Tâ’hir-ul Mevlevi, Selman Yayıları, Konya, 1965, s.662.93 Yazır, Kur’an-ı Kerim ve Meali, Tin Sûresi,4.94 Rumi, Rubâiler, b.228.95 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.103.
vatanına giden yolu ancak tövbe ve gözyaşıyla bulabilir.
Hür irâdeye sahip olan insan iyi ile kötü arasında gider, gelir. İki uçlu bu ölçekte daha
birçok küçük birimler vardır. İnsanlar, Allah’a ve hayata karşı tutumlarına göre bu skalada
bir noktada sinyal verirler. İnsan, Allah’a tâbi olduğu zaman, maddeye ve nefsinin
isteklerine değil aslanların, kaplanların korktuğu ve büyücülerin yılanlarını yutan Musa’nın
(s.a) asası oluverir.96 İnsana üfürülmüş olanın gücüdür bu. Özgür irâde, imkânlarından
dolayı Tanrı’ya şükretme teşebbüsüdür.97 Maalesef tüm insanlık bunu gerçekleştiremez.
Çünkü yukarıda belirtildiği gibi insanların anlayışları ve makamları farklıdır. Mesnevî’de;
Önce şunu duy ki bu muhtelif halkın canları da,
“Elif”ten “ya”ya kadar olan harfler gibi muhteliftir.
ifadeleriyle bu insan çeşitliliği anlatır.
İnsanın, iyiyi ya da kötüyü tercih etme irâdesi vardır. Fakat meleklerin böyle bir
tercihi yoktur. Dolayısıyla tercih yapabilme kabiliyeti olmayan meleklerin gelişme yeteneği
yoktur. Çünkü melekler durağan, iyilik yapmaya mecbur ama mükemmel varlıklardır. Bu
bağlamda hep iyiyi tercih eden Allah âşığına, melekler gıpta ederler, onu överler.98
Mevlâna’nın şiirlerinde kendini gerçekleştirmiş insanlar sıklıkla kullanılmıştır. O
gerçek mümini “er” kelimesiyle ifade eder. Allah’ın nefesini kalbinde sağlam muhafaza
edenlere hayrandır. Schimmel, Rumî’nin eserlerini İbn Arabî’nin “insan-ı kâmil”
teorilerinin etkisi altında kalarak geliştirmiş olduğunu düşünmez. Allah’a (c.c.) yakın olan
yalnız Allah’ı (c.c.) arayan ve O’nun hükümlerine harfiyen uyan erleri, Mevlâna, deve kuşu
hikâyesindeki korkak ve güvenilmez erdişin (tuhaf bir kuş) karşıt karekteri konumuna
yerleştirerek ele alır.99 Daima ricalu’llah’ların100 makamını över.
Schimmel, insanın can ve beden, ruh ve manadan, nefis ve kalpten meydana gelmiş
olduğunu anlar Mevlâna’nın şiirlerinde. Ruh, sûret ve manâ çadırı altındadır. Bâtınî mana,
96 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.797, b.4304.97 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.104.98 Schimmel, Annemarie, Gabriel’s Wing, Leiden, 1963, p.211.99 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.108-9.100 Bkz. Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri&Deyimleri Sözlüğü, s.518.
bu çadırın içindeki prenstir.101 Duyulara ve maddeye takılıp kalmanın yüzünden insanların
çoğu manayı göremez. Özü muhafaza eden, bu maddi suretlere (dış görünüş) çok
takılmadan içe, öze ehemniyet vermeli Mevlâna’nın beyitlerinde olduğu gibi; “Ne kadar
daha dış görünüşüme bakacaksın? Dut ağacının arkasında lâtif bir ipek var!”102
Divan-ı Kebir’de;
Kalbinin ve imanının damarını iyi kontrol et,
Ki göresin iyi mi yoksa kötümü olduğunu;
Şişedeki idrarını inceleyerek iyi bir bak,
Göreceksin amellerin neticesini.
mısralarında insana emanet olarak verilen özgür irade ile kader konusunun bağlantılı
olarak işlendiğini görüyoruz. İlâhiyat’ın temel bir problemi olan bu konuda Mevlâna,
insanın fiillerinden sorumlu olduğunu belirtir.103 İnsanlar kendilerine verilen emaneti nasıl
kullandıkları onlara fayda veya zarar getirecektir. Mevlâna, Allah’ın genelde kötülüğe karşı
kötülük, iyiliğe karşı iyilik ile karşılık verdiğini söyler. Çünkü O, Hâkim’dir.104 Kuran-ı
Kerim’de Yüce Allah; ”her kim zerre miktârı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre
miktarı bir şey işlerse onu görecektir.”105 buyurmuştur.
