a. polİtİk ortam kavrami ve Önemİ -...

40
ULUSLARARASI İŞLETMECİLİKTE POLİTİK ORTAM KAVRAMI, ÖNEMİ VE TARİHÇESİ A. POLİTİK ORTAM KAVRAMI VE ÖNEMİ Uluslararası işletmelerin faaliyetlerini yürütürken karşılaştıkları zorluk ve engellemelerin belki de en önemlisi siyasal iktidarların koşul ve kısıtlamalarıdır. Uluslararası işletmelerin başa çıkmak zorunda oldukları bu “Mega Güç” 1 , kendi egemenlik sınırları içindeki bütün ticari faaliyetleri denetimi altında bulundurmaktadır. Elbette elinde çok geniş meşru yaptırım araçları bulunan hükümetlerin tasarruf alanlarını sınırlayan uluslararası sözleşmeler ve yetkilerinin bir kısmını kendi isteğiyle devrettiği ulus-üstü oluşumlar da vardır. Bu oluşumların en fazla bilinenleri arasında yer alan Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, NATO, bu tür ulus-üstü oluşumların en önemlileridir. Fakat yine de kendi siyasal sınırları içinde yürütülen ticari faaliyetlerin denetiminde bu siyasal gücün elinde çok önemli ve meşru haklar bulunmaktadır. Sonuçta nereden bakılırsa bakılsın, en azından günümüzdeki uluslararası ilişkiler ve hukuk açısından, herhangi bir ülke sınırları içerisinde faaliyet gösteren uluslararası bir işletme, o ülkede misafir konumunda bulunmaktadır. Politik ortam her ülkede farklı biçimlerde ve farklı tonlarda, kişi, kurum, firma ve devletlerin karşısına çıkmaktadır. Bu farklılılar ülkelerin siyasal ve bürokratik geleneklerine, siyasal rejimin niteliğine, siyasal iktidarı elinde bulunduran parti ya da toplumsal gruplara, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine, içinde bulundukları tarihsel sürecin özelliklerine vb. göre ortaya çıktığı bilinmektedir. Örneğin; uluslararası işletmelerin az gelişmiş ülkelerde karşılaştıkları zorlukların başında hükümet yetkililerinin bu işletmelerin önüne çıkardıkları sorunlar gelmektedir. 2 Eski Sovyetler Birliği ve komünist bloku ülkelerinde, “Hükümet=Piyasa” anlayışı doğrultusunda bütün ticari faaliyetlerin hükümetlerin sıkı denetimine tabi olduğu bilinmektedir. 3 Öte yandan siyasal yelpazede komünist rejimin tam tersi bir konumda bulunan Nazi rejimi 1 AUSTIN, a.g.e., s.147. 2 a.g.e., s. 147. 3 Robert GROSSE, Duane KUJUWA, International Business, Theory and Managerial Applications, Richard D. Irvin, Inc., Illinois, 1988, s. 645.

Upload: dinhdieu

Post on 15-Mar-2019

232 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

ULUSLARARASI İŞLETMECİLİKTE POLİTİK ORTAM KAVRAMI, ÖNEMİ VE TARİHÇESİ

A. POLİTİK ORTAM KAVRAMI VE ÖNEMİ

Uluslararası işletmelerin faaliyetlerini yürütürken karşılaştıkları zorluk ve engellemelerin belki de en önemlisi siyasal iktidarların koşul ve kısıtlamalarıdır. Uluslararası işletmelerin başa çıkmak zorunda oldukları bu “Mega Güç”1, kendi egemenlik sınırları içindeki bütün ticari faaliyetleri denetimi altında bulundurmaktadır. Elbette elinde çok geniş meşru yaptırım araçları bulunan hükümetlerin tasarruf alanlarını sınırlayan uluslararası sözleşmeler ve yetkilerinin bir kısmını kendi isteğiyle devrettiği ulus-üstü oluşumlar da vardır. Bu oluşumların en fazla bilinenleri arasında yer alan Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, NATO, bu tür ulus-üstü oluşumların en önemlileridir. Fakat yine de kendi siyasal sınırları içinde yürütülen ticari faaliyetlerin denetiminde bu siyasal gücün elinde çok önemli ve meşru haklar bulunmaktadır. Sonuçta nereden bakılırsa bakılsın, en azından günümüzdeki uluslararası ilişkiler ve hukuk açısından, herhangi bir ülke sınırları içerisinde faaliyet gösteren uluslararası bir işletme, o ülkede misafir konumunda bulunmaktadır.

Politik ortam her ülkede farklı biçimlerde ve farklı tonlarda, kişi, kurum, firma ve devletlerin karşısına çıkmaktadır. Bu farklılılar ülkelerin siyasal ve bürokratik geleneklerine, siyasal rejimin niteliğine, siyasal iktidarı elinde bulunduran parti ya da toplumsal gruplara, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine, içinde bulundukları tarihsel sürecin özelliklerine vb. göre ortaya çıktığı bilinmektedir. Örneğin; uluslararası işletmelerin az gelişmiş ülkelerde karşılaştıkları zorlukların başında hükümet yetkililerinin bu işletmelerin önüne çıkardıkları sorunlar gelmektedir.2 Eski Sovyetler Birliği ve komünist bloku ülkelerinde, “Hükümet=Piyasa” anlayışı doğrultusunda bütün ticari faaliyetlerin hükümetlerin sıkı denetimine tabi olduğu bilinmektedir.3 Öte yandan siyasal yelpazede komünist rejimin tam tersi bir konumda bulunan Nazi rejimi

1 AUSTIN, a.g.e., s.147. 2 a.g.e., s. 147. 3 Robert GROSSE, Duane KUJUWA, International Business, Theory and Managerial Applications, Richard D. Irvin, Inc., Illinois, 1988, s. 645.

de çok sıkı denetimlere dayanan bir planlı ekonomi ve étatisme ( totaliter devletçilik ) uygulamıştır.4

Ülkelerin içinden geçtikleri tarihsel süreç de ekonomi politikalarını belirlemede önemli rol oynamakta ve dolayısıyla da uluslararası işletmeleri etkilemektedir. Örneğin; Türkiye’ de Cumhuriyet’ in kuruluşunu izleyen yıllarda ortaya çıkan Büyük Buhran’ dan sonra devletçilik politikası uygulanmış ve daha çok kamu yatırımlarına öncelik verilmiştir.5 Hatta dönemin iç ve dış siyasal koşullarının uzantısı olarak örneğin 1926’ da çıkarılan Kabotaj Yasası’ nın yarattığı tekelci ortam 1 Temmuz 1935’ ten itibaren Kabotaj Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.6 Ayrıca okullarda kutlanan “Yerli Malı Haftası” da, yabancı ya da uluslararası markalara karşı ulusal bir tepkinin oluşturulup geliştirilmesinde rol oynayacağı düşünülen sembolik bir göstergedir.

