(43).docx · web vie
TRANSCRIPT
Zuhruf Suresi (43/89)
بسمadıyla
ه اللAllah\ın
حمن الرRahman حيم الر
Rahim
Türkçe Transcript (*) Bismi(A)llâhi-rrahmâni-rrahîm(i)Ali Bulaç Meali Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.Abdullah Parlıyan meali
Dünyada herkesi, ahirette sadece mü'minleri rahmetine alan Allah adına. *
Edip Yüksel Meali Rahman ve Rahim ALLAH'ın ismiyle. *Elmalılı Hamdi Yazır Meali Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Süleyman Ateş Meali Rahman ve Rahim Allah'ın adıylaYaşar Nuri Öztürk Meali Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla...Yusuf Ali (English) Inthe name of Allah, MostGracious, MostMerciful(19). *M. Pickthall (English) Inthe name of Allah, theBeneficent, theMerciful
Zuhruf Suresi
1��ح م
Ha mim
Türkçe Transcript (*) Hâ-MîmAli Bulaç Meali Ha, Mim.Edip Yüksel Meali HH. M. *Elmalılı Hamdi Yazır Meali Hâ, mîm.Süleyman Ateş Meali Ha mim.Yaşar Nuri Öztürk Meali Hâ, Mîm!Yusuf Ali (English) Ha Mim(4604) *M. Pickthall (English) Ha. Mim.
Zuhruf Suresi
2والكتاب
Kitaba andolsun kiي ��الم ن ب�apaçık
Türkçe Transcript (*) Velkitâbi-lmubîn(i)
Ali Bulaç Meali Apaçık Kitab'a andolsun;Edip Yüksel Meali Apaçık kitaba andolsun ki,Elmalılı Hamdi Yazır Meali
2,3. Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.
Süleyman Ateş Meali Apaçık Kitaba andolsun kiYaşar Nuri Öztürk Meali O ayan-beyan konuşan Kitap'a yemin olsun ki,Yusuf Ali (English) By the Book that makes things clear,-M. Pickthall (English) By the Scripture which maketh plain,
Zuhruf Suresi
3ا انbiz
جعلناهonu yaptık
قرءناbir Kur\an
عربياArapça
كم لعلumulur ki
�تعقلو نdüşünüp anlarsınız
Türkçe Transcript (*) İnnâ ce’alnâhu kur-ânen ‘arabiyyen le’allekum ta’kilûn(e)Ali Bulaç Meali Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık.Edip Yüksel Meali Anlamanız için onu kusursuz bir dile sahip bir Kuran yaptık. *Elmalılı Hamdi Yazır Meali
2,3. Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.
Süleyman Ateş Meali Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'an yaptık.Yaşar Nuri Öztürk Meali Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an yaptık.Yusuf Ali (English) We have made it a Qur´an in Arabic,(4605) that ye may be able to
understand (and learn wisdom). *M. Pickthall (English) Lo! We have appointed it a Lecture in Arabic that haply ye may
understand.
Zuhruf Suresi
4ه وان
gerçekten O��ي بiçindedir
امana
الكتابKitap
لديناkatımızda bulunan
لعليyücedir
ي ��ح م بhikmetlidir
Türkçe Transcript (*) Ve-innehu fî ummi-lkitâbi ledeynâ le’aliyyun hakîm(un)Ali Bulaç Meali Şüphesiz o, Bizim katımızda olan Ana Kitap'tadır; çok yücedir, hüküm ve
hikmet doludur.Edip Yüksel Meali O, ana kitapta (korunur), katımızda üstündür, bilgedir.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır.
Süleyman Ateş Meali O, katımızda bulunan ana Kitaptadır.Yücedir, hikmetlidir.Yaşar Nuri Öztürk Meali Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap'ta çok yüce, çok hikmetlidir.Yusuf Ali (English) And verily, it is in the Mother of the Book,(4606) in Our Presence, high (in
dignity), full of wisdom. *M. Pickthall (English) And lo! in the Source of Decrees, which We possess, it is indeed sublime,
decisive,
Zuhruf Suresi
5
افنضرب
bırakalım mı?
عنكمsizi
الذكرuyarmaktan
صفحاvazgeçip
انdiye
كنتمoldunuz
قوماbir kavim
مسرب�ين
aşırı giden
Türkçe Transcript (*) Efenadribu ‘ankumu-żżikra safhan en kuntum kavmen musrifîn(e)Ali Bulaç Meali Siz ölçüyü aşan bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu
Kur'an'ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?Edip Yüksel Meali Haddi aşan bir toplumsunuz diye mesajı size iletmekten vaz mı geçelim?Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur'an'ı size göndermekten vaz mı geçelim?
Süleyman Ateş Meali Siz, aşırı giden bir kavim oldunuz diye, sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?Yaşar Nuri Öztürk Meali
Siz, haddi aşanlardan/zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri/Kur'an'ı sizden uzak mı tutalım?
Yusuf Ali (English) Shall We then(4607) take away the Message from you and repel (you), for that ye are a people transgressing beyond bounds? *
M. Pickthall (English) Shall We utterly ignore you because ye are a wanton folk?
Zuhruf Suresi
6وكم
niceارسلنا
biz gönderdikمن نبي
peygamberفيiçinde
ين ب�االوönce gelenler
Türkçe Transcript (*) Vekem erselnâ min nebiyyin fî-l-evvelîn(e)Ali Bulaç Meali Oysa biz, öncekiler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.Edip Yüksel Meali Öncekilere nice peygamberler göndermişizdir.Elmalılı Hamdi Yazır Meali Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.Süleyman Ateş Meali Biz önce gelenlere nice peygamber gönderdik.Yaşar Nuri Öztürk Meali Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik.Yusuf Ali (English) But how many were(4608) the prophets We sent amongst the peoples of
old? *M. Pickthall (English) How many a Prophet did We send among the men of old!
Zuhruf Suresi
7 وما
يهم ب�يأonlara
gelmezdi
من نبيhiçbir
peygamber
اال كانواetmedikleri
ب�بonunla
��يستهز ؤنalay
Türkçe Transcript (*) Vemâ ye/tîhim min nebiyyin illâ kânû bihi yestehzi-ûn(e)Ali Bulaç Meali Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.Edip Yüksel Meali Fakat, kendilerine giden her peygamberle alay ettiler.Elmalılı Hamdi Yazır Meali Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.Süleyman Ateş Meali Onlara hiçbir peygamber gelmezdi ki mutlaka onunla alay etmesinler.Yaşar Nuri Öztürk Meali Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı.Yusuf Ali (English) And never came there a prophet to them but they mocked him.M. Pickthall (English) And never came there unto them a Prophet but they used to mock him.
Zuhruf Suresi
8فاهلكـ
ناbiz de helak
ettik
اشدdaha güçlü
olanı
منهمbunlardan
بطشاyakalayarak
ومضى
ve geçti
مثلörneği
ي ب�االون
öncekilerin
Türkçe Transcript (*) Fe-ehleknâ eşedde minhum batşen vemedâ meśelu-l-evvelîn(e)Ali Bulaç Meali Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olanları yıkıma uğrattık.
Öncekilerin örneği geçti.Edip Yüksel Meali Şunlardan daha güçlülerini yok ettik. Öncekilerin örneği geçmiştir.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik. Kur'an'da öncekilerin örneği de geçmiştir.
Süleyman Ateş Meali Biz de bunlardan daha güçlü olan(o kavimler)i helak ettik. Öncekilerin örneği geçti.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Biz, gücü-kuvveti onlardan daha üstün olanları da helâk etmişizdir. Öncekilerin örneği geçti.
Yusuf Ali (English) So We destroyed (them)- stronger in power than these;- and (thus) has passed on(4609) the Parable of the peoples of old. *
M. Pickthall (English) Then we destroyed men mightier than these in prowess; and the example of the men of old hath gone (before them).
Zuhruf Suresi
9 ولئنسالته
مandolsun
onlara sorsan
منkim?
خلقyarattı
مو الساتgökleri
واالرضve yeri
ليقولنelbette
diyecekler ki
خلقهنonları yarattı
يز ب�العçok üstün
ي ��الع ن ب�çok bilen
Türkçe Transcript (*) Vele-in seeltehum men ḣaleka-ssemâvâti vel-arda leyekûlunne ḣalekahunne-l’azîzu-l’alîm(u)
Ali Bulaç Meali Andolsun, onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye soracak olsan, tartışmasız: 'Onları üstün ve güçlü (aziz) olan, bilen (Allah) yarattı' diyecekler.
Edip Yüksel Meali Onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "Onları, Üstün ve herşeyi bilen yarattı," diyeceklerdir.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Eğer sen onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette: "Onları çok güçlü ve herşeyi bilen Allah yarattı." derler.
Süleyman Ateş Meali Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette diyecekler ki: "Onları, çok üstün, çok bilen (Allah) yarattı."
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yemin olsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, kesinlikle şöyle diyeceklerdir: "Onları, Azîz ve Alîm olan yarattı!"
Yusuf Ali (English) If thou wert to question them, ´Who created the heavens and the earth?´(4610) They would be sure to reply, ´they were created by (Him), the Exalted in Power, Full of Knowledge´;-(4611) *
M. Pickthall (English) And if thou (Muhammad) ask them: Who created the heavens and the earth, they will surely answer: The Mighty, the Knower created them;
Zuhruf Suresi
10ي ب�الجعل
(O) kılandır
لكمsizin için
االرضyeri
مهداbeşik
وجعلve yapandır
لكمsize
ب�يهاorada
سبالyollar
كم لعلumulur ki
�تهتدو نhidayete eresiniz
Türkçe Transcript (*) Elleżî ce’ale lekumu-l-arda mehden ve ce’ale lekum fîhâ subulen le’allekum tehtedûn(e)
Ali Bulaç Meali Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti.
Edip Yüksel Meali O ki, yeryüzünü oturmanıza elverişli kıldı ve doğru gitmeniz için sizin için orada yollar açtır.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi.
Süleyman Ateş Meali O yeri sizin için beşik kıldı ve varacağınız yere gitmeniz için yeryüzünde size yollar yaptı.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
O, yerküreyi size bir beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere varabilesiniz.
Yusuf Ali (English) (Yea, the same that)(4612) has made for you the earth (like a carpet)(4613) spread out, and has made for you roads (and channels) therein, in order that ye may find guidance (on the way); *
M. Pickthall (English) Who made the earth a resting place for you, and placed roads for you therein, that haply ye may find your way;
Zuhruf Suresi
11ي ب�والل نز
ve indirendir
منما الس
ءgökten
ماءsu
��بقد نbir ölçü ile
فانشرنا
böylece canlandırdık
ب�بonunla
بلدةbir ülkeyi
��ميت نölü
كذلكişte öyle
تخرجون
siz de çıkarılacaksınız
Türkçe Transcript (*) Velleżî nezzele mine-ssemâ-i mâen bikaderin fe-enşernâ bihi beldeten meytâ(en)(c) keżâlike tuḣracûn(e)
Ali Bulaç Meali Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi 'dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
Edip Yüksel Meali O ki gökten bir ölçüye göre su indirdi de onunla ölü bir ülkeyi dirilttik. İşte böyle çıkarılırsınız.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız.
Süleyman Ateş Meali Gökten bir ölçü ile su indirdi de, onunla ölü bir ülkeyi canlandırdık. İşte siz de öyle (canlandırılıp) çıkarılacaksınız.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Gökten bir ölçüye bağlı olarak/bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.
Yusuf Ali (English) That sends down (from time to time) rain from the sky in due measure;-(4614) and We raise to life therewith a land that is dead; even so will ye be raised (from the dead);-(4615) *
M. Pickthall (English) And who sendeth down water from the sky in (due) measure, and We revive a dead land therewith. Even so will ye be brought forth;
Zuhruf Suresi
12ي ب�والخلق
O yaratandır
االزواجçiftleri
ها كلbütün
وجعلve var
edendir
لكمsize
منالفلك
gemiler
واالنعا ve hayvanlarم
ما�تركبو ن
bineceğiniz
Türkçe Transcript (*) Velleżî ḣaleka-l-ezvâce kullehâ ve ce’ale lekum mine-lfulki vel-en’âmi mâ terkebûn(e)
Ali Bulaç Meali Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti.
Edip Yüksel Meali O ki bütün çiftleri yarattı ve binesiniz diye sizin için gemiler ve çiftlik hayvanları yarattı.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir.
