archive.ismmmo.org.tr › docs › yasam › 43yasam › 14-19.pdf toprağına, ekmeğine sahip...

6
MART - NİSAN 2013 14 l İSMMMO YAŞAM KAPAK Toprağına, ekmeğine sahip çık FERİDE AY Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sâdık yârim kara topraktır Beyhude dolandım boşa yoruldum Benim sâdık yârim kara topraktır Nice güzellere bağlandım kaldım Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum Her türlü isteğim topraktan aldım Benim sâdık yârim kara topraktır Koyun verdi kuzu verdi süt verdi Yemek verdi ekmek verdi et verdi Kazma ile döğmeyince kıt verdi Benim sâdık yârim kara topraktır Aşık Veysel, varlığın gizini doğada bulur. Doğada insanın, bitki- lerin, hayvanların, böceklerin, birbirleriyle etkileşimini derinden duyumsar. Ünlü ‘Kara Toprak’ şiirinde de bu sevgisi dile gelmiştir... Belki de sa- nayileşme ve teknolojik ilerlemeyle doğal olandan iyice kopan insan bu kadar gözü kara gitmezse, toprak yüzyıllar sonra da en sadık yar olmaya devam edecek; süt, yemek, ekmek verecek... Ancak gidişat iç karartıcı ve senaryolar, iş işten geçmeden önlem alınmasını zorunlu kı- lıyor. Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun ‘Ozon ve İklimdeki Değişimin Tür- kiye’deki Muhtemel Etkileri’ çalışması, Türkiye için de alarm zillerinin yıllar önce çalmaya başladığını ortaya koydu. Bu çalışma, küresel ik- lim değişikliğinin Türkiye’de olası sonuçlarını öngürmüştü: Kanser, ka- tarakt, astım, kalp hastalıkları artacak. Tarım rekoltesi düşecek. Deniz suyu yükselip, tatlı su kaynakları kirlenecek. Kar yağışı azalırken, dü- zensiz ve ani yağışlarla seller olacak... Bir istatistik yok ama iklim de- ğişikliği ve kirlilik gibi unsurların hastalıkların yaygınlaşmasında etkili olduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Kısa vadeli kârlar peşinde koşan insan, doğaya karşı oldukça vahşi… Giderek de daha pervasızlaşıyor. Bu gözü kara gidişin sonucunda küresel iklim değişikliği yaşamı tehdit etmeye başladı. Topraktaki kirlenmeyle ilgili acil önlemler alınmazsa hastalıklar daha da artacak, sular tükenecek, açlık gelecek...

Upload: others

Post on 25-Feb-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: archive.ismmmo.org.tr › docs › YASAM › 43YASAM › 14-19.pdf Toprağına, ekmeğine sahip çıkABD’nin yıllarca direndikten sonra, nihayet 2008’de imza koy - duğu Kyoto

MART - NİSAN 201314 l İSMMMO YAŞAM

KA

PA

K

Toprağına, ekmeğine sahip çık

F E R İ D E A Y

Dost dost diye nicesine sarıldımBenim sâdık yârim kara topraktırBeyhude dolandım boşa yoruldumBenim sâdık yârim kara topraktır

Nice güzellere bağlandım kaldımNe bir vefa gördüm ne fayda buldumHer türlü isteğim topraktan aldımBenim sâdık yârim kara topraktır

Koyun verdi kuzu verdi süt verdiYemek verdi ekmek verdi et verdiKazma ile döğmeyince kıt verdiBenim sâdık yârim kara topraktır

Aşık Veysel, varlığın gizini doğada bulur. Doğada insanın, bitki-lerin, hayvanların, böceklerin, birbirleriyle etkileşimini derinden duyumsar.Ünlü ‘Kara Toprak’ şiirinde de bu sevgisi dile gelmiştir... Belki de sa-nayileşme ve teknolojik ilerlemeyle doğal olandan iyice kopan insanbu kadar gözü kara gitmezse, toprak yüzyıllar sonra da en sadık yarolmaya devam edecek; süt, yemek, ekmek verecek... Ancak gidişat içkarartıcı ve senaryolar, iş işten geçmeden önlem alınmasını zorunlu kı-lıyor. Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun ‘Ozon ve İklimdeki Değişimin Tür-kiye’deki Muhtemel Etkileri’ çalışması, Türkiye için de alarm zillerininyıllar önce çalmaya başladığını ortaya koydu. Bu çalışma, küresel ik-lim değişikliğinin Türkiye’de olası sonuçlarını öngürmüştü: Kanser, ka-tarakt, astım, kalp hastalıkları artacak. Tarım rekoltesi düşecek. Denizsuyu yükselip, tatlı su kaynakları kirlenecek. Kar yağışı azalırken, dü-zensiz ve ani yağışlarla seller olacak... Bir istatistik yok ama iklim de-ğişikliği ve kirlilik gibi unsurların hastalıkların yaygınlaşmasında etkiliolduğuna kesin gözüyle bakılıyor.

