hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · web viewtÜrk edebİyati. ders notlari....

228
TÜRK EDEBİYATI DERS NOTLARI İÇİNDEKİLER: SAYFA 1. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9 2. SUNUM, SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİ……………………………………10-12 3. METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI……………………………………...13-23 4. TİYATRO TERİMLERİ VE TİYATRO TÜRLERİ…………………………24-25 5. ŞİİR BİLGİSİ(ÖLÇÜ, UYAK TÜRLERİ, UYAK ÖRGÜSÜ)…………..26-29 6. EDEBÎ SANATLAR(SÖZ SANATLARI)……………………………………30-39 7. İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI………………………………….40-42 8. İSLAMİYET ETKİSİNDEKİ İLK ESERLER(GEÇİŞ DÖNEMİ)……….43 9. TÜRK HALK EDEBİYATI………………………………………………………44-53 10. DİVAN EDEBİYATI…………………………………………………………….54-64 11. EDEBÎ AKIMLAR……………………………………………………………….65-70 12. BATI EDEBİYATI………………………………………………………………..71-77 13. TANZİMAT EDEBİYATI……………………………………………………...78-85 14. SERVETİFÜNUN EDEBİYATI(EDEBİYATICEDİDE)…………………86-91 15. FECRİATİ EDEBİYATI………………………………………………………….92-93 16. MİLLÎ EDEBİYAT………………………………………………………………..94-99 17. CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI…………………………..100-129 a) Öz Şiir Anlayışı (100-103) b) Serbest Nazım ve Toplumcu Şiir (103-105) c) Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir (105-109) d) Serbest Şiir (Garipçiler/109-110) e) Garip Dışı Yeniliği Sürdüren Şiir (110-112) f) Maviciler (112-113) g) İkinci Yeni Şiir Akımı (113-114) h) İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir (114-116) i) Toplumsal Gerçekçiler (116-119) j) 1980 Sonrası Şiir (119-120) k) Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Sanatçılar(120-121) l) Modernizmi Esas Alan Sanatçılar(121-124) m) Göstermeye Bağlı Metin Yazan Sanatçılar(124-125) n) Öğretici Metin Yazan Sanatçılar(125-126) 1

Upload: others

Post on 02-Oct-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

TÜRK EDEBİYATIDERS NOTLARI

İÇİNDEKİLER: SAYFA1. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-92. SUNUM, SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİ……………………………………10-123. METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI……………………………………...13-234. TİYATRO TERİMLERİ VE TİYATRO TÜRLERİ…………………………24-255. ŞİİR BİLGİSİ(ÖLÇÜ, UYAK TÜRLERİ, UYAK ÖRGÜSÜ)…………..26-296. EDEBÎ SANATLAR(SÖZ SANATLARI)……………………………………30-397. İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI………………………………….40-428. İSLAMİYET ETKİSİNDEKİ İLK ESERLER(GEÇİŞ DÖNEMİ)……….439. TÜRK HALK EDEBİYATI………………………………………………………44-5310. DİVAN EDEBİYATI…………………………………………………………….54-6411. EDEBÎ AKIMLAR……………………………………………………………….65-7012. BATI EDEBİYATI………………………………………………………………..71-7713. TANZİMAT EDEBİYATI……………………………………………………...78-8514. SERVETİFÜNUN EDEBİYATI(EDEBİYATICEDİDE)…………………86-9115. FECRİATİ EDEBİYATI………………………………………………………….92-9316. MİLLÎ EDEBİYAT………………………………………………………………..94-9917. CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI…………………………..100-129

a) Öz Şiir Anlayışı (100-103)b) Serbest Nazım ve Toplumcu Şiir (103-105)c) Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir (105-109) d) Serbest Şiir (Garipçiler/109-110)e) Garip Dışı Yeniliği Sürdüren Şiir (110-112)f) Maviciler (112-113)g) İkinci Yeni Şiir Akımı (113-114)h) İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir (114-116)i) Toplumsal Gerçekçiler (116-119)j) 1980 Sonrası Şiir (119-120)k) Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Sanatçılar(120-121)l) Modernizmi Esas Alan Sanatçılar(121-124)m) Göstermeye Bağlı Metin Yazan Sanatçılar(124-125)n) Öğretici Metin Yazan Sanatçılar(125-126)o) Bağımsız Sanatçılar(126-129)18. Eser Özetleri…………………………………………………………………..130-156

1

Page 2: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR SANATIN SINIFLANDIRILMASI

Sanat genel olarak iki gruba ayrılır: 1.Endüstriyel sanatlar (zanaat) 2.Güzel sanatlarİnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren işlere “zanaat” denir. Dokumacılık, kuyumculuk, kunduracılık gibi.Edebiyat, müzik, resim, heykel, mimarlık, tiyatro vb. insanda coşku ve hayranlık uyandıran sanatlar ise güzel sanatlar olarak adlandırılır.Zanaatkâr, maddeyi, faydalı olsun diye; güzel sanatlar alanında eser veren bir sanatçı ise güzel ve özgün olsun diye işler. Bu amaç farklılığı güzel sanatlarla zanaatların ayrımının en yalın ifadesidir. Sanatın endüstriyel sanatlar ve güzel sanatlar şeklinde sınıflandırılmasında temel etken, ortaya çıkacak üründe yaratıcılığın, özgün ifade edişin, biriciklik niteliğine sahip oluşun bulunup bulunmamasıdır. Sözgelimi, bir heykeltıraş da ağaca biçim verebilir, bir marangoz da fakat heykeltıraşın ağaca biçim verişteki ifade tarzı ile marangozun biçimlendirmesindeki ifade tarzı aynı değildir. Heykeltıraş, biçimlendirmesini alışılmışın dışında, yeni ve özgün bir biçimde yaparken marangoz alışılmış, bilinen veya tekrar edilen bir biçimlendirme yapar. Bu anlamda her ikisi de aynı malzemeyi ele alıp ona şekil vermesine karşın sadece heykeltıraş güzel sanatlar alanında eser veren bir sanatçıdır. Marangoz ise bir zanaatkârdır, tıpkı bir boyacı ve demirci gibi.

GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİA. PLASTİK (GÖRSEL) SANATLAR (MADDEYE BİÇİM VEREN SANATLAR)1.Resim 2.Heykel 3.Mimari 4.Kabartma 5.Hat 6.Tezhip 7.Minyatür

B. FONETİK (İŞİTSEL) SANATLAR (SESE, SÖZE BİÇİM VEREN SANATLAR) 1.Edebiyat 2.Müzik

C.RİTMİK (DRAMATİK) SANATLAR (HAREKETE BİÇİM VEREN SANATLAR)1.Tiyatro 2.Bale 3.Dans 4.Opera 5.Sinema

Ritmik sanatların çoğunda fonetik ögeler de görev alır. Sözgelimi tiyatro, edebiyattan ayrı düşünülemez çünkü “pandomim”i dışta tutarsak bütün tiyatro türlerinin temelinde söz vardır. Dolayısıyla her ne kadar tiyatro bu sınıflandırmada fonetik sanatların dışında ele alınsa da tiyatro metinleri, edebî metinler içinde değerlendirilir. Benzer durumlar bale, dans, opera ve sinema için de söz konusudur. Örneğin sözlerinin tümü ya da büyük bölümü şarkı olarak söylenen, müziğe uyarlanmış sahne yapıtı olan “opera”da müzik, edebiyat ve dans iç içedir. Bu nedenle bu tür sanatları “karma sanatlar” başlığı altında sınıflandırmak da mümkündür.Edebiyatın malzemesinin dil, yani seslerden oluşan bir iletişim aracı olduğu göz önünde bulundurulduğunda edebiyatı fonetik sanatlar içinde ele almanın doğru olduğu da görülecektir.Duygu, düşünce ve hayallerin dil aracılığıyla güzel, etkili ve belli bir şekil içerisinde anlatılması sanatına “edebiyat” denir.Bir tarih, fizik, felsefe metni ile bir şiiri, romanı ya da hikâyeyi karşılaştırdığımızda edebiyatın ne olduğunu daha iyi anlarız. Birinci tür metinlerde temel amacın bir konuya açıklık getirmek, herhangi bir konuda bilgi vermek olduğu görülecektir. Ama edebiyat eserlerindeki temel amaç, bir konuda bilinmeyenleri açıklamak değil, herhangi bir iletiyi dilin olanaklarından yararlanarak etkileyici ve güzel bir şekilde anlatmaktır. Edebiyat, edebiyatseverde estetik duygular uyandırır. Nasıl ki bir yağlı boya resim, bir heykel, bir şarkı, insanda güzel duygular uyandırırsa edebiyat da diğer güzel sanat eserleri gibi aynı amacı bir şiirle, bir öyküyle, bir romanla gerçekleştirir.

EDEBİYATIN, İNSANI KONU ALAN BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

2

Page 3: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Tarih, psikoloji, sosyoloji, felsefe gibi alanlarla edebiyat arasında önemli bir ilişki vardır. Çünkü bunların hepsinin temelinde insanın duygu, düşünce ve davranışları bulunur. Bir romancı, kahramanlarının gerçekleştirdiği olayları anlatırken onların ruhsal durumlarını da ortaya koymak durumundadır. Bunları yapmazsa anlatacaklarının bir yönü eksik kalmış olur ki o zaman ortaya çıkan metin de uzunca bir gazete haberinden farksız olur. Bu anlamda romancı psikoloji biliminden yararlanabilir. İnsan davranışlarını iyi gözlemlemiş, psikoloji biliminden yararlanmış bir yazar, kişilerin ruhsal durumlarını yansıtmada daha başarılı olur. Bir romancı her ne kadar kişilik tahlilleri yapsa da sonuçta o bir edebiyatçıdır. Onun eseri bir bilimsel yapıt değil; bir sanat eseridir, bir edebî metindir.Kişilerin suçluluk sendromu yaşamalarına ilişkin birçok psikolojik eser yani bilimsel metin vardır bugün elimizde ama bunlardan herhâlde hiçbiri bizi Dostoyevski'nin “Suç ve Ceza”sındaki Raskolnikov’un işlediği cinayet karşısında yaşadığı ruh hâlinin anlatıldığı bölümler kadar etkilememiştir. İşte sanatçının, edebiyatçının başarısı buradadır.Edebî metinler, onları okuyanlarda estetik bir haz uyandırarak kişileri etkilemeyi başarır. Benzer durumlar, saydığımız diğer bilim dalları için de söz konusudur. Yani bir edebiyatçının tarihten, sosyolojiden, felsefeden haberdar olmaması düşünülemez. Sözgelimi bir romancı, eserinde, yüzlerce yıl önce yaşadığı düşünülen bir Osmanlı denizcisinin maceralarını anlatmak için tarih ve coğrafyadan, sosyal çalkantıların yaşandığı dönemlerde yaşanan bir aşkı anlatmak için sosyolojiden, Ömer Hayyam gibi bir şahsiyetin yaşamını edebiyatın kurmaca dünyasına aktarmak için de felsefeden yararlanabilmelidir.

DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİDİL-KÜLTÜR-EDEBİYAT İLİŞKİSİ

Dil, insanların duygu, düşünce ve düşlerini; özlem ve isteklerini anlatma aracıdır. Kültür ise; dil, din, ülkü gibi ortak duygu ve düşüncelerin bizde yarattığı değişim ve bileşimdir. Bu nedenle dil bir ulusun temel taşıdır. Dil, kültür değerlerimizi geleceğe taşır. Dil, edebiyatın temel ögesi; edebiyat, kültür birikiminin kendisidir. Görüldüğü gibi dil, kültür ve edebiyat birbirinin tamamlayıcısıdır.

EDEBİYAT VE GERÇEKLİKGERÇEKLİK: Nesnel olarak var olan her şeydir. Çevremiz, yaşadıklarımız, tanık olduğumuz olaylar, bütün maddi evren. Bu duruma doğal gerçeklik denir.

EDEBİYATTA GERÇEKLİK:•Edebiyat eserindeki içeriğin gerçeklikle bağı vardır. Eseri oluşturan yazar ya da şair belli bir toplumsal gerçeklik içinde yaşamaktadır ve eserinde gerçekliği şöyle ya da böyle yansıtır.•Edebiyat eseri, yazıldıktan sonra da toplumsal gerçeklik içinde yer alır. Sonuçta o eseri okuyanlar belli bir toplumsal gerçeklik içinde bulunduğuna göre eserin gerçeklikle bağı başka bir biçimde sürmektedir. Kısacası yazmak da gerçeklikle ilişki kurmanın bir yoludur. • Yazar içinde yaşadığı gerçekten yola çıkarak eserini oluşturur. Ancak yaşanan doğal gerçeklik olduğu gibi değil, edebiyatın kuralları içinde esere yansır. Yani sanatçı doğal gerçekliği konu olarak ele alıp yeni bir gerçeklik içinde tekrar şekillendirir, kurgular; buna EDEBÎ GERÇEKLİK denir. • Sanat; nesnel, gerçek dünyanın öznel tasarımıdır. Bu durumda gerçeklikten yararlanmaları yönüyle, bilimle sanatın ayrı olmadığını, yalnızca yöntemlerinin farklı olduğunu söyleyebiliriz. • Edebiyat insana özgü özellikleri kurmacanın dünyasında dile getirir. • Edebî metnin konusu; doğa ile ilişki hâlindeki en geniş anlamıyla duyan, düşünen, tasarlayan, yaşayan insandır. Dolayısıyla edebî metinlerde insanla ilgili her konu işlenebilir. • Bilim de sanat da aynı gerçeklikle uğraşır. Sanat, gerçekliği insana özgü özelliklerden hareketle değiştirerek yeniden oluşturur, bilim ise açıklar. • Edebî metin yazılırken dönemin özelliklerinden ve o dönemdeki her türlü gerçeklikten yararlanılır. Ancak bu yararlanma, bilimin gerçeklikten yararlanmasından farklıdır. • Sanat gerçekliği değiştirip, dönüştürüp, yorumlayıp yeniden yaratır. • Edebî metinlerde; dönemin ilmî, felsefi, teknik ve sosyal alandaki verileri, siyasi tartışmaları kurmacanın olanaklarıyla işlenir.

3

Page 4: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

• Gazete haberi, tıbbi makale, sözleşme gibi metinler gerçekliği doğrudan doğruya ifade eder. Roman, öykü, şiir gibi türler ise doğal gerçekliği edebî ögelerle birleştirerek “kurmaca gerçeklik” hâline getirir. • Sanat eserleri de edebiyat eserleri gibi kurmacadır.

ŞİİRDE GERÇEKLİK VE ANLAM* “Sanat ya da edebiyat, bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır.” ifadesinden hareketle şiirde de gerçeğin değiştiğini söyleyebiliriz.* Şiirdeki gerçeklik, somut bir anlayışla sınırlı değildir. Bu gerçeklik, insanın sadece yaşadıklarıyla değil; sezgileri, tasarıları ve izlenimleriyle de ilgilidir.* Şair, şiirinin her okuyanda farklı duygular uyandırmasını amaçlar. Bu nedenle kelimelere yeni anlamlar yükler. Bu anlamları okuyucu kendisi hisseder. Bu şekilde şiirde farklı bir gerçeklik ortaya çıkar.

METİN – EDEBÎ METİNMETİN: Bir yazıyı şekil, anlatım ve yazım özellikleriyle oluşturan kelimelerin tamamına metin denir.EDEBÎ ESER (EDEBÎ METİN): İnsanın duygu ve düşüncelerini, özlem ve dileklerini estetik ölçüler içinde anlatan ve okuyucuda güzellik duygusu yaratan dil ürünlerine edebî eser(metin) denir.Özellikleri* Edebî eser okuyanı etkilemelidir.* Anlatımı güzel, düşüncesi sağlam ve özlü olmalıdır.* Konusu, ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmalıdır.* Eser zamanın süzgecinden geçtikten sonra toplumca anlaşılıp beğenilmelidir.* Duygu ve düşünceler belli bir edebî türe uygun olarak anlatılmalıdır.* Eser estetik ölçüler içinde, belli bir sanat anlayışıyla yazılmalıdır

ŞİİR VE ZİHNİYETZihniyet, bir dönemdeki dinî, siyasi, sosyal, ekonomik, sivil, askerî hayatın duygu, anlayış ve zevk bütünüdür.Her edebî metin sanatkârın dünya görüşünü, her sanatkâr da içinde yaşadığı çevrenin ve dönemin sanat anlayışını; sosyal, siyasi, dinî, ekonomik, askerî ve kültürel hayatının özelliklerini ve etkisi altında kaldığı geleneği yansıtır. İşte, sanatçının eserine yansıttığı, bir dönemdeki dinî, siyasi, sosyal, ekonomik, sivil ve askerî hayatın duygu, anlayış ve zevk bütününe zihniyet denir. Bu bakımdan bir şiir incelenirken sanatçının yetiştiği dönem, o dönemin sosyal, kültürel ve sanatsal özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır.Mesela Mehmet Emin Yurdakul şiirlerinde millî duygulara yer vermiştir. Bu duyguları işlemesinde içinde yaşadığı dönemin şartları, fikirleri ve sanat anlayışı etkili olmuştur.Yine Ahmet Haşim, bütün şiirlerinde ferdî konuları ve duyguları işlemiş; toplumsal konulara hiç yer vermemiştir. Çünkü Ahmet Haşim'in bağlı olduğu sanat anlayışı bunu gerektirmektedir.Göçer- konar bir medeniyetin içinde doğup yaşayan Karacaoğlan'ın şiirlerinde çok sık yer değiştirdiği ve memleketinden uzaklara gittiği için ayrılık teması önemli bir yer tutar.Âşık Veysel, şiirlerini daima dörtlüklerle ve hece vezniyle yazmıştır. Çünkü Âşık Veysel halk şiiri geleneğine bağlı bir sanatçıdır ve geleneği sürdürmektedir.Yunus Emre, tasavvuf eğitiminin verildiği tekkelerde yetişmiş bir şairdir. Tasavvufa göre dünya bir gurbettir. Can, Mutlak Varlık olan Allah'a dönecektir. Gerçek vatan Allah katı, gerçek sevgili de Allah'tır. Yunus Emre ve daha birçok şair, tasavvuf felsefesinin oluşturduğu zihniyetin etkisiyle şiirler yazmıştır. Dolayısıyla şiirler bu zihniyetin izlerini taşımaktadır.Buna karşılık Lale Devri’nde yaşamış olan ünlü divan şairi Nedim'in şiirlerinde, o dönemin Osmanlı Türkçesiyle Lale Devri’nin eğlenceye düşkün toplum hayatının izleri görülür.Orhan Veli Kanık, sanatlı anlatıma karşı çıkan Garip Akımı’nın temsilcisidir. Onun şiirlerinde söz sanatlarının görülmeyişi, yalın ve günlük dili tercih edişi, şekil, kafiye ve vezin kullanmayışı mensup olduğu akımın zihniyetiyle izah edilebilir.

4

Page 5: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Sanat, insanın zihniyet dünyasının yansımasıdır. Yani sanat; bir zihniyetin, bir duygunun, sosyokültürel yaşantının çeşitli sembollerle yansıtılmasıdır. Bu nedenle sanat eserleri az veya çok sosyokültürel tarihin birer belgesi olarak değerlendirilmelidirler. Bir eser hangi dönemde ortaya konmuşsa o dönemin izlerini taşır.Şiirlerin hangi döneme ait olduklarını dil özelliklerinden, şiirin şekil özelliklerinden, anlatım biçiminden, benzetmelerden, zevk ve sanat anlayışından hareketle tespit edebiliriz.Şiirimizin Beş Hececilerinden biri olan Faruk Nafiz Çamlıbel, Millî Edebiyat Akımı’nın etkisiyle millî bir şiir oluşturmak için çalışmıştır. Bunun için de şiirlerinin konularını daha çok Türk hayatından ve özellikle Anadolu'dan almaya gayret etmiştir. Millî bir edebiyatın oluşması için millî dili ve hece veznini ustalıkla kullanarak öncülük yapmıştır.Şair, "Sanat" adlı şiirde de Batı sanat anlayışıyla yerli ve millî sanat zevkini karşılaştırarak millî sanatın üstünlüğünü vurgulamaktadır. Dolayısıyla bu şiirde memleket edebiyatının ilkelerinin oluşturduğu zihniyetin etkileri görülmektedir.Özetle, bir şiiri incelerken şiiri ve şiirin bize iletmek istediği mesajı tam olarak anlayabilmemiz için dönemin zihniyetini iyi bilmemiz gerekir.

ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTİM)AHENK: Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.Şiirde ahenk; ustaca kullanılan ses akışı, söyleyiş, ritim, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.Şiirde ahengi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:1) VURGU: Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu, hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır. Ör:Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarıArkada zincirlenen yüksek Toros Dağları2) TONLAMA: Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma, üzüntü, özlem, hayranlık, sevgi gibi duygular belirginlik kazanır. Ör:Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan,Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.3) ÖLÇÜ: Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. a) Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.b) Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. c) Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür. 19. yüzyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.4) UYAK (KAFİYE):Dize sonlarındaki ses benzerliğidir. Yarım, tam, zengin ve cinaslı uyak gibi türleri vardır. 5) REDİF: Dize sonlarında geçen aynı görev ve aynı sesteki kelime ve eklerdir.

ŞİİRDE YAPI: Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Böylece dize, beyit, kıta, bent gibi nazım birimleri oluşur. Dize, beyit, dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni, tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.NAZIM BİÇİMİ: Bir şiirde dizelerin kümelenişinden, uyakların sıralanış düzeninden ve ölçü özelliklerinden doğan örgüye denir. (koşma, semai, varsağı; gazel, kaside…)Nazım biçimlerini belirlemede en temel ölçüt nazım birimidir.NAZIM TÜRÜ: Bir şiirin konusuna göre aldığı addır.(güzelleme, koçaklama, naat, mersiye…)NAZIM BİRİMİ: Bir manzumede anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya nazım birimi denir. Nazım birimi en az iki dizeden oluşmak üzere üç, dört, beş veya daha fazla dizeden oluşabilir.

a) MISRA (DİZE): Bir şiirin her bir satırına dize denir.b) BEYİT: İki dizeden oluşan nazım birimine beyit denir.

5

Page 6: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Ör: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibiOlmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi (Kanuni Sultan Süleyman)a) KITA(DÖRTLÜK): Dört dizeden oluşan nazım birimine kıta veya dörtlük denir. Ör:

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyimYeryüzünde yer beğenNereye dikilmek istersen,Seni oraya dikeyim! (Arif Nihat Asya)

b) BENT: İkilik ve dörtlük dışında kalan 3, 5, 7 veya daha fazla eşit sayıdaki dizelerden oluşan nazım birimine bent denir.

Bugün cumaBüyük annemi hatırlıyorumDolayısıyla çocukluğumuUzun olsaydı o günler!Yere düşen ekmek parçasınıÖpüp başıma götürdüğüm günler! (Cahit Sıtkı Tarancı)MENSUR ŞİİR* 19. yüzyılın yarısında Fransa’da doğmuştur.* Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı çeviriler, mensur şiirin ilk örnekleridir.* Mehmet Rauf’un “Siyah İnciler”i, Yakup Kadri’nin “Okun Ucundan, Erenlerin Bağından” adlı yapıtları mensur şiir türünden ürünlerdir.* Ölçü ve uyağa başvurulmaz.* Duygu ve hayallerin düzyazı biçimiyle şiirsel anlatılmasıdır.* Bu yazılarda iç ahenk önemlidir. Servetifünuncular tarafından kullanılmış, fazla yaygınlaşmamıştır.SERBEST NAZIM (ŞİİR)* Ölçüsüz ve uyaksız yazılan, belli kurallara bağlı olmayan şiirlerdir.* Türk edebiyatında serbest nazım, cumhuriyetten sonra gelişmiştir.* Serbest nazmın ilk örneklerini Nazım Hikmet vermiştir.ŞİİRDE TEMAHer eserin bir yazılış amacı, iletmek istediği bir mesaj vardır. Eserde iletilmek istenen mesaja "tema" denir. Şiirde daha çok duygu ve hayaller işlenir, bir şiirde yoğun olarak işlenen duygular ve hayaller şiirin temasını oluşturur. Şiiri oluşturan her birimin bir teması vardır. Bu temalar birleşerek şiirin ana temasını oluşturur. Şiirde işlenen temalar soyut bir kavram veya düşüncedir, bu soyut kavramlar şiir dışında da vardır. Şiirle somutlaştırılan temaya da "konu" denir. Temanın belirli bir bağlamda kişi, yer, zaman ve durum bildiren dil birlikleri ile sınırlandırılması, somutlaştırılması sonucu konu oluşur.Aşk tema, Leyla ile Mecnun arasındaki aşk konuÖlüm tema, Cahit Sıtkı şiirlerinde ölüm korkusu konuÖzgürlük tema, Türkiye’de kadınların özgürlüğü konuŞiirde işlenen temanın şiirin yazıldığı dönemle ve şairle ilişkisi vardır. Örnek:Mert dayanır, namert kaçarMeydan gümbür gümbürlenir Şahlar şahı divan açarDivan gümbür gümbürlenir

Yiğit kendini öğendeOklar menzilin döğendeŞeşper kalkana değendeKalkan gümbür gümbürlenir

Ok atılır kalesindenHak saklasın belâsındanKöroğlu'nun narasındanHer yan gümbür gümbürlenir (Köroğlu )

6

Page 7: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Şairin şiirde iletmek istediği mesaj yiğitlik ve yiğitliğin gücüdür. Şair savaş tasvirleriyle yiğitliği somutlaştırmıştır. Şiirin konusu “yiğitleri övme”dir.ŞİİR VE GELENEKBir toplumda kuşaktan kuşağa iletilen kültürel değerlere, alışkanlıklara; bilgi, töre ve davranışlara gelenek denir. Düğün geleneği, mevlit geleneği, bayram geleneği gibi.Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur. Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır. Halk ve aydın, tarihî akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır.Mesela Murat Çobanoğlu, geleneği Türk edebiyatının başlangıç tarihine dayanan halk edebiyatının bir temsilcisidir. O, dörtlüklerle ve hece vezniyle şiir kozasını oluştururken içinde yaşadığı kültürel ortamın etkisiyle farklı kavramlara ve kelimelere yer vererek geleneğin içinde özgünleşmiştir.Türk edebiyatında üç şiir geleneği vardır:1- HALK ŞİİRİ GELENEĞİ VE ÖZELLİKLERİ * Halkın içinden yetişmiş ve çoğu okur-yazar olmayan sanatçılar tarafından oluşturulmuştur. *Şiirler, sade bir halk Türkçesiyle söylenmiştir. *Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır. *Hece vezni kullanılmıştır. *Kafiyeye önem verilmiştir. *Aşk, tabiat, tasavvuf, yiğitlik gibi konular işlenmiştir. *Şiirler hazırlıksız olarak söylenmiştir. *Genellikle yarım kafiye kullanılmıştır. *Gelenek usta-çırak ilişkisiyle bugüne kadar gelmiştir. *Koşma, semai, varsağı, destan; ilahi, nefes; mani, türkü gibi nazım şekilleri vardır. *Halk şiiri geleneğinin en güçlü temsilcileri Karacaoğlan, Âşık Seyrani, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Erzurumlu Emrah, Gevheri'dir. *Bu geleneğin son dönem temsilcileri arasında Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Âşık Reyhani, Âşık Şeref Taşlıova ve Âşık Mahzuni Şerif'in önemli bir yeri vardır. 2- DİVAN ŞİİRİ GELENEĞİ VE ÖZELLİKLERİ*Divan edebiyatı, saray ve çevresinde gelişen ve aydın zümreye hitap eden bir edebiyattır. “Klasik Türk Edebiyatı” ismiyle de anılır. *Bu döneme ait şairlerin, şiirlerini topladıkları “divan” adı verilen birer kitapları vardır. Her şairin bir divanı olduğu için, divan edebiyatı ifadesi daha yaygındır. *Divan şiirinin dilinde Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar sıkça görülür. Bu dönemin Türkçesine “Osmanlı Türkçesi” denir. *Nazım birimi beyittir. *Aruz vezni kullanılmıştır. *Şiirlerde aşk, tabiat, din, tasavvuf gibi genellikle ferdî konular işlenmiştir. *Şiirlerde konu bütünlüğüne ve bütün güzelliğine değil, beyit güzelliğine yer verilmiştir. Yani en güzel şiiri yazmak değil, en güzel beyti yazmak amaçlanmıştır *Kaside, gazel, mesnevi, murabba, terkibibent, terciibent, rubai, şarkı gibi nazım şekilleri vardır.

GazelTahammül mülkünü yıktın Hülagu Han mısın kâfirAman dünyayı yaktın ateş-i sûzan mısın kâfir

Nedir bu gizli gizli âhlar çak-i girîbanlarAceb bir şûha sen de âşık-ı nâlân mısın kâfir

Sana kimisi canım kimi cânânım deyü söyler Nesin sen doğru söyle can mısın cânân mısın kâfir

Niçin sık sık bakarsın öyle mir’ât-ı mücellâyaMeğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir

Nedim-i zârı bir kâfir esir etmiş işitmiştim Sen ol cellâd-ı din ol düşmen-i iman mısın kâfir ( Nedim )

7

Page 8: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Kelimeler: ateş-i suzan: yakıcı ateş, çak-i giriban yaka yırtmalar, şuh: sevgili, âşık-ı nalan: ağlayıp inleyen âşık, mirat-ı mücella: cilalı ayna, hüsn: güzellik, Nedim-i zar: dertli Nedim3- MODERN ŞİİR GELENEĞİ:*Bu şiir geleneğinde şiirde ölçünün, nazım biriminin ve kafiyenin şart olmadığı savunulmuş ve ölçüsüz ve kafiyesiz şiirlerin örnekleri verilmiştir.*Sanatlı söyleyişin yerine yalın ve tabii söyleyiş benimsenmiştir.*Her türlü konu işlenmiştir.*Nazım birimi kullanılmamıştır.*Serbest şiir tarzı benimsenmiştir.*Şiirlerde sözcük dizilişi ve iç ahenk ön plandadır.*Bireysel duyguların ön plana çıkarıldığı bir şiir geleneğidir.*Somuttan çok soyuta hitap eden şiirlerdir. Örnek: ANLATAMIYORUMAğlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma, ellerinizle?Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce.Bir yer var, biliyorum;Her şeyi söylemek mümkün;Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;Anlatamıyorum. ( Orhan Veli KANIK )

ŞİİR YORUMLAMAAnlam, iletişim sırasında iletinin alıcıda uyandırdığı her türlü etkidir.Her anlam bir bağlamda oluşur ve farklı bağlamlarda farklı algılanabilir.Her şiirin anlamı birbirinden farklıdır ve şiiri her okuyan farklı bir şekilde anlamlandırır.Bir şiirin çeşitli zamanlarda, farklı kişilerce değişik yorumlanabilmesi şiirin çok anlamlılığındandır.Okurun bilgi, kültür seviyesi, zevk ve anlayışı, ruh hâli, yaşı, yaşadığı ortamı şiiri farklı anlamlandırmasında etkilidir.Bir şiiri yorumlarken şunlara dikkat etmek gerekir:-Şiirin yazıldığı dönemin şartlarına,-Şairin edebî kişiliğine,-Şairin bağlı olduğu geleneğin özelliklerine,-Şiirin çok anlamlı olduğuna.Şiirler çok anlamlılığını sözcüklere yüklenen yeni anlamlarla kazanır. Bu şekilde farklı yorumlanabilen, yoruma açık metinlere "açık metin" denir. Açık metinlerde duygu, düşünce, olay ayrıntılarıyla anlatılmaz, boşluklar bırakılır; okuyucu bu boşlukları kendi istek ve beklentilerine göre yorumlar. Yorumlama yapılırken şiiri meydana getiren parçalar arasında ilişki kurulmalı, her parçanın bütün içindeki işlevi belirlenmelidir. Örnek:Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim;İnan ki her ne demişsem, görüp de söylemişim.Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:Sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek.Yukarıdaki şiirden aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?A) Şair, görmediği şeyler hakkında konuşmaz.B) Şairin sözleri hayal dünyasının izlerini taşır.C) Şair, başkalarının hoşuna gitmese de doğruyu söyler.D) Hayaller, gerçekleri çarpıtabilir.E) Söylediklerimiz gördüklerimizden farklı şeyler olmamalıdır. Yanıt: B

8

Page 9: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

METİN VE ŞAİR Bir şiir, onu kaleme olan şairin izlerini taşır. Şairin kişiliği, kültür birikimi, dünya görüşü, sanat ve hayat anlayışı şiirin oluşumunda etkilidir. Şairle ilgili bu özellikleri bilmek, şiiri yorumlamamıza yardımcı olur.Bir şiir bire bir şairin hayatını anlatmaz, bu yüzden bir belge değildir. Örnek:ÇOBAN ÇEŞMESİDerinden derine ırmaklar ağlar,Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,Ey suyun sesinden anlayan bağlar,Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi? Gönlünü Şirin’in aşkı sarıncaYol almış hayatın ufuklarınca;O hızla dağları Ferhat yarıncaBaşlamış akmaya çoban çeşmesi... ( Faruk Nafiz Çamlıbel )MANZUME VE ŞİİRMANZUME: Ölçü ve uyak gözetilerek nazım biçiminde yani dizeler hâlinde yazılan metinlere “manzume” denir. Manzumelerin sanat değeri taşıyanlarına da “şiir” denir.** Ölçülü ve uyaklı manzum parçalardır.** Öğretici konular ve akılda kolay kalması istenen düşünceler bu nazım şekliyle yazılır.** Estetik kaygı taşımazlar.** Çağrışım yönü ve imgeleme zayıftır.** Manzum hikâyeler birer manzumedir.Yahya Kemal’in Nazar şiiri, Mehmet Akif’in Küfe ve Seyfi Baba şiirleri gibi. MANZUM HİKÂYE: Nazmın nesre yaklaştırılmasıyla ortaya çıkan bir türdür.** Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir.** Mensur hikâyelerdeki gibi olay, yer, zaman, kahramanlar vardır.** Daha çok ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir.** Ölçü ve uyağa dikkat edilir.** Anlam alttaki dizelerde devam eder.** Karşılıklı konuşmalara yer verilir.** Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir.** Bu nazım şeklini edebiyatımızda ilk kez Servetifünuncular denemiştir. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy bu türde başarılı örnekler vermişlerdir. (Mehmet Akif’in Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi şiiri… ) MANZUME VE ŞİİR ARASINDAKİ AYIRICI ÖZELLİKLER: * Şiirde anlatılanları düzyazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düzyazıyla ifade edebiliriz.* Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır.* Şiirde bireysellik, duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular, yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir.* Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır.*Şiirler genellikle sanatsaldır. Manzumeler ise genellikle öğreticidir. *Şiirlerde edebî sanatların geniş bir yeri vardır fakat manzumelerde yoktur.

9

Page 10: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

SUNUM VE SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİSUNUM: Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli noktaları öne çıkaran; bir çalışma sonucunu açıklayan; laboratuvar araştırmalarını sunan, anket sonuçlarını ifade eden; önemli olay ve olguları dile getirmek üzere yapılan konuşmalara sunum adı verilir. Toplumda her an insanlarla iletişim içindeyiz. Konuşurken, yazarken, bakarken her zaman bir iletişimle, bir sunumla karşı karşıyayız. Lokantayı seçerken bile garsonların servisine dikkat ederiz. Öğretmenlerimizin sunum şekli dersi daha iyi anlamamızı sağlar. Sonuç olarak hayatımızın her köşesinde karşılaştığımız sunum konusunu bilmemiz ve en etkili biçimde kullanmamız gerekir.Sunumdan önce yapılması gerekenler:- Öncelikle bir konu seçilmelidir. Bu konu güncel olmalıdır.- Sunumun amacı belirlenmelidir.- Yeterli çalışma yapılmalı, konuya hâkim olunmalıdır.- Sunum hazırlığında bol ve değişik kaynaktan yararlanılmalıdır.- Sunum yeri önceden görülmelidir.- Prova yapılmalı, kullanacak malzemeler kontrol edilmelidir. Sunum sırasında yapılması gerekenler- Sunum kaygısı kontrol altına alınmalı, heyecana hâkim olunmalıdır. - Kişi “Hoş geldiniz” diyerek kendisini tanıtmalı, sunumun konusunu ve amacını söylemelidir. - Sunum esnasında ciddi, ağırbaşlı olunmalı; temiz ve derli toplu görünülmelidir.- Konuşma anında ses tonuna, jest ve mimiklere dikkat edilmeli; sahneyi veya kürsüyü rahat kullanmaya özen göstermelidir.- Konuşmacı dinleyicilerle, başta bakışlar olmak üzere, vücut diliyle iletişim kurmalıdır. - Konuşmacı kelimelerin doğru telaffuzuna özen göstermelidir.- Sunumda bilgisayar, CD, disket, projeksiyon cihazı, slayt makineleri, mikrofon gibi teknolojik araçlardan faydalanabiliriz.- Sunumda, gerektiğinde daha önce hazırlanmış bazı belgeler, grafikler ve şekiller kullanılabilir. Sunumla slayt geçişi uyumlu olmalıdır.- Sunumda gereksiz ayrıntılara girilmemelidir.Sunum sonrasında yapılması gerekenler- Sunumda verilmek istenenler özetlenerek ifade edilmelidir. - Konuşmacı dinleyicilere teşekkür etmeli, onların soru sormalarına müsaade etmelidir.- Konuşmacı sorulan sorulara tartışmaya girmeden doyurucu, açık ve net cevaplar vermelidir.

SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİA.KARŞILIKLI KONUŞMALAR1. DİYALOG: İki ya da daha çok kişinin karşılıklı konuşmalarıdır. Bir diyalogdan söz edebilmek için bir alıcı ve vericinin varlığıyla iletilmek istenen bir mesaj gereklidir.İletişimde bulunan kişiler görsel ya da işitsel işaretler yoluyla diyalog kurabilirler. Diyalogda ulaştırılmak istenen mesaj belli kodlar (dil) aracılığıyla iletilir. 2. MÜLAKAT(GÖRÜŞME): İki kişi veya bir kişi ile bir grup arasında sözlü bilgi alışverişidir. Belirli bir amaç doğrultusunda yapılan yüz yüze görüşmedir. Bu bilgi alışverişi her zaman olmasa da genellikle planlanmıştır. İki tarafın da konuşma ve dinlemesini içerir.Mülakat yöntemleri ve türleri:Herhangi bir iş görüşmesi farklı şekillerde uygulanabilir. Görüşmeciler, farklı görüşme yöntemlerini uygulayarak söz konusu pozisyon için en uygun adayı belirlemeye çalışırlar. Görüşmenin çeşidine göre, görüşmenin yapısı, sorulacak sorular ve ölçülmek istenen nitelikler ve yetkinlikler farklılık gösterebilir. Altı farklı görüşme çeşidinden bahsedebiliriz: 1.Bire Bir Görüşmeler 2.Panel Görüşmeler 3.Çalışma Arkadaşları Grubu4.Sıralı Görüşmeler 5.Değerlendirme Merkezi 6.Telefon Görüşmeleri

10

Page 11: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

B.TOPLULUK KARŞISINDA KONUŞMALAR1. NUTUK(SÖYLEV): Bir topluluğa belli düşünceleri aşılamak, o topluluğu duygulandırıp coşkulandırmak amacı taşıyan güzel ve etkili konuşmalardır.* Eskiden buna “hitabet”, konuşana “hatip” denirdi. *Bizde ilk söylev ürünü ORHUN YAZITLARI’dır. 2. KONFERANS: Uzman bir kişi tarafından, dinleyicileri belli bir konuda bilgilendirmek için yapılan konuşmalardır. Konferanslar, genellikle kapalı mekânlarda verilir ve çeşitli alanlarda (sanat, edebiyat, bilim, siyaset vb.) olabilir.Konferansın konusu, kim tarafından verileceği ve saati önceden ilan edilir.3. SEMİNER: Belirli bir bilim dalındaki gelişmeleri, belli bir bilgi düzeyine sahip kimselere tanıtmak amacıyla düzenlenen ve konunun değişik bölümleri, bu bilim dalında otoritesi ve yeteneği kabul edilen kişiler tarafından açıklanan toplantılardır.

C.TARTIŞMA TÜRLERİ1. TARTIŞMA: Önceden belirlenmiş bir konu üzerinde farklı görüşlere sahip kişilerin bir araya gelerek konuyla ilgili görüşlerini bildirmek, düşüncelerini savunmak ve konuyu çözümlemek için yaptıkları konuşmalardır. Tartışmanın Amaçları:a. Bir konu çevresinde lehte ve aleyhte karşılıklı düşünceleri ortaya koymakb. Problemlere cevap ve çözüm bulmakc. Gerçek, doğru, iyi ve güzel olanı birlikte aramakTartışmanın Kuralları:a. Saygılı, hoşgörülü, sabırlı ve nazik olmakb. Kurallara ve süreye uymakc. Peşin hükümlerden kaçınmakd. Konu dışına çıkmamakBaşkanın Görevleri: a. Konuyu ortaya koyup sınırlamakb. Konu dışına çıkılmasına ve suçlamalara izin vermemekc. Tartışmanın kurallara uygun yürütülmesini sağlamak d. Tartışmanın bir sonuca ulaştırılmasını, bu sonucun da bir rapor hâline getirilmesini sağlamak 2. PANEL: Toplumu ilgilendiren bir konunun dinleyiciler önünde, sohbet havası içinde, uzmanları tarafından tartışıldığı konuşmalara panel denir. Özellikleri:a. Panel bir düşünce alışverişidir. Bu yüzden samimi bir ortamda geçer.b. Amaç kesin sonuçlara varmaktan çok konuyu çeşitli yönleriyle ortaya koymaktır.c. Açık oturum ile panel özellikleri yönüyle birbirlerine çok benzerler. Hatta bazı kitaplarda panel ile açık oturum aynı konuşma türü olarak verilir. Arada sadece üslup farkı vardır.d. Panelde de bir başkan bulunur. Konuşmacı sayısı 3 ile 6 arasında değişebilir.e. Konuşmacılar, uzmanı oldukları konunun ayrı birer yönünü ele alırlar. Konuşmalar, açık oturumda olduğu gibi başkanın verdiği sıraya ve süreye göre yapılır.f. Panelin sonunda, dinleyiciler panel üyelerine soru sorabilirler. Tartışma dinleyicilere de geçerse o zaman tartışma, forum şekline dönüşür.3. SEMPOZYUM (BİLGİ ŞÖLENİ): Bir konunun uzmanları tarafından bir veya birkaç oturumda, çeşitli yönleriyle ele alınıp incelenmesi ve dinleyicilere sunulmasıdır. Konuşmalar 20 dakika ile sınırlıdır. Sempozyum bir veya birkaç gün sürebilir. Bilgi şölenini, oturum başkanı yönetir. Konuşmacı üyelerin sayısı üç ile altı arasında değişebilir. Konuşmaların sonunda oturum başkanı, konuyu özetler ve çıkan sonucu dinleyicilere aktarır.

4. AÇIK OTURUM: Geniş halk kitlelerini ilgilendiren bir konunun, uzmanlarınca bir başkan yönetiminde dinleyici grubu önünde tartışıldığı konuşmalara açık oturum denir. Açık oturum, büyük

11

Page 12: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

bir salonda dinleyiciler önünde yapılabileceği gibi stüdyoya davet edilen dinleyiciler önünde veya dinleyici grubu olmadan da radyoda ya da televizyonda yapılabilir.Konuşmacı sayısının üç veya beş kişi olarak tespit edildiği açık oturumlarda başkan önce konuyu açıklar, sonra konuşmacıları tanıtır ve sırayla söz verir.Başkanın konu hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Başkan, sırasıyla ve dönüşümlü olarak konuşmacılara sorular yöneltir, gerektiğinde kısa bir değerlendirme yapar. Tartışma boyunca tarafsız olmak, konuşmacılara verilen süreyi dengeli bir şekilde ayarlamak, tartışma kurallarının dışına çıkılmasını engellemek başkanın görevleri arasındadır.Açık oturumun süresi konuya göre ayarlanmalıdır.5. FORUM: Bir başkanın yönetiminde, toplumu ilgilendiren bir konuda, farklı gruplardan oluşan dinleyicilerin söz sırası alarak konuşma kuralları içerisinde yaptıkları tartışmalara forum denir.Forum, panelin devamında yapılacaksa başkan, panelin süresini bir saat; forumun süresini de yarım saat olarak sınırlayabilir. Bu durumda, panelden sonra forum yapılacağı konuşmalara başlanmadan duyurulmalıdır.Forum, toplu tartışmaların başlı başına bir çeşidi sayılmamakla birlikte, dinleyicilerin konu üzerinde daha aktif ve farklı bakış açılarıyla düşünmelerini sağlar. Foruma davet edilen uzmanların görüşlerine de müracaat edilerek ortaya çıkabilecek yanlış anlayışların önüne geçilir.Esasen forumda amaç belli kararlara varmak değil, konuyu değişik anlayışlarla, farklı boyutlarıyla ortaya koymaktır.Forumda söz alan dinleyiciler, konuyla ilgisi olmayan özel sorunlarına değinmemelidir.Sorular kısa, açık ve net olmalı, tartışma saygı kuralları içerisinde, kırıcılıktan uzak, samimi bir hava içerisinde yapılmalı, tartışmadan beklenen amaca yardımcı olunmalıdır.6. MÜNAZARA: Bir tezle antitezin, iki grup arasında bir hakem heyeti (jüri) huzurunda tartışıldığı seviyeli konuşmalardır. Tartışmalarda yarışma kaygısı olmadığı hâlde, münazaralar birer fikir ve söz yarışmasıdır. Münazaralar genellikle sınıf ortamında yapılan tartışmalardır.Tartışmalar için geçerli olan kurallar, münazaralar için de geçerlidir.

12

Page 13: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

METİNLERİN SINIFLANDIRILMASIMetinler “Edebî(Sanatsal) Metinler” ve “Öğretici Metinler” diye iki ana grupta incelenir.

EDEBÎ(SANATSAL) METİNLER:1. Kurmaca metinlerdir. Sezdirmek, çağrıştırmak, bir güzellik ortaya koymak esastır.2. Dil ögelerine yan anlam değeri yüklenir, mecazlı ifadeler kullanılır.3. Anlatıma çağrışım ve duygu değeri kazandırılır ve okuyucunun farklı anlamlar çıkarması sağlanır.4. Kurmaca eserler bir başka benzeri olmayan, her biri tek olan eserlerdir.5. Dil sanatsal (şiirsel) işlevde kullanılır.6. Düşsel ögelere (imgelere) yer verilir.7. Estetik hep en önemli ögedir. Yararı görünür değil ama yaşamsaldır, “insan” içindir.8. Söz ve anlam sanatlarından yararlanılır.9. Özneldir, özgündür, kalıcıdır.10. Üslup kaygısı vardır; betimleyici, öyküleyici ve açıklayıcı anlatıma yer verilir.Edebî (Sanatsal) Metinler iki ana grupta incelenir.

A. OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN METİNLERI.ANLATMAYA DAYALI METİNLER1. Roman 2. Hikâye 3. Halk Hikâyesi 4. Manzum Hikâye 5. Masal 6. Destan 7. Mesnevi 8. Fabl 9. Mensur ŞiirII. GÖSTERMEYE DAYALI METİNLER1. GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU 2. MODERN TİYATROa. Karagöz ve Hacivat a. Trajedi (Tragedya)b. Orta Oyunu b. Komedi (Komedya)c. Meddah c. Dramd. Seyirlik Köy Oyunları

B. COŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLERI. ŞİİRLER1. Lirik Şiir 2. Epik Şiir 3. Didaktik Şiir 4. Pastoral Şiir 5. Satirik Şiir 6. Dramatik Şiir

ÖĞRETİCİ METİNLER:1. Gerçekliğin ön planda olduğu metinlerdir. 2. Dil ögelerine yan anlam değeri yüklenmez, mecazlı ifadeler kullanılmaz.3. Okuyucu yeni ve farklı anlamlar çıkaramaz.4. Belli bir amaç doğrultusunda yazılan ve benzerleri olan eserlerdir. 5. Dil göndergesel işlevde kullanılır.6. Düşsel ögelere(imgelere) yer verilmez.7. Öğretmek, açıklamak, bilgi vermek, göstermek amaçlanır. Yazarla okuyucu arasında öğretme - öğrenme ilişkisi vardır.8. Dil açık ve anlaşılırdır.9. Nesneldir, değişkenlik gösterebilir.10. Üslup kaygısı yoktur. Açıklama, tanık gösterme, örnekleme ve bilimsel betimlemeden yararlanılır.

A. GAZETE ÇEVRESİNDE OLUŞAN METİNLER1. MAKALE 2. DENEME 3. FIKRA 4. SÖYLEŞİ 5. ELEŞTİRİ 6. RÖPORTAJ7. HABER YAZILARI

B. KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN METİNLER1. ANI (HATIRA)2. GEZİ YAZISI 3. BİYOGRAFİ 4. OTOBİYOGRAFİ 5. GÜNLÜK 6. MEKTUP

13

Page 14: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

C. BİLİMSEL METİNLER D. TARİHÎ METİNLER E. FELSEFİ METİNLER

EDEBÎ (SANATSAL) METİNLERA. OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN METİNLERI. ANLATMAYA DAYALI METİNLER1. ROMAN: Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayların anlatıldığı uzun yazılardır.*Dünyada ilk örneği İspanyol yazar Miguel de CERVANTES’in “DON KİŞOT” adlı eseridir.(16.yy.)*Bir görüşe göre Fransız yazar François Rabelais’in 15. yy.da yazdığı baba-oğul iki devin macerasını anlatan Gargantua ve Pantagruel adlı eseri ilk sayılır.*Romanda şahıs kadrosu geniş, kişi ve çevre tanıtımı ayrıntılıdır.*Bir ana olay ve buna bağlı küçük olaylardan(olay örgüsü) oluşur.*Olay anlatımı ayrıntılıdır.*Romanların çoğunda bir tez, bir mesaj vardır.*Romanlar temsil ettiği akıma göre “romantik roman, realist roman, natüralist roman” diye adlandırılır.*Konusuna göre “aşk romanı, macera romanı, polisiye roman, tarihî roman” diye adlandırılır.*Roman asıl niteliklerini romantizm ve realizm dönemlerinde kazanmıştır.*Bizde roman Tanzimat ve sonrası dönemde görülür.*Önce çeviriler yapılır, sonra yerli romanlar yazılır.*Bizde romanın yerini divan edebiyatındaki mesneviler tutardı.*İlk çeviri roman TELEMAK(Fenelon)-Yusuf Kâmil Paşa(1862)*İkinci çeviri SEFİLLER(Victor Hugo)-çevireni belirsiz(1862)*Üçüncü çeviri ROBİNSON CRUSOE(Daniel Defoe)-Ahmet Lutfi(1864)*Dördüncü çeviri MONTE KRİSTO KONTU(A. Dumas Pere)*İlk Türk romanı TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT(Şemsettin Sami-1870)*İlk edebî roman İNTİBAH (Namık Kemal)*İlk realist roman ARABA SEVDASI (Recaizade Mahmut Ekrem)*İlk psikolojik roman EYLÜL (Mehmet Rauf)*İlk köy romanı KARABİBİK (Nabizade Nazım)*İlk tarihî roman CEZMİ (Namık Kemal)*Batılı anlamda ilk gerçek romancı Halit Ziya UŞAKLIGİL*Batılı anlamda ilk romanımız MAİ VE SİYAH (Halit Ziya)*Türk realizminin ve romanının öncüsü Halit Ziya UŞAKLIGİL

2. HİKÂYE(ÖYKÜ):Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayların anlatıldığı kısa yazılardır.*İnsan yaşamının bir bölümünü yere ve zamana bağlı olarak anlatan yazılardır.*İlk örneği Giovanni BOCCACİO’nun “DECAMERON” adlı eseridir. (14. yy.)*18.yy.da Voltaire öyküler yazar. *Gerçek öykü devri 19. yy. sonlarında realistlerle başlar.*Guy de MAUPASSANT ve Alphonse DAUDET öykü örnekleri verir.*Bizde ilk öykü denemesi Emin Nihat’ın “MÜSAMERETNAME”sidir.(1873) Uzun kış gecelerinde anlatılan 12 hikâyeden oluşur.*Batılı anlamda ilk öyküler A. Mithat Efendi’nin LETAİF-İ RİVAYAT adlı 24 kitaplık hikâye serisidir.*Modern hikâyecilik ise (kısa öyküler) Samipaşazade SEZAİ’nin “KÜÇÜK ŞEYLER”iyle başlar.*Hikâyeler serim, düğüm, çözüm denen üç bölümden oluşur.*Hikâyeler oluşum tekniğine göre ikiye ayrılır: a)KLASİK HİKÂYE b)MODERN HİKÂYEA. KLASİK HİKÂYE(OLAY HİKÂYESİ/MAUPASSANT TARZI HİKÂYE):*Bu tarz hikâyelere Klasik Vaka Hikâyesi de denir. Olay öykülerinde olaylar zinciri; kişi, zaman, yer ögelerine bağlıdır.

14

Page 15: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Olaylar tüm tezli eserlerde olduğu gibi serim-düğüm-çözüm sıralamasına uygun anlatılır.*Bu tarzı geliştiren Guy de Maupassant’dır. *Bizde en önemli temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Halit Ziya, Hüseyin Cahit Yalçın, A. Hikmet Müftüoğlu, Mehmet Rauf, Sabahattin Ali, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim, Refik Halit Karay Maupassant tarzı hikâyeler yazmıştır.

B. MODERN HİKÂYE(DURUM HİKÂYESİ/KESİT HİKÂYESİ/ ÇEHOV TARZI ÖYKÜ):*Bunda olay pek önemli değildir, hatta çoğu zaman belli kişiler bile yoktur. *Yazarın kendi içiyle konuşur gibi bir havası vardır.*Merak ögesi ikinci plandadır.*Kişilerin yaşam koşulları, zaman ve yer anlatılmaktan çok sezdirilir.*Şiirsel bir anlatımı vardır.*Modern hikâyenin kurucusu Anton ÇEHOV’dur.*Bizde ise Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal’dır.

3. HALK HİKÂYESİ: Bizde hikâye türünün en eski örnekleri sayılan ve destandan modern hikâyeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir. *16. asırdan itibaren görülür ve genellikle âşıklar tarafından nazım-nesir karışık söylenir.*Nesilden nesile aktarılır, yer yer masal ve destan özellikleri gösterir. Destandan farkları: *Tarihî bir olayın olması şart değildir.*Nazım-nesir karışıktır. Zamanla nesir nazma üstünlük kazanmıştır.*Şahıslar ve olay anlatımı daha realisttir.*Kahramanlıktan çok aşk maceraları konunun ağırlığını teşkil eder.(Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber vb.)

4. MANZUM HİKÂYE: Şiir şeklinde yazılan hikâyelerdir. Öyküden tek farkı şiir biçiminde yazılmış olmasıdır. Bu tür hikâyelerde didaktik şiir özelliği görülür.*Hikâyede bulunan bütün özellikler (olay, yer, zaman, kişiler) manzum hikâyede de bulunur.*Tanzimat’tan itibaren ortaya çıkmıştır. *Bu tür için ilk adımları Recaizade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci atmıştır.*Bu tür Servetifünun Dönemi’nde en etkili hâle gelmeye başlamıştır.*En büyük iki temsilcisi Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy’dur.*Tevfik Fikret’in “Balıkçılar” ve “Hasta Çocuk” gibi; Mehmet Akif Ersoy’un ise “Küfe”, “Seyfi Baba”, “Mahalle Kahvesi”, “Hasta” şiirleri bu türün önemli örnekleridir.*Beş Hececiler ve Yahya Kemal de manzum hikâyeler yazmıştır.*Manzum hikâyeler düşündürücüdür, eğiticidir.*Manzum hikâyede her olay işlenebilir.

5. MASAL: Sözlü gelenekte oluşan, genellikle olağanüstü olayları kendine has bir dille anlatan bir

türdür. Anonimdir, sonradan yazıya aktarılır.*Yer ve zaman belirsizdir. *Evrensel temalar işler. *Nazım-nesir karışık olabilir. *Çoğunlukla bir tekerlemeyle başlar. *Anlatım kısa ve yoğundur.*Kahramanlar cin, peri, dev gibi olağanüstü varlıklardır.*Genellikle -miş’li geçmiş zaman kullanılır.*Eğiticilik esastır.(Didaktik yönü var.) *İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür; sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.*Bir kısmı hayvanlarla ilgilidir.*Günümüzde yapay masallar da yazılmaktadır. *Türk masallarını Eflatun Cem Güney ve Pertev Naili Boratav derlemiştir.

15

Page 16: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Bizde Keloğlan Masalları ünlüdür.*Bin Bir Gece Masalları (Arap) *Grimm Kardeşlerin Masalları (Alman)*Kelile ve Dimne (Hint) *Perrault Masalları (Fransız)*Andersen Masalları (Danimarka) 6. DESTAN: Toplumu derinden etkileyen savaş, kıtlık, göç, deprem gibi olayları anlatan uzun şiirlerdir. Nazım-nesir karışık olan çok az destan vardır. Destanlar doğal ve yapay destan diye ikiye ayrılır.a. DOĞAL DESTAN: Toplumu derinden etkileyen olayların sözlü gelenekte destanlaşması ve yayılmasıyla oluşur. Sonradan yazıya aktarılır. Yazarı belli değildir.Doğal destanların üç oluşum aşaması vardır:*Doğuş Safhası (Çekirdek Aşaması): Olayın yaşanması*Yayılma Aşaması: Olayın destanlaşması ve dilden dile yayılması*Derleme(Yazıya Geçme/Tespit) Aşaması: Destanın çok sonra yazıya aktarılması

b.YAPAY(YAPMA) DESTAN: Toplumu derinden etkileyen bir olayın bir şair tarafından destanlaştırılmasıyla oluşur.Kaybolmuş Cennet (Milton), Kurtarılmış Kudüs (Tasso), Çılgın Orlando (Ariosto), İlahi Komedya (Dante), Henriade (Voltaire), Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)

7.MESNEVİ: Edebiyatımızda roman ihtiyacını karşılayan bir biçimdir. İranlıların icadıdır. Her beyti kendi arasında uyaklıdır.*Uyak düzeni aa, bb, cc, dd, ee, ff… şeklindedir.*Bundan dolayı çok uzun yazmaya uygun bir biçimdir.*Firdevsî’nin Şehname’si 60.000 beyit, Mevlana’nın Mesnevi’si 26.000 beyittir.*Mesnevilerde konu sınırı yoktur. 8.FABL: Genellikle ahlak dersi veren, didaktik ve alegorik bir türdür.*İnsanlar arasında yaşanan ibret verici olayları hayvanlar, cansız varlıklar ya da bitkiler arasında geçiyormuşçasına anlatan türdür.*Düzyazı da olabilir, şiir de olabilir.*La Fontaine’in fablleri ünlüdür. (Ağustosböceği ile Karınca, Karga ile Tilki, Kurt ile Kuzu vb.)

9. MENSUR ŞİİR: Duygu, düşünce ve hayalleri şiirde görüldüğü incelikte anlatan, ancak ölçüye ve uyağa bağlanmayan bir yazı türüdür.*Türk edebiyatında mensur şiire “mensure” de denir.*Mensur şiir türü 19. yy.ın II. yarısında Fransa’da doğmuş, bu terim ilk defa Baudelaire’in “Küçük Mensur Şiirler” adlı eserinde kullanılmıştır.*Mensur şiir türü edebiyatımıza Halit Ziya’nın “Mensur Şiirler” adlı eseriyle girmiş; Servetifünun, Fecriati, Millî Edebiyat dönemlerinde bu alanda çok eser verilmiştir.*Mensur Şiirler, Mezardan Sesler (Halit Ziya Uşaklıgil)*Siyah İnciler (Mehmet Rauf)*Erenlerin Bağından, Okun Ucundan (Yakup Kadri)*Damla Damla (Ruşen Eşref Ünaydın)*Harap Mabetler (Halide Edip Adıvar)

II. GÖSTERMEYE DAYALI METİNLER1. GELENEKSEL TÜRK TİYATROSUa. KARAGÖZ İLE HACİVAT: Gölge oyunudur. Deriden kesilen ve “tasvir” denen şekillerin ışık yardımıyla perdeye yansıtılmasıyla oluşur.*14. yy.da Orhan Bey zamanında yaşadıkları ve idam edildikleri öne sürülen iki kişiden esinlenilmiştir.

16

Page 17: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*17.yy. sonrası yaygınlaşmış, 19. yy.da yazıya aktarılmıştır.*4 bölümden oluşur:a) Mukaddime(Giriş) b) Muhavere(Söyleşme) c) Fasıl(Oyun) d) Bitiş*Karagöz okumamış halkı, Hacivat aydınları ve yarı aydınları temsil eder.* Karagöz ve Hacivat’ta birçok yardımcı oyuncu yer alır.(Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryaki, Rumelili, Kayserili, Arnavut, Kürt vb.) b. ORTA OYUNU: Genellikle açık alanda, halkın ortasında oynanan doğaçlama bir oyundur.*Kavuklu ve Pişekâr diye iki ana oyuncusu vardır.* “Palanga” denen oval bir alanda, “yeni dünya” denen bezsiz bir paravan ve “dükkân” denen iki katlı bir kafes dekoruyla oynanır. (yeni dünya= ev, dükkân= iş yeri)*Bunun da mukaddime, muhavere, fasıl, bitiş bölümleri vardır.*Kavuklu Karagöz’ün, Pişekâr Hacivat’ın meydana inmiş şekli gibidir.*Bunda da Arap, Acem, Frenk, Balama, Laz, Kürt, Kastamonulu, Yahudi gibi birçok yardımcı oyuncu bulunur. Ayrıca kadın kılığında erkek de (zenne) yer alır.c. MEDDAH: Tek kişilik tiyatrodur.*Perde, sahne, dekor, elbise, kişiler yoktur.*Meddah, bütün kişileri kendisi ağız taklidi yoluyla canlandırır. Hayvanları da taklit eder.*Elindeki sopasından ve boynuna doladığı mendilinden başka aksesuarı yoktur.*Genellikle kapalı alanlarda ve yüksekçe bir yerde oyununu sergiler.*Bir bakıma eskinin stand-upçıları gibidir.d. SEYİRLİK KÖY OYUNLARI: Türk tiyatrosunun kaynakları içerisinde seyirlik köy oyunlarının özel bir önemi vardır. Anadolu’daki pek çok köyde devam ettirilen bu oyun geleneğinin tarihi binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Bunlar doğaçlama oyunlardır. Oyuncular köylülerdir. Basit oyunlardır.

2. MODERN TİYATRO: Dramatik şiir türü modern tiyatroda kullanılan bir şiir türüdür.a. TRAJEDİ (TRAGEDYA): Seyircide korku ve acıma hisleri uyandırarak onu kötü duygulardan arındırmayı amaçlayan tiyatro türüdür. Sıkı kuralları vardır. Bazıları şunlardır: *Konu seçkin insanların (soyluların) hayatından veya mitolojiden yani tanrılar arası ilişkiden alınır. *Kahramanlar sadece soylular ve tanrılardır.*Üslup kusursuz ve işlenmiştir. Kaba sözlere yer verilmez. *Çirkin olaylar seyircinin önünde gerçekleşmez, koro tarafından haber verilir. *Üç birlik kuralına (yer-zaman-olay birliği) uyulur. Oyun aynı yerde ve aynı dekorda oynanır. Olaylar bir günlük zaman diliminde geçecek izlenimi verir. Bu nedenle oyun olayın sonundan seçilir. Önceki olaylar koro tarafından anlatılır.* 5 perdeden oluşur.*En ünlü trajedi şairleri:Eski (Klasik) Yunan’da: Euripides, AiskhylosKlasik Fransız Edebiyatında: Corneille, Racineb. KOMEDİ (KOMEDYA): İnsanları güldürerek eğitmeyi amaçlayan tiyatro türüdür. Her gülünç şeyin altında ders alınacak acı bir gerçeğin olduğuna inanılır. Özellikleri:*Konu günlük hayattan ve sosyal olaylardan alınır. *Kahramanlar sıradan insanlar, cahiller veya sonradan görmelerdir. Bazen yüksek tabakadan da olur.*Üslupta kusursuzluk aranmaz, kaba sözlere ve küfürlere yer verilir.*Çirkin ve kaba olaylar seyircinin gözü önünde gerçekleştirilir.*Üç birlik kuralına uyulur.* 5 perdeden oluşur.Karakterlerin gülünç ve eksik yanlarını anlatan komedilere Karakter KomedisiToplumdaki gülünçlükleri ve aksaklıkları anlatan komedilere Töre KomedisiOlayları merak uyandıracak şekilde anlatan komedilere Entrika Komedisi denir.Komedi, 17. yy.dan sonra düzyazıyla da yazılmaya başlanmıştır.

17

Page 18: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

En ünlü komedi yazarları:Eski Yunan’da: Aristophanes Klasik Fransız Ed: Molierec. DRAM: 19. yy.da trajedinin sıkı kurallarını yıkmak için romantikler tarafından çıkarılmış bir tiyatro türüdür. Özellikleri:*Konu günlük hayattan veya tarihin herhangi bir döneminden alınır. *Hem acıklı hem komik olaylar aynı oyunda iç içe bulunur. *Kahramanlar hem soylular, hem sıradan insanlar olabilir.*Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.*Her tür olay seyircinin karşısında gerçekleştirilir.*Şiir-düzyazı karışık hâlde bulunur.*Perde sayısı isteğe bağlıdır.*En ünlü dram yazarları Shakespeare, Victor Hugo, Schiller, Goethe’dir.*Orta Oyunu, Meddah, Karagöz ile Hacivat bu türdedir.

B. COŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLERI. ŞİİRLER1. LİRİK ŞİİR: İçten gelen heyecanları coşkulu bir biçimde anlatan duygusal şiirlerdir. *Lirik şiirler hayal gücünün, müziğin ve duyguların ağır bastığı şiirlerdir. Eski Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini lir denen telli bir sazla söyledikleri için, bu türlü şiirlere lirik denmiştir.Lirik şiirin ilk ustaları Sappho (MÖ 612) ve Alkaeus’tur. (MÖ 6. yy.) Ancak lirik şiir bugünkü nitelik ve kurallarına 18. yüzyılda romantizm akımı döneminde kavuşmuştur.“Ağlasam sesimi duyar mısınız? Mısralarımda, Dokunabilir misiniz Gözyaşlarıma ellerinizle?” (Orhan Veli) *Divan edebiyatında gazel, şarkı; halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer. “Bir yağmur başlıyor seninle iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden Martılar konuyor omuzlarıma Gözlerin İstanbul oluyor birden.” ( Yavuz Bülent Bakiler)2. EPİK ŞİİR: Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Dünyada en eski şiir türü kabul edilir. *Savaş ve kahramanlık konularını işler.*Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu ve savaşma arzusu uyandırır.*Daha çok, uzun olarak söylenir. “Benden selam olsun Bolu Beyi’ne “Belimizde kılıcımız kirmani Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır Dağı deler mızrağımın temreni Ok gıcırtısından, kalkan sesinden Hakkımızda devlet vermiş fermanı Dağlar seda verip seslenmelidir.” (Köroğlu) Ferman padişahın, dağlar bizimdir.” (Dadaloğlu) “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle.” (Yahya Kemal Beyatlı)3. DİDAKTİK ŞİİR: Bir düşünceyi, bir bilgiyi aktarmak amacıyla yazılan şiirlerdir. *Öğretici nitelikte olduğundan duygu yönü azdır.*Öğüt vermek ve ahlak dersi çıkarmak amacıyla yazılır.Eski Yunan edebiyatında Hesiodos bu türün ilk örneklerini veren kişidir.“Şunlar ki çoktur malları Gör nice oldu hâlleri Sonucu bir gömlek imiş Anın da yoktur yenleri” ( Yunus EMRE )“Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası

18

Page 19: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası” (M. Akif Ersoy)

“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmazŞahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” (Ziya Paşa) 4. PASTORAL ŞİİR: Doğa güzelliklerini, çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir.*Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur. İkiye ayrılır:a. İdil: Doğa manzaralarını canlı bir şekilde anlatan şiirlerdir.b. Eglog: Bir çobanla karşılıklı konuşma havasındaki şiirlerdir. Pastoral şiirin kurucusu ve ilk büyük temsilcisi eski Yunan edebiyatında Theokritos, ikinci büyük temsilcisi Latin edebiyatında Virgillius’tur.“Avludan geçtiğini gördü gelinin Suya gidiyordu öğle güneşinde Ardında bebesi yalınayak Geride Karabaş Tozlu yoldan Söğütlerin oradaki çeşmeye Yalağında bulutlar yıkanan çeşmeye” (Oktay RIFAT)

“Gümüş bir dumanla kapandı her yer Yer ve gök bu akşam yayla dumanı Sürüler, çeşmeler, sarı çiçekler Beyaz kar, yeşil çam, yayla dumanı” ( Ömer Bedrettin UŞAKLI)

“Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testindenBugün sıcak yine pek, sanki ortalık yanıyorGüzel çocuk senin olsun hayatım istersenNiçin gözüm sana baktıkça böyle yaşlanıyor?Güzel çoban, ne kadar tatlı söylüyorsun senYalan da olsa içim doğru söyledin sanıyorGüzel çocuk, bana bak, aldatır mıyım seni ben?İçin bu yaşları boş anlıyorsa aldanıyorGüzel çoban, bir içim, bir yudum su testindenBugün sıcak yine pek, sanki her yanım yanıyor.” (Tevfik Fikret)4.SATİRİK ŞİİR: Eleştirel anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay ya da durum iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. (Didaktik yönünün olduğu da öne sürülmektedir.)*Divandaki hiciv, halktaki taşlama, modern şiirdeki yergi bu türe girer.Ormanda büyüyen adam azgını, Elin kapısında karavaş olan Çarşıda, pazarda insan beğenmez Burnu sümüklü, gözü yaş olanMedrese kaçkını, softa bozgunu Bayramdan bayrama bir tıraş olanSelam vermek için kesan beğenmez Berbere gelir de dükkân beğenmez (Kazak Abdal) Mebus DedilerKime sordumsa seni doğru cevap vermedilerKimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dedilerKünyeni almak için partiye ettim telefonBizdeki kayda göre şimdi o mebus dediler (Neyzen Tevfik)5.DRAMATİK ŞİİR: Tiyatroda kullanılan bir şiir türüdür. Harekete çevrilebilen bir şiirdir. Başlangıçta trajedi ve komedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü, dramın eklenmesiyle üçe çıkmıştır. a.TRAJEDİ (TRAGEDYA) b.KOMEDİ (KOMEDYA) c.DRAMNOT: Modern Tiyatro başlığında bilgileri var.

19

Page 20: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ÖĞRETİCİ METİNLER:A. GAZETE ÇEVRESİNDE OLUŞAN ÖĞRETİCİ METİNLER1. MAKALE:*Yazarın herhangi bir konuda kendi görüş, duyuş ve düşüncelerini okuyucuya benimsetmek amacıyla yazdığı kesin sonuçlu, didaktik ve planlı yazılardır.*Temel unsur düşüncedir.*Ciddiyet ve ağırbaşlılık makalenin temel unsurudur.*İddialar belgelerle pekiştirilir ve açıklığa kavuşturulur. *Makale gazeteyle birlikte ortaya çıkmış bir gazete yazısı türüdür.*Makale yazan kişi alanında uzman olmalıdır çünkü bunlar bilimsel yazılardır.*Bizde ilk makaleyi Şinasi Tercüman-ı Ahval’de yazmıştır.(Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi)2. DENEME:*Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.*Bilgi verme amacı taşımaz. Daha ziyade okuyucunun doğruyu bulmasına yardım eder. İnsanı düşünmeye ve yorum yapmaya yöneltir.*Görüşler aktarılırken samimi bir dil kullanılır. Yazar kendi içiyle konuşuyor gibidir.*Deneme her konuda yazılabilir ancak daha çok evrensel konular tercih edilir.*Denemeler en kişisel (öznel) yazılardır. Nurullah Ataç “Deneme ben’in ülkesidir.” diyor.*İlk örneklerini Montaigne vermiş ve bağımsız bir tür hâline getirmiştir.*İngiliz Bacon da türün gelişmesine katkıda bulunmuştur.*Bizde özellikle Cumhuriyet sonrasında görülür. *Bu türde Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sabahattin Eyüboğlu, Salah Birsel, Fethi Naci güzel örneklerini vermiştir.*Ahmet Haşim’in bazı yazıları da deneme sayılır. 3. FIKRA: Güncel olayları, siyasal ve toplumsal sorunları kişisel görüşle ele alan gazete köşe yazılarıdır.*Gazetelerin belli köşelerinde genel başlıklar altında yayımlanan güncel yazılardır.*Daha çok alaylı bir dille, bazen eleştiri, bazen sohbet tarzında yazılır. *Kanıtlama ihtiyacı yoktur. *Dil yalın ve anlaşılırdır.*İlk fıkra yazarı Ahmet Rasim’dir.*Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Peyami Safa, Refik Halit Karay, Çetin Altan, Oktay Akbal, Ahmet Altan, Yavuz Donat, Fatih Altaylı, Mehmet Barlas, Emre Kongar… bu alanda ünlü isimlerdir.4. SOHBET (SÖYLEŞİ): Bir yazarın gündelik yaşam, insan, sanat, edebiyat gibi konulardaki düşüncelerini fazla derinleştirmeden sanki karşısında okuyucular varmış da onlarla sohbet ediyormuşçasına sıcak ve içten bir anlatımla dile getirdiği yazılardır.*Anlatımda içtenlik, yalınlık, duruluk esastır.*Bir görüşü kanıtlama amacı gütmez.*Her çeşit anlatım tekniğinden yararlanılır.Söyleşi türündeki yazıların deneme, makale, fıkra gibi diğer türlerden ayrılan yönü, konunun işlenişinde ve anlatımındadır. Yazar, okuyucunun ağzından sorular sorar, bu soruları yine kendisi cevaplar. Okuyucuya “… sizce de öyle değil mi?”, “… siz de böyle düşünmez misiniz?” gibi sorular sorarak okuyucudan onay bekler. *Sohbet türündeki yazılar gazete ve dergilerde yayımlanır. Bu yazılar daha sonra bir kitapta toplanabilir. *Sohbet türündeki yazılar üç beş sayfalık kısa yazılardır. *Ramazan Sohbetleri(Ahmet Rasim) *Eşref Saat (Şevket Rado) *Söyleşiler (Nurullah Ataç)

20

Page 21: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Edebiyat Söyleşileri (Suut Kemal Yetkin) *Dilimiz Üzerine Söyleşiler (Melih Cevdet Anday) 5. ELEŞTİRİ (TENKİT): Bir sanatçıyı ya da eseri derinlemesine inceleyip onun hakkındaki olumlu ya da olumsuz yanları ortaya koymak için yazılan eserlerdir.*Eleştirmen, eser hakkında okuyucuyu bilgilendirir; hem okura hem yazara yol gösterir.*Eleştiri sanatçıya, esere, okura ya da topluma yönelik olabilir.*Eleştiri ikiye ayrılır:a.Nesnel Eleştiri: Eserin bazı kurallara uygun olup olmadığının tarafsız şekilde ortaya koyan eleştiridir.b.Öznel(İzlenimsel) Eleştiri: Eleştirmen eseri duygularına, zevklerine, beğenisine uygunluğuna göre değerlendirir.*İzlenimsel eleştiriyi Anatole France ortaya çıkarmıştır.*Batı’da: Boileau, Saint Beuve, Taine, Anatole France*Bizde: Namık Kemal’in “Tahrib-i Harabat”ı (Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştiren) ilk eleştiri sayılır. *Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şehabettin, Ali Canip Yöntem, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç bu alanda ünlüdür.6. RÖPORTAJ: Bir gazete veya dergide, herhangi bir tanınmış kurumu veya kişiyi, çeşitli yönleriyle ve belli konular etrafında tanıtmak amacıyla yazılmış yazılara röportaj denir. *Röportaj için önceden sorular hazırlanır. Görüşmenin seyrine göre yeni sorular sorulabilir.*Röportajlar fotoğraflarla süslenir. Röportaj yazarının yazısına kendi görüşlerini de koyabilir.*Röportajda öznellik hâkimdir. Gerçekleri öznel yaşamla harmanlar.*Röportaj, tek bir yazı olabileceği gibi, aynı konuda dizi yazı da olabilir.*Türk edebiyatında: Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı Atay, Abdi İpekçi, Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Mete Akyol röportaj örneği vermiştir. 7. HABER YAZILARI: Toplumda veya tabiatta meydana gelen çeşitli olay, durum ve görünümle ilgili bilgi ve duyurulara haber denir. Bu haberlerin halka duyurulması amacıyla hazırlanan yazılara da haber yazıları denir Haber kaynakları üçe ayrılır:1 Resmî haberler: En etkili kişilerden öğrenilir2 Özel haberler: Halk arasındaki olayların halk tarafından muhabirlere bildirilmesiyle elde edilir3 Ajans haberleri: Dünya olaylarını toplayıp her yana bildiren kurumların verdikleri haberlerdirHaber yazıları konularına göre:1 Siyasal haber yazıları2 Sanatla ilgili haberler yazıları3 Ekonomiyle ilgili haber yazıları4 Bilimsel ve teknik haber yazıları5 Sosyal haber yazıları6 Spor haber yazıları olmak üzere gruplandırılabilirHABER YAZILARININ ÖZELLİKLERİ:Haber yazılarının günlük ve önemli olması gerekir. Haberler doğru olmalıdır.Kolay anlaşılır, akıcı, açık ve duru olmalıdır.Haber yazıları toplumun büyük bir kısmını ilgilendirmelidir.Yazan kişi anlattıkları karşısında tarafsız kalmalı, yorumdan kaçınmalıdır.Yanlış anlaşılmalara yer verecek cümlelerden kaçınılmalıdır.Anlatılanlar ilgi çekici olmalıdır.5N 1K (ne, niçin, nasıl, nerede, ne zaman, kim) ifadesi haber yazıları oluşturmada önemlidir Haber yazıları, 5N 1K'da yer alan sorulara verilen cevaplarla genişler

B. KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN ÖĞRETİCİ METİNLER1. ANI (HATIRA):*Bir yazarın yaşadığı ya da tanık olduğu olayları sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır.*Anılar tarihî belge özelliği taşır, bir döneme ışık tutabilir.*Anılarda objektiflik aranmaz, otobiyografilerde aranır; farkı budur.

21

Page 22: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Anı yazarı anlattığını kanıtlamak zorunda değildir.*Anı Tanzimat’la başlamış, Cumhuriyet döneminde önemli bir tür hâline gelmiştir.*İlk anı örneği Moğol hükümdarı Babür Şah’ın BABÜRNAME’sidir. (16.yy.)*Falaka (Ahmet Rasim)*Kırk Yıl, Saray ve Ötesi (Halit Ziya)*Çankaya, Zeytindağı (Falih Rıfkı)*Zoraki Diplomat, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (Y.Kadri)*Portreler, Bizim Yokuş (Y.Ziya Ortaç)*Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri (Abdülhak Şinasi Hisar)*Edebiyat Hatıraları (H. Cahit Yalçın)*Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebî Hatıralarım (Y.Kemal Beyatlı)2. GEZİ YAZISI: Gezilip görülen yerler hakkında yazılır.*Bunlar gezi esnasında not alınır.*Eski edebiyatımızda buna Seyahatname denirdi.*Dil yalın ve anlaşılır olmalı.*Açıklayıcı, öyküleyici, betimleyici anlatım teknikleri kullanılabilir.*Gezi yazıları mektup, günlük biçiminde de olabilir.Önemli eserler:*Seyahatname (Evliya Çelebi-17. yy.) *Sefaretname-i Paris (28 Çelebi Mehmet)*Avrupa’da Bir Cevelan (Ahmet Mithat Efendi) *Romanya Mektupları(Ahmet Rasim)*Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mektupları(Cenap Şehabettin)*Frankfurt Seyahatnamesi(Ahmet Haşim) *Tuna Kıyıları, Bizim Akdeniz, Hint( F. Rıfkı Atay) *Anadolu Notları (Reşat Nuri Güntekin) *Mavi Anadolu(Ezra Erhat)*Hiroşimalar Olmasın(Oktay Akbal)*Üsküp’ten Kosova’ya(Yavuz Bülent Bakiler)3. BİYOGRAFİ (Yaşam Öyküsü/ Tercümeihâl):*Ünlü kişilerin yaşamlarını anlatan ve eserlerini tanıtan yazılardır.*Tanıtılan kişiler hakkında nesnel bilgiler verir. *Divan edebiyatında şairleri tanıtmak için yazılan tezkireler (şuara tezkireleri) biyografi niteliğindedir.*Eski Yunan’da Plutarkhos’un “Paralel Hayatlar”ı ilk örneğidir.*Edebiyatımızda ilk şuara tezkiresi Ali Şir Nevai’nin “Mecalisü’n-Nefais”idir.*Tek Adam, İkinci Adam (Şevket Süreyya Aydemir)*Bu Dünyadan Nazım Geçti (Vala Nurettin Vanu) *Tevfik Fikret (Mehmet Kaplan)*Tevfik Fikret (Atilla Özkırımlı)*Yahya Kemal (Ahmet Hamdi Tanpınar)*Mehmet Akif Ersoy (Ali Nihat Tarlan ) 4. OTOBİYOGRAFİ (Öz Yaşam Öyküsü):*Yazarın kendini tanıttığı yazılardır.*Objektif olmak zorundadır. *Böyle Gelmiş Böyle Gitmez (Aziz Nesin)*İtiraflar(J.J.Rousseau)5. GÜNLÜK (GÜNCE):*Yaşanan olayların günü gününe yazılması ve üzerine tarih atılmasıyla oluşan yazılardır.*Her gün yazıldığı için kısa yazılardır.*Günceler yazarın kişiliğini, tavrını, ruhsal durumunu ortaya koyar.*Günlük, Tanzimat döneminde “ruzname” kelimesiyle ifade ediliyordu.*Günlük terimini ilk kullanan Falih Rıfkı Atay’dır.*Divan edebiyatındaki “vakayinameler” bir tür günlük sayılır. *Bizde günlük pek yaygın değildir.

22

Page 23: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Günce (Nurullah Ataç)*Geçmişin Kuşları (Oktay Akbal)*Günlük (Salah Birsel) 6. MEKTUP: Genel olarak kişinin bir haberi, olayı, arzuyu bir başkasına anlattığı yazılardır. Mektup Türleri:a. Özel Mektup b. İş Mektubu c. Edebî Mektup*Edebî mektuplar gazete veya dergilerde yayımlanır.*Yazar, birine hitaben yazar fakat amacı anlattıklarını herkese duyurmaktır.*Mektup divan edebiyatında da görülmüştür. (Fuzuli’nin Şikâyetname’si gibi)*Halide Edip’in “Handan”ı, Reşat Nuri’nin “Bir Kadın Düşmanı”, Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları” mektuplardan oluşan romanlardır.

C. BİLİMSEL METİNLER D. TARİHÎ METİNLER E. FELSEFİ METİNLER

23

Page 24: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

TİYATRO TÜRLERİOPERA: Bütün sözleri, hareketleri ve jestleri müzikle bestelenmiş ve orkestra şefinin idaresine verilmiş dram ve trajedilerdir. Trajedilerde bir tek kelime müziksiz söylenmez. Opera; müzik, kilise ve paganizmden ( eski Yunan putperestliği ) çıkmıştır. Ağır bir hüzün havası vardır. Olaylar acıklı ve duygusaldır. Çok gösterişli dekor ve kıyafetler içinde sunulur. OPERET: Sözlerinin müziksiz kısımları müziklerden çok olan tiyatro eserlerdir. Halka hitap etmek için yazılır. Operetlerde renk, ışık, kıyafetler ve dans en göze çarpıcı şekilde kullanılır. REVÜ: Operetin daha hafif fakat hiciv, alay, tenkit dolu çeşididir. SKEÇ: Beş altı dakikaya sığdırılan tablolar hâlinde kısa, müzikli oyunlardır. Bir çeşidi de radyo skeçleridir.VODVİL: Yalnız güldürme amacı güden komedilerdir. Bunlara entrika komedisi denir. Bir çeşit komedi ve türkülü tiyatrodur. Opera-komik bundan türemiştir. Kaba saba şakaları bulunan, söz oyunlarına ve yanlış anlamalara büyük yer ayıran, metinden çok irticale (doğaçlamaya) önem veren komedi türü anlamına gelmektedir. FARS ( FARCE ): Abartılı hareketlerle, sivri esprilerle güldürmeyi amaçlayan komedilere fars (kaba güldürü) denir. Komedinin sanat yönü az, kaba bir türüdür. Çok eskiden tiyatrolarda perde arası gösterisiydi, sonra bağımsız oldu. FEERİ: Masalların tiyatro sahnesinde dramatize edilmesinden doğma, cinlerin ve perilerin de rol aldığı bir tiyatro türüdür. PARODİ: Gerçekte güldürücü olmayan bir olayı gülünçleştirerek işleyen komedilerdir.PANDOMİM: Sessiz hareketler, jestler, yüz ifadeleri ve kostümler yoluyla duyguları, düşünceleri, tutkuları anlatmaya yarayan tiyatro çeşididir. EPİK TİYATRO: Siyasal amaçlı bir tiyatro düşüncesidir. Bertolt Brecht’in doğrudan Marksizm-Leninizm’den etkilenmeyle oluşturduğu ve seslendiği seyirci kitlesini de emekçi sınıf olarak belirlemiş bir tiyatro türüdür. Asıl amacı, tiyatronun yalnızca lüks olarak toplumun elit kısımlarına hitap ediyor oluşu değil, aynı zamanda sıradan halkın sorunlarını da konu edinebilen bir anlayış üzerine kurulu olabileceğini göstermektir. (Keşanlı Ali Destanı)KABARE TİYATROSU: Daha çok güncel konuları iğneleyici, taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monologların, şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük tiyatrodur.

TİYATRO TERİMLERİAdapte: Yabancı bir eseri yer adları, şahıs adları, deyimleri, gelenek ve görenekleriyle yerli hayata uygulayarak çevirme, uyarlama. Adaptasyon: Adapte etme, uyarlama. Akustik: Tiyatro, konser salonu ve benzeri kapalı yerlerin, sesleri bozmadan yansıtabilme özelliğidir. Diyalog: Roman, hikâye ve tiyatroda kahramanların karşılıklı konuşmalarıdır. Döşeme: Türk halk edebiyatında "başlangıç" karşılığı kullanılan bir kelimedir. Dramatize etmek: Bir olayı, duyguyu, düşünceyi canlandırarak anlatmaktır.Mecaz olarak da bir olayı olduğundan daha acıklı bir şekle sokmaktır. Dublör: Tiyatroda ve sinemada bir rolün yedek oyuncusudur. Entrik unsur, Entrika: Roman, hikâye ve tiyatro türlerinde, olayların okuyucuda ya da seyircide merak uyandıracak şekilde birbirine dolanmasıdır. Epizot: Bir hikâyede asıl olaya karışan ikinci derecede önemli bir olaydır. Bugünkü perde karşılığıdır. Fantezi pastoral: Çobanların hayatını fantezilerle süsleyerek anlatan tiyatro çeşididir. Fasıl: Bölüm. Tiyatroda perde karşılığı kullanılmıştır. Karagöz oyununda belli bir vakanın geçtiği bölümdür. Grotesk: Gülünç, güldürücü.Kanto: Tanzimat Dönemi'nde Türk sahnesinde azınlık aktrislerce bağlatılan oyunlu ve neşeli şarkılar. Koro: Eski Yunan tiyatrosunda bir grup erkek ve kadından kurulu şarkıcılar topluluğudur. Oynanan

24

Page 25: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

eserin konusuna da katılırlar ve eserdeki olaya karşı, toplumun duygu ve düşüncelerini temsil ederler. Hayvanlar, ağaçlar, bulutlar yerine sembol olarak kullanıldıkları da olmuştur. Mizansen: Bir tiyatro eserinin sahneye konması, sahneye göre düzenlenip uygulanmasıdır. Monolog: Tek kişinin konuşmasıdır. Tek kişilik taklitli bir komedya türüdür. İnsanın içinden kendisiyle konuşmasıdır. Muhavere: Konuşma. Tiyatro, roman, hikâye, fabl, röportaj ve benzeri türlerde kahramanların konuşmalarıdır. Reji: Sahneye koyma ve yönetme işidir. Rejisör: Sinema ve tiyatroda, eserin sahneleninceye veya seyirci önüne çıkıncaya kadar geçirdiği her anı yöneten kimse; yönetmen. Repertuvar: Opera, operet ve tiyatro topluluklarının bir oyun mevsiminde gösterecekleri eserlerin listesi.Satir: Yergiye dayanan komedilere satir denir. Toplumdaki bir olumsuzluğu iğneleyici bir dille anlatan ya da bir kişinin kötü yönlerini, olumsuz tavır ve davranışlarını hicvederek gözler önüne seren metinlerdir.Tirat: Sahnede kişilerin birbirlerine karşı söyledikleri uzun sözlerdir. Tuluat: Tiyatro türlerinden biridir. Sanatçılar, oynadıkları eserin konusuna bağlıdırlar ama oyundaki sözleri içlerinden geldiği gibi söylerler. Yazılı esere uymak mecburiyetleri yoktur. Perdeli orta oyunu da denir.

25

Page 26: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ŞİİR BİLGİSİŞiirler, coşku ve heyecan dile getiren metinlerdir. Şiirin söz dizimi düzyazınınkinden farklıdır. Bu dizim, dilin kurallarından ziyade ahenge göre yapılır.Şiir bir nazımdır; yani bir dizme, düzene sokma işidir. Bu dizmenin de belli ögeleri vardır. Bunlar ölçü, kafiye ve redif gibi şeylerdir.