Süleyman Ateş Meali O bütün çiftleri yarattı ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti,Yaşar Nuri Öztürk Meali
Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi;
Yusuf Ali (English) That has created pairs(4616) in all things, and has made for you ships and cattle(4617) on which ye ride, *
M. Pickthall (English) He who created all the pairs, and appointed for you ships and cattle whereupon ye ride.
Zuhruf Suresi
13ا ��لتست ؤbinmeniz
için
علىب�ظهور
onların sırtlarına
ثمsonra
تذكروا
anmanız için
نعمةni\metini
كم ربRabbinizin
اذاzaman
استويتم
bindiğiniz
عليهonlara
وتقولوا
ve (şöyle) demeniz
için
سبحانşanı yücedir
ي ب�السخر
hizmetimize verenin
لناbizim
هذاbunu
وماا كن
yoksa biz değildik
لهbunu
ي �مقر ن ب�(hizmetimize) yanaştıracak
Türkçe Transcript (*) Litestevû ‘alâzuhûrihi śümme teżkurû ni’mete rabbikum iżâ-steveytum ‘aleyhi ve tekûlû subhâne-lleżî saḣḣara lenâ hâżâ vemâ kunnâ lehu mukrinîn(e)
Ali Bulaç Meali Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: 'Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık' demeniz için.
Edip Yüksel Meali Ki onların üstüne binesiniz ve onlara bindiğiniz zaman Rabbinizin size olan nimetini düşünerek şunları diyesiniz: "Bunu bizim emrimize veren çok yücedir. Onları kendi başımıza kontrol altına alamazdık."
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: "Bunları bizim hizmetimize veren Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi."
Süleyman Ateş Meali Ki onların sırtlarına binesiniz, sonra onlara bindiğiniz zaman Rabbinizin ni'metini anasınız ve (şöyle) diyesiniz: "Bunu bizim hizmetimize veren (Allah)ın şanı yücedir, yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdık."
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık."
Yusuf Ali (English) In order that ye may sit firm and square on their backs, and when so seated, ye may celebrate the (kind) favour(4618) of your Lord, and say, "Glory to Him Who has subjected these to our (use), for we could never have accomplished this (by ourselves), *
M. Pickthall (English) That ye may mount upon their backs, and may remember your Lord's favour when ye mount thereon, and may say: Glorified be He Who hath subdued these unto us, and we were not capable (of subduing them);
Zuhruf Suresi
14ا وان
biz elbetteنا الى رب
Rabbimizeلمنقلبون
döneceğiz
Türkçe Transcript (*) Ve-innâ ilâ rabbinâ lemunkalibûn(e)Ali Bulaç Meali Ve biz elbette, Rabbimize çevrilip-döneceğiz.'Edip Yüksel Meali "Ve biz, sonunda Rabbimize döneceğiz."Elmalılı Hamdi Yazır Meali "Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz."Süleyman Ateş Meali Biz elbette Rabbimize döneceğiz.Yaşar Nuri Öztürk Meali "Ve gerçekten biz, halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz."Yusuf Ali (English) "And to our Lord, surely,(4619) must we turn back!" *M. Pickthall (English) And lo! unto our Lord we are returning.
Zuhruf Suresi
15وجعلواtasarladılar
لهO\na
منب�عباد
kullarından
��جزء مbir parça
انgerçekten
االنسان
insan
لكفورbir
nankördür
ي ��م م ب�apaçık
Türkçe Transcript (*) Ve ce’alû lehu min ‘ibâdihi cuz-â(en)(c) inne-l-insâne lekefûrun mubîn(un)Ali Bulaç Meali (Buna rağmen) Kendi kullarından O'na bir parça kılıp-yakıştırdılar.
Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.Edip Yüksel Meali Kullarından bazılarını O'na bir pay olarak ayırdılar. İnsan gerçekten apaçık
bir nankördür.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Buna rağmen insanlar, Allah'ın kullarından bir kısmını O'nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür.
Süleyman Ateş Meali Tuttular, O'na kullarından bir parça tasarladılar.Gerçekten insan apaçık bir nankördür.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Kullarından O'na bir pay çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür.
Yusuf Ali (English) Yet they attribute(4620) to some of His servants a share with Him (in his godhead)! truly is man a blasphemous ingrate avowed! *
M. Pickthall (English) And they allot to Him a portion of His bondmen! Lo! man is verily a mere ingrate.
Zuhruf Suresi
16خذ ام ات
yoksa kendisine mi
aldı?
ممايخلق
yarattıklarından
بناتkızları
واصفيكم
ve size seçti
ي �بالب ن ب�oğulları
Türkçe Transcript (*) Emi-tteḣaże mimmâ yaḣluku benâtin ve asfâkum bilbenîn(e)Ali Bulaç Meali Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi
ayırdı?Edip Yüksel Meali Yaratıklarından kızları kendisine ayırdı da oğulları size mi seçti?Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti?
Süleyman Ateş Meali Yoksa (Allah), yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğullar için sizi mi yeğledi? *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendine ayırdı da oğullarla seçkinleşmeyi size mi bıraktı?
Yusuf Ali (English) What! has He taken(4621) daughters out of what He himself creates, and granted to you sons for choice? *
M. Pickthall (English) Or chooseth He daughters of all that He hath created, and honoureth He you with sons?
Zuhruf Suresi
17 واذار بش
müjdelense
احدهمonlardan
birine
بماضرب
anlattığı
حم للرن
Rahman\a
مثالbenzer olarak
ظلkesilir
وجههyüzü
مسود ا
kapkara
وهوve o
يم ب�كöfkesinden yutkunup
durur
Türkçe Transcript (*) Ve-iżâ buşşira ehaduhum bimâ darabe lirrahmâni meśelen zalle vechuhu musvedden vehuve kazîm(un)
Ali Bulaç Meali Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur.
Edip Yüksel Meali Onlardan birisi, Rahman'a yakıştırdığı (kız çocuğu) ile müjdelenince, morali bozularak yüzü simsiyah kesilir:
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.
Süleyman Ateş Meali Onlardan birine Rahman'a benzer olarak anlattığı (kız çocuğu)
müjdelense yüzü kapkara kesilir, öfkesinden yutkunup durur.Yaşar Nuri Öztürk Meali
Onlardan biri, Rahman'a benzer gösterdiği/Rahman'a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.
Yusuf Ali (English) When news is brought(4622) to one of them of (the birth of) what he sets up as a likeness to ((Allah)) Most Gracious, his face darkens, and he is filled with inward grief! *
M. Pickthall (English) And if one of them hath tidings of that which he likeneth to the Beneficent One, his countenance becometh black and he is full of inward rage.
Zuhruf Suresi
18 اومنا ��ينش ؤ
yetiştirileni mi?
فيالحليةsüs içinde
وهوve
فيالخصا
mücadeledeم
غيرolmayanı
ين ب�مaçık
Türkçe Transcript (*) Evemen yuneşşeu fî-lhilyeti ve huve fî-lḣisâmi ġayru mubîn(in)Ali Bulaç Meali Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı
(Allah'a yakıştırıyorlar)?Edip Yüksel Meali "Süsler içinde yetiştirilmesine rağmen kavgada beceriksiz olan mı!?"Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar?
Süleyman Ateş Meali Süs içinde yetiştirilip, mücadelede açık olmayanı (tartışmayı ve kavgayı beceremeyeni) mi (Allah'ın çocuğu yaptılar)?
Yaşar Nuri Öztürk Meali Süs içinde yetiştirilen, fakat çekişme ve savaşta yetersiz kalanı, öyle mi?Yusuf Ali (English) Is then one brought up(4623) among trinkets, and unable to give a clear
account in a dispute (to be associated with Allah.?*M. Pickthall (English) (Liken they then to Allah) that which is bred up in outward show, and in
dispute cannot make itself plain?
Zuhruf Suresi
19وجعلوا
saydılar الملئك
ةmelekleri
ين ب�ال همعباد
kulları olan
حمن الرRahman\ın
��اناث مdişi
اشهدوا
şahid mi oldular?
��خلقه مonların
yaratılışlarına
ستكتب
yazılacak
شهادتهم
şahidlikleri
لو ويسـن
ve (bundan) sorulacaklardır
Türkçe Transcript (*) Ve ce’alû-lmelâ-ikete-lleżîne hum ‘ibâdu-rrahmâni inâśâ(en)(c) eşehidû ḣalkahum(c) setuktebu şehâdetuhum ve yus-elûn(e)
Ali Bulaç Meali Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.
Edip Yüksel Meali Rahman'ın kulları olan melekleri dişi saydılar! Onların yaratılışlarına mı tanık oldular? Bu tanıklıkları kaydedilercek ve sorguya çekileceklerdir.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.
Süleyman Ateş Meali Rahman'ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların yaratılışlarına mı şahid oldular ki (böyle hüküm veriyorlar)? Şahidlikleri yazılacak ve (bundan) sorulacaklardır.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.
Yusuf Ali (English) And they make into females angels who themselves serve(4624) Allah. Did they witness their creation? Their evidence will be recorded, and they will be called to account! *
M. Pickthall (English) And they make the angels, who are the slaves of the Beneficent, females. Did they witness their creation? Their testimony will be recorded and they will be questioned.
Zuhruf Suresi
20وقالواve dediler ki
لواء شdileseydi
حم الرن
Rahman
ماعبدناه
�� مbiz onlara tapmazdık
ماyoktur
لهمonların
بذلكbu hususta
من ��عل م
bir bilgileri
ان همonlar
االsadece
يخرصو� م
saçmalıyorlar
Türkçe Transcript (*) Ve kâlû lev şâe-rrahmânu mâ ‘abednâhum(k) mâ lehum biżâlike min ‘ilm(in)(s) in hum illâ yaḣrusûn(e)
Ali Bulaç Meali Dediler ki: 'Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik.' Onların bundan yana hiç bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve
tahminle yalan söylüyorlar.'Edip Yüksel Meali Hatta, "Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık," dediler. Onların bu
konuda bir bilgileri yoktur. Onlar sadece tahminde bulunuyorlar.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Süleyman Ateş Meali Ve dediler ki: "Rahman dileseydi, biz onlara tapmazdık." Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece saçmalıyorlar. *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.
Yusuf Ali (English) ("Ah!") they say, "If it had been the Will(4625) of (Allah) Most Gracious, we should not have worshipped such (deities)!" Of that they have no knowledge! they do nothing but lie!(4626) *
M. Pickthall (English) And they say: If the Beneficent One had (so) willed, we should not have worshipped them. They have no knowledge whatsoever of that. They do but guess.
Zuhruf Suresi
21 ام
اتيناهمyoksa onlara
-mı vermişiz?
كتاباbir Kitap
من ب�قبل
bundan önce
فهمonlar
ب�بona
مستمسكونsarılıyorlar
Türkçe Transcript (*) Em âteynâhum kitâben min kablihi fehum bihi mustemsikûn(e)Ali Bulaç Meali Yoksa biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı
tutunuyorlar?Edip Yüksel Meali Onlara bundan önce bir kitap mı verdik de ona mı dayanıyorlar?Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?
Süleyman Ateş Meali Yoksa bundan önce onlara bir Kitap vermişiz de ona mı sarılıyorlar?Yaşar Nuri Öztürk Meali Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?Yusuf Ali (English) What! have We given them a Book before this, to which they are holding
fast?M. Pickthall (English) Or have We given them any Scripture before (this Qur’an) so that they
are holding fast thereto?
Zuhruf Suresi
22بلhayır
قالواdediler ki
ا انbiz
وجدناbulduk
اباءناbabalarımızı
علىüzerinde
امةbir din
ا وانbiz de
علىاثارهم
onların izlerinde
مهتدون
gidiyoruz
Türkçe Transcript (*) Bel kâlû innâ vecednâ âbâenâ ‘alâ ummetin ve-innâ ‘alâ âśârihim muhtedûn(e)
Ali Bulaç Meali Hayır; dediler ki: 'Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz.'
Edip Yüksel Meali Hayır, "Biz atalarımızı bir yol üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini izliyoruz," dediler.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.
Süleyman Ateş Meali Hayır, (ne bilgileri var, ne de Kitapları). Sadece: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerinde gidiyoruz" dediler. *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Hayır, sadece şunu söylemişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız."
Yusuf Ali (English) Nay! they say: "We found(4627) our fathers following a certain religion, and we do guide ourselves by their footsteps." *
M. Pickthall (English) Nay, for they say only: Lo! we found our fathers following a religion, and we are guided by their footprints.
