04 13087 uhk bildiri kitabı - thdthd.org.tr/thddata/books/668/tartisilacak-posterler.pdf ·...

44
Tartışılacak Posterler

Upload: others

Post on 20-Jul-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

Tartışılacak Posterler

Page 2: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL
Page 3: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

75XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

göstermeleri arasında önemli bir ilişki olduğunu ilk kez ortaya koymuştur. Öte yandan, SK-1 ile BCR/ABL eks-presyon seviyelerinin arasındaki ilişki de yine bu çalış-mamızda ortaya konmuştur. Sonuç olarak, elde edilen veriler biyoaktif sfingolipidlerin ekspresyon seviyelerinin, KML hastalarında dirençliliğin belirlenmesinde önemli bir belirteç olabileceğini göstermiştir. Daha da önemlisi, biyo-aktif sfingolipidler, KML hastalarının etkin biçimde tedavi edilebilmesi için yeni hedefler olabilecektir.Bu çalışma, TÜBİTAK 111S392 numaralı proje ile desteklenmektedir.Anahtar kelimeler: Biyoaktif sfingolipidler, Kronik Miyeloid Lösemi

Şekil 1. Hasta örneklerinde SerS1 geninin ekspresyon seviyeleri

Tablo 1. Hasta profil tablosu

Deneysel Hematoloji / Gen Tedavisi / Rejeneratif Tıp / Hücresel Tedaviler

Abstract:0332 [TP-01]YENİ TANI VE DİRENÇLİ KRONİK MİYELOİD LÖSEMİ HASTALARINDA BİYOAKTİF SFİNGOLİPİD GENLERİNİN EKSPRESYON DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ VE HASTALIĞIN SEYRİNE ETKİLERİ. Melis Kartal Yandım1, İlknur Kozanoğlu2, Hakan Özdoğu2, Özden Pişkin3, Mehmet Ali Özcan3, Güray Saydam4, Fahri Şahin4, Ferit Avcu5, Ali Uğur Ural6, Yusuf Baran1. 1İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, İzmir, 2Başkent Üniversitesi, Adana Uygulama ve Araştırma Hastanesi, Hematoloji Bölümü, Adana, 3Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Hematoloji Bölümü, İzmir, 4Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Hematoloji Bölümü, İzmir, 5Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Tıp Fakültesi, Hematoloji Bölümü, Ankara, 6Bayındır Hastanesi, Hematoloji Bölümü, Ankara

Giriş ve Amaç: Seramid, hücresel büyüme, çoğalma, apoptoz, yaşlanma, göç ve hücre döngüsünün baskı-lanması gibi hücre sinyal yolaklarını etkileyen önemli bir apoptotik sfingolipiddir. Seramidin de novo sentezi, seramid sentaz gen ailesi (SerS1-6) tarafından gerçekleş-tirilmektedir. Glukozilseramid sentaz (GSS) ve sfingozin kinaz-1 (SK-1) enzimleri, hücresel büyümeyi tetikleyen ve apoptozu baskılayan antiapoptotik moleküllerdir. Bu çalışmamızda yeni tanı, imatinib dirençli, dasatinib dirençli, nilotinib dirençli, imatinibe major moleküler yanıt veren, nilotinibe pozitif yanıt veren, moleküler yanıt kaybı oluşan ve blastik fazda olan KML hastalarında biyoaktif sfingolipidlerin ekspresyon profillerinin belirlen-mesiyle hastalığın seyrine olan etkilerinin ortaya konması amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: KML hastalarından alınan kemik iliği örneklerinden lizis tamponu yardımıyla mononükleer hücreler izole edilmiş ve bu hücrelerden RNA izolasyonu yapılmıştır. İzole edilen RNAlar geri transkripsiyon yön-temiyle cDNA’ya dönüştürülmüştür. BCR/ABL, SerS1-6, GSS ve SK-1 genlerinin ekspresyon seviyeleri real-time PCR yöntemiyle analiz edilmiştir. Bu çalışmada, 12 yeni tanılı, 4 imatinib dirençli, 2 dasatinib dirençli, 2 nilotinib dirençli, 5 tedaviye minimum hematolojik yanıt veren, 7 kronik fazda imatinib tedavisi gören ve 1 kronik fazda dasatinib tedavisi gören olmak üzere toplamda 33 hasta örneği analiz edilmiştir.

Bulgular ve Sonuç: KML hasta kemik iliği örnek-lerinden izole edilen mononükleer hücreler ile yapılan real time PCR sonuçları, apoptotik SerS1, SerS2, SerS3, SerS4, SerS5 ve SerS6 genlerinin ekspresyon seviyele-rinin nilotinib tedavisi gören ve minimum hematolojik yanıt gösteren ve imatinib tedavisi gören hastalarda yeni tanılı ve ilaçlara dirençli olan hastalara göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Bununla birlikte, antiapop-totik GSS ve SK-1 genlerinin ekspresyon seviyelerinin ise ilaçlara direnç gösteren hastalarda yeni tanılı ve ilaçla tedavi edilen ve minimum hematolojik yanıt gösteren hastalara oranla çok daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca, BCR/ABL gen ekspresyonunun ise yeni tanılı ve nilotinib dirençli hastalarda çok daha yüksek seviyede olduğu görülmüştür. Elde ettiğimiz sonuçlar, in vitro çalışmalarımızı doğrulayarak biyoaktif sfingolipid genle-rinin ekspresyon seviyeleriyle KML hastalarının tirozin kinaz inhibitörlerine karşı duyarlılık veya dirençlilik

Page 4: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

76 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Hasta örneklerinde GSS gen ekspresyon seviyeleri

Hasta örneklerinde SK1 gen ekspresyon seviyeleri

Hasta örneklerinde BCR/ABL gen ekspresyon seviyeleri

Abstract:0366 [TP-02]KEMİK İLİĞİNDEN PROSPEKTİF İZOLASYON YAPILARAK ELDE EDİLEN CD271+ MEZENKİMAL STROMAL HÜCRELERİN İN VİTRO HEMATOPOEZİ DESTEKLEYİCİ ETKİSİ. Fatima Aerts Kaya1, Gözde Aydın1, Selin Aytaç Eyüpoğlu2, Duygu Uçkan1. 1Hacettepe Üniversitesi Kök Hücre Araştırma ve Uygulama Merkezi Ankara, 2Hacettepe Üniversitesi Pediatrik Hematoloji Anabilim Dalı Kemik İliği Transplantasyonu Ünitesi, Ankara

Giriş: Kemik iliği (Kİ) multipotent mezenkimal stro-mal hücrelerin (MSH) adipojenik, osteojenik ve kondroje-nik farklılaşma kapasitesi vardır. MSH’ler kültür plastiği-ne yapışma kapasiteleri kullanılarak mononükleer hücre (MNH) fraksiyonlarından izole edilmektedir. Ancak bu plastiğe aderan (PA) MSH’ler heterojen bir hücre popülas-yonundan oluşmaktadır. Şuana kadar MSH’lerin spesifik olarak tanımlanması için özel bir antikorun bilinmemesi, MSH’nin prospektif izolasyonuna engel oluşturmaktadır. Son zamanlarda CD271 (low affinity nerve growth fac-tor receptor, LNGFR), CD146 (melanoma cell adhesion molecule, MCAM) ve W5C5/W3D5 (Sushi domain conta-ining 2, SUSD2) gibi antikorların, MSH’leri saflaştırmak için kullanılabileceği gösterilmiştir. Kİ-MNH’lerde nadir bulunan CD271+/CD45- hücrelerin, MSH oluşan fibrob-last-benzeri koloni (CFU-F) oluşturma kapasitesine sahip

Hasta örneklerinde SerS2 geninin ekspresyon seviyeleri

Hasta örneklerinde SerS3 geninin ekspresyon seviyeleri

Hasta örneklerinde SerS4 geninin ekspresyon seviyeleri

Hasta örneklerinde SerS5 gen ekspresyon seviyeleri

Hasta örneklerinde SerS6 gen ekspresyon seviyeleri

Page 5: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

77XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Şekil 2. MSH/CD271+ hücre ve CD34+ HKH ko-kültürüSol: Sadece CD34+ HKH; Orta: CD34+ HKH + MSH; Sağ: CD34+ HKH + CD271+ hücreler

Abstract:0597 [TP-03]SEÇİLMİŞ VAKALARDA ALFA TALASEMİ: DAHA AZ MALİYETLE TARAMA MÜMKÜN MÜ?. Zeynep Karakaş1, Begüm Koç1, Sonay Temurhan3, Gülçin Çilsaat2, Genco Gencay3, Serap Karaman1, Sema Anak1, Filiz Aydın3. 1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı, 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hast alıkları Anabilim Dalı, 3İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Giriş: Alfa Talasemi’nin nedeni Alfa globülin zincir yapımının yokluğu veya azalmasıdır.Klinik tablo alfa zincir miktarıyla ilişkilidir. Bazı delesyonlar (3,7 ve 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL gibi) alfa0 talasemi’ye yol açar.

Bu çalışmanın amacı tanı konulamamış anemi hasta-larında alfa talasemi taraması ve bunun daha az mutas-yonla yapılabilirliğini sorgulamaktır.

Hastalar Ve Metod: Bu çalışmada, 132 anemili hasta (82 erkek, 50 kız) alfa talasemi için değerlendirildi. DNA izolasyonu için her hastadan EDTA’lı tüpe 2 ml venoz kan örneği alındı. Alfa globin gen zonlarını işaretleyen pri-merler kullanılarak PCR multiplex metoduyla in vitro gen amplikikasyonu yapıldı. Bu işlem için 21 alfa talasemi mutasyonu içeren Vienna Lab α-Globlin StripAssay TM ticari kiti kullanıldı.

Sonuçlar: Yüz otuz iki hastanın 54 (40.9%)’ünde 11 farklı mutasyon saptandı. Yirmibir hastada (%38.8) ses-siz taşıyıcı,20 (%37%) hastada alfa talasemi taşıyıcısı,10 (%18.5) hastada Hemoglobin H hastalığı saptandı. En sık görülen mutasyon 3.7 tek gen delesyonu (n:24 hasta, %44). Diğerleri ise 20,5 kb çift gen delesyonu (%14.8), MED çift gen delesyonu (%12.8), alpha-2 IVS1 %(7.4), alpha-2 cd 142 Hb Kayo Dora ve alpha-2 poli A-1 (%5.5), alpha-1 cd 14 (%3.7) idi. Alfa2 4.2, Hb Adana, Hb Ikaria ve FIL mutasyonu %1.8 hastada saptandı. Üç hasta (%5.5)’da alfa talasemi triplikasyonu bulundu. Bazı delesyonlar (-SEA, -THAI) ve bazı mutasyonlar (a2 cd 59, α2 cd 19, α2 init cd, a2 poly A2, a2 cd142, a2 cd125) hastalarımızda görülmedi.

Tartışma:Dünyanın farklı yerlerinde farklı alfa tala-semi mutasyonları vardır. Sıklıkları da coğrafi bölgelere göre değişmektedir. Biz İstanbul’da yaşayan hastala-rımızda 21 mutasyon çalışmakla birlikte 11 mutasyon saptadık. En sık görülen 7 mutasyon 3.7 tek gen deles-yonu, 20.5 çift gen delesyonu, α2 IVS 1, MED çift gen delesyonu, α2 cd 142, α2 poli-A1, α1 cd 14 Türkiye’nin diğer bölgelerinde de bildirildiği gibi hastalarımızın % 95’ini oluşturmaktaydı.

Sonuç: Kanada’da olduğu gibi daha ekonomik olan ve hastaların %95’inde görülen 7 mutasyon taraması ülke-mizde de önerilebilir.Anahtar kelimeler: Alfa talasemi, Mutasyon, Tarama

olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, Kİ-MNH’den izole edilen CD271+ MSH’lerinin PA-MSH’ler ile in vitro koşul-larda CFU-F oluşturma kapasiteleri, immünfenotipleri ve hematopoezi destekleyici özellikleri karşılaştırılmıştır.

Materyal ve Metotlar: Kİ-MNH’lerinden manyetik yöntem ile (Milteny Biotec) CD271+ hücreler izole edil-miş, CD271+/CD45- oranları akım sitometri (FACSARIA, Becton Dickinson) yöntemi ile tespit edilmiş ve %10 FBS, %1 Penisilin/Streptomisin ve 2 mM L-Glutamin içeren DMEM-LG/MCDB201 besiyeri içerisinde kültüre edil-miştir. Hücreler pasaj 3’teyken immünfenotiplendirme analizleri yapılmış ve adipojenik ve osteojenik farklılaşma kapasiteleri incelenmiştir. CD271+ MSH’ler Kİ-CD34+ hematopoetik kök hücreler (HKH) için besleyici hücre tabakası olarak kullanılmış ve ko-kültür sonuçları 7 ve 10 günlerde analiz edilmiştir.

Sonuçlar: Kİ-MNH fraksiyonu %2,3 ± 1,2 oranında CD271+ hücre içermektedir. İzolasyondan sonra CD271+ hücrelerin düzeyi %61,5 ± 23,8’dir. Bu hücrelerin yak-laşık %10’u non-hematopoetik CD271+/CD45- hüc-relerdir. CD271 ekspresyonu kültüre alındıktan sonra %1,3’e (%0,2-4,2) kadar azalmaktadır. PA-MSH’lerin CFU-F kapasitesi 23 ± 20/105 hücre iken, CD271+/CD45- hücrenin CFU-F kapasitesi 884 ± 750/105 olarak saptanmıştır (p<0,05). CD271+ MSH’lerin, PA-MSH için karakteristik yüzey belirteçleri olan CD29 (97,3%), CD44 (78,6%), CD73 (98,5%), CD90 (96,6%), CD105 (93,5%) ve CD166’yı (77,9%) yüksek düzeyde eksprese ettiği; ancak hematopoetik (CD14, CD45, CD34) ve endotelyal hücre (CD31) belirteçlerini eksprese etmediği sonucuna ulaşıl-mıştır. CD271+ MSH adipojenik ve osteojenik farklılaşma göstermektedir. 7 ve 10 gün süresince PA-MSH ve CD34+ HKH’lerle yapılan ko-kültürlere kıyasla, CD271+ MSC ile yapılan ko-kültürlerde; CD34+/CD38- HKH, CD34+/CD38+ hematopoetik progenitör hücre ve toplam koloni sayıları (CFU-GM, BFU-E, CFU-GEMM) kültür sonrasın-da artış göstermektedir. Özetle, CD271 izolasyonu Kİ’den multipotent MSH’lerin zenginleştirilmesi için uygun ve etkili bir yöntemdir. Ayrıca, CD271+ MSH doku-mühen-disliği uygulamalarında veya hematopoezi desteklemek amacıyla kullanılabilmektedir.Anahtar kelimeler: Mezenkimal Stromal Hücre, Hematopoez

Şekil 1. CD271+ hücre izolasyon yöntemleri ve kültr işlemleri Kİ: kemik iliği; MNH: mononükleer hücre; MACS: Magnetic Activated Cell Sorting; CFU-F: colony forming unit-fibroblast; MSH: Mezenkimal Stromal Hücre

Page 6: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

78 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Erişkin Akut Lösemiler

Abstract:0581 [TP-04]GENÇ ERİŞKİN AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ OLGULARINDA GRAALL-2003 KEMOTERAPİ PROTOKOLÜ SONUÇLARI: TEK MERKEZ DENEYİMİ. Gökhan Özgür, Murat Yıldırım, Elvin Rustemov, Oral Nevruz, Ferit Avcu, Ahmet Türker Çetin. Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Hematoloji Bilim Dalı, Ankara

Giriş: Akut lenfoblastik lösemi (ALL) heterojen bir hastalık grubudur. Bu nedenle tüm hastalarda kullanı-labilecek ortak bir tedavi yaklaşımı söz konusu değildir. Son yıllarda genç erişkin/adolesan ALL olgularında uygulanan tedavi rejiminin sonuçlar üzerine bağımsız bir etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Burada GRAALL-2003 kemoterapi protokolü uygulanan olgularda sağkalım, tedavi etkinliği ve komplikasyonlar retrospektif olarak incelenmiştir.

Yöntem: 10 olguya 2011-2013 yılları arasında GRAALL 2003 kemoterapi protokolü uygulandı. Olguların ortalama yaşı 21.6 (20-27) idi. 1 olguda santral sinir sistemi tutulumu, 1 olguda ise Philadelphia kromozo-mu pozitif saptanmıştı. Hiçbir olguya yapılmadı. Tedavi sırasında febril nötropenik olgulara piperasilin tazobak-tam, meropenem, teikoplanin, vorikonazol, kaspofungin ve amfoterisin-B tedavileri ampirik olarak kullanıldı. İndüksiyon tedavisini tamamlayabilen 6 olgu da remis-yonda idi ve bu olgularda pekiştirme tedavisine geçiş yapıldı. 3 olgu indüksiyon tedavisi sırasında kaybedildi (2 olgu sepsis, 1 olgu kanama). 1 olgu ise indüksiyon teda-visine devam etmektedir. Remisyon sağlanan 2 olguya 3. blok pekiştirme tedavisi sonrası tam uyumlu akraba içi vericiden allojeneik hematopoietik kök hücre nakli yapıl-dı. Bu olgular 8. ve 14. ayda immün sistem baskılayıcı ilaç almadan remisyonda takip edilmektedir. Pekiştirme tedavisi verilen 2 olgu idame tedavisi almakta olup bir olgu idame tedavisi 5. ve 14. ayda remisyonda takip edil-mektedir. 2 olguda indüksiyon tedavisi sırasında trans-bronşiyal biyopsi ile tanısı konulmuş invaziv pulmoner aspergilloma (İPA) saptandı. Bu 2 olguda da akciğerdeki odaklar lobektomi ile çıkarıldı ve tedavilerine devam edil-di. 1 olguda geç intensifikasyon tedavisi sonrası oral kavi-tede gelişen ciddi psödomonas enfeksiyonu b-laktam ile tedavi edildi. Diğer olgularda indüksiyon tedavisi dışında ciddi enfeksiyon görülmedi. İndüksiyon tedavisi sırasında toplam 7 olguda ciddi toksisite gelişmişti. 7 olgunun üçü sepsis ve kanama nedeniyle kaybedildi. Diğer 4 olguda tedavilere ara verildi ve hematolojik değerler düzeldikten sonra tedaviye devam edildi. Ölüm gerçekleşen 3 olguda indüksiyon kemoterapi protokolü bir doz ayarlaması yapılmadan uygulanmıştı.

Sonuç: Adolesan ALL olgularında yoğun kemoterapi-nin hastalık sağ kalımı üzerine etkisi kanıtlanmıştır. Ancak yoğun kemoterapi sırasında bazı olgular başta enfeksiyon olmak üzere birtakım komplikasyonlar ile kaybedilebil-mektedir. İndüksiyon tedavisinde uygulanan yüksek doz tedaviler protokol dâhilinde kullanılmalı ancak hastaların klinik durumları günlük olarak değerlendirilmeli ve gere-ğinde doz ayarlaması yapılmalıdır. Klinik durumlarına göre tedavi sürelerinde ayarlama yapılan olgularımızda remisyon sağlanmakla birlikte ölüm gerçekleşmedi. Yoğun tedavi verilen bütün ALL hastalarına antibiyotik, antiviral ve antifungal profilaksi önerilebilir.Anahtar kelimeler: Akut Lenfoblastik Lösemi, GRAALL 2003, Yüksek Doz Tedavi

Tablo 1. 21 mutasyonun pozisyonu ve dizi değişimleri

*: Ülkemizde en sık bildirilen alfa talasemi mutasyonları

Tablo 2. Alfa talasemi saptanan olguların gen analizleri

Tablo 3. Alfa talasemi gen mutasyonları saptanan olguların demografik özellikleri

Page 7: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

79XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

yaklaşımının Ph+ AML’de iyi sonuç verdiğini göstermek-tedir. Relaps Ph+ AML’de 2.kuşak TKİ kullanımı ile ilgili veriler yetersizdir ve daha fazla hasta içeren uzun takip süreli çalışmalara ihtiyaç vardır.Anahtar kelimeler: Philadelphia kromozomu, TKİ, Myeloid neoplazi

Tablo 1. Hasta özellikleri

Hasta sayısı (n=4)

Yaş, ortanca (aralık), yıl 48,5 (29-58)

Cinsiyet (kadın/erkek) 2/2

Tanı

Blastik faz KML 2 (%50)

Ph-pozitif de novo AML 1 (%25)

Relaps/refrakter Ph-pozitif AML 1 (%25)

HKHN tipi

Allogeneik (miyeloablatif) 3 (%75)

Otolog 1 (%25)

Tanı-transplant zamanı, ortanca (aralık), ay 63 (6-144)

Graft, ortanca (aralık) CD34 sayısı 3,98 (2,31-6,78)x106/kg

Hazırlık rejimi

Bu/Cy 4 (100%)

Kök hücre kaynağı

Perifer kan 4 (100%)

Takip süresi, ortanca (aralık), ay 10(5-15)

Tablo 2. Yüksek riskli Ph+ miyeloid malinitelerde pre ve posttransplant dönemde TKİ kullanımı

Olgu no

Tanı İmatinib pretransplant

(ay/yanıt)

Pretransplant diğer tedavi/

yanıt

Nakil sonrası 1. ay yanıt

Posttransplant TKI, ay, yanıt

Relaps, ay

Relaps tedavisi

Son hastalık durumu

1 BF-KML45/

progresyon/Blastik kriz

Dasatinib+Kemoterapi/KF

KSY/KMYdasatinib, 6-9 months, KMY

- - KMY

2Ph-pozitif de novo

AML

6/KHY/KSY/KMY

Kemoterapi/KHY/

KSY/KMYKSY/KMY

Imatinib,3-15 ay, KMY

Moleküler relaps(15 ay)

ImatinibKHY,KSY,KMY

3 BF-KML72/

progresyon/Blastik kriz

KHY/KSY/KMY

dasatinib, 3-6 ay, KMY

Moleküler relaps (3 ay)

Dasatinib KMY

4

Relaps/refrakter

Ph-positive

AML

6/yanıtsızKemoterapi/

yanıtsızYanıtsız

dasatinib, 1-10 ay, KMY

Karışık kimerizm

(1 ay)Dasatinib KMY

Abstract:0601 [TP-06]

AKUT LÖSEMİLERDE TRANSFÜZYON İHTİYACI. Mine Miskioğlu1, Canan Tuncel2, Aliihsan Gemici1.

1Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Manisa, 2Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Manisa

Amaç: Akut lösemi ve MDS’de transfüzyon (Tx) teda-visi, hem kemoterapinin (KT) uygun biçimde verilebilmesi hem de KT alamayacak durumda olan hastaların destek tedavisi için tartışılmaz yere sahiptir. Eritrosit (ES) ve trombosit (PLT) Tx için eşik ve hedef değerler her zaman tartışma konusu olmuştur. Bu, hem hastaların teda-vi sırasındaki olası risklerini hem de tedavi maliyetini

Abstract:0446 [TP-05]PHİLADELPHİA POZİTİF MİYELOİD NEOPLAZİLERDE ALLOGENEİK KÖK HÜCRE NAKİL SONRASI RELAPSTA VE İDAME TEDAVİSİNDE TİROZİN KİNAZ İNHİBİTÖRLERİNİN KULLANIMI. Fehmi Hindilerden1, Serkan Güvenç1, Nuri Barış Hasbal1, Veysel Sabri Hançer2, Reyhan Diz Küçükkaya1, Emine Tülay Özçelik3, Mutlu Arat1. 1Istanbul Bilim Universitesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, İstanbul 2Istanbul Bilim Universitesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, 3Şişli Florence Nightingale Hastanesi Erişkin Hematopoietik Kök Hücre Nakil Ünitesi, İstanbul

Giriş: Akselere faz (AF) ve blastik faz (BF) KML kötü seyirli olup 2-yıllık genel sağ kalım sırasıyla %47 ve %16 olarak bildirilmiştir. Tüm AML olgularının % 1-2’ sini oluşturan Ph (+) AML hematopoietik kök hücre nakili (HKHN) sonrası bile tedavide başarısızlık ve relaps riski yüksektir. İleri evre KML’de HKHN sonrası 1. ve 2.basa-mak tirozin kinaz inhibitörü (TKİ) kullanımı önerilse de doz, HKHN sonrası TKİ başlanma zamanı, süresi ve donör lenfosit infüzyonu (DLİ) ve TKİ kombinasyon tedavileriyle ilgili net algoritmalar belirlenmemiştir.

Materyal-Metod: 2 BF CML, 1 Ph+ de novo AML ve 1 relaps/refrakter Ph+ AML toplam 4 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgu özellikleri ve hastalık seyirinin nakil öncesi ve sonrası seyiri Tablo 1 ve 2’de özetlenmiştir. Olgu 1 kronik faz (KF) KML tanısından 6 yıl sonra imatinib ve dasatinib tedavisi altında hematolojik ve moleküler yanıt kaybını takiben blastik kriz ile başvurdu. Allo-HKHN evveli mole-küler ve hematolojik yanıt sağlanmamıştı. +38.günde KHY, KSY, KMR ve komplet kimerizm gösterildi. +100’de dasatinib 2x70 mg KMY’ın idamesi için başlandı. +16.ayda KHY, KMY ve KSY halen korunmaktadır.

Olgu 2 KF-KML tanısının 12 yıl sonra imatinib, nilo-tinib ve dasatinib altında hematolojik ve moleküler yanıt kaybını takiben blastik krizle başvurdu. Allo-HKHN +32.gün KHY, TSY ve TMR komplet kimerizm varlığında elde edildi. +90.gün moleküler relaps saptandı. CSa azaltıldı, dasatinib 2x50 mg başlandı ve +120.gün 2x70 mg doza artırıldı. +180’de devam eden komplet kimerizm varlığın-da MMY elde edildi. Pansitopeni nedeniyle dasatinib 2x50 mg ile devam edildi. +12.ayda KMR elde edildi. +18.ayda dasatinibe bağlı sekonder engrafman kaybı mevcut olup KMY ve KSY devam etmektedir.

Olgu 3 de novo Ph+ AML-M0 tanılı olup 7+3 ve imatinib 600 mg/gün ile KHY ve KSY elde edildi. 2 kür HD-ARA-C konsolidasyon sonrası KMY sağlanan olguya OHKN yapıldı. +100.günde imatinib 400 mg/gün başlan-dı. +12.ayda devam eden KHY, KMY ve KSY varlığında imatinib kesildi. +15.ayda moleküler relaps nedeniyle imatinib 600 mg/gün başlandı. Akraba dışı verici tara-ması başlatıldı. +21.ayda TMY’lı halde izlenmektedir.

Olgu 4 relaps-refrakter Ph+ AML tanılı olup allo-HKHN sonrası +35.günde kemik iliğinde %10 blast sap-tandı.CSa azaltıldı ve dasatinib 2x70 mg başlandı. +58’de grade II akut GİS GVHD nedeniyle dasatinib kesildi. +79. günde CMV infeksiyonuna bağlı sitopeniler varlığı nede-niyle dasatinib 70 mg/gün olarak başlandı. +100.gün THY, TMY ve TSY elde edildi. +16.ayda THY, TMY ve TSY devam etmektedir.

