18. yüzyıl İngiltere'sinde tarih yazım kuramları ve tarihi roman - aley baysal
DESCRIPTION
18. Yüzyıl İngiltere'sinde Tarih Yazım Kuramları ve Tarihi Roman - Aley BaysalTRANSCRIPT
![Page 1: 18. Yüzyıl İngiltere'sinde Tarih Yazım Kuramları ve Tarihi Roman - Aley Baysal](https://reader036.vdocuments.pub/reader036/viewer/2022081721/55cf9849550346d03396c1db/html5/thumbnails/1.jpg)
Alev Baysal
18. YÜZYIL İNGİLTERE'SİNDE TARİH YAZIM KURAMLARI ve TARİHİ
ROMAN
Özet
Tüm yüzyıllarda insanoğlunun ilgisini çekmiş olan tarih ve tarih yazımı, 18. yüzyıl
İngiltere'sinde David Hume ve Edward Gibbon tarafından yeniden şekillendirilmiş ve belli bir
sisteme kavuşturulmaya çalışılmıştır. Hume ve Gibbon'un ortaya koyduğu sistematik tarihi
araştırma yapma ve canlı detaylara ulaşma fikirleri, Sir Walter Scott tarafından İngiliz
edebiyatına taşınmıştır. Zamanının önemli tarih yazarları tarafından da takdir edilen Scott,
Hume ve Gibbon'un fikirlerine kendi fikirlerini de katarak, edebiyatta zevkle okunan tarihi
roman türünün gelişmesine öncülük etmiştir.
Anahtar Kelimeler: Tarih, eleştiri, tarihi roman, David Hume, Edward Gibbon, Sir Walter
Scott.
Abstract
The concept and writing of history, which have always been at the center of interest,
were discussed and reshaped by David Hume and Edward Gibbon in the 18th century in
England. In English Literature, it was Scott who used the ideas and principles in which Hume
and Gibbon put much emphasis on minute research and vivid details. Scott, who was
appreciated by the historians of his time, blended Hume's and Gibbons' principles with his
ideas and wrote the first English historical novel of his time.
Key Words: History, criticism, historical novel, David Hume, Edward Gibbon, Sir Walter
Scott.
Tüm yüzyıllarda insanoğlunun ilgisini çekmiş olan tarih ve tarih yazımı uzun yıllar
belli bir sistematik çalışma yürütülmeden devam etmiştir. Her bilim dalında olduğu gibi tarih
biliminde de, sistematik bir çalışmanın gerekliliğine inanan aydınlar, tarih araştırmaları ve
yazımı hakkında bazı kuramlar geliştirmişler ve bu kuramlar da zamanla sanatçılar tarafından
edebiyata taşınmıştır.
18. yüzyıl İngiltere'sinde tarih kavramı, zamanın düşünce yapısının değişmesinde
önemli rol oynayan ünlü aydınlar David Hume (1717-1776) ve Edward Gibbon (1737-1794)
tarafından yeniden tartışmaya açılmış ve şekillendirilmiştir. Paylaştıkları ortak düşünceleriyle,
kurumların ve insanların fikirlerinin gelişmesini sağlayan Hume ve Gibbon, din, gerçeklik ve
tarih kavramları üzerindeki değişik fikirleriyle çağdaşlarından farklılık göstermişlerdir. Bu
aydınların elde ettikleri en önemli başarı, aydınlanma devri olarak bilinen ve insan aklını her
şeyden üstün sayan 18. yüzyıl "mekanik düşünce yapısını" (McCutcheon, 1958: 59)
değiştirmeleri olmuştur.
Hume'un anonim olarak basılan Treatise of HumanNature (1739) adlı ilk eseri, felsefe
çalışmalarında önemli tarihi araştırma" (Livingst on,l958: 213) yapılması gerektiğini
vurguladığı bir eser olmuştur. Bu vurgulamayla Hume, felsefe ve tarihin birbirinden
ayrılamayan iki disiplin olduğunu anlatmıştır. Eugene F. Miller, David Hume'un Essays:
Moral, Political and, Literary (1777) kitabının önsözünde, Hume'un felsefi fikir ve
![Page 2: 18. Yüzyıl İngiltere'sinde Tarih Yazım Kuramları ve Tarihi Roman - Aley Baysal](https://reader036.vdocuments.pub/reader036/viewer/2022081721/55cf9849550346d03396c1db/html5/thumbnails/2.jpg)
prensiplerinin o dönem için farklılığını ve önemini bir kere daha vurgulamıştır(XXI). An
Enquiry concerning Human Nature (1748), An Enquiry concerning the Principles of Morals
(1751) ve Four Dissertations (1757) adlı kitaplarında Hume yalnızca doğada insanın yeri ve
önemini tartışmakla kalmamış, aynı zamanda kendisine felsefe alanında küçümsenmeyecek
derecede önemli bir yer edinmiştir (Livingston, 1958: 88-91).