Bu dünyanın ekim tarlası olduğunu, arpa ekenin buğday biçemeyeceğini söyleyerek
hasad günü için müridlerini ve okuyucularını uyarır. “Hangi tohum yere atıldı, ekildi de
tekrar bitmedi, topraktan baş kaldırmadı. Niçin insan tohumu hakkında yanlış bir zanna
düşersin” beyitleriyle gerçek erlerin ölümünün dahi rahmet olacağını anlarız.106 Schimmel,
Mevlâna’nın ölüm ve öldükten sonraki diriliş üzerine yazdığı dramatik tasvirlerini hayretle
karşıladığını itiraf eder. Çünkü İlâhi Cemâl’i temaşa eden, vecd ve ümid ile Allah’da (c.c.) 101 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.117, b.533.102 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, ss.114-5.103 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.111.104 Schimmel, a.g.e., s.110.105 Yazır, Kur’an-ı Kerim ve Meali, Zilzâl Sûresi, 7-8.106 Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.249.
yok olmayı arzulasa da onun ölüm ve âhiret günüyle ilgili teorik izahlardan uzak tasvirleri
çok etkileyicidir.107
“Yiğitim kadere az bahane bul. Nasıl oluyor da suçunu başkasına yüklüyorsun? Zeyd
kana girsin, cezasını Amr çeksin. Amr şarap içsin, Ahmet dayak yesin. Bu olur mu?
Gündüzün çalışıyorsun, akşamleyin ücretini başkası almıyor. Neye çalıştın da faydasını ya
da zararını görmedin? Ne ektinde devşirme vakti onu biçmedin?”108
Renkli imgelerle aşkıyla birlikte Mevlâna, Allah’a (c.c.) sonsuz güvenini ve
yaptıklarının meyvelerini görebileceği sonsuzluğun baharında, ekim yeri olan dünyada
insanın görevlerine işaret eder. Bu anlamda tekrar tekrar Kur’an ve Hz. Peygamber’in
sünnetine kinâye yapar. Bazen özellikle altmış yaşlarının ortalarında felsefi konuları
tartışmaya çalışsa da kısa bir zaman sonra bu düşünceler şiirsel ifadede çözülür.109 “Kulun,
Tanrı ne dilediyse o oldu.” demesi; tembel olmak için değildir. Bu söz kâlbini çalışmaya
teşvik içindir. Hizmete daha fazla gayrette bulun, işe daha fazla sarıl ve daha fazla çalış
demektir.110
Schimmel, Mevlâna’nın, Allah’ın insanların niyetlerine göre değil de daha çok
amellerine göre değerlendireceği kanaatinde olduğunu ifade eder. Bu aslında ilk bakışta
“Ameller niyetlere göredir.” hâdis-i şerifi ile çelişkili gibi görünür. Ancak Schimmel’in
ifadesi içerisinde “daha çok” ibâresinin olması niyetin hiç önemli olmadığını değil amelin
daha etkili olduğunu gösterir. Hâdis-i şerif’te yapılan bir iyiliğe ondan yedi yüze kadar
sevap, niyetlere ise bir sevap111 yazılacağının bildirilmesinin bir çıkarımı olarak
değerlendirilebilir. Bunun yanı sıra Allah (c.c.) insana kabiliyetine göre vermez, bilakis her
şeyden önce hareket edebilme ve reaksiyon gösterme kabiliyeti bahşeder. İnsan, Allah’ın
(c.c.) rahmetini şükürle karşılayacak durumda olursa, Allah’ın (c.c.) lütuf ve ihsanları onda
iyi eserlere dönüşecektir.112 Bu yüzden insan tembel olmamalı tersine içtenlikle ve artan bir
şevkle güzel şeylere imza atmalı. Amel defterinde iyi hanelerinin sayısını yükseltmek için
çabalamalıdır. Yoksa Türk halkı arasında da atasözü haline gelen ve Mevlâna’nın da
107 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, pp.113-4.108 Mevlâna, Celâleddin Rumi, Mesnevî, çev.Veled İzbudak, İstanbul, 1953, VI, b.35.109 Schimmel, As Through a Veil Mystical Poetry in Islam, p.101.110 Mevlâna, a.g.e., IV, b.254.111 Nevevi, Riyâz’üs Salıhîn, c.1, s.61.112 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, V, s.309, b.1551.