Ileri evre KML’de optimal tedavi stratejisi net belli değildir. KMY uzun süreli hastalık kontrolü için önem teşkil ederken HKHN sonrası nükste KMY ve sağka-lım ilişkisiyle ilgili veriler sınırlıdır. Olgularumız, TKİ ve kemoterapi takiben HKHN ve idame TKI tedavi

Page 8: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

80 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Hematolojik Malignitelerde Sitogenetik ve Moleküler Biyoloji / İmmunofenotipleme

Abstract:0456 [TP-07]TEDAVİ GÖRMEMİŞ KRONİK LENFOSİTİK LÖSEMİLİ HASTALARDA AURORA KİNAZ-A EKSPRESYONU. Gürhan Kadıköylü1, Deniz Çetin1, Gökay Bozkurt2, Firuzan Kacar Döğer3, İrfan Yavaşoğlu1, Zahit Bolaman1. 1Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Aydın, 2Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Aydın, 3Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Aydın

Aurora kinazlar sentrozom olgunlaşması ve ayrılması, mitotik iğ iplikçikleri oluşumu, kromozom ayrılması ve sitoplazmik bölünme gibi mitotik olayların düzenlenme-sinde görevli serin/threonin kinazlardır.Aurora kinaz-A’nın (AKA) aşırı ekspresyonu fazla sentromer oluşumu sonucunda multipolar iğ oluşması, hücre siklus kontrol noktasında ve sitoplazmik bölünmede yetersizlik, anöp-loidi ve apopitoza karşı direnç gelişimine neden olur.AKA’nın aşırı ekspresyonu solid tümörlerde ve bazı hematolojik malinitelerde gözlenmiştir.Kronik lenfosi-tik lösemide (KLL) biri deneysel diğeri yalnız beş hasta üzerinde yapılmış iki çalışma bulunmaktadır. Bu ileriye dönük çalışmaya 41 (22’si erkek, yaş ortalaması 70±10 yıl) tedavi görmemiş KLL’li hasta ile malin hematolojik hastalığı olmayan 19 hasta (8’i erkek, yaş ortalaması 54±20 yıl) alındı.AKA ekspresyonu k.iliği aspirasyonun-da kantitatif RT-PCR yöntemi ile araştırıldı. β-aktin ve gliseraldehid 3-fosfat dehidrogenaz (GAPDH) mRNA iç kontrol olarak kullanıldı. Total RNA Trizol yöntemi kul-lanılarak k.iliği hücrelerinden ekstrakte edildi. cDNA Transcriptor First Strand cDNA Sentez Kiti ile hazırlandı.Aurora-A cDNA TaqMan Universal PCR Mastermix ve Aurora-A TaqaMan Gen Expression Assay ile kantifiye edildi. β-aktin; her birinde 400 nM TaqMan Universal PCR Mastermix with forward (CCCTGGCACCCAGCAC) reverse (GCCGATCCACACGGAGTAC) primerlarda ve 100 nM’de prob (fam-ATCAAGATCATTGCTCCTCCTGAGCGC-bhq) ile incelendi. RT-PCR için LightCycler 480II kulla-nıldı. Relatif RNA düzeyi standart delta delta Ct (dd Ct) olarak raporlandı. K.iliği biyopsi örnekleri immunhis-tokimyal olarak AKA incelenmesi için kullanıldı.Doku örnekleri 60 dk Aurora-A (1:100 dilüsyon) ile enkübe edildi. Hücrelerin çekirdek ve sitoplazmasında >%10 boyama pozitif, %1-10 zayıf pozitif ve %0 negatif olarak kabul edildi. Veriler Mann-Whitney-U, Ki-Kare ve One-Way ANOVA testleri ile karşılaştırıldı.FISH yöntemi ile hastaların %10’unda 17p, %37’sinde 13q delesyonları ve %7’sinde trizomi 12 saptandı. Hastaların %68’i Binet-A evresindeydi. İmmunhistokimyasal inceleme ile AKA has-taların %61’inde pozitif iken kontrol gurubunda %28’inde zayıf pozitif ve %72’sinde negatif idi. KLL’li hastalardaki bu sonuçlar istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.001). KLL’li hastalarda RT-PCR ile β-Aktin ve GAPDH mRNA değerleri sırasıyla 3.85±2.61 ve 3.49±2.32 saptanır iken kontrol gurubunda bu değerler yine sırasıyla 3.80±2.73 ve 4.34±2.36 idi. Her iki gurup açısından bu değerler açısından fark yoktu (p>0.05). Binet evrelemesine göre AKA ekspresyonları ile immunhistokimyasal boyanma farklı değildi (p>0.05). Hem AKA ekspresyonları hem de immunhistokimyasal boyanma kromozom anormalikleri

etkileyen bir unsurdur. Bu çalışmada, akut lösemi (AL) ve MDS nedeniyle yatarak tedavi alan hastaların trans-füzyon ihtiyaçlarının belirlenmesi ve karşılaştırılması amaçlanmaktadır.

Gereç-Yöntem: 2010-2012 tarihlerinde AL ve MDS tanılarıyla Hematoloji servisine yatarak, KT ve/veya des-tek tedavi alan hastaların verileri, geriye dönük olarak değerlendirildi. Klinikte, ES Tx için eşik değer, 65 yaş altı ve komorbidite olmayanlar için 8-8.5 g/dL, diğerleri için 9-9.5 g/dL, PLT tx için ise ateş ve enfeksiyon var-lığında 20.000/mm3, kanama varlığında 50.000/mm3 üstü, intrakraniyal olayda 100.000/mm3 üstü, diğer durumlarda 15.000/mm olarak uygulanmakta, kanama/risk oluşturan koagulasyon testleri bozukluğu halinde TDP verilmektedir. Çalışmamızda, 26 AML (ort. yatış süresi-OYS 28 gün), 4 ALL (OYS 44 gün), 6 MDS (OYS 15 gün) ve 3 bifenotipik AL’li (OYS 9 gün) hastalara ait 67 yatış incelendi. PLT Tx değerlendirilirken random PLT sayısı 6’ya bölünerek 1 ünite afereze denk olacak şekilde hesaplandı.

Bulgular: Kadın hastaların (%44) yaş ort. 61, erkekle-rin (%56) yaş ort. 50 idi. Hastaların yarısında başta DM ve HT olmak üzere komorbidite vardı. KT oranı %62 (%40’ı indüksiyon) olup %56’sında febril nötropeni mevcuttu. Yatan hastalarda toplam, 551 ES, 917 Aferez PLT ve 309 TDP kullanıldı. Alt gruplara göre Tx dağılımı Tablo1’de görülmektedir. Çalışmamızda, transfüzyon ihtiyacını etkileyen klinik durumlar ayıca değerlendirilecektir.

Tartışma ve Sonuç: Lösemili hastaların Tx ihtiyacı günlük kan sayımı ve klinik durumlarına göre belir-lenmektedir. Bu hastalarda, son zamanlarda, hem ES (8-8.5 g/dL) hem PLT transfüzyon eşiğini (10-15.000/mm3) daha aşağıya çekecek randomize çalışmalar olduğu görülektedir. Ancak, kanama, enfeksiyon, komorbidite varlığı, hala ihtiyacı arttıran durumlardır. Verilerimize göre, AML’li bir hastanın 1 indüksiyon ve 2 konsolidas-yon KT sırasında toplam ort. 13.9 ES, 23.9 aferez (veya eşdeğer random) PLT ve 9.6 TDP ihtiyacı olabileceği öngö-rülebilir. Favre ve ark. 2 indüksiyon+1 konsolidasyon KT alan AML hastalarında Tx ihtiyacını, medyan 12 ES ve 112 PLT süspansiyonu olarak bildirmiştir. İndüksiyon ve re-indüksiyon KT alan AML’li hastaların Tx ihtiyacı belirgin olarak fazladır; bu konuda hazırlıklı olmak, kuş-kusuz tedavinin de başarısını etkileyecektir. Güvenli eşik değerlerin kullanılması, hem Tx un olası olumsuz etkile-rinden hastaları koruyacak hem de maliyeti belirleyecek bir unsurdur. Ayrıca lösemili hastalarda büyüme faktörü kullanımına ilişkin çalışmaların sonuçları da Tx ihtiyacı-nı değiştirebilecek bir potansiyel etken olabilir.Anahtar kelimeler: akut lösemiler, transfüzyon ihtiyacı, kemo-terapi ve destek tedavi

Tablo 1. Hastaların Tx ihtiyacı

ES(ortalama-Ünite)

PLT(ortalama-Ünite)

TDP(ortalama-Ünite)

AML (n=26)İndüksiyon

KonsolidasyonRe-indüksiyon

9.111.11.4

11.2

15.718.72.6

15.3

5.89.60

0.6

ALL (n=4) 9.6 13.2 3.6

Bifenotipik AL (n=3) 4.5 1.4 -

MDS (n=6) 5.5 12.1 2.2

Page 9: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

81XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

CD 10 (-) olan hastaların tanıda hiperlökositoz, tümör lizis görülmesi, mediastinal tutulum ve relaps oranının yüksek olması, 6 yaş üstü hastaların daha yüksek oran-da olması da prognostik açıdan kötü özellik taşıdığını göstermektedir. Bu nedenle CD10 ekspresyon negatifliği-nin kötü prognostik özellik olabileceğini düşünmekteyiz.Anahtar kelimeler: CD10, prognoz, ALL

Şekil 1. CD10 negatif ve pozitif olan hastaların beş yıllık olaysız yaşam oranlarıCD 10 pozitif grupta beş yıllık olaysız yaşam oranı CD10 negatif gruba göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p=0.030)

Şekil 2. CD10 negatif ve pozitif olan hastaların beş yıllık sağ kalım oranlarıCD 10 pozitif grupta 5 yıllık sağ kalım CD10 negatif gruba göre anlamlı olarak daha uzundu. (p= 0.007)

Abstract:0287 [TP-09]B HÜCRELİ AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİLİ ÇOCUKLARDA AKAN HÜCRE ÖLÇÜMÜ (FLOWCYTOMETRY) İLE MİNİMAL KALINTI HASTALIĞI SONUÇLARIMIZ. Davut Albayrak, Canan Albayrak. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Hematoloji Bölümü, Samsun

Sunuş: B hücreli akut lenfoblastik lösemi (B- ALL) çocukluk çağında en sık görülen lösemi tipidir. Risk ölçütleri hastaları doğru tedavi koluna yerleştirir. Son protokollerde minimal kalıntı hastalığı (MKH ) tabanlı risk sınıflaması diğer ölçütlerin çoğunluğunu görev dışı bırakmıştır. Akan hücre ölçer ile 15. gün MRD ölçümü

olan hastalarda olmayanlardan farksızdı (p>0.05). Sonuç olarak tedavi görmemiş KLL hastalarında yapılan bu lite-ratürdeki en geniş çalışmada AKA ekspresyonunda bir artış saptanmadı. Ancak immunhistokimyasal boyanma açısından farklılıklar AKA’nın KLL’de potansiyel bir tera-pötik hedef olabileceğini düşündürmektedirAnahtar kelimeler: Aurora kinaz-A, immunhistokimyasal boya-ma, kronik lenfositik lösemi

Abstract:0341 [TP-08]AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ HASTALARINDA CD 10 EKPRESYONUNUN PROGNOSTİK ÖNEMİ. Yeşim Oymak, Sultan Aydın Köker, Yöntem Yaman, Gülcihan Özek, Özgür Cartı, Burçak Tatlı Güneş, Dilek İnce, Bengü Kadıoğlu Demirağ, Tuba Karapınar, Yılmaz Ay, Salih Gözmen, Esin Albudak, Ersin Töret, Canan Vergin. Dr. Behcet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Hematoloi ve Onkoloji, İzmir

CD10 hücre yüzeyinde hematopoetik hücreler içinde immatür B ve T lenfoblastlarda eksprese edilir. Akut lenfoid lösemiler (ALL) içinde B-ALL’de T-ALL’den daha fazla eksprese edilir. Prognostik açıdan iyi özellik taşır. Bu araştırmada 2001-2012 yılları arasında Dr. Behcet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Hematoloji Kliniğinde tanı alan ve teda-vi edilen ALL hastalarının CD 10 ekspresyonuna göre kli-nik özellikler ve prognoza etkisi açısından değerlendirildi.

Gereç-Yöntem: Çalışmaya tanı sırasında yaşları 0-16 arasında değişen 64 erkek 38’i kız toplam 102 hasta alındı. CD10 negatif ve pozitif gruplar arasındaki farklı-lıklar ki-kare testi, olaysız yaşam ve genel yaşam oranları Kaplan-Meier testi ile değerlendirildi.

Bulgular: Hastaların izlem süreleri ortanca değeri 36 (1-64) ay ve ortanca relaps zamanı 32 (13-60) ay bulun-du. Relaps olan hasta oranı 12 (%11.2)’ydi. CD10 (-) olan hastalarda CD10(+) olanlara göre altı yaş üstü hasta oranı (sırasıyla %68.4 ve %25.6), mediastinal tutulum sıklığı (sırasıyla % 37.5 ve % 5.8) ve tümör lizis görülme sıklığı (sırasıyla %25.0 ve %2.4) daha fazlaydı (p<0.05).

CD10 (-) olan hastalarda CD10+ olanlara göre, tanıda lökosit sayısı >100 000/mm3 olan hasta oranı (sırasıy-la %43.7 ve %11.6) ve T hücreli hasta oranı (sırasıyla %81.4 ve %5.8) istatistiksel olarak daha yüksek bulundu (p<0.05).

Tedavi yanıtları değerlendirildiğinde 8. Gün kötü prednisolon yanıt oranı CD 10 (-) olan hastalarda CD10 (+) olan hastalara göre daha yüksek (sırasıyla % 43.8 ve % 2.3)’di. On beşinci gün tedavi yanıtında M3 kemik iliği değerlendirme sonucu CD10 (-) hasta grubunda CD10 (+) olanlara göre daha yüksekti (sırasıyla % 50.0 ve %2.3). Yüksek risk grubunda olan hastaların oranı CD10 (-) olan grupta daha fazla bulundu. Relaps olma oranı CD 10 (-) olan hasta grubunda % 31.2 ile CD10 (+) olan gru-bun relaps olma oranından (%7.0) daha yüksek bulundu.

Beş yıllık olaysız yaşam CD 10 (+) olan hastalarda %76.4 iken CD10 (-) olan hastalarda % 28.0 bulundu. Olaysız sağ kalım oranları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı ( Şekil 1, p=0.030). CD10 (+) ve (– ) olan hastaların beş yıllık sağ kalımları sırasıyla %88.4 ve % 60.0 olup, sağ kalım oranları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.007, Şekil 2).

Sonuç: Akut lenfoblastik lösemide CD10 pozitifliğinin iyi prognostik özellik olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada

Page 10: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

82 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Akan hücre ölçer ile minimal kalıntı hastalığı yorum doğru mu?

Doğru değerlendirme yeterli tecrübe gerektirir

Akan hücre ölçerle değerlendirmede bir hata kaynağı

artefakt MRD gibi görünmüş

Akan hücre ölçerle minimal kalıntı hastalığı için kapı alma 2

kemik iliğinde halen daha yüksek blast olması sebebiyle daha az tecrübeli kullanıcılar tarafından da kullanıla-bilme imkânı doğurmuştur. Halen hasta alımına devam eden ALL IC BFM 2009 protokolünde 15. günde kemik iliğinde akan hücre ölçümü (flowcytometry) ile minimal kalıntı hastalığı (MKH) değerlendirmesi risk sınıflamasın-da en önemli ölçüttür. Bu ölçüm için 4,6, 8 ve 10 renkli akan hücre ölçerler kullanılabilir. Ülkemizde 6-7 merkez 15. Gün akan hücre ölçerle MRD tayin edebilen labo-ratuara sahiptir. Bunların 4 ü 4 renk ile çalışmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla 33, 52 ve 72. Günleri çalışan bizim dışımızda başka merkez bulunmamaktadır. Biz Canto II 8 renk cihazı ile MKH çalışmalarımızın sonuçlarını sunuyoruz.

Metod: Biz MKH ölçümü ile hastaları risk grupları-na ayıran rutin kullanım amaçlı bir çalışma planladık. Üniversitemiz hastanesi Çocuk Hematoloji bölümünde ocak 2011 ile temmuz 2013 tarihleri arasında B-ALL tanısı alan 41 çocuk hasta çalışmaya alındı. Yaş ortanca-sı 5.1 yaş ve dağılımı ve 9 ay -16 yaş idi. Tanı gününde, 15., 33., ve 52 günde kemik iliğinden akım hücre ölçümü yapıldı. Becton Dickinson Canto II akan hücre ölçer ciha-zı kullanıldı. Antikor paneli 8 renk idi. Kanal dağılımı, Sito16, CD 58 PE, CD 34- Pcp Cy5.5, CD 7 EDC, CD 19 PE-Cy7, CD 10 APC, CD 20 Alexa 700, CD 45 APC-H7 şeklinde idi. Tam kan inkübasyon ve lisis yöntemi kulla-nıldı. Örnekler aynı gün içinde çalışıldı.

Bulgular: 41 Hastadan onu, 15. gün kemik iliği akan hücre ölçer incelemesinde % 10’dan fazla bast oranı gösterdi ve yüksek risk olarak sınıflandırıldı. Bir hasta 33. Gün blast sayısı %0.1 ve üstü olduğu ve bir hasta 52. gün pozitiflik tespit edildiği için yüksek risk kolu-na alındı. Böylece toplam 12 (%29.3)hasta yüksek risk protokolü aldı. 5 hasta standart risk geri kalan 24 hasta orta risk olarak sınıflandırıldı. Diğer risk ölçütleri sınıfla-mayı değiştirmedi. 1 hasta acinetobakter sepsisinden ve 1 hasta sepsis+ aplaziden çıkamama + hemofagositoz? sebebiyle remisyonda konsoludasyonda kaybedildi. 3 hasta tedavisini bitirdi 36 hasta tedavisine devam ediyor. Relaps olan hasta olmadı.

Sonuç: Akan hücre ölçerde minimal kalıntı hastalı-ğı takibi B ALL li hastalarda hastaların risk gruplarına uygun sınıflanmasına ve hasta için en uygun risk proto-kolü ile tedavi edilmesine imkan sağlamaktadır. Tedavi koluna doğru yerleşmenin hastaların uygun dozda tedavi almasını sağlayarak şifa oranını yükseltmesi beklenmek-tedir. İki hastanın 15. günden sonraki günlerdeki MKH ölçümü ile yüksek risk koluna kaydırılmaları, 33, 52 ve 72. günlerde de MRD bakılmasının ek katkı sağlayacağını göstermektedir.Anahtar kelimeler: akut lenfoblastik lösemi, minimal kalıntı hastalığı, akan hücre ölçer

Page 11: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

83XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

gelişmiştir, 4’ünde kısmi yanıt sırasında gözlenmiş olup, geri kalan vakalar, ya yanıtsız hastalardır ya da yanıt değerlendirmesi yapılamadan ölmüşlerdir.

Daha ayrıntılı tedavi verilerine ulaşılabilen 44 hasta-da; HS başlangıç günü ortalama 46 (3-144) olarak hesap-lanmıştır. AHKHN sonrası 21. gün öncesi erken, sonrası geç HS olarak kabul edilmiştir. 7 hastada 21 günden önce, 37 hastada 21 günden sonra HS gelişmiştir. HS gelişen 28 hastada o esanada akut GVHH görülmüştür. Hastalara öncelikle dammar içi (iv) hidrasyon ve mesane içi soğuk yıkama uygulanmıştır. Bu tedavi hastaların çoğunda etkin olmuştur. 11 olguda bu tedaviye yanıt alı-namamıştır, 5’inde sistoskopi eşliğinde mesane içindeki hematom boşaltılmıştır. Bu 11 hastanın 2’sinde sitome-galovirüs (CMV) enfeksiyonu saptanmış olup gansiklovir tedavisi verilmiştir; 9’unda ise BK virus enfeksiyonu göz-lenmiş olup sidofovir ve/veya ribavirin tedavisi verilmiş-tir, 3’ünde bu tedaviye de yanıt alınamamıştır ve 2’si eşlik eden enfeksiyon nedeniyle ölmüştür. Bir hastada seçici vezikal arter embolizasyonu uygulanmıştır. Viral etyoloji gösterilen 11 olgu tabloda incelenmiştir.

Sonuç olarak, HS erken dönemde sıklıkla Cy ve geç dönemde sıklıkla BK virus veya CMV ile ilişkili bir hasta-lık olup, genellikle erken dönemde başlanan iv hidrasyon ve mesane içi soğuk yıkama ile düzelmektedir. Ancak dirençli vakalar da gözlenebilmektedir. AHKHN uygu-lanan ünitelerin bu morbidite için hazırlıklı olmaları ve çok alanlı bir tedavi algoritması belirleyerek üroloji ve girişimsel radyoloji klinikleri ile işbirliği yapmaları çok önemlidir.Anahtar kelimeler: hemorajik sistit

Tablo 1. Hasta ve Nakil Özellikleri

Değişken Hasta Sayısı

Cinsiyet

Kadın 67

Erkek 115

Verici

Akraba 158

Akraba Dışı 24

Ürün

Kemik iliği 65

Periferik kan 109

Kemik iliği+Periferik kan 3

Kordon Kanı 5

Hazırlama Rejimi

Cy İçeren 174

Cy İçermeyen 8

Ablatif 164

Düşük Yoğunluklu 18

Yanıt Durumu

Tam Remisyon 147

Kısmi Remisyon 4

Değerlendirilemeyen 31

Hemorajik Sistit

Grade 1 83

Grade 2 43

Grade 3 42

Grade 4 14

Akan hücre ölçerle minimal kalıntı hastalığında kapı alma1

Hematopoetik Kök Hücre Nakli ve Yüksek Doz Tedaviler

Abstract:0560 [TP-10]ALLOJENEİK HEMATOPOİETİK KÖK HÜCRE NAKLİ SONRASI HEMORAJİK SİSTİT GELİŞİMİ VE YAKLAŞIMI. Erden Atilla, Mehmet Özen, Pınar Kubilay, Mehmet Gündüz, Önder Arslan, Muhit Özcan, Taner Demirer, Hamdi Akan, Osman İlhan, Meral Beksaç, Nahide Konuk, Günhan Gürman, Pervin Topçuoğlu. Ankara Universitesi Tip Fakultesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Ankara

Hemorajik sistit (HS) allojeneik hematopoietik kök hücre nakli (AHKHN) sonrası gelişebilen ve önemli bir morbidite nedenidir. Hazırlık rejimlerinde yüksek doz siklofosfamidin (Cy) mesna ile uygulanmasının koruyu-cu olduğu düşünülse de HS viral enfeksiyonlara bağlı olarak da gelişebilmektedir ve halen sık gözlenmektedir. Biz burada Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalında yapılmış AHKHN’lerinde HS gelişen vaka-ları değerlendirmeyi amaçladık.

1988-2013 yılları arasında uygulanan 182 AHKHN’de HS geliştiği saptanmıştır. Bu hastaların 83’ünde 1. derece, 43’ünde 2. derece, 42’sinde 3. derece ve 14’ünde 4. derece HS gözlenmiştir. 2010-2013 yılları arasında değerlendirilen 44 hastanın ayrıntılı tedavi verilerine ulaşılabilmiştir.

HS gelişen 182 hastanın tanıları; 48 kronik lösemi, 31 kemik iliği yetmezliği, 93 akut lösemi, 5 lenfoma, 4 multipl miyelom, 1 ağır immün yetmezliktir. Tüm hasta-ların ortalama yaşı 33’tür. Hastaların 115’i erkek, 67 ‘si kadındır. 158 hastaya akraba, 24 hastaya ise akraba dışı vericiden AKHN yapılmıştır; 65’inde kemik iliği, 109’unda periferik kan, 3’ünde hem kemik iliği hem periferik kan, 5 hastada kord kanı kullanılmıştır. Bu 182 hastanın 174’ünde hazırlık rejiminde Cy kullanılmış, 8 hastada kullanılmamıştır. Hastaların 164’ünde ablatif, 18’inde ise düşük yoğunluklu hazırlık rejimi kullanılmıştır. Hastaların 147’sinde HS tam remisyondaki hastalarda

Page 12: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

84 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Transplant ilişkili ölüm 2 olguda (%8) (kardeş verici- 2005 ve 2007 yılı) izlendi. 1 olduda sekonder kanser (özofagus ca)gelişti.

Sonuç: Fludarabin bazlı hazırlama rejimi ile FA olguları düşük toksite ile tedavi edilebilir. Kardeş vericisi bulunmayan olgularda aile içi veya dışı alternatif donor-den yapılan KHT sonuçları yüz güldürücüdür.Anahtar kelimeler: fankoni anemisi, fludarabin, kök hücre transplantasyonu

Abstract:0574 [TP-12]AKUT LÖSEMİ VE MYELODİSPLASTİK SENDROM NEDENİ İLE ALLOJENİK KÖK HÜCRE NAKLİ YAPILMIŞ HASTALARDA VÜCUT DEMİR YÜKÜNÜN NAKİL KOMPLİKASYONLARI İLE İLİŞKİSİ. Funda Tayfun, Nurşah Eker, Ömer Doğru, Volkan Hazar, Elif Güler, Alphan Küpesiz. Akdeniz Üniversitesi, Çocuk Hematoloji Onkoloji Bilim Dalı, Antalya

Giriş: Malign hastalıklarda, hastalığa ve verilen yoğun kemoterapiye bağlı inefektif hematopoez, demirin intestinal emiliminin artması, kan transfüzyonları ve verilen sitotoksik kemoterapi ve radyoterapinin etkisi ile demir birikimi olmaktadır. Demir yüklenmesi kök hücre nakli yapılan olgularda oldukça sık olup demirin toksik etkisi kısa ve uzun dönem relaps dışı morbitide ve mor-taliteyi etkiler.

Amaç: Merkezimizde nakil yapılan akut lösemi ve myelodisplastik sendrom tanılı olgularda, demir yükü-nün nakil sürecinde ve nakil sonrası dönemde sağkalım ve komplikasyonlar üzerine etkilerinin değerlendirilmesi-ni amaçlayan bu çalışma ile olguların nakil öncesi demir yükünü düşürmeye yönelik tedavi ihtiyaçlarının saptan-masına katkıda bulunmak hedeflenmektedir.

Yöntem: Akdeniz Üniversitesi Pediatrik Kemik İliği Nakil Ünitesinde, 2000-2012 yılları arasında nakil yapıl-mış 60 olgu dahil edildi. Veriler geriye dönük olarak incelendi.

Sonuç: Vücut demir yükünün göstergesi olarak olgu-ların nakil öncesi ferritin değerleri kaydedildi. Ferritin ortanca değeri 1299 ng/mL olarak hesaplandı ve olgu-lar bu değere göre iki gruba ayrıldı. Çalışmaya katılan olguların 42 (%70)’si erkekti. Düşük ferritin grubunda olguların yaş ortalaması 85,43 (±9,42) ay iken, yüksek ferritin grubunda 118,56 (±10,04) ay olarak hesaplandı. Olguların 32 (%53,3)’üne ALL, 25 (%38,4)’üne AML, 5 (%8,3)’üne MDS nedeni ile nakil yapılmıştır.

Demografik verilerde cinsiyet, tanı, hastalığın kaçın-cı tam remisyonda olduğu, kök hücre kaynağı, verici tipi, HLA doku grubu uyumu ve hazırlayıcı rejimde TBI, GVHH profilaksisinde ATG tedavisi alması özelliklerine bakıldı. Bu parametrelerin hiçbirinin ferritin ile anlamlı ilişkisi saptanamadı.

Nakil komplikasyonlarının ferritin ile ilişkisini incele-yebilmek için; akut deri, karaciğer, GİS GVHH durumları irdelendi. Ferritini yüksek olan grupta anlamlı olarak akut karaciğer GVHH daha yüksek bulundu (p <0,011). Engraftman sendromu, VOH, erken ve geç enfeksiyon görülmesi ve BOOP oluşma sıklığı ile ferritin düzeyi arasında anlamlı bir ilişki belirlenemedi. Relasp yapma durumu ve ferritin ilişkisi değerlendirildiğinde anlamlı bir ilişki bulunamadı.

Nakil yapılan olguların 30 (%50)’u yaşamına devam ediyordu. Nakil ilişkili mortalite %40 olarak hesaplandı. Olguların 3 yıllık genel sağkalımı %50,6 ± 6,6, 3 yıllık hastalıksız sağkalım oranı %71,7 ± 6,5 olarak hesaplandı.