Hume An Enquiry concerning Human Understanding adlı eserinde, tarihin yapısında
önemli yer tutan, "insanın yaratma gücü, gerçeklik, tarihi gerçekler ve düşleme" (1988: 47)
gibi bir dizi anahtar terimin anlamını tartışırken, "tarihsel görecelik" ile (19889: 45) yakından
bağlantısı bulunan "düşleme ve inanç" (1988: 47) terimlerine ayrı bir yer vermiştir.
Ayrıca, tarihi gerçekleri incelerken de "zaman ve yer" (1988: 48) kavramlarının ihmal
edilmemesi gerektiğinin altını çizmiştir.
Hume, tarih kavramını anlamak için öncelikle "düşsel yaratma" ve "inanma"
kavramlarının geçmiş deneyimlere bağlı kalınarak tanımlanması gerektiğini savunmuştur.
John Jenkins Understanding Hume adlı eserinde Hume'un altını çizdiği bu kavramları
Hume'un bakış açısıyla şöyle tanımlar: "Hume'a göre inanmak, bir konu hakkında fikir sahibi
olmak, yaratmak ise bir şeyi hayal etmektir"( 1992: 80).
Hume An Enquiry concerning the Principles of Morals adlı eserinde tarihin anlamını
ve tarih yazarının önemini bazı ünlü klasik tarih yazarlarının eserlerinden örnekler vererek
anlatmıştır:
SUETONIUS ve en az onun kadar konusunda uzman olan TACITUS'un kayıtsız ve
sıkıcı yazım üslupları, NERO ve TIBERIUS'un okuyucunun duygularına yönelik,
gerçeklerden acımasızca uzaklaşan yazılarının yanında daha makul görünmektedir: Öncekiler,
olaylarla belli bir mesafeden, yorum yapmadan ilgilenirlerken, diğerleri okuyucuya
SORANUS ve THRASEA'nın, kaderci insanlarını sunarlar. İnsan yüreğini burkan ne büyük
bir duygusallık.(1998: 112)
Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı gibi Hume, tarih yazımında duygusallığı ve tarih
yazarlarının tarihi olayları düş güçlerini kullanarak yeniden yorumlamasını
onaylamamaktadır. Dolayısıyla, Hume, eserlerinde modern bir yaklaşım sunarken, "anlatım
tekniği, tarihsel tanıklık ve bağıntılılık" gibi önemli yeni kavramları tartışan ilk İngiliz aydın
olmuştur. Hume'un eserlerinde tarih, felsefe, insan doğası ve aklı bir araya getirirken, tarihsel
bağıntılık, araştırma ve gerçeği tartışmaya açılması da tümüyle yeni bir yaklaşımdır.
Livingston, Hume'un eserlerini tarihin yapısı, anlatımı, tarihsel kanıt ve özellikle de insan
doğasını tarihsel bağıntılılıkla birleştirmeyle ilgili probleme ışık tutması açısından önemli
bulmaktadır (1958: 213).
Hume tarih alanındaki radikal fikirlerini sekiz ciltlik eseri History of England from the
Invasion of Julius Caesar to the Revolution of 1688 (1763) adlı eserinde de gündeme
getirmeye devam etmiştir. Çağdaşı Adam Simith'e (1723-1790) karşıt olarak, Hume "tarihin
geçmişi kanıtlayan olayları incelediğini" (Wotton, 1994: 81) savunurken bunun
gerçekleşebimesi için de ciddi tarihsel araştırma yapılması gerekliliğinin de önemini belirtir.
Hume ile aynı fikirleri paylaşmayan Smith ise, "en iyi tarihçilerin toplumsal olayları kendi
deneyimleri çerçevesinde yeniden değerlendirip yazan" (Wotton, 1994: 81) kişiler olduğunu
savunur. Görüldüğü üzere Hume ve Smith'in görüşleri birbirleriyle tümüyle çelişmektedir.