Zuhruf Suresi
23وكذلك
işte böyle ما
ارسلناgöndermedik
منقبلكsenden önce
ب�يقرية
herhangi bir kente
منير ب�نuyarıcı
االbaşkasını
قالdiyenlerden
مترفون�ه
oranın varlıklıları
ا انbiz
وجدناbulduk
اباءناbabalarımızı
علىüzerinde
امةbir din
ا وانve biz de
علىاثارهم
onların izlerine
مقتدون
uyarız
Türkçe Transcript (*) Ve keżâlike mâ erselnâ min kablike fî karyetin min neżîrin illâ kâle mutrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ ‘alâ ummetin ve-innâ ‘alâ âśârihim muktedûn(e)
Ali Bulaç Meali İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri' (şöyle) demişlerdir: 'Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz.'
Edip Yüksel Meali Tıpkı bunun gibi, senden önce, bir kente her ne zaman bir uyarıcı gönderdiysek elit tabaka, "Biz, atalarımızı bir yol üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini izliyoruz," derlerdi.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.
Süleyman Ateş Meali İşte böyle, senden önce de hangi kente uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıklıları: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız."
Yusuf Ali (English) Just in the same way, whenever We sent a Warner before thee to any people, the wealthy ones among them(4628) said: "We found our fathers following a certain religion, and we will certainly follow in their footsteps." *
M. Pickthall (English) And even so We sent not a warner before thee (Muhammad) into any township but its luxurious ones said: Lo! we found our fathers following a religion, and we are following their footprints.
Zuhruf Suresi
24قال
dedi اولو
جئتكمben size getirsem de mi?
باهدىdaha
doğrusunu
مماوجدتم
bulduğunuzdan
عليهüzerinde
��اباءك مbabalarınızı
قالواdediler
ا انdoğrusu biz
بما ارسلت
مsizinle
gönderileni
ب�بonu
كافرون
inkar ediyoruz
Türkçe Transcript (*) Kâle eve lev ci/tukum bi-ehdâ mimmâ vecedtum ‘aleyhi âbâekum(s)kâlû innâ bimâ ursiltum bihi kâfirûn(e)
Ali Bulaç Meali (O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: 'Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?'
Onlar da demişlerdi ki: 'Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye (karşı) kafir olanlarız.'
Edip Yüksel Meali O da, "Size, atalarınızı üzerinde bulduğunuzdan daha doğrusunu getirmiş isem de mi?" derdi. Onlar da, "Sizin getirdiğiniz mesajı inkar ediyoruz," derlerdi.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Gönderilen uyarıcı; "Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?" deyince, onlar: "Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz." dediler.
Süleyman Ateş Meali Ben size, babalarınızı, üzerinde bulduğunuz(din)den daha doğrusunu getirmiş olsam da (yine babalarınızın yolunu)mu (tutacaksınız)? dedi. "Doğrusu biz sizinle gönderilen mesajı tanımıyoruz." dediler.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Uyarıcı dedi: "Peki, ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha iyi yol göstereni getirmiş olsam da mı?" Dediler: "Doğrusu, biz seninle gönderilen şeyi tanımıyoruz."
Yusuf Ali (English) He said: "What!(4629) Even if I brought you better guidance than that which ye found your fathers following?" They said: "For us, we deny that ye (prophets) are sent (on a mission at all)." *
M. Pickthall (English) (And the warner) said: What! Even though I bring you better guidance than that ye found your fathers following? They answered: Lo! in what ye bring we are disbelievers.
Zuhruf Suresi
25فانتقمناbiz de öc aldık
منهمonlardan
فانظرbak
كيفnasıl?
كانoldu
عاقبةsonu
ي ب�المكذ� ن
yalanlayanların
Türkçe Transcript (*) Fentekamnâ minhum(s) fenzur keyfe kâne ‘âkibetu-lmukeżżibîn(e)Ali Bulaç Meali Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu
nasıl oldu?Edip Yüksel Meali Biz de onlardan öc aldık. Yalanlayanların sonu nasıl olduğuna bir bak.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!
Süleyman Ateş Meali Biz de onlardan öc aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bunun üzerine onlardan öc aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu!
Yusuf Ali (English) So We exacted retribution from them: now see what was the end of those who rejected (Truth)!
M. Pickthall (English) So We requited them. Then see the nature of the consequence for the rejecters!
Zuhruf Suresi
26
واذbir zaman
قالdemişti ki
يم ب�ابرİbrahim
يه ب�الbabasına
��وقوم بve kavmine
ي ب�انşüphesiz
ben
اء برuzağım
مما�تعبدو ن
sizin taptıklarınızdan
Türkçe Transcript (*) Ve-iż kâle ibrâhîmu li-ebîhi ve kavmihi innenî berâun mimmâ ta’budûn(e)Ali Bulaç Meali Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: 'Şüphesiz ben, sizin
taptıklarınızdan uzağım.'Edip Yüksel Meali İbrahim, babasına ve halkına demişti ki, "Sizin taptıklarınızdan uzağım."Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Hani İbrahim babasına ve kavmine: "Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.
Süleyman Ateş Meali Bir zaman İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım."
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
Yusuf Ali (English) Behold! Abraham said(4630) to his father and his people: "I do indeed clear myself of what ye worship: *
M. Pickthall (English) And when Abraham said unto his father and his folk: Lo! I am innocent of what ye worship
Zuhruf Suresi
27اال
yalnızcaي ب�ال
ي ب�فطرbeni yaratana
ه فانçünkü O
ين ب سيهbana doğru yolu
gösterecektir
Türkçe Transcript (*) İllâ-lleżî fetaranî fe-innehu seyehdîn(i)Ali Bulaç Meali '(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir.'Edip Yüksel Meali "Beni Yaratan bana doğru yolu gösterecektir."Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir." dedi.
Süleyman Ateş Meali Ben yalnız beni yaratana (taparım). Çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir.
Yaşar Nuri Öztürk Meali "Yalnız beni yaratana kulluk ederim. Bana, O kılavuzluk edecektir."Yusuf Ali (English) "(I worship) only Him Who made me, and He will certainly guide me."M. Pickthall (English) Save Him Who did create me, for He will surely guide me.
Zuhruf Suresi
28وجعلهاve onu yaptı
كلمةbir söz
باقيةkalıcı
ب�ي ب�عقب
sonrakiler içinde
هم لعلumulur ki
يرجعون
dönerler
Türkçe Transcript (*) Ve ce’alehâ kelimeten bâkiyeten fî ‘akibihi le’allehum yerci’ûn(e)Ali Bulaç Meali Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dönerler diye ardında
(kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı.Edip Yüksel Meali Belki doğru yola dönerler diye onun ardından gelecekler için bunu ebedi
bir ders kıldı.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.
Süleyman Ateş Meali Ve bu sözü ardında kalıcı bir söz yaptı ki (insanlar Allah'a kulluğa) dönsünler.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
O, sözünü, kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.
Yusuf Ali (English) And he left it as a Word(4631) to endure among those who came after him, that they may turn back (to Allah.. *
M. Pickthall (English) And he made It a word enduring among his seed, that haply they might return.
Zuhruf Suresi
29بل
doğrusuعت متyaşattım
ء ال ��ه ؤbunları
واباءهم
ve babalarını
حتىdek
جاءهمkendilerine gelinceye
الحقgerçek söz
ورسول
ve elçi
ين ب�مaçıklayan
Türkçe Transcript (*) Bel metta’tu hâulâ-i ve âbâehum hattâ câehumu-lhakku ve rasûlun mubîn(un)
Ali Bulaç Meali Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar yararlandırdım.
Edip Yüksel Meali Doğrusu, kendilerine gerçek ve apaçık bir elçi varıncaya kadar şunlara ve
atalarına imkan tanıdım.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.
Süleyman Ateş Meali Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.
Yusuf Ali (English) Yea, I have given(4632) the good things of this life to these (men) and their fathers, until the Truth has come to them, and a messenger making things clear. *
M. Pickthall (English) Nay, but I let these and their fathers enjoy life (only) till there should come unto them the Truth and a messenger making plain.
Zuhruf Suresi
30 ولما
جاءهمfakat onlara
gelince
الحقgerçek
قالواdediler
هذاbu
سحرbüyüdür
ا وانve biz
ب�بonu
كافرون
tanımayız
Türkçe Transcript (*) Velemmâ câehumu-lhakku kâlû hâżâ sihrun ve-innâ bihi kâfirûn(e)Ali Bulaç Meali Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: 'Bu bir büyüdür, doğrusu biz
ona (karşı) kafir olanlarız.'Edip Yüksel Meali Kendilerine gerçek geldiği zaman, "Bu bir büyüdür ve biz onu inkar
ediyoruz," dediler.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Kendilerine hak geldiği zaman onlar: "Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz." dediler.
Süleyman Ateş Meali Fakat kendilerine gerçek gelince: "Bu, büyüdür, biz onu tanımayız" dediler.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!"
Yusuf Ali (English) But when the Truth came to them, they said: "This is sorcery, and we(4633) do reject it." *
M. Pickthall (English) And now that the Truth hath come unto them they say: This is mere magic, and lo! we are disbelievers therein.
Zuhruf Suresi
31
وقالواve dediler ki
لوالل نز
indirilmeli değil miydi?
هذاbu
القرانKur\an
علىرجلbir adama
من القريتي
نiki kentten
يم ب�عbüyük
Türkçe Transcript (*) Ve kâlû levlâ nuzzile hâżâ-lkur-ânu ‘alâ raculin mine-lkaryeteyni ‘azîm(un)
Ali Bulaç Meali Ve dediler ki: 'Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?'
Edip Yüksel Meali "Bu Kuran, şu iki kentten ünlü ve büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" dediler.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Yine Onlar: "Bu Kur'an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler.
Süleyman Ateş Meali Ve dediler ki: "Bu Kur'an iki kentten, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Ve dediler: "Şu Kur'an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?"
Yusuf Ali (English) Also, they say: "Why is not this Qur´an sent down to some leading man in either of the two(4634) (Chief) cities?" *
M. Pickthall (English) And they say: If only thin Qur’an had been revealed to some great man of the two towns?
Zuhruf Suresi
32اهم
onlar mı?يقسمو
نbölüştürüyorlar
رحمت
rahmetini
رب مRabbinin
نحنbiz
قسمنا
taksim ettik
بينهمaralarında
يشته ب!مم
onların geçimliklerini
فيالحيوةhayatında
الدنياdünya
ورفعناve üstün
kıldık
بعضهم
onlardan kimini
فوقüzerine
بعضötekiler
درجات
derecelerle
خذ ليتedinmeleri
için
بعضهمbiri
بعضاdiğerine
"�سخري � مhizmetçi, çalışan
ورحمتrahmeti
ك ربRabbinin
خيرdaha
hayırlıdır
ممايجمعو
نonların toplayıp
yığdıklarından
Türkçe Transcript (*) Ehum yaksimûne rahmete rabbik(e)(c) nahnu kasemnâ beynehum ma’îşetehum fî-lhayâti-ddunyâ(c) ve rafa’nâ ba’dahum fevka ba’din deracâtin liyetteḣiże ba’duhum ba’dan suḣriyyâ(en)(k) ve rahmetu rabbike ḣayrun mimmâ yecme’ûn(e)
Ali Bulaç Meali Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü 'teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır.
Edip Yüksel Meali Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık; birbirlerine iş gördürebilmeleri için onları birbirlerine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha iyidir.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
Süleyman Ateş Meali Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki biri, diğerine iş gördürebilsin. Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıklarındandaha hayırlıdır.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.
Yusuf Ali (English) Is it they who would portion out the Mercy of thy Lord?(4635) It is We Who portion out between them their livelihood in the life of this world: and We raise some of them above others in ranks, so that some may command work from others. But the Mercy of thy Lord is better than the (wealth) which they amass. *
M. Pickthall (English) Is it they who apportion their Lord's mercy? We have apportioned among them their livelihood in the life of the world, and raised some of them above others in rank that some of them may take labour from others; and the mercy of thy Lord is better than (the wealth) that they amass.
Zuhruf Suresi
33ولوال
(sözkonusu) olmasaydı
انيكون
اس النinsanların
امةümmet
واحدةbir tek
لجعلناyapardık
olması
لمنيكفر
inkar edenlerin
حم بالرن
Rahman\ı
لبيوتهم
evlerine
سقفاtavanlar
منفضةgümüşten
ومعارجve
merdivenler
عليهاüzerine
يظهرو� ن
binip çıkacakları
Türkçe Transcript (*) Ve levlâ en yekûne-nnâsu ummeten vâhideten lece’alnâ limen yekfuru bi-rrahmâni libuyûtihim sukufen min fiddatin ve me’ârice ‘aleyhâ yazherûn(e)
Ali Bulaç Meali Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman'ı (Allah'ı) inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
Edip Yüksel Meali Tüm insanlar (inkarcılıkta) bir tek toplum olacak olmasaydı, Rahman'ı inkar edenlerin evini gümüş tavanlar ve binip çıkacakları merdivenlerle donatırdık.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.
