yeşilay dergisi-temmuz-2013-954.sayı-bağımlılıklarla mücadelede Çocuk becerilerinin...

68
56 www.yesilay.org.tr TEMMUZ 2013 88.YIL 5 TL AKLI VE RUHI BIR BECERI TAEKWONDO HAYATTA MUTLAK MUTLULUK YOKTUR 24 BÜYÜK SAVAŞLARI KAZANMAK IÇIN KÜÇÜKLERI HAZMEDECEKSIN 46 954 BAĞIMLILIKLARLA MÜCADELEDE ÇOCUK BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ FAKTÖRÜ

Upload: tuerkiye-yesilay-cemiyeti

Post on 28-Mar-2016

239 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi Faktörü

TRANSCRIPT

Page 1: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

56 www.yesilay.org.tr

TEMMUZ 2013 88.YIL 5 TL

AKLI VE RUHI BIR BECERITAEKWONDO

HAYATTA MUTLAK MUTLULUK YOKTUR24 BÜYÜK SAVAŞLARI KAZANMAK

IÇIN KÜÇÜKLERI HAZMEDECEKSIN46

954

BAĞIMLILIKLARLA MÜCADELEDE ÇOCUK BECERİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ FAKTÖRÜ

Page 2: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi
Page 3: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

KURUCUSUOrd. Prof. Dr. Mazhar Osman UzmanDerginin Tesisi:1925TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİGenel Başkan Prof. Dr. M. İhsan Karaman

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜSümeyya Olcay [email protected]

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAv. Osman Baturhan Dursun

ÇALIŞMA GRUBUBetül OlcayMeryem OlcayMurat KaracaAhmet KaynarSaliha Büşra SelmanMuhammet CelepOnur UlukuzBetül KoyuncuEsra ÖnalRabia KoyuncuHalil Kökcü

REKLAM PROJE KOORDİNATÖRÜ Sekans YapımŞakir Sarı[email protected]

0216 557 8035www.sekans.com

REKLAM KOORDİNASYONUfuk YıldızSedat Azizoğlu0216 505 0410

DERGİ ABONE-DAĞITIM Nazlı Sarı0216 557 [email protected]

YEŞİLAY TANITIM VE ORGANİZASYONFerdinaz Koyuncu

YAYIN KURULUProf. Dr. M. İhsan Karaman, Prof. Dr. Medaim Yanık, Dr. Ahmet Özdinç, M. Pervin Tuba Durgut, Dr. M.Ata Öztürk, Esra Albayrak, Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel, Uz. Dr. Havva Sula, Prof. Dr. Dilşad Türkdoğan, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Arif Çifçi

İDARE YERİAkşemsettin Mah. Albay Cemil Sakarya Sk. No: 3/2 Fatih/İstanbulT (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63

GRAFİK TASARIM Sekans Yapım

BASKI Ömür Matbaacılık AŞ

YAYIN TÜRÜSüreli ISSN 1330-3950

Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TLYurdışı Abonelik, Yıllık 120 TLHesap BilgileriBankasya Üsküdar ŞubesiŞube Kodu:58 Hesap No:467557IBAN TR300020800058004675570019Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır. Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.

Page 4: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

BAĞIMLILIĞA SIFIR TOLERANS!Tek bir derdi var; “bu ülkenin çocukları bağımlı olmasın!”. Bağımlılık alanında gerçekleştirdiği projeler, verdiği konferanslar, yazdığı kitap-larla öne çıkmış bir isim Zafer Ercan.

30

BAĞIMLILIĞI ÖNLEYICI AILE YAKLAŞIMLARI12UYUŞTURUCUYLA MÜCADELEDE YEŞILAY-NARKOTIK IŞBIRLIĞI10

ÇOCUKLARDA DUYGULARINI IFADE ETME BECERISI16 46

Page 5: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

BAĞIMLILIĞA SIFIR TOLERANS!

AYIN FILMI:HER ÇOCUK ÖZELDIR44ÇAY, KAHVE DEĞIL, SU TÜKETIN36

HAYATTA MUTLAK MUTLULUK YOKTUR24

TÜRKIYE’NIN GÜL BAHÇESI:ISPARTA54

SEVDA TÜRKÜSEV:BÜYÜK SAVAŞLARI KAZANMAK İÇİN KÜÇÜK SAVAŞLARIHAZMEDECEKSİN

56 AKLI VE RUHI BIR BECERI: TAEKWONDO

Page 6: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Değerli Okuyucularımız, Bağımlılık köleliktir. Bağımlılıktan kurtulmak; yeniden özgürlüğe kavuşmak, kendi iradesiyle hayatın tadına vararak doya doya yaşamaktır. Bağımlılık bir tür hastalıktır ve önleme/teda-vi/iyileştirme çalışmaları yapmak hem toplu-mun hem devletin görevidir. Özellikle ergen ve gençleri bağımlılığa götüren faktörler üzerin-de derinlemesine durulmadan ve çözüm üretil-meden bağımlılık mücadelesi yürütülemez. El-bette her birey, her aile, her sosyal grup veya alt kültür grubu için bağımlılığa yol açan ne-denler farklılık gösterebilir. Fakat bir de ortak ve genel nedenler vardır. Bunlar arasında:

-Arkadaşlara özenme-Gençlik hevesleri, maceraperestlik ve ken-

dini ispat duygusu-Bağımlılık konusunda yeterli eğitim ve bi-

linç verilmemesi-Işsizlik, fakirlik, çaresizlik-Aile ve çevre ile iletişimsizlik, yalnızlaşma-Bağımlılıktan uzaklaştıran sportif, sanat-

sal ve kültürel etkinliklerin yer aldığı sosyalleş-me ortamlarından mahrumiyet

-Aile içi sorunlar ve aile içi şiddet, sayılabi-lir. Işte bağımlılık mücadelesi bu ve benzeri se-beplerin ortadan kaldırılması, böylece ergen ve gençleri zararlı alışkanlık ve bağımlılıklara götü-ren kanalların tıkanması ile başarılabilir. Burada da, devlet kadar aile, eğitim kurumları, medya ve sivil topluma görev düşmektedir.

Gençlerin bağımlılık tuzağına düşmeme-si için, hem sağlıklı ortamlarda kimlik ve kişilik-lerini bulabilecekleri sosyalleşme imkânları ya-ratılması, hem de alternatif meşgale ve bece-ri alanlarına kanalize edilmeleri önem taşımak-tadır. Yeşilay’ın da ilköğretim, lise ve üniversi-telerde gerek Yeşilay Kulüpleri, gerekse Yeşi-

lay Gençlik Kolları faaliyetleriyle yapmak istedi-ği budur. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, tarihi misyo-nuna uygun faaliyetlerine yeni dönemde daha kapsamlı, kuşatıcı, bütünleştirici ve katılım-cı bir vizyonla devam ediyor. Bağımlılığın fark-lı türlerine ait son aylardaki Yeşilay faaliyetleri hakkında bazı örnekler vermek isterim:

Sigaradan başlayalım: 31 Mayıs Dünya Tü-tünsüz Günü münasebetiyle, Dünya Sağlık Ör-gütü Başkanı Dr. Margaret Chan’ın katılımıyla ve Sağlık Bakanlığıyla müştereken düzenlediği-miz toplantıda, ülkemizin tütün mücadelesin-de gelinen nokta 2012 Küresel Yetişkin Tütün Araştırması sonuçları eşliğinde gözler önüne serilip, Türkiye’nin başarısı ödüllendirildi. Bu toplantıda, DSÖ ile Sağlık Bakanlığı ara-sında imzalanan Küresel Tütün Kont-rolü Projesi Işbirliği protokolünde, Tür-kiye Yeşilay Cemiyeti’nin de bu işbirliği içinde yer alması karara bağlandı. Böy-lece, yeni dönemde Yeşilay’ın öncelikle-ri arasında saydığımız uluslar arası açı-lım ve başta bölgemiz olmak üzere diğer ülkelere model olma noktasında somut ve uzun vadeli bir adım daha atılmış oldu.

Dünyada giderek önemi ve farkın-dalığı artan bir halk sağlığı so-runu olarak alkol tüketi-mi ve bağımlılığı konusun-da Yeşilay’ın çabaları kamu-oyunda ciddi yankı bulu-yor. Nisan sonunda Dün-ya Sağlık Örgütü iş-birliğiyle Yeşilay’ın Istanbul’da düzen-lediği “Global Al-kol Politikala-rı Sempozyu-

BAŞYAZI

Ramazan, bir fırsat olsun…

Page 7: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

mu” na 60’ı aşkın ülkenin DSÖ temsilci-leri, sivil toplum örgütleri, bilim insanla-rı, halk sağlığı otoriteleri ve 1200 kadar iz-leyici katıldı. Başta açılışa katılan DSÖ Baş-kanı Dr.Margaret Chan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, tüm katılım-cılar ve özellikle benzer amaçlı sivil toplum kuruluşu temsilcileri Yeşilay’ın toplum sağ-lığı alanındaki bu global çabalarını takdirle karşıladılar. Hemen takip eden süreçte Av-rupa Alkol Politikaları Birliği’nin genel kuru-luna katılarak Avrupa Birliği ülkelerinin al-kol mücadelesiyle uğraşan sivil toplum ör-gütü temsilcilerine ülkemizdeki durumu ve Yeşilay’ın faaliyetlerini anlattık. Tam bu süreçte, ülkemizde ilk defa olmak üzere al-kol politikaları konusunda ciddi bir mev-zuat düzenlemesi yapılması ve alkol kulla-nım, tanıtım, pazarlama ve sponsorlukları ile ilgili kanuni düzenlemenin yürürlüğe gir-mesi gerçek bir halk sağlığı bayramı oldu. Artık bu kanunun istismar ve ihlal edilme-den uygulanması ve özellikle gençlerimizin alkolün zararlı etkilerinden korunması için Türkiye Yeşilay Cemiyeti olarak yasanın ta-kipçisi olacağız.

Toplumları içten içe kemiren ve çoğu zaman geri dönüşü olmayan felaketlere yol açan diğer bir bağımlılık alanı da yasa-dışı uyuşturucu madde bağımlılığı… Uyuş-turucu madde kullanım oranlarının özellik-le genç nüfusta arttığına dair ciddi kanıtlar bulunmaktadır. Gençlerde tütün kullanımı ile başlayan sürecin sırasıyla alkole ve di-ğer uyuşturucu maddelere evirildiğini görü-yoruz. O nedenle sadece uyuşturucu madde değil tüm bağımlılıklarla ilgili kapsamlı po-litikalar geliştirmeye ihtiyaç duyulmakta-dır. TUBIM istatistiklerine göre, ülkemizde alkol ve tütün dışındaki yasadışı maddele-rin bir kere de olsa denenmiş olma oranı ge-

nel nüfusta %2,7’dir. Bu uluslararası anlam-da birçok ülkeden iyi durumda olduğumuzu göstermektedir. Bununla beraber özellik-le genç nüfusta alkol, tütün ve uyuşturucu madde kulanım oranlarının son yıllarda art-tığına dair çok sayıda araştırma mevcuttur. Yasadışı uyuşturucu maddeleri ilk defa kul-lanma yaşı 13.8’e düşmüştür. Bu nedenle, uyuşturucu bağımlılığıyla mücadelede, ön-leme odaklı aile, çocuk, okul temelli yakla-şımın önemli olduğunu düşünüyoruz. Med-ya, sosyal medya ve diğer internet mecrala-rının gençler üzerindeki etkisi dikkate alın-dığında bu kanalların gençlerde farkındalık oluşturulması için aktif olarak kullanılma-sı ve özellikle medyanın bu mücadelenin bir parçası olması gerektiğine inanıyoruz. Son yıllarda ulusal anlamda etkili politikalar geliştirerek madde bağımlılık oranlarını azaltan ülkeler gözlemlenmektedir. Bu ül-kelerde “madde bağımlılığı ile mücadele”, gençlik ve eğitim politikalarının önem-li bir parçasını oluşturmaktadır. O neden-le gençlik merkezlerinin ve sportif alanla-rın güçlendirilerek ülkemizin genç nüfusu için madde bağımlılığına giden yolların tı-kanması gerekmektedir.

Geleneksel olarak, genellikle emni-yet kuvvetleri ve kamu idaresine terk edil-miş bu alanda, önleme, bilinçlendirme, eği-tim, rehabilitasyon gibi sivil toplumun gö-rev alabileceği bir çok çalışma var. Işte Ye-şilay da, bakanlıklar ve emniyet makamla-rıyla işbirliği ve koordinasyon halinde mad-de ve uyuşturucu bağımlılığına dair çalış-malarını ara vermeden sürdürmektedir. Bu cümleden olarak, Haziran ayının son hafta-sında, Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Istanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlü-ğü işbirliği ile Istanbul Eminönü meydanın-da dört gün süren bir etkinlik gerçekleştir-

dik. Her iki kurumun Istanbul’da ve ülke ge-nelinde yürüttüğü “Yaşamayı Seç” ve “He-def Sensin” kampanyaları çerçevesinde ya-pılan etkinlikle uyuşturucu madde bağım-lılığına karşı farkındalık oluşturmak hedef-lendi. Çocuk ve gençleri cezp edecek bir-çok oyun, eğlence, müzik ve fiziksel aktivi-tenin de yer aldığı etkinlikte, dört gün bo-yunca anneler, babalar ve gençler standımı-za gelerek uzmanlarımızla temas kurdular ve madde bağımlılığı konusunda uzmanlar-ca bilgilendirildiler.

Nihayet, geçtiğimiz günlerde, Bil-gi Teknolojileri Kurumu ile Türkiye Yeşilay Cemiyeti arasında, dünyada ve ülkemizde gençleri pençesine alan ciddi bir sorun ola-rak gittikçe önemini artıran teknoloji ba-ğımlılığı alanında ortak çalışmalar yap-ma ve bilinçlendirici projelere imza atma konusunda işbirliği sağlandı. Önümüzde-ki aylar ve yıllarda, Yeşilay’ın teknoloji ba-ğımlılığı alanında somut projeler gerçek-leştirdiğine şahit olacağız.

Çok Değerli Yeşilay Gönüllüleri, Tem-muz ayıyla birlikte yeni bir Ramazan ikli-mine kavuşuyoruz. Insanlığa bir rahmet ve huzur ayı olarak armağan edilen bu iklimde, binlerce örneğini gördüğümüz üzere, zararlı alışkanlıklara sahip olan insanlarımızın ba-ğımlılıktan kurtulmalarını, adeta bir irade sınavı olan orucu, yeniden özgürce ve ba-ğımlılıktan uzak yaşamak için bir fırsat ola-rak değerlendirmelerini diliyorum. Ne kadar çok sayıda insanımız bağımlılıktan kurtu-lursa, biz Yeşilay sevdalılarının bayramı da o kadar mutlu geçecek.

Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir Ramazan temennisiyle…

PROF. DR. M.İHSAN KARAMANTürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Page 8: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Sigara ile mücadelede örnek ülkeyiz

Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Ser-gi Sarayı’nda, ‘31 Mayıs Dünya Tütün-süz Günü ve Küresel Yetişkin Tütün Araş-

tırması Tanıtım Toplantısı’ gerçekleşti. Toplantı-da ‘Küresel Yetişkin Tütün Araştırması 2012 Tür-kiye Raporu’nun sonuçları tüm dünya ile paylaşıl-dı. Programda Türkiye Yeşilay Cemiyeti’ne ‘Tütün Kontrolüne Katkı Ödülü’ takdim edildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dünya Sağ-lık Örgütü Başkanı Dr. Margaret Chan’ın katıldığı ‘31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günü ve Küresel Yetişkin Tütün Araştırması Tanıtım Toplantısı’ gerçekleş-ti. “Küresel Yetişkin Tütün Araştırması 2012 Türkiye Raporu” ve Türkiye’nin tütün ile mücadelesinde sa-hip olduğu başarı Hastalık Önleme ve Kontrol Mer-kezi (CDC) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafın-dan tüm dünya ile paylaşıldı.

31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günü ile ilgili açık-lamalarda bulunan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Ge-nel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman; “Dünya Si-

garasız gününün bu yılki teması tütün ürünlerinin her türlü reklam promosyon ve sponsorluğunun ya-saklanması olarak belirlenmiştir. Yeşilay olarak, ül-kemizdeki tütün kontrolü kapsamlı yasa ve uygula-malarının halk sağlığına olumlu yansımalarını gör-mekten dolayı büyük mutluluk duymaktayız.

Bildiğiniz gibi bundan yaklaşık 1 ay önce DSÖ başkanı Sn Dr. Margeret Chan’ in katılımı ile DSÖ ile birlikte Global Alkol Politikaları Sempozyumu ger-çekleştirmiştik. Sempozyumdan kısa bir süre sonra kanıta dayalı alkol kontrol politikalarını içeren, al-kolün zararlı etkilerini azaltmaya yönelik kanunun-geçtiğimiz günlerde TBMM’de yasalaştığının müj-desini Sn. Chan’e huzurlarınızda vermek isterim. Tütün kontrolünde olduğu gibi bu da halk sağlığı sa-vunucularının önemli bir başarısıdır” dedi. Prof. Dr. M. İhsan Karaman’ın ardından konuşan Prof. Dr. Nazmi Bilir, Küresel Yetişkin Tütün Araştırması Me-todu ve Temel Bulgular 2012 raporunu katılımcılarla paylaştı. Bilir; “Yapılan araştırmalara göre pasif içi-

HABER06

Page 9: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

ciliğin evlerde dahi azaldığı sonuçlarına ulaştık. Bu durum, kapalı alanlarda sigara yasağının halk ta-rafından özümsediğinin bir göstergesidir” dedi.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 50’den fazla sağlık sorununun dolaylı ya da dolaysız etke-ninin sigara olduğunu belirterek dünya üzerinde her on kişiden birinin tütün ürünleri sebebiyle ha-yatını kaybettiğini ifade etti. Müezzinoğlu, Tütün politikaları çalışmalarının 2013-2017 eylem pla-nının hazır olduğunu ifade ederek “Ülkemiz ‘Türk gibi sigara içmek’ tabirinin hüküm sürdüğü bir yer iken tütün kontrolü çalışmalarının tüm dünyaya örnek olduğu ve birçok ülke tarafından incelenerek takip edilen bir ülke haline gelmiştir” dedi.

Sağlık Bakanı’nın ardından söz alan Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Margaret Chan, bir kez daha halk sağlığını ilgilendiren bir konu ile ilgili İstanbul’da olmaktan mutluluk duyduğunu ifade ederek “Dünya Sağlık Örgütü’nde arkadaşla-rım neden sıklıkla Türkiye’ye gittiğimi soruyorlar; halk sağlığı için çalışan böyle bir yönetimin olduğu bir ülkeye gitmekten mutluluk duyarım. Dünya Si-garasız gününün bu yılki teması ‘tütün ürünlerinin her türlü reklam promosyon ve sponsorluğunun yasaklanması’ olarak belirlenmişti. Türkiye bunu kanunlaştırarak dünyaya örnek olmuştur. Tütün ile mücadelenin 6 kriterinin 6’sını da yerine getire-

rek MPOWER’ın tüm koşullarını gerçekleyen ilk ve tek ülke olmuştur” dedi. Chan, Türkiye’nin 2007’de katıldığı toplantılarda ülkelerce mücadelesine ina-nılmadığını söyleyerek değişimin altını çizdi. Ata-sözüne dönüşen ‘Türk gibi sigara içmek’ ifadesinin güncelliğini yitirdiğinden söz etti.

Konuşmaların ardından Sağlık Bakanlı-ğı ve Dünya Sağlık Örgütü arasında Küresel Tü-tün Kontrol Projesi İşbirliği Niyet Beyanı imzalan-dı. Proje kapsamında Türkiye, tütün politikalarının uygulanması hususunda diğer ülkelere örnek oluş-turarak DSÖ ile koordineli çalışmalar yürütecek.

İmza Töreninin ardından konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise 4 yılda Türkiye’nin si-gara ile mücadelede önemli bir mesafe kat ettiği-ni ifade ederek; “Bu düzenlemeleri ilk gündeme taşıdığımızda bize binlerce iş yerinin kapanaca-ğını ve yüz binlerce insanın işsiz kalacağını söy-lemişlerdi. Bu uygulamalarda asıl amaç, tütün tüketmeyeni tütünün zararlarından korumak-tı. Biz bunu başardık” dedi. 76 milyonun sağlı-ğını korumak adına her önlemi almak zorunda hissettiklerini söyleyen Erdoğan; “Örnek bir sivil toplum kuruluşu olan Yeşilay, Türkiye’de bu mü-cadelede yükümüzü hafifletmiştir” dedi.

Tüketim 4 yılda %31,2’den, %27’ye düştü

Dünya Sağlık Örgütü, Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi kapsamında dünya ülkelerine tü-tün kullanımının ve tütün kontrolü konusun-daki uygulamalarının etkili şekilde izlenme-si ve değerlendirilmesi için ülkelere periyodik aralıklarla Küresel Yetişkin Tütün Araştırma-sını (KYTA) yapmalarını öneriyor. Bu araştır-ma ile 15 ve üzeri yaş grubunda tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı, sigara dumanına ma-ruz kalma durumu, tütün kullanımını bırak-ma eğilimi, kişilerin medya ve sağlık uyarıla-rı konusundaki tutum ve algıları ile ilgili bilgi-ler toplanarak analiz ediliyor. 2008 ve 2012 yıl-larının sonuçları karşılaştırıldığında tütün ve tütün mamulü kullananların oranı; 15 yaş üzeri nüfusta; yüzde 31.2’den yüzde 27.1’e, erkeklerde; yüzde 47.9’dan yüzde 41.5’e kadınlarda ise yüz-de 15.2’den yüzde 13,1 ‘e düştüğü gözlemlendi.