Kısa vadeli kârlar peşinde koşaninsan, doğaya karşı oldukça vahşi…Giderek de daha pervasızlaşıyor. Bugözü kara gidişin sonucunda küresel

iklim değişikliği yaşamı tehdit etmeyebaşladı. Topraktaki kirlenmeyle ilgiliacil önlemler alınmazsa hastalıklar

daha da artacak, sular tükenecek,açlık gelecek...

Page 2: archive.ismmmo.org.tr › docs › YASAM › 43YASAM › 14-19.pdf Toprağına, ekmeğine sahip çıkABD’nin yıllarca direndikten sonra, nihayet 2008’de imza koy - duğu Kyoto

MART - NİSAN 2013 İSMMMO YAŞAM l 15

KA

PA

K

ÇILDIRMIŞ OLMALIYIZ Aslında bu büyük tehlike bütün dünya için geçerli. Bugün bilim

insanlarının çok büyük bir kısmı dünyanın bir çevre felaketine doğ-ru sürüklendiğinde hemfikir. Sadece küçük bir bölümü “kesin olarakbilmiyoruz” diyorlar... Enerji, havacılık, bankacılık, madencilik gibi fark-lı alanlarda faaliyet gösteren büyük sermaye gruplarının iştiraki yada hakimiyetinde olan basın da konuya hak ettiği ilgiyi göstermiyor.Dünyaca ünlü düşünür Noam Chomsky, gerçekte felaket konusundakuşku olmadığının altını çiziyor.

Chomsky, konuyla ilgili olarak bir söyleşisinde MassachussetsTeknoloji Enstitüsü’nün ortalama iki ay kadar önce yayımlanan araş-tırmasına dikkat çekerek şu değerlendirmeyi yapıyor: “Buzullardakierime, projeksiyonların çok ötesinde. Merih gezegeninden bir gözlemcidünyaya bakıyor olsaydı, ‘bunlar akıllarını kaçırmışlar’ diye düşünürdü.Dünyanın çok vahim bir çevre felaketine doğru yol aldığına dair ar-tık hiçbir şüphe yok. Kuzey Kutbu’ndaki buz çok fazla erirse yeterin-ce yansıtıcı yüzeyi kalmıyor, karanlık alanlar çoğalıyor, bunun sonu-cunda daha fazla güneş ışını emiliyor, daha hızlı ısınma oluyor ve buadeta bir çığ etkisiyle büyüyerek kontrol edilemez hale geliyor. Bu-nun böyle olduğu defalarca kanıtlandı.”

YASALAR UMUT VERİCİ Peki bu felaket olasılığı karşısında ülkeler ne yapıyor? Sonuç-

ları yeni açıklanan bir araştırma, küresel düzeyde bir anlaşmaya va-rılmamış olsa da, birçok ülkede siyasetçilerin iklim değişikliğiyle mü-cadeleye destek veren yasalar çıkardığını ortaya koydu. London Scho-ol of Economics ve Globe International tarafından yapılan araştırmada,incelemeye konu olan 33 ülkeden 32’sinde önemli sayılacak iklim de-ğişikliği anlaşmaları yapılmış. Bu ülkelerden 18’inde ise bu konuda“önemli” ilerlemeler sağlandı. Globe’un başkanı John Gummer, ulu-sal düzeyde kat edilen mesafenin umut verici olduğunu belirtiyor. Gum-

mer’e göre dalga, iklim değişikliğiyle mücadele yönüne döndü ve ne-redeyse tüm ülkelerde çevreci yasalara geçiriliyor. Araştırmaya göre,ulusal düzeyde atılan bu adımlar, dünya liderlerine, Birleşmiş Milletlermüzakereleri sırasında daha büyük adımlar atabilmeleri konusundaimkân sağlayabilir.