Süleyman Ateş Meali İnsanlar (küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasaydı. Rahman'ı inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine binip çıkacakları merdivenler yapardık.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı, o Rahman'a nankörlük edenlerin evlerine gümüşten tavanlar çatar, sırtlarına binip yükselecekleri merdivenler/asansörler yapardık.
Yusuf Ali (English) And were it not that(4636) (all) men might become of one (evil) way of life, We would provide, for everyone that blasphemes against ((Allah)) Most Gracious, silver roofs for their houses and (silver) stair-ways on which to go up, *
M. Pickthall (English) And were it not that mankind would have become one community, We might well have appointed, for those who disbelieve in the Beneficent, roofs of silver for their houses and stairs (of silver) whereby to mount,
Zuhruf Suresi
34ولبيوتهم
ve evlerine ابوابا
kapılar وسرراve koltuklar
عليهاüzerine
ك �يت ن �� ؤyaslanacakları
Türkçe Transcript (*) Velibuyûtihim ebvâben ve sururan ‘aleyhâ yetteki-ûn(e)Ali Bulaç Meali Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,Edip Yüksel Meali Evlerine kapılar ve konforlu mobilyalar.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık.
Süleyman Ateş Meali Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar, divanlar.Yaşar Nuri Öztürk Meali Evlerine kapılar, üzerlerinde yan yatacakları koltuklar yapardık;Yusuf Ali (English) And (silver) doors to their houses, and thrones (of silver) on which they
could recline,M. Pickthall (English) And for their houses doors (of silver) and couches of silver whereon to
recline,
Zuhruf Suresi
35وزخرف
�� مve (nice)
süsler
وانكلbütün
ذلكbunlar
لماsadece
متاعgeçici
menfaatleridir
الحيوةhayatının
م�الدنيdünya
واالخرة
ahiret ise
عندkatında
ك ربRabbinin
ي �للمت ن ب#muttakiler
içindir
Türkçe Transcript (*) Ve-zuḣrufâ(en)(c) ve-in kullu żâlike lemmâ metâ’u-lhayâti-ddunyâ(c) vel-âḣiratu ‘inde rabbike lilmuttekîn(e)
Ali Bulaç Meali Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin katında muttakiler içindir.
Edip Yüksel Meali Ve nice gösterişli maddeler. Tüm bunlar bu dünya hayatının geçici materyalidir. Ahiret ise Rabbinin katında erdemlilerindir.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.
Süleyman Ateş Meali Ve (nice) süs(ler verirdik). Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçiminden ibarettir. Rabbinin katında ahiret ise, (günahlardan) korunanlar içindir. *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Her yanda süsler oluştururduk. İşte bütün bunlar, şu iğreti dünya hayatının nimetidir. Rabbinin katındaki âhiret ise takva sahipleri içindir.
Yusuf Ali (English) And also adornments(4637) of gold. But all this were nothing but conveniences of the present life: The Hereafter, in the sight of thy Lord is for the Righteous. *
M. Pickthall (English) And ornaments of gold. Yet all that would have been but a provision of the life of the world. And the Hereafter with your Lord would have been for those who keep from evil.
Zuhruf Suresi
36
ومنkim
يعشkör olursa
عنkarşı
ذكرzikrine
حم الرن
Rahman\ın
ض نقيsardırırız
لهona
شيطان ا
bir şeytanı
فهوartık o
لهonun
ين ب�قarkadaşı olur
Türkçe Transcript (*) Vemen ya’şu ‘an żikri-rrahmâni nukayyid lehu şeytânen fehuve lehu karîn(un)
Ali Bulaç Meali Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.
Edip Yüksel Meali Kim Rahman'ın mesajına aldırış etmezse, ona bir şeytanı sardırırız da onun arkadaşı olur.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.
Süleyman Ateş Meali Kim Rahman'ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytanı sardırırız; artık o, onun (yanından ayrılmaz, ona sürekli olarak kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.
Yusuf Ali (English) If anyone withdraws himself(4638) from remembrance of ((Allah)) Most Gracious, We appoint for him an evil one, to be an intimate companion to him. *
M. Pickthall (English) And he whose sight is dim to the remembrance of the Beneficent, We assign unto him a devil who becometh his comrade;
Zuhruf Suresi
37هم وان
onlar ليصدون
همonları
engelledikleri halde
عني ب�الس
لyoldan
ويحسبون
sanırlar
هم انbunlar
مهتدون
doğru yolda olduklarını
Türkçe Transcript (*) Ve-innehum leyesuddûnehum ‘ani-ssebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn(e)
Ali Bulaç Meali Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
Edip Yüksel Meali Nitekim onları yoldan çıkarırlar. Buna rağmen onlar doğru yolda olduklarını sanırlar
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
Süleyman Ateş Meali O(şeyta)nlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.
Yusuf Ali (English) Such (evil ones) really hinder them from the Path,(4639) but they think that they are being guided aright! *
M. Pickthall (English) And lo! they surely turn them from the way of Allah, and yet they deem that they are rightly guided;
Zuhruf Suresi
38حتىnihayet
اذاzaman
جاءناbize geldiği
قالder ki
يا ليتkeşke olsaydı
ي ب�بيbenimle
وبينكsenin
aranda
بعدkadar
uzaklıkالمشرقينiki doğu
فبئسmeğer ne
kötü
ين ب�القarkadaş(mışsın)
Türkçe Transcript (*) Hattâ iżâ câenâ kâle yâ leyte beynî ve beyneke bu’de-lmeşrikayni febi/se-lkarîn(u)
Ali Bulaç Meali Sonunda bize geldiği zaman, der ki: 'Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen).'
Edip Yüksel Meali Nihayet bize geldiğinde, "Keşke benimle senin aranda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı; sen ne kötü bir arkadaş mışsın sen!" der.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!" der.
Süleyman Ateş Meali Nihayet (Zikr'imize karşı körlük edip yoldan çıkan o adam) bize geldiği zaman (kötü arkadaşına) der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) arası kadar uzaklık olsaydı (seni hiç görmeseydim); meğer ne kötü arkadaş(mışsın sen)!"
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Sonunda bize geldiğinde, şeytan, yoldaşına şöyle der: "Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen!"
Yusuf Ali (English) At length, when (such a one)(4640) comes to Us, he says (to his evil companion): "Would that between me and thee were the distance of East and West!"(4641) Ah! evil is the companion (indeed)! *
M. Pickthall (English) Till, when he cometh unto Us, he saith (unto his comrade): Ah, would that between me and thee there were the distance of the two horizons, an evil comrade!
Zuhruf Suresi
39اليوم ولن
bugün اذ
çünküظلمتمzulmettiniz
كم انsiz
في
ينفعكمsize bir yarar
sağlamaz
العذاب
azabda
مشتركون
ortaksınız
Türkçe Transcript (*) Velen yenfe’akumu-lyevme iż zalemtum ennekum fî-l’ażâbi muşterikûn(e)Ali Bulaç Meali (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü
zulmettiniz. Şüphesiz azabta da ortaksınız.Edip Yüksel Meali Haksızlık etmiş olduğunuz için, o gün (pişmanlığınız) size bir yarar
sağlamaz; siz cezayı paylaşacaksınız.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlara: "Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız." denir.
Süleyman Ateş Meali (Böyle söylemeniz) Bugün size bir yarar sağlamaz; çünkü zulmettiniz. Siz, azab (çekme)de ortaksınız.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bugün hiçbir şey işinize yaramayacaktır. Çünkü zulme sapmışsınız. Azapta ortaklık kuracaksınız.
Yusuf Ali (English) When ye have done wrong,(4642) it will avail you nothing, that Day, that ye shall be partners in Punishment! *
M. Pickthall (English) And it profiteth you not this day, because ye did wrong, that ye will be sharers in the doom.
Zuhruf Suresi
40افانت
sen mi?تسمــ
عişittireceksin
الصمsağıra
اوyahut
تهديyola
ileteceksin
العميkörü
ومنve kimseyi
كانolan
ب�يضاللsapıklıkta
ين ب�مapaçık
Türkçe Transcript (*) Efe-ente tusmi’u-ssumme ev tehdî-l’umye vemen kâne fî dalâlin mubîn(in)
Ali Bulaç Meali Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
Edip Yüksel Meali Sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık bir sapıklıkta olanı yola getireceksin?
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?
Süleyman Ateş Meali (Ey Muhammed), sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık
sapıklıkta olanı yola ileteceksin?Yaşar Nuri Öztürk Meali
Sen şimdi sağırlara söz mü duyuracaksın; yoksa körlere, apaçık sapıklığa dalmışlara kılavuzluk mu edeceksin?!
Yusuf Ali (English) Canst thou then make(4643) the deaf to hear, or give direction to the blind or to such as (wander) in manifest error?(4644) *
M. Pickthall (English) Canst thou (Muhammad) make the deaf to hear, or canst thou guide the blind or him who is in error manifest?
Zuhruf Suresi
41فاما
bileنذهبن
biz alıp götürsek
بكseni
ا فانmuhakkak
biz
منهمonlardan
منتقمو� ن
öc alırız
Türkçe Transcript (*) Fe-immâ neżhebenne bike fe-innâ minhum muntakimûn(e)Ali Bulaç Meali Şu halde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız.Edip Yüksel Meali Seni alıp götürsek de biz onları cezalandıracağız.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız.
Süleyman Ateş Meali Ya biz seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız.Yaşar Nuri Öztürk Meali Ya biz, seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız;Yusuf Ali (English) Even if We take thee(4645) away, We shall be sure to exact retribution
from them, *M. Pickthall (English) And if We take thee away, We surely shall take vengeance on them,
Zuhruf Suresi
42
اوyahut
ك نرينsana
gösteririz
ي ب�الوعدناه
مonları
uyardığımız şeyi
ا فانşüphesiz
bizim
عليهمonlara
مقتدرون
gücümüz yeter
Türkçe Transcript (*) Ev nuriyenneke-lleżî ve’adnâhum fe-innâ ‘aleyhim muktedirûn(e)Ali Bulaç Meali Ya da kendilerine va'dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, biz gerçekten
onların üstünde güç yetirenleriz.Edip Yüksel Meali Yahut, onlara söz verdiğimizi sana gösteririz; bizim onlara gücümüz yeter.Elmalılı Hamdi Yazır Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara
Meali azap etmeye gücümüz yeter.Süleyman Ateş Meali Yahut onları uyardığımız şeyi sana gösteririz (senin gözlerinin önünde
onları azaba uğratırız); bizim onlara gücümüz yeter.Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yahut da onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz. Biz onlarla başa çıkacak güçteyiz.
Yusuf Ali (English) Or We shall show thee that (accomplished) which We have promised them: for verily We shall prevail over them.
M. Pickthall (English) Or (if) We show thee that wherewith We threaten them; for lo! We have complete command of them.
Zuhruf Suresi
43فاستمسك
sen sımsıkı sarıl
ي ��بالـ بحي ؤ�ا
vahyedilene
الي نsana
ك انçünkü sen
علىüzerindesin
صراطyol
ي ب#مست doğruم
Türkçe Transcript (*) Festemsik billeżî ûhiye ileyk(e)(s) inneke ‘alâ sirâtin mustakîm(in)Ali Bulaç Meali Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol
üzerindesin.Edip Yüksel Meali Sana vahyedilene sarıl; çünkü sen doğru yoldasın.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.
Süleyman Ateş Meali Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın.Yaşar Nuri Öztürk Meali
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
Yusuf Ali (English) So hold thou fast(4646) to the Revelation sent down to thee; verily thou art on a Straight Way. *
M. Pickthall (English) So hold thou fast to that which is inspired in thee. Lo! thou art on a right path.
Zuhruf Suresi
44ه وان
şüphesiz O (Kur\an)
لذكرbir Zikir\dir
لكsana
ولقوم ن
ve kavmine
وسوف
ve yakında
لون تسـsorulacaksınız
Türkçe Transcript (*) Ve-innehu leżikrun leke velikavmik(e)(s) ve sevfe tus-elûn(e)Ali Bulaç Meali Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz
(ondan) sorulacaksınız.Edip Yüksel Meali Bu, sana ve halkına bir mesajdır; ondan sorulacaksınız.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Süleyman Ateş Meali O (Kur'an) sana ve kavmine bir Zikir(uyarı, şan ve şeref)dir ve yakında (ona uyup uymadığınızdan) sorulacaksınız.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.