ÖLÇÜ(VEZİN):*Şiirde hece sayılarına veya heceyi oluşturan seslerin uzunluk-kısalıklarına göre bir düzen oluşturulur. Buna ÖLÇÜ denir.*Edebiyatımızda hece ölçüsü ve aruz ölçüsü olmak üzere iki tür ölçü kullanılmıştır.1. HECE ÖLÇÜSÜ:*Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür.*İlk dizede kaç hece varsa diğer dizelerde de aynı sayıda hece bulunması gerekir.*Hece ölçüsü, Türk şiirinin en eski ulusal ölçüsüdür. Bilinen en eski şiirlerden başlayıp hiç kesintiye uğramadan günümüze kadar gelmiştir.*En fazla 7’li, 8’li, 11’li heceler kullanılmıştır.*Hece ölçüsüyle yazılan dizeler okunurken belli yerlerde durulduğu ve dizenin bölümlere ayrıldığı görülür. İşte durulan bu yerlere DURAK denir. Çoğu zaman şiirin tamamındaki duraklar da aynı sayıda heceler hâlinde bölünür. Durak kesinlikle bir sözcüğün ortasına gelmez, her zaman sonuna gelir.

“Dere boyu/ saz olur “Yeşil başlı /gövel ördek “Kalktı göç eyledi/ Avşar illeri Gül açılır /yaz olur Uçar gider /göle karşı Ağır ağır giden/ iller bizimdir Ben yârime/ gül demem Eğricesin /tel tel etmiş Arap atlar yakın/ eder ırağı Gülün ömrü/ az olur.” Döker gider/ yâre karşı” Yüce dağlar aşan/ yollar bizimdir” (4+3=7’li, mani/anonim) (4+4=8’li, semai/Karacaoğlan) (6+5=11’li, koşma/Dadaloğlu) 2. ARUZ ÖLÇÜSÜ:*Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalıklarına göre oluşan bir ölçüdür.*Ünsüzle biten heceler uzundur ve kapalı sayılır, kapalı heceler çizgiyle gösterilir.*Ünlüyle biten heceler kısadır ve açık sayılır, açık heceler noktayla gösterilir.*Üzerinde inceltme işareti bulunan yani uzatılarak söylenen ünlüler kapalı sayılır.*Bu açık ve kapalı hece eşitliği tüm şiir boyunca devam eder.*Son hece her zaman kapalı sayılır.*Aruzun belli kalıpları vardır. Aruzlu şiirleri kalıplarına ayırmaya TAKTİ denir.“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik”(Yahya Kemal Beyatlı)

“Eşin var, âşiyânın var, bahârın var ki beklerdin Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül nedir derdin?”(M. Akif Ersoy)*Aruz, Arapların icat ettiği bir vezindir.*Aruz, İslamiyet’in kabulünden sonra Arap ve Fars edebiyatlarından alınmıştır.*Aruzlu ilk eserimiz Kutadgu Bilig’dir.*Divan edebiyatında en güzel şekilde kullanılan aruz; Tanzimat, Servetifünun ve Fecriati sanatçıları tarafından da kullanılmıştır.*Aruz Türkçenin ses yapısına pek uygun değildir çünkü aruzun temelini oluşturan uzun ünlüler Türkçede yoktur. Bundan dolayı da uygulamada birçok zorlama ve hata görülür. Bunlardan birkaçı şöyledir:İMÂLE: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.“Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı? Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı?”(Fuzûli)

26

Page 27: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ZİHAF: İmalenin tam tersidir. Kalıba uydurmak için Arapça ve Farsça kelimelerdeki uzun heceleri kısa saymaktır. Sevdiğimiz dünyâda bir güldurur(Gülşehri)Konuldu kürsîler zerrîn ü sîmîn (Şeyhi)

Mevlânâ’dır evliyâ kutbu bilin Ne kim ol buyurdusa anı kılın(Sultan Veled)

Nedir bu tâlih ile derdi Nef’î-i zârınNe şûhu sevse mülâyim dedikçe âfet olur (Nef’i) ULAMA(VASL):*Divan şiirinde en çok kullanılan ses unsurlarından biridir.*Ulama yapılan yerlerde ulanan sözcüklerdeki heceler tek sözcükmüş gibi ayrılır.Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan, Rüyâma girdi her gece bir fâtihâne zan. (Yahya Kemal Beyatlı)

Aldın hezâr bütgedeyi mescid eyledin Nâkûs yerlerinde okuttun ezanları (Baki)

Nâdanlar eder sohbet-i nâdanla telezzüz Divânelerin hemdemi divâne gerektir (Ziya Paşa)

KAFİYE (UYAK):*Dize sonlarındaki ses benzerliğine Kafiye (Uyak) denir.*Benzeşen seslerin sayısına göre dört grupta incelenir:1.YARIM KAFİYE(YARIM UYAK):Tek ses benzerliğine dayanan uyaktır.Kara bahtım, kem talihim, taşa bassam iz olurAğustosta suya girsem balta kesmez buz olur (Anonim-Türkü) Ak sineme kara yazı yazarım Mecnun oldum, dağ başında gezerim (Anonim)Haberimiz etsin dosta varanlarVarıp dostun cemalini görenler (Ardahanlı Hayali)

2.TAM KAFİYE(TAM UYAK): İki ses benzerliğine dayanan uyaktır.“Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol” (Yahya Kemal Beyatlı) “Kalbimde bir hayali kalıp kaybolan şehir Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir.” (Yahya Kemal Beyatlı)“Dışarıda mevsim baharmış, Gezip dolaşanlar varmış.” (Sabahattin Ali)*Dize sonlarında uzun okunan tek ünlü benzeşiyorsa bu uzun ünlü iki ses değerinde olup tam uyak oluşturur. “Bir mısra işittim yine ey şah-ı Dilarâ Bir hoşça da bilmem ne demek istedi ammâ.”(Nedim)

3. ZENGİN UYAK (ZENGİN KAFİYE):İkiden fazla ses benzerliğine dayanan kafiyedir.“Gidiyorum gurbeti gönlümde duya duya Ulukışla yolundan Orta Anadolu’ya.” (Faruk Nafiz) “Garibim, namıma Kerem diyorlar Aslı’mı el almış, harem diyorlar.” (Anonim)“Ulu mabed, seni ancak bu sabah anlıyorum Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum.” (Yahya Kemal)“Sazımı asın duvara Yalnız kalsın bahtı kara

27

Page 28: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Vasiyetim tüm dostlara Türkülerle gömün beni”(Anonim - Türkü)**TUNÇ UYAK: Dizelerden birinin sonundaki sözcüğün tamamı diğerinin sonundaki sözcüğün içinde geçerse buna TUNÇ UYAK denir.*Tunç uyak zengin uyağın bir çeşidi sayılmaktadır.(Tunç uyak için en az üç ses lazımdır.)“İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık… Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık.”( Faruk Nafiz) “Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım, Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım.” (Yahya Kemal)“Ahmet İhsan poker oynar nasıl oynarsa sabi Kazanırken asabi, kaybediyorken asabi.” (Yahya Kemal)

4.CİNASLI UYAK(CİNASLI KAFİYE): Söylenişleri aynı, anlamları farklı sözcüklerle yapılan uyaktır.“Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.” (Yahya Kemal) “Geçtikçe bembeyaz gezinenler üçer beşer Bildim ki ahiret denilen yerdedir beşer.” (Yahya Kemal)“Her nefeste işledim ben bir günah Bir günah için demedim bir gün ah”(Süleyman Çelebi) “Gurbette başkadır gamlı geceler Hicranlar, elemler bende geceler.”REDİF:*Dize sonlarındaki aynı ses ve aynı görevdeki eklerle kelimelerdir.*Redif daima uyaktan sonra gelir.“Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar “(Faruk Nafiz)

“Kalbim yırtılıyor her nefesinde Kulağım ruhumun ayak sesinde” (Necip Fazıl) “Gören sanır ki safadan sema-i rah ederim Döner döner bakarım kûy-ı yâre ah ederim” (Esrar Dede)

“Kır ata nal mı dayanır Dağlar uykudan uyanır” (Orhan Veli)“Bir bir açılırken göğe son defa yarıştık Allah’a giden yolda meleklerle karıştık” (Yahya Kemal)

“Merhaba ey kân-ı irfan merhaba Merhaba ey al-i sultan merhaba” (Süleyman Çelebi)

UYAK DÜZENİ(KAFİYE ÖRGÜSÜ/UYAK ŞEMASI):Ölçülü şiirlerde uyaklı dizeler değişik şekillerde dizilir. Buna Uyak Düzeni denir. Bu da üç grupta incelenir:1.DÜZ UYAK(DÜZ KAFİYE):*Birinci dize ile ikinci dizenin; üçüncü dize ile dördüncü dizenin birbiriyle kafiyeli olmasıdır. aaaa, aa/bb/cc veya aaab, cccb, dddb gibi. *Buna mesnevi tarzı kafiye de denir. “Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker a Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer” a“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? b Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.” b (Mehmet Akif) “Mendili yudum arıttım a Gülün dalında kuruttum a Adım ne idi unuttum a Sorulmayı sorulmayı” b (Karacaoğlan)

28

Page 29: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

2.ÇAPRAZ UYAK(ÇAPRAZ KAFİYE):*Birinci dize ile üçüncü dizenin, ikinci dize ile de dördüncü dizenin kafiyeli olmasıdır. *abab şeklinde gösterilir.“Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta a Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı b Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta a Mevsim gibi sislenmiş Emirgân, Çınaraltı” b (Yahya Kemal)

3.SARMA(SARMAL) UYAK:*Birinci dize ile dördüncü dizenin ve ikinci dize ile de üçüncü dizenin kafiyeli olmasıdır. *abba şeklinde gösterilir.“En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü a Titrek elleriyle gererken yayı b Her yandan bir merak sardı alayı b Ok uçtu hedefin kalbine düştü” a (Yahya Kemal)

4. ÖRÜŞÜK UYAK: İlk kez İtalyan edebiyatında ve “terza-rima” nazım biçiminde kullanılan bu uyak türü, bizde Servetifünun döneminde denenmiştir.aba, bcb, cdc, ede…

29

Page 30: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

EDEBÎ SANATLAR (SÖZ SANATLARI)A. MECAZ ANLAMA DAYALI SANATLAR1. TEŞBİH(BENZETME):*Aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki varlık veya kavramdan birini diğerine benzetme sanatıdır. Teşbihte iki ana unsur, iki yardımcı unsur olmak üzere 4 unsur vardır.Ana unsurlar: Benzeyen(B) ve Kendisine Benzetilen(KB)Yardımcı unsurlar: Benzetme Edatı(BE) ve Benzetme Yönü(BY)a. AYRINTILI BENZETME (TAM BENZETME/ TEŞBİHİMUFASSAL): Dört unsuru da bulunan benzetmedir. Durmuş saat gibiydi durup geçmeyen zaman(B:zaman, KB: durmuş saat, BY: durup geçmemek, BE: gibi) Gün denizlerde sönerken baktık Ve çobanlar gibi dallar yaktık (B:biz, KB: çobanlar, BY: dallar yakmak, BE: gibi)Yolcuyum bir kuru yaprak misaliRüzgârın önüne katılmışım ben(B:ben, KB: kuru yaprak, BY: rüzgârın önüne katılmak, BE: misali)

Merdivenlerden aşağı alev çağlayanını andıran kırmızı bir halı akıyordu.(B:kırmızı halı, KB: alev çağlayanı, BY: kırmızılık ve akmak, BE: andıran)b. KISALTILMIŞ BENZETME(TEŞBİHİMUHTASAR): Benzetme yönü söylenmemiş benzetmedir.Rüya gibi bir yazdı. (B: yaz, KB: rüya, BE: gibi) BY: ?

Sandım ki güzelliğin cihandaBir saltanatın güzelliğiydi

(B:güzelliğin, KB: saltanat, BE: sandım) BY: ?Rûy-ı zemini tâbi-i fermânı kılmaya (Yeryüzünü emri altına almaya)Sultan Selim Han gibi bir şîr-i ner gelir (Sultan Selim Han gibi bir erkek aslan gelir)

(B: Sultan Selim Han, KB: erkek aslan, BE: gibi) BY: ?c. PEKİŞTİRİLMİŞ BENZETME(TEŞBİHİMÜEKKED):Benzetme edatı söylenmemiş benzetmedir.Bambaşka Leh, Macar, Venedik, Rus güzelleriSessiz haremde her biri endamlı bir peri

(B: Leh, Macar, Venedik, Rus güzelleri; KB: peri, BY: endamlılık) BE: ?Sürekli sevgiyi duydukça anne topraktan (B:toprak, KB: anne, BY: sevgi duymak) BE: ? Didar-ı Kibriya’yı kemaliyle gösteren(Allah’ın güzelliğini tam gösteren) Şeyda gönülden özge bir ayine bilmedik(Çılgın gönülden başka bir ayna bilmedik) (B: şeyda gönül, KB: ayine, BY: kemaliyle, tam göstermek) BE: ?Bir çöl kuraklığında hayalin susuzluğu

(B: hayal, KB: çöl, BY: kuraklık, susuzluk) BE: ?d. TEŞBİHİBELİĞ(GÜZEL BENZETME):*Benzetmenin ana unsurlarıyla(B,KB) yapılan benzetmedir.Bu dil ağzımda annemin sütüdür.

(B: dil, KB: annemin sütü) BE:?, BY:?Som gümüşten sular üstünde giderken ileri (B: sular, KB: som gümüş) BE:?, BY:?Gül yüzlü bir afetti ki her bûsesi lale

(B: yüz, KB: gül) BE:?, BY: ? / (B: bûse, KB: lale) BE: ? , BY:? selvi boy, inci diş, elma yanak, zeytin göz…2. İSTİARE (EĞRETİLEME):*Benzetmenin ana unsurlarından sadece biri kullanılarak yapılan benzetmedir.*Buna benzetme amacıyla bir sözün başka bir söz yerine kullanılması da denir.

30

Page 31: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

a. AÇIK İSTİARE: Sadece Kendisine Benzetilenin kullanıldığı istiaredir.Macera başlamak üzreymiş o gün (KB: macera, B:?) B:aşkSürecekmiş bu ateş yıllarca (KB: ateş, B:?) B:aşk

İki kapılı bir handaGidiyorum gündüz gece (KB: iki kapılı han, B:?) B:dünya

Uludağ etekleri al ipekten bu akşam (KB:al ipek, B:?) B:akşamın kızıllığıBu memlekette de bir gün sabah olursa Haluk (KB: sabah, B:?) B:güzel günler

Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü (KB:gonca gül, B:?) B:sevgiliKurban olam, kurban olamBeşikte yatan kuzuya (KB:beşikte yatan kuzu, B:?) B:bebek

Aç köpek fırın yıkar(fırın damını deler) (KB:aç köpek, B:?) B: aşırı ihtiyaç içinde olan insan

O yılanla konuşmak istemiyorum. (KB:yılan, B:?) B:sözü edilen kişiŞirler pençe-i kahrımda olurken lerzan (aslanlar kahır pençemde titrerken)Beni bir gözleri âhûya zebun etti felek(felek beni bir âhû gözlüye boyun eğdirdi)

(KB:şir yani aslan, B:?) B:kahramanlar, krallar(KB:gözleri ahu yani ceylan, B:?) B:güzel kız

Kadem kadem gece teşrifi Naili o mehin(o ay’ın adım adım teşrif etmesi) Cihan cihan elem-i intizare değmez mi(dünya dünya bekleme elemine değmez mi) (KB:meh yani ay, B:?) B:sevgiliGezermiş kasrın etrafında yer yer taze mehrular(köşkün etrafında yer yer taze ay yüzlüler gezermiş )Mükahhal gözlü, Şirin sözlü, Leyli yüzlü ahular(sürmeli gözlü, Şirin sözlü, Leyla yüzlü ceylanlar gezermiş) (KB:taze mehru yani taze ay yüzlü, B:?) B:sevgili(KB:ahu yani ceylan, B:?) B:sevgili Gönlüm açılır lal-i dür-efşanını görgeç (inciler saçan lal taşını görünce gönlüm açılır) Nutkum tutulur gonca-i handanını görgeç (gülümseyen goncanı görünce nutkum tutulur) (KB:inciler saçan lal taşı, B:?) B:dudak (KB:gülümseyen gonca, B:?) B:dudakb. KAPALI İSTİARE:* Sadece Benzeyenin kullanıldığı istiaredir. Kapalı istiarede benzetme yönü de kullanılır.*Herhangi bir varlık kendisine ait olmayan bir nitelikle anlatılırsa kapalı istiare olur. Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler(B: güller, BY: tutuşmak) KB: ateşYanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda (B: alnım, BY: yanmak; B:gözlerim, BY: sönmek) KB: ateş

Varsın bahçelerde rüzgâr gezinsin(B: rüzgâr, BY: gezinmek) KB: insan

Hastalığın pençesinden kurtulamadı (B: hastalık, BY: pençe) KB: yırtıcı hayvan

Ekonomi batıyor(B:ekonomi, BY: batmak) KB: gemi

Kandilli yüzerken uykularda Mehtabı sürükledik sularda(B: mehtap, BY: sularda sürüklemek) KB: örtü

Eşcâr-ı bağ hırka-i tecride girdiler (bağın ağaçları tecrit hırkasına girdiler)Bâd-ı hazân el aldı çemende çenârdan (sonbahar rüzgârı çimende çınardan el aldı)

(B: eşcâr-ı bağ yani bağın ağaçları, BY: tecrit hırkasına girmek) KB: derviş

31

Page 32: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

(B: bâd-ı hazân yani sonbahar rüzgârı, BY: el almak) KB: izin alan derviş Gök nura gark olur nice yüz bin minareden Şehbal açınca rûh-ı revân-ı Muhammedî (B: rûh-ı revân-ı Muhammedî yani Muhammedin akan ruhu, BY: Şehbal açmak yani kanat açmak) KB: kuş3. TEMSİLÎ İSTİARE:*Sadece Kendisine Benzetilen ve Benzetme Yönüyle yapılan istiaredir.*Benzeyenin birçok özelliği Kendisine Benzetilenin özelliği olarak sıralanır.Tevfik Fikret’in “Çınar” şiiri Osmanlıyı temsil eder.Faruk Nafiz’in “At” şiiri Osmanlıyı temsil eder.Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” şiiri tabutu temsil eder.Ceyhun Atıf Kansu’nun “Dünya’nın Bütün Çiçekleri” şiirinde çiçekler bir köy öğretmeninin öğrencilerini temsil eder.

AT ÇINARBin gemle bağlanan yağız at şaha kalkıyor, Hani bir gün seninle Topkapı’danGittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor. Geliyorduk; yol üstü bir meydanSon macerayı dinlememiş varsa, anlatın; Bir çınar gördük; enli, boylu, vakurZaptetmek isteyenler, o mağrur, asil atın. Bir ağaç; hiç eğilmemiş, mağrurBeyhudedir her uzvuna bir halka vursa da, Koca bir gövde, belki altı asırBoştur, köpüklü ağzına gemler vurulsa da! Belki ondan da fazla dalgın, ağırCoştukça böyle sel gibi bağrında hisleri Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş;Bir gün başında kalmayacak seyisleri! Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş… Son şanlı macerasını tarihe anlatın (Tevfik Fikret)Zincir içinde bağlı duran kahraman atın. Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor, Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor. (Faruk Nafiz) 3. MECAZIMÜRSEL(AD AKTARMASI/ DÜZ DEĞİŞMECE):*Benzetme amacı olmadan bir sözün başka bir söz yerine kullanılmasıdır.Ekmeğimizi burada kazanıyoruz.(geçim/parça-bütün), Duyarlı bir yüreğin şiirleridir bunlar.(şair/ parça-bütün)Günlerdir bu dosyayı inceliyorum.(içindekileri/iç-dış) Çayı getireyim mi?(çaydanlığı, çay bardağını/iç-dış)Sınıf buna itiraz edebilir.(öğrenciler/mekân-insan)4. KİNAYE (DEĞİNMECE):*Sözü hem gerçek hem mecaz anlama gelecek şekilde kullanma sanatıdır. *Bunda mecaz anlam ön plandadır.Yumdu dünyaya ela gözlerini(Gerçek: Ela gözlü birinin gözlerini yumması, Mecaz: ölmek) Bulmadım dünyada gönüle mekân Nerde bir gül bitse etrafı dikenDadaloğlu’m der ki belim büküldü Şu karşıma göğüs geren Gözümün cevheri yere döküldü Taş bağırlı dağlar mısın?

Ey benim sarı tamburam Gözü açık biridir o.Niçin böyle inilersin? İçim oyuk, derdim büyük Ben onun için inilerim.

Batı’dan gelen bu fırtına ülkemizi etkileyecek gibi.(G:esinti, M:moda, anlayış) Ney-i bezm-i gamem ey mâh ne bulsan yele ver

Od’a yanmış kuru cismimde hevâdan gayrıMakbûl isen hitabına herkes kulak tutar

Muhtaç isen füyûzuna eslâf pendinin

32

Page 33: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Diz çök önünde şimdi Emirî Efendi’ninEyyâm-ı devletinde el üstünde gezdi cam Bir kere dizden inmedi sîrâb olan sebû

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz5.TEŞHİS(KİŞİLEŞTİRME):İnsan dışı varlıklara insana özgü nitelikler yükleme sanatıdır.Akisler bir bir silinir denizdenGece eşya uyur ve ruh uyanır Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.Gül hasretinle yollara tutsun kulağınıNergis gibi kıyamete dek çeksin intizar Sahra-yı Çaldıran’da gaza vardır erteye Ey berk müjde ver feleğin mihr ü mâhına6. İNTAK (KONUŞTURMA): İnsan dışı varlıkları konuşturma sanatıdır.Kulağının dibinde haykırdı bir fırtına:Isınmak istiyorsan toprağı çek sırtına Ey benim sarı tamburam Niçin böyle inilersin? İçim oyuk, derdim büyük

Ben onun için inilerim (Pir Sultan Abdal) Şeyhî’nin Harname’sindeki eşek şöyle konuşur:Yok mudur gökte bizim yıldızımız?K’olmadı yeryüzünde boynuzumuz.7. TARİZ (İĞNELEME):Bir kişiyi, olayı, durumu alaylı yoldan, iğneleyici bir dille anlatma yani eleştirme sanatıdır.Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden (Şair Eşref) Kırık çanağı yok ayran içmeye Kahveye gelir de fincan beğenmez (Kazak Abdal )

Bize kâfir demiş Müftü EfendiTutalım ben ona diyem MüselmanVarıldıkta yarın rûz-ı cezâya İkimiz de çıkarız onda yalan (Nefi)

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak! Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak, Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...(Tevfik Fikret)

Bir yetim görürsen vur dök dişini Çalış ki bozasın halkın işiniGünde yüz adamın vur kır başınıBir yarayı sarmak için dolanma (Huzuri-Ters Öğüt Destanı)

B.GERÇEK ANLAMA DAYALI SANATLAR1. TEZAT (KARŞITLIK): Anlamca karşıt kelime, düşünce veya durumların bir arada kullanılmasıdır.Ne siyah eylemiş bu nâsiyeyiSaçımı bembeyaz eden bahtım (A. Hamit Tarhan) Neşen ben olayım kederin varsaAnsızın elimden uçtun kuş gibiBir vardın, bir yoktun sanki düş gibi Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten (Namık Kemal)Kederimin artması için sevinmek isterim (A.Hamit Tarhan)

33

Page 34: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Zevki kederde mihneti rahatta görmüşüz Ayinedir biribirine subh u şamımız (Şeyh Galib)İnsan özgürlüğe mahkûmdur. (J.P.Sartre/ Egzistansiyalizm) Öldün yaşarım senin için ben Ölmüş gibiyim fakat içimden (A.Hamit Tarhan)“Yıkıl git diyorsun, kolay mı gitmek?Sen getirdin beni gel diye diye.” (Anonim- türkü)

2.TEVRİYE(İKİ ANLAMLILIK):Kelimeyi iki gerçek anlama gelecek şekilde kullanma sanatıdır. Tevriye örtmek, amacını gizlemek anlamına gelir.*Nükte için, birçok anlamı olan bir sözcüğü uzak anlamını kastederek kullanmaktır.*Okuyucu ilk anda yakın anlamı düşünür, sonra uzak anlamı algılar. Altıncı his sadece kadınlarda vardır ve bu his onları doğruca Altınbaş Kuyumculuk’a götürür.

(Yakın anlam: 6. Uzak anlam: altın’cı, altın seven)Bizim çocuklar camı çerçeveyi indirmişler; cam çerçeve 68 lira. (Atasun Optik)

(Yakın anlam: camı çerçeveyi kırmak, Uzak anlam: cam ve çerçeve fiyatını indirmek)Herkes bu acıyı tadacak. (Adıyaman Çiğ Köftecisi)

Sizi oyuna getiriyoruz. (OSKA Lunapark)(Yakın anlam: hile yapmak Uzak anlam: oyun oynamaya getirmek)

Su Hayat’tır, Hayat güzel. (Yakın anlam: Su hayattır, yaşam kaynağıdır; hayat yani yaşam güzel, Uzak anlam: Su Hayat markadır, Hayat marka güzel )Sarımsak da acı ama evde lazım bir dişi.

(Yakın anlam: sarımsağın bir dişi Uzak anlam: bir dişi, bir kadın)Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğarMedeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar? (Yakın anlam: ulusun yani yücesin Uzak anlam: uluma eylemini yapsın)Biri var pencere önündePencere önünde ağlar durur

(Yakın anlam: ağlamanın sürekliliği Uzak anlam: balık ağları durur )Kanmadık gaşy eden bu maviliğe (Yakın anlam: doymadık Uzak anlam: aldanmadık )Bir buse mi, bir gül mü verirsin dedi gönlümBir nîm tebessümle o âfet gülü verdi

(Yakın anlam: çiçeği verdi Uzak anlam: gülümseyiverdi )Bana Tahir Efendi kelb demişİltifatı bu sözde zâhirdirMaliki mezhebim benim zira İtikadımca kelb tahirdir (Nefi) (Yakın anlam: köpek tahir yani temizdir Uzak anlam: köpek Tahir Efendi’dir)Bezm-i aşk içre Fuzuli nice ah eyleyeyim?(Aşk meclisi içinde lüzumsuz yere ne kadar inleyeyim)Ne temettu bulunur neyde sedadan gayrı(Ney’de sesten başka ne varlık bulunur ki?)

(Yakın anlam: fuzuli yani lüzumsuz yere Uzak anlam: Şair Fuzuli )Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal (Sesini bu âleme Davut gibi sal)Bâkî kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş(Bu kubbede sonsuza dek kalan hoş bir seda imiş) (Yakın anlam: bâkî yani sonsuza dek Uzak anlam: Şair Bâkî)Ne varsa savurur ahir buna rüzgâr derler

(Yakın anlam: esinti Uzak anlam: zaman )Tecemmu eyleyip meydan-ı lahmeEdip küfran-ı nimet nice baği (Tuz ekmek haini bir nice baği) Koyup kaldırmadan ikide birde Kazan devrildi söndürdü ocağı ( Keçecizade İzzet Molla)

34

Page 35: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

(Yakın anlam: ocak Uzak anlam: Yeniçeri Ocağı ) Bu kadar letafet çünkü sende varBeyaz gerdanında bir de ben gerek

(Yakın anlam: ben yani siyah nokta Uzak anlam: ben, kendim ) 3. MÜBALAĞA (ABARTMA):* Bir durumu olduğundan çok büyük veya çok küçük gösterme sanatıdır.Üç şanlı harbin arşa asılmış silahlarıParlardı yaşlı gözlere bayram sabahları (Yahya Kemal)Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır

Her aşkın sonunda gözyaşı vardırAkar damla damla sel olur gider

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir buBin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu (Yahya Kemal)Burada sıcaktan piştik.Havada uçan tüy bileBenim kadar hafif değil (olduğundan az)

Kızın kibrit çöpü gibi parmakları vardı. (olduğundan az)4. HÜSNÜTALİL (GÜZEL NEDEN BULMA): Gerçek sebebi bilinen bir olayı başka bir sebebe bağlama yani güzel bir sebep uydurma sanatıdır.Kadrini bilmeyenler alır eline Onun için eğri biter menekşe (Karacaoğlan) Mor menekşe boyun burdu Gül kızardı hicabından (Ercişli Emrah)Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgârına (Yahya Kemal) Seni seyretmek için rehgüzer-i gülşende(seni seyretmek için gül bahçesinin yolunda) İki canipte durur serv-i hıraman saf saf (iki tarafta durur salınan selviler saf saf)-BakiPiş ü pesinde şevk ile rû-mâl olup gider Sayen de sana bencileyin mübtela mıdır (Nahifi)(önünde ve arkanda istekle yüzünü yerlere sürüyüp gider)(gölgen de sana benim gibi tutkun mudur) Hak-i payine yetem der ömürlerdir muttasıl Başını taştan taşa vurup gezer avare su(Fuzuli) (ayağının toprağına ulaşayım diye ömürler boyu aralıksız) (başını taştan taşa vurup gezer başıboş su)Renk aldı özge ateşimizden şarab u gül (renk aldı bizim ateşimizden şarap ve gül)Peymâne söylesin bunu, gülzâr söylesin (kadeh söylesin bunu, gül bahçesi söylesin)5.TENASÜP (UYGUNLUK):*Anlamca ilgili kelimeleri bir sıra gözetmeksizin bir arada kullanma sanatıdır.Pek taze pembe tenlere benzer bu taşları Yontarken eski Bergama heykeltıraşları (Yahya Kemal) Aşk derdiyle hoşem, el çek ilacımdan tabip Kılma derman, çün helakim zehr-i dermanındadır(Fuzuli)Şu Boğaz Harbi nedir, var mı ki dünyada eşi?En kesif orduların yükleniyor dördü beşi(M. Akif) Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan (Yahya Kemal )6.TECAHÜLÜARİF (BİLMEZLİKTEN GELME):Bildiğini bilmezden gelme sanatıdır.Gökyüzünün başka rengi de varmışGeç fark ettim taşın sert olduğunu Su insanı boğar, ateş yakarmış (Cahit Sıtkı)

35

Page 36: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isteremSorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir (Fuzuli)(gerçi sevgiliden çılgın gönül için bir mutluluk isterim)(sorsa sevgili bilmem çılgın gönlümün mutluluğu nedir)Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz? (Cahit Sıtkı)Notu yazdımdı da kalmış öbür entarideVadiniz buse mi, vuslat mı unuttum ne idi? (Yahya Kemal )

Ey şuh, Nedima ile bir seyrin işittikTenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde (Nedim)

Nedim-i zarı bir afet esir etmiş, işitmiştimSen ol cellad-ı din, ol düşmen-i iman mısın kâfir? (Nedim)

Öyle sermestem ki bilmem düştüğüm sevda nedirBen kimim, saki olan kimdir, mey-i sahbâ nedir (Fuzuli)

7. İSTİFHAM (SORU SORMA):*Anlamı güçlendirmek için cevap beklemeyen soru sorma sanatıdır.Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? (M. Akif) Bana kara diyen dilber Kaşların kara değil mi? (Karacaoğlan)Ben seni bilmez miyim?8. TERDİT (ŞAŞIRTMA): Sözü beklenmedik biçimde bitirerek okuyanı şaşırtmaktır.En ağır işçi benim Görünce uzanmış yâr kucağına Gün yirmi dört saat Boynunu dolamış zülfü bağınaSeni düşünüyorum Kurşunu kahpeye atacağına (Ümit Yaşar Oğuzcan) Kendine çevirdin… Aman be Ali! (Faruk Nafiz)9. TELMİH (ANIMSATMA): Söz arasında, bilinen bir olayı hatırlatma sanatıdır.Pir Sultanlar gibi darağacını Bilmem boylasam mı, boylamasam mı? (Mahzuni Şerif) Süleyman kuş dilin bilir dediler Süleyman var Süleyman’dan içerü (Yunus Emre)Şuh Şirinler yüzünden dağ delen FerhatlarAslıhanlardan yanan Âşık Keremler görmüşüz (Yahya Kemal ) Gökyüzünde İsa ile Tur Dağı’nda Musa ile Elindeki asa ile Çağırayım Mevla’m seni (Yunus Emre) Âşıka şevkinle can vermekliğin müşkil değilÇün Mesih-i vaktsin, can vermek âsândır sana (Fuzuli) Mesih: Hz. İsa

Ey dost senin yoluna Canım vereyim Mevla’m Aşkını komayayım (od’a girmek: ateşe girmek- Hz. İbrahim’in ateşe atılması)Od’a gireyim Mevla’m (Yunus Emre)

Vahdetin şarabından (Vahdet-i vücud şarabından)Bir cür’a nûş edeyim (Bir yudum içeyim) Ene’l-Hak çağıruban (ene’l Hak: ben Allah’ım diyerek) Dâr’a gireyim Mevla’m (Darağacına çekileyim Mevla’m) -Yunus Emre-

(ene’l-Hak: ben Allah’ım; Hallac-ı Mansur)10. LEFFÜNEŞİR(DÜRME-YAYMA/ SIRALI AÇIKLAMA):*Birinci dizedeki sözlerle ilgili bazı kelimelerin ikinci dizede bir sıra gözetilerek aktarılmasıdır.Gönlümde ateştin, gözümde yaştınNe diye tutuştun, ne diye taştın? (Hicrani)

36

Page 37: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Eş’arım içre vasf-ı leb-i yâr guyiya (şiirlerim içinde sevgilinin dudağının tasviri) Ab-ı zülal içinde yatan la’l-paredir (saf su içinde yatan mücevher parçaları gibidir)Meşk eyledi pervane vü şem ü gül-i sadberg (kelebek, mum ve yüz yapraklı gül benden)Yanmayı, yakılmayı, yaka yırtmayı benden (yanmayı, yakılmayı ve yaka yırtmayı öğrendi) Değil mi Tanrı’nın ihsanı akl ü kalb ü lisan Bu lütfü etmelidir fikr ü şükr ü zikr insan (Şinasi)Not: İlgili kelimeler belli bir düzen içinde verilmezse Leff ü Neşr-i Müşevveş olur.

Aks-i ruyın suya salmış saye, zülfün toprağaAnber etmiş toprağın ismin, suyun adın gülâb (Fuzuli)

Zil, şal ve gül bu bahçede raksın bütün hızıŞevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı (Yahya Kemal )

11. TEDRİC (DERECELEME): *Bir düşünceyi derece derece yükseltme veya indirme sanatıdır.a. Yükselen Tedric:Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllarZaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın (Enis Behiç) Makber makber değil bir türbe, türbe değil bir mabet, mabet değil bir küre, küre değil bir sonsuz uzay olmalıydı.(A. Hamit Tarhan)b. Alçalan Tedric:İki asker mızrak mızrağa, kılıç kılıca, hançer hançere vuruşmaya başladı. (Namık Kemal)

12. TEKRİR (YİNELEME):*Anlamı güçlendirmek için bir veya birkaç kelimeyi tekrarlamaktır.Akşam yine akşam yine akşamBir sırma kemerdir suya baksam (Ahmet Haşim) Çal sevdiceğim, çal meleğim, çal güzelim çal (Tevfik Fikret)Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairim (Tevfik Fikret) Geldi köy kızları el bağladılar Diz çöküp ağladılar, ağladılar (Yahya Kemal )Bir candır bu, bir andır buGiden gelmez bir handır bu (Osman Yüksel Serdengeçti)

13. RÜCÛ (GERİYE DÖNÜŞ): Bir düşünceyi daha güçlü anlatmak için, söylenen sözden döner gibi davranmaktır. Alnın bir sitâre-i nev, yok bir afitâb (Alnın bir yeni doğmuş yıldız, yok bir güneştir) Tevfik Fikret Bir şarkıdır söylediği Mavi bir sevda şarkısı Hayır, mavi değil Ela bir şarkıdır söylediği (Metin Demirtaş)14. İRSALİMESEL (ATASÖZÜ SÖYLEME/ SAVLAMA):Yazılı ve sözlü anlatımlarda atasözü ve vecize kullanma sanatıdır.Çağır Karac’oğlan çağırTaş düştüğü yerde ağır Gözden ırak olunca gönülden ırak olur Dünyada vazgeçilmeyecek kimseler bileBalık baştan kokar bunu bilmemek Seyrani gafilin ahmaklığından İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah Yardımcısıdır doğruların Hazret-i AllahYerde kalmaz çün bilirsin dûd-ı âhı kimsenin

37

Page 38: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Yârin kirpikleri hayale sığmaz Meşhur meseldir mızrak çuvala sığmaz15. KAT’ (KESME): Sözü, etkiyi artırmak için ve susmanın söylemeden etkili olacağı durumlarda kesmektir. Garibim,Ne bir güzel var avutacak kalbimi Bu dağın çilesi dolmazBu şehirde Bu dağın çiçeği solmazNe tanıdık bir çehre Bu dağ bir…Bir tren sesi duymaya göreyim Sus şair,İki gözüm Hepsini demek olmazİki çeşme… (Orhan Veli) (Halide Nusret Zorlutuna)

C. SÖZE (SESE) DAYALI SANATLAR1. CİNAS (SESTEŞLİK):Yazılışı (söylenişi) aynı, anlamı farklı kelimelerin bir arada kullanılmasıyla oluşan sanattır.“Her nefeste işledim ben bir günah Güle naz Bir günah için demedim bir gün ah” Bülbüle naz, güle naz

(Süleyman Çelebi) Girdim yâr bahçesine Karşımda yüce dağlar Ağlayan çok gülen azBu dert yüreğim dağlar 2. SECİ (İÇ UYAK): Düzyazıda uyaklı sözcük kullanma sanatıdır.

İlahi, kabul senden ret senden; şifa senden dert senden. İlahi, iman verdin, daim eyle; ihsan verdin, kaim eyle.

Hangi Yusuf-ı devrandır ki Züleyha-yı zamane çâk etmemiş ola ve hangi Süleyman-ı zamandır ki dîv-i cihan anı tutup helâk etmemiş ola.

Hamd-i nâmadûd ve senâ-yı nâmahdûd ol Hazret’e sezâvârdur ki her zerre-i mevcûd ve her dâhil-i dâire-i vücûd ol Hazret’in vücûb-ı vücûduna delil-i kâtı’dır. 3. İŞTİKAK (TÜRETME): Aynı kökten türeyen sözcükleri bir arada kullanma sanatıdır.Dünyada sevilmiş ve seven nâfile beklerBilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler Karşısında nice erbâb-ı denâet titrerHâkim-i mahkeme-i hükm-i cezâdır kalemim (Şair Eşref)4. AKİS(ÇAPRAZLAMA): Bir cümle ya da dize içindeki sözleri ters çevirerek söylemektir.Her inişin bir yokuşu ve her yokuşun bir inişi vardır. (atasözü) Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemeli. (Moliere)Dîdem ruhunu gözler, gözler ruhunu dîdemKıblem olalı kaşın, kaşın olalı kıblem (Nâzim)5.ALİTERASYON: Şiirde aynı ünsüzün sıkça tekrar edilmesidir.Dest-bûsı arzusuyla ger ölürsem dostlarKuze eylen toprağım sunun anınla yâre su -s- Bir büyük boşlukta bozuldu büyü -b-Eylülde melûl oldu gönül soldu da laleBir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle -l-

6.ASONANS: Şiirde aynı ünlünün sıkça tekrar edilmesidir.Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, Eşini gâib eyleyen kuşGibi kar Geçen eyyâm-ı nevbahârı ararEy kulübün sürûd-ı şeydâsı

38

Page 39: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Ey kebûterlerin neşideleri, O baharın bu işte ferdâsı Kapladı bir derin sükûta yeri karlar (Cenap Şehabettin)Yukarıdaki şiirde (â), (e), (û) gibi ünlü sesler tekrarlanarak şiirde bir ahengin oluşması sağlanıyor. Neysen sen, nefes sen, neylersin neyi Neyzensen, nefessen neylersin neyi (Ziya Osman Saba) e,e,e,e

Ayağın sakınarak basma aman sultanımDökülen mey kırılan şişe-i rindân olsun (Nedim) a,a,a,a

7. LEBDEĞMEZ (DUDAKDEĞMEZ): Şiirde b, p, m, v, f dudak ünsüzlerini kullanmama sanatıdır.Âşıklar söylenen sözden alırsa İnsanlar içinde hastan sayılır Hakikat dersini özden alırsaYaratan Tanrı’ya dosttan sayılır (Selmani)8. AKROSTİŞ: Şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya anlamlı bir sözcük oluşturmasıdır.*Bu sanat Eski Yunan ve Latin edebiyatlarıyla divan edebiyatında da çok kullanılmıştır.Var olan bir sen bir ben bir de bu baharElden ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var Dünyada aşkımız ölüm gibi mukaddesİnan ki bir daha geri gelmez bu günlerÂlemde bu andır bize dost esen rüzgâr (Cahit Sıtkı)9. NİDA: Seslenme sanatıdır.Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer (Mehmet Akif Ersoy)

TÜRK EDEBİYAT TARİHİ39

Page 40: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Türklerin kültürel değişimlerine göre üç ana grupta incelenir:1.İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı2.İslamiyet Etkisindeki Türk Edebiyatı3.Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı

TÜRK EDEBİYATI1.İslamiyet Öncesi 2.İslamiyet Etkisindeki 3. Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı Türk Edebiyatı Türk Edebiyatı a.Sözlü Edebiyat a. Türk Halk Edebiyatı a. Tanzimat Ed.b.Yazılı Edebiyat *Anonim Halk Ed. b. Servetifünun Ed. *Âşık Edebiyatı c. Fecriati Edebiyatı *Tekke Edebiyatı d. Millî Edebiyat b. Divan Edebiyatı e. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI: Tarihin karanlık dönemlerinden İslamiyet’in kabul edildiği 8-10. yy.a kadar devam eder. İki grupta incelenir:I. SÖZLÜ EDEBİYAT: Genel olarak sığır, şölen, yuğ denen törenlerde söylenen şiirlerden ortaya çıkmış tören odaklı bir edebiyattır.GENEL ÖZELLİKLERİ:*Asıl ürünler doğal destanlardır.*Şiirler hazırlıksız (doğaçlama) söylenmiştir.*Ölçü hecedir.(En fazla 7’li, 8’li, 12’li hece kullanılmış.)*En fazla yarım uyak kullanılmıştır, redife de yer verilmiştir.*Dize başında da uyağa rastlanır.*Nazım birimi dörtlüktür.*Kam, baksı, şaman, ozan, oyun denen şairlerce kopuz eşliğinde söylenir.*Bu şairlerin dinî kimlikleri, hekimlik ve büyücülük gibi özellikleri vardır. Bunlar, törenleri yöneten saygın kişilerdir.*Nazım biçimleri sav, sagu, koşuk ve destandır.*Dil yabancı etkilerden uzak, saf Türkçedir.*İlk Türk şairleri Aprınçur Tigin, Kül Tarkan ve Asıg Tutung’dur.*Dağ, ağaç, yada taşı, demir, kurt, ışık, su, altın yay, at kültlerine (basit inanış) rastlanır. Bu kavramlar kutsallaştırılmıştır. (mitolojik ögeler olarak)SÖZLÜ EDEBİYATTA TÖREN ADLARI:1.ŞÖLEN: Dinî - askerî âyin ve ziyafet törenleridir.2.SIĞIR: Kutsal av törenleridir. 3.YUĞ: Cenaze törenleridir. SÖZLÜ EDEBİYAT NAZIM BİÇİMLERİ:1.SAV: Bugünkü atasözlerinin karşılığıdır. Manzum olarak doğmuş, sonradan yazıya aktarılmıştır.2.SAGU: Bugünkü ağıdın karşılığıdır. Dörtlüklerle 4+3=7’li heceyle söylenir. Yuğ denen cenaze törenlerinde söylenir. Uyak düzeni: aaab, cccb, dddb… 3-5 dörtlükten oluşur. 3.KOŞUK: Koşmaların ilk şeklidir. Aşk, doğa sevgisi, yiğitlik konularını işler.Sığır ve şölen denen törenlerde kopuz eşliğinde söylenir.Genellikle 4+3=7’li heceyle söylenir. Uyak düzeni: aaab, cccb, dddb…3-5 dörtlükten oluşur.4.DESTAN: Toplumu derinden etkileyen savaş, kıtlık, göç, deprem gibi olayları anlatan uzun şiirlerdir. Destanlar doğal ve yapay destan diye ikiye ayrılır: a.DOĞAL DESTAN: Toplumu derinden etkileyen olayların sözlü gelenekte destanlaşması ve yayılmasıyla oluşur. Sonradan yazıya aktarılır.Yazarı belli değildir.

40

Page 41: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Doğal destanların üç oluşum aşaması vardır:*Doğuş Safhası (Çekirdek Aşaması): Olayın yaşanması*Yayılma Aşaması: Olayın destanlaşması ve dilden dile yayılması*Derleme(Yazıya Geçme/Tespit) Aşaması: Destanın çok sonra yazıya aktarılması

b.YAPAY(YAPMA) DESTAN: Toplumu derinden etkileyen bir olayın bir şair tarafından destanlaştırılmasıyla oluşur. Bazı yapay destanlar:KAYBOLMUŞ CENNET (Milton): Şeytan'ın Âdem ve Havva'yı saptırması ve Âdem ile Havva'nın cennetten çıkarılışını anlatan destandır. KURTARILMIŞ KUDÜS (Tasso): Birinci Haçlı Seferi’nde Kudüs’ün alınışını anlatan bir destandır. İLAHİ KOMEDYA (Dante): Ölüm sonrası sırasıyla cehennem, Araf ve cennette geçen seyahati, hikâyenin kahramanı da olan kendisinin ağzından anlatan bir eserdir.ÇILGIN ORLANDO (Ariosto): Hristiyan savaşçılarla Avrupa kıtasını ele geçirmeye çalışan Müslüman-Arap ordusunun arasındaki savaşı anlatan bir destandır.HENRİADE (Voltaire): Müslüman Araplarla yapılan savaşları anlatan bir destandır. ÜÇ ŞEHİTLER DESTANI (Fazıl Hüsnü Dağlarca): Kurtuluş Savaşı’nı anlatan bir destandır.

TÜRKLERİN İSLAMİYET ÖNCESİ DOĞAL DESTANLARI1.ALTAY TÜRKLERİ: Yaratılış Destanı: Evrenin nasıl yaratıldığını anlatan destandır.2. SAKA TÜRKLERİ: a. ALP ER TUNGA DESTANI: MÖ VII. yy.da İranlılar tarafından öldürülen Alp Er Tunga’nın kahramanlıklarını anlatır. (Alp Er Tunga’nın Şehname’deki adı Efrasyab’dır.) Sözlü alarak 11. yy.a kadar varlığını sürdürmüştür. b. ŞU DESTANI (SAKA DESTANI): Saka hükümdarı Şu ile Büyük İskender’in savaşlarını anlatan bir destandır.(MÖ IV. yy.)3.HUN DESTANLARIa. OĞUZ KAĞAN DESTANI: MÖ II. yy.da Oğuz Kağan’ın savaşlarını ve kahramanlıklarını anlatır. Doğu Hunlarının destanıdır. (Oğuz Kağan’ın Mete olduğu sanılmaktadır.)b. ATTİLA DESTANI: Batı Hun hükümdarı Attila’nın savaş ve kahramanlıklarını anlatır. ( V. yy.)

4.GÖKTÜRK DESTANLARI: Kurduğu devlete Türk adını veren ilk devlettir.a. BOZKURT DESTANI: Yok olmaya yüz tutan Göktürk soyunun dirilip çoğalmasında bir bozkurdun “anne kurt” görevini üstlenmesini anlatır.b. ERGENEKON DESTANI: Düşman elinden kaçan ve yolu izi olmayan Ergenekon Vadisi’ne gelen iki aile burada 400 yıl kalıp çoğalır. Sonra demir dağı eriterek çıkar ve bağımsız Göktürk Devleti’ni kurar. Bunda da bir bozkurt yol gösterici olur.5.UYGUR DESTANLARI:a. TÜREYİŞ DESTANI: Hun hükümdarı üç kızını insanlarla evlendirmek istemez ve onları tanrıya layık görür. Üç kızı dağ başında bir kulübeye bırakır. Tanrı bir bozkurt şekline girerek bu üç kızla evlenir ve bunlardan bozkurt ruhu taşıyan Uygur Türkleri türer.b. GÖÇ DESTANI: Uygur hükümdarı Çin prensesiyle evlenebilmek için kutsal sayılan bir kayayı Çinlilere verir. Kaya gidince ülkeye felaketler yağar ve halk göç etmek zorunda kalır. DİĞER MİLLETLERİN DOĞAL DESTANLARI:NİBELUNGEN=Alman KALEVALA= Fin ROBİN HOOD, BOEWULF= İngilizİLYADA VE ODYSSEA=Yunan ŞEHNAME= İran MAHABARATA VE RAMAYANA = Hint İGOR= Rus GILGAMIŞ=Sümer ŞİNTO=Japon LE CİD=İspanyolİSLAMİYET SONRASI TÜRK DESTANLARI:a. BATTAL GAZİ DESTANI: (8-9. yy.) Arap-İran savaşlarında ün kazanan Arap komutan Battal Gazi çevresinde oluşan destandır. 12.yy.da Türkçeye çevrilmiş ve benimsenmiştir.

41

Page 42: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

b. SATUK BUĞRA HAN DESTANI: (9-10. yy.) Müslüman olan ilk Türk devletini (Karahanlılar) kuran Satuk Buğra Han’ı anlatır. c. MANAS DESTANI: (11-12. yy.) Kırgız destanıdır. Dünyanın en uzun destanıdır.(400.000 beyitten fazla) Manas adlı bir yiğidin kâfirlerle savaşını anlatır.d. CENGİZ HAN DESTANI: (13.yy.) Cengiz’in hayatını ve savaşlarını anlatır.e. EDİGE DESTANI: (15.yy.) : Hazar Denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığı’nın XV. yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışını anlatan destandır. Altınordu Hanı Edige Mirza Bahadır'ı anlatır. f. KÖROĞLU DESTANI: (16.yy.) Asıl adı Ruşen Ali’dir. Babası Bolu Beyi’nin seyisidir ve Bolu Beyi tarafından gözüne mil çekilerek kör edilmiştir. Bundan dolayı Köroğlu adını kullanmıştır. Köroğlu’nun Bolu Beyi ile mücadelesini anlatır. g. GENÇ OSMAN DESTANI: (17.yy.) Kayıkçı Kul Mustafa tarafından yazılmıştır. IV. Murat’ın Bağdat Seferi’ne katılan bir gencin şehadetinin destanıdır.

II. YAZILI EDEBİYAT: *Yazılı ilk belgeler Orhun Abideleri’dir. (Göktürk Yazıtları)*Tonyukuk(720), Kültigin(732) ve Bilge Kağan(735) adlarına dikilen taşlardan oluşur.*Taşlar ilk Türk yazarı Yollug Tigin tarafından yazılmıştır.*Bu yazıtlar anı-hitabet karışımı eserlerdir.(İlk söylev ürünü) Türk milletine seslenir ve öğütler verir.*Yazıtlarda Göktürk alfabesi kullanılmıştır.*Göktürk alfabesi 38 harften oluşmaktadır. Bunların dördü ünlü, diğerleri ünsüz ve hece işaretleridir (otuz biri basit, üçü birleşik ünsüz). Dört ünlü işaretinin her biri iki ayrı ünlüyü göstermektedir. Yani a/e, ı/i, o/u, ö/ü ünlüleri için birer harf vardır.*Taşlardaki yazıları Danimarkalı dil bilimci Thomsen 1893’te çözmüştür.Tamamı 1922’de okunarak yayımlanmıştır.*Orhun Yazıtları’nı Türkiye Türkçesine ilk çeviren Şemsettin Sami’dir.*Bunlardan daha önce Yenisey Irmağı kıyısında bulunan Kırgızlara ait mezar taşlarında basit yazılara rastlanmıştır. *Yazıtların Batı yüzünde Çince bir bölüm de yer alır.

UYGUR METİNLERİ:*Türklerin İslamiyet öncesi dönemde kullandığı diğer bir alfabe de Uygur alfabesidir. * Uygurlar Manihaizm’i kabul edince Soğdak yazısını alır ve bununla Uygur alfabesini oluştururlar.(Manihaizm; Zerdüşt Düalizmi, Budist ahlak ilkeleri ve Hristiyanlık unsurlarının karışımından oluşmaktadır.)*Bu alfabeyle Budizm’i anlatan kitaplar yazmışlar. Bunlar:1.ALTUN YARUK (ALTIN IŞIK): Budizm’in esaslarını, felsefesini ve Buda’nın menkıbelerini anlatan bir eserdir. Çinceden çevrilmiştir. Budizm’e ait esaslarla çok sayıda hikâyeden oluşur.2.SEKİZ YÜKMEK (SEKİZ YIĞIN): Sekiz Bilgi, Sekiz Tomar anlamlarına da gelmektedir. Çinceden çevrilen Sekiz Yükmek’te Burkancılık’a ait (Uygurlarda Buda’nın adı Burkan’dır) dinî-ahlaki inanışlar ve bazı pratik bilgiler vardır. Uygurlar arasında çok yayılmıştır. İçten anlatımı ve zengin söz varlığıyla dikkatleri çeker. 3. KALYANAMKARA VE PAPAMKARA HİKÂYESİ (İYİ DÜŞÜNCELİ ŞEHZADE İLE KÖTÜ DÜŞÜNCELİ ŞEHZADE): Burkancılık’a ait bir menkıbenin hikâyesidir. İyi düşünceli şehzadenin bütün canlılara yardım etmek ve canlıların birbirlerini öldürmelerini engellemek için bir mücevheri elde etmek üzere yaptığı maceralı yolculuğu anlatır.*Ayrıca IRK BİTİG (FAL KİTABI) adlı bir kitap yazmışlar.

42

Page 43: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

İSLAMİYET ETKİSİNDEKİ İLK ESERLER (GEÇİŞ DÖNEMİ ESERLERİ)Türkler 8. yy.da İslam ordularıyla karşılaşır, çoğunlukla 10. yy.da Müslüman olurlar. 12. yy.da Anadolu’ya yoğun bir göç başlar. 13.yy.a gelindiğinde Anadolu’da Türk halk edebiyatı ve divan edebiyatı başlar.Türklerin İslamiyet’i kabul ettiği 10. yy.dan 13. yy.a kadar geçen döneme Geçiş Dönemi denir. Bu dönemde 4 eser verilmiştir.1.KUTADGU BİLİG(11. yy.): Yusuf Has Hacip tarafından 1069-1070’te yazılmıştır.*Kutluluk bilgisi, devlet olma bilgisi anlamlarına gelir.*Aruzlu ilk eserimizdir. *İlk mesnevimizdir. *Didaktik bir eserdir.*Siyasetname özelliği taşır. *6645 beyittir. *Alegorik (sembolik) bir eserdir. Esas olarak sembolik 4 kişinin konuşmalarından oluşur. Bunlar: a.Kün Togdı(Gündoğdu):Hükümdardır, adaletin ve kanunun temsilcisidir.b.Ay Toldı(Dolunay):Vezirdir, devletin ve saadetin temsilcisidir.c.Ögdülmiş(Övülmüş):Vezirin oğludur, aklın ve ilmin temsilcisidir.d.Odgurmış(Uyanmış):Ögdülmiş’in arkadaşıdır, dindar (zahit) biridir. Hayatın sonunun ve kanaatin temsilcisidir.*Eser, 1070’te Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.2.DİVAN-I LÜGATİ’T-TÜRK(1072-1074/ 11. yy.):*Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazılmıştır.*İlk Türkçe-Arapça sözlük ve dil bilgisi kitabıdır.*Eserin dili Arapça, örnekleri Türkçedir.*Sav, sagu, koşuk örneklerine ilk bunda rastlanır. *Atasözleri, deyimler, şiir örnekleri ve 7500 kadar Türkçe kelimenin açıklamasını içerir.*Türk gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgilerle bir Türk cihan haritası içerir.*Eser, Abbasi Halifesi El-Muktedi Billah’a sunulmuştur.3.ATABETÜ’L HAKAYIK(12. yy.): Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmıştır. *“Hakikatler Eşiği” anlamına gelir. Kutadgu Bilig’den yarım asır sonra yazıldığı sanılmaktadır. *Ayet ve hadislerden yola çıkarak İslam ahlakını öğretmeyi amaçlayan didaktik bir eserdir. *Aruzla yazılmıştır. Hece çok az kullanılmıştır. *Tümü gazel şeklinde söylenmiş 46 beyit ve 101 dörtlükten oluşur. *Eser, Sipehsalar Mehmet Bey’e sunulmuştur. 4.DİVAN-I HİKMET(12. yy.): Hoca Ahmet Yesevi tarafından yazılmış, dinî-tasavvufi bir eserdir. “hikmet” Hoca Ahmet Yesevi’nin şiirlerine verdiği isimdir.*Allah ve peygamber sevgisi, tasavvuf terbiyesi, dervişlik menkıbeleri, dünya işlerinden yakınma vb. konuları işler. *Dörtlükler hâlinde hece ile yazılmış, koşma biçiminde uyaklanmıştır.*Çok az bir bölümünde aruz kullanılmıştır.*Hoca Ahmet Yesevi ilk Türk mutasavvıfıdır.*Hoca Ahmet Yesevi’nin FAKRNAME adlı bir eseri vardır. Hacı Bektaş-ı Veli Makalat’ı bundan esinlenerek yazmıştır.NOT: Geçiş dönemi eserleri Hakaniye (Karahanlı) Türkçesiyle yazılmıştır.

43

Page 44: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

TÜRK HALK EDEBİYATI13. yy.da Anadolu’da başlar, günümüze kadar devam eder. Üç bölümde incelenir:A. Anonim Halk Edebiyatı B. Âşık Edebiyatı C. Tekke (Tasavvuf ) Edebiyatı

GENEL ÖZELLİKLERİ:1.Sözlü bir edebiyattır, şiirler saz eşliğinde hazırlıksız söylenir. Bu yüzden derin anlam ve kusursuz biçim görülmez.2.Asıl ölçü hecedir ancak Âşık Ömer, Gevheri, Seyrani, Bayburtlu Zihni, Erzurumlu Emrah gibi şairler aruzu da kullanmışlardır.3.Nazım birimi dörtlüktür ancak türkü ve ninnide 3’lü, 5’li olabilir.4.Dil öztürkçedir, halka mal olmuş kelimeler kullanılmıştır.5.Genellikle yarım uyak ve redif kullanılmıştır.6.Nazım şekli olarak mâni, türkü, ninni; koşma, semai, varsağı, destan; ilahi, nefes, deme, nutuk, devriye, şathiye kullanılmıştır.7.Söyleyiş hayali değil, somuttur; doğa ile iç içedir.8.Şairler, şiirlerin son dörtlüğünde genellikle mahlas kullanmıştır. 9.Konu, Âşık Edebiyatı’nda ve Anonim Halk Edebiyatı’nda aşk, özlem, ayrılık, doğa sevgisi, ölüm, yiğitliktir; Tekke Edebiyatı’nda ise din ve tasavvuftur.10.Anonim, Âşık ve Tekke edebiyatlarında şiirle müzik iç içedir.11.Kimi tekke şairleri ve 17. yy. sonrası ortaya çıkan bazı kalem şuarası yazılı ürünler vermiştir.12.Âşık edebiyatı şairleri usta-çırak geleneğine göre yetişmiştir.13.Divan edebiyatında olduğu gibi şiir egemen türdür. 14.Şiirlerde başlık yoktur, biçim adları kullanılır.

HALK EDEBİYATIYLA İLGİLİ BAZI KAVRAMLAR1. CÖNK: Bazı saz şairlerinin, kendilerinin veya başkalarının şiirlerini derledikleri, (alttan yukarıya) uzunlamasına açılan, çoğunlukla deri kaplı defterdir. Antolojiye benzeyen bu defterlere halk dilinde sığırdili de denmektedir. Dinî bilgiler ihtiva eden, çeşitli hutbe ve vaaz metinleri barındıran dinî ağırlıklı cönkler de mevcuttur.2. DANİŞMENDNAME: Anadolu’nun İslamlaşmasıyla ilgili Türk destanlarıdır. 12. yy.da Danişmend Gazi kişiliğinde sözlü oluşmuş, 13. yy.da yazıya aktarılmıştır.3. BATTALNAME(Battal Gazi Destanı):8. yy.da Arap-İran savaşlarında ün kazanan Arap komutan Battal Gazi çevresinde oluşan destandır. 12. yy.da Türkçeye çevrilmiş ve benimsenmiştir.4. SALTUKNAME: Rumeli’nin ve Balkanların fethinde etkili olduğuna inanılan Sarı Saltuk adlı “alp-eren”in yaşamı üzerine oluşturulmuş halk hikâyeleridir.5. HAMZANAME: Hz. Hamza’nın yaşamı üzerine anlatılan efsanevi hikâyelerin toplandığı kitaplardır. Arabistan ve İran’da İslamiyet’in yayılmasını anlatır. 6. FÜTÜVVETNAME: Ahilik Teşkilatı’nın meslek kurallarını, tasavvuf ahlakını, iyi ve başarılı insan olmanın yollarını anlatan kitaplardır. 7. SİYER: Peygamber Efendimizin hayatını anlatan eserlerdir. 8. GAZAVATNAME(Gazâname): İslamiyet etkisindeki savaş ve kahramanlık konulu şiirlerin genel adıdır. Araplarda yaygındır. Türk edebiyatında 15. yy.dan sonra görülür.9.MENÂKIPNAME: Din büyüklerinin hayatını ve kerametlerini anlatan eserlerdir.

A.ANONİM HALK EDEBİYATI: Söyleyeni belli olmayan, ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılan, halkın ortak malı olan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır.*Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.*Şiirlerde hece ölçüsünün 7'li, 8'li, 11'li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.*Somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır.*Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.*En çok yarım kafiye kullanılmıştır. Bazı mânilerde cinaslı kafiye görülür.

44

Page 45: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Mecazlara ve edebî sanatlara fazla yer verilmez.*Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.*Sözlü geleneğe dayanır.*Anonim halk edebiyatı ürünleri: mâni, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal vb. 13. yy. : Bu asırda daha çok İslami Türk destanları yaygındır. (Battal Gazi ve Danişmendname gibi) 1.NASREDDİN HOCA: Fıkralarıyla ünlüdür.14. yy. : KİTAB-I DEDE KORKUT(Dede Korkut Hikâyeleri):1. 13-14. yy.da oluşmuş ve yayılmış, 15. yy.da yazıya aktarılmıştır.2. 12 hikâyeden oluşur, nazım-nesir karışıktır.3. Zengin bir Türkçe kullanılmıştır, seci ve aliterasyona başvurulmuştur.4. Anlatım açık, duru ve yalındır.5. Oğuzların iç çekişmelerini, komşu Rum, Ermeni ve Gürcülerle savaşlarını anlatır.6. Destandan halk hikâyesine geçiş eseridir. Masal ögeleri içerir.7. Yazarı belli değildir. Hikâyelerin sonunda Dede Korkut bilge kişiliğiyle değerlendirmeler yapar ve dualar eder.8. Dede Korkut kahraman ve yazar değil, sadece anlatıcıdır.9. El yazması iki nüshası vardır: a. Vatikan nüshası b.Dresden nüshası10. İlk kez 1916’da Kilisli Muallim Rıfat Bilge, Dresden nüshasına dayanarak yayımlamıştır.ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ:1.MÂNİ: Tek dörtlüktür. 7’li heceyle söylenir. Uyak örgüsü aaxa’dır.Konu sınırı yoktur. İlk iki dize doldurma, son iki dize anlamlıdır.(Asıl anlatılmak istenen son iki dizede söylenir.)Mâninin Çeşitleri:Düz (Tam) Mâni: Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Kafiyeleri çokluk cinassızdır.Kesik Mâni: Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan mâniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar. Eğer meydan ve kahvehanelerde söylenen ve ilk dizeleri “aman aman” ünlemi ile doldurulan mânilerse bunlara İstanbul mânileri denir.Ayaklı Mâni: Kesik mânilerin birinci dizesinin doldurularak söylenen şeklidir. Ah o beni o beniKâkül örtmüş o beniBen yârimi unutmam Unutsa da o beni Cinaslı Mâni: Kesik mânilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mâni denir.Yedekli(Artık)Mâni: Düz mâninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen mâniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli mâniye artık mâni de denir. 2.TÜRKÜ: Ezgiyle söylenen bir nazım biçimidir. *Hecenin her kalıbıyla söylenebilir. (7’li,8’li,11’li)*Her konuda söylenebilir ancak aşk ve hasret ilk sırayı alır. *Çağdan çağa, bölgeden bölgeye değişikliğe uğrayabilir. *Türkü bent ve kavuştak denen iki bölümden oluşur.*Bent, asıl sözlerin bulunduğu bölümdür; kavuştak ise nakarattır. *Bentler ve kavuştaklar kendi aralarında kafiyelenir.*Türkülere bazı yörelerde bozlak, kayabaşı, türkmani gibi adlar da verilir. 3.NİNNİ: *Çocuk uyutmak için ezgiyle söylenir. *Belli bir kafiye örgüsü yoktur.*Dizelerdeki heceler de çoğu zaman birbirini tutmaz.*Dörtlük hâlinde olmayanları bile vardır.

45

Page 46: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ANONİM HALK EDEBİYATININ DİĞER ÜRÜNLERİ:1.ATASÖZLERİ 2.BİLMECELER 3.MASALLAR4.FIKRALAR: (Nasrettin Hoca, Bektaşi, Temel fıkraları gibi)5.HALK HİKÂYELERİ: Bizde hikâye türünün en eski örnekleri sayılan ve destandan modern hikâyeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir. *16. asırdan itibaren görülür ve genellikle âşıklar tarafından nazım-nesir karışık söylenir.*Nesilden nesile aktarılır, yer yer masal ve destan özellikleri gösterir. Destandan farkları: *Tarihî bir olayın olması şart değildir.*Nazım-nesir karışıktır. Zamanla nesir nazma üstünlük kazanmıştır.*Şahıslar ve olay anlatımı daha realisttir.*Kahramanlıktan çok aşk maceraları konunun ağırlığını teşkil eder.(Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber…)6.EFSANELER: Olağanüstü olay ve kişilerden söz eden, üslup kaygısından uzak, genellikle dinî motifli anlatılardır. Efsaneler bir inanış konusudur.*Masallar hep iyi sonla biterken bunlarda öyle bir şart yoktur.(Munzur Efsanesi, Kırklardağı Efsanesi gibi)7.AĞIT: Ağıdın anonim olanlarına da rastlanmaktadır.8.KARAGÖZ İLE HACİVAT: Gölge oyunudur. Deriden kesilen ve “tasvir” denen şekillerin ışık yardımıyla perdeye yansıtılmasıyla oluşur.*14. yy.da Orhan Bey zamanında yaşadıkları ve idam edildikleri öne sürülen iki kişiden esinlenilmiştir.*17. yy. sonrası yaygınlaşmış, 19. yy.da yazıya aktarılmıştır.*Karagöz oynatana kişiye “Hayali” ya da “Karagözcü” denir. *Karagözcünün “Yardak” denen bir yardımcısı vardır. Karagözcünün istediği perde gazellerini, şarkıları, türküleri okur ve tef çalar.*4 bölümden oluşur:a) Mukaddime(Giriş) b) Muhavere(Söyleşme) c) Fasıl(Oyun) d) Bitiş*Karagöz okumamış halkı, Hacivat aydınları ve yarı aydınları temsil eder.*Karagöz ve Hacivat’ta birçok yardımcı oyuncu yer alır.(Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryaki, Kastamonulu, Rumelili, Bolulu, Kayserili, Arnavut, Kürt…)* Eksen kişiler: Karagöz, Hacivat.* Kadınlar: Bütün zenneler. * İstanbul ağzı konuşanlar: Çelebi, Tiryaki, Beberuhi. * Anadolu’dan gelen tipler: Laz, Kastamonulu, Rumelili, Egeli, Kayserili, Eğinli, Vanlı, Harputlu, Kürt.* Anadolu dışından gelenler: Muhacir, Arnavut, Arap, Akarap, Acem, Çerkez. * Zımmi-Müslüman olmayan kişiler: Rum, Frenk, Ermeni, Yahudi. * Kusurlu ve ruhsal hastalar: Kekeme, Kambur, Kötürüm, Deli, Esrarkeş, Sağır, Aptal ya da Denyo. * Kabadayılar ve sarhoşlar: Tuzsuz Deli Bekir, Efe, Arap Efe, Zeybek, Matiz, Sarhoş, Külhanbeyi, Kopuk.

* Eğlendirici kişiler: Çengi, Köçek, Kantocu, Hokkabaz, Canbaz, Curcunabaz, Hayali, Çalgıcı. * Olağanüstü kişiler, yaratıklar: Büyücü, Cazular, Cinler, Şeytan, Zebani. Tuzsuz Deli Bekir: Mahallenin kabadayısıdır, belalı bir adamdır. Olayların karmaşıklaştığı anda gelip kaba kuvvetle olayı çözer. Elinde içki şişesi, bir elinde tabanca ya da kama vardır.Beberuhi: Yaşı büyük aklı küçük aptal, cüce bir tiptir. Yaygaracıdır. * Çelebi, Frenk, Zenne önemli tiplerdir.9.ORTA OYUNU: Genellikle açık alanda, halkın ortasında oynanan doğaçlama bir oyundur.*Kavuklu ve Pişekâr diye iki ana oyuncusu vardır.*“Palanga” denen oval bir alanda; “yeni dünya” denen bezsiz bir paravan ve “dükkân” denen iki katlı bir kafes dekoruyla oynanır. (yeni dünya= ev, dükkân= iş yeri)*Bunun da mukaddime, muhavere, fasıl, bitiş bölümleri vardır.*Kavuklu Karagöz’ün, Pişekâr Hacivat’ın meydana inmiş şekli gibidir.

46

Page 47: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Bunda da Arap, Acem, Frenk, Balama, Laz, Kürt, Kastamonulu, Yahudi gibi birçok yardımcı oyuncu bulunur. *Kadın kılığında erkek de (zenne) yer alır.10.MEDDAH: Tek kişilik tiyatrodur. Perde, sahne, dekor, elbise, kişiler yoktur.*Meddah, bütün kişileri kendisi ağız taklidi yoluyla canlandırır. Hayvanları da taklit eder.*Elindeki sopasından ve boynuna doladığı mendilinden başka aksesuarı yoktur.*Genellikle kapalı alanlarda ve yüksekçe bir yerde oyununu sergiler.*Bir bakıma eskinin stand-upçıları gibidir.

B. ÂŞIK EDEBİYATI: 1)Âşık veya ozan denilen kişilerin, saz (bağlama) eşliğinde söyledikleri şiirlerden oluşur. 2)Genelde sözlü olmasına rağmen şairler, şiirlerini “cönk” dedikleri defterlerde toplamışlardır. 3)Usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilen âşıkların çoğu okuma yazma bilmeyen ancak saz çalma ve şiir söyleme yeteneği olan kişilerdir. Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlas alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar. 4)Şiirlerde anlatım içten, canlı ve yalındır. 5)Şairler, halkın içinden çıktığından halk dilini kullanmışlardır. Bu sade dil 18 ve 19. yüzyıllarda bazı şairler tarafından divan edebiyatının etkisinde kalmasıyla eski sadeliğini kaybetmiştir. 6)Nazım birimi dörtlüktür. 7)Koşma, semai, destan, varsağı gibi ortak nazım şekilleri kullanılmıştır. 8)Hece ölçüsünün 7'li, 8'li ve 11'li kalıplarına ağırlık verilmiştir. 9)Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan davranışları, bunlarla ilgili eleştiriler konu olarak işlenmiştir. 10)Şiirlerin son dörtlüğünde şairin adı veya mahlası (tapşırması) geçer. 11)Göz kafiyesi anlayışı yerine, kulak kafiyesine ağırlık verilmiştir. Yani kafiye için aynı sesin kullanılmasına gerek yoktur. Buna göre p/b , ç/ş, t/d, l/ n gibi seslerle de kafiye yapılmıştır. 12)Genellikle yarım ve cinaslı kafiye kullanılmıştır. 13)Benzetme (teşbih) ve kişileştirme (teşhis) dışında edebî sanatlara fazla yer verilmemiştir. 14)Bazı ürünlerde yöresel özellikler görülür. 15)Şiirler genellikle hazırlık olmaksızın irticalen(doğaçlama)söylenir. 16)Divan edebiyatında görülen kalıplaşmış benzetmeler (mazmun) halk edebiyatında da vardır. Buna göre sevgili anlatılırken yeşil başlı ördek, inci diş, elma yanak, badem göz, kiraz dudak, keman kaş, sırma saç, selvi boy gibi benzetmeler kullanılmıştır. 17)Halk edebiyatında şair gördüğünü, yaşadığını anlatır. Bu nedenle âşık edebiyatı, somut bir edebiyattır. Ayrıca divan edebiyatında sevgilinin tipi çizilir, adı söylenmez. Halk edebiyatında ise sevgilinin adı (Elif, Ayşe...) vardır. 18)Şiirler, işlenen konulara göre “koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt” gibi adlar alır. 19)Âşık Edebiyatı hayalî olaylardan çok, gerçekçiliğin ön plana çıktığı bir edebiyattır.20)15. yy.dan sonra gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır. 21)Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı bir şiirdir.22)Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır. 23)Âşık olmak için ya bir usta yanında yetişmek ya da rüyada “pir elinden dolu içmek” lazımdır. Bir pir elinden dolu bir kadeh içerek âşık olanlara Badeli âşık denir. Halk şairlerinin çoğu âşıklığa böyle başladığını iddia etmektedir.ÂŞIK EDEBİYATININ YÜZYILLARA GÖRE TEMSİLCİLERİ:16. yy. : Din dışı şiirler ilk defa bu asırda ortaya çıkmıştır.1. KÖROĞLU(?-?) : Asıl adı Ruşen Ali’dir. Saz şairidir. Âşık edebiyatının ilk şairlerindendir.*Divandan hiç etkilenmemiş, sadece heceyle yazmıştır.*Kavganın ve yiğitliğin simgesidir.*Bolu Beyi ile mücadelesi ve koçaklamalarıyla ünlüdür.

47

Page 48: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Atı Aşkar ve yardımcısı Ayvaz’la Çamlıbel’de eşkıyalık yapan bir destan kahramanıdır. 2. ÂŞIK GARİP(16.yy.): Hayatı hakkında pek bilgi olmayan halk şairidir. 16. yüzyılda yaşadığı ve Tebriz yöresinden olduğu, Erzurum, Kars, Halep gibi kentleri dolaştığı ileri sürülmektedir. Eserlerini yalın bir Türkçe ile yazmış ve başarılı deyişleri eserlerinde kullanmıştır. En önemli eseri kendi hayatını anlattığı iddia edilen Âşık Garip Hikâyesi’dir.3. KUL MEHMET(16.yy.): Üveys Paşa’nın oğludur. Aydın sancağında vergi memurluğu yaptığı sırada Celali isyanını bastırması için vezirlik rütbesi de verilmiştir. Aruzla da şiirler yazmıştır ama pek başarılı değildir.4. ÂŞIK KEREM(16.yy.): Ünlü halk öyküsü “Kerem ile Aslı”nın kahramanıdır. Âşık Kerem, gerçekten halk ozanlarının, saz ozanlarının geleneksel yapısına uygun, çok duyarlı, yalın dille aşk deyişleri söylemiş bir ozandır. Yaşamıyla ilgili net bilgi yoktur. 17. yy.: Halk edebiyatının altın çağıdır.1. KARACAOĞLAN(1606-1697): Güney Anadolu’da (Toroslarda) göçebe Türkmenler arasında yaşamış, yayla yayla dolaşmış; doğa sevgisini ve aşkı anlatmıştır. *Şiirlerini sade bir dille ve hep heceyle yazmıştır.*Divandan ve tasavvuftan hiç etkilenmemiştir.*Çok lirik bir şairdir.*Koşma ve semai ustasıdır. Varsağı türünde de şiirleri var.2.ÂŞIK ÖMER(1630-1707):Yeniçeri şairlerdendir. Divan etkisiyle aruzla da şiirler yazmıştır.*Divan nazım biçimlerini de kullanmıştır.*Ahmet Paşa, Fuzuli ve Atai’ye nazireler yazmıştır.*En fazla şiir bırakan halk şairidir.(1500’den fazla)Eserleri: Âşık Ömer Divanı, İstanbul Destanı, Şairname (105 şairin adını sayar)3.KAYIKÇI KUL MUSTAFA(?-1658): Yeniçeri şairlerdendir, hep heceyle yazmıştır.*Genç Osman Destanı onundur.*4. Murat’la birlikte Bağdat Seferi’ne katılmıştır.*Divandan ve tasavvuftan hiç etkilenmemiştir.4.ERCİŞLİ EMRAH (17.yy.): Yaşamı ile ilgi kesin bilgi yoktur. 17. yy.da yaşadığı biliniyor. İçten ve halk zevkine yakın bir söyleyişi vardır. Hayatını anlattığı “EMRAH İLE SELVİHAN” adlı halk öyküsüyle ün kazandı. Ercişli Emrah'ın en şanssız yanı Erzurumlu Emrah ile karıştırılmasıdır. Bazı şiirleri Erzurumlu Emrah'a mal edilmiştir.5.KULOĞLU (17.yy.): Kuloğlu, ünlü asker ozanlardandır. Onunla ilgili tek sağlam bilgi, Dördüncü Murat'ın ölümü üzerine ağıt söylediğidir.18. yy.: 1.GEVHERİ (?-1737): Asıl adı Mehmet’tir. Saz ve kalem şairidir.*Divandan etkilenerek divan tarzı şiirler yazmıştır.*Asıl başarısını sade dille ve heceyle yazdığı şiirlerde elde etmiştir. 19. yy.:1.BAYBURTLU ZİHNİ (1795-1859): Asıl adı Mehmet Emin’dir. Saz ve kalem şairidir.*Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. Divan şairliğine özenmiştir.* Aruzla yazdığı şiirler ölümünden sonra Divan-ı Zihni (1876) adıyla yayımlandı.* SERGÜZEŞTNAME adlı bir mesnevisi vardır.2.ERZURUMLU EMRAH (1787?-1860): Saz ve kalem şairidir. Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır ama hecede daha başarılıdır.*Eserleri: DİVAN-I EMRAH, “Dedim-dedi” şiiri ünlüdür. 3.DADALOĞLU (?-?): Asıl adı Veli’dir. Epik şiirleriyle tanınır. *Güney Anadolu’da (Toroslarda) göçebe Türkmenler(Avşar boyu) arasında yaşamıştır.*Padişahın, göçebe Türklerin yerleşik hayata geçmesiyle ilgili fermanına isyan ederek dağlara çıkmıştır.*Divandan hiç etkilenmemiş, sadece heceyle yazmıştır.

48

Page 49: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

4.SEYRÂNÎ (1800-1866): Kayseri Evereklidir (Develili). Âşık tarzı ve divan tarzı şiirleri vardır.*Sivri dilli bir şairdir; devrin ileri gelenlerini eleştiren şiirler yazmış, bu yüzden İstanbul’dan kaçmak zorunda kalmıştır.(sürgün edilmiştir.) Eserleri: Vakâ-yı Hayriye: Yeniçeri Ocağının kapatılmasıyla ilgili şiiri.Vücudnâme5. RUHSATİ (19.yy.): Asıl adı Mehmet’tir. Küçük yaşta öksüz ve yetim kalmıştır. Sivaslıdır. Saz çalamayan bir şairdir. Hem heceyle hem aruzla şiir yazmıştır. Taşlama türünde çok şiir yazmıştır. 6. DERTLİ (1772-1846): Asıl adı İbrahim’dir. Halk şiirinin son ustalarından sayılır. *Çobanlık yapmış, gezgin saz şairlerinden saz çalmayı öğrenmiştir.*Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır.*Hecede daha başarılıdır.* II. Mahmut döneminde fes kullanılmaya başlanınca FES şiiriyle bu durumu övmüş ve bundan dolayı saraya davet edilmiştir.*Memurluk yapmış bir halk şairidir.*Topladığı vergileri zimmetine geçirdiği anlaşılınca boğazını keserek intihar etmek istemiştir.*Önce Lutfi mahlasıyla şiirler yazarken bu olaydan sonra Dertli mahlasını kullanmaya başlamıştır. *Divan nazım biçimlerini de kullanmıştır.*“Şeytan bunun neresinde” taşlaması ünlüdür. *Dertli Divanı adlı eseri de var. 7.ÂŞIK ŞENLİK (1850-1913): Türklerin Terekeme boyundandır. Asıl adı Hasan’dır. Çıldır’ın Yakınsu köyünde doğmuştur.19 yaşındayken Ahilkelekli Âşık Nuri’den saz çalmayı öğrenmiştir. Kars, Ahıska, Borçalı, Tiflis, Gürü ve Revan’ı gezerek çağının diğer saz şairiyle karşılaşmalar yapmıştır.1913’teki Revan yolculuğu sonrasında oradaki rakip saz şairlerinin kıskançlığıyla yemeğine zehir katılmış ve memleketi Çıldır’a ulaşamadan Arpaçay ilçesinde ölmüştür. 8.ÂŞIK SÜMMANİ (1861-1915): Erzurum Narmanlı bir şairdir. Çobanlık yapmıştır, Koşmaları ve hayali sevgilisi Gülperi’yi bulmak için yaşadığı maceraları anlattığı Sümmani ile Gülperi hikâyesiyle ünlüdür. 20. yy. :1.ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU (1894-1973):Sivaslıdır. Cumhuriyet dönemi saz şairidir.* 7 yaşında çiçek hastalığından gözlerini kaybetmiştir.*Onu edebiyat dünyasına Ahmet Kutsi TECER tanıtmıştır.*Köy Enstitülerini dolaşarak buralarda dersler vermiştir.*“İki kapılı bir handa”, “Benim sadık yârim kara topraktır” şiirleri ünlüdür.*Ölümünden sonra Ümit Yaşar Oğuzcan şiirlerini “Dostlar Beni Hatırlasın” adlı kitapta toplamıştır.2.ÂŞIK MURAT ÇOBANOĞLU (1940-2005): Karslı bir şairdir. 11 yaşındayken bir rüyada bade içerek âşık olmuştur. 1966’dan ömrünün sonuna kadar Konya Âşıklar Bayramı’na katılmıştır. Âşıklık geleneğinin devamında etkili olmuştur. 3.ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA (1938-2014): Kars Çıldırlı bir şairdir. TRT radyosunda programlar yapmış, birçok yarışmada ödüller almış, sempozyum ve kongrelerde sunumlar yapmıştır.ÂŞIK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ:1.KOŞMA: 11’li heceyle söylenir. 3-5 dörtlüktür.*Uyak düzeni abab(aaab),cccb,dddb… veya aaaa,bbba, ccca… ya da abcb, dddb, eeeb…*Son dörtlüğünde mahlas kullanılır.*Koşmalar konusuna göre 4 türe ayrılır:a)Güzelleme: Aşk, hasret, doğa sevgisi konulu koşmalarb)Koçaklama: Savaş, kahramanlık konulu koşmalarc)Taşlama: Eleştiri içerikli koşmalard)Ağıt: Ölen kişinin ardından söylenen koşmalar2.SEMAİ: 8’li heceyle söylenir. 3-5 dörtlüktür.

49

Page 50: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Uyak düzeni(kafiye örgüsü)koşmanınki gibidir.*Aşk, ayrılık, hasret, doğa sevgisi, güzellik, kavuşma gibi duygusal ve lirik temalar işler.*Kendine özgü bir ezgisi vardır.3.VARSAĞI: 8’li heceyle koçaklama tarzında söylenir. 3-5 dörtlüktür.*Güney Anadolu’da Varsak boyu arasında yaygındır. *Uyak düzeni (kafiye örgüsü) koşmanınki gibidir.*İlk dörtlüğünde “bre, be, behey, hey gidi” gibi ünlemler bulunur.*Kendine özgü bir ezgisi vardır.4.DESTAN:*Toplumu derinden etkileyen savaş, deprem, göç, kıtlık, salgın hastalık gibi olaylar üzerine söylenir.*Genellikle 11’li heceyle söylenir.*En uzun biçimdir. 100 dörtlükten fazla olanları vardır.*Uyak düzeni (kafiye örgüsü) koşmanınki gibidir.*Mizahi ve kişisel destanlara da rastlanmaktadır.

C.TEKKE (TASAVVUF) EDEBİYATI:*Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan’da yetişen Hoca Ahmet Yesevi’dir.*Tekke Edebiyatı, Anadolu'da 13. yy.dan itibaren gelişmiştir.*Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.*Nazım birimi genellikle dörtlüktür.*Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.*Şiirlerin çoğu ezgilidir.*Allah’a ulaşmanın yolları, ahlak, nefsin terbiyesi, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.*İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.*Dili âşık edebiyatına göre ağır, divan edebiyatına göre sadedir.*Âşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.*Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre’dir. *Anadolu’da 19'uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynamıştır.BAZI TASAVVUF TERİMLERİ: AYNÜL-CEM: Tam cem hâli. Bu hâlde bulunan sufi, her şeyi yok ve fani sadece Allah’ı var ve baki olarak görür. Bütün varlıkları ya Allah ya da Allah’tan görür. Bu hâl içinde tam olarak fani (aynü’l-fani) olduğundan her işi Allah’a nispet eder ve “Allah’tan başka fail yoktur.” der. Aynü’l-cem tevhide verilen çeşitli isimlerden biridir. Aynü’l-cem hâlinde sufi her şeyi Hak olarak görür.BEZM-İ ELEST (ELEST MECLİSİ): Allah’ın “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” sorusuna, ruhların:” Evet öyledir.(kalu belâ)” şeklinde cevap verdikleri meclistir. Bu olay insanlar yaratılmadan önce Allah ile insan ruhları arasında meydana gelmiştir. KÜNTÜ KENZ: “Küntü kenzen mahfiyyen fehalaktü’l-halka li-ya’rifuni” (Hadis-i Kudsi)''Ben, gizli bir hazine idim; bilinip tanınmak istedim ve bilineyim diye mahlûkatı yarattım.'' VAHDETİVÜCUT (Varlık Birliği): Tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaradılanın tek kaynaktan geldiğini ve “bir” olduğunu savunan görüştür.“Küntü Kenz” inancı “Gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim.” yani dünyadaki bütün varlıkların ve tüm evrenin Tanrı'nın yansımaları olduğu anlamını taşır, İnsanların Allah'tan gelip yine Allah'a dönüşleridir. Nefsini terbiye eden insan oğlu Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarından geçer ve en sonunda Hak ile Hak olur. Seyyid Nesimi ve Hallac-ı Mansur'un kendilerini ölüme götüren “Ene’l- Hak” sözü, bu inancın yansımasıdır. Dönemlerinde, bu evliyalar, dinden çıkmakla sapkınlıkla ve şirkle suçlanmış ve anlaşılamamışlardır. Hallac-ı Mansur, ölüm anında şu sözleri söylemiş ve Allah’tan katillerini bağışlamasını dilemiştir: Ya Rabbi canımı alan bu kullarını bağışla çünkü onlar senin bana gösterdiğin sırlarından haberdar değiller, senin bana gösterdiklerini onlar göremezler, bilemezler. Bu inancın en büyük temsilcileri Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Niyâzî-i Mısrî gibi büyük İslam düşünürleridir. “Vahdetivücut” tabiri bu öğretinin en büyük

50

Page 51: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

sözcüsü olan Muhyiddin İbni Arabi’nin eserlerinde bu kelimeler ile adlandırılmaz. İfadeyi ilk kullanan, İbn-i Arabi’nin öğrencisi Sadreddin Konevi’dir.VAHDETİŞÜHUD (Görülenlerin Birliği): Tasavvufta görülen her nesnede Allah’ı görmektir. Vahdetivücut (varlık birliği) anlayışına karşı çıkan mutasavvıflar tarafından geliştirildi. Vahdetişühud anlayışının temelinde varlık ile Allah'ın iki ayrı gerçeklik düzlemi oluşturduğu kabulü yatar.Vahdetişühud, tasavvuftaki fenâ (Allah'ta yok oluş) durumuyla bağlantılıdır. Fenâ durumundaki mutasavvıf Allah'tan başkasını göremez. Kalbinde O’ndan başkası kalmamıştır. Masivaya (Allah dışındaki varlıklar) ilişkin bilinci yok olmuştur. Bu durumun güçlenmesi hâlinde tasavvuf yolcusu (salik), her şeyde yalnız Allah’ı görür, artık ortada kendi varlığı bile kalmamıştır. Bu durum kulun yok olması, fenâsı, Allah'ın bekası demektir. Fakat Allah dışındaki varlıklar gerçekte yok olmamıştır. İki varlık birleşmiş de değildir. Yaratıcı başka, yaratılan başkadır; Rab başka, kul başkadır. Mutasavvıf fenâ durumundan çıktığında bu gerçeği görür ve kabul eder. Ama fenâ durumunda iken ikilik kalkmış, yalnızca Allah'ın varlığı kalmıştır.Vahdetişühud anlayışına göre fenâ hâliyle bağlantılı olan bu durum geçicidir. Bu nedenle görülen dünyanın varlığını kabul etmek Allah ile evrenin varlığını bir saymamak gerekir. Her şey O'ndandır denilebilir ama her şey O'dur denilmesi fenâ hâlinin ortaya çıkardığı bir yanılgıdır. Vahdetivücut anlayışını benimseyen mutasavvıflar, fenâ makamında kalıp beka makamına ulaşamadıkları için bu yanlışa düşmüşlerdir.VAHDETİKUSUD: Tasavvufta insanın istek ve iradesini Allah'ın istek ve iradesi ile birleştirmesi. Vahdetişühud ve vahdetivücut anlayışını benimseyen mutasavvıflar tarafından halka ait bir vahdet anlayışı olarak kabul edilir. Kalpte Allah’ın ilahlığını yerleştirmek, Allah dışındaki varlıkların (masiva) tanrılığını reddetmektir. İsteyerek, özgür iradeyle Allah dışındaki varlıklardan yüz çevirmektir. Bu vahdet anlayışı “la maksude illallah” (Allah'tan başka maksut yoktur) cümlesiyle özetlenir. Allah sevgisi, kalpteki masiva sevgisini yakarak yok eder. Kalpteki Allah sevgisi arttıkça, insanın masiva sevgisi azalır; insanın Allah’a kulluk ve bağlılığı, diğer varlıklara karşı da bağımsızlık ve özgürlüğü artar.TEKKE(TASAVVUF) EDEBİYATININ YÜZYILLARA GÖRE TEMSİLCİLERİ:12. yy. : 1.HOCA AHMED YESEVİ: Tekke şairidir, tasavvuf edebiyatının kurucusu sayılır.13. yy. : 1.YUNUS EMRE: Tekke şairidir, ilahi türündeki şiirleriyle ünlüdür. *Dili çok sadedir. Coşkun bir lirizme sahiptir.*Hoca Ahmet Yesevi’den etkilenmiştir. *Hem heceyi hem aruzu kullanmıştır.*Risaletü’n-Nushiye adlı mesnevisi ünlüdür. Ayrıca Divan’ı da var. 2.HACI BEKTAŞ-I VELİ(1281-1338): Tekke şairidir, Bektaşilik’in kurucusudur.*MAKÂLÂT adlı bir eseri vardır. Hoca Ahmet Yesevi’nin FAKRNAME adlı bir eserinden esinlenerek yazmıştır. (Bu eserde 4 kapı,40 makamdan söz edilir. Gerçeğe ancak sevgiyle varılacağı anlatılır. ) Diğer eserleri: KİTÂBU'L-FEVÂİD, ŞERH-İ BESMELE, ŞATHİYYE15. yy.: 1.HACI BAYRAM VELİ(1352-1429): Tasavvuf şairidir, Bayramiye tarikatının kurucusudur. *Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. İlahi türünde şiirleri vardır.2.EŞREFOĞLU RUMİ(?-1409):Hacı Bayram Veli’nin damadı ve mürididir.*Tasavvuf şairidir, dinî- tasavvufi şiirleri vardır. *Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. *Müzekki’n-Nüfus adlı eseri önemlidir.3. KAYGUSUZ ABDAL(1341?-1444?): Asıl adı Alâeddin Gaybî’dir.*Alevi-Bektaşi tarikatı tekke şairidir.*Dinî-tasavvufi şiirin önde gelen isimlerindendir.*Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. *Şiirlerinde hicivli bir dil vardır, ham sofularla ve insanlık kusurlarıyla alay eder.*“Nefes”leriyle ünlüdür.

