ziya selçuk, prof. dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla...

28
1

Upload: phungtu

Post on 08-Aug-2019

216 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

1

Page 2: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

2

Ziya Selçuk, Prof. Dr.Ankara Üniversitesi’nde Psikolojik Hizmetler alanında li-

sans ve yüksek lisans, Hacettepe Üniversitesi’nde ise Psiko-lojik Danışma ve Rehberlik konusunda doktora derecelerini almıştır.

İlk, orta, lise ve yükseköğretim düzeyinde çok sayıda ku-rumun kuruluşunu gerçekleştiren Prof. Dr. Selçuk dünya okul sistemleri üzerinde uzmanlaşmıştır. Anne-baba okullarında on binlerce ebeveynin eğitim çalışmalarını yürütmüştür. Yine on binlerce öğretmenle yüz yüze etkileşimli etkinlikler ger-çekleştirmiştir.

Yükseköğretim kurumlarında uzun yıllar yöneticilik yapan Prof. Dr. Selçuk, 2003-2006 yılları arasında Talim Terbiye Ku-rulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Görev yaptığı dönem-de Milli Eğitim Sistemi’nde dönüşüm sayılabilecek pek çok değişimin altına ekip arkadaşlarıyla birlikte imza atmıştır.

Rehberlik, davranış gözlemi, iletişim, gelişim, öğrenme ve mizaç konularında çok sayıda kitabı ve yüzlerce makalesi bu-lunmaktadır.

Diğer yandan, 2002-2003 Eğitim Öğretim Yılı’nda Maya Okulları’nın kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Bu süreçte, sade-ce Maya Okulları’nda olan mevcut onlarca uygulamayı eğitim dünyasına kazandırmıştır. Özgün bir yaşam projesi olan Ma-ya’daki hizmetlerine yoğun bir şekilde devam eden Prof. Dr. Selçuk eğitim sistemine yönelik makro-mikro faaliyetlerini sürdürmektedir.

Yaklaşık 20 yıl Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Ziya Selçuk, halen kuruluşunda katkı sağladığı TED Üniversi-tesi’nde Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcılığı görevini yürüt-mektedir.

Page 3: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

3

SIRSÖZBu kitapçığın henüz kurulmamış olan “Anne Babaları Koruma Cemiyeti” (ABKC)

tarafından bastırılmasını arzu ederdim. Şimdilik Maya Okulları olarak böyle bir girişimi desteklemekle yetiniyoruz; çünkü anne - babaları çocukların dayanılmaz egemenliği konusunda uyarma zamanının çoktan geldiğini düşünüyoruz. Nitekim onlar da insan evladı.

30 yıla yakın bir süredir çocuklar ve anne - babalarla birlikte hayatın ve psikolo-jinin koridorlarında dönme dolap oynuyoruz. Meslek hayatımın hiçbir dönemin-de ebeveynlerin bu derece mağdur olduğu bir zaman dilimini hatırlamıyorum. Çocuklar, aile içerisindeki büyükanne ve babalar dahil herkesin mantığının nasıl çalıştığını, kime neyin nasıl yaptırılacağını, kimin kime denetlettirileceğini ezbere biliyorlar. Ailedeki tüm bireyler için yazılı olmayan kullanma kılavuzları var çocuk-ların. Gariban büyükler psikologlardan destek alarak çocuğu yönetmekle ilgili bir-çok taktik öğrenseler dahi; çocuk, oyunun kuralını hemen değiştirebiliyor. Hatta hipnoz altındaki anne ve babalar, bu hipnozun tesiriyle “Kendimizi çocuğumuza adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm-leler dahi kurabiliyorlar.

Diğer yandan sadece çocuklar değil mevcut koşullar da anne-babaya birçok dayatmada bulunuyor. “Sistem böyle.” denilip ailelerin üzerinde baskılar kurul-dukça onlar da çocuklar üzerinde çaresizce baskı kurmaya çalışıyor. Doğrudan veya dolaylı baskı gören çocuklar ise kendi savunma hatlarını kuruyorlar. Yani çocuklar için de zor bir dönemden geçiyoruz.

Bu kitapçık günümüzün kafası karışık anne - babalarına gönüllü ve mütevazı bir katkı çabasıdır. Mizahi olarak açıklamaya çalıştığım bu durumun, çok daha ağır/vahim bir tablo olduğu açık; ama bunu yazmayacağım...

Hep birlikte el ele verirsek sistem düşüncesi (system thinking), oyun teorisi (game theory) ve büyük veri (big data) yöntemlerini kullanarak çocukların kul-landığı taktiklere bir ölçüde karşı koyabiliriz düşüncesindeyim; çünkü tahmini-mizden daha zeki ve sevimliler. Onların düzeyine çıkmamız lazım.

Ziya Selçuk, Prof. Dr.Maya Okulları Kurucusu

Page 4: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

4

Page 5: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

5

GERÇEK, ALGILADIKLARIMIZ OLMAYABİLİR.FOTOĞRAFTA KAÇ TOP VAR ?

İnsan zihni kolaylıkla yönlenebiliyor farkında olmadan.“Fotoğrafta kaç top var?” diyerek zihni belirli bir yöne doğrultmak mümkün.Adamın altı parmaklı olduğunu fark ettiniz mi?

Karıncaya sormuşlar: Hangi hayvanlar vahşidir? Hangileri değildir?Cevap: Aslan, kaplan ve ayı son derece sakin ve kendi halinde arkadaşlardır;ancak kaz, piliç ve ördek en vahşi hayvanlardır.

NEREDEN BAKTIĞIMIZA BAĞLI

Page 6: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

6

ELMAÇEKİRDEĞİNDENKİVİ ÜRETMEKMÜMKÜN MÜ?

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Çocuklar parmak izi kadar farklı ol-duğu halde, aileler her çocuktan “aynı” şeyi bekliyor. Konuşurken çocuğunun yeteneklerine saygı duyduklarını ifade eden ebeveynler, sıklıkla “ama” diye-rek devam ederler. Anne-babalar ço-cuklarının nitelikleri ne olursa olsun en iyi liseleri ve üniversiteleri kazan-malarını istiyorlar. Bunun için her türlü desteği de sağlıyorlar. “Parasıyla değil mi? Her türlü hocayı, psikoloğu tutar kazandırırım.” türünden cümleler çok yaygın. Sonuçta kendisinden beklenen ideal benlik tasarımıyla, çocuğun ger-çek benliği ve yeteneği/nitelikleri ara-sındaki fark arttıkça çocuğun patolojisi de artıyor. Bu sefer çocuğu eski haline getirmek için psikologlar tutuluyor ve maalesef sınav kazanmak için çocuk kaybediliyor. Aslında yaşanan tüm bu çatışmanın tek nedeni çocuğun potan-siyel doğasına saygı göstermemek.

Her insan doğuştan yapısal olarak gelen ve ya-şam boyu değişmeyen dokuz farklı mizaç tipin-den biriyle dünyaya gelir. Mizaç yapısının içsel ve çevresel etkenlerle etkileşmesi sonucunda deği-şime açık olan kişilik ortaya çıkar; ancak bazen çocuklar, olumsuz yetişme ortamlarında mizaç-larına ters bir kişilik yapısı geliştirme durumunda kalabilirler. Aslında uygun olan, çocuğun mizacı-nın temelinde gelişen bir doğal kişilik ile eğitim yoluyla kazandırılan değer ve yeteneklere karşı-lık gelen sentetik kişiliğe ulaşmaktır. İşte tam da bu noktada eğer çocuk mizacına tamamen aykırı bir alan ya da mesleğe yöneltilirse yaşamda ba-şarısız olma ihtimali çok yükselir. Her çocuğun “mizaç tipinin” belirlenip kendi yapısına uygun mesleklere yöneltilmesi bir zorunluluktur. Aksi halde, elma çekirdeğinden (mizaç) kivi (mizacıy-la uyumsuz kişilik) üretmeye çalışmış oluruz.

Alın DiplomanızıBoğaziçi Üniversitesi mezunu olup aşçılık yapan bir gençle tanışmıştım. ‘‘Siz elektronik mühen-

disisiniz ve aşçılık yapıyorsunuz; neden?’’ dedim. “Babam bana, ‘Benim gibi Boğaziçi’nde oku ve mühendis ol.’ diye yıllarca baskı yaptı. Annem arada bir ‘Üstüne varma çocuğun...’ dese de arka planda hep iyi polis -kötü polis senaryosu vardı. Sonuçta sınavı kazandım, okudum. Diplomamı alıp eve götürdüm; ‘Anne, baba alın bu diplomayı duvara asın. Ben gidip aşçılık yapacağım, resto-ran açacağım.’ dedim ve yaptım.’’ Biliyor musunuz, Boğaziçi mühendislik mezunlarının çok büyük bir kısmı mühendislik dışında işlerle uğraşıyorlar.