Uluslararası bir işletmenin yatırımları için bir ülke coğrafya ve doğal kaynaklar açısından çok uygun bir faaliyet alanı olsa da bu ülkedeki siyasal koşullar uygun olmadığı sürece söz konusu işletmenin buraya yatırım yapmaktan çekinmesi hiç de mantıksız değildir. “Ülke içi ve ülkeler arası politik olaylar, işletme sürecinde işletmelerin kararlarını kritik biçimde etkileyip değiştirecek kadar önemli faktörlerdendir. Devletlerin, devletler üstü kuruluşların ve hükümetlerin, tüm işletmeleri, fakat özellikle de uluslararası işletmeleri oldukça etkileyen, yasal ya da yasal olmayan zeminde uyguladıkları politik tasarruflar, dış pazarlara açılarak büyümek ve daha fazla kar sağlamak hedefleri olan tüm girişimcileri yakından ilgilendirmektedir ve ilgilendirmelidir.”7

4 Harold JAMES, 1770’den Bugüne Alman Kimliği (Çev: İsmail TÜRKMEN), Kızılelma Yayıncılık, İstanbul, Aralık 1999, s. 152, 154-167. 5 Faruk BİRTEK, The Rise and Fall of Etatism in Turkey, 1932-1950, Review, VIII, 3, Kış 1985, s. 407-438. 6 Bu yasa ile “Türk Limanları arasında ve bu limanlar çevresi içinde gerek eşya ve yolcu taşımak, gerek taşıt çekmek (cer), klavuzluk etmek ve herhangi bir suretle liman hizmetleri yapmak, yalnız Türk Bayrağını taşıyan milli gemilerin tekeline verilmiştir.” Bkz.,http://www.commerce.turkeur.be/ead/DTDERGI/nisan2000/dndenbug.htm 7 Esin (CAN) MUTLU, Uluslararası İşletmecilik, Beta Basım Yayım Dağıtım A. Ş., İstanbul, Mayıs 1999, s. 323.

Uluslararası işletmeleri etkileyen politik ortamın unsurları arasında, çok önemli bir güç odağı olarak ev sahibi ülkenin hükümeti, hükümetin içinde bulunduğu ve bütün faaliyetlerini ona göre düzenlediği iç ve dış politik koşullar ile bu hükümetin uyguladığı politikalardan başka, bu politikaların oluşmasında da önemli rol oynayan milliyetçilik ve vatandaşların politik değerleri, uluslararası işletmenin merkezinin bulunduğu ana ülke hükümetinin politikaları, uluslararası örgütler de bulunmaktadır.

Ana ülke hükümetleri de uluslararası işletmelerin yabancı ülkelerde yatırım yapmalarının ödemeler dengesine olumsuz yansıdığı gerekçesiyle, yabancı ülke yönetimleriyle aralarında var olan politik sorunlardan dolayı, yabancı ülkelere yapılan bu yatırımların ülkedeki işsizlik sorununu artırdığı düşüncesiyle uluslararası işletmelerin faaliyetlerine çeşitli kısıtlamalar getirmektedir.8 ABD’ nin, uluslararası işletmelerin İran ve Libya gibi terörü destekleyen ülkelere yatırım yapmalarını yasaklaması bu kısıtlamaların örneklerindendir.

Uluslararası örgütler de uluslararası işletmelerin ticari faaliyetlerini kısıtlayıcı bir rol oynayabilmektedir. Örneğin; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi aldığı bir kararla Sierra Leone’ den elmas alımını yasaklayabilmektedir. Konsey bu kararını, söz konusu ülkede on binlerce insanın hayatına mal olan iç savaşı sürdürmek için finansal kaynak arayışındaki hükümet karşıtı güçlerin, bu amaçlarına engel olmak için aldığını açıklamaktadır.9 Burada uluslararası işletmeleri etkileyen birkaç siyasal unsuru bir arada görmek gereklidir: Uluslararası örgütler, ülkenin iç siyasal durumu ve terörizm.

Dünyada meydana gelen büyük globalleşme hareketleri nedeniyle, özellikle son yıllarda, görüntülü ve basılı medyada, uluslararası işletmelerle onların faaliyet gösterdikleri ülkelerin siyasal iktidarları ya da bürokrasileri arasında meydana gelen problemleri ortaya koyan haberlere çok sık rastlanmaktadır. Petrol devi BP’ nin Alaska’ da gerçekleştirmek istediği bir şirket birleşmesi teşebbüsünün ilgili siyasi otorite tarafından nasıl engellendiğinin anlatıldığı Hürriyet Gazetesi’ nin, Ekonomi Sayfası, 2 Kasım 1999 Salı tarihli Ekonomi Sayfası’ nda çıkan aşağıdaki haber bunun önemli örneklerindendir: 8 Raymond VERNON, Louis T. WELLS, Jr., The Manager in the International Economy, Prentice-Hall International, Inc., New Jersey, 1991, s. 127-136. 9 Dünya Gazetesi, 6 Temmuz 2000, Pazar, s. 13.

“Petrolde dev birleşmeye engel”

ABD Alaska Valisi Knowles, merkezi hükümetten, petrol sektöründe faaliyet gösteren BP Amoco' nun, Atlantic Richfield Co. şirketini satın almasını engellemesini istedi.

Arco' yu 26 milyar dolara satın almak için anlaşan BP Amoco' nun, ABD Federal Ticaret Komisyonu' na satın alma işlemine yasal izin verilmesi sürecinin hızlandırılması için yaptığı başvuru, Alaska Valisi’ ni harekete geçirdi.

Vali Knovles, BP Amoco' nun Arco' yu satın alma girişimini başlattığında, ticari teamüllere ve rekabet koşullarına aykırı davranmayacağı vaadinde bulunduğunu hatırlatırken, işlemin hızlandırılması talebinin bu konuda kuşkular doğurduğunu belirtti.

Alaska Valisi, Komisyona yaptığı başvuruda, "BP Amoco' nun ARCO' yu satın almasının bu koşullarda gerçekleşmesinin, rekabete ilişkin hem federal, hem eyalet yasalarında tekelciliğe karşı hükümleri ihlal eden kaygıların giderilememesine yol açacağını" savundu.

BP Amoco' nun Arco' yu satın alması, ABD' nin Batı kesimine şirketin petrol istasyonlarının çoğunluğunu kontrol etmesini sağladığı gibi, ABD' nin petrol bakımından en zengin eyaleti Alaska' yı da derinden etkileyecek. BP Amoco, Arco' yu aldığında Alaska' nın petrol üretiminin yüzde 70' ini, Alaska petrolünün naklettiği boru hattınının da yüzde 72' sini ele geçirecek.

Satış ve gelir vergilerinin bulunmadığı Alaska' da, başlıca geliri petrole dayanan Alaska eyalet yönetimi BP Amoco' dan Alaska petrolünü tekeline almayacağı ve eyalet gelirlerinin azalmasına yol açacak uygulamalarda bulunmayacağına ilişkin güvenceler istiyor.