Tablo 2. Viral etyoloji gösterilen 11 olgunun özellikleri

Olgu 1

Olgu 2

Olgu 3

Olgu 4

Olgu 5

Olgu 6

Olgu 7

Olgu 8

Olgu 9

Olgu 10

Olgu 11

HS Derecesi 3 3 3 3 1 2 3 1 3 2 3

Enfeksiyon etkeni

BK virüs

BK +JC virüs

BK virüs

BK virüs

BK virüs+CMV

CMV BK virüs

BK virüs

BK virüs

BK virüs

BK virüs

HS başlangıcı Geç Geç Geç Geç Geç Erken Geç Erken Geç Geç Geç

Tedavi

Hidrasyon + + + + + + + + + + +

Sidofovir + + + + - - + - - + +

Ribavirin - + + + - - - - - - -

Gansiklovir - - - - + + - - - - -

Mesane içi yıkama

+ + + + - - + - + - +

Sistoskopi ile hematom boşaltılması

- + + + - - - - - - +

Mesane içi Hyaluronat

- - + - - - + - - - -

Mesane içi Aluminyum

- - - + - - - - - - -

Seçici vezikal arter embolizasyonu

- - - + - - - - - - -

Tedavi yanıtı Yok Yok Var Yok Var Var Yok Var Yok Var Var

Tanı AML MDS AML AML AML AA MDS KML AA MDS AML

Hazırlık rejimi Bu-Cy-ATG

Bu-Cy-ATG

Bu-Cy Bu-Cy-ATG

Mel-Flu-Thiotepa

Cy-ATG Bu-Cy Bu-Cy-ATG

Flu-Cy-ATG

Bu-Cy Cy-TBI-ATG

AML: Akut Miyeloblastik Lösemi, AA: Aplastik Anemi, MDS: Miyelodispastik Sendrom, Bu: Busulfan, Cy: Siklofosfamid, Flu: Fludarabin, ATG: Anti-Timosit Globulin, Mel: Melfalan, TBI: Tüm Vücut Işınlaması

Abstract:0569 [TP-11]FANKONİ ANEMİ’Lİ ÇOCUKLARDA FLUDARABİN BAZLI HAZIRLAMA REJİMİ İLE KÖK HÜCRE TRANSPLANTASYONU. Serap Aksoylar, Burçak Tatlıguneş, Zuhal Kitiş, Bengü Demirağ, Ozgur Cartı, Burcu Akıncı, Savaş Kansoy. Ege Universitesi Tıp Fakultesi, Pediatrik Hematoloji ve Onkoloji Bilim Dalı, İzmir

Giriş: Fankoni anemisi (FA) konjenital anomaliler, ilerleyici aplastik anemi ve kansere predispozisyon ile sey-reden, otozomal resesif geçişli bir hastalıktır. Bu olgular-da özellikle aplastik anemi ve myeloid kanserlerin önlen-mesi ve tedavisinde kök hücre transplantasyonu(KHT) tek tedavi yöntemidir.

Hastalar ve Yöntem: Pediatrik Kök hücre Transplantasyon Unitesi’nde Mart 2005-2013 yılları ara-sında FA tanısıyla 23 allojenik KHT yapılan 20 hastanın ( yaş ortanca 8.8 yıl -2.1-18,5 yıl arası) klinik ve trans-plantasyon özellikleri ve prognozları geriye dönük olarak incelendi.

Bulgular: Donör 9 olguda HLA tam uygun kardeş, 2 olguda uygun akraba (dede ve anne) ve 9 olguda akraba dışı idi. Engraftman olmaması nedeniyle 3 olguya 2. kez aynı vericiden KHT yapıldı. Olgulara Fludarabin (150 mg/m2)+Düşük doz Siklofosfamid (20 mg/kg) ve ATG’den oluşan hazırlama rejimi verildi. Kök hücre kaynağı 12 transplantasyonda kemik iliği, 11’inde ise periferik kök hücre idi. Akut GVHH %30, kronik GVHH (3’ü yaygın 5 olgu) %25 oranında gelişti. Olguların ortalama izlem süresi 24±22 ay ( 1 ay- 7 yıl) olup 5 yıllık hastalıksız yaşam oranı %83 olarak bulundu (2008 sonrası %100).

Page 13: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

85XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Grafik 1. Olguların genel sağkalım süresi.

Grafik 2.. Ferritin düzeylerine göre genel sağkalım.

Ferritinin genel sağkalım ve hastalıksız sağkalım üzerine etkisinin olmadığı gösterildi.

Tartışma: Hematojen malignite tedavisi için HKHN yapılacak olan olgularda nakil öncesi demir düzeyini düşürmeye yönelik şelasyon tedavisi çok gerekli gibi görülmemektedir. HKHN sonrası dönemde karaciğer fonksiyon testlerini yükseltebilecek pek çok neden vardır, özellikle ferritin düzeyi yüksek olan olgularda karaciğer aGVHH´yi daha erken düşünerek immünsupresif teda-vinin düzenlenmesi açısından daha dikkatli olunmalıdır.Anahtar kelimeler: Allojenik kök hücre nakli, demir yükü, sağkalım

Tablo 1. Demografik verilerin ve nakil özelliklerinin ferritin düzeyine göre toplu değerlendirilmesi.

Tablo 2. Nakil komplikasyonlarının toplu olarak ferritin düzeylerine göre dağılımı

Page 14: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

86 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Hematopoez / Sitotokinler / Büyüme Faktörleri, Reseptörleri / İlaç Farmakolojisi / Apopitoz

Abstract:0349 [TP-13]HEMATOPOETİK PERİFERİK KÖK HÜCRE MOBİLİZASYON ŞEMALARI, ETKİNLİKLERİ VE BAŞARILARI: MERKEZ DENEYİMİ. Vildan Özkocaman, Fahir Özkalemkaş, Yasemin Karacan, Ali Gül, Nesrin Varol, Tuba Ersal, Hilmi Erdem Gözden, Rıdvan Ali. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Bursa.

Mobilizasyon terimi ilk olarak 1977 yılında kullanıl-maya başlandı. Myelosupresif kemoterapi ile sitokinlerin kombinasyonu 1990 larda gerçekleşirken, yüksek doz siklofosfamidin mobilize edici bir ajan olduğu ve kök hücrelerin yeniden hemotopoiezi oluşturma yeteneğine sahip oldukları görüldü. Daha sonra granülosit stimüle edici faktör (G-CSF) ve granülosit stimüle edici makro-faj (GM-CSF) gibi hematopoietik büyüme faktörlerinin kullanılmaya başlanmasıyla daha fazla sayıda periferik kandan kök hücre toplanabildi. G-CSF bazlı rejimler ile %5-30 oranında mobilizasyon yetersizliği belirlendi. Ancak G-CSF ve kemoterapilerle mobilizasyon başa-rısızlığı yaşanan durumlarda ise CxCR4’ ün reversibl inhibitörü olan Plerixafor gibi yeni sınıf küçük moleküller kullanılmaya başlandı. Lökoferez başarısını işlem öncesi çevre kanı CD34+ hücre miktarı belirlemektedir.

Bunun için beklenen hedef değer periferik kanda CD34+ hücre >=20μl ise >=2x106 CD34+ hücre toplana-bilmektedir, CD34+ hücre 5 μl ise lökoferez işleminin yapılması önerilmez, CD34+ hücre >10 μl ise genelde 4 lökoferez işlemi ile tek nakile yetebilecek kadar hücre toplanabilmektedir.

Otolog kök hücre mobilizasyonunda G-CSF, kemoterapi-G-CSF, plerixafor-G-CSF kullanımı ve alloje-neik kök hücre de ise G-CSF kullanımıyla gerçekleştirilen mobilizasyon olgularımızı sunmayı amaçladık.

Yöntem: Çalışmaya Ağustos 2009 ile Haziran 2013 tarihleri arasında otolog kök hücre ve allojeneik kök hücre mobilizasyonu gerçekleştirilen, aferez işlemi hak-kında bilgilendirme yapılmış olup yazılı onamları alınan 123 (21’i sağlıklı kardeş) donörün dosyaları retrospektif olarak incelenmiştir. Veriler SPSS 11.5 paket programın-da değerlendirilmiştir.

Bulgular ve Sonuç: Çalışma kapsamına alınan olgu-lar G-CSF, kemoterapi-G-CSF, plerixafor-G-CSF olarak Tablo I de tanımlanmıştır.

Kök hücre aferez işlemi öncesi tüm donörle-re 10-15 μg/kg/gün G-CSF uygulandı. Kemoterapi ve G-CSF uygulanan grubun protokolleri ise; DHAP(11), R-DHAP (5) Siklofosfamid-Etoposid (5), Etoposid (5), Bortezomib+ARA-C (1), DTPACE (1) ile G-CSF kombinas-yonu yapıldı.

Plerixafor-GCSF kombinasyonunda ise 4 gün sabah G-CSF 10 μl/kg/gün tek doz uygulama sonrası aferez başlamadan 11 saat önce plerixafor dozu gece 23’ te 0.24 mg/kg/gün sc olarak verildi.

G-CSF ile olguların %62 sinde 1 aferez işlem, %29’ unda 2 günde ve %6 sında 3 günde yeterli hücre toplan-mıştır. KT ve G-CSF alanlarda ise %76.9’ unda 1 aferez işlemi ile, %6 sında 2 aferez işlemi ile yeterli hücre top-lanmıştır. Mobilizasyon başarısızlığında (Tek başına ve G-CSF-KT ile iki mobilizasyon rejimi uygulanıp, başarısız

Grafik 3.. Olguların hastalıksız sağkalım süresi.

Grafik 4. Ferritin düzeylerine göre hastalıksız sağkalım.

Page 15: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

87XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

infarktüsü, iskemik inme gibi trombosit hacmi ile ilişkisi olan durumların ritmik bir periyodunun olabileceğinin ön görülebileceğini amaçladık. Miladi takvimin ayın hareketle-rinden ve ayın dünya üzerindeki zemin çekim kuvvetinden bağımsız olmasından dolayı ayın hareketleri ve yer çekimiy-le daha yakın ilişkisi olan kameri takvimi kullandık.

Metod: Trombosit sayısı 150-400x103/ml arasında olan ve hematolojik hastalığı olmayan 18.000 hastanın hemogram parametrelerinden MPV değerleri geriye dönük olarak değerlendirildi. (Kadın %66(n=10.000), yaş 43±22, Erkek %44 (n=8.000), yaş 40±20). Kadın ve erkek hastalar kendi aralarında üç eşit gruba ayrıldı. Hastalar kameri günlere göre gruplandırılarak aynı gün başvuran hastaların aritmetik olarak MPV ortalamaları alındı. Daha sonra her grubun kendi arasında günlere göre MPV ortalaması grafik-leri çizildi. Daha sonra üç grubun grafikleri karşılaştırıldı.

Bulgular: Tüm hastaların MPV ortalamaları (orta-lama=8,7) hesaplandı. Hastaların çizilmiş olan grafik-lerinde (Şekil-1) kameri ayların 5. 15. 23. ve 29. gün-lerinde MPV değerlerinde her üç grupta da yükselme izlendi(ortalama=9,2). MPV’ de 5. 15. ve 29. günlerdeki yükselmeler daha fazla dikkat çekmekte idi(ortalama=9,3).

Sonuç: Biz bu çalışmada MPV’nin sirkadiyen bir rit-minin olduğunakanaat getirdik. Bu durumun ayın çekim kuvveti ile ilişkili olabileceğini düşünüyoruz. Buradan yola çıkılarak ayın belirli günlerinde MPV yüksekliğine bağlı miyokard infarktüsü ve inme gibi komplikasyon riskinin öngörülebileceğini tahmin ediyoruz.Anahtar kelimeler: MPV, Ortalama Trombosit Hacmi

Tablo 1. Demografik bilgiler, cinsiyete göre MPV ve Ortalama Trombosit Sayısı

Hastaların yaş, cinsiyet ve Cinsiyete göre Trombosit sayısı ile MPV değerleri belirtilmiştir

Tablo 2. Ortalama Trombosit Hacmi (MPV)

Kameri günlere göre Ortalama Trombosit Hacmi verilmiştir.

Günlere Göre MPV Grafiği

Grafik 1. Kameri Günlere Göre çizilmiştir. Hastalar rastgele üç ayrı gruba ayrılmıştır. Her grupta ayın aynı gününe denk gelen hatsaların MPV ortalamaları alınıp grafiği çizilmiştir. *ayın belli günlerinde her üç gruptaki MPV ortalamasının senkronize yükselmesi dikkat çekmektedir.

kalınanlarda) ise; Plerixafor ile 2 aferez işlemi ile tüm olgularda yeterli hücre toplanabilmiştir. Multiple miye-lom olgularında kemik iliği hiposellüler/normosellüler olgularda tekli G-CSF planlanırken, hastalık yükü olan-larda siklofosfamid+etoposid+G-CSF seçilmiştir. Lenfoma olgularında ise daha çok kemoterapi+G-CSF seçilen ilk yaklaşım olarak planlanmıştır.Anahtar kelimeler: Kök hücre mobilizasyonu

Tablo 1. Kök hücre mobilizasyonu yapılan hastaların mobilizasyon rejimleri ve tanıtıcı özellikleri

* DHAP (11),R-DHAP (5), Siklofosfamid+etoposid (5), Etoposid (5), Bortezomib+ARA-C (1), DTPACE (1) kemoterapileri ile G-CSF kombinasyonu verildi. **Protokol iki mobilizasyon rejimine rağmen hücre toplanamayan olgularda kullanılmıştır.

Abstract:0121 [TP-14]

MPV’NİN SİRKADİYEN RİTMİ. Senar Ebinç1, Ramazan Esen2, Cengiz Demir2, Davut Demirkıran3, İsmail Acar1.

1Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Van, 2Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi , Hematoloji Anabilim Dalı, Van, 3Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dahiliye Kliniği, Van

Giriş: Trombositler aterosklerotik komplikasyonla-rın patogenezinde ve trombüs oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Ortalama trombosit hacmi (MPV) olarak ölçülen trombosit büyüklüğü, trombosit agregasyonu, tromboksan A2, trombosit faktör 4 ve tromboglobulin salınımı gibi trombositlere özgü aktivitelerin yakından ilişkilidir. Hacmi fazla olan trombositler genellikle reti-küle trombositler olup adezivitesi daha yüksektir. MPV artışı diyabetes mellitus, miyokard infarktüsü ve renal arter stenozu gibi durumlarda gösterilmiştir. iskemik inme ile ilgili yapılan çalışmalarda da inme riski, şiddeti ve prognozu ile ilişkisi araştırılmıştır.

Amaç: Bu çalışmada MPV değişikliğinin aylık bir sirkadiyen ritminin olup olmadığını araştırdık. miyokard

Page 16: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

88 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

yapılmış. Kemik iliği biopsisi sonucu hiposelüler kemik iliği olarak gelmiş.

Hastanın fizik muayenesinde kosta altında 5 cm sple-nomegalisi ile kosta altında 2 cm hepatomegalisi vardı ve periferik lenfadenopatisi yoktu. Sendromik bir yüz görünümü mevcuttu(Fotoğraf 1). Hastanın bilinci açıktı, orientasyon ve kooperasyonu yoktu, iletişim kurulama-makta idi. Vücut sıcaklığı 36,8 Celcius derece idi. Hasta levatirasetam 2*250 mg kullanıyordu.

Hastanın labaratuar bulguları ise hemoglobin:11.2 g/dL, WBC(Total Beyaz Küre): 2480, PMNL(Nötrofil):1520, CRP(C- Reactive Protein): 0.37mg/dL, LDH: 166 U/L, creatin: 0.38 mg/dL, platelet: 65.000, ALT: 24 u/L(0-41), albümin: 4.1 g/dl ( 3.9-4.9) olarak bulundu. Hastanın periferik yaymasında atipik hücre, blast yoktu eritrosit-ler normokrom-normositer görünümdeydi ve tüm kan hücre serisinde sayıca azalma gözlenmekteydi. Hastanın anemi parametrelerinden ferritin: 72,4ng/mL(13-150), vitamin B12: 353,6 pg/mL(197-866), folat:6,4ng/mL(4,6-18,7), transferrin:225 mg/dL(200-360), demir: 27 μg/dL( 33-193), total demir bağlama kapasitesi: 284 μg/dL( 228-428) olarak bulunuldu. Diğer labaratuar bulguları normal sınırlarda idi. Takiplerinde genel durumu iyi olan, belirgin semptomu olmayan hasta poliklinik kontrolü ile taburcu edildi.

Tartışma: San Flippo Sendromlu bireyler en fazla 20’li yaşların başlangıcına kadar yaşayabilmektedir. Hastalığın tedavisinde allojenik kök hücre nakli öneril-mektedir. Bizim olgumuzda da hastada biriken yıkılma-yan karbonhidratlar nedeni ile organomegali, psikomotor retardasyon bulunmakta idi. Literatürde mukopolisak-karidoz olgularında pansitopeni sıklığı %1.44 olarak bildirilmiştir. Ve bildiğimiz kadarı ile hastamız mukopoli-sakkaridoz tip 3B (San Flippo) sendromunda pansitopeni ile bildirilen ilk vakadır.Anahtar kelimeler: San Flippo Sendromu, pansitopeni, mukopolisakkaridoz

Şekil 1.

Günlere Göre MPV Grafiği

Grafik 2. günler kameri takvime göre alınmıştır

Cinsiyete göre MPV grafiği

Grafik 3. Her iki cinsiyette de ayın belli günlerinde MPV değerlerinde yükselme izlendi(5,7,15,23,29. günler). Bu yükseklik istatistiksel olarak anlamlı bulundu (P<0.05).

Abstract:0408 [TP-15]PANSİTOPENİYLE GELEN ERİŞKİN YAŞTA MUKOPOLİSAKKARİDOZ TİP 3 OLGUSU. Alparslan Merdin1, Fatma Avcı1, Deniz Arslan2. 1Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya, 2Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Onkoloji Bilim Dalı, Antalya

Giriş: Mukopolisakkaridozlar(MPS) glikozaminogli-kanların ve uzun zincirli karbonhidratların metaboli-masında rol alan enzimlerin yokluğunda veya fonksiyon bozukluğunda gelişen kalıtımsal lizozomal depo hasta-lıklarıdırlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde insidansı 1/25.000 bebektir. Enzim eksikliği nedeni ile yıkılama-yan ürünler lizozomlarda birikerek, hücrelere ve dokulara zarar verirler ve hücrelerde biriken moleküllere göre 6 anagrupta sınıflandırılırlar. Bireyler doğumda normal olmakla birlikte bozuk ürünlerin dokularda birikme süre-ci ile bulgular erken çocukluk döneminde ortaya çıkmaya başlar. MPS tip 3(San Flippo Sendromu)’ün ise 4 adet alt grubu vardır(3A,3B,3C,3D). MPS tip 3B’de eksik olan enzim ‘alfa-N-asetil-glukozaminidaz’ dır.

Olgu Sunumu: 18 yaşında bayan hasta aile hekimliği kontrollerinde anemi, lökopeni ve trombositopeni görül-mesi üzerine Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi (AÜTF) Hastanesi’ne sevk edilmiş. Hastaya 2009 yılında AÜTF Çocuk Hastalıkları Bölümü tarafından mukopolisakkari-doz tip 3B(San Flippo Sendromu tip 3B) tanısı konulmuş ve yine aynı dönemde hafif düzeyde olan pansitopenisi ile splenomegalisi nedeni ile hastaya kemik iliği biopsi işlemi

Page 17: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

89XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

gibi yeni ajanlar düşük yan etki ve geniş etki spektrumu ile umut vaad etmektedir.Anahtar kelimeler: Febril nötropeni, Fungal enfeksiyon, Proflaksi

Abstract:0487 [TP-17]FEBRİL NÖTROPENİ ATAKLARINDA ANTİBİYOTİK MODİFİKASYON NEDENLERİ: TURGUT ÖZAL TIP MERKEZİ HEMATOLOJİ KLİNİĞİ DENEYİMİ. Mustafa Köroğlu1, İrfan Kuku1, Mehmet Ali Erkurt1, Emin Kaya1, İlknur Nizam1, İlhami Berber1, Yavuz Yağar2, Bayram Berktaş2. 1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Malatya, 2İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Malatya

Amaç: Kemoterapiye bağlı nötropeni gelişen has-talarda ölümlerin en önemli nedenini enfeksiyonlar oluşturmaktadır. Nötropenik hastalarda ateşin, aksi ispat edilinceye kadar enfeksiyon kaynaklı olduğu kabul edilip ampirik geniş spektrumlu antibiyotik tedavisine başlanması standart yaklaşımdır. İdeal bir antibiyotik yönetiminde beklenen ampirik olarak başlanan tedavinin başarılı olmasıdır. Ancak değişik nedenler ile ampirik başlanan tedavide modifikasyonlar yapılması gerekir.

Gereç-Yöntem: Çalışmamızda 2010-2013 yılları ara-sında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi, Erişkin Hematoloji Kliniği’inde takip ve tedavi edilen akut myeloid lösemi (AML), akut lenfoblastik löse-mi (ALL), ve Non-Hodgkin Lenfoma (NHL) hastalarında 2002 IDSA kriterlerine göre kemoterapiye bağlı febril nöt-ropeni (FEN) atağı geliştiği tespit edilen ve buna yönelik başlanan ampirik antibiyotiklerin modifikasyon nedenleri açısından retrospektif olarak değerlendirildi.

Bulgular: Toplam 108 hastanın 58’i erkek, 50’si kadın olup ortanca yaşları 51 (20-81) idi. Kemoterapi rejimleri incelendiğinde; en büyük grubu akut lösemi tanısı ile konsolidasyon kemoterapileri alan hastala-rın oluşturduğu (120 epizot), bunu sırasıyla remisyon indüksiyonu (110 epizot), kurtarma tedavisi (FLAG-ida ve DHAP) uygulanan epizotlar (5 epizot) izlediği görüldü. Bu 108 olgunun kemoterapi siklusları esnasında 235 nöt-ropenik ateş gelişmişti. Tüm epizotlar süresince nötrofil <1000x10^3/μL kaldığı median gün 14 gündü (2-45). Olguların demografik özellikleri, hastalıkları ve aldıkları kemoterapiler tablo I’de gösterilmiştir.

235 nötropenik ateş epizotundan 75’inda (%32) ampirik olarak başlanan antibiyotik modifiye edilmişti. Modifikasyon nedenleri arasında kültürde dirençli pato-jen saptanması (n=18; %24,4)ve ateş persistansı (n=31; %41) en sık nedenleri oluşturmaktaydı. Diğer antibiyotik modifikasyon nedenleri tablo II’de gösterilmiştir.

Sonuç: Hastalarımızda gelişen nötropenik ateş epi-zotlarının yaklaşık 1/3’ünde ampirik antibiyotik değişimi gerekmiştir. Kültürde dirençli patojen gösterilememesi halinde de ateşin persiste etmesi veya bir başka neden ile açıklanamayan organ fonksiyon bozukluğu gelişme-si halinde antibiyotik değişiminde atak davranılması gerekmektedir.Anahtar kelimeler: Febril nötropeni, Ampirik antibiyotik

İnfeksiyon ve Destek Tedaviler

Abstract:0481 [TP-16]FEBRİL NÖTROPENİ ATAKLARINDA ANTİFUNGAL TEDAVİ BAŞLAMA NEDENLERİ: TEK MERKEZ ÇALIŞMASI. Mustafa Köroğlu1, İrfan Kuku1, Emin Kaya1, Mehmet Ali Erkurt1, İlknur Nizam1, İlhami Berber1, Yavuz Yağar2, Bayram Berktaş2. 1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Malatya, 2İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Malatya

Amaç: Nötropenik hastada gelişen enfeksiyonlar önemli mortalite sebebidir. Bu hastalarda mantar enfek-siyonlarının tanısı zordur ve harcanacak zaman kısıtlıdır. Klinisyenler bu hastaların antibiyotik yönetiminde prof-laktik, ampirik veya preemptif antifungal seçeneklerin-den birini tercih etmek zorunda kalabilirler.

Materyal/Method: Çalışmamızda 2010-2013 yılları arasında Turgut Özal Tıp Merkezi, Erişkin Hematoloji Kliniği’inde takip ve tedavi edilen AML, ALL, ve NHL hastalarında kemoterapiye bağlı gelişen febril nötropeni (FEN) atakları esnasında antifungal antibiyotik başlanma nedenleri başlanan retrospektif olarak değerlendirildi.

Sonuçlar: Toplam 108 hastanın 58’i erkek, 50’si kadın, ortanca yaşları 51 idi. AML olguları (n=22;%20 ), ALL (n=22;%20), NHL (n=64;%60), oluşturmaktaydı. Hastaların median nötropenik kalış süreleri 14 gün (2-45 gün) bulundu. Toplam 235 FEN atağının 76’sına sistemik antifungal başlandı. Bunların 37’sine ampirik, 34’üne preemptif, 3’ü mikrobiyolojik olarak tanımlanmış enfeksiyon (MTE) nedeni ile antifungal ilaç başlanmıştı. Bu ataklardan (n=70; %65)’ine proflaktik antifungal teda-vi başlanmıştı. Proflaktik seçilen antifungal ilaçlardan Flukanazol 200mg/gün (n=48/70; %68 ), Posakanazol ise 600mg/gün dozda (n=22/70; %32) verildi. Yapılan incele-melerde ampirik olarak başlanan antifungal ajanalardan Amfoterisin B, Vorikonazol, Kaspofungin, Flukonazol ve İtrakonazol oranları sırası ile (n=16; %44, n=4;%12, n=14;%38, n=2;%4, n=1;%2) olarak bulundu, preemp-tif başlanan antifungal ilaçlarda bu oranlar sırası ile (n=13;%38, n=8;%22, n=7;%20, n=5;%18, n=1;%2), kül-türde üreme nedeni ile mikrobiyolojik olarak tanı konul-muş ve antifungal ilaç başlanan vakalarda sırası ile (n=1;%33, n=0;%0, n=1;%33, n=1;%33, n=0; %0) olarak bulundu. Ampirik, preemptif ve MTE nedeni ile antifun-gal başlanan sırası ile (n=3/37;%, n=6/34;%, n=0/3;%0) kadar olgu enfeksiyon nedeniyle exitus oldu.Preemptif ve ampirik antifungal başlananlar arasında mortalite açısın-dan anlamlı fark bulunmadı (p=0,295).

Tartışma: FEN olgularında ampirik antibakteriyel ilaç sonrası 3-5. günde devam eden ateşte tedaviye ampi-rik olarak antifungal eklenmesi yaygın bir uygulamadır. Bu yaklaşımla FEN hastaların üçte ikisi antifungal tedavi alır. Ancak bu şekilde gerçekte mantar infeksiyonu olma-yan % 80 olgu gereksiz toksik ve pahalı bir tedaviyle karşı karşıya kalır. Preemptif tedavi, bir klinik veya laboratuvar bulgunun nötropenik bir hastada, çok yüksek olasılıkla invaziv mantar enfeksiyonu olduğuna işaret etmesi nede-niyle başlanan tedavidir. Ümit verici bir yaklaşım olmakla birlikte henüz standart değildir ve geç kalma riski vardır. Yaklaşımlardan hangisinin üstün olduğu açık değildir. Proflaktik antifungaller ise dirençli küf mantarı enfeksi-yonlarının artmasına neden olmakla birlikte Posakonazol

Page 18: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

90 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

ve posakonazol profilaksisi öncesi ile sonrası İFİ sıklığı araştırılmıştır.

Bulgular: Otuz yedi hastada, 47 tedavi epizodu incelenmiştir. Bunlardan 22’si akut lenfoblastik lösemi (ALL)’li ve 25’i AML’li hastalardadır. Tüm epizodlar bir-likte değerlendirildiğinde 15(%53)’inde profilaksi uygu-lanmış olmasına rağmen 28(%59)’i anti-fungal tedavi ihtiyacı ile sonlanmıştır. ALL’li olgular ayrı değerlendiril-diğinde 17’sinde flukonazol, 2’sinde posakonazol ile pro-filaksi verilmiş, 3’ünde ise profilaksi uygulanmamıştır. Bunlardan 8 (%36)’i anti-fungal tedavi ihtiyacı ile sonlan-mıştır. AML için profilaksi olmaksızın uygulanan kemo-terapi epizodu sayısı 13’tür ve bunlardan 11 (%84)’inde remisyon indüksiyonu sırasında anti-fungal tedavi ihtiya-cı gelişmiştir. Posakonazol profilaksisi protokollere dahil edildikten sonra toplam 12 olgunun profilaksiye rağmen 9 (%75)’unda anti-fungal tedavi ihtiyacı olmuştur. İFİ incelendiğinde, tüm Candida enfeksiyonlarının (toplam 3 epizod) profilaksi almayan grupta olduğu, Aspergillus içinse her iki grup arasında fark olmadığı görülmüştür.

Sonuç: Remisyon indüksiyon kemoterapisi alan AML’li hastalarda profilaktik posakonazol’ün Candida için koruyucu olduğu, ancak Aspergillus için fark yarat-madığı gözlenmiştir. Posakonazol için beklenilen koru-yucu etkinlik, kliniğimizde tedavi alan hastalarda göz-lenmemiştir. Bu durum vaka sayısının kısıtlılığından olabilir. Ayrıca çalışmanın retrospektif olması nedeni ile hastaların ilaç uyumu net bilinmemektedir. Oysa, posakonazol terapötik etkisi besin alımı, proton pompa inhibitör kullanımı gibi sebeplerden kolayca etkilenen ve pratik uygulamalarda hasta uyumu ve eş zamanlı ilaç kullanımının dikkatle izlenmesi gereken bir ajandır. Beklenilen etkinliğin görülememiş olması ilaç uyumu-nun iyi kontrol edilememesinden kaynaklanmış olabilir. Ülkemiz koşullarında yüksek maliyeti de göz önünde tutularak posakonazol profilaksisinin klinik çalışmalar dışında kullanımının daha büyük ölçekli prospektif göz-lemlerle değerlendirilmesi gereklidir.Anahtar kelimeler: akut lösemi, anti-fungal profilaksi

Kemik İliği Yetersizliği ve Miyelodisplastik Sendromlar

Abstract:0416 [TP-19]AZASİTİDİN VERİLEN HASTALARIN DEMOGRAFİK VERİLERİNİN VE TEDAVİ SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ. Öykü Arslan, Gülsüm Akgün Çağlıyan, Oktay Bilgir. İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir

Giriş: Myelodisplastik sendrom (MDS) yetersiz erit-ropoez ve sitopenilerin varlığı ile ortaya çıkan heterojen bir klonal kök hücre hastalığıdır.Görülme sıklığı yaşla birlikte artmaktadır. MDS tedavisinde standart bir tedavi yaklaşımı yoktur.