Yusuf Ali (English) The (Qur´an) is indeed the message,(4647) for thee and for thy people; and soon shall ye (all) be brought to account. *
M. Pickthall (English) And lo! it is in truth a Reminder for thee and for thy folk; and ye will be questioned.
Zuhruf Suresi
45ل وسـ
ve sor من
ارسلناgönderdiğimiz
منقبلكsenden önce
من م�رسلن
elçilerimizden
اجعلناyapmış mıyız?
مندونbaşka
حم الرن
Rahman\dan
الهةtanrılar
�يعبدو نtapılacak
Türkçe Transcript (*) Ves-el men erselnâ min kablike min rusulinâ ece’alnâ min dûni-rrahmâni âliheten yu’bedûn(e)
Ali Bulaç Meali Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç)?
Edip Yüksel Meali Senden önce gönderdiğimiz elçileri araştır: "Rahman'ın dışında tapılacak tanrılar kabul etmiş miyiz?"
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?
Süleyman Ateş Meali Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Rahman'dan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız?
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?
Yusuf Ali (English) And question thou our messengers(4648) whom We sent before thee; did We appoint any deities other than ((Allah)) Most Gracious, to be worshipped? *
M. Pickthall (English) And ask those of Our messengers whom We sent before thee: Did We ever appoint gods to be worshipped beside the Beneficent?
Zuhruf Suresi
46ولقدandolsun
ارسلناbiz
gönderdik
موسى
Musa\yı
باياتناayetlerimizle
الىفرعو
نFir\avn\a
ئ ب�وماـل ؤ�ve ileri gelen adamlarına
فقالdedi
ي "�ا بben
رسولelçisiyim
ربRabbinin
ي ب�العالن
alemlerin
Türkçe Transcript (*) Ve lekad erselnâ mûsâ bi-âyâtinâ ilâ fir’avne ve mele-ihi fekâle innî rasûlu rabbi-l’âlemîn(e)
Ali Bulaç Meali Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: 'Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim.'
Edip Yüksel Meali Örneğin; Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve erkanına gönderdik ve "Ben evrenlerin Rabbinin elçisiyim," demişti.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Andolsun ki, biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: "Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyim." dedi.
Süleyman Ateş Meali Andolsun biz Musa'yı da ayetlerimizle Fir'avn'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: "Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim" dedi.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: "Ben âlemlerin Rabbi'nin resulüyüm."
Yusuf Ali (English) We did send Moses(4649) aforetime, with Our Signs, to Pharaoh and his Chiefs: He said, "I am a messenger of the Lord of the Worlds." *
M. Pickthall (English) And verily We sent Moses with Our revelations unto Pharaoh and his chiefs, and he said: I am a messenger of the Lord of the Worlds.
Zuhruf Suresi
47 فلما
جاءهمonlara
getirince
باياتناayetlerimizi
اذاhemen
همonlar
منهاonlarla
يضحكون
(alay edip) gülmeğe başladılar
Türkçe Transcript (*) Felemmâ câehum bi-âyâtinâ iżâ hum minhâ yadhakûn(e)Ali Bulaç Meali Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara
(alay edip) gülüyorlar.Edip Yüksel Meali Mucizelerimizi kendilerine götürdüğü zaman, o mucizelere gülmüşlerdi.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.
Süleyman Ateş Meali Onlara ayetlerimizi getirince onlar o ayetlerle alay edip gülmeğe başladılar.
Yaşar Nuri Öztürk Meali Mûsa onlara ayetlerimizi getirdiğinde onlar bu ayetlere gülüyorlardı.Yusuf Ali (English) But when he came to them with Our Signs, behold they ridiculed them.
(4650) *M. Pickthall (English) But when he brought them Our tokens, behold! they laughed at them.
Zuhruf Suresi
48 ومايهم ب�ن
onlara göstermeyiz
مناية
bir mu\cize
االbaşkasını
هيki o
اكبرdaha
büyüktür
منا�اخته
kardeşinden (ötekinden)
واخذناهمonları
yakaladık
بالعذاب
azab(lar) ile
هم لعلumulur ki
يرجعون
dönerler
Türkçe Transcript (*) Vemâ nurîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uḣtihâ(s) ve eḣażnâhum bil’ażâbi le’allehum yerci’ûn(e)
Ali Bulaç Meali Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azabla yakalayıverdik.
Edip Yüksel Meali Onlara bir birinden büyük mucizeler gösterdik ve belki dönerler diye başlarına çeşitli felaketler getirdik.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.
Süleyman Ateş Meali Onlara gösterdiğimiz her mu'cize, mutlaka kızkardeşinden (ötekinden) büyüktü. Belki dönerler diye onları (kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü) azab(lar) ile cezalandırdık.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.
Yusuf Ali (English) We showed them Sign(4651) after Sign, each greater than its fellow, and We seized them with Punishment, in order that they might turn (to Us). *
M. Pickthall (English) And every token that We showed them was greater than its sister (token), and we grasped them with the torment, that haply they might turn again.
Zuhruf Suresi
49
وقالواdediler ki
ه يا ايey
اح السر
büyücü
ادعdu\a et
لناbizim için
ك ربRabbine
بماعهد
söz hürmetine
عندكsana verdiği
نا ـ انartık biz
لمهتدونyola
geleceğiz
Türkçe Transcript (*) Ve kâlû yâ eyyuhâ-ssâhiru ud’u lenâ rabbeke bimâ ‘ahide ‘indeke innenâ lemuhtedûn(e)
Ali Bulaç Meali Ve onlar dediler ki: 'Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız.'
Edip Yüksel Meali "Ey büyücü, bizim için Rabbine dua et. Çünkü sen ona daha yakınsın; biz bundan sonra yola geleceğiz," dediler.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlar azâbı görünce: "Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz." dediler.
Süleyman Ateş Meali Bunun üzerine dediler ki: "Ey büyücü, bizim için Rabbine du'a et, sana verdiği söz hakkı için (bizi bağışlasın) artık biz yola geleceğiz!"
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Dediler ki: "Ey büyücü! Sana verdiği söz aşkına, Rabbine bizim için bir yakarıver; biz artık doğru yola gireceğiz."
Yusuf Ali (English) And they said, "O thou(4652) sorcerer! Invoke thy Lord for us according to His covenant with thee; for we shall truly accept guidance." *
M. Pickthall (English) And they said: O wizard; Entreat thy Lord for us by the pact that He hath made with thee. Lo! we verily will walk aright.
Zuhruf Suresi
50 فلما
كشفناfakat biz kaldırınca
عنهمonlardan
العذابazabı
اذاhemen
همonlar
ينكثونsözlerinden dönüyorlar
Türkçe Transcript (*) Felemmâ keşefnâ ‘anhumu-l’ażâbe iżâ hum yenkuśûn(e)Ali Bulaç Meali Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını
bozuyorlar.Edip Yüksel Meali Fakat, onlardan felaketi kaldırdığımızda, sözlerinden hemen dönüverdiler.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.
Süleyman Ateş Meali Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden dönmeğe başladılar.Yaşar Nuri Öztürk Meali Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye başladılar.Yusuf Ali (English) But when We removed the Penalty from them, behold, they broke their
word.M. Pickthall (English) But when We eased them of the torment, behold! they broke their word.
Zuhruf Suresi
51ونادى
seslendiفرعو
نFir\avn
ب�يiçinde
ب�قومkavminin
قالdedi ki يا قوم
ey kavmim
اليسdeğil mi?
ب�يbenim
ملكmülkü
مصرMısır
وهذهve şu
االنهارırmaklar
ي ب�تجakıp giden
منن%تح altımdanب&
افالتبصرو
� مgörmüyor musunuz?
Türkçe Transcript (*) Ve nâdâ fir’avnu fî kavmihi kâle yâ kavmi eleyse lî mulku misra ve hâżihi-l-enhâru tecrî min tahtî(s) efelâ tubsirûn(e)
Ali Bulaç Meali Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: 'Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?'
Edip Yüksel Meali Firavun halkına şöyle seslendi: "Ey halkım, Mısır'ın yönetimi ve şu altımda akıp giden ırmaklar bana ait değil mi? Görmüyor musunuz?"
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
Süleyman Ateş Meali Fir'avn kavminin içinde bağırıp dedi: "Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?"
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"
Yusuf Ali (English) And Pharaoh proclaimed among his people, saying: "O my people! Does not the dominion of Egypt belong to me, (witness)(4653) these streams flowing underneath my (palace)? What! see ye not then? *
M. Pickthall (English) And Pharaoh caused a proclamation to be made among his people saying: O my people! Is not mine the sovereignty of Egypt and these rivers flowing under me? Can ye not then discern?
Zuhruf Suresi
52ام ي منخيرؤ�ان ين ب�ال ب�م
yahut değil miyim?
bendaha iyiهذاşundan
هوki o
aşağılıktır
والve
olmayandır
يكادnerdeyse
ين ب�يsöz
anlatacak durumda
Türkçe Transcript (*) Em enâ ḣayrun min hâżâ-lleżî huve mehînun velâ yekâdu yubîn(u)Ali Bulaç Meali 'Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir
zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir.'Edip Yüksel Meali "Yahut ben, şu aşağılık ve konuşmaktan aciz olan adamdan daha üstün
değil miyim?"Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?
Süleyman Ateş Meali Yahut ben, şu aşağılık, nerdeyse söz anlatamayacak durumda olan adamdan daha iyi değil miyim?
Yaşar Nuri Öztürk Meali
"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?"
Yusuf Ali (English) "Am I not better than this (Moses), who is a contemptible wretch(4654) and can scarcely express himself clearly? *
M. Pickthall (English) I am surely better than this fellow, who is despicable, and can hardly make (his meaning) plain!
Zuhruf Suresi
53 فلوالالقي
atılmalı değil miydi?
عليهüzerine
اسورةbilezikler
منذهب
altın
اوyahut
اء جgelmeli (değil
miydi?)
معهyanında
الملئكة
melekler
ي ب�مقترن
yakın
Türkçe Transcript (*) Felevlâ ulkiye ‘aleyhi esviratun min żehebin ev câe me’ahu-lmelâ-iketu mukterinîn(e)
Ali Bulaç Meali 'Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?'
Edip Yüksel Meali "Neden ona altınlardan oluşan bir hazine verilmiyor, yahut neden yanında çalışacak melekler gelmiyor?"
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?"
Süleyman Ateş Meali (Eğer o, doğru söylüyorsa) Üzerine altın bilezikler atılmalı, yahut yanında
(kendisine yardım eden, onu doğrulayan) melekler de gelmeli değil miydi?"
Yaşar Nuri Öztürk Meali
"Ona altın bilezikler atılmalı, yanında-hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?"
Yusuf Ali (English) "Then why are not(4655) gold bracelets bestowed on him, or (why) come (not) with him angels accompanying him in procession?" *
M. Pickthall (English) Why, then, have armlets of gold not been set upon him, or angels sent along with him?
Zuhruf Suresi
54فاستخ
فküçümsedi
قومهkavmini
فاطاع��و م
onlar da ona boyun eğdiler
هم انçünkü onlar
كانواidiler
قوماbir kavim
ي ب#فاسن
yoldan çıkmış
Türkçe Transcript (*) Festeḣaffekavmehu fe-etâ’ûh(u)(c) innehum kânû kavmen fâsikîn(e)Ali Bulaç Meali Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler.
Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.Edip Yüksel Meali Böylece halkını yanılttı ve onlar da ona uydular. Onlar bayağı insanlardı.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.
Süleyman Ateş Meali Kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.
Yusuf Ali (English) Thus did he make fools of his people, and they obeyed him: truly were they a people rebellious (against Allah..
M. Pickthall (English) Thus he persuaded his people to make light (of Moses), and they obeyed him. Lo! they were a wanton folk.
Zuhruf Suresi
55 فلما
اسفوناonlar bizi
انتقمناbiz de öc aldık
منهمonlardan
فاغرقناهم
ve onları
ي �اجم ن hepsiniب!
kızdırıncaboğduk
Türkçe Transcript (*) Felemmâ âsefûnâ-ntekamnâ minhum feaġraknâhum ecma’în(e)Ali Bulaç Meali Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık, böylece onları
toplu olarak suda boğduk.Edip Yüksel Meali Bizimle savaşmakta israr edince onlardan öc aldık, hepsini boğduk.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk.
Süleyman Ateş Meali Onlar bizi kızdırınca biz de onlardan öc aldık, hepsini boğduk.Yaşar Nuri Öztürk Meali
Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öc aldık; hepsini suya gömüverdik.