KYOTO’YA İMZA BAŞLANGIÇABD’nin yıllarca direndikten sonra, nihayet 2008’de imza koy-

duğu Kyoto Protokolü başta olmak üzere yapılan anlaşmalar, sade-ce hükümetlerin değil, şirketlerin de önlem alıp karbon salınımları-nı azaltması gerekiyor. Özellikle Avrupa menşeli sanayi kuruluşları be-lirlenen hedefler dışında, atmosfere tek bir gram karbon salamıyor-lar. Ve bu durum Türkiye’yi oldukça yakından ilgilendiriyor. Hali ha-zırda Avrupa Birliği’ne üye olmaya çabalayan bir ülke olarak Türki-ye de önlemleri yaşama geçirmek durumunda. Zaten Türkiye’de Kyo-to Protokolü’ne 28 Mayıs 2009’da imza attı.

Ardından Türkiye’de şirketlerin, yatırımcıların ve hükümetleriniklim değişikliği tehdidine karşı önlem almalarını sağlayacak bilgileritoplamak ve paylaşmak amacıyla başlatılan Karbon Saydamlık Pro-jesi (Carbon Disclosure Project – CDP) 2010’da Türkiye’de de başla-dı. Bunun sonucunda Türk şirketleri, Avrupa ile ticaret ve üretim iliş-kilerinin devamı için kendi iç denetimlerini tamamlayıp daha çevre-ci politikalar geliştirme yoluna girdi. Dünyada 55 trilyon dolar değerindebir varlığı yöneten ve 475 kurumsal şirket adına hareket eden örgüt,Türkiye’de borsada işlem gören firmalara, karbon salınımlarını ölç-me ve çevre stratejilerini raporlamalarını sağladı.

KREDİ MALİYETİ YÜKSELİYORKarbon Saydamlık Projesi’nin Türkiye ayağının koordinasyonunu

yapan Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üye-si ve Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Prof. Dr. Melsa Ararat, ar-

Page 3: archive.ismmmo.org.tr › docs › YASAM › 43YASAM › 14-19.pdf Toprağına, ekmeğine sahip çıkABD’nin yıllarca direndikten sonra, nihayet 2008’de imza koy - duğu Kyoto

tık uluslararası yatırım bankalarının büyük boyutta projelerin hiçbirineçevre konusunda plan ve programları yoksa kredi vermediğini belirtiyor.Projelerini enerji açısından iyi tasarlayabildikleri ölçüde kredilerin fa-izlerinin düştüğüne dikkat çeken Ararat, “Uluslararası fonların hemenhepsinde yatırım kriteri olarak çevre risklerinin iyi düşürülmüş olmasıve yatırım yapılan şirketlerin ortalama emisyon yoğunluğunun belli biryoğunluğun altında olması gerekiyor” diyor. Enerji yoğunluğu yüksekbir şirkete yatırım yaparlarsa fonlarda maliyetlerin yükselmesi korku-su oluştuğunu belirten Ararat, “Tersi durumda da karlı bir işe girdikle-rini öngörüyorlar. Tamamen ekonomik mantığa dayanan bir talep bu as-lında. Tamamen vicdanen ‘istemiyorum’ diyenler de var tabii. Kendi kul-varındaki bir şirkete kıyasla emisyon hacmi fazla olan bir şirket, sermayeyeulaşmakta zorluk çekiyor” bilgisini veriyor.

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası sorumlusu PınarAksoğan, bu önlemleri yetersiz buluyor. Aksoğan, “Bugün, küresel kö-mür yatırımlarında dünyada 4. olan ve fosil yakıtlara bağımlılığını gi-derek artıran Türkiye, Kyoto protokolü ikinci yükümlülük döneminde desalım azaltım hedefi belirlemiyor. Enerji Bakanlığı 2012’yi kömür yılı ilanetmişti. Türkiye’nin 1990’da kişi başına 3.3 ton olan salımları, 2010’da

5.5 tona çıktı. Türkiye’nin 2023 enerji vizyonu stratejisi ile bu rakam 2katına çıkabilir” uyarısını yapıyor. Aksoğan, “Türkiye yenilenebilir ener-ji teknolojilerine yatırım yaparak istihdam, bilim insanları ve AR-GE kap-asitesini geliştirmeli. Bu aşamada akademi ve sivil toplum kuruluşlarıgerekli desteği vermeye hazırlar” diyor.