Page 10: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

HABER08

Yeşilay, Su Sporları Festivali’nde yer aldı

Yeşilay, Fatih Belediyesi tarafından Haliç’te düzenlenen Su Sporları Festivali’ne katıldı. Bu yıl ikincisi düzenlenen Su Sporları Festivali

yoğun ilgi gördü. Gençlerin buluşma alanı olan festivale üniversiteler, STK’lar, spor kulüpleri ve çeşitli özel ku-ruluşlar katıldı. Balat sahilindeki Şair Nedim Parkı’nda düzenlenen festivalde Dragon Bot yarışları da yer aldı. Birçok takımın kıyasıya yarıştığı Dragon Bot’ta festiva-lin ikinci gününde final yapıldı. Su Sporları Festivali’nde Yeşilay’ın standı da yer aldı. Stant ziyaretçileri bağım-lılıklar hakkında bilgilendirildi, broşürler dağıtıldı; ço-cuklara ise rüzgârgülleri ve ‘Yaşamayı Seç’ kokartla-rı verildi. Yeşilay ekibi, Dragon Bot yarışında da yer aldı. Festival boyunca gençler; konserler, grup dans çalışma-ları ve oyun istasyonlarıyla doyasıya eğlendi.

Page 11: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Sigarayı bıraktılar, bir dikili ağaçları olduTürkiye Yeşilay Cemiyeti, Sultangazi Beledi-yesi ve Ağaç A.Ş. işbirliğinde ‘Sigarayı Bırak, Dikili bir Ağacın Olsun” projesi hayata geçti.

5 ayrı üniversitede ve Eminönü Meydanı’nda açılan stantlara gelerek projeye katılanlar, Sultangazi Kent Ormanı’nda, üzerinde kendi isimleri olan ıhlamur fi-danlarını dikme mutluluğu yaşadı. Hatıra ormanına ‘Yeşilay Hatıra Ormanı’ adı verildi.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Sultangazi Belediyesi ve Ağaç A.Ş. işbirliğiyle çevre ve insan sağlığına dik-kat çekmek ve bağımlıları sigarayı bırakmaya teşvik etmek amacıyla “Sigarayı Bırak, Dikili bir Ağacın Ol-sun” projesi başlatıldı. Proje kapsamında 7-16 Mayıs tarihleri arasında Beykent Üniversitesi, İstanbul Ti-caret Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üni-versitesi, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Bez-mialem Vakıf Üni-versitesi ve Eminönü Meydanı’nda stant-lar açıldı. Stantları zi-yaret eden genç-yaşlı yüzlerce kişi sigara-yı bıraktıklarını ve kampanyayı destek-lediklerini beyan eden formları doldurdular.

Projeye katılan-lar, 22 Mayıs Çarşam-ba günü Sultangazi Kent Ormanı’nda, üzerinde isim-lerinin yazılı olduğu ağaçlarını diktiler. İmza ve ağaç dikim töreninde Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Sultangazi Belediye başkanı Ca-hit Altunay, Ağaç A.Ş. Genel Müdürü Eyyüp Karahan bulundu. Törene Sultangazi Gençlik Meclisi üyesi öğ-rencileri de katıldı. Törende konuşan Yeşilay Cemi-yeti Başkanı M. İhsan Karaman, bir asra yakın süre-dir bağımlılıkla mücadele eden Yeşilay Cemiyeti ola-rak tüm bağımlılıklarla mücadelede gerek kanun ko-yuculara veri sağlayacak gerekse de kanun ve mev-zuat düzenlemelerine destek olacak etkin bir çalışma yürüttüklerini ifade etti. Karaman; “Sigara, bireylerin sağlığının yanı sıra, içerdiği zararlı kimyasallarla ha-vaya; atığıyla ise çevreye ve dolayısıyla diğer canlıla-ra ciddi zararlar vermektedir. Yeşilay, sağlıklı ve çev-reye duyarlı etkinlikleri desteklemektedir.” dedi.

Page 12: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

HABER10

Page 13: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Uyuşturucuyla mücadelede Yeşilay-Narkotik işbirliği

Yeşilay, Narkotik ekibiy-le meydana çıktı. Bir-leşmiş Milletler 26 Ha-

ziran Dünya Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Kaçakçılığıyla Mü-cadele Günü kapsamında Yeşi-lay ve İstanbul Emniyeti Narko-tik Suçlarla Mücadele Şube Mü-dürlüğü, “Hedef Sensin” diyerek gençlerle buluştu.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve İstanbul Emniyet Teşkilatı Nar-kotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, 26 Haziran’da mey-danlara çıktı. Amaç aileleri ve gençleri uyuşturucu bağımlılı-ğı konusunda bilgilendirmek ve uyarmak. Birleşmiş Milletler ta-rafından 1987 yılında “Ulusla-rarası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı İle Mücadele Günü” olarak belirlenen 26 Haziran’da başlayacak etkinliklerin bu se-neki adresi Eminönü Meydanı.

Hedef Sensin ve Yaşamayı Seç konseptiyle yapılan organizas-

yon 4 gün sürecek. Organizasyo-nun açılış konuşmasını yapan İs-tanbul Emniyeti Narkotik Suç-larla Mücadele Şube Müdürü Öz-can Bulduk madde kullanımı ile mücadele konusunda İstanbul Emniyeti’nin Avrupa’da örnek ol-duğunu ifade etti. Bulduk, genç-lerin bağımlılıklardan korun-masına yönelik kurdukları ‘He-def Sensin’ grubu ile tiyatrodan konferansa pek çok proje ile öğ-rencilere, eğitimcilere ve ailelere ulaştıklarını ifade etti. Program-da konuşan Yeşilay Genel Başka-nı Prof. Dr. M. İhsan Karaman ise madde kullanım yaşının düştü-ğüne dikkat çekerek; ”Ülkemizde madde ile tanışma yaşı TUBİM araştırmalarına göre 13,8’dir. Kullanım oranı dünya ortalama-sının altında görünmesine rağ-men kullanım yaşının düşme-si hepimize ciddi sorumluluklar yüklemektedir” dedi.

Etkinliğe katılan Dünyaca

Ünlü Türk Rallici ve bir Yeşilay Gönüllüsü olan Burcu Çetinka-ya “10 sene önce sigarayı, 6 sene önce alkolü bırakmış biri ola-rak yeniden nefes almanın, kah-venin, yemeğin tadına varmayı herkese tavsiye ediyorum” dedi.

Narkotik köpekleri show yaptı

Konuşmaların ardından Narko-tik köpekleri meydanda yetenekle-rini sergilediler. Yaşamay seç kon-septinr uygun olarak etkinliğe ka-tılan gençler ip atladılar ve trambo-linlerde zıpladılar.

Eminönü’ndeki etkinlikte 4 gün boyunca Best FM müzikle-riyle alanda olacak. Çocuklara yönelik resim atölyelerinin yanı sıra vatandaşlar Narkotik Şube ve Yeşilay’ın uzman ekiplerin-ce bilgilendirilecek. Bağımlılığa ilişkin genel bilgi paylaşımının yanı sıra özellikle uyuşturucu bağımlılığı ve korunmaya yöne-lik atölye çalışmaları yapılacak.

Page 14: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Kapak

Bağımlılığı önleyici aile yaklaşımları

FATIH KILIÇARSLANSOSYAL HIZMET UZMANI/ AILEDER YÖNETIM KURULU BAŞKANI

Page 15: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

13

Aile toplumun en küçük kurumudur. İn-sanlar aile birliği içinde, çocuklukların-dan başlayarak yaşlılık dönemlerine ka-

dar fiziksel ve ruhsal açıdan çeşitli aşamalardan geçerler. Bizler toplumsal hayatımızda ilişki için-de olduğumuz kişileri tanımalı, sosyo-ekonomik ve kültürel özeliklerini bilmeli, duygu, düşünce ve davranışlarında meydana gelen değişimi iz-leyebilmeliyiz. Bu nedenle de gerek bireyin mey-dana gelen davranışlarının değerlendirilmesin-de, gerekse toplumsal yapının analizinde insan faktörü önemli bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuk, korunmaya, ilgiye ve sev-giye muhtaç bir varlıktır. Ailenin uygun tutum ve davranışlarıyla çocuğun ruhsal ve davranış-sal gelişimi sağlıklı yapılandırılabilir. Ancak ebe-veynler çocuklarına yeterli düzeyde ilgi ve sev-gi göstermez, kişilik gelişiminde uygun rol model olmaz ise çocuk, uyum sorunu yaşar, davranış-sal ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalır.

Kişilik Gelişiminde Ailenin Rolü

Birey, çocukluk döneminden itibaren çevresinde yaşayan insanların davranış ve tutumlarını taklit eder. Bu taklit önce anne ve baba imajı ile başlar. Kişilik de zaten doğrudan doğruya anne- babanın çocuğu ile karşılıklı kurduğu ilişkiden doğmakta-dır. Aynı zamanda kişilik, çocukla, çocuğun için-de yaşadığı toplumla sıkı ilişkilerinden, çok kuv-vetli duygusallıklardan oluşmakta çocuk ile çev-re arasındaki ilişkinin, diyalogun ve etkileşiminin sonucu olarak değerlendirilmektedir. Bir çocuğa ana babası nasıl davranırsa, çocuk da diğer kişi-lere karşı öyle davranır. Çocuğun karakterinin ve kişiliğinin oluşum sürecinde anne-babanın sev-gisi ve disiplini oldukça önemlidir.

Çocuğun karakteri, çoğu kez ana babasının verdiği davranış özelliklerini yansıtır. Karakte-rin oluşum aşamasında izlenilmesi gereken en önemli yol, çocuğa ahlaki davranışların nedenle-

Ailenin uygun tutum ve davranışlarıyla ço-cuğun ruhsal ve davra-nışsal gelişimi sağlıklı yapılandırılabilir.

Page 16: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

rini açıklamak, çocuğun kendi kararlarını ver-mesini ve onları akıllıca nasıl eleştirebilecekle-rini öğretmektir. Sağlam duygusal temeller üze-rine kurulan kişiliklerde ki çocuklar, hayatın be-raberinde getirdiği sorunlarla baş etmeye hazır-lanmış demektir. Kişilik zamanla olgunlaşır.

Ailenin sosyo- ekonomik düzeyi, kültürel durumu, arkadaş ve okul çevresi çocuğun kişili-ğinin oluşumunda önemli rol oynar.

Çocuğun fiziki, zihinsel ve duygusal yapısı zamanla gelişir. Önceleri duygu ve heyecanla-rını denetleyemeyen çocuk büyüdükçe duygu ve heyecanlarını na sıl denetleneceğini öğre-nir. Ailenin sosyo- ekonomik düzeyi, kültürel durumu, arkadaş ve okul çevresi çocuğun ki-şiliğinin oluşumunda önemli rol oynar. Kendi-ne ve çevresine güvenen çocuklar, yaşam ba-şarısı yüksek olmaya aday çocuklardır. Çocuk büyüdükçe, anne babasından ayrı bir varlık, farklı bir kişi olduğunu hisseder. Bir başkası-na benzemeye çalışabilir, rol modelleri vardır. Çocuk, bütün enerjisini örnek-model objele-re yöneltirse, kişiliği olumlu yönde etkilenir ve gelişir. Çocuk, kişiliği güçlü, ilkeli, bilge ve ör-nek bir insan modelini benimser ve özdeşleşe-rek bir bağ kurabilirse kendilerine olan güven-leri de artar, kişilikleri de gelişir.

Bağımlılığa neden olan aile yaklaşımları

Aile ortamında istismara maruz kalarak, ihmal ve şiddet içerisinde yetiştirilen çocuk, psiko-sosyal gelişim evrelerinde duygusal, sosyal, kişi-lik gelişimi açısından uyum ve davranış sorun-ları gösterir, madde bağımlılığına yönelir.

Ebeveynler, çocuklarının farklılık çaba-larını, kimlik arayışlarını korkuyla, endişey-le karşılayabilir ve kendi olumsuz duygularını çocuklarına baskı olarak yansıtabilirler. Ebe-veynler bu şekilde çocuğuna sürekli müdaha-le ederek çocuğun kendini gerçekleştirme ve tanıma çabasını da zorlaştırmaktadırlar. Mü-dahaleci tutumlarıyla da çocukta ek bir stres faktörü olmaktadırlar. Aile ortamında istis-mara maruz kalarak, ihmal ve şiddet içeri-sinde yetiştirilen çocuk, psiko-sosyal gelişim evrelerinde duygusal, sosyal, kişilik gelişimi açısından uyum ve davranış sorunları göste-rir. Madde bağımlılığına yönelir. Günlük ya-şamımızda, çocuğumuzun bir sorunu karşı-sında, her şeyin iyi gideceğini söylemek, akıl vermek, dinlememek, eleştirmek, suçlamak

Kapak

Page 17: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

iletişim engeli olduğunu öğrendiğimizde ço-ğumuz şaşırıyoruz. Bu yaklaşımlar çocuğu-muza hiç yardımcı olmadığı gibi onun soru-nunu çözmede bir engel oluşturuyor, sorunu ortaya koymasını ya da açıklamasını engelli-yor. Çocuk duygularının kabul edilmediğini, değersiz olduğunu, anlaşılmadığını düşüne-rek kendini olumlu tutumlarla ifade edeme-yen çocuk madde kullanarak ailesinin ilgisini çekmeyi iletişim yöntemi olarak benimsiyor.

Bağımlılığı önleyici aile yaklaşımları

Aile ve toplum ilişkilerinde soğukkanlı ve açık iletişim içerisinde “farklılıklarımızın farkında olarak” birbirimizi anlamalıyız.

Aile ve toplum ilişkilerinde soğukkan-lı ve açık iletişim içerisinde “farklılıklarımı-zın farkında olarak” birbirimizi anlamalıyız. Ancak uzlaşma ve sorun çözme yetenekleri-mizi geliştirerek uyumlu, olumlu ve sağlık-lı ilişkiler ortaya koyabiliriz. Özgüven ve de-ğerler dengesi çocuğunun bağımsızlaşma sürecinde ebeveynlerin sağlıklı yaklaşımla-rıyla gerçekleşebilir. Ebeveynler çocuklarıy-la “bağımlı” ilişki kurma, onlara kendi uzvu gibi davranma, sahiplenme duygusuyla ha-reket etmek yerine çocuğa farklı bir birey ol-duğunu hissettirmelidir.

Ebeveynler çocuklarıyla “bağımlı” iliş-ki kurma, onlara kendi uzvu gibi davran-ma, sahiplenme duygusuyla hareket etmek yerine çocuğa farklı bir birey olduğunu his-settirmelidir. Yaşına uygun olarak sorumlu-luklar alması, bağımsız hareket edebilmesi ve aile içerisinde karar sürecine aktif katılı-mı sağlanmalıdır. Öğrenim gören çocuklara yönelik olarak hazırlanan önleme program-ları ile akademik ve sosyal-duygusal öğren-menin geliştirilmesi hedeflenmelidir. Böyle-

ce saldırgan davranışlar, zayıf sosyal bece-riler, akademik başarısızlık ve okuldan ay-rılma gibi madde kullanımı için risk etmen-lerine müdahale edilmiş olur.

1. Çocuğunuzun sorunlarına duyarlı olun ve ilgi gösterin, onu da iletişim sürecine katın.

2. Madde ve alkolün kullanılmaması ile ilgili açık, somut düzeyde mesajlar verin.

3. İletişim engelleri olan akıl verme, yorum-lama, eleştirme ve suçlamadan kaçının.

4. Çocuğunuzun madde kullanında, akran baskısı ile başa çıkabilmesi için yardım edin.

5. Değerler konusunda çocuklar bilgilendi-rilmeli, sorumluluk duygusu kazandırmalı, so-run çözme becerileri öğretilmelidir.

6. Çocuğun yaşına uygun kurallar konulma-lı, kurallara herkes uymalı.

7. Beraber zaman geçirdiği arkadaşla-rı (ailesi, davranış tarzları, zaman geçirdikleri mekânlar) yakından tanınmalıdır.

8. Çocuk yetenekleri ve ilgileri doğrultusun-da sosyal aktivitelere yönlendirilmelidir.

9. Çocuklarımızı etiketleyici, damgalayı-cı, özellikle de aile içinde ve toplumda dışlayıcı yaklaşımlardan kaçınmalıyız.

Buna ek olarak anne-babalar;1. Maddelerin etkileri ve madde ile ilişkili

malzemelerin (sigara kâğıdı, enjektör, şaşal vb.)2. Giysilerin ve odanın kokusunun3. Oda kokulandırmalarının4. Göz damlası kullanımının5. Madde kullanımını çağrıştıran giyim, takı,

posterlerin de farkında olmalıdır. Çocuk hayatın sorumluluğunu aldıkça, so-

nuçlarını gördükçe kendi değerlerini, hayat kri-terlerini oluşturacak ve kendi ayakları üzerinde hayatına yön verecektir.Kaynakça; Dr. Defne Tamar Gürol “Uyuşturucu Maddeler ve Çocuğunuz”

Aile ortamında istismara maruz kalarak, ihmal ve şiddet içerisinde yetiştirilen çocuk, psiko-sosyal gelişim evrelerinde duygusal, sosyal, ki-şilik gelişimi açısından uyum ve davranış so-runları gösterir, madde bağımlılığına yönelir.

Page 18: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Kapak

Çocuklarda duygularını ifade etme becerisi

Duygu nedir ve duygular nasıl oluşur?Günlük hayatta çok sık yaşadığımız öfke, sevinç, üzüntü, kaygı, tiksinme

vb. durumlar duygulara örnek olarak verilebilir. Duygular davranışlarımızı motive eder ve diğer insanlarla ve çevremizle etkileşim kurma şek-limizi etkiler. Hayat deneyimlerine anlam katan duygulardır. Aslında temelde 2 tür duygu var-dır: (1) olumlu duygu, (2) olumsuz duygu. Bire-yin yaşamını sürdürmeyi destekleyeceği, bireye yarar getireceği (örn. beslenme) öngörülen her durumda olumlu duygu; bireyin yaşamını tehdit edeceği, bireye zarar getireceği (örn. sosyal ola-rak dışlanma) öngörülen her durumda da olum-suz duygu baskındır. Bebek anne karnına düş-tüğü günden itibaren duyular tarafından algı-lanan hemen her türlü bilgi (koku, ses, şekil vb.) ardından gelen olumlu ya da olumsuz sonu-ca göre “olumlu” ya da “olumsuz” duygular ola-rak kodlanmaya başlar. Bir uyaranın olumlu ya da olumsuz olmasını değerlendirmek her zaman çok kolay olmaz. Bazı durumlar hem olumlu hem de olumsuz unsurlar taşır. Böylelikle duy-gularda gökkuşağına benzer bir yelpaze gelişir. Üç temel renkten sonsuz sayıda renk oluştuğu gibi temel duygulardan da sonsuz sayıda duygu

oluşur. İnsanların duygularını nasıl yaşadığı ve nasıl ifade ettiği ve diğer insanlarla nasıl etkile-şim kurduğu bireysel farlılıklar gösterir.

Gurur duyma, utanma ve benzeri daha kar-maşık duygular daha sonra gelişir. Bu daha kar-maşık duyguların gelişmesi için öncelikle be-beğin kendinin farkında olma becerilerinin ge-lişmesi gereklidir. Yaşamın ikinci ve üçüncü yı-lından itibaren kendinin farkında olmaya başla-yan bebek suçluluk duyma, utanma, gurur duy-ma gibi duyguları da öğrenir. Bu yaşlarda kendisi ile öteki ayrımını yapabilme becerisini geliştiren, başkalarının farklı zihinleri ve duyguları oldu-ğunu da fark etmeye başlayan bebek diğerlerinin yüz ifadelerindeki anlamları ve daha karmaşık duyguları da anlamaya, karşısındaki ile empa-ti kurmaya başlar. Örneğin, ağlamanın farklı an-lamları da olabileceğini (ör, üzüntüden, sevinç-ten, gurur duymadan, vb.) keşfeder, başkaları-nın duygusal ifadelerini gördüğünde kendisinde de benzer duyguların uyandığını görür. Durum-larla duyguları eşleştirerek duyguların karmaşık kombinasyonlarını öğrenir. Okul öncesi yaşlarda duygularını sözlerle de ifade etmeye başlar. Bu yıllarda dışarıdan gözlenen duygu ifadesinin içte yaşanan duygularla her zaman eşleşmeyebilece-

Duyguların farkına varabilme ve kontrol etme becerisi günlük yaşama uyum için gereklidir ve birçok modern psikoterapi yaklaşımının çekir-değini oluşturmaktadır.

KORAY KARABEKIROĞLUOMÜTF ÇOCUK VE ERGEN PSIKIYATRISI UZMANI, SAMSUN

Page 19: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

17

ğini de keşfeder. Belirli ortalarda duygularını ifa-de etmek yerine, diğerlerine göstermemek gerek-tiğini, bazı duyguların özel olduğunu öğrenir.

Duygular bilişsel süreçleri etkiler

Hemen her bir duygu dıştan (örn. bir koku, ses) ya da içten gelen (örn. karın ağrısı, bir sonra-ki günkü sınavı hatırlama) uyaranlarla tetikle-nir. Duyguların fark edilmesinde bilişsel işlev-ler rol alır. Diğer bir deyişle, üzüntünün farkı-na varmak üzüntü duygusunun şiddetini artı-racağı gibi, bilinçli bir yaklaşımla bu duygunun şiddeti azaltılabilir. Ayrıca, duyguların biliş-sel süreçleri etkilemesi ve aynı zamanda da bi-lişsel süreçlerin duyguları etkilemesi mümkün olur. Duyguların farkına varabilme ve kontrol etme becerisi günlük yaşama uyum için gerek-lidir ve birçok modern psikoterapi yaklaşımı-

nın çekirdeğini oluşturmaktadır. Duygular genellikle kısa sürelidir ve en faz-

la birkaç saniye sürer. Duygularla ilişkili yüz ifadelerinin çoğu da kısa sürer. Bir duygu sı-rasında oluşan fiziksel değişiklik (örn. kan ba-sıncının artması, solunumun hızlanması), duy-gusal ifadeden uzun sürebilse de genellikle bir-kaç dakikadan uzun sürmez. Bazen belirli duy-gular bir saat veya daha fazla sürdüğünde, duygudurum (keyif durumu) haline gelir. Duy-gudurumların yüz ifadeleri yoktur. Belirli bir duygunun kısa bir süre içinde defalarca orta-ya çıkması, biyokimyasal değişiklikler sonucu duygudurumun kalıcı olmasına neden olabilir.