Smith klasik tarihi savunurken, Hume modern tarih kavramını savunur. Klasik tarih, modern
tarihten farklı olarak, genellikle kendi zamanın olaylarıyla ilgilenir. Böylelikle, tarih yazarları
![Page 3: 18. Yüzyıl İngiltere'sinde Tarih Yazım Kuramları ve Tarihi Roman - Aley Baysal](https://reader036.vdocuments.pub/reader036/viewer/2022081721/55cf9849550346d03396c1db/html5/thumbnails/3.jpg)
olaylar hakkında rahatlıkla yorum yapıp, onları tasvir edebilirler. Kaçınılmaz olarak da klasik
tarih yazarları anlattıkları olayların çağdaşları ve yorumcularıdırlar. Ne yazık ki modern
anlamda henüz tarih yazarı sayılmamaktadırlar" (Wotton, 1994: 295). Tarihe bu dar bakış
açısını değiştirmek için Hume;
Öncelikle, tarihi uzak veya en azından çok eski geçmişin bir çalışması olarak tanımlar.
Sonra da bir tarihi çalışma için, ilk defa, sistemli öğrenmeyi, berrak bir anlatımı ve şüpheciliği
bir araya getirmiştir.( Wotton, 1994: 81)
Yukarıdaki alıntıda açıkça belirtildiği gibi Hume, tarih çalışmalarında uygulanmak
üzere yeni bir teknik geliştirmiştir. Öncelikle, tarih yazımını, üslubuna, temasına, yapısına ve
anlatımına özen gösterilmesi gereken bir "edebi sorun" (Braudy,1970: 32) olarak görmüş ve
bu sorunun çözülebilmesi için de "zaman ve yer" (Ayer, 1972: 73) bütünlüğünün olması
gerektiğini savunmuştur. Hume pek çok değişik anlatım tekniğini denedikten sonra, sonuçta
kendi fikirlerine kronolojik anlatımın daha uygun olduğuna karar vermiştir. Günümüz tarih
eleştirmenleri, Hume'un bu yaklaşımını, tarihi olayları biraz soyutladığı için eleştirilmektedir
(Braudy, 1970: 35).
Tarihi olayları incelediği çalışmalarında Hume, karakterleri ön plana çıkarmaktadır ve
bunu da Treatise adlı eserinde şöyle ifade etmektedir: "Eğer her tarihin konusu insansa ve
tarih insanı her çağda, her kıtada, her ülkede, yaşamda ve ölümde bize sunuyor ise, onu
dikkate almalı ve çok iyi tanımalıyız" (1992: 74). Hume'a göre eğer, insan tarihin başlıca
konusuysa, "tarihi doğru yorumlayabilmek için öncelikle insanı iyi tanımalı ve edebi bir metin
içinde karakterleri, bu yorumu yapabilmek için birer araç olarak kullanmalıyız" der (Ayer,
1972: 49) ve tarihi olayları doğru yorumlayabilmek ve bu olayların arkasındaki tarihi
nedenleri anlayabilmek için de insanı iyi tanımak; dolayısı ile de insan psikolojisini iyi bilmek
gerektiğini savunur (Livingston, 1958: 32). Hume bu düşüncelerini Essays adlı esrinde şöyle
özetlemektedir:
“... Tarih bilginin en çok gelişen kısmıdır... En değerli kısmı olmamakla beraber başka
bilim alanlarına pek çok yeni kapı açar ve onlara materyal sağlar. Tarihle donanmış bir kişinin
dünyanın yaradılışından beri yaşadığı söylenebilir ve muhtemelen de çalıştığı her yüzyılda da
bilgi dağarcığına pek çok yeni bilgi ekleyecektir. ... Tarih yoluyla elde edilen her bilgi
yaşayarak elde edilen deneyimden cok daha üstündür. Çünkü tarih, insan, olay ve erdemlerini
hiç sakınmadan bize sunar.” ( 1985: 566-567)
İster beğenilsin ister eleştirilsin, Hume'un radikal fikirleriyle 18. yüzyıl düşünce
sistemini etkilediği ve değiştirdiği bir gerçektir. Hume'un düşünce ve prensipleri kendisinden
son derece etkilenen Edward Gibbon tarafından da benimsenmiş ve geliştirilmiştir. Gibbon