‘TOPRAK ANA’ HAKLARI Karbon salınımı ile ilgili önlemler dünyada olduğu gibi Türkiye’de

de yıllardır ‘çevrenin korunması’ yaklaşımıyla ele alınıyor. Bu nedenleKyoto Protokolü çerçevesinde alınan önlemler “yetersiz ve geç” olarakdeğerlendiriliyor. Buna gerekçe olarak da örneğin Amazon Ormanları’nınmadencilik faaliyetleriyle yok edilmesi, Türkiye gibi ülkelerde de Çev-re Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarına bakılmaksızın nükleer ve hid-roelektrik santralleri gibi büyük çaplı enerji projelerinin hayata geçirilmesigösteriliyor.

Oysa Bolivya hükümetinin bir yıl önce başlattığı ve yüzlerce siviltoplum kuruluşuyla birlikte yürütülen, ayrıca Latin Amerika ülkelerin-de yaygınlaşan bir hareket, bu yaklaşımı tersine çevirmeye çalışıyor. Ge-rekçe ise oldukça basit; “doğa insanın, insan doğanın bir parçası... çev-

MART - NİSAN 201316 l İSMMMO YAŞAM

KA

PA

K

Karbon salınımını azaltmak için dünyada iki alternatif yaptırım ör-neği var; karbon ticareti ve karbon vergisi. Karbon emisyonlarını sınırla-ma kararı alan ülkeler ve şirketlerin oluşturduğu karbon piyasasında ya-pılan ticarete karbon ticareti deniyor. Kısaca şöyle tanımlanabilir: Karbonpiyasası karbon emisyonlarını sınırlama kararı almış ülkeler ya da gönüllüolarak bu kararı almış özel sektör grupları içinde kendisine tanınan hak-tan daha fazlasına ihtiyaç duyanla, kendisine tanınmış haktan daha azı-nı salan şirket ya da ülkeler arasındaki ticaret. Bazen belirli ülkeler, ülkeolarak bunu satın alıp kota olarak dağıtabiliyor. Diğeri ise karbon emis-yonuna ihtiyaç duyan ülkelerin salım kredisini bu şekilde bir piyasadan sa-tın almak yerine gelişmekte olan bir ülkede emisyon azaltıcı bir projeyi fi-nanse ediyor. Ağaç dikmek ya da bir sanayi tesisinin kömür kullanımın-dan temiz enerjiye geçmesini sağlamak gibi. Kısacası karbon ticareti ‘kir-letme hakkı’ olarak özetlenebilir. Karbon ticareti aslında atmosferde ya-yılan karbon miktarını azaltmadığı için son yıllarda oldukça eleştiriliyor.

KARBON TİCARETİ-KİRLETME HAKKI

Karbon vergisi ise son yıllarda daha gözde bir uygulama. Busistem de kısaca şöyle uygulanıyor: Atmosfere hakkı olandan fazlakarbon salan şirketler, saldıkları her fazladan karbon için vergi ödü-yor. Bu vergileri ürünün bedeline yansıtırsa piyasada daha ucuza sa-tılanlarla rekabet edemiyor, yansıtmazsa maliyetleri artıyor ve rekabetkoşulları zorlaşıyor. Yani şirketlerin karbon salınımlarını belirlenensınırlara çekmek dışında başka çaresi kalmıyor.

Page 4: archive.ismmmo.org.tr › docs › YASAM › 43YASAM › 14-19.pdf Toprağına, ekmeğine sahip çıkABD’nin yıllarca direndikten sonra, nihayet 2008’de imza koy - duğu Kyoto