kullandığı “Ebu Cehil karpuzu eken, şeker kamışı biçmez.” gerçeği kaçınılmazdır. Tasavvûf
yolu dünyadan el etek çekme yolu değil dünyada aktif olarak rol oynayarak kutsal olanı
aramaktır. Dünya’da var olma, rûhi olarak gelişme, aşkı yaşama, uyanma, cömertlik ve daha
birçok erdeme sahip olmak için büyük bir fırsattır.113Ayrıca uğraşlarımızda “İnşallah” ile
yüce taratıcının yardımını isteyerek daha da etkili sonuç alınacağı da kesindir.114
Milli şâir Mehmet Akif, ki kendisi İslam toplumun içerisinde bulunduğu duruma karşı
verdiği mücadelerle de bilinir, mısralarında dünya-ahiret denklemeni dizlerinde şöyle
hatırlatır;
Hatadır âhiretten beklemek dünyâda her hayrı;
Öbür dünya bu dünyadan değil, hem de hiç değil ayrı.
Sen ey sersem ki üç günlük hayatın hükmü yok der, de
Sanırsın umduğu âmâdedir ferdâ-yı mahşerde
Ne ekmiştin ki mahsül istiyorsun bir de ferdâdan?
Senin meşru olan hakkın: Bugün hüsrân, yarın hüsrân!115
e) Arınma
Bütün tasavvûf ehli, insanın kötü yönlerini, bayağı davranışlarını ve fikirlerini ıslah
etmeleri yollarını aramışlardır. Bu çabalama sürecinde en zorlu düşman “nefs” dir. O hep
kötüyü emreder ve duygular dünyasını arzular. Hadis-i şerifte de bahsedildiği gibi o büyük
cihada muhatap kılınmıştır. Hz. İsa’nın da dediği gibi kişi ikinci defa dirilmedikçe yani
nefsinden kurtulmadıkça Allah’ın (c.c) krallığına giremez.116 Schimmel birçok sembol ve
imgeleme ile bu yolda bireyin yardımına koşacak bilgilerin Mevlâna’nın şiirlerinde
bulunduğunu söyler. Örneğin, Hz.Musa’nın tebliğine cevap vermeyen Firavun, kara bir
113 Fadiman, James, Essential Sufism, Harper Collins Publisher, New York, 1999, p.25.114 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.111.115 Ersoy, M.Akif, Safahat, İstanbul, 1998, s.255.116 Nassery, Bemin; Sheikha, Fatima, ”Peace and the Inner Jıhad”, http://www.australiansuficentre. org/article_peacejihad.htm
Hintli, ejderha, köpek gibi birçok benzetme ile nefsi tasvir eder. Aşağılık nefsi dizginleyerek
başlanması gereken mücadelede insan, üstün olan nefs-i mutmainne’ye ulaşır.117 Bu yüzden
Mevlâna; kendi egosunun hapsinden kurtulmayı ve kendini dağlarda ve çöllerda kaybetmeyi
çok arzular.118 Firavun’un gerçeği kabullenmemesimde etkisi olan şöhret, aşk yolunda en
büyük engellerden biridir. Ona ilgi göstermemeli ki saf akıl ile yola koyulmalı.119
Nefsin oyunları ve hileleri çoktur. Âbidi bile kandırmanın yollarını arar, ki o, nefsi
kontrol altına aldığını zanneder. Fakat nefis âbide yapmış olduğu ibadetlerden dolayı
kendisinin hakkı olduğunu düşünerek böbürlenmesini sağlamak koşuluyla entrikalar kurar.
Mevlâna ne güzel ifade eder; “Nefsin sağ elinde tesbih ve Kur’an görünür ama sol yeninde
hançer ve kılıç da gizlidir.”120
Daha önce insanların algılarının faklı farklı olduğundan bahşetmiştik. Mevlâna bu
algılamalarda ve anlayışlardaki farklılık gibi hür irâdede de farklılıklar olduğunu söyler. Ki
belki de algılamalardaki farklılık hür iradeden kaynaklanıyor, onun bir sonucudur ya da
karşılıklı bir etkileşim içerisindedirler. Schimmel yaratıkların her birine has tarzda olan hür
irade ile ilgili olarak şu ortak gayeyi açıklar; “Bütün bu irâde seviyeleri hepsinin üzerinde
olan ilâhi irâdeye doğru basamak basamak yükselmek ister. Eğer insan her basamakta
şükrederse, Allah (c.c.) ona yeni ihsanlarda bulunur, onu Allah’a (c.c.) ulaşma cehdini ilâhi
rahmetle daha da güçlendirir.”121 Araştırmacının bu açıklaması, kulun bir adım atması
halinde Yarata’nın on adım yaklaşacağı vaadini hatırlatır. Kendini kötülüklerden arındırıp,
ıslah etmek için çabalayarak, onları güzel hasletlerle değiştirmesi sonucu Allah’ın (c.c.)