Bir duygunun uyandırdığı içsel hisler tamamen bastırılamaz. Örneğin, yüz ifadesi değişimi bastı-rılsa da bir insanın gerçek hisleri sesinden anlaşı-labilir. Örneğin, bir kişi hayatındaki stresli bir olay-

Page 20: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

dan bahsediyor ve bunun artık kendisini üzmedi-ğini söylerken gülüyor olabilir ama sesindeki tit-remeden gerçek hisleri anlaşılabilir. Ayrıca yüzde-ki duygu ifadesini saklamak vücuttakini saklamak-tan zordur. Depresif durumdaki bir kişi dik durabi-lir ama yüzü üzüntüyü sıklıkla ele verecektir.

Çocuklarda duyguları ifade etme becerisi gelişimi için neler yapılabilir?

Bir insanın baskın olarak hangi duyguları yaşaya-cağı, nasıl ifade edeceği ve duygularını nasıl de-netleyeceği çok büyük oranda bebeklik dönemin-de şekillendiği için özellikle 0-3 yaş dönemi çok önemlidir. Bu dönemde annenin (birincil bakım verici diğer biri de olabilir) bebeğin ihtiyaçlarını fark etmesi, uygun karşılıklar vermesi ve bebeğin sıkıntısını olabildiğince azaltması bebekte baskın olarak olumlu duygular gelişmesini sağlayacaktır. Genetik ya da diğer nedenlerle özellikle duygusal gelişim sorunu yaşayan bebeklerin bu desteğe çok daha fazla ihtiyacı vardır.

Zamanla çocuk özellikle dil becerileri de ka-zandıkça duygularını kelimelerle eşleştirmeye başlayacağından 2-3 yaş döneminde çocukların duyguları tanıması için uygun bir dönemdir. Kreş ortamında ya da evde örneğin duyguları tanıtan kartlarla, yüz ifadeleri öğretilebilir. Aynı renkler-

de olduğu gibi ana duygular (öfke, sevinç, üzüntü, kaygı, tiksinme) önce, ara duygular ise daha sonra öğrenilebilir. Çocuğun günlük hayatında yaşadı-ğı her deneyim duygularını fark etmesi ve uygun bir şekilde ifade etmesini öğrenmesi için bir fır-sat sunar. Örneğin, kreşte arkadaşı elinden oyun-cağını aldığında hissettiği duygunun “öfke”, “kız-gınlık”, “haksızlığa uğrama” olduğunu öğrenen bir çocuk, bu duyguyu fark edip, kendi kendine tanı-maya başladığında, gidip arkadaşına vurmak ye-rine sözlerle, konuşarak hakkını savunmanın yol-larını arayabilir. Bunun için de yerinde ve zama-nında bir öğrenme sürecine ihtiyaç duyar. Diğer bir deyişle, kreşte öğretmeni bu durumu fark etti-ğinde hemen yaklaşıp, beden dili ve sözlerle duy-gu eğitimi verebilir ve uygun yaklaşımı prova et-mesine yardımcı olabilir.

Oyun ortamı küçük yaşta öğrenme sürecinin en önemli ortamıdır. Yaş büyüdükçe çocuklarla duyguları hakkında daha derinlemesine konuşu-labilir. Yaşanan olaylarla ilgili oluşan düşüncelerin duygulara neden olduğu ve sonunda o duyguların bizi bazı davranışlara sürüklediği çocuklara öğre-tilebilir. Olay- düşünce- duygu- davranış denkle-mi örneklerle anlatılabilir. Aslında erişkin dönem-deki bireylerin büyük bir bölümü bile olaylar son-rasında verdikleri davranış tepkilerinde düşünce

Kapak

Page 21: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

ve duygularının farkına varmazlar. Düşünce ve duyguların farkına varılması onları düzeltme ve uygun şekilde yönlendirme için gerekli olur.

Duygu denetimi için bir örnek: Ergenlikte öfke kontrolü

Ergenlik döneminde neredeyse tüm ergenlerde öfke duygusunda bir miktar artış görülür. Öfke de tüm diğer duygular gibi normaldir ve insanidir. Öfke çeşitli şekillerde dışavurulur ve önemli olanı da ergenin öfkesini dışavurma biçimidir. Hedefe yönelik, sınırını aşmayan ve yapıcı öfke çoğu za-man sorun çözücü olabilirken, hedeften sapan, sı-nırı aşan ve yıkıcı özellikler taşıyan öfke dışavu-rum yöntemi hem ergen hem de çevresi için zarar verici olabilir. Fiziksel şiddet dışında, aşağılama, engelleyici (örneğin, pasif agresyon) davranma da öfke içeren ve zarar verici davranım sorunları olarak karşımıza çıkabilir. Öfke ergenlikle sıklıkla da bir depresyon belirtisi olabilir.

Bir öfke atağıyla karşılaştığımızda ergenin şu soruları aklına getirmesinde yarar olabilir:

Bu öfkenin kaynağı, başlatan sebepler nelerdir? Hangi ortamda ve zamanda ortaya çıkmıştır? Öfkeyi tetikleyen düşünce “kesinlikle böyle

olmalı”, “asla böyle olmamalı” gibi kesin kabul-lenmelerden kaynaklanıyor olabilir mi?

Acaba beklentilerim makul, gerçekçi beklen-tiler miydi?

Acaba öfkemin altında bir korku, hayal kırık-lığı ya da kayıp mı yer alıyor?

Öfkelenmeye başladığımın fiziksel sinyalleri ne olabilir ve acaba çok şiddetlenmeden öfkemi durdurabilir miyim?

Bazen öfkelenmenin tatlı geldiği, ne için öf-kelendiğimi bile unuttuğum ama öfkemin de-vam ettiği oluyor mu?

Öfkemi ifade etme biçimim işe yaradı mı? Daha etkin bir ifade biçimi geliştirebilir miyim?

Acaba insanlarla iletişim biçimim yeterli mi? Kendimi yeterince anlatabiliyor muyum?

Acaba duygularım mı beni kontrol ediyor, yoksa ben mi duygularımı kontrol ediyorum?

Öfke kontrolünde şu beş aşamalı uygulama işe yarayabilir:

1. Sorunun ne olduğunu tanımla. Kendine “Ben neye kızdım?”, “Acaba neden böyle hisse-diyorum?” gibi sorular sorarak sorunu net bi-çimde tanımlamaya çalış.

2. Tepki vermeden önce olası tepki verme yön-temi seçeneklerini gözden geçir. Uygulayabileceği-ni düşündüğün en azından üç seçenek belirle.

3. Her bir seçeneğin olası sonuçlarını gözden geçir. Kendine her seçenek için, örneğin “Birinci seçeneği uygularsam ne işe yarar?”, “Bunu uy-guladığımda annem nasıl tepki verir?”, “Beni kızdıran sebep ortadan kalkmış olur mu?” gibi sorular sor ve yanıtlarını ara.

4. En uygun seçeneği seç. Bu seçenekler ara-sında düşünerek vardığın, sana göre en uygun seçenek neyse onu seç ve uygula.

5. Seçeneğinin sonuçlarını takip et. “Uygula-ma sonucunda öngördüğün sonuçlar ve hedef-lere ulaştın mı? Kendini daha iyi mi hissediyor-sun? Yoksa daha büyük sorunlar mı doğdu? Bir dahaki sefer nelere dikkat etmelisin?” gibi soru-larına yanıt ara.

Bu aşamaları uygulamak aslında sadece sani-yeler içinde olur. Tepki vermeden önce birkaç sa-niye zaman vermek gerekecektir. Öte yandan, spor ve egzersiz yapmak, müzik dinlemek, yazı ya da şiir yazmak, resim yapmak, öfkeyi artıran mekândan bir süreliğine uzaklaşmak, duygularını konuşabi-leceğin birisine ulaşmak gibi yöntemler de öfkeyi azaltmakta, öfkeye hâkim olmakta yararlı olur. Her şeye rağmen öfke azalmıyorsa, çözüm bulamıyor-san profesyonel yardım almaktan kaçınma.

Hedefe yönelik, sınırını aşmayan ve yapıcı öfke çoğu zaman sorun çözücü olabilirken, he-deften sapan, sınırı aşan ve yıkıcı özellikler ta-şıyan öfke dışavurum yöntemi hem ergen hem de çevresi için zarar verici olabilir.

Zamanla çocuk özellikle dil becerileri de ka-zandıkça duygularını kelimelerle eşleştirmeye başlayacağından 2-3 yaş döneminde çocukla-rın duyguları tanıması için uygun bir dönemdir.

19

Page 22: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Kapak

Çocuklarda stres, öfke ve sorunlarla baş etme becerisi

Stresi günlük yaşamda karşılaşılan olayların, insan ilişkilerindeki bas-kı nedeniyle hissedilen sıkıntı ya da

zorlama sonucunda, organizmanın verdiği tepki olarak tanımlamak mümkündür. Stres, oldukça hızlı yaşayarak dinlenmeye zaman bulamayan günümüz toplumlarının önem-li ve ciddi sorunlarından biridir. Her birey stresten farklı şekillerde etkileniyor, buna rağmen hayatın koşuşturmasına ara verme-den her gün aynı şekilde bu yoğunluğa devam etmek-tedir. Peki, yaşanan bu hız-lı hayat çocuklarımızı na-sıl etkiliyor? Onlar ne kadar stres altındalar? Çocuklar-daki stres nasıl anlaşılır?

Okul başarısında fark edi-lecek derecede negatif deği-şiklikler.

Ebeveyn ve akrabalarla olan ilişkilerinde gözlemlenen olumsuz değişiklikler.

Uyku sorunu yaşamak. Okula gitmekte belirgin öl-

çüde isteksizlik. Baş veya karın ağrısı, sindirim problemleri

gibi fiziksel şikâyetlerin başlaması. Aniden başlayan şiddetli ağlama nöbetleri

veya aşırı sinirlilik hali. Daha önce ilgi alanına giren aktivite ve

oyunlara karşı, gözlemlenen belirgin derecede ilgi kaybı gibi durumlar çocuğunuzun stres al-tında olduğuna işaret etmektedir.

Bazı çocuklar strese tepki olarak kendisini geri çeker, içe dönük bir hal alır, pasifleşir, so-runlarıyla yüzleşmekten çekinir. Bazı çocuk-lar ise, sorunlarını inkâr ederek, olayların dı-şında kalırlar. Bu durum zamanla bireyin çev-

resiyle olan ilişkilerinde sorunlara yol açabi-lir. Stres karşısında sergilenen bir başka tu-tum da, olaylar karşısında aşırı tepki göster-mektir. Aşırı tepki verme farklı biçimlerde or-taya çıkabilir. Diğer insanlara yönelik aşırı kız-gınlık hali, sert ve kırıcı olma gibi davranışlar bunlara örnek olarak verilebilir. Çocuklar za-man zaman bunlar gibi gereğinden fazla tepki-lerde bulunabilirler. Fakat bu tepkilerin zaman içerisinde alışkanlık haline gelmesi, bireyi top-

lumdan izole edebilece-ğinden dolayı, kişi strese karşı daha da yatkın hale gelmiş olur.

Çocuklar stres yaşa-dıklarında genellikle şu iki soruya cevap bulma-ya çalışırlar: “ Bu sorunla nasıl başa çıkabilirim?” ve “ Hiç bitmeyecek mi?”.

Anne ve babaların destek ve yardımı ile bir-likte, çocuklar stres kar-şısında çaresiz olma-dıklarını ve sonuç ola-rak stresin biteceğinin

güvencesini hissetmeleri, onları büyük ölçüde rahatlatacak ve bu durum anne, babaya karşı besledikleri güven duygularının tazelenmesine ve güçlenmesine yol açacaktır.

Çocukların stres hissettikleri bazı durum-lar:

Arkadaşlar tarafından alay edilmek ya da aşağılanmak.

Boşanma ya da ölüm nedeniyle anne ya da babayı kaybetmek.

Okulda düşük notlar almak. Anneyle ya da babayla kavga etmek ya da

tartışmak.

Çocuklar stres yaşa-dıklarında genellik-le şu iki soruya cevap bulmaya çalışırlar: “ Bu sorunla nasıl başa çıkabilirim?” ve “ Hiç bitmeyecek mi?”

RABIA AKSOYPSIKOLOG

Page 23: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

21

Page 24: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Kaybolmak. Ölüm korkusu. Terk edilmek Hastalanmak. Sınıfta kalmak. Yeni bir kardeş İnsanların önünde utandırılmak. Bağırılmak Arkadaşlarla kavga etmek. Rahatsız edilmek, saldırıya uğramak ya da ta-

ciz edilmek.Çocuklarımızın stresli olduklarını hissettiği-

mizde, onlara bu durumun farkında olduğumu-zu ve yardımcı olmak istediğimizi anlatarak, on-daki bu stresin nedenlerini anlamaya çalışarak üzerlerindeki stresi azaltmanın ve stresi yönet-menin yollarını göstererek destek olabiliriz.

Çocuklarımıza stresi azaltmak ve yönetmek için şu önerilerde bulunabiliriz:

Hislerin hakkında güvenebileceğin bir yetiş-kinle konuş.

Fiziksel oyunlar, egzersizler ve spor yoluyla gerginliğini üzerinden at.

Hislerini her gün bir günlüğe yaz. İhtiyaç duyduğunda ailenden ekstra ilgi gös-

termelerini iste. Her gece bol bol uyu, bol bol su iç ve sağlık-

lı yiyecekler ye. Hata yaptığında kendine gülebilmeyi öğren. Gevşemek ve rahatlamak için resim yapmak

ya da bir müzik aleti çalmak gibi bir hobi edin. Kendini gergin hissettiğinde derin derin nefes al

ve tüm bedenini başından ayağına kadar gevşet. Sana zarar veren sırları içine hapsetme. Yar-

dımcı olabilecek biriyle paylaş. Gerginliğini ve öfkeni hiç kimseye zarar ver-

meyecek şekilde dışarı at. Mesela koş, yastığı-nı yüzüne kapayarak bağır, boks çuvalına yum-ruk at, sıçrama brandasında sıçra ya da yastıkla-rı fırlat. Öfke ise, bir başka stres biçimidir. Stres, kişinin bir hakkın ihlal edildiğini algılaması so-nucunda ortaya çıkar. Birey, herhangi bir du-rumda bir haksızlık olduğunu algıladığında, stres hormonları vücuda salınır ve birey bu duy-guyu öfke olarak yaşar...

Öfke, genellikle bu duruma neden olan şeye veya kişiye yönelik, bazen sözel bazense fizik-sel olarak, saldırgan davranışlarla sonuçlana-bilen olumsuz bir duygu biçimidir. Öfkenin ve

bu duygu neticesinde ortaya çıkan saldırganlı-ğın hedefi, diğer insanlar olabileceği gibi, zaman zaman bunun ötesine geçilerek kurumlar, fiziki çevre veya kişinin kendisi de olabilir.

Öfke, insanların arasındaki çatışmaların far-kına varılmasını sağlayarak, görmezlikten geli-nen bir çok farklılığın da ortaya çıkarak kendi-ni hisetttirmesini sağlar. Bu nedenle, aslında öf-keli olmak ve zaman zaman bu duyguyu hisse-derek göstermek oldukça normal bir durumdur. Ancak, sık sık öfkelenen bir çocuğunuz varsa ve 6 yaşından büyük olduğu halde, düzenli olarak öfke nöbetleri geçiriyorsa ve saldırganlık göste-

22

Page 25: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

riyorsa bu durumu kontrol altına almak gerekir.Aşağıdaki sorulara cevap bulmaya çalışma-

nız çocuğunuza yardımcı olmanızı kolaylaştıra-caktır.

Çocuk en çok nerede ve kimin yanında öfkele-niyor?

Niçin öfkelenmiş olabilir? Öfkesi ortaya çıkmadan önce ön işaretler ne-

lerdir? Çocuğunuz öfkeliyken sizin tutum ve davranı-

şınız nasıl? Çocuğunuz en kolay kimin yanında sakinleşiyor?

Stresin, öfkenin, sorunların yaşanmamasının

mümkün olmadığı günümüzde, bizlerin en de-ğerli varlıkları olduklarına inandığımız çocuk-larımıza bunlarla mücadele etmeyi ve başa çık-mayı öğreterek, onları hayata hazırlamak, ken-di ayaklarının üzerinde durabilen, kendi farkın-dalığını arttırmış, güçlü, saygı ve sevgiyle har-manlaşmış değerli birer birey olarak yetiştirmek en önemli görevlerimizden biridir.

Unutmamalıyız ki; bu ulvi görevi eksik-siz yerine getirebilmek için, çocuklarımızın ilk öğreticileri olan biz anne babalar öfke, stres ve sorunlarla baş etme konusunda öncelikle ken-dimizde birer uygulayıcı olmalıyız...

Page 26: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

söyl

eşi

Page 27: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Gelişme sürecindeki çocukların sorunlarla baş etme becerilerinin nasıl kazandırılması gerektiğini ve bu süreçte bağımlılık yapıcı maddelere yönelme oranlarının ne boyutlarda olduğunu Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yrd. Doç. Dr. Serdar Alparslan ile konuştuk.

Hayatta mutlak mutluluk yoktur

YRD. DOÇ. DR. SERDAR ALPARSLAN

SÖYLEŞI: SÜMEYYA OLCAY FOTOĞRAF: BETÜL KOYUNCU

25

Page 28: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Öncelikle çocuklar açısından bağımlılığın alt yapı-sını oluşturan faktörleri öğrenmek isteriz…

Çocuklar ve gençler olarak bakıldığında iki grubun uyuşturucu ve madde alışkanlığı farklı ne-denlerle olmaktadır. Bağımlılık yapan maddelerin kullanım nedenleri çeşit çeşittir ve genelde birkaç neden iç içedir. Dünyada ki tüm toplumlara bakıldı-ğında madde kullanımının belli alt kültürlerde faz-la olduğu görülmektedir. Özellikle gelişmemiş ülke-ler ve gelişmekte olan ülkelerde, gettolarda, şehirle-rin sosyo-ekonomik düzeyi düşük çevrelerinde, be-densel ve psikolojik sağlık açısından olumsuz bir ortam yaşanmaktadır. Bu bölgeler genellikle göç ile köylerinden, kasabalarından gelen insanlarla olu-şur ve bu insanlar eğitim olarak büyük çoğunlukta yetersizlerdir. Kendi köy ve kasabalarının korunaklı ortamından çıkan bu insanlarda sosyal davranışlar büyük ölçüde değişir, gelecekle ilgili korkular oluş-maya başlar. Ayrıca küçük yerlerin getirdiği sosyal baskıdan kurtulan insanların davranışları da de-

ğişir. Küçük bir köyde bir çocuğu anne baba dışın-da bütün bir köy büyütür esasen. Şehre göçmüş bu köylü ailelerde sosyal baskı kalkar ve bu sanki gele-neklerinden bir kopma da yaratabilir. Çevrenin kö-yün üzerindeki sınırlayıcı etkisi yoktur artık. Bu ai-leler çocuklarına da nasıl eğitim verecekleri konu-sunda yetersiz olabilirler. Bu tip şehir varoşlarında sahipsiz diyebileceğimiz, ailesinden yeterli ilgi gör-meyen çok sayıda çocuk vardır. Bunlar uyuşturu-cu ve madde kullanımına yatkın çocuklar ve gençler olmaktadırlar. Bu gettolar zamanla kendi içinde bir dinamik oluştururken aynı zamanda madde ve al-kol kullanımı çok hızla yayılabilir. Bu mahallelerde bu maddeleri satarak para kazanan bir grup oluşur ve yeni büyüyen çocuk ve gençleri potansiyel müş-teri olarak görürler. Oluşan madde kullanım ortamı otomatik olarak çocukları madde kullanımına iter. Özellikle İstanbul gibi büyük illerde bunun örnekle-ri çok fazladır. Bazen sosyo-ekonomik düzeyi yük-sek mahallelerde oturan çocuklar ve gençler de okul

Çocuklara sabretmeyi, beklemeyi, bir şey elde etmek için emek harcaması gerektiğini öğretmeliyiz.

26

Page 29: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

arkadaşlıkları aracılığıyla bu mahallelerde oturan çocuklarla ilişki kurarak madde kul-lanımına alışabilmektedirler. Bulunan ortamın da sosyo-kültürel düzeyin düşük olması haliyle çocuğu madde kullanmaya itiyor…

Özellikle uçucu madde dediğimiz tiner, ya-pıştırıcı koklama daha çok sosyo-kültürel düzeyi düşük, göçle oluşturulmuş mahalle-lerde yüksektir. Bu mahallelere baktığımız-da çocuk sayısının çok olduğunu görürüz. Anne-baba çocuğuyla pek fazla ilgilenmez. Çoğu zaman çocuğunun nerede ne yaptığını bilmeyebilen ailelere rastlarız. Bu çocuklar-dan bazısı geceyi dışarda geçirir, ailesi engel olmaya çalışsa bile çocuk evden kaçar. Yine vaktinin çoğunu ya da devamlı olarak gece-yi dışarda geçiren ‘sokak çocuğu’ dediğimiz çocuklar da genellikle sosyo-ekonomik dü-zeyi düşük bu mahallelerden çıkmaktadır. Bunun dışında günümüzde daha farklı çev-relerde uyuşturucu madde kullanımı hız-la artmaktadır. Daha önce belli büyük şehir-lerde kullanılan bazı maddeler küçük şehir-lere doğrudan yayılmaya başlamıştır. Bu-nun nedeni hem maddeye ulaşımın kolay-laşması ve yayılması olduğu gibi hem de ar-tan gençlik problemleri, anne baba çatışma-ları da olabilir. Bu problemin altında psikolojik rahatsızlıklar da yer alıyor mu?