tarih kavramını, yirmi yıllık bir çalışmanın ürünü olarak ortaya koyduğu başyapıtı The
Decline and Fall of the Roman Empire (1776) adlı eserinde yeniden ele almıştır. Tıpkı Hume
gibi, tarihi uzak geçmişin bir çalışması olarak gören Gibbon'da, modern tarih kavramının
yerleşmesi ve gelişiminde etkin rol oynamıştır. Hume ve Gibbon'a kadar çağdaş veya yakın
geçmişte olan olayların anlatımı olarak kabul edilen tarih yazımı, bu iki aydınla yapısını
değiştirmiş ve yeni bir form kazanmıştır (Wotton, 1994: 79). Gibbon, Hume "dan bir adım
ileri giderek, tarih yazarının tıpkı bir bilim adamı gibi, geçmiş olayları "bilimsel bir metot" ile
tarihi olaylar ışığında araştırmasını ve elde ettiği verileri yine bir bilim adamı objektifliği ile
rasyonel olarak değerlendirmesi gerektiğini savunmuştur. Gibbon'a göre, tarih yazımının
temel amacı olan "mutlak doğruya" ulaşmak için çok ciddi bir "ayrıntılı araştırma" yapılması
şarttır. Bir tarih yazarının sahip olacağı en önemli iki erdem sistematik araştırma yapabilme
![Page 4: 18. Yüzyıl İngiltere'sinde Tarih Yazım Kuramları ve Tarihi Roman - Aley Baysal](https://reader036.vdocuments.pub/reader036/viewer/2022081721/55cf9849550346d03396c1db/html5/thumbnails/4.jpg)
ve mutlak doğruya ulaşma gücü olarak tanımlanır. (Lyon, 1972: 25). Mutlak doğru ise canlı
ayrıntılarda saklıdır ki Gibbon'a göre ayrıntılar insanoğlu onları bulsun diye beklemektedirler
(Braudy, 1970: 222). Dolayısıyla, Gibbon'un tarih kavramında "bilimsel metod", "ayrıntılı
araştırma" ve "mutlak doğru" önemli yer tutmaktadır.
Hume ile aynı fikri paylaşan Gibbon da tarihi, estetik değeri olan bir edebi problem
olarak görerek çalışmalarında estetik kaliteye ayrı bir yer vermiştir. Ona göre tarih, olayları
farklı bakış açılarıyla ele alabilen, aynı zamanda eleştirel yönü bulunan bir anlatım uslubuyla
entellektüel olarak yeniden kavranıp düzenlenmesi gereken kronolojik bir süreçtir.
Dolayısıyla Gibbon, tarih yazımında önceliği tarih yazarlarına vermekte ve tarihin, olaylarla
ilgilenen bir araştırma, tarih yazarlarının ise bu olayları bulup kendi yorumlarıyla
okuyucularına sunan kişiler olduğunu savunmaktadır (Braudy, 1970: 214). Gibbon tarih
yazarlarına yorum yapma özgürlüğünü vermekle birlikte, bu yorumları yaparken öncelikle,
olayları temel almak gerektiğini önemle vurgular. Bu düşüncesiyle, günümüz tarihçileri
tarafından da kabul edilip uygulanan önemli bir tarihi prensip ortaya koyar; "tarihi olaylar
geçtikleri yer, zaman ve kişilere göre değerlendirilmedirler" (Lyon, 1972: 51). Gibbon'a göre
tarih yazarı, tarihi bir olayı yorumlarken mutlaka olayın geçtiği zamana, yere ve olayda yer
alan kişilere göre değerlendirmelidir. Tarih yazarları olaya kendi yaşadıkları dönemin bakış
açısıyla yorum getirme özgürlüğüne sahip değildirler.
“Hume ve Gibbon tarih kavramı konusunda bazı ortak görüşleri paylaşsalar da, "olay
ve karakter" konularında fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Gibbon tarihi olayları ön plana
çıkarırken, Hume karakterler üzerinde durmaktadır. Özellikle Hume'un canlı tasvirleri, akıcı
anlatımı ve canlı ayrıntıları, onu Gibbon'dan daha etkili kılmaktadır.