Azasitidin hipometile edici bir ajan olup yüksek riskli MDS hastalarında (IPSS’ye göre orta-2 ve yüksek) ve 75 yaş üstü akut myeloid lösemi hastalarında kullanılmak-tadır. Uluslararası çok merkezli randomize faz III AZA-001 çalışması azasitidin tedavisinin; hastalığı DSÖ-AML kriterlerini sağlayan hastalarda dahil olmak üzere yüksek riskli MDS hastalarında genel sağkalımı anlamlı ölçüde iyileştirdiğini göstermiştir.

Tablo 1. Hastaların karakteristikleri

no %

Hasta sayısı 108

♀ 50 46

♂ 58 54

Median yaş 51

AML 22 20

ALL 22 20

NHL 64 60

Remisyon indüksiyonu 110 47

Konsolidasyon 120 51

Kurtarma tedavisi 5 2

Tablo 2. Ampirik antibiyotik modifikasyon nedenleri

no %

Vital bulgularda kötüleşme 7 10

Yan etki* 2 2,6

Ateş persistansı 31 41

Dirençli patojen 18 24,4

Klinik yanıt olmaması 14 18

Diğer 3 4

Modifikasyon yapılan FEN atağı sayısı (TOPLAM) 75 100

*Ampirik antibiyotiği değiştirmeyi gerektirecek grade 3-4 organ fonksiyon bozuklukları veya cilt bulguları

Abstract:0375 [TP-18]HEPA-FİLTRESİ OLMAYAN BİR MERKEZDE AKUT LÖSEMİLİ HASTALARDA POSAKONAZOL İLE ANTİ-FUNGAL PROFİLAKSİ DENEYİMİ. Funda Pepedil Tanrıkulu1, Aysun Vergili2, Ayşe Serra Özel2, Ali Eser1, Osman Kara1, Işık Kaygusuz Atagündüz1, Cafer Adıgüzel1, Zekaver Odabaşı2, Volkan Korten2, Tülin Fıratlı Tuğlular1. 1T.C. Sağlık Bakanlığı Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bölümü, İstanbul, 2T.C. Sağlık Bakanlığı Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Invazif fungal infeksiyonlar (İFİ), akut lösemi nedeni ile kemoterapi alan hastalarda tedavi sürecini güçleştiren önemli bir sorundur. Yakın zamanlı çalışmalarda indük-siyon kemoterapisi alan akut myeloid lösemi (AML)’li hastalarda posakonazol profilaksisinin İFİ sıklığı ve buna bağlı mortaliteyi azalttığı gösterilmiştir.

Amaç: Hepa-filtresi olmayan bir merkezde, akut lösemi için remisyon indüksiyon kemoterapisi alan has-talarda profilaktik posakonazol kullanımının İFİ sıklığı üzerinde etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.

Yöntem: Merkezimizde uygulanan anti-fungal profi-laksi protokolü Haziran 2012’de değiştirilmiş: bu tarih-ten önce remisyon indüksiyonu sırasında AML’li has-talarda anti-fungal profilaksi uygulanmazken, güncel protokollere profilaktik posakonazol dahil edilmiştir. Aralık 2010-Aralık 2012 tarihleri arasında, yeni tanı ve nüks akut lösemi için remisyon indüksiyon kemotera-pisi başlanan hastalar retrospektif olarak incelenmiş

Page 19: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

91XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Gereç-Yöntem: Hasta ilk kez 22 aylıkken bakılan kan sayımında Hb: 12 g/dl, BK 6.6x109/L, trombo-sit: 11x109/L olması nedeniyle sorgulandığında çabuk morarma ve peteşilerinin hep olduğu öğrenildi. Üç yaşına kadar aralıklı trombosit süspansiyonu alarak izlenen hastanın 3 yaşından sonra ilerleyici pansitopenisi (Hb: 9.2 g/dl, BK 5.6x109/L, trombosit: 15x109/L, MCV: 99.2 fl, ANS: 448/mm3) gelişmesi üzerine merkezimize refere edildi. Aralarında 2. derece akrabalık olan anne babanın 5. Gebelikten, 2. Yaşayan çocuğu olan hastamızın 3 kar-deşinin gebeliğin ilk trimesterlerinde abortusla kaybedil-diği öğrenildi. Konjenital amegakaryositik trombositopeni tanısı olan hastaya transfüzyon desteğine devam edildi.

Bulgular: Hastanın kemik iliği incelemesinde orta derecede selüler kemik iliğinde yağlanma artışı ve mega-karyosit bulumaması dikkat çekiciydi. Periferik kandan yapılan genetik çalışmada c-mpl geninin, 12 ekzo-nu sekanslandı ve 3. ekzonunda homozigot olarak c. 235_236delCT (p. Leu79Glufs*84) çerçeve kayması mutasyonu tespit edildi. Hastanın anne babası aynı mutasyon için heterozigot olarak bulundu. Aile ve geniş-letilmiş akraba taramasında vericisi olmayan hastaya akraba dışı verici taraması başlatıldı. Aile preimplantas-yon genetik tanı (PIGT) ile HLA uygun ve sağlıklı kardeş sahibi olmak üzere ilgili merkeze yönlendirildi.

Sonuç: Hastamızda bulunan daha önce 1 vakada daha tanımlanmış olup, grup 1 mutasyon adı verilen non-sense ve ağır mutasyon tipidir. Tip 1 mutasyonlarda hastalarda sıklıkla erken yaşlarda pansitopeni gelişmek-tedir. Bu nadir hastalıklarda özellikle de aile içi donorü olmayan olgularda mutasyonun genetik çalışmalarla belirlenmesi, PIGT ile tek tedavi seçeneği olan kemik iliği yapılmasına olanak sağlayabilir. Anahtar kelimeler: CAMT, c-mpl, pansitopeni

Abstract:0557 [TP-21]ÇOK ENDER BİR OLGU: MYELODİSPLASTİK SENDROMDAN AKUT MYELOİD LÖSEMİYE DÖNÜŞÜM VE MANTLE HÜCRELİ LENFOMA BİRLİKTELİĞİ. Ozan Salim1, Orhan Kemal Yücel1, Melike Ulubahşi1, Çiğdem Aydın2, Bahar Akkaya3, Sibel Berker2, Levent Ündar1. 1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Antalya, 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, Antalya, 3Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Antalya

Giriş: Myelodisplastik sendromlar(MDS) periferik kanda sitopeniler ile seyreden dishematopoezle karak-terli klonal, heterojen bir grup hastalıktır. Mantle hüc-reli lenfoma(MHL) ise B lenfositlerde CD 5 eksprese eden tipik immünfenotipik yapıya sahip agresif gidişli bir NonHodgkin Lenfoma alt tipidir. Bu iki farklı hematolo-jik malinitenin birlikteliği son derece ender olduğu için sunuyoruz.

Olgu: Kasım 2012’ de halsizlik yakınması ile başvu-ran 73 yaşında kadın hastada pansitopeni (Hb: 9,4 gr/dl, MCV:96 fl, Lökosit: 1390/mm3, Nötrofil: 450/mm3, Lenfosit:750/mm3 Trombosit: 133000/mm3) saptandı ve hiposelüler kemik iliğinde her üç seride displazi bulguları ve %10 CD34 pozitif blastik hücre artışı gözlendi. Akım sitometri ile yapılan immünfenotipik incelemede ise %14 myeloblast tespit edildi (Şekil 1). Sitogenetik analizde 32 metafazın 29’unda kompleks karyotip gözlendi. Mevcut bulgularla MDS RAEB-2 (IPSS:3, yüksek risk) tanısı aldı. 4 siklus Azasitidin uygulandıktan sonra Nisan 2013’de

Bu çalışmamızda kliniğimizde azasitidin tedavisi almış hastaların demografik verilerini ve tedavi sonuçla-rını değerlendirdik.

Yöntem: Kliniğimizde 2011-2013 yılları arasında yük-sek riskli ve azasitidin tedavisi almış MDS hastaları ret-rospektif olarak incelendi. Hastalar DSÖ’e göre blast artışlı dirençli anemi 1 ve 2(RAEB 1-2), kronik myelomonositer lösemi 1-2 ve akut myeloid lösemi olarak sınıflandırıldı. Azasitidin tedavisi sonucu; parsiyel yanıt (kemik iliğindeki blastik hücre oranının %50’ den fazla azalması fakat >%5 olması), komplet yanıt (kemik iliğinde blast oranının <%5 olması ve hemoglobin >11gr/dl, nötrofil >500, trombosit >100000), stabil hastalık (kemik iliğinde blast oranında değişiklik olmaması ve son 2 ay içinde progresyon izlenme-mesi) ve exitus olarak 4 kategoride değerlendirildi.

Bulgular: Kliniğimizde azasitidin tedavisi alan 32 hastanın 21’i erkek 11’i kadın olup yaş ortalaması 72,2 idi. DSÖ sınıflamasına göre hastaların 7’si RAEB-I, 10’u RAEB-II, 3’ü KMML-I, 4’ü KMML-II ve 8’i AML tanısı almıştı. IPSS’ye göre hastaların 6’sı orta-II, 26’sı yüksek riskliydi. Ortalama lökosit sayısı 11100/mm3, nötrofil sayısı 651/mm3, hemoglobin 8.96 gr/dl, trombosit sayısı 101500/mm3 olarak saptandı. Azasitidin tedavisi 75 mg/m2/gün dozunda 7 gün boyunca 28 günde bir toplam 4 kür uygulandı. Dört kür sonunda 8 (%25) hastada parsiyel yanıt, 2 (%6,2) hastada komplet yanıt, 8 (%25) hastada stabil hastalık gözlendi, 14 (%43,8) hasta ise ex oldu. Ex olan hastalardan 3 tanesi tedavi esnasında febril nötropeni nedeniyle ex olurken 11 hasta AML’ye progrese olarak ex oldu. AML dışı MDS tanılı 24 hasta-nın 11’i (%45,8) azasitidin sonrası AML’ye progrese oldu.Progresyon süresi tedavi sonrası ortalama 13 ay’dı.

Sonuç: AZA-001 çalışması azasitidin tedavisinin; yük-sek riskli MDS hastalarında ve ileri yaş AML hastalarında genel sağkalımı anlamlı ölçüde iyileştirdiğini göstermiştir.Bu çalışmada hastalara minimum 6 siklus tedavi verilmiş olup kliniğimizde hastalar 4 siklus sonrası değerlendiril-miştir.Bu nedenle sağkalım süreleri ve AML’ye progresyon açısından farklılıklar olduğu düşünülmektedir.Birçok yaşlı hastanın aktif tedavi alamamasının nedeni tedaviye bağlı yüksek morbidite ve mortalitedir.Azasitidine bu populas-yonda genel olarak iyi tolere edilmiştir.Anahtar kelimeler: myelodisplastik sendrom, azasitidin

Abstract:0443 [TP-20]TÜRKİYE’DEN RAPOR EDİLEN İLK MUTASYON ÇALIŞILMIŞ KONJENİTAL AMEGAKARYOSİTİK TROMBOSİTOPENİ OLGUSU. Şule Ünal1, Mualla Çetin1, Betül Tavil1, Zuhal Keskin Yıldırım2, Mustafa Büyükavcı2, Fatma Gümrük1. 1Hacettepe Üniversitesi, Pediatrik Hematoloji Bilim Dalı, Ankara 2Atatürk Üniversitesi, Pediatrik Hematoloji, Erzurum

Amaç: Konjenital amegaryositik trombositopeni (KAMT) son derece nadir, otozomal resesif geçişli kemik iliği yetmezliği sendromudur. Hastalar genellikle yenido-ğan döneminde az üretime bağlı trombositopeni ile kar-şımıza gelir ve ilerleyen yıllarda pansitopeni geliştirirler. Kemik iliği nakli yapılmadığı takdirde hastalar transfüz-yona bağımlı olur ve sıklıkla kanama ya da enfeksiyon gibi nedenlerle kaybedilirler. Kemik iliğinde megakar-yosit görülmemesi ve serum trombopoetin düzeylerinin yüksek olması tanıda yardımcı olmaktadır. Hastalığın kesin tanısı c-mpl genindeki mutasyonun gösterilmesi ile mümkündür.

Page 20: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

92 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Şekil 2. (AML)

Şekil 3. (MHL)

minimal kalıntı hastalık (MKH) %1’den daha azdı ve sito-genetik analizde sayısal veya yapısal kromozom anomalisi gözlenmedi. Tam yanıtlı hasta ilaçsız izleme alındı. Haziran 2013’te periferik yaymada blast gözlendi ve kemik iliğinde %40 myeloblast saptandı (Şekil 2). Sitogenetik analizde tanı sırasındaki sayısal ve yapısal kromozom anomalileri-nin olduğu 4 metafaz elde edildi. MDS’den transforme AML tanısı ile tekrar Azasitidin tedavisi başlandı. Tedavinin 28. günü erken yanıt değerlendirilmesinde kemik iliğinde MKH ın %1 den az olduğu gözlendi, ancak akım sitomet-ride %64 oranında CD5+CD19+CD23- lenfoid popülasyon izlendi (Şekil 3). Periferik kan immunfenotiplemesi de benzer özellikteydi. MHL ön tanısı ile istenen t(11;14) FISH yöntemi ile %84 oranında gözlendi. Görüntülemelerinde patolojik boyutta lenfadenopatiye rastlanmadı. Geriye dönüp incelendiğinde AML transformasyonu sırasında tam kan sayımında lenfositoz dikkati çekti (Lökosit: 15000/mm3, Lenfosit:6800/mm3). Azasitidin tedavisi ile lenfosit sayısında da gerileme oldu. Geriye dönük olarak tüm kemik iliği patoloji preparatları incelendiğinde sade-ce son biopside CD20 + birkaç lenfoid odakta siklin D1 negatif saptandı. FISH analizinde ise t(11;14) tanı anında negatif iken, Nisan 2013 den sonraki örneklerde pozitif saptandı. Olgu yazıldığı sırada tedavinin 35. gününde tekrarlanan kemik iliğinde myeloblast (%12) artışı nede-niyle ikinci siklus Azasitidin tedavisi başlandı, halen tedavi süreci devam etmektedir.

Tartışma:Bildiğimiz kadarıyla AML ve MHL birlikte-liği sadece 2 olguda bildirilmiştir. Olgumuzda MDS’den AML’ye transforme olduğu dönemde mantle hücreleri tespit edilmiştir. Azasitidin sonrası lenfositozun gerileme-si ve t(11:14) ün azalması dikkati çekmiştir. Sitogenetik analiz sonuçlarımız bu iki farklı hastalığın iki ayrı klon-dan kaynaklandığını ve birlikteliğin rastlantısal olduğu-nu düşündürmektedir. Azasitidinin lenfomada etkinliği bilinmediği gibi bu iki hastalığın birlikte yönetimi de doğaldır ki bilinmemektedir.Anahtar kelimeler: mds, aml, mantle

Şekil 1. (MDS-RAEB2)

Page 21: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

93XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

(Şekil) protein yoğunluk değerleri oranlanmıştır. Daha önce tarafımızdan yapılan çalışmalarda tanımlanan pro-teinlerin bilgileri ile birleştirildiğinde, ankrin ve spektrin-α’nın tanımlandığı 1. bölgede HST’nin protein ifadesinde azalma olmuş, klinik ağır tablo sergileyen HS’de ise dramatik şekilde azalarak neredeyse ifade tamamen kay-bolmuştur (1/25 kat). Spektrin-β, band3 ve protein 4.1’in tanımlandığı 2.bölge için HST’de kontrole göre protein ifa-desi azalmış, HS’de ise HST’ye göre daha ciddi bir azalma görülmüştür. Klinik tablo açısından değerlendirildikle-rinde HST bireyi, protein profil haritasındaki bozukluğa paralel klinik tablo sergileyen HS kadar ağır seyir sergile-memektedir. Hemoliz sonucu eritrosit hücrelerinde ferri-tin ve hemosiderin şeklinde biriken demir, serbest oksijen radikallerinin meydana çıkmasında katalist rolü oynar ve talasemik eritrositlerde hücresel ve membran düzeyinde bozukluklar meydana getirir. Talasemik eritrosit memb-ran proteinlerinin yapı ve fonksiyonlarındaki hasardan sadece globülin zincirlerinin direkt çökelmesi değil aynı zamanda oksidatif olaylar da sorumludur. Protein profili ile daha hafif seyretmesi öngörülen HS - --Med/αα birlikte-liğindeki olgunun klinik tablosu, membran protein profili ile uyumluluk göstermektedir.Anahtar kelimeler: Herediter sferositoz, talasemi, proteomiks

HS-Talasemi birlikteliği düşünülen olgu ve seyrinin ağır olduğu bilinen HS olgusunun kontrol bireyle yapılan karşılaştırmalı analizi sonucu görülen protein ifade değişimleri

1. Bölgede kontrole göre protein ifadesi

2. Bölgede kontrole göre protein ifadesi

HS - --Med/αα 3 kat ↓ 1,4 kat ↓

HS 25,3 kat ↓ 7,9 kat ↓

Şekil 1. Kontrol, HS ve HST eritrosit membranlarına ait iki boyutlu protein profillerinin karşılaştırılması

Tablo 1. Tanılar, kemik iliği immunfenotiplemesi ve sitogenetik/FISH sonuçları

Tarih Tanı İmmunfenotiplemeKonvansiyonel

Sitogenetik

FISH t(11;14)

*(sonradan çalışıldı)

Kasım 2012

MDS RAEB2

%14 oranında CD34+,CD117,

+HLADR+, CD33 dim

+ Myeloblast

46, X, -X, der(1)t(1;17)(q11;q11), i(8)(q10),

der(11)inv11t(1;11;17)(p13;q23;p12)x3, -11, +13,

-16, -17, (26) 47,XX, der(1)t(1;17)(q11;q11),

i(8)(q10)x2, der(11)inv(11)t(1;11;17)(p13;q23;p12)x3, -11, -16, -17(3)/ 46,XX(3)

Negatif*

Nisan 2013

Remisyon%0.1 oranında

CD34+,CD117+ myeloblast

46,XX (36) %18 pozitif*

Haziran 2013MDS’ den

transforme AML

%41 oranında CD34+,CD117,

+HLADR+, CD13+ Myeloblast

49,XX, der(1)t(1;17)(q11;q11), +6, -7, i(8)(q10),

der(11)inv(11)t(1;11;17)(p13;q23;p12)x2,+13,

+14,-16(4)

%84 pozitif*

Temmuz 2013MDS/AML+

Mantle Hücreli Lenfoma

%64 oranında CD5+, CD19+, CD23-

(%7 koekspresyon) lenfoid hücreler

15 metafazın 14 ünde ilk tanıdaki sayısal ve yapısal

kromozom anomalileri(raporlanma süreci

devam ediyor)

%7 pozitif

Kırmızı Hücre Fizyolojisi ve Bozuklukları

Abstract:0182 [TP-22]HEREDİTER SFEROSİTOZ VE --MED/ΑΑ TAŞIYICISI OLAN BİR OLGUNUN PROTEOMİK İNCELENMESİ. Selen Peker1, Duygu Özel Demiralp1, Nejat Akar2.

1Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü, Proteombilim Birimi, Ankara, 2TOBB Etü Hatanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Ankara

Amaç: Herediter sferositoz (HS), eritrosit memb-ranında bulunan ankrin, spektrin, band3, protein 4.2 gibi proteinlerin eksikliği sonucu eritrositlerin bikonkav yapılarını kaybederek küre şeklini almaları, hemolize eğilimin artması ile değişik derecede anemi, sarılık ve splenomegali ile seyreden kalıtsal bir hemolitik anemidir. Talasemi, globin genlerindeki mutasyonlar sonucunda hemoglobininin yapısında bulunan α veya β globin zin-cirlerinin yapımı bozukluğu sonucu oluşan genetik ve kalıtsal bir hastalıktır. Talasemik eritrositlerde hücresel bozuklukların yanında band3 kümelenmesi ile birlikte membran düzeyinde bozukluklar da görülür.

HS ile --Med/αα birlikteliği son derece nadir rastlanan bir durumdur. Her iki hastalıkta membran protein eksik-liklerinin proteomik analizlerle belirlenmesi bu hasta-lıkların hem ayrı ayrı, hem de birliktelikleri durumunda faydalı bilgiler sağlayabilir.

Gereç-Yöntem: HS olgusu (n:1), kontrol (n:1) ve HS - --Med/αα birlikteliği (HST) düşünülen olguya (n:1) ait EDTA’lı tam kanlardan yoğunluk gradiyenti ile elde edilen eritrositlerden membran izolasyonu yapılmıştır. Membran örneklerinin protein profilleri, pH 3-10 aralı-ğında iki boyutlu jel elektroforezi ile altı teknik tekrarlı olarak elde edilmiştir. Jeldeki proteinler SyproRuby (Bio-Rad) floresan boya ile boyanmış ve görüntülenmiş-tir. PDQuest 8.0.1 (Bio-Rad) yazılımı ile karşılaştırmalı protein profili analizleri yapılmıştır.

Bulgular-Sonuç: Kontrol, HS ve HST olgularına ait protein profil haritalarının karşılaştırmalı analizleri sonu-cu olgular arasında protein ifade farklılıkları görülmüş, normalizasyon işlemlerinin ardından 1 ve 2. bölgelerdeki

Page 22: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

94 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

negatifleşmesine rağmen 20 günde bir transfüzyon alma-ya devam etmesi ve ilk transfüzyon yaşının 2 yaşından önce olması nedeniyle bu mutasyonun talasemi major kliniğe neden olduğu söylenebilir.Anahtar kelimeler: Cd9/10 (+T), talasemi major

Tablo 1. Hasta, anne, babanın tam kan sayımı ve hemoglobin elektroforez bulguları

Hasta Anne Baba

Hb (g/dl) 5.7 12 13.5

Hct (%) 23 37,6 43,3

KK (x10^12/L) 3.6 6,17 6,71

MCV (fl) 64 60,9 64,6

MCH (pg) 15 19,4 20,1

RDW 28 15,8 16,4

HbA2 (%) - 6 5,9

HbF (%) 95.7 0,5 3,2

Abstract:0516 [TP-24]PTE (PULMONER TROMBOEMBOLİ) OLAYLARININ TEŞHİS VE TEDAVİSİNDE HEMOREOLOJİK VE RİSK FAKTÖRLERİNİN ÖNEMİ. Sami Aydoğan1, Nuri Tutar2, M.Akif Baktır1. 1Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Hemoreoloji Ünitesi, Kayseri, 2Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kayseri 21Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kayseri,

Amaç: PTE mortalite ve morbiditesi yüksek, tekrar-layabilen, ancak önlenebilir bir hastalıktır. Bu olaylarda, özellikle antikoagulan tedavi sırasında, dolaşım hemo-dinamiği ve risk faktörleri yanında, kanın reolojik özel-liklerinin de etkilenmesi muhtemeldir. Ayrıca PTE tanısı konması zor ve klinik tablo her zaman spesifik bulgular vermediğinden gözden kaçabilmekte yada kardiyopul-moner hastalık semptomları ile karışabilmektedir. Bu nedenle çalışmamızda PTE’li hastalarda tedavi süresince, risk faktörleri olarak bilinen homosistein, fibrinojen, D-Dimeri düzeyleri ve trombosit agregasyon oranları ile hemoreolojik değişikliklerin teşhis ve prognoz açısından yeri ve önemi araştırılmıştır.

Gereç-Yöntem: Çalışmaya ERÜTF Göğüs Hastalıkları Kliniğine başvuran, PTE tanısı konulmuş yaş ortala-ması 50±12 olan, herhangi kronik bir başka hastalığı olmayan,18’i erkek 14’ü kadın toplam 32 hasta alın-mıştır. Hastalara antikoagulan tedavi amacıyla standart heparin 80 Ü/kg tek doz uygulamasını takiben,18 Ü/kg/saat infüzyon şeklinde verilmiş ve aPTT takiplerine göre doz ayarlaması yapılmıştır. Tedaviye başlamadan önce ve 10 günlük tedavi sonrasında hastaların antekübital venlerinden alınan kan örneklerinde; hematolojik para-metreler (eritrosit sayısı, hematokrit değeri, hemoglobin miktarı, MCH, MCHC, MCV) trombosit agregasyonu, homosistein, fibrinojen, D-dimer düzeyleri değerlendiril-miş, methemoglobin düzeyi ile eritrosit deformabilitesi, agregasyon ve % hemoliz oranları ölçülmüştür.

Bulgular-Sonuç: Tedavi öncesinde sağlıklı kişile-re göre yüksek olan homosistein, fibrinojen, D-Dimer düzeyleri ile D-Dimer /fibrinojen oranı, tedavi sonra-sında belirgin oranda azalmıştır. Antikoagulan teda-vi sonrasında,hematolojik parametrelerden MCH’deki azalma hariç, eritrosit sayısı, hematokrit, hemoglobin, methemoglobin, MCV ve MCHC değerlerinde anlamlı bir değişiklik olmamıştır. Reolojik parametrelerden eritrosit

Şekil 2. Genel eritrosit membran protein profil haritası ve MALDI-TOF kütle spektrometresi ile tanımlanan proteinlerin gösterimi

Abstract:0445 [TP-23]HOMOZİGOT CD9/10 (+T) TALASEMİ MAJOR: RAPOR EDİLEN İLK VAKA. Şule Ünal1, Selin Aytaç1, Yeşim Oymak2, Fatma Gümrük1. 1Hacettepe Üniversitesi, Pediatrik Hematoloji Bilim Dalı, Ankara 2Harran Üniversitesi, Pediatrik Hematoloji, Şanlıurfa

Amaç: Ülkemizde talasemi hastalarında sık görü-len mutasyonlar sırasıyla, IVS-I-110, IVS-I-6, IVS-II-1, Cd8’dir. Bu 4 mutasyon, ülkemizdeki hastaların üçte iki-sinde bulunmaktadır. Burada daha önce yazılı literatürde rapor edilmemiş homozigot Cd9/10 mutasyonu olan tala-semili hastamızın bulgularını sunuyoruz.

Gereç-Yöntem: İlk kez 1.5 yaşında karın şişliği, halsizlik şikayetleri ile gittiği merkezde anemik bulun-ması nedeniyle bakılan hemoglobin elektroforezinde HbF: %95.7 bulunan hastada talasemi tanısı konulan has-tanın, ilk transfüzyonundan sonra alloimmunizasyon geliştirmesi nedeniyle önce haftalık, sonra da 15 günde bir eritrosit gereksinimi olduğu öğrenildi. Bu sürede int-ravenöz immunglobulin, metilprednizolon ve plazmaferez uygulanan hasta kan bulunmasındaki güçlükler nede-niyle merkezimize gönderildi.

Bulgular: Hastanın alloantikoru tanımlanamadı. Genişletilmiş subgrup uygun kan transfüzyonları yapıl-dı. Bolus metilprednizolon ve intravenöz immunglobulin tedavileri aldı. Beta globin geni direkt sekans analizinde hastada homozigot Cd9/10 (+T) mutasyonu tespit edil-di. Anne ve baba aynı mutasyon için heterozigot olarak bulundu. Hasta ve anne babanın hemogram ve elekt-roforez bulguları Tablo 1’de özetlenmiştir. Hasta halen 20 günde bir eritrosit süspansiyonu almaktadır ve HLA 10/10 uygun kuzeninden kök hücre nakli yapılması planlanmıştır. Şu anda 27 aylık olan hastanın serum ferritin düzeyi 1683 ng/ml olup, deferesirox 30 mg/kg/gün almaktadır.