kişiye ulaşamayacağı yerleri bahşedeceğinin delilidir.
İnsanın yukarıya doğru olan bu bilinçlenme sürecinde bireyin içinden gelen güçleri
harekete geçirmesinin yanında çevrenin yani toplumunda önemli katkıları gözardı edilemez.
“Bu yolda diğer Müslümanlar ile beraber olmak fevkalade önemlidir; zira müslüman,
müslümanın aynasıdır.”122 Diğer insanlar doğal ve kolay elde edilebilen bir malzemedir.
İnsan kendini gözlemleyemediği için başkalarını gözlemlemek büyük bir fırsattır aslında.
Ancak gözlemlerde birey hep kendisini baz almalı, maksat karşısındakini eleştirmek ya da 117 Schimmel, Rumi’s World;he Life and Work of the Great Sufi Poet, pp.118-9. 118 Rumi, Maulana Jaluleddin, The Poems of Rumi, ed.Deepark Chopra, New York, 1993, p.15.119 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, p.2.120 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.481, b.2566.121 Schimmel, Rumi’s World;he Life and Work of the Great Sufi Poet, p.114-5.122 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.113.
onu açığını aramak değildir. Böylece kendi özelliklerini ve hatalarını gören birey onları
düzeltme olanağını da bulacaktır.
Mümin, mümin hakkında konuşurken güzel konuşması gerekir. Schimmel, güzel
konuştuğunda hayrın güzel konuşanın ve konuşulan nitelik ile kendisini övmüş olacağını
ifade eder. Çünkü kişi hakkında güzel düşünüp ve de konuştuğu için kişiyi güzel hatırlar ve
sevinir. Ama kötü konuşsaydı hatırında kötü iz kalır, aklına geldiğinde mutsuz olurdu. Bu
fikrini desteklemek için Schimmel, evinin etrafında güller, fesleğenler, dikenin onların güzel
kokularıyla kendisini mutlu hissetiği hikâyeyi misal gösterir.
Mevlâna’nın sık sık kullandığı kanın akıtılması kinayesiyle anlatılan aşk, insanın
arınmasının en güzel yollarından biridir. Fakat buna herkes dayanamaz. Çünkü bu âşıklara
has bir durumdur. Âşık bundan acı duymaz hata haz alır, hep daha fazlasını ister tıpkı daha
fazla para kazanmak için hamalların ağır yüke talip olmak istemeleri gibi.123 Acı veren
kanama ve operasyonlar onu rûhen daha sağlıklı yapacaktır.124 Nasıl, üzüm suyu küpte bir
süre çile doldurmadan şarap olamaz ise aşık da kalbini daha da parlatmak için zorluklar
yaşamalı. Böylece değersiz olan teneke ender bulunan bir ziyâ ile altına dönüşür.125
f) İnsanın Tekâmülü
İnsanı yeryüzünde halifesi olarak yaratan Allah (c.c.) elbetteki ona bazı ekstra vasıflar
yüklemiştir. Madde itibarıyla topraktan yaratılmasına karşın onda ilâhi nefes vardır. Bu
hususiyet ile insanın derecesi yükselir. Hem insanın makamı o denli yüceltilmemiş olsa
niçin Allah (c.c.) meleklerine ona secde etmelerini emretmiştir? Neden meleklerin en üst
makamında bulunduğu söylenen İblis, insanı kıskanarak emre itaat etmemiştir? Demek ki
insanda bir özellik var ki yaratılmışların hürmetine mahzar olmuştur. Ancak mümin kulun
kalbine sığan Allah (c.c.), insana ne bahşetmiştir?