Yusuf Ali (English) When at length they(4656) provoked Us, We exacted retribution from them, and We drowned them all.(4657) *
M. Pickthall (English) So, when they angered Us, We punished them and drowned them every one.
Zuhruf Suresi
56فجعلناهم
onları yaptık سلفا
geçmiş ataları ومثالve örneği
ي �لالخ ن ب�sonradan gelenlerin
Türkçe Transcript (*) Fece’alnâhum selefen ve meśelen lil-âḣirîn(e)Ali Bulaç Meali Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.Edip Yüksel Meali Onları, sonradan gelecekler için bir ibret ve örnek yaptık.Elmalılı Hamdi Yazır Meali Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.Süleyman Ateş Meali Onları sonradan gelen(inkarcı)ların geçmiş ataları ve örneği yaptık(bunlar
da onların izinden gittiler).Yaşar Nuri Öztürk Meali Onları, sonra gelecekler için eski bir örnek yaptık.Yusuf Ali (English) And We made them (a people) of the Past(4658) and an Example to later
ages. *M. Pickthall (English) And We made them a thing past, and an example for those after (them).
Zuhruf Suresi
57 ولما
ضربanlatılınca
ابنoğlu
مريمMeryem
مثالbir misal olarak
اذاhemen
قومكkavmin
منهondan ötürü
يصدو
نyaygarayı bastılar
Türkçe Transcript (*) Velemmâ duribe-bnu meryeme meśelen iżâ kavmuke minhu yasiddûn(e)Ali Bulaç Meali Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan
(keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.Edip Yüksel Meali Meryemoğlu bir örnek olarak gösterilince senin halkın hemen reddettiler.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.
Süleyman Ateş Meali Meryem oğlu, bir misal olarak anlatılınca hemen kavmin, ondan ötürü yaygarayı bastılar:
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Meryem'in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı.
Yusuf Ali (English) When (Jesus) the son(4659) of Mary is held up as an example, behold, thy people raise a clamour thereat (in ridicule)! *
M. Pickthall (English) And when the son of Mary is quoted as an example, behold! the folk laugh out,
Zuhruf Suresi
58وقالوا
dedilerءالهتنا
bizim tanrılarımız
mı?
خيرhayırlı
امyoksa
�ه مo mu?
ماضربوهbunu misal vermediler
لكsana
االbaşka bir sebeple
��جداـل مtartışmadan
بلdoğrusu
همonlar
قومbir
toplumdur
خصمون
kavgacı
Türkçe Transcript (*) Ve kâlû e-âlihetunâ ḣayrun em hu(ve)(c) mâ darabûhu leke illâ cedelâ(en)(c) bel hum kavmun ḣasimûn(e)
Ali Bulaç Meali Dediler ki: 'Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?' Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.
Edip Yüksel Meali "Bizim tanrılarımız mı daha iyidir yoksa o mu?" dediler. Sadece seninle tartışmak için bunu söylediler. Onlar gerçekte, kavgacı bir toplumdur.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlar dediler ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?" Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.
Süleyman Ateş Meali Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sadece tartışma
için sana misal verdiler. Doğrusu onlar, kavgacı bir toplumdur.Yaşar Nuri Öztürk Meali
Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.
Yusuf Ali (English) And they say, "Are our gods best, or he?" This they set forth to thee, only by way of disputation: yea, they are a contentious people.
M. Pickthall (English) And say: Are our gods better, or is he? They raise not the objection save for argument. Nay! but they are a contentious folk.
Zuhruf Suresi
59
ان هوO
االsadece
عبدbir kuldur
انعمناni\met
verdiğimiz
عليهkendisine
وجعلناه
ve kıldığımız
مثالörnek
ي ��لب بoğullarına
ا ب'اسر�ـ م
İsrail
Türkçe Transcript (*) İn huve illâ ‘abdun en’amnâ ‘aleyhi ve ce’alnâhu meśelen libenî isrâ-îl(e)Ali Bulaç Meali O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir
örnek kıldık.Edip Yüksel Meali O, kendisine iyilikte bulunduğumuz bir kuldan başka bir şey değildi. Onu
İsrailoğullarına bir örnek kıldık.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Süleyman Ateş Meali O, sadece kendisine ni'met verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Meryem'in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu.
Yusuf Ali (English) He was no more than a servant: We granted Our favour to him, and We made him an example to the Children(4660) of Israel. *
M. Pickthall (English) He is nothing but a slave on whom We bestowed favour, and We made him a pattern for the Children of Israel.
Zuhruf Suresi
60
ولوeğer
اء نشdileseydik
لجعلناyapardık
منكمsizden
ملئكةmelekler
فياالرضşu dünyada
يخلفو
نyerinize geçen
Türkçe Transcript (*) Velev neşâu lece’alnâ minkum melâ-iketen fî-l-ardi yaḣlufûn(e)Ali Bulaç Meali Eğer biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde
(size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.Edip Yüksel Meali Dileseydik sizi, yeryüzünü koloni haline getiren meleklere çevirirdik.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
Süleyman Ateş Meali Eğer dileseydik, sizden şu dünyada yerinize geçen melekler yapardık.Yaşar Nuri Öztürk Meali
Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda getirirdik.
Yusuf Ali (English) And if it were Our Will,(4661) We could make angels from amongst you, succeeding each other on the earth. *
M. Pickthall (English) And had We willed We could have set among you angels to be viceroys in the earth.
Zuhruf Suresi
61ه وان
Oلعلمilmidir
اع للسة
kıyametin
فالتمترنhiç şüphe etmeyin
بهاondan
بعو وات�� م
ve bana uyun
هذاbudur
صراطyol
ي ب#مستم
doğru
Türkçe Transcript (*) Ve-innehu le’ilmun lissâ’ati felâ temterunne bihâ vettebi’ûn(i)(c) hâżâ sirâtun mustekîm(un)
Ali Bulaç Meali Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiç bir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru yol budur.
Edip Yüksel Meali O (İsa), Saat hakkında bir bilgi kaynağı ve işarettir. Öyleyse onun (zamanı) hakkında kuşku beslemeyin ve beni izleyin. Doğru yol budur. *
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.
Süleyman Ateş Meali O, kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir. O sa'atin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana uyun, doğru yol budur. *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Hiç kuşkusuz o, kıyamet saati için bir bilgidir. O halde sakın o saat hakkında şüpheye düşmeyin; bana uyun. Dosdoğru yol budur.
Yusuf Ali (English) And (Jesus) shall be(4662) a Sign (for the coming of) the Hour (of Judgment): therefore have no doubt about the (Hour), but follow ye Me:
this is a Straight Way. *M. Pickthall (English) And lo! verily there is knowledge of the Hour. So doubt ye not concerning
it, but follow Me. This is the right path.
Zuhruf Suresi
62 وال
ك يصدنم
sizi (bundan) alıkoymasın
يط الش��ا ن
şeytan
ه انçünkü o
لكمsizin için
عدوbir
düşmandır
ين ب�مaçık
Türkçe Transcript (*) Velâ yesuddennekumu-şşeytân(u)(s) innehu lekum ‘aduvvun mubîn(un)Ali Bulaç Meali Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için
açıkça bir düşmandır.Edip Yüksel Meali Şeytan sizi yoldan çıkarmasın. O size açık bir düşmandır.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.
Süleyman Ateş Meali Şeytan sizi (bundan) alıkoymasın. Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır.Yaşar Nuri Öztürk Meali Sakın şeytan sizi geri çevirmesin. O, sizin için açık bir düşmandır.Yusuf Ali (English) Let not the Evil One hinder you: for he is to you an enemy avowed.M. Pickthall (English) And let not Satan turn you aside. Lo! he is an open enemy for you.
Zuhruf Suresi
63 ولماجاءgelince
Îsaب!يسىنا بالبيتaçık
kanıtlarla
قالdedi ki
قدelbette
جئتكمben size geldim
بالحكمة
hikmet ile
ن والبيve
açıklamak için (geldim)
لكمsize
بعضbir kısmını
ي ب�التختلفو
نayrılığa
düştünüğünüz şeylerden
��ي ن ب�onda
قوا فاتkorkun
اللهAllah\tan
يعو ب)وان
ve bana ita\at edin
Türkçe Transcript (*) Velemmâ câe ‘îsâ bilbeyyinâti kâle kad ci/tukum bilhikmeti veli-ubeyyine lekum ba’da-lleżî taḣtelifûne fîh(i)(s) fettekû(A)llâhe ve-etî’ûn(i)
Ali Bulaç Meali İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: 'Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin.'
Edip Yüksel Meali İsa apaçık mucizelerle gelince demişti ki, "Size bilgelik, ve ayrılığa düştüğünüz konulara açıklama getirdim. ALLAH'ı dinleyiniz ve bana uyunuz."
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: "Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah'tan korkun, ve bana itaat edin.
Süleyman Ateş Meali Îsa açık kanıtlar getirince dedi ki: "Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştünüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için (geldim), Allah'tan korkun ve bana ita'at edin."
Yaşar Nuri Öztürk Meali
İsa, açık-seçik kanıtlarla geldiğinde şöyle demişti: "Ben size hikmet getirdim ve tartışıp durduğunuz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde, Allah'tan sakının ve bana itaat edin!"
Yusuf Ali (English) When Jesus came with Clear Signs, he said: "Now have I come to you with Wisdom,(4663) and in order to make clear to you some of the (points) on which ye dispute: therefore fear Allah and obey me. *
M. Pickthall (English) When Jesus came with clear proofs (of Allah's sovereignty), he said: I have come unto you with wisdom, and to make plain some of that concerning which ye differ. So keep your duty to Allah, and obey me.
Zuhruf Suresi
64ان
şüphesizاللهAllah
هوO\dur
ي "�ر بbenim
Rabbim
كم وربve sizin Rabbiniz
فاعبدو�� م
O\na tapın
هذاbudur
صراطyol
ي ب#مستم
doğru
Türkçe Transcript (*) İnna(A)llâhe huve rabbî ve rabbukum fa’budûh(u)(c) hâżâ sirâtun mustakîm(un)
Ali Bulaç Meali 'Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.'
Edip Yüksel Meali "ALLAH benim Rabbim ve sizin de Rabbinizdir, sadece O'na kulluk etmelisiniz. Dosdoğru yol budur."
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah'tır. Öyle ise O'na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur.
Süleyman Ateş Meali Allah, işte benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz O'dur. O'na tapın, doğru yol budur.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
"Kuşkusuz, Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin! İşte bu, dosdoğru bir yoldur."
Yusuf Ali (English) "For Allah, He is my Lord(4664) and your Lord: so worship ye Him: this is a Straight Way." *
M. Pickthall (English) Lo! Allah, He is my Lord and your Lord. So worship Him. This is a right path.
Zuhruf Suresi
65 فاختلف
birbirleriyle ihtilafa
düşmüşlerdir
االحزاب
guruplar
من��بينه ن
aralarından çıkan
فويلvay haline
ين ب�للظلموا
zulmedenlerin
منعذابazabından
يومbir günün يم ب�ا
acı
Türkçe Transcript (*) Faḣtelefe-l-ahzâbu min beynihim(s) feveylun lilleżîne zalemû min ‘ażâbi yevmin elîm(in)
Ali Bulaç Meali Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.
Edip Yüksel Meali Partiler ve mezhepler aralarında tartıştılar. Acı azaptan dolayı vay zalimlerin haline.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!
Süleyman Ateş Meali Aralarından çıkan partiler, birbirleriyle ihtilafa düşmüşlerdir. Acı bir günün azabından vay o zulmedenlerin haline!
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Böyle iken, aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Korkunç bir günün azabından vay haline o zulmedenlerin!
Yusuf Ali (English) But sects from among themselves fell into disagreement: then woe to the wrong-doers, from the Penalty of a Grievous Day!
M. Pickthall (English) But the factions among them differed. Then woe unto those who do wrong from the doom of a painful day.
Zuhruf Suresi
66 هل
ينظرواالille
اع السة
sa\atin
انتأتيهمkendilerinin
بغتةansızın
وهمonlar
نonlar -mi
bekliyorlar?
başlarına gelmesini
اليشعرو
نhiç farkında değillerken
Türkçe Transcript (*) Hel yenzurûne illâ-ssâ’ate en te/tiyehum baġteten vehum lâ yeş’urûn(e)Ali Bulaç Meali Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan
kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar?Edip Yüksel Meali Onlar, farkında değilken, Saatin kendilerine ansızın gelmesini mi
bekliyorlar?Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar?
Süleyman Ateş Meali Onlar ille o sa'atin, kendilerinin hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın başlarına gelmesini mi bekliyorlar?
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Hiç farkında olmadıkları bir sırada o saatin birdenbire kendilerine gelmesinden başka neyi bekliyorlar?