Bazı psikolojik rahatsızlıklar madde kulla-nımına yatkınlık yapar. Bunlar arasında sa-yılabilecek hastalıklar; depresyon, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu(DEHB), davranım bozukluğu belli başlı rahatsızlık-lar olarak sayılabilir. Depresyon gibi hasta-lıklarda ilk başta çocuğun ve gencin kullan-dığı madde bu sıkıntılı durumda kendini bi-raz daha iyi hissetmesini sağlayabilir. Bunu fark eden çocuk maddeye hızla alışır. Ne ya-zık ki bir süre sonra kullanılan madde mev-cut depresyonunu daha da artıracağı için çocuk, madde dozunu da arttıracaktır. Bir diğer önemli rahatsızlık olan Dikkat Eksik-liği Hiperaktivite Bozukluğunda ise özellik-le genç dönemlerinde madde kullanımı sık görülen bir durumdur. Bu çocuklar çabuk sıkılan içi içine sığmayan gençlerdir. Fark-lı şeyleri denemeyi severler ve cesaretlidir-ler. Okulları asıp gezmeye giden çocuklar bu gruptadır. Problemli arkadaşlıklar kurarlar.

Alkol ve madde ile karşılaşması konusun-da risk altındadırlar. Madde satıcıları içinde ideal genç gruplardır. Korkusuz ve içlerin-deki enerjiyi yatıştırmak için macera ararlar. Bu nedenle ailelerin Dikkat Eksikliği Hipe-raktivite Bozukluğunu fark edip erken teda-vi ettirmesi önemlidir. Yoksa iş işten geçebi-lir. Çünkü madde bağımlılığı zor tedavi edi-len bir hastalıktır. Suça meyilli çocuklarda ise sıklıkla davranım bozukluğu rahatsız-lığı görülür. Bunlar şiddet kullanır, insan-ları tehdit eder, evden kaçar hatta insanla-rı cinsel anlamda taciz edebilirler. Bu genç-lerde madde kullanımı sıklıkla görülür. Hat-ta daha ilerleyen zamanlarda madde bile sa-

Gencin enerjisini yön-lendirmek için vakit ge-çirebilecekleri spor alan-ları, müzik gibi hobileri-ni geliştirebilecekleri üc-retsiz kursların açılması çok etkili olacaktır.

Page 30: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

tabilirler. Bu çocukların da zamanında teda-visi çok önemlidir.Aslında üzerinde durulan ana konu gençlerin so-runlarla baş etme becerilerinin nasıl kazandırılması gerektiği ve bu süreçte bağımlılık yapıcı maddelere yönelme oranları. Bu eksende öncelikle çocuklarda becerilerin geliştirilmesi ve sağlıklı ruh halinin oluş-turulması için nasıl adımlar atılması gerekir?

Neler yapılması gerekir? Bu çok önemlidir. Bu konuda her hastalık gibi koruyucu ön-lemler en önemlisidir ve bu işle konuyla ya-kından ilgili insanlar çalışmalıdır. Bu konu-da devlet dâhil sağlıkla ilgili kişiler, sivil top-lum örgütleri, mahalli yöneticiler vb. herkes işin içine katılmalıdır. Ama öncelikle risk al-tındaki çocuk ve gençleri tespit etmek gere-kir. Bahsettiğimiz gibi riskin yüksek olduğu mahallelerde çocukları ve aileleri eğitecek bir sistem kurulmalı, bunun için sivil top-lum kuruluşları ve devlet birimleri o mahal-leye adeta kamp kurmalıdırlar. Orada daimi görevliler bulundurmalı ve oradaki ailele-ri tanıyıp, güvenlerini kazanmalıdırlar. Yok-sa devamlı değişen personelle çalışmak aile-lerin güveninin kaybedilmesine neden olur.

Aileleri öncelikle anne babalık konusun-da yetiştirmek gerekir. Maddi konularda da desteklemek faydalı olacaktır. Çocuklarıyla iletişimlerini arttırabilmek için anne babala-rın iletişim becerilerini yükseltmeleri gere-kir. O mahallelerde çalışan daimi personel-lerin ayrıca çocuk ve gençlerin madde kulla-nımına yatkınlık sağlayan hastalıklarını tes-pit etmeli, bu konuda kendi de eğitimli ol-malıdır. Hastalıklar tespit edildikten sonra da tedavi yolları araştırılmalıdır. Ayrıca dev-let de uyuşturucu satıcılarıyla çok yoğun bir şekilde mücadele etmeli ve toplumu madde konusunda eğitmelidir.

Gencin doğal olarak artmış enerjisini yönlendirebilmek için yine bu mahallelerde çocukların vakitlerini geçirebilecekleri spor alanları, müzik gibi hobilerini geliştirebile-cekleri ücretsiz kurslar da çok etkili olacak-tır ve belki binlerce çocuğu uyuşturucudan uzak tutacaktır. Ayrıca bu durum çocuğun kişilik gelişimine katkıda bulunacaktır.Bir çocukta normal gelişimsel süreç de onlar için stres nedeni olabilmektedir. Bu geçiş döneminde ergen ne gibi toplumsal ve biyolojik değişikliklerle

Page 31: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

karşılaşmaktadır ve bunlarla nasıl baş edebilir?

Ergenlik insanın erişkinlik çağına geçiş dö-nemidir ve bu dönemde her alanda farklıla-şım yaşanır. Genç, artık ayrı bir birey olduğunu anne-babasına ve çevresine göstermek ister. Bu-nun için de çok değişik riskli durumlara gözünü karartıp girebilir. Özellikle de anne-baba baskı-sına aşırı derecede maruz kalan çocuklar tüm toplum değerlerine savaş açabilir. Bu çocuk-lar hem madde kullanımına hem de illegal grup-ların kullanmasına açık gençlerdir. Bu gençle-ri bu dönemlerinde ebeveynler toleransla dinle-meli ve onlara ayrı bir birey olduğunu hissettir-melidir. Görüşlerini dinlemeli ve saygılı olmalı-dırlar. Kendi fikirlerini de tabi ki söylemeli ancak hemen çocuğu düzeltmeye çalışmak yerine bazı şeyleri biraz zamana bırakmaları gerekmektedir.Ergenlerde artan yaşam deneyimleri onları anne baba-dan da bağımsız haline getirmektedir. Bu olağan bir du-rum. Yalnız bu durumda özerklik gereksinimlerine dış çevreden yanıt aramaktadırlar. Çevreyle bu noktada et-kileşime geçmelerinin ne gibi tehlikeleri vardır?

Ergenlerin özerklik arayışı tabi ki olacaktır. Bu normal psikolojik gelişimin bir evresidir. Bu dö-nemde özerklik arayışı nedeniyle anne-baba ile çatışma başlar. Daha önce çocuğunda böy-le problemler görmeyen anne-baba bunu bir so-run olarak görüp düzeltmek yerine çocuğu eski kalıplarının içine tekrar sokmaya çalışırsa ço-cuk, aile ortamında oluşturamadığı kimliği tabi ki dışarıda arayacaktır. Dış çevreler ona bir birey olduğunu hissettirince de dış çevreye yani arka-daşlarına abartılı bir bağlılık geliştirecektir. Ay-rıca anne-baba çocuğun arkadaşlarındaki prob-lemli davranışları görse bile çocuğa bunu anla-tamayacaktır. Çünkü anne-baba onun için dar kafalı ve anlayışsız kişilerdir. Eğer anne-baba saygı görmek istiyorsa ergene saygılı olmalı-dır. Bu da ancak fikirlerine değer vererek ve ona bir birey gibi davranarak, bunu ona hissettire-rek yapılmalıdır. Ona gerek evdeki konularla il-gili gerekse genel yaşamla ilgili konularda da so-rular sormalıdır ve böylece çocuk, adam yerine konulduğunu ve değerli olduğunu hissedecektir.Çocuğu hayata dâhil etme ve kimliğini tamamlama sü-recinde ailelere ve eğitici bireylere büyük görevler düşü-

yor. Gerek arkadaş ilişkilerinde gerek çocuğun kişisel so-runlarında gerekse aile içi iletişimde ebeveynlerin so-rumluluğu büyük. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Ailenin görevi çocuğu hayata hazırlamaktır. Bu-nun için aileler hayattaki riskleri de sorunla-rı da çocuğa öğretmelidir. Cam bir fanusta, her şey gül pembe hayatta gibi büyütünce genç ha-yatla karşılaşınca depresyona girer ve hayatla baş edemez, maddeye yönelebilir. Özellikle gü-nümüzde bazı aileler çocuğun her istediğini ya-pıyorlar ve çocuklarını sanki bir kral veya kra-liçeymiş gibi yetiştiriyorlar. Çocukları hiç ağla-masın, hep mutlu olsun istiyorlar. Şunu anlama-ları gerekir ki; hayatta ‘mutlak mutluluk’ yok-tur. İnsan devamlı gülemez. Çocukların her is-tediğinin olmayacağını aile öğretmelidir yoksa doyumsuzlaşan çocuklar hayattan çabuk sıkı-lır ve kendilerini madde kullanarak rahatlatırlar. İyi bir kişiliğe sahip ve hayatta mutlu olması ko-lay olan kişi hayatın içindeki problemleri çözebi-len, sabırlı, beklentileri makul insanlardır, genç-leri de bu şekilde yetiştirmeliyiz.Peki, bireylere ve sivil toplum kuruluşlarına bu durumda ne gibi görevler düşmektedir?

Daha öncede kısmen belirttiğim gibi STK’lar bu savaşta en ön safta olmalıdırlar. Özellikle top-lumun riskli bölgelerinde gönüllü olarak de-vamlı bulunmalılardır. Toplumun, özellikle de anne babaların her an danışabilecekleri me-safelerde olmaları gerekir. Kenar mahalleler-de daimi temsilciler bulundurmalı ve bu kişileri uzun süre orada değiştirmeden tutmalı ki top-lum o kişi ile bağ kurabilsin. Bu görevliler ev-leri de ziyaret edip, aileleri yakından tanımalı; yani sadece bağımlı olan ailelerin değil tüm ai-lelerle tanışılması gerekir. Çünkü o mahalleler-deki bütün aileler yani çocuklar risk altındadır. Riski en iyi bu görevliler tespit eder ve bağımlı-lık oluşmadan erken müdahale edebilirler. Ay-rıca bu görevliler diğer kurumlarla (tedavi ku-rumları, devlet kurumları) ilişkileri yönetir. Ay-rıca STK’lar okullarda öğretmen ve öğrencileri eğitmek için derslere girmelidir. Bu, sadece yıl-da bir bütün okula verilen konferans şeklinde değil, tek tek belli aralıklarla sınıflara girilerek ders şeklinde bilgilendirme yapılmalıdır.

Eğer anne-baba saygı görmek istiyorsa ergene saygılı ol-malıdır. Bu da ancak fikirlerine değer vererek ve ona bir birey gibi davranarak, bunu ona hissettirerek yapılmalıdır.

29

Page 32: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

söyl

eşi

İnsana sonsuz bağımlılığa sıfır tolerans!

ZAFER ERCAN

Page 33: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Aldığınız eğitimler, yaptığınız çalışma-lar, düzenlediğiniz etkinlikler, seminer-ler ve yazdığınız yayınlar hep bağım-

lılıklar üzerine. Psikiyatri okuduktan sonra ‘ba-ğımlılık danışmanı’ olmaya karar verdiniz. Sizi bu alanda çalışmaya iten nedir? Bir hikâyesi var mı? Tüm bu süreç çerçevesinde Zafer Ercan’ı tanı-mak isteriz…

Bağımlılık alanında çalışmak, insanla-ra faydalı olmak için planlar yaptım dersem, Allah’ın bana bahşettiği lütuflara saygısız-lık etmiş olurum. Ben bir polisim, mesleği-mi hakkıyla yerine getirmeye çalışırken, ta-yinim Narkotik Şubeye çıktı. Genç bir ko-miser yardımcısı olarak başladığım bu se-rüvende, narkotiğe geldiğim zaman, Polis Akademisi’nde öğrendiğim teorik bilgilerin dışında hiçbir şey bilmiyordum. Maddeler-den, madde bağımlılığından zerre haberim yoktu. Uyuşturucuları yakaladıkça, mad-de bağımlıların hüzün dolu, hazin hayatları-na şahit oldukça farkına varmaya başladım; evet, ülkemde uyuşturucu sorunu vardı!

Sokaklarda uyuşturucu peşinde koşar-ken, yakaladığım madde bağımlılarının ha-yatlarını israf edişleri beni derinden etkili-yordu. Hatta o zamanlar gençliğimin ener-jisi ve insan sevgimle madde bağımlılarına sevgi ve muhabbetle yaklaşmaya gayret edi-yordum. Kendimce onlara nasihatler veri-yordum. Ancak yıllarca biriktirdiğim bilgi ve tecrübelerle o genç komisere şimdi diyebili-yorum ki; “Madde bağımlısına nasihat tesir etmez!” Bunu öğrendim. Ee o zaman nasihat tesir etmez ise ne yapmak gerekir? Bu soru-nun cevabını tabii ki gençliğimin tecrübesiz-

liği ile o zamanlar kendime sorduğumu sa-kın düşünmeyin. Bu soruyu şimdi sorup ce-vaplayabiliyorum.

Komiserliğimin sonuna doğru, askerden döndükten sonra, detayları bende saklı, şu-bedeki çalışma ortamlarında oluşan bir ta-kım değişiklikler sebebiyle narkotikte ça-lışmaktan vazgeçmiştim. Tayin istemiştim, hatta tayin yazım yazılmıştı bile. Ancak o sı-rada gerçekleşen müdür değişiklikleri ile şu-beye yeni atanan Müdür benim isteğimi ye-rine getirmedi. Daha doğrusu, olmak üze-re olan tayinim konusunda, istemeyece-ğim bir yere tayin edilmekle ilgili beni tehdit bile etmişti. Bir büyüğüm olarak, beni din-leyen, tatlı bir şekilde tehdit eden müdürüm mevcut sıkıntılarımdan uzaklaşmak adı-na bana narkotik şubenin internet sayfasının kurulması görevini verdi. Ve ben bana veri-len bu yeni görevle ilgili en ufak bir meziye-te sahip olmayan biriydim. Müdürüm “o se-nin problemin” diyerek, bilgisayardan anla-mamam konusunu kendisine hiç dert etme-di. Bir web-tasarım şirketine beni yönlendi-rerek, bir an önce işe başlamamı emretti.

İlk proje ‘Öyküyle madde kullanımını engelleme projesi’

Sorduğunuz bu sorunun başlangıcı işte bu görevdir. Web sayfasını hazırlarken şunu fark ettim; yıllardır sokakta çalışan bir nar-kotik polisi olarak, sokak tecrübelerim dok-toralık, akademik bilgilerim ise okur-yazar olmayan bir seviyedeydi. Bu durumu den-gelemek için web sayfası içerik çalışmala-rım sırasında okumaya başladım. Bu alanda,

Onun tek bir derdi var; “bu ülkenin çocukları bağımlı olmasın!”. Bağımlılık alanında gerçekleştirdiği projeler, verdiği konferanslar, yazdığı kitaplarla öne çıkmış bir isim Zafer Ercan. Madde kullanıcısını değil, maddeyi hedef alan ve gençlere de onların di-liyle yaklaşan, bağımlılıklarla mücadelede her şeyden önce bilgiye ve farkındalığa önem veren Ercan’la madde bağımlılığını ve bu alandaki çalışmalarını konuştuk. Bu arada; hayatını adamış olduğu bu dava sürecinde kendisine 7/24 ulaşabilirsiniz.

SÖYLEŞI: SÜMEYYA OLCAY

31

Page 34: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

çok da fazla olmayan Türk Kaynaklarının tamamını okudum. Neticede bu çalışmalarımla Narkotiğin ilk kez açılan web sayfasını hazırlayıp, halkımızın hiz-metine sundum.

En başta dedim ya, bu Allah’ın bir lütfudur. Web sayfası ile açılan ve içerisine girdiğim kapıdan ba-kınca, baktım ki ileride, diğer kapılar beni bekliyor. Web sayfamızın en etkili olan ve en çok ziyaret alan “Yaşanmış Öyküler” kısmındaki öykülerini bu dö-nemde kaleme aldım. Bu öykülerim daha sonra ti-yatro oyunları ve çizgi öykü kitapları haline getiril-di. Okullarda verdiğim konferanslarımda gençleri-mizin ilgisini en üst seviyede tutma adına bu öykü-leri anlattım. Böylece ortaya, polisin hayata geçirdiği ilk talep azaltımı projesi olan ÖMKEP yani “Öyküyle Madde Kullanımını Engelleme Projesi” çıkmış oldu. Bu proje daha sonra tarafımdan tüm meslektaşları-ma eğitimi verilen ve tüm Türkiye’de uygulanan bir proje haline gelmiştir. Sonra İstanbul Üniversitesi

Adli Tıp Enstitüsü’nde “16 yaşında (lise 2) olan genç-lerin madde farkındalık düzeyinin araştırılması” ko-nulu yüksek lisans tezimi tamamladım. Ardından Çapa Psikiyatri Ana Bilim Dalı tarafından açılan ser-tifikalı, 250 saatlik eğitimi bitirerek “Bağımlılık Da-nışmanı” oldum.

Aldığınız eğitimler bu alanda sorumluluğunuzu daha da arttırdı doğal olarak…

İnsan bilgilendikçe cahilliği artarmış. bağımlılık-la mücadele alanında bulunduğumdan bu yana ben bunu yaşıyorum. Bilgilerim arttıkça, bilgilerimi ye-tersiz görüp, artırmaya devam ediyorum. Sorun bü-yük, mücadele onun kadar ve ondan daha büyük ol-mak zorunda. Bilginin gücünü yanımıza almadan bu sorunla doğru bir biçimde mücadele etmemiz zor. Ebeveynlerin çocukları ile ilgili korku ve endişeleri-nin azalması veya ortadan kalkması için bilgilerini mutlak artırmaları gerekir.

Sorun büyük, mücadele onun kadar ve ondan daha bü-yük olmak zorunda. Bilginin gücünü yanımıza almadan bu sorunla doğru bir biçimde mücadele etmemiz zor.

32

Page 35: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Zafer Ercan’ın bir derdi var; “bu ülkenin çocukları bağımlı olmasın!”. Yaşadıklarım bana şunu gösterdi, derdinizle dertlenirseniz, açılacak kapı çoktur, tek yapacağınız bu lütuf-lar karşısında cüz-i iradenizle başınızı usulca o kapıdan içeriye uzatmaktır. Bu fakir yaptıysa ancak kafasını içeriye uzatmıştır, gerisi bana ait bir mesele değildir…Her şeyden önce bireyi öncelediğinizi gösteren “İn-sana Sonsuz, Bağımlılığa Sıfır Tolerans!” sloganı-nız nasıl ortaya çıktı ve bu alandaki çalışmalarını-zın neticeleri nasıl?

Tabii ki bu sloganım öyle bir günde ortaya çık-madı. Bu alanda projeler ürettikçe, çalıştık-ça, yazdıkça ve bunların hepsinden önemlisi madde bağımlılarını ve onların etrafında çoğu zaman çaresizce çırpınan yakınlarının hayat-larına şahit oldukça belki de farkında olma-dan dilim bu cümleyi söylemeye başladı. Ba-ğımlılıklarla mücadeleye bir polis olarak baş-ladım. Dolayısıyla uyuşturucu kullanıcıları yani madde bağımlıları benim için birer suç-ludurlar. Ancak tecrübelerim arttıkça, uyuştu-rucuyu satanların dışında, kullanıcı boyutun-da kalanların, bir beyin hastalığı olan bağımlı-lığa yakalanmış hastalar olduğunu öğrendim. Bu öğreti bana akademik çalışmalarımdan zi-yade sokakların mıh gibi aklıma kazıdığı bir gerçektir. İşte bu gerçekle karşılaşan Zafer Er-can; “İnsana Sonsuz, Bağımlılığa Sıfır Tole-rans!” demeye başladı. Yani meselemiz madde kullanan insan değil, kullandıkları, bağımlısı oldukları maddelerdir ve bu maddeleri de mü-cadele ederken, yasal-yasadışı, uyuşturucu-uyarıcı, hap-toz diye ayrımını yapmıyoruz. Bağımlılık bir bütündür, ayrım yapılarak yapı-lan mücadele eksik kalır.Yıllardır zararlı alışkanlıklar üzerine çalışmalar yü-rütüyor, konferanslar/seminerler veriyor ve yazılar yayımlıyorsunuz. Şöyle genel bir soru sormak is-tiyorum; sizin için bağımlılık nedir? Nasıl ve hangi durumlarda bireyler zararlı alışkanlıklara yönelir ve bu durumda ebeveynlere veya topluma düşen gö-revler nelerdir?

Bağımlılık; kişinin kullandığı madde karşılı-ğında aklını kiraya vermesidir! Kiraya verilen akıl, o kişinin özgür iradesinin söylediklerini değil, kiracısının söylediklerini yerine getirir. Bir de maddenin insan üzerindeki etkisini an-latmak için; “kullanırsan kullanılırsın!” derim. Bu sloganımla da, madde etkisine giren biri-

nin muhakkak suretle, maddenin parasından menfaat temin edenlere hizmet etmesini an-latmaya çalışırım. Madde bağımlılığının insa-na musallat olması kişinin birey olabilmesiy-le engellenebilir. Yalnız birey olma konusun-da ilerleme kaydetmiş tüm insanlar kendisini maddeden korur demek de mümkün değildir. Madde kullanmak bir karar meselesidir. Hiçbir kullanıcı zorla bu işin içerisine girmez.