Sonuç: Daha önce Cd 9/10 heterozigotluğu ve Cd9/10 ile beraber IVSI-110 bileşik heterozigotluğu bildirilmiştir. Cd9/10 homozigot olan hastamız ilk transfüzyonunu 1.5 yaşında almış, sonrasında alloimmünizasyon nedeniyle sık transfüzyonlar almıştır. Hastanın Coombs testleri

Page 23: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

95XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Şekil 2. Eritrosit Agregasyon İndeksi

Şekil3. %Hemoliz

Şekil 4. Eritrosit Uzama İndeksleri

agregasyonu ve % hemoliz oranlarında tedavi sonra-sı düşüşler tespit edilmişse de bu azalmalar anlamlı değildir.Ancak eritrosit deformabilitesinin, gerek düşük gerekse yüksek kayma hızlarında anlamlı olarak arttığı saptanmıştır. Her ne kadar, gerek homosistein gerekse fibrinojen ve D-Dimer düzeyleri, tedavi sonrasında önemli oranda azalmışsa da, tam olarak sağlıklı insanlardaki düzeylere ulaşmamıştır.Trombosit agregasyonunda görü-len artış ise, heparinin TF4 ile olan reaksiyonu sonucu olabilir.Ancak trombosit agregasyon oranı sağlıklı kişi-lere göre düşüktür.Bu hastaların bazılarında rastlanılan heparine bağlı trombositopeni tablosu bizim hasta gru-bumuzda tesbit edilmemiştir Eritrosit deformabilitesinin başlangıçta düşük, ancak tedavi ile artmış olması; PTE’li hastalarda mikrovasküler yada emboli sonrası oluşabi-lecek bozukluklarda, eritrosit deformabilitesinin önemli olabileceğini göstermektedir.Bu nedenle gerek PTE’nin prognozu gerekse diagnozu açısından, risk faktörlerinin ve özellikle eritrosit deformabilitesi gibi hemoreolojik fak-törlerin dikkate alınması gerekmektedir.Anahtar kelimeler: PTE, risk faktörleri, hemoreoloji

Tablo 1. Homosistein D-Dimer, Fibrinojen ve Trombosit Agregasyon Düzeyleri

Homosisteinμmol/L

Fibrinojenmg/dL

D-Dimerμg/L

D-Dimer/Fib Trombosit Agg. (%)

T.Ö. 22,81±8,45 423,12±56,78 6686,34 ±1684,34 16,30 ±5,92 38,46 ±17,42

T.S. 16,71±5,32* 333,53±36,54* 3233,06 ±873,35 * 8,56 ±3,89 * 44,85±18,71*

Tablo 2. Hematolojik Parametreler

Eritrosit (x106 /mm3)

Hematokrit (%)

Hemoglobin (%gr)

MetHb (%)

MCV (fl)

MCH(pg)

MCHC(g/dl)

T.Ö. 4,69±0,67 40,53±6,23 13,00±2,04 0,57±0,48 86,03±4,23 28,17±2,09 32,61±1,73

T.S. 4,79±0,77 40,37±6,57 13,06±1,58 0,56±0,41 84,07±5,33 27,08±2,35 32,28±1,56

Şekil 1. D Dimer Fibrinojen Oranı

Page 24: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

96 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Tablo 1. Hastalarımızın özellikleri

Tablo 2. Büyük cerrahi girişim yapılan hastalar ve replasman tedavileri

Koagülasyon ve Fibrinoliz Bozuklukları

Abstract:0215 [TP-25]ÇOCUKLARIN FAKTÖR VII EKSİKLİKLERİNDE CERRAHİ: TEK MERKEZ SONUÇLARI. Zafer Şalcıoğlu1, Deniz Tuğcu1, Arzu Akçay1, Hülya Sayılan Şen1, Gönül Aydoğan1, Ferhan Akıcı1, Ünal Güvenç2, Zahid Mahmut2, Oyhan Demirali2, Serdar Sander2. 1Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Hematoloji-Onkoloji Kliniği, İstanbul, 2Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Cerrahisi Kliniği, İstanbul

Doğumsal faktör VII (FVII) eksikliği en sık görülen nadir faktör eksikliğidir. Erken süt çocukluğu döneminde ciddi kanamalarla kendini gösterebildiği gibi ileri yaşlara dek semptom vermeyebilir. Faktör aktivitesi ile klinik görünüm arasında zayıf bir bağlantı olduğundan, klinik değişkenlikler gösteren bir hastalık grubudur. Akraba evliliği geleneği bulunan ülkelerde daha sık rastlandığı-na dikkat çekilmektedir. Çocukların FVII eksikliklerinde uygulanan cerrahi girişimlere ait bilgilerimiz sınırlıdır. Çalışmamızda 1990 ile 2013 yılları arasında kliniğimizde izlenen ve tedavi edilen doğumsal FVII eksikliği olguların-da gerçekleştirilmiş cerrahi girişimlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Çocuk hematoloji-onkoloji kliniğimizde izlenen ve tedavi edilen 146 faktör VII eksikliği olgusundan 53 has-tada 81 cerrahi girişim yapılmıştır. Hastaların 44’ü erkek, 9’u kızdır. Faktör aktiviteleri 11 hastada % 5’in altında (%20.7), 14 hastada % 5-30 arasında (%26.4), 28 hastada % 30-50 arasındadır (%52.9). Hastaların 35’i asempto-matik (%66), 18’i semptomatiktir (%34). Asemptomatik olguların ikisi dışında hepsi cerrahi öncesi tetkiklerle tanı almıştır (%94.3). Yaşları 2-25 yıl, başvuru yaşları 2 hafta ile 18 yıl arasında değişmektedir. Hasta grubumuzda akrabalık oranı %43.4 olarak saptanmıştır.

Cerrahi girişimlerin 24’ü büyük cerrahi girişim-ler (%29.6), 22’si küçük cerrahi girişimlerdir (%27.2). Sünnet olguları ayrı değerlendirilmiştir (%43.2). Cerrahi girişimler içerisinde 35 sünnet ilk sırada yer almak-ta(%43.2), 11 diş çekimi (%13.5) ve 6 hernioplasti (%7.4) onu izlemektedir. Replasman tedavisi olarak 24 olgu-da rFVIIa (%58.5), 16 olguda TDP (%39) ve bir girişim esnasında TDP ve rFVIIa birlikte uygulanmıştır (%2.4). Rekombinant FVIIa 15-35 mcg/kg dozunda 4-6 saat aralarla kullanılmıştır. Toplam doz sayısı 1-83 arasında değişmektedir. Girişimlerin 17’sinde tedaviye antifibrino-litik ilaç eklenmiştir (%41.5). Kırk girişimde replasman yapılmamıştır (%49.4). Dört girişim sonrasında kanama gözlenmiştir (%4.9). Kanaması olan iki hastada eritrosit transfüzyonu gerekmiştir (%2.5). Trombotik komplikas-yon gözlenmemiş, inhibitör gelişen hastamız olmamıştır.

Yazımızda, çocukların doğumsal faktör VII eksik-liklerinin cerrahi girişimlerine hazırlık, girişim öncesi faktör desteği ile cerrahi girişim sonrası süreç gözden geçirilmektedir.Anahtar kelimeler: Cerrahi, Faktör VII eksikliği

Page 25: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

97XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

2002 ile 2013 yılları arasında izlenen 30 SVT’li hastanın klinik ve laboratuar özellikleri ve prognozlarını ortaya çıkarmaktır.

Gereç-Yöntem: Ortanca tanı yaşı 5 yaş (0,2 ile 17 yaş)olan 12 kız 18 erkek SVT’li hastanın başvuru şikayet-leri, altta yatan hastalıkları, protrombotik risk faktörleri, aldıkları tedaviler ve son durumları geriye dönük olarak incelendi.

Sonuç: SVT’li hastaların 20(%66)’ sinde altta yatan hastalık olup sırasıyla ALL (n= 3), AML (n=1), akut oti-tis media (n=1), mastoidit(n=1), homosistinuri (n=2), Behçet hastalığı(n=2)nefrotik sendrom (n=2) dehidratas-yon (n=1), perinatal hipoksi (n=2), ağır kombine immün yetmezlik (n=1), pulmoner hemosiderozis (n=1), menenjt (n=1), internal serebral arter anevrizması (n=1) ve parsial distal afalanks ile metatars 4 duplikasyon sendromu (n=1) idi. Behcet tanılı bir hastaya tanı SVT ile başvu-duğunda konulurken nefrotik sendrom tanısı alan bir hastada da tanı sırasında SVT mevcuttu. Hastaların, başvuru anında 23’ünde akut, 2’sinde subakut, 5’inde ise kronik SVT vardı. Anatomik lokalizasyon olarak en sık superior sagittal sinus (n=7), transvers sinüs(n=4), transvers+sagittal sinüs (n=3) ve tüm dural sinüslerin (n=3) tutulduğu görüldü. FV leiden heterozigot mutasyo-nu 2/26 hastada, protrombin 20210A heterozigot mutas-yonu 3/26 hastada, MTHFR heterozigot mutasyonu 3/26 hastada tespit edildi. Tedavide en sık düşük moleküler ağırlıklı heparin uygulanırken, 13 hastanın trombozu tedavi ile kayboldu, 8 hastada sekel lezyon, 5 hastada parsiel düzelme, 4 hastanın ise trombozunun devam etti-ği gözlendi. Primer hastalık ve/veya infeksiyon nedeniyle 3 hasta kaybedilirken, 6 hasta takipten çıkmış olup 21 hasta hayatta idi. Sonuç olarak median 24 ay izlenen 24 hastanın 21(%87.5)’i hayatta olup bu hastalarda major nörolojik sekel yoktu.Anahtar kelimeler: sinövenöz tromboz, çocuk

Abstract:0179 [TP-27]BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ’NDE ÇALIŞAN ASİSTAN DOKTOR VE YAN DAL UZMANLIK ÖĞRENCİLERİNİN HEMOFİLİ BİLGİ DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. Ayşegül Ünüvar1, İsmail Yıldız2, Muhammed Bulut2, Cem Ar3. 1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi Bilim Dalı, 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, 3İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı

Hemofili hastalığı ciddi bir kanama bozukluğu olup, hastaların kanamalarına çok kısa sürede ve uygun teda-viyle erken yaklaşım hastalığın komplikasyonlarını en aza indirgemede, en önemli adımlardandır. Hemofili konu-sundaki bilgi ve farkındalık düzeyinin en üst düzeyde olması hemofilili bir hastanın yönetim kalitesini istenen ideal düzeye çıkarabilecektir.

Hastanemizde, hemofili konusundaki bilgi düzeyi-ni değerlendirme, eğitim eksikliği varsa destek olmak amacıyla 50 asistan ve 18 yandal uzmanına bir anket formu hazırlandı ve e-mail yoluyla gönderildi. Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi yandal uzmanlık öğrencileri çalışma dışı bırakıldı. Anket formu üç bölümden oluştu-ruldu: Kişisel bilgiler, tıbbi bilgi ve kişisel deneyim. İkinci bölüm 24 soruyu içeriyordu.

Bu yazıda anket formunun bazı sonuçlarına yer verilecektir. Anket formu gönderilen 68 doktorun 42’si

Tablo 3. Küçük cerrahi gişimler ve replasman tedavileri

Table 4. Sünnet olguları ve replasman tedavileri

Abstract:0580 [TP-26]

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA SİNOVENÖZ TROMBOZ. Selin Aytaç, Betül Tavil, Şule Ünal, Barış Kuşkonmaz, Mualla Çetin, Aytemiz Gürgey, Fatma Gümrük. Hacettepe Universitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Bilim Dalı, Ankara

Amaç: Pediatrik yaş grubunda(term yenidoğan -18 yaş arasında) sinovenöz tromboz (SVT) görülme sıklığı 1/100 0000 olarak bildirilmektedir. SVT, çocukluk yaş grubundaki iskemik serebral vasküler hastalıkların yak-laşık %20 sini oluşturmaktadır.Bu çalışmanın amacı Hacettepe Üniversitesi Çocuk Hematoloji Bilim Dalında

Page 26: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

98 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

hastalarda nötropenik ateş ortaya çıktı. Dirençli ve relaps olan iki hastaya uygulanan rituksimabla hastaların birin-de tam diğerinde kısmi yanıt elde edildi. Splenektomi ve chlorambusil+steroidle hiç yanıt sağlanmadı. İnterferon-α uygulanan hastada tam yanıt elde edildi. 3 hastada (%25) relaps ortaya çıktı. Ortalama 44±45 ay sağkalım (Aralık 2-144 ay) elde edilen hastaların %50’si hala yaşamını sürdürmekteydi. Ölüm nedenleri 3 hastada progresyon, 2 hastada enfeksiyon ve bir hastada kolon kanserine bağlıydı.

Sonuç: THL’li hastalarımızın yaş ortalaması yüksek, hepatomegali ve lenfadenomegali sıklığı fazla, relaps ve cladribine yanıt oranlarımız da düşüktü. Enfeksiyonlar sık görüldü ve hastalığın progresyonu ile birlikte en önemli ölüm nedenlerini oluşturmaktaydı.Anahtar kelimeler: Tüylü hücreli lösemi, cladribin, rituksimab

Abstract:0477 [TP-29]ESANSİYEL TROMBOSİTOZ SEYRİNDE GELİŞEN LENFOPROLİFERATİF HASTALIK. Yasin Kalpakçı, Funda Ceran, Simten Dağdaş, Aysun Gönderen, Hacer Berna Afacan Öztürk, Cenk Sunu, Ömer Önder Savaş, Ahmet Kürşat Güneş, Gülsüm Özet. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği

Miyeloproliferatif hastalıklar (MPH) ile lenfoproliferatif hastalıklar (LPH) arasındaki ilişki literatürde nadiren bil-dirilmiştir. Eş zamanlı görülebileceği gibi, MPH zeminin-de Kronik Lenfositik Lösemi (KLL) ve LPH görülebileceği raporlanmıştır. Yapılan çalışmalarda MPH olanlarda, LPH riski 3,44 kat artmış bulunmuştur (plazma hücre bozuk-luğu için 2.86 kat, KLL için 12,42 kat).

Vaka Raporu: 2005 yılından beri JAK 2 negatif esan-siyel trombositoz (ET) nedeniyle anagrelide kullanan 57 yaşındaki erkek hastanın Aralık 2012’de terleme şika-yeti ve koltuk altında şişlikler gelişmesi üzerine çekilen tomografisinde medaistinel, aksiller ve inguinal multiple lenfadenopatiler (LAP) tespit edildi. Serum LDH düze-yinde artış ile birlikte, β-2 mikroglobülin seviyesinde artış bulundu. Eksizyonel lenf nodu patolojisinde düşük dereceli B LPH saptandı. Kemik iliği biyopsisinde plazma hücre farklılaşması bulunduran, kısmen yüksek prolife-rasyon gösteren B hücreli LPH tespit edildi. Flow sitomet-rik incelemede KLL ile uyumlu olduğu görüldü. Kemik ili-ğinden gönderilen sitogenetik tetkiklerde t(11;114), 11 q 23 ve del 13 q negatif saptanırken, 17 p 13.1 mutasyonu pozitif tespit edildi. Hasta ET seyrinde gelişen KLL olarak kabul edilip tedavisi planlandı.

Tartışma: Literatürde 1990’lu yıllarda vaka raporları şeklinde bildirilen MPH ile LPH ilişkisi önceleri insidental veya hidroksiüre kullanımına bağlı olduğu düşünülmüş-tür. Ancak son yıllarda yapılan bir çalışmada, 4421 MPH vakanın median 68 aylık sürede 11’inde LPH geliştiği tes-pit edilmiştir. 11 vakanın 4’ünde KLL, 5’inde non-Hodgkin lenfoma, 2’sinde plazma hücre bozukluğu gösterilmiştir. MPH’ lı hastalarda LPH riski genel popülasyona göre toplamda 3.44 kat artarken; KLL riski 12.42 kat, JAK 2 pozitiflerde 5.46 kat, erkelerde 4.52 kat arttığı tespit edil-miştir. Literatürde yayınlanan bu çalışmalar ve sunduğu-muz vakanın ışığında, MPH vaklarında artmış LPH riski unutulmaması gerekir. MPH tanısı konulan hastaların rutin takiplerinde lenf nodu muayenesi ve B semptomu sorgulanmalıdır. Bu hastalarda LAP gelişmesi veya ilaç

(14/18 yandal uzmanlık öğrencisi, 28/50 asistan dok-tor) formu doldurdu (%62). Katılımcıların yaş dağılı-mına bakıldığında; yandal uzmanlık öğrencileri 31-47 yaş, asistan doktorlar ise 25-32 yaş arasındaydı. Tıp Fakültesi’nden mezuniyet sonrası geçen süre ise yandal uzmanlık öğrencileri için 7-22 yıl, asistanlar için 1-7 yıldı. On doktor hemofili hastası ile hiç karşılaşmamıştı (1/14; 9/28). Tıp Fakültesi öğrencisi iken hemofili ile ilgili aldık-ları eğitimin düzeyi sorulduğunda19 doktor “oldukça iyi” (8/14; 11/28), 19 doktor “çok yeterli değil” (4/14; 15/28) olarak tanımlarken, 4 kişi hatırlayamadığını belirtti (2/14, 2/28). Üç asistan doktor dışında tüm doktorlar hemofilinin en sık rastlanan kanama bulguları ve labo-ratuvar özellikleri konusunda bilgi sahibiydi. Bir asistan doktor dışında tüm doktorlar hemofilili bir hastada kafa travması olduğunda en iyi yaklaşımı yapabilecek bilgiye sahipti. Ancak, hemofilide ev tedavisi (9/14; 21/27 cevap veren), aspirin kullanımı (4/14; 9/26 cevap veren) ve kas içi enjeksiyon (2/13 cevap veren; 10/28) konularında bilgilendirmeye ihtiyaçları vardı. Yirmi sekiz doktorun da edinsel hemofili hakkında bilgisi yoktu (7/14; 21/28). Tüm anket formu değerlendirildiğinde, asistan doktor ve yandal uzmanlık öğrencilerinin hemofili konusundaki bilgi ve farkındalık düzeyinin, üstte bahsedilen birkaç nokta dışında yeterli düzeyde olduğu görüldü.

Sonuç olarak; özellikle nöbet koşullarında hastalarla ilk karşılaşan doktor ekibine hemofili konusunda düzen-li eğitim vermek, bilgi ve farkındalıklarını arttırmak ve belirli aralarla değerlendirmek bu ağır hasta grubunun ideal koşullarda yönetimini sağlayacaktır.Anahtar kelimeler: Anket, Bilgi Düzeyi, Hemofili

Kronik Lenfositer Lösemi ve Kronik Lenfoproliferatif Hastalıklar

Abstract:0264 [TP-28]TÜYLÜ HÜCRELİ LÖSEMİLİ HASTALARDA TEDAVİ SONUÇLARIMIZ. Gürhan Kadıköylü, İrfan Yavaşoğlu, Nihan Alkış, Gökhan Pektaş, Zahit Bolaman. Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Aydın

Giriş: Tüylü hücreli lösemi (THL) bisitopeni/pansi-topeni, masif splenomegali, tekrarlayıcı fırsatçı enfek-siyonlarla kendini gösteren nadir görülen B hücreli lenfoproliferatif hastalıktır. Genellikle indolen seyreden THL pentostatin ve cladribin gibi nükleozid analoglarına %75-90 yanıt verir ancak hastaların %30-40’ında relaps izlenmektedir. Ant-CD20 ve Anti-CD52 monoklonal anti-korları bu durumda etkili olabilmektedir.

Amaç: Kliniğimizde bugüne kadar THL tanısı konmuş ve tedavi edilmiş olan 12 hastanın (10 erkek ve 2 kadın, yaş ortalaması 61±15 yıl) klinik bulguları, tedavileri ve yaşam süreleri incelendi.

Bulgular: Hastaların %92’sinde splenomegali, %83’ünde hepatomegali, %75’inde ateş, %56’sında intra-abdominal lenfadenomegali, %92’sinde anemi, %67’sinde trombositopeni, %58’inde lökopeni, %50’sinde pansitope-ni ve %16’sında oto-immun hemolitik anemi saptandı. 12 hastanın biri (%8) tedavisiz izlendi. 10 hastaya cladribin (5’ine bir 5’ine 2 kez), 2 hastaya rituksimab, birer has-taya interferon-α, chlorambusil+steroid ve splenektomi uygulandı. Cladribin uygulanan hastaların %50’ sinde tam, %8’i kısmi yanıt sağlandı. Cladribin uygulanan tüm

Page 27: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

99XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

yapılmıştır. Bu tedavi sonrası hastanın semptomları geç-miş olup tam remisyondadır.

Tartışma: Saçlı hücreli löseminin izole kemik tutulu-mu çok nadirdir. Kemik iliği tutulumu olmayan, pansito-penisi olmayan hastalarda bile izole saçlı hücreli lösemi olabileceği ve bu durumdan şüphe edildiği durumlarda BRAF mutasyonuna bakılması gerektiği tanı ve tedavinin doğru uygulanabilmesi açısından gereklidir.Anahtar kelimeler: Hairy cell lösemi, izole kemik tutulumu, BRAF v600e mutasyonu

Şekil 1. Sol diz direk grafisi

Şekil 2. Sol diz 2

kullanımı ile izah edilemeyen hemogram anormallikleri olması durumunda LPH yönünden araştırılmalıdır.Anahtar kelimeler: Esansiyel Troımbositoz, Miyeloproliferatif Hastalıklar, Lenfoproliferatif Hastalıklar

Abstract:0567 [TP-30]İZOLE KEMİK TUTULUMU İLE GİDEN SAÇLI HÜCRELİ LÖSEMİ, BİR OLGU SUNUMU. Mehmet Gündüz1, Mehmet Özen1, Erden Atilla1, Işınsu Kuzu2, Taner Demirer1. 1Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı, Ankara, 2Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı, Ankara

Amaç: Saçlı hücreli lösemi (HCL) nadir görülen hematolojik malignitelerdendir. İzole kemik tutulumlu HCL ise son derece nadir olup literatürde sadece olgu sunumları bulunmaktadır. Biz burada kliniğimizde takip ettiğimiz izole kemik tutulumlu bir HCL vakasını sunma-yı amaçlıyoruz.

Olgu: 48 yaşında erkek hasta, 3 yıl önce spor sonrası sol diz bölgesinde ağrı hissi olmuş. Birkaç gün devam ettikten sonra ağrı şikayeti gerilemiş. Bu arada hastanın diz eklemine yönelik Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRG) yapılmış ve sonucunda bir patoloji saptanmamış. Takip eden 1,5 yıllık sürede hastanın şikayeti olmamış. Ancak, yaklaşık 1 yıl önce hastanın aynı bölgede ağrı şikayeti tekrarlamış. Bunun üzerine hastaya tekrar MR çekilmiş. Kist olabileceği söylenerek artroskopik boşalt-ma önerilmiş fakat hasta kabul etmemiş. Hastaya 3. kez MR görüntülenmesi tekrarlanmış. Hastanın fizik mua-yenesi normal olup hafif splenomegali dışında bulgusu yoktu. Sol diz direk grafisi şekil 1 ve 2’de gösterilmiştir.

Boyun-torako-abdomino-pelvik BT: Servikal zincirde milimetrik lenf nodları, karaciğerde dansitesi kist ile uyumlu oluşumlar, hafif splenomegali, prostat büyük şeklinde raporlandı.

Sol diz MR: Femur ve tibiada infiltratif süreç ile uyumlu diffüz meduller heterojen sinyal değişikliği. Superiorda lateral popliteal fossada biceps femoris kasın-da inflamasyon, yumuşak doku yapılanması (malign infiltratif süreç?), minimal effüzyon tespit edilen hastanın femur distalinden biyopsi alınmış.

PET sonucu: Sol femur ½ distalin-de diffüz(SUVmax: 18.7) olmak üzere bu bölge çev-resinde yumuşak dokuda non-homojen patolojik, sol tibia proksimali medialinde(SUVmax: 8.0), sağ femur distalinde(SUVmax:6.0), medullada ve sağ ayak 1. par-mak distalinde(SUVmax: 5.1) fokal patolojik 18F-FDG tutulumları izlendi.

Kemik iliği biyopsisinde infiltrasyon gözlenmedi. Hastanın sol dizinden yapılan aspirasyonun patolojisi: minimal inflamasyon bulguları şeklinde idi.

Hastanın ilk biyopsi sonucu B hücreli izole kemik lenfoması şüphesi şeklinde olduğu için hastaya R-CHOP kemoterapisi başlandı.

Hastanın akabinde kemikten alınan biyopsinin mor-folojisinin Saçlı Hücreli Lösemi ile uyumlu olması nede-niyle, bu açıdan immünhistokimya ve BRAF mutasyonu sonucu beklendi. Hastanın nihai patoloji raporu: Braf v600e mutasyonu bulunduran lenfoid özelliklerde kemik dokusu infiltrasyonu, hairy cell lösemiyi destekleyen moleküler bulgular, kemikte kitle olarak raporlandı.

Hastaya bunun üzerine 2 kür Kladrabin, 7 gün 10 mg/gün, tedavisi verilmiş olup, takiben de lokal radyoterapi

Page 28: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

100 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

hastalara saklanmalıdır. Güncel klinik pratikte, HD-MTX ± intraventriküler/intratekal kemoterapinin en etkili tedavi protokolülü olduğu kanısındayız. Ancak, uzun vadeli sonuçların halen optimal olmaması yeni tedavi modalitelerine ihtiyaç olduğunu göstermektedir.Anahtar kelimeler: Primer santral sinir sistemi lenfoma, diffüz büyük B hücreli lenfoma, kemoterapi

Abstract:0478 [TP-32]LENFOMA’DA KEMİK İLİĞİ İNFİLTRASYONUNUN GÖSTERİLMESİNDE KEMİK İLİĞİ BİYOPSİSİ İLE PET-CT’NİN KARŞILAŞTIRILMASI. Demet Çekdemir1, Zeynep Kahyaoğlu2, Serdar Olt3, Yasin Ertuğ Çekdemir4, Hasan Ergenç3, Tayfun Temiz3, Ayşenur Uçar3, Aysel Toçoğlu3, Sümeyye Korkmaz3, Nuh Hakan Temiz5, Hakan Cinemre3, Ali Tamer3. 1Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bölümü, Sakarya, 2Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, Sakarya, 3Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Sakarya, 4Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İzmir, 5Acıbadem Sağlık Grubu, Nükleer Tıp Bölümü, Kocaeli

Lenfomanın evrelendirilmesinde kemik iliği infiltras-yonunun değerlendirilmesi önemlidir. Kemik iliği biyopsi-si kemik iliğini değerlendirmede altın standart olmasına rağmen bazı limitasyonları vardır. Günümüzde PET-CT, kemik iliği biyopsisini tamamlayıcı özellikte olan bir görüntüleme yöntemi olarak değerlendirilmektedir. Yapılan çalışmalar PET-CT ile elde edilen sonuçların biyopsi ile uyumlu olduğunu göstermiştir.

Bulgular: Burada evrelendirme amacıyla, Hodgkin Lenfoma ve NonHodgkin Lenfoma olgularında kemik iliği tutulumunu göstermek amacı ile kemik iliği biyopsisi yapıldı ve yine tedavi öncesi evreleme amaçlı PET-CT çekildi. 7 Hodgkin Lenfoma olgusunun 4’ ünde kemik iliği biyopsisi ve PET-CT’ sinde tutulum saptandı. Ancak 3 Hodgkin Lenfoma olgusunda kemik iliği biyopsisinde tutulum gözlenmezken, PET-CT’ de yalancı pozitiflik sap-tandı. 8 NonHodgkin Lenfoma olgusunun, 3’ünde kemik iliği biyopsisi ve PET-CT sinde tutulum saptanmadı. 2 olguda kemik iliği ve PET-CT tutulum varlığını göster-miştir. Bunun yanı sıra 2 olguda kemik iliği biyopsisinde tutulum varken PET CT’ de negatiflik saptanmıştır. 1 olguda ise kemik iliği negatifken PET CT’ de tutulum gözlenmiştir.