51

Page 52: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Eserleri: BUDALANAME, MAĞLATANAME(Muğalataname, Kitab-ı Mağlata),Vücudname, Dolapname, Yaşname, Sarayname, Minbername, Gevhername, Esrâr-ı Hurûf, Divan 16. yy.: 1.PİR SULTAN ABDAL(?- 1560) : Sivaslıdır, Alevi- Bektaşi tarikatı tekke şairidir.*“Nefes” biçiminin en usta şairlerindendir.*Divandan hiç etkilenmemiş, sadece heceyle yazmıştır.*Tasavvufi şiirleri dışında lirik ve pastoral şiirleri de vardır.*Şah İsmail’in etkisiyle halkı ayaklanmaya çağırdığı için eski müridi Hızır Paşa tarafından idam edilmiştir.*İdamından sonra Alevi ve Bektaşiler arasında kutsallaştırılmıştır. 2. AZİZ MAHMUT HÜDAİ(1541-1598): Tekke- tasavvuf şairidir. Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. Tarikatname, Nefaisü’l-Mecalis, Divan-ı İlahiyat adlı eserleri vardır.17. yy.: 1.NİYAZİ-İ MISRİ(1618-1693): Tekke şairidir. Devrinin Vahdetivücut’a mensup kişilerinden biridir. Aruzla yazdığı şiirlerinde Nesimi’nin etkisinde kalmıştır.Eserleri: Divan, Mevaidu’l-İrfan (İrfan Sofraları) 2.KAZAK ABDAL: Romanya Türklerindendir. On yedinci yüzyılda yaşadığı sanılan bir ozandır. Şiirlerinin bir kısmı hiciv örnekleriyle doludur. Dili yalın ve sadedir. Rahat okunur. Şiirleri güncelliğini hâlen korumaktadır. Kazak Abdal, Denizli'deki dergâhında yatmaktadır. Bektaşi bir şairdir. “Ormanda büyüyen adam azgını “Eşeği saldım çayıra Çarşıda pazarda insan beğenmez” Otlaya karnın doyura” şiirleri ünlüdür.18. yy.: 1.ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI(1703-1780):Tekke- tasavvuf şairidir.*Birçok bilimi içeren MARİFETNAME adlı eseri çok ünlüdür.19. yy.: 1.AHMED KUDDUSİ (1769-1849):Tekke- tasavvuf şairidir. Hem hece hem aruzla şiirler yazmıştır. Niğde’den Turhal’a, Erzincan’dan Şam’a, Mısır’a kadar birçok yerde irşat faaliyetlerinde bulunmuştur. C)TEKKE (TASAVVUF) EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ1.İLAHİ: Allah sevgisi ve Allah’a yalvarış konulu şiirlerdir.*Genellikle 8’li heceyle söylenir.*Uyak düzeni (kafiye örgüsü) koşmanınki gibidir.*En ünlü ilahiler Yunus Emre’ye aittir.2.NEFES: Bektaşilerin tasavvufi şiirleridir. 3-7 dörtlük hâlinde 7’li, 8’li, 11’li heceyle söylenir.*Aruzlu nefesler de vardır.*Vahdetivücut düşüncesiyle Hz. Peygamber’e ve Hz. Ali’ye övgüler içerir.*Pir Sultan Abdal ve Kaygusuz Abdal nefesleriyle tanınmıştır.3.DEME: Alevi ve Kızılbaş şairlerin kendi düşüncelerini dile getirdikleri şiirlerdir.* Bu şiirler Alevî tekkelerinde, tören sırasında sazla terennüm edilir.* 8'li heceyle 3 -5 dörtlük hâlinde söylenir.4.NUTUK: Mürşitlerin ve pirlerin tarikata yeni giren dervişlere tarikat adabını ve derecelerini öğretmek için söyledikleri tasavvufi şiirlerdir.*11’li heceyle söylenir.5.DEVRİYE: İnsanın Allah’tan gelip yine Allah’a döneceği (devir)düşüncesini işleyen şiirlerdir.6.ŞATHİYE: Okunduğunda saçma sanılan sözlerden oluşan ancak derin tasavvufi konular işleyen şiirlerdir.*Allah’la şakalaşırcasına söylenen şiirlerdir.

52

Page 53: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

D) ARUZLA YAZILAN HALK NAZIM BİÇİMLERİ*Kendini divan şairleri kadar yetenekli gören bazı halk şairleri aruzla da şiir söylemek istemişlerdir. *Hazırlıksız söylediklerinden başarısızdırlar. *Aruzla yazılan biçimler:a.Divan b.Selis c.Kalenderi d.Satranç e.Semai f.Vezn-i Aher*Bu biçimlerin özel ezgileri vardır.

DİVANDAN HİÇ ETKİLENMEYEN HALK ŞAİRLERİ:

KARAdenizli KÖR KAYIKÇI PİRzola DAğıttı

KARACAOĞLAN, KÖROĞLU, KAYIKÇI KUL MUSTAFA, PİR SULTAN ABDAL, DADALOĞLU

53

Page 54: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

DİVAN EDEBİYATI (KLASİK TÜRK EDEBİYATI)*Türklerin İslamiyet’e girmesiyle oluşmaya başlayan divan edebiyatına “Yüksek Zümre Edebiyatı”, “Aydın Tabaka Edebiyatı”, “Saray Edebiyatı” gibi isimler de verilmiştir.*Bu edebiyata divan edebiyatı denmesinin nedeni şairlerin şiirlerini “divan” denen kitaplarda toplamasıdır. *Klasik Türk Edebiyatı denmesinin nedeni klasik kurallara bağlı olmasıdır.*Yüksek Zümre Edebiyatı, Aydın Tabaka Edebiyatı ve Saray Edebiyatı denmesinin nedeni ise saray ve çevresine hitap etmesidir.*Divan edebiyatı 13. yy. başlarında oluşmaya başlar ve 19. yy.ın ikinci yarısına kadar devam eder.GENEL ÖZELLİKLERİ:1.Türk-Arap-İran kültürünün ortak eseridir.2.Dil ve cümle yapısı Türkçe, sözcükler karmadır.3.Ölçü aruzdur. 4.Nazım birimi beyittir.(tuyuğ, şarkı, rubaide dörtlük )5.Kafiye tam ve zengin kafiyedir. Redif de kullanılmıştır.6.Uyak göz içindir.7.Konu değil, konunun işlenişi önemlidir. Bir konuyu birçok şair işleyebilir. (Klasisizmin etkisi)8.Bütün güzelliği değil, parça güzelliği önemlidir.9.Şiirde konu bütünlüğü yoktur, beyit bütünlüğü vardır. Her beyitte ayrı bir konu işlenebilir.10.Gazel, kaside, mesnevi, rubai gibi ortak nazım biçimleri kullanılmıştır. (Şiirlerin özel başlığı yoktur.)11.Aşk, ayrılık, hasret, doğa sevgisi gibi bireysel konular işlenmiştir.12.Gerçek hayat ve insan idealize edilmiştir. (soyut edebiyat)13.Şiir ağırlıklı bir edebiyattır, nesir hep geri planda kalmıştır.14.Sanat sanat içindir, sanatlı söyleyiş çok önemlidir.15.Şiirde “mazmun” denen kalıplaşmış ortak kelimeler kullanılmıştır. (selvi=boy, ok=kirpik, gül= sevgili, inci=diş )16.Temelinde din olan, Allah aşkını ve Peygamber sevgisini anlatan divan şiirleri Tasavvuf Edebiyatı adıyla incelenir.DİVAN EDEBİYATINDA ETKİLİ OLMUŞ BAZI AKIMLAR:1. TÜRKÎ-İ BASİT(BASİT TÜRKÇE): Sadece Türkçe kelimelerden oluşmuş ya da ağırlıklı olarak Türkçe kelimelerden oluşmuş unsurlara denir. 15 ve 16. yy.da divan şiirinde dili Türkçeleştirmek ve biçimde yenilik yapmak isteyen bir akımdır. *Aruz veznini ve divan nazım şekillerini kullanmakla birlikte yabancı söz ve tamlamaları şiire sokmamışlar, klasik mazmunlar yerine halk deyimlerini ve atasözlerini kullanmaya çalışmışlardır.* Şiiri İran etkisinden kurtarmayı amaçlayan bu akımın öncüsü Aydınlı Visali’dir.(15. yy.)*16. yy.da ise Edirneli Nazmi ve Tatavlalı Mahremi bu akımı sürdürmüşler.*XVII. yy.da Şeyhülislâm Yahya'nın da bu akımı destekleyen şiirler yazdığı bilinmektedir. Şiirlerinde sade bir Türkçe kullandığını görürüz.*Bu akım çok etkili olmamıştır. 2. SEBK-İ HİNDÎ (HİNT TARZI): 17. yy.da Hindistan’a seyahat eden İran şairlerinin oluşturdukları yeni bir şiir akımıdır.*17 ve 18. yy.da bazı Türk şairler bu akımı benimsemişlerdir.*17. yy.da Naili ve Neşati, 18. yy.da Şeyh Galib bu akımın önemli isimleridir. (Nefi’de az var)*Bu akımın amacı söz oyunları yerine anlam derinlikleri ve anlam oyunları koymak; açık ve düz söyleyişi bırakıp mecazlarla yüklü, beklenmedik ve alışılmamış benzetmelerle dolu kapalı ve zor anlaşılır bir şiir tarzı oluşturmaktır. Her dizede iç musiki ve söz ahengi sağlamaktır.

54

Page 55: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

3.YERLİLEŞME (MAHALLİLEŞME) AKIMI: İstanbul’un fethinden sonra başlayan ve gittikçe koyulaşan bir akımdır.*İstanbul ağzına ve İstanbul yaşayışına daha fazla yer vermek amacı güder.*Bu akım ilk olarak Baki’de görülmüş, Taşlıcalı Yahya Bey akımı desteklemiş; 18. yy.da en güçlü örneklerini Nedim’le vermiştir. 19. yy.da Enderunlu Vasıf’la devam etmiştir.*Bilinçli ve düzenli bir hareket değildir, kendiliğinden oluşmuş ve devam etmiştir.*Divan edebiyatının soyut anlayışı içinde İstanbul’un manzaralarına, insanlarına ve başka özelliklerine yer vermek oldukça zordur ve bu durum hiçbir zaman istenen genişliği bulamamıştır.*Yerlileşme şiirin içeriği ile ilgilidir.4. HİKEMÎ TARZ: Düşündürücü, öğretici, öğüt verici tarzdır. Hikemiyât denince ilk akla gelen şair NÂBİ’dir. Toplum yaşamında aksayan yönleri eleştirmiş; din ve töreyle ilgili öğütler içeren didaktik şiirler yazmıştır. Şiirlerinde hikmetli sözlere yer vermiştir. Ahlaki, edebî ve tasavvufi nasihatler içeren bu tarzın 18. yy.da yaşamış bir başka önemli temsilcisi daha vardır. Bu temsilci SÜNBÜLZÂDE VEHBİ’dir.

DİVAN EDEBİYATININ YÜZYILLARA GÖRE TEMSİLCİLERİ:13. yy.: Divanın başlangıç dönemidir. Sanatçıları ve eserleriyle ilgili pek ayrıntılı bilgi yoktur.1. MEVLÂNÂ(1207-1273):Eserlerini Farsça yazmıştır. Birkaç Türkçe şiiri ve bazı şiirlerinde Türkçe sözcükler vardır. Eserlerine tasavvuf düşüncesi hâkimdir. Eserleri:MESNEVİ: 26.000 beyittir, Farsçadır. İslam dünyasını derinden etkileyen tasavvufi bir eserdir. DİVAN-I KEBİR: Çeşitli konularda söylediği şiirlerin tümünü içerir. Farsça şiirler dışında Arapça, Türkçe, Rumca şiirleri de içerir. 40.000 beyittir.FİHİ MAFİH (NE VARSA İÇİNDE): Sohbetlerini topladığı nesir türündeki eseridir.MECALİS-İ SEBA(YEDİ MECLİS): 7 vaazından oluşan, Sultan Veled veya Çelebi Hüsamettin tarafından düzenlenen kitaptır.MEKTUBAT: 147 mektuptan oluşur. Selçuklu hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan ve çözüm istenen ilmî ve dinî konuları açıklamak için yazdığı mektuplardır.RUBAİLER2. SULTAN VELED (1226-1312):Mevlana’nın oğludur. Ömrü boyunca Mevlevilik tarikatını yaymaya çalışmıştır. Türkçe şiirleri de vardır.Farsça mesnevileri: İBTİDANAME, İNTİHANAME, RÜBABNAME3. ŞEYYAD HAMZA(?-?):13. yy. tekke-tasavvuf şairidir. Anadolu’da Yunus’tan önce Türkçe şiir yazan ilk şairlerdendir. Gezgin bir derviştir. Hem heceyle hem aruzla şiirler yazmıştır. YUSUF U ZÜLEYHA adlı mesnevisi ünlüdür. 4. HOCA DEHHANİ (?-?) :Klasik anlayışa göre divan şiirimizin ilk temsilcisi sayılır. (Divan şiirini başlatan kişidir.) Din (tasavvuf) dışı şiirler yazmış.SELÇUKLU ŞEHNAMESİ adlı eseri III. Aleaddin Keykubad’ın emriyle yazmıştır ama eser ele geçmemiştir. 5. AHMED FAKİH(?-1221): Tasavvuf şiirleri söyleyen bir şairdir. 100 beyitlik ÇARHNAME adlı kaside biçimde yazılmış bir manzumesi var. Pek başarılı değildir.14. yy.: Divan edebiyatının kuruluş çağıdır. Din, tasavvuf, ahlak gibi konuların dışında eser veren sanatçılar çoğalmış. Edebiyat dili olarak Farsçadan Türkçeye dönülmüştür.1. GÜLŞEHRİ(?-?): “MANTIKU’T-TAYR” adlı 4000 beyitlik eseriyle Türkçeyi sanat dili yapmak istemiştir. (Feleknâme, Aruz Risalesi diğer eserleri) 2. ÂŞIK PAŞA(1272-1333):Eserlerini yalın bir dille yazmış, Türkçenin edebiyat dili olmasında büyük emeği geçmiştir.GARİPNAME adlı 12.000 beyitlik dinî-tasavvufi, didaktik bir mesnevisi var.3. AHMEDİ(1334-1413): Bu yy.ın en çok eser veren sanatçısıdır. Divan şiirinin asıl kurucusu sayılır.İSKENDER–NAME: Büyük İskender’in hayatını, aşklarını, savaşlarını anlatan mesnevisidir. CEMŞİD Ü HURŞİD: 500 beyitlik mesnevi.

55

Page 56: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

TERVİHÜL-ERVAH: Tıp kitabıdır.MİRKAT-I EDEB: Arapça-Farsça manzum lügat ve TÜRKÇE DİVAN4. HOCA MESUD(?-?): “SÜHEYL Ü NEVBAHAR” adlı mesnevisiyle meşhur olmuş. Diğer eseri ise FERHENKNAME-İ SADİ’dir5. KADI BURHANEDDİN (1344-1398):Kayseri kadısının oğludur. Sonra babasının yerine kadılık, Eretnaoğulları’nda vezirlik yapmış. Akkoyunlularla giriştiği mücadelede pusuya düşürülmüş, Sivas surları önünde kellesi kesilerek öldürülmüştür. *Azeri şivesiyle yazdığı gazel ve tuyuğları önemlidir.*Divanında 199 tuyuğ vardır.*Tuyuğ türünü en fazla kullanan şairdir. Hiç mahlas kullanmamıştır. *Tasavvufi şiirleri de vardır.6. SEYYİD NESİMİ (?-1404):Bağdatlı olduğu sanılmaktadır. Şiirlerini Azeri şivesiyle yazmış. Tuyuğ türünde çok şiiri vardır. Şiirlerinde bütünüyle coşkun tasavvuf inançlarının yer almasından dolayı onu Tekke şairi diye değerlendirenler de vardır ancak biçim özellikleri divan tekniğine ve estetiğine uygundur. Kullandığı sözcükler ve mazmunlar dolayısıyla divan şairi sayılır. Ona “Divanın Yunus Emre’si” de deniyor. *Hurufilik tarikatının üyesidir. Şiir ve düşüncelerinin şeriata aykırı görülmesinden dolayı Halep’te derisi yüzülerek öldürülmüştür.*Ölümü sonrası Bektaşiler arasında kutsallaştırılmıştır.*Farsça ve Türkçe iki divanı var. 15. yy.: Türk edebiyatı bu yy.da çok gelişmiş, hükümdarlar da şiirle ilgilenmeye başlamıştır. II. Murad “Muradî”, Fatih “Avnî”, II. Beyazid “Adlî” mahlasıyla şiirler yazmıştır. Cem Sultan’ın da şiirleri var. 1. ŞEYHÎ (1371-1431) :15. yy.da en ünlü divan şairidir. İran’da tasavvuf ve tıp öğrenmiş, hekimlikte ün kazanmış. Ankara’da Çelebi Mehmet’in göz hastalığını tedavi etmiş, Çelebi Mehmet de ona Tokuzlu köyünü tımar olarak vermiştir. Köye giderken yolda tımarın eski sahipleri tarafından dövülmüş ve soyulmuştur. *Bunun üzerine ince alay ve nüktelerle dolu ünlü mesnevisi HARNÂME’yi (Eşeğin Mektubu) yazar. 126 beyitlik alegorik(sembolik) ve satirik(eleştirel) bir mesnevidir.HÜSREV Ü ŞİRİN: Şeyhi’nin en değerli eseri sayılmaktadır. İranlı şair Genceli Nizami’nin aynı adlı eserinden esinlenerek yazdığı aşk konulu mesnevidir. Hüsrev ü Şirin’i Türkçede en iyi işleyen Şeyhî’dir.2. AHMED PAŞA(?-1497): Fatih’in hocası ve veziridir. Bir ara Fatih’in gazabına uğrar, zindana atılır. “Kerem” redifli kasidesiyle idamdan kurtulur. *Gazel, kaside ve murabbalarıyla ün kazanmış ve yüzyıllarca Türk şairlerini etkilemiştir. *Ebcedle tarih düşürmeyi sanat edinen ilk kişidir.*Nazirecilik geleneğini geliştiren odur.*Baki’ye kadar Sultanü’ş-Şuara (Şairler Sultanı) odur.*Din ve tasavvuf konularıyla ilgilenmemiştir.*Tek eseri Divan’ıdır. 3. NECATİ(?-1509):Sade ve doğal bir dille yazdığı gazelleriyle tanınmıştır.*Şiirlerinde Türkçe deyimleri ve atasözlerini bolca kullanmıştır.*O zamana kadar Türk divan şiirini fazlasıyla etkileyen İran şiirinden uzaklaşarak halkın diline ve kültürüne önem vermiş, bunu da şiirine yansıtmıştır.*Türk şiirinin millîleşmesi yolunda ilk adımları atmıştır.*Tek eseri Divan’ıdır. 4. SÜLEYMAN ÇELEBİ(?-1422):Günümüzde bile mevlit törenlerinde okunan Mevlid-i Şerif’i yazan kişidir. MEVLİD-İ ŞERİF’in diğer adı VESİLETÜ’N-NECAT’tır.*Mevlit yazma çığırını açmış ama kimse onun kadar güzel yazamamıştır.*Mesnevi şeklinde yazdığı MEVLİD-İ ŞERİF(Vesiletü’n-Necat) münacat, veladet, risalet, miraç, rıhlet ve dua gibi bölümlerden oluşur.

56

Page 57: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

5. ALİ ŞİR NEVAİ(1441-1501):Çağatay edebiyatı şairidir. Bilinçli bir dil milliyetçisidir. Eserleri:*MUHAKEMETÜ’L-LÜGATEYN(İki Dilin Karşılaştırılması): Farsçayla Türkçeyi karşılaştırdığı bir eseridir. *MECALİSÜ’N-NEFAİS: İlk şuara tezkiresidir, yani şairler antolojisidir. İlk biyografik eserdir.*MİZANÜ’L-EVZAN: Aruz ölçüsünü sistemleştirmeye çalıştığı eserdir.*4 TÜRKÇE DİVAN: Garaibü’s-Sıgar, Nevadirü’ş-Şebab, Bedayiü’l- Vasat, Fevaidü’l-Kiber*FARSÇA DİVAN (Divanlarının genel adı HAZİNÜL-ME’ÂNİ’dir)* *Hamse(Beş Mesnevi ) sahibidir.*HAMSESİ(Beş Mesnevisi): Hayretü’l-Ebrar, Ferhad ü Şirin, Leyli vü Mecnun, Seb’a-i Seyyare, Sedd-i İskenderi (Not: 6. mesneviyi de yazmıştır=Lisanü’t-Tayr) 16.yy.: Divan edebiyatının altın çağıdır. En güçlü şairler bu asırda yetişmiştir.1. FUZULİ(1483-1556): Asıl adı Muhammed Bin Süleyman’dır. Bağdat- Hille-Kerbela dolaylarında yaşamıştır. Çok içli, derin ve samimi bir şairdir. Aşk ve ızdırap şairidir.*Şiirlerini Azeri Türkçesiyle yazmıştır. *Lirik şiir alanında dünya klasikleri ölçüsündedir. Eserleri:TÜRKÇE DİVAN, ARAPÇA DİVAN, FARSÇA DİVAN (Üç dilde divan oluşturmuştur.)LEYLA VÜ MECNUN: Fuzuli’nin en meşhur ve en güzel mesnevisidir. Platonik bir aşkı anlatır.HADİKATÜ’S-SÜEDA: Kerbela olaylarını anlattığı nesridir. BENG Ü BADE(Esrar ve Şarap): Esrar ve şarap arasındaki münazarayı anlattığı 500 beyitlik bir Farsça mesnevidir. Şah İsmail Bağdat’ı alınca (1508) bu mesneviyi ona sunmuştur. (beng= II. Bayezid, bâde= Şah İsmail)HEFT CAM (Yedi Kadeh): Bu eserin diğer adı Sâkinâme’dir. Tasavvuf içerikli, 327 beyitlik Farsça mesnevidir.RİND Ü ZAHİD: Farsça küçük mensur bir eserdir. Türkçeye çevrilmiştir.SIHHAT U MARAZ: Tıpla ilgili Farsça mensur bir eserdir. Türkçeye çevrilmiştir.ŞİKÂYETNAME: Divan nesrinin en güzel örneklerinden olan bir eleştiri mektubudur. Kanuni Bağdat’ı alınca Fuzuli’yle tanışır ve ona maaş bağlanmasını emreder. Elindeki belgeye rağmen para almayan Fuzuli, Nişancı Celalzade Mustafa Paşa’ya bu mektubu yazar.HADİS-İ ERBAİN TERCÜMESİ: Kırk hadis-i şerifin tercümesidir.SU KASİDESİ (Türkçe divanında): Peygamber Efendimizi öven bu kaside çok ünlüdür.Bunlar dışında Risale-i Muamma, Şah u Geda (küçük bir mesnevi), Enisü’l-Kalb, Matla’ul-İtikad adlı eserleri vardır. 2. BAKİ(1526-1600):Asıl adı Mahmut Abdülbaki‘dir. Gazelde çok başarılıdır. *Sultanü’ş-Şuara (Şairler Sultanı) diye anılır. *İstanbul Türkçesini yaygın bir şiir dili hâline getirmeye çalışmıştır.*Din ve tasavvuf konularına hiç değinmemiştir. *Mesnevisi yoktur.*Kanuni’nin yakın ilgisini görmüştür. *Medrese hocalığı, kadılık, kazaskerlik gibi görevlerde bulunmuş, çok istemesine rağmen şeyhülislam olamamıştır.*Şiirde tek eseri Divan’ıdır. Divanındaki Kanuni Mersiyesi çok ünlüdür. *Nesir türündeki bilimsel eserleri:FEZAİL-İ MEKKE, FEZAİL-İ CİHAD, ME’ALİMÜ’L-YAKİN, TERCÜME-İ HADİS-İ ERBAİN3. BAĞDATLI RUHİ (?-1605): Divan şiirinin toplumcu şairidir. Bir derviş gibi yaşamış, son zamanlarında yazdığı Terkibibend ile ünlü olmuştur. Bu eserde toplumsal aksaklıkları eleştirmiştir. *Ziya Paşa Terkibibend’i ile onu taklit etmiştir.*Divan’ı var.

4. HAYALİ BEY (?-1557): Düzenli bir eğitim görmemiştir. Başarılı bir şairdir.

57

Page 58: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Önceleri devlet büyükleri tarafından korunmuş, son yıllarında ise yokluk çekmiş derviş bir şairdir. Tek eseri Divan’ıdır.5.TAŞLICALI YAHYA BEY ( ?-1582): Kanuni’nin emri ile boğdurulan Şehzade Mustafa için yazdığı “ŞEHZADE MERSİYESİ” en ünlü eseridir.*Fuzuli’den sonra asrın en üstün mesnevi şairidir.*YUSUF U ZÜLEYHA mesnevisi en iyi mesnevi kabul edilir.*Mesnevilerde İran motiflerine bağlı kalmaması ve yerli motifleri kullanması, sade dili ve duru anlatımıyla divan şiirinin Yerlileşmesine (Mahallileşme) büyük katkısı olmuştur.*Hamse sahibidir. Mesnevileri:GENCİNE-İ RAZ, KİTAB-I USÛL, GÜLŞEN-İ ENVAR, YUSUF U ZÜLEYHA, ŞAH U GEDA*Divan’ı var.6. NEV’İ (1533-1599): Gazelleriyle ünlüdür. Nesirleri de güçlüdür.*Türkçe, Arapça, Farsça birçok eseri vardır. *Divan’ı var. Not: 16.yy.da bunlar dışında Zatî, Emrî, Usûlî, Edirneli Nazmî gibi birçok şair vardır. *Bu asırda Yavuz Sultan Selim “Selimî” mahlasıyla şiirler yazmıştır. Ayrıca Türkçe ve Farsça divanları vardır.*Kanunî Sultan Süleyman “Muhibbî” mahlasıyla şiirler yazmıştır. Onun da Muhibbî Divanı var.*II. Selim(Kanunî’nin oğlu) “Selim” mahlasıyla şiirler yazmıştır.*III. Murad “Muradî” mahlasıyla şiirler yazmıştır. Divanı dışında Esrarnâme ve Fütuhâtü’s-Sıyâm adlı iki eseri var.17. yy.: Siyasi gerilemeye rağmen edebî alanda ilerleme devam etmiştir. İstanbul dışında da büyük şairler yetişmiştir.1. NEF’Î (1572-1635): Asıl adı Ömer’dir. Erzurumludur. İyi bir medrese eğitiminden sonra İstanbul’a gelmiştir. Hiciv edebiyatımızın en büyük şairidir. *Kasideleriyle ünlüdür. Kaside denince akla Nef’î gelir. *SİHAM-I KAZA (Kaza Okları) adlı eserindeki hicivleri okuyan IV. Murad bir daha hiciv yazmaması konusunda onu uyarır fakat o, tekrar Vezir Bayram Paşa’yı hicveder ve bundan dolayı zindanda boğdurularak öldürülür. *Türkçe Divan’ı ve Farsça Divan’ı vardır.*Din ve tasavvuf konularına değinmemiştir.*Mesnevisi yoktur.*Sebk-i Hindi akımından etkilenmiştir. 2. NABİ(1642-1712): Urfalı Yusuf Nabi, genç yaşta İstanbul’a gelir. Yüksek bürokratların korumasında uzun yıllar Halep’te yaşar ve en önemli eserlerini burada yazar.*HİKEMİ TARZ denen düşündürücü, öğretici (didaktik) şiirin en büyük ustasıdır. *Didaktik yönü olduğu için duygu ve hayalden çok düşünceye önem verir. *Eserlerinde fikir ve felsefe ön plandadır. Eserleri:*HAYRİYYE: Oğluna öğütler verdiği, tecrübelerini anlattığı bir mesnevidir.*HAYRABAD: Eserin aslı İranlı şair Feridüddin Attar’a aittir. Çevirirken birçok ekleme yapmış ve ünlü bir mesnevi oluşturmuş.*TUHFETÜ’L-HAREMEYN: Hac yolculuğunu anlattığı gezi yazısıdır.*SURNAME: IV. Mehmet’in çocuklarının sünnet düğününü anlattığı manzum bir eserdir.*TÜRKÇE DİVAN, FARSÇA DİVAN 3. NAİLÎ (?-1666): Nailî-i Kadim diye de bilinir. Gazelde başarılıdır.*Sebk-i Hindî tarzının ilk şairidir. Divan’ı var. 4. NEŞATÎ (?-1674): Mevlevi bir şairdir. Birçok şairi etkilemiştir. Kendisine nazireler ve tahmisler yazılmıştır. Sebk-i Hindî temsilcisidir. Divan’ı var.5. ŞEYHÜLİSLAM YAHYA EFENDİ(1552-1643):*Baki’den sonra gelenler içinde en üstün gazel şairi sayılır.

58

Page 59: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Kadılık, kazaskerlik ve şeyhülislamlık yapmış; IV. Murat’la birlikte Revan ve Bağdat Seferleri’ne katılmıştır.*Sağlam bir üslubu vardır.*Divan’ı var.6. NEV’İZADE ATÂÎ(1583-1635): Şair Nevi’nin oğludur. Hamse sahibidir.*Türk mesneviciliğinin en büyük şairlerindendir. *Divan’ı da var. 18.yy.: Divan edebiyatı son güçlü şairlerini yetiştirmiştir.1. NEDİM (1680-1730): İstanbul Türkçesini divan şiirinde en başarılı bir şekilde kullanan, mahallî hayatı şiire en güzel yansıtan şairimizdir.*Lale Devri’nin tüm ihtişamını, zevküsefasını onun şiirlerinde görürüz.*Tasavvufa hiç yer vermemiştir.(Dinî şiirleri yoktur. ) * Mesnevisi yoktur.*ŞARKI nazım biçimini icat etmiş ve en güzel örneklerini vermiştir.*Mahallileşme Akımı’nın en güçlü şairidir.*Halk inanışını, deyimlerini ve geleneğini benimsemiş; koşma, türkü nazım şeklini ve hece veznini kullanmıştır.(Heceyle bir türkü yazmıştır.)*Şarkı ve gazelleriyle ünlüdür. *Divan’ı var.2. SÜNBÜLZADE VEHBÎ(1718-1809): Öğrenimini Maraş’ta tamamlamış, İstanbul’a geldikten sonra devlet büyükleri tarafından korunmuştur. *Hikemi tarzın temsilcisidir. *Kadılık, İran elçiliği gibi görevlerde bulunmuştur.*Divan’ı dışında Lutfiyye, Tuhfe, Nuhbe ve Şevkengiz adlı eserleri vardır. *Lutfiyye’yi Nabi’nin Hayriyye’sine nazire olarak yazmış, bu da kendi oğluna seslenmiştir.*Tuhfe Farsça, Nuhbe Arapça manzum sözlüktür. 3. ŞEYH GALİP (1757-1799): Divanın son güçlü şairidir.(Divan edebiyatı onunla son bulmuş denebilir.) Mevlevi dedesidir. Tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir isimdir. Sebk-i Hindi akımının önemli bir ismidir. En ünlü eseri HÜSN Ü AŞK adlı mesnevisidir.Divan’ı dışında Şerh-i Cezire-i Mesnevi, Es-Sohbetü’s-Safiyye adlı tasavvufi eserleri vardır.4. ENDERUNLU FAZIL (1750-1810): 18. yy. divan şairidir. Enderun mektebinde yetiştiği için "Enderûnlu" lâkabını almıştır. Osmanlı döneminde toplatılan ilk kitap olan ZENANNAME'yi (Kadınlar Kitabı) yazan şairdir.Diğer eserleri: DEFTER-İ AŞK, HUBAN-NAME, ÇENGİ-NAME

19. yy.: Divan edebiyatı birkaç şairle devam etse de Batı etkisindeki edebiyat karşısında bunlar pek varlık gösterememişlerdir.1. KEÇECİZADE İZZET MOLLA(1828-1867): Tanzimat öncesi divan edebiyatının son temsilcilerindendir. Nüktedan, zeki ve hoşsohbet biridir. Mevlevi tarikatına mensuptur.GÜLŞEN-İ AŞK: Tasavvufî, sembolik bir mesnevidir. MİHNET-İ KEŞAN: Keşan’a sürgüne gidişini ve dönüşünü anlatan bir mesnevidir.2. LESKOFÇALI GALİB (1785-1829): Namık Kemal'in hayranlığını kazanan şiirleri ile tanınır. Eski şiir zevkini devam ettirmeyi amaçlayan şairler topluluğu ENCÜMEN-İ ŞUARA’nın kurucusu ve başkanıdır. XVII. yüzyıl şairlerinden Naili, Şeyhülislâm Yahya ve Fehim-i Kadim’i örnek alıp şiirlerini tasavvufla yoğurdu, şiirde klasik zevki yaşattı. Dili sağlamdır. Etrafında toplanan genç şairlere klasik şiirimizin zevkini, inceliklerini göstermiştir.Leskofçalı Galip‘in iki divanı vardır. İlkine RUH-I SÂNÎ adını vermiştir. İkincisi DİVAN adını taşır. 3. ENDERUNLU VASIF (1786-1824): Asıl adı Osman’dır. Muhammes, gazel ve şarkılarıyla tanınır. Çocukluğunda saraya alınıp Enderun'da yetiştiği için bu isimle anılır. DÎVÂN-I GÜLŞEN-İ EFKÂR-I VÂSIF-I ENDERÛNİ adlı divanında günlük dile ve gerçek anlatımlara rastlanır.4. YENİŞEHİRLİ AVNİ (1826-1884): Türk şiirinin Batı'ya açıldığı bir dönemde divan şiiri tarzını devam ettirmiş bir şairdir. Tanzimat şairlerinden Namık Kemal, ve Ziya Paşa'nın hayranlığını kazanan

59

Page 60: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

bir şiir ustasıdır. Eserlerinde tasavvufî konulara ağırlık verir. Hayattayken şiirlerini bir araya getirip yayınlamamıştır. ENCÜMEN-İ ŞUARA üyesidir. DİVAN EDEBİYATINDA NESİR: Divan edebiyatında nesre İNŞA, yazana MÜNŞİ, inşaların toplandığı kitaba da MÜNŞEAT denirdi.*Divanda nesir hep şiirin gölgesinde kalmıştır. Divan nesri üç bölümde incelenir: 1.SADE NESİR: Halk için Türkçe bir anlatımla yazılan nesirdir. Halka yönelik masal, öykü, tarih kitaplarıyla din ve tasavvuf konularını işleyen ya da destan özelliği gösteren yapıtlar ortaya konmuştur. Bazıları:KÂBUSNAME: Mercimek Ahmet tarafından 15. yy.da yazılmış bir sosyal öğüt kitabıdır.KELİLE VE DİMNE: (MÖ I. yy.) Kul Mesut’un Kadı Beydeba’dan çevirdiği masal kitabıdır.SEYAHATNAME: 17.yy.da Evliya Çelebi tarafından yazılmış 10 ciltlik gezi yazısıdır. 2.SÜSLÜ NESİR: Düşüncenin ikinci plana itildiği; ustaca söz söylemenin, sanatlı anlatımın ön plana çıktığı bir nesir türüdür. Secilere çok yer verilmiştir. Bazıları:TAZARRUNAME: Sinan Paşa tarafından 15. yy.da yazılmış tasavvuf konulu bir eserdir.*Sinan Paşa’nın ayrıca MAARİFNAME ve TEZKİRETÜ’L-EVLİYA adlı eserleri de vardır.*HABNAME: Şair Veysi tarafından yazılmış sosyal öğüt kitabıdır.Not: NERGİSİ’nin de süslü nesirleri vardır. 3.ORTA NESİR: Tarih ve bilim alanındaki kitaplarda görülen nesirdir. Bazıları:*ÂŞIKPAŞAZADE TARİHİ:15. yy.da Âşıkpaşazade tarafından yazılmıştır.*HEŞT BEHİŞT (SEKİZ CENNET): Sehî Bey tarafından 16. yy.da yazılmıştır. Anadolu’daki ilk şuara tezkiresidir.*LATİFİ TEZKİRESİ:16 yy.da Latifi tarafından yazılmış bir şuara tezkiresidir.*MEŞAİRÜ’Ş-ŞUARA:16. yy.da Âşık Çelebi tarafından yazılmış bir şuara tezkiresidir.

ORTA NESRİN DİĞER ÖRNEKLERİ:*MİRATÜ’L-MEMALİK:17. yy.da Seydi Ali Reis tarafından yazılmış gezi yazısıdır.*MUHİT:17 yy.da Seydi Ali Reis tarafından yazılmış deniz astronomisi ve coğrafya kitabıdır.KÂTİP ÇELEBİ’NİN ESERLERİ : (17. yy. ) Kâtip Çelebi Batılıların “Hacı Kalfa” olarak tanıdıkları bir bilgin ve fikir adamıdır.*KEŞFÜ’Z-ZÜNUN: Arapça yazılmış bir eserdir. Birçok bilim dalıyla ilgili 1450 eseri tanıtır. Batı dillerine de çevrilmiştir.*CİHANNÜMA: Dünya ve Osmanlı coğrafyası kitabıdır.*FEZLEKE: Tarih kitabıdır.*TAKVİMÜ’T-TEVARİH: Tarih kitabıdır.*TUHFETÜ’L-KİBAR Fİ ESFARİ’L-BİHAR: Osmanlı denizciliğini ve deniz savaşlarını anlatan kitabıdır.*MİZANÜ’L-HAK: Toplumsal konular*DÜSTURÜ’L-AMEL: Toplumsal konular*KOÇİ BEY RİSALESİ:17. yy.da Koçi Bey tarafından yazılmış siyasetname tipinde bir eserdir. *NAİMA TARİHİ:17. yy.da Naima tarafından yazılmış tarih kitabıdır.*PEÇEVİ TARİHİ: 17.yy.da İbrahim Peçevi tarafından yazılmış tarih kitabıdır.*SEFARETNAME-İ PARİS:18.yy.da 28 Çelebi Mehmet tarafından yazılmış bir gezi yazısıdır.*MARİFETNAME:18. yy.da Erzurumlu İbrahim Hakkı tarafından yazılmış birçok bilimi içeren bir kitaptır. *TARİH-İ CEVDET:19. yy.da Ahmet Cevdet Paşa tarafından yazılmış tarih kitabıdır.*KISAS-I ENBİYA: 19. yy.da Ahmet Cevdet Paşa tarafından yazılmış peygamber öyküleridir.DİVAN NAZIM ŞEKİLLERİ (BİÇİMLERİ) VE TÜRLERİBu şekiller İslamiyet’in kabulünden sonra Arap ve Fars edebiyatlarından alınmıştır. Şarkı ve tuyuğ ise Türkler tarafından icat edilmiştir.Nazım biçimleri dize sayılarına göre şöyle gruplanır:BEYİTLERLE DÖRTLÜKLERLE BENTLERLE KURULANLAR KURULANLAR KURULANLAR MUSAMMATLAR

60

Page 61: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

1.Gazel 1.Rubai 1.Terkibibent 1.Muhammes2.Kaside 2.Tuyuğ 2.Terciibent 2.Müseddes3.Mesnevi 3.Şarkı 3.Müsebba4.Kıt’a 4.Murabba 4.Müsemmen…

BEYİTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ:1.GAZEL: Genel olarak aşk-kadın-şarap konulu şiirlerdir.*Ayrılık, aşk, özlem; sevgilinin güzelliği, vefasızlığı gibi konularda yazılır.*En duygusal, en lirik şiirlerdir. *Halk edebiyatındaki koşmanın karşılığıdır. *Arapların icadıdır.*13.yy.dan beri kullanılan en yaygın biçimdir.* 5-15 beyitten oluşur.*İlk beytine matla, son beytine makta, en güzel beytine beytü’l-gazel (şah beyit) denir.*Mahlas genellikle makta beytinde bulunur.*Uyak düzeni aa, ba, ca, da, ea… şeklindedir.*Aruzun her kalıbıyla yazılır.*Genellikle beyitler arası anlam bütünlüğü yoktur. Bazı gazeller konu bütünlüğü gösterir. Bunlara YEK-ÂHENK GAZEL denir. *Bütün beyitler aynı güçte ve aynı güzellikteyse YEK-ÂVÂZ GAZEL denir.*Dize ortası da uyaklı olan gazellere MUSAMMAT GAZEL denir.“Fuzûli rind-i şeydâdır, hemîşe halka rüsvâdır Sorun kim bu ne sevdâdır, bu sevdâdan usanmaz mı?”*Fuzuli, Baki, Ahmet Paşa, Necati, Şeyhülislam Yahya gazelde en başarılı isimlerdir. 2.KASİDE: Din ve devlet büyüklerini övmek için yazılan şiirlerdir. *Arapların icadıdır.* 33-99 beyit arası yazılır.*İlk beytine matla, son beytine makta, en güzel beytine beytü’l-kasid, mahlas beytine taç beyit denir.*Uyak düzeni aa, ba, ca, da, ea… şeklindedir.KASİDENİN BÖLÜMLERİ: Kasidenin 5 asıl, 1 isteğe bağlı bölümü vardır.a.NESİB(TEŞBİB): Tasvirlerin yapıldığı bölümdür. Kış, bahar, yaz, saray, köşk tasvirleri gibi.b.GİRİZGAH: Nesibden asıl konuya geçiş ifade eden bir ya da birkaç beyitlik bölümdür. c.MEDHİYE: Asıl konunun işlendiği, övgünün yapıldığı bölümdür. Temel bölümdür. d.FAHRİYE: Şairin kendini övdüğü bölümdür.e.DUA: Övülen kişiye dualar yapılan bölümdür.

İSTEĞE BAĞLI BÖLÜM:TEGAZZÜL: Şair isterse mehdiye ile fahriye arasında kasideyle aynı ölçü ve uyakta bir gazeli kasideye ekler. Bu bölüm tegazzüldür ve ana bölümlerden değildir. KONUSUNA GÖRE KASİDELER (KASİDENİN TÜRLERİ):*TEVHİD: Allah’ın birliğini anlatan kasidelerdir.*MÜNACAAT: Allah’a yalvarma ve dua etme amaçlı kasidelerdir.*NAAT: Peygamber Efendimizi öven kasidelerdir.*MEDHİYE: Devrin ileri gelenlerini öven kasidelerdir.*HİCVİYE: Devrin ileri gelenlerini eleştiren kasidelerdir.*MERSİYE: Devrin ileri gelenlerinin ölümü üzerine yazılan kasidelerdir.NOT: Kasideler nesibdeki konuya göre isimlendirilir:İydiye(bayram), Cülûsiye (tahta çıkma ve bahşiş), Şitâiye (kış), Sayfiye (yaz)…*Kafiye ve redifine göre de adlandırılır:kaside-i lamiye, kaside-i raiye; Su Kasidesi, Kerem Kasidesi…*Nef’î, Bakî, Fuzûlî kasidede önemli isimlerdir.

61

Page 62: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Fuzuli’nin Su Kasidesi, Ahmed Paşa’nın Kerem Kasidesi çok ünlüdür.3.MESNEVİ: İranlıların icadıdır. Her beyti kendi arasında uyaklı bir biçimdir.*Uyak düzeni aa, bb, cc, dd, ee, ff… şeklindedir. *Bundan dolayı çok uzun yazmaya uygun bir biçimdir.*Firdevsî’nin Şehname’si 60.000 beyit, Mevlana’nın Mesnevi’si 26.000 beyittir.*Mesneviler edebiyatımızda roman ihtiyacını karşılayan biçimler olmuştur.MESNEVİNİN BÖLÜMLERİ:a.DİBACE (ÖN SÖZ):Manzum veya mensur ön sözdür. b.TEVHİD: Allah’ın birliğini anlatan bölümdür.c.MÜNACAAT: Allah’a yalvarış ve dua bölümüdür. d.NAAT: Peygamber Efendimizin övüldüğü bölümdür.e.MİRACİYE: Peygamber Efendimizin miracının anlatıldığı bölümdür.f.MEDHİYE: Eserin sunulacağı kişinin övüldüğü bölümdür.g.SEBEB-İ TELİF: Mesnevinin yazılış sebebidir.h.ÂĞÂZ-I DASİTAN: Asıl konunun işlendiği bölümdür.ı.HATİME: Sonuç bölümüdür.KONULARINA GÖRE MESNEVİLER:a.AŞK KONULU MESNEVİLER: Leyla vü Mecnun (Fuzuli), Yusuf u Züleyha (Şeyyad Hamza, Taşlıcalı Yahya Bey), Hüsrev ü Şirin (Şeyhi), Vamık u Azra (Lamiî)b.DİNÎ-TASAVVUFİ MESNEVİLER: Hüsn ü Aşk (Şeyh Galib), Mevlid-i Şerif (Vesiletü’n-Necat)= Süleyman Çelebi, Mesnevi (Mevlana), Hilye-i Şerif(Hakani), Hilye-i Enbiya (Neşati)c.AHLAKİ, ÖĞRETİCİ (DİDAKTİK) MESNEVİLER: Hayriye (Nabi), Risaletü’n-Nushiye (Yunus Emre), Pendname (Güvahi)d.SAVAŞ VE KAHRAMANLIK KONULU MESNEVİLER: Şehname(Firdevsi), İskendername(Ahmedi)e.ŞEHRENGİZLER: Bir şehrin güzelliğini anlatan mesnevilerdir.İstanbul Şehrengizi ( Taşlıcalı Yahya Bey) , Edirne Şehrengizi (Priştineli Mesihi-16. yy.)f.MİZAHİ MESNEVİLER: Harname(Şeyhi)*Ali Şir Nevai, Fuzuli, Şeyh Galib, Nabi, Şeyhi, Taşlıcalı Yahya Bey mesnevileriyle tanınır.***Baki, Nef’i ve Nedim’in mesnevisi yoktur.*Beş mesnevi bir HAMSE’dir. *Taşlıcalı Yahya Bey, Ali Şir Nevai, Nevizade Atai, Nergisi, Genceli Nizami(İranlı) hamse sahibidir. 4.KIT’A: Genellikle iki beyit hâlinde yazılır. Gazele benzer ancak bunda matla beyti yoktur. Uyak örgüsü ab,cb (xa,xa) şeklindedir.*Mahlas çoğu zaman kullanılmaz. *Daha çok toplumsal ve felsefi konularda yazılır.*Beyitler arası anlam bütünlüğü vardır.*Beyit sayısı ikiden fazla ise buna Kıt’a-i Kebire(büyük kıta) denir.5.MÜSTEZAT: *Beyitleri bir uzun bir kısa dizeden oluşan özel bir gazel biçimidir.*Kısalar kaldırıldığında ortaya bir gazel çıkar. Kısalar ziyade yani fazlalıktır. *Aruzun tek kalıbıyla yazılır. Ey şûh-ı kerem pîşe dil-i zâr senindir Yok minnetin asla Ey kân-ı güher anda ne kim var senindir Pinhân u hüveydâ Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz Baş üzre yerin var Gül goncasısın gûşe-i destâr senindirGel ey gül-i rânâ (Nedim) DÖRTLÜKLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ:

62

Page 63: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

1.RUBAİ: Tek dörtlüktür. İranlıların icadıdır. Uyak örgüsü aaxa ‘dır.*Kendine özgü bir ölçüsü vardır. Her dizesinde ayrı bir ölçü kullanılabilir.*Dünya görüşü, felsefe ve tasavvuf konularını işler.*Rubainin en önemli ismi İranlı şair Ömer Hayyam’dır.*Türk edebiyatında birçok şair rubai yazmış ama Azmizade Haleti rubai şairi olarak tanınmıştır.2.TUYUĞ: Türklerin icat ettiği bir biçimdir. Tek dörtlüktür. Uyak örgüsü aaxa’dır*Halk edebiyatındaki maninin divan edebiyatına yansımış şekli gibi düşünülebilir.*Aruzun sadece Failatün/Failatün/ Failün kalıbıyla yazılır.*Rubaiden farkı ölçüsü ve içinde geçen Türk deyim ve atasözleridir.*Kadı Burhaneddin, Seyyid Nesimi, Ali Şir Nevai tuyuğlarıyla ünlüdür.*En fazla kullanan Kadı Burhaneddin’dir.3.ŞARKI: Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı bir biçimdir.*Bestelenmek amacıyla yazılır. 3-5 dörtlüktür.*Halk edebiyatındaki türkü ve koşmanın etkisiyle oluştuğu söylenebilir.*Uyak düzeni aaaa, bbba, ccca veya abab, cccb, dddb … şeklindedir. *Bentlerin hepsinde tekrarlanan dizeler nakarattır.*Lale Devri’nde gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. *Nedim, şarkı nazım biçimini icat etmiş ve en güzel örneklerini vermiştir.*Yahya Kemal de şarkılar yazmıştır. 4.MURABBA: Dörder dizelik bentlerden oluşur. En az 3, en fazla 7 dörtlük olur.*Daha çok aşk ve felsefe konularını işler.*Uyak düzeni aaaa, bbba, ccca … şeklindedir.*Dörtlüklerin son dizesi nakaratsa MURABBA-YI MÜTEKERRİR, değişiyorsa MURABBA-YI MÜZDEVİÇ denir.

BENTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ:1.TERKİBİBENT: Genellikle 5-10 bent arası yazılır. Her bentte 5-10 beyit bulunur.* Kafiyelenişi gazel gibidir. *Bendin son beyti VASITA BEYTİ’dir. Bu beyit her bendin sonunda değişir ve bentten ayrı olarak kendi arasında uyaklanır.* Uyak örgüsü: aa, ba, ca, da, ea… ff; gg,hg,ıg,ig,jg,…kk 1.bent 2. bentBağdatlı Ruhi’nin Terkibibend’i ve Ziya Paşa’nın ona nazire olarak yazdığı Terkibibend’i ünlüdür.

2.TERCİİBENT: Biçim ve uyak yönünden Terkibibend’e benzer. Bunda vasıta beyitlerinin hepsi aynıdır yani nakarattır, farkı budur.

MUSAMMATLAR: Beyit birimi dışında 5, 6, 7, 8, 9, 10 dizelik bentlerle oluşan biçimlerin genel adıdır.1.MUHAMMES: Beşer dizelik bentlerden oluşan bir biçimdir.*Uyak düzeni aaaaa, bbbba(bbbaa), cccca(cccaa)… şeklindedir.*Son bir ya da iki beyit nakarat olabilir de olmayabilir de.2.MÜSEDDES: Altışar dizelik bentlerden oluşan bir biçimdir.*Uyak düzeni aaaaaa, bbbbba(bbbbaa), ccccca(ccccaa)… şeklindedir.3.MÜSEBBA: Yedişer dizelik bentlerden oluşan bir biçimdir.Hemen hemen hiç kullanılmamıştır.4.MÜSEMMEN: Sekizer dizelik bentlerden oluşan bir biçimdir.5.MÜTESSA: Dokuzar dizelik bentlerden oluşan bir biçimdir.6.MUAŞŞER: Onar dizelik bentlerden oluşan bir biçimdir.7.TARDİYE: Muhammesin özel bir şeklidir. Matla kısmı aaaab’dir.*Mef’ûlü/ Mefâilün / Feûlün kalıbıyla yazılır.

63

Page 64: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

DİVAN ŞİİRİYLE İLGİLİ BAZI TERİMLER:1.TERBİ: Bir şairin gazelinin her beytinin önüne iki dize eklemeyle oluşan biçimdir.2.TAHMİS: Bir şairin gazelinin her beytinin önüne üç dize eklemeyle oluşan biçimdir.3.TAŞTİR: Bir şairin gazelinin her beytinin ortasına üç dize eklemeyle oluşan biçimdir.4.TESDİS: Bir şairin gazelinin her beytinin önüne dört dize eklemeyle oluşan biçimdir. 5.NAZİRECİLİK: Bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı şekil, vezin, kafiye ve redifle şiir yazılmasıdır. (Bir nevi taklitçilik)*Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiş bir anlayıştır.*Divan şairlerinin çoğu bunu yapmıştır.*Nazire yazmaya tanzir de denir.6.ŞUARA TEZKİRELERİ: Divan şairlerini tanıtan ve şiirlerinden örnekler veren eserlerdir.*Biyografi niteliğindedir.*Antoloji diyebileceğimiz eserlerdir.*İlk şuara tezkiresi 15. yy.da Ali Şir Nevai’nin yazdığı Mecalisü’n-Nefais’tir.*Anadolu’da yazılan ilk şuara tezkiresi ise Sehi Bey’in Heşt Behişt’idir.

64

Page 65: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

EDEBÎ AKIMLARBatı edebiyatlarının temelini Klasik Yunan ve Latin edebiyatları oluşturur. *Yunan Edebiyatı MÖ II. yy.da biter. MÖ II. yy.dan MS II. yy.a kadar Latin edebiyatı devam eder.*Bundan sonra Avrupa’da skolastik düşüncenin hâkim olduğu Orta Çağ başlar ve 1000 yılı aşkın karanlık bir dönem yaşanır. *Orta Çağ’ın sonlarına doğru Yunan ve Latin uygarlıklarına duyulan hayranlık, aydınları harekete geçirmiş ve aydınlar o dönemin eserlerini incelemeye koyulmuşlar.*Bu sürede kilise hâkimiyetine karşı da aşırı tepki oluşmuştur. HÜMANİZM: İnsana değer veren, insanı her şeyin merkezi sayan bir akımdır.*1000 yıldan uzun süren skolastik döneme ve kilise hâkimiyetine tepki olarak ortaya çıkmış, kiliseyi ve Hristiyanca düşünceleri yok etmeye çalışmıştır.*“millet” kavramını “din” kavramından daha önemli hâle getirmiştir. *Kilisenin, insanların duygu, düşünce, tutku ve yeteneklerini yok saymasına bir tepkidir.*Eski Yunan ve Latin kültürlerine hayranlık duymuş, bu dönemin eserlerini incelemişlerdir.*İtalya’da doğmuş, buradan Fransa’ya, sonra da tüm Avrupa’ya yayılmıştır.*14. yy.da başlar ve etkisini 17.yy.a (klasisizme) kadar sürdürür. TEMSİLCİLERİ:*Destanda DANTE *Öyküde BOCCACİO *Romanda RABELAİS *Denemede MONTAİGNE *Şiirde PETRARCA, RONSARD RÖNESANS: “Yeniden Doğuş” anlamına gelen Rönesans, 16.yy.da hümanizm etkisiyle oluşmuş bir bilim ve sanat hareketidir. Bu döneme AYDINLANMA ÇAĞI da denir.*Rönesans’ın amacı insana mutluluk getirmektir.*İnanç ve ahlakta özgürlük, din kurallarına karşı koyma, bireyin kararlarına saygı duyma Rönesans’la başlar. Rönesans doğaya ve insana dönüştür.*Rönesans klasik anlayışın da temelidir. Avrupa’nın yeni edebiyatı Rönesans sonucu doğmuştur.*Rönesans’ın sonlarına doğru (17. yy. başında) akıl ve sağduyu sanatın en belirgin özelliği olmuştur.*Rönesans’ta daha çok şiir yazılmıştır ancak nesirde de başarılı örnekler verilmiştir.*MONTAİGNE, BACON, SHAKESPEARE, CERVANTES edebiyata yenilikler getirmiştir. Bu yenilikler klasisizmin doğuşunda etkili olmuştur.I.KLASİSİZM (KURALCILIK):Yunan ve Latin edebiyatı geleneğine bağlı bir akımdır.*Hümanizm ve rasyonalizmin (akılcılık) edebiyata uyarlanmış şeklidir.*17. yy.da Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa’ya yayılmıştır.*Klasisizmin dünya görüşü akılcı iki büyük filozofa dayanır:ARİSTOTELES (MÖ 384-322/Yunan) DESCARTES (1596-1650/Fransız) *Akımın esas görüşlerini BOİLEAU “ŞİİR SANATI” adlı yapıtında açıklamıştır.*14. Lui’nin ülkeyi katı kurallarla yönetmesi edebiyata da kuralcılık şeklinde yansımıştır.ÖZELLİKLERİ:1.Klasik edebiyata akıl ve sağduyu hâkimdir.2.Eserdeki kişilerin ruhsal durumları gerçeğe uygun olmalıdır. 3.Yalnız seçkin ve olgun insanlar ele alınır. Bunların da fiziki özellikleri değil ruhsal durumları incelenir.(Sadece Moliere alt tabakadan insanlara gülünç düşürmek için yer verir.)4.Eserlerde genellikle ahlaki amaç güdülür.5.İnsan dışındaki hiçbir şeye (elbise, dekor, tabiat tasviri, doğal renkler) önem verilmez.6.Yazarlar eserlerinde kişiliklerini gizler.

65

Page 66: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

7.Üslup yapmacıktan uzak, yalın, açık ve sağlamdır. Üslup dikkati kendi üzerine değil konu üzerine çeker. “Sanat sanat içindir.” görüşü hâkimdir.8.Dil millî niteliktedir. Eserler, ülkelerin konuşma dilleriyle yazılmıştır. 9.Konuya değil konunun işleniş biçimine önem verilmiştir. Bunun için de aynı konu birçok sanatçı tarafından işlenmiştir.10.Klasik edebiyatın en geliştiği dallar: Şiir, trajedi, komedi ve deneme TEMSİLCİLERİ:Trajedide: CORNEİLLE, RACİNE Komedide: MOLİERE Şiir, manzum mektup, yergide: BOİLEAU Hitabette: BOUSSETRomanda: FENELON, MADAMME DE LA FAYETTE Fablda: LA FONTAİNEFelsefede: DESCARTES, PASCAL Portrede: LA BRUYERE TÜRK EDEBİYATINDA TEMSİLCİLERİ:ŞİNASİ, AHMET VEFİK PAŞA, ABDÜLHAK HAMİT TARHAN, DİREKTÖR ALİ BEY *Aydınlarımız Batı’yı tanıdıklarında klasisizm etkisini yitirmiş, romantizm ve realizm hüküm sürmektedir.II. ROMANTİZM (COŞUMCULUK):Klasisizmin sıkı kurallarına tepki olarak 18. yy. sonlarına doğru ortaya çıkmış, 19. yy. başlarında tüm Avrupa’ya yayılmıştır. *Klasisizmin yaklaşık 200 yıl sanatçıları sıkı kurallarla boğması; Fransız İhtilali’yle (1789) “özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet” gibi kavramların ortaya çıkması romantizmi tetiklemiştir.*İhtilal sonrası krallık son bulmuş, yönetim halka geçmiştir. Bir anda müthiş bir özgürlük ortamı olmuştur ama demokrasi kurallarının tam olarak belirlenmemesi de iç karışıklıklara yol açmıştır. (kralcılar–cumhuriyetçiler gibi)*Romantizmin doğduğu ortam tam bir karşıtlıklar ortamıdır. ( iyi ile kötü, ak ile kara, zayıf ile güçlü, coşku ile karamsarlık, akıl ile duygu, gerçek ile hayal, geçmiş ile gelecek ) ÖZELLİKLERİ:1.Akıl ve sağduyu yerine hayal ve duygu hâkimdir.2.Yunan ve Latin edebiyatları yerine çağdaş edebiyatlar örnek alınmıştır. Yunan mitolojisi bırakılmış, Hristiyanlık mucizeleri ve ulusal efsaneler işlenmiştir. Konular tarihten ve aktüel olaylardan alınmıştır.3.Romantizm bunlardan dolayı ulusların kültür ve edebiyatta kendilerini bulmalarıdır. 4.Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlememişler.5.Kişilerin ruhsal durumlarının soyut olarak incelenmesinden vazgeçilerek insanlar yaşadıkları sosyal çevre içinde incelenmiştir. İnsanın düzeltilmesi yerine toplumun düzeltilmesi amaçlanmıştır.6.Tiyatroda “dram” türünü icat edenler romantiklerdir.7.Klasikler tabiatı taklit ederken romantikler tasvir etmeye çalışmışlar. Tabiatı hem görünen hem de görünmeyen yönüyle anlatmaya çalışmışlar.8.Romantiklere göre sanat taklit değil yaratmadır.9.Romantikler acayip, gülünç, kaba, çirkin, kuraldışı insan ve nesnelere geniş yer vermiştir.10.Karşıtlıklar üzerinde durmuş, “çatışma” kavramına geniş yer vermişler. (ak-kara, iyi-kötü, güzel-çirkin, zayıf-güçlü, kralcı-cumhuriyetçi…)11.“Sanat toplum içindir.” görüşü hâkimdir.12.Bireysellik, öznellik, düş gücü, akıl dışılık ön plandadır.13.Lirik şiir büyük rağbet görmüştür.14.Klasiklerin önemsemediği din kavramına geniş yer vermişler.15.Üslup süslü ve kapalı, dil savruk ve kuralsızdır.16.Romantizmin dayandığı filozoflar:JEAN JACK ROUSSEAU, VOLTAİRE, MONTESQUİEU17.Romantizmin kurallarını Victor Hugo “CROMWELL” adlı dramının ön sözünde anlatmıştır.18.Romantizmin en geliştiği dallar: tiyatro, şiir, deneme, gezi yazısı.TEMSİLCİLERİ:FRANSIZ: JEAN JACK ROUSSEAU, VOLTAİRE, MONTESQUİEU, VİCTOR HUGO, LAMARTİNE, CHATEAUBRİAND, GEORGE SAND, ALFRED DE MUSSET

66

Page 67: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ALMAN: GOETHE, SCHİLLER İNGİLİZ: LORD BYRON, FRANCİS BACON RUS: PUŞKİNTÜRK: NAMIK KEMAL (roman-tiyatro), AHMET MİTHAT EFENDİ (ilk romanlarıyla),RECAİZADE MAHMUT EKREM (şiirleriyle), ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (tiyatrolarıyla)

III. REALİZM (GERÇEKÇİLİK):19. yy.ın II. yarısında romantizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Sanayileşen Avrupa’da bilim ve deney önemli yer tutuyordu. *Auguste Comte’un “Pozitivizm” felsefesinin edebiyata uygulanması realizmi doğurmuştur. (Pozitivizm: İnsanın sadece gördüğüne inanmasıdır.)ÖZELLİKLERİ: *Romantizmin ahlakçı, lirik ve hayali görüşleri reddedilmiştir.*Her şeyden önce gözleme yer vermişler.*Duygu ve hayale kapılmadan gerçekler dile getirilmiştir.*Konu gerçek ya da gerçeğe uygun hayattır.( yaşanmış ya da yaşanması mümkün)*Dram ve olay en aza indirilmiştir.*Pozitivizmin etkisiyle doğa bir tabiat bilgini gibi incelenmiş, olaylar belgelere dayandırılmak istenmiştir.(Natüralizmde de var.)*Yazar kişiliğini gizlemiş, duygu ve düşüncelerini olaylara katmamıştır.*Dil yalın ve açıktır.(sade ve anlaşılır)*Olağanüstü kişi ve olaylara yer verilmemiştir.(Her zaman rastlanabilenlere yer verilmiştir.)*İnsanın kişiliğinin oluşumunda çevrenin önemli payı olduğu göz önünde bulundurularak çevre ve töre betimlemelerine yer verilmiştir. Kahramanlar çevresiyle birlikte ele alınmıştır.* Sanat sanat içindir.*Çevre ve olaylar bir fotoğraf çıplaklığı ile yansıtılmıştır.*Eserler sokakta gezdirilen bir ayna gibi gördüğünü yansıtmıştır.*Okuyucuyu eğitme amacı yoktur, olan bitenin nesnel aktarımı vardır. (Sanat sanat içindir.) *Flaubert’in “Madam Bovary” romanıyla romantizm karşısında zafer sağlanmıştır.TEMSİLCİLERİ:FRANSIZ: HONORE DE BALZAC, FLAUBERT, STHENDAL, GONCOURT KARDEŞLER İNGİLİZ: CHARLES DİCKENS, GEORGE ELİOTRUS: TOLSTOY, ÇEHOV, DOSTOYEVSKİ, GOGOL, TURGENYEV, GORKİ AMERİKAN: MARK TWAİN, ERNEST HEMİNGWAYTÜRK: HALİT ZİYA, HALİDE EDİP, SAMİPAŞAZADE SEZAİ, REŞAT NURİ, ÖMER SEYFETTİN, YAKUP KADRİ, MEHMET AKİF, ORHAN KEMAL, REFİK HALİT, MEMDUH ŞEVKET ESENDAL, SAİT FAİK, TARIK BUĞRA…IV. NATÜRALİZM (DOĞALCILIK):Realizmi yeterince gerçekçi bulmayan bu akım realizmle aynı dönemde gelişmiştir. Gözlemle birlikte deneyi de edebiyata uygulamak istemişler.*Akım Taine’ın “Determinizm” görüşünün edebiyata uygulanmasıdır.(Determinizm: Aynı koşullar altında aynı nedenler aynı sonuçları doğurur. Doğadaki olaylar bazı zorlayıcı sebeplerin etkisiyle olagelir.)*Bunlara göre insanın duyguları, düşünceleri ve eylemleri soyunun (soyaçekim görüşü) ve içinde yetiştiği çevrenin etkisiyle oluşur.ÖZELLİKLERİ: 1.Natüralizmde doğrulanması gereken bir hipotez vardır. Yazar sonuna kadar bu hipotezi doğrulamak için uğraşır.2.Kişilik gizlenir, olaylara duygu ve düşünceler katılmaz.(bilim adamı tarafsızlığı) 3.Edebiyat büyük bir laboratuvar, roman deney aracı, romancı da bilim adamıdır.4.Sanat toplum içindir.5.Hayat tüm çirkinliği ve bayağılığı ile anlatılmıştır. 6.Kahramanlar bulundukları çevrenin diliyle konuşturulmuş, sokak dili eserlere aşırı şekilde girmiştir.7.Üslup kaygısı yoktur.8.Kişilik oluşumunda çevre önemli sayılmış ve bol bol tasvir edilmiştir.

67

Page 68: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

9.En büyük temsilcisi Emile ZOLA’dır. TEMSİLCİLERİ:FRANSIZ: EMİLE ZOLA, ALPHONSE DAUDET, GUY DE MAUPASSANTTÜRK: NABİZADE NAZIM, HÜSEYİN RAHMİ, BEŞİR FUAT, MEHMET AKİF(manzum öykülerinde)NORVEÇLİ: HENRİK İBSEN AMERİKAN: JOHN STEİNBECK V.PARNASİZM (ŞİİRDE GERÇEKÇİLİK):Realizmin şiire uyarlanmış şeklidir. (Bir şiir akımıdır.) Romantik şiire tepki olarak doğmuştur. ÖZELLİKLERİ:1.Sanat sanat içindir.2.Eski Yunan ve Latin mitolojisi ışığında yeni bir klasisizme dönülmek istenmiştir.3.Şiirde dış yapı sağlamdır. Biçim mükemmelliğine önem vermişler.4.Şiirde ahenk ve ritim çok önemlidir.5.Dinî ve millî duygular geniş yer tutar.6.Sone çok kullanılmıştır. 7.Romantizmin “içli şiir”ine karşılık “saf şiir” ilkesi benimsenmiştir.8.Sosyal çöküş karşısında tarihin ihtişamına sığınılmıştır. 9.Sosyal konulara pek yer verilmemiş, egzotik (uzak diyarlara, yabancı kültürlere ait) şeylere merak salınmıştır.10.Parnasyen şairler kişiliklerini gizler, olan biteni nesnel anlatır. TEMSİLCİLERİ : THEOPHİLE GAUTİER, THEODOR DE BANVİLLE, LECONTE DE LİSLE, FRANÇOİS COPPEE, JOSE-MARİA DE HEREDİA, SULLY PRUDHOMMETÜRK ED: YAHYA KEMAL, TEVFİK FİKRETVI.SEMBOLİZM ( SİMGECİLİK): Parnasizme tepki olarak doğmuş bir şiir akımıdır.*Fransa’da başlamış, sonra tüm Avrupa’ya yayılmıştır.*1870-1932 yılları arasında Fransa’da etkili olmuştur.ÖZELLİKLERİ:1.Sanatta ve edebiyatta realizm mümkün değildir.2.İnsan duygusu dış evreni olduğu gibi değil, duyduğu gibi yansıtır. Bu da sanatçıdan sanatçıya değişir.3.Diğer sanatçılara “materyalist” demiş ve onları şekle bağlı kalmakla suçlamışlar.4.Dış dünyayı sembollerle anlatmak istemişler.(Dış dünyanın insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini) 5.Şiirde musikiye çok önem vermişler.6.Şiir düşüncelere değil, duygulara seslenmelidir.7.Güzellik anlamın açıklığında değil, kapalılığındadır.8.Klasik nazım biçimleri yerine serbest biçimler ve müstezatlar kullanılmış.9.Şiirde biçim özentisizdir. Ölçü ve uyağa önem verilmez. 10.Amaç anlatmak değil, telkinde bulunmaktır.11.Mecaz en değerli yapı taşıdır. Her okuyucu şiiri kendince anlamalıdır.12.Rüya ve gizem çok önemlidir.13.Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, hayalî ülkelere özlem duyma, çirkinlikleri hayalle güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık en belirgin yönlerdir.14.Alaca karanlık, üzüntü ve ay ışığı, gün doğumu, gün batımı gibi belli belirsiz varlıklarla görüntüler onlar için önemlidir. 15. Sanat sanat içindir. TEMSİLCİLERİ:FRANSIZ: BAUDLAİRE, RİMBAUD, VERLAİNE, MALLERME, PAUL VALERY, ANDRE GİDEAMERİKAN: EDGAR ALLEN POETÜRK: AHMET HAŞİM, CENAP ŞEHABETTİN*Ayrıca A. Hamdi Tanpınar, A. Muhip Dıranas ve Cahit Sıtkı’da da sembolizmin etkileri görülür.VII. EMPRESYONİZM ( İZLENİMCİLİK):19.yy. sonlarında Fransa’da resim alanında görülmüş, daha sonra edebiyat ve müzikte de etkili olmuştur.*Sembolizmle birlikte sürrealizmi hazırlayan bir akım niteliğindedir. ÖZELLİKLERİ:1.Varlıkları değil, varlıkların insanda bıraktığı izlenimi anlatmaya çalışmışlar.2.İzlenimler sanatçıdan sanatçıya değişir, dile getirilmek istenen iç dünyadır.3.Sanat sanat içindir.

68

Page 69: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

TEMSİLCİLERİ: RİMBAUD, VERLAİNE, RİLKE, MONETTE, SİSLEY, CEZANNE (resim)TÜRK ED: AHMET HAŞİM

VIII. EKSPRESYONİZM (ANLATIMCILIK / DIŞAVURUMCULUK):*20. yy. başında Almanya’da empresyonizme, özellikle de natüralizme tepki olarak doğmuştur.*Resim alanında ortaya çıkmış, sonra edebiyata yansımıştır.ÖZELLİKLERİ:1.Sanatçının ruhi durumunu ortaya çıkaracak tabiatı ve eşyayı ikinci plana itmişler. Tabiatı ve eşyayı mizaca göre anlatmayı gaye edinmişler.2.Romantizmin değişik, yeni bir şeklidir.3.Sözün değiştirici etkisi vardır, somutluktan uzaklaşılmalıdır. 4.Toplum ve onun estetik değerleri reddedilmelidir.5.Gerçekler ve görüşler görecelidir. Bütün gelenekler yıkılmalıdır.TEMSİLCİLERİ: JAMES JOYCE, FRANZ KAFKA, T.S. ELİOT, O’NEİL*Türk temsilcisi yok.IX. KÜBİZM: Empresyonizme tepki olarak doğmuştur. ÖZELLİKLERİ:1.Daha çok resim alanında kullanılmıştır. 2.Geometrik şekiller ön plana çıkarılmıştır.3.Olaylara duygular ve izlenimler karıştırılmış, mantık ve muhakemeden uzaklaşılmıştır.4.Apollaniere kübik anlayışla garip şiirler yazmıştır.TEMSİLCİLERİ:PABLO PİCASSO, JUAN GRİS, FERNAND LE-GER, APOLLANİEREX.FÜTÜRİZM(GELECEKÇİLİK): Önce şiire, sonra resme uygulanmıştır. Öncüsü MARİNETTİ’dir.ÖZELLİKLERİ:1.Geçmiş devirlerin sanatını ve sanatta geleneği reddeder.2.Zamana bağlı dinamizmi ve geleceği kucaklayan görüşü temsil iddiasındadır.3.Sanatta makine gürültülerini, teknolojinin, uçağın, trenin sesini duyurmaya çalışır ve bu sesten zevk alır. TEMSİLCİLERİ: F.T. MARİNETTİ, MAYAKOVSKİ, B. PESTERNAK TÜRK ED: NAZIM HİKMET XI. DADAİZM(KURALSIZLIK): Kuralsızlığı kural kabul eder. Öncüsü TRİSTAN TZARA’dır. ÖZELLİKLERİ:1. I. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış, bütün edebî kuralları yıkmayı amaçlamıştır.2.Dada kelimesi rastgele seçilmiştir.3.Bütün insani değerleri yok saymışlar.4.Yok saydıklarının yerine koyacaklarını da kestirememişler. 5.Toplantıları genellikle kavgayla bitmiş ya da polisler tarafından dağıtılmıştır. XII. SÜRREALİZM(GERÇEKÜSTÜCÜLÜK):20. yy. başlarında akıl hastalıkları doktoru Andre BRETON tarafından ortaya atılmıştır. ÖZELLİKLERİ:1.Bilinçaltının karmaşık dünyasını sanata aktarmak amacındadır.2.Sigmund FREUD’un cinsiyetle ilgili görüşlerinin etkisi altındadır.3.Sanatçı, iradesini şiirden uzaklaştırarak, kendini tesadüfün kucağına bırakarak gerçek şiire ulaşabilir.4.İnsan kapalı bir kutudur. Aklın, mantığın, gelenek ve göreneklerin etkisinden sıyrılınca ne olduğu görülür.5.Her türlü sosyal ve ahlaki bağdan kurtulmak, gerçek anlamda iç benliğinde özgür olmak lazımdır.6.Varlığın bilinmeyen, gizemli taraflarını ortaya çıkarabileceklerini ileri sürmüş ve bilinçaltını tüm çıplaklığıyla kavramaya çalışmışlar.7. İç akışın devamını engellediği için noktalama işaretlerine karşı çıkmışlar.8.Tüm sanat dallarında etkili olmuştur.9. II. Dünya Savaşı sonrası yerini egzistansiyalizme bırakmıştır. TEMSİLCİLERİ: ANDRE BRETON, LUİS ARAGON, PAUL ELUARD, BENJAMİN PERRET

69

Page 70: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Türk Ed.: GARİPÇİLER(Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rıfat) *Özellikle II. YENİ HAREKETİ’nde etkili olmuşlar.(Cemal Süreya, Ece Ayhan, Sezai Karakoç, Edip Cansever, Turgut Uyar, İlhan Berk, Ülkü Tamer)

XIII. EGZİSTANSİYALİZM (VAROLUŞÇULUK):*1927’de Alman filozof Martin HEİDEGGER tarafından felsefi bir görüş olarak ortaya atılmıştır.*II. Dünya Savaşı sonrası Fransız romancı Jean Paul SARTRE tarafından edebiyata uygulanmış ve yaygınlaşmıştır.*Temeli, Descartes’ın “Düşünüyorum, o hâlde varım.” görüşüne dayanır.ÖZELLİKLERİ:1.İnsan dünyaya gelir, var olur; sonra da kendi değerlerini kendisi yaratarak ‘öz’ünü ortaya koyar. 2.İnsana kendisinden başka bir rehber yoktur.3.İnsan vardır, özgürdür; özgür olmaya mahkûmdur.4.Her şeyin merkezinde insan vardır. İnsan kendi hayatını kendisi yönlendirir ve her şeyden sorumludur.5.İnsan dışında başka bir güç yoktur. (ateizm)6.Egzistansiyalistler bir çeşit bunalım içindedir. Onun için bu edebiyata Bunalım Edebiyatı da denir.TEMSİLCİLERİ:JEAN PAUL SARTRE, ALBERT CAMUS, ANDRE GİDE, FRANZ KAFKA, GABRİEL MERCEL, SİMONE DE BEAVOİR, NİETZCHE

XIV. MODERNİZM VE POSTMODERNİZM: Kültürel anlamda modernizm, 19. yüzyılda geleneksel anlamdaki edebî, sanatsal, sosyal organizasyon ve gündelik yaşamın geçerliliğini yitirdiği fikriyle ortaya çıkmıştır.*Modernist hareketin 19.yy. ortasında Fransa'da ortaya çıktığı kabul edilir. *Modernizm kabaca 1884-1914 yılları arasında hüküm sürmüştür. Temelde dayandığı fikir, geleneksel sanatlar, edebiyat, toplumsal kuruluşlar ve günlük yaşamın artık zamanını doldurduğu ve bu yüzden bunların bir kenara bırakılıp yeni bir kültür icat edilmesi gerektiğidir.*Modernizm ticaretten felsefeye her şeyin sorgulanmasının gerekliliğini savunur. Böylelikle kültürün ögeleri yeni ve daha iyi olanla değiştirilebilir. *Modernizme göre 20.yy.ın ortaya çıkardığı yeni değişiklikler ve yenilikler kalıcıydı, aynı zamanda yeni oldukları için “iyi” ve “güzeldi” ve toplum dünya görüşünü bu öngörülere göre gözden geçirip uyarlamalıydı.*Modernizm tanınmış gelenekleri kıran bir stil anlatmak için kullanılmıştır. Yeni bir çağın duyarlılığıyla daha yerinde formlar yaratmak amaçlanmıştır. *Bazıları 20. yy.da gözlemlenen modernizmi “modernizm” ve “postmodernizm” olmak üzere iki harekette inceler. Fakat bazı görüşlere göre modernizm ve postmodernizm bir hareketin sadece iki farklı açısıdır.

POSTMODERNİZM, “modernizmin sonrası ve ötesi” anlamında kullanılmaktadır. Modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir.Teori alanında modernist sanat biçimleri ve uygulamalarından koptuğu iddia edilen bir dizi kültürel yapıntıyı(yapmacık eseri) tanımlayan mimarlık, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar gibi alanlarda yeni kültür biçimlerinin işaretleri olarak başlamıştır. Bu tartışmalar zamanla diğer alanlara ve disiplinlere de yansımıştır ve sonuçta bir bütün olarak modernitenin sorgulanmasına ve aşılması arayışına dönüşmüştür. Bununla birlikte postmodernizmi yeni bir tarihsel evre olarak anlamaktansa modernizmin kendi içinde bir aşama ya da özgül bir dönem olarak anlama çabaları da söz konusudur. Postmodernizm, bu anlamda kendine yönelik itiraz ve eleştirileri de içine alacak şekilde süregiden bir modernizm/modernite/modernlik soruşturması ve tartışması olarak görülmektedir.

70

Page 71: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

BATI EDEBİYATIYUNAN EDEBİYATI: Eski Yunan döneminde ortaya konan eserler Batı edebiyatlarının şekillenmesinde çok önemli rol oynamıştır. Yunan edebiyatı MÖ II. yy.da sona ermiştir.1.HOMEROS(MÖ IX. yy. ): Antik çağın ozanıdır. Yunanlıların doğal destanları olan İLYADA ve ODYSSEA’nın derleyicisidir. Kör bir ozandır.2.HESİODOS(MÖ VIII. yy.): Didaktik şiirin kurucusudur. Şiir yoluyla eğitimi amaçlamıştır. Eserleri: İŞLER VE GÜNLER, THEOGONİA (Tanrıların Yaratılışı)3.SAPPHO(MÖ VI. yy.):Lirik şiirin kurucusudur. Soylu bir ailenin kızıdır. Şiirlerinden 170 kadar küçük parça ele geçmiştir.4.PİNDAROS(MÖ VI. yy.): Lirik şiirleriyle tanınır. ZAFER ŞARKILARI adlı bir eseri var. 5.AİSOPOS(EZOP-MÖ VI. yy.): Fabl türünün kurucusudur. Eseri: FABLLER6.AİSKHYLOS(MÖ VI. yy.): İlk büyük tragedya (trajedi) şairidir. Oyuncu sayısını artırarak koronun önemini azaltmıştır. 90 tragedyasından 7 tanesi ele geçmiştir. Bunlar:PERSLER, ZİNCİRE VURULMUŞ PROMETHEUS, YALVARAN KIZLAR, AGAMEMNON, THEABİ’YE KARŞI YEDİLER, KHOEPHOROİ, EUMENİDES7.SOPHOKLES(MÖ V. yy.): Eski Yunan’ın üç büyük trajedi şairinden biridir. 100’den fazla trajedisinden ele geçenler: KRAL OİDİPUS, OİDİPUS KOLONOS’TA, ANTİGONE, AİAS, ELEKTRA, TRAKHİSLİ KADINLAR, PHİLOKTES8.EURİPİDES(MÖ V. yy.): Eski Yunan’ın üç büyük trajedi şairinden biridir. 100’e yakın trajedisinden 17 tane ele geçmiştir. Bazıları:ORESTES, BAKKHALAR, İPHİGENİE AULİS’TE, İPHİGENİE TAURİS’TE, MEDEİA, HİPPOLYTOS, ELEKTRA, HAKABE, ANDROMAKHE, TROYA KADINLARI 9.ARİSTOPHANES(MÖ V. yy.): Antik Yunan komedyasının en büyük ustasıdır. Komedileri:ATLILAR, EŞEKARILARI, BULUTLAR, KURBAĞALAR, KUŞLAR, BARIŞ, LYSİSTRALILAR10.MENANDROS (MÖ IV. yy.): Yunan komedyasının önemli bir isimdir.Bazı eserleri: KALKAN, ÇİFTÇİ, ÇİFTE HİLEKÂR, YAŞLI CADI, SAÇLARI KIRKILMIŞ KIZ, SAHTE HERKÜL, HAYALET… 11.SOKRATES (MÖ V. yy.): Ahlak felsefesinin ve değer öğretisinin kurucusu olan bir filozoftur. Platon’un (Eflatun’un) hocasıdır.12.PLATON (EFLATUN-MÖ V. yy.): Sokrates’in etkisiyle felsefeye başlamış bir filozoftur.*Eserlerini diyaloglar hâlinde yazmıştır. Diyaloglarda baş aktör çoğunlukla hocası Sokrates’tir. Eserleri: DEVLET, SOKRATES’İN SAVUNMASI, GORGİAS, PHAEDON, PHAEDRUS, KANUNLAR *Devlet adlı eserinde hocası Sokrates’in ideal devlet anlayışını anlatır. 13.ARİSTOTELES (MÖ IV. yy.): Eski Yunan’ın büyük filozoflarındandır.Hem de biyologdur. Platon’un öğrencisidir. Akılcılığa önem vermiştir. Eserleri:POLİTİKA, ORGANON (mantık üzerine), PHYSİCA (fizik), CATEGORİA (Kategoriler)14.HEREDOTOS (MÖ V. yy.): Yunanlıların ünlü tarihçisidir.15.HİPOKRATES (MÖ V. yy.): Yunanlıların tıpta en ünlü ismidir.16.DEMOSTHENES (MÖ IV. yy.):Büyük bir hatiptir. Yunanlıların hitabette en önde gelen isimlerindendir.

LATİN EDEBİYATI:Yunan edebiyatının sona ermesiyle yine o etkiyle ortaya çıkar ve MS II. yy.a kadar devam eder.1.PLAUTUS (MÖ II. yy.): Komedya şairidir. Eserleri: ÇÖMLEK, İKİZLER, URGAN, EŞEKLER GÜLDÜRÜSÜ, AMPHİTROU2.CİCERO (MÖ II. yy.):Latin edebiyatının ünlü hatibi ve yazarıdır. Eserleri: NUTUKLAR, CUMHURİYET, DOSTLUK, HİTABET 3.VİRGİLLİUS (MÖ I. yy.): Pastoral şiirin en önemli temsilcisidir. Didaktik ve epik şiirler de yazmıştır. AENEİS (ENE) DESTANI çok ünlüdür. Diğer eserleri: BOCULİA, GEORGİA 4.HORATİUS (MÖ I. yy.): Yergiler, didaktik ve lirik şiirler yazmıştır. Eserleri: OD’LAR, EPOD’LAR, YERGİLER, MEKTUPLAR

71

Page 72: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

5.OVİDİUS (MÖ I. yy.): Lirik ve mitolojik şiirler yazmıştır. Eserleri: AŞKLAR, DEĞİŞMELER, TRİSTİA (Mektuplar) 6.SENECA (MS I. yy.): Felsefeci ve hukukçudur. Eserleri: DİYALOGLAR, TROİALILAR, AGAMEMNON, MEDEİA, OEDİPUS, ÖFKELİ HERCULES 7.TACİTİUS (MS II. yy.): Latin edebiyatının en büyük tarihçisidir. Eserleri: HİSTORİAE (TARİHLER), AGRİCOLA’NIN HAYATI, GERMENİA, ANNALES

İTALYAN EDEBİYATI:Hümanizm ve Rönesans İtalya’da başlar ancak İtalya bu hareketliliği daha sonra Fransa’ya bırakır.1.DANTE (1265-1321): İlk hümanistlerden ve Rönesans’ın müjdecilerindendir. (Rönesans’a zemin hazırlamış ama dâhil olamamıştır.)*Aristo’nun düşüncelerini benimsemiştir.*İtalyancayı edebiyat dili hâline getirmiş ve İtalyan edebiyatının kurucusu olmuştur.*En ünlü eseri İLAHİ KOMEDYA (Divinia Commedia)’dır. Bu eserde cennet, cehennem ve a’rafta yapılan hayalî bir yolculuğu anlatır. Diğer eserleri:YENİ HAYAT (şiir), MONARŞİ (yönetimle ilgili)*Sevgilisi Beatrice için yazdığı şiirler de çok ünlüdür. 2.PETRARCA (1304-1375): Hümanizmin temelini atan sanatçılardandır. Latince ve İtalyanca lirik şiirler yazmıştır. Dante’nin etkisindedir. Şiirleri: CANZONİERE (Türküler), TRİONFO, LE RİME 3.GİOVANNİ BOCCACİO (1313-1375): Ünlü hikâyeci ve şairdir. Küçük hikâye türünün kurucusu sayılır. (Decameron ile ) Eserleri: DECAMERON: 10 günde söylenmiş 100 küçük hikâyeden oluşur. Dünyada ilk hikâye örneği sayılır. Diğer eserleri: TESEİDÜ, FİLOSTRATO(şiir)4.ARİOSTO (1474-1533): Rönesans’ın en önemli sanatçılarındandır. Destanda başarılıdır. En ünlü eseri ÇILGIN ORLANDO adlı yapay destandır. Bunda Hristiyan-Müslüman savaşlarını anlatır.

İSPANYOL EDEBİYATI:1.MİGUEL DE CERVANTES(1547-1616): Dünyanın en büyük yazarlarından sayılmaktadır. DON KİŞOT adlı romanıyla modern romanın kurucusu olmuştur.