AFORİZMA

ÜÇGENİN İÇİNE DÖRTGEN SIĞMAZ.anonim

Page 7: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

7

ÇOCUĞUNUZMATEMATİKTENHEP 100 ALIYORSAÖZEL DERSALDIRIN.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Ülkemizde başarısız olan öğrenci-lere ek ders, kurs aldırmak olağan bir durumdur. Bazen bu kurslar okuldaki derslerden daha fazladır. Bir öğrenci-ye başaramadığı bir konuda ek ders, etüt vermek şu anlama gelir: “Yavrum, hani senin başaramadığın, kendini kötü hissettiğin çalışma var ya; ondan sana daha çok yaptıracağız.” Bu şekil-de zorlanan çocuk, sorunun içerik ve materyalde değil kendisinde olduğu-na inanmaya başlayacak ve daha da zorlanacaktır. Çocuğun zorlanacağı sınır, kişiliğini kaybetme riskinin oldu-ğu çizgidir. Diğer yandan, çok başarılı olan çocuklara şöyle bir mesaj verilir: “Sen fazlasıyla yaptın, bu kadarı bile çok iyi.” Oysa çocuk belki de dünya çapında sıçrama yapacağı bir alanda okulun beklentisi bu kadar diyerek sı-nırlanmaktadır.

Matematikten 100 alan çocuklara gıptayla ba-kılır ve gerekeni fazlasıyla yaptığı söylenir. Artık onun çalışmasına gerek yoktur. Oysa 100 alan ço-cuğun daha fazla çalışması ve doğuştan getirdi-ği yeteneğiyle çıkabileceği en yüksek potansiyel doruğa çıkması sağlanmalıdır; çünkü onun yıldı-zının parladığı alan matematiktir.

Günümüz eğitim sistemi, “her şeyden bir şey öğretmeye yönelik” olduğu için, “bir şeyden her şeyi bilmeye yönelik” kabiliyet taşıyan çocuklar maalesef arada kaybolup gitmekteler. Çok rahat bir şekilde çok yüksek notlar alabilen çocukların üst becerilere yönelik eğlenceli bilim / bilişim or-tamlarına yöneltilmesi yararlı olacaktır.

İki Buçuk Nasıl Yazılır?İlkokul ikinci sınıftayken öğretmenimiz “İki buçuk nasıl yazılır?” diye sordu. Herkes defterine ya-

zıp öğretmene gösteriyordu. Ben de deftere iki buçuk yazdım ancak biraz farklıydı. Önce rakamla 2 yazdım daha sonra onun yanına 2 rakamının üst yarısını yazdım. Bana göre iki buçuk olmuştu. Bir iki vardı, bir de onun yarısı; ancak bu yaratıcı(!) yaklaşımım sonucunda öğretmenimden tokat yiyip ciddi bir azar işittim. Sonrasında matematikle ilişkim nasıl olmuştur sizce?

AFORİZMA

TOPLUMUN ÖDÜLLENDİRDİĞİ BAŞARILAR, KİŞİLİĞİ KAYBETME PAHASINA KAZANILIR.Benjamin Jowett

Page 8: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

8

ÇOCUĞUNUZUYÖNLENDİRDİĞİNİZİDÜŞÜNÜYORSANIZBU PROBLEMİNİZİNNE ZAMANDIROLDUĞUNU DÜŞÜNÜN.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Ortada yönetilen ve yöneten varsa-kuklacı muhakkak çocuktur; tabii is-tismar eden nevrotik veliler hariç. İşin garip yanı bazı anne-babalar yönetil-diklerinin farkındalar ve bu durumdan zevk alıyorlar. Çocuğun yönetmesine izin vermek, kısa vadede gerçekçi ol-mayan hoş bir duygu yaratabilir; an-cak uzun vadede çocuğun yaşamsal mücadele becerilerinin gelişmemesi-ne yol açar. Bunun faturasını elbette anne-baba ve daha fazlasını çocuk ödeyecektir. Bu şekilde devam edil-diğinde çocuk, sürekli olarak “zapt edilmesi” gereken huysuz bir varlığa dönüşebilecektir. Aile sürekli taviz ve-recek ve ebeveyn olmanın hukukunu zedeleyecektir. Çocuk ise ebeveynini rahatlıkla yönetebilirken diğer insanla-rın niçin yönetemediğine şaşıracaktır.

Ailede anne - baba atomun çekirdeği gibidir. Çekirdekteki nötron anne, proton babadır. Elekt-ronlar ise onların etrafında dönen çocuklardır. Şimdiki aile yapısında ise çocuk çekirdek, anne - baba ise onun etrafında pervane olan elektronlar olmuş vaziyette. Oysa bir an önce doğal yapıya dönüp “herkes yerli yerine” komutuna gereksi-nim var.

E. Neuman’ın dediği gibi limonatanın suni tat-landırıcıdan, mobilya cilasının gerçek limondan yapıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Doğal olarak do-ğamıza... Hemen....

Anneyi Çoçuğa, Çocuğu MarkayaAraştırma sonuçlarına bakıldığında çocukla anne arasında ateşkes elçisi olan markaların ka-

zançlı çıkacağı görülüyor. Çocuklar, hem kendi istek ve ihtiyaçları için önemli miktarda para har-cadıkları hem ailelerinin harcama kalıplarını ve kararlarını önemli oranda etkiledikleri hem de ile-ride marka sadakati geliştirecekleri için çok önemli bir pazardır. Nielsen verileri çocukla birlikte alışverişe çıkan ailelerin %82’sinin daha fazla tükettiğini göstermektedir. Bu pazar ebeveyn ve çocuğun iradelerini birbirlerine dayattıkları bir savaş alanıdır ve çoğunlukla çocuk kontrolü ele geçirir. Dolayısıyla bu pazara yönelik iletişim yapan bir marka, Zaltman’ın kontrol metaforuyla hareket etmeli ve hem marka tercihini dayatan çocuğun hem de bu markayı satın alım gücünü elinde bulunduran annenin kontrol sahibi olduğunu hissettirmelidir. Bana çok tanıdık geldi, ya size? (Dünya Bülteni)

AFORİZMA

BIRAK İNSANLAR YÖNETTİKLERİNİ DÜŞÜNSÜNLER, BÖYLECE YÖNETİLİRLER.William Penn

Page 9: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

9

ÇOCUKLARINIZLAÇOK İLGİLENİRSENİZONLARI ÇOKZAYIFLATIRSINIZ.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Dört çocuğu olan bir aile ilgi, sevgi, zaman ayırma, göz teması, dokunma, para ve benzeri her şeyi dörde bölü-yor. Tek çocuk varsa dördünün hakkı tek çocuğun üzerine boca ediliyor ve çocuk doz aşımından gidiyor. Her şeyi anne-baba tarafından yapılan çocuk ise beceri geliştiremeyip zayıf kalıyor. Çocuk aşırı ilgiden bunalıyor ve doyu-rulamayan bir ego gelişimi ortaya çı-kabiliyor. Dış dünyadaki insanlar böy-le şişkin bir egoyu dikkate almayınca kişilik bozukluğunun önü açılabiliyor. Fonda ise evlatkolik ebeveynler görü-nüyor. Anne-babalar çocuğun bugün-kü hayatını kolaylaştırdıkça gelecekte-ki hayatını zorlaştırıyor. İşin ilginç yanı, farkına varsalar bile korumacılıktan vazgeçmiyorlar.

İlgi, sevgi, zaman ayırma, göz teması, dokun-ma, para ve benzeri her şeyin tek çocukluk ser-gilenmesi gerekiyor. Yani üç çocuk için gösterilen toplam ilginin üçte biri. Doğal ihtiyaç bu kadardır. Bir çocukla gereğinden çok göz teması kurarsa-nız çocuğun doğal gelişimini zedelersiniz. Çocu-ğunuzun istediği her an onun ihtiyaçlarını karşıla-mak için hazır olduğunuzu bilmesini ve dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü düşünmesini istemiyorsanız onları arada ihmal edin. Çocukla-rın, karşılaştıkları problemleri kendi başlarına çöz-melerine izin verirseniz hayat hakkında daha fazla şey öğrenme şansları olur. Şimdiki çocukların en büyük problemi her şeyin önlerine hazır konma-sı ve mücadele edecek bir fırsatları olmamasıdır. Yeterince sorun yaşamayan çocuklar, yeterince sorun çözme becerisine sahip olamazlar.

Portakalı SoyamadımHasta olan annemi ziyaret ettiğimde evde birkaç misafir vardı. Geçmiş olsuna gelmişlerdi. Mi-

safirler arasında sekizinci sınıfa giden bir erkek çocuk dikkatimi çekti. İkram edilen portakalı eline aldığı bıçakla soymaya çalışırken portakal delik deşik olmuş bir şekilde son nefesini veriyordu. İzlediğimi fark edince annesi açıklama yaptı: “Sınavlara çalıştığı için yıllardır portakalını soyup ben dilimlere ayırdım. Şimdiye kadar hiç soymadığı için bilemedi işte.” Portakalı bile soyamayan bir çocuk ilerde ne sorunlar yaşar acaba?

AFORİZMA

ORTADA ÇOCUKLA İLGİLİ BİR SORUN VARSA ANNE-BABADAN HANGİSİNİNÇOCUKLA DAHA FAZLA İLGİLENDİĞİNE BAK.

Üstad Ericcson

Page 10: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

10

BABABİZFAKİR MİYİZ?