Mesele yaklaşmamaktır!

Madde kullanma planı olmayan hatta tam tersi pozisyon sahibi bir genç davet edildi-ği bir doğum günü partisinde birden elinde bir uyuşturucuyu bulup, hayatının ilk denemesini gerçekleştirebilir. Bu nedenle mesele çoğu za-man “yaklaşmamaktır!”. Çünkü yaradılış gere-ği, merak eden, araştıran ve de başkaları tara-fından sahte cazibeleri anlatılarak, bir anlam-da anlık hipnoz edilen her insan maddeyi de-neme ihtimali olan insandır.

Ebeveynler çocukları ile olan iletişimlerini her yaşta sağlıklı sürdürmelidir. Ebeveyn-evlat iletişiminde en önemli mesele, her yaş deği-şimlerinde, mevcut iletişimin de revize edil-mesi gerektiğidir. Ergenlik döneminde, çocuk iletişimi biter, gençlik döneminde de ergen-lik iletişimi biter. Her an gelişen ve değişen ço-cuklarımızın bebekken ağlayarak haber ver-dikleri sorunlarının, artık ıngalayarak olmaya-cağını idrak etmemiz gerekir. Çocuklarımızın her an nerede olduğunu bilmek, kimlerle arka-daşlık ettiğini bilmek çaba sarf etmeden, sade-ce çocuğumuza sorduğumuz sorularla ceva-bını bulacağımız gerçekler değildir. Tabii bunu ifade ederken de bir ajan gibi çocuklarınızı ta-kip etmenizi tavsiye etmiyorum. Sevgimiz, ço-cuklarımıza emek vermemizin alt yapısıdır. Üst yapısı da ilgilenmek ve bilgimizi artırarak aranın açılmamasını sağlamaktır.Bağımlıklar konusunda aynı zamanda bir emni-yet görevlisi kimliğinizle sormak isterim. Türkiye’de bağımlıların suça karışma oranları hakkında neler söyleyebilirsiniz? Genel bir açıklama yapar mısınız?

Uyuşturucu suçunu işleyenlerin geçmiş suç kayıtlarına baktığımız zaman birçoğu-nun başka suçları da işlediklerini görüyoruz. Uyuşturucu kullanabilmenin birinci kuralı uyuşturucuya verilecek paranın sahibi olmak-tır. Bu para, üretmeyen, olsa da işini kaybetmiş bir uyuşturucu bağımlısında olmayanın adı-

Page 36: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

dır. Parası olmayan her bağımlı potansiyel bir uyuşturucu satıcısıdır. En hızlı ve sık işledikle-ri suç, kendi kullandıkları uyuşturucunun pa-rasını çıkarmak için satın aldıkları maddenin bir miktarını satmakla ortaya çıkar. Ayrıca bu gerçek, uyuşturucu bağımlılarının sayısının

her geçen neden arttığının da bir ispatıdır.

Uyuşturucuyu anlat-mak için söylediğim; “Kul-lanırsan Kullanılırsın!” sloganım, aslında bu so-runuzun yani neden di-ğer suçları da işledikleri-ni, kısaca ama en derin felsefesi ile anlatmak-tadır. Bir uyuşturu-cu bağımlısının para-sı yoksa uyuşturucu-nun verdiği sıkıntıdan çıkmak için hırsız-lık yapar, gasp eder, annesinin bilezikle-rini çalar. Ve hatta bir bağımlı, küçük kardeşinin kum-barasında ki bü-tün o bozuk pa-raları bile hiçbir vicdan sızlama-sı yaşamadan alır-götürür

ve uyuşturucu satın alabilir. Bu acı suç tabloları, uyuşturu-

cunun kendi başına kalmadığını, başka bilu-mum birçok suçu da mıknatıs gibi kendi bün-yesinde topladığını sayısız polis kayıtlarında bizlere gösterir.Devletin bu konular hakkında izlediği politikalar ve bulunduğu taraf hakkında neler söyleyebilirsiniz? Sizce eksik olan bir şeyler var mı? İzlenilmesi gere-ken politikalar nelerdir?

Bu sorunuzun detaylarını şu anda bu alan-da resmi görevleri olanların cevaplaması daha uygun olacaktır. Biliyorsunuz ki, bağımlılık

alanında bilgisi etkin, yetkin, etkili birisi olsam da şu anda narkotik konusunda “yetkili” biri-si değilim. Ancak bağımlılık alanında yıllardır var olan-olmaya çalışan bir vatandaş olarak şunu söyleyebilirim ki, mücadele alanında çok yol kat edildi. Bu alanda çalışan polisimiz, aka-demisyenlerimiz çok önemli ve fedakâr çalış-malarla ülkemizin bu alanda ilerlemesini sağ-ladılar. Şu an Türkiye talep azaltımı eğitimle-ri konusunda başka ülkelere ders verecek du-rumdadır ve zaten diğer ülkelere bu anlamda yardımlar yapılmaktadır. Örneğin yetkili oldu-ğum dönemlerde resmi görevli olarak K.K.T.C. Türkmenistan ve Sudan ülkelerinin resmi gö-revlilerine ülkemizin tecrübeleri aktarmak adına eğitim çalışmaları yapmıştım. Bu çalış-malar bu alanda ülkemizin ilerleyişini göster-mektedir.

Yapılması gerekenlerin, eksik olanların gi-derilmesi sorusuna gelince; şunu çok rahatlık-la söyleyebilirim ki, her eksik giderme, her bilgi artırma ülkemiz için daha çok yapılacak işler olduğunu bizlere hatırlatır. Eğer bu soruyu, bir madde bağımlısı çocuğu olan bir anneye so-rarsanız, tüm eksik olanları sizlere daha iyi an-latacaktır, bundan emin olabilirsiniz. Kapalı yerlerde sigara içme yasağının başlatılma-sından sonra alkol yasası ile birlikte alkol tüketimi ve satışına da düzenlemeler getirildi. Bu yasa hak-kında neler düşünüyorsunuz? Bu yasa bağımlılık oranlarını ne tür etkiler?

Bağımlılık alanında mücadele eden biri olarak fevkalade mutlu oldum. Sigara dumanından nefret eden bir insan olarak sevinçten havalara uçtum. Bir baba olarak bu yasaktan önceleri de ben çocuklarımla yemeğe çıktığım zaman si-gara içilmeyen kısmı olan mekânları arardım. Yemek yerken sigara dumanının tadını yeme-ğimize katmamak için elimden geleni yapar-dım. Elimden geldiğince bu yasakların ne fay-da sağlayacağını insanlarımıza anlatmaya ça-lışıyorum.

Öncelikle bu kanunlar, alkol ve sigarayı ya-saklayan kanunlar değildir, bunu herkesin bu şekilde anlaması ve toplumu provoke etme-

Ebeveynlerin çocukları ile ilgili korku ve endişeleri-nin azalması veya ortadan kalkması için bilgilerini mutlaka artırmaları gerekir.

Page 37: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

mesi gerekiyor. Bu kanunlar gelecek nesillerimizi ve kullanmayan insanlarımızı korumak için hazır-lanmıştır. Kullanıcılara faydası ise her ortamda içe-meyecekleri için kullanım miktarlarının azalma-sı dolayısıyla zararı azaltmaları anlamına gelir. Ay-rıca sigara ve alkol kullanıcıları, kullanımı sınırla-yan bu yasaklara, saygılı olma eğilimlerini ne kadar çok artırırlarsa, kullandıkları bu bağımlılık yapıcı maddelerden tamamen uzaklaşma ihtimallerini de o kadar artırırlar. Siteniz ve diğer sosyal mecralarınızla da mücadeleni-zi sürdürmektesiniz. Bağımlı olan veya olmaya meyil-li 7’den 70’e herkes size ulaşabiliyor. Sürekli telefonların gelmesi ve sizlerin de bu kişilere yardımcı olmanız takdi-re şayan. Bu alandaki çalışmalarınız nasıl?

Bilgimin sadakasını vermek, bilgilerimi vakfetmek boynumun borcudur. Bilgi, bana göre paylaştıkça çoğalan tek gerçektir. Sevinci, hüznü paylaşmak ne kadar soyut ise bilgi paylaşmak o kadar somuttur. Bugüne kadar 1500’ün üzerinde konferans verdim. 6 kitabım çıktı, 7. sini yazıyorum. Yazdığım bağım-lılık temalı tiyatro oyunlarım sahnelendi hala sah-neleniyor. Tüm bu faaliyetlerim, bağımlılık müca-delesinde birebir dokunduğum insanlara fayda-lı olmuşsa da, dokunamadığımız, ulaşamadığı-mız birçok insanı düşününce bir şeyler yaptım de-mek biraz ayıp oluyor sanırım. Bu yetersizliğim se-bebiyle ve daha ne yapabilirim düşüncesiyle yıllar-dır, +90 555 212 1881 numaralı telefonumu insanla-

rımızın bana danışmasına tahsis ettim. Telefonum 7/24 açık, www.zaferercan.com dan, www.twitter/zaferercan ve www.facebook/zaferercan hesapla-rımdan, her yerden paylaşıyorum. Bugüne kadar birçok anne, baba, eş, sevgili, evlat bilumum deği-şik sıfatlarla madde bağımlısı yakını olan insanla-rımız beni aradı, aramaya da devam ediyorlar. Te-lefonda neyi mi hallediyoruz? İnanın bazen o tele-fonu açmam, insanlarımızla konuşmam bile benim için olmasa da onlar için çok büyük bir şey. Bu tele-fonumu artık istesem de kapatamam.Bağımlılıklarla mücadelede sizin önerileriniz nelerdir?

Bağımlılıkla mücadele sadece polisiye yöntemlere havale edilecek bir mesele değildir. Madde bağım-lılığı konusunda bilgileneceğiz, farkına varacağız ve sevdiklerimizi bu illetten korumak için tüm top-lum işbirliği yapacağız. Ve tüm bu ülke gündemi-nin çokluğu ve aldatıcılığı karşısında asıl günde-mimiz olması gereken konuların en başında uyuş-turucu olduğunu unutmayacağız.

Yeşilay ülkemiz için çok önemlidir. Kurtuluş Savaşımızın en önemli simge kurumlarındandır. Gençlerimizin kurtuluşu için mücadeleye azimle samimiyetle devam eden bu kurumun gönüllü bir neferi olduğumun bilinmesini isterim. Bu röportaj imkânıyla Yeşilay Dergisi okurlarıyla buluşmamı sağladığınız için de sizlere çok teşekkür ederim.4. Sınıf Emniyet Müdürü, Yazar/Bağımlılık Danışmanı, Adli Bilimler Uzmanı 35

Page 38: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

SAĞLIKLI YAŞAM

Yaz sıcakları başladı ve su-sama hissimiz kışa göre daha belirginleşti. Günü-

müzde içecek yönünden pek çok al-ternatif söz konusu. Meşrubat, ayran, çay ve kahve gibi… Bayındır Söğütö-zü Hastanesi Check-up bölümünden Dr. Sertaç Yıldırım, su yerine baş-ka sıvılar kullanılmaması konusun-da uyararak, vücudumuzun gün-de en az 2.5 litre sıvıya ihtiyacı oldu-ğunu ve bunun 1.5 litresinin su ola-rak alınması gerektiğini vurguluyor. Yaz sıcaklarının başlamasıyla birlik-te susama hissimiz daha da belirgin-leşti. Günümüzde içecek yönünden o kadar çok alternatif var ki saymakla bitmez. Hâlbuki sağlık açısından tek alternatif var. O da su.

Bayındır Söğütözü Hastane-si Check-up Bölümü’nden Dr. Sertaç Yıldırım, özellikle çocuklar ve yaş-lılar için suyun öneminin daha fazla olduğunu ifade ederek, şunları söy-lüyor: “Vücudumuzun % 70’i sudur. Su özellikle vücut sıcaklığının dü-zenlenmesinde çok önemli rol oynar. Böbreklerin etkili çalışmasını sağlar. Deriden terleme ile toksinlerin atılı-mında görevlidir. Su yaşam sıvısıdır. Hayatın olmazsa olmazıdır.

Meşrubat, meyve suyu ( nektar veya taze sıkılmış ), ayran, çay ( şe-kerle beraber ), kahve çeşitleri maa-lesef kalorili içeceklerdir. Vücuttan kaybedilen suyu bu içeceklerle yeri-

ne koymaya çalışırsak vücudumuza boş yere kalori ve kimyasallar yükle-miş oluruz.

Meşrubatlar ve ambalajlı ayranlar içinde birçok kimyasal maddeler bu-lunduğuna da dikkati çeken Yıldırım, ‘’Tartışmalı da olsa bu kimyasalların vücudumuza zararlı olduğu söyleni-yor. Doğayı fazla kirlettiğimizden do-layı tarım ürünü olan çay ve kahve gibi içecekler giderek kirleniyor. Bu içeceklerin içerdikleri doğal madde-ler nedeniyle vücuda zararları da is-patlanmıştır. Teorik olarak içerdik-leri mineraller nedeniyle maden su-ları daha faydalı görünse de yapılan çalışmalarda fazla kullanımda mide, özefagus, pankreas kanseri riskinde artış olduğu görülüyor’’ diyor.

Günde 2.5 litre sıvı ihtiyaç var

Dr. Sertaç Yıldırım, vücudun sıvı ih-tiyacına da işaret ederek, şöyle de-vam ediyor: “Vücudumuzun gün-de en az 2,5 litre sıvıya ihtiyacı var-dır. Bunun 1,5 litresini su olarak al-malıyız. Vücudun sıvı kaybına bağlı olarak 2 litreye çıkabiliriz. Geri kalan kısmı ise vitamin, mineral, antioksi-dan özellikleri olan sıvılar tercih et-meliyiz. Tabi bu geri kalan kısma ye-mekle, çorbayla meyve ile aldığımız sıvılar da dahildir. Hiçbir zaman su yerine başka sıvılar kullanılmama-lı, susuzluğumuzu giderelim derken sağlığımızdan olmamalıyız.”

Çay, kahve değil, su tüketin

Page 39: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

43

Page 40: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

SAĞLIKLI YAŞAM

Ani kalp krizi gençleri tehdit ediyorSağlıksız beslenme biçi-mi, stres, hareketsiz yaşam, aşırı miktarda sigara ile al-

kol tüketimi ve yoğun fiziksel ak-tivite günümüzde ani kalp krizi-nin erken yaşlarda ortaya çıkması-nı tetikliyor. Liv Hospital Kardiyo-loji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyare-ci, gençlerde kalp krizi riskinin dü-şük olduğuna ancak daha ölümcül seyrettiğine dikkat çekiyor. Doç. Dr. Tayyareci, “Kalp damarlarının tı-kanması daha çocukluk çağında beslenme bozuklukları ve genetik yatkınlık ile ilişkilidir. Sigara kul-lanımı damar sertliği ve buna bağ-lı olarak gelişen damar tıkanıklığı-nı arttırıcı etki gösterir. Bu neden-le, özellikle sigara içen, düzensiz ve yüksek kolesterol içerikli diyet ile beslenen, düzenli egzersiz yapma-

yan genç kişilerde kalp krizi geçir-me riski bulunuyor” diyor.

Kalp krizine kadar gidebilen da-mar tıkanıklığının oluşmasının uzun bir süreç olduğuna dikkat çe-ken Doç. Dr. Tayyareci “Kalp damar-larının tıkanması yavaş yavaş ve uzun bir zamanı kapsarsa, kalp ken-dini bu duruma hazırlar. İleri yaşta-ki kişilerde kalp krizi meydana gel-diğinde, kalp bu süreçte hazırladığı “Kollateral damar” denilen yan yol-lar aracılığıyla kalbe oksijen götür-meye devam eder. Ancak genç yaş-ta geçirilen ani kalp krizlerinde, kalp bu duruma hazırlıksızdır. Bu yan yollar henüz oluşmamıştır böylece sonuç daha ölümcül olur” diyor.

Ani kalp krizi riskini azaltmak için en önemli faktör doğru bes-lenme, stressiz ve aktif bir yaşam.

Doç. Dr Tayyareci, Omega 3 yağ asitlerinin kalp ve damar sağlı-ğı üzerinde çok olumlu etkileri ol-duğuna dikkat çekiyor. Tayyare-ci, “Omega 3 damar sertliği oluşu-munu önlüyor, kan basıncını düşü-rerek, ritim bozukluklarını ve kan şekerini düzenleyici bir etki yapı-yor. Geçtiğimiz günlerde Harvard Tıp Fakültesi’nde, 16 yıl süren 2700 sağlıklı kişi üzerinde yapılan araş-tırma sonuçları, Omega 3‘ün kalp damar hastalıklarından ölüm ris-kini yüzde 27 oranında azalttığını gösterdi. Özellikle de 3 ana Omega 3 yağ asidinden biri olan DHA’nın (dokozohegzanoik asit) kalp kri-zinden ölümleri yüzde 40 oranın-da, ritim bozukluğuna bağlı geli-şen ölümleri ise yüzde 45 oranında azalttığını ortaya koydu.

Page 41: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Cildinize zarar veren uygulamalarSigara kullanımı, alkol tü-ketimi, cilt tipine uymayan ürünler, steril olmayan mak-

yaj malzemeleri, cildi kurutmak veya aşırı nemlendirmek, cilde fazla “pee-ling” uygulamak, düzensiz uyku, aşı-rı güneş ışığı, stres, kötü beslenme sağlıksız bir cilde neden oluyor. Genç yaşlarda hücre yenilenmesi hızlı olur, ölü hücreler dökülür ve yerine yeni genç hücreler geçer ancak yaş ilerle-diğinde bu süreç yavaşlar, cilt kendini yenileyemez. Bunun sonucu cilt mat-laşır, kalınlaşır, canlılığını ve ışıltısı-nı kaybeder. Evoria.com uzmanları-na göre; hayatımızda en zararlı alış-kanlıklardan biri olan sigara kullanı-

mı, fazla alkol tüketimi, cilt tipine uy-gun olmayan ürünlerin kullanımı, steril olmayan makyaj malzemeleri-nin sürekli kullanımı, cilde çok faz-la “peeling” uygulamak ve gereksiz sert davranmak, düzensiz uyku, kötü beslenme gibi bir çok alışkanlık sağ-lıklı bir cilde kavuşmak için uzak du-rulması gerekenler. Bu kötü alışkan-lıkların cildinizde yarattığı tahriba-tı en aza indirgemek için Evoria.com uzmanları cilt hücrelerinin yenilen-mesine yardımcı olacak ürünler kul-lanmanızı tavsiye ediyor.

Günümüzde yoğun iş tempo-su kişisel cilt bakımını oldukça zor-laştırıyor. Cildinize uygulayacağı-

mız küçük dokunuşlar ile sağlık-lı ve parlak görünen bir cilde sahip olmak için; uzmanlar, kortizol sevi-yenizi arttırarak ciltte sivilce oluşu-muna sebep olan stresten, cilt bakım ürünlerinin aşırı kullanımından, uzun süre telefonla konuşmaktan ve cilt hücrelerini olumsuz etkileyen zararlı güneş ışınlarından uzak du-rulması gerektiğini belirtiyor.

Gece bakımını ihmal etmeyin

Eğer cildinizin daha uzun yıllar gergin, pürüzsüz ve kırışıksız kal-masını istiyorsanız, gündüz bakı-mınızın yanı sıra gece bakımını da ihmal etmemek gerekiyor.

Page 42: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

RUHUN MALZEMELERİ Rasim Özdenören İz Yayıncılıkİnsanların çoğu; şiir, deneme, öykü, düşünce yazılarına hatta daha da ileri aşama olan roman gibi sanat ve edebiyat türlerine, onları yazmaya pek meraklıdırlar. Peki, bu türlerin yazımı sanıldı-

ğı gibi kolay mıdır? Ya da bu türleri yazan herkes ‘ken-dini şair, yazar sanmasın, onlar şair, yazar taslağıdır’ mı diyelim? Bu soruların cevaplarını bulmak hiç de zor de-ğildir. Çünkü Ruhun Malzemeleri’nde şair, yazar, eleş-tirmen, öykücü olmanın incelikleri ve bu türlerin yazı-mının ne denli zor olduğu gözler önüne serilmekte-dir. Bir nevi Necip Fazıl politikasının izlerini taşıyan bu kitap; bir yandan İslami edebiyat üzerine değinmiş bir yandan da İslami türlerdeki en önemli faktörün “ruh” olduğuna değinmiştir.

GENÇLERİN YOLUNU AYDINLATACAK 50 MEŞALEAbdulkerim Bekkar Gruba Yayınlarıİstikbalin yapı taşları, ana kolonla-rı daha açık bir söylemle mimarla-rı hiç kuşkusuz gençlerdir. Bilinçli, sağduyulu, araştırmayı seven, öğ-renmekten korkmayan, gelenek-

lerinden kopmayan, yeri geldiğinde vefalı, akl-ı selim-den dışarı çıkmamış, alnı ak, başı dik gençlerdir mazi-nin bıraktığı mirası ileriye taşıyacak olanlar. Böylesine has özelliklere sahip olabilmenin de bazı yazısız kural-ları vardır elbet. İşte bu kuralların yazıya geçirilmiş ha-lidir; Gençlerin Yolunu Aydınlatacak 50 Meşale kitabı. Gençlerin, aklı başında bireyler olabilmeleri için takına-cakları tavırların göstergesidir bu kitap. Gençlerimize altın değerindeki öğütleri verirken yazar, ebeveynlere, eğitimcilere de değinmiş, değerli bilgiler sunmuştur.