Yusuf Ali (English) Do they only wait(4665) for the Hour - that it should come on them all of a sudden, while they perceive not? *
M. Pickthall (English) Await they aught save the Hour, that it shall come upon them suddenly, when they know not?
Zuhruf Suresi
67ء االخال
dostlarيومئذ
o günبعضه
ملبعض
birbirine
عدوdüşmandır
االdışında
ي (المت �ن م ب#muttakiler
Türkçe Transcript (*) El-eḣillâu yevme-iżin ba’duhum liba’din ‘aduvvun illâ-lmuttekîn(e)Ali Bulaç Meali Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.Edip Yüksel Meali Erdemlilerin dışında, o gün yakın dostlar birbirlerine düşman kesilecek.Elmalılı Hamdi Yazır Meali O gün Allah'tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.Süleyman Ateş Meali O gün, korunanlar dışında, dostlar birbirine düşmandır. (Onlara alemlerin
Rabbi şöyle hitabeder): *Yaşar Nuri Öztürk Meali
Dostlar o gün birbirine düşman kesilirler. Ancak takvaya sarılanlar böyle değildir.
Yusuf Ali (English) Friends on that Day(4666) will be foes, one to another,- except the
Righteous. *M. Pickthall (English) Friends on that day will be foes one to another, save those who kept their
duty (to Allah).
Zuhruf Suresi
68يا عبادey kullarım
ال خوفkorku yoktur
عليكمsize
اليومbugün
وال انتم�تحزنو ن
ve siz üzülmeyeceksiniz
Türkçe Transcript (*) Yâ ‘ibâdi lâ ḣavfun ‘aleykumu-lyevme velâ entum tahzenûn(e)Ali Bulaç Meali 'Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız.'Edip Yüksel Meali Kullarım, bugün size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
68,69. Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.
Süleyman Ateş Meali Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.Yaşar Nuri Öztürk Meali Ey kullarım! Bugün size korku yok; sizler tasalanmayacaksınız da!Yusuf Ali (English) My devotees!(4667) no fear shall be on you that Day, nor shall ye grieve,-
*M. Pickthall (English) O My slaves! For you there is no fear this day, nor is it ye who grieve;
Zuhruf Suresi
69ين امنوا ب�ال
iman edenlerباياتنا
ayetlerimizeوكانواve olanlar
ي �مسل ن ب�müslüman
Türkçe Transcript (*) Elleżîne âmenû bi-âyâtinâ vekânû muslimîn(e)Ali Bulaç Meali 'Ki onlar, benim ayetlerime iman edenler ve müslüman olanlardır.'Edip Yüksel Meali Ayetlerime inananlar ve teslim olanlar,Elmalılı Hamdi Yazır Meali
68,69. Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.
Süleyman Ateş Meali Onlar, ayetlerimize inanmış ve müslüman olmuş (kullarım) idiler.Yaşar Nuri Öztürk Meali Onlar, ayetlerimize iman edip Allah'a teslim olanlar haline gelmişlerdi.Yusuf Ali (English) (Being) those who have believed in Our Signs and bowed (their wills to
Ours) in Islam.M. Pickthall (English) (Ye) who believed Our revelations and were self surrendered,
Zuhruf Suresi
70ادخلواhaydi girin
ة الجنcennete
انتمsiz
وازواجكم
ve eşleriniz
تحبرونağırlanıp
sevindirileceksiniz
Türkçe Transcript (*) Udḣulû-lcennete entum ve ezvâcukum tuhberûn(e)Ali Bulaç Meali 'Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız.'Edip Yüksel Meali Siz ve eşleriniz cennete girin; sevinç içinde ağırlanacaksınız.Elmalılı Hamdi Yazır Meali Siz ve eşleriniz cennete girin. Orada ağırlanıp sevindirileceksiniz."Süleyman Ateş Meali Haydi, siz cennete girin. Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz!Yaşar Nuri Öztürk Meali Cennete girin! Siz ve eşleriniz ikramlarla ağırlanacaksınız.Yusuf Ali (English) Enter ye the Garden,(4668) ye and your wives, in (beauty and) rejoicing.
*M. Pickthall (English) Enter the Garden, ye and your wives, to be made glad.
Zuhruf Suresi
71يطافdolaştırılır
عليهمonların önünde
بصحاف
tepsiler
منذهب
altın
واكوا�� ن
ve kadehler
يها ب�وorada vardır
ماher şey
يه ب�تشتcanların çektiği
االنفس
nefislerinin
وتلذve hoşlandığı
��االعي نgözlerin
وانتمve siz
ب�يهاorada
�خالدو نebedi
kalacaksınız
Türkçe Transcript (*) Yutâfu ‘aleyhim bisihâfin min żehebin ve ekvâb(in)(s) ve fîhâ mâ teştehîhi-l-enfusu ve teleżżu-l-a’yun(u)(s) ve-entum fîhâ ḣâlidûn(e)
Ali Bulaç Meali 'Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız.'
Edip Yüksel Meali Onlara altın tepsiler ve kadehlerle sunulur. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi kalacaksınız.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz
orada ebedi olarak kalacaksınız.Süleyman Ateş Meali Onların önünde altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların
çektiği, gözlerin hoşlandığı her şey var! Ve siz orada ebedi kalacaksınız.Yaşar Nuri Öztürk Meali
Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada, nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.
Yusuf Ali (English) To them will be passed(4669) round, dishes and goblets of gold: there will be there all that the souls could desire, all that their ayes could delight in: and ye shall abide therein (for eye). *
M. Pickthall (English) Therein are brought round for them trays of gold and goblets, and therein is all that souls desire and eyes find sweet. And ye are immortal therein.
Zuhruf Suresi
72وتلك
işteة الجن
cennetي ��ال ب
رثتموه ؤ�اا
size miras verilen
بماkarşılık
كنتمتعملونyaptıklarınıza
Türkçe Transcript (*) Ve tilke-lcennetu-lletî ûriśtumûhâ bimâ kuntum ta’melûn(e)Ali Bulaç Meali 'İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur.'Edip Yüksel Meali Yaptıklarınızın bir karşılığı olarak size miras olarak verilen cennet budur.Elmalılı Hamdi Yazır Meali İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.Süleyman Ateş Meali İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.Yaşar Nuri Öztürk Meali İşte size, yapıp ettiklerinize karşılık mirasçı kılındığınız cennet!Yusuf Ali (English) Such will be the Garden of which ye are made(4670) heirs for your (good)
deeds (in life). *M. Pickthall (English) This is the Garden which ye are made to inherit because of what ye used
to do.
Zuhruf Suresi
73لكم
sizin için varب�يها
oradaفاكهة
meyvaيرة ب*ك
çokمنهاonlardan
تأكلونyersiniz
Türkçe Transcript (*) Lekum fîhâ fâkihetun keśîratun minhâ te/kulûn(e)Ali Bulaç Meali 'Orada sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz.'Edip Yüksel Meali Orada sizin yemeniz için bol meyveler vardırElmalılı Hamdi Yazır Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz.
MealiSüleyman Ateş Meali Orada sizin için çok meyva var. Onlardan yersiniz.Yaşar Nuri Öztürk Meali Orada sizin için pek çok meyve var. Onlardan yiyeceksiniz.Yusuf Ali (English) Ye shall have therein abundance of fruit,(4671) from which ye shall have
satisfaction.(4672) *M. Pickthall (English) Therein for you is fruit in plenty whence to eat.
Zuhruf Suresi
74ان
şüphesizي ب�المجر
نsuçlular
ب�يعذابazabında
م جهنcehennem
�خالدو نsürekli
kalacaklardır
Türkçe Transcript (*) İnne-lmucrimîne fî ‘ażâbi cehenneme ḣâlidûn(e)Ali Bulaç Meali Şüphesiz suçlu-günahkarlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır.Edip Yüksel Meali Suçlular, cehennem azabında ebedi kalıcıdırlar.Elmalılı Hamdi Yazır Meali Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.Süleyman Ateş Meali Suçlular, cehennem azabında sürekli kalacaklardır.Yaşar Nuri Öztürk Meali Suçlular ise cehennem azabının içinde uzun süre sürekli kalacaklardır.Yusuf Ali (English) The sinners will be in the Punishment of Hell, to dwell therein (for aye):M. Pickthall (English) Lo! the guilty are immortal in hell's torment.
Zuhruf Suresi
75ر ال يفت
hiç hafifletilmeyecektir
عنهمkendilerinden
وهمve onlar
ب�يهonun içinde
�مبلسو نumutsuzdurlar
Türkçe Transcript (*) Lâ yufetteru ‘anhum vehum fîhi mublisûn(e)Ali Bulaç Meali Onlardan (azab) hafifletilmeyecek; orada umutlarını kaybetmiş
kimselerdir.Edip Yüksel Meali Onlardan hafifletilmez ve onlar orada ümitsizdirler.Elmalılı Hamdi Yazır Meali Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler.Süleyman Ateş Meali (Azab) Kendilerinden hiç hafifletilmeyecektir. Onlar azab içinde
umutsuzdurlar!Yaşar Nuri Öztürk Meali Azapları hafifletilmeyecektir; onun içinde ümitsiz kalacaklardır.Yusuf Ali (English) Nowise will the (Punishment) be lightened for them, and in despair will
they be there overwhelmed.M. Pickthall (English) It is not relaxed for them, and they despair therein.
Zuhruf Suresi
76 وما
ظلمناهم
biz onlara zulmetmedik
ولكنfakat
كانواidiler
همonlar kendileri
ي ب�الظالن
zalim
Türkçe Transcript (*) Vemâ zalemnâhum velâkin kânû humu-zzâlimîn(e)Ali Bulaç Meali Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.Edip Yüksel Meali Biz onlara haksızlık etmedik, onlar kendi kendilerine haksızlık ettiler.Elmalılı Hamdi Yazır Meali Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.Süleyman Ateş Meali Biz onlara zulmetmedik; fakat onlar kendileri zalim idiler.Yaşar Nuri Öztürk Meali Biz onlara zulmetmedik; onlar zalimlerin ta kendileriydi.Yusuf Ali (English) Nowise shall We(4673) be unjust to them: but it is they who have been
unjust themselves. *M. Pickthall (English) We wronged them not, but they it was who did the wrong.
Zuhruf Suresi
77ونادوا
ve seslendiler
يامالكey Malik
ليقضhüküm versin
عليناbizim
hakkımızda
رب مRabbin
قالdedi
كم انsiz
ماكثون
kalacaksınız
Türkçe Transcript (*) Ve nâdev yâ mâliku liyakdi ‘aleynâ rabbuk(e)(s)kâle innekum mâkiśûn(e)Ali Bulaç Meali (Cehennem bekçisine:) 'Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin' diye
haykırdılar. O: 'Gerçek şu ki siz, (burada) kalacak kimselersiniz' dedi.Edip Yüksel Meali "Ey Malik, artık Rabbin bizim işimizi bitirsin," diye seslenirler. O da, "Siz
böyle kalacaksınız," der.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der.
Süleyman Ateş Meali (Cehennemin muhafızına): "Ey Malik, Rabbin bizim işimizi bitirsin, (bizi
yok etsin, böyle yaşamaktansa ölmek daha iyidir)!" diye seslendiler. (Malik) "Siz kalacaksınız (hiçbir suretle buradan kurtuluş yok)." dedi.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Şöyle seslenecekler: "Ey Mâlik! Rabbin işimizi bitiriversin." O şöyle diyecek: "Bekleyeceksiniz!"
Yusuf Ali (English) They will cry: "O Malik!(4674) would that thy Lord put an end to us!" He will say, "Nay, but ye shall abide!"(4675) *
M. Pickthall (English) And they cry: O master! Let thy Lord make an end of us. He saith: Lo! here ye must remain.
Zuhruf Suresi
78لقد
andolsun جئناك
مbiz size getirdik
بالحقhakkı
ولكنfakat
اكثركمsizin
çoğunuz
للحقhaktan
كارهونhoşlanmıyorsunuz
Türkçe Transcript (*) Lekad ci/nâkum bilhakki velâkinne ekśerakum lilhakki kârihûn(e)Ali Bulaç Meali 'Andolsun, size hakkı getirdik, fakat bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-
tiksinenlerdiniz.'Edip Yüksel Meali Size gerçeği getirdik; ancak çoğunuz gerçekten hoşlanmıyorsunuz.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Süleyman Ateş Meali Andolsun biz size hakkı getirdik; fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Yaşar Nuri Öztürk Meali Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.Yusuf Ali (English) Verily We have brought(4676) the Truth to you: but most of you have a
hatred for Truth. *M. Pickthall (English) We verily brought the Truth unto you, but ye were, most of you, averse to
the Truth.