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Günümüz çalışma hayatı hem kadın hem de erkekler için ciddi zorlanmalar ve riskler içeriyor. Mobbing, Cam Tavan Sendromu gibi birçok etken çalışma ha-yatını çekilmez hale getirebiliyor. Özel-likle kadınlar için çalışma hayatı, kariyer beklentisi bir kat daha zor. Bu güçlükler-den biri de çocuklarla ilgili. Ev işleri ve çocuk bakımının yeterince kurumsallaş-maması, kadının üretime katılımını güç-leştiriyor. Kadına ‘ya kariyer ya çocuk’ gibi haksız seçimler önerilebiliyor. Bu arada olan çocuklara oluyor. Özellikle 0-3 yaşları arasında yeterince anne şef-kati görememek şimdiki çocukların te-mel sorunu. Daha sonraki yaşlar kısmen de olsa telafi edilebilirken 0-3 yaşların-da sonradan telafi çok daha zor. Anne çalıştığı için ilk yıllarda kuramadığı ilişki ve iletişimi daha sonraki yıllarda telafi edemeyebilir. “Herkes aynı durumda.” dediğimizde durum doğal olmuyor el-bet. Çocuk bu eksikliği telafi edebilmek için çeşitli taktikler kullanırken kişiliğinin yanlış şekillenmesine gidecek kadar risk-lere girebilir, anne-baba ilgisi için olma-dık çarelere başvurabilir. Anne-baba da çocuğa yeterli zaman ayıramamaktan kaynaklanan suçluluk duygusuyla gerek-siz ödünler verip davranış problemlerine yol açabilir.

Yaş, üzerinde önemle durulması gereken fak-törlerden biridir. Koşullar ne olursa olsun annenin çalışması her yaş grubundaki çocuğu farklı etkiler. Sadece 0-3 yaş önemli, diğerleri önemsiz değil-dir. Örneğin ergenlik çağındaki çocuğun artık bü-yüdüğü zannedilse de bu dönem, çocuğun anne ve babasının farklı bir ilgisine muhtaç olduğu bir dönemdir. Diğer yandan bebeğin, çocuğun her za-man anneye ihtiyacı olduğu düşünülür. Oysa en az o kadar annenin babanın da çocuğa ihtiyacı vardır insan olma yolunda. Anneler üzerinden çok yorum yapılıyor; ancak babaların özellikle çocuklar küçük-ken ailedeki dengeleyici rolü çok önemlidir. Çalış-ma hayatımızın çocuklarımız üzerindeki etkisi ince elenip sık dokunması gereken bir konu.

Çalışan ÇocuklarBaba ve anne büyük bir bilgisayar firmasında çalışıyordu. Her gün firmanın servisiyle anne-baba

ve çocuk iş yerine gidiyorlar ve dört buçuk yaşındaki çocuğu aynı bahçe içindeki kurum kreşine bıra-kıyorlardı. Çocuk doğduktan üç ay sonra bu kreşe kaydedilmiş ve hala devam ediyordu. Bir gün yine sabah erkenden ailece hazırlanıp iş yerinin servisine bindiler. Çocuk yolda babasına bir soru yöneltti:

- Baba biz fakir miyiz?- Hayır değiliz oğlum, nereden çıkardın?- O halde ben artık çalışmasam olur mu?

AFORİZMA

SEVECEĞİN BİR İŞ SEÇERSEN YAŞAMINDA BİR GÜN BİLE ÇALIŞMIŞ OLMAZSIN.Konfüçyüs

Page 11: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

11

ÇOCUĞUNUZUNZEKASINI ÖVERSENİZKİŞİLİĞİNİZAYIFLATABİLİRSİNİZ.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Anne-babalar çocuklarının zeki ol-masını bir gurur kaynağı görürken popüler algıya göre daha az zeki olan çocuklarını “Acaba yeterince ilgilen-miyor muyum, bir sorunu mu var?” biçiminde algılayabiliyor. Çocuklarına demode testler yaptırıp kendilerini de çocukları da perişan ediyorlar. Okulla-rın ve uzmanların istismarı nedeniyle paniğe kapılıyorlar. Çığlıkları duyul-muyor. Test sonucu yüksek çıksa dert, düşük çıksa dert. İşin ilginç yanı test sonuçlarını “gerçek” zannediyorlar. Bu arada çocuklarının zekası geliştiğinde insanlığının gelişeceğini sanıyorlar. Bunun yanı sıra zekası çok sık övülen çocuklar başarısız olma ihtimalleri olan işlerden kaçarak başarısızlık ile baş etme yöntemleri geliştiremeyebi-lir. Sık sık zekası övülen çocuk, çaba göstermeyip imaja çok önem vererek risk almayıp daha az güvenli olabilir.

Çocuğun zekasını övmek yerine onu cesaret-lendirmek yeterlidir. Cesaretlendirme için kulla-nılan cümle kalıpları oldukça işlevseldir: “Bakıyo-rum çok sıkı çalışıyorsun.”, “Ne güzel, çalışırken eğleniyorsun.” gibi. Zenginleştirilmiş materyaller sunmak, olumlu-olumsuz ayrımcılığa uğraması-na izin vermemek, çok yüksek beklentiler geliş-tirmemek önemlidir. Zeka testi uygulatmamak, uygulansa bile sadece uzmanın karar vermesine destek olmasını amaçlamak gerekir. Bu konuda Yönetim Kurulu Üyesi olmaktan onur duyduğum Türk Zeka Vakfı gibi kâr amacı gütmeyen kuru-luşları izlemek yol gösterici olabilir.

Kime Çekmiş ?Uzun yıllar önce genç bir çift 5 yaşındaki çocuklarının üstün zekası hakkında bana danışmaya

gelmişlerdi. Konuşma sürerken anne ve baba çocuklarının zekasının anne tarafından mı, baba tarafından mı geçtiği konusunda ciddi bir tartışmaya girdiler. Ara bulmaya çalışırken kadın konuş-mayı bir cümleyle bitirdi. Eşine dedi ki:

“Tamam çocuğumuz zekasını senden almış; çünkü seninki yerinde yok.”

AFORİZMA

CEHALETİN MUTLULUK OLDUĞU YERDE, AKLI BAŞINDA OLMAK DELİLİKTİR.Thomas Gray

Page 12: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

12

ÇOCUĞUNHER SORUSUYANITLANMAZ;HER SORU,SORU OLMAYABİLİR.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Aileler çocukların her sorduğu soru-yu cevaplamak konusunda çok fazla baskı hissediyorlar. Uzun uzun mantık-lı ve ayrıntılı açıklamalar yapmak alışıl-mış bir veli tepkisi. Çocuğun zihinsel stili ne olursa olsun açıklamalar hep benzer şekilde yapılıyor; çoğunlukla mantıksal-matematiksel öğrenme sti-linde. Araştırmalar anne-babaların ilk yıllarda sabırla soruları yanıtladıkları-nı; ancak sonraki yıllarda bu sabırla-rının azaldığını, hatta “Annen/baban cevaplasın.” diyerek savuşturduklarını göstermektedir. Diğer yandan çocuk-ların sorduğu soruların farklı amaçları olabilir. Amaç anlaşılmadan verilecek yanıtlar çocuğun düşünce akışını ve konuşma miktarını kontrolsüz hale ge-tirebilir. Sonuçta, karşınızda “yetişkin dili” ile konuşan büyümüş de küçül-müş bir çocuk görebilirsiniz.

Bir çocuk için soru sormak, gerçeği aramanın anahtarıdır. Bu konuda uyulması gereken ilk ilke, dallandırmadan sadece soruya yanıt vermektir. Dik-kat edilmesi gereken bir diğer ilke ise çocuğun zeka alanı ve öğrenme stilinin dikkate alınarak cevap ve-rilmesidir. Örneğin kinestetik çocuğa verilecek ya-nıtla, görsel-uzamsal baskın bir çocuğa verilecek yanıt farklılaşmalıdır. Yetişkinlerin büyük çoğunluğu mantıksal açıklamaya yatkındır.

Başlangıçta eğlenceli olan çocuk sorularının bir maraton koşusu olduğu unutulmamalı ve ileri yaş-larda da çocuğun soru sorması cesaretlendirilme-lidir. Soru sormayan çocuk, öğrenme tutkusundan uzaklaşabilir. Çocuklar bazen iletişim kurmak, sevgi ihtiyacını gidermek ve plan kurmak için de soru so-rarlar. Sorunun amacına dikkat etmekte yarar var-dır. Yetişkinler de soru sormalı, hatta bazen bir yanıt söyleyip “Buna uygun soru sor bakalım.” demelidir.

Kime Sorarsan Sor Ben fakültede öğrenciyken bir ilkokula staja gitmiştik. Orada çalışan deneyimli bir öğretmen

okulu mezunu öğretmenimiz bana şu soruyu yöneltti: “Öğrenme isteği ve becerisi yüksek öğ-rencileri nasıl anlıyorum, biliyor musun?” Bilmediğimi ifade ettim, hemen arkasından şunları ilave etti: “Sana bir sorayım mı dediğimde çok zeki ve istekli çocuklar ‘sor, sor, haydi sorsana’ derler. Daha az becerikli çocuklar ‘sooorr’ diyerek hafif kaygılı ve tedbirli davranırlar. Özgüveni ve isteği en az olan çocuklar ise ‘yok yok bana sorma, kime sorarsan sor’ diye cevap verirler.’’