BU ÜLKECemil Meriçİletişim Yayınları“Bana öyle geliyor ki, hayat de-nen mülakata bu kitabı yaz-mak için geldim.” demektedir Cemil Meriç bu şaheseri için. ‘Kendinin özeti’ niteliğindeki Bu Ülke, Türk insanının farkın-

dalık algılarının harekete geçmesindeki uydu an-teni görevindedir. Yazar, okuyucusunu bir arayışa, sorgulamaya davet etmektedir ama okuyucusu-nu aramıyor. Çünkü zaten onun okuyucuları araş-tırmayı, karanlıklar ardında kalmış kutsal bilgile-ri aydınlığa kavuşturmayı sevdiğinden, analizleri doğrultusunda bu kitabı bulacaklardır ve yıllardan beri süre gelen Batı’nın Doğu düşmanlığını bu ki-tapla idrak edip, atalarına bilhassa Osmanlı’ya sım-sıkı sarılıp, sahip çıkacaklardır.

DUYGU KONTROLÜ İLE KİŞİSEL BAŞARI Sevda TürküsevTruva YayınlarıDaha ilk anda nasıl bir kişisel geli-şim kitabı içeriğiyle karşılaşacağı-mızın sinyallerini vermektedir ki-tabın ismi; Duygu Kontrolü ile Ki-şisel Başarı. Sevgi, merhamet, şef-

kat hislerinin fıtrata en derin bir şekilde yerleştirilme-siyle, insanoğlunun duygularıyla hareket edip, bu gü-dülerle hayatına yön vermeye başlaması eş zamanlı ol-muştur. Gerek aile ortamında, gerek okul, sosyal çev-rede gerekse iş hayatında kullanmaya alışık olduğu-muz duygular, bazen hiç beklemediğimiz negatif so-nuçları verebilmektedir bizlere. Özellikle iş hayatında kontrol edilemeyen bazı hissi hareketler, huzursuzluk oluşturmaya, psikolojik baskıya ve hatta en kötü ihti-mal olan işten çıkarılmaya kadar varabilmektedir.

KITAP40

MERYEM OLCAY

Page 43: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

KÜLTÜR-SANAT41

Güzin Dino hayatını kaybettiRessam Abidin Dino’nun eşi, dilbilim-ci, çevirmen, yazar Gü-zin Dino, 103 yaşında hayatını kaybetti.Güzin Dino, Türkiye’de çeşit-li romanlar üzerine in-celemeleri, Fransa’da ise şiir ve roman çevi-rileriyle tanınıyordu. Dino’nun çevirileri bir-çok büyük yayınevinde, denemeleri ise Fransız ve Amerikan dergile-rinde yayımlanmıştı.

Uzaydan öğrencilere ders anlattı

Çin’in uzaydaki ilk öğretmeni ün-vanını alan Vang Yaping, bu sı-ralar 340 kilometre yükseklikten Pekin’deki 330 ilk ve ortaokul öğ-rencisine Tiengong-1 uzay modü-lünden kütlesel ağırlık, yerçekim-siz ortam ve Newton kanuna dair ders anlattı. Çin’in merkez televiz-yonunda canlı yayınladığı dersi, ülke genelinde 60 milyondan faz-la öğrenci ve öğretmenin izlediği bildirildi. Derste, öğrenciler ülke-nin uzaydaki ilk öğretmenine soru yöneltti. Çin’in uzay programı çer-çevesinde gönderilen Şıncou 1. ül-kenin uzaydaki Tiengong-1 modü-lüyle kenetlenmişti. Şıncou-10’da, görev süresi boyunca uzay aracın-dan modüle personel ve malzeme transferi denemeleri yapılacak.

Page 44: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

KÜLTÜR-SANAT42

Hatay Otizmliler Derneği kurulduOtizmli bir çocuğun annesi olan Sara Gök’ün öncülüğünde, arala-rında özel eğitim öğretmenlerinin de bulunduğu yönetici kadrosuy-la “Hatay Otizmliler Derneği” faa-liyetlerine başladı.

Dernek Başkanı ve Otizm-li Ertuğrul Gök’ün annesi Sara Gök konuyla ilgili şunları aktar-dı: Bizler, Otizmin bir hastalık ve engel olmadığı düşüncesi ile otizmli engellileri yasal ve sosyal hakları dairesinde, otizmlilerin özel yetişmiş eği-timci personel ve geliştirilmiş (BEP) bireysel eği-tim programlarıyla, bireysel özellikleri, ilgi ve ih-tiyaçları çizgisinde kimseye bağlı olmadan, ba-ğımsızca hayatlarını yaşayacak yaşama beceri-

leri kazandırmak, gün-lük hayatta bu becerile-rini kullanmalarını sağ-lamak, tüm gelişim alan-larındaki potansiyelleri-ni en üst seviyeye çıkar-mak ve yaşantı zenginli-ğini sunmak için bu der-neği kurduk. Otizmli bi-reyin (özellikle çocukla-rın) özelliklerinden kay-naklanan engel ve prob-

lemlerinin meydana getirdiği gelişim engelini or-tadan kaldırmak veya etkilerini en aza indirmek, problem davranışlarını kaldırmak veya azaltmak için bu derneği kurduk. Antakya halkının bu konu-da da hassasiyet göstereceğinde şüphemiz yoktur.

Tarihi ve arkeolojik verilerin incelenmesi yoluy-la kültürel gelişime katkıda bulunmayı amaçlayan Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (AnaMed), dikkat çeken bir sergiye daha ev sahipliği yapıyor. Dünya genelinde en önemli ar-keolojik buluşlardan biri olarak kabul edilen “İm-paratorlar Kenti” Sagalassos’a ait kazı fotoğrafları-nın yer aldığı “Tarihi Hayallemek: Sagalassos” ser-gisi, açıldı. Burdur’un Ağlasun ilçesinin güneyinde yer alan, ilk yerleşim izleri M.Ö. 4200’lere uzanan “İmparatorlar Kenti” Sagalassos’un binlerce yıllık uykusundan uyanışı, Belçikalı fotoğraf sanatçıla-rı Bruno Vandermeulen ve Danny Veys tarafından görüntülendi. Sergi, 2009 yılında UNESCO Dün-ya Mirası geçici listesine dâhil edilen Sagalassos’ta yürütülen kazı çalışmalarında görev yapan Van-dermeulen ve Veys’in fotoğrafik izlenimlerinin derlemesinden oluşuyor. Arkeolojik araştırmalar için belgeleme yapan ikilinin ilk kez 2003 yılında geliştirmeye başladıkları proje; bölgeye özel fotoğ-rafçılık üzerine yeni bir bakış açısı sunuyor.

Sagalassos uyandı

Page 45: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Yeşilay Cemiyeti Iktisadi Işletme Müdürü Abdurrahman Çınar ev-lendi. Hayatını Dilay Akyalın’la birleştiren Çınar’ı Yeşilay aile-si nikâhta yalnız bırakmadı. Bay-rampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner’in kıydığı nikâh Bayram-paşa Evlendirme Dairesi’nde ger-çekleşti. Nikâh sonrası iş ve ar-kadaş çevresi ile birlikte Boğaz Turu’nun yapıldığı etkinlik olduk-ça renkli görüntülere sahne oldu. Yeşilay ailesi olarak değerli iş ar-kadaşımız Abdurrahman Çınar ve eşi Dilay Akyalın Çınar’a bir ömür boyu mutluluklar diliyoruz.

Yeşilay ailesinin mutlu günü

Tasmayla gezdirilen minyatür robot çitaLozan İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü (EPFL) araştırmacıları, ‘mekanik çita’ üretti. Ağırlı-ğı yaklaşık 1 kg olan çita, saatte 5 km hızla koşa-biliyor. Journal of Robotics Research dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, ev kedisi büyük-lüğündeki robot, tpkı bir çita veya kedi gibi ha-reket edebilmesini sağlayacak robotik uzuvlara sahip. İsviçreli bilim insanları, robot çitayı ‘hare-ket kabiliyeti yüksek olan kolay bir kontrol plat-formu oluşturmak’ için geliştirdi. Bacakları hızlı ve dengesini kaybetmeyecek bir şekilde tasarla-nan çita, böylece bozuk arazide araştırma görev-lerinde kullanılabilecek.

Page 46: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Aamir Khan’dan yine bir eleştiri ve başkaldırı filmi… İçinde bulunduğumuz hayata, dünyamı-za uzaktan baktığımız zaman hep bir koşuş-turma içinde olan, belli bir amaca yönelik ça-lışan programlanmış insanlar görürüz. Bu in-sanlar çocukluklarından başlayarak yaşadık-ları modern topluma ayak uydurabilmek için aile içinde olduğu gibi belli çevrelerde ve ku-rumlarda da belli eğitimlerden geçerler. Burada

amaç daha iyi bir hayatta, daha iyi şartlarda yaşamaktır. Bu tek-tipleştirme sürecinden en çok et-kilenenler yetişkinlerden ziyade hiç şüphesiz ki çocuklardır. Ço-cuklar doğdukları günden itiba-ren yaşadıkları çevreye uyum sağlayabilmek ve hayata daha iyi bir biçimde eklemlenebilmek için ebeveynleri tarafından hep bir yarış, rekabet ve koşuşturma içinde yetiştirilirler. Çünkü ‘ha-yatta kalabilmek için’ rakiplerin-den farklı, zeki, çalışkan ve başa-

rılı çocuk olmaları gerekir. Maalesef aileler de biricik varlıkları olan çocuklarını bu zorlu ya-rışa dâhil ederler ve bilinçsiz hareketleri ve ta-vırları nedeniyle çocuğun gerek çocukluk dö-neminde gerekse ergenlik döneminde bunalı-ma sürüklenmesine, içine kapanmasına hep-

sinden de önemlisi toplumdan dışlanmasına neden olurlar. Böylesi zorlu bir eğitim sürecin-de veya çalışma hayatında tembel, işe yaramaz veya düşük zekâlı olarak etiketlenmek bire-yin bütün hayatını etkiler. Yerdeki Yıldızlar fil-mi ise tam da bu konular üzerine yoğunlaşmış, aynı anda hem eğlenceyi hem de dramı için-de barındıran iyi nitelikli bir Hint filmi… Ünlü Hint aktör Aamir Khan’ın insanları robotlaştı-ran sistemlere karşı koyduğu, izlenme rekorla-rı kıran 3 Aptal filminden sonra aynı anda hem yönetmen hem yapımcı hem de oyunculuk ye-teneklerini sergilediği Yerdeki Yıldızlar (Taa-re Zameen Par) ise bir çocuğun üzerinden eği-tim sistemine ve eğitim sisteminin bireyi şekil-lendiren yapısına karşı koyuşun usta bir biçim-de işlendiği bir filmdir.

Kahramanımız Ishaan, 9 yaşında, deli dolu, yaramazlık yapmaktan çekinmeyen, çevresi-ne ve özellikle de doğaya karşı oldukça meraklı sevimli bir çocuktur. Yalnız derslerinde olduk-ça başarısızdır, öğrenme güçlüğü çeker ve daha 3. sınıfta olmasına rağmen okuma yazmayı henüz tam anlamıyla öğrenmiş değildir. Abisi ise Ishaan’ın aksine derslerinde oldukça başa-rılı ve çevresi/öğretmenleri tarafından sevilen bir çocuktur. Geleneksel, orta-üst sınıfa dâhil bir aileye mensup anne-baba, Ishaan’ın abisini başarılı olduğu için sürekli övmekte, takdir et-

TAARE ZAMEEN PAR (YERDEKI YILDIZLAR)

TÜR: DRAMYÖNETMEN: AAMIR KHAN

OYUNCULAR: AAMIR KHAN, DARSHEEL SAFARY,TANAY

CHHEDA, SACHET ENGINEER, TISCA CHOPRA

VİZYON TARİHİ: 2007

AYIN FİLMİ

betül olcay

Her Çocuk Özeldir

SINEMA44

Yerdeki Yıldızlar bir çocuğun üzerinden eği-tim sistemine ve eğitim sisteminin bireyi şe-killendiren yapısına karşı koyuşun usta bir bi-çimde işlendiği bir filmdir.

Page 47: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

mekte ve Ishaan’ı da aksine sürekli eleştirmektedirler. Filmin ilk yarısında genel olarak Ishaan’ın okul mace-raları, anne-babasıyla ilişkisi ve bir türlü altından kal-kamadığı dersler nedeniyle acı çekişi işlenmiştir. An-cak Ishaan’ın çırpınışlarını anlayamayan ve bütün hayatını iş odaklı yaşayan babası çocuğunun başarı-sızlığına daha fazla dayanamaz. Çareyi, Ishaan’ı yatılı

okula göndermekte bulur. Çünkü baba-ya göre iyi bir yaşama sahip ol-

manın olmazsa olmaz şart-ları düzen, disiplin ve ba-

şarıdır. Zaten baba da bu anlayışla yetiştiril-miştir ve çocuğunun da topluma kar-şı saygınlığını yitir-memesi için disipli-ne ihtiyacı olduğu-nu hissederek yatı-lı okula göndermeyi

uygun bulmuştur. Düzen, disiplin ve hizmet anlayışıy-la hareket eden bu okulun soğuk koridorları ve anla-yışsız/sert hocaları Ishaan için hapishane olmaya baş-lamıştır. Ve nihayet bir gün okula yeni atanan resim öğretmeni Ram Shankar Nikumbh (Aamir Khan), bu küçük çocuğun çırpınışlarını fark eder. Çünkü Ishaan, disleksi adı verilen algılama/öğrenme güçlüğü prob-lemi yaşamaktadır ve bugüne kadar ailesi dâhil hiç kimse bu durumu farketmemiştir. Filmin devamın-da ise Ishaan’ın bu kurtuluş ve hayata yeniden dönme süreci Bollywood filmlerinden beklenildiği üzere eğ-lenceli ve bir o kadar da düşündürücü bir biçimde ele alınmıştır. Giderek karamsar ve içine kapanık bir ço-cuk olan Ishaan, yaşama sevincine ve mükemmel re-sim çizme kabiliyetine tekrar kavuşmuştur.

IMDB tarafından 8.4 puan alan bu 165 dakikalık dram filmi aslında her çocuğun ayrı ayrı özel olduğu-nun altını çiziyor ve ailelerin çocuklarında disiplin ve başarı aramadan önce ilgi ve sevgilerini göstermele-ri gerektiğini önemle vurguluyor. Çünkü bir çocuk ha-yallerle yaşar ve hayaller, çocukların el değmemiş te-miz, saf duygularının barındığı yerlerdir. Bu yerlere ancak sevginin gücüyle dokunulabilir.

Page 48: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

SEVDA TÜRKÜSEV

kültür SANAT

Page 49: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Uzun yıllar şirketlerde üst düzey yöneticilik yaptınız. Bunun yanı sıra araştırmacısınız ve başarının sırları ve dikkat çekici konular-

da kitaplarınız mevcut. Tüm bunların çerçevesinde Sevda Türküsev’i tanımak isteriz…Öncelikle Sevda Türküsev bir anne. 23 yıllık bir iş hayatım oldu; özellikle tekstil alanında. Araş-tırmayı çok seviyordum, kitap okumayı hake-za öyle. En büyük ilgi alanım da sosyolojiydi. İn-sanları, etrafı incelemeyi çocuk yaştan beri çok seviyordum. İş hayatında da buna çok büyük bir fırsat buldum. İş hayatım çok meşakkatli geç-ti ama sıfırdan yükseldim. Kendimi geliştirmek için kişisel gelişim kitapları başta olmak üzere çok kitap okudum. Başarı, motivasyon alanın-daki doğru kitapları seçerek güzel bir birikim yaptım kendimde. İş hayatımda da uyguladım bunları ve bu da beni ve iş hayatımı çok olumlu etkiledi. Tüm bunlardan sonra kendi modelimi oluşturdum ve bu model müşterilerim, persone-lim, patronlarım tarafından sevilmeye başlandı. Teklifler de geliyordu; niye bu başarılı formül-lerini bir kitap haline getirmiyorsun diye. Şim-di profesyonel şirket danışmanlığı yapıyorum, kadınlara, öğrencilere paneller veriyorum. Sev-da Türküsev’de bu süreç içerisinde şu gelişme gözlemlenebilir; halktan bir yazar oluştu, ka-dın kimliğinin altında doğruları söyleyen, dobra dobra konuşan, inanç ve değerlerden ödün ver-meyen, hakikatleri incitmeyen, değerlere saygı duyan bir model ortaya çıktı. Benim için tribün- 47

BÜYÜK SAVAŞLARI KAZANMAK İÇİN KÜÇÜKLERİ HAZMEDECEKSİN

Halkın içinden bir ya-zar Sevda Türkü-sev. Kadın kimliği ile dobra dobra konu-şan, inanç ve değer-lerden ödün verme-yen, hakikatleri incit-meyen bir model aynı zamanda… Bizler de araştırmacı-yazar Sevda Türküsev ile bir araya geldik; kadın, aile, bağımlılıklar ve gündemdeki olaylar hakkında kendisiyle dobra dobra bir söyle-şi gerçekleştirdik.

SÖYLEŞI: SÜMEYYA OLCAYFOTOĞRAF: BETÜL KOYUNCU

Page 50: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

lere oynuyor denildi. Ben şu anda bir sürü TV kanalı-na yasaklıyım. Ama mutmainim bu halimden, halkın içinden geldim, acılar çektim, bedellerini ödedim. Ama hiçbir zaman hakikatleri incitmedim, hakikatleri söy-lemekten de çekinmedim. Günahkâr olabilirim ama şirke girmedim. Bu şekilde de muhafazakâr, imanlı, modern bir Türk kadını modeli ortaya çıktı. Her yer-de de söylüyorum; ben tam bir Müslüman kadın mo-deli değilim, İslam’daki kadın modeli olarak beni gös-teremezler. Sadece imanımın sağlam olduğunu düşü-nüyorum; namazımı kılarım, ama diğer uygulamalar-da eksiğim var. Aileden alınan kültür ve eğitimin önemine çok değinmekte-siniz. Bilhassa babanızdan aldığınız eğitim (nasihatler) ha-yatınızdaki başarılarınızda önemli bir kaynak. Bu noktada aile içi eğitimi ve kültüre bağlılığı nasıl açıklarsınız?Şimdi bir çocuk en büyük üniversiteyi 1-7 yaş arasın-da ailede bitiriyor. İnsanlar eğitiminin çoğunu aile-den alıyor. Ama bunun yanında medyadan ve çok kü-çük oranda okuldan eğitim alıyor. Ailenin eğitimde-ki rolünü buradan daha iyi anlayabiliriz. Çocuk anne babadan ve varsa nine, dede gibi büyüklerden teme-li alıyorlar. O eğitim, çocukta ana kolon oluyor. Bu se-beple bizler o Türk aile profiline sahip çıkmalıyız. Ma-alesef gelişen dünyada medyanın hayatımıza daha da girmesiyle çocuklarımızın davranış şekilleri, konuş-ma şekilleri bozuldu. Aile içinde isyanlar var; aileler çocukları tarafından yönetilen ailelere döndü. Tabii ki çocuklarımıza özgürlük vereceğiz ama her şeyin faz-lası zararlı. Aileler bu dengeleri maalesef sağlayamaz hale geldiler. Tatminsiz çocuklar oldu. Çocuk tatmin-siz olduğu zaman bu sefer kötü arkadaş çevresi, al-kol, sigara gibi alışkanlıklara yönelecek. Bunlar da bel-li bir süre sonra çocukların maneviyatını tahrip edi-yor. Tahrip olmuş bir maneviyatın sonrasında da Al-lah korusun ne intiharlar ve bunalımlar geliyor. Ben hapishanede beş ay boyunca hükümlü çocuklara eği-tim verdim. Bu çocuklardan aldığım geri dönüşlere baktığımda ailemin, annemin kıymetini daha iyi anla-dım. Hapishaneye giren bir çocuk neticede yine dönü-yor, dolaşıyor; çareyi ve sorumluyu ailede arıyor. Ül-kemiz açısından doğru bir toplum istiyorsak aile için-deki kültüre çok önem vermemiz gerekiyor. Ben ken-dimi şanslı hissediyorum. Bizim ailemizde de tartış-malar olurdu ama çok demokratiktik, özgürdük ama sınırlarımız vardı. Biz asla babamızın, annemizin üze-rine konuşmadık. Asi davranmadık, babamızın yanın-da oturmamıza, kalkmamıza çok dikkat ettik; fakat babamızla oturup karşılıklı kahve içip, konuşabiliyor-duk, sohbet edebiliyorduk, ama haddimizi biliyorduk.

Hayat, haddini bilmekten ibarettir.

Hayat, bedel ödemek ve haddini bilmekten ibaret-tir. Şimdi maalesef hadsiz, haddini bilmeyen gençler var. Yani şu bir aydır yaşanan olaylarda gençlerin kul-

Ülkemiz açısından doğru bir toplum istiyorsak aile içindeki kültüre çok önem vermemiz gerekir.