FRANSIZ EDEBİYATI:Edebî akımların çoğunun çıkış yeri Fransa’dır. Tüm Avrupa’ya da buradan yayılmıştır.1.MONTAİGNE (1533-1592): Rönesans’ın ve Fransız edebiyatının en önemli sanatçılarındandır. Deneme türünü icat eden ve bağımsız bir tür hâline getiren odur. En önemli eseri DENEMELER’dir. 2.CORNEİLLE (1606-1684): Klasisizmin savunucularından ve Fransız tragedyasının öncü şairlerindendir. Trajedi: LE CİD, HORACE, CİNNA Komedi: YALANCI3.RACİNE (1639-1699): Klasisizmin en büyük tragedya şairlerinden sayılmaktadır. Eserleri: ANDROMAQUE, İPHİGENİE, PHEDRE4.MOLİERE (1622-1673): Klasisizmin temsilcilerindendir. Fransız edebiyatının en büyük komedi şairidir. Eserleri: CİMRİ, TARTUFFE, GÜLÜNÇ KİBARLAR, KİBARLIK BUDALASI, HASTALIK HASTASI, KADINLAR MEKTEBİ, KOCALAR MEKTEBİ, ZOR NİKÂHI, ZORAKİ TABİP, DON JUAN, SCAPİN’İN DOLAPLARI 5. LA FONTAİNE (1621-1690): Dünyaca ünlü fabl yazarıdır. Klasisizmin temsilcilerindendir. Eserleri: AĞUSTOSBÖCEĞİ İLE KARINCA, KARGA İLE TİLKİ, KURT İLE KUZU…6.BOİLEAU (1636-1711): Klasisizmin temsilcilerindendir. Akımın esas görüşlerini ŞİİR SANATI adlı eserinde anlatmıştır. Eserleri: SATİRES (Hicivler), EPİTRES (Manzum Mektuplar) 7.FENELON(1651-1715): Klasisizme bağlıdır. TELEMAK adlı romanı ünlüdür. 8.MONTESQUİEU(1689-1755): Ünlü filozoflardandır. Romantiktir. Toplumsal eleştiriye yönelmiştir. Eserleri: KANUNLARIN RUHU, İRAN MEKTUPLARI9.VOLTAİRE(1694-1778): 18. yy.ın önemli romantik yazarlarındandır.Romanları: CANDİDE, ZADİG Şiir-destan: HENRİADE10.JEAN JACK ROUSSEAU(1712-1778): Fransa’nın en büyük filozoflarındandır. Romantiktir. Eserleri: TOPLUM SÖZLEŞMESİ (toplumsal konular), EMİLE(çocuk eğitimi)

72

Page 73: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

İTİRAFLAR, NUTUKLAR, UYGARLIĞIN KÖTÜLÜKLERİ11. CHATEAUBRİAND(1768-1848): Romantizmin öncülerindendir. Eserleri: ATALA VE RENE, MEZAR ÖTESİNDEN HATIRALAR, PARİS’TEN FİLİSTİN’E YOLCULUK 12.LAMARTİNE(1790-1869): Klasisizmden romantizme geçişin ilk şairlerindendir.Şiir: BİR MELEĞİN DÜŞMESİ, ŞAİRANE DÜŞÜNCELER, ŞAİRANE VE DİNÎ AHENKLER Roman: GRAZİELLA, RAPHAEL 13.VİCTOR HUGO(1802-1885): Romantizmin kurucusu sayılır.*CROMWELL adlı dramının ön sözünde romantizmin ilkelerini anlatmıştır.Romanları: SEFİLLER, NOTRE-DAME’IN KAMBURU, DENİZ EMEKÇİLERİŞiirleri: SONBAHAR YAPRAKLARI, AKŞAM ŞARKILARI, IŞIKLAR VE GÖLGELERDramları: CROMWELL, HERNANİ, KRAL EĞLENİYOR, RUY BLAS14.ALFRED DE VİGNY(1797-1863): V. Hugo’nun etkisinde kalan romantik şairlerden biridir. Şiirleri: KURDUN ÖLÜMÜ, ÇOBAN EVİ, ZEYTİN DAĞI15.ALFRED DE MUSSET(1810-1857): Romantik yazar ve şairdir. Eserleri: BİR ZAMANE ÇOCUĞUNUN İTİRAFLARI, GECELER, ŞAMDANCI16.ALEXANDER DUMAS PERE(1802-1895): 300’e yakın macera romanı yazmıştır. Romantik bir yazardır. Eserleri: ÜÇ SİLAHŞÖRLER, MONTE KRİSTO KONTU, DEMİR MASKELİ ADAM17.GEORGE SAND (1804-1876): Romantik bir sanatçıdır. Eserleri: PEMBE VE BEYAZ, ÖMRÜMÜN HİKÂYESİ, Mektuplar18.HONORE DE BALZAC (1799-1850): Dünyanın en büyük romancılarındandır. Realizmin kurucularındandır. Eserleri: VADİDEKİ ZAMBAK, GORİOT BABA, EUGENİE GRANDET, CESAR BİRATTEAU *İNSANLIK KOMEDYASI: Çeşitli adlarda bölümlere ayırdığı romanlarını bu genel başlık altında toplamıştır. (Bütün romanlarında anlattığı insani duruma verdiği isimdir.)19.HENRY BYLE STENDHAL(1783-1842): Realizmin öncülerindendir. Eserleri: KIZIL İLE KARA (KIRMIZI VE SİYAH), PARMA MANASTIRI, KASTRO RAHİBESİ…20.GUSTAVE FLAUBERT(1821-1880): Dünyanın en tanınmış romancılarındandır. MADAM BOVARY romanıyla realizmin zaferini sağlamıştır. Eserleri: DUYGUSAL EĞİTİM, SALAMBO 21.GUY DE MAUPASSANT(1850-1893): Klasik hikâyenin (olay öyküsünün) kurucusudur. Natüralist bir yazardır. Gözleme önem vermiştir. Eserleri: TOMBALAK, AYIŞIĞI, KÜÇÜK ROQUE, GÜZEL DOST, ÖLÜM GİBİ KUVVETLİ, BİR HAYAT, KALBİMİZ…22.EMİLE ZOLA(1840-1902): Natüralizmin kurucusudur. Deneysel Roman geleneğini başlatmıştır. Eserleri: GERMİNAL, NANA, MEYHANE, TOPRAK, ESER, DOCTOR PASCAL, HAKİKAT, BİR AŞK SAYFASI…23. ALPHONSE DAUDET(1840-1897): Natüralizmin önemli temsilcilerindendir. Hikâyeleri: DEĞİRMENİMDEN MEKTUPLAR, PAZARTESİ HİKÂYELERİRomanları: TRASCONLU TARTARİN, JACK, SAPHO… 24.GONCOURT KARDEŞLER(19.yy.):İki kardeştir.(Edmond ve Jules) Realist-natüralist çizgidedirler. Eserlerini birlikte yazarlar ama eserleri tek kişinin yazdığı izlenimini verir. Roman: GERMİNİE LACARTEUX Diğer Eserleri: DEVRİMDE FRANSIZ TOPLUMU TARİHİ, MAHREM PORTRELER, 18. YÜZYILDA KADIN, MANETTE SALOMAN, GÜNLÜK25.FRANÇOİS COPPEE(1842-1908): Parnasyen bir şairdir. Yahya Kemal ve Tevfik Fikret ondan etkilenmiştir.26.THEOPHİLE GAUTİER(1811-1872): Parnasyen bir şairdir, oyun yazarı ve gazetecidir.27.JOSE MARİA DE HEREDİA(1842-1905): Parnasyen bir şairdir.28.LECONTE DE LİSLE (1818-1894): Parnasyen bir şairdir.29.THEODOR DE BANVİLLE(1823-1891): Parnasyen bir şair ve yazardır.30.SULLY PRUDHOMME(1839-1907): Parnasyen bir şairdir.31.CHARLES BAUDELAİRE(1821-1867): Sembolizmin öncü şairlerindendir. Sembolistleri ve sürrealistleri etkilemiştir.

73

Page 74: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Şiirleri: KÖTÜLÜK ÇİÇEKLERİ(ELEM ÇİÇEKLERİ), KÜÇÜK MENSUR ŞİİRLER *Baudelaire “mensur şiir” terimini ilk kullanan kişidir.32.PAUL VERLAİNE(1844-1896): Sembolizmin öncülerindendir. Fransız edebiyatının en büyük şairlerinden sayılır. Şiirleri: İYİ ŞARKI, SÖZSÜZ ROMANSLAR, USLULUK, ÇAPKIN TÖRENLER, MUTLULUK TÜRKÜLER33.ARTHUR RİMBAUD(1854-1891): Sembolist bir şairdir. Eserleri: CEHENNEMDE BİR MEVSİM, İLHAMLAR, IŞIKLAR 34. STEPHANE MALLERME(1842-1898): Sembolizmin öncü şairlerindendir. Ona göre kapalılık ve anlaşılmazlık şiirin özüdür.35. ANDRE GİDE(1869-1951): Denemeci ve romancıdır. Şiirde sembolizmi benimsemiştir.Romanları: DAR KAPI, KALPAZANLAR Mensur Şiirleri: DÜNYA NİMETLERİ36.PAUL VALERY(1871-1945): Sembolist bir şairdir. Şiir görüşü: “Şiir ne düşüncelerle yazılır ne de duygularla yazılır, şiir kelimelerle yazılır.”Eserleri: GENÇ PARQUE(gençlik şiirleri), CHARMES37. ANDRE BRETON(1896-1966): Sürrealizmin (gerçeküstücülük) kurucusudur. 1924’te “Sürrealizmin Birinci Manifestosu” adlı bildirisiyle akımın temellerini atmıştır.38. PAUL ELUARD(1895-1952): Önceleri dadaisttir. Sonra sürrealist olur. Çağdaş Fransız şiirinin en büyük şairlerindendir. 39. LOUİS ARAGON(1897-1982): Önceleri dadaisttir. Sonra sürrealist olur. Romanları da var ama asıl olarak şiirde ünlenmiştir.Şiirleri: PARİSLİ KÖYLÜ, CAN SIKINTISI, ELSA’NIN GÖZLERİRomanları: ÇALAR DA BASEL’İN ÇANLARI, ÇAĞIMIZIN SANATI, GERÇEK DÜNYA, ANİCET YA DA PANORAMA40.JEAN PAUL SARTRE (1905-1980): Egzistansiyalizmin (varoluşçuluk) en önemli temsilcisidir. Her şeyin merkezine insanı yerleştirerek ateizmi körüklemiştir.*Birçok türde eser vermiştir.Romanları: BULANTI, AKIL ÇAĞI, İÇİMİZDE ÖLÜM, MÜHLET, SON ŞANS Öykü: DUVAROyunları: SİNEKLER, KİRLİ ELLER, MEZARSIZ ÖLÜLERDüzyazıları: DİYALEKTİK AKLIN ELEŞTİRİSİ, SÖZCÜKLER41.ALBERT CAMUS (1913-1960): Yazar ve filozoftur. Egzistansiyalizmin öncülerindendir. Eserlerini “saçma” (absurde) görüşü üzerine kurmuştur.Ona göre: “Dünya boş ve manasızdır. Her şey, insan, hayat ve toplum saçmadır. Hayat yaşamaya değmez.”Romanları: YABANCI, VEBA, DÜŞÜŞ, MUTLU ÖLÜMÖykü: SÜRGÜN VE KRALLIKDenemeleri: TERSİ VE YÜZÜ, DÜĞÜN GECESİ, BAŞKALDIRAN İNSAN…Tiyatroları: YANLIŞLIK, CALİGULA42. MARCEL PROUST(1871-1922): 20.yy. Fransız edebiyatının en önemli romancılarındandır. “KAYIP ZAMAN İZİNDE” adlı roman serisi (7 bölüm, 15 cilt) otobiyografik bir eserdir.43.ALAİN: Fransız edebiyatının ünlü deneme yazarıdır. Eserleri: MUTLU OLMAK SANATI, SÖYLEŞİLER, EDEBİYAT ÜZERİNE44.JULES VERNE: Bilimkurgu romancısıdır. Romanları: 80 GÜNDE DEVR-İ ÂLEM, DENİZLER ALTINDA YİRMİ BİN FERSAH, DÜNYANIN MERKEZİNE SEYAHAT, BALONLA SEYAHAT

İNGİLİZ EDEBİYATI: Aydınlanma Çağı’yla (Rönesans) birlikte Bacon, Shakespeare gibi sanatçılar İngiliz edebiyatının ilk örneklerini vermiş, daha sonra Fransa’da ortaya çıkan sanat akımlarının etkisiyle İngiliz edebiyatı şekillenmiştir.1.WİLLİAM SHAKESPEARE (1564-1616): Dünyanın en büyük tiyatro yazarlarındandır. Hem trajedi hem komedi türünde başarılıdır. Eserlerini nazımla veya nesirle, bazen de ikisini bir arada kullanarak yazmıştır.(Bunlar “dram” türünün müjdecisi olan eserlerdir.)

74

Page 75: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

İnsanoğlunun en incesinden en kabasına kadar her türlü duygu ve tutkusunu sahnede canlandırmada çok başarılıdır. Trajedileri(Dramları): ROMEO VE JULİET, HAMLET, MACBETH, OTHELLO, KRAL LEAR, JUL SEZARKomedileri: YANLIŞLIKLAR KOMEDYASI, VENEDİK TACİRİ, HENRY, WİNSORDLU ŞEN KADINLAR, VERONALI İKİ CENTİLMEN2.FRANCİS BACON(1561-1626): İngiliz devlet adamı ve filozoftur. Bilimsel ve felsefi nitelikteki denemeleriyle tanınır. Deneme türüne tümevarım mantığını getirerek türün gelişimine katkıda bulunmuştur. Romantik bir anlayışa sahiptir.3.DANİEL DEFOE(1661-1731):Serüven dolu yaşamındaki tecrübelerinden yararlanarak birçok serüven romanı yazmıştır. En önemli eseri ROBİNSON CRUSOE’dur.Diğer eserleri: KAPTAN SİNGLETON’UN HAYATI, VEBA YILI4.JONATHAN SWİFT(1667-1745): İngiliz edebiyatının en büyük hiciv ustasıdır. Dönemindeki siyasi ve dinî kavgaları eleştirel bakışla eserlerine yansıtmıştır. En önemli eseri: GULİVER’İN GEZİLERİ5.LORD BYRON (1788-1824): İngiliz edebiyatının önemli romantik şairlerindendir. Şiir: DON JUAN Tiyatro: KABİL, SARDANAPAL6.CHARLES DİCKENS(1812-1870): Realist akımın öncülerindendir. Romanlarındaki kişileri çevresinden gözlem yoluyla seçmiştir. Romanları: OLİVER TWİST, DAVİD COPPERFİELD, ANTİKACI DÜKKÂNI, İKİ ŞEHRİN HİKÂYESİ, NİKOLAS NİEBLY, PİCKWİCK’İN KÂĞITLARI7.RUDYARD KİPLİNG(1865-1936): Ünlü bir yazardır. Hikâye, roman, şiir türlerinde eser vermiş, gazetecilik yapmıştır. Eserleri: KİM, SÖNEN IŞIK, ÇENGEL KİTABI8.OSCAR WİLDE(1845-1900): Şiir, hikâye, deneme, oyun türlerinde eserler vermiştir.Şiir: POEMS Roman: DORİAN GRAY’IN PORTRESİTiyatro: ÖNEMSİZ BİR KADIN, İDEAL BİR KOCA, CİDDİ OLMANIN ÖNEMİ9.GEORGE BERNARD SHAW(1858-1930): İrlanda kökenlidir. İngiliz tiyatrosunun önemli bir ismidir.Oyunları: CANDİDA, SEZAR VE KLEOPATRA Roman: KARA KIZ

RUS EDEBİYATI:19. yy.da romantizmin etkisiyle asıl ürünlerini vermeye başlamıştır. Batılı akımlar Rus edebiyatını derinden etkilemiş, birçok Rus şair ve yazar dünyaca tanınmış eserler ortaya koymuştur.1.ALEKSANDER PUŞKİN(1799-1837): Romantizmin en önemli şairlerindendir. Şiir, manzum tiyatro, hikâye türlerinde eserler vermiştir.Manzum Hikâyeleri: KAFKAS ESİRİ, ÇİNGENELER, BAHÇESARAY ÇEŞMESİ, EVGENİY ONEGİN Roman: YÜZBAŞININ KIZI Tiyatro: BORİS GODONOVHikâye: MAÇA KIZI, BİYELKİN’İN HİKÂYELERİ, DUBROVSKİ2.NİKOLAY VASİLYEVİÇ GOGOL(1809-1852): Rus realizminin kurucusudur. Romancı ve oyun yazarıdır.Romanları: ÖLÜ CANLAR, TARAS BULBATiyatroları: MÜFETTİŞ, KUMARCILAR, BİR EVLENME, MAYIS GECESİHikâye: PETERSBURG HİKÂYELERİ3.İVAN SERGENYEVİÇ TURGENYEV(1818-1883): Realist Rus romancılığının öncülerindendir. Eserleri: BABALAR VE OĞULLAR, İLK AŞK, BAHAR SELİ, AREFE, DUMAN VE BAKİR TOPRAK, TAŞRALI KADIN4. FYODOR MİKHAYLOVİCH DOSTOYEVSKİ(1821-1881): Rusların dünyaca ünlü romancısıdır. Realisttir. Dine ve geleneklere çok bağlıdır. Romanları: SUÇ VE CEZA, KARAMAZOF KARDEŞLER, KUMARBAZ, BUDALA, İNSANCIKLAR, ÖLÜ BİR EVDEN ANILAR, CİNLER5.LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY (1828-1910): Rusların dünyaca ünlü romancılarındandır. Realisttir. Romanları: SAVAŞ VE BARIŞ(HARP VE SULH), ANNA KARENİNA, DİRİLİŞ, HACI MURAT, KAZAKLAR, İVAN İLYİÇ’İN ÖLÜMÜ, ÖLÜMDEN SONRA DİRİLME, KARANLIĞIN KUDRETİOyun: YAŞAYAN ÖLÜ6.ANTON ÇEHOV(1860-1904): Modern hikâyeciliğin (durum hikâyesi) kurucusudur. Realisttir.

75

Page 76: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Hikâyeleri: Hikâyeler(4 cilt), ALTI NUMARALI KOĞUŞ, KÖYLÜLERTiyatroları: MARTI, VİŞNE BAHÇESİ, VANYA DAYI, ÜÇ KIZ KARDEŞ7.MAKSİM GORKİ(1868-1936): Realist bir sanatçıdır. Romanları: ANA, ÜÇ KİŞİ… Hikâyeleri: TECRÜBELER VE HİKÂYELERTiyatro: AYAKTAKIMI ARASINDA8.VLADİMİR MAYAKOVSKİ(1893-1930): Şair ve oyun yazarıdır. Fütürist bir şairdir.Şiir: PANTOLONLU BULUT Tiyatroları: TAHTAKURUSU, HAMAM, GİZEMLİ GÜLDÜRÜ

ALMAN EDEBİYATI:18.yy.ın II. yarısından sonra parlak bir döneme girer. Goethe, Schiller gibi isimler yetiştirir. Daha sonra Avrupa’daki edebî akımlardan etkilenir.1. J. W. GOETHE (1749-1832): Alman romantizminin kurucusudur. Shakespeare, Schiller ve İranlı şair Hafız’dan etkilenmiştir. Romanları: GENÇ WERTHER’İN ACILARI, WİLLİAM MEİSTER’İN ÇIRAKLIK YILLARIDramları: FAUST, EGMONT, STELLAŞiir: BALADLAR, DOĞU-BATI DİVANI2.FRİEDRİCH SCHİLLER(1759-1805): Romantik tiyatronun önemli sanatçılarındandır. Dramları: WİLHELM TELL, HAYDUTLAR, DON CARLOS3.HENRİCH BÖLL(1917-1985): Önemli bir yazardır. II. Dünya Savaşı’na da katılmıştır. Romanları: TRENİN TAM SAATİYDİ, BABASIZ EVLER, ÂDEMOĞLU NEREDEYDİN4.THOMAS MANN(1875-1955): 20. yy. Alman romancılardandır. Hitler’e karşı çıkmış, Almanya’yı terk etmiştir. Romanları: BÜYÜLÜ DAĞ, KAFALAR, ALACA KARANLIKTA5.BERTOLD BRECHT(1898-1956): Oyun yazarı ve şairdir. Epik tiyatro örnekleri vermiştir. Bazı oyunlarını Marksizm’in etkisinde yazmıştır. Eserleri: ANA VE ÇOCUKLARI, SEZUAN’IN İYİ İNSANI, GALİLE, KAFKAS TEBEŞİR DAİRESİ

AMERİKAN EDEBİYATI: Dünya edebiyatını etkileyecek güçte sanatçılar yetiştirmiştir.1.EDGAR ALLEN POE(1809-1849): Şair ve yazardır. Sembolist bir şairdir. Şiir: ANNABEL LEE, KUZGUN Hikâye: KIZIL ÖLÜMÜN MASKESİPolisiye Roman: MORG SOKAĞI CİNAYETİ2.MARK TWAİN(1835-1910): Hem gazeteci hem yazardır. Serüvenci bir kişidir. Realisttir. Eserleri: TOM SAWYER’İN MACERALARI, HUCKLEBERRY FİNN’İN MACERALARI, ÇALINAN TAÇ,“BİR CİNAYET, BİR SIR VE BİR EVLİLİK”3.JACK LONDON(1876-1916): Yokluk, sıkıntı ve intiharla biten bir hayat. Eserleri: BEYAZ DİŞ, DENİZ KURDU, VAHŞETİN ÇAĞRISI, GÜNEŞ ÇOCUĞU, BÜYÜK SERÜVEN, DEMİR ÖKÇE3.ERNEST HEMİNGWAY(1899-1961):Kısa öykünün ustalarındandır. Amerika’nın en önemli yazarlarındandır. I. Dünya Savaşı’nda ağır yaralanmış ve yaşadığı ölüm korkusunu tüm eserlerine yansıtmıştır. Realisttir.Romanları: SİLAHLARA VEDA, ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR, İHTİYAR ADAM VE DENİZ Hikâyeleri: ZAMANIMIZDA, ON HİKÂYE, GÜNEŞ DE DOĞAR, İLKBAHAR SELLERİ, KADINSIZ ERKEKLER4.JOHN STEİNBECK(1902-1968): Amerikan realizminin ve natüralizminin en önemli isimlerindendir. Toplum sorunlarını işlemiştir. Natüralist yönü ağırdır. Eserleri: GAZAP ÜZÜMLERİ, FARELER VE İNSANLAR, SARDALYA SOKAĞI, UĞURLU PERŞEMBE, CENNET ÇAYIRLARI, CENNET YOLU, İNCİ, BİLİNMEYEN BİR TANRIYA, ALTIN KUPA, KENAR MAHALLE…5. T.S. ELİOT(1888-1965): Realizm ve natüralizme tepki olarak çıkan ekspresyonizme (anlatımcılık) bağlıdır. Şiir: TOPLU ŞİİRLEROyun: KATEDRALDE CİNAYET, AİLE TOPLANTISIDeneme: ESKİ VE ÇAĞDAŞ DENEMELER

76

Page 77: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

İSKANDİNAV ÜLKELERİ EDEBİYATI:1.HENRİK İBSEN (1838-1908): Norveçlidir. Modern tiyatroya çok emek vermiştir. Natüralist bir sanatçıdır. Tiyatroları: HORTLAKLAR, PEER GYNT, HALK DÜŞMANI, NORA, BİR BEBEK EVİ

2.KNUT HAMSUN(1859-1952): Norveçli oyun yazarı, romancı ve şairdir. Romantik bir sanatçıdır. Eserleri: AÇLIK, PAN, DÜNYA NİMETİ, VİCTORİA

3.FRANZ KAFKA(1853-1917): Avusturya-Macaristan (Prag) doğumludur. Karamsar bir romancıdır. Egzistansiyalisttir.Romanları: DAVA, ŞATO, YİTİK AMERİKAHikâyeleri: YARGI, DÖNÜŞÜM, CEZA SÖMÜRGESİ, AÇLIK CAMBAZI

77

Page 78: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

BATI ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATITanzimat Fermanı’nın ilanından sonra dış devletlere öğrenciler gönderilmiştir. Bu öğrenciler, Batı edebiyatını öğrenip benimsemişler ve yurda döndüklerinde yeni bir edebiyatın oluşumunda etkili olmuşlardır. Edebiyat alanındaki bu hareketlilik günümüze kadar gelmiştir.

TANZİMAT EDEBİYATI*İlk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’in yayın hayatına girmesiyle başlar. (1860)*Tanzimat Edebiyatı hazırlık dönemi sayabileceğimiz bir dönem dışında 2 dönemde incelenir:HAZIRLIK DÖNEMİ (1839-1860): Bu dönemde Batı’dan çeşitli türlerde çeviriler yapılmış, Avrupa’yı gören aydınların gezi notları yayımlanmıştır.İlk gazete örnekleri verilmiştir.*İlk resmî gazete Takvim-i Vekayi (1831)*İlk yarı resmî gazete Ceride-i Havadis(1840)*Divan edebiyatından farklı bir edebiyatın oluşumuna zemin hazırlanmıştır.*Yusuf Kâmil Paşa, Akif Paşa, Mütercim Asım, Sadık Rıfat Paşa bu dönemin önemli sanatçılarıdır. 1. TANZİMAT EDEBİYATI BİRİNCİ DÖNEM (1860-1880):*Roman, öykü, gazete yazısı gibi türlerin ilk örnekleri edebiyatımıza girmiştir.*Sanat toplum içindir.*Sade dil kullanmayı hedeflemişler ama gerçekleştirememişler.*Hecenin ulusal ölçü olduğunu kabul etmiş ama aruzdan vazgeçememişler. *Klasisizmin ve romantizmin etkisinde kalmışlar.*Romantikler: Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi Klasikler: Şinasi, Ahmet Vefik Paşa *Fransız edebiyatından etkilenmişler.(veremli olma, hastalıklı oluş, duygusallık gibi) *Divan edebiyatını eleştirmişler. Halk edebiyatını savunmuşlar ama uygulamamışlar. *Şiirde estetik güzellik değil, içerik ön plana çıkmıştır. *Edebiyatı fikirlerini aktarmak için bir araç olarak görmüşler. *Şiirimizde ilk defa özgürlük, eşitlik, adalet, vatan, millet, hak, hukuk gibi kavramları işlemişler. *Eski nazım şekilleriyle yeni kavram ve duyguları işlemişlerdir. *Tiyatro, roman, hikâye, makale ve eleştiri gibi yazı türleri bu dönemde edebiyatımıza girmiştir. *Noktalama işaretleri ilk defa bu dönemde kullanılmıştır. *Bu dönem sanatçıları, edebiyatın yanında siyasetle de ilgilenmiştir. Birinci Dönem Sanatçıları:Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin Sami, Ali Süavi, Ahmet Cevdet Paşa 2. TANZİMAT EDEBİYATI İKİNCİ DÖNEM (1880-1896):*Sultan Abdülhamit etkisinde oluşmuş bir dönemdir.*“Sanat sanat içindir.” anlayışındadırlar.*Batı edebiyatını savunmuşlardır. Batı edebiyatı örneklerini başarıyla ortaya koymuşlardır. *Toplumsal konular yerine bireysel konular işlenmiştir.*Dilde sadelikten uzaklaşılmıştır. *Romanda realizm ve natüralizm, şiirde ise romantizmin etkilidir. *Kölelik, cariyelik ve yanlış Batılılaşma bu dönem romanlarında işlenen konulardır. *Bu dönem sanatçıları siyaset ve toplum sorunları ile ilgilenmemişler, yalnızca edebiyatla ilgilenmişlerdir.*Bu dönemde kulak için uyak görüşü benimsenmiştir.*Divan nazım biçimleri dışında biçimler denenmeye başlanmıştır.

78

Page 79: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Şiirin konusu iyice genişletilmiştir.*Bu dönemde oynanmak için değil, okunmak için tiyatrolar yazılmıştır. *Sanatçıları: Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Muallim Naci, Nabizade Nazım, Direktör Ali Bey TANZİMAT EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ:1.Batı etkisinde gelişmiştir. Sanatçılar uygar, yenilikçi ve bilimsel gelişmelere açıktır.2.Fransız kültüründen etkilenmiş; Montesquieu, Jean Jack Rousseau, Voltaire gibi düşünürleri örnek almışlar. 3.İlk defa özgürlük, eşitlik, adalet gibi konulara girilmiştir. (I. dönem)4.Roman, hikâye, makale, deneme ve tiyatronun ilk örnekleri verilmiştir.5.Edebiyat yoluyla ulusu aydınlatmaya, sorunlara çözüm bulmaya çalışmışlar. Divanın topluma yararlı olmadığını öne sürmüşler.6.Tiyatro özel bir önem kazanmış ve eğitim yuvası sayılmıştır.(I.dönem) 7.Klasik Türk şiiri (divan) nazım şekillerini kullanmışlar. 8.İkinci dönemde beyit nazım birimi ve divan nazım şekilleri terk edilmeye başlanmıştır.(Abdülhak Hamit Tarhan heceli ve serbest şiirler de yazmıştır.)9.Şiirin içeriğinde değişiklik yapmışlar.10.Birinci dönemde toplumsal, ikinci dönemde bireysel konular işlenmiştir.11.Tanzimatçıların çoğu devlet adamıdır.TANZİMAT’TA ŞİİR:1.Şiirin konusu ve anlamı değiştirilmiş, fikrin gelişimine ve halkın eğitilmesine katkısından söz edilmiştir.2.Divan şiiri yapmacık ve boş görülmüştür.3.Şiiri konuşma diline yaklaştırmak istemiş ama başaramamışlar.4.Aşk, ayrılık gibi bireysel konular yerine özgürlük, eşitlik, adalet gibi toplumsal konular işlenmiştir. (Bu durum I. dönem için geçerlidir. II. dönemde tekrar bireysel konular işlenmiştir.)5.Heceye ilgi artmış, deneyenler olmuş ama aruzdan da vazgeçilememiştir.6.Her iki dönemde de divan nazım şekilleri kullanılmış, II. dönemde biçimsel değişiklikler olmuştur.7.Birinci dönemin dili daha sadedir.8.Şiirde konu bütünlüğüne önem verilmiştir. Divan edebiyatındaki beyit güzelliği yerine bütün güzelliğine önem verilmiştir.9.İkinci dönemde şiirin konusu iyice genişletilmiştir.TANZİMAT’TA TİYATRO:1.Tanzimat’a kadar bizde Batılı anlamda sahne tiyatrosu yoktur. Geleneksel Türk tiyatrosu vardır. Bunlar belli bir metne dayanmaz ve eğitici bir amaç taşımazdı.2.Tiyatro Tanzimat’la birlikte bir okul sayılmış ve halkın eğitilmesinde kullanılmak istenmiştir.3.Toplumda görülen aksaklıklar ve ibret verici olaylar ele alınmıştır.4.Bu dönem tiyatroları telif, çeviri ve adaptasyon diye üç grupta toplanır. 5.Dil ve üslup günlük hayata yaklaştırılmıştır. İkinci dönemde dil doğallığını kaybetmiş, süslü ve yapmacıklı bir hâl almıştır.6.I. dönemde oyunlar oynanmak için, II. dönemde okunmak için yazılmıştır. 7.I. dönem tiyatroları dil ve sahne tekniği bakımından II. dönemden daha başarılıdır.8.Tiyatrolarda üç birlik kuralına uyulmuştur ancak A. Hamit Tarhan istisnadır.9.İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür. Oyunlar öğütlerle biter. 10.İlk Türk tiyatrosu Şair Evlenmesi(Şinasi)11.Sahnelenen ilk Türk tiyatrosu Vatan yahut Silistre (Namık Kemal)12.Tiyatroda eğitici eserler Namık Kemal tarafından verilmiştir.13.Tiyatroda komedi ve dram üzerinde durulmuştur. 14.Komedide klasisizm, dramda romantizm etkili olmuştur. TANZİMAT’TA ROMAN VE HİKÂYE:

79

Page 80: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

1.Roman edebiyatımıza Tanzimat’la girmiştir. Daha önce nesir alanında tarih, coğrafya, seyahatname, bilimsel eserler… vardı.2.Roman ihtiyacını divan edebiyatındaki mesneviler karşılardı. 3.Bizde roman çevirilerle başlamıştır, sonra yerli romanlar yazılmıştır.4.Eserler genel olarak duygusal, acıklı konular üzerine kurulmuştur. 5.Hikâye ve romanda konu tarihten ve günlük yaşamdan alınır. 6.Tutsaklık, istek dışı evlilik, esir ticareti, cariyelik, yanlış Batılılaşma gibi konular işlenmiştir.7.Konular hep İstanbul’dan seçilmiştir.8.Romanlar teknik bakımdan zayıftır. 9.Tesadüflere yer verilmiş ve kahramanlara karşı tavır alınmıştır.10.Yer yer uzun ve gereksiz betimlemeler yapılmıştır. 11.Romanlarda konu akışı kesilerek okuyucuya yersiz bilgiler verilmiştir.12.Tanzimat romanlarında ve hikâyelerinde iyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür.13.İlk dönemde Fransa'nın etkisiyle romantizmin, ikinci dönemde ise realizmin etkisi vardır.14.Roman ve öykülerde olaylar olmuş ya da olabilir izlenimi verir.15.Roman ve öykülerde kahramanlar çoğunlukla bir görüşte âşık olur.16.İlk çeviri roman TELEMAK (Fenelon’dan – Yusuf Kâmil Paşa)17.İlk yerli roman TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT(Şemsettin Sami)18.İlk edebî roman İNTİBAH (Namık Kemal)19.Hikâyecilik halk arasında yaygındı. (Dede Korkut ve halk hikâyeleri gibi)20.Tanzimatçılar hikâyeyi seven bir halk kitlesini hazır bulmuşlar ve halk hikâyeleriyle Batılı hikâye tekniğini birleştirerek yeni eserler vermişler.21.Hikâyelerde de konu akışını kesip okura ansiklopedik bilgi verme çabası vardır.22.Ahmet Mithat Efendi’nin 24 kitaplık hikâye serisi LETAİF-İ RİVAYAT‘ı Batılı anlamda ilk eserdir.23.Modern anlamda hikâyecilik(kısa öykücülük) ise Samipaşazade SEZAİ’nin KÜÇÜK ŞEYLER’iyle başlar.TANZİMAT’TA GAZETECİLİKTanzimat Edebiyatı’nın yazar ve şairlerinin pek çoğu gazete çıkarma işiyle de uğraşmıştır. Edebiyat çalışmalarıyla gazeteciliği yan yana yürütmüşlerdir. Edebiyat dergileri Türk basın hayatında daha sonraki dönemlerde ortaya çıktığı için edebiyat konulu yazılar, bu dönemde çıkarılan gazetelerde ya-yımlanmıştır. Bu dönemde çıkarılan başlıca gazeteler şunlardır:*TAKVİM-İ VEKAYİ: 1831 yılında Saray’ın çıkardığı ilk resmî Türkçe gazetedir. *CERİDE-İ HAVADİS: 1840'ta İngilizlerle ortak çıkarılan yarı resmî gazetedir. (William Churchill)*TERCÜMAN-I AHVAL: 1860’ta Agâh Efendi ile Şinasi’nin birlikte çıkardıkları ilk özel Türkçe gazetedir. Tanzimat Edebiyatı bu gazete ile başlamıştır.*TASVİR-İ EFKÂR: 1862’de Şinasi'nin tek başına çıkardığı gazetedir. Aynı gazeteyi 1865’ten sonra iki yıl Namık Kemal çıkarır.*MUHBİR: 1866 yılında Ali Süavi çıkarır. Avrupa’ya gittikten sonra bu gazeteyi Avrupa’da çıkarmaya devam eder.*İSTANBUL: 1867 yılında Ali Süavi çıkarır. Daha sonra bu gazeteyi Avrupa’da çıkarmaya devam eder.*HÜRRİYET: 1869’da Londra’da Ziya Paşa ve Namık Kemal birlikte çıkarmışlardır. Daha sonra Ziya Paşa Cenevre’de tek başına çıkarmaya devam eder.*BASİRET: 1869’da Ali Efendi tarafından çıkarılmıştır.*İBRET: Avrupa'dan dönen Namık Kemal, 1871'de çıkarır.*DEVİR: 1872’de Ahmet Mithat Efendi çıkarır.*BEDİR: 1872’de Ahmet Mithat Efendi çıkarır.*TERCÜMAN-I HAKİKAT: 1878’de Ahmet Mithat Efendi çıkarır.*SABAH: 1876’da Şemsettin Sami tarafından çıkarılır.*TERCÜMAN-I ŞARK: 1878’de Şemsettin Sami tarafından çıkarılır.TANZİMAT’TA MİZAH VE YERGİ: Gerçek mizah ve yerginin ilk örnekleri verilmiştir.*Ziya Paşa’nın Zafername’si başarılı bir yergi örneğidir.

80

Page 81: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Şair Eşref’in Sultan Abdülhamid’e yergileri ünlüdür.*İlk Türk mizah dergisi Diyojen’i Teodor Kasap ve arkadaşları çıkarmıştır. Direktör Ali Bey de bunlar arasındadır. TANZİMAT’TA ELEŞTİRİ: Modern eleştirinin ilk örnekleri verilir.*İlk eleştiri Namık Kemal’in Tahrib-i Harabat adlı eseridir.(Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı)*Recaizade-Muallim Naci eski-yeni tartışmaları ünlüdür.TANZİMAT SANATÇILARININ ORTAK ÖZELLİKLERİ: 1.Hepsi bilim-fen taraftarı, din ile medeniyeti birleştirmeye çalışan kişilerdir. Sanattan ziyade fikir adamıdır. 2.Fransız kültürüyle yetişmişler ve didaktiktirler. 3.Genellikle yüksek makam sahibidirler. 4.Çoğu; hak, adalet, özgürlük gibi konuları işlemiştir. 5.Hemen hepsi çok yönlüdür. 6.Batı’nın yeni türlerini (makale, roman, tiyatro, deneme) topluma tanıtmışlardır.

I.DÖNEM TANZİMAT SANATÇILARI1. (İBRAHİM) ŞİNASİ(1826-1871): Tanzimat Edebiyatı’nın ilk sanatçısıdır. Mustafa Reşit Paşa tarafından Batı’ya gönderilen ilk öğrencilerdendir.*Bazı görüşleri edebiyatımıza getirmiş, bunları yayarak yeni bir edebiyatın temellerini atmıştır.*Gençliğinde Doğu ilimlerini, Fransa’da Batı edebiyatını öğrenmiştir.*Fikirlerini yaymak için gazeteciliğe atılmıştır. *İlk makaleyi yazmıştır.(TERCÜMAN-I AHVAL MUKADDİMESİ)*Yetenekli bir sanatçı değildir. Edebiyatımızdaki önemi, yeni fikirlerle dolu olmasından ve bunları yayarak yeni edebiyatın temellerini atmasındandır.*Halk diliyle sade şiirler yazmış, Türkçenin sadeleşmesi yolunda çalışmıştır.(Bu şiirlerde de divan nazım şekillerini ve aruzu kullanmıştır.) *Şiir alanında ilk eseri TERCÜME-İ MANZUME’dir. Bu eserde Racine, Fenelon ve La Fontaine’den çeviriler yapmıştır. (Fransızcadan şiir çevirileri)*Klasisizmin etkisiyle şiirde akla ve sağduyuya önem vermiştir.*İkinci eseri MÜNTEHABAT-I EŞ’AR ‘dır.(divan tarzı şiirler)*İlk yerli tiyatro ŞAİR EVLENMESİ onundur.*DURUB-I EMSAL-İ OSMANİYE (Osmanlı atasözleri) onundur.*Bizde noktalamayı ilk kullanan odur.*Romanı ve hikâyesi yoktur.2.ZİYA PAŞA(1825-1880): Divan kültürüyle yetişmiş ve o yönde eserler vermiştir.*Önce fikir yönüyle Batı’yı benimsemiş, Londra’da Hürriyet gazetesinde yayımladığı ŞİİR VE İNŞA adlı makalesinde en güzel şiirin halk şiiri olduğunu söylemiştir.*Daha sonra HARABAT adlı bir antoloji yazmış, bunun ön sözünde en güzel şiirin divan şiiri olduğunu, halk şiirinin eşek anırması gibi olduğunu söylemiştir.(Bu antolojide Türk, Arap, İran ve Orta Asya divan şairlerini tanıtmıştır.)*Ziya Paşa ne eskiden ayrılabilmiş ne de yeniyi benimseyebilmiştir.*Tanzimat Edebiyatı’nı meydana getiren dört etki onun şiirinde vardır:a. Divan Şiiri b. Mahallileşme Cereyanı c. Âşık Tarzı d. Batı Etkisi*Çoğu şiiri hem dil hem biçim bakımından divan şiiri sayılır. Ancak halk tarzı şiirleri de vardır.*Âşık tarzında da divan tarzında da başarılıdır.*Heceyle bir türkü yazmıştır.*TERKİBİBENT ve TERCİİBENT’i Bağdatlı Ruhi’ninkinden sonra en güzeli sayılır. Eserleri:ZAFERNAME: Girit Savaşı’nda yenilgiye sebep olan Ali Paşa’yı eleştirir.DEFTER-İ ÂMÂL MUKADDİMESİ: J.J.Rousseau’dan esinlenerek yazdığı anı türündeki eseridir.EMİLE: Rousseau’dan çevirdiği bir eserdir.TARTUFFE(MOLİERE): İlk manzum tiyatro çevirisidir.KÜLLİYAT-I ZİYA, EŞ’AR-I ZİYA: Şiir kitaplarıdır.

81

Page 82: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

RÜYA: Siyasi eleştiri niteliği taşıyan, Türk edebiyatında ilk röportaj sayılabilecek eserdir. VERASET MEKTUPLARI: Yöneticilerle ilgili eleştiri mektupları*Romanı ve hikâyesi yoktur. 3.NAMIK KEMAL (1840-1888):Sanatçı yönü ağırdır. Yeni edebiyatın zaferini sağlamıştır. *Şiiri sanat yanında millî mücadele aracı olarak kullanmış bir VATAN ŞAİRİ’dir.*Tiyatro ve romanda romantiktir.*Divan edebiyatına aşırı saldırıları olmuştur.*Halka halk diliyle seslenmeyi amaçlamıştır. Tiyatrolarında da bunu yapmıştır.*Dilin kurallarının belirlenmesi, halkın kullandığı sözcüklerin yazıya geçirilmesi ve dilin doğallaşması konusundaki görüşlerini gerçekleştirmek Millî Edebiyatçılara nasip olmuştur. *Akif Bey, Gülnihal ve Celaleddin Harzemşah tiyatrolarında bazı kahramanları heceyle konuşturmuştur. Celaleddin Harzemşah’ta İslam birliğini savunmuştur.*Ayrıca tüm jöntürkler gibi Osmanlıcılığı da savunmuştur. *CELALEDDİN HARZEMŞAH’ın ön sözünde, Victor Hugo'nun Cromwell ön sözünü örnek alarak roman ve tiyatro üzerine görüşlerini açıklamış; trajediye karşı romantik dramı savunmuş, “üç birlik kuralı”na bağlı kalmamak gerektiğini ileri sürmüş, tiyatronun eğitici bir sanat olduğunu vurgulamıştır.*Nesri şiirinden üstündür.*En önemli eseri İNTİBAH romanıdır. (İlk edebî roman)*İkinci romanı CEZMİ (İlk tarihî roman) *En önemli tiyatro eseri VATAN YAHUT SİLİSTRE (sahnelenen ilk Türk tiyatrosu ) Bundan dolayı Magosa’ya sürgün edilmiştir.*HÜRRİYET KASİDESİ ünlüdür.*1876’da Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayımladığı “Lisan-ı Osmani edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir” makalesinde dil ve edebiyatla ilgili görüşlerini açıklamıştır. Tiyatroları: VATAN YAHUT SİLİSTRE, GÜLNİHAL, AKİF BEY, KARA BELA, ZAVALLI ÇOCUK, CELALEDDİN HARZEMŞAHEleştiri: TAHRİB-İ HARABAT, TAKİPRENAN MÜDAFAANAMESİ: İslamiyet’i ve İslam birliğini savunan eleştiri türündeki eseridir.Tarih: BARİKA-İ ZAFER, KANİJE MUHASARASI, DEVR- İ İSTİLA, EVRAK-I PERİŞAN*Hikâyesi yoktur. 4.AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912): Tanzimat’ın en üretken sanatçısıdır ama üslup kaygısı yoktur.*Tanzimat döneminde toplum üzerinde en çok etkisi olan sanatçıdır.*Amacı halkı bilgilendirmek ve yetiştirmektir.*Halka okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışmış, bunda da belli ölçüde başarılı olmuştur.*İlmin ve edebiyatın her alanında eserler vermiştir.*İlk romanlarında romantiktir.*Aşırı yazmasından dolayı ona “YAZI MAKİNESİ” denmiştir.*Eserleriyle toplum için HACE-İ EVVEL (ilkokul hocası) olmuştur.*Batı’daki her türlü gelişmeden okuru haberdar etmeye çalışmıştır.*Romanda konuyu kesip okurlara seslenmiş ve bilgiler vermiştir.(makine, cihaz tanıtımı ve teknolojik gelişmelerle ilgili bilgiler gibi )*200’den fazla eseri vardır.( 36’sı roman) Yer yer Batı’dan adapteler de yapmıştır.*LETAİF-İ RİVAYAT 24 kitaplık hikâye serisi onundur.*Servetifünuncuları DEKADANLAR (edebiyatı soysuzlaştıranlar) diye eleştirir.*Kadın haklarını da savunmuştur. Romanları: HASAN MELLAH, HÜSEYİN FELLAH, DÜRDANE HANIM, DÜNYAYA İKİNCİ GELİŞ, FELATUN BEY’LE RAKIM EFENDİ, PARİS’TE BİR TÜRK, JÖN TÜRK…Anıları: MENFA, KIRK AMBAR, KISSADAN HİSSE, HACE-İ EVVEL, DAĞARCIK…Öykü: YENİÇERİLERGezi: AVRUPA’DA BİR CEVELAN Gazete: TERCÜMAN-I HAKİKAT

82

Page 83: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Tiyatroda başarısız denemeleri vardır.(HÜKM-İ DİL, AÇIKBAŞ, ZUHUR-I OSMANİYAN) *ÇERKEZ ÖZDENLER, ÇENGİ adlı tiyatrolarının sahnelenmesinden dolayı Gedikpaşa Tiyatrosu kapatılır.*ESRAR-I CİNAYAT adlı romanı ilk polisiye romandır.5.AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891):Türk tiyatrosunun oluşmasına büyük katkısı vardır. Bursa’da valiyken tiyatro binaları açmış ve Moliere’den çeviriler yaparak bunları sahneletmiştir. Klasisizmin etkisindedir.*16 çevirisi ve uyarlaması vardır. *Halk diline ve yerel ağızlara yer vermiştir. Anadolu Türkçesindeki sözcükleri ilk defa derleyen odur.*Türkçeyle ve Türkçülük fikriyle de ilgilenmiştir. Uyarlamaları: ZOR NİKÂHI, ZORAKİ TABİP, TABİB-İ AŞK, YORGAKİ DANDİNİ, DEKBAZLIK, AZARYA

Çevirileri: İNFİAL-İ AŞK, DUDUKUŞLARI, DON CİVANİ, SAVRUK, ADAMCIL, KOCALAR MEKTEBİ, KADINLAR MEKTEBİ, TARTUFFE, OKUMUŞ ADAMLARİncelemeleri: LEHÇE-İ OSMANÎ(dil)ŞECERE-İ TÜRKÎ (tarih- Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın yazdığı eser)6.ŞEMSETTİN SAMİ (1850-1904):Tanzimat Edebiyatı’nın en büyük dilcisidir.*Orhun Yazıtları’nı ve Kutadgu Bilig’i Türkiye Türkçesine ilk çeviren odur.*Türk dilinin sadeleşmesi yolunda çabaları olmuştur. Romantik bir sanatçıdır. Eserleri: *KAMUS-I TÜRKÎ (sözlük) *KAMUS-I FRANSEVİ (Fransızca-Türkçe sözlük)*TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT (ilk yerli roman) *KAMUSÜ’L-ALAM (6 cilt- ünlüler ansiklopedisi)*SEYYİD YAHYA, VİCDAN, BESA YAHUT AHDE VEFA, GÂVE (tiyatroları)7.ALİ SÜAVİ (1839-1878):II. Abdülhamit zamanında, V. Murat'ın tekrar padişah olması için beş altı yüz kişi ile saraya hücum etmesi üzerine, Beşiktaş muhafızı Hasan Paşa tarafından sopa ile öldürülmüştür.Ali Süavi’nin Türk tarihi, Türk dili, Türklerin İslâm felsefesine yaptıkları hizmetler hakkında ileri sürdüğü fikirler önemlidir.Eserleri: KAMUSÜ’L- ULÛM VE’L-MAARİF (Bilimler ve Eğitim Sözlüğü),ALİ PAŞA' NIN SİYASETİ8.AHMET CEVDET PAŞA(1822-1895): Devlet adamı, tarihçi ve hukukçudur. 12 ciltlik bir Osmanlı tarihi yazmış, MECELLE'nin hazırlanmasında önemli rol oynamıştır. Önemli eserleri:TARİH-İ CEVDET, KISAS-I ENBİYA

II. DÖNEM TANZİMAT SANATÇILARI1.RECAİZADE MAHMUT EKREM(1847-1914):Edebiyat öğretmenidir. (Üstat Ekrem) Şiir ve edebiyat eleştirmenidir. Sanat sanat içindir anlayışındadır. *TALİM-İ EDEBİYAT adlı bir edebî bilgiler kitabı vardır.*Şiirde kulak için kafiyeyi benimsemiş ve çığır açmıştır. *Nesirlerinde his, hayal ve gerçek karışıktır. *O, kuramcı kişiliği ile tanınır. Kuramcılığı sanatçılığından öndedir.*Şiir, hikâye, roman, tiyatro, eleştiri, araştırma alanlarında eserler vermiştir.*Hem romantik hem realisttir. Şiirde romantik, romanda realisttir.*Romantik Fransız şairlerden çeviriler de yapmıştır.*Şiirlerinde eski nazım biçimlerini kullanmış, değişiklikler de yapmıştır.*Şiirin konusunu genişletmiştir.(Zerreden güneşe kadar her şey üzerine şiir yazılır.)*Şiirde üç türlü güzellikten söz etmiştir: a)fikrî güzellik b)hayalî güzellik c) hissî güzellik*Araba Sevdası romanıyla realizmin öncüsü olmuştur.*Servetifünun Edebiyatı’nın hazırlayıcısıdır.Şiir Kitapları: NAĞME-İ SEHER, YÂDİGÂR-I ŞEBAP, ZEMZEME(3 cilt), NİJAD EKREM,PEJMÜRDE (ölen oğlu Nijad için yazdığı şiir ve nesirler)

83

Page 84: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Zemzeme ön sözünde yazdıklarından dolayı Muallim Naci’yle eski- yeni tartışması alevlenmiştir.Romanları : ARABA SEVDASI (ilk realist roman), MUHSİN BEYTiyatroları: AFİFE ANJELİK, ÇOK BİLEN ÇOK YANILIR, VUSLAT YAHUT SÜREKSİZ SEVİNÇ, ATALA Eleştiri: TAKDİR-İ ELHAN (Menemenlizade Tahir’in şiir kitabı Elhan üzerine), ZEMZEME ÖN SÖZÜHikâye: ŞEMSA 2.ABDÜLHAK HAMİT TARHAN(1852-1937): II. dönem sanatçılarından Batı’yı daha iyi anlayan ve hızlı değişiklikler yapan bir sanatçıdır.*Şekilde ve söyleyişte belli bir düzeni yoktur. Kafiyesiz ilk şiiri yazmıştır.(Validem şiiri)*Tiyatrosu oldukça boldur. Konularında da uyum yoktur.*“Sanat sanat içindir.” anlayışındadır.*Yaşadığı dönemde ona “Şair-i Azam” (en büyük şair) denmiştir.**Serbest şiirler de yazmıştır. SAHRA adlı şiir kitabı ilk pastoral serbest şiirlerdir.*Nesteren adlı piyesini Namık Kemal’in önerisiyle heceyle yazmıştır.*Klasisizmin ve romantizmin (tiyatroda) etkisindedir. *Dili çok ağır olan tiyatrolarını oynanmak için değil okunmak için yazmıştır.*Bazı tiyatroları manzum, bazıları mensurdur.*Divan şiir geleneğine son vermiş, divan nazım biçimlerini hiç kullanmamıştır. Bundan dolayı ona “Divanı Yıkan Adam” da denir. *İlk tiyatrosu MACERA-YI AŞK 4 perdeden oluşur. Tiyatroları : TARIK, EŞBER, NESTEREN, FİNTEN, TEZER, DUHTER-İ HİNDU, SABR U SEBAT, İÇLİ KIZ, KÂBİL, SARDANAPAL, İLHAN, TURHAN, HAKAN, BÂLÂDAN BİR SES… Şiir Kitapları: İLHAM-I VATAN, YADİGÂR-I HARB, ÖLÜ, HACLE, BUNLAR ODUR, BELDE, TAYFLAR GEÇİDİ, MAKBER, GARAM (Mesnevi tarzında bir aşk hikâyesidir.) *Şiir ve tiyatro dışında eseri yoktur. 3.SAMİPAŞAZÂDE SEZAİ (1860-1938): Tanzimat’ın Batılı hikâye yazarıdır. Diğer türlerde de eser vermiş realist bir sanatçıdır.*En ünlü eseri SERGÜZEŞT adlı romanıdır.*KÜÇÜK ŞEYLER adlı eseri ilk modern kısa hikâye örneği sayılır.RUMÛZU’L-EDEB: Çeşitli türlerde yazılar.İCLAL: İsmi İclal olan bir akraba kızının ölümü üzerine yazdığı anı türündeki eseridir. ŞİR adlı bir tiyatrosu var. 4.NABİZÂDE NAZIM(1862-1893): Realizmden natüralizme geçişin öncüsüdür. Servetifünun’a geçiş döneminde yaşamıştır. Bazen yeni anlayışla şiirler de yazmıştır. *KARABİBİK adlı romanı ilk köy romanıdır.*ZEHRA romanı ilk psikolojik roman denemesi sayılır.Anı-öykü: YÂDİGÂRLARIMÖyküleri: SEVDA, HASPA, HÂLÂ GÜZEL 5.MUALLİM NACİ (1850-1893):Yeni edebiyata karşı olduğu hâlde bu edebiyata en az ötekiler kadar yararı dokunmuştur.*Asıl adı Ömer’dir. Naci onun mahlas olarak kullandığı bir isimdir. *Çıkardığı “Muallim” adlı dergiden dolayı “Muallim” ismini almıştır. *Eski edebiyata bağlılığı gördüğü medrese eğitiminden dolayıdır.*Aruzu konuşma diline başarıyla uygulamış, bu yönüyle Tevfik Fikret’i ve Mehmet Akif’i etkilemiştir.*Recaizade’yle tartışma içindedir. Recaizade’nin Zemzeme’sine karşılık Demdeme’yi yazar. (eski-yeni tartışması) *Yeni edebiyata tepki olarak neo-klasisizm (asri klasisizm, çağdaş klasisizm) akımı oluşturmaya çalışmıştır.Şiirleri: ATEŞPÂRE, ŞERÂRE, FÜRÛZAN, SÜNBÜLE, YADİGÂR-I NACİ Tartışma: DEMDEME(Zemzeme’ye karşı), YAZMIŞ BULUNDUM, MÜDAFAANAMETiyatro: HEDER, ZÂTÜ’N-NİTAKAYN Anı: ÖMER’İN ÇOCUKLUĞU

84

Page 85: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

LÜGAT-I NACİ: Sözlük ISTILAHAT-I EDEBİYE: Edebî bilgiler kitabı.*Köylü Kızların Şarkısı şiiri köy konulu ilk şiir sayılır. 6.DİREKTÖR ALİ BEY(1844-1899): Tanzimat Dönemi tiyatro yazarıdır. Düyunıumumiye direktörlüğü yapmıştır. *Teodor Kasap'ın yayımladığı “Diyojen” mizah dergisine yazdığı mizahi yazılarla, tiyatro çalışmaları ile tanındı. *Ali Bey, Tanzimat tiyatrosunda, halk kaynaklarımızdan yararlanan ilk oyun yazarlarımız arasındadır. Gedikpaşa Tiyatrosuna çeviri oyunlar hazırlamış, birçok eserin sahneye konmasında büyük emeği geçmiştir. Eserleri: KOKONA YATIYOR, AYYAR HAMZA, MİSAFİR-İ İSTİSKAL, GEVEZE BERBER, LETAFET; LEHÇETÜ’L-HAKAYIK(mizahi sözlük), SEYAHAT JURNALİ (gezi notları)

85

Page 86: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

SERVETİFÜNUN EDEBİYATI(EDEBİYATICEDİDE / 1896-1901)

*Servetifünun, 1891’de Ahmet İhsan Bey’in çıkardığı fen dergisinin adıdır.*Recaizade 1896’da Tevfik Fikret’i Servetifünun’un yazı işleri müdürü yapar ve fen dergisi edebiyat dergisine dönüşür.*Bu dergi etrafında toplanan genç sanatçılar Servetifünun Edebiyatı’nı oluşturur.GENEL ÖZELLİKLERİ:1.Bu dönemde çağdaş Fransız edebiyatına benzer eserler verilmiştir.2.Divan edebiyatı -aruz dışında- tamamen terk edilmiştir.3.Sanat sanat içindir; şiirde amaç güzelliktir, fikir yayma değildir.4.Aruz vezni hâkimdir, nadiren hece kullanılmıştır. 5.Sone, terza-rima, serbest müstezat gibi Batı nazım biçimleri kullanılmıştır.6.Dize bütünlüğü kırılarak şiir nesre yaklaştırılmıştır. 7.Dil çok ağır ve sanatlıdır. Arapça ve Farsça sözcüklerle doludur.(Servetifünuncuların en büyük yanlışı dil konusunda olmuştur.)8.Romanda realizm ve natüralizm, şiirde parnasizm ve sembolizm etkilidir. 9.Parnasizm ve sembolizmin etkisiyle bireysel konular ele alınmıştır.10.Eserlerde hayal ve gerçek çatışması ve hayal kırıklıkları sıkça işlenir.11.Nesir gelişmiş, roman ve hikâye Batı seviyesine ulaşmıştır.12.Tiyatro ihmal edilmiştir.(Sultan Abdülhamid’in etkisi)13.Tam Batı hayranıdırlar. Özellikle Fransız edebiyatını yakından takip etmişler.14.Seçkinlere seslendiği için buna SALON EDEBİYATI da denir.15.Bu dönemde gazetecilik yoktur, edebiyat ve sanat dergiciliği vardır.16.Eserlerde Abdülhamit döneminin etkileri görülür.17.Ahmet Mithat Efendi Servetifünuncuları “DEKADAN” diye suçlamıştır.(Dekadan, Fransa’da sembolizmde aşırıya gidenlere verilen “düşkünleşmiş, edebiyatı soysuzlaştıran” anlamında bir kelime) SERVETİFÜNUN’DA ŞİİR:1.Şiirin konusu iyice genişletilmiştir.2.Aruzu ısrarla kullanmışlar, sadece Tevfik Fikret heceyi de kullanmıştır. 3.Aruz Türkçeye başarıyla uygulanmış, beyit bütünlüğü kırılarak şiir nesre yaklaştırılmıştır.4.Divan nazım şekilleri tamamen bırakılmış; sone, terza-rima gibi biçimler ilk defa kullanılmıştır.5.Dil çok ağırdır.6.Mensur şiirin ilk örnekleri verilmiştir.7.Parnasizm ve sembolizm etkilidir.8.Kafiye kulak içindir görüşü benimsenmiştir.9.Sosyal konular işlenmemiştir.10.Yoğun tasvirler yapılmıştır.

YENİ TÜRK ŞİİRİ NAZIM BİÇİMLERİ *Tanzimat sonrası dönemde şiirimizde görülen nazım biçimleridir. Bir kısmı Batı’dan alınmış, bir kısmı da şairlerimizce icat edilmiştir. Bu biçimler Servetifünun’da kullanılmaya başlanmıştır.1. SONE: İtalyan edebiyatından Avrupa’ya yayılmıştır.* 14 dizeden oluşur. (İki dörtlük, iki üçlükten oluşur.)*Uyak Örgüsü abba, abba, ccd, ede.*İlk kez Servetifünuncular kullanmıştır.( İlk kullanan Tevfik Fikret’tir.)2. TERZA-RİMA: Üçer dizelik bentlerden oluşur.*Uyak düzeni aba, bcb, cdc, ded, e… şeklindedir.*İtalyan şiirinden Fransız şiirine, oradan da bize geçmiştir.

86

Page 87: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Bizde ilk kullanan Tevfik Fikret olmuştur. (Şehrayin şiiri)*Dante’nin “İlahi Komedya”sı bu biçimle yazılmıştır.3. SERBEST MÜSTEZAT: Aruzun rutin kalıplarının kırılması ve değişik aruz kalıplarının bir arada kullanılmasıyla oluşur.*Aruzla serbest müstezat yazmayı ilk deneyen Tevfik Fikret’tir. *En iyi ve en yaygın şekilde kullanan Cenap Şehabettin’dir.*Ahmet Haşim de bunu başarıyla kullanmıştır. 4.İKİLİ: aa, bb, cc, dd, ee … şeklinde uyaklanır. Divan şiirindeki mesnevinin Batı’daki karşılığıdır. Bununla kısa şiirler de yazılmıştır, uzun şiirler de.5.DÖRTLÜ: Dörder dizelik bentlerden oluşur. *Dörtlükler ya sarmal ya çapraz uyaklıdır.*Duhter-i Hindu (Abdülhak Hamit Tarhan) bu biçimle yazılmıştır.6.BALAD: Üç uzun bir kısa bentten oluşur. Edebiyatımızda pek kullanılmamıştır.*Yahya Kemal’in Mehlika Sultan ve Nazar şiirleri bu biçimle yazılmıştır.7.TRİYOLE: On dizeden oluşur.*Başta iki dizeli bir bölüm bulunur. Sonra dörder dizelik iki bölüm gelir.*Uyak düzeni ab, aaaa, bbbb şeklindedir.*Edebiyatımızda pek kullanılmamıştır.

SERVETİFÜNUN’DA ROMAN VE HİKÂYE:1.En başarılı olunan tür romandır. Teknik yönü sağlam romanlar yazılmış ve modern Türk romanının temelleri atılmıştır.2.Çağdaş Fransız edebiyatı örnek alınmıştır.3.Realizm ve natüralizm etkilidir.4.Sanatçılar kişiliklerini gizlemişler.5.Romanda İstanbul aydınları, saray ve konak yaşamı konu edilmiştir.(Bireysel acılar, düş kırıklıkları, aşklar…)6.Tanzimat romanlarındaki gereksiz betimlemeler bırakılmıştır.7.Fransız cümle yapısı Türkçeye aktarılmış, eksiltili ve devrik cümlelere sıkça yer verilmiştir. 8.Öykü ve roman teknik bakımdan üstündür ama dil ve üslupça hatalıdır. “sanatkârane üslup” eserleri anlaşılmaz yapmıştır. 9.Hikâyelerde sıradan insanlar ve onların yaşantıları konu edilmiştir.10.Dil hikâyelerde daha sadedir. SERVETİFÜNUN’DA TİYATRO: En başarısız oldukları türdür. Düşüncelerini yansıtan oyunlara izin verilmeyeceğini bildikleri için pek eser vermemişler. Kâbus (Halit Ziya) Füruzan, Fare (Halit Ziya/ adapte)Pençe, Cidal (Mehmet Rauf) Yalan, Körebe (Cenap Şehabettin)SERVETİFÜNUN’DA ELEŞTİRİ:*Bu dönemde eleştiri başkalarına cevap verme ve görüşlerini savunma ağırlıklıdır.(dil ve üslupları çok eleştirildiği için)*Edebiyat eleştirisiyle ilgilenen tek kişi Ahmet Şuayip’tir. *Hüseyin Cahit Yalçın siyasi yazılarıyla dikkatleri çekmiştir. 1901’de Fransızcadan çevirdiği EDEBİYAT VE HUKUK adlı makalede Fransız İhtilali’nden övgüyle söz etmesinden dolayı dergi kapatılmıştır.SERVETİFÜNUN SANATÇILARI:1.TEVFİK FİKRET(1867-1915): Dönemin en güçlü şairidir. *Recaizade ve Muallim Naci’nin öğrencisidir.*Aruzu konuşma diline uygulamada Muallim Naci’den etkilenmiştir.*1896’da Recaizade tarafından Servetifünun dergisinin yazı işleri müdürü yapılmıştır.*İlk şiirlerinde din, bahar, aşk, şarap konularını işlemiştir. Recaizade ve A. Hamit Tarhan’dan etkilenmiştir.*Asıl üslubunu 1893’ten sonra Batı edebiyatını tanıyınca oluşturmuştur.

87

Page 88: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Daha sonraki şiirlerinde doğa, yoksulluk, acıma, aile, hayal, aşk, vatan konularını işlemiştir. *Sanat sanat içindir anlayışındadır.(Daha sonra toplumcu olur.)*Servetifünun kapatıldıktan sonra siyasal-sosyal içerikli şiirler yazmış, “toplum için sanat” çizgisine kaymıştır. Hayatın her alanında Batılılaşmayı savunur.*Aruzu konuşma diline ustalıkla uygulamış, şiiri nesre yaklaştırmıştır.*Manzum öyküler yazmıştır. (Balıkçılar, Hasta Çocuk)*Bunalım içindedir. *ŞERMİN adlı şiir kitabını çocuklar için heceyle yazmıştır.*Genellikle ağır bir dil kullanmış, sanatının son döneminde sade dil kullanmıştır.*Fransız parnasizminden etkilenmiştir.*İdealindeki gençliği oğlu Haluk’ta simgeleştirmiştir.*Evi “Aşiyan Müzesi” olarak kullanılmaktadır.*Sone, terza-rima, serbest müstezat gibi nazım biçimlerini ilk kullanan kişidir. Şiir Kitapları: RÜBAB-I ŞİKESTE, HALUK’UN DEFTERİ, RÜBABIN CEVABI (toplumcu şiirler), ŞERMİN (çocuk şiirleri)*TARİH-İ KADİM, SİS, DOKSAN BEŞE DOĞRU, HÂN-I YAĞMA şiirleri ünlüdür.

2.CENAP ŞEHABETTİN(1870-1934):Dönemin diğer büyük şairidir.*İlk zamanlar Recaizade ve Hamit’in etkisinde şiirler yazmıştır.*Tıpta uzmanlık için gittiği Fransa’da parnasizm ve sembolizmi öğrenmiş; yurda dönünce parnasizmi edebiyatımıza tanıtmış, sembolizmin öncüsü olmuştur.*Sanat sanat içindir anlayışındadır.*Aruzu başarıyla kullanmıştır.*Heceyi “parmak hesabı” diye küçümsemiş ve hiç kullanmamıştır. *Şiirlerini sanatlı ve ağır bir dille yazmış, kimsenin bilmediği Farsça ve Fransızca sözcükleri kullanmıştır.*Serbest müstezadı en iyi ve en yaygın kullanan odur. *Şiirlerinde bireysel konuları işlemiştir.*Ahenk ve musiki yaratacak sözcüklerle şiir yazdığı için sembolist, biçim güzelliğine önem verdiği ve “tablo gibi şiir” yazdığı için parnasyen sayılır.*saat-i semenfâm (yasemin renkli saatler), lerze-i rûşen (parlak titreyiş) gibi benzetmeleri eleştiri almıştır.*ELHÂN-I ŞİTÂ şiiri ünlüdür. Üç farklı aruz ölçüsünü bu şiirde kullanmıştır. *Nesirlerinde dili sadedir.*Şiirlerini EVRAK-I LEYAL adı altında toplamak istemiş ama başaramamıştır. Şiir: TAMATMakale: EVRAK-I EYYAMGezi: HAC YOLUNDA, SURİYE MEKTUPLARI (Âfâk-ı Irak) , AVRUPA MEKTUPLARI Oyun: KÖREBE, YALAN, MERDUD AİLE Sohbet-deneme: NESR-İ HARB, NESR-İ SULHBiyografi: WİLLİAM SHAKESPEARETİRYAKİ SÖZLERİ: Beğendiği özdeyişleri topladığı kitaptır.3.HALİT ZİYA UŞAKLIGİL(1866-1945): Dönemin hikâye ve roman temsilcisidir.*Dönemine ve sonraki nesillere örnek olmuştur.*Türk romanına tamamen Batılı bir hava vermiştir.*Fransız cümle yapısını Türkçeye aynen aktarmıştır.*Dili çok ağır ve süslüdür. Türk dilinin sadeleştiği dönemlerde eserlerini sadeleştirmiştir.*Realist ve natüralist anlayışla yazdığı romanlarda kahramanlar çevresindendir. Romanlarını gözlem sonucu yazmıştır.*Romanlarda konuyu İstanbul’dan, hikâyelerde Anadolu’dan seçmiştir.*Hikâyelerinin dili sadedir.

88

Page 89: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*İlk romanı SEFİLE’dir. Hizmet gazetesinde tefrika edilmiştir.Romanları: MAİ VE SİYAH, AŞK-I MEMNU, KIRIK HAYATLAR, NEMİDE, BİR ÖLÜNÜN DEFTERİ, FERDİ VE ŞÜREKÂSIHikâyeleri: SOLGUN DEMET, BİR YAZIN TARİHİ, BİR İZDİVACIN TARİH-İ MUAŞAKASI, BİR ŞİİR-İ HAYAL, ONU BEKLERKEN, AŞKA DAİR, BİR HİKÂYE-İ SEVDA, SEPETTE BULUNMUŞ, İZMİR HİKÂYELERİMensur Şiir: MENSUR ŞİİRLER (edebiyatımızda ilk mensur şiir örneği), MEZARDAN SESLERTiyatro: KÂBUS, FARE, FÜRUZAN Anıları: KIRK YIL, SARAY VE ÖTESİ, BİR ACI HİKÂYE Deneme: SANATA DAİR4. MEHMET RAUF (1874-1931): Servetifünun’un ikinci büyük romancısıdır.*Halit Ziya’nın etkisinde kalmıştır ama dili ona göre daha sadedir.*Romantizm akımından etkilenmiş, realizm akımına ilgi duymuştur.*Fransız yazar Paul Bourget'yi okumuş ve ondan etkilenmiştir.*Ruh tahlillerine önem vermiş, mensur şiir ve hikâyeler yazmıştır.*Roman ve hikâyelerinde kendi yaşamından yansımalar vardır.*Romanlarında genelde İstanbul ve çevresinde yaşayan seçkin ailelerin arasında geçen aşk ilişkilerini konu almıştır. Zaman zaman şiirler de yazmıştır.*İlk psikolojik roman EYLÜL onundur. Romanları: FERDA-YI GARAM, GENÇ KIZ KALBİ, SON YILDIZ, KAN DAMLASI, KARANFİL VE YASEMİN, HALAS…Hikâyeleri: ÂŞIKÂNE, İHTİZAR, SON EMEL, BİR AŞKIN TARİHİ, MENEKŞE, KADIN İSTERSE, ÜÇ HİKÂYE Tiyatro: PENÇE, CİDAL Anı: EDEBÎ HATIRALARMensur Şiir: SİYAH İNCİLER 5. HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1874-1957): Dili yalın, üslubu anlaşılır, realist bir yazardır.*Gazete yazısı, roman, hikâye, eleştiri, anı, çeviri türlerinde çalışmaları vardır.*Tanin gazetesini çıkarmıştır.*Malta’da sürgündeyken İngilizce ve İtalyancadan bilimsel eserleri çevirmiştir.*Fransızcadan çevirdiği EDEBİYAT VE HUKUK adlı makaleden dolayı Servetifünun dergisi kapatılmıştır.Romanları: NADİDE, HAYAL İÇİNDE Biyografi: TALAT PAŞAHikâyeleri: HAYAT-I MUHAYYEL, HAYAT-I HAKİKİYE SAHNELERİ, NİÇİN ALDATIRLARMIŞ Eleştiri: KAVGALARIM(Dekadan’a karşı) Anı: EDEBÎ HATIRALAR, SİYASİ HATIRALAR6.AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU(1870-1927):*Dönemin öykücülerindendir. Daha sonra Millî Edebiyat anlayışını benimsemiştir.*İlk öykülerinde dil ağırdır.*Millî Edebiyat’la birlikte Türkçülük görüşünü desteklemiş ve bu çizgideki dergilerde yazmıştır.Öyküleri: HARİSTAN VE GÜLİSTAN, ÇAĞLAYANLARRoman: GÖNÜL HANIMYAKARIŞ: Düzyazı şeklinde öztürkçe yakarış, dua kitabıdır.ALTINORDU: Uygurların Göç Destanı’ndan alınmış bir metindir.7.SÜLEYMAN NAZİF (1870-1927): Şair ve yazardır. Özel bir öğrenim görmüştür. *Doğu ve Batı edebiyatlarını çok iyi öğrenmiştir.*İstanbul’un işgali üzerine KARA BİR GÜN başlıklı yazıyı yazmış ve Malta’ya sürgün edilmiştir.*Namık Kemal hayranı bir sanatçıdır.Şiirleri: GİZLİ FİGANLAR, FİRAK-I IRAKŞiir- Düzyazı: BATARYA İLE ATEŞ, MALTA GECELERİMakale: ÇAL ÇOBAN ÇALDiğer Eserleri: TARİHİN YILAN HİKÂYESİ, ASİTAN-I TARİHTE GALİÇYAMonografi: FUZULİ, NAMIK KEMAL, MEHMET AKİF 8.ALİ EKREM BOLAYIR(1867-1937): Namık Kemal’in oğludur. Şiirlerini “İlham” ve “A. Nadir” takma adları ile yayınlamıştır. Asıl sanatını temsil eden eserlerini 1896-1900 yılları arasında Servetifünun dergisinde yayımlamıştır. Derginin 1897 yılındaki Yunan Harbi nedeniyle çıkan özel sayısında yer alan

89

Page 90: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

“Vasiyet” şiiri ile tanınmıştır. Tevfik Fikret’in bir makalesini değiştirmesine kızarak topluluktan ayrılmıştır. Edebiyatla ilgisini ömür boyu kesmemiştir.*1908’e kadar kişisel, Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte daha çok sosyal, vatani, dinî konular işlemiştir. Çanakkale ve İstiklâl Savaşı yıllarında millî kahramanlık şiirleri yazmıştır. Tevfik Fikret gibi nazmı nesre yaklaştırma çabasındadır.Eserleri: RUH-I KEMAL, ZİLAL-İ İLHAM, ÇOCUK ŞİİRLERİ, ORDUNUN DEFTERİ, ŞİİR DEMETİ, VİCDAN ALEVLERİ9.AHMET ŞUAYİP (1876-1910): Pozitivizmin Türkiye’de tanınmasında etkili olan felsefeci, hukuk adamı ve düşünürdür. Servetifünun dergisinde yazdığı incelemelerle, söyleşilerle ve Batı edebiyatını izleyen çalışmalarıyla tanınmıştır.*Edebiyat eleştirisiyle ilgilenen tek kişidir.Eserleri: HAYAT VE KİTAPLAR, ULUM-I İKTİSADİYE VE İÇTİMAİYE MECMUASI, HUKUK-I UMUMİYE-İ DÜVEL, HUKUK-I İDARE, ESMAR-İ MATBUAT10.CELAL SAHİR EROZAN (1883-1935): Edebiyat öğretmeni, şair, yazar, yayıncı ve politikacıdır. *“Aşk ve kadın şairi” olarak tanınır. (Kadınlar olmasa öksüz kalırdı eş’arım) * Dilde sadeleşmeyi savunmuş, Türk Dil Kurumunun kurucu dört üyesi arasında yer almıştır.*Servetifünun ve Fecriati dönemlerinde tipik bir “Servetifünun şairi”, Millî Edebiyat Dönemi’nde “Türkçü”, Cumhuriyet yıllarında ise “Kemalist” bir kimlik kazanmış, Atatürk'ün yakın çevresinde yer almış, milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunmuştur.* Servetifünun şiirinin aksine toplum sorunlarıyla daha çok ilgilenmiştir. Şiirde her yeniliği benimsemiştir. Serbest şiir akımına katılacak kadar yenilikçidir.Şiirleri: BEYAZ GÖLGELER, BUHRAN, SİYAH KİTAP 11.HÜSEYİN SİRET ÖZSEVER(1872-1959): Şiirlerinin çoğunda aşk, kadın, tabiat ve özlem gibi bireysel temaları işler. Tevfik Fikret etkisinde şiirler yazmıştır. Son şiirlerinde hece ölçüsünü denemiştir, dilde sadeliği benimsemiştir.Şiir: LEYÂL-İ GİRİZAN, BAĞBOZUMU, KIVILCIMLI KÜL 12.HÜSEYİN SUAT YALÇIN(1867-1942): Kalem dergisinde "Gâve-i Zalim" adıyla mizahi yazıları yayımlandı. Darülbedayinin kuruluşunda büyük katkısı oldu. Şiir: LÂNE-İ MELÂL, GÂVE'NİN DESTANI (gülmece şiirler) Oyun: ŞEHBAL YAHUT İSTİBDADIN SON PERDESİ, AHİRETTE BİR GÜN 13.FAİK ALİ OZANSOY(1876-1950): Bürokrat, eğitimci ve şairdir. Servetifünun ve Fecriati döneminin önemli şairlerinden birisidir. Osmanlı Devletinde çeşitli yerlerde kaymakamlık yapmıştır. Süleyman Nazif’in kardeşi, şair Munis Faik Ozansoy'un babasıdır.1909'da Fecriati topluluğuna başkanlık etmiştir. Fecriati adını öneren odur. Servetifünûn ve Fecriati grubu arasında köprü görevi görmüştür. “Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey…” onun şiiridir.Şiir: FANİ TESELLİLER, TEMASİL, ELHAN-I VATANTiyatro: PAYİTAHTIN KAPISINDA, NEDİM VE LÂLE DEVRİ 14. SAFVETİ ZİYA(1875-1929): Roman ve hikâye yazarı. Servetifünun topluluğunun öne çıkan isimlerinden biridir. Profesör Mina Urgan'ın eniştesidir. Edebiyat hayatına dönemin Servetifünun dergisinde hikâyeler yayımlayarak başladı. İlk hikâye “ONLARIN RUHU” Servetifünun dergisinde yayınlandı. Aynı dergide yayınlanan “HANIM MEKTUPLARI” adlı küçük hikâyeleriyle ilgi uyandırdı. İlk romanı “SALON KÖŞELERİNDE” yine bu dergide 1898'de tefrika edildi, 1912'de kitaplaştı. *Halit Ziya Uşaklıgil KIRK YIL adlı eserinde Safveti Ziya hakkında bir “züppe” tipi çizer.Eserleri: BİR TESADÜF, BİR SAFHA-İ KALP, SALON KÖŞELERİNDE, HARALAMBOS CANKİYADİS, HANIM MEKTUPLARI, KADIN RUHU, SİLİNMİŞ ÇEHRELER-BİLİNEN SİMALAR, ADAB-I MUAŞERET HASBİHALLERİ, NASIL GİYİNMELİ, YARIM KALMIŞ YILDIZ BÖCEKLER, DAHİLÎ TEŞRİFAT REHBERİ

SERVETİFÜNUN DÖNEMİNDEKİ BAĞIMSIZ SANATÇILAR:

90

Page 91: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

1.HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR(1864-1944): Ahmet Mithat Efendi geleneğini sürdürerek halkta okuma sevgisini artırmak ve devam ettirmek istemiştir.*Romancı ve hikâyecidir.*Konularını hep İstanbul’dan almıştır.*Teknik yönden Halit Ziya’dan geridir.*Günlük hayatı ve sokağı romana getirmiştir.*Toplum için sanat anlayışındadır. *Anlatımın akışını kesip gereksiz bilgiler vermiştir. (Ahmet Mithat Efendi gibi)*İlk romanlarında romantizmin esas olarak realizm ve natüralizmin etkileri vardır.Romanları: ŞIK, İFFET, MÜREBBİYE, NİMETŞİNAS, METRES, CADI, GULYABANİ, TESADÜF, MUTALLAKA, HAKKA SIĞINDIK, KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ, BEN DELİ MİYİM, KOKOTLAR MEKTEBİ, UTANMAZ ADAM, CEHENNEMLİK, BİLLUR KALP, EFSUNCU BABA, KAYNANAM KUDURDU EVLERE ŞENLİK…Hikâyeleri: KADINLAR VAİZİ, TÜNELDEN İLK ÇIKIŞ, İKİ HÖDÜĞÜN SEYAHATİ, KATİL BUSE, GÖNÜL TİCARETİ, NAMUSLA AÇLIK MESELESİTiyatroları: KADIN ERKEKLEŞİNCE, HAZAN BÜLBÜLÜ

2.AHMET RASİM (1864-1932):*Edebiyatımızda ilk fıkra yazarıdır. *Türk basınının en sürekli yazan gazetecilerindendir.*Yazılarında İstanbul olanca canlılığıyla vardır.*Edebiyatta Batılılaşmaya karşı çıkmış ve Servetifünuncuları eleştirmiştir.*Şarkılar da yazmış ve bestelemiştir.Romanları: İLK SEVGİ, GÜZEL ELENİ, HAMAMCI ÜLFET, ZAVALLI NECDETHikâyeleri: AFİFE, MEKTEP ARKADAŞIMAnıları: FALAKA, MUHARRİR-ŞAİR-EDİP, FUHŞ-I ATİK, GECELERİMFıkra-Makale: ŞEHİR MEKTUPLARI, EŞKÂL-İ ZAMAN, GÜLÜP AĞLADIKLARIM, MUHARRİR BU YA, CİDD Ü MİZAH, MENAKIB-I İSLAM, TARİH VE MUHARRİRGezi: ROMANYA MEKTUPLARISöyleşi: RAMAZAN SOHBETLERİ Monografi: İLK BÜYÜK MUHARRİRLERDEN ŞİNASİ

91

Page 92: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

FECRİATİ EDEBİYATI (1909-1911)*Servetifünun 1901’de kapatılınca bu sanatçılar bir daha bir araya gelememişler. 1908’e kadar edebiyatta bir fetret devri yaşanmıştır. Bu sessizlik II. Meşrutiyet’in ilanıyla sona ermiştir.*Edebiyat âşığı gençler bir araya gelerek edebî toplantılar gerçekleştirmişlerdir. *Fecriati birkaç toplantıyla sınırlı kalmıştır. *Fecriati beyannameyle (bildiriyle) ortaya çıkmış ilk topluluktur.

FECRİATİ BEYANNAMESİNİ İMZALAYANLAR:Ahmet Haşim,Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Ali Canip Yöntem, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet Fuat Köprülü, Ahmet Samim, Emin Bülent Serdaroğlu, Emin Lami, Tahsin Nahit, Celal Sahir Erozan, Cemil Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Melih Devrim, Şehabettin Süleyman, Faik Ali Ozansoy, Fazıl Ahmet Aykaç, Ali Süha, Mehmet Behçet Yazar, Mehmet Rüştü, Müfit Ratip. *1912 sonlarında dağılan topluluğa önce simgesel olarak Faik Ali Ozansoy, sonra sırasıyla Fazıl Ahmet Aykaç, Hamdullah Suphi ve Celal Sahir Erozan başkanlık etmişlerdir.* 24 Şubat 1910’da yayımlanan bildirideki ilkeler:*Edebiyat ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır.*Edebiyat ve sanatın gelişmesine, ilerlemesine hizmet edilmelidir. (Batı’daki gibi)*Gençleri bir araya getirmek, seviyeli fikir münakaşalarıyla halkı aydınlatmak, değerli ve önemli yabancı eserleri Türkçeye kazandırmak, Batı’daki benzer topluluklarla temas kurmak, böylece Türk edebiyatını Batı edebiyatına yaklaştırmak, Batı edebiyatını Türk edebiyatına tanıtmak lazımdır.-Servetifünun'a bir tepki olarak ortaya çıkmasına rağmen, şiir sahasında bu edebiyatın özelliklerini sürdürür. -Şiirlerinde işledikleri başlıca temalar tabiat ve aşktır. -Tabiat tasvirleri gerçekten uzak ve sübjektiftir. -Dil bakımından Servetifünun'un devamıdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, günlük dilden uzak ve kapalı bir şiir dili oluşturmuşlardır. -Aruz veznini kullanarak serbest müstezat türünü daha da geliştirmişlerdir. -Fecriaticiler tiyatro ile yakından ilgilenmişlerdir. -Şiirde özellikle Sembolizmin etkisi söz konusudur. Hikâyede Maupassant, tiyatroda ise Henrich İbsen örnek alınır.*Onlara göre öncekiler tam anlamıyla Batılı değildir ve edebiyatı boş vakit geçirmek için kullanmıştır.*Belli bir sanat anlayışında, belli değer ölçüleri etrafında birleşmeyi değil, ferdî hürriyeti ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği savunmuşlar. “SANAT ŞAHSİ VE MUHTEREMDİR.”(Sanat kişisel ve saygıdeğerdir.) görüşü onları bir fikirde birleştirmemiş ve topluluk oluşturamadan dağılmışlardır. Fecriati 1909’da kurulmuş, 31 Mart Olayı yüzünden dağılmıştır. Fecriati, Servetifünun’a karşı çıkmış ama Servetifünun’un devamı olmaktan öteye gidememiştir. Fecriati anlayışını sadece Ahmet Haşim sürdürebilmiştir. Bu topluluk üyeleri önce Genç Kalemler’le sert tartışmalara girişmiş, sonra da pek çoğu “YENİ LİSAN”ı benimsemiş ve Millî Edebiyat’a katılmıştır. Fecriati 1911’de dağılmıştır.-Dağılmalarında özellikle Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp'in çıkardıkları Genç Kalemler dergisi etkilidir. Yani Millî Edebiyat hareketinin başlaması Fecriati'yi bitirir. -Fecriati, Edebiyatıcedide ile Millî Edebiyat arasında bir köprü görevi görür. AHMET HAŞİM(1884-1933):*Fecriati’nin önde gelen sanatçısıdır. *Sembolizmi benimsemiş bir şairdir.*Şiirlerinde hayale ve musikiye önem vermiştir.*Millî Edebiyat’ın revaçta olduğu dönemde bile şiir tarzını değiştirmemiştir.

92

Page 93: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Şiirde sadece aruzu kullanmıştır.*Heceyi “köylü vezni” diye küçümsemiş ve hiç kullanmamıştır.*Serbest müstezadı çok kullanmıştır.*Önceleri ağır bir dil kullanmış, sonraları sade dille yazmaya gayret etmiştir.*Şiir hakkındaki görüşlerini “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı yazısında anlatmıştır. *Ona göre şiirde anlam değil, söyleyiş ve ses güzelliği önemlidir. Şiir sözle musiki arasında sözden ziyade musikiye yakın bir şeydir.*“Gerçek şiir, nesre çevrilemez.” diyerek şiir ve nesir dilinin farklı olduğunu iddia etmiştir.*Şiirlerinde aşk ve doğa konuları ağır basar. Şiirlerinde çocukluk anılarından yararlanır.*Gerçeklerden kaçış; hayale, akşam vakitlerine, yalnızlığa, bezginliğe sığınış onu sembolizme yaklaştırır.*Nesneleri değil, nesnelerin kendinde bıraktığı izlenimleri anlatması onu empresyonist (izlenimci) bir kişiliğe büründürür.*Nesirleri anlaşılmaz, şiirleri sadedir.*Ahmet Haşim’in bazı yazıları deneme sayılır.Şiirleri: GÖL SAATLERİ, PİYALEFıkra-Makale-Sohbet: BİZE GÖRE, GURABAHANE-İ LAKLAKANGezi: FRANKFURT SEYAHATNAMESİ 2.EMİN BÜLENT SERDAROĞLU (1886-1942): Futbolcu ve şairdir. Galatasaray’ın ilk Türk kaptanıdır. Fecriati Topluluğu kurucuları arasında yer alır. Victor Hugo’nun “Mavi Gözlü Yunan” şiirine karşılık yazdığı “Kin” şiiri meşhurdur.*Ahmet Haşim, onun şiiri için “Türk şiirinin üstünden bir kuyruklu yıldız gibi geçti. Ondan ağzımızda tamamlanmamış bir lezzet kaldı.” demiştir.*Kin ve Hisarlara Karşı adlı eserleriyle Millî Edebiyat Akımı’nın habercisi kabul edilir.*Sağlığında şiirlerini kitaplaştıramayan Emin Bülend’in manzumeleri, Salih Zeki Aktay tarafından kitaplaştırılmıştır.

93

Page 94: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

MİLLÎ EDEBİYAT (1911-1923)Milliyetçilik düşüncesi Tanzimat Dönemi’nde başlar, asıl meyvelerini Millî Edebiyat Dönemi’nde verir. 1911’de Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem Selanik’te GENÇ KALEMLER dergisini çıkarmaya başlar. Böylece Millî Edebiyat başlamış olur.*Sanat toplum içindir. *Genç Kalemler’de Ömer Seyfettin’in yayımladığı YENİ LİSAN makalesinde şu esaslar vardır: 1.Millî bir edebiyat için millî bir dil lazımdır. En güzeli de İstanbul Türkçesidir.2.Vezin kesinlikle hece olmalı, mecazlı ve sanatlı söyleyiş terk edilmelidir.3.Sade dille Türk tarihine ve millî kaynaklara yönelik eserler yazılmalıdır.4.Halk edebiyatı nazım biçimlerinden yararlanılmalı, Türk milliyetçiliğine önem verilmelidir.5.Edebiyatta İstanbul’dan çıkmak, Anadolu’ya açılmak lazımdır.6.Tam ve zengin kafiye yanında yarım kafiye de kullanılmalıdır.7.Yazı diliyle konuşma dili bir olmalıdır.8.Arapça ve Farsça tamlamalarla dil bilgisi kuralları kullanılmamalıdır.9.Dilde karşılığı olan Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmamalıdır.10.Karşılığı olmayan Arapça ve Farsça sözcükler de halkın söyleyişine göre yazılmalıdır. *Genç Kalemler’e daha sonra Ziya Gökalp de katılmıştır.*1917’de Millî Edebiyat taraftarları “ŞAİRLER DERNEĞİ” çatısı altında toplanmıştır. Bu sanatçılar hece ölçüsünü kullanma ve günlük konuşma diliyle yazma noktasında birleşmişlerdir. Bunların çoğu da Fecriaticidir.