BP Amoco yetkilileri ise Federal Ticaret Komisyonu' nun nihai onayından önce Alaska eyalet yönetimi ile anlaşmaya varmak için çabalarını sürdürdüklerini, işlemleri hızlandırma için başvurmalarının bu yöndeki görüşmelere engel oluşturmayacağını savundular.” 10

Buradan da anlaşılacağı gibi politik ortam, uluslararası işletmeleri etkileyen çevre faktörleri içerisinde çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Sonuçta “Piyasalar, sadece toplumsal ve siyasal kurumlar içinde özümsendiği sürece ayakta kalabilir.”.11 Dolayısıyla herhangi bir ülkede siyasal istikrarsızlık olduğu sürece uluslararası işletmelerin bu ülkede güvenli yatırımlar yapması çok zor ya da hatta imkansızdır. Çok 10 Hürriyet Gazetesi, Ekonomi Sayfası, 2 Kasım 1999, Salı, s. 5. 11 Dani RODRİK, Küreselleşme Sınırı Aştı Mı?, ( Çev: İzzet AKYOL, Fatma ÜNSAL ), Kızılelma Yayıncılık, İstanbul, 1999, s. 12.

girift, çok etmenli ve çok faktörlü bir yapıya sahip olan politik ortam, uluslararası piyasalarda başarılı olmayı ve büyümeyi hedefleyen her büyük şirket tarafından dikkatle ve ayrıntılarıyla birlikte incelenmelidir. Bu aşamada bir de politik ortamın uluslararası işletmeleri etkilemesinin tarihçesine kısaca bakmak faydalı olacaktır.

B. ULUSLARARASI İŞLETMELERİ ETKİLEYEN POLİTİK ORTAMIN TARİHSEL GELİŞİMİ

Uluslararası işletmecilik faaliyetleri, toplumlar arasında ticaretin gelişmesinden bugüne devam eden bir süreçtir. Bu süreç, devletlerin ortaya çıkması ve bu devletlerin halklarının, kendi üretmedikleri değerleri, diğer halkların ürettikleriyle değiş dokuş etmesi şeklinde başlamış, bu süreç gerek istekle, gerekse zorla sürdürülmüştür. Emperyalizm, uluslararası ticaretin silah zoruyla yürütülen şekliyken, aynı dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu’ nun başta Fransızlar olmak üzere bir kısım devletlere tanıdığı ekonomik ayrıcalıklar, yani ‘Kapitilasyonlar’ da, devletlerin kendi istekleriyle yürüttükleri uluslararası ticaret faaliyetleri olarak tarihsel gelişimde yerini almıştır.

Uluslararası ticaret ve bu ticareti etkileyen politik çevre koşullarının tarihsel

gelişimi, Avrupa’ da gerçekleşen Sanayi Devrimi’ yle birlikte, önceki dönemlere göre farklılaşmış ve gelişme göstermiştir. Uluslararası ticaretin tarihsel gelişimiyle beraber, uluslararası politikanın da tarihsel gelişimi, burada konuyu teşkil eden uluslararası işletmeleri etkileyen poltik çevrenin tarihsel gelişiminin en önemli iki bileşenidir.

Uluslararası işletmeler ile bunları etkileyen politik ortam arasındaki ilişkilerin

tarihsel gelişimini üç safha halinde ele almak mümkündür. Belirtmek gerekir ki, çokuluslu işletmeler ile evsahibi ülkeler arasındaki ilişkilerin tarihini, aşağıda sayacağımız gibi, aynı üç safha halinde inceleyen ve fakat bu ilişkinin tarihini İkinci Dünya Savaşı’ ndan sonra başlatan yaklaşımlar da vardır.12 İşletme bilimci Dunning, bu tarihi İkinci Dünya Savaşı öncesinden başlatmayı tercih eden, yine işletme bilimci 12 John H. DUNNING, Multinational Enterprises and the Global Economy, Addison-Wesley Publishing Company, New York, 1994, s. 554-559.

Buckley’ nin aksine, uluslararası ticaretin gerçek anlamda uluslararası boyut kazandığı 1945 sonrasını, politik ortam tarihçesinin başlama noktası olarak belirlemiştir. Dunning, bunu yaparken, dayanak olarak 1945 öncesi dönemin şartlarının, serbest ticaret mantığına uygun olmamasını göstermektedir. Bir ikinci dayanak ise, bu dönem öncesinde, ekonomik temelli işletmelerden çok siyasi temelli devletler arasında süregelen bir ticaret şeklinin söz konusu olmasıdır.

B.1. Balayı Safhası İkinci Dünya Savaşı öncesinde uluslararası işletmeler, gerek ekonomik gerekse politik devlet ve hükümet planlarını uygulamak üzere kullanılmaktaydılar. Büyük ve güçlü devletler için o dönemin uluslararası işletmeleri, bu devletlerin sömürgeleri aracılığıyla bölgesel olarak gelişmelerini sağlayan birer araç şeklinde görülmekteydi. Ayrıca sözü geçen güçlü emperyalist ülkeler, bu tip işletmeler sayesinde kendi gelişmelerine katkıda bulunacak bazı ürünleri de ucuz ve kolay yoldan temin edebilmekteydiler. Böylece bir yandan hükümetler kendi stratejik hedeflerine ulaşmakta, işletmeler de dış yatırım konusunda isteklenmeye başlamaktaydı. Çokuluslu işletmeler coğrafi yayılım bölgeleri genişledikçe, şirketler daha merkezi ve çok bölümlü bir kontrol yapısı kurma eğilimine girdiler.13

İkinci Büyük Dünya Savaşı, dünyanın tüm dengelerini alt üst etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası, özellikle Batı Avrupa sahip olduğu teknoloji, sermaye ve tecrübe birikimi gibi avantajlar nedeniyle uluslararası işletmecilik yatırımlarına (özellikle ABD' nin yatırımları) ihtiyaç duyuyordu. Tamamiyle yıkılmış ve Alman Orduları tarafından dümdüz edilmiş, hiçbir ekonomik altyapısı kalmamış Avrupa Kıtası Devletleri, tek çare olarak ABD sermayesinin kendi ülkelerine doğrudan ya da dolaylı yatırım yapmasını istemekteydiler. Bu dönemde uluslararası girişimlerin hükümetlerle ilişkileri bir evliliğin balayı dönemindeki gibi karşılıklı olumlu yönlerin ön plana çıkarılması ve olumsuzlukların göz ardı edilmesi şeklinde cereyan etmiştir. Yani bir nevi, görücüye çıkar gibi, yabancı sermayeye ihtiyaç duyan ülkeler, yabancı sermayeyi ülkelerine ulaştıracak güçlü ülkelere ve onların barındırdığı uluslararası ticaret yapan işletmelere şirin görünmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

13 Peter J. BUCKLEY, New Directions in International Business, Research Priorities for the 1990's, Edward Elgar Publishing Limited, Alabama, 1992, s. 91.