İnsan ile yüce Yaratıcı’nın münasebeti dînî bilimlerin ve özellikle tasavvûfun
konusudur. Ne insan ne de kâinat boşu boşuna oyun olsun diye yaratılmamıştır. O zaman
insanın yükümlülükleri ve ödevleri vardır. Bu sorumlulukları gerçekleştirebilmek için
123 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, V, s.397, b.1852.124 Schimmel, As Through a Veil Mystical Poetryin in Islam, p.113.125 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, IV, www.khamus.com/divani-shams.htm
kendisine verilmiş güçleri kullanarak bir “tecellî-i rahim”126 olabilsin.
Bütün sûfiler gibi büyük ilham ve aşk şâiri Mevlâna şiirlerinde erlerin tekâmülünün
nasıl olacağından hususiyetle bahseder. Anlatımlarını zengin semboller ve hikâyeler ile
süsler. Schimmel, onun tekâmül olgusunu aktarırken diğer mutasavvıf şâirler gibi sık sık
seyahat mecâzına atıf yapmakla birlikte daha yoğun şekilde merdiven sembolünü
kullandığını tespit eder.127 Onun bu motifi çok sevdiğini ve dâimi ilermeyi ne kadar güzel
anlattığını söyleyerek Divan-i Kebir’den şu beyitleri verir.
Ağaç, ayak ve kanatla hareket etse
Ne desterenin derdini ne baltanın darbelerini çekerdi.
Güneş, kanatlarıyla her gece gitmese
Dünya sabahları nasıl aydınlatılırdı?
Acı su denizlerden ufuklara gitmese,
Sel ve yağmurla gülistanın hayatı nereden gelirdi?
Damla kendi vatanına gidip döndü
Bir sedefe tesadüf edip inci oldu.
Yusuf, babasından ayrılıp ağlaya ağlaya seyahate çıkmadı mı?
Seyahatte saadet, mülk ve zafer kazanmadı mı?
Mustafa Yasrib tarafına seyahat yapmadımı,
126 Tecellî-i Rahîm: Rahim olan (Allah)a ait tecellîyi (ortaya çıkışı) belirten bir ifade. Allah (c.c.) tarafından, inananlara, sıddîklara verilen kemâlâta tecellî-i rahîmî adı verilir. Buna, tecellî-i has da denir. Ma’rifet, tevhîd, rızâ, teslim, tevekkül, yasaklardan şiddetle kaçınma şeklinde ortaya çıkan bu tecellîler sayesinde, mü’min. Kâfirden; mutî’, âsîden; olgun, noksandan ayrılır. Bkz. Cebecioğlu,Ethem, Tasavvuf Terimleri&Deyimleri Sözlüğü, s.640.127 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.124.
Orada saltanat bulup yüz diyarın sultanı olmadı mı?
Ve eğer ayağın yoksa kendi içine seyahati seç,
Yakut maden gibi eserin şuâlarını kabul et!
Kendinden kendine seyahat yap ey hoca,
Çünkü böyle bir seyahatten dolayı toprak altın madeni oluyor….128
Bu seyahatın ilk adımları ya da merdivenin ilk basamağı Kelime-i tevhid “Lâ ilâhe illâ
Allah” onamasıdır. Bu hakikat sadece mutasavvıfların değil tüm İslâm âlimlerinin
kanaatidir. İslâm’ın özü ve her an ve her işte yankısı duyulan bu şehadettir. Daha sonra
daimi inkişâf için bu uzun yolda insanın önüne aşılması gereken birçok engel çıkar.
Mesnevî, insanın tekâmülüne dair birçok ifade içerir. Mevlâna’nın şiirlerinde acının,
ızdırâbın, kederin onun aşk makamına yükselmesindeki büyük etkisini görürüz. Sık sık şekil
verir bu hamura. Şiirlerinde belâlara sabırla katlanıldığında rûhun tekâmül edebileceği
görülür. Çünkü kişi artık bütün dış etkenlerden kurtulmuş olarak yalnız ve tamamen
yaratıcısına yönelir. Fındığın yağını elde etmek için onu kırmak,129 buğdayın, insana gıda
olabilmesi için öğütülmesi130 gerek. Tüm bu yok olmalar bir sonraki aşamanın önşartıdır.131
Aşılan her acı tecrübe bir sonraki seyr-i sülûk’ta insanı bir adım daha ileriye götürür.