49

Page 51: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

landıkları o dil ve ettikleri o küfürler beni tamamen haklı çıkarttı. Benim 23 yaşında bir oğlum var. Bazı görüşlerimiz farklıdır ama fikrini bana söyler, kendi-sine hiç karışmam; ama benim karşıma geçip bana saygısızlık yapamaz, bana üff anne diyemez, telefo-nu kapatamaz, bunun dışında özgürdür, kendi hayatı hakkında karar verirken ona saygı duyarım. Tavsiye-lerimi alır, ama ona dayatma yapamam. Ona tek da-yatma yaptığım şey; namaz konusudur. Bazen kaçır-sa da Elhamdülillah kılıyor. Her zaman da der: ‘An-nemin tek dayatma yaptığı nokta namazdır’. Bu da benim İslami olarak vazifemdir. Çocuğunuza her şe-yin en iyisini vererek ona en büyük kötülüğü yaparsı-nız. Ailelere buradan sesleniyorum; çocuklarınıza sa-dece dünya ilmini, nimetlerini vererek ancak bir ca-navar oluşturursunuz. Mutlaka çocukların inanla-rını da beslemeniz lazım. Çünkü Allah’tan korkma-yan zaten kanunları takmaz. Mesele sadece çocukla-rı en güzel okullarda okutup, en güzel kıyafetleri ver-mek değil. Çocukları mutlaka hangi dine mensuplar-sa o dinin maneviyatıyla beslemeniz lazım. Vermez-seniz eğer ortaya camları kıran, insanlara şiddet uy-gulayan, en ufak bir şeyde provoke olan gençler çıkı-yor. Bir gencin en önemli vazifesidir kitap okumak. Çocuklara mutlaka kitap okutacaksınız. Çünkü kitap okuyan insanın kafası daha çok çalışıyor, beyninde-ki nöronlar, sinir hücreleri aktif hale geliyor ve çocuk

düşünebiliyor. Gündemi bilmeyen, yönlendirmeler-le yanlış olan bilgilere sahip olan gençler var. Hemen güdülenebiliyorlar, ideolojik örgütler tarafından hop diye yutuluyorlar. Çocuğa gerekli inanç ve kültürden bahsedemiyoruz. Çocuk da aileden öğrenemediği bu tür olguları dışarıdan yanlış ve eksik bir şekilde öğ-renebiliyor. Ya da tam aksi inancın gerektirdiklerini de öğrenebiliyor. Bedizzaman Said Nursi’nin akıl fen ilimleriyle ilerler, vic-dan din ilimleriyle ilerler sözü sizde slogan olmuş. Bu sö-zün sizde çağrıştırdığı duygular da bu nedenlerden kay-naklanıyor o halde?Evet, bu benim sloganım. Bir genç sadece fen ilimle-rini öğrenmekle yetiştirilemez. Bu sebeple ben imam hatip liselerinin (İHL) büyük bir savunucusuyum. Ben bu ülkede İHL’lerin olmasını ve İHL’de özellik-le davranış ilimi derslerinin çok daha ağır ve yoğun-lukta olması gerektiğini düşünüyorum. Aslolan akıl-la, kalple Allah’ı bulmaktır. Çünkü eğer siz sade-ce kalbinizle Allah’ı buluyorsanız, o da olabilir ama o zaman çok körü körüne bir bağlanma olur; çok ra-dikal, marjinal, ideolojik gruplar sizi sapıttırabilirler. Ama hem aklınız hem de kalbinizle Allah’ı bulduğu-nuzda o zaman hakikatleri incitmiyorsunuz. Kadın-ların, annelerin yönlendirmesi bu konuda çok önem-li; aile içi kültür için kadının görevi ve sorumluluğu çok büyük.49

Page 52: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

i

Kişisel gelişim alanlarında yaptığınız projelerle de gündem-desiniz. Belirttiğiniz gibi aile içi iletişimde kadının yeri ve gelişimi için paneller düzenlediniz. Özellikle Kadınım, Oku-yorum projesi.. Bu çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Kadınların, duygusal ve akademik zekâlarını kitap okuyarak harekete geçiriyoruz. Kadınlarımızdan tah-sil almamış olanlar olabilir, bu onların kaderidir. Ben de üniversitenin ikinci sınıfından terkim. Ama oku-mayı ve gelişmeyi asla bırakmadım. Gelişmek ve ge-liştirmek elimizde. Bakın bu ge-lişen dünyada Twitter’la başlayan bir savaşı az çok Twitter’da dur-durduk. Malum olaydan dolayı Twitter’ın başından kalkmadım. Vatanın, milletin bölünmezli-ği için, orada gençlerimizden bi-rinin dahi o ateşten çıkması için bütün işlerimi bırakıp, yazdım. Bu sosyal medyayı ev kadınla-rının da kullanması gerekiyor. Kullananlar da var. Bizim kadın-larımız canavar gibi; projemde bol bol kitap okudular, beyin fır-tınası yaptılar. Kadının biri bana ‘Ben kocamla doğru düzgün kavga etmeyi bilmiyormuşum, Allah razı olsun, öğrendim’ dedi. Bir tanesi apartman görevlisi, 35 yaşında; en son 12 yaşında kitap okumuş. Ve şimdi ‘nerede bir ki-tap görsem alıp okuyorum’ di-yor. Bize bilgili, görgülü, bakım-lı, temiz, ileriyi görebilen hey-betli, inançlı nesiller lazım. Böy-le bir neslin oluşması da okuyan, araştıran ve çocuğunu takip eden kadınlardan geçiyor. Bu ayki konumuz Bağımlılıklara karşı çocukların becerileri-nin geliştirilmesi. Aile ve kadın yönünden bu konuyu irdele-mek istersek bu durumu nasıl yorumlarsınız?Bu konu üzerine “Duygu Kontrolü İle Kişisel Başarı” kitabını yazmıştım. Burada önemli olan nokta; çocuk-larınızın hobisi olmazsa fobisi olur. Ve maalesef aileler çocuklarına spor yapmayı, kitap okumayı hobi olarak gösteriyorlar. Bunlar hobi değildir. Namaz kılmak, ki-tap okumak, spor yapmak bunların hiç biri hobi değil-

dir; vazifedir, hayat biçimidir. Hobi el becerilerini ge-liştirmektir. Beste yapmak, enstrüman çalmak, resim yapmak, fotoğraf çekmek bir hobidir. Bizim bir kim-lik, ruhsal boyutumuz var. Bu dünyaya imtihan için geldik. Hangi aileye mensup olduğumuz, kim olduğu-muzu kimliğimiz belirler. Ama bunun dışında değer, inanç boyutları da vardır. Daha anne karnında bu bo-yutu gelişmeye başlar. Daha sonra aile çocuğu bu de-ğer ve inançlar üzerinde yetiştirdiği vakit çocuğun da

yetenekleri gelişmeye başlar. Ör-neğin; çocuk ailede namaz kılan, kitap okuyan birini gördüğü va-kit kendi içerisinde de bu olaya ısınmaya başlıyor. Sevgi ve say-gı da bunun gibi. Sen çocuğunu seversen, çocuğa saygıyı öğretir-sen aynı karşılığı çocuktan alır-sın. Baba eğer her akşam evde içki içiyorsa, aile içerisinde kü-fürlü konuşmalar varsa o zaman o çocuktan saygı bekleyemez-sin. Ve aynı durumlar çocukta da oluşabilir. Aynı şekilde sosyal medya eğitimi. Çocuğa sınırsız interneti sunduğun vakit, şayet kontrol etmezsen çocuğu aslın-da büyük bir tehlikeye salmış oluyorsun. Aynı şey televizyon için de geçerli. Ve arkadaş çev-resi. Bülbülle dolaşan güle gider, kargayla dolaşan çöplüğe misali çocuklarımızın çevresini de bil-memiz gerekiyor. Çok iyi bir kötü olmak için de, çok iyi bir iyi olmak için de zeki ol-mak lazım.Her zaman söylüyorum; çok iyi

bir kötü olmak için de, çok iyi bir iyi olmak için de ye-tenekli, akıllı, zeki olmak lazım. Şunu kimse unutma-sın; “Cenab-ı Allah insanı sıfır korku, sıfır cesaret ve sıfır bilgiyle yaratıyor; ama bunun yanında insana ful iman, ful vicdan ve şefkat veriyor. İnsanın fıtratın-da Allah’a inanmak, iman etmek vardır. Bu insanların yapmış olduğu kargaşalar fıtrata aykırı, bunlar ruhun ve nefsin isyanı. Hâlbuki ateistler de ‘haşa Allah’ yok derken bile ona fıtratı diyor ki; hayır Allah var, kişi za-

Gündemi bilmeyen, yönlendirmelerle yanlış olan bilgilere sahip olan gençler var. Hemen güdülenebiliyorlar, ideolojik ör-gütler tarafından hop diye yutuluyorlar. “

Oğluma tek dayat-ma yaptığım konu namazdır. Bu da benim İslami ola-rak vazifemdir.

51

Page 53: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

i

ten ona çıldırıyor. Bir ses ona içinden sürekli Allah var, Allah var diyor ve bu sefer nefis ve ruh azap görüyor, beden görmüyor? Neden? Beden bir çöplükten iba-ret oluyor öldükten sonra. Cesedi toprağa niye Cenab-ı Allah koy diyor. Millet rahatsız olmasın diye. Yok-sa onu uçurmasını da bilirdi. Ruhu sual ediyor azap veya sefasını sürecekse. Sloganımıza geldi konu; akıl fen ilimleriyle, vicdan din ilimleriyle ilerler. Doğuştan iman yüklenmiş bize, yani ful iman. Fen ilimleri de öğ-renmeye başladıktan sonra gelişecek. Bizim buradaki görevimiz bunu dengelemek. Ailelere düşen görev ço-cuklarını ilkokula kadar mutlaka görsel olarak da eğit-mek. Ben açık biriyim, beş vakit namazımdayım, al-kol hiç kullanmadım ama kullanılan ortamlarda bu-lunmak zorunda kaldım işim gereği. Çok da ısrar edil-di içki içmem için. Ama hiç kabul etmedim. Sordukları zaman da söylüyorum; bir, içki haram, ailemden böy-le öğrendim; iki, içkili ortamlarda içkinin neden haram olduğunu daha iyi görebildiğim için. Bizim herkesin hayatına karşı saygımız var, içen de bizim kardeşimiz, içmeyen de bizim kardeşimiz. Katıldığım programlar-da söylüyorum; Yeşilay Başkanı olmak zor iş. Bu ülke-de alkol kullanımı bu kadar fazlayken ve her sorunda Yeşilay Başkanı’na top atılırken bu ülkede başkan ol-mak zor. Hele bir de önlem alınmıyorsa. Ama bu sorun

alkol yasası düzenlemesiyle kısmen aşıldı diye düşün-mekteyim. Düzenlemeyi yasak olarak algılıyorlar. As-lında alkol düzenlemeleri ilk serbest olduğu vakit yapı-lacaktı. Ama o zamanki hükümetin tutumu bunun bu şekilde olmasını mümkün kılmadı. Ben burada savunma noktasındayım, vicdanen olaya bakarım. Bana göre bir mabedin yanında, bir kilisenin yanında bile birahane olmaması lazım. Bu neye benzer biliyor musunuz? İneğe tapan bir Hintlinin yanında senin inek etini yemen gibi bir şey. Bugün tüm kuruye-mişçiler sigara, alkol bayisi. Bu kuruyemişçiye çocuk-lar gidiyor. Aileler de bilinçsiz; çocuklarını alkol alma-ya gönderiyorlar. Çocukların olduğu yere alkol marka-sının bir ürününü koyuyorlar. Bu şekilde sürekli o ürü-nü gören bir çocukla, bunlardan uzak tutulmuş bir ço-cuk arasında ABD’de yapılan bir araştırmaya göre bir maddeye bağımlılık oranı yüzde on dört çıkmış. Saat 22.00’dan sonra alkol satışı artık yasak. Buna da kar-şı çıkıyorlar. Belki bir adam karısıyla kavga etti, sinir-leri bozuk, çıktı dışarı, orada bir bayi gördü, alkol aldı, sonra gitti karısını dövdü ya da öldürdü. Bunlar hep olabilecek şeyler. Akşam fırınlarının kapalı olduğunu biliyorsun, bu sebeple gündüz ekmeğini alıyorsun. Fı-rının kapalı olmasına kimsenin bir şey dediği yok. Al-kol ekmekten daha mı önemli, gece satışının yasak ol-51

Page 54: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

masına bu kadar karşı çıkıyorsun? O zaman nöbetçi fırınlar da olsun. Bugün ülkeye baktığında şiddet, te-cavüz olaylarında, trafik kazalarında toplumsal bütün kötülüklerin temelinde mutlaka alkolü buluyorsunuz. Gündemdeki olayları çarpıtarak aktaran bir medyaya sahi-biz. Bunun yanı sıra ünlü ve yazarların da dini ve milli ina-nışlara karşı söyledikleri söylemler mevcut. Medyada yer alan isimlerin bu tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?Medyadaki çoğu isim çok hadsiz konuşuyor. Örneğin; haşa Allah Müslüman mı diye soruyor Ruhat Men-gi. Bunu söyleyen edepsizlik yapar. Programlar-da da söylüyorum; bu kişilerin derdi Allah ile. Bu ülkenin çoğunluğu Müslüman ama Müs-lüman halkın hassasiyetlerine hassasiyet gösterilmiyor. Bir inanç zafiyeti var. Elham-dülillah Müslümanız, kalbimiz temiz diyo-ruz. Tamam, ama ibadet yok, o yok, bu yok. Böyle bir din yok! Vakit namazlarının ri-yası yoktur. Özellikle tebliğ etmek la-zım, o yüzen ezanlar var. Bu konuda Cem Mansur çok gü-zel söylemişti; hiçbir zaman dini bilgiye sahip olma-yı elitlik sanan sanatçı-lardan olmadım. Ma-alesef sanatçılar çok bilgilidirler anlayışı var insanlarda. Peki o anlayış ne-reden geliyor?Batılılaşma ve modernizmin getirisi bunlar. Bu son olay-larda aslında sanatçıları şöy-le ayırdım: Bir, halkın kendisini sanatçı yapanlar, bir de kendi kendi-ne sanatçı olup ken-dini halktan üstün görenler. Halkın ken-disini bir yere taşıdığı-nı özümsemiş, idrakine var-

mış sanatçılarla, bir de üç beş dizide oynamış, kendi-ni sanatçı görüp, halktan üstün görenler arasında ger-çek sanatçı farkı ve kimliği vardır. Namaz kılıyorum ama bunu bir ortamda söylediğimde ‘ayy sen de yo-bazmışsın’ diyorlar. Hemen bu etiketi yapıştırıyorlar. Mesela ben başörtülü bir kadını mecliste görmek isti-yorum diyorum, yobaz diyorlar. Niye canım? Ben açık konuşabiliyorsam, o da kapalı konuşabilir. Yobazlığı

İslam’a yapıştırmışlar. Hâlbuki bir Müslüman’ın referansı diğer bir Müslüman değildir. Bir

Müslüman’ın referansı Kur’an ve Pey-gamber Efendimiz (sav)’dir.

Muhafazakar Burjuva ve Muhafaza-kar Çapkınlar… Kitaplarınız içerisin-de oldukça dikkat çekiyor bu eserleri-niz. Nedir bu kitapları size yazdırma-ya iten sebep?

Aslında şu anda baktığımda ben on sene öncesinden günümüz-

deki muhafazakâr kesim-de meydana gelen değişi-

mi yazmışım. Muhafa-zakar Çapkınlar kita-bında muhafazakar ke-simin çapkın erkekle-rinin çapkınlık nede-nini, yapmış olduk-ları yanlış evlilik-leri, yaşam tarzla-rınıve cinsel ya-şamlarında-ki tatminsizlik-lerini anlattım. Aynı zamanda eşini sadece eve para getiren bi-rey olarak gören kadınları da eleş-

tirdim. Bu kitap ayrıca Türkiye’de

muhafazakâr kadın-erkek ilişkilerine de

farklı bir boyut getire-cek nitelikte. Muhafazakâr Burjuva-

da ise, muhafazakâr kesi-

Çocuklarınıza sadece dünya ilmini, ni-metlerini vererek ancak bir canavar oluşturursunuz. Mutlaka çocukların

imanlarını da beslemeniz lazım. “

53

Page 55: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

min parayla tanışması bireysel yaşamlarında, ken-dine has bir burjuvalık oluşturmalarına neden oldu-ğu için, siyasi ve düşünsel mekanizmalarında da ken-dine has bir burjuvalık anlayışı ortaya çıktı. Bu kitap-ta da, bir yandan muhafazakâr yaşam tarzındaki değişimin nedenlerini incelerken, diğer taraftan değişimin inancı ve inandığı gibi yaşama ilkesi-nin nasıl tahrip edildiğinin fotoğrafını çektim.

Gerçek öğrenme uygulama ile başlar.

Çok iyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum. Bir-çok ülkede bulundum. Doğayı, insanları, çevreyi çok iyi yorumlayabiliyorum. Öngörülerim de çıkıyor. Ne-den? Çünkü hayatın içinden geldim. Sadece İstanbul değil, Türkiye’nin birçok yerinde paneller düzenle-dim. Gittiğim her yerde oradaki insanların diliyle ko-nuştum, onlarla empati yaptım. Zaten samimiyeti se-viyorum, evde nasıl konuşuyorsam sizinle de öyle konuşuyorum. O yüzden insanlar beni seviyor. İnsan incelemeyi seviyorum. Araştırma yapıyorum. İş ha-yatında da uyanık olmak gerekiyor. Burcum İkizler, dolayısıyla çok hareketli ve hiperaktifim. Az uyurum. Okuduğum kitaplarla ve kendi hayatımda yapmış ol-duğum hataları görerek tecrübe kazandım. Şunu kimse unutmasın; gerçek öğrenme uygulama ile baş-lar. İstediğin kadar kitap oku, okuduklarını uygula-mıyorsan ve topluma da bunu sosyal ve kültürel ola-rak geri veremiyorsan okudukların hiçbir işe yara-maz. Bilgilerimizin de zekâtını ve sadakasını verme-miz lazım. Hapishanelerdeki eğitimleri ücretsiz ver-dim, bir de sponsor bulup oradaki çocuklar için kitap aldırttım. Yeşilay için de böyle bir semineri gönülden yaparım. Kendi yaptığım işte iyi olmaya gayret edi-yorum. Ama akademik kariyerimiz olmadığı için bazı kişiler beni buradan vurmaya çalışıyor, zaten genelde zihniyet böyle. Çok zengin değilim ama çok varlıklı-

yım. Çok güzel dostluklarım var ve Allah’tan her za-man her şeyin hayırlısını istedim.

Zaferlerin en büyüğü kendini yenmektir. İnsan hep kendini yenmeyi temel almalıdır; zaten ken-dinizi yendikçe büyürsünüz. İnançlı olacaksınız, günahkâr olabiliriz ama önemli olan günahlarımızın farkına varmak. Hata mutlaka yapılır. Çok zengin bir adama sormuşlar; bugünkü servetinizi neye borçlu-sunuz diye. Adam “başarılarıma” demiş. Bu başarı-larınız nedir diye sormuşlar. “Tecrübelerim” demiş. “Bu tecrübeleriniz nedir” diye sormuşlar. “Hatala-rım” demiş. Burada yapılması gereken bir insanı ilk yaptığı hatadan dolayı sorgulamamak. Bırakın onu ders edinsin. Ama bir insan aynı hatayı sürekli yapı-yorsa işte orada bir yanlışlık var demektir. Dediğim gibi inançlarına, değerlilerine sahip çıkıp mutlaka ilimle birlikte, akıl ve kalp ile Allah’ı bulmak gerekir. Aradaki o mesafeyi, yolu, dengeyi çok güzel inşa et-mek lazım. Neticede en değerli varlıklarımız çocuk-larımız, çocuklarımızı çok seviyoruz ama çocukla-rımızı kötülüklerin içine zorla, isteyerek gönderiyo-ruz. Ben çocukları gördüğüm zaman hep diyorum ki “ Allah’ım keşke elimde sihirli bir değnek olsa da on-ları böyle düzeltsem”. Bizim çocuklarımız güzel ko-nuşmayı, güzel yaşamayı, bilgisini ve ilmini güzel bir şekilde ortaya koymayı hak ediyor. Herkese saygımız sonsuz. Herkes herkese saygı göstersin. Benim de-mokrasi anlayışım bu. Hayatı kazanmak için ne yap-mamız gerekir biliyor musun? Bazen büyük zafer-leri kazanmak için küçük yenilgilere ‘eyvallah’ de-memiz lazım. Onları hazmetmemiz lazım. Haya-tın kendisi çok büyük bir savaştır, büyük savaşları kazanmak için -iletişimde bu çok önemlidir-bazen küçük savaşları hazmedeceksin. Ama bu işin za-manını kollamak gerekir. Okunulan kitaplar, doğru stratejiler sayesinde o noktayı yakalarsın. 53

Page 56: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

kültür TANITIM

ISPARTATÜRKİYE’NİN GÜL BAHÇESİ

Page 57: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Isparta, Akdeniz Bölgesinde, Antalya’nın kuze-yinde yer alır. Teke yöresinin eski bir şehridir ve göller bölgesi diye anılan coğrafyanın merkezidir.

Isparta, milattan önce Pisidia olarak bilinen bölge üzeri-ne kurulmuştur. Isparta’da Lidyalılar, Frigyalılar, Persler, Helenler Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Hamitoğulları Beyliği ve Osmanlılar hüküm sürmüştür. 1204 III. Kılıças-lan döneminde ise Türklerin eline geçmiştir.

Isparta’nın adının nereden geldiği konusunda çeşit-li rivayetler vardır. Isparta’nın tarihte en çok bilinen ismi “Baris” dir. Bu isim Hititler tarafından verilmiştir. “Bere-ket” anlamına gelmektedir. Kent Romalılar idaresine ge-çince “Sbarita” adını almıştır. Cumhuriyet öncesinde, Os-manlılar döneminde Konya vilayetine bağlı “Hamidabat” adında bir livalık iken 1923 yılında müstakil il olmuştur 1926 yılında ise “Isparta” adını almıştır.

Isparta, Türkiye’nin gül bahçesi durumundadır. Gül ye-tiştiriciliği ve gül yağı üretimi yapılmaktadır. Dünya gül yağı üretiminin %60’nı Isparta karşılamaktadır. Gül suyu ve gül yağına dayalı parfümden kreme, lokumdan reçele otuzdan fazla ürün yapılmaktadır. Son yıllarda gelişen turizm sektö-rü ile birlikte gül ürünleri Isparta’ya önemli ölçüde gelir ge-tirmektedir. Isparta gülün yanında halısı ile tanınan bir şe-hirdir. Ancak makine halılarının çıkmasıyla halıcılık sek-törü eski önemini kaybetmiştir. Eğindir ve Gelendost ilçe-lerinde elma üretimi yapılmaktadır. Türkiye’nin elma ihti-yacının %20 sini Isparta karşılamaktadır. Uluborlu ilçesin-de ise kiraz üretimi yapılmaktadır.