AFORİZMA

DOĞRU SORULAR SORAMAZSANIZ DOĞRU CEVAPLAR ALAMAZSINIZ.E. Hodnett

Page 13: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

13

‘KENDİ’LİK GELİŞMEMİŞSEKENDİNE GÜVENENÇOCUK YETİŞTİRMEYİBİR KEZ DAHADÜŞÜNELİM.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Özgüveni yüksek çocuk yetiştirmek moda bir talep haline geldi. Özellikle sosyoekonomik refaha sahip çocukla-rın etrafındaki kişi ve kurumlar sürekli olarak özgüven pompalıyorlar; ancak yapılan çalışmalar çocuklara özgüven pompalamanın, katkıdan çok zarar ge-tirdiğini gösteriyor. Çocuğa ‘sen çok özelsin, farklısın’ mesajlarının sıklıkla ve-rilmesi, erken yaşta aşırı şişen bir ‘ben-lik’ algısına yol açabiliyor. “Kendine gü-venen çocuk” ifadesi kulağa hoş geliyor. Oysa tek başına ayakta kalmaya özendi-rilmek çocukları yoruyor. Bu durum haz merkezli olmayı da besleyebiliyor. Bu arada çocuğun her problemi anne-baba tarafından çözüldüğü için çocuğun hata yaparak öğrenmesi ve mücadeleye alış-ması engelleniyor. Böyle bir çocuğun, hayatın birçok alanındaki küçük başarı-larla kendine güven geliştirecek kadar deneyimi birikmiyor. Tecrübe fakiri bu çocuklar; anne, baba ve öğretmenleri yüzünden beceriksiz, hemen strese gi-ren, azimsiz olabiliyorlar. Önemli olan çocuğun özünün korunmasıdır. Çocukta öz hakimdir kişiliğe, sonra kişilik baskın gelir öze ve erişkin(!) oluruz. Örneğin eve telefon gelir: “Alo, oğlum baban evde mi?” Erişkin olan(!) baba, çocuğa kişiliği ile ‘yokum de’ diye işaret eder, güya zihni gelişmemiş çocuk(!) ise özü ile “Babam evde amca.” diye cevap verir.

Kendine güven, binlerce küçük başarının biri-kimli olarak yarattığı bir etkinin sonucu ortaya çıkar. Söylem olarak çocuğa özgüven aşılamak, içsel bir tutum doğurmaz. Çocuğunuz yeni bir mücadeleye girmekten ürküyorsa, başarısız ol-maktan korkuyorsa, hata yaptığı zaman hemen keyfi kaçıyorsa, deneme yapmayı bile reddedi-yorsa bu göstergeler çocuğun yeterliliklerinden kuşku duyduğunu veya ebeveyn ve öğretmenleri tarafından kuşku duyulduğunu gösterir. Yanlış bir özgüven anlayışı bu tür sonuçlara yol açabilir. Kendi başına ayakta durabilmek tek başına ol-maz; aileyle, arkadaşla, dostla olur. “Sana güve-niyorum.” demek gerekli; ancak yeterli değildir. Hata yapan çocuklar daha çok deneyim yaşadığı için daha özgüvenli büyüyebilir.

Hal ve GidişPISA 2012 araştırmasında Türk öğrenciler matematik başarı sıralamasında 42, Japon öğrenciler

ise 7. sırada; ancak buna rağmen Türk öğrencilerin özgüveni, Japon öğrencilerin özgüveninden çok daha yüksek. Mütevazı ancak çalışkan öğrencilere karşılık, tembel ancak özgüveni tavan yap-mış öğrenciler... Bunun temelinde farklı güdüler yatıyor olabilir.

AFORİZMA

ÇOCUKLARIN GÜCÜNÜN NELERE YETTİĞİNİ GÖRMEK İSTİYORSANIZ,ONLARA BİR ŞEYLER VERMEKTEN VAZGEÇİN BAKALIM.

N. Douglas

Page 14: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

14

KULLANIMKILAVUZUNUZUGÖRDÜNÜZ MÜ?

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Çocuklar mükemmel gözlemcidirler. En fazla gözlemledikleri kişilerse anne - babalarıdır. Yıllarca süren gözlemleri sonucunda anneyi ve babayı nasıl kul-lanabileceklerini çok çabuk öğrenirler. Hangi istekleri karşısında kimin nasıl tepki verdiği konusunda hızlıca strateji geliştirip herkes için ayrı bir kullanım kı-lavuzu hazırlarlar. Ağlamak, şirinleşmek, kırıp dökmek, öpücük vermek, küsmek, yemek yememek, ısrar etmek, bağır-mak kullandıkları belli başlı taktiklerdir. Bunlardan hangisinin kimde işe yaradı-ğını ezberlerler ve denemeler yaparak taktiği olgunlaştırırlar. Aile öpücük alsa da mutlu olur, çocuk bağırmayı bıraksa da. Kendilerinin kullanıldığını anlayan bazı aileler bunu bilerek de mutlu olur-lar; ancak gerçek yaşamda böyle bir oyun yoktur ve çocuk bunların gerçek yaşamda işe yaramadığını gördükçe gerçek deneyiminin ne kadar az oldu-ğunu fark eder.

Anne ya da baba olmanın fedakârlığını bilme-den istismar eden çocuklara biraz katı davran-mak, onların zorluklar yaşamasına fırsat vermek onların iyiliğinedir. Anne ve baba çocuğun ken-dilerini nasıl kullandığı konusunda uyanık olmalı ve ortak bir dil geliştirmelidir. Çocuğun sevimli oyunları evde ve çocukken sevimlidir. Büyüdük-çe ve toplum içine girdikçe bu oyunların işlevsel olmadığını görecek, tahammül ve dayanıklılık sınırlarının ne denli düşük olduğunu fark ede-cektir. Çocukla iletişim kurarken gerçekçi, sahici, kontrollü ve doğal olmak yeterlidir. Buna biraz “anam-babam usulü” de denilebilir.

Üçüncüde Çalışıyor1. Anne dışarı çıkabilir miyim? Hayır!2. Anneeeeeee. Dışarı çıkabilir miyim? Hayıııırrrrr!3. Annneee, dışarı çıkabilir miyiiiiimmmm? Cehennemin dibine git. Çık haydiii. (Annemin kafa üçüncüde çalışıyor.)

Bu örnekte çocuk ilk iki isteğini formalite ge-reği yapmıştır. Anne ilk seferinde “Çık.” deseydi çocuk için şaşırtıcı olabilirdi.

AFORİZMA

SÖZCÜKLERİN ANLAMINI KONTROL EDEBİLİRSENİZ SÖZCÜKLERİ KULLANMASI GEREKENLERİ DE KONTROL EDEBİLİRSİNİZ.

Philiip Kindred Dick

Page 15: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

15

BEN SANA BU KADARMUHTAÇ OLMASAMSENİN İÇİN DAHA İYİOLABİLİR Mİ?

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Bazen anne, çocuk büyütmenin önemini abartmak için çocuğunun duygusal sorunları olmasını destekler ve bütün dikkatini çocuğuna adar. Sü-rekli kendine nevrotik narkoz verir ve ne kadar cefa çektiğini, nelere katlan-dığını vurgular. Farkında olmadan ço-cuğun kendine “bağlı değil bağımlı” olmasına yol açar. Artık annenin bilinç dışında farkında olmadan hazırladığı plan gerçekleşmiştir. Anne yanından bir an bile uzaklaşsa çocuk hemen feryadı koparır. Bu durum anneyi ör-tülü bir şekilde mutlu eder; ancak bu durum oldukça yorucudur ve stres yaratır. Bu nedenle çocuk strese bağlı olarak ikinci bir zarar görür. Bağımlı kişilik geliştirmeye başlayan çocuk, büyüdükçe başkalarıyla olan ilişkile-rinde de sorun yaşamaya başlar. Son-ra uzmanlar devreye girer veee…

Anne ve çocuk arasında bağlılık olmalıdır. Ba-ğımlılık varsa çocuğun kişilik inşası tehlikeye gir-miştir. Annenin yapması gereken şey, derhal aklı başında bir arkadaşa ve aklı başında bir uzmana danışmaktır. En küçük meseleler için bile uzmana gitmek başka sorunlara yol açabilir. Çocuğun ba-ğımlılığının azaldığını görene kadar özellikle an-nenin psikolojik destek almaya devam etmesi işe yarayabilir. Annenin kendini değersiz hissetmesi-nin altında yatan nedenler bu suretle anlaşılabilir ve bu sayede çözüm önerileri geliştirilebilir.

Elif 1. sınıfa başladı ve tabii annesi de. Bir hafta içinde Elif okula alıştı ve okul yönetimi artık annenin gününü okulda geçirmesini istemiyordu. Anne ise okuldan ayrılırsa kızının ağlayabilece-ğini, depresyona girebileceğini, bunun bir travmaya dönüşebileceğini söyleyip farklı senaryolar üretiyor ve okulun psikolojik danışmanını çocuğun duygularını anlamamakla suçluyordu. Kızının “Anne kimsenin annesi yok, sen de git.” demesi gerçeği ortaya çıkarmıştı. Anne beş yıldır çocuğu olmadan bir gün geçirmemişti ve çocuğu okuldayken ne yapabileceğini bilmiyordu. Kızının ken-disine ihtiyaç duymadığını söylemesi asıl anneyi depresyona itiyordu. Anne, yapılan görüşmeler sayesinde okulun ikinci ayında iken keyifli bir şekilde okula gelip artık iyi hissettiğini söyledi. Onun adına bir an sevindik; ta ki ikinci bebeğe hamile olduğunu, en az bir beş yıl daha kendisine muh-taç birinin geleceğini söyleyene kadar.

AFORİZMA

ANNENİN “SANA BİR TAVSİYEDE BULUNAYIM MI?” SÖZÜ YALNIZCA FORMALİTEDİR,“EVET” YA DA “HAYIR” DEMENİZ FARK ETMEZ.O TAVSİYEYİ HER HALÜKARDA DUYARSINIZ.