MİLLÎ EDEBİYAT’TA ROMAN VE HİKÂYE: *Bu dönem roman ve hikâyelerinin en belirgin özelliği konuların İstanbul dışından alınmasıdır.*Sosyal sorunlar, milliyetçilik düşüncesi, sonra da Kurtuluş Savaşı ele alınmıştır.*Aşk, bu yapıtlarda ağırlıktadır. *Yazarlar günlük konuşma dilini kullanmaya çalışmışlardır.*Teknik olarak Batı’ya eşdeğerdir.*Eserlerde genel olarak gözleme dayalı bir realizm vardır.

MİLLÎ EDEBİYAT’TA ŞİİR:*Şiirde önceleri aruz ölçüsü kullanılırken daha sonra hece ölçüsü kullanılmıştır. *Halkın yaşantısı ve ülke sorunları konu edilmiştir.*Şiirde millîleşme hedeftir ve Halk Edebiyatı nazım biçimleri kullanılmıştır. *Yarım, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır. *Yurtseverlik, kahramanlık konularının yanında doğa ve yurt güzellikleri de işlenmiştir. *Ulusal, yerli kaynaklardan yararlanan Millî Edebiyat Dönemi şairleri, romantik söyleyişin dışında şiire yeni bir estetik getiremediler.*Millî Edebiyat sanatçılarıyla aynı dönemde eserler veren Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Mehmet Akif gibi sanatçılar, aruzla yazmayı sürdürmüştür. *“Beş Hececiler” adı verilen topluluk, Birinci Dünya Savaşı yıllarında ortaya çıkmıştır. İttihat ve Terakki tarafından, ulusal coşkuyu arttırmaları yönüyle destek ve teşvik görmüşlerdir. *Anadolu’ya romantik bir üslupla yaklaşan bu sanatçılar Cumhuriyet döneminde de şiir yazmayı sürdürmüştür.

MİLLÎ EDEBİYAT’TA TİYATROMillî Edebiyat Dönemi’nde tiyatro yeniden canlandı. Darülbedayi(ilk resmî şehir tiyatrosu) tiyatro ve müzik bölümleri ile eğitim vermeye başladı. Burada oynanan eserlerin çoğu vodvil, hafif komedi ve manzum dramdı. Oyunlar zayıf teknikli olmasına rağmen dil ve üslup bakımından başarılıdır.

MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİNDEKİ BAĞIMSIZ HAREKETLER

94

Page 95: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

1.NAYİLER: Halit Fahri Ozansoy, Selahattin Enis, Hakkı Tahsin, Orhan Seyfi, Yakup Salih, Hasan Sait gibi gençlerin destekledikleri bu hareket ulusal edebiyatın oluşmasını “ulusal geçmişe bağlanış”ta görür. Bu görüşün temelinde, Türk edebiyatının ilk dönemlerine inerek, 13. yy.ın büyük mutasavvıflarından Mevlana Celalettin Rumi ile Yunus Emre’nin şiirlerindeki içten söyleyişi, coşkulu, gizemli havayı şiirlerinde yaşatmak yatar. Şahabettin Süleyman’ın, Sefahat-ı Şiir ve Fikir dergisinde (1914) “Nayiler-Yeni Bir Gençlik Karşısında” başlıklı makalesiyle tanıttığı bu topluluk, düşüncelerini ortaya koyacak yapıtlar veremeden dağılmıştır.2.NEV-YUNANİLİK (HAVZA EDEBİYATI): Türk edebiyatını temelinden Batılılaştırmak isteyen bir akımdır. Amaçları eski Yunan edebiyatını örnek almaktır. Yahya Kemal’le Yakup Kadri benimsedikleri bu eğilime Eski Akdeniz uygarlığıyla ilgili olduğu için Havza Edebiyatı ya da Nev-Yunanilik(Neo-Klasisizm) adını vermişlerdir. Bu eğilimin örnekleri de Yahya Kemal'in “Sicilya Kızları” ve “Biblos Kadınları” adlı şiirleri ile Yakup Kadri'nin “Siyah Saçlı Yabancı ile Berrak Gözlü Genç Kızın Sözleri” başlıklı yazısı ile sınırlı kalmıştır. Nayilik gibi Nev Yunanilik de dönemini etkileyen bir gelişme göstermemiştir. Şiirimizde tek temsilcisi Salih Zeki Aktay’dır.

MİLLÎ EDEBİYAT SANATÇILARI:1.ÖMER SEYFETTİN(1884-1920):Genç Kalemler’deki yazılarıyla Millî Edebiyat’ın temellerini atmıştır. Yeni Lisan makalesini yazmıştır.*Hikâyeciliği meslek edinen ilk sanatçımızdır.*Realist Türk hikâyeciliğinin yerleşmesinde büyük etkisi olmuştur.*Hikâyelerinde çok değişik konular işlemiştir. *Hikâyeleri tezli hikâyelerdir.*Hikâyelerinde gözlem önemli yer tutar, ruhsal betimleme ve psikolojik tahlillere yer vermez.*Konularını günlük yaşamdan, tarihten ve çocukluk anılarından almıştır.*Mekân olarak İzmir, İstanbul, Bulgaristan, Makedonya, Selanik gibi yaşadığı coğrafyaları tercih etmiştir. *İncelemelerinde Ayın Sin, Tarhan takma adlarını kullanmıştır. And, Kaşağı, Falaka (çocukluk anıları)Başını Vermeyen Şehit (Peçevi Tarihi)Kızıl Elma Neresi (Türk ideali)Beyaz Lale, Bomba (Balkan Savaşları)Yüksek Ökçeler, Mahçupluk İmtihanı (mizahi hikâyeler)Hikâyeleri: HAREM, GİZLİ MABET, BAHAR VE KELEBEKLER, İLK DÜŞEN AK, PERİLİ KÖŞK, DALGA, PEMBE İNCİLİ KAFTAN, FORSA, DİYET, YALNIZ EFERomanları: ASHAB-I KEHFİMİZ, EFRUZ BEY, AÇIK HAVA MEKTEBİİnceleme: YARINKİ TURAN DEVLETİ, TÜRKLÜK ÜLKÜSÜ, TÜRKLÜK MEFKÛRESİ*Ömer Seyfettin’in şiirleri de vardır. (Fevziye Abdullah Tansel derlemiştir.)2.ALİ CANİP YÖNTEM (1887-1967):Yazdığı metin ve makalelerde Millî Edebiyat anlayışını savunmuştur. Önceleri Servetifünun tarzı şiirler yazmış, sonra aruzla ve sade dille, daha sonra da heceyle şiirler yazmıştır.*Şiir anlayışı olarak Muallim Naci ve Tevfik Fikret’ten etkilenmiştir. *Şiirlerinde aşk, doğa sevgisi, ayrılık gibi bireysel temalar işlemiştir. *Fecriati’den Millî Edebiyat’a geçmiştir.*Sade dille ve aruzla yazdığı şiirleri “GEÇTİĞİM YOL”da toplamıştır.*Halk nazım biçimleri yerine Batı nazım biçimlerini denemiştir.Eserleri:MİLLÎ EDEBİYAT MESELELERİ VE CENAP BEY’LE MÜNAKAŞALARIM (makale), NAİMA TARİHİ, EPOPE, TÜRK EDEBİYATI ANTOLOJİSİ, ÖMER SEYFETTİN VE HAYATI, EDEBİYAT(ders kitabı) 3.ZİYA GÖKALP (1876-1924): Fikir yönü ağırdır. Türkçülük fikrini felsefi yönleriyle ele almış ve sağlam temellere oturtmuştur. *Hecenin benimsenip gelişmesinde büyük rol oynamıştır.

95

Page 96: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Şiirlerinde ikili(mesnevi), koşma ve sone nazım biçimlerini kullanmıştır. *Toplumsal ve siyasal sayısız makale yazmıştır. (Kendisi aynı zamanda sosyologdur.)*Düşüncelerini Emile Durkheim’in “Dayanışmacılık Teorisi” etrafında şekillendirmiştir. *Didaktik şiirler de yazmıştır.Şiirleri: KIZIL ELMA, ALTIN IŞIK, YENİ HAYATİnceleme: TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI, “TÜRKLEŞMEK-İSLAMLAŞMAK-MUASIRLAŞMAK”, TÜRK TÖRESİ, TÜRK MEDENİYET TARİHİ, DOĞRU YOLMektup: MALTA MEKTUPLARI*Yazılarını Türk Yurdu ve Yeni Mecmua’da yayımlamıştır.4.MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944): *“Türk Şairi”, “Millî Şair” sıfatlarıyla anılır.*“Cenge Giderken” şiiriyle adını duyurmuştur. Türkçülüğü sanat ideali hâline getirmiştir ve bu yönüyle Millî Edebiyatçıların hepsini etkilemiştir. *Bir yönden bu dönem içinde bağımsız sayılır çünkü diğerleriyle birlikte hiçbir çalışması olmamış, onların örnek aldığı bir kişi olmuştur.*Şiirlerinde heceyi kullanmıştır fakat başarısızdır. Klasik heceler dışında heceler denemiştir.(20’li hece gibi) Serbest müstezat biçimini kullanmıştır. *Şiiri nesre yaklaştırmak istemiştir. *Konularını toplum dertlerinden, sosyal-epik hayat sahnelerinden almış; uyarıcı ve öğretici şiirler yazmıştır. Dili yalındır.Şiirleri: TÜRKÇE ŞİİRLER, EY TÜRK UYAN, TÜRK SAZI, TAN SESLERİ, ZAFER YOLUNDA, ORDUNUN DESTANI, İSYAN VE DUA, TURAN’A DOĞRU, AYDIN KIZLARI, MUSTAFA KEMAL, ANKARA, DİCLE ÖNÜNDE…Nesirleri: TÜRK’ÜN HUKUKU, FAZİLET VE ASALET, DANTE’YE, KRAL CORC’A…5.YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU(1889-1971): Fecriati’den Millî Edebiyat’a geçmiştir. Millî Ed. ve Cumhuriyet döneminin en önemli yazarlarındandır. *En başarılı olduğu alan romandır. Sanat toplum içindir anlayışına sahiptir. *Gözleme dayalı güçlü realizme sahiptir. Akıcı ve özgün bir üslubu var.*Tarih ve toplum olaylarından her birini bir romana konu edinmiştir. Tanzimat’tan Atatürk Türkiye’sine kadar olan sosyal değişim ve bunalımları anlatmıştır.*Edebiyatımızda nehir roman anlayışına uygun romanlar yazmıştır.*Eserlerinde kişiliğini gizlemez. Romanları: KİRALIK KONAK, NUR BABA, HÜKÜM GECESİ, SODOM VE GOMORE, YABAN, ANKARA, PANORAMA, BİR SÜRGÜN, HEP O ŞARKIHikâyeleri: BİR SERENCAM, MİLLÎ SAVAŞ HİKÂYELERİ, RAHMETAnıları: ANAMIN KİTABI, ZORAKİ DİPLOMAT, POLİTİKADA 45 YIL, GENÇLİK VE EDEBİYAT HATIRALARI, VATAN YOLUNDAMensur Şiirleri: OKUN UCUNDAN, ERENLERİN BAĞINDANTiyatroları: NİRVANA, VEDA, SAĞANAK, MAĞARAMonografi: AHMET HAŞİM, ATATÜRKMakale: ERGENEKON, KADINLIK VE KADINLARIMIZ**İZMİR’DEN BURSA’YA: Yunanlıların yaptığı zulmü yerinde tespit etmek üzere görevlendirilen Yakup Kadri, Halide Edip, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım tarafından ortak yazılmış hikâye, mektup ve incelemelerden oluşan bir eserdir.6. HALİDE EDİP ADIVAR(1884-1964) : Millî Edebiyat ve Cumhuriyet dönemi edebiyatının ünlü yazarlarındandır. 1920’li yıllarda Kurtuluş Savaşı’nda görev almıştır.*Sultanahmet ve Fatih mitinglerinde yaptığı konuşmalar ünlüdür. *Romanlarında gözlem sağlam, betimleme güçlüdür ancak dil savruk ve özensizdir. Sade bir Türkçesi vardır.*Romancılığı üç dönemde incelenir:a.İlk Dönem: Bireysel duygular ve kadın sorunları (Seviye Talip, Handan)

96

Page 97: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

b.İkinci Dönem: Realist anlayışla Kurtuluş Savaşı döneminin sosyal olayları, Millî Mücadele ruhu (Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye)c.Son Dönem: Gelenek ve göreneklerin yön verdiği yaşam(Sinekli Bakkal, Tatarcık) Romanları: SEVİYE TALİP, HANDAN, RAİK’İN ANNESİ, YENİ TURAN, MEVUD HÜKÜM, ZEYNO’NUN OĞLU, KALP AĞRISI, ATEŞTEN GÖMLEK, VURUN KAHPEYE, SONSUZ PANAYIR, TATARCIK, YOLPALAS CİNAYETİ, SİNEKLİ BAKKAL, DÖNER AYNA, AKİLE HANIM SOKAĞIHikâyeleri: DAĞA ÇIKAN KURT, KUBBEDE KALAN HOŞ SEDAMensur Şiir: HARAP MABETLERTiyatro: KENAN ÇOBANLARI, MASKE VE RUHAnı: MOR SALKIMLI EV, TÜRK’ÜN ATEŞLE İMTİHANIİnceleme: İNGİLİZ EDEBİYATI TARİHİ, TÜRKİYE’DE ŞARK, GARP VE AMERİKAN TESİRLERİ**İZMİR’DEN BURSA’YA: Yunanlıların yaptığı zulmü yerinde tespit etmek üzere görevlendirilen Yakup Kadri, Halide Edip, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım tarafından ortak yazılmış hikâye, mektup ve incelemelerden oluşan bir eserdir.7. REŞAT NURİ GÜNTEKİN(1889-1956): Yazı hayatına I. Dünya Savaşı sonrasında başlamıştır. 20. yy. Türk edebiyatının en büyük romancılarındandır.*Edebiyatımızda memleket konusunu işleyen en önemli yazarımızdır.*Eserlerinde Anadolu insanın her türlüsüne yer vermiş ve onları gerçek yönleriyle tanıtmıştır. (Öğretmen olarak Anadolu’yu dolaşmıştır.)*Yeni Lisan ve Millî Edebiyat hareketinin en başarılı isimlerindendir.*Roman, öykü, gezi ve tiyatro türlerinde eserleri vardır.*Hikâye ve tiyatroda Mehmet Ferit, Hayrettin Rüştü takma adlarını kullanmıştır. *Eserlerinde hem romantik hem realist özellikler görülür.*İlk romanı HARABELER ÇİÇEĞİ’dir.Romanları: ÇALI KUŞU, DAMGA, ACIMAK, YAPRAK DÖKÜMÜ, YEŞİL GECE, AKŞAM GÜNEŞİ, BİR KADIN DÜŞMANI, GİZLİ EL, DUDAKTAN KALBE, KIZILCIK DALLARI, ESKİ HASTALIK, MİSKİNLER TEKKESİ, DEĞİRMEN, KAVAK YELLERİ, SON SIĞINAK, KAN DAVASI, ATEŞ GECESİ, GÖKYÜZÜHikâyeleri: TANRI MİSAFİRİ, OLAĞAN İŞLER, SÖNMÜŞ YILDIZLAR, LEYLA İLE MECNUN, ESKİ AHBAPTiyatro: BALIKESİR MUHASEBECİSİ, TANRIDAĞI ZİYAFETİ, TAŞ PARÇASI, HÜLLECİ, ESKİ ŞARKIGezi: ANADOLU NOTLARI8. REFİK HALİT KARAY(1888-1965): Fecriati’den Millî Edebiyat’a geçmiştir.*Türkiye Türkçesinin edebiyat dili hâline gelmesinde büyük etkisi olmuştur. *Kalem dergisinde KİRPİ takma adıyla mizahi yazılar yazmıştır.*İttihat ve Terakkiciler zamanında Sinop’a sürgün edilmiş, MEMLEKET HİKÂYELERİ’ni burada yazmıştır.*Aydede dergisinde Millî Mücadele aleyhinde yazılar yazmış, bundan dolayı Beyrut ve Halep’te 15 yıl sürgün kalmıştır. GURBET HİKÂYELERİ’ni de buralarda yazmıştır.*Türk öykücülüğünü tam anlamıyla Anadolu’ya yöneltmiş, edebiyatımıza yeni ufuklar açmıştır. Romanları: İSTANBUL’UN İÇ YÜZÜ, ÇETE, YEZİDİN KIZI, SÜRGÜN, NİLGÜN, BUGÜNÜN SARAYLISI, DÖRT YAPRAKLI YONCA, KADINLAR TEKKESİ, SONUNCU KADEH, ANAHTAR, DİŞİ ÖRÜMCEK, YER ALTINDA DÜNYA VAR, BİR AVUÇ SAÇMA, BİR İÇİM SU, GUGUKLU SAATHikâyeleri: MEMLEKET HİKÂYELERİ, GURBET HİKÂYELERİOyunları: KANİJE MÜDAFAASI, DELİ Mizah: KİRPİNİN DEDİKLERİAnı: BİR ÖMÜR BOYUNCA, SAKIN ALDANMAGünce: İLK ADIM, ÜÇ NESİL ÜÇ HAYAT9. MEHMET FUAT KÖPRÜLÜ(1890-1966): Fecriati’den Millî Edebiyat’a geçmiştir. Edebiyat tarihi alanındaki araştırmalarıyla tanınır.*Şiirlerini heceyle yazmış ve millî konuları işlemiştir. *Divan ve halk şairleriyle ilgili inceleme ve tanıtma yazıları yazmıştır.

97

Page 98: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Türkçü bir tarih ve bilim görüşüyle edebiyatımızı destanlar devrinden günümüze dek bir bütün olarak incelemiştir.*Belgelere dayanarak birçok sanatçıyı bilim dünyasına tanıtmıştır. Araştırmaları: TÜRK EDEBİYATINDA İLK MUTASAVVIFLAR, TÜRK SAZ ŞAİRLERİ, TÜRK EDEBİYATI TARİHİ (2 cilt)

10. HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER(1885-1966):*Fecriati’den Millî Edebiyat’a geçmiştir.*Türk milliyetçiliğinin yayılmasında önemli rolü vardır. Büyük bir hatiptir.*Hitabetlerini DAĞ YOLU adlı iki ciltlik kitapta toplamıştır. *Gazetelerde yazdığı diğer millî yazıları GÜNEBAKAN’da toplamıştır.11. RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI(1869-1949): *Gelibolu’da oturduğu için edebî hareketlerden pek etkilenmemiştir. *İstanbul’a geldikten sonra da saz ve tekke şairlerinin etkisi onda devam etmiştir.*Halk dilini ve heceyi savunmuştur.*Şiirlerinde daha çok aşk, tabiat, nostalji, çocukluk anıları gibi konular vardır.*Çok ansiklopedik bilgiye sahip olduğu için FEYLESOF lakabını almıştır.Şiir: SERAB-I ÖMRÜM12. HALİDE NUSRET ZORLUTUNA(1901-1984):*İlk şiirlerini mütareke yıllarında yayımlamıştır. “GİT BAHAR” şiiriyle adını duyurmuştur.*Heceyle ve sade dille şiirler yazmıştır.*Kadın ruhunun duyarlığını dile getirmiştir.Şiirleri: GECEDEN TAŞAN DERTLER, YAYLA TÜRKÜSÜ, ELLERİM BOMBOŞ

MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİNDEKİ BAĞIMSIZ SANATÇILAR:1.MEHMET AKİF ERSOY(1873-1936):*Dinî, millî, lirik, epik özellik taşıyan şiirleriyle edebiyatımızda yerini almıştır.*1908’den sonra Sıratımüstakim ve Sebilürreşad adlı dinî dergilerde şiirler, din ve edebiyatla ilgili makaleler yayımlamıştır.*Türkçülüğe ve Millî Edebiyat’a karşı çıkmıştır. İslam birliğini savunmuştur.*Tüm şiirlerini aruzla yazmıştır, aruzu konuşma diline başarıyla uygulamıştır. Bunda da Muallim Naci’den etkilenmiştir.*Nazmı nesre yaklaştırmıştır.*Realist bir şairdir. Manzum öykülerinde natüralisttir.*Şiirlerinin çoğu manzum öykü şeklindedir. (Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi, Küfe, Hasta…)*Toplum için sanat anlayışındadır. Sosyal sorunlara çok yer verir.*İstiklal Marşı’mızın şairidir.*Özlediği gençliği “Asım”da simgeleştirmiştir.*Şiirlerini yedi bölümden oluşan SAFAHAT’ta toplamıştır.(Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım, Gölgeler)

2.YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958):*Modern şiirin yolunu açanların başında gelir.*Şiire Batılı anlayışla ilk çekidüzen veren odur.*Öz Şiir anlayışındadır.*Divan nazım şekillerini kullanmıştır.*Türk aruzuna son ve en mükemmel şekli vermiştir.*Selanik’te yaşadığı yıllarda “Esrar” takma adıyla, daha sonra bazı dergilerde Âgâh Kemal mahlasıyla şiirler yazmıştır. *Şiirin nesre yaklaştırılmasına karşı çıkmıştır. *Şiirlerinde hep aruzu kullanmıştır.(Heceyle yazdığı tek şiir “OK”)

98

Page 99: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Şiirde biçim mükemmelliği aramış, sözcükleri bir kuyumcu titizliğiyle seçmiştir.( parnasizmin etkisi)*Dili, şiirin en büyük sorunu olarak görmüş; “Kelimeler namusumdur.” diyecek kadar da dili önemsemiştir.*Osmanlı uygarlığına ve kültürüne bağlı kalmış; tarih, vatan, millet ve İstanbul sevgisini hep bu açıdan ele almıştır. (Osmanlıcılık akımının etkisinde)*Bir ara Nev-Yunanilik (Neo-Klasisizm) etkisinde kalmıştır.*Şiirlerinde toplum sorunlarına pek yer vermemiştir.*Aşk, sonsuzluk özlemi, ölüm, Osmanlı tarihi, kahramanlık, İstanbul sevgisi gibi konuları işlemiştir.*İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmıştır.Şiir: KENDİ GÖKKUBBEMİZ, ESKİ ŞİİRİN RÜZGÂRIYLA, RUBAİLER (Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş), BİTMEMİŞ ŞİİRLERMakale: AZİZ İSTANBULMakale-Sohbet: EĞİL DAĞLARAnı: ÇOCUKLUĞUM, GENÇLİĞİM, SİYASİ VE EDEBÎ HATIRALARIM

99

Page 100: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI*Millî Edebiyat’tan kesin çizgilerle ayırmak mümkün değildir. 1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra ortaya çıkar ve günümüze kadar gelir. *Yeni dil-eski dil tartışmaları son bulmuş, TDK kurularak dilde geri dönülmez bir yenileşme yoluna girilmiştir.*Halk sanatı ve folklor ön plana çıkarılmış, Karacaoğlan ve Yunus tarzı örnek alınmıştır.*Anadolu’nun her yerinde sanatçı yetişmiştir.*Başlangıçta romantizmin etkisinde olan şiirimiz, sonra realist çizgiye ulaşmıştır.I. ÖZ (SAF) ŞİİR ANLAYIŞITürk edebiyatında “Saf Şiir” (Öz Şiir) eğilimi Recaizade’yle ilk örneklerini vermiş, Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle (Türk edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir) ilkeleşmiş, Yahya Kemal’le devam etmiştir.*Bu şairler için önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır, biçim önemlidir. (saf şiir) *Sadece okuyucuda estetik haz uyandıran şiir yazılmalıdır. Lirizm önemlidir.*Sanat sanat içindir. Şiir, soylu bir sanattır.*Kendilerine özgü bir imge düzeni (düşsel bir âlem) oluşturmuşlardır. *İmge ve çağrışım önemlidir. Bu imgeler, dilin mantığına uygun ve dilin anlam alanını genişletecek yapıdadır.*Sembolizmin etkisindeler.*Şiirsel söylemin zirvesine ulaşmak için dile çok önem vermişlerdir. Dilde sadeleşme görülür.*Şiirde ideoloji, din, ahlak, hürriyet vb. kavramlar anlatılmaz. (Bilgi verme, düşünce savunma gibi düzyazıya özgü niteliklerden uzak durmuşlar.)*Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, yaşama arzusu ile düşsel (hayalî) ve bireysel yaklaşımlarla evrensel insan tecrübesini anlatmışlar. *Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş tacıdır. Disiplinli çalışarak mükemmele varan saf şiir yazma endişesi kendini hissettirir.*Gizemsellik, simgecilik, bireysellik, ruh, ölüm, masal, rüya, mit temalarının yoğunca işlendiği bu şiirler zekâ ve bilincin disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır.*Bu şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar.*Bu şairler gruplaşma eğiliminin dışında kalıp bireysel olarak şiir yazmışlardır. *Şiirde musikiye önem vermiş, insanın estetik duyarlılığına seslenmişler. *Ahengi ölçü, uyak, redif ve aliterasyon gibi unsurlarla oluşturmuş, mükemmeliyetçi olmaya çalışmışlar. ÖZ ŞİİR ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞAİRLER VE EDEBÎ TOPLULUKLAR1. NECİP FAZIL KISAKÜREK (1905-1983): Felsefik söyleyişe, metafizik ve soyut konulara önem vermiştir. Şiiri duygu ve düşüncenin tam bir uyumu şeklinde görmüştür.*Fransız sembolistlerden ve halk şiirinden yararlanarak heceyle kendine has, başarılı şiirler yazmıştır.*Şiirleri ve tiyatrolarıyla ün kazanmış usta bir yazardır.*İlk dönem şiirlerinden sonra mistik konuları, madde ve ruh ilişkisini, insanın evrendeki yerini konu edinen şiirler yazmıştır.*Önceleri dinî havadan uzak, sonraları İslami şiirler yazmıştır.*“Kaldırımlar” şiiriyle geniş bir kesim tarafından tanınmış ve sevilmiştir.* Şiirlerinde ölüm teması sıkça yer alır.*Şiirlerini “ÇİLE” başlığı altında bir kitapta toplamış ve bu kitapta şiir anlayışını düzyazı olarak anlatmıştır.*“BÜYÜK DOĞU” ve “AĞAÇ” dergilerini çıkarmıştır.

100

Page 101: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Şiir: ÇİLE, KALDIRIMLAR, ÖRÜMCEK AĞI, BEN VE ÖTESİ, SONSUZLUK KERVANITiyatroları: TOHUM, BİR ADAM YARATMAK, KÜNYE, SABIR TAŞI, AHŞAP KONAK, REİS BEY, PARA, SİYAH PELERİNLİ ADAM, NÂM-I DİĞER PARMAKSIZ SALİH, YUNUS EMRE, ABDÜLHAMİT HANÖykü: RUH BURKUNTULARINDAN HİKÂYELER, HİKÂYELERİMRoman: AYNADAKİ YALAN, KAFAKÂĞIDIAnı: CİNNET MUSTATİLİ, BÜYÜK KAPI, HAC, BABIÂLİ, YILANLI KUYUDANDin- Tasavvuf: ÇÖLE İNEN NUR, HALKADAN PIRILTILAR, ALTIN HALKA, ALTIN ZİNCİR, O Kİ O YÜZDEN VARIZ 2. AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962): Şiirlerinde “zaman, mekân, sonsuzluk, rüya” kavramları yoğunluktadır. Bilinçaltına önem verir.*Yahya Kemal’den etkilenmiştir. Şiirlerinde sembolist bir çizgidedir. Romanda başarılıdır, Doğu’yla Batı’yı kaynaştırmıştır.Romanları: HUZUR, MAHUR BESTE, SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ, SAHNENİN DIŞINDAKİLER, AYNADAKİ KADIN, KARŞI KARŞIYA…Öyküleri: ABDULLAH EFENDİNİN RÜYALARI, YAZ YAĞMURU...Şiir: ŞİİRLER (BURSA’DA ZAMAN) Deneme: BEŞ ŞEHİR, YAŞADIĞIM GİBİMakale: EDEBİYAT ÜZERİNE MAKALELEREdebiyat: 19. ASIR TÜRK EDEBİYATI 3. AHMET MUHİP DIRANAS (1903-1980):Bireysel ve estetik şiir anlayışına sahip sembolist bir şairdir. Fransız sembolizmiyle Türk şiir geleneğini başarıyla kaynaştırmıştır.*Hece ölçüsüyle şiirler yazmış ancak klasik duraklara pek dikkat etmemiştir.*Aşk, insanın iç dünyası gibi bireysel duyguları işlemiştir.*“FAHRİYE ABLA” şiiri ünlüdür.Şiirleri: ŞİİRLER, KIRIK SAZ Destansı Şiirler: AĞRI, OLVİDO, DAĞLARAOyun: O BÖYLE İSTEMEZDİ, GÖLGELER4. CAHİT SITKI TARANCI (1910-1956):Fransız sembolistlerin etkisinde kalmıştır. Şiirlerinde “ölüm korkusu”na çok yer verir. Ölçüye ve uyağa önem vermiş ancak sonraları Garip şiir akımının etkisiyle serbest şiire yönelir.(Desem ki, Memleket İsterim şiirleri gibi). Baudelaire ve Verlaine’in etkisinden hiç kurtulamaz. Kendine has bir şiir anlayışıyla hiçbir akıma bağlanmaz. Şiirlerinde hem yaşam sevinci hem karamsarlık vardır. Klasik duraklara pek önem vermemiştir. Şiir: OTUZ BEŞ YAŞ, DÜŞTEN GÜZEL, ÖMRÜMDE SÜKÛT, SONRASI Mektup: ZİYA’YA MEKTUPLAR (Şiir hakkındaki görüşlerini Ziya Osman Saba'ya bu mektuplarda anlatmıştır.)Öykü: GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN (Ölümünden sonra derlendi) 5. ASAF HALET ÇELEBİ (1907-1958): Hiçbir akıma girmeyen kendine has bir şairdir. Gençlik yıllarında divan edebiyatından etkilendi. Gazeller ve rubailer yazdı. 1937 den sonra serbest ölçü ′kullanmaya ve Batı şiirinin tekniklerine yönelmeye başladı.Şiirlerinde dinlerden, ideolojilerden, toplumsal olaylardan çok Anadolu-İran-Hindistan çizgisi üzerinde uzanan bir yaşamın görünümlerini sesler aracılığıyla dile getirdi.Şiir: HE, LAMELİF, OM MANİ PADME HUMYEDİ MEŞALECİLER:1928’de Millî Edebiyat’a tepki olarak çıkmış, şiirlerini Yedi Meşale adlı dergide yayımlamışlardır. Bu sanatçılardan altısı şair, biri hikâyecidir.*Beş Hececilerin savunduğu sanat anlayışı ve görüşlere karşı, içtenliği ve “öz şiir”i savunan yedi genç sanatçının oluşturduğu topluluktur.*Fransız sembolistlerden etkilenmişlerdir. *Bu akımın ilkeleri “Daima canlılık, içtenlik ve yenilik”tir. Görüşleri:*Geleneksel temalar yerine yeni temalar işlenmelidir.*Sanat sanat içindir. Batılı ilkelerle sanat yapılmalıdır.*Şiirde hece ölçüsü kullanılmalıdır.*Edebiyatta taklitten kaçınılmalıdır.

101

Page 102: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden yararlanılmalıdır.*Şiirler çarpıcı imge ve benzetmelerle süslenmeli, ustalıkla yapılmış birer tablo gibi olmalıdır.*Yedi Meşaleciler bir bakıma Fecriaticilere benzer. Beş Hececilere tepki olarak ortaya çıkmış ama güçlü bir topluluk oluşturamamışlardır.CeZVeSi YaMuK1.Cevdet Kudret Solok 2.Ziya Osman Saba 3.Vasfi Mahir Kocatürk4.Sabri Esat Siyavuşgil 5.Yaşar Nabi Nayır 6.Muammer Lutfi Bahşi 7.Kenan Hulusi Koray 1. CEVDET KUDRET SOLOK (1907-1992): İlk şiirlerinde bireysel duygularını ve karamsar iç dünyasını dile getirmiş, sonraları ise ölçüsüz fakat uyaklı şiirler yazmıştır.*Daha çok edebiyatla ilgili araştırma ve incelemeleriyle tanınır.*Eserlerinde kendi yaşamından izler görülür.Şiir: BİRİNCİ PERDE Roman: SINIF ARKADAŞLARI, HAVADA BULUT YOK… Öykü: SOKAK Oyun: TERSİNE AKAN NEHİR, OYUN İÇİNDE OYUNİnceleme: ÖRNEKLERİYLE EDEBİYAT BİLGİLERİAntoloji: TÜRK HİKÂYE VE ROMANLARI2. ZİYA OSMAN SABA(1910-1957): Yedi Meşalecilerin şiire en bağlı şairi olmuştur. Yaşam boyu topluluğun anlayışını sürdürmüştür.*Çoğunu hece ölçüsü ile yazdığı şiirlerinde Batı nazım biçimlerini kullanmış, sonraları serbest şiirler yazmış ancak içerikte 19. yy. edebiyat anlayışına bağlı kalmıştır. *Şiirlerinde çocukluk anıları, ev ve aile sevgisi, yoksullara karşı duyarlılık, küçük mutlulukların sevinci, Tanrı’ya ve yazgıya boyun eğiş, ölüm ve ötesi gibi konuları işlemiştir.*Son dönemlerinde serbest şiirler yazmış, bunlarda duru bir dille hüzünlerini anlatmıştır. *Öykülerinde ise çoğunlukla anılarını anlatmıştır.Şiir: SEBİL VE GÜVERCİNLER, GEÇEN ZAMAN, NEFES ALMAKHikâye: MESUT İNSANLAR FOTOĞRAFHANESİ, DEĞİŞEN İSTANBUL 3. VASFİ MAHİR KOCATÜRK(1907-1961):Halk şiirinin biçimsel özelliklerinden yararlanarak heceyle ulusal, epik, lirik şiirler yazmış bir şairdir.Manzum oyunlar da denemiştir ancak bir sanatçı olmaktan çok, edebiyatla ilgili kitap ve araştırmalarıyla tanınır. Şiir: TUNÇ SESLERİ, GEÇMİŞ GECELER, BİZİM TÜRKÜLER, ERGENEKON, HAYAT ŞARKILARI, DAĞLARIN DERDİManzum Oyunları: ON İNKILAP, YAMAN, SANATKÂR Araştırma-İnceleme Eserleri: EN GÜZEL TÜRK MANİLERİ, LA FONTAİNE HİKÂYELERİ, FRANSIZ EDEBİYATI, ŞÂHESERLER ANTOLOJİSİ, YENİ TÜRK EDEBİYATI, DİVAN ŞİİRİ ANTOLOJİSİ, OSMANLI PADİŞAHLARI, METİNLERLE TÜRK EDEBİYATI, TEKKE ŞİİRİ ANTOLOJİSİ, METİNLERLE EDEBİYAT, NAMIK KEMAL, ŞİİR DEFTERİ, HİKÂYE DEFTERİ, NAMIK KEMAL'İN ŞİİRLERİ, ZİYA PAŞA'NIN ŞİİRLERİ, SAZ ŞİİRİ ANTOLOJİSİ, TÜRK NESRİ ANTOLOJİSİ, MEŞHUR BEYİTLER, TÜRK EDEBİYAT TARİHİ, TÜRK EDEBİYATI ANTOLOJİSİÇevirileri: LA FONTAİNE’DEN HİKÂYELER, ŞARKILAR KİTABI (HEİNRİCH HEİNE), ELEM ÇİÇEKLERİ (BAUDELAİRE)4. SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL(1907-1968):*Dışavurumcu bir ressam tutumuyla yeni ve canlı şiirler yazmıştır.*Fransız şairlerden çeviriler yaptı. Edmond Rostand’ın oyunu “CYRANO DE BERGERAC”ın Türkçe çevirisiyle büyük ün yapmıştır. *Psikoloji, eğitim, folklor ve edebiyatla ilgili yazıları birçok dergi ve gazetede yer almıştır. Ayrıca Sait Faik Abasıyanık’tan öyküleri ve Ömer Seyfettin’in şiirlerini Fransızcaya çevirmiştir. Şiir: ODALAR VE SOFALAR İnceleme: İSTANBUL’DA KARAGÖZ VE KARAGÖZ’DE İSTANBUL, PSİKOLOJİ VE TERBİYE BAHİSLERİ Çeviri: CYRANO DE BERGERAC, RUY BLAS (V. HUGO)…

102

Page 103: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

5. YAŞAR NABİ NAYIR (1908-1981):Şair, yazar ve yayıncıdır.*Varlık dergisini çıkaran ve Varlık Yayınevi’ni kuran edebiyatçıdır. *Yedi Meşale Topluluğu’nun kurucularındandır.*Şiir, öykü, roman, oyun, deneme türünde birçok eseri ve çevirisi vardır. Ancak Türk edebiyatına yaptığı en büyük katkı, 15 Temmuz 1933’ten itibaren 48 yıl boyunca hiç aksatmadan yayımladığı Varlık dergisidir. Bu dergi, Türk edebiyatına birçok yeni yazar kazandırmıştır.Şiir: YEDİ MEŞALE (ORTAK KİTAP, 1928), KAHRAMANLAR, ONAR MISRA…Roman: BİR KADIN SÖYLÜYOR, ÂDEM İLE HAVVA Öykü: BU DA BİR HİKÂYEDİR, SEVİ ÇIKMAZI Oyun: METE, İNKILAP ÇOCUKLARI, BEŞ DEVİR, KÖYÜN NAMUSUİnceleme-Deneme: BALKANLAR VE TÜRKLÜK, EDEBİYATIMIZIN BUGÜNKÜ MESELELERİ, NEREYE GİDİYORUZ, ATATÜRKÇÜLÜK NEDİR, EDEBİYAT DÜNYAMIZ, ÇAĞIMIZA TERS DÜŞENLER…Biyografi: AHMET HAŞİM, ÖMER SEYFETTİN, TEVFİK FİKRET, HOMEROS, MOLİERE 6. MUAMMER LUTFİ BAHŞİ(1903-1947): *Yedi Meşalecilerin varlık gösteremeyen şairlerindendir. *Topluluğun dağılmasından sonra bütünüyle edebiyattan kopmuştur. *Aruz ölçüsü ve serbest ölçüyle yazdığı şiirlerde önemli bir başarı gösterememiştir.*Şiirlerini ve yazdıklarını kitaplaştırmamıştır.7. KENAN HULUSİ KORAY(1906-1943):*Topluluğun tek hikâye yazarıdır. İlk öyküleri Servetifünun’da yayımlanmıştır.*“Osmanoflar” romanı ve kısa hikâyelerinin birçoğu gazete sayfalarında kaybolup gitmiştir. *Gazeteciliğinin de etkisiyle küçük hikâye tarzını benimsemiştir.*Cumhuriyet döneminde korku türünde örnekler veren ilk hikâyecidir.Hikâyeleri: BİR YUDUM SU, BAHAR HİKÂYELERİ, BİR OTELDE YEDİ KİŞİ, HİKÂYELERRomanları: SON ÖPÜŞ, OSMANOFLAR, BÜYÜK ÖYKÜ

II. SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR(1920-1960 ARASI)SERBEST NAZIM: Ölçü ve kafiyeye bağlı bulunmayan, dizelerindeki hece sayısı değişik olan şiirlerdir. Ölçü ve kafiye şiire ahenk verir. Serbest nazımlarda ise bu ahenk aliterasyon ve asonanslarla sağlanır. Serbest şiire geçiş üç aşamada olmuştur:I. Ölçülü ve uyaklı serbest müstezat biçimi (Servetifünuncular ve Ahmet Haşim)II. Ölçüsüz ama uyağı tam atmayan serbest şiir (1925-1940)III. Ölçüsüz ve uyaksız serbest şiir (1940 sonrası- Orhan Veli…) TOPLUMCU ŞİİR: Halkı ve halkın sorunlarını anlatan şiir türüdür. Nazım Hikmet ve Rıfat Ilgaz’ın şiirleri buna örnektir. Yirminci yüzyılın başlarında, neredeyse tüm dünyada eş zamanlı olarak gelişen siyasal ve toplumsal hareketlere bağlı olarak yeni bir edebiyat akımı doğar.Toplumsal gerçekçilik ya da sosyalist gerçekçilik adı verilen bu akım; şiirden, edebiyatın ve sanatın her alanına kadar geniş bir yelpazede etkisini gösterir. Emekçilerin sorunlarını, emek-sermaye çelişkisini ve yaşamsal kaygıları konu alan bu akım, “toplum için sanat” görüşünü temsil eder.SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİRİN ÖZELLİKLERİ: Pragmatik, yani çıkarcı şiirdir.Şiir tezlidir, savunulan bir görüş vardır ve bu görüş kendini şiirde belli eder.Şair, toplumun bir parçası olduğu için şiirlerini toplumsal bir kaygı ile yazmalıdır.Dilin harekete geçiren gücünden, söylev üslubundan yararlanılmıştır.Geniş kitleleri harekete geçirmek için yazılmıştır.Biçimden çok içeriğe önem vermişler, bu sebeple de ölçüsüz, kafiyesiz şiirler yazmışlardır.Gelecekçilik (Fütürizm) akımından etkilenmişlerdir.

Gelecekçilik (Fütürizm): 20. yüzyılın başlarında İtalya’da ortaya çıkan bu akımın sanatçıları, şiirde temel ögelerin cesaret, isyan ve cüret olduğunu savunmuşlardır. Eserlerde trenin, uçağın, teknolojinin sesini duyurmaya çalışmışlar. Edebiyatın durgun değil hareketli, barışçıl değil kavgacı

103

Page 104: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

olmasını istemişlerdir. Savaşı övmüşler ve geçmişi kötülemişlerdir. Türk edebiyatında Nazım Hikmet, ünlü Rus şairi gelecekçi Mayakovski’den etkilenmiştir.

SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİRİN ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ1. NAZIM HİKMET RAN(1902-1963): Türkiye’de serbest şiirin ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türkiye şiirinin çok önemli bir ismidir. *İlk şiirlerini heceyle yazmış, diğer hececilerden farklı bir içerik oluşturmuştur.*Moskova’dayken fütürizm etkisiyle serbest şiire yönelmiştir.*Yasaklı olduğu dönemlerde Orhan Selim takma adını kullanmıştır.Şiirleri: 835 SATIR, SESİNİ KAYBEDEN ŞEHİR, BENERCİ KENDİNİ NİÇİN ÖLDÜRDÜ, GECE GELEN TELGRAF, TARANTA BABU'YA MEKTUPLAR, PORTRELER, SİMAVNA KADISI OĞLU ŞEYH BEDREDDİN DESTANI, SAAT 21-22 ŞİİRLERİ, KUVAYIMİLLİYE DESTANI, MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI, DÖRT HAPİSHANEDEN, RUBAİLER, KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI…Romanları: KAN KONUŞMAZ, YEŞİL ELMALAR, YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM…Öyküleri: HİKÂYELER, ÇEVİRİ HİKÂYELERTiyatroları: KAFATASI, YUSUF İLE MENOFİSMasal: SEVDALI BULUTMektup: KEMAL TAHİR’E MAHPUSHANEDEN MEKTUPLAR2. RIFAT ILGAZ (1911-1993): Toplumcu gerçekçi anlayışın öncü şairlerindendir. “HABABAM SINIFI” yazarı olarak ün kazanmıştır.*Ona “Edebiyatın Koca Çınarı”, “Koca Çınar” da denir. Şiirleri: YARENLİK, YAŞADIKÇA, ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU, KULAĞIM KİRİŞTE, BÜTÜN ŞİİRLERİ… Öyküleri: HABABAM SINIFI BASKINDA (…UYANIYOR, SINIFTA KALDI), RADARIN ANAHTARI, DON KİŞOT İSTANBUL’DA, GEÇMİŞE MAZİ, GARİBİN HOROZU, ALTIN EKİCİSİ…Romanları: KARARTMA GECELERİ, HABABAM SINIFI, HABABAM SINIFI İCRAATIN İÇİNDE…Oyunları: KARADENİZ’İN KIYICIĞINDA, HABABAM SINIFI (Tüm Oyunları)Anıları: YOKUŞ YUKARI, “KIRK YIL ÖNCE KIRK YIL SONRA”…3. CEYHUN ATIF KANSU (1919-1978):Önceleri halk şiirinden etkilenen şair, 1940’lı yıllarda toplumcu gerçekçi şiire katılarak serbest şiirler yazmaya başlamıştır. Şiirleri dışında makale, hikâye, deneme türlerinde de yazan sanatçı, “Dünyanın Bütün Çiçekleri”, “Kızamuk Ağıdı” adlı şiirleriyle sevilmiştir. Öksüz, bakımsız, kimsesiz çocukların şairidir. Şiirleri: BİR ÇOCUK BAHÇESİNDE, ÇOCUKLUK GEMİSİ, YANIK HAVA, SAKARYA MEYDAN SAVAŞI, BUĞDAY… Makale-Deneme: ATATÜRKÇÜ OLMAK, ATATÜRK VE KURTULUŞ SAVAŞI, DEVRİMCİNİN TAKVİMİ, CUMHURİYET AĞACI, SEVGİ ELMASI…4. ENVER GÖKÇE (1920-1981): Türk şiirinde 1940 kuşağı ya da “Acılı Kuşak” olarak anılan toplumcu şairlerin önde gelen temsilcileri arasında yer aldı. Şiirleri: DOST DOST İLLE KAVGA, PANZERLER ÜSTÜMÜZE KALKAR, ŞİİRLER, EĞİN TÜRKÜLERİ, BAŞLANGIÇ, FAKÜLTENİN ÖNÜ, MERİ KEKLİĞİM…5. A.KADİR (İbrahim Abdülkadir Meriçboyu- 1917-1985): 1940 kuşağı toplumcu şairleri arasında yer alır. Ankara Cezaevinde Nazım Hikmet’le birlikte kalmış ve ondan etkilenmiştir. Çeviri çalışmalarıyla dünya şiirinin tanınmasına katkıda bulunmuştur. Yurt sevgisini dile getiren ilk kitabı “Tebliğ”de bir yandan savaşa karşı çıkarken bir yandan da yoksul Türk insanını gerçekçi bir bakışla yansıtmıştır.Şiirleri: TEBLİĞ, HOŞ GELDİN HALİL İBRAHİM, DÖRT PENCERE, MUTLU OLMAK VARKEN…6. ŞÜKRAN KURDAKUL (1927-2004): Toplumcu şiirlerinin yanı sıra öykü, inceleme ve araştırmalarıyla da tanınır. 1946 yılında Türk Ceza Yasası’nın 142. Maddesi’ne istinaden komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle 4,5 ay süreyle tutuklanmış ve tutuklu kaldığı gerekçesiyle okuldan atılmıştır.

104

Page 105: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Şiirleri: TOMURCUK, ZEVKLERİN VE HÜLYALARIN ŞİİRLERİ, GİDERAYAK, NİCE KAYGILARDAN SONRA, İZMİR’İN İÇİNDE AMERİKAN NEFERİ, HALK ORDULARI, ACILAR DÖNEMİ, BİR YÜREKTEN BİR YAŞAMDAN, ÖKSELERİN YÖRESİNDE, ÖLÜMSÜZLERLE, İHTİYAR YÜZYILAÖyküleri: TANIĞIN BİRİ, BEYAZ YAKALILAR, ONLARIN ÇOCUKLARIOyun: ZİNDANDAKİ ŞAİR7. AHMET ARİF (1927-1991): 1940-1955 yılları arasında değişik dergilerde yayımladığı şiirlerinde kullandığı kendine has lirizmi ve hayal gücüyle Türk edebiyatındaki yerini almıştır. Türkçeyi en iyi kullanan şairlerdendir. Şiirlerinde hep ezilenlerden yana oldu ve ezilenlerin kardeşliğini vurgulamıştır. *Şiirlerini topladığı tek kitabı: HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM *Bazı şiirleri: AKŞAM ERKEN İNER MAHPUSHANEYE, ADİLOŞ BEBE, OTUZ ÜÇ KURŞUN, AY KARANLIK…8. HASAN İZZETTİN DİNAMO(1909-1989):Gençliğinde bireysel şiirler yazmış, Nazım Hikmet’in şiirleriyle tanışınca toplumcu bir çizgiye ulaşmıştır. Nazım’ın yanında, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz ve A. Kadir gibi şairlerle birlikte çalışmıştır. Yedi ciltlik KUTSAL İSYAN, SAVAŞ VE AÇLAR gibi önemli romanlara imza atmıştır. 1977 yılında “KUTSAL BARIŞ” adlı romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmıştır. Genellikle savaş dönemini anlatan romanlarının yanında şiir kitapları ve bir de öykü kitabı bulunmaktadır. 9. ARİF DAMAR(1925-2010):İlk şiiri “EDİRNE'DE AKŞAM” 1940’ta “Yeni İnsanlık” dergisinde yayımlandı. “İnsan”, “Gün”, “Ant” dergilerindeki şiirleriyle dikkat çekti. Toplumsal gerçekçi anlayışla şiir yazan genç şairlerden biri olarak belirdi. Sonraları İkinci Yeni şairlerinin yanında, imgeye ağırlık veren, biçim ve dil araştırmalarına girmiş bir şair olarak göründü. Bu yönüyle 1940 kuşağı adıyla anılan şair arkadaşlarından ayrılır.Şiirleri: GÜNDEN GÜNE, İSTANBUL BULUTU, KEDİ AKLI, SAAT SEKİZİ GEÇ VURDU, ALICI KUŞ…10. CAHİT IRGAT (1915-1971):Kısa toplumcu şiirleriyle tanınan şair, devlet tiyatrosunda, özel tiyatrolarda, sinemada oyuncu olarak yaşamını sürdürmüştür. Şiirleri: BU ŞEHRİN ÇOCUKLARI, RÜZGÂRLARIM KONUŞUYOR, ORTALIK, IRGATIN TÜRKÜSÜRoman: GERİ DÖNEMEZSİN 11. FAİK BAYSAL (1922-2002): Sanata şiirle başlamış ama asıl öykü ve romanlarıyla “1940 Kuşağı” içinde yer almıştır. Bir bakıma 1944’te yayımladığı ilk romanı SARDUVAN, yazarımızın edebiyat alanındaki yönelimini de ortaya koyan bir yapıt olmuştur.Romanları: DRİNA'DA SON GÜN, SARDUVAN, ATEŞİ YAKANLAR, MADAM BAMBUHikâye: PERŞEMBE ADASI, KIRMIZI SARDUNYA12. ERCÜMENT BEHZAT LAV(1903-1984): İstanbul Sultanisini bitirdikten sonra Darülbedayide aktörlük yapmıştır. Dört yıl Berlin'de Stern Müzik Konservatuarı ve Reinhart Tiyatro Akademisinde öğrenim görmüş; spikerlik, yayın şefliği, tiyatro yönetmenliği ve öğretmenlik yapmıştır.Dadaizm, fütürizm, kübizm ve sürrealizm akımları etkilerini şiirine yansıtmıştır. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde serbest ölçünün ilk uygulayıcılarından biridir. Toplumsal konuları ve ülke meselelerini irdeleyen şiirler yazmıştır.Şiirleri: S.O.S. , KAOS, AÇIL KİLİDİM AÇIL, MAU MAU, ÜÇ ANADOLU

III. MİLLÎ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİRCumhuriyet Dönemi saf şiirini andırır. Tema yönünden onlardan ayrılır. Kaynağı halk şiiri olup genellikle vatan ve millet sevgisini işler. Memleketçi bir şiir anlayışı hâkimdir. Özellikleri:Kurtuluş Savaşı’nın etkilerinin sürdüğü dönemde ortaya çıkmış, dünyadaki milliyetçilik akımından etkilenmiştir.Milliyetçi yapıdan dolayı Türk diline büyük önem verilmiştir.Yabancı dillerin dil kuralları terk edilmiştir. Yabancı sözcükler yerine mümkün olduğunca Türkçe sözcükler kullanılmıştır.Hece vezni kullanılmıştır.Millî konulara yer verilmiştir, millî duygular ön plana çıkarılmıştır.Sözcükler ilk anlamlarıyla kullanmıştır.

105

Page 106: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Şiirlerde halk arasından seçilmiş sıradan insanlar vardır.Şairler şiirlerini, Kültür Haftası, Hisar, Çınaraltı gibi dergilerde yayımlamışlardır.*Halide Edip Adıvar, Halide Nusret Zorlutuna, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Millî Edebiyat zevk ve anlayışını nesir alanında sürdüren sanatçılar olmuştur.Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiirlerde genellikle bireysel nitelikli konular işlenmiş gibi görünse de aslında şairler bireysel olarak çıktıkları yolda millî ve yerli konuları ve manzaraları işlemişlerdir.Şiirlerde hece ölçüsü ve ahenk unsurları başarıyla kullanılmıştır.Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şairler birer dergi etrafında kümelenmişler ve Batı edebiyatçılarından diğerlerine göre daha fazla etkilenmişlerdir.BEŞ HECECİLER: Millî Edebiyat ilkelerine bağlı, Millî Ed. kapsamında değerlendirilecek bir gruptur. Hece ölçüsünü başarıyla kullanan ve yurt güzelliklerini anlatan yeni bir şiir anlayışı getirme gayretinde olan bu grup yurtseverlik, kahramanlık temalarını bolca işlemiştir. *Şiire I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, mütareke yıllarında şöhret kazanan Beş Hececiler Cumhuriyet’in ilanıyla oluşan ulusal coşku nedeniyle gerçekçilikten uzaklaşmış, romantizme yönelmişler.*Bunların hepsi önce aruzla şiir yazmış, sonra heceye yönelmiştir.*Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denemişler.*Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmamış, yeni yeni biçimler aramışlar. (O-F-H-E-Y)1.Orhan Seyfi Orhon 2. Faruk Nafiz Çamlıbel 3. Halit Fahri Ozansoy 4.Enis Behiç Koryürek 5.Yusuf Ziya Ortaç1.ORHAN SEYFİ ORHON(1890-1972): Önceleri aruzla yazarken Ziya Gökalp’in etkisiyle heceye yönelmiştir. Divan şiir kalıplarını heceye uyarlayıp gazele benzer şiirler yazmıştır. İsmini “FIRTINA VE KAR” adlı serbest müstezadıyla duyurmuştur. “PERİ KIZI İLE ÇOBAN HİKÂYESİ” adlı şiiriyle eski Türk tarihine dikkatleri çekmiştir. Şiir Kitapları: FIRTINA VE KAR, GÖNÜLDEN SESLER, O BEYAZ BİR KUŞTU, İSTANBUL’UN FETHİ, İŞTE SEVDİĞİM DÜNYA, KERVAN, HAYAT BİLGİSİ ŞİİRLERİ, ŞİİRLERMizah-Hiciv Hikâyeleri: FİSKELER, ASRİ KEREM, GENÇLERE AÇIK MEKTUP, HİCVİYELER, DÜĞÜN GECESİRoman: ÇOCUK ADAMFıkra: DÜN-BUGÜN-YARIN, KULAKTAN KULAĞA2.FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL(1887-1973): Hecenin en güçlü şairidir. Aşk şiirleri meşhurdur. Dili sadedir.*Şiirlerinde memleket sevgisini anlatmış, bireysel konulara yönelmiştir.*Anadolu’yu adım adım gezmiştir, bu onun diğer hececilerden farkıdır.*10. YIL MARŞI’nı Behçet Kemal Çağlar’la beraber yazmıştır.*Faruk Nafiz yine İstanbul'da Akbaba ve Karikatür gibi mizah mecmualarına Deli Ozan ve Çamdeviren takma adlarıyla mizahi ve satirik manzumeler yazmıştır. Şiir Kitapları: ŞARKIN SULTANLARI, GÖNÜLDEN GÖNÜLE, DİNLE NEYDEN, ÇOBAN ÇEŞMESİ, SUDA HALKALAR, BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ, ELİMLE SEÇTİKLERİM, AKARSU, AKINCI TÜRKÜLERİ, HEYECAN VE SÜKÛN, HAN DUVARLARI, ZİNDAN DUVARLARI Oyunları: CANAVAR, ÖZYURT, AKIN, YAYLA KARTALI, ATEŞ, DEV AYNASI, İLK GÖZ AĞRISI, KAHRAMANRomanları: YILDIZ YAĞMURU, AYŞE’NİN DOKTORUBiyografi: TEVFİK FİKRET’İN HAYATI VE ESERLERİ3.HALİT FAHRİ OZANSOY (1891-1971): Şiir, tiyatro, roman, edebî inceleme dallarında eser veren sanatçı, adını aruzla yazdığı BAYKUŞ şiiriyle (tiyatro) duyurur. Şiirleri: RÜYA, CENK DUYGULARI, EFSANELER, ZAKKUM, BULUTLARA YAKIN, GÜLİSTAN VE HARABELER, PARAVAN, BALKONDA SAATLER, SULARA DALAN GÖZLER, HEP ONUN İÇİN, SONSUZ GECELERİN ÖTESİNDE Romanları: SULARA GİDEN KÖPRÜ, ÂŞIKLAR YOLUNUN YOLCULARI, YOL GEÇEN HANI

106

Page 107: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Oyunları: BAYKUŞ, İLK ŞAİR, SÖNEN KANDİLLER, 10 YILIN DESTANI, NEDİM, HAYALET, BİR DOLAPTIR DÖNÜYOR, İKİ YANDA (Baykuş ve İlk Şair aruzla yazılmıştır.)Anıları: EDEBİYATÇILAR GEÇİYOR, DARÜLBEDAYİ DEVRİNİN ESKİ GÜNLERİ, ESKİ İSTANBUL RAMAZANLARI4.ENİS BEHİÇ KORYÜREK(1891-1949):Servetifünun tarzı İlk şiirlerini “Şehbal” dergisinde yayımlamıştır. Gökalp’in etkisiyle heceyi benimsemiş ve Millî Edebiyat akımına katılmıştır. Ulusal duyguları ve yiğitlik temalarını uç noktalara götüren şiirler yazmıştır. *Bazı şiirlerinde biçim açısından hece kalıplarını kırma çabası da göstermiş, 1946'dan sonra mistik bir şiire yönelmiştir. Bir Mevlevi’nin ruhuyla bağlantı kurduktan sonra yarattığını öne sürdüğü tasavvufi şiirler yazmıştır. Fransızca ve edebiyat öğretmenliği yapmıştır.Şiirleri: MİRAS, VARİDAT-I SÜLEYMAN, GÜNEŞİN ÖLÜMÜ 5.YUSUF ZİYA ORTAÇ(1895-1967): Aruzda başarılı olamamış fakat heceyle güzel şiirler yazmıştır. Faruk Nafiz’in etkisinde kalmıştır. Şiire aruzla başlamış, Gökalp’in etkisiyle hece ölçüsünü benimsemiş, bu türün başarılı örneklerini vermiştir. *Yusuf Ziya’nın mizahi yönü ve fıkra yazma özelliği de vardır.(Çimdik imzasıyla mizahi yazılar) Şiirleri: AKINDAN AKINA, ÂŞIKLAR YOLU, CENK UFUKLARI, YANARDAĞ, BİR SELVİ GÖLGESİ, KUŞ CIVILTILARI (ÇOCUK ŞİİRLERİ), BİR RÜZGÂR ESTİ, ŞAİRİN DUASIRomanları: GÖÇ, ÜÇ KATLI EV, DAĞLARIN HAVASIHikâyeleri: KÜRKÇÜ DÜKKÂNI, ŞEKER OSMANOyunları: KÖRDÜĞÜM, NİKÂHTA KERAMET, BİNNAZ, LATİFE, ESKİ MEKTUP, AŞK MEKTEBİMizah: ŞEN KEPÇE OZAN, BEŞİK, OCAK, SARI ÇİZMELİ MEHMED AĞA, GÜN DOĞMADAN

MİLLÎ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞAİRLER 1. AHMET KUTSİ TECER (1901-1967): Memleketçi ve ulusçu bir şairdir. Önce bireysel şiirler, sonra memleket şiirleri yazmıştır. Ahmet Kutsi, şiirlerini hece ölçüsüyle ve yalın bir dille yazmış. Aşk, doğa, ölüm, özlem gibi konuları işlemiştir.En çok bilinen “Orada Bir Köy Var Uzakta” adlı şiirini baba yurdu olan Apçağa Köyü (Erzincan/ Kemaliye) için yazmıştır.*Âşık Veysel’i edebiyatımıza kazandıran kişidir.*Nerdesin şiiri çok ünlüdür. Tiyatroları: KOÇYİĞİT KÖROĞLU (manzum piyes), BİR PAZAR GÜNÜ, SATILIK EV, KÖŞEBAŞI(orta oyunu tekniği)İncelemeleri: KÖYLÜ TEMSİLLERİ, SİVAS HALK ŞAİRLERİ BAYRAMIŞiirleri: ŞİİRLER2. AKA GÜNDÜZ (1886-1958): Romancı, hikâyeci, şair ve gazetecidir. Bir dönem Millî Edebiyat Akımı içinde yer alır, Genç Kalemler’de yazıları çıkar. Geniş halk kitlelerinin acılarını eserlerinde işlemiştir. Öyküleri: TÜRK KALBİ, TÜRK’ÜN KİTABI, KURBAĞACIKRomanları: DİKMEN YILDIZI, ODUN KOKUSU, TANK-TANGO, İKİ SÜNGÜ ARASINDA, MEZAR KAZICILAR, YAYLA KIZI…3. ARİF NİHAT ASYA (1904-1975): Vatan, bayrak, millet, kahramanlık, tarih, aşk ve tabiat temalarını işler. “BAYRAK ŞAİRİ” olarak bilinir.*Hece ve aruzu kullandığı şiirlerin yanı sıra serbest şiirler de yazmıştır.*Dinî ve millî duyguları, kahramanlıkları sade bir dille şiirleştirmiştir.*Rubai türünün son ustalarındandır.Şiirleri: BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR, DUALAR VE ÂMİNLER, HEYKELTIRAŞ, YASTIĞIMIN RÜYASI, KÖKLER VE DALLAR, AYNALARDA KALAN, NİSAN, EMZİKLER Rubaileri: RUBAİYAT-I ARİF, KIBRIS RUBAİLERİ, KOVA BURCU, AVRUPA’DAN RUBAİLERDüzyazı: ENİKLİ KAPI Özdeyiş: KANATLAR VE GAGALAR

107

Page 108: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

4. KEMALETTİN KAMU (1901-1948): İncinmelerin ve gurbetin şairidir. Heceyle yazdığı şiirlerde Anadolu kokusu vardır. Vatan sevgisini, aşk, gurbet ve doğa sevgisini işlediği şiirleriyle tanınır. “Bingöl Çobanları” adlı pastoral şiiri oldukça ünlüdür.Şiir: BİNGÖL ÇOBANLARI, GURBET, HİCRET, İRŞAD5. ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI (1904-1946):Anadolu’da görev yaptığı yıllardaki izlenim ve gözlemleri şiirinin duygu ve düşünce kaynağını oluşturmuştur.(Anadolu şairi)Hece ölçüsüyle şiirler yazmıştır. Anadolu’yu, tarihi, deniz güzelliklerini işlemiştir.Şiir: DENİZ SARHOŞLARI, YAYLA DUMANI, SARIKIZ MERMERLERİ 6. ORHAN ŞAİK GÖKYAY (1902-1994):Edebiyat öğretmenidir. Üniversitelerde de çalışmıştır. Önce aruzla şiir yazmış, sonra heceye dönmüştür. 1940 sonrası edebiyat tarihi ve folklor üzerine araştırmaları yapmıştır. Şiir: BİRKAÇ ŞİİR-POEMS, BU VATAN KİMİNEleştiri: DESTURSUZ BAĞA GİRENLERSadeleştirme-Düzenleme: DEDE KORKUT HİKÂYELERİ, KÂTİP ÇELEBİ, DEDEM KORKUT’UN KİTABI, KÂBUSNAME(Mercimek Ahmet ), EŞKÂL-İ ZAMAN (Ahmet Rasim) 7. ZEKİ ÖMER DEFNE (1903-1992):Halk edebiyatı geleneğine bağlı bir şairdir. Hece ölçüsüyle çağdaş şiirler yazmıştır. Yurt güzellemeleriyle tanınır. Şair Öğretmen ya da Öğretmen Şair diye bilinir. Asrı Baba mahlasıyla şiirler yazmıştır. Şiir: DENİZDEN ÇALINMIŞ ÜLKE, SESSİZ NEHİR, KARDELENLERAraştırma: DEDE KORKUT HİKÂYELERİ ÜZERİNDE EDEBÎ SANATLAR BAKIMINDAN BİR ARAŞTIRMA8. BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR (1908-1969):Şiiri biçim ve öz olarak halk şiirinden ve Atatürkçülükten beslenir. Şiirlerini heceyle yazmıştır. Birey için değil kalabalıklar için şiir yazmıştır. Vatan âşığı bir şairdir. *Epik şiir ve güzellemeler yazmıştır.*Şiirini hitabet tarzında yazmış ve geniş kitlelere seslenmiştir. “ANKARALI ÂŞIK ÖMER” mahlasıyla şiirler yazmıştır. Şiir: ERCİYES’TEN KOPAN ÇIĞ, BURADA BİR KALP ÇARPIYOR, BENDEN İÇERİ, 10. YIL MARŞI (Faruk Nafiz’le beraber)Oyunları: ÇOBAN, ATİLLA, DENİZ ABDALİncelemeleri: HALKEVLERİ, BUGÜNÜN DİLİYLE ATATÜRK SÖYLEVLERİ…9. MİTHAT CEMAL KUNTAY (1885-1956): Millî Edebiyatçıların dil anlayışlarına uygun olarak hem heceyle hem de aruzla epik şiirler yazmıştır. Aşk temasını çok kullanmıştır. Şiirleri dışında önemli eseri “Üç İstanbul” adlı romanıdır.Şiir: TÜRK’ÜN ŞEHNAMESİRoman: ÜÇ İSTANBUL(Meşrutiyet, II. Abdülhamit, Mütareke yılları )Oyun: KEMAL, YİRMİ SEKİZ KÂNÛN-I EVVELBiyografi: İSTİKLAL ŞAİRİ MEHMET AKİF, NAMIK KEMAL10. NECMETTİN HALİL ONAN(1902-1968): Şair, öğretmen, akademisyen, edebiyat tarihçisidir. Türk edebiyatının artık klasikleşmiş eseri olan ve Türk ordusunun Çanakkale Savaşları'ndaki savunmasını anlatan "Bir Yolcuya" (Dur Yolcu) şiirini kaleme alan şairdir.Şiir: ÇAKIL TAŞLARI, BİR YUDUM DAHA11. ŞÜKÛFE NİHAL BAŞAR (1896-1973): Türkiye’nin önemli toplumsal değişmeler geçirdiği bir dönem olan 1919-1960 yılları arasında şiir, öykü ve romanlar yayımlamış bir edebiyatçıdır.1919’da Darülfünunun Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nü bitirerek “Türkiye’de Darülfünundan mezun ilk kadın” unvanını almıştır. Birçok kadın derneğinde aktif görev alan sanatçı, Türkiye’de kadın özgürlüğünün ilk temsilcilerindendir.Roman: RENKSİZ ISTIRAP, YAKUT KAYALAR, ÇÖL GÜNEŞİ, YALNIZ DÖNÜYORUM, ÇÖLDE SABAH OLUYOR, VATANIM İÇİNÖykü: TEVEKKÜLÜN CEZASI Gezi: FİNLANDİYA, DOMANİÇ DAĞLARININ YOLCUSU

108

Page 109: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Şiir: YILDIZLAR VE GÖLGELER, HAZAN RÜZGÂRLARI, GAYYA, YAKUT KAYALAR, SU, SILA YOLLARI, SABAH KUŞLARI, YERDEN GÖĞE

HİSARCILAR:1950’den sonra Mehmet Çınarlı’nın çıkardığı Hisar dergisi etrafında toplanan sanatçılar, Garipçilere tepki göstermiş; millî ve manevi değerlere dayalı bir şiir anlayışı ortaya koymuşlardır.*Ölçüyü ve uyağı önemsemiş; aşk, doğa ve yurt sevgisi temalarını işlemişler.*Onlara göre ulusal olmayan bir sanat, sınırları aşamaz.*Sanatçı bağımsız olmalıdır, sanatçının dili yaşayan dildir.*Öztürkçeye ve uydurma Türkçeye karşı çıkmışlar. * Genç Kalemler ve Millî Edebiyat’ın devamı olmaktan öteye gidememişler. Temsilcileri: Mehmet ÇINARLI, Yavuz Bülent BAKİLER, Bekir Sıtkı ERDOĞAN, Coşkun ERTEPINAR, Gültekin SAMANOĞLU, İlhan GEÇER, Mustafa Necati KARAER, Nevzat Yalçın, Ayla ORAL…1. MEHMET ÇINARLI(1925-1999): Küçük yaşlardan itibaren edebiyatla ilgilenmiş, yazdığı ilk şiirler çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmıştır.1950’de yayımlanan Hisar dergisinin ve Hisarcılar akımının kurucularındandır.Geleneğe bağlı bir şairdir. Aruz ve heceyle şiirler yazmıştır.Şiir: GÜNEŞ RENGİ KADEHLERLE, GERÇEK HAYALİ AŞTI, BİR YENİ DÜNYA KURMUŞUM2. YAVUZ BÜLENT BAKİLER (1936):HİSAR dergisinde yazılar yazmış bir şairdir. Kültür Bakanlığı müsteşarlığı da yapmıştır.*Millî ve manevi değerlere bağlı şiirler yazmıştır. Anadolu insanının sorunlarını dile getirmiştir. Şiir: YALNIZLIK, DUVAK, SENİNLE, HARMAN…Gezi: ÜSKÜP’TEN MOSKOVA’YA, TÜRKİSTAN TÜRKİSTANAntoloji: ŞİİRİMİZDE ANA… 3. SEVİNÇ ÇOKUM(1943): Hikâye, roman ve senaryo yazarıdır. 1990-2001 yılları arasında gazetelerde iki tefrika roman, deneme, inceleme ve gezi yazıları yazmıştır.Hikâyelerinde İstanbul’un gelenekçi semtlerinin sosyal yapısından kesitler vermiş, yalnızlığı ve dayanışmayı işlemiştir. Ruh tahlillerine girerek kahramanlarının duygularını akıcı ve dokunaklı bir dille tasvir etmiştir. Romanlarında sosyal konuların yanında tarihî konulara da ağırlık vermiştir. Türk kimliğinin üzerinde durarak esir Türklerin ızdıraplarını dile getirmiştir. Öyküleri: BİR ESKİ SOKAK SESİ, EVLERİNİN ÖNÜ, ONLARDAN KALAN…Romanları: ZOR, BİZİM DİYAR, HİLÂL GÖRÜNÜNCE, AĞUSTOS BAŞAĞI, GÜLYÜZLÜM, ÇIRPINTILAR, ÇOK YAPRAKLI İLİŞKİLER, KIRMALI ETEKLER…Senaryoları: BEYAZ SESSİZ BİR ZAMBAK, YENİDEN DOĞMAK…Radyo Oyunları: HİLÂL GÖRÜNÜNCE, AĞUSTOS BAŞAĞI, NEFİSE HATUN…

IV. SERBEST ŞİİRGARİPÇİLER (1.YENİ HAREKETİ):Geleneksel şiir anlayışına tepki olarak doğmuştur. *Görüşlerini 1941’de “Garip” adlı kitapta açıklamışlar. Bunlar:*Şiir ölçü, uyak, redif ve söz sanatlarından kurtarılmalıdır.*Asıl olan söyleyiştir, dildeki her sözcük şiire girmelidir.*Şiirde nükte, espri ve şaşırtmaca olmalıdır.*Konu sınırı olmamalı, sıradan insanlar da şiire konu olmalıdır.*Yaşama sevinci şiire fazlasıyla yansıtılmalıdır.*Basit, sıradan ve sade olunmalıdır.*Sürrealizmden etkilenmiş ve bilinçaltına yönelmişlerdir.*1950’ye doğru bu anlayış tıkanmıştır.Temsilcileri: Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu 1. ORHAN VELİ KANIK(1914-1950):Garip Akımı’nın kurucusudur. Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşımıştır.

109

Page 110: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Şair 36 yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırmıştır.*Şiirlerinde de hayatındaki avarelik görülür.*Tercüme şiirleri ve manzum La Fontaine masalları vardır. *Nasrettin Hoca fıkralarını da şiirleştirmiştir.*Nesirlerini Yaprak dergisinde yayımlamıştır.*Şiirleri ölümünden sonra “Bütün Şiirleri” adıyla yayımlanmıştır.*Japon nazım biçimi “Hauki”yu (eğlenceli mısra) kullanan ilk şairdir. *Şiir: VAZGEÇEMEDİĞİM, DESTAN GİBİ, YENİSİ, KARŞI2. MELİH CEVDET ANDAY(1915-2002):Lise arkadaşları Orhan Veli ve Oktay Rıfat'la birlikte ortaya çıkardıkları Garip Akımı ile Türk şiirindeki yenilenmeyi başlatmıştır.* Kolları Bağlı Odysseus ile kendine özgü felsefi şiir akımını başlatmış, Garip Akımı’ndan ayrılmıştır. *UNESCO’nun Courrier dergisi, 1971 yılında onu Cervantes, Dante, Tolstoy düzeyinde bir edebiyat adamı olarak gördüğünü açıklamıştır.Şiir: GARİP (1941, Orhan Veli ve Oktay Rıfat’la birlikte),RAHATI KAÇAN AĞAÇ, TELGRAFHANE, YAN YANA, KOLLARI BAĞLI ODYSSEUS, GÖÇEBE DENİZİN ÜSTÜNDE, TEKNENİN ÖLÜMÜ, SÖZCÜKLER, ÖLÜMSÜZLÜK ARDINDA GILGAMIŞ, TANIDIK DÜNYA, GÜNEŞTE, YALAN, YAĞMURUN ALTINDA, ŞİNANAY, TOHUM, TEK BAŞINARomanları: AYLAKLAR, RAZİYE, YAĞMURLU SOKAK, GİZLİ EMİR, İSA’NIN GÜNCESİ…Deneme: DOĞU-BATI, KONUŞARAK, YASAK… Tiyatro: MİKADO’NUN ÇÖPLERİ , İÇERDEKİLER, YARIN BAŞKA KORUDA, MÜFETTİŞLER3. OKTAY RIFAT HOROZCU(1914-1988):Garip dönemi şiirlerinde kentte yaşayan sıradan insanların günlük yaşamlarına şaşırtıcı, alaycı bir söyleyişle yaklaşmıştır.*Perçemli Sokak adlı kitabıyla Türk şiirinde İkinci Yeni denilen anlayışa, anlamca kapalı bir şiire yönelmiştir. *Geniş bir sözcük dağarcığı kullanarak unutulmaz şiirler yazmıştır. *Kitaptan kitaba değişen şiiri ile Türk şiirinin genel akışını en çok etkileyen şairlerden sayılmaktadır.Şiir: YAŞAYIP ÖLMEK, AŞK VE AVARELİK ÜSTÜNE ŞİİRLER, GARİP, AŞAĞI YUKARI, KARGA İLE TİLKİ, PERÇEMLİ SOKAK, ÂŞIK MERDİVENİ, BİR CIGARA İÇİMİ, ÇOBANIL ŞİİRLER, ELLERİ VAR ÖZGÜRLÜĞÜN, ELİFLİ, DENİZE DOĞRU KONUŞMA, DİLSİZ VE ÇIPLAK, KOCA BİR YAZ…Roman: BİR KADININ PENCERESİNDEN, DANABURNU, BAY LEAR Tiyatro: BİRTAKIM İNSANLAR, OYUN İÇİNDE OYUN, KADINLAR ARASINDA YA DA FETTAH PAŞALAR, ATLARLA FİLLER YA DA DİRLİK DÜZENLİK, ÇİL HOROZ, YAĞMUR SIKINTISI

V. GARİP DIŞINDA YENİLİĞİ SÜRDÜREN ŞİİRGarip Hareketi’nin etkisinin sürdüğü yıllarda şiiri onlar kadar bayağılaştırmak istemeyen, her biri kendine özgü şiir tarzını oluşturmuş aşağıdaki şairler şiirdeki lirizmi kaybetmeden yeniliği sürdürmüşlerdir.1. FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA (1914-2008):Şiire heceyle başlar, serbest ölçüyle hemen her konuda çok ürün verir. Usta bir şairdir. Sanatçı, iç ve dış gerçeklere bakarak, bilinçaltına yönelerek şiire yeni ürperişler getirir.*İlk şiirlerinde sezgiye, sonrakilerde akla önem vermiştir.İçtenliğe önem veren bir şairdir. Genellikle epik-dramatik, lirik-didaktik ve toplumsal gerçekçi anlayıştadır. Katı bir öztürkçecidir. 60’tan fazla şiir kitabı var. Anlamlı özlerden en yalın anlamlara varan şiir türlerini dener. Her şiirinde bir “yeni”yi dener gibidir. Şiir dili en son türetilen Türkçe sözcüklerle doludur.*“Türkçem benim ses bayrağım” diyerek dil duyarlılığını ifade eder. *1960 sonrası soyut ve kapalı şiirler yazmıştır. * Destan şairidir.

110

Page 111: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Şiir: ÇOCUK VE ALLAH, HAVAYA ÇİZİLEN DÜNYA, DAHA, TOPRAK ANA, AÇ YAZI, ASU, AYLAM, HOO’LAR, HAYDİ, MEVLANA’DA OLMAK, DÖRT KANATLI KUŞ, TAŞ DEVRİ, SİVASLI KARINCA…Çocuk Şiirleri: AÇIL SUSAM AÇIL, KUŞ AYAK, YERYÜZÜ ÇOCUKLARI, YARAMAZ SÖZCÜKLER…Destan: ÜÇ ŞEHİTLER DESTANI, ÇAKIR’IN DESTANI, KUBİLAY DESTANI, 19 MAYIS DESTANI, ÇANAKKALE DESTANI, MALAZGİRT ULULAMASI, SAMSUN’DAN ANKARA’YA…Söyleşi: YAPITLARIMLA KONUŞMALAR(I-II)2. BEHÇET NECATİGİL (1916-1979):1940 kuşağının ilk şairlerindendir. Şiirlerinde kapalı bir ev ve aile dünyasının dar sınırları içinde sıkışıp kalmış gibi görünür. Sembolleri ve kendine özgü benzetmeleri çok kullanmıştır.* Hem hece ölçüsüyle hem de serbest ölçüyle yazmıştır. İlk şiirleri anlamca açık, sonrakiler kapalıdır.“Kapalı Çarşı” şiir kitabında ölçü ve uyak vardır.Şiir: KAPALI ÇARŞI, ÇEVRE, EVLER, DİVANÇE, İKİ BAŞINA YÜRÜMEK, ESKİ TOPRAK, ARADA, DAR ÇAĞ, YAZ DÖNEMİ, ZEBRA, SÖYLERİZ…Radyo Oyunu: YILDIZLARA BAKMAK, GECE AŞEVİ, UÇ TURUNÇLAR, PENCEREDüzyazıları: EDEBİYATIMIZDA İSİMLER SÖZLÜĞÜ, EDEBİYATIMIZDA ESERLER SÖZLÜĞÜ, BİLE/YAZDI 3. CAHİT KÜLEBİ (1917-1977): Memleketçi şiirimize yeni bir ses getirmiştir. Millî romantik bir şairdir. Şiirlerinde arı bir Türkçe ve Karacaoğlan’ı andıran bir içtenlik vardır. Toplumcu ve gerçekçidir. Serbest şiirler yazmıştır.Şiir: ADAMIN BİRİ, ATATÜRK KURTULUŞ SAVAŞINDA, YEŞEREN OTLAR, SÜT, TÜRK MAVİSİ, SIKINTI VE UMUT, YANGIN, GÜZ TÜRKÜLERİ, YURDUM, ZERDALİ AĞACI, KAMYONLAR KAVUN TAŞIR, BİZ BİLİRİZ BİZİM İŞLERİMİZİ, HERKESİN BİR DERDİ VAR, EKİNİN GÖZYAŞLARIAnı: SEVDA DOLU YOLCULUK Nesir: ŞİİR HER ZAMAN (şiir görüşü)4. SABAHATTİN KUDRET AKSAL (1920-1993):Şiir ve öyküleriyle tanınır. Biçimi oldukça önemser. Garipçilerden etkilendiği ilk şiirlerinden sonra, insanın evrendeki yerini, değerini aramaya çabaladığı felsefi düşünceleri içinde barındıran bir şiire yönelmiştir.Öykü: GAZOZ AĞACI, YARALI HAYVAN Şiir: ŞARKILI KAHVE, GÜN IŞIĞI, DURU GÖK, EŞİK5. NECATİ CUMALI(1921-2001):Sevgi, sevinç, özlem gibi bireysel konular ve çağının toplumsal sorunlarını birlikte ele almıştır. Eserlerinde Ege insanlarını anlatmıştır. Şiirlerini bir süre Garip şiirinin etkisinde serbest yazmış ancak duygu yoğunluğuna önem verme yönünden onlardan ayrılmıştır. Şiirleri: KIZILÇULLU YOLU, HARBE GİDENİN ŞARKILARI, MAYIS AYI NOTLARI, GÜZEL AYDINLIK, DENİZİN İLK YÜKSELİŞİ, İMBATLA GELEN, YAĞMURLU DENİZ, BAŞAKLAR GEBE, CEYLÂN AĞIDI, AÇ GÜNEŞ, BOZKIRDA BİR ATLI, YARASIN BEYLER, TUFANDAN ÖNCE, KISMETİ KAPALI GENÇLİK, GÜNEŞ ÇİZGİSİ…Öyküleri: AY BÜYÜRKEN UYUYAMAM, YALNIZ KADIN, DEĞİŞİK GÖZLE, SUSUZ YAZ, MAKEDONYA 1900, KENTE İNEN KAPLANLAR, DİLÂ HANIM, YAKUBUN KOYUNLARI, AYLI BIÇAK Romanları: TÜTÜN ZAMANI, YAĞMURLAR VE TOPRAKLAR, ACI TÜTÜN, AŞK DA GEZER, VİRAN DAĞLAR…Tiyatroları: MİNE, NALINLAR, DERYA GÜLÜ, BOŞ BEŞİK, EZİK OTLAR, VUR EMRİ, SUSUZ YAZ, TEHLİKELİ GÜVERCİN, YENİ ÇIKAN ŞARKILAR, MASALAR, KAYNANA CİĞERİ, AŞK DUVARI, YARALI GEYİK… Deneme: NİÇİN AŞK, SENİN İÇİN EY DEMOKRASİ, ETİLER MEKTUPLARIİnceleme: MUZAFFER TAYYİP USLU Günce: YEŞİL BİR AT SIRTINDA6. ÖZDEMİR ASAF (1923-1981): Asıl adı Halit Özdemir Arun'dur. Gazetelerde çalışmış ve çeviriler yapmıştır. 1951 yılında Sanat Basımevini kurmuş ve kitaplarını Yuvarlak Masa Yayınları adı altında yayımlamıştır.İnsan-toplum ilişkilerini tema edinerek düşündürücü bir şiir dünyası kurmuştur. Duygu ve düşünce yoğunluğuyla birlikte alay ve taşlama şiirine egemen olan ögelerdir. Son dönem şiirlerinde umutsuzluk teması yoğunlaşır.

111

Page 112: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Şiirleri: DÜNYA KAÇTI GÖZÜME, BİR KAPI ÖNÜNDE, YUMUŞAKLIKLAR DEĞİL, NASILSIN, ÇİÇEKLERİ YEMEYİN, BEN DEĞİLDİM, ÇİÇEK SENFONİSİ, YALNIZLIĞA ÖVGÜ…*Öykü, deneme ve çeviri çalışmaları da var. 7. BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU(1913-1975):Ressam, şair ve yazardır. Halk kaynağından beslenen bir anlayışa sahiptir.Şiir: KARA DUT, YARADANA MEKTUPLAR, DOL KARABAKIR DOL, MERHABA YEŞİL, TUZ, BİGÜZELNesir: TEZEK, DELİFİŞEK, RESME BAŞLARKEN… Gezi: CANIM ANADOLU

MAVİCİLER(MAVİ AKIMI):1950’den sonra Garip Akımı’na tepki olarak ortaya çıkar. Şiirin bütünüyle açık olamayacağını, anlam kapalılığının şiiri düzyazıdan ayıran önemli bir faktör olduğunu söylemişler.*Şiirin basit olamayacağını, zengin benzetmeli, içli, derin olması gerektiğini savunmuşlar.*Anlayışları: “Fikir ve sanat, sosyal bir sınıfın veya grubun bayrağı olamaz.”*Hürriyetin ve barışın rengi olan Mavi adlı bir dergi çıkarmışlar. *Dergi 1952-1954 arası 24 sayı çıkar. 1954 sonrası “Son Mavi” adıyla 8 sayı çıkmıştır.*1954 sonrası Hisarcılarla da çatışmışlar. Temsilcileri: ATTİLA İLHAN, FERİT EDGÜ, AHMET OKTAY, BUMİN GAFFAR ÇITANAK, ORHAN ÇUBUKÇU… ATTİLA İLHAN(1925-2005): Şair, romancı, denemeci, gazeteci ve eleştirmendir. Entelektüel çalışmalarıyla edebiyat ve düşünce dünyamıza önemli katkıları olmuştur. *Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Yarışması’nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle pek çok ünlü şairi geride bırakarak üçüncülük ödülünü alır. *Garip ve İkinci Yeni akımlarına karşıdır.*Şiirlerinde noktalama ve büyük harf kullanmamıştır.*Batı, halk ve divan şiirini toplumcu şiirle sentezleyerek özgün bir anlatım oluşturmuştur. *Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür senaryosunu yazdığı dizilerdir.Müzik Albümleri: AN GELİR / KENDİ SESİNDEN ŞİİRLERİ, BEN SANA MECBURUMŞiir Kitapları: DUVAR, SİSLER BULVARI, YAĞMUR KAÇAĞI, BEN SANA MECBURUM, BELA ÇİÇEĞİ, YASAK SEVİŞMEK, TUTUKLUNUN GÜNLÜĞÜ, BÖYLE BİR SEVMEK, ELDE VAR HÜZÜN, KORKUNUN KRALLIĞI, AYRILIK SEVDAYA DÂHİL, KİMİ SEVSEM SENSİN Romanları: SOKAKTAKİ ADAM, ZENCİLER BİRBİRİNE BENZEMEZ, KURTLAR SOFRASI, AYNANIN İÇİNDEKİLER SERİSİ, BIÇAĞIN UCU, SIRTLAN PAYI, YARAYA TUZ BASMAK, DERSAADET'TE SABAH EZANLARI, O KARANLIKTA BİZ, ALLAH'IN SÜNGÜLERİ: REİS PAŞA, GAZİ PAŞA, FENA HÂLDE LEMAN, HACO HANIM VAY, O SARIŞIN KURT Öykü: YENGECİN KISKACI Deneme-Anı: ABBAS YOLCU, YANLIŞ KADINLAR YANLIŞ ERKEKLERAnılar: HANGİ SOL, HANGİ BATI, HANGİ SAĞ, HANGİ ATATÜRK, HANGİ EDEBİYAT, HANGİ LAİKLİK, HANGİ KÜRESELLEŞME Cumhuriyet Söyleşileri: BİR SAP KIRMIZI KARANFİL, UFKUN ARKASINI GÖREBİLMEK, SULTAN GALİYEF – AVRASYA’DA DOLAŞAN HAYALET, DÖNEK BEREKETİ; “YILDIZ, HİLAL VE KALPAK”

1960 SONRASI MİSTİK DUYARLIKLA ESER VEREN SANATÇILAR1. CAHİT ZARİFOĞLU (1940-1987): İlk şiirlerinde İkinci Yeni Akımı’nın etkileri görülür. Madde-ruh çatışması, “Batı diktasına karşı Doğu protestosu” temalarını işledi.İlk şiir kitabı “İŞARET ÇOCUKLARI” 1967’de yayımlandı. Şiirlerinde dinsel inançları çerçevesinde ele aldığı Anadolu insanlarının acı, umut ve sevgilerini yansıttı.Son şiirlerinde ise İslamcı düşüncedeki insan sevgisi, toplumsal mutluluk anlayışını işledi. Yer yer gerçeküstü ögeler ve eski şiir kalıplarını uyguladı. Eserleri:Şiir: İŞARET ÇOCUKLARI, YEDİ GÜZEL ADAM, MENZİLLER, KORKU VE YAKARIŞHikâye: İNSANLAR

112

Page 113: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Çocuk Hikâyeleri: SERÇEKUŞ, KATIRASLAN, AĞAÇKAKANLAR, YÜREK DEDE İLE PADİŞAH, KÜÇÜK ŞEHZADE, MOTORLU KUŞ, KUŞLARIN DİLİÇocuk Şiirleri: GÜLÜCÜK, AĞAÇOKUL (ÇOCUKLARA AFGANİSTAN ŞİİRLERİ)Roman: SAVAŞ RİTİMLERİ, ANAGünlük: YAŞAMAKDeneme: BİR DEĞİRMENDİR BU DÜNYA, ZENGİN HAYALLER PEŞİNDETiyatro: SÜTÇÜ İMAM2. ERDEM BAYAZIT (1939-2008): Tok, kavgacı, destana yatkın bir üslupta söylenmiş olan şiirlerinde ayrıca ince duyarlılıklar işlenmiştir. İslâmî ton bir “leit-motif (sıkça işlenen tema)” hâlinde bütün şiirlerine yayılmıştır.Şiirleri Açı (K. Maraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklâl, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yedi İklim dergilerinde yayımlanmıştır.Şiir: SEBEB EY, RİSALELER, ŞİİRLERGezi: İPEK YOLUNDAN AFGANİSTAN’A3. HİLMİ YAVUZ (1936): Başlangıçta daha çok İkinci Yeni Akımı’nın etkisinde imgeci şiirler yazdı. Sonraki yıllarda gelenekçilikle çağdaş bir bakışı kaynaştıran, biçim ve özün dengelendiği bir düzey sergiledi. İslam mistisizmi, özellikle de tasavvuftan yararlanarak kendine özgü bir sözcük dağarcığı geliştirdi. Şiir: HÜZÜN Kİ EN ÇOK YAKIŞANDIR BİZE, AKŞAM ŞİİRLERİ, YOLCULUK ŞİİRLERİ, BAKIŞ KUŞU, BEDREDDİN ÜZERİNE ŞİİRLER, DOĞU ŞİİRLERİ, YAZ ŞİİRLERİ, GİZEMLİ ŞİİRLER, ZAMAN ŞİİRLERİ, SÖYLEN ŞİİRLERİ, AYNA ŞİİRLERİ, GÜLÜN USTASI YOKTUR, ERGUVAN ŞİİRLER, ÇÖL ŞİİRLERİ, HURUFİ ŞİİRLER, BÜYÜ’SÜN YAZVI. İKİNCİ YENİ ŞİİR AKIMI:*1950’den sonra Garip Akımı’na tepkiyle doğmuştur. Görüşleri:*İmgeye (hayale) kapıları yeniden ve sonsuza dek açmak*Edebî sanatlara özgürlük tanımak*Basitlik, sıradanlık ve sadelikten ayrılmak*Konuşma diline sırt çevirmek*Halk kültüründen uzaklaşmak ve folklordan kopmak*Nükte, tekerleme ve şaşırtmadan kaçınmak*Şiiri akıldan ve anlamdan uzaklaştırmak (Anlamsızlığın Şiiri)*Duyguya ve çağrışıma yaslanmak*Konuyu, hikâyeyi, olayı terk etmek*Aydınlara seslenmek TEMSİLCİLERİ: E-C-E S-Ü-T İçEce Ayhan, Cemal Süreya, Edip Cansever, Sezai Karakoç, Ülkü Tamer, Turgut Uyar, İlhan Berk1. ECE AYHAN(1931-2002): Anlaşılması güç şiirler yazmıştır. İkinci Yeni’nin en çok tartışmaya yol açan şairidir. Dünyaya karanlık bir bakış açısı vardır.Şiirleri: KINAR HANIM'IN DENİZLERİ, BAKIŞSIZ BİR KEDİ KARA, ORTODOKSLUKLAR, DEVLET VE TABİAT, YORT SAVUL, ZAMBAKLI PADİŞAH, ÇOK ESKİ ADIYLADIR, SİVİL ŞİİRLER, SON ŞİİRLER2. CEMAL SÜREYA(1931-1990): İkinci Yeni Hareketi’nin önde gelen şair ve kuramcılarındandır. Anlamsızlığı savunmuştur. *Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimi ile duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir.Şiir: ÜVERCİNKA, GÖÇEBE, BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ, SEVDA SÖZLERİ, SICAK NAL VE GÜZ BİTİĞİDüzyazı: AYDINLIK YAZILARI / PAÇAL, PAPİRÜS’TEN BAŞYAZILAR, GÜVERCİN CURNATASI…Deneme: ŞAPKAM DOLU ÇİÇEKLE, GÜNÜBİRLİK, 99 YÜZ, 999. GÜN / ÜSTÜ KALSIN, FOLKLOR ŞİİRE DÜŞMAN…Antoloji: MÜLKİYELİ ŞAİRLER VE 100 AŞK ŞİİRİ 3. EDİP CANSEVER(1928-1986):II. Yeni’nin en çok ve en uzun süre şiir yazan şairidir. Şiirlerinin yorumlanması güçtür.