Zuhruf Suresi
79ام ابرموا
yoksa -mi kararlaştırdılar?
امراbir iş
ا فانbiz de
�مبرمو نkararlıyız
Türkçe Transcript (*) Em ebramû emran fe-innâ mubrimûn(e)Ali Bulaç Meali Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz biz de işi sıkı tutanlarız.Edip Yüksel Meali Yoksa onlar bir plan mı kurdular? Biz de plan kurarız.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız.
Süleyman Ateş Meali Yoksa (hakka engel olma hususunda) bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de (onları cezalandırmağa ve hakkı yerleştirmeğe) kararlıyız.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar? Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız.
Yusuf Ali (English) What! have they settled(4677) some plan (among themselves)? But it is We Who settle things. *
M. Pickthall (English) Or do they determine any thing (against the Prophet)? Lo! We (also) are determining.
Zuhruf Suresi
80 ام
يحسبون
yoksa -mu sanıyorlar?
ا انbiz
النسمعişitmiyoruz
ه سرم
onların sırlarını
��ونجويه مve gizli
konuşmalarını
بلىhayır
(işitiriz)
ورسلناve elçilerimiz
لديهمyanlarında bulunan
يكتبونyazarlar
Türkçe Transcript (*) Em yahsebûne ennâ lâ nesme’u sirrahum ve necvâhum(c) belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(e)
Ali Bulaç Meali Yoksa onlar; gerçekten bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.
Edip Yüksel Meali Yoksa, sırlarını ve komplolarını işitmediğimizi mi sanıyorlar. Doğrusu, yanlarındaki elçilerimiz kaydetmektedirler.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.
Süleyman Ateş Meali Yoksa biz, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmez miyiz sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçilerimiz de (her yaptıklarını) yazarlar.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.
Yusuf Ali (English) Or do they think(4678) that We hear not their secrets and their private counsels? Indeed (We do), and Our messengers are by them, to record. *
M. Pickthall (English) Or deem they that We cannot hear their secret thoughts and private confidences? Nay, but Our envoys, present with them, do record.
Zuhruf Suresi
81
قلde ki
انeğer
كانolsaydı
حم للرن
Rahman\ın
� ول مçocuğu
ؤ�فانben olurdum
اولilki
ي ب العابن
tapanların
Türkçe Transcript (*) Kul in kâne lirrahmâni veledun fe-enâ evvelu-l’âbidîn(e)Ali Bulaç Meali De ki: 'Eğer Rahmanın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum.'Edip Yüksel Meali De ki; "Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum."Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Ey Muhammed! de ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum."
Süleyman Ateş Meali De ki: "Eğer Rahman'ın çocuğu olsaydı (O'na) tapanların ilki ben olurdum. *
Yaşar Nuri Öztürk Meali
De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum."
Yusuf Ali (English) Say: "If (Allah) Most Gracious had a son, I would(4679) be the first to worship." *
M. Pickthall (English) Say (O Muhammad): The Beneficent One hath no son. I am first among the worshippers.
Zuhruf Suresi
82سبحانmünezzehtir
ربRabbi
مو السات
göklerin
واالرض
ve yerin
ربRabbi
العرشArş\ın
عمايصفون
onların nitelendirmelerinden
Türkçe Transcript (*) Subhâne rabbi-ssemâvâti vel-ardi rabbi-l’arşi ‘ammâ yasifûn(e)Ali Bulaç Meali Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların
nitelendirdiklerinden yücedir.Edip Yüksel Meali Göklerin ve yerin Rabbi, Yönetimin Rabbi, onların nitelemelerinden çok
yücedir.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.
Süleyman Ateş Meali Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi onların nitelendirmelerinden yücedir, münezzehtir.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirmelerinden arınmıştır, yücedir.
Yusuf Ali (English) Glory to the Lord of the heavens and the earth, the Lord of the Throne(4680) (of Authority)! (He is free) from the things they attribute (to him)! *
M. Pickthall (English) Glorified be the Lord of the heavens and the earth, the Lord of the Throne, from that which they ascribe (unto Him)!
Zuhruf Suresi
83فذرهمbırak onları
يخوضوا
dalsınlar
ويلعبواve
oynasınlar
حتىkadar
يالقواkavuşuncaya
يومهمgünlerine
ي ب�اليوعدو
نkendilerine vadedilen
Türkçe Transcript (*) Feżerhum yeḣûdû ve yel’abû hattâ yulâkû yevmehumu-lleżî yû’adûn(e)Ali Bulaç Meali Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya
dursunlar.Edip Yüksel Meali Bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar
dalsınlar, oynasınlar.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.
Süleyman Ateş Meali Bırak onları, kendilerine söylenen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!
Yusuf Ali (English) So leave them to babble and play (with vanities) until they meet that Day(4681) of theirs, which they have been promised. *
M. Pickthall (English) So let them flounder (in their talk) and play until they meet the Day which they are promised.
Zuhruf Suresi
84
وهوي ب�ال
فيما الس
الهTanrı\dır
وفياالرض
��ال مTanrı\dır
وهوve O
O\dur kiءgökte
ve yerde
يم ب الحhakimdir
يم ب�العbilendir
Türkçe Transcript (*) Ve huve-lleżî fî-ssemâ-i ilâhun ve fî-l-ardi ilâh(un)(c) ve huve-lhakîmu-l’alîm(u)
Ali Bulaç Meali Göklerde ilah ve yerde ilah O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.Edip Yüksel Meali Gökte de tanrı, yerde de tanrı O'dur. O Bilgedir, Bilendir.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O'dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir.
Süleyman Ateş Meali O'dur ki gökte de Tanrı'dır, yerde de Tanrı'dır. O, hakimdir, bilendir.Yaşar Nuri Öztürk Meali Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm, O'dur Alîm.Yusuf Ali (English) It is He Who is Allah in heaven and Allah on earth; and He is full of
Wisdom and Knowledge.M. Pickthall (English) And He it is Who in the heaven is God, and in the earth God. He is the
Wise, the knower.
Zuhruf Suresi
85وتبارك
ne yücedir
ي ب�الله
kendisine ait olan
ملكmülkü
مو السات
göklerin
واالرض
ve yerin
وماve bulunan her
şeyin
ن�بينهمikisi
arasında
وعندهO\nun
yanındadır
علمbilgisi
اع الس+� ن
sa\atin
واليهve O\na
ترجعونdöndürüleceksiniz
Türkçe Transcript (*) Ve tebârake-lleżî lehu mulku-ssemâvâti vel-ardi ve mâ beynehumâ ve ’indehu ‘ilmu-ssâ’ati ve-ileyhi turce’ûn(e)
Ali Bulaç Meali Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O'nun katındadır ve O'na döndürüleceksiniz.
Edip Yüksel Meali Göklerin, yerin ve aralarındakilerin yönetimine sahip olan çok yücedir. Saat'in (dünyanın sonunun) bilgisi O'nun yanındadır ve siz O'na döndürüleceksiniz.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz.
Süleyman Ateş Meali Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine aidolan (Allah) ne yücedir! (Kıyametin kopacağı) Sa'ati bilmek de O'nun yanındadır ve siz O'na döndürülüp götürüleceksiniz.
Yaşar Nuri Öztürk Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin mülkü/yönetimi kendine ait olan
Meali o Allah'ın şanı yücedir. Kıyamet saatine ilişkin bilgi O'nun katındadır. Siz de O'na döndürüleceksiniz.
Yusuf Ali (English) And blessed is He(4682) to Whom belongs the dominion of the heavens and the earth, and all between them: with Him is the Knowledge of the Hour (of Judgment): and to Him shall ye be brought back. *
M. Pickthall (English) And blessed be He unto Whom belongeth the Sovereignty of the heavens and the earth and all that is between them, and with Whom is knowledge of the Hour, and unto Whom ye will be returned.
Zuhruf Suresi
86 وال
يملكsahip
değillerdir
ين ب�اليدعونyalvardıkları
şeyler
مندونهO\ndan başka
فا الشعة
şefa\at (yetkisin)e
االancak bunun
dışındadır
منشهدşahidlik edenler
بالحقhakka
وهميعلمو
نbilerek
Türkçe Transcript (*) Velâ yemliku-lleżîne yed’ûne min dûnihi-şşefâ’ate illâ men şehide bilhakki vehum ya’lemûn(e)
Ali Bulaç Meali O'nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.
Edip Yüksel Meali Onların O'nun dışında çağırdıkları şefaat edemezler. Ancak bilerek gerçeğe tanıklık edenler hariç *
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir.
Süleyman Ateş Meali O'ndan başka (tanrı diye) yalvardıkları şeyler şefa'at (yetkisin)e sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahidlik edenler (bildiklerini doğru anlatanlar) bunun dışındadır.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
O'nun berisinden yakardıkları, şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar, ilimden nasiplenmekteler.
Yusuf Ali (English) And those whom they invoke besides Allah have no power of intercession;- only he(4683) who bears witness to the Truth, and they know (him). *
M. Pickthall (English) And those unto whom they cry instead of Him possess no power of intercession, saving him who beareth witness unto the Truth knowingly.
Zuhruf Suresi
87
ولئنandolsun
سالتهم
onlara sorsan
منkim?
خلقهمonları yarattı
ليقولن
elbette derler
الله"Allah"
فانىo halde nasıl?
�يؤفكو نçevriliyorlar
Türkçe Transcript (*) Vele-in seeltehum men ḣalakahum leyekûlunna(A)llâh(u)(s) fe-ennâ yu/fekûn(e)
Ali Bulaç Meali Andolsun, onlara: 'Kendilerini kim yarattı?' diye soracak olsan, elbette: 'Allah' diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Edip Yüksel Meali Onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan, "ALLAH" diyeceklerdir. Öyleyse neden çevriliyorlar?
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: "Allah" derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?
Süleyman Ateş Meali Andolsun onlara, "Kendilerini kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Allah," derler. O halde nasıl (haktan) çevriliyorlar?
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Kendilerini kim yarattı diye onlara sorsan, yemin olsun, "Allah!" diyeceklerdir. Peki, nasıl döndürülüyorlar!"
Yusuf Ali (English) If thou ask them, Who(4684) created them, they will certainly say, Allah. How then are they deluded away (from the Truth)? *
M. Pickthall (English) And if thou ask them who created them, they will surely say: Allah. How then are they turned away?
Zuhruf Suresi
88 يل ب�و ب#ve onun
demesi(ne andolsun)
يا ربya Rab
انşüphesiz
ء ال ��ه ؤbunlar
قومbir kavimdir
ال�يؤمنو ن
inanmayan
Türkçe Transcript (*) Ve-kîlihi yâ rabbi inne hâulâ-i kavmun lâ yu/minûn(e)Ali Bulaç Meali Onun: 'Ya Rab' demesi hakkı için şüphesiz onlar imana gelmez bir
kavimdirler.Edip Yüksel Meali "Rabbim bunlar inanmıyan bir topluluktur," denmişti.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Peygamberin sözü şu olmuştur: "Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir."
Süleyman Ateş Meali Ve Elçinin: "Ya Rab, bunlar inanmayan bir kavimdir," demesini de (Allah biliyor).
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Onun "Ey Rabbim" deyişine yemin olsun ki, bunlar iman etmez bir topluluktur.
Yusuf Ali (English) ((Allah) has knowledge)(4685) of the (Prophet´s) cry, "O my Lord! Truly these are people who will not believe!"(4686) *
M. Pickthall (English) And he saith: O my Lord! Lo! those are a folk who believe not.
Zuhruf Suresi
89فاصف
حşimdi sen
geç
عنهمonlardan
وقلve de ki
��سال م"selam"
فسوف
yakında
يعلمون
bileceklerdir
Türkçe Transcript (*) Fasfah ‘anhum ve kul selâm(un)(c) fesevfe ya’lemûn(e)Ali Bulaç Meali Şimdi sen, 'aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir' ve: 'Selam' de. Artık
onlar bileceklerdir.Edip Yüksel Meali Onlara aldırma ve "Selam" (barış ve esenlik), de; yakında bilecekler.Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: "Size selâm olsun." de. Onlar yakında bilecekler!
Süleyman Ateş Meali Şimdi sen onlardan geç ve : "Size esenlik (dilerim)" de. Yakında bileceklerdir.
Yaşar Nuri Öztürk Meali Artık sen onlara aldırma, "Selam!" deyiver. Yakında bilecekler.Yusuf Ali (English) But turn away from them, and say "Peace!"(4687) But soon shall they
know! *M. Pickthall (English) Then bear with them (O Muhammad) and say: Peace. But they will come
to know.