B.2 . Uyum Safhası İkinci Dünya Savaşı, dünya üzerinde sebebiyet verdiği büyük değişimlerin yanında uluslararası ticaretin boyutlarının değişmesi için çok önemli bir dönüm noktasıdır. Çokuluslu girişimlerin politik ekonomisi de bu dönüm noktasıyla çarpıcı şekilde değişmiştir.14 II. Dünya Savaşı, bu uluslararası işletmelerin birçok ülkenin ekonomisinde sahip olduğu etkileri genişletmiştir. Bu işletmelerin uluslararası pazarlarda sahip olduğu teknolojik ve organizasyonel avantajlar, İkinci Dünya Savaşı’ nın ardından çok daha fazla etkili olmaya başlamıştır. Savaş sonrası pek çok sömürge ya da işgal altındaki ülkenin bağımsızlığına kavuşması gibi nedenlerle ülkeler doğrudan yabancı sermayeli yatırımlarını teşvik edebilmek için bazı politikalar ortaya koymuşlardır. Uluslararası işletmelerin güçlenmeye başlamasıyla pazarlık güçlerini artırmak isteyen ülkeler, Birleşmiş Milletler' in çeşitli yan örgütlerinin, örneğin Dünya Bankası gibi kuruluşların tavsiye ve rehberlikleri doğrultusunda iç yatırım ile gelişme ve yeniden yapılanma sürecine girmişlerdir. Uyum safhasının en önemli özelliği, bu dönemde gerek az gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin, kendi topraklarına yatırım yapmayı planlayan gelişmiş ülkelerle yaşadıkları birbirini tanıma ve kendi özelliklerini karşı tarafın özellikleriyle uyuşturmaya çalışma sürecidir. Bu süreç yine en büyük ölçüde bahsedilen ülkelerin siyasi iktidarlarının başında yer alan politik güçler tarafından yürütülmüştür. Türlü nedenlerle, eski sömürgelerinin topraklarına, bu sefer silah zoruyla değil, onların da olurlarını alarak girmek ve kamu ya da özel sektör firmalarıyla bahsi geçen yerlerde yatırım yapmak isteyen gelişmiş ülkeler için bu uyum süreci zorlu geçmiştir. Eski politik hesaplaşmalar ve bu ülkelerde gerek halklar ve gerekse de iktidarı paylaşan güçler tarafından, gelişmiş olarak adlandırılan ve artık demokratik dünyayı, özgürlükleri ve refahı temsil eden eski dünyanın emperyalist güçlerine karşı duyulan kin, uyum safhasının güçlüklerinin başında gelmekteydi. Bu güçlüklerin aşılması için kullanılan en önemli silah ise, aslında yine dünya savaşı öncesinde, dünya haritasını politik güç dengeleri çerçevesinde kendi arasında paylaşan eski patronların, savaş öncesi güç alanlarında oluşturmuş oldukları eski güç dengeleri olmuştur. 14 a.g.e., s. 91.

B.3. Anlaşma Safhası

Uluslararası işletmeler, II. Dünya Savaşı’ nın bitmesinin ve güç dengelerinin yeniden şekillenmesinin ardından, artık belirli bir karşılıklı öğrenme dönemini geride bırakmış ve sonra da artık karşılıklı ihtiyaçların belirlenmesi ve tatmin edilmesini hedefleyen bir dönem başlamıştır. Savaş sonrasında dünya diplomasisi artık hiçbirşeyin savaş öncesindeki gibi olmaması gerektiğine karar vermiştir. Böylece, iki kutuplu soğuk savaş dönemine dünyayı hazırlamak üzere, uluslar-üstü güçlü kurumlar dönemi başlamıştır. Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi, IMF, Dünya Bankası, Varşova Paktı gibi kurumlar, bu dönemde sadece uluslararası politika üretmek ve diplomatik güç dengelerini korumakla yetinmemiş, uluslararası ticareti de düzenlemeye girişmiştir.

Dünya üstündeki yabancı sermayenin büyük çoğunluğunu barındıran, yani uluslararası işletmeler vasıtasıyla dış ülkelere yatırımlar yapan güçlü ülkeler, 1970' lere gelindiğinde, politikalarında, kendi ülkelerindeki istihdamı artırmak amacıyla bazı değişiklikler yapmak durumunda kalmışlardır. Ev sahibi ülkelerdeki yatırımları arttırma amaçlı çabalar böylelikle ortaya çıkmıştır.

Aynı dönemde, A.B.D.’ nin, sahip olduğu teknoloji ve ekonomik güç sonucunda ulaştığı rekabet gücü ile Avrupa’ da başlattığı yatırımlar, Avrupa’ lı işletmecileri tedirgin edecek düzeye ulaşmıştır. Yine bu dönemde Japonya kendi firmalarını uluslararası hale getirmek, üretimine uluslararası pazar yaratmak ve kendi pazarına ihtiyacı olan kaynakları dahil edebilmek için uluslararası girişimlerin yolunu açan doğrudan yabancı sermayeli yatırımları teşvik edici bir politika uygulamaya başlamıştır. Uluslararası işletmeleri etkileyen politik koşullarla ilgili tarih sürecinin, bugün uluslararası işletmelerin ulaştığı gelişmiş duruma gelmesiyle ilgili kısmı büyük ölçüde anlaşma safhasında gerçekleşmiştir. Özellikle yetmişlerin sonlarından itibaren dünya ekonomisinde gerçekleşen bir kısım değişiklikler sonuçta, uluslararası üretimin politik ekonomisini de derinden etkilemiştir.15 Böylelikle, teknolojik gelişmeler sayesinde yeni ürünlerin ortaya konması veya mevcut olanların geliştirilmesi, kaynaklar ve pazar üzerine rekabetin artması ile pazarlama ilkeleri yeni bir boyut kazanmıştır. 15 BUCKLEY, a.g.e., s. 94.

Dünya genelinde pekçok hükümetin, çokuluslu işletmelere daha sıcak bakması

ve böylelikle devletler, devletleri idare eden politik güçler ve bu güçlerin başında yer alan politikacılar arasında daha sıcak ilişklerin doğması, uluslararası işletmeciliğin doğasının, özellikle 1980 yılından sonra büyük ölçüde gelişmesine yol açmış, bunun üzerine uluslararası işletmecilik girişimleri canlanmıştır. Sonuç olarak seksenli yıllar, hükümetler ve çokuluslu girişimler arasında daha olgun ve karşılıklı dayanışma esaslı bir ilişkinin ortaya çıkmasına tanık olmuştur.16

Bu dönemde, bir çok ülkenin ekonomik ve sosyal hedeflerini gözden geçirerek uluslararası pazarda daha büyük rekabet gücüne sahip olmayı seçmesi, uluslararası işletmeciliğin gelişmesinde önemli bir etken olmuştur. Örneğin; birçok ülke ile ortak çokuluslu girişimlere imza atan Japonya, artık düşman-rakip kavramından uzaklaşarak, karşılıklı dayanışma felsefesine, bu dönemde geçmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ nda büyük bir yenilgiye uğrayan, dünyada ilk kez topraklarında savaş esnasında atom bombası kullanılan, ekonomik ve siyasi olarak önemli kayıplara uğrayan ve ordu kurması bile yasaklanan Japonya, bu dönemde, belki de askeri yatırım yapması olanağı da olmadığı için, uluslararası ticarette önemli atılımlar gerçekleştirmiş ve bugün dünya ticaretinde sahip olduğu güce, anlaşma safhasında yürüttüğü akılcı politikalarla ulaşmıştır.