Sonuç: Olgu sayısı çok olan ve PET-CT’ de tutulum saptanan yerden yapılacak biyopsi ile, kemik iliği biyop-sisine gerek olup olmadığı, kıyaslamalı çalışmalarla bu konunun aydınlanacağı düşünülmektedir.Anahtar kelimeler: Lenfoma, Kemik İliği Biyopsisi, PET-CT

Lenfomalar / Araştırmalar / Transplant Dışı Tedaviler/Biyolojisi

Abstract:0210 [TP-31]PRİMER SANTRAL SİNİR SİSTEMİ LENFOMA KLİNİK YAKLAŞIMI: TEK MERKEZ DENEYİMİ. Mehmet Şencan1, Serdal Korkmaz1, Hatice Terzi1, Ünal Özüm2, Özen Karadağ2, Esin Yıldız3. 1Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Sivas, 2Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroşirürji Anabilim Dalı, Sivas, 3Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Sivas

Amaç: Primer santral sinir sistemi lenfoması (PSSSL), beyin tümörlerinin %3’ünden daha azını teşkil eden, büyük çoğunluğunu diffüz büyük B hücreli lenfomanın (DBBHL) oluşturduğu nadir bir tümördür. Sistemik len-fomaların aksine kalıcı remisyon nadirdir. Bu retrospektif çalışmada, kliniğimizce takip edilmiş PSSSL vakalarının klinik ve patolojik özelliklerini ve sonuçlarını sunmayı planladık.

Yöntem: Temmuz 2010-Mart 2013 yılları arasında toplam 7 hastanın retrospektif olarak arşiv taraması sonucu verilerine ulaşıldı. Hastalardan stereotaktik yön-temle intrakranial kitleden doku örneği alınıp histokim-yasal olarak formalin ile fiske edilmiş parafin emdirilmiş doku örnekleri leucocyte common antigen (LCA), CD20 ve CD3 ile muamele edilerek incelendi ve PSSSL tanısı konuldu. Klinik verilerinin yanı sıra yaş, cinsiyet, radyo-lojik bulgular, HIV serolojisi ve serebrospinal sıvı sonuç-ları da kaydedildi. Sistemik tutulum görüntüleme tetkik-leri, kemik iliği aspirasyon ve biyopsisi ile ekarte edildi.

Bulgular: Çalışma grubu 3 erkek, 4 kadın olmak üzere toplam 7 hastadan oluşmaktadır. Hastaların orta-lama tanı yaşı 62’dir. Tanı ve takipte kranial MRI kul-lanıldı. 6 hastada lezyonların tek soliter, 1 hastada ise multipl olduğu görüldü. Parieto-oksipital bölge en sık tutulan bölgeydi. 6 hasta DBBHL, 1 hasta low-grade lenfoma tanısı almıştı. Hiçbir hastada serebrospinal sıvı tutulumu yoktu. Tüm hastalarda serum LDH yüksek-ti. β2-mikroglobulin 3 hastada yüksek bulundu. Tüm hastalar HIV serolojisi açısından negatifti. DBBHL tanılı 5 hastaya 3 g/m2 yüksek doz Metotrexate (HD-MTX) 6 siklus ve 15 mg intratekal MTX her kürde 6 seans veril-di. HD-MTX alan 6 hastanın dördünde tam remisyon, ikisinde stabil hastalık elde edildi. DBHHL’lı bir hastada 3 seans HD-MTX sonrası stabil hastalık tesbit edilmesi nedeniyle kurtarma amaçlı radyoterapiye (RT) geçildi. Low-grade lenfomalı hastaya başlangıçta 20 fraksiyon total 36 Gy RT verildi. Komplet remisyon elde edilen hastalarda rekürrens gözlenmedi. Çalışma grubunda median sağ kalım 18 ay (min:1 ay, max: 36 ay) olarak tesbit edildi. HD-MTX ilişkili en sık görülen toksisiteler pansitopeni, mukozit ve nörotoksisiteydi. Klinik olarak nörolojik fonksiyon bozukluğuna neden olmayan nöro-toksisite sadece bir hastada kranial MRI ile tesbit edildi.

Sonuç: PSSSL, kötü prognozlu agresif bir lenfoma tipidir ve 6.-7. dekadlar arasında sıktır. DBBHL en sık görülen tiptir. Hastalığın tedavisi, kemoterapi, RT, cer-rahi veya bunların kombinasyonlarını içerir. MTX içeren kemoterapi rejimleri, kan beyin bariyerini efektif olarak geçtikleri için ortalama yaşma süresini 10-16 aydan 30 aya kadar arttırmıştır. RT çoğu hastada nörokognitif fonk-siyon bozukluğuna neden olduğundan relaps-refrakter

Page 29: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

101XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Tablo 1. Hasta özellikleri

Hasta sayısı 65

Yaş (yıl) 60,28±15,33

Cinsiyet (E/K) 41/24

Evre (erken /ileri) 10/55

Tanı anındaki lökosit (/mm3) 8941,10±6143,57

Tanı anındaki hemoglobin (g/dl) 11,88±2,12

Tanı anındaki LDH (u/l, N: 120-246) 195,97±164,77

Tanı anındaki ESH (/saat) 48,48±33,84

Tanı anındaki albümin (g/dl) 3,98±0,60

İlk tedavide TR oranı (%) 78,5

Nüks eden hasta oranı (%) 7,7

Transplant edilen hasta oranı (%) 1,5

Progresyonsuz sağ kalım (ay) 17,80±15,74

Toplam sağ kalım (ay) 19,69±15,13

Son durum (ölü/sağ) 18/47 [%27,7/%72,3]

ESH, eritrosit sedimentasyon hızı; LDH, laktik dehidrogenaz; TR, tam remisyon

Tablo 2. Prognostik belirteçlerin evrelere göre dağılımı

Kriter Erken evre (p) İleri evre (p)

PS - TS PS - TS

Tanı anındaki lökositHasta sayısının yetersiz olması nedeniyle

istatistiksel analiz yapılamadı0.98 - 0.99

Tanı anındaki hemoglobinHasta sayısının yetersiz olması nedeniyle

istatistiksel analiz yapılamadı0.41 - 0.49

Tanı anındaki LDHHasta sayısının yetersiz olması nedeniyle

istatistiksel analiz yapılamadı0.27 - 0.28

Tanı anındaki ESHHasta sayısının yetersiz olması nedeniyle

istatistiksel analiz yapılamadı0.42 - 0.34

Tanı anındaki albüminHasta sayısının yetersiz olması nedeniyle

istatistiksel analiz yapılamadı0.72 - 0.75

İlk tedavide TR elde edilmesiHasta sayısının yetersiz olması nedeniyle

istatistiksel analiz yapılamadı0.001 - 0.005

NüksHasta sayısının yetersiz olması nedeniyle

istatistiksel analiz yapılamadı0.47 - 0.13

ESH, eritrosit sedimentasyon hızı; LDH, laktik dehidrogenaz; PS, progresyonsuz sağ kalım; TR, tam remisyon; TS, toplam sağ kalım

Tablo 3. Hodgkin dışı lenfomada prognostik etkenler

Klinik Biyokimyasal Biyolojik

Yaş LDH düzeyi Histolojik alt tip

Klinik evre eta-2 mikroglobulin düzeyi

Hücre tipi (T / B lenfosit, NK hücre)

Performans durumu IL-2 reseptör düzeyiHücre kökeni

(germinal merkez/dışı)

B semptomları TNF-alfa düzeyi Çoğalma hızı (Ki-67)

Tümör boyutu (bulky hastalık) Hemoglobin düzeyiTümör infiltrasyonuna

T hücre yanıtı

Ekstranodal tutulum Albümin düzeyi Karyotip

Kemik iliği tutulumu CRP düzeyi Genotip

TR’ye kadar geçen kür sayısı

Eşlik eden hastalık varlığı

Nükse kadar geçen süre

Abstract:0243 [TP-33]HODGKİN DIŞI LENFOMADA BASİT PROGNOSTİK FAKTÖRLER. Belma Yeşilada Yağbasan1, Gülhan İpek Deniz1, Muhlis Cem Ar2, Güven Çetin3, Gülben Huq4, Fettah Sametoğlu1. 1İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Kliniği, 2İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği, 3İstanbul Bezmialem Vakıf Gureba Hastanesi Hematoloji Kliniği, 4İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji Kliniği

Giriş: Hodgkin dışı lenfoma (HDL), kanserler arasın-da 5. en sık rastlanan kanserdir, tüm kanserlerin %1’ini oluşturur. Tedavi planı ve izlem yönetimi açısından has-talığın seyrini belirleyen etkenlerin tanı anında saptan-ması önemlidir. Bu amaçla çeşitli laboratuvar ve klinik parametreler prognoz belirteçleri olarak incelenmiş ve farklı skorlama sistemleri önerilmiştir.

Amaç: Bu çalışmanın amacı Hodgkin dışı lenfoma-da prognostik önemi olduğu düşünülen çeşitli labora-tuvar parametrelerinin hastalığın evresi ile ilişkisinin araştırılmasıdır

Gereç-Yöntem: Çalışmamıza Haziran 2008 – Ağustos 2012 arasında İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji Kliniği tarafından izlenen ve verilerine ula-şılabilen 65 Hodgkin dışı lenfoma hastası dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri Tablo 1’de özetlenmiş-tir. Prognostik önemi olduğu düşünülen laboratuvar parametrelerin (tanı anındaki lökosit sayısı, hemoglobin düzeyi, albumin, LDH, ESH, tedaviye yanıt) progresyon-suz ve toplam sağ kalıma olan etkileri açısından erken (evre I-II) ve ileri evre (evre III-IV) hastalık arasında fark olup olmadığı incelendi. Gruplar arasında ortalamaların karşılaştırılmasında Student T testi kullanıldı, bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki ilişki regresyon analizi ile araştırıldı.

Bulgular: Tüm hastalar incelendiğinde bakılan para-metrelerden, tanı anındaki hemoglobin düzeyi ve ilk tedaviye tam yanıt ile sağ kalım arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde (sırasıyla, p< 0.012 ve p=0.001) ilişki bulunmuştur. Hastalık evreleri kendi içlerinde incelendiğinde elde edilen bulgular Tablo 2’de verilmiştir. Erken evre hastalık az sayıda olguda mevcut olduğundan istatistiksel analiz bu grupta yürütülememiştir.

Sonuç ve Tartışma: HDL için prognostik faktörle-rin kullanılması özellikle kötü gidişli hastaların önce-den belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Prognoz öngörmek amacıyla geliştirilmiş ve halen denenmekte olan birçok laboratuvar ve klinik parametre mevcuttur. Çalışmamızda prognostik önemini araştırdığımız para-metrelerden ileri evre hastalıkta sadece ilk tedaviye yanıt ve nüks varlığı sağ kalım ile ilişkili bulunmuştur. Bu bulgu literatür verileri ile uyumludur. Bakılan diğer para-metrelerden LDH dahil hiçbiri ile sağ kalım arasında ilişki gösterilememiştir. Bu durum hasta sayısının azlığı, ileri evre hastalıktaki hastaların izlem süresinin yetersizliği ile açıklanabilir.Anahtar kelimeler: Hodgkin dışı lenfoma, prognostik faktörler

Page 30: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

102 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Sonuçlar: Hipereozinofilisi saptanan 13 hastanın tanı sırasındaki yaş ortalaması 52.2±39.2 ay (7-132 ay, median: 60 ay) idi. Hastaların 7’si idiyopatik hipereozi-nofilik sendrom (IHES) tanısı alırken, 2 hastada Fasciola Hepatika enfestasyonu, 1 hastada ‘Hiperimmunglobulin E sendromu’, 1 hastada bronşial astım, 1 hastada akut lenfoblastik lösemi tedavisi kesildikten 2 ay sonra baş-layan ve hastanın portu çıkarıldıktan sonra düzelen yabancı cisim reaksiyonu saptanmış, 1 hastanın eozino-fili süresi henüz 3 ay olduğu için henüz tanı kesinleşme-miş, ancak sekonder bir eozinofili nedeni bulunamadığı için IHES olabileceği düşünülmektedir. Hastaların tanı sırasındaki total lökosit sayısı 38523±30486/mm3 (9200-135000, median: 28200/mm3) ve mutlak eozinofil sayısı 23182±20911/mm3 (1500-109000, median: 11900/mm3) idi. IHES tanısı alan 7 hastanın 1’inde kardiyak tutulum, 1’inde pulmoner tutulum, 1 hastada cilt tutulumu, 1 hastada kardiyak ve pulmoner tutulum ve 1 hastada kar-diyak ve santral sinir sistemi tutulumu birarada saptan-mıştır. Tedavide IHES tanılı hastaların tamamına birinci basamak tedavi olarak metilprednizolon (MPZ) 2 mg/kg/gün dozunda verilmiş, iki hastaya tekrarlayan atakla-rında MPZ 10 mg/kg/gün dozunda verilmiştir. Bunun dışında 1 hastaya MPZ, hidroksiüre, interferon alfa (IF-α), vincristin ve siklofosfamid verilmiş, 1 hastaya MPZ, vink-ristin ve siklofosfamid ve 1 hastaya da MPZ, hidroksiüre, vincristin ve imatinib tedavileri sırasıyla uygulanmıştır.

Miyeloproliferatif Hastalıklar ve Kronik Miyelositer Lösemi

Abstract:0577 [TP-34]HİPEREOZİNOFİLİ İLE SEYREDEN ÇOCUKLUK ÇAĞI HASTALIKLARININ TANI, TAKİP VE TEDAVİSİ. Betül Tavil, Selin Aytaç, Şule Ünal, Barış Kuşkonmaz, Duygu Uçkan, Mualla Çetin, Murat Tuncer, Fatma Gümrük. Hacettepe Universitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Hematoloji Bilim Dalı, Ankara

Giriş-Amaç: Hipereozinofili hematolojik hastalıkla-ra (primer veya klonal)veya hematoloji dışı hastalıklara (sekonder veya reaktif) bağlı olarak gelişebilir. Periferik kan eozinofil sayısının 6 aydan uzun süre 1500/mm3 üzerinde olması ve akciğer, kalp, cilt, santral sinir sis-temi gibi organ tutulumlarının eşlik edebildiği klinik tabloya ise ‘Hipereozinofilik sendrom’ adı verilmekte-dir. Bu çalışmada Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Ünitesinde hipereozinofilili hastaların tanıları, tedavileri ve uzun dönem takip sonuçları değer-lendirilmiştir. Materyal-Method: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Ünitesine 2004 ile 2013 tarihleri arasında başvuran 13 hastanın (6 kız, 7 erkek)klinik ve laboratuar verileri incelenmiştir.

Tablo 1. IHES tanısı alan olguların demografik ve klinik özellikleri

Vaka noYaş ve

cinsiyetBaşvuru şikayetleri

FM bulguları

Total lökosit sayısı (x103/mm3)

Mutlak eosinofil sayısı

(x103/mm3)

Organ tutulumu/ klinik özellikler/ radyolojik

görüntülemelerAtak

sayısı TedaviTakip süresi Son durum

1

13 aylık, kız11 yaş, erkek 20 aylık, kız 6 yaş, erkek

13 ay, kız

Öksürük, solunum sıkıntısı,

morarma

Peroral siyanoz, AC sesleri kaba,

hepatomegali44500 21200

Pulmoner tutulumTorax CT: Bilateral buzlu cam

görünümü, bilateral alt loblarda subsegmental milimetric nodüller

PDGFR: Negatif

4MPZ, Hidroksiüre, IF-, Vincristin, Siklofosfamid

65 ay

Kaybedildi(4. atakta, multiorgan yetmezliği nedeniyle

kaybedildi)

2 11 yaş, erkekAteş, öksürük,

halsizlik, bacak ağrısı

Splenomegali 135000 109000

Kardiyak tutulumPulmoner tutulum

EKO: Her iki ventrikülde thrombus

Torax CT: Her iki AC’de subplevral minik nodüller

2MPZ, Vincristin, Siklofosfamid

9 ay

Kaybedildi(2. atakta, multiorgan yetmezliği nedeniyle

kaybedildi)

3 20 ay, kızHalsizlik, iştahsızlık

Hepatosplenomegali 12000 3700

Kardiyak tutulumEKO: 1. derece MYAbdominal USG:

Hepatosplenomegali

1 MPZ (6 ay) 24 ay Hayatta, sağlıklı

4 6 yaş, erkek

Bulantı, baş dönmesi,

baş ağrısı, kol ve bacaklarda

ağrı

Normal 118000 85400

Kardiyak tutulumSantral sinir sistemi tutulumuEKO/Kardiyak MR: Papiller kas hipertrofisi, her iki ventrikülde

arka duvarda kalınlaşma ve apikal trombus

Kranial MR: Bilateral bazal gangliyonlar, thalamus, sol

serebellar vermis ve serebral parankimde yaygın milimetrik akut

iskemik lezyonlar

2MPZ, Hidroksiüre,

Vincristin,İmatinib mesilat

10 ay

Kaybedildi(HLA tam uyumlu

abisinden KİT yapıldı, ilk 100

günde akut GvHD ve VOD nedeniyle

kaybedildi)

5 17 aylık, erkekHalsizlik, iştahsızlık

Normal 28200 11900 Ciddi organ tutulumu yok 1 MPZ (6 ay) 49 ay Hayatta, sağlıklı

6 2.5 yaş, kızAteş, halsizlik,

baş ağrısı, karın ağrısı

El ve ayaklarında kaşıntı, döküntü

29800 3576 Cilt tutulumu 2 MPZ (3 ay) 108 ay Hayatta, sağlıklı

7 7 yaş, erkekHalsizlik,

yorgunluk, bacak ağrısı

Normal 29600 16900 Ciddi organ tutulumu yok 1 MPZ (6 ay) 25 ay Hayatta, sağlıklı

8 18 ay, kızHalsizlik, iştahsızlık

Normal 14500 2700 Ciddi organ tutulumu yok 1 MPZ (3 ay) 6 ay Hayatta, sağlıklı

Page 31: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

103XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Hastaların 32’sinde (%20) Post PV miyelofibroz ve 8’inde (%5) akut lösemi dönüşümü saptandı.

Flebotomi ile tedavi edilen 149 (%96) hastanın 37’sinde tek tedavi olarak seçilmişti. 115 hastada tek veya kombine tedavi olarak seçilen hidroksiüre (HÜ), en çok tercih edilen sitoredüktif ajandı. 22 hastada HÜ ile kombine ikili ve/veya çoklu interferon, busulfan ve aneg-ralid tedavi seçenekleri uygulanmıştı. Hastaların 126’sına aspirin ve diğer alternatif antiagregan tedaviler verilmişti.

Mortalite hastaların 25 ‘inde (% 16) saptandı. Ölüm sebepleri ile incelendiğinde hastaların 10’unda (%40) tromboz ve trombotik komplikasyonlara, 7’sinde (%28) lösemiye ve 3’ünde (%12) kraniyal kanamaya bağlıydı. 5 yıllık sağkalım % 95’ti. Takipte primer tromboz ve/veya tromboz komplikasyonu gelişimi (p=0.002) ve löse-mik dönüşümün (p=0.03) sağkalımı olumsuz etkilediği görüldü.

Sonuç: PV hastalığında tanıda gerekliliği halen tar-tışmalı olan kemik iliği incelemesinin yerini son yıllarda JAK2 mutasyonu almıştır. PV’de mortalite ve morbidite-nin en önemli nedeni trombozdur. Tedavide halen en sık flebotomi ve HÜ kullanılmaktadır.Anahtar kelimeler: JAK2, Polisitemia Vera, tromboz

Tablo 1. Hastaların başvuru özellikleri

Tablo 2. Hastaların ölüm sebepler

IHES tanılı hastalar ortalama 41.0±36.1 ay (6-108, medi-an: 25 ay) takip edilmiş, bu süreçte 7 hastanın 2’si kay-bedilmiştir. Hastalardan biri ikinci relapsında multiorgan yetmezliğinden kaybedilmiştir. Diğer hastaya ise HLA tam uyumlu kardeşinden kemik iliği transplantasyonu (KİT) yapılmış ve hasta KİT sürecinde akut graft versus host hastalığı ve veno-okluziv hastalık nedeniyle ilk 100 gün içerisinde kaybedilmiştir.

Sonuç: Çocukluk çağında hipereozinofili ile seyreden hastalıklar içerisinde IHES mortalite ve morbiditesi yük-sek bir hastalıktır. Metilprednizolon tedavisine yanıt alı-namayan dirençli olgularda ikinci basamak tedavi olarak sırasıyla hidroksiüre, interferon alfa, imatinib vinkristin ve siklofosfamid kullanılabilir.Anahtar kelimeler: hipereozinofili, çocuk

Abstract:0343 [TP-35]POLİSİTEMİA VERA HASTALARINDA DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER VE SAĞKALIM. Aylia Yeşilova1, Serap Yavuzer2, Hakan Yavuzer3, Muhlis Cem Ar4, Zafer Başlar4. 1Biga Devlet Hastanesi, İç Hastalıkları, Çanakkale, 2İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul, 3İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Geriatri Bilim Dalı, İstanbul, 4İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, İstanbul

Amaç: Hematoloji polikliniği’ne başvuran Polisitemia Vera (PV) hastalarında demografik özellikleri ve sağkalı-ma etkili faktörleri incelemek.

Yöntem: 1984 ile 2010 yılları arasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hematoloji Polikliniği’nden takipli PV tanılı 155 hastanın dosyası tarandı. PV tanıları Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 2008, WHO 2001 ve PV Çalışma Grubu tanı kriterleri ile doğrulandı. Hastaların yaş, cinsiyet, takip süresi, fizik muayene ve laboratuvar bulguları, ek hastalıkları, komplikasyonları, tedavi seçenekleri, ölüm oranları ve sağkalımı etkileyen faktörler araştırıldı.

Bulgular: 155 hastanın 79’u (%51) erkek, 76’sı (%49) kadındı. Tanı sırasında yaş ortancası 53 (15-83) idi. Hastaların %14’ü 40 yaş altı ve % 61’i 45-65 yaş arasın-daydı. Takip süresi ortanca 66 ay (3-420) dı.

İlk başvuru şikayetleri en sık kaşıntı (%75) ve başağ-rısı (%42.5) idi. Başlangıç fizik muayenesinde hastaların 89’unda splenomegali (% 66) ve 42’sinde (% 27) hepato-megali saptandı.

Başvuruda hastaların % 93’ünde eritrositoz, %75’inde lökositoz ve %55’inde trombositoz saptandı. Eritropoetin düzeyi 97 hastada (%86) düşük, vitamin B12 düzeyi 13 hastada (%17) yüksekti. JAK 2 V617F mutasyonu bakı-lan 102 hastanın 92’sinde (% 90) pozitifti. Kemik iliği biyopsi sonuçları olan 99 hastanın (% 64) 10’unda grade 0 (% 10), 35’inde grade 1 (% 36), 41’inde grade 2 (%42), 10’unda grade 3 (%10), 1’inde grade 4 (%1.5) retiküler lif artışı olup tümünde PV’nin histomorfolojik özellikleri mevcuttu.

Başvuruda hastaların 108’inde (% 69) hipertansiyon, 51’inde (%32,6) gastrit ve peptik ülser, 46’sında (%40) hiperlipidemi, 40’ında (%26) koroner arter hastalığı ve 19’unda (%12) diyabetes mellitus tip 2 saptandı.

Komplikasyonlar incelendiğinde tanı öncesi tromboz hastaların 40’ında (%26), kanama 38’inde (%25); takip-teyse sırasıyla 43’ünde (%28) ve 49’unda (%31) görüldü.

Page 32: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

104 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Sonuç: PV’de mortalite ve morbiditenin başlıca nede-ni olan tromboz gelişiminde en önemli risk faktörleri yaş, trombositoz varlığı ve yüksek tromboz risk skorudur. İlk 10 yıldaki ölümlerde trombozlar en sık kardiak kökenli olduğundan takipte OTRS hesaplanması önemlidir.Anahtar kelimeler: ortanca tromboz risk skoru, Polisitemia Vera, tromboz

Tablo 1. Tromboz Geçiren Hastalarda Olayların Zaman İçinde Dağılımı

Tablo 2. Tromboz Skorlama

Multipl Miyelom ve Plazma Hücre Hastalıkları

Abstract:0402 [TP-37]B-HÜCRELİ KRONİK LENFOSİTİK LÖSEMİ TANISI OLAN HASTADA, YENİ GELİŞEN IGA TİPİ MULTİPLE MYELOMA. Salih Tokmak1, Neslihan Andıç2, Hava Üsküdar Teke2, Deniz Gören Şahin2, Mustafa Karagülle2, Eren Gündüz2, Meltem Akay2. 1Osmangazi Üniversitesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Eskişehir, 2Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Eskişehir

Kronik lenfositik lösemi (KLL) ve multiple myeloma (MM) B-hücre onkogenisinde farklı aşamalarda oluşan, kronik B-hücre maligniteleridir. Aynı hastada hem KLL hem MM görülmesi nadir rastlanan bir durumdur. KLL zemininde MM gelişiminin, mevcut malign klonun farklı-laşmasından mı yoksa ikinci bir klonun aktivasyonundan mı kaynaklandığı konusu tartışmalıdır.

Olgu: 81 yaşında erkek hastanın, 2005 yılında dış merkezdeki Hb:3g/dl, beyaz küre sayısı (WBC) 6390/ul (%85 lenfosit hakimiyeti) trombosit sayısı (Plt) 41.000/ul saptanmış. Hastada organomegali ve lenfadenopati yokmuş. Kemik iliği aspirasyon örneğinde küçük lenfosit infitrasyonu izlenmiş. Kappa monoklonalitesi saptanmış. Kemik iliği flow sitometrisinde CD19 (+) CD20 (+) CD52

Abstract:0346 [TP-36]POLİSİTEMİA VERA HASTALARINDA KOMPLİKASYONLARIN PROGNOZA ETKİSİ. Aylia Yeşilova1, Serap Yavuzer2, Hakan Yavuzer3, Muhlis Cem Ar4, Zafer Başlar4. 1Biga Devlet Hastanesi, İç Hastalıkları, Çanakkale, 2İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul, 3İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Geriatri Bilim Dalı, İstanbul, 4İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, İstanbul

Amaç: Hematoloji polikliniği’ne başvuran Polisitemia Vera (PV) hastalarında komplikasyonların gelişimi, prog-noz ve prognoza etkili faktörleri incelemek.

Yöntem: 1984 ile 2010 yılları arasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hematoloji Polikliniği’nden takipli PV tanılı 155 hastanın dosyası tarandı. Hastaların trombohe-morajik olayları, tromboz gelişimine etkili faktörleri, post PV miyelofibroza (PVMF) ve lösemiye dönüşümleri; komplikasyonların sağkalım ve mortalite üzerine etkileri araştırıldı.

Bulgular: 155 hastanın 79’u (%51) erkek, 76’sı (%49) kadındı. Tanı sırasında yaş ortancası 53 (15-83) idi. Takip süresi ortanca 66 (3-420) aydı.

Tanı öncesi ve takipte 68 hastada 117 trombotik olay gelişmişti. Bunlardan 40 hastada 52’si tanı öncesi ve 43 hastada 65’i takipte gelişmişti. Tüm trombozların 37’si (%31) venöz, 80’i (%69) arteriyel kaynaklıydı. Arteriyel olarak İSVH, venöz olarak ise DVT ilk sıradaydı.

Takipte trombotik olaylar ortanca 60 ay (2-240) sonra gelişmişti. Hastalar tromboz geçiren ve geçirmeyen olarak incelendiğinde yaş ve ortanca tromboz risk skoru (OTRS) tromboz gelişimine etkiliydi(p=0,02, p<0,001).Takipte tromboz geçiren ve geçirmeyen gruplardaysa takip süre-leri ve OTRS tromboz geçirme riskini artırdığı görüldü (sırasıyla p=0.017; p=0.001).Geçirilmiş tromboz hikayesi ve başvurudaki trombositoz, tromboz tekrarı üzerine etkiliydi(p=0.025).

Tanı öncesi kanama geçiren 38 hastanın 9’unda (%6) üst GİS, 29’unda (%19) mukokutanöz kanama görüldü. Takiplerdeyse 49 (%31)hastanın 8’inde üst GİS (%5.3) ve 4’ünde kraniyal kanama (%2.6) görüldü. Üst GİS kana-maların çoğu (% 80) peptik ülser zeminindeydi.Takipte kanama geçiren ve geçirmeyen gruplarda ise post PVMF gelişimi kanama üzerinde etkili bağımsız risk faktörüydü (p=0.043).

Hastaların 32’sinde (%20) ve ortanca 96 ay (24-200) sonra Post PVMF gelişmişti. Hastalık süresinin (p<0,001) ve başvuruda splenomegali varlığının (p<0,001) post PVMF gelişimi üzerine anlamlı etkisi saptandı. Lösemik dönüşüm ise toplam 8 hastada (%5) ve ortanca 132 (108-270) ay sonra gelişmişti. Bunların 6’sı AML, 2’si ALL idi. Hastaların 5’inde (%3.2) hematolojik olmayan malinite gelişmişti.