Erma Bombeck

Page 16: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

16

ÇOCUKLARDANBEKLENTİNİZİDÜŞÜRÜN;VERİM ARTSIN.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Tolkien der ki: “Yanlış beklentiler korkulardan daha tehli-kelidir.” Öyle ki yanlış beklentiler sebebiyle milyonlarca iliş-ki örseleniyor. Gelişim çağındaki çocukların yaşadığı örse-lenmelerin de temelinde yanlış beklentiler büyük bir önem taşıyor. Ebeveynler öncelikle söz konusu beklentinin kimin beklentisi olduğuna karar vermelidir; çünkü ailelerin beklen-tisiyle çocuğun beklentisi çoğu zaman karışıyor. Beklentinin çocuğun olduğundan emin olduktan sonra bu beklentiye ulaşmak için çocuğun harcadığı emeğe dikkat edilmelidir; çünkü emek yoksa sadece beklenti konuşmak yararsızdır. Diğer yandan beklentiyle ilgili arzunun düzeyine bakılmalı-dır. Düşük arzu, düşük emek varsa; üstelik beklenti ailenin talebiyse çözüm beklenmemelidir. Beklentiyi yavaş yavaş düşürüp çocuğun arzu ve emek düzeyi kontrol edilmeli ve daha sonra en uygun denge yakalandığında yeni beklenti çı-tası oluşturulmalıdır. Genelleme yapılamaz; ancak çalışmak-tan vazgeçen çocuklar genellikle kendilerinden bekleneni yüksek bulurlar. Bu durumda beklentiyi düşürmek tek başı-na yetmez; çocuğun yeniden motive olmasıyla ilgili süreç eş zamanlı olarak yürümelidir.

Ayakkabıcı OsmanOrta ikinci sınıftayken Türkçe öğretmenimiz istediğimiz konuda bir kompozisyon yazmamızı iste-

di. Mahalle bakkalının yanındaki yaşlı ayakkabı tamircisi Osman Usta’yı ve işini tasvir eden bir kom-pozisyon yazdım. Gerçekten çok güzel olmuştu. Öğretmen okudu ve “Bunu kim yazdı?” dedi. “Ben yazdım.” deyince, “Yalan söyleme, sadece kimin yazdığını söyle!” dedi. Tekrar “Ben yazdım.” dedikçe “Yalan söylemek kötüdür.” diyerek birkaç kez tokat attı. Sonuçta sınıfta en düşük notu ben almıştım.

AFORİZMA

ASLA BİRİNİN UMUDUNU KIRMA, BELKİ DE SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY ODUR.Ebu Hanife

Çocuktan beklentiyle onun yeteneği arasındaki fark art-tıkça benlik algısı kötüleşir. Çocukların farklı yetenek ve özelliklere sahip olduğunu herkes bilir; ancak tüm ço-cuklardan aynı sınav başarısı beklenir. Aile, çocuğun yete-neğinin fevkinde bir beklenti-ye girerse doğal olarak çocu-ğun performans kaygısı artar ve denemekten vazgeçmeye başlar. Aile çocuğun perfor-mansındaki düşüşü görünce kaygılanır ve çocuğa daha fazla yüklenmeye başlar. Bu-nun üzerine çocuğun perfor-mansı iyice düşer. “Çalışsa yapar, çalışmıyor.” denilen çocuklar böyledir. Aile, çocu-ğun yeteneğinin elvermediği açığı; ek dersle, kursla kapat-maya çalışır. Sonunda bir kı-sır döngüye girilir ve uzman desteği gerekir. İçten güçlen-mesi gereken benliğin, dıştan güçlendirilmeye çalışılması beyhude ve geçicidir.

Page 17: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

17

ÇOCUĞUMUÖDÜLLENDİRECEKKADAR ACIMASIZDEĞİLİM.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Ödül genellikle hem anne-baba hem de çocuk için istediğini yaptırmanın bir yolu olarak kullanılmaktadır. Örneğin bir anne, uslu durduğu için çocuğunu ödüllendirirken çocuk uslu durmayı kullanarak anneyi ödüllendirip ödül vermesini sağlamaktadır. Ceza genel-likle olumsuz görülür ancak yerinde ve zamanında ceza etkili olabilir; ancak ödül gibi cezada da roller karışabilir. Örneğin babanın çocuğunu cezalan-dırması aynı zamanda kendini ceza-landırması olabilir. Her ikisinde de ön koşul ve ölçü, adil olmaktır. Çocuğu düşündürmeye ve eğitmeye yarama-yan ödül ve cezalar aile sistemini den-gesizleştirmektedir.

Ödül aslında çok az kullanılması gereken bir araçtır. Ödüllendirmek hem bağımlılık yaratır hem de her seferinde daha büyük ödül ihtiyacı doğurur. Etkisi kısa vadelidir ve sadece başaran-lara verilir. Oysa cesaretlendirme her çocukta işe yarayan bir araçtır. Davranışın başında, ortasında, sonunda; her zaman verilebilir. Ödül ise sadece sonuçta verilebilir. “Ödevini bitirdiğin için çok iyi bir çocuksun.” ifadesi ödülken “Çok sıkı çalı-şıyorsun.” ifadesi cesaretlendirmedir. Ödül tat-minsizliğe yol açan ve hep zıddıyla hissedilen bir vasıtadır. Zira ödevini bitirmeseydi iyi bir çocuk olamayacaktı. Ceza, çocuğun sağlıklı bir şekilde tanıması gereken bir araçtır. Gerçek hayatta kar-şılaştığımız ve hâkim olmamız gereken bir araç. Ceza adil oldukça dengeli kullanmaktan korkul-maması geren bir yoldur.

Niçin Seçildi?Yüzlerce kişi arasından seçilip bilge bir kişiden ders alma fırsatı yakalayan bir öğrenci gururla

konuştu: “Bir öğrenci olarak kabul edilmem, ustama gönderilen yüzlerce kişi arasından seçilmem beni onurlandırıyor.” Sevgili öğrencim, dedi bilge: “Sana temel bir bilgi vererek eğitimini sür-dürmeye çalışacağım. Diğer başvuranlardan daha nitelikli olduğun için değil eğitime daha fazla ihtiyacın olduğu için seçildin.” İdris Şah

AFORİZMA

ÖDÜLLER HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN TEK ŞEY,MOZART’IN ONLARDAN HİÇ KAZANMAMIŞ OLDUĞUDUR.

H. Mitchell

Page 18: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

18

ÇOCUKLARIİYİ YETİŞTİRELİM,ONLARLA DAHAİYİ BAŞ EDELİMDERKEN...

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Çocuk eğitimiyle ilgili kitapların çok büyük bir kısmı Amerikan esintili çe-viri niteliğinde. Bu tür kitaplar daha çok kişisel gelişim alanında yayımla-nıyor. Kendi geleneğini yitirmiş ya da çoraklaştırmış bir ülkede çocuk nasıl yetiştirilir sorusu önem kazanıyor. Tür-kiye’nin hızlı değişimi, geleneğin ye-tersiz kalmasına ama yerine konulanın kimliksiz olmasına yol açıyor. Üçgenin içine dörtgen koymaya çalışıyoruz. Uymuyor elbet. Meşhur yazarlar iyi niyetle nanoteknoloji konusundaki bir bilgiyi getirir gibi ortalama bir Ameri-kan ailesinin iletişim kültürünü ülkemi-ze getiriyor. Sonuçta işlevsiz, ruhsuz, felsefesi kurulmamış çocuk eğitimi ki-tapları çıkıyor. Ebeveynler çocuklarını daha iyi yetiştirmek ve onlarla daha iyi baş edebilmek için bu kitapları oku-dukça zihinleri karışabiliyor.

Evrensel olarak ortak olabilecek bazı kültür ve değer unsurlarını ülkemizde de kullanmak olduk-ça makul olabilir. Dikkat etmemiz gereken husus, doku uyuşumu olup olmadığıdır. İnsan türünün ey-lemleri çoğunlukla paradoksal ve doğrusal olma-yandır. Önerilen kuralları bilimin ve bu toprakların süzgecinden geçirmek yararlı olabilir. Dışardan gelen her öneriyi sorgulamak, akılcı bir tutumun yerleşmesine hizmet edebilir. Örneğin göz hizasına eğilmeyi sorgulayalım. Ağlayan bir çocuğun göz hizasına eğilirseniz onun duygu durumunu devam ettirirsiniz. Çünkü gözleri aşağıya bakıyordur ve beynin belirli bir bölümü aktiftir. Hiç kimse havaya bakarak depresyonunu yaşamaz. Gözünün yönünü yukarı çevirerek duygu durumunu değiştirebilirsi-niz. Dikkatini farklı bir duyguya ya da düşünceye yöneltmek istediğiniz çocuğun, baktığı yeri değiş-tirmek yararlı olabilir.

Ben Dili Sen DiliBir konferansımda genç bir anne: “Kitaplarda ben dili yerine sen dili kullanın diyor. Çocuğuma,

senin oyuncaklarını toplamaman beni üzüyor, dediğimde ‘Bana ne o senin sorunun.’ diyor. Benim çocuğumun da mı ben dili bilmesi gerekiyor?’’

AFORİZMA

TÜM KURALLARA UYARSAN TÜM EĞLENCEYİ KAÇIRIRSIN.K. Hepburn

Page 19: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

19

ÇOCUĞUMHASSAS MI,HASSASLAŞTIRILMIŞMI?