Ulusal ve uluslararası anlamda ticaret ve işletmecilik anlayışının değişmesi, genel dünya refahındaki artışlar ve dünyanın birçok yerindeki savaşların azalması ile birlikte ortaya çıkmış, iç ve dış yatırımların da bu gelişmelere paralel bir şekilde arttığı görülmüştür. Örneğin; Japonya, mülkiyet avantajlarına sahip olduğu fakat gerekli bölgesel kaynaklardan yoksun olduğu ürünler için dış yatırıma hız verirken, sahip olduğu fakat kullanımını kendi ekonomik ve siyasal amaçlarına ulaşmada bir avantaj olarak görmediği kaynaklar içinse yabancı yatırımcılara ev sahipliği yapmayı tercih etmiştir.17 Böylece, sadece firmaların maliyet yapısının değişmesi değil, aynı zamanda ulusal veya coğrafi kaynakların önemini yitirmesi söz konusu olmuştur. Bir başka deyişle, bu dönem esnasında, uluslararası ticaret, siyasi engellemelerle, önceki dönemlere göre daha az karşılaşır olmuştur.

16 DUNNING, a.g.e., s. 558. 17 a.g.e., s. 559.

Anlaşma safhasının seksenli yılların ortalarından sonra yaşanan kısmında, ulusal yönetimler dünya genelinde daha çok sağ kanada kayması, pazar bazlı ekonomik politikaların güçlenmesine neden olmuştur. Aynı dönemde gelişen yeşiller akımları ve çevrecilik taraftarlığı, çevrenin koruması gibi sosyal söylemlerin de gelişmesiyle, uluslararası işletmeleri etkileyen politik koşullları değiştiren bir etken olarak uluslararası ticareti etkilemeye başlamıştır. Uluslararası işletmeler, yüksek teknoloji ve bilgi bazlı üretim kullanarak, uluslararası alanda faaliyet göstermenin yaratacağı maliyet düşümlerinden yararlanmaya ve küresel ağa katılımlarını arttırmaya da bu dönemde başlamışlardır. Anlaşma safhasında gerçekleşen bu teşvik edici gelişmelerin yanında bazı ülke hükümetlerinin halen korumacı politikalar uygulamaya devam ettiği de bilinmektedir. Örneğin; Avrupa - Japonya, Avrupa Birliği - ABD arasında bu tip korumacılık politikaları halen uygulanmaya devam etmektedir.18

Uluslararası işletmeleri etkileyen politik koşulların tarihçesi içinde en önemli bölümü, 1990’ lardan sonra gerçekleşen değişimler oluşturmaktadır. Son on yılda iyice olgunlaşan bu gelişmeler yalnızca işletmelerle ülkeler, ülkelerle ülkeler, işletmelerle işletmeler arasında daha fazla uluslararası bağ kurmakla kalmamamış, aynı zamanda bu bağları yapısal olarak değiştirmiştir ve halen de değiştirmektedir. Birçok ülkede sınırötesi işlemler, sınırötesi girişimler sayesinde çok daha kolay hale getirilmiştir. Ülkeler karşılıklı ekonomik bağlarını pekiştirerek, kendi ülkelerinin mikro-ekonomik ve yapısal düzenlemelerini yürütmede kolaylık sağlamışlardır. Böylece ülkeler, uluslararası işletmecilik faaliyetlerini artırdıkça dünya pazarlarında daha güçlü rekabet etme imkanlarına kavuşmuşlardır. Yine yerel ekonomilerde ve uluslararası pazarda olumlu işaretlerin artması ile hükümetler uluslararası girişimleri daha cazip bulmaya başlamışlardır. Bunun olmasının önemli etkenlerinden biri uluslararası işletmecilik girişimlerinin yalnızca doğrudan yabancı yatırımların değeri, bunların ihracatı artırıcı etkisi ve yaratılan ek istihdamla değil aynı zamanda kullanılan kaynakların fırsat maliyeti göz önünde bulundurularak yaratılan reel toplumsal çıktı ile değerlendirilmesi oldu.

18 BUCKLEY, a.g.e., s. 97.

III. ULUSLARARASI İŞLETMELERİ ETKİLEYEN ÇEVRE KOŞULLARINDAN POLİTİK ORTAMIN BİLEŞENLERİ Yukarıdaki bölümlerde de ifade edildiği gibi, politik ortam, uluslararası

işletmeler için, çok karmaşık, kavramaların içiçe ve çok faktörlü olarak yer aldığı bir çevre unsurudur. Politika bilimi ve politika biliminden pek çok noktada ayırt edilmesi gereken, dünyanın pekçok yerinde de bu bilime aykırı olarak gerçekleştirilen aktif politika, toplumların yaşamlarında çok önemli bir yere ve öneme sahiptir. Dünya üzerinde yer alan tüm toplumlar, ilkel ya da gelişmiş bir yönetim şekline sahiptirler. Bu yönetim şekilleri illa da devlet şekilleri ihtiva etmeyebilmektedir. Ama önemli olan şudur ki insandan ve insan topluluklarından, hele de, belirli ortak kavramları paylaşan, dil, din, ırk, yaşam biçimi ya da genel olarak kültür ortak paydasında birleşebilen toplumlardan bahsedildiğinde, politika yani insan topluluklarını yönetme sanatı vazgeçilmez bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.

Tüm insan, toplum, kurum ve kuruluşlar gibi, uluslararası işletmeler de, faaliyet gösterdikleri ya da göstermek istedikleri ortamların tüm koşulları gibi, politik koşullarını da çok iyi değerlendirmek, tüm karar ve uygulamalarını bu koşulları göz önünde bulundurarak yapmak zorundadırlar. Uluslararası işletmecilik, kısa değil uzun vadeli bir koşudur ve bu nedenle, uzun vadeli düşünerek alınacak kararlar gerektirir. Dünya üzerinde dönen uluslararası sermaye, kararlarını düşünmeden alabilecek ve kendisini kolayca riske atabilecek kadar bol değildir. Tüm kaynaklar gibi, uluslararası ticareti besleyen kaynaklar da sınırlıdır ve çok ince eleyip sık dokuyarak alınan kararlar doğrultusunda yönlendirilmesi gerekmektedir.

Uluslararası işletmeleri etkileyen poltik çevre koşullarını oluşturan güçler pekçok coğrafyada, farklı şekillerde ama aynı ortak paydada ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada söz konusu faktörler konuyla ilgili birçok bilimsel kaynakta sıralandığı gibi aşağıdaki başlıklar altında toplanarak, politik ortam ve bunun uluslararası işletmeler üzerindeki etkileri incelenecektir.