Tarihin İngiliz edebiyatında kullanılması, Hume ve Gibbon'un tarih çalışmalarından
çok daha eskiye dayanmaktadır. Avrom Fleishman'ın da belirttiği gibi:
Tarih, İngiliz edebiyatında çok eskiden kullanılmaya başlanmıştır. Thomas Nashe'ın
The Unfortunate Traveller, or, The Life of Jack Wilton (1594), adlı eserindeki kahraman,
Avrupa'ya giderken, kendi dönemindeki savaş ve olayları gözlemler. ... Thomas Deloney'in
Thomas of Reading, or The Six Worthy Yeomen of the West (1598) adlı eseri de bazı
eleştirmenler tarafından ilk İngiliz tarihi romanı olarak kabul edilmektedir. Romandaki
kahraman gerçekçi bir üslupla tarihi kişi ve olayları anlatmaktadır. (l971: 20)
Fleishman ayrıca Clara Reeeve'sin The Old English Baron (1780) adlı eserini "ortaçağ
ortamında" (Allen 93) geçmişi ele aldığı, Maria Edgeworth'un The Castle Rackrent (1800)'ını
İrlandalı Rackrent ailesi yoluyla İrlanda "ulusal tarihini" (Allen, 1962: 104) anlattığı için
tarihi roman bazında önemli bulmaktadır. Esasında tarihi roman kavramı, 19. yüzyıl
İngiltere'sinde edebi bir tür olarak Sir Walter Scott tarafından ortaya atılmış ve popüler hale
getirilmiştir. Maria Edgeworth'un İrlanda tarihini Rackrent Kalesi'nde kullanmış olmasından
etkilenen Scott, İskoç tarihini romanlarında kullanmaya karar vermiş ve Chronicles of
Canongate’in özetinde bunu, "Miss Edgewoth'un İrlanda için yaptığı gibi, kendi ülkem için
benim de bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim"(1966: 413) diyerek açıklamıştır. Scott ilk
tarihi roman denemesi olan Waverly, or This Sixty Years Since (1814) adlı romanıyla ilgili
olarak Miss Edgeworth'ten kendisine gelen övgü dolu mektubu aldığında çok mutlu olmuş
olmalıdır. Miss Edgeworth mektubunda beğenisini şöyle aktarmıştır:
“Waverley'i yüksek sesle aileme okumayı şimdi bitirdim. Romanın yazarı olarak
yarattığınız muhteşem etkiyi burada olup görmenizi dilerdim. Hiç bilmememize rağmen,
![Page 5: 18. Yüzyıl İngiltere'sinde Tarih Yazım Kuramları ve Tarihi Roman - Aley Baysal](https://reader036.vdocuments.pub/reader036/viewer/2022081721/55cf9849550346d03396c1db/html5/thumbnails/5.jpg)
bahsetmiş olduğunuz İskoç yaşam tarzlarının ve geleneklerinin, romanınızda aynen tasvir
ettiğiniz gibi olduğundan hiç kuşkumuz yok.” (1960: 75-76)
“Miss Edgeworth'un beğenisi bir bakıma halkın beğenisini de göstermektedir.
Waverly, or This Sixty Years Since halk tarafından da tutulunca, Scott, şair ününü
gölgelemekten korktuğu için ilk cildini anonim olarak bastırttığı romanını, kendi adıyla seri
olarak yazmayı sürdürmüştür. İngiltere'de yazılan ilk tarihi roman olarak kabul edilen
Waverley romanları, "geçmişi günüyle" (Baugh, 1943: 1211) karşılaştırdığı için dönemin
diğer romanlarından farklılıklar göstermiştir. Bu romanlarda, "Ortaçağ İskoçya'sında var olan
gelenek ve görenekler, sosyal normlar ve politik kurumlar" (Bagehot, 1970: 134-135) yapılan
detaylı bir çalışma sonucunda 18. yüzyıl İskoç örnekleriyle karşılaştırılarak verilmektedir. Bu
tarzıyla Scott, ilk defa İngiliz roman türünde "geçmişi ve şimdiki zamanı" bir araya
getirmiştir (Bagehot, 1970: 138). Scott bu detayları romanında verirken, tarihi gelişigüzel
istediği gibi kullanmamış, Hume ve Gibbon'un tarih yazım kuramlarında altını çizdikleri gibi,
ciddi ve sistematik bir tarihi araştırma yapmıştır (Gossman, 1990: 99). Scott tarihi romanını
yazarken, hem yaratma gücünü kullanmış, hem de yazmış olduğu tarihi dönem hakkında
gerçekçi detayları araştırıp bularak, anlatmış olduğu tarihi dönemin gerçeklerinden de
uzaklaşmamıştır. Böylelikle Scott, İngiliz edebiyatında hem ilk tarihi romanı yazmış, hem de
ilk defa geçmiş ve gününü bir araya getirerek yeni bir yazım tekniği ortaya koymuştur.