MART - NİSAN 2013

KA

PA

K

İSMMMO YAŞAM l 17

re diyerek; insanın dışında kalan kastediliyor.”Gazeteci Mehveş Evin de ‘çevre’ tanımını, bu anlamda kendi de-

yimiyle ‘sakat’ buluyor; “Çevre diyerek merkezine kendimizi koyup çe-perini çizdiğimiz, ‘bizim dışımızda’ bir şeyleri kast ediyoruz. Fakat bu ya-nılgının bedelini, farklı şekillerde ödüyoruz. Kah eve taktırdığımız ve es-kiden nedense ihtiyaç duymadığımız klimanın, elektrik faturasına yan-sıyan kabarık rakamından, kah bir sel felaketi veya gıda kıtlığıyla ha-

tırlıyoruz doğayı” diyor. Bolivya hükümetinin doğa hakları için sivil top-lumla birlikte hazırladığı beyannamede önemli kararlar aldığını anlatanEvin, şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Suyumuz 2050’de tükenecek deniyor, kimsenin taktığı yok. İn-sanlar açlıktan kırılacak, mevsimler şaşacak... Varsa yoksa şimdiki za-man, şimdiki kazanç var gündemde. İnsan evladının doğayla ilişkisi, ka-pitalist sistemle giderek vahşileşiyor. Kadim kültürlerin öğretilerini

Türkiye, 2009’de Kyoto Protokolü’ne taraf oldu. Ancak ek yü-kümlülükler geçen yıl Türkiye tarafı için geçerli olmaya başladı. Türki-ye’de 2011 yılında sera gazı emisyonu 1990 yılına göre yüzde 124 ora-nında artarak 422.4 milyon ton karbondioksit eşdeğerine yükseldi. Gre-enpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası sorumlusu Pınar Aksoğan,Türkiye’deki gelişmelerle ilgili olarak şu bilgileri veriyor:

l Bugün, küresel kömür yatırımlarında dünyada 4. olan ve fo-sil yakıtlara bağımlılığını giderek artıran Türkiye, Kyoto protokolü ikin-ci yükümlülük döneminde de salım azaltım hedefi belirlemiyor. EnerjiBakanlığı 2012’yi kömür yılı ilan etmişti. Türkiye’nin 1990’da kişi ba-şına 3.3 ton olan salımları, 2010’da 5.5 tona çıktı. Türkiye’nin 2023 ener-ji vizyonu stratejisi ile bu rakam 2 katına çıkabilir.

l Türkiye, rüzgar kapasitesinin sadece yüzde 10’unu kullanıyor.Güneş enerjisinde ise durum daha da olumsuz. Güneş yatırımları 600MW ile sınırlanıyor. Oysa Türkiye’nin rüzgar ve güneş potansiyeli, fosilyakıtlara olan bağımlılığı sona erdirmeye yetecek seviyede. Buna eklenecekenerji verimliliği politikaları ile Türkiye temiz enerjiye dayalı ve enerji-de bağımsız bir ülke haline gelebilir. Aksi halde, hem iklim değişikliğindenetkilenecek hem de iklim değişikliğine sebep olmaya devam edeceğiz.

l 2023 enerji ve ulaşım stratejileri, Türkiye’nin alacağı sera gazıazaltım hedeflerine göre revize edilmeli ve fosil yakıta bağımlı olan stra-tejiler, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğini temel alacak şekilde ye-nilenmeli. İklim değişikliği hedeflerine bağlı olarak, ÇED raporlarında-ki CO2 emisyonları ile maddelerde düzenlemeler yapılmalı.

TÜRKİYENE YAPIYOR?

Page 5: archive.ismmmo.org.tr › docs › YASAM › 43YASAM › 14-19.pdf Toprağına, ekmeğine sahip çıkABD’nin yıllarca direndikten sonra, nihayet 2008’de imza koy - duğu Kyoto

MART - NİSAN 201318 l İSMMMO YAŞAM

unutmuş, sadece ve sadece kısa vadeli kârlar peşinde koşuyoruz. Fatu-rası, çok ağır oluyor... İtiraz ettiğinizde, ‘Ne yani uçağa binmeyelim mi?Ne yani, elektrik mi kullanmayalım?’ diyorlar. Oysa çok daha genel ön-lemler alarak, doğanın, dolayısıyla insanlığın ömrünü uzatabiliriz.”

Bugün, artık ‘idare edilemez’ bir noktaya gelindiği için, dünya-nın her yanında önlem alma çabası görüldüğüne dikkat çeken Evin’e göre,Bolivya’da “İklim Değişikliği ve Doğa Ana Hakları” beyannamesiye baş-layan hareket çok önemli. Doğa hakkı üzerinde temellendirilen be-yannamenin Birleşmiş Milletler tarafından kabullenmesi için de çaba sar-fediliyor. Bolivya’nın ve beyannameyi imzalayan onbinlerce kişi ile si-vil toplum kuruluşunun amacı da bu. Bir anlamda Kyoto protokolüne al-ternatif ve bundan sonraki iklim değişikliği çalışmalarına temel oluşturmasıbekleniyor. Mehveş Evin’e göre, Kyoto’nun geç imzacısı olmakla birlik-te, Türkiye, doğa konusunda epey haşin davranıyor. Oysa yeni Anaya-

sa çalışmalarında ‘Toprak Ana’nın doğal haklarının mutlaka dikkate alın-ması gerekiyor.