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Çocuğunun aşırı hassas olduğunu söyleyen veli sayısı giderek artıyor. Literatürde toplumun %20’sine ya-kın kesimi aşırı hassas kişilik olarak takdim ediliyor. Burada önemli olan, kişilikle mizaç ayrımını yapmak. Mi-zaç doğuştan getirilen, kişilik ise sonradan oluşan bir yapı. Dolayısıyla hassaslık mizaç eğilimi olarak bir po-tansiyeli ifade ediyor olsa da, daha çok sonradan gelişen kişilik yapısı ile alakalı. Doğal olarak hassas kişilerin çocukluk dönemleri benzer çevresel özellikler gösteriyor. Aşırı koruyu-cu bir aile, aşırı hijyen, çocuk adına problem çözme, fazla ilgi bu özellikler arasında yer alabiliyor. Sonuçta çocuk yetersiz deneyim, aşırı steril bir ortam ve sağlıksız ego gelişimiyle hassasla-şabiliyor ve kendini doğrulayan keha-net gerçekleşebiliyor.

Öncelikle hassas kişilik geliştirmeye eğilimli mi-zaç tiplerine sahip çocuklar belirlenmeli ve onla-rın bireysel farklılıkları gözetilerek uygun eğitim yaklaşımı sergilenmelidir. Çevresel faktör olarak aile, ne kadar fazla koruyucu olursa çocuğunu o derece zayıf ve hassas kılar. Temizlik takıntısı ne ölçüde artarsa çocuğun bağışıklık sistemi o ölçüde zayıflar. Çocuğun kendi başına problem çözebildiği, açık havada üstü başı kirlenerek oy-nayabildiği, her istediğinin yapılmadığı, toplum içerisine karıştığı bir ortam aşırı hassaslığın te-tiklenmesini engelleyecektir. Burada aşırı hassas olan aslında çocuktan önce anne-babadır. Çocuk sahibi olmadan önce bu özelliklerini törpüleme-leri ve çocuğa zarar verme ihtimallerini azaltma-ları gerekir. Yani istisnai mizaçların potansiyeli hariç, hassas çocuk yoktur; hassaslaştırılmış ço-cuk vardır.

Annesinin Kuzusuİnci’nin annesi ilkokul 1. sınıftayken çok telaşlıydı. Sınıf öğretmeninin uygun bir zamanını göz-

lüyordu. Emin olduğunda hemen sınıf öğretmeninin yanına gitti ve “Rica etsem İnci’ye göz kulak olur musunuz? Çok hassas bir çocuk, ezilmesin yavrucak.” dedi. Öğretmen bir an düşündükten sonra, “Aynı İnci’den mi bahsediyoruz? O kimsenin hakkını kimseye yedirmez, kendi hakkını da savunur. Merak etmeyin.” dedi.

AFORİZMA

HAYATTA GIPTA EDİLECEK ŞEYLERDEN BİRİ DE HASSAS OLMAKTIR;Kİ HASSASİYET HAYATI ZEHİR ETMEYE YETER.

Özdemir Asaf

Page 20: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

20

HER ÇOCUKHER ŞEYİÖĞRENİR Mİ?

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Çağdaş eğitimin kulağa hoş gelen cümlelerinden biridir “Her çocuk her şeyi öğrenir.” Bu cümlenin ilginç bir cazibesi var; ancak cümlenin hayata geçtiği, geçirildiği bir durum yok orta-da. Böyle bir cümle, insanın doğuştan getirdiği farklı potansiyellerin (mizaç) varlığına ters. Her çocuğun belirli yete-nek alanlarında müthiş başarılara imza atması mümkün ama her alanda değil. Türkiye’de sınavda kullanılmayan ve popüler olmayan yeteneklerin bir de-ğeri yok gibi. Bu nedenle milyonlarca çocuk kendisini yeteneksiz zannediyor. Sistemden kaynaklanan sorunları ken-dinden biliyor. Böyle bir yetersizlik ve başarısızlık hissiyle hayata atılıyor. Ailelerin kursla, ek dersle çocuğunu her konuda başarılı olmaya zorlama-ları ise kimlik ve kişilik sorunlarına yol açabiliyor.

“Her çocuk her şeyi öğrenir.” cümlesiyle anla-tılmak istenen şey “Her çocuk bazı şeyleri çok iyi öğrenir.” olsa gerek. Her çocuğun yetenekli ol-duğu bir ya da birkaç alan vardır. Toplum için bu yeteneğin hangi alanda olduğu önemli. Örneğin bir çocuğun drama yeteneği olmasıyla matema-tik yeteneği olmasının toplumdaki, piyasadaki karşılığı nedir? Öncelikle ailelerin, daha sonra eğitim sisteminin çocuğun mizacıyla birlikte ge-len potansiyel özelliklere aykırı taleplerde bulun-maması gerekir. Aksi halde çocuk, doğal yapısı-na aykırı olarak ailenin veya okulun istediği tipte biri olmak için doğasına aykırı bir kişilik geliştirip mutsuz olacaktır.

Kırmızı Işıkta Büzülmeyi Öğrenen Yassı SolucanlarRuhbilimci J. McConnel, planaryalar üzerinde bir deney yaptı. Bir ışık uyarımının arkasından

solucanlara kısa aralıklarla zayıf elektrik şoku vererek büzülmelerini sağladı. Bir süre sonra ışığın yandığını hisseden solucanlar elektrik verilmese de elektrik geleceğini hissederek şartlanma so-nucunda büzülmeye başladılar. McConnel, eğittiği bu solucanları ekstre haline getirip eğitilmemiş solucanlara yedirdi. Hiçbir deneye tabi tutulmamış olan solucanlar ışığı gördüklerinde büzülüyor-lardı. Bellek nakledilmişti. Acaba neden?

AFORİZMA

GÜÇLÜ OLAN, ZAYIF YANINI HERKESTEN İYİ BİLENDİR;DAHA GÜÇLÜ OLAN İSE ZAYIF YANINA HÜKMEDEBİLENDİR.

Konfüçyüs

Page 21: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

21

İYİ BİR EĞİTİMMUTLU BİRGELECEĞİNGARANTİSİ Mİ?

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Eğitimin sınıf atlamadaki rolü belir-ginleştikçe nitelikli eğitime olan talep artıyor. Bu talebe bağlı olarak “iyi” bir eğitimin, çocuğun mutlu bir gelecek garantisi olduğu fikri güçleniyor. Diğer taraftan en yüksek işsizliğin yükse-köğretim mezunlarında olması, puanı çok yüksek bölüm mezunlarının bile işsiz kalması veya çok düşük ücretler-le çalışması çelişki yaratıyor. Eğitimin giderek uluslararasılaşması, yabancı dil, diploma, sertifika benzeri ölçüt-lerin sıradanlaşması bu çelişkiyi kuv-vetlendiriyor. İyi eğitimden yalnızca diplomanın anlaşılır hale gelmesi “bü-tünsel insan” gelişiminin ihmal edil-mesine yol açıyor. Akademik konu-larda iyi; fakat hayata dair konularda zayıf yetişen kuşaklar büyüdüklerinde yaşam becerileri açısından güçlük çekiyorlar. Yıllarca sınava hazırlık adı altında odalarda kapalı kalan çocuklar ve gençler okul dönemi bittiğinde su-dan çıkmış balığa dönüyorlar ama yıl-larca sınav bahanesiyle anne-babaya istedikleri birçok şeyi yaptırabiliyorlar. “Çayını ben karıştırırım. Yeter ki sen bir soru daha çöz yavrum.” diyerek ebeveynler buna dünden razı zaten.

Bir çocuğun bütünsel gelişimi çok önemlidir. Bedensel, duygusal, bilişsel ve sosyal gelişim bir masanın dört ayağı gibidir. Eğitim sistemimiz öğrencinin yalnızca bilişsel becerilerinin sınava dönük kısmını güçlendirmeye çalışıyor. Sosyal, duygusal ve bedensel alanlar çorak topraklara dönüşüyor. Düğün, bayram, cenaze, misafir bil-mez kuşaklar yetişiyor. İyi çocuk, iyi okul kriter-leri yozlaşıyor. Veliler sınav sonuçlarına göre bir öğrencinin veya okulun iyi olup olmadığına karar veriyorlar. Yani sistemin hatasını anne-babalar tetikliyor; onları da sistem.

Mutluluğun ResmiBir çocuğun geleceği, ancak hayatta yapmak istediği şeyi bulmasına yardımcı olmakla destek-

lenebilir. “İyi bir eğitim geleceğin garantisi midir?” sorusuna aynadan bakarsak Henri Rousseau bize önemli bir ders verebilir. Bu ders ise gençliğini, tesisatçı babasının yanında çalışarak geçiren ve 40 yaşına kadar vergi tahsildarı olarak çalışan yoksul bir adamın, tamamen kendi kendini yetiş-tirmesiyle neler başarabileceği hakkındadır. Yaşamı boyunca eserlerine yöneltilen tüm eleştirilere rağmen Rousseau hayatta yapmak istediği şeyin sanat olduğu inancıyla resme devam etmiş ve dünyanın en önemli sanatçılarından biri olmuştur.