Mortalite saptanan 25 hastanın (% 16) 10’unda (%40) neden tromboz ve trombotik komplikasyonlara bağlıydı. Ölümler tanı sonrası 12 ile 420 ay aralığındaydı. İlk 10 yılda en sık kardiyak (%55); 10 yıldan sonra sekonder maliniteler (%45) nedeniyleydi. 5 yıllık sağkalım %95 bulundu. Sağkalım üzerine etkili faktörler regresyon ana-liziyle değerlendirildiğinde KKY gelişimi (p=0.007), takipte primer tromboz ve/veya tromboz komplikasyonu gelişimi (p=0.002) ve lösemik dönüşüm (p=0.03) sağkalımı olum-suz etkilemekteydi.

Page 33: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

105XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

bacakta yaygın ülsere lezyonlar ile ortaya çıkan nadir bir olgu sunulmuştur.

Olgu: 63 yaşında bayan hasta; yaklaşık 2 ay önce başlayan bacaklarda kırmızı, basmakla solmayan nokta şeklinde döküntü nedeniyle başvurdu. Bu döküntüler birleşerek sırasıyla geniş morluklara, ülserlere ve nek-roze ülserlere dönüşmüştü. Fizik muayenesinde her iki dirsekte keskin sınırlı nekrotik ve hemorajik kurutlu 1 cm çapında ülsere lezyon mevcuttu. Her iki gluteal, uyluk ve krural bölgede en büyüğünün uzun aksı 20 cm’ye ulaşan tabanı nekrotik, belirgin doku kaybına yol açmış, dev ülsere lezyonlar mevcuttu. Ayrıca, her iki bacakta birbiriyle birleşme eğiliminde olan yaygın purpu-rik döküntüler izlendi. İlk tanı anında yapılan laboratuar incelemelerinde Hb:5.37 gr/dl, Htc:% 16.6, Wbc:6400/mm3, Plt:183000/mm3, eritrosit sedimentasyon hızı:140 mm/saat, üre: 51 mg/dl, kreatinin: 0.73, kalsiyum: 7.71 mg/dl, albümin: 1.61 g/dL, total protein: 9.9 g/dL, ürik asit: 6.11 mg/dl, C reaktif protein: 89 mg/L olarak tespit edildi. Diğer rutin tetkikleri normaldi. Serum kriyoglobu-lin ve kriyofibrinojen testi pozitif saptandı. IgG ve kappa tipinde hafif zincir yüksekliği olan hastanın serum prote-in elektroforezinde gamma piki izlendi. İmmünfiksasyon elektroforezinde IgG kappa tipi monoklonal gammopati gözlendi. Periferik yayma normal olarak değerlendirilen hastanın kemik iliği aspirasyonu değerlendirilmesinde plazma hücre oranı %45’den fazla olarak görüldü. Kemik iliğinin histopatolojik incelenmesinde yaklaşık %40 ora-nında CD138 ile boyanma gösteren plazma hücre artışı mevcut olan hastaya Multiple Myeloma sekonder kri-yoglobulinemik vaskülit tanısıyla plazmaferez ve VAD tedavisi başlandı. Replasman sıvısı olarak %5’lik albumin kullanıldı. Gün aşırı bir plazma hacmi plazma değişimi yapılarak, toplam altı seans işlem yapıldı.

Sonuç: Kriyoglobulinemi nadir bir durum olmakla beraber ayırıcı tanısı oldukça zordur. Hastalar sık-lıkla primer vaskülitik lezyonlarla karıştırılmaktadır. Albümin/globülin diskordansı olan hastaların öncelikle bu tip klinik prezentasyonunda plazma hücre bozuk-lukları göz önünde bulundurulmalıdır. Plazma hücre bozukluğunun tedavisi primer tedavi olmakla beraber, kriyoglobulinemik hastalar plazmaferezden de fayda görebilmektedirler.Anahtar kelimeler: Myelom, Kriyoglobulinemi, cilt ülseri

Şekil 1. Sağ alt ekstremite nekrotik doku debridmanı

(+) CD5 (+) 10 (-) CD103 (-) saptanmış. Biyopsi inceleme-sinde düşük grade lenfoid malignite ile uyumlu bulgular görülmüş. Hastaya kronik lenfositer lösemi (KLL) tanısı ile 4 kür CVP (siklofosfamid-vinkristin-prednizolon) teda-visi verilmiş. Remisyon elde edilmiş. Son 3 yıldır takip dışı kalan hasta merkezimize başvurdu. Rutin tetkikle-rinde Hb:10gr/dl, plazma kreatin: 6.2mg/dl, düzeltilmiş Ca:11.8mg/dl, albümin:2.9 g/dl, total protein: 10.38mg/dl, saptanan hastanın fizik muayenesinde organomegali yoktu. Kemik iliği aspirasyon incelemesinde %30 ora-nında plazma hücresi saptanan, flow-cytometry ince-lemesinde CD 38-138 (+) tespit tedilen, serum protein elektroforezinde monklonal gamopati (IgA ve kappa band-larında artış) görülen hasta MM kabul edildi. Hastaya 6 kür bortezomib-deksametazon terapisi verildi. Kemik iliği ve kan bulguları remisyonda olan hasta, takibe alındı. Kronik lenfositik lösemi (KLL) ve multiple myeloma (MM) B-hücre onkogenisinde farklı aşamalarda oluşan, kronik B-hücre maligniteleridir. Aynı hastada her iki malignite-nin beraber bulunması, klonalite araştırması açısından ilgi çekicidir. Bazı çalışmalarda farklı klonal orijinler-den köken aldıkları bazı çalışmalarda ise aynı klondan köken aldıkları iddia edilmektedir. Bazı araştırmacılar immünglobulin hafifi zincir incelemeleri bazı araştırma-cılar ise immünglobulin gen yeniden düzenleme incele-meleri yaparak sonuca ulaşmaya çalışmıştır. B hücre farklılaşmasında, antikorların değişken bölgelerinin gen yeniden düzenleme si öncelikle ağır zincirden başlar ve böylelikle ağır zincirler üretilir. Hastamızda kappa klo-nalitesi mevcut olması ve KLL tanısı aldığı dönemdeki tetkiklerinde de kappa klonalitesi olması, her iki maligni-tenin de aynı klondan kaynaklandığını düşündürmüştür. Bu hastalarda uygulanacak tedavi yöntemleri hakkında çeşitli öneriler mevcuttur. Angiogenez inhibitörleri ve deksametazonun KLL tedavisindeki etkileri net değil-dir ancak MM tedavisindeki etkinlikleri ispatlanmıştır. Hastada B-hücre farklılaşmasında daha üst kademede bir malignite gelişmiş olması ve KLL tablosunun remis-yonda olması sebebiyle bortezomib-deksametazon terapi-si seçilmiştir. Yan etki görülmeden 6 kür tamamlanmış ve remisyon sağlanmıştır.Anahtar kelimeler: multiple myeloma, kronik lenfositer lösemi

Abstract:0529 [TP-38]YAYGIN DERİN CİLT ÜLSERLERİ İLE GELEN MULTİPL MİYELOMA BAĞLI TİP-1 KRİYOGLOBULİNEMİ: NADİR BİR OLGU. Murat Yıldırım1, Ali Kılınç2, Gökhan Özgür1, Sedat Yılmaz3, Elvin Rustemov1, Oral Nevruz1, Ferit Avcu1, Türker Çetin1. 1Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Hematoloji Bilim Dalı, Ankara, 2Gülhane Askeri Tıp Akademisi, İç Hastalıkları Bilim Dalı, Ankara, 3Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Romatoloji Bilim Dalı, Ankara

Giriş: Kriyoglobulinemi hematolojik, enfeksiyöz veya romatolojik hastalıklar ile birlikte görülen, tek ya da birden fazla miks immünglobulinin 37 ˚C altında pre-sipite olması ve daha yüksek sıcaklıklarda çözülmesi ile karakterizedir. Üç alt grubu vardır. Tip 1 monok-lonal, tip 2 miks monoklonal ve poliklonal, tip 3 ise poliklonaldır. Monoklonal kriyoglobulinemi Waldenström Makroglobulinemisi, Multipl Miyelom (MM) ve anlamı belirsiz monoklonal gamopati (MGUS) ile ilişkili olabilir. Hastaların çoğu asemptomatik olduğu gibi, akrosiyanoz, Raynaud fenomeni, gangren şeklinde de ortaya çıkabi-lir. Burada MM ilişkili tip 1 kriyoglobulinemide her iki

Page 34: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

106 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Şekil 1A. Lenalidomid-deksametazona başlanan hastaların progresyona kadar geçen sürelerini gösteren Kaplan Meier grafiği

Şekil 1B. Lenalidomid-deksametazona başlanan hastaların genel sağkalımlarını gösteren Kaplan Meier grafiği

Tablo 1. Hastaların demografik ve klinik özellikleri

Yaş, ortanca (min-max) 70 (57-77)

Cinsiyet (K/E) 5/4

Ig tipiIgGIgAHafif zincir

423

Otolog kök hücre nakli 2

Bortezomib sonrası nüksBortezomib intoleransı

54

Len-dex’e yanıtTam yanıtÇok iyi kısmi remisyonRefrakter

441

Len-dex sonrası nüks 4

Şekil 2. Sol alt ekstremite ülserleri (debridman sonrası)

Abstract:0541 [TP-39]BORTEZOMİB İÇEREN TEDAVİDEN SONRA LENALİDOMİD-DEKSAMETAZON ETKİNLİĞİ; RETROSPEKTİF ANALİZ. Burhan Turgut1, Atakan Tekinalp1, Yetişyiğit Tarkan2, Oran Mustafa3. 1Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Tekirdağ, 2Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Onkoloji Bilim Dalı, Tekirdağ, 3Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Tekirdağ

Giriş: Lenalidomid-deksametazon (len-dex) gün-cel myelom tedavisinde ağırlık kazanan bir rejimdir. Ülkemizde özellikle refrakter-nüks myelomlarda ve bortezomib’i tolere edemeyen hastalarda kullanılmak-tadır. Bu retrospektif çalışmamızda bortezomib içeren tedaviden sonra len-dex verdiğimiz hastaların sonuçlarını değerlendirdik.

Metod: Çalışmaya bortezomib içeren kemoterapiden sonra nüks etmiş veya bortezomib tedavisini tolere ede-memiş ve bu nedenle len-dex başlanmış hastalar alınmış-tır. Hastalar en az 2 kür bortezomib içeren tedavi almıştı. En az 3 kür len-dex tedavisi alan hastalar değerlendirme-ye alındı. Hastaların len-dex tedavisine yanıtları, len-dex sonrası nüks oranları, progresyona kadar geçen süreleri ve genel sağ kalım oranları hesaplandı.

Sonuçlar: Çalışmaya alınma kriterlerine uygun 9 hasta belirlendi. Hastalarla ilgili veriler tablo 1 de veril-miştir. Hastaların 5’i bortezomib içeren tedavi sonrası nüks etmiş olgulardı; bu beş hastanın ikisine bortezo-mib içeren kemoterapi sonrası otolog kök hücre nakli yapılmış ve nakil sonrası nüks etmeleri üzerine len-dex başlanmıştı. Dört hastaya ise bortezomib’i tolere edeme-meleri nedeni ile 2 veya üç kür bortezomib içeren teda-viden sonra len-dex başlanmıştı. Len-dex’e hastaların 8’i yanıt verdi; bu hastaların 3’ünde tam yanıt, 4’ünde çok iyi kısmi yanıt ve 1’inde kısmi yanıt sağlandı. Bir hasta len-dex’e refrakterdi. Tam remisyon sağlanmış 3 hastanın hiç birinde verilerin toplandığı anda nüks mevcut değil-di. Ortanca progresyona kadar geçen süre 13 ay olarak hesaplandı (şekil 1). Hastaların 3’ü ex oldu ( 2’si myelo-mun progresyonu ile). Tahmini genel sağ kalım 26 aydı.

Tartışma: Len-dex kombinasyonu bortezomib içeren kemoterapiden sonra etkili bir rejimdir. Çalışmamızda %88 oranında sağlanan yanıt oranı literatürle uyumlu-dur. Gerçek yaşam verisi olması itibariyle çalışmamızın sonuçları önemlidir; çok merkezli olarak benzer verilerin bir araya getirilmesi daha sağlıklı değerlendirme yapılma-sını sağlayacaktır.Anahtar kelimeler: multipl myelom, lenalidomid

Page 35: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

107XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

nüks örnekleri gen ifadesi açısından karşılaştırıldığında hücre döngüsünün düzenlenmesinde rol alan genlerde ve apoptozda görevli genlerde anlamlı farklılıklar tespit edildi. CNV açısından hastaların tanı ve nüks örnekleri incelendiğinde, genetik lezyonların hastadan hastaya farklılık gösterdiği ve hastaların 0-45 arası genetik değişikliğe sahip olduğu gözlendi. Hastaların tamamı mozaik bir yapı gösterirken B-ALL hastalarında büyük kromozomal amplifikasyonlar daha sık gözlenirken T-ALL örneklerinde kriptik varyasyonlar dikkat çekiciydi.

Tartışma: Erken dönem nüks örnekleri genellikle kendi tanı örneklerine benzer bir profil göstermektedir. Bu bulgular tanı anında var olan klonun baskın hale geçerek nükse yol açtığını desteklemektedir. Tanı ve nüks örneklerinde metilasyondan bağımsız olarak gen ifadesi değişikliği gözlendi. Çalışmamızda üç farklı yüksek çözü-nürlüklü platformu birleştirerek, hem epigenetik hemde genomik değişikliklerin nüks ve tedavi direnci gelişiminde rol oynadığın göstermis olduk.Anahtar kelimeler: Akut Lösemi, Nüks, Tüm Genom

Şekil 1. Çalışma DizaynıEşlenik tanı ve nüks örnekleri Illumina platformu kullanılarak kopya sayısı değişimleri, tüm genom metilasyon profili ve tüm genom gen ifadesi açısından incelenmiştir.

Şekil 2. Nüks ALL’de promotor bölgelerinin metilasyon ısı haritası“BMIQ” normalizasyon metodunun kullanılmasının ardından promotor metilasyon düzeylerine göre örneklerin sınıflandırılmış ısı haritası (mavi bölgeler metile, kırmızı bölgeler de-metile). T-ALL örnekleri yeşil ile, B-ALL örnekleri kırmızı ile gösterilmiştir. D: Tanı, R: nüks.

Pediatrik Akut Lösemiler

Abstract:0511 [TP-40]ÇOCUKLUK ÇAĞI NÜKS AKUT LÖSEMİ HASTALARININ GENETİK VE EPİGENETİK KARAKTERİZASYONU. Yücel Erbilgin1, Özden Hatırnaz Ng1, Sinem Fırtına1, Tülin Tiraje Celkan2, Saniye Sema Anak3, Zeynep Karakaş3, Aykan Güven3, Nazan Sarper4, Emine Zengin4, Emine Türkkan5, Didem Yalçın Atay5, Yuk Yin Ng6, Ömer Doğru7, Türkan Tansel8, Enver Dayıoğlu8, Müge Sayitoğlu1, Uğur Özbek1. 1İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Genetik Anabilim Dalı, İstanbul, 2İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul, 3İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul, 4Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Hematoloji Bilim Dalı, Kocaeli, 5Okmeydanı Egitim Araştırma Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği, İstanbul, 6İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Genetik Anabilim Dalı, İstanbul; Bilgi Üniversitesi, Genetik ve Biyomühendislik Bölümü, İstanbul, 7Göztepe Medical Park, Kemik İliği Nakil Merkezi, İstanbul; Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul, 8İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi, İstanbul

Giriş: Çocukluk çağı ALL hastalarında tedavi sonrası nüks önemli bir sorundur. ALL hastalarının tanı ve nüks örnekleri incelendiğinde, baskın olan klonun çoğunlukla ortak atadan köken aldığı, buna karşın yeni kromozomal varyasyonların, gen mutasyonlarının varlığı, kemotera-pötik ajanlara karşı direnç gelişimi gibi farklı biyolojik ve klinik değişimlerin meydana geldiği gözlemlenmiştir. Ancak hangi moleküler mekanizmaların nükse yol açtı-ğı tam anlamı ile açıklanabilmiş değildir. Genom boyu anlatım analizleri, çocukluk çağı akut lösemilerin agresif fenotipinin açıklanabilmesi için önem arz etmektedir. Bu nedenle çalışmamızda, hastaların tanı ve nüks zamanla-rına ait örneklerini tüm genom yaklaşımlarını kullanarak incelemeyi hedefledik.

Materyal-Metod: Hematoloji kliniklerinde n=10 B-ALL, n=6 T-ALL tanısı almış 16 hastanın tanı ve erken dönem nüks örnekleri tüm genom gen ifadesi (Illumina HumanHT-12v4 ExpressionChip), tüm genom metilasyon (Infinium HumanMethylation450K BeadChip) ve kopya sayısı (CNV) değişimleri (Illumina HumanCytoSNP-12) açısından Illumina array teknolojisi kullanılarak incelen-di. B-ALL için kontrol dokusu olarak sağlıklı kemik iliğin-den akım sitometresi ile ayrıştırılan B-hücre alt tipleri, T-ALL kontrolü olarak da Timus dokusundan izole edilen CD4+CD8+ hücre alt grubu kullanıldı.

Sonuçlar: Metilasyon açısından örnekleri sınıflandır-dığımızda birbirinden ayrı üç farklı grup belirledik. T-ALL örnekleri B-ALL örneklerinden ayrı bir grup oluşturur-ken B-ALL hastalarıda kendi içlerinde yapısal varyasyon içeriklerine göre iki farklı metilasyon paterni gösterdi. Yaptığımız karşılaştırma analizleri sonucunda tanı ve nüks örnekleri arasında anlamlı farklılık bulamazken kontrol grupları ile yapılan analizlerde, hücre döngüsünü düzenleyen genlerde ve DNA tamir mekanizmalarında rol oynayan genlerde anlamlı düzeyde metilasyon fark-lılığı tespit edildi. Gen ifadesi analizlerinde de T-ALL ve B-ALL ler farklı iki grup olarak ayrıldı. Eşlenik tanı ve

Page 36: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

108 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Abstract:0559 [TP-41]DERİN DİZİ ANALİZİ İLE PEDİATRİK AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ HASTALARINDA TP53 GEN MUTASYONLARININ SAPTANMASI VE PROGNOSTİK ÖNEMİ. Sinem Fırtına1, Yücel Erbilgin1, Özden Hatırnaz1, İsmail Can1, Zeynep Karakaş2, Tiraje Celkan3, Gönül Aydoğan4, Çetin Timur5, Nazan Sarper6, Yıldız Yıldırmak7, Uğur Özbek1, Müge Sayitoğlu1. 1İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Genetik Anabilim Dalı, İstanbul, 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul, 3İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul, 4İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Bölümü, İstanbul, 5Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi, Çocuk Hematoloji Onkoloji Kliniği, İstanbul, 6Şişli Etfal Eğitim Araştırma Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, İstanbul, 7Kocaeli Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Hematoloji Bilim Dalı, Kocaeli

Amaç: Derin dizi teknolojisi kullanılarak yapılan tüm genom dizileme çalışmaları sonucunda, hematolojik kanserlerin moleküler alt yapıları detaylı olarak ince-lenebilmiş ve hastalığa neden olduğu düşünülen yeni genler ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda, önceden solid kanserlerin etiyoloji ve prognozunda rol oynadığı bilinen ancak hematolojik malignitelerde ön plana çıkmamış bazı önemli kanser genlerinde de klasik dizi analizi yöntem-leri ile saptanamamış düşük düzeydeki mutasyonların tespiti yine bu teknoloji ile mümkün olmuştur. Kronik lenfositik lösemi hastalarında (KLL) TP53 mutasyonları ve delesyonları kemoterapiye direnç, erken hastalık seyri ve erken ölümle ilişkili bulunmuştur. Akut lösemiler-de ise MLL yeniden düzenlenmeleri yoksa TP53 tümör bakılama geninin kayıp veya mutasyonlarının çoklu ilaç direnci ve kötü prognoz ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Çalışmamızda pediatrik ALL hastalarında TP53 mutas-yonlarını derin dizileme yöntemi ile inceleyerek ALL prog-nozundaki yerini tartışmayı hedefledik.

Hastalar ve Yöntem: Pediatrik hematoloji bölümle-rinde ALL tanısı almış hastaların, tanı (n=103) ve nüks (n=15) zamanlarına ait DNA örneklerinde. hedefe yönelik yeni nesil derin dizileme (454 Roche sistemi) teknolojisi kullanılarak, TP53 geninin mutasyonlar için sıcak böl-geleri olan 4-11 ekzonlarındaki değişiklikler taranmıştır. Çalışmamızda her amplikon ortalama 700 kere dizilenmiş ve minimum %2 ve üzeri varyantlar analiz edilmiştir.

Bulgular: Pediatrik ALL hasta grubunun %46’sında daha önce tanımlanmış varyasyonlar (SNP ve mutasyon-lar) saptandı. Bunun yanı sıra çok sayıda ve validasyonu gereken yeni varyasyonlar belirlendi. Eşlenik tanı ve nüks örneklerinde, klonal gelişimi destekleyen hastaya özgü mutasyon ve SNP ler saptanmıştır.

Yorum: Bu çalışma ile TP53 geninde hastalarda konvansiyonel yöntemlerle saptanamayan değişiklikler saptanmıştır. TP53 tümör baskılayıcı geninin lösemi-lerde kemoterapiye direnç, erken hastalık ilerleyişi ve erken ölümle ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda pediatrik ALL hastalarının risk sınıflamasında, prognos-tik faktör olarak kullanılabilecek genler arasında TP53 mutasyonları güçlü bir adaydır. Kemoterapiye direnç sağladığı bilinen TP53 mutasyonlarının tanı ve nüks has-talarında incelenmesi, kişiye özgü tedavi protokollerinin seçilmesinde belirleyici olabilir.Anahtar kelimeler: ALL, gen mutasyonu, TP53

Şekil 3. Nüks ALL’de gen ifadesi ısı haritası.“Quantil” normalizasyon metodunun kullanılmasının ardından örneklerin gen ifadelerine göre sınıflandırılmış ısı haritası (mavi bölgeler azalmış gen ifadesini, turuncu bölgeler artmış gen ifadesini göstermektedir). T-ALL örnekleri yeşil ile, B-ALL örnekleri kırmızı ile belirtilmiştir. D: Tanı, R: Nüks.

Şekil 4. Nüks ALL’de kopya sayısı değişimleri.Tanı nüks ve hastaların kontrol dokularına ait kopya sayısı degişimleri. B-ALL hastalarında büyük kromozomal amplifikasyonlar daha sık gözlenirken T-ALL örneklerinde kriptik varyasyonlar belirlenmiştir.

Page 37: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

109XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Şekil 4. Data analizi

Şekil 5.

Şekil 6. Ekzon MID dağılımları

Şekil 1. Emulsiyon PZR

Şekil 2. Pirodizileme

Şekil 3. Kalite kontrol

Page 38: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

110 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

hücrelerin fonksiyonları üzerine etkisi olan bir diğer gende transkripsiyon aktivatör olan C/EBPα (CCAAT enhancer binding domain/CEBPα) dır. Olgun olmayan granülositlerin farklılaşmasından sorumlu ve monosit farklılaşmasını down-regüle eden C/EBPα miyeloid ve monosit seride eksprese olmaktadır. CEBPα aktivitesinin azalması, miyeloid seri hücrelerinin farklılaşma potansi-yelinin azalmasına neden olmaktadır. CEBPα geni normal miyeloid gelişim için gerekli bir transkripsiyon faktörü-dür. C/EBPα geni 19. kromozomda lokalize olmaktadır ve tek eksondan oluşmaktadır.

Amaç: Bu çalışmada, Down sendromlu akut lösemili pediatrik yaş grubu hastalarda C/EBPα genini oluştu-ran tek eksonun tamamının mutasyon taranmasının yapılması, Down Sendromunun lösemi patogenezine C/EBPα üzerinden etkisinin olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Lösante Lösemili Çocuklar Hastanesinde down sendromlu, akut lösemi tanısı almış 1-15 yaş arası 4 çocuk dahil edilmiştir. MagNa Pure Otomatik İzolasyon sistemi (RocheDiagnostics, Gmbh, Mannheim, Germany) ile izole edilen DNA örneklerinden, C/EBPα genini oluşturan tek ekson bölgesi uygun 4 çift primerle, 4 farklı amplikon PCR yöntemi ile çoğaltılmış-tır. C/EBPα geni mutasyon tespiti için elde edilen PCR ürünleri DNA dizi analizi (Applied Biosystems) yapılmış ve sonuçlar ChromasPro yazılımı ile değerlendirilmiştir.

Sonuç ve Tartışma: Down Sendromlu çocukluk çağı lösemili bireylerdeki C/EBPα gen değişimlerinin taran-ması, Down Sendromunun C/EBPα gen mutasyonları üzerinde etken olup olmadığının belirlenmesi için ön veri olabilecek ilk çalışmadır.

Genin ekson ve intron bölgesinde bulunan bu deği-şimler, genin ürünü olan m-RNA ve protein oluşumunda olası düzensizlikler yaratabilecektir. Bu gende saptanabi-lecek mutasyonların, Down sendromlu hastalarda lösemi gelişimine neden olabilecek etmenlerden biri olabileceği öngörülebilir.Anahtar kelimeler: Down sendromu, Lösemi, C/EBPα

Şekil 1. DNA Dizi Analizi Görüntüleri

Şekil 7. önceden tanımlanmış mutasyonlar

Şekil 8. SNP

Şekil 9. yeni tanımlanmış varyasyonlar

Şekil 10. Tanı-nüks

Abstract:0386 [TP-42]PEDİATRİK DOWN SENDROMLU AKUT LÖSEMİ HASTALARINDA, C/EBPΑ GENİNİ OLUŞTURAN TEK EKSON BÖLGESİNİN DNA DİZİ ANALİZİ YÖNTEMİ İLE TARANMASI. Dilara Fatma Akın1, Kadir Sipahi1, Mehmet Öztürk1, Üstün Ezer1, Emin Kürekçi2, Mine Mumcuoğlu1. 1Özel Lösante Lösemili Çocuklar Hastanesi, Ankara, 2Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Pediatrik Hematoloji Bilim Dalı, Ankara

Giriş: Down sendromlu çocuklar genellikle kanser eğilimli olmamalarına rağmen, AML olma riskleri 150, B-ALL olma riskleri ise 33 kat sağlıklı çocuklara göre art-mış durumdadır. Trizomi 21 (T21), hematopoetik hücre mekanizmalarının işleyişini bozmaktadır. Hematopoetik hücrelerin fonksiyonlarında önemli yetkileri olan gen-lerden bazıları 21. kromozom üzerinde bulunmakta-dır (RUNX-1, ERG,DYRK1A, miR-125b). Hematopoetik

Page 39: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

111XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

bilgilerin kan bağışı yetersizliğinin önemli nedenleri olabi-leceğini ve bu doğrultuda yaygın bilinçlendirme çalışma-larının yapılması gerektiğini düşünüyoruz.Anahtar kelimeler: kan bağışı, davranış, anket

Tablo 1. Katılımcıların demografik bilgileri

Tablo 2. “Kan bağışını teşvik için ne yapılmalıdır?” sorusuna verilen yanıtlar

Şekil 1. Katılımcılara göre kan bağışının neden olduğu durumlar.