Scott, hem Waverly romanlarında hem de yazdığı diğer eserlerinde İngiliz romanında
yine bir ilki gerçekleştirmiş ve "tarihi, Ortaçağ romans geleneğini, halkbilimini, gelenek ve
görenekleri ve mizahı" (Williams,1968: 133 ) bir araya getirmiştir. Burada önemli olan,
"romans ve roman" kavramlarının anlamlarıdır ki Scott, bu iki anahtar kelimeyle ne demek
istediğini kendisi şöyle açıklamıştır:
Romans şiir veya düzyazıda kullanılan, hayal ürünü, olağanüstü olayların geçtiği bir
anlatım şeklidir; roman ise, romansdan farklı olarak, insan ve onun çevresinde geçen alışılmış
olaylarla ilgilenir.(1969: 418)
Bir başka deyişle, Scott, Ortaçağ romans geleneğinin olağanüstü olaylarını, kendi
gözlem, yaratma gücü ve tarihin gerçeklerini harmanlayarak okuyucusuna sunmuştur. Bu
açıklama doğrultusunda, edebiyat eleştirmenleri, Scott'un eserlerinin romandan çok romans
kavramının içinde incelenmesinin daha doğru olacağı konusunda fikir birliğine varmışlardır
(Jeffeares, yıl: XI Crawford, yıl: 19). Scott, Ivanhoe (1817) adlı eserinin önsözünde
kendisinin "tarihi olaylar içinde yer alan insanlar hakkında romans" (1988: 439) yazdığını
belirtmiştir. Bunu yapmaktaki temel amacı okuyucusunu muhtemelen "insan ve toplumsal
motifler" üzerinde düşündürmektir. (Devlin, 1970: 76). Scott bu tekniği uygularken, Hume'un
tarih yazım kuramlarında insan psikolojisini ön plana çıkardığı gibi, eserlerinde insan
hırslarını incelemeye çalışmıştır. Scott, hırsı, "tarihin her evresinde ve toplumun her
seviyesinde var olan, insan yüreğini saran yıpratıcı bir duygu"(1988: 433) olarak
tanımlamıştır. Dolayısıyla, Scott romanlarında, insan doğasını tarih yoluyla incelemeye
çalışmıştır. Her ne kadar Scott, yazım amacının "insanları eğlendirmek" (1988: 453) olduğunu
ifade etmiş olsa da, "insan doğasını tarihi olaylar çerçevesinde, tarihi detayları en doğru
şekilde kullanarak inceleyen, en iyi tarihi roman yazarlarından olarak kabul edilmiştir"
(Brown, 1979: 199).
Scott'un eserleri ve uyguladığı bu yeni yazım teknikleri, kendi döneminin en iyi tarih
yazarlarından biri olan Thomas Carlyle (1795-1881) tarafından hem eleştirilmiş hem de bazı
yönleriyle takdir edilmiştir. Carlyle, "The Amoral Scott" (1838) adlı makalesinde Scott'un
![Page 6: 18. Yüzyıl İngiltere'sinde Tarih Yazım Kuramları ve Tarihi Roman - Aley Baysal](https://reader036.vdocuments.pub/reader036/viewer/2022081721/55cf9849550346d03396c1db/html5/thumbnails/6.jpg)
alaycı yazım tarzını eleştirerek, "Scott'u bir roman yazarı olarak son derece yetersiz
bulduğunu, yazar olmak için edebiyatla, Scott gibi otuzlu yaşlarda değil, çok erken yaşlardan
itibaren ilgilenilmesi gerektiğini" (1970: 351) belirtmiş ve Waverly romanlarını "doğaçlama
yazılmış, edebi kalitesi düşük" (1970:355) romanlar olarak nitelendirmiştir.
Carlyle, Scott'u edebi yönden acımasızca eleştirmiş olsa da, insanoğlunun hırslarını
tarihi gerçekler içinde incelemesini de takdir etmiştir. Kendi tarihi çalışmalarında tarihi
kahramanları ön plana çıkaran Carlyle, Scott'un eserlerinde karakterlerin üzerinde durmasını
beğenmiştir. Carlyle'a göre, insanın durum ve pozisyonu göz ardı edilerek yapılan ve "salt
dokümantasyon " (1970: 353) olarak adlandırdığı bir tarihi çalışma mümkün değildir.