A. İdeolojik Güçler 1. Komünizm 2. Sosyalizm 3. Yeşiller

4. Kapitalizm 5. Liberal ve Muhafazakar İdeolojiler

5.i. Liberalizm 5.ii. Muhafazakarlık 5.iii. Aşırı Sağ

B. Milliyetçilik C. Devlet Eliyle İşletmecilik D. Devlet Etkisi ve Kontrolü E. Devletlerin ya da Hükümetlerin İstikrarlılığı F. Ülkelerin Savunma Politikaları G. Ülkelerin Dış Politikaları H. Ülkeler Arasında Tarihi Geçmişe Dayanan Politik Çatışma ve Düşmanlıklar İ. Siyasal Olumsuzluklar J. Terörizm K. Uluslararası Örgütler L. Çokuluslu Girişimler ve Siyaset

A. İDEOLOJİK GÜÇLER Politik ideolojiler, uzun yıllar boyunca süregelen politik kültür ve düşünce

birikiminin sonucunda özellikle son iki yüzyılda ortaya çıkmışlardır. Tüm dünyada, hükümetlerin, devletlerin, partilerin ve siyasetle uğraşan herkesin düşünce yapısını ve politika yapma tarzlarını oluşturan ideolojiler, tüm politik güçlerin belkemiğini oluştururlar. Dünya halklarının yaşayışlarını önemli ölçüde etkileyen Komünizm, Sosyalizm, Yeşiller, Kapitalizm, Liberal ve Muhafazakar İdeolojiler ile Aşırı Sağ gibi politik sahnenin sağ ve sol kanatlarında yer alan başlıca ideolojiler ve farklı özellikleri nedeniyle bunlardan ayrı tutulması gereken Milliyetçilik, aynı zamanda günümüz işletmeciliğini de yakından ilgilendiren siyasal çevre faktörlerinin başında gelmektedirler.

A.1. Komünizm Tüm üretim faktörlerinin devletin denetiminde bulunduğu, tarımsal ve

endüstriyel faaliyetlerin yürütüldüğü bütün işletmelerin devlet mülkiyetinde olduğu bir

iktisadi yapılanma şeklinde ortaya çıkan ve Birinci Dünya Savaşı’ ndan başlayarak dünyanın birçok ülkesinde günümüzden çok kısa bir süre öncesine dek uygulanan Komünist idare ve ekonomi düzeninin, uluslararası işletmeler için en olumsuz ve zor politik çevre olduğunu söylenebilir. Bu sistemde devlet kendisine belli hedefler koymakta ve genellikle de Beş Yıllık planlarla bütün bir piyasanın bu hedefe ulaşmak için işlemesini öngörmektedir. Komünizmin ekonomik sistemini liberal ve kapitalist ekonomi sistemlerinden ayıran en önemli farklılıklardan biri, bu sistemi izleyen devletlerin, ülke içindeki fiyatların ve piyasanın kendiliğinden oluşmasına izin vermemesidir. Komünist sistemde üretim ve dağıtım faaliyetleri, tüketicilerin talepleri doğrultusunda oluşmayıp, tamamen hükümetin koyduğu kısa ya da uzun vadeli ekonomik hedefler doğrultusunda belirlenen koşullara göre hükümet idarecileri tarafından denetlenmektedir. Üretim, pazarlama, dağıtım, vb., tüm faaliyetlerin denetlendiği, mal ve hizmet üretiminin tamamına yakınının kamu şirketlerince üretildiği, finanse edildiği ve dağıtıldığı bir ekonomi piyasasında faaliyet göstermek uluslararası bir şirket için hiç de olası değildir. Sovyetler Birliği’ nin dağılmasından önceki Kızıl Dünya’ da yabancı mülkiyet genellikle yasaklanmıştır. Yapılabilecek en fazla şey yerel şirketlerle küçük bazı yatırımlara girişmek için büyük gayretler sarfetmektir.19

Komünist siyaseti günümüz koşullarına uyarlayarak, özüne çok da fazla sadık kalmadan uygulamaya çalışan birkaç ısrarlı ülke dışında kalan ve geçmişte komünizmi en sert kurallarla yıllarca devlet ideolojisi olarak, türlü baskı ve zorlamalarla ayakta tutma başarısını gösterdikten sonra şimdi kendini liberal piyasa koşullarına uyarlamaya çabalayan eski Kızıl Dünya, büyük ve el değmemiş pazarlar olarak uluslararası işletmeler için önemli yatırım alanları haline gelmişlerdir. Özel mülkiyetin sistem için en büyük tehlike olarak görüldüğü ve bu nedenle yaşamasına kesinlikle müsaade edilmediği bir sosyo-ekonomik ve sosyo-politik düzen olarak uluslararası sahnede uzun süre hüküm süren, elli yıl boyunca dünyaya iki ayrı kamp halinde soğuk savaş yaşatan Komünizm, o dönemde, elbette ki başka ülkelerin girişimcileri için cazip koşullar oluşturmamıştır. Diğer tüm totaliter ve baskıcı rejimlerde olduğu gibi, Karl Marx’ ın daha adaletli ve yaşanabilir bir dünya hayaliyle oluşturduğu kavramların Lenin ve daha sonra Stalin gibi liderlerce çok farklı bir şekilde 19 GROSSE, KUJAWA, a.g.e., s. 636-655.

yorumlanarak uygulandığı Sovyet Sistemi’ nde ve zorla ya da isteyerek o sistemi kendilerine örnek alan diğer benzer sistemlerde, özel işletmelerin, hele de, uluslararası işletmelerin faaliyet gösterebilmeleri zordan öte imkansızdır.

A.2. Sosyalizm Sosyalizm, 19.y.y.’ da sanayi kapitalizminin ve bunun yarattığı yeni işçi sınıfının doğuşu sonucunda ortaya çıkan bir harekettir.20 İçinde çok çeşitli hizipler barındırsa da bütün bu hizipleri ortak bir paydada toplayan bazı ideolojik değerlere sahiptir. Bunların en önemlilerinden biri de daha paylaşımcı ve topluma karşı daha duyarlı bir yönetim biçimi hedeflemesidir. Katı ya da ılımlı sosyalist geleneğin ortak olarak ürettiği ideolojik değerler arasında toplumsal ve ekonomik eşitlik, refah devleti, işçi sınıfının desteklenmesi bulunmaktadır. Sosyalist doktrin, devletin iktisadi teşebbüslere sahip olmasını, üretim, paylaşım ve alışveriş mekanizmalarını sıkı kontrol altına almasını savunur.21 Kapitalizmin kar odaklı düşünce yapısının aksine sosyalizm insan faydasına önem verir. Genelde, sosyalist olarak adlandırılan hükümetler, pratikte sosyalist doktrinle çok uyumlu politikalar üretemezler. Örneğin, uzun yıllardır iktidarda olan Kıta Avrupası Sosyalizmi’ nin ve İngiltere’ de hükümet etme şansını yakalayan İşçi Partisi’ nin sosyalist doktrini tam anlamıyla uyguladıkları söylenemez. Bu iktidarlar, bazı tersaneleri, madenleri, demir-çelik fabrikalarını ve demiryolu şirketlerini kamulaştırmak ve sosyalist partilerin tabanlarını oluşturan belli sınıflara birkaç populist ekonomik taviz vermek dışında, kapitalist ya da liberal görüşten çok da farklı davranmamışlardır. Özellikle de 1980’ lerden sonra oluşan yeni uluslararası ortamın gereklerine yanıt verebilmek için gelişmiş ülkelerdeki sosyal demokrat partiler, uyguladıkları ekonomik programlar açısından gittikçe daha çok merkeze yaklaşmaktadır. Öte yandan, üretim faktörlerinin çoğunun devlet kontrolü altında olduğu az gelişmiş ülkelerde iktidarda olan sosyalistler, komünizmle karşılaştırıldığında, özel mülkiyete daha ılımlı bir tutum izleyen, fakat sosyalist Avrupa iktidarlarıyla 20 Michael KEATING, The Politics of Modern Europe, The State and Political Authority in the Major Democracies, Edward Elgar Publishing Limited, Hampshire, England, 1993, s. 39-43. 21 Donald A. BALL, Wendell H. MCCULLOCH, Jr., International Business, Introduction and Essentials, Business Publications, Inc., Texas, 1985, s. 219.