Tablo 1. C/EBP geninde görülen gen değişimlerin çalışma grubundaki dağılımı ve sınıflandırılması

Değişimrs:192240793nt: g.1323 G/A

nt:g 533 C/Ars: 137852733nt:g.368del TC/-

nt:g.1107ins TTGACC

nt:g.639 G/T

Mevcut tespit edilme sayısı

1 1 1 1 1

Gen konumuUpstream Gen

değişimiUpstream Gen

değişimiİntron gen değişimi

Ekson gen değişimi

Upstream Gendeğişimi

Değişim tipiSinonim değişim

TanımlanmamışTek baz değişimi

Çerçeve kayması değişim

Tanımlanmamışinsersiyon

TanımlanmamışTek baz değişimi

Transfüzyon Tıbb ı / Aferez / Hücre İşlenmesi

Abstract:0562 [TP-43]KAN BAĞIŞI ÜZERİNE BİLGİ, TUTUM VE DAVRANIŞ ANKET ÇALIŞMASI. Aslı Genç1, Ece Özbeşer1, Kadriye Sezen Uğur1, Burcu Bozdoğan1, Selin Bayrak1, Osman İlhami Özcebe2, Selami Koçak Toprak3, Sema Karakuş3, Ebru Koca3. 1Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, (Dönem 3 Öğrencisi), Ankara 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Ankara 3Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Ankara

Kan bağışı eksikliği Türkiye’de sağlık konusunda üzerinde durulması gereken önemli konulardan biridir. Ülkemiz, kan bağışı hızı konusunda gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında oldukça geri sıralarda yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı, belli bir örneklem içinde kişilerin kan bağışı konusundaki davranış, tutum ve bilgilerini değerlendirip, bu konuda toplum bilincinin artırılması çalışmalarına katkıda bulunmaktı. Otuz günlük bir süre içerisinde Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’ne her-hangi bir nedenle başvuran hasta ve hasta yakınları ile Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Kan Bağış Merkezi’ne kan bağışı amacıyla başvuran toplam 451 kişiye 34 soruluk bir anket uygulandı. Katılan kişilerin yaş orta-laması 36,3 ± 13,5 olup katılanların %52.2’si erkekti. Katılımcıların %44.2’si daha önce kan bağışında bulun-muştu, %52,1’i lise sonrası eğitimlerine devam eden kişi-lerden oluşmaktaydı. Kişilerin eğitim durumunun, daha önce kan veya kan ürünü almış olmasının istatistiksel olarak kan bağışında bulunmayı etkilemediği görüldü. Erkekler kadınlardan daha çok kan bağışında bulunmuş-tu. Katılımcıların %33,6’sı kan yerine verilebilecek bir ilaç olup olmadığını bilmemekte, %6,7’si ise böyle bir ilaç olduğunu düşünmekteydi. Kan bağışında bulunan kişile-rin kan bağışında bulunma sebepleri en çok vatandaşlık görevi olduğunu düşündükleri için (%46.9), bir yakınları-nın ihtiyacı olduğu için (%33,3) ve kana ihtiyaç duyduk-larında kan bulabileceklerine olan inançlarını artırmak içindi (%18,7). Anketimize katılan kişilerin kan bağışında bulunmama sebepleri ise sırasıyla; hiç kan istenmemesi (%53,2), kendini kan verecek kadar sağlıklı hissetme-mek (%21,2) ve bulaşıcı hastalık kapmaktan korkmaktı (%13,8). Kan bağışında bulunmuş kişlerin %20.2’si kan verirken hepatit bulaşabileceğini düşünmekteydi. Kan bağışını teşvik için ne yapılması gerektiğini sorduğumuz-da ise %58.1’i hijyenden kesin emin olunması gerektiğini, %40.9’u kan tahlillerinin yapılması gerektiğini, %28.3’ü kan bağışı değerlendirme formunda çok soru olmaması gerektiğini düşünmekteydi. Anketimize katılanların çoğu Türkiye’de kan bağışının yetersiz olduğunun bilincinde olup; kan bağışı konusunda yeterince bilgilendirilmedik-lerini düşünmekteydi. Toplumdaki önyargıların ve yanlış

Page 40: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

112 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

1 mg/kg/gün dozunda verildi. Yanıtsız olguda törapötik plazma değişimi tedavisine geçildi.

Bulgular: Olgu 1: 31 y, K, AML tanılı hastaya busul-fan + siklofosfamid hazırlama rejimini takiben HLA eş kardeşinden HKHN yapıldı. Febril nötropeni atağını FUO olarak geçirdi. Grade II cilt GVHD atağı steroid ile kontrol altına alındı. Engraftmanları beklenen sürede gerçekleşti. Kontrol kemik iliği sitolojik ve akım sitometrik incelem-sinde tam remisyonda olduğu görüldü. +28. gün kime-rizm testi 100% donör lehine raporlandı. Taburculuğa hazırlanırken +45. günde GBS benzeri nörolojik bulgu-ları gelişti. Kranial görüntüme normal iken BOS proteini artmış saptandı. IVIg + steroid tedavisine yanıt alınama-dığından törapötik plazma değişimi tedavisine geçildi. Toplam 10 plazma değişimi sonrası klinik olarak tam yanıt alındı.

Olgu 2: 47 y, E, MDS transforme AML tanısı ile fludarabin + busulfan hazırlama rejimi sonrası HLA eş kardeşinden allojeneik HKHN yapıldı. Ayaktan sorunsuz takipte iken +69. günde polinöropati tablosu ile yatırıldı. Kranial görüntüme normal iken BOS proteini artmış sap-tandı. EMG tetkikinde ağır aksonal polinöropati tespit edildi. Viral enfeksiyon ya da GVHD saptanmadı. IVIg + steroid tedavisine yanıt alınamadığı. Solunum kasları tutulduğundan mekanik ventilasyon cihazına bağlandı. Törapötik plazma değişimi + thioctazid tedavisine geçildi. Klinik ve EMG bulguları doğrultusunda tam yanıt elde edildi.

Sonuç: GBS, HKHN sonrası gelişebilen nadir ancak ciddi komplikasyonlardan biridir. Farkındalık ve erken tanı hastalığın seyri açısından önemlidir. IVIg + steroid ilk tedavi seçeneği olmakla birlikte yanıt vermeyen olgu-larda beklenmeden törapötik plazma değişim tedavisine geçilmelidir.Anahtar kelimeler: Hematopoetik kök hücre nakli, Törapötik plazma değişimi

Abstract:0553 [TP-45]PERİFERİK KAN KÖK HÜCRE AFEREZ DENEYİMİMİZ. Nurşah Eker1, Funda Tayfun1, Emine Kara2, Güneş Yiğit2, Ömer Doğru1, Osman Alphan Küpesiz1. 1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı, Antalya, 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Teropatik Aferez Ünitesi, Antalya

Amaç: 1968 yılından bu yana kemik iliği nakli çeşitli immunolojik, metabolik, hematolojik ve malign hastalıklarda kür sağlayabilen tedavi yöntemi olarak uygulanmaktadır. Kemik iliği transplantasyonuna olan avantajları genel anestezi riskinin olmaması, hızlı eng-raftman sağlanabilmesi ve malign hastalıklarda greft versus tümör etkisi olması nedeni ile tercih edilmektedir. Periferik kök hücreler aferez işlemi ile elde edilmektedir. Bu çalışmada periferik kök hücre aferez deneyimimizi sunmayı amaçladık.

Olgular ve Yöntem: Ocak 2011 ve Temmuz 2013 tarihleri arasında, 36 hasta veya donörden, periferik kök hücre toplanması amacı ile yapılan 51 aferez işle-mi ve oluşan komplikasyonlar geriye dönük olarak değerlendirildi.

Bulgular: Olguların ortalama yaşı 16,7 (1-47) yaş idi. Total 51 aferez işleminin 21’i (%41) otolog kök hücre nakli için hastadan, 30’u (% 59) allojenik kök hücre nakli için sağlıklı donörden gerçekleştirildi. Ortalama işlem süresi 235 dakika idi. Ortalama kan çekim hızı 45.6 cc/saat idi.

Şekil 2. Katılımcıların daha önce kan bağışında bulunmama nedeni

Şekil 3. Kan bağışlayan kişiye hepatit ve AIDS bulaşıp bulaşmayacağı sorusuna kan bağışında bulunan ve bulunmayanların yanıtları.

Abstract:0301 [TP-44]HEMATOPOETİK KÖK HÜCRE NAKLİ SONRASI GUİLLİAN-BARRE SENDROMU; TÖRAPÖTİK PLAZMA DEĞİŞİMİNİN YERİ. Hasan Atilla Özkan1, Ferda Korkmaz2, Yeşim Özgürel1, Serap Kural1, Neslihan Tiryaki1, Zafer Gülbaş1. 1Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi, Kemik İliği Nakil Merkezi, Kocaeli, 2Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi, Nöroloji Bölümü, Kocaeli

Amaç: Guillain Barre Sendromu (GBS), sıklıkla hızlı progresif, asendan, simetrik güçsüzlük ve arefleksi ile karakterize akut inflamatuar polinöropatidir. Guillain Barre Sendromunun, T hücre aktivasyonu sonucu peri-ferik sinirlerin antijenik proteinlerine karflı antikorların üretimi ile sonuçlanan otoimmun bir hastalık oldu¤u düşünülmektedir.Tablo sıklıkla nonspesifik enfeksiyon-dan birkaç gün veya haftalar sonrasında ortaya çıkan progresif güçsüzlük,eşlik eden hafif duysal semptom-lar ve albuminositolojik dissosiasyonla karakterizedir. Hematopoetik kök hücre nakli (HKHN) sonrası GBS gelişin olgular bildirilmiştir ve GBS gelişimi kemoterapi toksisitesi ve viral enfeksiyonlar ile ilişkilendirilmiştir. Biz de merkezimizde HKHN sonrası GBS gelişen 2 olguyu sunmayı amaçladık.

Yöntem: Merkezimizde, Temmuz 2010 - Temmuz 2013 tarihleri arasında allojeneik HKHN yapılan 257 hastadan 2’sine (0,8%) klinik, beyin omirilik sıvı (BOS) incelemesi ve elektromiyografi (EMG) bulguları doğrultu-sunda GBS (veya varyantı) tanısı konuldu. Bu olgularda tetikleyici nedenler araştırıldı. Iv immünoglobulin (IVIg) 1 gr/kg/gün dozunda 2 gün uygulandı. Metilprednisolon

Page 41: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

113XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

dönemindeki vakalar çalışmaya alınmadı. Çalışma etik kurul onayı sonrası yapıldı.

Bulgular: Aİİ tanılı 67 hasta (E/K: 33/34; ortanca yaş: 2,9 yıl), SVT tanılı 27 hasta (E/K: 20/7, ortanca yaş: 8,8 yıl) ve Hİ tanılı 24 hasta (E/K: 21/3, ortanca yaş: 6,7 yıl) çalışmaya alındı. Başvuru semptomları sıklık sırasına göre hemipleji (%46), konvülziyon (%31), baş ağrısı (%19), görme bozuklukları ve şaşılık (%13), fasiyal paralizi (%11), afazi (%10), kusma (%7), bilinç değişikliği (%4) idi. Hemorajik inme tanılı hastaların çoğunda altta yatan bir durum veya hastalık mevcuttu; %46’sında yenidoğanın geç hemorajik hastalığı (>28 gün tanı almış) ve %38’sinde kafa travması hikayesi vardı. Sinovenöz trombozlu hastaların tromboza yol açabilecek altta yatan kronik hastalık ve/veya dış etken 20’sinde saptandı. En sık görülenler; otit, akut lösemi ve Behçet hastalığıydı. Arteriyel iskemik inme tanılı 67 hastanın 34’ünde altta yatan hastalık ve /veya tetikleyici faktör saptandı. En sık görülenler doğumsal kalp hastalığı ve travmaydı. Trombofili araştırması SVT (n:22/27) ve Aİİ (n:52/67) gruplarında bazı hastalara yapılmış, hemorajik inme tanılı hastalara yapılmamıştı. SVT olgularının %59’unda ve Aİİ olgularının %44’ünde en az bir protrombotik risk faktörü saptandı. Hastalarımızdan 56 olgu antitrombotik tedavi almıştı ve tedaviye bağlı herhangi bir major komp-likasyon kaydedilmemişti. Aİİ tanılı 67 hastadan 34’ü antitrombotik tedavi almıştı; çoğunlukla DMAH (n:27) ve asetil salisilik asit (n:20) tedavileri tercih edilmişti. SVT tanılı 27 hastadan 22’si antitrombotik tedavi almış olup; 20 hastada DMAH ve sadece 4 hastada warfarin tedavisi tercih edilmişti. İki hasta inmeye bağlı kaybedildi; bu hastalardan birinde doğumsal kalp hastalığı ve diğerinde makrosefali telanjiektazi tanısı mevcuttu. Nörolojik sekel Aİİ tanılı 67 hastadan 28’inde (%41), SVT tanılı 27 has-tadan 5’inde (%18) ve Hİ tanılı 24 hastanın 9’unda (%37) kaydedilmişti.

Sonuç: Çalışmamızdaki demografik bulgular litera-türle uyumlu olarak erkek çocuklarda pediatrik inmenin daha sık olduğunu göstermekteydi. Aİİ olguları ile kıyas-landığında protrombotik mutasyonların SVT olgularında daha sık olduğu göze çarpmaktaydı. Kliniğimizde antit-rombotik tedavi olarak sıklıkla DMAH tercih edilmekte olup, tedaviye bağlı ciddi kanama öyküsü saptanmadı. Çalışmamızdaki mortalite oranını düşük saptamamız sadece yaşayan hastaların tarafımıza sevk edilmesine bağlı olabilirAnahtar kelimeler: inme, çocuk, tromboz

Abstract:0595 [TP-47]HEMATOLOJİK NEDENLİ SPLENEKTOMİ OLGULARI: TEK MERKEZ DENEYİMİ. Elif Gülsüm Ümit1, Sinem Azizoğlu2, Mehmet Şevki Uyanık1, Muhammet Maden1, Atakan Sezer3, Ahmet Muzaffer Demir1.

1Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı., Edirne, 2Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı., Edirne, 3Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Edirne

Giriş: Travma ve yaralanmalar dışında splenekto-mi gerek tanısal, gerek ise tedavi edici olması ile bazı hematolojik hastalıklarda tercih edilebilen bir işlem-dir. Splenektomi uygulanan en sık konjenital anemi herediter sferositozdur ve tam yanıt elde edilmektedir. Kortikosteroide dirençli ve tekrarlayan immün trombo-sitopeni (İTP) olgularında splenektomi ile büyük oranda

Hiçbir vericide hipotansiyon gelişmedi. Antikoagulan ola-rak tüm işlemlerde asit sitrat, dekstroz (ACD) kullanıldı. Verilen ortalama ACD miktarı 602,7 cc idi. Otuzbeş olgu-da (%68,6) irritabilite ve tetani olmak üzere hipokalsemi bulguları gelişti ve erken kalsiyum replasmanı ile bulgu-lar geriledi. Periferik damar yolu 17 olguda kullanılırken, 34 işlemde santral katater (3 femoral, 10 subklavian, 19 juguler ven) kullanıldı. Hiçbir vakada venöz giriş yeri ile ilgili komplikasyon gelişmedi. Mobilizasyon için otolog vericilerden sadece birinde plerixafor, diğer otolog veri-cilerde ise kemoterapi sonrası granülosit kolon stimule edici faktör (G-CSF) kullanıldı. Tüm allojenik vericilerde ise 5 μg/kg/doz, toplam 10 doz G-CSF ile mobilizasyon yapıldı. G-CSF’e bağlı kemik ve kas ağrıları dışında komplikasyon gözlenmedi. Sadece 6 (%11,7) vakada işlem sonrası hemoglobin seviyesinde ortalama 0,86 g/dl düşme gözlendi ve hiçbir vakada aferez işlemine bağlı anemi gelişmedi.

Sonuç: Olgularımızda semptomatik hipokalsemi sık-lığı beklenenden daha yüksektir. Olgulara aferez sıra-sında kalsiyum verilmesi bu yan etkiyi önleyebilir. Etkin aferez işlemi için deneyimli bir ekibin olması, oluşabile-cek komplikasyonların bilinmesi, önlenmesi, erken tanı ve tedavinin önemi büyüktür. Bu nedenle aferez eğitimi almış ekip olması önemli görülmektedir.Anahtar kelimeler: aferez, periferik kök hücre, çocuk

Tablo 1. Ürün Bilgileri

Ortalama

GİRİŞ CD 34 40,36

CD 34 (kg x 106) 7,1

MNC (kg x 108) 7,58

Hemoglobin (gr/dl) 3,48

eritme sonrası vaibilite % 78

MNC: mononükleer cell

Trombosit Bozuklukları / Tromboz ve Antitrombotik Tedavi

Abstract:0510 [TP-46]ÇOCUK HASTALARDA İNME: TEK MERKEZ DENEYİMİ. Elif Söbü1, Gül Nihal Özdemir2, Gülen Tüysüz2, Zehra Işık Hasıloğlu3, Nur Buyru4, Serap Uysal5, Tiraje Celkan2. 1Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul, 2Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Hematoloji Bilim Dalı, İstanbul, 3Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 4Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 5Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Nöroloji Bilim Dalı, İstanbul

Giriş: Pediatrik inme, arteriyel iskemik inme (Aİİ), serebral sinovenöz tromboz (SVT), ve hemorajik inme (Hİ) başlıkları altında gruplanan, nadir fakat ciddi bir hastalıktır. Bu çalışmada inme tanılı hastaların klinik özelliklerini, risk faktörlerini, tedavi ve sonuçları değer-lendirmeyi amaçladık.

Yöntem-Gereç: Kliniğimizde 2000-2011 yılları ara-sında inme tanısı ile tedavi edilmiş hastaların kayıt-larını retrospektif olarak değerlendirdik. Yenidoğan

Page 42: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

114 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Abstract:0358 [TP-48]DİRENÇLİ İMMUN TROMBOSİTOPENİLİ OLGULARDA İKİNCİ BASAMAK TEDAVİDE YENİ SEÇENEK ORAL AJAN OLARAK ELTROMBOPAG: ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ DENEYİMİ. Emre Hafızoğlu1, Vildan Özkocaman2, Fahir Özkalemkaş2, Gönül Irmak2, Tuba Ersal2, Hilmi Erdem Özden2, Merve Hafızoğlu1, Ümüt Çelik1, Rıdvan Ali2. 1Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Bursa, 2Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Bursa

Giriş: İmmun (idiopatik) trombositopenik purpura (İTP), trombositlere karsı oluşan otoantikorların neden olduğu trombositopeni ile seyreden edinsel bir hastalık-tır. Yeni tanı konmuş hastalarda birinci basamak teda-vide kortikosteroid, intravenöz immunglobin (IVIg) kulla-nılmaktadır. İkinci basamak tedavide eğer bir engel yok ise, splenektomi yapılmalıdır. Splenektomi kontrendike olgularda yada birinci basamak tedaviye direnç mevcut ise alternatif tedaviler gündeme gelebilir (rituksimab, siklofosfamid, azatiyoprin, siklosporin, danazol, trombo-poietin reseptör agonistleri). Eltrombopag (Revolade® = trombopoetin reseptör agonisti); kronik ve refrakter ITP’ de oral yolla kullanılan, peptid olmayan, megakaryosit farklılaşmasını ve profilerasyonunu uyararak trombosit üretimini arttıran yeni geliştirilmiş bir ajandır. Biz de UUTF Hematoloji Bilim Dalı polikliniğinde ayaktan izle-diğimiz ilk basamak tedavilere dirençli, ikinci basamak tedavide eltrombopag kullandığımız 22 olguyu retrospek-tif olarak değerlendirdik.

Çalışma: Ağustos 2011 – Temmuz 2013 tarihleri ara-sında 2 yıllık periyotta eltrombopag tedavisi kullanan has-taların demografik özelliklerini inceledik. Toplam 22 hasta-nın 14’ü kadın, 8’i erkek olup yaş aralığı 25-79 yaş (ortan-ca 39,5) idi. Eltrombopag tedavisi öncesi 19 hasta splenek-tomi operasyonu (%86,3) geçirmiş, 5 hasta da rituksimab (%22,7) kullanmıştı. Tedavi başlangıç trombosit değerleri 6,100-30,000 mm/m3 arasında olup ortanca 11,500 mm/m3 idi. Tedaviye 50 mg oral eltrombopag ile başlanıp has-talar 2 hafta sonra ilaç yanıtı açısından tekrardan değer-lendirildi. Trombosit sayısı <50,000 mm/m3 olanlarda doz 75 mg’a çıkıldı. Trombosit sayısı 50,000-150,000 mm/m3 arasında olanlarda 50 mg, 150,000-250,000 mm/m3 arasında olanlarda 25 mg ile tedaviye devam edildi. Trombosit sayısı >250,000 mm/m3 olanlarda ise tedaviye ara verildi. Tedavi başlandığında bazı olgularda trombosit değerlerinde ani yükselişler, tedavi kesildiğinde ise derin düşüşler nedeniyle doz ayarlanmasında güçlükler yaşan-dı. Bu vakalar rutin 2 haftalık kontroller yerine haftada 2 kez kontrollere çağrıldı. Trombosit sayısı >100,000 mm/m3 olanlar tam yanıt, 50,000-100,000 mm/m3 arasında olanlar parsiyel yanıt olarak kabul edildiğinde değerlendir-meye alınan 20 hastada 7 hasta tam yanıtlı (%35), 6 hasta parsiyel yanıtlı (% 30), 7 hasta yanıtsız (%35) olarak kabul edildi. Progresif motor güçsüzlük nedeniyle bir olguda tedaviye tam yanıtlı iken ilaca ara verildi.

Sonuç: Literatürde en sık gözlenen yan etki başağ-rısı olmasına rağmen; eltrombopag, olgularımızda az yan etki profili ile genel olarak iyi tolere edilmiştir. Cerrahi ve intravenöz uygulama tedavi zorlukları yanında oral bir tedavi seçeneği olan bu ajan uygun hastalarda değer-lendirilmelidir. Ancak hastaların poliklinik takiplerinde yakın izlenerek, o hasta için uygun olan dozun belirlen-mesi gerekmektedir.Anahtar kelimeler: Eltrombopag, Itp

başarı elde edilmektedir. Tek başına dalak tutulumu düşünülen olgularda splenektomi tanısal değer taşımak-tadır. Çalışmamızdaki amaç, 2006-2013 yılları arasında hastanemizde yapılmış olan splenektomi işlemlerinin endikasyonları ve sonuçlarını özetlemektir.

Materyal ve Metod: 2006-2013 yılları arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı tarafından gerçekleştirilmiş olan 202 olgu incelendi. Olguların işlem endikasyonları, işlemin patolojik sonucu değerlendirildi.

Bulgular: 2006-2013 yılları arasında toplam 202 splenektomi işlemi yapıldığı gözlendi. Yılda bu rakam ortalama 25 olarak belirlendi. Yapılan splenektomilerin endikasyonları arasında travma ve yaralanma, tanısal, tedavi amaçlı işlemler yer almakta idi. Toplam 202 işle-min 134’ünün (%66.3) travma ve yaralanmalar endikas-yonu ile, 68’inin ise (%33.66) hematolojik nedenler ile (tanısal ve tedavi amaçlı) yapıldığı gözlendi. Hematolojik nedenler arasında 14 olgunun immün trombositopeni tedavisi kapsamında (%42.6), 14 olgunun hemolitik anemilerin tedavisi amacı ile (%20.5), 13 olguda tanısal amaçlı ve patolojik olarak lenfoma tanısı koyduran işlem-ler (%19.1), 2 olguda tanısal ve saçlı hücreli lösemi tanısı koyduran işlemler (%2.9), 5 hastada tanısal amaçlı ancak tanıya varılamayan işlemler (%7.3) ve 4 hastada ise kro-nik myeloproliferatif hastalıkların tedavisi kapsamında (%5.8) splenektomi uygulandığı gözlendi. Bulgular Tablo 1 ve 2’de özetlenmiştir.

Sonuç: Splenektomi travma ve yaralanmalar gibi zorunlu haller dışında ancak tanı amaçlı ya da medikal tedaviden fayda görülmediği durumlarda gerçekleştiril-melidir. Bu çalışmanın verileri, orta ölçekli bir hematoloji kliniğindeki bu endikasyonlardaki hasta potansiyelini göstermektedir. Bu verilere göre dirençli hasta grupların-da yeni tedavi seçeneklerinin kullanım oranlarını göster-mekte ve farmakoekonomi olarak sağlık politikaları için de yararlı olacağı kanısındayız.Anahtar kelimeler: Splenektomi

Tablo 1. Yıllara göre tüm splenektomi olgularının değerlendirilmesi

Tablo 2. Hematolojik nedenle splenektomi uygulanan olguların değerlendirilmesi

Page 43: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

115XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Yaşam Kalitesi / Etik / Hukuk / Sosyal İçerikler

Abstract:0308 [TP-50]MULTİPL MYELOMLU HASTALARDA YAŞAM KALİTESİ VE STRESLE BAŞA ÇIKMA TUTUMLARI. Gaye Demirtaş1, Leman Şenturan2. 1İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hematoloji Otolog Nakil Ünitesi,İstanbul, 2Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu, İstanbul

Amaç: Araştırma Multipl Myelomlu (MM) hastalarda yaşam kalitesi ve stresle başa çıkma tutumlarını değer-lendirmek ve aralarındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapıldı.

Gereç ve Yöntemler: Nisan-Eylül 2012 tarihleri ara-sında bir üniversite hastanesi hematoloji ve kemik iliği transplantasyon polikliniğinde tanımlayıcı olarak yürütü-len araştırmanın örneklemini, 18 ve üzeri yaş aralığında, MM tanılı, iletişim sorunu olmayan ve gönüllü 100 hasta oluşturdu. Veriler Bilgi Formu, Yaşam Kalitesi Ölçeği–Kısa Form (YKÖ) ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği (SBÇTÖ) olmak üzere üç araç ile toplandı. Verileriler tanımlayıcı istatistiksel metotlar, Kormogrov Smirnov-Normal Dağılım testi, OneWay Anova testi, Tukey testi ve Pearson korelasyon analizi ile değerlendirildi

Bulgular: Hastaların SBÇTÖ puan ortalamaları ken-dine güvenli yaklaşım alt boyut ortalaması 2,06 ± 0,41; iyimser yaklaşım alt boyut ortalaması 1,93 ± 0,49; çaresiz yaklaşım alt boyut ortalaması 1,20 ± 0,55; boyun eğici yaklaşım alt boyut ortalaması 1,35 ± 0,49; sosyal destek arama alt boyut ortalaması 1,85 ± 0,54 bulundu; YKÖ puan ortalamaları ise; fiziksel alan alt boyut puan ortala-ması 12,73 ± 3,15; ruhsal alan alt boyut puan ortalaması 14,32 ± 3,18; sosyal alan alt boyut puan ortalaması 14,73 ± 3,39; çevresel alan alt boyut puan ortalaması 3,05 ± 2,62; kültürel alan alt boyut puan ortalaması 13,37 ± 2,30 bulundu. İki ölçeğin puan ortalamaları ilişkisinde fiziksel alan sosyal destek arama, kendine güvenli yakla-şım, iyimser yaklaşım ile istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı bir ilişki (p<0,05); çaresiz yaklaşım ve boyun eğici yaklaşım arasında ise negatif yönde anlamlı bir ilişki (p<0,05) bulundu. Ruhsal alan alt boyutu; kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım, sosyal destek arama alt boyutu ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki(p<0,05), çaresiz yaklaşım alt boyutu ile negatif yönde anlamlı bir ilişki bulundu(p<0,05). Sosyal alan alt boyutu; çaresiz yaklaşım alt boyutu ile negatif yönde anlamlı bir iliş-ki (p<0,05), sosyal destek arama alt boyutu ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulundu (p<0,05). Çevresel alan alt boyutu; kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım, sosyal destek arama alt boyutu ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki(p<0,05); çaresiz yaklaşım alt boyutu ile negatif yönde anlamlı ilişki bulundu (p<0,05). Kültürel alan alt boyutu; iyimser yaklaşım ve sosyal destek arama alt boyutu ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki (p<0,05); çaresiz yaklaşım ve boyun eğici yaklaşım alt boyutu ile negatif yönde anlamlı ilişki bulundu (p<0,05).

Sonuç ve Öneriler: MM hastalarının yaşam kali-telerini olumsuz etkilemektedir. Ancak hastalar yaşam kalitelerinin azalmasına rağmen stresle başa çıkmada iyimser ve kendine güvenli yaklaşım sergilemektedirler.Anahtar kelimeler: Multipl Myelom, Stresle Başa Çıkma, Yaşam Kalitesi

Tablo 1.

Page 44: 04 13087 UHK Bildiri Kitabı - THDthd.org.tr/thdData/Books/668/tartisilacak-posterler.pdf · 2013-11-08 · 4,2 gibi) alfa+ talasemi’ye yol açarken diğerleri (-20.5, MED,THAI,FIL

T A R T I Ş I L A C A K P O S T E R L E R

116 XXXIX. Ulusal Hematoloji Kongresi & VIIIth Balkan Day of HematologyBildiri Özetleri Kitabı

Şekil 1. Hastaların Stresle Başa Çıkma Tarzı Ölçeği Puanları

Şekil 2. Hastaların Yaşam Kalitesi Ölçeği Puanları

Tablo 1. Yaşam Kalitesi ve Stresle Başa Çıkma Ölçeği Puan Ortalamaları Arasındaki İlişki

Şekil 3