Carlyle'a göre tarihi romanlar, aslında, tarihi protokollerin, anlaşmaların,devlet yazışmalarının
değil, insanın oluşturduğunu göstermişlerdir. Scott'da tarihi romanlarıyla bu konuyu gündeme
getirmiştir. (1970: 367)
Carlyle'a göre tarih geçmiş ve günümüz arasında bağlantı kurarak oyucuya bir mesaj
vermelidir. Tarih yazarının görevi ise "insanların yaşamlarında gizli olan bu mutlak
doğruyu bulup ortaya çıkarmaktır" (1970: 351). Dolayısıyla, Carlyle, tarihin esas konusun
tarihi kahramanlar olduğuna inanmış ve On Heroes, Hero-Worship, and Heroic in History
(1840) adlı eserinde de tarihi kahramanların temel iki görevini açıklamıştır. Birincisi, topluma
davranışları ve yaşam biçimiyle örnek olmak, ikincisi ise tarihin oluşmasını ve gelişimini
sağlamaktır (1888: 57-61). Bu da demek oluyor ki, Carlyle'a göre tarih, "kahramanların
biyografileridir" (1888: 45). İşte bu yüzdendir ki Carlyle, Scott'un tarihi romanlarında
karakterleri tarihi gerçekler içinde ön plana çıkarmasını beğenmiştir.
19. yüzyılın önemli tarih yazarlarından biri olan Thomas Macaulay (1800-1859) da
Scott'un kullanmış olduğu yeni yazım tekniğini takdir etmiştir. Macaulay "Scott As A
Historical Novelist "adlı makalesinde Scott'u şu sözleriyle övmüştür:
Sir Walter Scott, tarih yazarlarının önemsemeyerek bir tarafa attıkları küçük ama çok
önemli tarihi gerçekleri (çatışma, kuşatma, anlaşma v.b) büyük bir ustalıkla eserlerinde
kullanmıştır.(1970: 309)
Scott'un, tarihin anlam ve önemi üzerinde önemli çalışmaları olan Macaulay tarafından
takdir edilmiş olması gerçekten çok önemlidir. Macaulay yazmış olduğu "History" adlı
makalesinde "gerçek tarih yazarının [tıpkı Scott'un yaptığı gibi] tarihin sayfalarında gizli
kalmış olan önemli küçük detay ve olayları sistematik bir çalışma ile" (1970: 125) ortaya
çıkarması gerektiğini savunmuştur. Macaulay, "işte bu küçük ama önemli detaylar geçmişi
günümüze bağlar; zengin kültürel ve sosyal geçmiş ancak bu detaylar sayesinde günümüze
taşınabilir" (1970: 127) diyerek Scott'un yapmış olduğu çalışmayı övmüştür.
Scottt'un yaptığı çalışmaları takdirle karşılayan 19. yüzyılın başka önemli bir ismiyse
George Bulwer-Lytton (1803-1873)'dır. "On Historical Romance" (1832) adlı makalesinde
"Scott kendisine gelen bütün sert eleştirilere rağmen, kendine çizdiği yolda güvenle ve
istikrarla yürümeye devam etmiş, yapmak istediğinde başarılı olmuştur." (1970:328) diyerek
Carlyle'a karşı Scott'a destek olmuştur.
Sonuç olarak, Scott, 18. yüzyıl İngilteresinde Hume ve Gibbon tarafından tekrar
tartışmaya açılmış ve yeniden şekillendirilmiş olan tarih yazım kuramlarını İngiliz edebiyatına
taşımıştır. Zamanının önemli tarih yazarları tarafından da takdir edilen Scott, Hume ve
![Page 7: 18. Yüzyıl İngiltere'sinde Tarih Yazım Kuramları ve Tarihi Roman - Aley Baysal](https://reader036.vdocuments.pub/reader036/viewer/2022081721/55cf9849550346d03396c1db/html5/thumbnails/7.jpg)
Gibbon'un fikirlerine kendi fikirlerini de katarak, edebiyatta zevkle okunan tarihi roman
türünün gelişmesine öncülük etmiştir.
Kaynakça
Allen, D. (1962). A History of Historical Writing. New York: Dover P.