kıyaslandığında da sosyalist doktrine daha yakın gözüken bir pozisyon sergilemektedirler. Az gelişmiş ülkelerdeki, eğitilmiş insan, birikmiş sermaye, gelişmiş teknoloji eksiklikleri, sözkonusu ülkelerin işletmelerinin ve hatta tarım faaliyetlerinin devlet tarafından kontrol edilmesi durumunu da beraberinde getirmekte, bu idare şeklinin en uygun ideolojisi sosyalizm olmaktadır. Sosyalist yönetimler, komünistlerden farklı olarak, sıkı denetim ve türlü yasal zorlaştırmalara rağmen, özel sermayenin işletmeler kurup, faaliyet göstermesine müsaade edebilmektedir. Bu genelde, özel sermayenin yatırım yaptığı alanlarda, devlet yatırımının imkansız olduğu durumlarda ya da devletin o alandaki özel teşebbüs yatırımından daha çok avantaj elde etmesiyle ortaya çıkmaktadır. Böylece, sosyalist devletler, eksikliğini hissettikleri, istihdam, gelişmiş teknoloji, yetenekli ve eğitilmiş personel ve sermaye faktörlerini tamamlamaya çalışmaktadırlar. Anlaşıldığı üzere sosyalist ideolojinin hakim olduğu devletler veya bu ideolojiyi benimseyen partilerin kurduğu hükümetlerin yönettiği ülkeler, uluslararası işletmeler için çok elverişli siyasal ortamlar değillerdir. Bu tip ülkelerde kanunlar ve yönetmelikler, dış ülkelerden gelerek yatırım yapacak işletmeler için avantajlar sağlamaktan çok zorluklar ve belirsizlikler meydana getirmektedir. Ilımlı sosyalizm ya da bugünkü deyimle sosyal demokrasi veya demokratik sol görüşler doğrultusunda yönetilen, gelişmiş Batı demokrasileri hariç tutulduğunda, komünist doktrine daha yakın politikalarla idare edilen fakat sosyalist adını taşıyan birçok az gelişmiş ülke, bugünün koşullarında, uluslararası yatırımcılar için siyasal koşulları nedeniyle cazip pazarlar değillerdir. Servet vergisi, işsizlik sigortası, işten çıkarmaların zorlaştırılması, daha çok vergi gibi söylemleri yoğun şekilde ortaya koyan sosyalist partilerin Türkiye’ deki temsilcilerinden Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ nin ekonomik ve sosyal programından alınan bazı bölümler aşağıdaki örnekte belirtilmiştir. Bu ve benzeri maddeler içeren programlara sahip partilerin hükümette olduğu ülkeler uluslararası ticaret için öncelikli yatırım bölgelerinden olamamaktadır.

A.4. Kapitalizm Kapitalist ideoloji, serbest piyasa ekonomisi ya da pazar ekonomisi olarak adlandırılan ve ekonomik doktrininin özünde özel teşebbüs düşüncesi olan bir sistemdir. Özel sektörün tüm üretim faktörlerine sahip olabildiği, devletin ise sadece, ulusal savunma, iç güvenlik, yargı, eğitim, sağlık ve diğer temel kamu hizmetlerini devam ettirdiği kapitalist ekonomik ve siyasal düzen, tam anlamıyla dünyanın hiçbir yerinde uygulanmıyorsa da, günümüzde, birçok ülkede, kapitalist düzene çok yakın örnekler mevcuttur. Kapitalist ekonomik ve siyasal sistemi uygulayan ülkeler, tüm işletmelerin faaliyetlerini yürütebilmeleri için çok uygun ortamlardır. Özel teşebbüsü teşvik eden bu sistemde, şirketler sadece içinde bulundukları ülkelerin hükümetleri ya da yasa yapan diğer kurumları tarafından yürürlüğe konulan yasalar ile kısıtlanırlar. Yasalar, kural ve yönetmelikler işletmelerin işleyişlerini zorlaştırmak için değil aksine, serbest piyasa kavramı içinde tüm teşebbüslerin uyumlu ve verimli bir şekilde, faaliyetlerini sürdürebilmeleri için kullanılırlar. Tam bir rekabet ortamının yaşandığı kapitalist sistemde, işletmecilik yapmak, birçok riskleri de beraberinde getirmekte, bu sistemde işletmeler arası sürekli gizli bir savaş hali devam etmektedir. Öyleyse, kapitalist ideoloji doğrultusunda şekillenmiş politikalarla yönetilen ülkelerde yatırım yaparak, işletme kuracak uluslararası işletmelerin en fazla dikkat etmeleri gereken risk, bazen acımasız olarak dahi nitelendirilen rekabet ortamıdır. Rekabet ortamı nedeniyle kapitalist ülkelerde faaliyet göstermekte zorlanan uluslararası işletmeler, genellikle kendilerine bu ülkelerde farklı yasal uygulamalar yapılmasını beklemekte, ya da bunu o ülkelere yatırım yapmak için bir ön koşul olarak istemektedirler. Ülkelerine yabancı sermaye çekmeyi planlayan ülkeler de genellikle işletmelerin bu isteklerine olumlu cevap vermektedirler. Tabi bu kendi ülkelerinde milli işletmelerce hoş karşılanmamaktadır. A.5. Liberalizm

Liberalizm, tanımlanması en zor siyasal ideolojilerden biridir. Çünkü 18.y.y. Aydınlanması ile birlikte ortaya çıktığı zamandan bu yana yaşadığı evrimden sonra bugün artık pek çok siyasal partinin ortak malı haline gelmiştir. Ayrıca liberalizm farklı ülkelerde farklı anlamları da içermektedir. Liberalizm, siyasal yelpazenin çok dar olduğu Amerika Birleşik Devletleri’ nde yelpazenin soluna işaret ederken Avrupa’ da daha kesin bir yeri, yani merkez sağı göstermektedir.22

Liberal İdeoloji’ nin ekonomi anlayışı özel mülkiyet, piyasa ekonomisi ve bir ölçüde de serbest ticaret değerlerine dayanmaktadır. Toplumsal yapılanma bağlamında bakıldığında liberalizm her şeyden önce, toplumsal değişimi, sanayiciliği ve geleneksel hiyerarşi unsurlarını karşısına alan iş çevreleri ve profesyonel grupların yükselişini yansıtan bir orta sınıf ya da burjuvazi hareketidir.