Halkının çoğunluğu yerlilerden oluşan ve madencilik karşıtı grup-ların güçlü olduğu Ekvator, Avustralya, Kolombiya gibi ülkelerin de eş-lik ettiği Bolivya’da kabul edilen Toprak Ana’nın Doğal Hakları beyan-namesi şöyle özetlenebilir:

(1) Toprak Ana ve meydana getirdiği tüm varlıklar, aşağıdaki do-ğal haklara sahiptir:

(a) Yaşama ve var olma hakkı;(b) Saygı duyulma hakkı;(c) Yaşamsal döngülerini ve süreçlerini insan tarafından bozulmadan

devam ettirme ve biyolojik kapasitesini yeniden oluşturma hakkı;(d) Kendi kimliğini ve bütünlüğünü ayrı, özlük ve birbiriyle iliş-

kili varlıklar olarak sürdürme hakkı;

Prof Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun açıkladığı, Türkiye için iklim de-ğişikliğinin olası senaryoları şöyle:

l Stratosferik ozonon azalması ile büyük miktarda (mor öte-si ışınların tehlikeli olan kısmı), UV-B radyasyonu kara ve deniz yü-zeylerine ulaşacak. Bu da deniz yüzeylerindeki plankton ve benzerimikroorganizmaları büyük ölçüde tahrip eder. Bunun sonucunda bo-zulan besin zinciri balıklardan insanlara kadar etkili olur. Denizlerdekiekosistemin bozulmasına benzer şekilde bitkiler ve hayvanları daetkileyecek olan UV-B radyasyonu insanlarda cilt kanseri ve kata-rakt gibi göz hastalıklarının artmasına neden olabilecek.

l Canlıların nefes alıp verdiği seviyede bulunan troposferikozon miktarındaki büyük artışlar da atmosferin ısınmasına katkı-da bulunmakla beraber insanlarda daha fazla kalp, astım, akciğerhastalıkları görülebilecek.

l Türkiye üzerinde sürekli olarak artan troposferik ozon, bit-kilerde fotosentez işlemini yavaşlatarak, ormanlarımızı etkileyecekve tarımsal ürünlerimizde rekolte düşüşlerine neden olabilecek.

l Hangi senaryoya bakılırsa bakılsın ozon ve iklim deği-şikliğinden Türkiye, diğer Akdeniz ülkeleri Yunanistan, Portekiz, İtal-

ya ve İspanyagibi kuzey en-lemlerindeki ül-kelerden farklıolarak tama-men olumsuz bir şekilde etkilenecek. Bu olumsuzluklar daha çokdeniz suyu seviyesindeki yükselme, tatlı su sıkıntısı ile beraber Tür-kiye'nin turizm ve tarım sektöründe de büyük kayıplara neden ola-bilecek.

l Böylece diğer Akdeniz ülkeleri gibi Türkiye için de en bü-yük sorun, deniz seviyesindeki yükselmeler olacak. Kıyı şeridinde-ki yerleşim alanları yükselen deniz suyu ile kaplanır veya bunu ön-lemek için ekonomik boyutu çok büyük olacak setler inşa edilme-si gerekebilir.

l Isınma ile birlikte kar yağışlarının yerini yağmurlar ala-cak. Türkiye genelinde yağışlar azalınca GAP alanı başta olmak üze-re tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşer. Nehirlerle daha az bes-lenen baraj göllerinin su seviyesi de önemli ölçüde azalarak hid-roelektrik enerji üretimi aksar.