113

Page 114: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan bir şiire yöneldi. *Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce ögesini göz ardı etmedi. *Yapıtlarına tutarlı bir bütünlük kazandırdı.Şiirleri: YERÇEKİMLİ KARANFİL, İKİNDİ ÜSTÜ, UMUTSUZLAR PARKI, ŞAİRİN SEYİR DEFTERİ, DİRLİK DÜZENLİK, TRAGEDYALAR, ÇAĞRILMAYAN YAKUP, NERDE ANTİGONE… Düzyazı: GÜL DÖNÜYOR AVUCUMDA, ŞİİRİ ŞİİRLE ÖLÇMEK…4. SEZAİ KARAKOÇ(1933): İlk şiirlerini İkinci Yeni tarzında yazmış, sonra kendi tarzını oluşturmuştur. Mistisizme ve içselliğe önem vermiştir. Şiirlerinin sağlam bir metafizik zemini vardır. DİRİLİŞ adlı bir dergi çıkarmıştır.Şiirleri: LEYLA İLE MECNUN, MAĞARA, IŞIK, MONA ROSA, HIZIR’LA KIRK SAAT, KÖRFEZ, ŞAHDAMAR, GÜL MUŞTUSU…İnceleme: YUNUS EMRE, MEHMET AKİF, MEVLANA…*Öykü ve denemeleri de vardır. 5. ÜLKÜ TAMER(1937):Şair, oyuncu ve çevirmendir.*Kendine özgü bir imge dünyası ve süssüz, sade söyleyişi vardır. Şiirleri: SOĞUK OTLARIN ALTINDA, GÖK ONLARI YANILTMAZ, EZRA İLE GARY, VİRGÜLÜN BAŞINDAN GEÇENLER, İÇİME ÇEKTİĞİM HAVA DEĞİL GÖKYÜZÜDÜR, YANARDAĞIN ÜSTÜNDEKİ KUŞÖykü: ALLEBEN ÖYKÜLERİ6. TURGUT UYAR(1927-1985): Önceleri bireysel konularda şiirler yazar, sonraları büyük kent yaşamının karmaşa ve sıkıntılarını içeren şiirler yazar.*Şiirle düzyazı arasındaki ayrımı ortadan kaldırmıştır.Şiirleri: ARZ-I HÂL, DÜNYANIN EN GÜZEL ARABİSTANI, TÜRKİYE’M TÜTÜNLER ISLAK, HER PAZARTESİ TOPLANDILAR, TOPLU ŞİİRLER, KAYAYI DELEN İNCİR, DÜN YOK MU, BÜYÜK SAAT…İnceleme: BİR ŞİİRDEN Çeviri: LUKRETİUS - EVRENİN YAPISI (Tomris Uyar'la birlikte)7. İLHAN BERK(1918-2008): İkinci Yeni’nin en güçlü savunucularındandır.*Eserlerinde cinsellik ve tarih ana temalar olarak belirmiştir.Arthur Rimbaud’un şiirlerini çevirmiştir.Şiirleri: GÜNEŞİ YAKANLARIN SELAMI, GÜNAYDIN YERYÜZÜ, TÜRKİYE ŞARKISI, ÇOK YAŞASIN SAYILAR, GALİLE DENİZİ, ŞENLİKNAME, ŞEYLER KİTABI EV…

VII. İKİNCİ YENİ SONRASI TOPLUMCU ŞİİR(1960-1980)1960 kuşağı şairleri, 1961 anayasasının sağladığı özgürlükle birlikte, Nazım Hikmet’in kitaplarının yayımlanmasının serbestleştiği, siyasal ve güncel dergilerin yoğun olarak okunduğu ve gündemi belirlediği bir ortamın etkisindedirler.“Yeni Gerçek”, “And”, “Halkın Dostları”, “Militan” gibi dergiler etrafında toplanan şairler, şiir anlayışlarını ve ideolojilerini bu dergilerde açıklamaya çalışmışlardır.Marksist felsefeyi benimseyen toplumcu gerçekçi şairler, daha çok sosyal ve güncel politikayı konu edinmişler, halkın ve işçi sınıfının sorunlarını politik bir bakışla ortaya koymaya çalışan şiirler yazmışlardır.Önemli temsilcileri Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Süreyya Berfe, Özkan Mert, Refik Durbaş ve Nihat Behram’dır.

İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirin Özellikleri: Umut ve yarına inanç, direnme

ve isyan konuları şiire hâkimdir. Şairler, toplumun sözcüleri gibi şiirler yazmışlardır.İkinci Yeni Şiiri, kapalı bir özellik gösterirken İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir açık anlatımıyla dikkat çeker. Biçimden çok içeriğe önem vermişler, toplumsal mesajları etkili kılmak için slogan üslubundan yararlanmışlardır.

114

Page 115: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiiri savunan şairlerde 1940 toplumcuları ve Nazım Hikmet, Namık Kemal, Tevfik Fikret ve Mehmet Akif gibi şairler arasında şiire toplumsal bir işlev yükleme bakımından ortaklık vardır.

İKİNCİ YENİ SONRASI TOPLUMCU ŞİİRİN ÖNEMLİ ŞAİRLERİ1. ATAOL BEHRAMOĞLU (1942): Şair, çevirmen ve yazardır. Önceleri Orhan Veli, Attila İlhan ve İkinci Yeni etkisindedir.*İkinci Yeni etkisini taşıyan ilk dönem şiirlerinden sonra, 1970’li yıllarda işçi sınıfının, siyasal mücadele içerisinde bulunan insanların sıkıntılarını, duygularını ve umutlarını anlatmıştır. İsmet Özel’le “Halkın Dostları”, Nihat Behram’la “Militan” dergilerini çıkarmış ve bu dergilerin yöneticiliğini yapmıştır.* “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” şiiriyle geniş kesimler tarafından sevilmiştir.*Şiirlerini günlük konuşma diliyle, yalın ve açık bir anlatımla yazmıştır. Şiir: BİR ERMENİ GENERAL, BİR GÜN MUTLAKA, KIZIMA MEKTUPLAR, SEVGİLİMSİN, TÜRKİYE ÜZGÜN YURDUM, YOLCULUK ÖZLEM CESARET VE KAVGA ŞİİRLERİ, KUŞATMADA, MUSTAFA SUPHİ DESTANI, DÖRTLÜKLER, NE YAĞMUR… NE ŞİİRLER…Düzyazı: YAŞAYAN BİR ŞİİR, ŞİİRİN DİLİ-ANADİLİ, KARDEŞ TÜRKÜLERİ…Anı: AZİZ NESİN’Lİ FOTOĞRAFLAR Oyun: LOZANGezi: BAŞKA GÖKLER ALTINDA Antoloji: BÜYÜK TÜRK ŞİİRİ ANTOLOJİSİ 2. İSMET ÖZEL (1944):İkinci Yeni esintisiyle başlayan şiir serüveninde, 1960 ve1970’li yıllarda, toplumcu şiirin unutulmaz şiirlerini yazmıştır. Yabancılaşma, başkaldırı, bunaltı ve özgürlük konularını işlemiş; modern şiirin İkinci Yeni ile elde ettiği kazanımlara yeni bir açılım getirmiştir.*1974’ten sonra İslami, mistik bir yöneliş içinde olmuştur.Şiir: GECELEYİN BİR KOŞU, EVET İSYAN, ERBAİN, CİNAYETLER KİTABI, CELLÂDIMA GÜLÜMSERKEN, BİR YUSUF MASALI… Deneme: ÜÇ MESELE, ZOR ZAMANDA KONUŞMAK, BAKANLAR VE GÖRENLER… Çeviri: SİYASİ FELSEFENİN BÜYÜK DÜŞÜNÜRLERİ, GARİPLERİN KİTABI, BİLİM KUTSAL BİR İNEKTİR3. SÜREYYA BERFE (1943): İlk şiirlerinde İkinci Yeni şiir akımının izleri görülür.1966’dan sonra halk geleneğinden beslenen yeni bir şiir dili kurmanın olanaklarını aramış, toplumsal ve halkçı bir yönelim gösteren şiirler yazmıştır.Şiir: GÜN OLA, SAVRULAN, HAYAT İLE ŞİİR, UFKUN DIŞINDA, NABİGA…4. HASAN HÜSEYİN (KORKMAZGİL/1927-1984):Siyasi eylemleri gerekçesiyle öğretmenlikten atıldı, tutuklandı, hüküm giydi. Kızılırmak kitabı nedeniyle hakkında 142. maddeden dava açıldı, yargılandı, aklandı.*İlk şiiri 1959’da Dost dergisinde çıktı. Bu yıllarda mizahi hikâyeleri de yayımlandı. Şiirleri: KAVEL, TEMMUZ BİLDİRİSİ, KIZILIRMAK, KIZILKUĞU, ACIYI BAL EYLEDİK, KELEPÇENİN KARASINDA BİR AK GÜVERCİN, KOÇERO VATAN ŞAİRİ, HAZİRAN'DA ÖLMEK ZOR, FİLİZKIRAN FIRTINASI, ACILARA TUTUNMAK, IŞIKLARLA OYNAMAYIN, TOHUMLAR TUZ İÇİNDE, KANDAN KINA YAKILMAZ5. ÖZKAN MERT(1944):1970’li yıllarda “Kuracağız Her Şeyi Yeniden” adlı şiir kitabı yüzünden hapse düştü. 1970’te Ant dergisinde Ataol Behramoğlu, İsmet Özel ve Süreyya Berfe’nin başlattığı çıkış hareketine katıldı. Toplumcu gerçekçi şairler arasında yer aldı. Şiirleri: KIRLANGIÇLAR KIRLANGIÇLAR, BİR DÜNYALININ NOTLARI, SÜRGÜN ŞARKILARI…6. TALİP APAYDIN(1926):Edebiyata şiirle başlayan Apaydın daha sonra öykü ve romana yöneldi. İlk şiirleri ve öyküleri Köy Enstitüsü Dergisi’nde yayımlandı.* İlk romanı SARI TRAKTÖR ile tarımda makineleşme konusuna bir umut olarak yaklaştı.Romanları: TOZ DUMAN İÇİNDE, YARBÜKÜ, TÜTÜN YORGUNU, TOPRAĞA BASINCA…Şiir: SUSUZLUK

115

Page 116: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

7. MEHMET BAŞARAN(1926):1960’lı yıllarda güçlenen Köy Edebiyatı hareketinin şiirdeki önde gelen temsilcilerinden biridir. İlk şiiri Köy Enstitüleri Dergisi’nde yer almıştır.Şiir: AHLAT AĞACI, KARŞILAMA, NİSAN HATIRASI, PİR SULTAN ÖLÜR DİRİLİR, GÖK EKİN…8. NİHAT BEHRAM (1946): Gazeteci, şair ve yazardır. Ataol Behramoğlu’nun kardeşidir.Şiir: HAYATIMIZ ÜSTÜNE ŞİİRLER, IRMAK BOYLARINDA, TURAÇ SESLERİNDERoman: GURBET, KIZ ALİ, LANETLİ ÖMRÜN KIRLANGIÇLARIÇocuk Kitapları: KUYRUĞU ZİLLİ TİLKİ, GÖĞSÜ KINALI SERÇEAnı: DARAĞACINDA ÜÇ FİDAN, SER VERİP SIR VERMEYEN BİR YİĞİT 9. REFİK DURBAŞ (1944): İkinci Yeni esintisiyle şiire başlar, sonra toplumcu bir çizgiye ulaşır. Çarşıların, işçi kızların, pazar yerlerinin, çay evlerinin dünyasını yansıtan bir sanatçıdır. Şiir: KUŞ TUFANI, İSTANBUL HATIRASI, DÜŞLER ŞAİRİ, NEREYE UÇAR GÖKYÜZÜ? …Deneme: YAZILMAZ BİR İSTANBUL, YASEMİN VE MARTI, İKİ SEVDA ARASINDA BİR KARA SEVDAİnceleme: ŞAİR CEZAEVİ KAPISINDA, GALATA KÖPRÜSÜ… Antoloji: TÜRK YAZININDA CEZAEVİ ŞİİRLERİ, ÖYKÜLERLE İSTANBUL…Röportaj: TEKRAR DEĞİŞTİRİN 10. AHMET TELLİ (1946): 1960 sonrası toplumcu gerçekçi şiirimizin ikinci kuşağında yer alan özgün bir şairdir. İsmet Özel'den sözcük seçimi ve ses tonu bakımından etkilendi. Romantik ve başkaldırıcı şiiriyle bir yandan da Attila İlhan’a yakın durduğu söylenebilir.Şiir: YANGIN YILLARI, HÜZNÜN İSYAN OLUR, SAKLI KALAN, SU ÇÜRÜDÜ, DÖVÜŞEN ANLATSIN…VIII. TOPLUMSAL GERÇEKÇİLER1950’den sonra bazı hikâye ve roman yazarları halka yönelmiş, özellikle köyü ve köylü sorunlarını anlatmışlardır. *Eserlerini gözleme dayalı bir gerçekçilikle yazmışlardır.*Konularını sosyalist dünya görüşünden hareketle işlemişlerdir. *Konuşma dilini(yöresel ağızları) kullanmış, güçlü betimlemeler yapmışlardır.Romanda Temsilcileri: YAŞAR KEMAL, ORHAN KEMAL, KEMAL TAHİR, SABAHATTİN ALİ, FAKİR BAYKURT, SAMİM KOCAGÖZ, SADRİ ETEM ERTEM, KEMAL ÖZER, AZİZ NESİN, ABBAS SAYAR… Şiirde Temsilcileri: NAZIM HİKMET, RIFAT ILGAZ, CEYHUN ATIF KANSU, ENVER GÖKÇE, A.KADİR, ŞÜKRAN KURDAKUL, AHMET ARİF, H. İZZETTİN DİNAMO, ARİF DAMAR, CAHİT IRGAT, FAİK BAYSAL, ERCÜMENT BEHZAT LAV 1. YAŞAR KEMAL [GÖĞCELİ(1923-2015) ]: Çukurova’yı, Torosları ve Çukurova insanının acı yaşamını çarpıcı şekilde dile getirmiştir. *Yapıtlarının kahramanları köy ve kasaba insanlarıdır. Romanları: TENEKE, BEYAZ MENDİL, İNCE MEMED, NAMUS DÜŞMANI, ALA GEYİK, ÖLÜM TARLASI, YILANI ÖLDÜRSELER, ORTADİREK, DEMİRCİLER ÇARŞISI CİNAYETİ, YER DEMİR GÖK BAKIR, ÖLMEZ OTU, YUSUFÇUK YUSUF, AL GÖZÜM SEYREYLE SALİH, KUŞLAR DA GİTTİ, DENİZ KÜSTÜ, HÜYÜKTEKİ NAR AĞACI, TEK KANATLI BİR KUŞDestansı Romanları: ÜÇ ANADOLU EFSANESİ, AĞRI DAĞI EFSANESİ, ÇAKIRCALI EFEÖykü: SARI SICAK Röportaj: YANAN ORMANLARDA ELLİ GÜN, ÇUKUROVA YANA YANA, PERİ BACALARI, BİR BULUT KAYNIYOR, ALLAHIN ASKERLERİFıkra-Deneme: TAŞ ÇATLASA, BALDAKİ TUZ, AĞACIN ÇÜRÜĞÜ Derleme: AĞITLAR 2. ORHAN KEMAL (1914-1970):Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. Romancı ve oyun yazarıdır. 1940’ta Bursa Cezaevinde tanıştığı Nazım Hikmet’in toplumcu görüşlerinden etkilendi; kendisinden Fransızca, felsefe ve siyaset dersleri aldı. *Orhan Kemal’i şiir yerine roman ve öykü yazmaya teşvik eden de Nazım Hikmet oldu.*Kahramanlarını sömürülen yoksul insanlardan almıştır.Öykü: EKMEK KAVGASI, SARHOŞLAR, ÇAMAŞIRCININ KIZI, 72. KOĞUŞ, GREV, ARKA SOKAK, KARDEŞ PAYI, BABİL KULESİ, MAHALLE KAVGASI, ÖNCE EKMEK, KÜÇÜKLER VE BÜYÜKLER…Roman: BABA EVİ, AVARE YILLAR, MURTAZA, CEMİLE, BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE, GÂVURUN KIZI, EL KIZI, HANIMIN ÇİFTLİĞİ, ESKİCİ VE OĞULLARI, GURBET KUŞLARI, YALANCI

116

Page 117: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

DÜNYA, ARKADAŞ ISLIKLARI, SOKAKLARDAN BİR KIZ, ÜÇ KÂĞITÇI, KÖTÜ YOL…Oyun: İSPİNOZLAR, 72. KOĞUŞ Anı: NAZIM HİKMET’LE ÜÇ BUÇUK YILİnceleme: SENARYO TEKNİĞİ VE SENARYOCULUĞUMUZLA İLGİLİ NOTLAR… 3. KEMAL TAHİR (1910-1973): Sanata şiirle başlamıştır. Köy edebiyatımızın en ünlü romancısıdır. Töreleri, köy gerçeklerini ve yerli yaşamı başarıyla anlatmıştır. *Konularını cezaevi anılarından, Kurtuluş Savaşı’ndan, Osmanlı tarihinden ve eşkıya öykülerinden alan romanlar yazmıştır.Romanları: DEVLET ANA, YORGUN SAVAŞÇI, ESİR ŞEHRİN İNSANLARI, ESİR ŞEHRİN MAHPUSU, HÜR ŞEHRİN İNSANLARI, YOL AYRIMI, RAHMET YOLLARI KESTİ, SAĞIRDERE, KÖYÜN KAMBURU, KURT KANUNU, BÜYÜK MAL, KARILAR KOĞUŞU, KELLECİ MEMET, BOZKIRDAKİ ÇİÇEK…Öykü: GÖL İNSANLARI4. SABAHATTİN ALİ (1907-1948): Anadolu insanına gerçekçi yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile getirmiş; aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirmiştir.Öykü: DEĞİRMEN, KAĞNI, SES, YENİ DÜNYA, SIRÇA KÖŞKRoman: KUYUCAKLI YUSUF, KÜRK MANTOLU MADONNA, İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN…Şiir: DAĞLAR VE RÜZGÂR, KURBAĞALARIN SERENADI 5. FAKİR BAYKURT (1929-1999):Toplumcu gerçekçi bir sanatçıdır. Romanlarında köy yaşamını anlatmıştır. Çocuk kitapları ve eğitim yazıları vardır.Roman: YILANLARIN ÖCÜ, IRAZCANIN DİRLİĞİ, ONUNCU KÖY, YÜKSEK FIRINLAR, YARIM EKMEK Öyküleri: ÇİLLİ, EFENDİLİK SAVAŞI,KARIN AĞRISI, CÜCE MUHAMMET, ANADOLU GARAJI, ON BİNLERCE KAĞNI,CAN PARASI,DİKENLİ TEL …Şiir: BİR UZUN YOL, DOSTLUĞA AKAN ŞİİRLER 6. SAMİM KOCAGÖZ (1916-1993): Toplumcu-gerçekçi bir sanatçıdır. Roman: KALPAKLILAR, DOLUDİZGİN, İKİNCİ DÜNYA, YILAN HİKÂYESİ, BİR ŞEHRİN İKİ KAPISI, BİR KARIŞ TOPRAKÖykü: TELLİ DUVAK, SIĞINAK, SAM AMCA, CİHAN ŞOFÖRÜ, AHMET’İN KUZULARI…*Deneme, günlük, gezi yazısı da yazmıştır.7. SADRİ ETEM ERTEM(1898-1943): Toplumcu-gerçekçi edebiyatın ilk sanatçılarındandır. Roman ve öyküleriyle tanınır.Roman: ÇIKRIKLAR DURUNCA, DÜŞKÜNLER, YOL ARKADAŞLARIHikâyeleri: SİLİNDİR ŞAPKA GİYEN KÖYLÜ, BACAYI İNDİR BACAYI KALDIR, BAY VİRGÜL, BİR ŞEHRİN RUHU Gezi-Anı: SOVYET RUSYA HATIRALARIM8. KEMAL ÖZER (1935-2009): İlk dönemlerinde İkinci Yeni Hareketi içinde yer almış, bunu ilk üç şiir kitabına yansıtmıştır. Daha sonra Toplumcu Gerçekçi bir çizgiye kaymış. Toplumcu gerçekçi eğilimi 1970-1980 yılları arasında yayımlanan 4 eserine hâkim olmuştur. Bu kitapları izleyen şiirlerinde yeni boyut ve ilgi alanlarına açılım arzusu gözlenir. 1983’te yayımlanan Araya Giren Görüntüler’de 12 Eylül dönemine ilişkin tanıklığını sergiledi. 1995’te basılan Oğulları Öldürülen Analar ile bir başka toplumsal soruna, kayıp annelerinin sesine aracılık etti. Şiir: GÜL YORDAMI, TUTSAK KAN, ÖLÜ BİR YAZ, KAVGANIN YÜREĞİ, ARAYA GİREN GÖRÜNTÜLER, SINIRLAMIYOR BENİ SEVDA, OĞULLARI ÖLDÜRÜLEN ANALARDeneme: UMUT YEDİ CANLIDIR, ACI ŞÖLEN, ŞİİRİ SORGULAYAN YAZILAR…Gezi: GÜLDEKİ ŞAFAK, DÜŞMANI KARDEŞ YAPMAK*Öykü, anı, günlük, şiir çevirileri, çocuk kitapları, söyleşi, ansiklopedi türlerinde de eserleri vardır.10. AZİZ NESİN (1915-1995): Mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok eseri olan ünlü mizah yazarımızdır.* Sabahattin Ali’yle MARKO PAŞA, MALUM PAŞA, ALİBABA, MERHUM PAŞA mizah dergilerini çıkarmıştır.*Tek başına da ZÜBÜK adlı mizah dergisini çıkarmıştır.Şiir: SONDAN BAŞA, HOŞÇAKALIN, SEVGİYE ON ÖLÜME BEŞ KALA…

117

Page 118: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Öyküleri: NAZİK ALET, BAY DÜDÜK, GIDIGIDI, YEDEK PARÇA, FİL HAMDİ, NAMUS GAZI, ÖLMÜŞ EŞEK, DAMDA DELİ VAR, DELİLER BOŞANDI, AH BİZ EŞEKLER, NAH KALKINIRSIN, AFERİN, İNSANLAR UYANIYOR… Romanları: ZÜBÜK, ERKEK SABAHAT, TATLI BETÜŞ, ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HARİKA, GOL KRALI, YAŞAR NE YAŞAR NE YAŞAMAZ…Oyunları: BİRAZ GELİR MİSİN, FIRÇALARIN SAVAŞI, TOROS CANAVARI, HAKKIMI VER HAKKI, ÇİÇU, HADİ ÖLDÜRSENE CANİKOM…Anı: BİR SÜRGÜNÜN HATIRALARI Taşlama: AZİZNAME Gezi: DÜNYA KAZAN BEN KEPÇE* Fıkralar ve masallar da yazmıştır.11. ABBAS SAYAR (1923-1999): Köy edebiyatında önemli bir yeri vardır. YILKI ATI romanıyla adını duyurmuştur.Şiir: BOLLUĞA TAKILAN SESRoman: YILKI ATI, ÇELO, CAN ŞENLİĞİ, DİK BAYIR, TARLABAŞI, SALKIM SAÇAK, ANILARDA YUMAK YUMAK Öykü: YORGANIMI SIKI SAR12. HALİKARNAS BALIKÇISI [CEVAT ŞAKiR KABAAĞAÇLI(1886-1973) ]: Eserlerinde Ege Denizi’ni, Ege kıyılarında geçen olayları, açık deniz balıkçılarının yaşamlarını ve deniz sevgisini anlatmıştır. Roman: AGANTA BURİNA BURİNATA, ÖTELERİN ÇOCUĞU, DENİZ GURBETÇİLERİ, ULUÇ ALİ REİS, TURGUT REİS, BULAMAÇ…Öykü: MERHABA AKDENİZ, EGE’NİN DİBİ, YAŞASIN DENİZ, DALGIÇLAR, EGE KIYILARINDAN, GÜLEN ADA, EGE’DEN DENİZE BIRAKILMIŞ BİR ÇİÇEK, PARMAK DAMGASI…Anı: MAVİ SÜRGÜN (otobiyografik eser)Deneme- İnceleme: ANADOLU EFSANELERİ, ANADOLU TANRILARI, HEY KOCA KURT, DÜŞÜN YAZILARI…Çocuk kitapları: İMBAT SERİNLİĞİ, YOL VER DENİZ, DENİZİN ÇAĞRISI 13. MUZAFFER İZGÜ (1933): Güldürürken düşündürmeyi de amaçlayan bir yazardır. İlk mizah yazıları Akbaba’da yayımlanmıştır. Oyun ve skeçleriyle ün yapmıştır.Öykü: DELİYE HER GÜN BAYRAM, BANDO TAKIMI, DONUMDAKİ PARA, DEVLET BABANIN TONTON ÇOÇUĞU, SEN KİM HOVARDALIK KİM, DEMOKRASİMİZ KAÇ PARA EDER, ANNEANNEM SERİSİ… Roman: GECEKONDU, İLYAS EFENDİ, HALO DAYIOyun: İNSANİYETTİN, KARA DÜZEN, REÇETESİ PEÇETE, UTANMIYORUM ÜŞÜYORUMÇocuk Kitapları: BÜLBÜL DÜDÜK(çocuk romanı), EKMEK PARASI, ÇİZMELİ OSMAN, AL YANAKLI HASAN, PAZAR KUŞLARI, UÇTU UÇTU ALİ UÇTU…14.ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR (1897-1976):Ülkenin kurtuluşu ve ilerlemesi idealinde olan bir yazardır.Biyografik Roman: TEK ADAM(Atatürk’ü anlatır), İKİNCİ ADAM ( İsmet İnönü’yü anlatır) , MENDERES’İN DRAMI, MAKEDONYA’DAN ORTA ASYA’YA, ENVER PAŞA Otobiyografik Roman: SUYUNU ARAYAN ADAMAnı-Roman: TOPRAK UYANIRSA 15. KEMAL BİLBAŞAR (1910-1983): Doğu Anadolu köylüsünün geri kalmışlığını dile getirmiştir. Eserleri kasaba gerçeğinin değerlendirilmesinde edebiyat ve toplumbilim açısından paha biçilmez belgelerdir. CEMO romanıyla ün kazanmıştır. Romanları: CEMO, DENİZİN ÇAĞIRIŞI, AY TUTULDUĞU GECE, MEMO, YEŞİL GÖLGE, YONCA KIZ, BAŞKA OLUR AĞALARIN DÜĞÜNÜ. KÖLELİK DÖNEMECİ, BEDOŞ, ZÜHRE NİNEMÖyküleri: ANADOLU'DAN HİKÂYELER, CEVİZLİ BAHÇE, PEMBE KURT, ÜÇ BULUTLU HİKÂYELER, IRGATLARIN ÖFKESİ, PAZARLIK, KÖYDEN KENTTEN16. DURSUN AKÇAM(1930-2003): Cilavuz Köy Enstitüsünde okumuştur. *Analarımız(röportaj), Haley (öykü), Kanlı Derenin Kurtları adlı eserlerle ödül almıştır. *12 Mart döneminde Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesince tutuklanmış, 12 Eylül’de yurt dışına çıkmak zorunda kalmış ama hep yazmıştır. 11 yıl ülkesine dönememiştir.

118

Page 119: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Hikâye: ÖLÜ EKMEĞİ, SEVDAM ÜRKTÜ, TAŞ ÇORBASI, KÖYDEN İNDİM ŞEHİRE, KAFKAS KIZI, DAĞLARIN SULTANI, MARAL…Roman: KANLIDERE’NİN KURTLARI, KAFDAĞI’NIN ARDI…Röportaj: KAN ÇİÇEKLERİ…Anı-İnceleme: DOĞU’NUN ÇİLESİ...17. VEDAT NEDİM TÖR (1897-1985): 1920’li yılların hızlı komünistlerindendir. 1927 yılında partiden ayrılmış, aynı yıl partinin bütün gizli dokümanlarını polise teslim etmiştir. Komünizmden döndüklerini ilan eden Şevket Süreyya Aydemir ve diğer Kadro yazarları ile birlikte Ankara'daki hükûmetin emrine bağlı çalışmaya başlamıştır. *Haziran 1943'te İstanbul radyosu Vedat Nedim Tör yönetiminde deneme yayınına başlamıştır. Beyoğlu Postanesi üzerinde kurulan geçici stüdyoda çalışmalarını sürdüren İstanbul Radyosu, Batı Müziği ve Ankara Radyosu'ndan telefon aracılığıyla iletilen ajans haberlerini yayınladı.*Tiyatro oyunları yazmış, bazı çocuk dergileri çıkarmıştır.Tiyatroları: DEĞİŞEN ADAM, İMRALI'NIN İNSANLARI, KÖR, SAHTE KAHRAMANLAR, ÜÇ KİŞİ ARASINDAAnı: YILLAR BÖYLE GEÇTİDeneme: DİNİMİZ, KEMALİZMİN DRAMI

IX.1980 SONRASI ŞİİR:1980 sonrasında yazılan şiir, bazı edebiyat çevrelerinde kayıp dönem olarak adlandırılmaktadır. 2000’li yıllara değin süren sessizlik ve şiirdeki hareketsizlik, birçok kesimi bu dönem edebiyatını yok saymaya itmiştir. 1980 Sonrası Şiirin Özellikleri: Bu dönem şairleri birlikte dergiler çıkarmışlardır. (Yazko Edebiyat, Üç Çiçek, Şiiratı ve Sonbahar gibi) Ortak bir anlayıştan çok, grupların ve kişilerin ayrı ayrı şiir anlayışlarından söz edilebilir.* İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirde olduğu gibi ideolojiyi şiirlerinde öncelikli bir öge olarak görmemişlerdir.* Düzyazıya yaklaşan bir üslupla, anlatmaya imkân veren temaları da şiirlerinde işlemişlerdir.* İmge anlayışlarında uzak çağrışımlara önem vermeleri bakımından İkinci Yeni’yle yakınlıkları vardır.* Şiirle yeniden yüzleşilmiş, şiir öne çıkarılmıştır. * İnsani duyarlılık ve evrensel deneyimler şiirin gözde değerleri olmuştur.* Daha içe dönük, daha durağan, daha dinlendirilmiş bir edebiyat anlayışı hâkimdir. * Şiirlerde geleneksel birikimin önemine vurgu yapılmış. En eskisinden en yenisine kadar Türk şiirine katkıda bulunmuş şairlerin eserlerinin göz ardı edilmemesi gerektiği savunulmuştur. *Metropollerde yaşayan kişilerin şehre ve insana yabancılaşması, gelenek ve teknoloji arasında sıkışıp kalmaları, geçmişte var olan ama kendilerini ifade edemeyen alt kültür gruplarının bir kimlikle ortaya çıkmaları en belirgin temaları oluşturmuştur. * Bu dönemde Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Sedat Umran, Seyhan Erözçelik, Lale Müldür, Ahmet Erhan, Tuğrul Tanyol, Enver Ercan, İhsan Deniz, Oktay Taftalı, Metin Celâl, Necat Çavuş, Şavkar Altınel, Salih Bolat, Metin Cengiz, Ali Günvar, Adnan Özer, Vural Bahadır Bayrıl, Arif Ay, Sunay Akın ve dönemin sonlarında Küçük İskender, Birhan Keskin gibi isimler öne çıkanlardır.

1980 Sonrası Şiirin Önemli Temsilcileri1. HAYDAR ERGÜLEN (1956): Üç Çiçek dergisini çıkarmış, Şiiratı dergisinde emeği geçmiştir.Aşk, kardeşlik, yaşantılar, çocukluk gibi konuları çoğunlukla imgeli ve mecazlı bir dille işlemiştir.Alevi-Bektaşi şiir geleneğiyle birlikte Cemal Süreya ve Behçet Necatigil ile yakınlıklar kurmuştur.Şiir: KARŞILIĞINI BULAMAMIŞ SORULAR, SOKAK PRENSESİ, KABAREDEN EMEKLİ BİR KIZKARDEŞ, 40 ŞİİR VE BİR2. HÜSEYİN ATLANSOY (1962): Mistik metafizikçi yönü ağır basan bir şairdir. Metropol hayatını ve ilişkilerdeki hızlı değişimi, konuşma dilinin imkânlarından yararlanarak ironik bir biçimde işlemiştir.Şiir: İNTİHAR İLACI, BALKON ÇIKMAZINDA EFENDİLİK TARİHİ, ŞEHİR KONUŞMALARI, İLK SÖZLER, SU BURCUX. BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN SANATÇILAR

119

Page 120: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Toplumcu gerçekçilerden farklı olarak insan gerçekliğini toplumsal yönüyle değil, psikolojik yönüyle anlatma gayreti içine girmişlerdir. Olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin iç dünyasını anlatmışlardır. Toplumda bireyin yabancılaşmasını anlatırken bunun sosyo-ekonomik yönünden çok bireyin ruh durumunu analiz etmeye çalışmışlardır. Psikolojik roman ve öyküde yazarın dikkati, bireyin iç dönüşümlerine ve manevi olarak yeniden doğuşuna yönelmiştir. Bu yüzden olay örgüsüne bağlı merak unsuru ikinci planda kalmış, bireyin ruh hâli, bunalımı ve iç çatışmaları gerçekçi psikolojik tasvirlerle verilmiştir.*Yalnızlık, yabancılaşma, bilinçaltı, Doğu-Batı sorunsalı gibi konular işlenmiştir. Bu gruptaki yazarlar eserlerinde özellikle iç konuşma, bilinç akışı gibi teknikleri kullanırlar.Başlıca temsilcileri: Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Abdülhak Şinasi Hisar, Mustafa Kutlu, Samiha Ayverdi1. PEYAMİ SAFA (1899-1961):Psikososyal yanları ağır basan yapıtlarıyla tanınan bir yazardır. Psikolojik çözümlemelere yer vermiştir. Doğu-Batı sentezi oluşturmaya çalışmıştır. Usta bir roman tekniğine ve canlı bir anlatıma sahiptir.*Dar ve kapalı mekânlarda az sayıda kahraman ve basit olay örgüsü ile kurduğu başarılı psikolojik romanlarıyla tanınmıştır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Yalnızız, Bir Tereddüdün Romanı adlı eserleri bu grupta sayılabilir. *Ahmet Mithat gibi aşırı yazmış bir yazardır. Kalemiyle geçinmiştir. Para kaygısıyla yazdığı sıradan yazılarda SERVER BEDİÎ takma adını kullanmıştır. Bu isimle kaleme aldığı CİNGÖZ RECAİ adlı polisiye dizi romanla CUMBADAN RUMBAYA romanı büyük ilgi görmüştür. Roman: DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU, FATİH-HARBİYE, YALNIZIZ, SÖZDE KIZLAR, BİR TEREDDÜDÜN ROMANI, MATMAZEL NORALİYA’NIN KOLTUĞU, CANAN, ŞİMŞEK, MAHŞER, BİR AKŞAMDI, BİZ İNSANLAR…Öykü: HİKÂYELER Oyun: GÜN DOĞUYORİnceleme- Deneme: TÜRK İNKILÂBINA BAKIŞLAR, TÜRKÇE-OSMANLICA- UYDURMACA, EĞİTİM-GENÇLİK-ÜNİVERSİTE…2. ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR(1887-1963):Romanlarında Rumelihisarı, Büyükada, Çamlıca üçgeninde varlıklı, gününü gün eden, sorunsuz insanların yaşamlarını yansıttı. Bu çevrelerin dışındaki yaşamı basit ve aşağı buldu.Romanları: FAHİM BEY VE BİZ, ÇAMLICA’DAKİ ENİŞTEMİZ… *“Fahim Bey ve Biz” adlı romanı hem kişisel hem toplumsal nedenlerden dolayı gerçekle ilişkisi hastalıklı hâle gelen bunalımlı bireyi anlatan bir eserdir.Anı ve Denemeleri: BOĞAZİÇİ MEHTAPLARI (mensur şiir şeklinde), BOĞAZİÇİ YALILARI, GEÇMİŞ ZAMAN KÖŞKLERİAntoloji: AŞK İMİŞ HER NE VAR ÂLEMDE, GEÇMİŞ ZAMAN FIKRALARI…

3. AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962): Şiirlerinde “zaman, mekân, sonsuzluk, rüya” kavramları yoğunluktadır. Bilinçaltına önem verir. Öz şiir anlayışını benimsemiştir. *Yahya Kemal’den etkilenmiştir. Şiirlerinde sembolist bir çizgidedir. Romanda başarılıdır, Doğu’yla Batı’yı kaynaştırmıştır.Romanları: HUZUR, MAHUR BESTE, SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ, SAHNENİN DIŞINDAKİLER, AYNADAKİ KADIN, KARŞI KARŞIYA…*Yazarın olay ve karakter romanı olmaktan çok karmaşık ruh durumlarını tasvir eden “Huzur” adlı eseri, yer yer özel yaşamına ait izler taşıması, İstanbul’un doğal ve tarihî zenginliğini yansıtması açısından önemlidir. Mümtaz ve Nuran arasındaki ilişki psikolojik yönüyle anlatılır. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı eser ise psikolojik niteliklerinin yanı sıra Türk modernleşmesine getirdiği ironik eleştirisiyle Türk romanının kilometre taşlarındandır. Öyküleri: ABDULLAH EFENDİNİN RÜYALARI, YAZ YAĞMURU...Şiir: ŞİİRLER (BURSA’DA ZAMAN) Deneme: BEŞ ŞEHİR YAŞADIĞIM GİBİ Makale: EDEBİYAT ÜZERİNE MAKALELEREdebiyat: 19. ASIR TÜRK EDEBİYATI

120

Page 121: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

4. TARIK BUĞRA (1918-1994):Kurtuluş Savaşı dönemi Anadolu’sunu anlattığı KÜÇÜK AĞA romanıyla ün kazanmıştır. İdeal tipler ve orta sınıf insanlar üzerinde durmuştur.*1950 sonrasının önde gelen yazarlarından olan Tarık Buğra’nın “İbiş'in Rüyası” adlı romanı bir sanatçının iç dünyasını anlatması bakımından önemlidir. Bir Millî Mücadele romanı olan “Küçük Ağa”da roman kahramanının psikolojik değişim süreci, sağlam bir kurgu ve başarılı bir anlatımla verilmiştir. “Osmancık”ta Osmanlının kuruluş devrini anlatmıştır. Öykülerinde aşk ve aile hayatı gibi bireysel konuları işlemiştirRoman: KÜÇÜK AĞA, OSMANCIK, İBİŞ’İN RÜYASI, DÖNEMEÇTE, FİRAVUN İMANI, SİYAH KEHRİBAR, GENÇLİĞİM EYVAH…Hikâye: OĞLUMUZ, YARIN DİYE BİR ŞEY YOKTUR, İKİ UYKU ARASINDA, HİKÂYELEROyun: AYAKTA DURMAK İSTİYORUM, DÖRT YUMRUK, AKÜMÜLATÖRLÜ RADYOMakale: DÜŞMAN KAZANMA SANATI5. MUSTAFA KUTLU (1945):Son otuz yılın en önemli öykü yazarlarındandır. Hikâyedeki yeni biçim ve üslup denemeleriyle dikkat çekmiştir. “Uzun hikâye” tarzını geliştiren yazar eserlerinde insanın derinliğine yönelmiş; rüya ile gerçek arasında geçmişi arayan, zamanı ve eşyayı sorgulayan bir bireyi anlatmıştır. Canlı diyaloglar, iç konuşmalar, yerel sözcükler ve geleneksel anlatı unsurları yazarın üslubunu ilgi çekici hâle getirmiştir.Hikâye: ORTADAKİ ADAM, YOKSULLUK İÇİMİZDE, HÜZÜN VE TESADÜF, BEYHUDE ÖMRÜM, MAVİ KUŞ, YA TAHAMMÜL YA SEFER, KAPILARI AÇMAK…*Çocuk kitabı, inceleme ve denemeleri de vardır. 6. SAMİHA AYVERDİ (1916-1993):Eserlerinde özellikle geçmiş- şimdi çatışması, Batılılaşma ile birlikte meydana gelen değişimin aileyi olumsuz etkilemesi bireyin iç dünyasından hareketle verilir. İnsanı anlatırken özellikle onun yücelerek ilahi aşka yönelmesi ve insan-ı kâmil olması üzerinde durulur. Eserleri: İBRAHİM EFENDİ KONAĞI, AŞK BU İMİŞ, SON MENZİL, MESİHPAŞA İMAMI…

XI. MODERNİZMİ ESAS ALAN SANATÇILARModernizm, geleneksel ve yerleşik roman anlayışını reddetmiştir. *Modernizmin doğuşunda I. ve II. Dünya Savaşları’nın insanlık üzerindeki yıkıcı etkileri büyük rol oynamıştır. *Modernist yazar, gerçekten, düşten, bilinç ve bilinçaltından birer tutam alarak hepsini beraberce yoğurur ve hikâyesini biçimlendirir.*Yine modernist yazarlar, geleneksel romancıların aksine kişilerin iç dünyalarını romanlarına katmayı ve “dün-bugün-yarın”dan oluşan zaman zincirini kırmayı hedeflerler. Artık yolculukları “dış”a değil “iç”e yöneliktir. Karakterlerin anılarını ve bilgilerini, kafalarından neler geçtiğini, dillerinden dökülmeyip kalplerine gömdüklerini okuyucuya aktarabilmek için bilinç akışı, iç konuşma ve iç diyalog gibi teknikler kullanırlar. *Sinemadan aldıkları geriye dönüş (flashback) tekniği ile de katı zaman zincirini kırmayı amaçlarlar.*Modernist romanlarda neden-sonuç ilişkisi ortadan kalkmıştır. Roman, en baştan başlamak veya belirli bir sonla bitmek zorunda değildir. Yazar, insan dışındaki dünyayı yalın biçimde yansıtmaktan kaçınır; geleneksel anlatımın dışına çıkar, yer yer alegorik anlatımdan yararlanır, sözcüklerin çağrışım gücünden yararlanarak şiirsel bir dil kullanır.* İnsan, karmaşık bir varlık olarak sunulur. Bireysellik ve bireyin yalnızlığı anlatılır. Bireysel ve toplumsal huzursuzluk geniş biçimde işlenir. İnsanın geleneklere isyanı ve toplumdan kaçış ele alınır.1. ATTİLA İLHAN(1925-2005):Mavicilerin lideri konumunda olan Attila İlhan, aynı zamanda modernist bir sanatçı sayılmaktadır.(Mavicilerde de var) 2. FERİT EDGÜ (1939): Öykücü, şair, romancı, deneme yazarıdır. (Mavicilerde de var)Romanları: KİMSE, O/HAKKÂRİ’DE BİR MEVSİM, EYLÜLÜN GÖLGESİNDE BİR YAZDIÖyküleri: KAÇKINLAR, BOZGUN, AV, BİR GEMİDE, ÇIĞLIK, BİN BİR HECE…

121

Page 122: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

*Şiir, anı, deneme, senaryo, biyografi türlerinde de eserleri vardır.3. FÜRUZAN(1935):Yaşadığı dönemin tanıklığını yapmak isteyen sanatçı, “PARASIZ YATILI” ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı kazanınca ünlenmiştir. Eserlerinde göçmen ve gurbetçi işçilerin yaşamlarına ağırlık vermiştir.Öyküleri: KUŞATMA, BENİM SİNEMALARIM, GECENİN ÖTEKİ YÜZÜ, GÜL MEVSİMİDİR…Romanları: 47’LİLER, BERLİN’İN NAR ÇİÇEĞİ*Oyun, şiir, gezi yazısı, çocuk kitabı türlerinde de eser vermiştir.4. HALDUN TANER(1915-1986):Türkiye’de epik tiyatro türünün ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür. Eserlerinde gözlemin, mizahın ve yerginin önemli yeri vardır.*Büyük şehrin düzensiz ve çelişkilerle dolu yapısını, görgüsüzlük ve bilgisizliğini yansıtan öyküleriyle tanınmıştır. Tiyatroları: KEŞANLI ALİ DESTANI, GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM, GÜNÜN ADAMI, DIŞARIDAKİLER, EŞEĞİN GÖLGESİ, HUZUR ÇIKMAZI, SERSEM KOCANIN KURNAZ KARISI VE DEĞİRMEN DÖNERDİ, FAZİLET ECZANESİ, LÜTFEN DOKUNMAYIN…Öyküleri: ŞİŞHANE’YE YAĞMUR YAĞIYORDU, YAŞASIN DEMOKRASİ, TUŞ, AYIŞIĞINDA ÇALIŞKUR, ON İKİYE BİR VAR, KONÇİNALAR, SANCHO’NUN SABAH YÜRÜYÜŞÜ, KIZIL SAÇLI AMAZON, YALIDA SABAH Fıkra: DEVEKUŞUNA MEKTUPLAR, YAZBOZ TAHTASI…Anı: BERLİN MEKTUPLARI, SIRITIK BİR KÜSKÜN5. HULKİ AKTUNÇ (1949-2011): Yazı yaşamı, dönemin önemli dergilerinden Yeni Ufuklar’da başladı (1968). İlk kitabı GİDENLER DÖNMEYENLER ile Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü (1977), BİR ÇAĞ YANGINI romanı ile Abdi İpekçi Ödülü’nü (1981), BİR YER GÖSTERİCİNİN HAYATI ile Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü (1990) kazandı. 1976 sonrasında şiire özel bir ağırlık verdi. İNSAN AŞKLARININ KÜLÜDÜR ile Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü (1994), IZDIRAPLAR ANSİKLOPEDİSİ ile de Cemal Süreya Ödülü’nü aldı (1995). On yılı aşan bir çalışmanın ürünü olan Büyük Argo Sözlüğü (1990) gerek Türkiye’de, gerek yurtdışı Türkoloji çevrelerinde yoğun ilgi gördü. 1998 öyküye dönüş yılı oldu (GÜZ HER ŞEYİ BİLİR). Şiirleri: SIR KÂTİBİ, ISLIKLA TARİHÇE, ADRESİM AYNALAR, İNSAN AŞKLARININ KÜLÜDÜR, IZDIRAPLAR ANSİKLOPEDİSİ, BİR ŞEYİN VAROLUŞU, FİRAK, SÖNMEMİŞ DİZELERÖyküleri: GİDENLER DÖNMEYENLER, KURTARILMIŞ HAZİRAN, TEN VE GÖLGE, BİR YER GÖSTERİCİNİN HAYATI, GÜZ HER ŞEYİ BİLİRRomanları: BİR ÇAĞ YANGINI, SON İKİ EYLÜLSözlük: BÜYÜK ARGO SÖZLÜĞÜ 6. İNCİ ARAL(1944):Altı öykü kitabı, altı romanı yayımlanmıştır. Yazar, 1992’de ÖLÜ ERKEK KUŞLAR adlı romanı ile Yunus Nadi Ödülü’nü kazandı, 2002’de yayımlanan romanı “MOR” ile YENİ YALAN ZAMANLAR: Yeni Yalan Zamanlar'da de Orhan Kemal Roman Armağanı’nı aldı.1994’te yayımladığı Yeni Yalan Zamanlar, 2002’de yayımlanan Mor ve 2007’de yayımlanan Safran Sarı romanını “YENİ YALAN ZAMANLAR” başlıklı bir üçleme hâline getirdi.7. NEZİHE MERİÇ(1925-2009):1970’li yıllardaki siyasi savrulmaları öyküleştirmiş, kadın ve çocuk sorunlarına eğilmiş bir yazardır.Öyküleri: BOZBULANIK, TOPAL KOŞMA, MENEKŞELİ BİLİNÇ, DUMANALTI…Roman: KORSAN ÇIKMAZI*Oyun, anı, çocuk kitabı türlerinde de eserleri vardır. 8. OKTAY AKBAL (1923-2015): Ebubekir Hazım Tepeyran’ın torunudur. Gazete yazarlığı ve mütercimlik yaparak iş hayatına atılmıştır. Cemiyetteki sıradan insanların hayatını, dramını, gelenek ve görenekler karşısındaki tutumlarını, sosyal ve ekonomik sebeplerden dolayı düştükleri ümitsizlikleri dile getirmiştir. İlk eseri ÖNCE EKMEKLER BOZULDU adlı hikâye kitabı ile meşhur olmuş, edebiyatın hemen her türünde eser vermiştir.Öyküleri: ÖNCE EKMEKLER BOZULDU, AŞKSIZ İNSANLAR, BİZANS DEFİNESİ…Günlük: GEÇMİŞİN KUŞLARI Gezi: HİROŞİMALAR OLMASIN…

122

Page 123: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

9. RASİM ÖZDENÖREN (1940): Bireyin yalnızlığını, yabancılaşmasını, kuşak çatışmasını, modernlik, gelenek gibi sorunları, değerlerinden koparılmış ve modern kentlerin varoşlarında kıstırılmış bireyin veya ailenin acılarını yerli-İslami bir duyarlılık ve bakış açısıyla öykülerine taşımıştır.Hikâyelerinde varoluşçu felsefeden izler görülür, bireyin bilinçaltına iner, ruhsal çözümlemelerde bulunur. Hikâyeleri dışında denemeleri de vardır. Hikâyeleri: HASTALAR VE IŞIKLAR, ÇÖZÜLME, ÇOK SESLİ BİR ÖLÜM, ÇARPIŞMALAR, İMKÂNSIZ ÖYKÜLER, DENİZE AÇILAN KAPI…10. VÜSAT ORHAN BENER(1922-2005):1950'de New York Herald Tribune gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin birlikte düzenlediği öykü yarışmasında “DOST” isimli öyküsüyle üçüncülük kazanmıştır. Bu öykülerde küçük kentlerdeki sıradan insanların iç ve dış dünyasını yansıtmıştır. Bu başarı, tanınmasını sağlamıştır. *Seçilmiş Hikâyeler, Varlık, Yeditepe dergilerinde yayımlanan şiir ve öyküleriyle dikkatleri çekmiştir.Öyküleri: YAŞAMASIZ, SİYAH-BEYAZ, MIZIKALI YÜRÜYÜŞ, KARA TREN, KAPAN*Şiir, oyun ve roman da yazmıştır.POSTMODERN SANATÇILAR:1. ADALET AĞAOĞLU (1929):Romanlarıyla ün kazanmıştır. Türkiye’nin değişik dönemlerini ve bu dönemlerin insan hayatlarına etkisini inceleyen eserler vermiştir. Roman: ÖLMEYE YATMAK, BİR DÜĞÜN GECESİ, HAYIR (Dar Zamanlar Üçlemesi) FİKRİMİN İNCE GÜLÜ, ROMANTİK BİR VİYANA YAZI, RUH ÜŞÜMESİ…Öykü: YÜKSEK GERİLİM, SESSİZLİĞİN İLK SESİ…Tiyatro ve Radyo Oyunu: BİR PİYES YAZALIM, YAŞAMAK, KENDİNİ YAZAN ŞARKI, TOMBALA, ÇATIDAKİ ÇATLAK…Deneme: KARŞILAŞMALAR, GEÇERKEN…2. BİLGE KARASU(1930-1995):Yahudi asıllı öykücü, romancı ve denemecidir. Hacettepe Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalışmıştır. Bireyin sorunlarına ağırlık veren, onun günlük hayatındaki açmazlarını işleyen bir yazardır.Öykü: TROYA’DA ÖLÜM VARDI, UZUN SÜRMÜŞ BİR GÜNÜN AKŞAMI, GÖÇMÜŞ KEDİLER BAHÇESİ, KISMET BÜFESİ, LAĞIMLAR ANASI YA DA BEYOĞLU, SUSANLAR Roman: GECE, KILAVUZDeneme: NE KİTAPSIZ NE KEDİSİZ, NARLA İNCİRE GAZEL, ALTI AY BİR GÜZ3. LATİFE TEKİN (1957): İlk kitabı “SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM”de Anadolu’daki köy yaşamı ve insanlarını masalımsı bir atmosferde anlatmış ve bu ilk romanıyla büyük ün kazanmıştır. Büyülü gerçekçilik akımına da yakıştırılan bu romanının ardından peş peşe diğer romanları gelmiştir. Eserleri İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Farsça ve Hollandacaya çevrilmiş, değişik üslubu ve yaklaşımıyla kuşağındaki edebiyatçıların önde gelen isimlerinden biri olmuştur.Romanları: SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM, BERCİ KRİSTİN ÇÖP MASALLARI, GECE DERSLERİ, BUZDAN KILIÇLAR, AŞK İŞARETLERİ, ORMANDA ÖLÜM YOKMUŞ, UNUTMA BAHÇESİ, MUİNAR Senaryo: BİR YUDUM SEVGİAnı: GÜMÜŞLÜK AKADEMİSİ4. NEDİM GÜRSEL(1951): Sorbonne Üniversitesinde Modern Fransız Edebiyatı okumuş, çeşitli gazetelerde yazılar yazmıştır. Hâlen Fransa Bilimsel Araştırmalar Merkezinde çalışmakta ve Sorbonne Üniversitesinde Türk edebiyatı dersleri vermektedir. Eserleri toplam 12 dile çevrilmiştir. 1976'da yayımlanan ilk öykü kitabı “UZUN SÜRMÜŞ BİR YAZ” ile Türk Dil Kurumu Hikâye Ödülü’nü kazanmıştır. 2004’te Fransız “Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı”nı almıştır. “BOĞAZKESEN, FATİH’İN ROMANI” uluslararası edebiyat çevrelerinde de yankı uyandırmıştır.Öyküleri: UZUN SÜRMÜŞ BİR YAZ, SEVGİLİM İSTANBUL, SORGUDA, SON TRAMVAY… Denemeleri: PARİS YAZILARI, PARİS KİTABI, YEREL KÜLTÜRLERDEN EVRENSELE…Gezi: PASİFİK KIYISINDA, SEYİR DEFTERİ…*Şiir, inceleme, röportaj, eleştiri türlerinde de eserleri vardır. 5. OĞUZ ATAY (1934-1977):TUTUNAMAYANLAR romanıyla ün kazanmıştır. Toplum kurallarıyla çatışma içinde olan aydınların iç dünyalarını mizahın gücünden, modern ve postmodern anlatım

123

Page 124: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

tekniklerinden ustaca yararlanarak anlatmıştır. Oğuz Atay, hem söyledikleriyle hem de söyleyiş biçimlerindeki yeniliklerle modern edebiyatın öncü isimlerinden olmuştur. 1970’te TRT’nin açtığı bir yarışmada “Tutunamayanlar” adlı romanı başarı ödülü almıştır.“Bir Bilim Adamının Romanı”, yazarın kendi hocası olan Mustafa İnan’ın hayatını anlattığı biyografik bir romandır.Roman: TUTUNAMAYANLAR, TEHLİKELİ OYUNLAR, BİR BİLİM ADAMININ ROMANI, EYLEMBİLİMÖykü: KORKUYU BEKLERKEN Oyun: OYUNLARLA YAŞAYANLAR6. ORHAN PAMUK (1952): 2006 yılında Nobel Ödülü’nü kazanarak bu ödülü alan en genç iki kişiden biri olmuştur.(diğeri Rudyard Kipling) Kitapları elli sekiz dile çevrildi ve yüzü aşkın ülkede yayımlanmıştır. Modern ve postmodern anlatım tekniklerinden yararlanmış bir yazardır.Roman: CEVDET BEY VE OĞULLARI, SESSİZ EV, BEYAZ KALE, KARA KİTAP, YENİ HAYAT, BENİM ADIM KIRMIZI, KAR, MASUMİYET MÜZESİ, KAFAMDA BİR TUHAFLIK, KIRMIZI SAÇLI KADINSöyleşi-Hikâye-Deneme: ÖTEKİ RENKLER Anı: İSTANBUL: HATIRALAR VE ŞEHİR 7. PINAR KÜR (1945): Yurt dışında eğitim görmüştür. Bilgi Üniversitesinde akademisyendir.Romanları: ASILACAK KADIN, BİTMEYEN AŞK, SONUNCU SONBAHAR…Öyküleri: AKIŞI OLMAYAN SULAR (1983) - Sait Faik Hikâye Armağanı, BİR DELİ AĞAÇ… 8. YUSUF ATILGAN (1921 – 1989):Modern Türk edebiyatının önde gelen ustalarındandır. *Aylak Adam ve Anayurt Oteli adlı romanlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını başarıyla işleyen bir yazar olarak tanınmıştır. “Aylak Adam” romanındaki “C”, “Anayurt Oteli”ndeki “Zebercet” gibi unutulmaz karakterler yaratmıştır.Romanları: AYLAK ADAM, ANAYURT OTELİ, CANİSTANÖykü: EYLEMCİ, BÜTÜN ÖYKÜLERİ Çocuk Kitabı: EKMEK ELDEN SÜT MEMEDEN

CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE GÖSTERMEYE BAĞLI METİN YAZAN SANATÇILAR

1. ORHAN ASENA (1922-2001): Şiir ve öykü yazmıştır ama tiyatrolarıyla ünlüdür.Şiir: MASAL, KIT KANAATTiyatroları: HÜRREM SULTAN, TANRILAR VE İNSANLAR, FADİK KIZ, KARACAOĞLAN, ATÇALI KEL MEHMET, ÖLÜ KENTİN NABZI, KORKU, YALAN, GECENİN SONU, MURTAZA… 2. RECEP BİLGİNER (1922-2005):Oyun yazarıdır. Sanata şiirle başlamış, sonra oyun yazarlığına yönelmiştir. Oyun: GAZETECİDEN DOST, İSYANCILAR, BEN DEVLETİM, PARKTA BİR SONBAHAR GÜNÜYDÜ, UTANÇ DÜNYASI, SARI NACİYE… Anı: HAPİSLİĞİM Roman: POLİTİKADA BİR SARI ÇİZMELİ Şiir: BİR ZAMANLAR3. REFİK ERDURAN (1928):Oyun yazarıdır. Tiyatro tarihi ve dramatik edebiyat tarihi üzerine öğrenim görmüştür.Tiyatroları: CENGİZ HAN’IN BİSİKLETİ, İKİ KISA OYUN, DELİ, BİR KİLO NAMUS, KARAYAR KÖPRÜSÜ, YELPAZE, HIZIR BEY, BUNU YAPAN İKİ KİŞİ, ALAY, RAMİZ İLE JÜLİDE…Roman: GÜLEREK Anı: YAĞMUR DUASI4. MUHSİN ERTUĞRUL(1892-1979):Tiyatrocu, yönetmen, oyuncu ve yapımcıdır. Türk tiyatrosunun Batılı anlamda kurucusu olarak kabul edilen Muhsin Ertuğrul, sinema alanında da Türkiye’de bir ilk gerçekleştirmiş; 1922-1939 yılları arasında Türkiye’de film yapan tek kişi olarak kalmıştır. Yurt içinde ve yurt dışında birçok film çekmiştir. Özel tiyatro çalışmaları dışında devlet tiyatrolarının kuruluşunda da etkili olmuştur.Filmleri: LEBLEBİCİ HORHOR AĞA (Nazım Hikmet’le birlikte), KIZ KULESİ FACİASI, BİR MİLLET UYANIYOR, HALICI KIZ, AYNAROZ KADISI…5. GÜNGÖR DİLMEN ( 1930-2012 ):Tiyatromuzun önemli bir ismidir. Tarih ve mitolojiden esinlenerek çağın eleştirişini yapan eserler vermiş bir yazardır. Tiyatroları: CANLI MAYMUN LOKANTASI, MİDAS’IN KULAKLARI, BEN ANADOLU, DELİ DUMRUL, HAKİMİYETİMİLLİYE AŞEVİ, AKAD’IN YAYI, TROYA İÇİNDE VURDULAR BENİ…

124

Page 125: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

6. TURAN OFLAZOĞLU(1932):Oyun yazarıdır. Kafka, Nietzsche, Rilke, Shakespeare’den çeviriler yapmıştır. DELİ İBRAHİM oyunuyla TDK ödülünü almıştır.Tiyatroları: DELİ İBRAHİM, KÖSEM SULTAN, YİNE BİR GÜLNİHAL, ELİF ANA, GENÇ OSMAN, FATİH, BİZANS DÜŞTÜ, KEZİBAN, ALLAH’IN DEDİĞİ OLUR, SOKRATES SAVUNUYOR…Çeviri: DUİNO AĞITLARI, RİLKE’DEN SEÇME ŞİİRLER, SHAKESPEARE, MOLİERE…Şiir: SEVGİ HAKANI, FETİHSenaryo: TOPKAPI, MÜTAREKEDEN BÜYÜK TAARRUZA7. CEVAT FEHMİ BAŞKUT(1905-1971): Cumhuriyetten sonra ortaya çıkan değişimleri, mizah unsurlarını kullanarak anlattığı oyunlarıyla yaygın bir ün kazanmıştır.Oyun: BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN, HARPUT’TA BİR AMERİKALI, EMEKLİ, BÜYÜK ŞEHİR, KÜÇÜK ŞEHİR, SANA REY VERİYORUM, KADIKÖY İSKELESİNDE, HACIYATMAZ, GÖÇ…8. TURGUT ÖZAKMAN(1930-2013):Oyun yazarıdır. ŞU ÇILGIN TÜRKLER romanı çok ünlüdür.Tiyatroları: ŞU ÇILGIN TÜRKLER, DUVARLARIN ÖTESİNDE, PEMBE EVİN KADERİ, TÖRE, AH ŞU GENÇLER, GÜNEŞTE ON KİŞİ, OCAK, PARAMPARÇA…Roman: ŞU ÇILGIN TÜRKLER, DİRİLİŞ-ÇANAKKALE 1915, CUMHURİYET TÜRK MUCİZESİ, ROMANTİKA, KORKMA İNSANCIK KORKMA…* Senaryo, inceleme ve tarih kitapları da var.

CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE ÖĞRETİCİ METİN YAZAN SANATÇILAR1. NURULLAH ATAÇ (1898-1957):Deneme türünün ustasıdır. Türkçenin özleşmesi ve arınması için yılmadan savaşmıştır.*Devrik cümleyi edebiyata sokmuş ve konuşma dilinin önemini vurgulamıştır. Fransız kültüründen etkilenmiştir.Deneme-Eleştiri-Günce: GÜNLERİN GETİRDİĞİ, KARALAMA DEFTERİ, GÜNCE(I-II), SÖZ ARASINDA, SÖZDEN SÖZE, DİYELİM, ARARKEN, OKURUMA MEKTUPLAR, PROSPERO İLE CALİBANÇeviri: KIZIL İLE KARA (Stendhal), VANDETTA (Balzac), MASALLAR(Aisopos) 2. SUUT KEMAL YETKİN (1908-1980):Denemeleriyle ün kazanmıştır. Açık ve özlü bir anlatımı vardır.Deneme- Düşünce: GÜNLERİN GÖTÜRDÜĞÜ, YARINA İNANMAK, EDEBİYAT KONUŞMALARI, SANAT MESELELERİ, ŞİİR ÜZERİNE DÜŞÜNCELER, ESTETİK, METAFİZİK, YAZILANI YAŞAMA, CANIM KİTAP, AHMET HAŞİM VE SEMBOLİZM… 3. SABAHATTİN EYÜBOĞLU (1908-1973):Deneme ve eleştiri yazarı, sanat tarihçisi, çevirmen ve kültür adamıdır. Birçok dünya klasiğini Türkçeye çevirmiştir. Hümanist düşüncenin bizdeki öncüsüdür.Deneme: MAVİ VE KARAİnceleme: KÖY ENSTİTÜLERİ ÜZERİNE, YUNUS EMRE’YE, PİR SULTAN ABDAL…Belgesel Filmleri: ANADOLU YOLLARI, SİYAH KALEM, SURNAME, HİTİT GÜNEŞİ…4. RUŞEN EŞREF ÜNAYDIN (1892-1959):Kurtuluş Savaşı’na katılmış, Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşı olmuştur.*Mülakat (söyleşi) türünün en güzel örneklerini vermiştir.*Röportaj türünü başlatan kişidir.Röportaj: DİYORLAR Kİ, ANAFARTALAR KUMANDANI MUSTAFA KEMAL İLE MÜLAKATAnı-Sohbet: ATATÜRK, ATATÜRK’Ü ÖZLEYİŞ, GEÇMİŞ GÜNLER, AYRILIKLAR, ÇANAKKALE’DE SAVAŞANLAR DEDİLER Kİ…5. EFLATUN CEM GÜNEY (1896-1981):Folklor çalışmalarıyla ün kazanmıştır. Halk hikâyelerini, masal ve efsaneleri derleyip kitaplaştırmıştır. MASAL BABA unvanını almıştır.Şiir: MATEM Monografi: ERZURUMLU EMRAH İnceleme: BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ, EVVEL ZAMAN İÇİNDE, KEREM İLE ASLI, EN GÜZEL TÜRK MASALLARI, FOLKLOR VE HALK EDEBİYATI, HALK ŞİİRİ ANTOLOJİSİ, ATATÜRK’ÜN HAYATI VE ESERLERİ6. ŞEVKET RADO (1913-1988):Sanata şiirle başlamıştır. “ŞEVKET HIFZI” imzasıyla şiirler yazmıştır. Akşam gazetesinde 25 yıl fıkra yazarlığı yapmıştır.Şiir: ŞİİRLER

125

Page 126: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Sohbet: EŞREF SAAT, ÜMİT DÜNYASI, AİLE SOHBETLERİ, HAYAT BÖYLEDİR, SAADET YOLU…Gezi: 50. YILINDA SOVYET RUSYA7. İSMAİL HABİP SEVÜK (1892-1954): Yazar, edebiyat tarihçisi, gazeteci, siyasetçidir. Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu'da çıkarılan çeşitli gazetelerde Millî Mücadele’yi destekleyen yazılar kaleme almıştır. Cumhuriyet döneminin ilk edebiyat tarihi kitabı olan “Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi” adlı eserin yazarıdır. İnceleme: TÜRK TECEDDÜT EDEBİYATI TARİHİ, TANZİMAT’TAN BERİ, AVRUPA EDEBİYATI VE BİZ, EDEBİYAT BİLGİLERİ, YURTTAN YAZILAR, MEVLANA, YUNUS EMRE…Anı: O ZAMANLAR(Kurtuluş Savaşı anıları)8. CEMİL MERİÇ (1916-1987):Doğu-Batı kültürlerini yorumlayan bir fikir adamıdır. Eserlerinde şiirsel bir anlatım vardır. Balzac ve Hugo’nun eserlerini dilimize çevirmiştir. Dil meseleleri üzerinde önemle durmuştur.Deneme: MAĞARADAKİLER, BU ÜLKE Anı: JURNALİnceleme: UMRANDAN UYGARLIĞA, HİNT EDEBİYATI, KIRK AMBAR, IŞIK DOĞUDAN YÜKSELİR9. SALAH BİRSEL (1919-1999):Asıl ününü denemecilikte kazanmıştır.Şiir: DÜNYA İŞLERİ, HACİVAT’IN KARISI, KİKİRİKHANE, ASES, HAYDAR HAYDAR, KÖÇEKÇELER…Deneme: BOĞAZİÇİ ŞINGIR MINGIR, KENDİMLE KONUŞMALAR, SEYİRCİ SAHNEYE ÇIKIYOR, BAY SESSİZLİK…Roman: DÖRT KÖŞELİ ÜÇGEN İnceleme: ŞİİRİN İLKELERİ, GOETHE…10. MEHMET KAPLAN (1915-1986): Deneme, inceleme ve eleştirileriyle tanınır. M. Fuat Köprülü’nün asistanlığını yapmıştır. Türk edebiyatı profesörüdür. Deneme: NESİLLERİN RUHU, BÜYÜK TÜRKİYE RÜYASI, KÜLTÜR VE DİL, EDEBİYATIMIZIN İÇİNDENAraştırma-İnceleme: ŞİİR TAHLİLLERİ(I-II), HİKÂYE TAHLİLLERİ, TİP TAHLİLLERİ, TÜRK EDEBİYATI ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR, TEVFİK FİKRET, OĞUZ KAĞAN DESTANI, NAMIK KEMAL, TANPINAR’IN ŞİİR DÜNYASI

CUMHURİYET DÖNEMİ BAĞIMSIZ SANATÇILARI1. AHMET ÜMİT(1960):Gaziantepli bir sanatçıdır. Kitaplarının tümünde var olan gerilim duygusu polisiye romanlarında aşırı şekilde görülür.Romanları: PATASANA, SİS VE GECE, KAR KOKUSU, BEYOĞLU RAPSODİSİ, AŞK KÖPEKLİKTİR, BÂB-I ESRAR, ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİDİR, NİNATTA’NIN BİLEZİĞİ, AGATHA’NIN ANAHTARI, SOKAĞIN

ZULASI, ÇIPLAK AYAKLIYDI GECE, SULTANI ÖLDÜRMEK, BEYOĞLU'NUN EN GÜZEL ABİSİ…

2. ALİ ULVİ ELÖVE(1881-1975): Edebiyat öğretmenidir. Ünlü “GENÇLİK MARŞI”nı yazan kişidir.“Dağ başını duman almış…”

3. AYŞE KULİN(1941):Kaleme aldığı biyografik eserleri ve romanlarıyla çok okunan yazarlardan biri olmuş ve birçok ödül kazanmıştır.Roman: SEVDALİNKA,NEFES NEFESE, GECE SESLERİ, VEDA…Biyografik Roman: ADI: AYLİN, FÜREYA, TÜRKÂN…Öykü: GÜNEŞE DÖN YÜZÜNÜ, GENİŞ ZAMANLAR, FOTO SABAH RESİMLERİ…Araştırma: KARDELENLER…*Derleme, masal, deneme gibi türlerde de eserler vermiştir.4. CANAN TAN(1951): Değişik edebiyat türlerindeki yarışmalarda birçok derece ve ödül almıştır. Gazetelerde köşe yazarlığı yapmış, güncel olayları esprili bir dille yorumlayan yazılar yazmıştır.Romanları: PİRAYE, EN SON YÜREKLER ÖLÜR, AH ŞU UZAYLILAR!, ÇİKOLATA KAPLI HÜZÜNLER, EROİNLE DANS, İSTER MOR İSTER MAVİ, SEVGİ YOLU, SOKAKLARDAN BİR ALİ, YÜREĞİM SENİ ÇOK SEVDİ, SEVGİ DOLU BİR YÜREK, İZ, ISSIZ ERKEKLER KOROSU, HASRET5. CAN YÜCEL (1926-1999): Dünyaca tanınan modern Türk şairidir. Kullandığı kaba ama samimi dil ile Türk şiirinde farklı bir tarz oluşturmuştur.Şiir: YAZMA, HER BOYDAN, SEVGİ DUVARI, BİR SİYASİNİN ŞİİRLERİ, ÖLÜM VE OĞLUM, BEŞİBİRYERDE, GECE VARDİYASI, ÇOK Bİ ÇOCUK, KISA DEVRE, ALAVARA, CAZCI FİRUZAN…

126

Page 127: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

* Shakespeare, Mallerme, Baudelaire ve birçok şairden şiirler çevirmiştir.6. EBUBEKİR HAZIM TEPEYRAN (1864-1947): Kuvayımilliye’ye yardım ettiği gerekçesiyle işgal ordusu tarafından kurulan Harp Divanında yargılanıp idama mahkûm edildi ve son anda kurtuldu, cezası kürek mahkûmiyetine çevrildi. Türkçe, Fransızca şiir, anı, öykü kitapları yayımladı.Tek romanı KÜÇÜK PAŞA Türk yazınında önemli bir yer edinmiştir. Nabizade Nazım'ın Karabibik romanından sonra köyü ve köylüyü yazınımıza sokan ikinci romancıdır. Yazar Oktay Akbal’ın dedesidir.7. ELİF ŞAFAK(1971):İlk romanının yayımladığı 1997’den beri peş peşe eserler vermekte olan ve geniş bir okur kesimince tanınan sanatçı, 2009’da yayımlanan AŞK adlı romanı ile Türk edebiyat tarihinin en kısa sürede en çok satan edebî eserinin yazarı unvanına sahip olmuştur.Romanları: AŞK, BABA VE PİÇ, MED CEZİR, SİYAH SÜT, BİT PALAS, İSKENDER, FİRARPEREST, ŞEMSPARE, SAKIZ SARDUNYA, KÂĞIT HELVA, ARAF, USTAM VE BEN8. ENİS BATUR (1952): Şiir kültürü bakımından donanımlı bir şairdir. Sadece şiir yazmamış, şiir üzerine yazılar da yazmıştır. * Şiirleriyle Cemal Süreya, Altın Portakal, Sibilla Aleramo, Necatigil ödüllerini; denemeleriyle TDK ödülünü kazanmıştır.Şiir: “PAPİRÜS, MÜREKKEP, TÜY”, TUĞRALAR, PERİŞEY, DARB VE MESEL, İBLİSE GÖRE İNCİL, SARNIÇ, KOMA PROVALARI, ABDAL DÜŞÜ…Deneme: ŞİİR VE İDEOLOJİ, YAZININ UCU YAZINSAL DENEMELER, E/BABİL YAZILARI, SEYRÜSEFER DEFTERİ, ACİZ ÇAĞ, SMOKİNLİ BERDUŞ: ŞİİR YAZILARI…*Antoloji, gezi, günlük, söyleşi, ansiklopedi türünde de eserleri vardır.9. FALİH RIFKI ATAY (1894-1971):Gazeteci ve yazardır. Siyasi fıkra ve başyazılarıyla tanınır. Sağlam bir üslubu ve duru bir Türkçesi vardır. Gezi yazıları önemlidir. Gezi: DENİZAŞIRI (Brezilya ), TAYMİS KIYILARI (Londra), YENİ RUSYA, MOSKOVA-ROMA, BİZİM AKDENİZ, TUNA KIYILARI, HİNT, YOLCULUK DEFTERİ, GEZEREK GÖRDÜKLERİM, “FAŞİST ROMA, KEMALİST TİRAN, KAYBOLMUŞ MAKEDONYA”Anı: ATATÜRK’ÜN BANA ANLATTIKLARI, ZEYTİNDAĞI, ATEŞ VE GÜNEŞ (I. Dünya Savaşı ve Filistin Anıları)Fıkra: NİÇİN KURTULMAMAK, PAZAR KONUŞMALARI, İNANÇ, KURTULUŞ… Biyografi-İnceleme: ÇANKAYA (ATATÜRK üzerine), BABANIZ ATATÜRK, ATATÜRK NE İDİ? BAYRAK ATATÜRKÇÜLÜK NEDİR?*İZMİR’DEN BURSA’YA: Yunanlıların yaptığı zulmü yerinde tespit etmek üzere görevlendirilen Yakup Kadri, Halide Edip, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım tarafından ortak yazılmış hikâye, mektup ve incelemelerden oluşan bir eserdir. 10. HASAN ALİ YÜCEL (1897-1961): Edebiyat ve felsefe öğretmenidir. Millî Eğitim Bakanlığı da yapmıştır. Köy enstitülerini kurmuş, eğitim ve bilimi köylere kadar ulaştırmıştır.Şiir: DÖNEN SES, SİZİN İÇİN, DİNLE BENDENDüzyazı: PAZARTESİ KONUŞMALARI, İÇTEN DIŞA, TÜRKİYE’DE MAARİF, TÜRK EDEBİYATINA TOPLU BİR BAKIŞ, HÜRRİYETE DOĞRU…11. HÜSEYİN NİHAL ATSIZ (1905-1975): Birçok Türkçü dergi çıkarmış, tarih ve edebiyat üzerine incelemeler yapmıştır.Roman: RUH ADAM, DELİ KURT, BOZKURTLARIN ÖLÜMÜ, BOZKURTLAR DİRİLİYOR Şiir: YOLLARIN SONUAraştırma-İnceleme: EDİRNELİ NAZMİ, TÜRK EDEBİYATI TARİHİ, EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ’NDEN SEÇMELER(I-II)Dergi: ATSIZ, MECMUA, ORHUN, ORKUN, ÖTÜKEN12. MEMDUH ŞEVKET ESENDAL (1883-1952):Modern öykücülüğümüzün öncüsüdür, Çehov tarzı ilk öyküleri yazan kişidir. Konularını sıradan insanların yaşamından alır. “Edebiyatsız edebiyat” yapmak başlıca ilkesidir.Roman: AYAŞLI VE KİRACILARI, VASSAF BEY, MİRAS

127

Page 128: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Öykü: OTLAKÇI, MENDİL ALTINDA, TEMİZ SEVGİLER, EV ONA YAKIŞTI, İHTİYAR ÇİLİNGİR, SAHAN KÜLBASTISI, VEYSEL ÇAVUŞ, HAVA PARASI…13. NAZLI ERAY(1945): Yazın hayatına 16 yaşında yazdığı MÖSYÖ HRİSTO isimli öyküyle başlamıştır. Gerçeküstücülük akımının niteliklerini taşıyan bu öykü çeşitli dünya antolojilerinde yer almaktadır. Kariyerinin ileriki dönemlerinde roman türüne ağırlık vermiştir. Büyülü Gerçekçilik akımının (fantastik anlatım) Türk edebiyatındaki temsilcilerindendir. Öykülerinde fantastik ögelere çok yer vermiştir. Varlık dergisi, Cumhuriyet, Güneş, Radikal ve Akşam gazetelerinde çalışmıştır. Öykü: YOLDAN GEÇEN ÖYKÜLER (1988 Haldun Taner Öykü Ödülü), AH BAYIM AH, GECEYİ TANIDIM, HAZIR DÜNYA, ESKİ GECE PARÇALARI, AŞK ARTIK BURADA OTURMUYOR, KUŞ KAFESİNDEKİ TENÖR, ELYAZMASI RÜYALAR, AŞKI GİYİNEN ADAM (2002 Yunus Nadi Edebiyat Ödülü)…14. NİHAT SAMİ BANARLI (1907-1974):Edebiyat tarihçisidir. Yahya Kemal’den etkilenmiştir. Türkçenin özleşmesi anlayışını benimsemiştir. Geleneksel, millî ve manevi değerleri sanat ve estetiğin üstünde tutmuştur. Araştırma-İnceleme: RESİMLİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ, LİSE DERS KİTAPLARIDeneme: TÜRKÇENİN SIRLARI, KÜLTÜR KÖPRÜSÜ15. SAİT FAİK ABASIYANIK (1906-1954):Modern Türk hikâyeciliğinin en önemli temsilcisidir. Öykülerinde serim-düğüm-çözüm gibi klasik bölümler bulunmaz. Önce Maupassant tarzı öyküler yazmış, esas olarak Çehov tarzı öykülerle ün kazanmıştır.*Eserlerinde balıkçılar, işsizler, hamallar, sokak kadınları, kimsesiz çocuklar, emekçiler, Burgazada denizcileri vs. kahraman olarak yer alır.*Modern öyküler yazdığı için onu modernist sayanlar da vardırÖyküleri: SEMAVER, SARNIÇ, ŞAHMERDAN, LÜZUMSUZ ADAM, MAHALLE KAHVESİ, TÜNELDEKİ ÇOCUK, AZ ŞEKERLİ, HAVUZ BAŞI, MAHKEME KAPISI, HAVADA BULUT, KUMPANYA, SON KUŞLAR, ÂLEMDAĞ’DA VAR BİR YILAN, BİRTAKIM İNSANLAR…Roman: MEDAR-I MAİŞET MOTORU, KAYIP ARANIYOR Şiir: ŞİMDİ SEVİŞME VAKTİDüzyazı: YAŞASIN EDEBİYAT, BALIKÇININ ÖLÜMÜ, AÇIK HAVA OTELİ (mektup-konuşmalar)16. SELİM İLERİ (1949): Bireyler arası iletişimsizlik, bunalıma düşen aydınlar gibi konular üzerinde durmuştur. İstanbul âşığı bir yazardır. “HER GECE BODRUM” romanıyla ün kazanmıştır.Öykü: PASTIRMA YAZI, CUMARTESİ YALNIZLIĞI, BİR DENİZİN ETEKLERİNDE, İSTANBUL’UN SANDIK ODASI…Roman: DESTAN GÖNÜLLER, HER GECE BODRUM, CEHENNEM KRALİÇESİ, YALANCI ŞAFAK…*Deneme, anı, şiir, senaryo da yazmıştır.17. TAHSİN YÜCEL (1933): Yazın hayatına öykücülükle başlamıştır. Anadolu insanına yaklaşımındaki tutarlılık ve anlatımındaki ustalık dikkat çekmiştir. Romanda da başarılıdır.Öykü: UÇAN DAİRELER, HANEY YAŞAMALI, DÜŞLERİN ÖLÜMÜ, YAŞADIKTAN SONRA, KOMŞULAR, GOLYAN DEVRİMİ…Roman: MUTFAK ÇIKMAZI, PEYGAMBERİN SON BEŞ GÜNÜ, BIYIK SÖYLENCESİ, VATANDAŞ, KUMRU İLE KUMRU, GÖKDELEN, SONUNCU…*Masal, deneme, eleştiri, inceleme ve özellikle çeviri türünde eserleri vardır.18. TARIK DURSUN K.(KAKINÇ/1931-2015): Yazar ve yayınevi yöneticisidir. Sanata 1949 yılında şiirle başlamış, 1951 yılında Cengiz Tuncer ile DEVRİÂLEM isimli ortak bir şiir kitabı yayımlamıştır. Daha sonra hikâye yazarlığına başlamıştır. Çeşitli ödüller almıştır.Öykü: HASANGİLLER, VEZİR DÜŞÜ, GÜZELAVRAT OTU, YABANIN ADAMLARI, 36 KISIM TEKMİLİ BİRDEN, ÖMRÜM ÖMRÜM, AŞK ALLAHAISMARLADIK…Roman: KOPUK TAKIMI, ALÇAKTAN UÇAN GÜVERCİN, İNSAN KURDU, SABAH OLMASIN, DENİZİN KANI, GÜN DÖNDÜ, HOŞÇA KAL KÜÇÜK…*Antoloji, masal, çeviri, senaryo dallarında da çalışmaları vardır.19. ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN (1927-1984):Şiirlerinde Faruk Nafiz duyarlığında aşk, ayrılık, özlem konularını işlemiş; 1973’te oğlu Vedat’ın intiharı üzerine hayatın boşluğu, ölüm, acı gibi konulara yönelmiştir. 50’den fazla şiir kitabı var.*GALATA KULESİ şiiri ünlüdür. (oğlu Vedat’ın intiharı üzerine yazmış)

128

Page 129: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Şiir: İNSANOĞLU, DOLMUŞ, BİR DAHA ÖLMEK, İKİ KİŞİYE BİR DÜNYA, TOPRAK OLANA KADAR, ÖNCE SEN SONRA BEN, ACILAR DENİZİ…20. ZEYYAT SELİMOĞLU (1922-2000):Hikâyeleri, Almancadan çevirileri ve radyo oyunları ile tanındı. “Rize'nin Köylerinden” başlıklı yazısı ile Cumhuriyet gazetesinin 1949-1950 Yunus Nadi Armağanı’nı kazanınca edebiyat dünyasına ilk adımını attı.Öyküleri: DİREĞİN TEPESİNDE BİR ADAM, KOCA DENİZDE İKİ NOKTA, DERİN DONDURUCU İÇİN ÖYKÜ, BAHAR YORGUNLUĞU, ÇİÇEKLİDAĞ SOKAĞI, KAVGANIN SONU VE BAŞI, GEMİ ADAMLARI…Roman: TUTKUNUN KÖŞELERİ

ESER ÖZETLERİTANZİMAT DÖNEMİİBRAHİM ŞİNASİ:ŞAİR EVLENMESİ: Geleneksel Türk tiyatrosunun izlerini taşıyan ve görücü usulü evliliği eleştiren bir tiyatrodur. (Şair Müştak Bey, İmam Ebullaklaka, Kumru Hanım)NAMIK KEMAL:İNTİBAH: (Ali Bey, Mahpeyker, Dilaşub)Sergüzeşt-i Ali Bey adıyla da yayımlanan romanda Ali Bey, Mahpeyker adında eğlence düşkünü bir kadına henüz onu tanımadan âşık olur. Fakat fazla geçmeden kadın onu aldatır. Ali Bey daha sonra Dilaşub adlı bir cariyeyle evlenir. Ama Mahpeyker bunu kıskanır. Türlü iftiralar atar. Ali Bey de buna inanır. Mahpeyker, Ali Bey’i öldürmek ister ama onun yerine yanlışlıkla yerine Dilaşub’u öldürür, Ali Bey de Mahpeyker’i öldürür.CEZMİ: Kırım Hanı Adil Giray’ın İran ile Osmanlı arasında yapılan savaştan sonra esir düşmesini, orada Perihan, Şehriyar ve Cezmi ile olan ilişkilerini anlatır. (Adil Giray-Perihan aşkı ve Şehriyar’ın yaptığı kötülükler)VATAN YAHUT SİLİSTRE: Bir Osmanlı toprağı olan Silistre’yi (şimdi Bulgaristan’da) savunmak isteyen İslam Bey’e âşık olan Zekiye’nin erkek kılığına girerek İslam Bey’le savaşa katılmasını, İslam Bey’in savaşta yaralanmasını ve Zekiye’nin(Âdem’in)ona bakmasını ve daha sonra evlenmelerini anlatan bir tiyatrodur. Kumandan Sıtkı Bey de Zekiye’nin babası çıkar. CELALEDDİN HARZEMŞAH: Celaleddin Harzemşah’ın Moğollar’la savaşta yenilip Hindistan’a kaçarken esir düşmemek için karısını ve oğlunu Sind Nehri’ne atar. Daha sonra Hindistan’a gelerek orada bir ordu toplar ve Tebriz’e kadar gelir. Burada kalenin hükümdarı Mihricihan kendisine âşık olur, kaleyi de ona devrederek evlenirler. Moğollarla tekrar savaşa girdiklerinde Celaleddin Harzemşah dağa kaçar ve bir taş üzerinde otururken komutanlardan biri kendisini öldürür. Kocasının öldüğünü öğrenen Mihricihan da kalbine bir hançer saplayarak intihar eder.GÜLNİHAL: Rumeli Sancak Beyi Kaplan Paşa ile amcası oğlu Muhtar Bey, İsmet adlı akraba kızını sevmektedirler. Bundan dolayı araları açıktır. Kaplan, Muhtar’ın saraya gelip İsmet’le görüşmesini bahane ederek onu zindana attırır. Dadısı Gülnihal, sırf Muhtar’ı kurtarmak için İsmet’i Kaplan’la nişanlamaya razı eder. Fakat Muhtar, İsmet’in onunla gerçekten evleneceğini sanarak küser ve zindandan çıkmak istemez. Bu sefer Gülnihal, Tüfekçibaşı Zülfikar Ağa’ya kendisiyle evleneceğini vadederek Muhtar’ı hapisten kurtarır çünkü Zülfikar, zaten kardeşini öldürmüş olan Kaplan Paşa’ya düşmandır. Muhtar, Sofya valisine gidip Kaplan’ın çılgınca zulümlerini anlatır. Vali’den Kaplan’ın idam emrini alıp gelir. Yerine de kendi geçecektir. Muhtar, adamlarıyla sarayı bastığı sırada, Kaplan Paşa, Gülnihal ve İsmet’i sıkıştırarak nikâhlarının kıyılmasını istemektedir. İkisi de buna razı olmayınca Kaplan, Gülnihal’i hançerler. Bunu gören Zülfikar Ağa Kaplan’ı öldürür. Muhtar, adaletli bir sancak beyi olur ve kendisine bağlı olduğuna inandığı İsmet’le evlenir.AKİF BEY: Bir deniz subayı olan Akif, Dilruba adında ahlak yönü zayıf bir kadınla evlenir. Dilruba kocasının Sinop muhaberesinde öldüğünü yalancı tanıklarla kanıtlar ve başka biriyle evlenir. Durumu öğrenen Akif, kadını hemen boşar. Öç almak amacıyla kadının evine gider ve Dilruba’nın yeni kocasıyla çatışır. İkisi de ölür. Akif’in babası da Dilruba’yı öldürür. KARA BELA: Namık Kemal’in Magosa Kalesi’ndeyken yazdığı beş perdelik trajedidir. Olay, Hindistan’da geçer. Amaç, saray yaşantısının içyüzünü halkın gözleri önüne sermektir. Behrever ile Hüsrev Bey’in aşkını anlatır.