Ayer. J.S. (1972). Probability and Evidence. New York: Colombia UP.
Bagehot, Walter. (1970). "The Waverly Novels". Scott'sMind andArt. Norman Jeffares, ed.
New York: Barnes and Noble, 132-165.
Baugh, Albert (ed). (1943). A Literary History of England. New York: Appleton-Century-
Crofts.
Braudy, Leo. (1970). Narrative Form in History and Fiction: Hume, Fielding andGibbon.
New Jersey: Prınceton UP.
Brown, David. (1979). Walter Scott and the Historical Imagination. London: Routledge and
Kegan Paul.
Carlyle, Thomas. (1921). Past and Present. A. M. Hughes, ed. Oxford: OUP.
-----------------. (1989). TheFrenchRevolution: A History. Oxford, New York: OUP.
-----------------.(1888). On Heroes, Hero-worship and the Heroic in History. London: George
Routhledge and Sons.
-----------------. (1970). "The Amoral Scott". Scott: The Critical Heritage. John O. Hayden, ed.
London: Routledge and Kergan Paul, 345-372.
Devlin, D.D. (1970). "Scott and History". Scott's Mind and Art. Norman Jeffares, ed. New
York: Barnes and Nobles, 72-92.
Edgeworth, Maria. (1970). "A Letter". Scott: The Critical Heritage. John O. Hayden, ed.
London: Routledge and Kergan Paul, 75-78.
Fleishman, Avrom. (1971). "Dickens: Visions of Revolution." The EnglishHistoricalNovel.
102-126. Baltimore and London: Johns Hopkins UP.
Gibbon, Edward. (1952). The Decline and Fall of the Roman Empire. Chicago: Encyclopedia
Britannica Inc.
Gossman, Lionel. (1990). Between History and Literature. Massachusetts: Harvard, 1990.
Hume, David. (1985). (1777) Essays, Moral, Political, and Literary. Eugene F. Miller. Ed
Indianapolis: Liberty Fund.
-----------------. (1988). (1748) An Enquiry Concerning Human Understanding. Buffalo, New
York: Prometheus Books.
![Page 8: 18. Yüzyıl İngiltere'sinde Tarih Yazım Kuramları ve Tarihi Roman - Aley Baysal](https://reader036.vdocuments.pub/reader036/viewer/2022081721/55cf9849550346d03396c1db/html5/thumbnails/8.jpg)
-----------------. (1992). (1737) A Treatise of Human Nature. Buffalo, New York; Prometheus.
------------------. (1998). (1751) An Enquiry Concerning The Principles of Morals. Ed. Tom. L.
Beauchamp Oxford, New York: OUP.
-------------------. (19 ). Chronicles of Canongate.
Jenkins, John. (1992). Understanding Hume. Eds. Peter Lewis and Geoffrey Madell.
Edinburgh: Edinburgh UP.
Livinston, Donald. (1958). W.Hume's Philosophy of Common Life. London: Chicago UP.
Lyon, Bryce. (1972). The Origins of the Middle Ages: Pirenne's Challenge toGibbon. New
York: W. W. Norton.
McCutcheon, Roger. (1958). Eighteenth Century English Literature. London: OUP.
Miller, Eugene. (ed) (1991) (1777).David Hume:Essays: Moral, Political and, Literary .New
York; Barnes and Nobles.
LYTTON-BULWER, Edward. (1970). "On Historical Romance". Scott: The Critical
Heritage. John O. Hayden, ed. London: Routledge and Kergan Paul. 328-331.
Macaulay, Thomas. (1970). "Scott As Historical Novelist". Scott: The Critical Heritage. John
O. Hayden, ed. London: Routledge and Kergan Paul. 309.
Scott, Walter Sir. (1968). OnNovelistsandFiction. Ioan Williams, ed. New York: Barnes and
Noble, 1968.
---------------. (1972). Chronicles of the Canongate. New York: Barnes and Nobles.
-----------------. (1988). Ivanhoe. London: Thomas Nelson and Sons.
-----------------. (1998). Journal. of Sir Walter Scott. W. E. K. Andeson, ed. Edinburgh:
Canongate UP.
Williams, Ioan, (ed.) (1968). Sir Walter Scott: On Novelist and Fiction. New York: Barnes
and Nobles.
Wotton, David. (1993). "David Hume, "The Historian'." The Cambridge Companion to Hume.
David Norton, ed. England: Cambridge. 281-312.