OLASI SONUÇLAR ÜRKÜTÜCÜ

Page 6: archive.ismmmo.org.tr › docs › YASAM › 43YASAM › 14-19.pdf Toprağına, ekmeğine sahip çıkABD’nin yıllarca direndikten sonra, nihayet 2008’de imza koy - duğu Kyoto

MART - NİSAN 2013 İSMMMO YAŞAM l 19

KA

PA

K

TÜRKİYE’NİN İKLİM POLİTİKASI YOK

Türkiye, Kyoto’ya taraf. Ancak Kyoto’ya imza atmak ik-lim eylem planı olmaksızın etkili olmuyor. Bahçeşehir Üni-versitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi, Betam,Araştırma Görevlisi Dr. Barış Gencer Baykan tarafından ha-zırlanan “Türkiye’de iklim hareketinin kısa tarihi” başlıklı araş-tırmaya göre, Türkiye sera gazı emisyonları artış hızında dün-yada ilk sıralarda ve Kyoto Protokolü’nü imzalamasına rağ-men iklim politikaları oluşturmaktan imtina ediyor.

Baykan’ın araştırmasına göre, Uluslararası İklim De-ğişikliği Paneli (IPCC), gelişmiş ülkelerden ve gelişmekte olanülkelerden farklı sorumluluklar almalarını bekliyor. Panel, sı-caklık artışını 2 derecenin altında tutabilmek için küresel kar-bon emisyonlarınının 2050 yılı itibariyle yarıya indirilmesi-ni tavsiye ediyor. Gelişmiş ülkeler için 1990’ı baz yıl alarak2020 yılı için yüzde 25-40’lık bir azaltımı, gelişmekte olan ül-keler için artıştan yüzde 15-30’lik bir azaltımı öngörüyordu.2009’da Kopenhag’ta toplanan IPCC’den bağlayıcı bir kara-rın çıkmasına yönelik umutlar yüksekti. Ancak Türkiye, BM İk-lim Zirvesi’nde ortaya konan, sera gazlarını azaltmak konu-sunda yasal bağlayıcılığı olmayan ve ‘gelişmiş ülkelerin he-defleri’ ve ‘önde gelen gelişmekte olan ülkelerin gönüllü va-atleri’ üzerine kurulan Kopenhag Mutabakatı’na da taraf ol-madı. Haziran 2011’de Çevre ve Orman Bakanlığı tarafındanyayınlanan İklim Değişikliği Eylem Planı’nda da hiçbir seragazı salım hedefi verilmedi. Planda “2023 yılına kadar sanayidaüretilen GSYH başına eşdeğer CO2 yoğunluğunun azaltılma-sı” gibi somut hedef içermeyen ifadelere yer verildi.

Diğer yandan Haziran 2013’te İstanbul’da küresel biriklim kampanyasının ilk ayağı gerçekleşecek. Daha önce deküresel ve ulusal düzeyde iklim politikalarına müdahil olmayaçalışan 350.org hareketi, bugüne kadar verilen iklim müca-delesinin yetersiz kaldığına dikkat çekerek devletlerin bağlayıcıadımlar atmasını sağlamak için dünya çapında dönüştürücübir iklim hareketi oluşturulmasına yönelik bir kampanya ger-çekleştiriyor. Haziran’da yaklaşık 100 ülkeden 500 katılımcıİstanbul’da bir araya gelerek, geldikleri ülke ve bölgelerde-ki iklim hareketlerinin faaliyetlerini anlatarak iklim hareke-tinin geleceği için bir strateji oluşturacak.

(e) Yaşam kaynağı olarak su hakkı;(f) Temiz hava hakkı;(g) Bütünsel sağlık hakkı;(h) Kirlenmeden, zehirli ve radyoaktif atıklardan muaf olma hakkı;(i) Bütünlüğünü yahut yaşamsal ve sağlıklı işleyişini tehdit edecek şe-

kilde genetik yapısındaki bozulma ve değişikliklerden muaf olma hakkı;(j) Bu Beyanname’de kabul edilmiş hakların insan faaliyetleri nedeniyle

ihlal edilmesi durumunda, bunların gecikmeden ve tam olarak iyileştirilmesihakkı;

(2) Her varlık, Toprak Ana’nın uyumlu işleyişi için kendi rolünü yerinegetirme hakkına sahiptir.

(3) Her varlık, insanların işkence yahut kötü muamelesinden muaf olmave belli bir refaha sahip olma hakkına sahiptir. Gazeteci Mehveş Evin’e göre,Türkiye de bu üç maddeyi benimsemeli. Aksi halde ne siyanür zehirlenmesine kanser vakaları ne de sel felaketleri ve açlıkla savaşabilir.