129

Page 130: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Saray hizmetindeki bir harem ağasının, bir şehzadeye âşık hükümdar kızına olan aşkını ve bunların ölümlerine yol açan faciayı anlatır. Sarayların iç yüzü halkın gözleri önüne serilmek istenmiştir.ZAVALLI ÇOCUK: Ata, amcasının yanında yetim olarak büyür. Amcası kızı Şefika’ya âşıktır. Şefika aile kararıyla bir paşayla evlendirilir. Sonra vereme yakalanır ve ölümün eşiğine gelir. Ata onu bu hâlde görünce eczaneden aldığı zehri içerek ölür. Kız da zayıflığından gücü tükenerek ölür.

AHMET MİTHAT EFENDİ: LETAİF-İ RİVAYAT: Batılı anlamda ilk öykülerdir. 24 kitaplık bir seridir. HASAN MELLAH: Kadiks Deniz Okulunu bitiren Hasan Mellâh, ellerine düştüğü korsanlar tarafından İspanya’da bir şehirde bir zenginin evini soymakla görevlendirilir. Tırmanarak girdiği odada uyumakta olan kız, korsanların soyacakları Alfons’un kızı Cuzella’dır. Uyanan kız, Hasan Mellah’ın resmini daha önce görmüş, ona âşık olmuştu. Yakalanmaması için, Hasan’ı odasında saklar. Daha sonra kız kaçırılır, Hasan Mellah bir gemi satın alıp kızı kaçıranın peşine düşer, türlü serüvenlerden sonra Cuzella’yı kurtarır ve onunla evlenir.HÜSEYİN FELLAH: İki yeniçerinin İstanbul’da yaralayıp bıraktıkları Civelek Mustafa’yı yoksul bir ana-kız ölümden kurtarırlar. Adı Şehlevent olan kız, anasına yardım için, kendisinin cariye gibi satılmasına razı olur ve dilsiz rolünde Cezayir’e kadar gelir. Civelek Mustafa kendisini yaralayanları temizledikten sonra kaçtığı Cezayir’de Şehlevent’in cariyelik yaptığı konağa köle olmuştur. Mustafa ve Şehlevent, orada tanıdıkları yiğit ve kabadayı Hüseyin Fellah’a, efendilerinin reisi olduğu eşkıya kumpanyasının şerrinden kurtulmasında yardımcı olurlar. DÜRDANE HANIM: Dürdane Hanımın Mergup Bey ile gizli sevişmesine şahit olan dul Ulviye Hanım, zaman zaman erkek kılığına girerek İstanbul’da kabadayılık yapmakta ve zor durumlarında Dürdane Hanım’a yardım etmektedir. Mergup Bey’in bıraktığı Dürdane, zehir içerek hayatına son verir; Çerkez Sohbet’i köle diye satın alan Ulviye Hanım, Acem Ali Bey kimliğinden çıkarak onunla evlenir. Vefasız âşık Mergup, evlendiği kızın âşığı tarafından öldürülerek cezasını bulmuş olur. Ahmet Mithat’ın masal ve meddah geleneğinde yazdığı Dürdane Hanım, gerçeğe uymayan konusu ile başarılı bir roman değildir; yalnız sade dili ve doğal anlatımıyla dikkate değer. PARİS’TE BİR TÜRK: Paris’te Bir Türk, Nasuh adında çok yer gezmiş ve görmüş bir genç Türk’ün, bir gazete adına yaptığı Paris gezisi sırasında, Paris ahalisinin derinlerine inip olaylara dâhil olması ile yaşadığı maceraları anlatır.JÖNTÜRK: II. Abdülhamit döneminde Batılılaşmadaki zıtlıkları anlatmaktadır.(Gazanfer Bey, Dilşinas Hanım ve kızları)DÜNYAYA İKİNCİ GELİŞ: Olay, III. Selim devrinde geçer. İstanbul’da Veysel Efendi’nin kâhyalığına kadar yükselmiş, hadım köle Mesut, geceleri kadın kılığına girerek konak konak dolaşmaktadır. Bu dolaşmaları sırasında, efendisinin oğlu ile seviştiği için esirciye teslim edilen cariye, denenmek için verildiği konakta Mesut’la karşılaşır, onu tanır. Mesut, kendisini ele vereceğinden korktuğu kızı yok etmek isterse de öldürmeye kıyamaz, bir adada bir mağaraya hapseder. Lalası olduğu Osman’ın yalvarmalarına dayanamayınca ona, sevdiği kıza kavuşmasının bir çeşit ölümle mümkün olacağını söyler. Delikanlı kabul edince o da cariyenin hapsedildiği mağaraya kapatılır. Orada bir de oğulları doğan Osman’la cariye Nergis, yedi yıl sonra bir yolunu bulup mağaradan çıkarlar. Bu ikisi için “Dünyaya İkinci Geliş”idir ve mağarada geçirdikleri zaman zarfında İstanbul’da, dünyada çok şeyler olmuştur.FELATUN BEY’LE RAKIM EFENDİ: Yanlış Batılılaşmanın eleştirildiği bir romandır. Felatun Bey, Batılılaşmayı yanlış anlayan züppe bir tiptir. Rakım Efendi ise Avrupa uygarlığının kültür yanını özümsemiş olan aydın bir tiptir.

ŞEMSETTİN SAMİ:TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT: Talat’la Fitnat’ın hüsranla biten aşklarının romanıdır. Bunlar bir görüşte âşık olurlar. Kızın babalığı Hacı Baba onu Talat’la evlendirmek istemez, zengin biriyle evlendirir. Kızın evlendiği kişi gerçek babası çıkar. Fitnat intihar eder, onu kanlar içinde gören Talat dayanamaz ölür. Kızın gerçek babası da bilincini kaybeder ve 6 ay sonra ölür.RECAİZADE MAHMUT EKREM:ARABA SEVDASI: İlk realist romanımızdır. Bihruz Bey, genç bir mirasyedidir. Doğru dürüst çalışmaz. Arabalara, pahalı giysilere, eğlence yerlerinde dolaşmaya düşkündür. Çat pat Fransızca konuşarak hava atmaya bayılır. Tam bir züppedir. Bütün zamanını zarif arabasıyla gezip tozarak geçirir. Bir gün Çamlıca’da güzel bir arabanın içinde gördüğü iki hanımdan sarışın olanına uzaktan âşık olur. Zengin sandığı Periveş adlı bu hanım, aslında düşkün bir kadındır. Onu her yerde arayıp bulamayan Bihruz Bey, durumu arkadaşı Keşfi Bey’e anlatır.Yalan söylemekten hoşlanan Keşfi, ona Periveş’in öldüğünü söyler. Bihruz, çok üzülür, kahrolur. Günlerce ağlar. Bu arada serveti tükenmekte, borçları çoğalmaktadır. Bir gün Periveş’e rastlar. Yine Keşfi’nin yalanına inanarak

130

Page 131: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

onu sevgilisinin kız kardeşi sanır ve ablasının mezarının yerini sorar. Durumu anlayınca alaylar ve kahkahalar arasında oradan kaçarak uzaklaşır.ZEMZEME:3 ciltlik şiir kitabıdır. Bunun ön sözünde yazılanlardan dolayı eski-yeni çatışması daha da artmıştır. Bu ön söz Servetifünun akımının kuruluşunda etkili olmuştur. AFİFE ANJELİK: Eşi savaşa giden Afife Anjelik’in namusunu koruma mücadelesini anlatan oyundur. ÇOK BİLEN ÇOK YANILIR: Bin Bir Gece Masalları’ndan alınmış ve Türk toplum yaşamına adapte edilmiştir. Eserde, kendi kazdığı kuyuya yine kendisi düşen Maraş kadısı Azmi Efendi'nin serüveni anlatılır.VUSLAT YAHUT SÜREKSİZ SEVİNÇ: Aynı evde büyüyen cariye Vuslat ile evin tek oğlu Muhsin arasındaki aşkı anlatır. Cariyeler satın alınır, evin bir ferdi gibi yetiştirilir ve iyi bir alıcı çıktığında satılırdı. Vuslat’a da günün birinde iyi bir alıcı çıkar ve aile onu satmaya karar verir. Evin hizmetçisi Servinaz Vuslat ile Muhsin’in arasını bozmak ister ve Vuslat’a Muhsin’in bu işe razı olduğunu söyler. Servinaz, Muhsin’e de Vuslat’ın gitmek istediğini söyler. Muhsin bir gece Vuslat’ın odasına gider ve her şey ortaya çıkar. Ne yazık ki artık iş işten geçmiştir. Muhsin derdinden verem olur. Ailesi her yerde Vuslat’ı arar fakat bulamaz. En sonunda Vuslat bulunur ancak o da hastadır. İkili kavuşur lakin bu buluşmaları kısa sürer ve ikisi de ölür. ATALA: Fransız yazar Chateaubriand’ın roman türündeki eserini Türkçeye çevirerek oyun hâline getirmiştir. Kızılderililer arasına düşen iki adamın macerasını anlatır. ABDÜLHAK HAMİT TARHAN:SAHRA: İlk pastoral serbest şiir kitabıdır.TARIK: Endülüs’ün Tarık Bin Ziyad tarafından fethini anlatan bir tiyatrodur. EŞBER: Büyük imparator Büyük İskender’in Pencap (Hindistan) hükümdarı Eşber’le savaşırken Eşber’in kız kardeşi Sumru İskender’e âşık olur, mağlup İran Hükümdarının kızı Rokzan da İskender’e âşıktır. Sumru, savaşmaması için Eşber’i ikna etmek ister ve Eşber tarafından öldürülür. İskender’i Sumru’nun ölüsünden bile kıskanan Rokzan da İskender’in atının ayakları altında ölür. NESTEREN: Bu eserde zalim bir hükümdara başkaldırmayı anlatır, bu eserden sonra Paris Büyükelçiliği'ndeki kâtiplik görevinden alınır.FİNTEN: Finten, Mis Kros adlı Kanadalı zengin bir kadındır. Kendisi evlidir, sevdiği bir lordla evlenmek ister ve kocasını ortadan kaldırmak üzere Davalaciro'yu kullanır. Davalaciro, Finten'i derin bir hırsla sevmektedir. Davalaciro, zaten bu sevda yüzünden Finten'in kocasını öldürdüğü gibi bir kıskançlık buhranıyla Finten'den olan çocuğunu da öldürür. Bunun üzerine Fitnen de onu öldürür. DUHTER-İ HİNDU: Hindistan'daki İngiliz subaylarından Thomsen, bir Hintli kızla birliktedir, bir gün Elizabet'e rastlar, onu sever, Hintli kızı ihmal eder. Elizabet, oradaki yüksek memurlardan Bortel'in karısıdır. Thomsen ile ilişkisini bilen Hintliler, kadını Bortel'i zehirlemeye kışkırtırlar. Dul kalan Elizabeth Thomsen ile Hintli Kız da yaşlı bir Hintli ile evlenirler. İhtiyar ölünce Hint âdetlerine göre kız yakılacak, görevi dolayısıyla da Thomsen bunu önleyecektir. Yaşlı koca ölür; Thomsen kızdan kurtulmak için geleneğe göz yummak ister, fakat kızla arasındaki ilişkinin içyüzünü bilen Hintliler Thomsen’in da kızla beraber yakılmasına karar verirler. Ancak Thomsen’in halka karşı adaletli davranacağına söz vermesi üzerine kızı da, Thomsen’i da yakmaktan vazgeçerler.SABR U SEBAT: Oyundaki kişilerden Raksaver, bir Çerkez kızıdır. Kafkasya’dan kaçıp bir konağa satılmıştır. Azat edilmediği için de pazarda satılmış, hürriyeti elinden alınmıştır. Raksaver, Mehmed Bey’e âşık olur. Bir Rumeli paşası ise, yeğeni Mehmet Bey’e kızını vermek ister. Delikanlı ise Raksaver’i sevdiğinden amcasının kızıyla evlenmek istemez. Piyes sonunda Mehmet Bey babasını kaybeder ama Raksaver ile kavuşurlar.Hâmid bu eserinde halk içinden her tabakadan bir insanı konuşturur. Argosu ile halk deyimleriyle, atasözleriyle Türkçemizi dile getirir. Yaklaşık otuz halk deyimi ve yetmiş üç atasözü, eserin içinde yer alır.İÇLİ KIZ: Mesut Efendi'nin kızı Sabiha, İzzet'i sevmektedir. Üvey anası Raife, nedimelerinden Emine'nin de yardımıyla, Sabiha'yı İzzet'e verdirmemek için dolaplar çevirir; kendisini kâh Sabiha, kâh Mesut Efendi'nin ilk karısı Nafia olarak tanıtıp onların adlarını kirletmekte iken durum anlaşılır.SARDANAPAL: Sardanapal Asur kralıdır. Baskıcılığından bıkan valiler ve ordu kumandanları ona isyan ederler. Asur tarihi ve inanışları çerçevesinde gelişen bir manzum oyundur. İLHAN: İlhanlılar döneminden bir kesit alınarak yazılmış tarihî bir oyundur.TURHAN: Konusunu Türk tarihinden alır. 1908 yılından itibaren kuvvetlenen Türkçülük hareketine karşı Hamit bu eseriyle kayıtsız kalmamıştır. Turhan, İlhan’ın devamıdır. Hamit bu iki eseriyle Türkçülük ve İslamcılık hareketlerini bileştirme çabasındadır.HAKAN: Hamit’in hayatında basılmış son eseri budur. Konusunu Türk tarihinden almıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaygın olan Akın, Özyurt ve Çoban piyesleri gibi tarih tezimizle ilgilidir.BÂLÂDAN BİR SES: Metafizik konuları işlediği nazım nesir arası bir eserdir.

131

Page 132: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

TEZER: Konusunu Endülüs tarihinden alır. Abdurrahman, 929’da Hailfe olmuştur. Sevdiği bir Hristiyan güzeli olan Tezer ile halk istemediğinden birlikte olamaz ve onu öldürür. Ardından kendi canına da kıyar. Teknik olarak zayıf bir oyundur. SAMİPAŞAZÂDE SEZAİ: SERGÜZEŞT: Kafkaslardan İstanbul’a esir bir kız olarak getirilen Dilber, Mustafa Efendi adında bir memura satılır. Kızcağız bütün ağır işleri yapmasına rağmen dövülmekten, aşağılanmaktan kurtulamaz. Mustafa Efendi Erzurum’a bağlı bir ilçeye atanır. Dilber’i bir esirciye satar ve Dilber bir paşa konağına düşer. Asaf Paşa konağında dengeli bir hava vardır. Dilber burasını çok sever, ilk kez rahat eder. Ailenin oğlu Celal’le birbirlerine yakınlık duyarlar. Bunun üzerine aile Dilber’i bir esirciye satar. Dilber’in yeni sahibi Mısırlı bir zengindir. Kızı haremine kapamak amacındadır. Bunun için onu Mısır’a götürür. Genç kız hareme girmek istemediğinden üst katta karanlık bir odaya kapatılır. Harem ağası Cevher kıza acır, onu kurtarıp İstanbul’a kaçırmak ister. Gece yarısı odaya ip atarak yukarı tırmanır, önce Dilber’i aşağı indirir. Arkadan kendisi de inerken dengesini kaybeder, düşerek ölür. Dilber yalnız ve çaresiz kalır. Tek başına İstanbul’a gidemeyeceğini anlar. Kendini Nil Nehri’ne atarak intihar eder.NABİZÂDE NAZIM:KARABİBİK: İlk köy romanıdır. Karabibik, babadan kalma tarlasının bir bölümünü satarak askerlik bedeli öder. Tarlasının kalanıyla yaşamını sürdürmek zorundadır. Bu tarladan başka bir varlığı ve geçim kaynağı yoktur. Tarlayı sürmek için Koca İmam’ın öküzlerini kiralar. Kızı Huri’yi Koca İmam’ın kayınbiraderi Sarı İsmail’le evlendirebilirse öküzleri kiralamaktan kurtulacaktır ancak Sarı İsmail başka bir kadın ile evlenince bu umudu da suya düşer. Çaresiz kalan Karabibik en sonunda Rum bir tefeci olan Bakkal Yani’den yüksek faizli borç para almak durumda kalır ve bununla bir çift öküz alır. Artık tarlası da vardır, öküzleri de. Bu durumda muhakkak kızını alacak birisi bulunacaktır. Ve sonunda kavgalı olduğu toprak ağası Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin, kızı Huri’yi sever. Bir süre sonra Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin Huri ile evlenir. Karabibik artık mutludur. Bir süre sonra hastalanır ancak kızının mürüvvetini gördüğü için huzurludur.ZEHRA: Zehra, zengin bir tüccarın kızıdır. Kocası Suphi evdeki güzel cariye Hüsnücemal’e âşıktır. Zehra, cariyeyi evden kovar. Suphi de Hüsnücemal’le evlenerek Yeşilköy’e taşınır. Zehra, Suphi’yi ondan soğutmak için Rum yosması Ürani’yi devreye sokar. Ürani, Suphi'yi kendine bağlar. Suphi artık ne Hüsnücemal’e ne de Zehra’nın babasından kalan ticarethaneye uğrar. Hüsnücemal çocuğunu düşürür, intihar eder. Zehra Suphi'nin kâtibi Muhsin'le evlenir, ticarethanenin yönetimi ona geçer. Suphi, gitgide parasız kalır. Ürani onu küçümsemeye başlar. Sonra bir gün artık işe yaramaz bulup atar. Suphi beş parasız, bekâr kalınca sokaklara düşer. Gidip tulumbacı yazılır. Bir gün iyice sarhoş olup Ürani’yi yeni dostuyla birlikte öldürür. Mahkeme, delil yetersizliğinden Suphi'yi beraat ettirirse de, böyle bir serserinin, İstanbul'da kalmasını doğru bulmayarak Trablusgarp'a sürülür. Zehra’nın hâlâ sevmekte olduğu Suphi’nin başına kıskançlık belasıyla açtığı dertlerden çok acı çeker. Suphi’nin kimsesiz kalan annesini sokakta ölmüş görünce, vicdan azabından yataklara düşer. Bir daha kendine gelemez, ölür.MUALLİM NACİ:DEMDEME: Recaizade Mahmut Ekrem’in Zemzeme ve Takdir-i Elhan’daki eleştirilerine karşı yazılmış bir şiir-eleştiri kitabıdır.

SERVETİFÜNUN DÖNEMİ:HALİT ZİYA UŞAKLIGİL:SEFİLE: Aşkı yüzünden iffetini kaybedip fuhşa sürüklenen ve trajik bir şekilde ölen bir Müslüman Türk kızı anlatır. Fuhuş âlemlerinde yaşayan genç Türk kadınlarını anlattığı için eser bir ara yasaklanmıştır. MAİ VE SİYAH: Servetifünun neslinin yansıması olacak Ahmet Cemil, liseyi bitirmeden babasını kaybeder. Kız kardeşine ve annesine bakmak zorundadır. Birçok işte çalışır, başarılı olamaz. Kız kardeşi de kötü bir evlilik yapar ve kocasının onu dövmesi sonucu ölür. Ahmet Cemil arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia’yı içten içe sevmekte ve onunla bir yuva kurmayı hayal etmektedir. Ancak hiçbir şey yolunda gitmez, son olarak da Lamia’nın başka biriyle evlenmesi üzerine tüm hayalleri yıkılır. Anadolu’da küçük bir memurluğa razı olur, bir gece anasıyla vapura binerek İstanbul’dan uzaklaşır. AŞK-I MEMNU: Roman Peyker ve Nihat Bey’in evlenmesiyle başlar. Peyker ve Bihter’in annesi Firdevs Hanım duldur ve Adnan Bey’e gizliden ilgi duymaktadır. Ancak Adnan Bey Bihter’den çok hoşlanmaktadır. Onunla evlenir. Adnan Bey varlıklı, asil bir aileden gelmiştir. Annesi bu evliliği hiç kaldıramaz.Bir gün toplanıp pikniğe giderler, bütün aile oradadır. Adnan Beyin yeğeni Behlül Peyker’e dayanamaz ve onu ensesinden ateşli bir şekilde öper. Peyker buna çok kızar çünkü kocasına çok bağlı birisidir. Behlül Bihter’e göz koyar. Ondan çok hoşlanır, onun fiziki görünüşü Behlül’ü çıldırtma seviyesine getirir. Bihter’in kendisinden hoşlanmasını sağlar ve o günden sonra her gece beraber olurlar.

132

Page 133: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Behlül ve Bihter’in mektupları Nihal tarafından görülür. Nihal bu olaya inanamaz çünkü Behlül’le evlenmeyi düşünmektedir. Nihal’in tam mutluluğu düşündüğü bir sırada bu olayı öğrenmesi hayatını yıkmıştır. Adnan Beyin bu olayı öğrenmesiyle her şey değişir.Adnan Bey ve Nihal eskisi gibi beraber yaşamaya karar verirler. Artık hayatlarında ne Behlül ne de Bihter olacaktır.KIRIK HAYATLAR: Ömer Behiç, ailesine bağlı, iki kız çocuğu babası bir tıp doktorudur. Zamanın kibar geçinen, yozlaşmış ailelerinden birinin kızı olan Neyyire, bu doktoru baştan çıkarır. Ailesi ile bu gizli ilişki arasında bocalayan Ömer Behiç, küçük kızının menenjite yakalanarak ölümü sonrasında, bu durumu manevî bir uyarı olarak düşünür, evine ve karısına geri döner.NEMİDE: Şevket Bey’e yüklü bir miras kalır. Annesiyle birlikte gezen Naime’ye âşık olur ve onunla evlenir. Kız rahatsızlanır ve kesinlikle çocuk sahibi olmaması söylenir ancak kız hamiledir. Naime doğumdan sonra ölür. Doğan kıza Nemide adı verilir. Şevket Bey yeni doğan bebeğini Dr. Osman Bey’e emanet ederek iki yıllık bir seyahate çıktı. Dönüşte kızını doktordan geri alır fakat kızının da bünyesi annesi gibi çok zayıftır ve ömür boyu sağlığına büyük bir dikkat edilmesi gerekir. Kız büyür ve amcası oğlu Nail’e âşık olur, Nail ise onu kardeş gibi sevmektedir. Nail ona acıdığı için onunla nişanlanır ama Nail teyzesi Nahit’e âşıktır. Bunu fark eden Nemide yüzüğü atar ve bir süre sonra veremden ölür. Nahit ile Nail evlenirler.BİR ÖLÜNÜN DEFTERİ: Yağmurlu bir gecede Hüsam, karısı ve çocukları İsmet ile Fuat evde otururlarken yaşlı bir adam eve gelir ve Hüsam’ın onunla birlikte gelmesini ister. Hüsam’ı en yakın arkadaşı Vecdi’nin yanına götürür. O gece Vecdi hayata gözlerini yumar ama Hüsam’a kara bir defter bırakır. Bu, Vecdi’nin çocukluktan ölümüne kadar olan hayatını yazdığı günlük niteliğinde bir defterdir. Hüsam defteri okumaya başlar… Vecdi ile Hüsam çocukken bir yatılı okulda kader arkadaşı olurlar. Vecdi’nin bir de halası ve halasının kendi yaşlarında Nigar adında bir kızı vardır. İleriki yıllarda hem Vecdi hem de Hüsam Nigar’a âşık olurlar. Fakat Nigar Vecdi’yi bir kardeş gibi gördüğü için kalbi Hüsam’a vurulur. Vecdi Hüsam’a olan ve çocukluk yıllarından gelen samimi arkadaşlıktan soğur çünkü Hüsam artık Vecdi’yi anlamaz, ona fazla ilgi göstermez olur. Kendisini onlardan uzaklaştırmak ister. O sırada cereyan etmekte olan Balkan savaşlarına gönüllü doktor olarak gider ve orada sol kolunu kaybeder. En sonunda İstanbul’a tekrar döner ama kalbinde hâlâ o aşk acısı vardır. Bir gün kolu yüzünden kaptığı bir rahatsızlıktan dolayı kendisini yataklarda bulur. Yağmurlu bir gecedir ve Hüsam’ı yanına çağırttırır. O gece Vecdi, Nigar’ın aşkını kalbine gömerek hayata gözlerini kapar. Hüsam ise Vecdi’nin kendisi için ne kadar fedakârlıklarda bulunduğunun farkına o gece bir ölünün; Vecdi’nin defterini okuyarak varır…FERDİ VE ŞÜREKÂSI: Babasının ölümü üzerine öğrenimini yarıda bırakan İsmail Tayfur, babasının çalıştığı ticarethanede onun yerine çalışmaya başlar. Sahibi Ferdi Efendi’dir. Eşini uzun zaman önce kaybeden Ferdi Bey kızına çok bağlıdır. Kızı Hacer’se İsmail Tayfur’a âşık olmuştur. Kızının günlüğünü okuyan Ferdi Bey İsmail Tayfur’a âşık olan kızının durumuna üzülerek İsmail Tayfur’a kızıyla evlenmesi için baskı yapmaktadır. İsmail Tayfur’sa babasının küçük yaşta yanlarına aldığı Saniha’ya âşıktır. Zayıf karakterli İsmail Tayfur bocalar. Gerçekle hayalleri arasında kalmıştır, olayı annesine anlattığında annesinin Hacer’le evlenmesi için telkinlerine maruz kalır ve Hacer’le mutsuz bir evlilik yapar. Ne var ki Hacer, Saniha ve İsmail Tayfur arasında olan aşkı anlar. Ayrıca talihsiz bir konuşmaya da kulak misafiri olur. Kendisini odaya kapatarak mumla perdenin tutuşmasına neden olur ve evde yangın çıkartır, ölür. İsmail Tayfur ve Saniha son anda kurtulur ancak İsmail Tayfur yaşadığı şokla aklını yitirir.SOLGUN DEMET: Oğlunu pek seven bir anne, bir gün kocasının cüzdanından düşen bir demet solgun çiçeği eline alır, bir süre bakar, sonra yerine koyar demeti. Ardından gelsin paranoya, gelsin buhran. Kadın düşünür. Oğlunu düşünür, kocasını düşünür, kendini düşünür. Soramaz da demeti. Sormaktan çekinir çünkü alacağı cevap her türlü yıkımla sonuçlanacaktır. Bir tarafta kocasından şüphelenmek ve kocasını yeterince sevmemek fikri, diğer yanda ihanetin ipuçlarını şaşkın bir yüzde okumak...BİR YAZIN TARİHİ: Hasan, üniversiteden mezun olduktan sonra taşrada görev yapmaya gitmiştir. Dört yıl taşrada mühendis olarak çalıştıktan sonra, İstanbul‘daki bir akrabasının evine gelir. Evde beş tane genç kızla karşılaşır. Bunların ikisi akrabasının kızı diğerleri de uzaktan akrabalarıdır. Hasan bunlarla kaynaşır. Bu kızlardan en büyüğü, her zaman solgun ve mutsuz olan Meliha’ya âşık olur. Bir gece kızlar Meliha‘nın hasta olduğunu söylerler. Hasan koşarak Meliha’nın odasına çıkar. Meliha her zaman ki gibi solgun hâliyle yatakta yatmaktadır. Hasan bir an cesaretlenerek ona “seni seviyorum” der. Meliha bundan hoşnut olmasına rağmen onu mutlu edemem, hastayım düşüncesi ile evden bir an önce gitmesini rica eder. Hasan da bu ricayı kırmayarak, kalbinde derin bir yara ile evi terk eder.MEHMET RAUF:EYLÜL: (İlk psikolojik roman) Suat Hanım ile Süreyya Bey beş yıldır evlidir. Bir yaz dönemi için Boğaziçi'nden küçük bir ev kiralarlar. Bu karı-koca çok mutludurlar. Süreyya Bey’in arkadaşı Necip Bey, aile dostlarıdır ve sık sık onların evlerine gelmektedir. Bazı gecelerde de konuk olarak evlerinde kalır. Necip, Süreyya Bey'in eşi Suat'a

133

Page 134: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

karşı derin bir saygı beslemektedir. Bu saygı, bir zaman sonra çok güçlü bir sevgiye dönüşür. Necip, bu sevgiyi kendi içine atar; kendi içinde saklar. Bir gün artık dayanamaz ve Suat'ın eldivenlerinden birinin tekini çalar. Aradan bir süre geçer ve Necip hastalanır. Bu hastalığın nöbetleri sırasında Necip, çaldığı eldiven tekini sayıklar. Bu durumu öğrenen Suat, eldivenin diğer tekini de Necip'e verir. Böylelikle her ikisinin de aşkı açığa çıkmış olur. Ancak iki sevgili de Süreyya'ya ihanet etmez ve bu aşk onların içinde yaşar. Günler geçer. Yaz bitmiş, kış gelmiştir. Tekrar konağa taşınan Suat ile Süreyya’nın evinde bir gün yangın çıkar. Suat evin içinde, alevlerin arasında kalmıştır. Necip onu kurtarmak maksadı ile cesurca eve girer ancak ikisi de kurtulamaz. Aşklarının onların içini yaktığı gibi alevlerin arasında kalarak can verirler.HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINARŞIK: Satırzade Şöhret Bey alafrangalığa özenir. Madam Potiş isminde ahlak bakımından düşkün bir kadına rastlar. Onunla birkaç gün daha yasayabilmek için annesinin küpelerini çalıp satar ve metresiyle bir lokantada yemek yemeye giderken yanlarına modaya uygun olmak için bir de köpek alırlar. Köpek, başlarına türlü bela getirir. Sokakta öteki sokak köpekleri bunlara hücum eder, iki sarhoş Ermeni külhanbeyi kendi şiveleriyle bunun hakkında iddiaya girişip kavgaya başlarlar. Gittikleri lokantayı köpek altüst eder. Şöhret Bey cebindeki bütün para ile bu ziyanı ödemek mecburiyetinde kalır. Madam Potis’i de eski tanıdığı bir serseri götürür. Geceleyin Madam Potis’in kiracı olduğu eve gidip onu arayan Şöhret’in başına bir çuval kömür tozu dökerler. Bu hâlde dolaşırken arkadaşı Maşuk Bey’e rastlayarak onun evindeki eğlenceye gider. Orada da şıklık ve alafrangalık merakını gülünç bir şekilde dışarı vuracak hareketlerde, münakaşalarda bulunur; Fransızca uydurma manzumeler okur, kan zayıflığının sülükle tedavisi hakkında uydurma nazariyelerden dem vurur. Anlattığı saçmalıklardan sonra kapı dışarı edilirken arkadaşlarının bazı kıymetli eşyalarıyla paralarını da alır. Bir iki gün sonra da Tepebaşı bahçesinde gene gülünç bazı sahnelerden sonra polisin eline düşer.İFFET: İstanbul’da Fatih civarında karısı, kızı ve oğluyla orta halli bir hayat geçiren Şakir Efendi, Müslüman olmuş bir Macar’dır. Kızı İffet’i Beyoğlu’nda bir Frenk pansiyonunda okutur. İffet’in pansiyondan çıktığının ikinci yılında Şakir Efendi ölünce ailenin durumu bozulur. Bir evden daha ucuzuna taşına taşına, sonunda mezarlıklar kenarında bir kulübeye sığınırlar. İffet nakış, dantel gibi el işleri yapıp satarak annesiyle kardeşini yaşatmaya çalışır. Annesi hastadır, akrabalarından olan nişanlısı Latif, bir iş için gittiği İzmir’de mektuplarını kesmiştir. Bir gün evlerine uğrayan bir kadın, İffet’e, kendisini Göksu’da görüp beğenmiş bir zenginin metresi olması teklifini iletir. Bunu önce nefretle reddeden İffet, durumlarının çok kötüleştiğini görerek sonradan, kadına razı olduğu haberini yollar. Gitmeye hazırlandığı gün heyecan ve üzüntüden fenalaşır, hasta düşer. Bu olayları kâh kendi gördüklerine, kâh İffet’in yazdıklarına göre anlatan Hüseyin Rahmi, bir gün İffet’in mezarını arar, bulur: Sağında anasının, solunda da nişanlısı Latif’in mezarları vardır. İffet’in küçük kardeşi Sabri’nin de bir gemiye tayfa yazıldığını öğrenir.MÜREBBİYE: Dehri Efendi emeklidir. İyi Fransızca bilir. Çok sert bir aile reisidir. Melahat adında çirkin bir kızı vardır. Şem’i adında 18 yaşında bir de oğlu vardır. Melahat’ın eşi Sadri kendileriyle kalmaktadır. Yalıda bir de Dehri Efendi’nin kardeşi Amca Bey vardır. Bu, Dehri Efendi’den 20 yaş küçük, kambur, çirkin, aynı zamanda züppe bir adamdır. Bütün servetini yiyip bitirdikten sonra ağabeysinin yanına sığınmıştır. Dehri Efendi, bir cariyeden olan iki küçük çocuğu için, Angel adında bir Fransız Mürebbiye tutar. Düşkün bir kadın olan Angel para çekmek için Şem’i’yi, Amca Bey’i, Damat Sadri’yi baştan çıkartır. Üç erkek kıskançlık yüzünden birbirine düşer. Dehri Efendi, Şem’i ile Amca Bey’e yalının harem dairesine girmeyi yasak eder. Haremde kalan Damat Sadri’nin geceleri Angel’in odasına girdiğini öğrenen Şem’i müthiş bir kıskançlığa kapılır, bir gece rakibini öldürmek için elinde hançerle Angel’in odasına gider, kapıyı kırarak içeriye girer. Kilitli bulunan aynalı dolabın anahtarını zorla alır, açar, fakat dolabın içinden Dehri Efendi çıkar. İkisi de düşüp bayılır. NİMETŞİNAS: Anası Hayriye Hanım’ın yanında İstanbul’a gelen küçük Neriman, hizmetçilik yaptıkları konakta büyür, serpilir, birlikte okula gittikleri evin kızı Nevber’in ölümü üzerine orada duramaz olur, başka bir evin hizmetine geçer. Gönül yükümlülüğüyle kendisini bir evlat gibi sevecenlikle tutan evin işlerine sarılır. Hizmetinde olduğu Talât Hanım’ın kocası Nihat Bey, Neriman’ın gençlik güzelliğine tutulunca gönül borcu yüzünden bu yakınlığa karşı koyar, kendisine evlilik öneren (o dönemde birden çok eşle evlenme olanağı vardır), Nihat Bey’den uzak olmak için evden ayrılır. Kocasının düştüğü bunalım üzerine ona acıyan, alaturka kadın hukukuna boyun eğdiği için bunda bir sakınca görmeyen Talât Hanım, konuşmalarını duyduğu eşinin önerisiyle Neriman’ı bu evliliğe razı etmek isterse de bir nimetşinas olmanın gurur, onur ve boyun borcuyla Neriman, bu öneriyi de geri çevirerek kendi yazgısının yoluna yönelir.ŞIPSEVDİ: Şık romanında eleştirilen alafrangalık züppesi Şöhret’in daha geliştirilmiş bir örneği olan Meftun Bey; ona hem karakter bozukluğu, ahlak dışı eylemleri, hem de yüzeysel Batılılaşma yanlışıyla benzemekte, çalıntı ve yalana dayalı söylentilerle kişiliğine değer katmayı ummaktadır. Kendisine piyango çıktığı haberini yayarak zengin komşusu Kasım Efendi’nin kızını alır, onun mirasını a hak kanacağı umuduyla yalancı gösterişlere koyulur.

134

Page 135: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Pinti kayınpederinin kendisine yıktığı ev külfetini karşılayamaz, borca batar, kız kardeşiyle evlenmiş olan Kasım Efendi’nin oğlu Mahir’i kandırarak onu hırsızlığa ve evrak yolsuzluğuna iter.Sonunda her şey açığa çıkınca boşanmak zorunda kalır; yurt dışına kaçar, boşadığı eski alaturka eşi Edibe ise yalancı bir alafrangalaşmanın kurbanı olarak düşer. Tanzimat döneminde başlayan köksüz batılılaşmanın açık bir eleştirisi olan eser, güçlü gözlemlere, harem yaşamının özelliklerine yaslanır, etkili bir alayla eleştiri gücü taşır.METRES: Hüseyin Rahmi Gürpınar, “Metres”te, mutluluğu ailesinde değil “evlilik dışında” arayan Hami ile Müştak ve Reyhan’ın başlarına gelenleri anlatıyor. Parnas İstanbul´a gelerek “metreslik mesleğiyle” geçinen bir Fransız’dır ve üç arkadaşın yaşamlarına bir bomba gibi düşer. Gürpınar bu romanında, yine “ibret verici” anlatımıyla güldürüyle ağlatıyı harmanlayarak okurlarını hem güldürüyor hem de düşündürüyor.CADI: Binnaz Hanım öldükten sonra dirilir ve ölümünden sonra hemen evlenen kocası Naşit Nefi Efendi’ye yaşamı zehir eder.GULYABANİ: Yazarın karşı olduğu peri, gulyabani gibi batıl inançlarla saf ve namuslu insanların nasıl kandırıldığını anlatan ve bilimsel düşünceyi savunan bir romandır.TESADÜF: İstanbul’da, bir falcı kadının ağına düşürdüğü insanları anlatır. Öyle ki avlananlar arasında yoksul mahallelerin bol dedikodulu, çocuklu ve gürültülü kadınları, külhanbeyi tavırlarıyla racon kesen delikanlılar; batakhaneler ve batakhanelerin güzelleri; çapkınlar, zengin ailelerin eğitimli lakin sorumsuz hayta gençleri var. MUTALLAKA: Sonu gelmeyen gelin-kaynana kavgalarını anlatan bir eserdir. KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ: Halley kuyruklu yıldızının dünya yakınından geçeceği günlerin merak ve korkusuyla alevlenen tartışmalara yer veren eser, İrfan Galip’in konferansının yarattığı ilgiyle kendisinden mektup aldığı bir kadın konusundaki sanı ve umutlarıyla beslenir; karşılıklı yazışmalar sonunda kuyrukluyıldızın geçtiği gece mutlu ve umutlu bir evlilik gerçekleşir. Her keresinde olduğu gibi burada da yazar, çeşitli kültür katkılarındaki kişilerin kendilerine özgü niteliklerini, konuşmalarıyla yansıtarak komik ögenin sürmesini sağlar.BEN DELİ MİYİM: Şadan adında varlıklı ve işsiz güçsüz bir delikanlı, akılca kendi ayarında Kalender Nuri ile birlikte Haşmet Bey-Revan Hanım ailesine musallat olur. Gülünç, hazin, iğrenç olaylardan sonra kadını kocasından ayırırlar. Fakat Kalender Nuri ile Şadan’ın arası bu kadın yüzünden açılır; Şadan daha önce davranarak kadınla evlenir. Kalender Nuri yeni karı kocayı rahat bırakmayınca aklının zaten pek yerinde olmadığını söyleyen Şadan, Kalender Nuri’yi ıssız bir kuyuya atarak öldürür; kendisi de Nuri’nin hayalinin her yerde peşinde olduğu kuruntusu içinde, bir gün beynini dağıtır, ölür.UTANMAZ ADAM: Edepsiz Avnussalah ve ekibinin, onlardan aşağı kalmaz İstanbul halkıyla yaşadıkları; hayatlarını kazanma telaşı içinde neyi nasıl sömüreceklerini detaylıca düşündükleri hayat hikâyelerinin bir garip romanıdır.EFSUNCU BABA: İstanbul’da Cerrahpaşa’da, Hobyar semtindeki baba konağında Ebülfâzıl Enverî, kimyahanesi ve gece gündüz çalışan kimyagerleriyle, türlü madenlerin karışımından altın elde etmek ve defineler bulmak sevdasındadır. Enverî’nin tutkularına bir de sevgi entrikası eklenmiş eser, özellikle eski çağlardan gelme bu “ilm-i simya” merakının ayrıntılarını vermesiyle eğlenceli ve ilginç bir romandır.

MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİ:YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU:KİRALIK KONAK: Osmanlının son dönemine ait sosyal hayatı anlatır. Naim Efendi emeklidir, karısının ölümü üzerine konağın düzeni bozulur. Naim Efendi’nin kızı Sekine’nin iki çocuğu vardır. Seniha ile Cemil, genç nesli temsil eder. Cemil, Beyoğlu gecelerine düşkün bir öğrenci, Seniha Avrupa hayranıdır. Bir salon genci olan Faik Bey’i sever. Akrabalarından Hakkı Celis ise Seniha’yı uzaktan sevmektedir. Seniha şair ruhlu Hakkı Celis’in görüşleriyle alay eder. Konakta sık sık toplantılar, eğlenceler yapılır.Naim Efendi paraca sıkıntıya düşer ve borçlanır. Seniha Avrupa’ya kaçar, sevgilisi Faik Bey’i de arkasından sürükler. Babası Servet Bey bir apartman dairesine çıkar. Konak boşalınca Naim Efendi hastalanır. Para sıkıntısı arttığı için Kanlıca’daki yalı kiraya verilir. Konak da kiraya verilmek istenir, fakat kiracı bulunamaz. Seniha Avrupa’dan döner, İstediği hayatı kuramamak yüzünden çöküntüye uğramıştır. Yıkılışın üç nesillik hikâyesi, konağın dağılıp satılığa çıkarılmasıyla biter. Romanda olumlu gelişme gösteren tek kişi Hakkı Celis’tir.NUR BABA: Bir Bektaşi tekkesi şeyhi ile evli bir kadının tutkulu aşkını anlatır. İçki, müzik, dans ve eğlence ile sabahlara kadar süren ayinler, Bektaşî törenleri ve gelenekleri, tekke hayatı romanda oldukça geniş bir biçimde verilir. Romanın kadın kahramanı Nigar, tensel aşktan mistik aşka geçişi göstermektedir. Romanın diğer kahramanı Nur Baba, önce ölen şeyhin karısı Celile Bacı ile evlenerek tekkeye şeyh olur. Sonra Ziba Hanımefendi’nin servetini tüketir. Daha sonra da Nigar’ı etkisi altına alır. Nigar, Nur Baba için kocasını, çocuklarını, toplumdaki makamını-mevkiini bırakır ve bütün servetini tekkeye bırakır. Ancak Nur Baba,

135

Page 136: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

huyundan vazgeçmez. Bir zaman sonra Nigar’ı da bırakır. Sonrasında da Süheyla isminde genç bir bayanla dünya evine girer.HÜKÜM GECESİ: İttihat ve Terakki Fırkasının egemen olduğu dönemin(II. Meşrutiyet) eleştirisinin muhalif gazeteciler Ahmet Kerim ve Ahmet Samim gözüyle yapıldığı bir romandır. Bir devrin çözülüşünün, içerisine sıkıştırılmış aşk hikâyesiyle birlikte ele alındığı duygusal bir roman. (Ahmet Kerim ve Samiye aşkı)SODOM VE GOMORE: İşgal yıllarında İstanbul’da yaşanan ahlaki çöküntüyü anlatan bir romandır. Yazar İstanbul’u Lut kavminin iki şehri olan Sodom ve Gomore’ye benzetir.İstanbul kızları İngiliz subaylarıyla beraber olmaktan gayet mutludurlar. Leyla da bunlardan biridir. Leyla’ya âşık olan Necdet ise bağımsızlıktan umudunu kesmiş, olaylara sadece seyirci kalmıştır. Sevdiği kızın işgalci subaylarla olan yakınlığını görür fakat görmezden gelir, hatta o da bu subayların çevresinde oluşan yüksek sosyeteye katılır. Oysa Necdet’in arkadaşı Cemil bir şeyler yapmak gerektiğini düşünür ve Kuvayi Milliyecilere katılır ve sonunda şehit olur. Fakat o değeri bilinmez insanlardandır, vatan o ve onun gibilerinin kanlarıyla hayat bulmuştur. YABAN: Millî Mücadele’de bir kolunu kaybeden Ahmet Celal, gittiği köyde yabancı olduğundan, yaban olarak tanımlanır. Köydekilerle hiçbir bağlantısı olmamasına ve subay olmasına rağmen ona düşman gözüyle bakılmaktadır. Köylü-aydın çatışmasını konu edinen bir romandır. ANKARA: Romanın başkahramanı Selma Hanım’ın hayatı, evlilikleri ve insanî ilişkileri ile birlikte Ankara’nın üç dönemi canlı tasvir ve olaylarla verilir. Bu dönemler:1. Millî Mücadele’den önceki Ankara (Savaş zenginlerinin, yolsuzlukların ve arayışların Ankara’sı)2. Millî Mücadele’deki Ankara ( Yeniden toparlanan, zaferi kazanan Ankara)3. Millî Mücadele’den sonraki Ankara (Savaş sıkıntılarının geride kaldığı, modernleşen ve bir o kadar da özünden kopup sosyeteleşen Ankara)PANORAMA: Cumhuriyet’in ilanından 1952’ye kadar geçen dönemdeki önemli siyasi olayları, Atatürk devrimlerinin tehlikeleri atlatamadığını, pusuda yatan yobazların varlığını önemle vurgulayan bir romandır. (Servet Bey, Halil Ramiz, Osman Nuri Bey… )BİR SÜRGÜN: Doktor Hikmet, İstanbul’da yaşayan varlıklı bir ailenin çocuğudur. Babası, Sultan Murat taraftarı olduğu için yıllardır göz hapsinde tutulur. Kendisi de tıp eğitimini tamamladıktan sonra İzmir’e sürgün edilmiştir. İzmir’de Gureba Hastanesinde görev yapan Doktor Hikmet, özgür bir yaşam için Paris’e gitmeyi arzular. 1904’te, İzmir’den kalkan bir vapura ani bir kararla kaçak yolcu olarak binip Paris’e giden Doktor Hikmet, orada kaldığı yıl, kitaplardan ve dergilerden tanıyıp hayranlık duyduğu Fransız kültürünü gerçek yüzüyle yaşamaya çalışır; bu arada şehirdeki bazı Jön Türkler’le tanışır. Paris günlerinde ekonomik sıkıntılar, vefasız aşklar, hastalıklar ve yalnızlık çeker. Paris’te geçirdiği yaklaşık bir yıllık sürenin sonunda verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybeden Dr. Hikmet, Paris’te bir mezarlığa defnedilir. HEP O ŞARKI: Olaylar Sultan Abdülaziz döneminde yaşayan bir kadın karakterin(Münire) ağzından aktarılır. Kiralık Konak’ta görülen konak hayatındaki çözülmenin değişik bir anlatımı gibidir. Münire ile hayatı boyunca âşık olduğu ve kavuşamadığı Cemil Bey arasındaki aşkı anlatır. REFİK HALİT KARAY:İSTANBUL’UN İÇ YÜZÜ: Kitap bütün İstanbul’un iç yüzünü değil, yalnızca İstanbul’da yaşayan bir azınlığın iç yüzünü gözler önüne seriyor: Savaş zenginleri, karaborsacılar, vurguncular, İttihat ve Terakki’nin adamları… İstanbul’un “öteki yüzü”, yani halk yok romanda.ÇETE: İstanbul’da Fransızca öğretmeni olarak çalışan Nezih Suat’ın Türk topraklarının işgalini hazmedemeyerek düşmanlara karşı savaşmak için Kıran takma adıyla çete oluşturması ve Anadolu topraklarının kurtuluşundaki başarıları anlatılmaktadır.YEZİDİN KIZI: Fransa’da yaşayan bir Türk olan Hikmet Ali, atadan kalma köylerini ziyaret etmek için Marsilya’dan Suriye’ye giderken gemide Kürtçe konuşan Arjantinli gizemli bir kadınla tanışır. Kadının Türkiye’yi de yakından izlediği çıkar ortaya. Öykü ilerledikçe Zeliha’nın Yezidi kavminden olduğu, hatta Yezidin kızı olduğu iddiası, gizemi daha da arttırır.SÜRGÜN: Romanda sürgüne gönderilen bir yüzbaşıdan bahsedilmektedir. Hilmi Efendi görev sırasında bir üst komutanı ile haklı olduğu bir konuda tartışma yaşayınca Beyrut’a sürgüne gönderilir. Daha gitmeden sürgünün ne kadar kötü ve çekilmez olduğu hissine kapılır. Hayatında ilk defa gittiği Beyrut’ta başına nelerin geleceğinden, kimlerle tanışacağından habersiz bir ruh hâli ile Beyrut’a gider.NİLGÜN: Türk Prensesi Nilgün, Mapa Melikesi Nilgün ve Nilgün’ün Sonu adıyla yayımlanan bir üçleme... Türkçenin olanakları en güzel bir biçimde kullanılarak yazılan romanda Nilgün çevresinde, yedi yıl boyunca inişli çıkışlı, ayrılıp kavuşmalı derin bir aşkı Afrika ve Hindistan limanlarının, Uzakdoğu adalarının egzotik güzellikleri, renkleri, ışıkları, günbatımı manzaralarıyla, çiçeklerinin, meyvelerinin kokuları, tatlarıyla bir ressam-yazarın kaleminden aktarılıyor.

136

Page 137: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

BUGÜNÜN SARAYLISI: Ata Efendi’nin teyze oğlu Yaşar kızı Ayşen’i İstanbul’a gönderir. Üç yüz lira parayı da ata Efendi’ye kızının barınması karşılığı gönderir. Ata Efendi evde oluşabilecek problemlerden kaygılanır ama zengin olan teyze oğlunun göndereceği para hiç de az değildir. Ayrıca kız güzel ise evde bulunan huzurun kaçabileceğini düşünür. Kız evdekiler de dâhil olmak üzere birçok kişinin ilgisini çeker. Patronun oğlu Rüştü kıza taliptir. Rüştü, Ata Efendi ile iyi ahbap olur. Ata Efendi terfi eder. Daha sonra elçi Sait Reşit ile ilişkisi olan Ayşen yanlış bir karar verir ve elçi ile evlenerek yurt dışına çıkar. Ayşen bu ilişkiden mutlu olmaz ve Rüştü ile Ata Efendi kız geri döndürmek için uğraşırlar. Ayrıca evde kız gidince eski hâline dönmüş parasızlık baş göstermiştir. Kız da geri dönmek istemektedir. Evdekiler kızı özlemişlerdir. Ayşen geri döner. Patronun oğlu Rüştü ile evlenir. Böylece herkesin istediği son ortaya çıkmış olur.

HALİDE EDİP ADIVAR:SEVİYE TALİP: Batı kültürü ile yetişmiş, sıra dışı, güçlü bir kadın olan Seviye, âşık olarak evlendiği kocası Talip Bey ile aralarındaki aşkın bittiğini ve Macar asıllı müzik öğretmeni Cemal’e âşık olduğunu keşfeder. Ortak zevkleri olan Batı müziği, Seviye ile Cemal’i birbirine daha da bağlar. Seviye, kocası kendisini boşamayı reddedince onu terk edip Cemal ile yaşamaya başlar; evli olmadığı bir adamla yaşamanın tüm zorluklarına karşı mücadele eder.Fahir, halasının kızı Macide ile evlidir. İngiltere’den döndükten sonra karısını değiştirmeye, Batılı kültüre göre şekillendirmeye çalışır. Macide, kocasını memnun etmek ve vatanını modern bir kadın olarak temsil etmek adına hızlı bir değişim gösterir; Macide’deki değişimlere rağmen Fahir, Seviye’ye âşık olur. Cemal ile nikâhsız yaşadığı için toplum içinde çok zor duruma düşen Seviye, sonunda kocası boşanmaya razı olunca sevgilisi Cemal ile evlenir. Fahir, Seviye’ye olan aşkı yüzünden karısı Macide’yi kaybedince savaşa katılıp ölmeyi ve bir kahraman olarak anılmayı tercih eder.HANDAN: Mektup şeklinde yazılmıştır. Refik Cemal, Neriman’la evlidir. Handan Neriman’dan üç yaş büyüktür ve kardeş çocuklarıdır. II. Abdülhamit döneminde ihtilalci gençlerden olan Nazım, Handan ile evlenmek ister. Handan kabul etmez. Hüsnü Paşa adlı biriyle evlenir. Bu arada Nazım tutuklanmış, Handan’a iki mektup bırakarak intihar etmiştir. Handan kocasıyla Londra’da bulunmaktadır. Bu sırada Refik Cemal konsoloslukla Londra’ya gider, orada Handan ile tanışır ve âşık olur. Handan beyin hummasına tutulur. Refik Cemal onun başından ayrılmaz, Handan iyileşince Refik Cemal’e sevgisini dışa vurur fakat çektiği vicdan azabından ölür.RAİK’İN ANNESİ: İstemediği bir genç kızla evlenmek endişesiyle evinden ayrılıp Heybeliada’da bir otele yerleşen Siret’in bu tatil esnasında, şahit olduğu bir aile faciasıdır. Romanda Doğu-Batı meselesi bir problem olarak mukayeseli bir şekilde kendisini göstermeye yaşlar.YENİ TURAN: Türk edebiyatının ilk siyasal/ideolojik romanı kabul edilir . II. Meşrutiyet döneminde geçen ütopik bir romandır. “Yeni Turan” adlı idealist bir partinin program ve çalışmaları anlatılır. Yazar, eserinde Türkiye’nin 1930’lu yıllarını tasarlamış ve “ademimerkeziyet (federasyon)” biçimini savunmuştur. Romanda Türkçülük bilinci vurgulanmış; Türk olmak, kültürel birlik anlayışı ile açıklanmıştır. Romanı yazdığı yıllarda Türk Ocağının çalışmalarına katılan ve Ziya Gökalp ile tanışma fırsatı bulan Halide Edip’in Türkçülük akımı etkisinde yazdığı tek eseridir. Eserde, Ziya Gökalp’in etkisi belirgin biçimde görülür.KALP AĞRISI: Aşk üzerine kurulmuş bir romandır. Çocukluktan beri birbirini tanıyan Zeyno ve Azize’nin Hasan’a âşık olmalarını ve Zeyno’nun arkadaşı uğruna bu aşktan vazgeçmesini anlatır.ZEYNO’NUN OĞLU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Doğu Anadolu’da hazırlanmakta olan bir Kürt isyanının hemen öncesinde geçen olayları anlatır. Kalp Ağrısı adlı romanının devamıdır. ”Hiçbir engel millî birlik ve beraberliğimizi sarsamaz. ” ana fikrini taşıyan roman on dört bölümden oluşmaktadır. “Batılı olmak, Batı’yı şeklen taklit etmek değildir.” romanın yardımcı fikridir.ATEŞTEN GÖMLEK: Edebiyatımızda Kurtuluş Savaşı üzerine yazılan romanların ilkidir. İzmir’in işgali sırasında kocası ve çocuğu düşman tarafından öldürülen Ayşe, İstanbul’a akrabası Peyami’nin yanına gelir. İkisinin yanına Binbaşı İhsan da katılır ve Anadolu ya geçerler, amaçları Kuvayımilliye’ye hizmet etmektir. Bu arada hem Peyami hem de Binbaşı İhsan Ayşe’ye âşık olur. Bu aşk her ikisi için de ateşten bir gömleğe dönüşür.

VURUN KAHPEYE: Aliye, Fransız Lisesini bitirmiş ve öğretmenlik için gönüllü olmuş çağdaş bir bayandır. İlk tayin yeri olarak bir köye gitmiştir. Buradaki diğer öğretmenler başı örtük kimselerdir ve Aliye’yi görünce bayağı yadırgamışlardır. Hatta bu konuda bazı uyarılar bile almıştır. Bir gün bir öğrencisi ile olan probleminden dolayı velisi ile tartışmıştır. Bu kişi ise köyün zenginlerindendir ve nedense Aliye’den hoşlanmıştır. Aliye her defasında onu başından savmıştır. Aliye Tahsin Bey diye bir subay ile tanışmıştır, kısa sürede de birbirlerinde hoşlanmaya başlamışlardır. Bu durum köyün hocası Hacı Fettah Efendi’nin kulağına kadar gitmiştir. Bu iş hacının hoşuna gitmez ve köyde asılsız dedikodular çıkartmaya başlar. Kendini her ne kadar hacı olarak saydırsa da aslında bu adam Yunan generalleri ile anlaşma yapabilecek kadar da haysiyetsiz biridir. Bir gün Tahsin Bey cephede yaralanır ve Aliyelerin evine gelir, Aliye de onu bu durumda bırakmaz ve bir süre evde ona bakar. Köylü bu

137

Page 138: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

durumu Hacı Fettah’a bildirir. Hacı Fettah ise “Kahpe, evine erkek almış!” diyerek köylüleri galeyana getirir ve Aliye’yi zorla evinden çıkararak köyün meydanına saçından sürüyerek götürürler. Meydanda insan dışı bir şekilde sopalarla döverek Aliye’yi öldürürler.TATARCIK: Sinekli Bakkal ve Zeyno’nun Oğlu romanlarının bir devamı niteliğindedir. Romanın konusu, Boğaz’ın Karadeniz kıyılarındaki Poyraz Köyü’nde geçer. Romanın başkahramanı, bir balıkçının kızı olan, “Tatarcık” lakaplı Lale’dir. Eğitimli, çalışarak hayatını kazanan bir genç kız olan Lale, devrin kadınları için bir model olarak öne sürülür. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan eski-yeni çatışmasında Tatarcık, yeninin sembolüdür ve roman, “yeni”nin zaferini ilan eder.YOLPALAS CİNAYETİ: Kitap, 1900 lerin başında Şişli’de bir konakta işlenen cinayeti, o yılların İstanbul’una dair ′gözlemleri anlatır. Dönemin İstanbul’unu, aydınların Türkiye’ye ve Avrupa’ya bakışlarını, yeni yeni bilincine varılan sınıf çatışmalarını gözler önüne sermesi bakımından önemlidir. Babası memur olan Sacide kıt kanaat geçinen bir aile kızıdır. Bir gün babasından gizli gezmeye gitmiştir ve Murat isimli zengin bir adamla karşılaşır. Birbirlerine âşık olup evlenirler. Fakat Sacide evlendikten sonra çok değişmiştir, büyüdüğü semti ve çevreyi çok aşağılar.SİNEKLİ BAKKAL: Roman ilk olarak “Soytarı ve Kızı” adıyla İngilizce yayımlanmıştır. Romanda II. Abdülhamit Döneminin toplumsal yaşamı yansıtılmıştır. Romanın kahramanı Rabia ile Türk toplumundaki değişim süreci anlatılmıştır. Abdülhamit devrinde, Sinekli Bakkal Mahallesi’nin imamının kızı Emine, aynı mahallede bakkallık yapan karagöz ve orta oyuncu Tevfik’le babası istemediği hâlde evlenir. Tevfik orta oyununda zenne rolüne çıktığı için “Kız Tevfik” diye tanınmaktadır. İmam, çok bağnaz bir adamdır. Onun eğitimiyle yetişen Emine, kocasıyla geçinemeyerek ayrılır. Tevfik ünlü bir orta oyuncu olur. Bir oyununda karısının taklidini yaptığı için İstanbul’dan sürülür. Emine’nin Tevfik’ten bir kızı olur, adını Rabia koyarlar. İmam, Rabia’yı dini bir eğitimle yetiştirip hafız yapar. Muhteşem bir sese sahip olan Rabia’ya Selim Paşa’nın konağına gidip gelen Mevlevi Şeyhi Vehbi Dede, alaturka dersi verir. Paşa’nın oğlu Hilmi’ye piyano dersi vermek için konağa gelen İtalyan Piyanist Peregrini, Rabia’nın sesine hayran olur. Rabia’nın ünü tüm şehri sarmıştır. Kur’an okumak için cami cami dolaşmakta ve bütün kazancını imama vermektedir. Kızın babası Tevfik sürgünden döner, Sinekli Bakkal’daki eski bakkal dükkânını yeniden açar. Eserin sonunda Rabia, kendisine âşık olan İtalyan Peregrini ile evlenir.DÖNER AYNA: Hanife adında küçük bir kız bir katır kafilesi ile birlikte babasının yanına gitmektedir. Hanife babasını hiç görmemiştir ve çok merak etmektedir. Yolda bir kulübede konaklarlar.Burada katırcı çırağı Mürsel, Hanife’ye tecavüze kalkışır. Fakat patronu Kâmil onu hemen yakalayıp döver. Daha sonra Mürsel, Hanife’yi kaçırır ve kız ölüm korkusu yaşar ancak en sonunda Mürsel’in elinden kurtarılır. AKİLE HANIM SOKAĞI: Romana adını veren sokak, İstanbul'da Lâleli'dedir. Olayın geçtiği 1955 yıllarında bu sokakta eski, ahşap evlerle kâgir, beton yeni binalar garip ve çelişkili bir mimari oluşturuyordu. Belçika eski sefiri Samim Akyürek'in bu sokaktaki eski konağına, Ankara’dan yeğeni Nermin’le Dış İşleri’nde görevli kocası Tarık konuk gelirler. Tarık Roma’ya gider, Nermin İstanbul’da kalır, dayısının dostlarıyla gezintilere çıkar, eğlence yerlerine gider, İstanbul’daki toplumsal değişmeleri yakından tanır. Konağın karşısındaki evde Akile Hanım oturmaktadır; Akile Hanım'ın üstünde bir doktor ve yardımcısı Tıp Fakültesinde öğrenci Gülbeyaz vardır. Gülbeyaz'ın, Samim Bey’in bir başka kadından doğma kızı olduğu sonradan anlaşılır. Yazar, o yılların moda dans gösterisi rock and roll’ü sembol olarak kullandığı romanda, toplumdaki dengesizliği ve Batı'ya yüzeyden öykünmemizi eleştiriyor.REŞAT NURİ GÜNTEKİN:ÇALI KUŞU: Feride evleneceği günlerde nişanlısı Kâmran’ın önceden kendisini aldattığını öğrenir. Bunun üzerine kaldığı teyzesinin evini terk eder ve Fransız Lisesi’nde aldığı eğitime güvenerek Anadolu’da öğretmenlik yapmaya karar verir. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde öğretmenlik yapar. Bu görevi sırasında Anadolu insanının sorunlarıyla karşı karşıya gelir. Genç ve güzel bir kadın olan Feride gittiği yerlerde rahata eremeyecek, sürekli yapılan dedikodular nedeniyle günleri üzüntü içinde geçecektir.DAMGA: Âşık bir delikanlının(İffet), sevdiği kız(Vedia) uğruna hayatı boyunca hırsız damgasına vurulmasını ve bundan dolayı gelişen olayları anlatır. ACIMAK: Zehra adında bir öğretmen çok acımasız bir karaktere sahiptir. Öğrencilerine her zaman kötü davranır. Bir gün babasının öldüğünü duyar, baba evine gider fakat hiçbir şekilde üzülmez. Babasının yanına gitmeden başka bir odaya geçer. Odada bulunan sandıktan babasının hatıra defterini bulur ve okumaya başlar. Okudukça babasına haksızlık ettiğini anlar. Acıma duygusu olmayan Zehra Öğretmen babasının geçmişte bulunduğu duruma acımaya başlar. Annesinin babasına karşı haksızlık yaptığını anlar. Büyük bir üzüntüyle odadan çıkarak babasının bulunduğu odaya gider. Ve onun yüzüne örtülü olan çarşafı kaldırarak onu öper. Daha sonra Zehra öğretmen okuluna geri döner ve bir süre sonra orada evlenir.

138

Page 139: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

YAPRAK DÖKÜMÜ: Gelenek göreneklerine bağlı, özellikle ahlaki konularda çok titiz olan Ali Rıza Bey ile Batılılaşma hareketine karışarak daha zengin bir hayat yaşamak isteyen çocukları arasındaki çatışma ve ailenin dağılmasını anlatan bir romandır. (Ali Rıza Bey, Hayriye Hanım, Şevket, Fikret, Neclâ, Leylâ ve Ayşe, Ferhunde.) Ali Rıza Bey, işten çıktığı sırada oğlu Şevket yüksek maaşla bir bankaya memur olur; evin bütün yükü onun üzerine biner. Şevket, babası gibi iyi yetişmiş, karakterli, namuslu bir gençtir. Ailesine de son derece bağlıdır. Babasının doğruluk ve namus uğruna işten istifa etmesini uygun bulur. Buna karşılık Ali Rıza Beyin hanımı)YEŞİL GECE: Toplumsal yönü ağır basan bu romanda, medresede yetişen ancak sonra öğretmen okulunu bitirerek Ege Bölgesi’ndeki bir kasabada, gerici ve çıkarcı birtakım güçlerle savaşan, idealist bir gencin serüveni ele alınıyor. Atatürk Devrimi’nin o coşkulu havası içinde, çok güçlü sezgi ve gözlemlerle kaleme alınmış bu kitapta, toplumumuzun o günkü büyük sorunları, yürekli biçimde tartışılıyor. Romanın en önemli kahramanı Şahin Hoca’nın kişiliğini oluşturan nitelikler, mücadelesi ve uğradığı yenilgilerin öyküsü sayılabilir.AKŞAM GÜNEŞİ: Nazmi’nin çocukluk yıllarından başlayarak öğrenimini, gençlik yıllarını, mesleki yaşantısını ve mesleğinden ayrıldıktan sonraki yaşantısını ve çevresindeki insanları anlatan bir eser.BİR KADIN DÜŞMANI: Şımarık bir kızın bir hırs uğruna bir erkeği kendisine âşık etme ve onu yüz üstü bırakma planları.(Sara ve Ziya)GİZLİ EL: Hukuk mezunu Şeref, babası ölünce parasal sıkıntıya düşmüş, Gemlik’te bir memurluk bulmuştur. Orada çiftlik sahibi Aziz Paşa, bir askerî doktorun kendisine tanıştırdığı Şeref’i oğluna öğretmen yapar. Paşa’nın İstanbul’da Fransız okulunda okuyan kızı Seniha’ya da Türkçe dersi veren Şeref, giderek kıza âşık olur. Gizli aşkı anlaşılınca Seniha ile Şeref evlenirler. Şeref kendini hep küçük görmekte, bir işe yaramadığına inanmaktadır. Savaş başlayınca Şeref, Aziz Paşa’nın yardımıyla cepheye gitmez, gene Paşa’nın yardımıyla İstanbul’da bir görev alır, daha sonra dış ülkelere gider. Savaş bitince ünlü ve zengin olmuş, İstanbul’a yerleşmiştir ama karı koca mutlu değildirler. Şeref eğlence hayatına dalar, bir gün nedenini bilmeden tutuklanır, onu gene kayınpederi Aziz Paşa kurtarır. Kendisini nasıl karşılayacağını kestiremediği eşinin yanına, Gemlik’e dönmek ister, döner. Seniha onu içtenlikle karşılar.DUDAKTAN KALBE: Yanlış yer ve zamanda yaşanmış bir aşkın, verdiği acıları anlatır. Lamia’nın Hüseyin Kenan’dan hamile kalması, sonra evlenememeleri. Başka kişilerle evlenmeleri, ikisinin de eşlerinden ayrılmaları, Lamia’nın olumsuz yanıtı Hüseyin Kenan’ın intiharı ile son bulan bir roman. KIZILCIK DALLARI: Nadide Hanım’ın yetim olarak konağa aldığı Gülsüm ve onun konak hayatı boyunca başından geçenleri, maruz kaldığı haksızlıkları anlatan bir romandır.ESKİ HASTALIK: Farklı kültürler çerçevesinde yetişmiş iki insanın hayatlarını birleştirmeleri sonucunda meydana gelen mutsuz bir evlilik; aşk, tutku ve sadakat ve vefa kavramları çevresinde dönen olayları anlatan bir romandır. (Yusuf, Züleyha)MİSKİNLER TEKKESİ: Türkiye’deki dilencilerin dünyasını ve cahil hocaları başarıyla tasvir eder. Yazarın en dikkate değer eserlerinden biridir. Padişah II. Mahmut dönemi ileri gelenlerinden olup padişaha yakınlığıyla tanınan Kocabaş Kazasker Şemsettin Molla’nın torununun hayatı üzerine kurulmuş bir kitaptır. Padişahın ekmek kırıntılarının kat kat işlemeli bohça ve sedef kutularda saklandığı bir ortamda, padişah dilencisi bir dedenin torunu olan ve hem Meşrutiyet hem Cumhuriyet dönemlerinde yaşayan roman kahramanı, bir çeşit soya çekimle dilenciliği meslek edinir.

DEĞİRMEN: Osmanlı imparatorluğunun son yıllarında Sarıpınar adlı bir ilçede yaşanan ufak bir zelzele sonucu oluşan olayları anlatır.KAVAK YELLERİ: Ülkemiz insanlarının iç dünyasını, Anadolu gerçeklerini, toplumun durumunu, acı tatlı birçok olayı, aşkı, acıyı, ayrılığı ve dostluğu anlatan bir romandır. Anıların hüzün ve sevinç dolu rüzgârında geçip giden yılları anlatır yazar.SON SIĞINAK: Yazarın son eseri olan bu kitapta, çocukluk günlerinin unutulmaz anıları, yolculuklar, umutsuz aşklar, yaşanan acılar, kaçırılmış mutluluklar ve bir tiyatro grubunun başından geçen ilginç olaylar anlatılır.(Süleyman Bey, Servet Bey, Makbule Hanım)KAN DAVASI: Kurtuluş Savaşı yıllarında sokak çocuğu olarak büyüyen ve bulundukları yerden işgaller yüzünden diyar diyar dolaşan ve en sonunda Çocuk Esirgeme Kurumunda büyüyen, okuyup öğretmen olan, öğretmenlik yaparken cepheye alınan ve hayatının büyük çoğunluğu cephelerde geçen Ömer adında bir öğretmenin başından geçen bir kan davasını anlatmaktadır.ATEŞ GECESİ: Ateş Gecesi’nin ana karakteri Kemal Murat, ağabeyinin Veliaht Reşat Efendi’nin saraylılarından olması nedeniyle 17-18 yaşlarında, ağabeyleriyle birlikte Milas’a sürgün edilmiştir. Kemal burada bir Rum mahallesinde, dul bir kadın olan Matmazel Varvar’ın evinde kalmaya başlar.

139

Page 140: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Mahallenin sakinleri için önemli ve büyük bir gece olan “Ateş Yortusu Gecesi”nde Kemal, Afife’yi görür. Girit’ten göçmüş soylu bir ailenin oğlu olan Doktor Selim Bey’in kız kardeşi, evli ve çocuklu bir kadın olan Afife’ye âşık olur ancak aşkına olumlu bir yanıt alamaz.GÖKYÜZÜ: Romanda 60 yaşında bir adamın mazisinin olmadığını anlaması ve sonuna kadar savunduğu düşüncelerinden çaresiz kaldığı bir anda vazgeçmesi anlatılır.

CUMHURİYET DÖNEMİ:NECİP FAZIL KISAKÜREK:AYNADAKİ YALAN: Naci'nin hayatındaki dönüm noktası olarak görülen askerliğinden başlayan muhteşem bir anlatımla, başta Belma'ya olan aşkı, ardından arkadaşı Mine'nin kendisine içten yanışı. Abid ve Mine'nin oyunları ile Naci'nin küçük düşürülmesi. Tüm bunların arasında Naci'nin ruhuna teğet geçen askerken gördüğü Hatçe kız. Nereden bilebilirdi Hatçe'nin onun ruh hâline tasavvuf yolundaki en büyük etkiyi yapacağını? Hüsmen Ağadan aldığı kitaplar ve kitapların maneviyatı. Naci'nin tezini aşağılayan dengesiz profesörler ve onların Batı’yı örnek alarak önemsiz gördükleri eserin Batı’da yankılanması ve değer kazanması. Ve aynı zamanda Mine'nin yersiz kıskançlıkları ve koyu solculuğu içinde Naci'nin hayatına kendininki ile beraber son vermek istemesi. Bir o kadar olanaksız görünen şeylerin farklı değerler kazanması. Belma'nın Naci’ye aşk oyunu oynaması. Naci'nin mürşidini arayışı ve tasavvuf yolundan Allah'a olan aşka derin bir bağlılığa geçmesini anlatan bir eserdir.KAFA KÂĞIDI: Necip Fazıl’ın kendi çocukluğundan başlayıp eğitim hayatını da ömrü yettiği kadar kaleme aldığı otobiyografik bir romandır. AHMET HAMDİ TANPINAR:MAHUR BESTE: Huzur ve Sahnenin Dışındakiler ile beraber üçlemenin ilk kitabını oluşturur. Roman Eyyubi Ebubekir Ağa'ya ithaf olunmuştur. Eyyubi Bekir Ağa'nın da Mahur makamında bir bestesi bulunmaktadır. Bu nedenle ilk bakışta Ahmet Hamdi'nin bu besteden etkilenmiş olduğu düşünülmektedir. Mahur Beste´de Tanpınar´ın diğer eserlerinde de görülen medeniyet meselesi büyük bir ağırlıkla ele alınır. Tanzimat sonrasında toplum hayatımızın her yönüne yansıyan değişim ve başkalaşımın yansıtıldığı ve her fırsatta tartışıldığı bir roman özelliğindedir.HUZUR: Bir dünya görüşüne, bir hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet aydınlarının "huzursuzlukları"nı dile getiren roman. Huzur'un kahramanlarından Mümtaz roman boyunca kendisini "huzur"a kavuşturacak bir "iç nizam"ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hâkim olan Mümtaz'la Nuran'ın aşklarıdır. İstanbul bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, âdeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.SAHNENİN DIŞINDAKİLER: Kurtuluş Savaşı zamanı İstanbul’unu, ana kahraman aracılığıyla yansıtan, siyasi konuların fazlaca yer aldığı bir romandır. Romanın başlığı, (Sahnenin Dışındakiler) İstanbul; sahnenin içi ise Kurtuluş Savaşı’nın yaşandığı Anadolu’dur.SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ: Roman “Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru ve Her Mevsimin Bir Sonu Vardır” adlı 4 bölümden oluşur. Romanın kahramanı Hayri İrdal’ın saatlere ve zamana olan ilgisi çocukluk yıllarında başlamıştır. İçinde bulunduğu toplum, Batılaşmanın sosyal hayatın tüm noktalara nüfuz ettiği, kavramların ve terimlerin yeniden anlam bulduğu, toplumsal hafızanın silinip üzerine yeni anlayışların yeni bakış açılarının yazıldığı bir değişim sürecini yaşamaktadır. Hayri İrdal da bu değişim sürecinden nasibini almakta ve gerçek dünya ile hayal dünyası arasında gidip gelmektedir. Olaylar dizisi roman kahramanını bir anda değişim sürecini gerçekleştiren aktörlerden birisi hâline getirir. Halit Ayarcı ile tanışması ve Saatleri Ayarlama Enstitüsünde müdür muavini olarak çalışması hayatının dönüm noktasıdır. AYNADAKİ KADIN: Aydaki Kadın Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dörtte üçü bitmiş son romanın, dağınık müsveddelerinden merhum Güler Güven tarafından inşa edilmiş şeklidir.Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü Tanpınar'ın hayatta iken kitap olarak çıkabilmiş iki romanıdır. Tefrika olarak basılan Sahnenin Dışındakiler ile tefrikası yarım kalan Mahur Beste'yi de okuyucular yıllar sonra okudular. İlk romanı Mahur Beste de yarımdı, son romanı da yarım kalmıştı. Tanpınar yıllarca üzerinde çalıştığı "eserim" diyeceği bu romanın peşindeydi: "Roman bugünkü şekliyle hiç fena değil. Eğer pazarlık etmez, parasızlığa teslim olmazsam gelecek sene mühim bir eserim olur." demektedir günlüklerinde. Aydaki Kadın tam anlamıyla bir Tanpınar romanıdır. Eser kahramanının nice tanıdıklarının bin bir hatırasıyla mekânı doldurduğu İstanbul'un, özellikle Boğaz'ın ve denizin romanı olduğu kadar, bir türlü dile getiremediği için, içte genişleyen, kıvranan ve zehirleyici bir güce dönüşen aşkın romanıdır. "Ben çocukluğumla evlendim. Bu evde doğmuştum. Orada ölmek için evlendim" diyen Leylâ Boğaziçi’dir. Yazar eserini ayrıca siyasî bir roman olarak tasarlamıştır. Türkiye'nin demokrasi tecrübelerinin iflası, insanların İflasıyla birleşir. Bir bakıma hem Huzur hem de Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile birleşen noktaları çoktur. Her romanına kendisini koymuş olan Tanpınar bu romanda da vardır.