Isparta; bitkileri ormanları, gölleri, göletleri, milli park-ları, mesirelik yerleri ve tabiat güzellikleriyle in-sanların gönüllerinde taht kurmuş bir şehirdir. Eğirdir gölü, Kovada gölü ve Gölcük Kra-ter gölü önemli gölleridir, Eğirdir, Gök-lere milli parkı, yazılı Kanyon milli par-kı ile Şarkîkaraağaç ilçesi Kızıldağ mil-li parkı görülmeye değer güzelliklerin-dendir. İl merkezinde bulunan Davraz Dağı ise kayak merkezi, kayak sporları açısından önemli bir yer haline gelmiştir.

Isparta’da önemli tarihi yerler

Selçuklu Türkleri göller bölgesine yerleştik-ten sonra, Hamidabad adını alan Isparta çevre-sinde; kültür ve medeniyet kurup bulundukları bölgeyi yaşanılır hale getirmişlerdir. Toplum ihtiyacını karşıla-yacak olan han, hamam, kervansaray, cami, mescit, kü-tüphane ve medrese gibi binalar yapmışlardır. Bu mi-mari yapılardan bazıları şunlardır:1-Mimar Sinan (Firdevs Paşa)Camii: Mimar Sinan Camii, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Isparta valisi Firdevs Paşa tarafından 1561 yılında yaptırıl-

mıştır. Şehir merkezi camilerinden biridir.2-Kutlubey (Ulu) Camii: Kutlubey (Ulu) Cami, Isparta’nın merkezde yer alan büyük camilerinden biridir. Adı-nı I.Murat döneminde yaşamış olan Osmanlı komu-tanlarından Kutlubey den almıştır. İl merkezindeki ca-milerin en eskisi ve büyük olanıdır.1429 yılında yapıl-mıştır.1899 yılında yıktırılmış, 1904 yılında ise yeniden yapılmıştır.1914’de meydana gelen depremde yıkılan camii 1922 yılında bugünkü haliyle yeniden yapılmıştır.3-İplikçi (Hacı Abdi) camii: Caminin bulunduğu yerde ip-lik pazarı kurulduğu için ;iplikçi cami denmiştir. Isparta-lı zenginlerden Abdi Ağa tarafından 1569 yılında yaptı-rılmıştır. 1725 yılında yıpranan çatısı onarılmıştır. 1782’de Sadrazam Halil Hamit Paşa tarafından onarılarak bugün-

kü haline getirildiğinden bu isimle de anılır.4-Kavaklı (Peygamber ) camii: Cami 1782 -83

yıllarında yapılmıştır. İçi çinilerle süslendiği için çinili cami de denilmiştir. Caminin bir

diğer özelliği de çatı ve tavanının ağaç-tan yapılmış olmasıdır. Cami ağaçtan yapıldığı için yıpranmıştır. Dolayısıyla da 1832, 1879, 1888, 1914 ve 1950 yılla-rında onarım görmüştür.5-Firdevs Bey Bedesteni: Kanuni Sul-

tan Süleyman döneminde Isparta Va-lisi Firdevs Bey tarafından 1561 yılında

yaptırılmıştır. Mimar Sinan camiine gelir sağlamak amacıyla yaptırılan çarşıdır. Gü-

nümüzde dahi çarşı olarak kullanılmaktadır.Şehir merkezinde, bu eserlerin dışında Dalboyunoğ-

lu Mehmet Bey tarafından 1683-1693 yılları arasında yapılan Dalboyunoğlu hamamı vardır. Ayrıca Isparta’yı süsleyen şehir merkezi çevresinde mahallerde koruma altına alınan eski Isparta evleri yer almaktadır. Bunların dışında şehir merkezinde 1750 yılında yapılan Aya Ba-niya ve 1857-1860 yıllarında yapılmış olan, Aya İshofya adında iki adet Ortodoks kilisesi bulunmaktadır.

HASAN ÖZGÜLEÇ YEŞILAY ISPARTA ŞUBE BAŞKANI

Page 58: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

SPOR AKLİ VE RUHİ BİR BECERİ

Page 59: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Taekwondo Nedir?Mantığın döğüş sanatı olarak tabir edebileceğimiz Taekwon-Do, kelime olarak el ve ayakla yapılan

vuruşların ilmi, felsefesi anlamına gelir. “Tae” Ayak vuruş-ları, “Kwon” el vuruşları “Do” ise bu dövüş sanatını tatbiki esnasındaki izlenilecek yolun ve dövüşün felsefesi degerle-rinin genel adıdır. Taekwon-do akli ve ruhi beceriye daya-nan, bedeni ve ruhi gelişmeyi sağlayan, her yaştaki insana hitap eden bir ahlak sporudur.Karakteristik özelliği ayak tekniklerinde ustalaşma ol-makla beraber; kilitler, fırlatmalar, yumruk ve açık el, diz-dirsek, sıçrayışlı ve sipinli tekme tekniklerini yüksek bir dinamik içerisinde kullanarak savunma ve vuruş yap-mayı öğreten, bunları yaparken zihni geliştirmeyi, kişinin kendini tanımasını amaçlayan bir sistemdir. Kore’de orta-ya çıkan Tae Kwon Do’nun geçmişi 2000 yıl eskiye daya-nır. Bu spordaki amaç ise; zihinsel, fiziksel gelişim ve kişi-sel savunmadır.TarihçeTae Kwon Do insanın kendini koruma ihtiyacından doğ-muş Kore kökenli bir savaş sanatıdır. Taekwondo, aynı za-manda Kore’nin milli sporu olup, bu ülkede doğmuş, ge-lişmiş ve zamanla dünyaya yayılmıştır. Geçmişi onüç asır öncelerine dayanmaktadır. Nitekim o çağlarda Kore’de ya-şayan insanlar doğaya, vahşi hayvanlara ve haydutlara karşı kendilerini savunmak için tamamiyle ayak teknikle-rini içeren bir savunma sistemi geliştirmişler ve buna “Ta-egyon” yani “Ayak Sistemi” adını vermişlerdir. Yine aynı çağlarda Kore’de uygulanmakta olan “Kwonpop” yani “Yumruk Metodu” olarak isimlendirilen sadece el teknikle-rini içeren bir sistem daha bulunmakta idi. Bu arada 600’lü yıllarda Kore Yarımadası üç krallığa bölünmüş ve bu kral-lıkların en küçüğü olan Silla Krallığının genç asilleri ve sa-vaşçıları kullandıkları çeşitli savaş silahlarının yanısı-ra yukarıdaki el ve ayak tekniklerini geliştirerek bir savaş aracı olarak kullanmak suretiyle silahsız savaş çalışmala-rına da önem verip kendilerini düşmanlara karşı daha güç-lü duruma getirmişlerdir. İşte bu insanlar el ve ayakla yap-tıkları savunma tekniklerini, zamanla sistemleştirerek adı-na Taek-Kyon demişlerdir. Böylece de Taekwondo’ nun ilk temelleri oluşmuştur. Taekwondo 20. Yüzyıla gelene ka-dar geçirmiş olduğu evrimler sonucunda bu günkü şekli-ne dönüşmüş, 1905 yılında da bir yarışma sporu olarak ka-bul edilmiştir. Nihayet 1966 yılında Uluslar arası Taekwon-do Federasyonu kurulmuştur. 179 Ülke bu Federasyona üye olup, bu gün Taekwondo milyonlarca insanın yaptığı bir spor dalı haline gelmiştir.Taekwondo Sporunun Faydaları

Daha enerjik bir organizma sağlar. Bedensel ve zihinsel yorgunluklara karşı direnci arttırır. Kilo almayı önler, vücut yağını düşürür.

SALIHA BÜŞRA SELMAN AHMET KAYNAR

AKLİ VE RUHİ BİR BECERİ

TAEK

WON

DO

Page 60: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Bedensen işlerde geç yorulmayı, erken dinlenme-yi sağlar.

İç salgı bezlerinin düzenli çalışmasını sağlar. Vücutta kılcal damar sayısını arttırır. Kalp volümü artar, kalbin pompaladığı kan miktarı

artar, kalbi besleyen kroner damarlar genişler. Sosyolojik Faydaları

Farklı toplumların insanarını kaynaştırır. Belli amaçlara ulaşmada eğitsel bir amaçtır. Grup çalışmaları ile fertler arasında karşılıklı işbirli-

gi ve dayanışmayı geliştirir. Fertlerin kurallara uymasını ve dürüst olma özel-

liklerini geliştirir. Fertler arasındaki sosyalleşme sürecini hızlandırır. Her yaş meslek ve cinsten insanın boş zamanını

değerlendirmesinde etkili bir araçtır. Kötü alışkanlıklardan uzak tutar, toplum dışı fertle-

ri topluma kazandırır. Psikolojik Faydaları

İradeyi kuvvetlendirir, zekayı geliştirir. Mücadele ve dayanma gücünü arttırır. Pozisyonlara ve süpriz gelişen durumlara

uyum sağlayabilme ve anında karar verebilme özelliklerini geliştirir. EğitimTaekwondonun başlıca özelliği çıplak el ve ayaklarla rakibe karşı geliştirilen savunma tek-niklerini içeren bir müsabaka sporu olmasıdır. Taekwondonun tüm hareketleri bu sporun düş-mana karşı savunma amacıyla geliştirildiğin-den bu güne kadar savunma ruhunun egemen olduğu bir temel üzerine kurulmuştur. Vücut-larının tüm organları ile kendilerini savunmak için tekniklerle eğitilmiş olan taekwondocula-rın yanlız fiziksel güçleri değil, daha da önemli-si kendilerine olan güvenleri, herkese karşı say-gılı olmaları ve disiplinleri daha çok ön pla-na çıkar. Taekwondocu için bütün vucut bir sa-vunma silahıdır. Saldırganları elleri yumrukla-rı ayakları veya diğer organları vasıtasıyla ko-laylıkla tesirsiz hale getirme yeteneklerine sa-hiptirler. Yeni başlıyan bir öğrenciye doğal ola-rak egsersizler ve disiplin ortamı zor gelebi-lir. Ancak sıkı ve disiplinli bir çalışma ile sonu-ca yaklaşılır.

Taekwondo çalışmaları birkaç kısımdan oluşur:

1. Poomse 2. Hyank:Temel teknik kuralları, kültür fizik, te-mel teknik çalışması,ellik çalışması, ikili çalış-ma 3. Müsabaka 4. Kırış: Çalışmaya başamadan öğrenci salona ve hocasına selam verir. Salonda sessizlik, siga-ra içmemek, salonda uygun kıyafetlerle dolaş- 59

KUŞAK ANLAMLARIBEYAZ KUŞAK: Toprağa ekilen tohuma benzetilirSARI KUŞAK: Topraktan henüz çıkmış filiz gibidir.YEŞIL KUŞAK: Bir yaprağa benzer MAVI KUŞAK: Dala benzetilirKIRMIZI KUŞAK: ÇiçektirSIYAH KUŞAK: Yeni ürün (yeni tohum)’dür.

Page 61: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

mak, selamlama gibi kurallar geçerlidir.Taekwando’da teknikler birkaç prensibe da-yanır:1. Her hareket, bilimsel formülleri ve kinetik ener-ji prensipleri kullanılarak maksimum güce ulasmak amacıyla yapılmalıdır. 2. Hareketlerin arkasındaki prensipler o derece açık olmalıdır ki, Tae Kwon Do ile ilgilenmeyen insanlar bile, doğru ve yanlış tekniği ayırt edebilmelidir. 3. En etkili atağı ve defansı ortaya çıkarabilmek için mesafe ve açılar doğru belirlenmelidir. 4. Her hareketin amaı ve metodu doğru olarak ög-renilmelidir.5. Yorgunlugu azaltmak ve doğru hıza ulaşmak için doğru nefes teknikleri kullanılmalı.6. Her atak vücuttaki vital noktalara yapılabilecek şekilde düzenlenmeli ve her atağa karşı savunma yapılabilmelidir7. Her hareket uyumlu ve ritmik olmali, estetik ola-rak da güzel görünmelidir8. Poomse ve Hyonglardaki her hareket kişinin ruh-sal karakterini yansıtmalıdır.Sıkça Sorulan Sorular?Bilinmesi gereken temel teknik kelimeler nelerdir? Çiriği: El vuruşu, Çaği : Ayak vuruşu, Çiği: Da-

iresel vuruş, Gıtki : Ayak yürüyüşü, Ap: Ön, Yop:yan, Düğ:Arka, Çumog:Yumruk, Maki:Blok, Sonal: El bıçak, Sabom:Hoca, Göğsa:Yardımcı hoca,Quki:Bayrak, Keyngye (könye) Selam, Dobok:Taekwon-do elbisesi, Soğİ:Ayak duruşu, Sü-veryon (koç-Antrenör) Kihap nedir? Neden yapılması gerekir?Kihap iç gücü arttırmak için gücü bir yerde (Dan Jöne) toplayarak içten dışarıya ses ile aktarılmasıdır. Hem iç gücü toplamak, hem de konsantre hem de o işe verdiğimiz önemi göstermek için yapılır. Taekwon-do da sadece el mi? Sadece ayak mı? Yoksa her ikiside mi kullanılır?TaeKwon-do da her ikisi de kullanılır. Ama ayak daha ağırlıklıdır. Oranlama yapacak olursak; yani yüzde olarak El: %30, Ayak:%70 şeklindedir.Teknik Kullanımı olarak düşü-nürsek %70 kontra ataK, %30 Kombine şek-lindedir. Elbise (Dobak) neden beyazdır?Beyaz barışı temsil ettiği gibi saflığı ve temiz-liği de ifade eder. Bu spor için kaç yaş gerekir? Bu sporu 7’den 70’ e herkes yapabilir. Başla-mak için yedi yaşını doldurmak gerekir. 59

Page 62: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Çengelköy Mah. Meserret Sok. No:20 34680 Üsküdar / İstanbul

Telefon: +90 216 557 80 35Faks: +90 216 557 80 36

E-posta: [email protected]

SekanS yapım-organİzaSyon

feStİvaller

görüntü, SeS ve ışık ekİpmanları

kurulumları kİralanmaSı

eğİtİm ve kongreler

açılış ve toplantılar

özel projeler

Page 63: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Çengelköy Mah. Meserret Sok. No:20 34680 Üsküdar / İstanbul

Telefon: +90 216 557 80 35Faks: +90 216 557 80 36

E-posta: [email protected]

SekanS yapım-organİzaSyon

feStİvaller

görüntü, SeS ve ışık ekİpmanları

kurulumları kİralanmaSı

eğİtİm ve kongreler

açılış ve toplantılar

özel projeler

Page 64: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Içkinin Göze Tesiri

Zehirlerin alası olan içkinin vücud-ı insanide yaptığı mazarrat ve haraptan gözler de kurtu-lamıyor. Bir ayyaşın yüzüne bakıldığı zaman

ilk göze çarpan şey şüphe yok ki gayr-i tabii olan gözle-ridir. Hatta bu hal, zehri zıkkımlandıktan bir hayli za-man sonra da nazarı dikkati celb eder. Bir bedmestin süzgün ve yarı mefluç gözlerini, mahmurluk devresin-deki bir ayyaşında şiş kapaklarını ve kanlı çapaklı göz-lerini anlamakta hiç kimse güçlük çekmez. Umumiyet-le içki, gözün her bir kısmına az çok icray-ı tesir eder.

Sarhoşların kapak şişmesi ve gözlerin kızarıp su-lanma ve çapaklanması umur-ı adiyedendir. Keza içki yüzünden gözden şaşılıklar ve binnetice eşyayı çift görmek keyfiyeti çok defa vakidir. Bebeklerin hal-i ta-biiden fazla büyüyüp küçülmelerine de tesadüf edil-miştir. Sarhoşların bilhassa (hezeyan-ı mürtaiş) deni-len had zehirlenme esnasında gözlerine birçok gayr-ı tabii şeyler görünür. Mesela kimi duvarda örümcek gezdiğini, kim yerde farelerin cirid uyandığını, bazıları da karşılarındaki insanların başka bir kalıp kıyafetine girdiklerini görürler. Hatta bir kısmı üzerlerinde bö-cekler geziyor zannıyla elleriyle üst başlarını temizler-ler. Lisan-ı tıpta bu hallere biz (hurafat-ı basariye) di-yoruz ki hakikat halde içilen zehrin tesiriyle husule ge-len bir nev-i dalalet rüyetinden başka bir şey değildir.

İçkinin gözde yaptığı en berbat mazarratı en son-raya saklıyorum: Malumdur ki her zehir gibi içki de en çok asaba savlet eder. Göz siniri, gözün fiil-i rüyetiyle alakadar ve en nazik kısmıdır. İşte bu sinir içki yüzün-den çok defa iltihaplanır, insanı tamamen kör eder. Bu hastalık (kuul-i iltihab-i asab-ı basari) en çok erkekler-de ve bilhassa içkiyi uzun zaman kullananlarda (yani bezm-i akşamcılarda) görülür. Başlangıçta hasta rüye-tinin gittikçe azaldığını hisseder. Bilhassa ince işlerde ve okuma yazmada müşkilat çekmeye başlar. Ağrısı sı-zısı yoktur. Bu zamanda hastanın gözleri muayene edi-lirse hiçbir şey görülmez.

Bir müddet sonra kırmızı ve yeşil gibi renkleri de adamakıllı fark edemez olur. Bu hal gitgide artar ve birkaç aydan bir iki seneye kadar tam körlükle niha-yet bulur. Bu hastalığın şayan-ı dikkat olan ciheti biraz evvel dediğim gibi başlangıcında gözde marazi hiçbir tagayyüre rast gelinememesidir. Buna sebep de has-

talığın göz sinirinin arkadaki görünmeyen kısmından başlamasıdır. Bununla beraber çok geçmeden iltihap öne (yani göze) doğru inerek kendini gösterir. İşte mü-tehassısın eline vasıl olamayan böyle birçok vakalar mebdeinde teşhis edilemediği için hali üzere terk edilir ki böyle hastalar tabiatıyla kör olur gider.

Bu hastalığı tevkif veya kati surette iyi edecek hiç-bir ilaç da yoktur. Yegane çare hastalık başlar başlamaz içkiyi tamamen ve ebediyyen terk etmelidir. Ancak bu suretle bir dereceye kadar iyi olmak ümidi vardır.

Halbuki hastalıktan görünmek, hasta olup da te-davi olmaktan daha mühim ve daha doğru ve lüzumlu olduğu için insanı böyle nur-ı basardan mahrum eden bir hastalığa karşı görünmek ve sakınmak bir zaruret halini alır. Bu ise ancak ve ancak vücudumuza içki gibi zehri nak ve katil maddeleri sokmamakla olur.

3 Mart 1341 (1925) Göz Tabibi Doktor Nuri Fehmi

Çocukta Aklın Hıfzıssıhhası

Memleketimizde vefayat-ı etfalin ehemmiyetli bir de-recede olduğu son zamanlarda nazarıdikkati celp et-meye başladı. Kıymettar ve salahiyettar tabiplerimiz bu hususta konferanslar ve makaleler neşriyle

Meselenin ehemmiyetini alakadar makamatın nazar-ı ıttılaına vaz’ ettiler. Bu ilmi cereyanlar bitta-bi idari hareketleri davet edecek ve binnetice çocu-ğun sıhhatinin teminine gayret edilecek ve bizi ted-hiş eden vefayat-ı etfal rakamları her halde azalacak, fakat çocuğun melekat-ı zekaiyesinin hıfzıssıhha-sı hakkında acaba bir şey düşünülüyor mu? Bostonlu Doktor Tom bakın ne diyor: “Tababat-ı ruhiyye vaki tababatte mühim bir mevki işgal etmelidir. Mektepli çocuğun sıkletine, boyuna, dişlerinin ve bademcikle-rinin haline ve sınıfında işgal eylediği mevkiye neza-ret etmekle iktifa etmemelidir. Çocuğun ne düşündü-ğünü ve ne hissettiğini öğrenmeye çalışalım.” Çocu-ğun terbiyesi, doğmasıyla beraber başlar. Henüz do-ğan çocukta birçok ihtisasat mevcuttur. Ziya gözleri-ni kamaştırır. Kulakları sesleri ahz eder. Derece-i ha-raretin tahavvvülatını çocuk hisseder. Azasını hare-ket ettirdiği zaman adalatının tekallusatı ve mafsalla-rının hareketi çocukta birçok ihtisasat tevlit eder.

Ç E V İ R İ A R I F Ç I F Ç I

Hilal-i Ahdar62

Page 65: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi
Page 66: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

Bilginin, deyim yerindey-se, görme ya da işitmeden çok koklamaya özgü bir ni-teliği vardır; kokular da, bil-gi gibi, yok edilemez; yalnızca daha güçlü kokularla bastırı-larak ‘duyulmaması’ sağlanır. Zygmunt Bauman

Şair, bir çocuğun hayal gü-cüne ve ruhsal yapısına sa-hip bir insandır. Hangi dünya görüşünü savunursa savun-sun, dünyadan edindiği izle-nim dolaysızdır; yani, sanatçı dünyayı “tanımlamaz”, dünya onundur. Andrey Tarkovsky

Efendilerin değiştirdiği mas-kelerdeki suretler bizimkine benziyor diye sahnede bize de rol ihsan edilmesine razı ka-lıp kalmayacağımız sorusu hayatiyet kazanıyor.

Hayal, ipleri elden kaçırmak-tır. Oysa öyle bir dünyada ya-şıyoruz ki, o ipin ucu eliniz-den bir kaçtı mı, hemen bir başkasının eline geçiveriyor. Ondan sonra siz hayal edi-yorsunuz, ama bir başkası yaşıyor. İsmet Özel

Bir insanın aynada kendini güzel veya çirkin görmesin-den çok daha önemlisi, orada kendisine rastlayıp rastlaya-mamasıdır... Buket Uzuner

ALINTILAR64

Page 67: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi
Page 68: Yeşilay Dergisi-Temmuz-2013-954.Sayı-Bağımlılıklarla Mücadelede Çocuk Becerilerinin Geliştirilmesi