AFORİZMA

ZAMANIMIZIN SORUNU ŞU Kİ GELECEK ARTIK ESKİSİ GİBİ DEĞİL.P. Valery

Page 22: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

22

KÖTÜ OLANTEKNOLOJİ DEĞİLTEKNOLOJİNİNKÖTÜKULLANILMASIDIR.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Otuz yaş ve üzeri anne-babalar diji-tal göçmenler olarak teknolojiyi sonra-dan öğrendiler; ancak şimdiki çocuklar teknolojinin içine doğuyor. Yetişkinler çocuklarının dijital becerilerini görün-ce tuhaf bir gurur duyuyorlar. “Çocu-ğum üç yaşında ve Ipad’i benden iyi kullanıyor.” benzeri cümleler sık sık dile getiriliyor. Literatürde bu konuda dikkatli olunmasını salık veren binlerce çalışma var. Gelişim çağındaki çocuk-ların tablet, cep telefonu ve benzeri aletlere uzun süre maruz kalmasının düşünme alışkanlıklarının bozulması-na, radyasyona maruz kalmaya, beyin gelişiminde bazı sorunlara, göz prob-lemlerine, obeziteye, saldırganlığa yol açtığına dair binlerce kanıt var. Ancak buna rağmen sınıflara tablet konulu-yor, evlerde küçük çocuklar saatlerce telefon veya tabletle oynuyor. Ço-cuklara doğum günü hediyesi olarak telefon veya tablet alınabiliyor. İnter-neti kullanmak, belli sitelere girmek, telefonda hızlıca bazı işlemler yapmak bir zeka göstergesi olarak algılanıyor. Bu arada çocuklar “Ders çalışacağım, İngilizce öğreneceğim.” diyerek anne-babalara her türlü elektronik aletialdırıp onların iyi niyetini kullanabiliyor.

Eskilerin “ifrat/tefrit” dedikleri bakış açısı ne ya-zık ki düşünce dünyamızda olağanlaşmış durumda. Her şeye hakkınca, hukukunca değer vermeyi bir türlü beceremiyoruz. Bir araba var ki sadece freni var, diğer arabanın ise sadece gazı var. Teknolojinin eğitimde kullanımı da ifrat/tefrit biçiminde tartışı-lan konulardan biri. Çocuk eğitimini sadece tek-nolojiyle ilişkilendirmeye çalışanlarla, teknolojinin tamamen çocuklardan uzak tutulması gerektiğini söyleyenlerin çatışması var. Özellikle oyun temelli uygulamaların, kodlama ve algoritma etkinlikleri-nin, tasarım-üretim projelerinin çocukların zihinsel, sosyal, duygusal gelişimlerine hizmet ettiği açıktır. Buna karşın asosyalleşme, yabancılaşma ve amaç-sızlaşmaya yol açan her türlü teknolojik iletişim elbette zararlıdır. Yaş gruplarına göre dozunda, ka-rarında teknoloji destekli etkinliklere evet; teknolo-jinin çocuk bakıcısı olarak kullanılması, öğretmenin yerine konması, ödül aletine dönüştürülmesi, ara-cın amaç haline getirilmesine hayır.

Bilgisayar Mühendisi Olasıca...Altı yaşındaki Mert, ani hareketlerle kendini yerden yere atıyor ve garip sesler çıkararak bağı-

rıyordu. Bilgisayarda kendisine ateş eden adamı öldüremediği için sürekli “Geberrr!” diye bağırı-yordu. Bu arada “Anneeeee beniim kaç canım vaaarr?” diye bağırıyordu. O arada bilgisayardaki savaşçıyı öldürüp kanlar içinde yere düşürünce sanki başka bir yaratık olup kahkahalarla gülü-yordu. “Senin kanını içeceğim.” diyerek kahkahalarına devam ediyordu. Annesi “Bu hep böyle işte, saatlerce oynuyor; o oynarken rahat iş yapıyorum neyse, bilgisayar mühendisi olasıca.” dedi.

AFORİZMA

YALNIZCA OKUL EĞİTİMİNİ ALMIŞ BİR ÇOCUK, EĞİTİMSİZ BİR ÇOCUKTUR.G. Santayana

Page 23: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

23

ÇOCUĞUNUZLAARKADAŞ GİBİYSENİZKENDİNİZE BAŞKAARKADAŞ BULUN.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Çok sayıda anne-baba çocuğuyla iletişimde sınır koymadığını, her konu-yu konuşabildiğini ifade etmek için ço-cuklarıyla arkadaş gibi olduklarını ifade ediyor. Bu durumun bir övünç meselesi olması, durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Aradaki kuşak farkı, akran etki-si ve çıkar ilişkileri gibi nedenlerden do-layı “arkadaş” olmak, fiili olarak müm-kün değildir. Sadece öyle bir izlenim oluşturulabilir. Çocuk hayatında çok sa-yıda arkadaş bulabilir; ancak anne-baba gerçek rolünü yaşamadığında çocuklar yetişkin davranışlarını öğrenmek için uygun sosyalleşme öznesi bulamamak-tadır. Anne-baba rolüyle herhangi bir arkadaşın gerçekleştiremeyeceği duy-gusal etkileşimler yaşanır. Evdeki arka-daşlık ilişkisi çocuğun diğer yetişkin-lerle ve arkadaşlarıyla iletişiminde kimi zaman sorunlara yol açabilmektedir; çünkü çocuk rol bulaşması veya rol ka-rışması gibi psiko-sosyolojik nedenlerle karmaşa yaşayabilir. Çocuklar “Arkadaş değil miyiz?” diyerek işlevsel olmayan etkileşimlere girebilirler.

Anne-babanın çocukla arkadaş olma tercihi genellikle açık iletişim kurma isteğinden kaynak-lanmaktadır. Bu istek oldukça olumludur; ancak bunun yolu çocukla arkadaş olmak değildir. Ço-cuk, anne-babasından kendisine yetişkinlik rolle-ri ve kimlik inşası konusunda rehberlik etmesini bekler. Anne-babalık rolünü görmeden büyüyen çocuğun yetişkinlerle iletişim kurmada ve kendisi anne-baba olduğunda üstlenmesi gereken rollere hazırlık gibi konularda sorun yaşaması olasıdır. Bu nedenle anne-baba ebeveyn gibi, çocuk da çocuk gibi olduğunda bir sorun kalmayacaktır.

Hatırın İçinBir arkadaşım anaokuluna giden oğlunun başka çocuklarla arkadaşlık etmekten hoşlanmadı-

ğını, oyun oynamadığını söyleyerek benden yardım istemişti. Bir bahane ile babayı dışarı gönde-rerek çocukla sohbet etmeye başladım. Konu futbol oynamaya gelince çocuk başkalarıyla futbol oynamayı sevmediğini söyledi. Sebebini sorunca “Çünkü sadece babama gol atabiliyorum.” dedi. Baba çocuğuna kıyamadığından sürekli gol yiyor, çocuk aynı kolaylıkla başkalarına gol atamadı-ğından diğer çocuklarla oynamak istemiyordu.

AFORİZMA

BİR ŞEYDEN HOŞLANMAKTAN SÖZ EDİLİR. ASLINDA DOĞRUSU, BU ŞEY ARACILIĞIYLA KENDİNDEN HOŞLANMAKTIR.

F. Nietzche

Page 24: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

24

AMCAYA“MERHABA”DESENE!

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

Özellikle bazı mizaç tiplerindeki çocuklar için selamlaşmak zordur. Bu tür iletişimlerden hazzetmezler. Bunlar daha çok yalnızlığı seven, konuşmaktan pek hoşlanmayan çocuklardır. Bu çocuklar asosyal zannedilir. Oysa bu davranışsal özellikler doğuştan getirdikleri özelliklerdir. Yanlarında birileri varken rahat düşünemezler. Bu çocuklardan bilim adamı, teorisyen, felsefeci, yazar vb. kişiler çıkabilir; ancak anneler çocuk asos-yal olur diyerek komşudan çocuk sipariş eder ve “Haydi kar-deş kardeş oynayın.” diyebilir. Bu girişim “aman çocuğumun zekası gelişmesin” anlamına gelebilir. Diğer taraftan, arka planda şöyle bir mesaj da iletilmiş olur: “Çocuğum sen o kadar salaksın ki selam vermeyi dahi beceremiyorsun, sana hatırlat-mak zorunda kalıyoruz. Versen ölür müsün?” Çocuğa selam ver dedikçe onun beceriksizliğine dair bir hatırlatıcı vurgu ve pekiştirme yapılmış olmaktadır. Sonuç olarak çocukların mağ-dur olduğu durumlar da var elbet.

Gittiler mi?Kaynağını hatırlayamadığım bir anekdotta şöyle bir olay anlatılıyordu: “Ablamla birlikte misa-

firden kaçan bir çocukluk yaşadık. Öyle ki kaç yıllık komşularımız annemleri çocuksuz kedili bir çift sanıyorlardı. Misafirden saklanmak özellikle bayram zamanları hayat kurtaran eylemdi bizim için. Bir gün mutfakta geniş geniş çayımı içerken aniden kapı acı acı çaldı, ben de çayımı kaptığım gibi odaya konuşlandım. Ablam arkadan. Baktım beş dakika sonra cep telefonum çalıyor, arayan babam. İçerideki odadan beni arıyor; yanlışlıkla mı aradı acaba diye düşünürken baktım ısrarla aramaya devam ediyor, açtım telefonu tabii. ‘Bu gelenler kimmiş sen gördün mü? Bir de çocuk falan var yanlarında galiba, sesleri geliyor. Çok oturmazlar herhalde, değil mi?’ diyor telefonda. Haydi ablamla ben saklanıyorum tamam da, baba saklanır mı misafirden?”