140

Page 141: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

“Aydaki Kadın”ı günlükleriyle birlikte okuyunca, Tanpınar'ın hayalleri ve günlük gerçekler arasında parçalanışı, Selim'in yaşadıklarında da takip edilebilir.NAZIM HİKMET RAN:KAN KONUŞMAZ: Eserde Tanzimat Devri ve yeni yeşeren Anadolu hareketinin atmosferinde Nuri Usta ve onun çevresinde gelişen olaylar anlatılıyor. “Kan konuşmaz”, tarihsel nitelikteki bir kitap olarak dikkatleri üzerine çekiyor. YEŞİL ELMALAR: Olayları İstanbul’da ve Yeni Gine’de geçen bu cinayet ve macera romanının İstanbul’da geçen heyecanlı sahnelerinden sonra, romancı bizi sömürge memleketlerin egzotik hayatıyla yakından temasa getiriyor. Sonsuz bir servete kavuşmak hırsı içinde yanıp tutuşan altın arayıcılarının yerli sömürge halkına karşı giriştikleri ölüm kalım mücadeleleriyle, Göksel’in kişiliğinde canlandırılan o günün iş adamı, hiçbir ahlak kuralını tanımayan, daha doğrusu ahlak anlayışı menfaat münasebetlerinin dar çerçevesi içine sıkıştırılan iş adamı arasında içten ve gizli bir bağ vardır. Bu özellikleri anlatan sayfalar insana Rönesans devri Avrupa’sında altın aramak için memleket fethine çıkan maceracı ilk İspanyol “conquistador”larını hatırlatıyor. Türkiye’de –küçük çapta da olsa- kapitalizmin gelişmeye başladığı yıllarda ortaya çıkan iş adamı tipinin ilk taslağını çizen bir roman. YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM: Türkiye'deki bir komünist grubun başından geçenleri farklı zaman dilimleri arasında gelgitler yaparak anlatır. Nazım Hikmet yalın ve kısa cümlelerle, yarattığı karakterleri adeta canlıymış gibi aklınıza sokuyor. Çevrilen her sayfa ile romanın biyografik içerik taşıdığını da anlıyorsunuz. İstanbul, Moskova, İzmir şehirleri Osmanlı'nın çöküş dönemi, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemlerinde gözler önüne seriliyor Nazım tarafından. Şehirlerden önemlisi ise Nazım'ın kelimelerle hayat verdiği kahramanlar.RIFAT ILGAZ:KARARTMA GECELERİ: II. Dünya Savaşı sürecinde kitabı toplatılan öğretmen-şair Mustafa Ural'ın hikâyesini anlatır. Ilgaz'ın kendi hayatından izlenimler taşır. Eserdeki akıbete uğrayıp bir zamanlar toplatılan Karartma Geceleri 2004 yılında MEB 100 Temel Eser listesine girmiştir.Romanın başkişisi öğretmen-şair Mustafa Ural’ın kitabı toplatılır. Onun polisten iki buçuk aylık kaçma serüveni, romanın çatısını oluşturur ancak özellikle vurgulanan, o çatının altında yaşananların bir kuşağın yaşadıkları olmasıdır. FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL:YILDIZ YAĞMURU: Üzerinde pek durulmamış bir eser olan roman, yazarın yaşam öyküsünden ve Anadolu duyarlılığından izler taşır. Daha çok şiir türünde etkisini hissettiren Memleket Edebiyatı’nın, roman türünde de karşılık bulduğunu örnekleyen roman, hem yazarın tutumunu hem de dönemin egemen siyasal ve sanatsal algısını yansıtır. Bu doğrultuda roman, Memleket Edebiyatı algısının şekillendirdiği bir eser olması özelliğiyle önem kazanır.MİTHAT CEMAL KUNTAY:ÜÇ İSTANBUL: Romanda İstanbul'un üç dönemi (İstibdat dönemi, İttihat ve Terakki dönemi ve Mütareke dönemi) 1936 yılından geriye dönerek anlatılır ve Osmanlı Devleti’nin hangi şartlar ve kişilikler altında çöktüğünü sergilenir. İstanbul'un esere konu olan üç dönemi romanın başkahramanı Adnan'ın yaşamındaki üç dönemi de kapsar; fakir ve idealist Adnan, zengin ve "önemli" Adnan, hasta ve bedbaht Adnan.Romanda Adnan dışında kırk kadar roman kişisi vardır. Buna karşılık romanın dayandığı hikâyenin arka planındaki üç isim Türk edebiyatının üç önemli şairidir: Namık Kemal, Abdülhak Hamid Tarhan ve Tevfik Fikret. Adnan’la Belkıs kişilikleri, ilişkileri, olaylar karşısındaki davranışları “sınıf değiştirmek isteyen bir aydınla, çöken bir zümrenin kadını”nın tipik kişilikleri ilişkileri, davranışlarıdır.MELİH CEVDET ANDAY:AYLAKLAR: Romanda, Osmanlı zamanından kalma bir konakta, gittikçe ufalmış bir aile ve onların yanında parazit hayatı yaşayan yakınlarından oluşan tembel, aylak, işsiz güçsüz bir grup insan vardır. Roman, bu ailenin zamanla hem maddi hem manevi açıdan çöküşünü ve sonunda dağılışını anlatır.RAZİYE: İşlediği bir suçtan dolayı köydeki dayısının yanına kaçmak zorunda kalan birinin dayısının çingene kökenli evlatlığına âşık olması, kızın ahlakça düşük olması ve kahramanın hayal kırıklıkları… YAĞMURLU SOKAK: Edebiyatın, sanatın ölümsüz ve el değmemiş aşklarını gerçek yaşamda bulmaya çalışan bir delikanlının gittikçe beceriksizleşmesi ve gerçeküstü bir ilişkiye sürüklenmesini anlatır. GİZLİ EMİR: Roman, herkesin kurtuluşu, nereden geleceği belli olmayan ama yine de direnç ve umutla beklediği ve beklemek zorunda olduğu Gizli bir Emir’de aradığı, ezici bir polis yönetimini ele alıyor. Olaylar daha çok, gazeteciler, sanatçılar, özellikle ressamların ve Asayişi Yerleştirme Olağanüstü Teşkilatı’nın kodamanları çevresinde geçiyor. Özgürlük ve sanat ilişkileri konusunda yoğun ve üstün seviyeli tartışmalarla yüklü olan

141

Page 142: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

roman, insanların uykularına varıncaya kadar bütün davranış ve düşüncelerini düzen altına almaya çalışan bir polis yönetiminde, kurtuluşun nereden ve nasıl geleceği üstünde bir çağrıdır. İSA’NIN GÜNCESİ: İsa’nın Güncesi, yoz bir toplumsal düzenin insanlara yansıyışının ilgi çekici bir belgesidir. İnsanlar arasındaki ilişkilerin yalnızca kuşku kuralına göre yönlendiği bir düzeni irdelerken yazar, bir baskı yönetiminin saçmalıklarının da sergiliyor. İsa’nın Güncesi, insanoğlunun yüzyıllar boyunca tuttuğu güncesidir. Baskılara karşı aklın, direnişin utkusunu simgeleyen bir günce... OKTAY RIFAT HOROZCU:BİR KADININ PENCERESİNDEN: 12 Mart Darbesi sonrasının gerilimli havasında evliliğini belirli bir aydınlar ortamında sürdürüp çocuklarını büyüten bir kadının genç bir devrimciyle aşkını anlatıyor.İlk bakışta, birkaç kişinin çevresinde dönüyormuş izlenimini uyandıran bu ilginç roman, ilerledikçe, çetrefil bir iç ilişkiler sürecini geliştirerek belirli bir toplumun, Türk toplumunun toplumsal dramını somutlaştırıyor: Bu, ileriye doğru bir şeyler yaparak sıçramak isteyen genç kuşakların heyecanlı gözü pekliğiyle, devrimciliği kişisel başarısızlıklarının çeşitli yanlarını örtbas etmek için soyut, daha çok lafa dayanan bir entelektüel oyun hâline getiren aydınların dramıdır.DANABURNU: Bir cinayet üzerine kurulmuş olan eser yozlaşmadan payını almış sıradan insanların çalkantılarını, tutunma çabalarını, küçük çıkarlar uğruna yaptıklarını anlatır. (Yusuf Kendir, Perihan)SABAHATTİN KUDRET AKSAL:GAZOZ AĞACI(ÖYKÜ): Saim kahvenin karşısındaki pembe evin kızına âşık olur ve bu hemen mahallede yayılır. Saim, artık kızı görebilmek için günün her vakti kahvededir. Saim, kızı seyretmekten başka bir şeyle ilgilenemez olduğu için sürekli oyunlarda yenilmektedir. Her yenildiğinde karşısındaki gazoz aldığı için en sonunda adı “Gazoz Ağacı”na çıkmıştır. Saim’in içi aşkla dolu olduğundan bu lakabı umursamamaktadır.Bir gün yolda kızla karşılaşır. Heyecanlanır, dili tutulur. Ona sadece: “Nereye?” diye sorabilmiştir. Kız da yıllardan beri onu tanıyormuş gibi “Eve…” diye cevap vermiştir. Saim’in aylardan beri içi yanmaktadır. Heyecanlansa da kıza duygularını anlatmalıdır. Kıza, onu sevdiğini söyleyiverir. Kıza, onunla evlenmek istediğini anlatır.Saim, bu olaydan sonra çok değişmiştir. O hovarda genç, un fabrikasında çalışmaya başlamıştır. Tek istediği şey, kızla beraber mahalleden kaçmak, küçük bir odacık tutup yaşamaktır. Düzenli bir hayatı istemektedir. Sabahları işe gittiği, eşinin ona yemek hazırladığı günleri hayal etmektedir.Bir gün, Saim bu düşüncelerini gerçekleştirir. Kızı da yanına alarak şehrin bir başka ucunda bir apartmanın çatısında bir odalık bir eve taşınır. Daha sonra aralarında bu aşk biter. ATTİLA İLHAN:SOKAKTAKİ ADAM: Sokaktaki Adam, Attila İlhan'ın yayımladığı ilk romanıdır. Eserin yayım tarihi 1953'tür. Roman Attila İlhan'ın Zenciler Birbirine Benzemez ve Kurtlar Sofrası eserleriyle birlikte bir üçlemeyi oluşturur. Ne istemediğini bilen ama ne istediğini bir türlü kestiremeyen, yalnız bir adam, Hasan, Saf, duygusal, ürkek, kimliğini Hasan'la bütünleyerek var olan, Yakup, Hasan'ı anlayan, seven, onun sığınağı olan bir fahişe, Meryem... Aşkını unutmak, için sıkıntısını denizlere akıtmak isteyen Hasan, güzel sanatlar eğitimini yarıda bırakarak gemilerde çalışmaya başlamıştır. Arkadaşı ve sırdaşı kamarot Yakup'la birlikte kaçak kürk işine bulaşırlar... "Zula"da kürklerle İstanbul'a demirleyip sahile çıktıklarında onları bekleyen, umduklarının aksine bol para değil, macera dolu günlerdir... Nefes kesen bir film tadında, keskin ve gerçek bir roman...ZENCİLER BİRBİRİNE BENZEMEZ: Avrupa'da komünist ve antikomünist mültecilerle karşılaşan, hayal kırıklığına uğramış bir devrimciyi anlatır. Diyalektik bir yaklaşımla işlenen olaylarda kahramanlar güçlü ve zayıf yanlarıyla okura ulaşır, birbirlerini suçlamaz ve okuyucuda ön yargı oluşturmazlar.Attila İlhan, Zenciler Birbirine Benzemez için "Kitap 'soğuk savaş'ın en belalı döneminde yazıldı, yayımlandı. Çok ikircikli bir sorunu tartışıyordum. Romanın kahramanı, İstanbul'daki ve Paris'teki 'solcu' çevrelerle düşüp kalkıyor, bunlarla ilişkilerini ve tartışmalarını anlatıyordu, her şeyi olduğu gibi yazmak, romanın yayımlanmasından vazgeçmekle eşitti. Bu bakımdan, içeriğine hafif flu bir hava verdim." demiştir. Romanda Türkiye koşullarında bir doğu-batı çatışmasından yararlanılmıştır. Başkahramanı Mehmet Ali'dir.KURTLAR SOFRASI: Romanın kahramanı Mahmut Ersoy, Kurtuluş Savaşı'na katılmış, Kuvayımilliye ruhuyla dolu Hüsnü Faik Bey'in çıkardığı ve "1945'te diktatörlüğe ilk başkaldıran gazetelerden" Birlik gazetesinde yazardır. Atatürk devrim ve ilkelerini yaşatmaya azimli bir kadronun karşısında karaborsacılar, çıkarcılar vardır: Zihni Keleşoğlu, Kılçık Nazım, Asım Taga, Seyit Sabri, Mordahay ve İbrahim. Adını taşıyan bir firmanın sahibi Keleşoğlu, cami yaptırarak para hırsını gizlemek, bağışlatmak isteyen bir tip. Ölmüş karısından doğma, Paris'te okumuş kızı Ümit ile içki ve kumar düşkünü ikinci karısı Maide, birbirlerine hiç benzemeyen kişiler. Romanın kurtlar sofrasına yaklaşmış, yaklaşmamış, diğer birçok kişileri, özlemler, yıkılış ve intiharlarla çıkarlar karşımıza. Kolaylık Yapı İnşaat Şirketi'ndeki yolsuzlukları kamuoyuna duyurmak isteyen gazeteci Mahmut Ersoy, bu iş peşinde İstanbul'dan İzmir'e gideceği sırada, iki yıldır sevdiği Ümit’le vedalaşırken genç kızdan ümitlerini kesmek zorunda olduğunu anlar: Kız Mahmut'a uzak bir dünyanın kızıdır. Aradan birkaç gün geçince Mahmut’un esrarlı

142

Page 143: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

bir şekilde öldürülüşü, Ümit’in hayat anlayışını değiştirir. Zengin babası Keleşoğlu'nun Kılçık Nazım ile konuşup birbirlerini şiddetle suçlamalarına şahit olan Ümit, baba evinden kaçar, Mahmut’un pansiyonunu tutar, sonra da Birlik gazetesi sahibi Hüsnü Faik Bey'i bularak duyduklarını ona anlatır. Cinayeti ve çevrilen dolapları örten esrar perdesinin kalkmak üzere olması karşısında Keleşoğlu, Almanya'da eski bir dostunun yanına kaçmaya karar verirse de, Kılçık Nazım ile yaptıkları hazırlık yarıda kalır; sahte pasaportlarla daha İstanbul'da yakalanırlar. Roman, Ümit’in, Mahmut’un bir sözünü hatırlamasıyla sona erer: " Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü isyan haktır. " AYNANIN İÇİNDEKİLER SERİSİ: Türkiye tarihinin 1909-1960 arası döneminin anlatıldığı roman serisidir. Yazar romanda keskin bir toplumcu gerçekçi çizgi izlemiştir. Romanlar 1973-2006 arası yayınlanmış olsa da, yazar kendisi serinin belirli bir kronolojik zorunluluğu olmadığını belirtmiştir. Nitekim hem romanlar arasındaki hem de romanların kendi içlerindeki tarihsel geçişler ve karakterler dolayısıyla kurulan bağlar, hangi kitaptan başlanırsa başlansın seriyi anlamlı kılmaktadır.Serinin yapısal nitelikleri romanları birbirlerine bağlar. Her eser aynı epigrafla(alıntı cümle ya da şiir) açılır. Her bölüm yıl ve ay olarak belirli bir zaman göstergesiyle başlar ve bölümleri başlarındaki ve sonlarındaki tarihsel belgeler destekler. Bütün karakterler gerek toplumsal gerekse ailevi bağlarla birbirlerine bir şekilde bağlıdırlar.BIÇAĞIN UCU: Attila İlhan'ın Aynanın İçindekiler serisinin ilk yayımlanan romanıdır. 1973 yılında yayımlanan eser, serinin yapısından dolayı sadece basım tarihinin kronolojisinde ilk sıradadır. Serinin diğer romanlarında olduğu gibi okunma sırası olarak bir önceliği yoktur. Roman 1960 dönemi Türkiye'sindeki asker, aydın, burjuva gruplarının portresini çizmektedir. Öncelikli olarak Suat ve Halim karakterleriyle bağlantılı olarak gelişen hikâye 27 Mayıs Darbesi ile sona erer.SIRTLAN PAYI: Attila İlhan’ın Aynanın İçindekiler serisinin yayınlanan ikinci romanıdır. 1974 yılında yayınlanan eser, serinin yapısından dolayı sadece basım tarihinin kronolojisinde ikinci sıradadır. Serinin diğer romanlarında olduğu gibi okunma sırası olarak bir önceliği yoktur. Romanın başkahramanı Miralay Ferit 1919’da Kuvayımilliye hareketine katılmış bir subaydır. Hikâye ülkenin 1960'daki durumundan hoşnut olmayan Ferit’in tarihsel ve politik süreci sorgulaması üzerine kurulmuştur ve 27 Mayıs Darbesi’ni takiben Ferit’in ölümüyle sona erer.Roman Yunus Nadi Roman Armağanı’nı almıştır.YARAYA TUZ BASMAK: Binbaşı Demir Çukurcalı’nın memleketin yararına diye giriştiği çeşitli eylemler (Kore Savaşı ve 27 Mayıs İhtilali), bu eylemlerin dayandığı çıkarları anlamasına kadar geçen süreç ve bu süreç içerisinde Binbaşı Demir’in başından geçen olaylar, bu olaylar karşısındaki tutumu.DERSAADET’TE SABAH EZANLARI: Yıl 1919. İzmir işgal altındadır. İşgale karşı mitingler yapılmakta, Halide Edip, Münevver Saime, Mehmet Emin gibi konuşmacılar halkı direnmeye çağırmaktadır: "Efendiler, az söylemek, çok yapmak zamanı gelmiştir. Biz sadece ağlıyoruz, ağlamakla kazanılmış hak, hıçkırıklarımızı dinleyecek kalp yoktur!""Bacaksız" Abdi Bey, Gülistan Satvet, Prens Bragin, Rosa Mizrahi, Ahmet Ziya, Neveser… Aynanın İçindekiler serisinin bu dördüncü kitabında, diğerlerinden tanıdığımız pek çok aktör yine sahnede. İttihatçılar, mandacılar, Türkçüler, liberaller, sosyalistler... Heyecanları, aşkları, ihtirasları, fikir ve eylemleriyle, Attila İlhan’ın aynasına yansıyan Dersaadet(İstanbul) aydınlarından canlı bir kesit.O KARANLIKTA BİZ: Aynanın İçindekiler serisinin beşinci romanıdır. II. Dünya Savaşı başlamış, savaşın dışında kalan bir ülke olmasına rağmen Türkiye’de de yoğun bir siyasi kargaşa ortamı olur. İstanbul’da istihbarat servisleri cirit atmaktadır. 1940’lı yılların savaş İstanbul’u bir şairin bakışıyla anlatılır. ALLAH'IN SÜNGÜLERİ: REİS PAŞA: Aynanın İçindekiler dizisinin altıncı romanıdır. Kurtuluş Savaşı’nı ve Atatürk ve çevresinin o dönemde yaşadıklarını anlatmaktadır. Kurtuluş Savaşı'nın en hareketli günlerini Mustafa Kemal’in yaşamı içinde anlatan roman, Kuvayımilliye’nin İzmir’e girişi ve Trakya’nın geri alınması ile biter.GAZİ PAŞA: Mustafa Kemal ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı’yla uğraşırken bir yandan Enver Paşa, Türkiye’ye gelip iktidara el koymanın çabalarına giriyor, öte yandan da Mustafa Suphi ve arkadaşları Rusya’yı arkalarına alarak Türkiye’de bir Bolşevik ihtilali yapmanın hayalini, planlarını yapıyorlar. Attila İlhan’ın kitabı bu anlamda çok daha geniş bir açıdan bakıyor olaylara. Bunların yanı sıra özellikle İstanbul'da bazı özel yaşamları da zaman zaman ve konuyla ilintilendirerek sahneye getiriyor ve kitabın içeriğini inanılmaz ölçüde zenginleştiriyor.FENA HÂLDE LEMAN: En çok tartışılan romanlardan biridir. Cinsellikle, özellikle de kadın cinselliğiyle ve eşcinselliğiyle ilgili pek çok tabuyu tartışmaya açmıştır. Yazar bu romanında öznel ve nesnel gerçeği, diyalektiğin bireysel ve toplumsal gelişme sürecini iki ayrı düzeyde vermeyi deniyor. İlk bölüm, Leman Korkut`un yaşadığı toplumsal-sınıfsal ortam kadar, bu ortamın somut gelişme aşamalarını içermektedir: Aşar mültezimliği, Yunan`la işbirlikçilik, emval-i metruke yağması, ticari komprador kapitalistliği, montaj sanayii, yabancı sermaye ile işbirliği vb. İkinci bölüm, Leman Korkut`un bireysel diyalektiğidir, bir yanıyla cinsel karmaşasını yansıtır ama bir başka yanıyla iletişimsizlikten doğan korkunç yalnızlığını. Bu bölümde öznel gerçeklerin arasındayız. O kadar böyleyiz

143

Page 144: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ki, bu gerçeklerin ne kadarı sahiden yaşanmıştır, ne kadarı sadece hayal edilmiştir, kestiremeyiz. Hepsi düş de olsa, Leman Korkut`un yaşantısında önemlidirler, bu önem, onun sağlığında kopmuş olduğu kocasına, ölümünden sonra âşık olmasını sağlayacak derecede büyüktür...O SARIŞIN KURT: İşgal Kuvvetleri´nin İstanbul´a girişi ile açılan roman, Lozan´dan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası´na, Cumhuriyet´in ilanından İzmir suikastına Cumhuriyet’imizin kuruluş yıllarını, bireysel ve toplumsal coşkuları ve acılarıyla gözlerimizin önünde canlandırdığı, yüreğe işleyen olağanüstü görsellikte bir eser.YAŞAR KEMAL:TENEKE: Çukurova’da kaymakamı olmayan ve çeltik(pirinç) ağalarının etkisinde olan bir kasabaya genç kaymakam Fikret Irmaklı atanır. Resul Ağa kaymakamı çok iyi karşılar ve çeltikle ilgili bir raporu ona imzalatarak köyü boşaltmaya ve çeltik ekmeye başlar. Kaymakam bu hileyi anlayınca zorla bu işi durdurmaya çalışır. Ancak Ankara’ya giden çeltik ağaları onun tayinini Kağızman’a çıkartmışlardır. Ve kaymakam kasabadan giderken önceki kaymakamlarda yaptıkları gibi tenekeleri davul gibi çalarlar. BEYAZ MENDİL: Düşman ailelerin birbirini delice seven çocukları Zeliha ve Hasan’ın aşkını anlatır. Bu yüzeysel düşmanlık ya da varsa kan davası birbirlerini seven âşıkların ölümleriyle sona erer. İNCE MEMED: İnce Memed aslında ağalık sistemine başkaldıran bir eşkıyadır. Ama işin gerçek boyutu halkın ince Memed'lik fikri. İnce Memedlik yoksul yardımcısı ağalığın zulmün baş gösterdiği yerlerde bir "yeter" çağrısıdır. Halk ince Memed'i gözünde böyle yaşatmış, kan can vermiş ve içindeki kurdu canlandırma kapısı olarak görmüş. İçindeki hür kurdu, içindeki güçlü ve kafa tutan kurdu, içindeki korkusuz kurdu açığa çıkarma kapısı...(sevgilisi Hatçe, mücadele ettiği Abdi Ağa)ÖLÜM TARLASI: Güneydoğu’nun kanayan yarası kaçakçılığa değinen bir romandır. YILANI ÖLDÜRSELER: Olaylar göçebeliği yeni bırakmış, tamamı akrabalardan oluşan bir köyde geçer. Hasan henüz 6-7 yaşlarındayken, eve giren bir adam babasını öldürür. Daha sonra babasını öldüren Abbas isimli adam da yakalanıp öldürülür. Abbas, Hasan’ın yaşlı bir adam olan babası annesini kaçırmadan önce annesinin sevdalısıdır. Bu yüzden Hasan’ın annesi Esme de suçlanır ve Abbas’ın cesedi başında, köy meydanında dövülür. Hasan bütün bunlara hiç bir anlam veremez, annesini savunur. Annesi dünyalar güzeli bir kadındır ve oğlu için başka köylerden gelen kısmetlerini hep geri yollar. Hasan dokuz yaşına geldiğinde akrabaları ne yapıp edip Hasan’a annesini öldürtürler. Bundan sonra Hasan’ın ömür boyu sürecek vicdan azabı başlar.ORTADİREK: Çukurova'da geçen pamuk toplama mücadelesini anlatır. Ali ve onun yaşlı annesinin köyden pamuk toplayacakları yere giderlerken başlarından geçenler yerel bir dille anlatılır. Bölge halkının dili, dini, batıl inanışları aslına sadık kalınarak aktarılır. Muhtar tarafından haksızlıkların yapıldığını bilseler bile ses çıkaramayan bu köylüler, pamuk toplama zamanı geçmeden Çukurova'ya varmak için amansız bir mücadele verirler. Yolda başlarına çeşitli olaylar gelir, başka hayalleri olan, daha fazlasını isteyen Ali için bile artık sadece zamanında varabilmek önemlidir. Yoksa aç kalacaklardır.DEMİRCİLER ÇARŞISI CİNAYETİ: Güney’de iki ağanın birbiriyle olan amansız savaşlarında, giderek çökmeye başlayan Çukurova ağalık sistemi içinde yer alan nüfuz savaşlarını ve kan davasını anlatır.Bir geleneğin yok olurken onun yerine geçen başka geleneklerin gelmesi, bununla beraber değişen düzen içindeki sıkıntılı günleri anlatır. Kan davaları ve derebeyliğin sona erer ermesine fakat yeni yeni insanlar türemeye devam eder. Bu yeni düzende iki ağa bütün her şeylerini ortaya koyarak birbirlerini yok etme mücadelesine girişir. Bu öyle bir mücadeledir ki gözleri hiçbir şeyi görmez. Ne toprağın altında ezilen insanları, ne kendi şereflerini ne başka bir şeyi… Fakat köylüler bereketli topraklarda yine mucizeler yaratmayı becereceklerdir.YER DEMİR GÖK BAKIR: Anadolu’da bir köyde kendi hâlinde yaşamakta olan Taşbaş’ın köylüler arasında yayılan söylencelerle nasıl “ermiş” düzeyine çıkarıldığı konu edilmektedir. Taşbaş’ın kendisi de bu söylencelere engel olmaya, kendisinin ermiş olmadığını anlatmaya çalışsa da, söylentileri bitiremez ve olaylar birbirini izler. ÖLMEZ OTU: Başı dara düşenler, yarattıkları düş dünyasında bulurlar yollarını. Ayakta kalabilmek için sığındıkları bu dünya bir yandan onları yaşatırken, bir yandan da hikâyelerini örer. Ölmez Otu Toros Dağları’ndan Çukurova’ya uzanan bir toprakta yeşerir. Pamuk toplamaya inen Yalak köylülerine kendi yarattıkları efsane eşlik eder. Ancak mitin yıkılışını anlatan satırlar, vahşi olduğu kadar olağanüstü bir türkü gibi içimize işler.YUSUFÇUK YUSUF: Çukurova’ya kuşaklar boyunca egemen olmuş iki derebeyinin hikâyesidir. Köylüleri yıllarca baskı altında tutan bu güç kırılırken yeni zamanların gereklerine uyum sağlamış yeni zenginler başka bir güç oluştururlar. Barbarlığı çağrıştıran bu güç, “bataklıktan kurtulmaya yüz tutmuş bir bataklık toprağını yağmalar”.AL GÖZÜM SEYREYLE SALİH: Roman Karadeniz kıyısında bir kasabada yaşayan 11 yaşında küçük bir çocuk olan Salih’in kanadı kırık bir martı yavrusuna duyduğu sevgiyi konu edinir. Salih bir gün kanadı kırık bir martı yavrusu bulur. Martısını iyi etmek için çeşitli çareler dener hatta onu hiç sevmeyen büyükanasından bile yardım

144

Page 145: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ister. Ancak hangi kapıyı çalsa ona martıların yaralarının iyileşmediğini kemiklerinin kaynamadığını söylerler. Romanda Salih bir yandan martısı için çareler ararken, Yaşar Kemal 11 yaşındaki bir çocuğun hayal dünyasını, dünyayı anlamlandırmasını çok iyi ele almıştır. KUŞLAR DA GİTTİ: Yaşar Kemal’in konusunu İstanbul’dan alan bu kısa romanında kuşların bir zamanlar mekân tuttuğu İstanbul ‘da çocuklar onları yakalayarak camii, kilise ve sinagogların kapısında, insanların çok olduğu meydan ve parklarda “Azat buzat beni cennet kapısında gözet” diyerek satmaları ve bu şekilde geçinmeye çalışmaları anlatılır.DENİZ KÜSTÜ: Deniz insanının kentteki yaşam serüveninden hareketle bir kentin çöküşü, yozlaşması, yabancılaşması ve deniz doğasının yok oluşunu anlatır.(Selim, Zeynel, Hüseyin, Menekşe)HÜYÜKTEKİ NAR AĞACI: Beş kişinin traktörün kullanılmasından sonra insana olan ihtiyacın ortadan kalkmasından kaynaklanan işsizlik sorununu konu edinen umut temasında mitler ve inançlarla şekillenen bir yapıttır.TEK KANATLI BİR KUŞ: Halkının neden terk ettiği bilinmeyen, gizemli karanlık bir kasaba, bu kasabaya atandığı hâlde gidemeyen bir posta müdürü, yalnızlığın timsali bir istasyon şefi, “Alamancı” bir genç kadın... Ve bütün fantastikliğine karşın son derece gerçekçi gelen bir dünya... Eğretileme mi? Alegori mi yoksa? Şaşırtıcı ve çok katmanlı olay akışı, kişilerinin zenginliği ve derinliği, zaman zaman bir röportaj keskinliği kazanan masalsı diliyle tam bir Yaşar Kemal romanı.ORHAN KEMAL:BABA EVİ: Hukukçu baba Kurtuluş Savaşı’na gönüllü olarak katılmış, savaştan sonra yönetimle çatışınca Beyrut’a kaçmak zorunda kalmıştır. Orada küçük bir lokanta açar ve iki oğluyla çalışmaya başlar. Ancak işler kötü gider ve aile geçinemez olur. Baba da ağır bir şekilde hastalanır. Babasının baskısından usanan büyük oğul, işten de atılınca kardeşiyle geçinemez olur. Sık sık kavga ederler. Çocuk iyice bunalmıştır. Ailesini, özellikle babasını zorla ikna eder, yurda (Adana’ya) geri döner. Gene parasızdır ama baskıdan kurtulmuştur, mutludur. Yaşama sevincini yakalamıştır. Arkadaş edinir, futbol oynar, kızlarla tanışır. Artık önünde özgürce yolunu çizebileceği bir hayat vardır.AVARE YILLAR: İki sene kaldığı Beyrut'tan, babasının izniyle Adana'ya babaannesinin yanına dönen, sözde ortaokulu bitirecek olan delikanlı, gene haylaz arkadaşlarıyla okuldan kaçmakta, kahvelerde mahalle maçlarında sürtmektedir. Biraz para biriktirip övgüsünü duyduğu İstanbul'a gitmek için, bir süre bir dokuma fabrikasında işçi olarak çalışırsa da zordur bu; gene aylaklığa döner. Duruma üzülen babaanne, küçük kızından getirttiği para ile delikanlıyı "İstanbul'a yakın ilçelerden birindeki" bu halanın yanma göndermek ister. Delikanlı, verilen parayı arkadaşlarından Gazi'nin de masrafını çekerek İstanbul'a kaçmakta kullanır. İki kaçak İstanbul'da çok kalamaz, Adana'ya dönerler. Şimdi anne de Beyrut'tan sonra gittikleri Kudüs'ten gelmiş, evde yoksulluk artmıştır. Delikanlı, okulu temelli bırakır, eski dokuma fabrikasına bu sefer kâtip olarak girer. Zamanla işçi kızlardan birine tutulur, kızın da kendisini sevdiğini görünce babaannesinin itirazlarına rağmen, kızla evlenir. Düğünün ertesi günü, babaannesinin, bir onuru korumak için komşulardan emanet aldığı, yeni evlilerinse hediye zannettikleri ziynetler, eşyalar sahiplerine geri verilir. Fakat durumu umursamaz, mutludur yeni evliler…MURTAZA: Otorite (disiplin) ile hayatın gerçekleri arasında sıkışan ve her türlü şartlar karşısında bile vazife kavramına sadık kalan, bu duygusuyla saplantılı bir görüntü çizen “Bekçi Murtaza”nın giderek toplumsal gerçeklerle çelişmesini ve yaşanılan her şeyin acıklı bir komediye dönüşmesini anlatır.CEMİLE: 1934 Çukurova'sında bir dokuma fabrikası civarındaki gecekondu mahallesinde yaşayan insanlar, aynı zamanda fabrikada çalışmaktadır. Cemile, bu mahallede güzelliğiyle göze çarpan, paylaşılamayan genç bir Boşnak kızıdır. Romanda fabrika insanlarının yaşayış tarzları, aşkları, ekmek kavgaları, neşeleri, kederleri vb. anlatılır.BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE: Romanda, para kazanmak umuduyla köyden ayrılıp şehre göç eden İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali adlı üç arkadaşın başından geçenler anlatılır. GÂVURUN KIZI: Kadının da emek sahibi biri olarak yer aldığı romanda Orhan Kemal, çarkın çarpık dişlilerinin arasındaki kavgayı anlatır.EL KIZI: Kitap, utanma duygusuyla kocasına uyum sağlayamayan, kolayca kandırılabilen, insanların dediklerine hemen inanan ve saflığıyla bazı anlarda okuyucuyu sinirlendiren Nazan’ın acıklı öyküsünü anlatıyor. Nazan’ın kaynanası oğlu Mazhar’ın ondan boşanmasına yol açar. Nazan oğlunu alamadan İstanbul’a gider.HANIMIN ÇİFTLİĞİ: Adana’da bir fabrikada işçi olarak çalışan Güllü, sevgilisi Kemal öldürülünce ailesi tarafından Ramazan’la evlendirilmek üzere Ramazan’ın dayısı Muzaffer Bey’in çiftliğine gönderilir. Güllü, Ramazan’la evlenmemek için direnir. Muzaffer Bey ise çapkın bir adamdır. Güllü’yle evlenir. Güllü, Serap Hanım olur. Muzaffer Bey öldürülünce çiftlik Serap Hanım’a kalır, Hanım’ın Çiftliği olur.

145

Page 146: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ESKİCİ VE OĞULLARI: Başkahraman Topal Eskici ile iki oğlunun özlemlerini, düşlerini, bu özlemlerle düşleri gerçekleştirmek için verdikleri savaşı ve sonunda ellerinde avuçlarında kalanı da yitirerek çöküşlerini anlatır.GURBET KUŞLARI: Kuşluk treniyle gelen ‘Gurbet Kuşları’ 1960’lı yıllarda almaya başladığı göçle birlikte gecekondulaşmanın ilk filizlerinin atıldığı İstanbul’un, dönemin politik ortamının, bu ortamın yarattığı toplumsal yapının ve kimliklerinin panoramasını yansıtır.(İflahsızın Mehmet, Gafur, Divriğili Veli)YALANCI DÜNYA: Sinema dünyasının çevresinde kurulan hayalleri ve yaşananları anlatır. ARKADAŞ ISLIKLARI: Bir delikanlının aldığı uzun yolu anlatırken arkadaşlarımızın çaldığı o ıslıkların üzerimizde nasıl bir etki bıraktığını da dile getiriyor.SOKAKLARDAN BİR KIZ: İstanbul’un arka sokaklarında geçen, geri planda 60’lı yılları okuyucuya hissettiren ve konsomatris Leyla’nın kızı Nuran’ı anlatan bir kitap. Nuran, annesinin mesleği nedeniyle toplum tarafından etiketlenmiş ancak bu etiketi kabul etmeyip sonuna kadar direnen, bir gün bu hayatın dışında kendisine yepyeni bir hayat kurabileceği umudunu taşıyan bir genç kız.ÜÇKÂĞITÇI: Valiyi, esnafı, küçük memuru sindirip ağayı bile soyan “Üçkâğıtçı”, delil yetersizliğinden tahliye edilince hemen bir partiye kaydını yaptırır ve halk dalkavukluğu yaparak attığı nutuklarla kısa sürede kabul görür. Dini siyasete alet etmekten tutuklandığı hâlde, milletvekili seçildiği için tahliye edilir ve meclisin yolunu tutar. Orhan Kemal bu kitapta, 1950 seçimlerinde kuşkulu kişiliğine rağmen, iktidar kanadında yer alabilen bir “üçkâğıtçı” tipi çizerken, halk-bürokrat-siyasetçi arasındaki sorunlara ve siyaset kurumunu hâlâ karartmaya devam eden gölgelere dikkat çekiyor.KÖTÜ YOL: Çamaşırcı Ayşe Kadın’ın büyük kızı Nuran, çevresi tarafından devamlı güzelliği övülen ve oyuncu adayı olarak görülen bir kızdır. Fakirdir. Bir gün, ağabeyi İhsan tarafından yüklü bir başlık parası karşılığında Bedir Ağa’ya satılır. Nuran’ın tek kurtuluş umudu, büyük bir aşkla ve tutkuyla sevdiği şoför Reşat’tır. Fakat evlilik hayalleri kurduğu Reşat’ın onu patronunun karısıyla aldattığını öğrenince İstanbul’a kaçar. Her zaman ona söylenen, arada sırada kendisinin de hayalini kurduğu şeyi yapmaya -bir sinema yıldızı olmaya- karar verir. Adanalı bir sinema yönetmeni olan Kenan Yılmazer, İstanbul’da Nuran’ın elinden tutar ve ona bir şans verir. Böylece Nuran'ın şöhret basamaklarına adım atmasını sağlar. Ancak ne Reşat ne de ağabeyi İhsan Nuran’ın peşini bırakacaktır.KEMAL TAHİR:DEVLET ANA: Osmanlı İmparatorluğu’nun aşiret olduğu dönemdeki (Söğüt’teki)yaşam tarzı, gelenek ve görenekleri konu edilerek nasıl devlet olduğu destansı bir dille anlatılır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselmesine vesile olan Ertuğrul Gazi, Osman Gazi ve Orhan Gazi gibi tarihî şahsiyetler de romanda yer alır. YORGUN SAVAŞÇI: Osmanlı Devleti'nin mütarekeyi imzalamasından 1920 ortalarında Millî Mücadele’nin güçlendiği döneme kadar olayları bir Osmanlı yüzbaşısı ve İttihat ve Terakki üyesi olan Yüzbaşı Cemil’in hikâyesi üzerinden anlatır. Yol Ayrımı'nda yan karakterlerden biri olarak karşımıza çıkan Cehennem Topçu Cemil, Yorgun Savaşçı’nın başkahramanıdır. İstanbul'a geldiğinden beri, bir türlü üzerinden atamadığı yorgunluğu sanki dinlendikçe çoğalan Cemil, bir yandan âşık olup evlendiği teyze kızı Neriman ile her şeyi bırakıp uzakta bir köyde yaşamayı isteyecek kadar bıkkın, diğer yandan Anadolu'ya geçip Millî Mücadele'de savaşmayı isteyecek kadar da cesurdur.ESİR ŞEHRİN İNSANLARI: Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmasından sonraki dönemi anlatan bir kitaptır. Kitabın ana kahramanı Kâmil Bey; yüksek eğitim almış, Avrupa dillerini bilen ve birçok Avrupa ülkesini görmüş kültürlü bir paşa oğludur. İçine düştüğü ekonomik sıkıntılar onu öz vatanına, İstanbul'a dönmesini zorunlu kılmıştır.ESİR ŞEHRİN MAHPUSU: İşgal dönemi İstanbul’unda hapishanedeki yaşamı Kâmil Bey üzerinden anlatıyor.HÜR ŞEHRİN İNSANLARI: Hür Şehrin İnsanları ölümünden sonra Kemal Tahir'in 'sarı defterleri' arasında bulunmuş bir romandır. Bağımsızlık sonrası dönem Kâmil Bey üzerinden anlatılır. YOL AYRIMI: Kâmil Bey de Anadolu’da serbesttir artık. Türkiye’yi kuşatan bir serbestlik rüzgârı esmeye başlar zamanla. Bu serbestlik, değişen ya da değişmiş gibi görünen insanların maskelerini birer birer düşürürken İstanbul´da hayat giderek zorlaşır. Kâmil Bey, yıllardır özlemini duyduğu biricik kızı Ayşe´ye kavuşmaya çalışırken Kurtuluş Savaşı’nda yüz binlerce insanın kanıyla kurtulan vatan, artık demokrasi mücadelesi vermektedir. Serbest Fırka’nın kuruluşu, Darülfünun’da meydana gelen ayaklanmalar, İstanbul sokakları ve tarihin derinliğinde kalan ayrıntılar…RAHMET YOLLARI KESTİ: Ağalık sisteminin eşkıyalıkla yoğun ilişkisini ve bunun giderek bir zorbalığa dönüştüğünü, halk arasında eşkıyalığa duyulan hayranlığın aslında çaresizlikten kaynaklandığını anlatır. Kendi düzenini kurmuş eşkıya eskisi iki ağanın genç yaşta bir kızı kaçırmak için tezgâhladığı oyunlar ve uzun, yağmurlu bir kış gecesinde meydana gelen olaylar hem eşkıya-ağanın hem halkın hem de zulme uğrayanların gözünden olanca canlılığıyla anlatılmıştır.

146

Page 147: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

SAĞIRDERE: Köy-kent ikilemi üzerinden yoksul köylünün küçük dünyasını olanca sadeliği ve samimiyetiyle anlatır. Çocuksu bir aşkla tutulduğu kıza kavuşamayan Mustafa'nın köye katlanamayıp Ankara’ya çalışmaya gitmesi, orada bütün zorluklara rağmen tutunmaya çalışması, kent hayatını görüp kendini sorgulamaya başlaması, sonrasında ise değişerek köye geri dönmesini anlatır. Naif bir aşk ve ergenlik hikâyesidir. Bu pastoral roman, küçük, yoksul ama yaşam dolu dünyaların içine bizi yeniden taşırken feodal dünyanın acımasızlığını da göz önüne seriyor...KÖYÜN KAMBURU: Parpar Ahmet belasını Narlıca köyünün başına “sürgün kırımı” yılında tütün kaçakçısı Gâvur Ali sarmıştır. Parpar Ahmet'in oğlu Çalık Kerim'in köyde hiç kimsenin yüzüne bakmadığı bir kamburken köyü yönetecek ağa hâline gelişi romanın temel konusudur.KURT KANUNU: 1926’da Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’ya yapılması planlanan suikast girişiminin arka planını konu alır. Yazar, eserde romanı eski iktidar partisi İttihat ve Terakki Fırkası üyelerinin gözüyle anlatırken İttihatçıların aralarında yaşanan çekişme ve hesaplaşmaları aktarır. Romanın adı, “Kurtlukta, düşeni yemek kanundur.” sözünden gelir.BÜYÜK MAL: Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ve İzmir suikastı çevresinde gerçekleşen kırsal dönüşümlere odaklanan bir romandır. Bir dağılışı izleyen yeniden oluşum döneminin çıkar çatışmalarını anlatır. KARILAR KOĞUŞU: Malatya Hapishanesi’nin 1942, 1943 yıllarından bir kesiti yansıtır. Aslında büyük fotoğrafta Türkiye vardır, anlattığı İkinci Dünya Savaşı yıllarının Malatya’sı ve Türkiye’sidir. Türkiye, savaşa katılacak mıdır? Katılacaksa Almanların mı yoksa müttefiklerin mi yanında yer alacaktır?Savaşın belirsizliği, insanları daha büyük bir yoksulluğa çaresizliğe sürüklerken romanın başkahramanı Murat Bey, mahkûmların diliyle İstanbullu, hapislik hayatının zorlukları içinde, giderek bayağılaşan, bayağılaştıkça gözü hiçbir şeyi görmeyen cezaevindeki bu çaresiz insanların yaşamına tanık olur. Bu tanıklık, suçlu, ‘kötü yola’ düşmüş kadınların durumlarıyla farklı bir öz kazanır. ‘Ahlak ve namus kavramları, para ve güç karşısında elden ele gezer bir hâldeyken tutuklu olmakla özgür olmak arasındaki farkı, yazarı da simgeleyen Murat Bey irdeler. KELLECİ MEMET: 1940'larda Çankırı Cezaevi'nde tutuklu bulunan, ağasını 'yanlışlıkla' vurmuş, on beşindeki Kelleci Memet'in hikâyesini anlatır. Memet'in hikâyesinin ardında, bu büyük dil ustasının kaleminin anlattığı hep aynı insandır: Cinci Nezir'iyle, Şeker Emin'iyle, Terzi Bekir'iyle tüm bir ezilmiş, yok sayılmış, eğitilmemiş; hem kurnaz ve masum, üstelik alabildiğine şenlikli insanımız… BOZKIRDAKİ ÇİÇEK: Kemal Tahir’in köy enstitüleri konusunda yaptığı tarihsel ve sosyolojik araştırmaları roman imbiğinden süzerek aktardığı metin. Enstitü sisteminin artılarını eksilerini, olurlarını olmazlarını eğlenceli bir kurgu içinde ele almıştır.NECATİ CUMALI:TÜTÜN ZAMANI: Tütün zamanına denk gelen bir aşk öyküsü çerçevesinde bir Ege köyünün tarıma dayalı yaşamı, gelenek ve görenekleri, inançları, değerleri gözler önüne serilir, 1950 li yılları konu alan roman aynı ′zamanda yazarın çocukluğunun geçtiği yerde geçmesi nedeniyle otobiyografik özellikler taşır. Romanın bir başka özelliği de henüz yayınlanmadan filme çekilmiş olmasıdır.YAĞMURLARLA TOPRAKLAR: “Yağmurlarla Topraklar”da, Cumalı, ağır ağır doğan ve birden gelişen bir aşkı anlatırken, bir yandan, öğretmen, avukat, doktor olarak Anadolu'nun küçük kentlerinde yaşayan binlerce aydının ortak çilesini, tutucu çevrelerin baskısı altında güvensiz yaşayışlarını, yalnızlıklarını yansıtıyor; bir yandan da somut örneklerle bizdeki toprak mülkiyetinin temellerine inerek toprak reformuna; vakitli vakitsiz yağan yağmurların yol açtığı sevinçler üzüntülerle ekicilerin doğa ile olan ilişkilerine ışık tutuyor. Hayatın özünde olduğu gibi değişik olayları iç içe yansıtan, sağlam, usta işi, büyük bir roman bu.ACI TÜTÜN: Çok umutludur Urla’nın tütüncü halkı. Bu yılki tütün fiyatlarının yüksek olacağına inanır. Bizim acemi âşık Ferit de. Binnaz’la evlenmek için gerekli olacak parayı bütün bir yılını verdiği tütünü satarak kazanacaktır. Eğer tahmin ettiği gibi fiyatlar yüksek olursa ahım şahım bir düğün yapacaktır ama beklediği gibi olmaz. VİRAN DAĞLAR: Viran Dağlar Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik akımı ile başlayan Balkanların Osmanlının elinde çıkma sürecini anlatıyor. Zülfikar Bey adlı ana kahraman ailesinden gelen varlıklı ve nüfuz sahibi olan yüzyıllardır Makedonya’da Goriçka kasabasında yaşayan bir aileden gelmektedir. Eğitimini Manastır’da rüştiye ile tamamlayıp çiftliklerine dönmüştür. O zamandaki karışıklıklar yüzünden aklı karışmış İttihat ve Terakkicilere yakınlık duymakta ve Osmanlının nasıl eski günlerine döndürülebileceğini düşünmektedir.SABAHATTİN ALİ:KUYUCAKLI YUSUF: 1937'de yayımlanan bu roman, Türk edebiyatında öncü bir role sahiptir. Roman, Türkiye'nin o döneme kadar ifade edilmemiş problemlerini dile getirmektedir. Kuyucaklı Yusuf'a kadar Türk romanının ana konusu Batılılışma problemidir. Kuyucaklı Yusuf'la ezilen köylü ve toplumsal yapının aksayan yönleri ilk defa içeriden bir gözle ele alınmıştır. Anadolu'daki toplumsal düzene yönelik getirdiği eleştirilerle de

147

Page 148: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

öncü sayılabilir. Her ne kadar kasaba yaşamını ele almışsa da S. Ali, Yaşar Kemal ve Kemal Tahir zincirinin ilk halkası olarak kabul edilmelidir. Hatta toplumla uyuşamama temini ve uyuşamayan bir kişiyi konu edinmesi bakımından S. Ali'nin Kuyucaklı Yusuf’u Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ının da ilk halkası sayılır.KÜRK MANTOLU MADONNA: Romanın baş karakterleri Maria Puder ve Raif Efendi'dir. Raif Efendi içine kapanık, melankolik ve dış dünyaya uyum sağlayamamış bir karakterdir. Hayatı boyunca birçok şeye boyun eğmiş, haksızlığa uğradığında bile buna karşı koyamamıştır. Sevmediği bir kadınla evlenmiştir, bir ailesi vardır. Kendi hayatına kendi yön verememiş, başkalarının istediği bir insan olarak hayatını sürdürmüştür. Hayatında gerçekten yaşadığını hissettiği sadece bir anısı olmuştur ve bunu günlüğüne aktarmıştır.20'li yaşlarında babasının isteği üzerine gittiği Berlin'de, sanata olan ilgisi sayesinde bir sanat galerisine gider. Galerideki tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak âşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır. Raif Efendi tablodaki portrenin, Andrea Del Sarto tarafından yapılmış "Madonna delle Arpie" isimli tablodaki Madonna'nın portresine benzediğini düşünür. Tabloya o kadar hayran olur ki fırsat buldukça tabloyu görmeye gider, fakat başka gözlerin onu takip ettiğini fark etmez. Artık ritüel halini alan bu tabloyu seyretme seansınlarından birinde bir kadın onun yanına gelir. Bu kadın, tablonun sahibi olan sanatçı Maria Puder'dir. Maria, Raif'in tabloya olan hayranlığının farkındadır. Raif ise başta onun kendisiyle alay eden biri olduğunu düşünür. Tablonun sahibi ile konuştuğunu öğrenince ise dünyası bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde değişir.İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN: Psikolojik tahlillerin oldukça başarılı kullanıldığı bir eserdir. Kitap, iki üniversite öğrencisi olan Ömer ve Nihat'ın vapurda konuşurlarken Ömer'in birkaç sıra öndeki kanepelerden birinde oturan güzel bir genç kızı fark etmesiyle başlar. Bu sırada da vapur iskeleye yanaşır. Ömer kızı gözden kaybetmemek için gözlerini ondan ayırmadan ilerlemeye başlar. Bu sırada Nihat da bir rezillik çıkacağı düşüncesiyle arkadan Ömer'i takip etmektedir. Ömer tam kıza sesleneceği sırada kızın yanındaki yaşlı bir kadının ona seslendiğini duyar. Bu kadın uzak akrabadan Emine Teyze'dir. Ömer kıza odaklandığından teyzesini fark etmemiştir bile. Emine Teyze, kızın adının Macide olduğunu ve Balıkesir'de akraba ziyareti sırasında musikiye olan ilgisini öğrenip İstanbul'a getirdiğini söyler.FAKİR BAYKURT:YILANLARIN ÖCÜ: Yıllar önce bir köyde geçmiş toprak kavgasını anlatır. Bu köyün yitik kahramanı Bayram ve onun Haceli’ye karşı haklı mücadelesini anlatır.IRAZCANIN DİRLİĞİ: Kavgalı oldukları Deli Haceli'nin yeğeninin Irazca'nın torunu Ahmet'e yaptığı cinsel tacizi anlatır. Bu olayları öğrenen Kara Bayram çocuklarını ve eşini alıp köyden uzaklaşarak Ankara'ya göç eder. Fakat Irazca köyde kalıp direnmeyi tercih eder.ONUNCU KÖY: Köy öğretmeninin yobazlığa, yolsuzluğa, bağnazlığa karşı devrimci direnişinin ışığında eğitim sorunlarına ve bürokrasinin o kayırmacı yaklaşımına değiniyor.YÜKSEK FIRINLAR: Almanya’daki bir işçi ailesini anlatır. Çalışma koşullarından uyum sorununa, geleneksel aile yapısından namus anlayışına yayılan geniş bir yelpazede, hem Almanya’yı hem de orda yaşayan Türk ailelerin genel yapısını yine ustaca bir anlatımla analiz eder.(işçi Koca İbrahim, karısı Elif, kızı Gülten )YARIM EKMEK: Kezik'i ve ailesini eksene yerleştirerek Almanya'daki Türklerin nasıl yaşadıklarını, sorunlarının neler olduğunu anlatıyor, üstelik aşkı, sevgiyi her satırda hissettirerek. Ayrıca, 80 İhtilali'nin Türkiye'de yarattığı çalkantılara, hiç yoktan verilen ölüm cezalarına, o dönemde yaşanan sosyoekonomik sıkıntılara da gerçekçi ve içten bir yaklaşımla değiniyor.SAMİM KOCAGÖZ:KALPAKLILAR: Kurtuluş Savaşı’nı anlatan bir romandır. DOLUDİZGİN: Kalpaklılar’ın devamıdır. Kurtuluş Savaşı’nı anlatır.SADRİ ETEM ERTEM:ÇIKRIKLAR DURUNCA: Ucuz Avrupa kumaşı nedeniyle el dokumacılığı yapamayan Alevi köyü Adaköy’ün, Hz. Ali dergâhı etrafında hükûmete isyanı ele alınmıştır. Bu yönüyle roman, Alevilik ve Hz. Ali motifine dair birtakım unsurlar içermektedir. Diğer taraftan eser, Atatürk Dönemi’nde yazılmış bir roman olarak, Osmanlı’nın ekonomi politikalarını da eleştirmektedir. Bahsi geçen eleştirel tutum bağlamında, Batı’ya tanınan kapitülasyonlar nedeniyle fabrika üretimi malların Osmanlı iç pazarını ele geçirmesi ve bunun sonucunda alt yapı-üst yapı ilişkilerinin derinden sarsılması, Çıkrıklar Durunca’da merkezi idare-eşraf-köylü sarmalında ele alınır. Çıkrıklar Durunca, Anadolu köylüsünün üzerindeki eşraf baskısını Anadolu’daki bir Alevi dergâhından hareketle işleyen tezli bir romandır.AZİZ NESİN:ZÜBÜK: Zübükzade lakaplı İbraam Bey tüm köy halkı tarafından sevilmeyen bir karakterdir. İkiyüzlü, bencil, cimri ve yalancı biri olan Zübükzade, insanları dolandırmaktadır. Ankara'da milletvekili tanıdığı olduğunu

148

Page 149: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

söyleyen ve böylelikle kendini önemli bir şahsiyetmiş gibi gösteren bu yalancıya, insanlar ister istemez inanmaktadır. Kendi işlerini yaptırmak için büyük miktarlarda para ödeyen insanlar, Zübükzade'nin bu parayı yemesiyle ortada kalmaktadır.YAŞAR NE YAŞAR NE YAŞAMAZ: Yaşar isimli bir vatandaşın yaşadığı dönemin sosyal - siyasal yapısının – özellikle bürokrasideki kargaşanın içinde başından geçenler traji-komik bir şekilde anlatılır. Yaşar Yaşamaz ‘ın adından da anlaşıldığı gibi hükümet tarafından onun çıkarları söz konusu olduğunda yaşamadığı, değilken ise yaşadığı iddia edilmektedir. Deyimin tam anlamıyla kimlik bunalımına düşen bu insan hapishanedeyken işin kurdu olur.ABBAS SAYAR:YILKI ATI: Hesaptan düşülmüş, defterden silinmiş Doru Kısrak'ın yılkıya bırakılma öyküsüdür. Kışın dağda, belde başının çaresine bakacak, çıplak tabiatla savaşacak, ömrü olur da bahara yılkıdan sağ dönerse, o zaman ona bir iş düşünülecektir. Halk dilinin zengin kelime ve deyimleriyle işlenerek şiirsel bir anlatımla ölümsüzleştirilmiştir.HALİKARNAS BALIKÇISIAGANTA BURİNA BURİNATA: 1945 yılında yayımlanan roman Halikarnas Balıkçısı'nın eserlerinin genel özelliklerini yansıtır. Romanda, deniz sevgisi, denizin çekiciliği, denizcilerin yaşadığı zorluklar, güzellikler genel olarak denizdeki yaşam bir kahraman vasıtasıyla anlatılmaktadır. Eserde, deniz bir başkahraman gibi işlenmiş, bu yüzden yayınlandığı zaman çok ilgi görmüştür. Anı biçiminde yazılmıştır.PEYAMİ SAFA:DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU: Çocukluğundan beri kemik hastası olan(dizinden rahatsız) bir gencin kendinden yaşça büyük olan akraba kızı Nüzhet’e âşık olması, beraberliğe dönüşmeyen bu aşkın getirdiği sıkıntı ve heyecanlardan dolayı rahatsızlığının artması ve nihayet ameliyat edilmesini anlatır. FATİH-HARBİYE: Neriman’ın kendi kültürüyle Batı kültürü arasında kayboluşu ve doğru yolu buluşunu anlatır. Fatih Doğu’yu ve kendi kültürünü, Harbiye Batı’yı ve yabancı olan kültürü sembolize eder. (Faiz Bey, Neriman, Şinasi, Macit )YALNIZIZ: Bir genç kızın(Feride) hayallerinin son bulmasını anlatır.(Tarık, Feriha, Feride) Yazar bu eserinde insanlığı materyalizmin kör çemberini kırmaya, kendi ruhunu bulmaya çağırır. Asrımızda insanın bütün problemi bu noktada düğümlenmektedir ve Allah’ı bilmedikçe insanlık buhrandan buhrana sürüklenecek, huzur ve sükûn bulamayacaktır. SÖZDE KIZLAR: Mebrure küçük yaşta annesini kaybeder. Yunan işgalinde casus sanılan babası ortadan kaybolur. Mebrure babasını bulma umuduyla Bursa’dan İstanbul’a gider, orada uzaktan akrabası Nazmiye Hanım’ın köşküne sığınır. Bu köşk, adı iyi anılamayan ve içindeki kızlara “sözde kızlar” denen bir köşktür. Nazmiye’nin oğlu Behiç Mebrure’yi kolayca elde etmeye çalışır ama Mebrure öyle bir kız değildir. Mebrure uzun uğraşlar sonucu babasına kavuşur. (Bu romanda yüksek tabakanın içinde bulunduğu ahlaki çöküntü anlatılmıştır.)BİR TEREDDÜDÜN ROMANI: Yazdığı güzel eserler sayesinde birçok kadınla tanışan fakat tereddüdünün kurbanı olan yazar, kararsızlığı yüzünden ilişkilerinin hiçbirinde kesin bir sonuç elde edemez. Yazarın olaylara karşı bu ilgisizliği sadece kendisinin değil tanıştığı insanların hayatını da karartmıştır. (Mualla: okumayı seven, dürüst, saf ve temiz bir aile kızıdır. Vildan: Yazarı elde etmeye çalışan, bu uğurda İtalya’dan kocasını terk edip gelen, kıskanç bir kadın. Yazarın tereddütleri karşısında tarihe karışmıştır. Yazar: Karar vermekte güçlük çeken ve her şeye tereddütle yaklaşan, kararsızlığı yüzünden kalıcı ilişkiler kuramayan duygusal bir kişiliğe sahiptir.)MATMAZEL NORALİYA’NIN KOLTUĞU: Hemen hemen bütün romanlarında Doğu-Batı çatışması ekseninde bir temayı ele alan Safa, bu romanında da benzer biçimde, mistisizmle özdeşleştirdiği Doğu’yu, akılcılıkla özdeşleştirdiği Batı zihniyetiyle bir kıyaslamaya sokmaktadır. Ruh ve madde ikilemi olarak da niteleyebileceğimiz bir merkezde her iki zihniyet, başkarakter Ferit aracılığıyla sorgulanmaktadır. 40'lı yıllarda başarısız bir tıp öğrencisi iken bir süre sonra aynı başarısızlığı ile felsefe öğrencisi olan Ferit sürekli halüsinasyona benzer hayaller görür. Teyzesi ile yaşadığı bazı husumetlerden sonra bir pansiyona yerleşen Ferit'in bu rahatsızlığı artış gösterir. Bu hastalığın hayal ve bilinçaltından öte olduğunu düşünse de pozitivist bakışı onu tamamen engeller. Kardeşi Nilüfer’in verem hastalığı sebebiyle Ada'ya taşınırlar. Bir sene önce ölmüş Matmazel Noraliya adında bir hanımın evini kiralarlar. Rahatsızlık burada da devam etmektedir. Fakat hastalık farklı bir boyut almış, Ferit hayal âleminin ona huzur verdiğini düşünmeye başlamıştır. Matmazel'in koltuğuna oturduğunda manevi bir güzelliğe daldığını, güçlendiğini, olumlu yönde değiştiğini fark eder. Ve vurdumduymaz, sersem hayatına yön ve çekidüzen vermeye karar verir. Bu arada kavgalı olduğu teyzesi ilginç bir cinayete kurban gidince Ferit'e yüklü miktarda miras kalır. Ferit bu parayla hem yuva kurar hem de yakınlarına yardımcı olur...CANAN: Bir Çerkez kızı olan Canan, küçük yaşta esirciler tarafından satın alınır ve saraya satılır. Sarayda güzelliği ile dikkat çeken Canan, daha sonra, zengin bir aile olan Şakir Bey’lere verilir. Burada, evin diğer

149

Page 150: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

çocuklarıyla beraber farklı bir muameleye tâbi tutulmadan büyütülür, gelinlik çağına gelince de Kâzım Bey adında bir binbaşıyla evlendirilir. Binbaşıyla beraber Edirne’ye giden Canan, kocasıyla anlaşamayınca tekrar İstanbul’a döner. Dönüşü takip eden günlerde, Şakir Bey’in şirketinde çalışan Lâmis ile tanışan Canan, kısa sürede onu kendine bağlar. Aradaki ilişkinin aşka dönüşmesi üzerine, Lâmis beş seneden beri evli bulunduğu Bedia’dan ayrılarak Canan ile evlenir. Lâmis’in Bedia’dan ayrılmasında Canan’ın cazibesi kadar, Lâmis’in Bedia da dâhil olmak üzere yalı çevresine duyduğu nefretin payı da vardır. Çünkü o, Vaniköy’deki yalının yeknesak dekoru içinde sürdürülen hayat tarzını sevmemekte, beğenmemektedir.Lâmis ile Canan evlendikten sonra Kalamış’ta bir evde otururlar. Ancak oturdukları ev, köşke kıyasla hayli sönük bir yerdir. Canan, evliliklerinin ilk günlerinden itibaren bu evi mesele yapar ve Lâmis’e birtakım şikâyetlerde bulunur. Lâmis’den umduğunu bulamayan, onun aylık maaşla isteklerini karşılayamayacağını anlayan Canan, başka erkeklerle ilişki kurmaya başlar. Lâmis karısıyla ilgili bazı sözler duysa da, bunların dedikodudan ibaret olduğuna inanır, pek önem vermez.Evlilikleri böyle devam ederken bir gün, Canan’ın annesi olduğunu iddia eden yaşlı bir kadın çıkagelir. Ancak Canan, onu reddeder ve evden kovmak ister. Lâmis kadına acıdığı için evde alıkoyar. Evde düzenlenen alışılmış toplantıların birinde, Canan’ı bir erkekle gören kadın, olayı Lâmis’e anlatır. Bunun üzerine karısından şüphelenen Lâmis, daha sonra arkadaşı Selim ile onun gizli konuşmalarını duyar. Olayı izleyen günlerde Selim Canan ile olan ilişkisini itiraf eder. Hatta onun sadece kendisi ile değil, birçok erkekle ilişkisi olduğunu söyler. Bu durum Lâmis ile Canan arasında kavgaya sebep olur. Kavga esnasında araya giren, ancak kızı tarafından bir kez daha reddedilen kadın, bunun üzerine kızı Canan’a saldırır, onu öldürerek evden kaçar.Lâmis, Canan’ın ihanetinden ve ölümünden sonra yalıya döner. Yalının eskiye oranla daha viran olması bile Lâmis için bir anlam ifade etmez. Nitekim o, en büyük günahları işledikten sonra bir mabet kapısına koşan insan gibi yalıya döner. Çünkü yalı, Kadıköy-Kalamış çevresinin sahteliğine karşı, kaybolmayan güzelliklerin, saadet ve huzurun mekânıdır.ŞİMŞEK: Yazar, başka romanlarında olduğu gibi, bu romanında da Doğu-Batı kültürleri arasındaki bariz farkları karakterlerde somutlaştırarak işlemiştir. Romanda, İstanbul’da yaşayan farklı yapıda bir ailenin başından geçen, değişik ve yasak ilişkiler yumağının bir sonucu olarak yaşanan, felaketle sonuçlanan olaylar zinciri başarılı bir şekilde resmedilmekte, yaşanan olaylar adeta okuyucuya da yaşatılmaktadır. “Müfit” Doğu’nun köhne, hayalci, duygusal, kaderci, hakkına razı ve o zamanki ahlak anlayışını saplantı hâline getirmiş yönünü, “Sacit” ise Batı’nın en acımasız, gerçekçi, duygusuz, tuttuğunu koparan, hakkı ile yetinmeyen, hep daha fazlasını isteyen, o zamanki ahlak anlayışını benimsemediği gibi, hiçbir ahlaki kıstas tanımayan yönünü temsil etmektedir.MAHŞER: Çanakkale’de savaşıp İstanbul'a gelen Nihat’ın hayat mücadelesini anlatır. Nihat, İstanbul’a dönüşünde teyzesinin öldüğünü öğrenir. Bunun üzerine yakın arkadaşı Faik’in yanına gider. Sonra iş aramaya başlar. Bir gün Seniha Hanım’la karşılaştı. Seniha onu evine davet eder. Seniha’nın evinde Muazzez ile tanışır. Ona âşık olur. Eser Nihat’ın Muazzez’e aşkını ve düşündüğü İstanbul’un nasıl değiştiğini, devletin ne kadar kötü duruma düştüğünü anlatır.BİR AKŞAMDI: Meliha adında genç bir bayanla Kâmil adında bir Osmanlı zabiti arasında yaşanan olaylar ve dönen entrikaları anlatır. Kâmil, bir yandan Meliha’yı metres gibi kullanırken bir yandan da Fransız Bert ile ilişki yaşar ve ondan bir oğlu olur. Meliha da Kâmil’in arkadaşı Ferdi ile ilişki yaşamaya başlar. Sonra Ferdi de onu terk eder. Meliha erkelere karşı kin ve nefret doludur. Kâmil’in İnönü Savaşları’nda şehit düşmesinden bile hiç etkilenmez. BİZ İNSANLAR: Orhan İstanbul’da öğretmendir. Son derece düşünceli ve öngörülü bir yapıya sahiptir. Bir gün okulda bir tartışma çıkar. İlkokul öğrencilerinden Cemil, arkadaşı Tahsin’e “Eşek Türk!” der ve Tahsin de Cemil’e taş atar. Tahsin’in attığı taş Cemil’in yanağını deler. Orhan Cemil’i alır ve önce hastaneye, sonra da Cemil’in ailesinin yanına giderler. Orada Cemil’in yeğeni Vedia’yı görür ve ikisi de birbirinden hoşlanırlar. Cemil’in ailesi son derece Fransız hayranı bir ailedir. Evin hanımı Samiye Hanım’ın, Tahsin’in babası Mustafa’yı daha önceden kovmuş olduğunu öğrenen Orhan, Tahsin’e sahip çıkar. Bunun yanı sıra Cemil’in ailesiyle de iyi geçinir. Zamanla diğer aile üyeleriyle de tanışır. Özellikle Vedia ile görüşmektedir. Günler geçmiş, Tahsin’in babası Mustafa hapisten çıkmıştır. Orhan ona iş bulur. Bu arada Vedia ile aralarındaki ilişki gelişir ve her akşam buluşurlar.Bir gün Vedia hastalanır ve hastaneye kaldırılır. Hastalığı ağırdır. Doktorlar, yaşayacağı hakkında pek fazla ümitlenmezler. Orhan her gün onun yanında kalır. Daha sonra arkadaşı Necati onu ziyarete gelir. Vedia’nın bilinci yerinde değildir. Orhan ile sohbet eder ancak Orhan birden kalp krizi geçirir. Necati doktorları çağırır ve Orhan’ı Vedia’nın odasındaki şezlonga yatırırlar. Bir gece Orhan aniden fenalaşır. Ayağa kalkar ve bağırmaya çalışır ancak bağıramaz. Birden gözleri kararır ve merdivenlerden yuvarlanır. Sabahleyin onun cansız vücudunu görenler onun ölmüş olduğunu anlar ve cesedini morga yatırırlar. Doktorların iyileşemez dediği Vedia ise iyileşmiştir. Doktorlar ona kendini nasıl hissettiğini sorarlar ve umulmadık bir biçimde hastalığı atlattığını söylerler. Vedia gülümser ve Orhan’ı sorar ancak hiç kimse bu sorusuna cevap vermez.

150

Page 151: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR:FAHİM BEY VE BİZ: Fahim Bey Bursa’nın ileri gelen ailelerinden birinin oğludur. Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra Babıâli’de ücretsiz çalışır. İş güç sahibi olmasını isteyen babasından durumu gizlemek için büyük bir konak kiralar ancak eşya alacak parası yoktur. Sabahları erken kalkarak bomboş odalarda keman çalar. Bu arada Fahim Bey Londra elçiliği üçüncü kâtipliğine atanır. Yeni görevini gözünde büyüterek çeşit çeşit, renk renk elbiseler diktirir. Çevresinde alay konusu olur. İkinci Meşrutiyetten sonra Hariciye’den ayrılır. Evlenir. Bursa’da pamuk ticareti yapmak ister. Tanınmış bir aileden geldiği için sermaye sahibi bazı kişiler onunla ortak olmayı düşünseler de onun bir hayal düşkünü olduğunu anlamakta gecikmezler. Fahim Bey hayallerini gerçekleştirmek umuduyla İstanbul’da Galata’da büyük bir iş hanında bir yazıhane tutar. Her gün dosyalarla, defterlerle uğraşır durur, mektuplar yazar, gelen mektuplara karşılık verir. Herkes onun ne iş yaptığını merak eder. Bir süre sonra kirayı ödeyemeyince yazıhaneyi boşaltır. İçerde kalan dosyalardan onun hayali işlerle uğraştığı, kendine mektuplar yazıp onlara cevap verdiği anlaşılır. Kimi onun deli olduğunu düşünür, kimi de zavallı biri olduğuna hükmeder. Fahim Bey boş kalınca hastalanır. Tasarladığı hiçbir şeyi gerçekleştirememenin üzüntüsü içindedir. Hayata ve insanlara kırgın olarak ölür.ÇAMLICA'DAKİ ENİŞTEMİZ: Yazar bu eserinde özlemini çektiği dünyayı yansıtır. Roman kahramanını çeşitli özellikleriyle göz önüne getirir. Konusu romanın başkişisi Hacı Namık’ı değişik huyları, sohbetleri, yemek yiyişleri, korkuları, eğlence düşkünlüğü, itikatları gece hayatı vs. ile aktarmak yani aynı kişinin portresini çizmek hareketidir. Romanda, zaman içinde sıralanmış düzenli olaylar karşımıza çıkmaz. Okuyucuyu baştan alıp götüren, onu az çok bir merakın içinde sürükleyen bir gelişme ile karşılaşmayız. Olaylar çok değişik açılardan gelişerek belli bir noktada çözüme ulaşacak düğümlenmez. Roman boyunca anlatıcı, Çamlıca’daki eniştesiyle ilgili görüşlerini, ondan dinlediklerini ve bunlardan doğan kanaatlerini aktarır. Romanda eniştenin özelliklerinden her biri ayrı ayrı bölümlerde verilir: Çamlıca’daki Eniştemizin Köşkü, Eniştemizin Korkuları, Deli Eniştemiz ve Yemekler, Eniştemizin Garip Huyları, Eniştemiz ve Arabistan gibi. Bunlardan “Eniştemizin Korkuları” üç, “Deli Eniştemiz ve Yemekler” iki ayrı bölümde verilir. TARIK BUĞRA:KÜÇÜK AĞA: Birinci Dünya Savaşı sonrası halkın düştüğü zor durum ve Millî Mücadele anlatılır. Bir Anadolu kasabasında işgal ve işgalcilere karşı direniş gerçekçi bir anlatımla verilir. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü ve azametini kaybetmiş, isyanlar ve işgallerle zayıf duruma düşmüştür. Romanda, bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak kurtuluş mücadelesinin bir bölümü anlatılmaktadır. Olaylar Akşehir kasabasında başlar ve gelişir. Savaşta kolunu kaybeden Çolak Salih, Rumlarla iyi geçinir ve Niko’yla yakın arkadaştır. Rumlarla dostluğu kasabalı tarafından fark edilen Salih dışlanır. Salih artık sürekli Niko ve O’nun çevresiyle dolaşır olmuştur. Artık Osmanlı ve Padişah’a olan güveni de sarsılmıştır. Kaybettiği kolunun hayatına tesiri büyük olmuştur. Kimsenin O’na hak ettiği saygıyı göstermediğine inanan Salih kendi dünyasına çekilmiştir. Öte yandan halk işgallere tepkisiz kalmama kararı almıştır fakat bunun kimin önderliğinde yapılacağı karmaşası vardır. Bu sırada kasabaya “İstanbullu Hoca” adında lakabıyla tanınan bir imam gönderilir. İstanbul’dan gönderiliş amacı kasabada padişaha ve Osmanlı’ya bağlılığı teşvik edici düşünceyi sağlamaktır. Ancak İstanbullu Hoca için Kuvayımilliyeciler ölüm emri çıkarır. Halkın çok sevdiği hoca Akşehir’den kaçar ve çetecilere sığınır. Daha sonra Millî Mücadele saflarında yer alır ve ona Küçük Ağa ismi verilir. OSMANCIK: Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlatan bir romandır. İBİŞ’İN RÜYASI: Roman, 1930'lu yıllarda İstanbul'da geleneksel tiyatro anlayışı ile oyunculuk yapmayı inatla sürdüren bir orta oyuncunun çileli sanat hayatını ve fırtınalı aşkını anlatır. Orta oyununun ünlü ismi Naşit Özcan'ın hayatından ilham alarak kaleme alınmış bir romandır. DÖNEMEÇTE: Türkiye’nin tek parti egemenliğindeki cumhuriyetten çok partili rejime, “demokrasi”ye geçiş aşamasını, Cumhuriyet döneminin kavşaklarını ele alan öteki romanlarında olduğu gibi, yine Anadolu taşrasından, oraya özgü insanların dünyasından ele alıyor. Ancak bu kez, daha önce mağduriyet hâllerinde, hırpalanan, bastırılan yanları ile tipleştirilen bu insanların, DP’nin harekete geçirdiği bireysel kâr, kazanç, girişim, hırs ile sarmalanmış portreleri ön plandadır. Tarık Buğra, bu eserinde hem bu ortamın demokrasinin yüce siyasal değerleri ve amaçları ile tehlikeli ilişkisini sorguluyor, hem de bu ortam ve insan ilişkileri bağlamında bir aşk hikâyesini aşk kavramının labirentlerinde dolaştırarak anlatıyor.FİRAVUN İMANI: Eserde Kurtuluş Savaşı’nın Kuvayımilliye ve Çerkez Ethem dönemlerinin anlatılır. Yeni bir devletin kuruluş günlerini, çıkarcıları, vatanı satanları, halkını arkasından vuranları, vatana ihanet edenleri ve bunlara karşı yiğitleri, soyluları yürekli mert baba yiğitlerin mücadelesini yansıtır. Bunların içindeki yorgun, bitkin, fedakâr millet gözler önüne serilir.SİYAH KEHRİBAR: Tarık Buğra´nın ilk romanıdır. Prof. Mümtaz Turhan´a göre "Yirminci asrın hüznü dediğimiz hastalığı" ele alan; insanlığımızı değil "insan"ı anlatan bir roman. Sanat tarihi üzerine doktora yapmak üzere İtalya’ya giden bir Anadolu genci bir vesile ile “Siyah Kehribar” isimli bir bara takılmaya baslar. Akademik eğitimi

151

Page 152: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ile ilgili çok az bilgiyi romanın ilerleyen bölümlerinde hiç bulamayız. Zira kitap yarısında kumpas, entrika, muhafazakâr bir aşk-cinsellik anlatımı, kovalamaca, mafya derken biz bir polisiye hikâyesi içinde buluruz kendimizi. GENÇLİĞİM EYVAH: Romanın başkahramanı olan İhtiyar, bir şeyhin tek varisi olarak babasının gücüne, varlığına ve ününe yakışan bir oğuldur. Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken çiçeği burnunda bir üniversite mezunudur. Nikâhı diploma töreni ile aynı gün kıyılmıştır. Karısı üç aylık gebeyken “ilk iş”ine girişir. Bu iş İttihat ve Terakki Fırkası’nın üç liderini öldürmektir. Karısını bu kadar sevmesine rağmen böyle bir işe girişmesini ömür boyu kimseye açıklamaz. Son sahne olarak sayılabilecek İhtiyar ve Delikanlı arasındaki tartışmayı göz önüne seriyor. Güliz’den sonra Sıdıka’yı da kaybetmek onu çileden çıkarmıştır. Delikanlı etrafında gösterdiği mertlik ve delikanlılık sayesinde gizli servise alınmıştır. İhtiyarın onu seçmesindeki sebep gençlik yıllarına çok benzemesi ve kendi yaptığı hataların onda bulunmamasıdır. Çünkü kendisinden sonra teşkilatın başına onu geçirmeyi planlamaktadır. Delikanlı bunu bilir ama daha sonraları teşkilata giren Güliz’le tanışır. Mesleğine göre ona âşık olmaması lazımdır ama duygularına yenilir. İhtiyardan gizlerler ama günün birinde öğrenir. Daha sonra ayrılırlar. Delikanlı sonraları Sıdıka’ya âşık olur. Buna dayanamayan Güliz onu öldürür. Kitabın finalinde İhtiyar ve Delikanlının konuşmaları vardır. İhtiyar Delikanlıya baştan Güliz’e âşık olmaması gerektiğini söyler. Ve en sonunda Delikanlı ‘merhumeyi nasıl bilirdiniz?’ sorusunu güçlükle cevaplar.FÜRUZANPARASIZ YATILI: Yazarın ilk kitabı olan Parasız Yatılı, Türk öykücülüğünün en önemli eserlerindendir. 1971'de Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan kitap, 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanmıştır. Eseri Ülkü Tamer "çağdaş bir klasik", Memet Fuat ise “edebiyatımızda bir olay” olarak nitelemiştir.Birbirinden bağımsız on iki öyküden oluşan kitabın temel teması ana-kız ilişkileridir. Kitaptaki öykülerin kahramanları zengin akrabaların yanına sığınmış insanlar, fakir düşmüş asilzadeler, el kapılarından medet uman hizmetçiler, beslemeler, çocuklarıyla hayatta kalmaya çalışan anneler, büyük şehirde tutunmaya çalışan insanlar, kimsenin istemediği çocuklardır. Ana kahraman genellikle kadındır. İlk üç öykü 1967-1968'de yazılmıştır; şiirsel bir tat taşıyan tarzları ile diğerlerinden ayrılırlar.47’LİLER: 1968 öğrenci hareketlerini ve 12 Mart dönemini konu alır. Adını, çoğu 1947 doğumlu olan gençlerin doğum yılından alır. Romanın başkişisi Emine, üniversitede okurken 1968 dönemi öğrenci hareketlerine katılmış, 12 Mart muhtırasını takiben yapılan tutuklamalar sırasında içeri alınmış ve işkence görmüştür. Hikâye karakterin serbest kalmasından sonra geçmişini hatırlaması ve anılarıyla hayatını anlamlandırmaya çalışmasını içerir. Emine'nin anıları Erzurum'da geçirdiği çocukluk yıllarının, Cumhuriyet'in ilk öğretmen nesillerinden olan anne ve babasının sorunlu idealizminin, eve yardım için gelen Anadolulu halkın, üniversite için İstanbul'a gelmesinin, burada tanıştığı öğrenci arkadaşlarının ve kendi dönemindeki solcu gençliğin etkinliklerinin bir portresini çizer. Bu portre sürekli olarak karakterin hapiste gördüğü işkencenin oldukça detaylı anlatımlarıyla kesilir. Roman Emine'nin özgür ve işkencesiz bir hayata yeniden alışıp dışardaki hayata katılacağı mesajıyla biter.BERLİN’İN NAR ÇİÇEĞİ: Yazarın ikinci romanıdır. İki çocuk yetiştiren ancak hayatının sonunda yalnız kalan yaşlı Alman kadın Frau Elfriede Lemme ile apartman komşusu Türk ailesinin dostluğunu konu edinir. Türkiye'den Almanya'ya göç eden ailelerin Almanlarla kesişen, iç içe geçen dünyalarını sergiler ve sevginin ön yargıları yıkan birleştirici gücünü anlatır.İNCİ ARAL:ÖLÜ ERKEK KUŞLAR: Romanda, kurallarla, ön yargılarla, yasaklarla dolu bir toplumda özgür olmak isteyen taşra kökenli orta sınıf aydın konumundaki üç kişi arasındaki aşk üçgeni anlatılır. Karı koca ilişkisi ve evlilik kurumu sorgulanır. Eserin başkahramanı, aynı zamanda anlatıcısı Suna; gençlik yıllarında sevdiği adamla evlenip çocuk sahibi olur ancak evlilikleri mutlu olmaz. Eşinin kendisine karşı anlayışsız, ilgisiz, sevgisiz davranışları üzerine eşinden boşanan Suna, Ayhan ile tanışıp çok iyi anlaşır ve onunla evlenir.YENİ YALAN ZAMANLAR: Yeni Yalan Zamanlar'da İnci Aral, zamanla, kendisiyle, toplumla, değerlerle, sözlerin ardındaki anlamlarla, yaşamın şablonlarıyla, bizlere mutlak gerçekler gibi gösterilen görüntü gerçekleriyle ya da gösterilmeyip saklanan ve gizli gerçek diye sunulan şeylerdeki kofluklarla ironik bir dille hesaplaşıyor. Eleştirel bakışı yanında bu roman, duygu dolu yeni sevilerin ve bundan doğan çaresizliklerin de anlatıldığı bir sanat yapıtı. Aile içi şiddetin ve ensestin yansıtıldığı bölümler ise acının yürekteki el izleri gibi paralayıcı. Çarpıcı, şaşırtıcı, yeniliklerle dolu bir kitap..."MOR: Bir bahçıvanın oğlu, eski solcu, yeni işadamı İlhan, gençlik yıllarında sıradan bir evlilik yapmış, ancak ellisini geçtikten sonra kendinden otuz yaş genç bir kapıcı kızına tutularak ondan bir de çocuk sahibi olmuştur. Hayatında yeni bir sayfa açma isteğiyle eşinden boşanma çabası içindedir. O gece sahip olduğu turistik otelde sevgilisi ve akrabalarıyla birlikte oğlunun birinci yaşını kutlayacaklardır.

152

Page 153: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

Konuklar arasında İlhan'ın mutsuz kız kardeşi ve profesör erkek kardeşiyle onun karısı da vardır. İlhan'ın birlikte yaşadığı genç kadının, bir odada ölümü bekleyen babası ve birkaç yakını da oteldedirler. Öte yandan, İstanbul'daki eş ve yazlıktaki baldız da sahnenin dışında, ama olayın içinde yer alırlar. Mor, İlhan'ın gördüğü tekinsiz bir rüyayla başlar ve yirmi dört saatlik bir sürede geçer; ancak kişilerin geçmişlerine ve geleceğe yönelik düşüncelerine doğru genişleyip yayılarak uzun bir zamanı kapsar.SAFRAN SARI: Genç yaşta yükselmiş bir yatırım uzmanı, eski eser kaçakçısı bir kadın, üniversite mezunu bir telekız. İnci Aral, "GELECEKSİZLİK" üzerine kurduğu romanında bu üç kişinin kesişen yollarını anlatıyor. Para, güç ve başarı peşinde koşarken kimliklerinden, aşktan ve umutlarından uzaklaşan; en sonunda ruhunu kaybeden insanların serüveni…(Volkan, Melike Eda, Eylem)ADALET AĞAOĞLU:ÖLMEYE YATMAK: Roman, Aysel’in bir otel odasında “Ölmeye Yatma(k)”sıyla başlar. Aysel aynı zamanda yazar-anlatıcıdır. Aysel, ilkokul günlerini ve okuldaki bir müsamereyi hatırlar. Cumhuriyet’in ilk yılları ve modernleşme çalışmaları. Köyden çıkıp Ankara’ya okumaya gelen öğrenciler: Ali(meslek lisesinde okur, bir otelde çalışır-yatar kalkar, solcu çevreye girer, radyoda çalışmaya başlar, Aysel’e tutkundur ama bunu dillendiremez..)), Aysel(kadının bireyselmeşini mi simgeler, aydın-kadın bocalaması, Aydın(kaymakamın oğlu, Aysel’e tutkun, modern düşünceli), İlhan(Aysel’in kardeşi, ülkücü)… Romanda, günlük(Aydın’ın) ve mektup türünden faydalanılmıştır. Dündar Öğretmen(iyi niyetli, cumhuriyet öğretmeni...) Yazar bir döneme ışık tutmaya çalışmış, dönemin siyasi sosyal olaylarına, gazete haberlerine yer vermiş romanında. Bu, romanın gerçekliğini arttırırken, edebi değerini sarsıyor sanki. Dar zamanda anlatılan olaylar… Bir dönemin atılımı ve trajedisi, sembolik kahramanlar üzerinden verilmiş. İlhan(ülkücü), Ali(solcu) vb…Köyden gelen Aysel, zorluklara göğüs gererek okumuş, üniversitede hoca olmuştur, evlidir. Ancak bir öğrencisiyle(Engin) ilişki yaşar, neden? Kendine bir şeyleri ispat etmek için mi? Başkaldırmak, yerleşik kuralları yıkmak için mi? Bir kadının eksik varoluşuyla mı karşı karşıyayız? Bunalım. Ölmeye Yatmak. Ölememek. Hesaplaşma. Muhasebe. Geçmişten o ana bir özet, roman. Yazarın ilk romanı. Dar Zamanlar üçlemesinin ilk kitabı, ÖLMEYE YATMAK… Tarihi atmosferi, psikolojik tahlilleriyle okunası bir roman…BİR DÜĞÜN GECESİ: Bütün olaylar Ankara’da birkaç saatlik düğün esnasında geçer. Her biri ayrı yollar tutturmuş üç çocuk anası Fitnat Hanım’ın torunu Ayşen evlenmektedir. 12 Mart hadiselerinden bir süre sonradır. Fitnat Hanım’ın büyük oğlu İlhan eski bir milletvekili, hâlen işini bilir zengin bir insandır. Karısı Müjgân da bu burjuva hayatına uymuştur. Fitnat Hanım’ın öğretim üyesi olan küçük kızı Aysel Marksist’tir ve yeğeninin düğününe gelmemiştir. Aysel’in kocası Ömer de Siyasal Bilgilerde profesör iken Marksist düşüncelerinden dolayı bir ara görevinden uzaklaştırılmışsa da tekrar görevine dönmüştür. Fitnat Hanım’ın diğer kızı ressam Tezel inançsız ve bedbin bir Marksist’se de, dönemin adamı olmaya yanaşan solcuları göre göre onlara olan inancını da kaybetmiştir. Tezel iki defa evlenip boşanmıştır, bohem bir hayat sürmektedir. İlhan kızı Ayşen’in anarşistler eline düşmekte olduğunu fark ederek onu bir general oğlu olan Ercan’la alelacele evlendirmektedir. Sevgisizliklerin, yıkılışların, kuşkuların, kaçışların kendinden hoşnutsuzlukların romanıdır. Toplumsal çözülüşün ağır bastığı bir dönemde, umarsız ve yalnız bireylerin umarsız ve yalnız bireylere bel bağlama çabalamaların romanı; nicedir bekleyen bir eleştiricinin romanı; yer yer Sartre’nin ‘Cehennem başkalarıdır.’ sözünü anımsatan bir roman. HAYIR: Adalet Ağaoğlu’nun yakın tarihimizi "Dar Zamanlar"da keskinleştiren tekniğiyle, edebiyatımıza kalıcı bir soluk kattığı roman dizisinin Ölmeye Yatmak ve Bir Düğün Gecesi’nden sonraki üçüncü halkası. Bu tek başına olduğu kadar bağlantılı olarak da okunabilecek üçüncü halkada ise, bir yanıyla Aysel Dereli’nin çalışmalarıyla hak kazandığı yaşam boyu onur ödülüne hazırlandığı geceden yola çıkarak hem kendi hem de ülkenin 1980 Darbesi ve sonrasındaki yakın geçmişiyle hesaplaşması; diğer yandan da devamını özlettiren ipuçlarıyla "gelecek" yer alıyor...Adalet Ağaoğlu 50'li yıllarda başlayan oyun yazarlığından 70 sonrasında hız alan roman, öykü, deneme ve günce yazarlığına, Cumhuriyet yazınımızın en önde gelen modern klasiklerindendir.OĞUZ ATAY:TUTUNAMAYANLAR: Selim Işık'ın intihar ettiğini öğrenen Turgut Özben, ihmal ettiğini düşündüğü arkadaşının geçmişinin izini sürmeye ve Selim'in tanıdığı insanlar aracılığıyla onu tanımaya çalışır. Her insana farklı bir yönünü gösteren Selim'in görüntüsü, Turgut'un bu insanlarla konuşması sonucu okuyucunun ve Turgut'un gözünde netlik kazanacaktır. Romanda birçok kişi vardır ama her biri aslında Selim'in hayatındaki kişilerdir ve tüm anlatılanlar Selim Işık'ı aydınlatır. Selim Işık "düşünen ve sorgulayan insan"ın simgesidir ve bu yüzden "tutunamamış"tır.BİR BİLİM ADAMININ ROMANI: Yazar, bu romanda hocası Mustafa İnan’ın hayatını kaleme almıştır. Bu yüzden biyografik bir eserdir. Romanda fakir bir halk insanı olan Mustafa İnan’ın dünyaca tanınan

153

Page 154: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

bir (araştırmacı) bilim adamı olma sürecinde yaşadığı güçlükler ve bu güçlüklere rağmen ahlak ve kişiliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olması ele alınmaktadır. Oğuz Atay, eser, hocasının fotoğraflarını ekleyerek daha renkli bir eser ortaya koymuştur.

YUSUF ATILGAN:AYLAK ADAM: Bir ismin bile çok görüldüğü C.’nin bir yıl boyunca başından geçen olayları anlatan kitap, dörde ayrılmış olup her bölümde farklı mevsimlerde C.nin yaşantısını ele almıştır. Babasından kalan emlaklardan aldığı kiralarla çalışmadan geçinebilen C., gününü kitap okuyarak, kahvehanelere, restoranlara, barlara giderek, film izleyerek, bol bol yürüyerek, sanat çevresinden arkadaşlarıyla sohbet ederek ve durmadan düşünerek geçirir… C., toplumla uyuşamayan, ataerkil yapıya ait olamayan, iki kişiden kurulmuş toplumların “en iyisi” olduğunu düşünen ve bu uğurda ‘gerçek aşk’ı arayan; huysuz, sıkılgan, mutsuz ve ‘aylak’ bir adamdır. Romanın konu edildiği bir yıl boyunca C.’nin başından iki aşk macerası geçer. İlkinde üniversite öğrencisi ‘süssüz, sade’ Güler’den umduğunu bulamayan C., yaz aylarında gittiği pansiyonda karşılaştığı eski sevgilisi ‘ressam ve kişilikli’ Ayşe ile de olaylı bir aşk süreci yaşar.Aylak Adam, aradığı ve tek tutamak olarak gördüğü gerçek sevgiyi, o kadını ararken aslında sürekli O'na teğet geçmektedir. Yolda, tramvayda ya da kumsalda çok yaklaşmakta fakat O'na erişememektedir.ANAYURT OTELİ: romanında olduğu gibi bu roman da tek karakter üzerine kurulmuştur. Aylak Adam'daki C'nin yerini burada otelin kâtibi olan Zebercet almıştır. Kendisini otelle sınırlayan Zebercet'in dış dünya ve insanlarla ilişkisi asgaridir. Otelde Zebercet ve ortalık hizmetlerini görmesi için alınan ortalıkçı kadından başkası yoktur. Roman, Perşembe gecesi gecikmeli Ankara treniyle gelen bir kadının otelde bir gece kalıp ertesi gün gene geleceğini söyleyip gitmesiyle başlar. Çünkü bu ziyaret Zebercet’in iç dünyasındaki "gerçek bir sevgiyi yaşayabileceği bir kadına sahip olma güdüsünü uyandırır. Zebercet artık kendisini bu kadının geri geleceği ana hazırlar. Bıyığını keser, kendisine yeni elbiseler alır. Bu devre Zebercet’in dış dünyaya açıldığı dönemdir. Bu dönemle beraber Zebercet, içinde daha çok cinsi iştihanın yönlendirdiği ve çocukluktan gelen birtakım baskıların da desteklediği dürtülerin etkisiyle ruh sağlığını kaybetmeye başlar.ORHAN PAMUKCEVDET BEY VE OĞULLARI: Nişantaşılı bir ailenin üç kuşak hikâyesini anlatır. Aynı zamanda ev içlerinin renklerini, zamanın akışını, günlük sıradan konuşmaları, akılda kalan kahramanlar aracılığıyla saptarken, okura geleneksel romandan alınacak hazların dikkat ve sevgiyle anlatıldığı bir romandır. İkinci kısım, 30 yıl sonrayı gösterir. Artık Abdülhamit ve meşrutiyet kavgası geride kalmış ve Cumhuriyet ilan edilmiştir. Cevdet Bey, işlerini büyütmüş, Nişantaşı’nda bir konak almıştır. Karısı, eski bir paşa kızı olan Nigân Hanım ile iki oğulları, bir kızları ve iki gelinleri vardır. Oğullarından büyük olanı burjuvazinin bir kopyası gibidir, karısıyla. Osman, babasının işini devralmak, büyütmek istemektedir. Küçük oğul, Refik, ise dengeli ve neşeli gözükür. Arkadaşları, Ömer ve Muhittin ile sürekli tartışırlar, konuşurlar. Ömer, tutkulu ve hırslıdır; zengin olmak ister; Muhittin ise şair, iyi bir şair olmak ister ama pek başarılı olacak gibi değildir. Zamanla Refik hayatındaki dengesini kaybeder, hayatına anlam katmak için inkılâpçılığa sarılır, köy kurtuluşu için bir proje hazırlar. Ömer, doğuda demiryolu yapımına katılır; zenginleşir ancak İstanbul’dan uzaklaşır. Muhittin ise Türkçülere katılır. Cevdet Bey’in vefatının ardından zaten Perihan ve Refik, Cihangir’de bir apartman dairesine taşınır.Son kısımda artık 1970 yılındayızdır ve Nişantaşı’ndaki konak yerine bir apartman yapılmıştır. Refik Bey kanserden ölmüştür ve oğlu Ahmet ise bir ressamdır. Sol görüşlü olan Ahmet, babasını pek tanımaz ve beğenmez. Nigan Hanım’ın ölümü ile de roman biter.Roman aslında Türkiye’nin modernleşme sürecini burjuva bir ailenin gözünden anlatmaktadır. Cevdet Bey ve ailesi ile Ömer, Muhittin, Muhtar Bey hep Türk modernleşmesinin farklı karakterleridir. Bir türlü benzenemeyen Avrupa ile uğraş onları çeşitli hayal kırıklıkları ile başka yollara atar.SESSİZ EV: Biri tarihçi, biri devrimci, biri de zengin olmayı kafasına koymuş üç torunun, 1980 yazında İstanbul’dan elli kilometre uzakta, Cennethisar’da yaşayan babaannelerinin konağında geçirdikleri bir haftanın öyküsüdür.BEYAZ KALE: Eser, 17. yy. Osmanlısında geçen tarihî bir romandır. Bir Venedik gemisinden esir edilen adam, astronomi ve tıptan anladığını söylediği hâlde köle olarak satılır. Birçok hastayı iyileştirir ve bundan para da kazanır. Bir gün Paşa onu çağırır, Hoca dediği biriyle tanıştırır ve beraber çalışmalarını söyler. Aralarında ilginç bir rekabet başlar. Özellikle astronomi alanında çalışmalar yaparlar. Padişahı bile etkilerler. Ama daha çok Hoca göz önündedir. Şehirde çıkan vebayı önlemeyi başarırlar.Hoca iyice mevki sahibi olur. Padişah Hoca’ya müthiş bir silah yapmasını emreder. Hoca büyük bir makine yapar. Sefere zorlukla götürürler. Beyaz Kale’ye gelirler. Ama silah çamura saplanır ve çalışmaz. Üstelik askerleri

154

Page 155: hyildiz79.files.wordpress.com€¦  · Web viewTÜRK EDEBİYATI. DERS NOTLARI. İÇİNDEKİLER:SAYFA. EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLAR…………………………………………2-9

ezer. Padişah öfkelenir. Adam, kendisine çok benzeyen Hoca’nın yerine ölüme gider. Ama kaçmayı başarır ve İtalya’ya giderek canını kurtarır. Zaten Padişah da tahttan indirilmiştir.KARA KİTAP: Galip, çocukluk aşkı, arkadaşı, amcasının kızı, sevgilisi ve kayıp karısı Rüya’yı karlı bir kış günü İstanbul da aramaya başlar. Okuyucu, bir esrarlı âlemin işaretleriyle dolu İstanbul’da Galip’in araştırmalarını ve karşılaştığı kişileri izlerken, bir yandan da bu araştırmaları değişik işaretler ve tuhaf hikâyelerle tamamlayan köşe yazarı Celal’in satırlarıyla karşılaşır. Bu araştırma Galip’i hem rüyaya hem de hayatımızın içine gömüldüğü kayıp esrara doğru çekecektir.YENİ HAYAT: Okuduğu bir kitaptan sarsılarak etkilenen, sayfalardan neredeyse fışkıran ışığa bütün hayatını veren ve kitabın vaat ettiği yeni hayatın peşinden koşan bir kahramanın olağanüstü hikâyesini anlatır. Kitabın etkisiyle âşık olur, üniversite öğrenciliğinden uzaklaşır, İstanbul'dan ayrılır, bitip tükenmeyen otobüs yolculuklarına çıkar, taşra şehirlerine doğru savrulur. Onunla birlikte ve aynı hızla sürüklenen okuyucu, kahramanın okuduğu kitabı değil, başından geçenleri izleyerek bize özgü bir hüznün ve şiddetin ta kalbinde bulur kendini. Siyah beyaz televizyonlu kahvelere, video seyredilen otobüslere, trafik kazalarına, siyasi kumpas ve cinayetlere, bayi örgütlerine, paranoyakça kuramlara, saat kadar dakik muhbirlere, kaybolan eski eşyaların şiirine, taşranın öfkesine uzanan bu harikulade yolculukla karşılaşırız romanda. Bir yandan Hayat'ın, Eşsiz Anılar'ın, Ölüm'ün, Yazı'nın, Kaza'nın sırlarına, bir yandan da çocukluğun resimli romanlarına, bir belirip bir kaybolan meleğe ve Dante'nin, Rilke'nin şiirlerine açılan benzersiz bir roman.BENİM ADIM KIRMIZI: Olay 1591 yılında Osmanlı padişahı III. Murat'ın saltanat döneminde 9 gün süreyle karlı bir havada İstanbul'da geçer. Saray hattatları ve nakkaşları padişahın emriyle hazırlanan bir kitap için gizlice Frenk etkisi taşıyan resimler yaparlar. Kitabın başlıca kahramanları, sanatçıları evinde barındıran evin kızı Şeküre ve ona âşık olan teyze oğlu Kara'dır. İstanbul'da pahalılık ve korku hüküm sürmekteyken bu evdeki hattatlar ve nakkaşlar kahvehanelerde toplanıp meddahların anlattığı hikâyeleri dinleyerek eğlenirler. Benim Adım Kırmızı’nın bir özelliği de kitabın her karakterinin kendi dilinden konuşması, ölülerin ve cansız nesnelerin dile gelerek kitabın öyküsünü kendi bakış açılarından anlatmalarıdır.KAR: On iki yıldır Almanya'da sürgün olan şair KA(Kerim Alakuş) Türkiye’ye dönüşünden dört gün sonra, bir söyleşi için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan karın altında sokak sokak, dükkân dükkân bu hüzünlü ve güzel şehri ve insanlarını tanımaya çalışır. Kars'ta ağzına kadar işsizlerle dolu çayhaneler, dışarıdan gelmiş ve kardan mahsur kalmış gezgin bir tiyatro kumpanyası, intihar eden ve türban direnişi yapan kızlar, çeşitli siyasal gruplar, dedikodular, söylentiler, Karpalas Oteli ve sahibi Turgut Bey ile kızları İpek ve Kadife ve KA için bir aşk ve mutluluk vaadi vardır.MASUMİYET MÜZESİ: Yazarın kızı Rüya'ya ithaf ettiği aşk romanıdır. Günlük hayat, resim, arkadaşlık, yalnızlık, mutluluk, gazeteler ve televizyon, aile gibi konuları barındıran roman, Pamuk'un on yıllık çalışması sonucu oluşturuldu. Roman, Türkiye'de piyasaya çıktıktan sonraki ilk üç günde en çok satanlar listesinde birinci sıraya yerleşti. 1975 yılı ile başlayan kitapta, tekstil zengini Basmacı ailesinin okumuş 30 yaşındaki oğulları Kemal ile uzak akrabaları, yoksul Keskin ailesinin 18 yaşındaki güzel kızı, tezgâhtarlık yapan Füsun arasındaki aşk anlatılmaktadır. Romanın çeviri hakları kitap basılmadan satıldı ve Türkiye'den sonra ilk kez Almanya'da Das Museum der Unschuld adıyla yüz bin adet basılacağı bildirildi. New York Times tarafından “2009’un En İyi Kitapları" listesinde yer aldı. Ayrıca kitaptan esinlenerek bir müze oluşturuldu ve bu müze, 28 Nisan 2012'de açıldı. Orhan Pamuk'un yöneticiliğini yaptığı ve aynı zamanda İstanbul'un ilk şehir müzesi olma özelliğini taşıyan müze, Çukurcuma'da yer alan 1897 yapımı üç katlı tarihi binadan oluşmaktadır.

HASAN YILDIZTÜRK DİLİ VE EDEBİYATI

155