Mevlâna’nın bu tekâmül sürecinde cemâdâttan (cansız varlıktan), nebâtâta, oradan hayvan
ve insan olarak devam eden aşamalardan son olarak Gerçek Varlık’ta yok olmaya kadar her
bir devre bir ölüm ile noktalanır. Bu ölüm aynı zamanda başka bir doğum içerir, Ab-ı hayat
olur.132 Mevlâna âşığı Schimmel, onun konu ile ilgili diğer başka sembollerini de sunduktan
sonra konuya binaen “Her ölüm daha yüksek bir kademede yeniden dirilmeye götürür. O
yüzden neden korksun ki insan ölümden?”133 sorusunu sorar. Schimmel müminin tekâmül
sürecinde Mevlâna’nın işaret ettiği İslâm’ın beş şartını, olmazsa olmaz olarak gördüğünü
128 İkbal, Cavidname, s.XXXVIII.129 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.139.130 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, IV, s.457, b.2374.131 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.140.132 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.729, b.3930.133 Schimmel, a.g.e., s.142.
ifade ettikten sonra onlara değinir. Örneğin oruç, Mevlâna’nın ciddiye aldığı ve sıklıkla
tavsiye ettiği bir mükellefiyetti. Schimmel ”O sadece Ramazan’da değil, aynı zamanda
bunun dışında da uzun dönemler oruç tutma itiyadında idi.”134 diyerek Mevlâna’nın oruca
vermiş olduğu ehemniyeti gösterir. Hatta bu bağlamda büyük şâirin, orucun önemini
vurgulamak için Divan’dan şu beyitleri aktarır;
Gerçi iman beş direk üzerine bina edilmiştir ama,
En kuvvetli direği, vallâhi oruç tutmaktır.135
Oruç; nefsi ıslah etme, dünyaya sırt çevirme uğraşında her zaman bütün zâhidlerin
başvurduğu en önemli riyâzet uygulmasıdır. Oruç ile sâlik ağzını yiyeceğe karşı kapatınca
gerçek ağız tatlığının tadını alır.136
Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki tecellisini nesnel olarak simgeleyen Kâbe’ye yolculuk,
diğer bir önemli araçtır sülûk yolculuğunda. Çünkü Mekke’ye hac, tehlikelerle ve
zorluklarla dolu olduğu gibi, içsel hac da kesintisiz bir yolculuktur. Sâlik yıllarca ruhun
mekânlarında yolculuk eder.
Mevlâna henüz çocukken ailesi ile birlikte Belh’ten ayrıldıktan sonra “Tecellî-i
âsâr”ı137 görme şerefine erişmiştir.
Hacı Hacer-ül Esved taşını en kalbi duygularla öper sadece,
Çünkü o, dostun yakut ağzının tatlı dudağını hisseder!
Mısralarıyla “hacının Hacer’ül Esved taşını öpmesi de sadece daha yüksek bir ilişkiyi
134 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.124.135 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.124.136 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, XLII, www.khamus.com/divani-shams.htm137 Tecellî-i Âsâr: Eserlerin tecellî etmesi (ortaya çıkması) demektir.Cismânî şekilde, gözle gördüğümüz şu şehâdet âlemi. Bkz. Cebecioğlu, Tasvvuf Terimleri&Deyimleri Sözlüğü, s.639
gösteren bir işarettir.”138
Aslında bu ilişki daha Mekke’ye varmadan başlar. Çünkü uzun ve meşakkatli yolda
bedeni, deve benzetmesini kullanarak Mâşuk’una kavuşmak için yol almasını ruhanileştirir.
Ancak herkesin hayalini kurduğu, kavuşmak istediği bir kıblesi, başka bir Kâbe’si olabilir.
Mesela Ârifin kıblesi vuslat, filozofun hayal, tamahkârın ki altın kesesidir.139
Haccın rükûnlarından olan kurban kesme yükümlülüğü insanın kendini Hakkın
önünde kurban etmesi ve yeni bir hayat bularak yükselmesini sağlar.140 “Ancak yolculuğun
sonu, Mevlâna’yı doğru anlarsak, Allah’ın(c.c.) tecellisinin ötesindeki mutluluktur; insanın
olmadan önce olduğu gibi olacağı yerdir burası.”141 Bütün bu söylenen ve daha dile
getirilmeyen zâhiri tecelliler, vahiylerin farklı biçimleri olan birer ayettir. Allah’a(c.c.) dair
bütün sözler Mevlâna Celâleddin-i Rumî’nin güzel ifadesi ile göksel elma ağaçlarının
kokusuna benzer.”142 ancak tadından haber yoktur henüz.143
138 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.125.139 Schimmel, a.g..e., s.126.140 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.144.141 Schimmel, a.g..e., s.146.142 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, VI, s.39, b.85.143 Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.16.