AFORİZMA

AYNI DİLİ KONUŞAN DEĞİL AYNI DUYGULARI PAYLAŞANLAR ANLAŞABİLİRLER.Mevlana Celaleddin Rumi

Zaman zaman, okulda veya sokakta yanında çocuklarıyla gezen tanıdık ailelerle karşılaşıyo-rum. Merhabalaştıktan sonra, çocukla da se-lamlaşma faslı geliyor. O esnada anne ve baba ikisi birden çocuğa bakıyor ve onun da “merha-ba” demesini bekliyor. O anda karşılaştığı kişi çocuk açısından bir önem taşımıyor. Bu onun için bir mecburiyet ortamı. Çocuk benim sela-mıma bir tepki vermeyince anne ve baba her ikisi birden “Oğlum, amcaya merhaba desene.” diyorlar. O an herkes için zor bir durum oluşu-yor. En fazla zorlanan ise çocuklar oluyor. En kötüsü ise ailenin selam vermeye zorlamasının devam etmesi ve çocuğun ısrarla selam ver-memesi. “Neyse, evde konuşuruz.” cümlesiyle biten bir seremoni.

Page 25: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

25

GÖZ İKİDİR,ANCAKTEK GÖRÜR.

OLAN

ANEKDOT

OLMASIGEREKEN

OLMASIGEREKEN

Mevlana, “Göz ikidir, ancak tek görür.” der. Birlik olması gereken yerde ikilik maraz doğurur. Meslek hayatımda binlerce çocuk sorunuyla karşılaştım. Duruma göre farklı kuram, yöntem ve tekniklere yöneldim. Bu sorunların büyük bir kısmında soru-nun çocuktan değil anne ve baba arasındaki çatış-madan kaynaklandığını fark ettim. Bu tür durum-larda “Çocuk kalsın, siz gelin.” kalıbını kullandığımı hatırlıyorum. Anne babanın ortak bir dil oluşturma, başkalarının deneyimlerinden yararlanma, çocuğun yanında tartışmama, sürecin tıkandığı durumlarda bir dosttan veya uzmandan destek almaları yararlı olabilir. Bu arada sadece kitaplara bakarak çözüm üretmeye çalışmak da sorun yaratabilir. Her ailenin ekosistemi farklıdır. Özellikle çeviri kitaplarla telif stratejiler geliştirmek çok kolay değildir.

Üçüncü sınıf öğrencisi Şebnem, okuldaki gösteri için sahneye çıkmaya hazırlanıyordu. Anne, öğretmenine gelip adeta yardım istercesine durumu aktardı: “Babamız çok akademik odaklı, sahnede dans edecek olmasını çok da önemsemiyor. Dün akşam sırf bu yüzden kavga ettik. Kendisi doktor; yoğun olduğunu ve kızımızı izlemeye gelemeyeceğini söyledi.” Öğretmen, aile içindeki bu çatışma için o an bir şey yapmasının doğru olmadığını söyledi ama küçük kız yapmıştı yapacağını. Baba koşarak gösteri öncesi okula geldi; çünkü kızımız nefesini tutarak bayılmıştı. Hemşire babayı ararken kızımız “O doktor, sağlık konusu olunca mutlaka gelecektir.” demişti. Kı-zını kontrol etmeye gelen baba, gösteri öncesi olduğu için okulda bekleyip gösteriyi de izlemişti.

AFORİZMA

BENİM DE HEM BİR HEM İKİ OLDUĞUMU ŞİİRLERİMDE HİSSETMİYOR MUSUN?Goethe, Ginkgo Biloba

Anne, baba, çocuk. Üçü tek bir ma-kinenin parçaları gibidir. Yani bir sis-temdirler. Bunlar arasındaki uyum arttıkça sistem sessiz ve doğal hızın-da çalışır. Uyumsuzluk arttıkça çatırtı-lar duyulmaya başlar. Burada özellikle anne ve babanın ortak dile sahip ol-ması önemlidir. Aksi halde çocuk ça-tışmanın ortasında kalabilir. Bazı çift-ler birbirleriyle sorunları olduğu halde bunu görmezlikten gelip ortak olarak çocuğun sorunlarından söz etmeye başlarlar. Kendi sorunları çözümsüz-leştikçe çocuğun sorununu daha fazla önemserler. Örneğin okula gidip ço-cuğun öğretmeniyle veya okul yöneti-miyle ciddi çatışmalara girebilirler. Bu sürecin mağduru çocuktur. Yetişkinler kendi aralarında bir şekilde savunma hatlarını kurarlar. Bu süreç sonunda çocuk zaten başarısız olur ve el bir-liğiyle sorunlu hale getirilir. Sonuçta çocuğun başarısı düşebilir, özgüveni zayıflayabilir, ebeveynini kaybetme korkusu yaşayabilir. Ayrıca baş ağrısı, uykusuzluk, içe kapanma, mutsuzluk görülebilir.

Page 26: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

26

Maya OkullarıÖncü Uygulamaları

1

2

3

4

5

6

ÖĞRENME STİLLERİHer öğrencinin yeni bir şey öğrenirken kullandığı kendineözgü ve farklı yollar vardır. Öğrenme sürecinde bu yollarıbelirliyor; çevresel, fiziksel, sosyolojik, duygusal ve psikolojikfaktörleri göz önünde bulunduruyoruz.

TEMATİK ÖĞRENMEBu yaklaşımı kullanarak bir konuyu, birkaç farklı disiplinde işleyip kalıcılığını sağlamayı amaçlıyoruz. Örneğin “taş” temasını fenbilimleri, Türkçe, İngilizce, sosyal bilgiler, matematik, resim ve drama derslerinin kazanımları ile ilişkilendirerek, bütünleştirerek işliyoruz.

ÇOKLU ZEKA KURAMIZeka; kişiden kişiye değişebilen, farklı alanlarda parlayabilen değişken bir yapıya sahiptir. Maya Okulları’nda her çocuğun farklı zeka özelliklerine sahip olduğunu biliyor ve eğitim sürecini bu bilgiye göre planlıyoruz.

KEŞF-İ ALEMFarklı çocukların farklı gereksinimlerini dikkate alan,zenginleştirilmiş içerikler sunuyoruz.

MAYADOKYAMayadokya, Türkiye’nin ilk bütünleşik dil becerileri laboratuvarıdır. Burada öğrencilerin dinleme, okuma, yazma, konuşma ve anlama becerilerini analiz ederek gelişim süreçlerini izliyoruz.

MÜZİKOLEJMaya Okulları’nda müzik eğitimi öğrencilerimizin yaşamındaönemli bir yere sahiptir. Bu doğrultuda her bir öğrencimizin keman, gitar ve piyano enstrümanlarından en az birini severek çalmasını amaçlıyoruz.

Page 27: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

27

Maya OkullarıÖncü Uygulamaları

7

8

9

10

11

12

BEN SORUN ÇÖZERİM!Sosyal yaşam becerisi kazanan çocuklar daha özgüvenli ve sorumluluk sahibi bireyler olurlar. Maya Okulları’nda çocukların gündelik yaşamdaki sorunlara farklı çözümler üretip bu yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı oluyoruz.

PARMAK KAS ÖLÇÜMLERİParmak kaslarının gelişim durumu, parmakların sahip olduğu kavrama ve sıkıştırma kuvvetleri ile kaleme uygulanan baskı gibi motor becerileri ölçerek yazma becerisinin daha sağlıklı gelişmesini hedefliyoruz.

KONDİSYONEL ÖLÇÜMLERVücut yapısı kişiden kişiye farklılık gösterir. Bizler yaptığımız kondisyonel ölçümlerle çocuğun hangi spora yatkın olduğunu öğrenerek fiziksel aktivitelerini bu bilgiye göre planlıyoruz.

BİLİŞİM GARAJ AKADEMİSİBilgisayar, telefon gibi akıllı cihazlar sadece eğlence ve iletişime değil yaratıcı işlere ve yeni keşiflere olanak tanıyan araçlardır. Maya’da çocukların üç boyutlu nesneler tasarlamaktan parçalarını kendilerinin üretip montajladığı robotlar üretmeye kadar birçok şey öğrenmelerini ve bilişim dünyasına daha ilkokulda adım atmalarını sağlıyoruz.

DOKUZ TİP MİZAÇ MODELİMaya Okulları’nda öğrencilerin doğuştan getirdikleri ve yaşam boyu değişmeyen mizaçlarını belirliyoruz. Öğrencilerin davranışlarının altındaki en temel motivasyonu oluşturan, yaşam boyu değişmeyen temel arayışlarına kaynaklık eden özelliklerin farkında olarak avantaj sağlıyoruz.

MINECRAFT EDUTürkiye’de ilk defa Maya Okulları’nda SEBİT iş birliği ile kurulan Minecraft Edu sınıfında öğrenciler, Minecraft’ın Edu versiyonuyla çalışma fırsatı elde ederler. Öğrencilerin hayatlarının içinde yer alan bilişim oyunu ile eğitim içeriklerini birbiriyle ilişkilendirip bütünleştirerek daha etkili ve kalıcı öğrenme sağlıyoruz.

Page 28: Ziya Selçuk, Prof. Dr. - maya.k12.tr · adadık, hayattaki tek varlığımız o, çocuğumuzla arkadaş gibiyiz.” türünden cüm- leler dahi kurabiliyorlar. Diğer yandan sadece

28