Bunun yanında liberal düşünceye mensup bazı gruplar, işçi sınıfının isteklerini bir ölçüde de olsa karşılayabilmek ve gerçekten eşit bir vatandaşlık sistemi yaratabilmek için, “Refah Devleti” gibi aslında sol ideolojilerin sahip çıktığı değerlerin geliştirilmesini savunmaktadırlar.23

Liberal İdeoloji, Amerika Birleşik Devletleri ile onun dışındaki ülkelerdeki uygulama ve mantalite farklılıkları da unutulmamak kaydıyla, dünya siyasetinin özellikle sol söylemine önemli katkılarda bulunmuştur. Birleşik Devletler’ in en önemli iki siyasal partisinden birisi olan, Demokrat Parti, Liberal İdeoloji’ yi parti ve hükümet politikalarına temel yapmıştır. ABD’ nin solu olarak da nitelendirilen, fakat temel felsefesinde sosyalizmi değil, bireycilik ve serbest pazar ekonomisiyle beraber, sosyal adaleti savunan liberalizm, Birleşik Devletler’ de, Avrupa Liberal Partileri’ nin uygulamalarından çok farklı olarak ortaya çıkmaktadır.

22 KEATING, a.g.e., s. 38. 23 A.g.e., s. 39.

Devletlerin ya da Hükümetlerin İstikrarlılığı Siyasal istikrarasızlık, uluslararası işletmelerin karşısına çıkan çok önemli

unsurlardan biridir. Siyasal istikrarsızlık birçok biçimde kendisini gösterebilir. Uluslararası işletmeleri etkileyen politik istikrarsızlığın en genel ve bilinen örneği de bir ülkedeki yönetimin darbe ya da devrimle yıkılmasıdır ve bu, söz konusu işletmelere çok pahalıya mal olabilmektedir. Örneğin, bazı tahminlere göre, 1978 - 79’ da İran’ daki Şah rejiminin devrilmesinin A.B.D kökenli şirketlere maliyeti, satışlar ve mal varlıklarındaki kayıplar bağlamında, 1 milyar dolar kadar olmuştur.24

Siyasal istikrarsızlıklardan biri de dini kökenli olarak ortaya çıkan istikrarsızlıktır.

Kuzey İrlanda’ da yıllardır devam eden çatışmalar, gelişmiş bir ülkede yaşanan dini ve siyasal istikrarsızlığın örneklerinden biridir. Bu örnek, her ne kadar siyasal istikrarsızlığın sadece “az gelişmiş dünya” ya has olmadığını gösterse de Üçüncü Dünya ülkelerindeki çatışmaların yoğunluğu, uluslararası işletmeleri, daha istikrarlı ülkelerde yatırım yapmaya zorlamaktadır.25

Bu bölümde, hükümetlerin görevde kalma sürelerinin uzunluğu anlamındaki

istikrardan çok, devletlerin uluslararası işletmeler karşısında izledikleri politikalardaki istikrar ile bunların içinde yaşadıkları siyasal ortamdaki istikrar incelenmektedir. Tüm ekonomik faaliyetlerin, ancak hem görev süresi, hem de alıp uyguladığı kararların nitelikleri bakımlarından istikrarlı ve kalıcı hükümetler ya da devletler dahilinde sağlıklı bir şekilde yürüyeceğini söylemek, çok doğru bir genelleme olacaktır.26

Bu genellemeyi kanıtlamak üzere verilebilecek en uygun örnek herhalde, uçsuz

bucaksız çöllerinden ve politik istikrarından başka hiçbir doğal kaynağı olmayan Lübnan’ ın, 1974 yılına değin Ortadoğu’ nun cazibe merkezlerinden biri olarak sürdürdüğü zenginliğini, politik istikrarını kaybeder kaybetmez yitirmesi ve karmaşa halinde fakir bir ülke konumuna gerilemesi olacaktır. Çeşitli dini ve ideolojik sebeplere dayanan ve yaklaşık 150 bin insanın yaşamına malolan iç savaş, Lübnan’ ı bugünki durumuna getirmiş, politik istikrar eksikliği beraberinde ekonomik dengeleri 24 HOWELL, GRUB, MORAN, a.g.e., s. 363. 25 A.g.e., s. 363-365. 26 BALL, MCCULLOCH, a.g.e., s. 227.

de altüst etmiştir. Evlerin, işyerlerinin, bankaların, mağaza ve dükkanların, ulaşım, iletişim ve sağlık birimlerinin yerle bir edildiği Lübnan’ da daha önce sürdürülen ticari faaliyetlerin neredeyse tamamı sona ermiştir.27

Politik huzursuzluklar, dengesizlikler, belirsizlikler ve kısacası istikrarsızlık, felç

olan ekonomileri doğurmakta ve bu ekonomiler de, tüm bu olumsuzların yaşandığı ülkelerin büsbütün dünyadan kopmalarına zemin hazırlamaktadırlar. Her alanda istikrar, uluslararası işletmeler için olmazsa olmaz koşulların başında gelmektedir. Gündelik kararlarla ülke ekonomisine yön veren, bugün çıkardığı yasayı yarın değiştirmeye kalkan hükümetler, yabancı yatırımcılar için en tehlikeli düşmanlardır. Belli bir zamana yayılarak ve acele etmeden getirilen yasa ve uygulama değişikleri değil, sürekli yinelenen ani, radikal değişiklikler, belirsizlik doğurur ve sonuçta işletmelere zarar verir. Bu tür politika değişiklikleri, uluslararası işletmelerin kar ve diğer amaçları üzerinde çok ciddi olumsuz etkiler yaratabilir. Yeni gelen siyasetçilerin, kendinden önceki meslekdaşlarının iyi - kötü tüm yaptıklarını yıkarak, yerine kendinin yaptıklarını getirmeye çalışması gibi bir gerçekle karşı karşıya kalındığı sürece, politik istikrardan ve oturmuşluktan söz edebilmek kolay olmayacaktır. İstikrarsız bir ülkede faaliyet gösteren işletmeci, hükümetin maliye politikası, savunma ve dış politikaları konusunda, çıkarılacak yasalar ve bunların uygulanması bağlamında, üretim ve fiyatlar açısından önünü net bir şekilde göremeyeceği için, kısa veya uzun vadeli hiçbir kararı, emin olarak alamayacak, bir nevi kumar oynamak durumunda kalacaktır.28 Politik istikrarsızlıklar, yeni şirketlerin kurulmasına engel olur, kurulu şirketlerin büyümesini imkansızlaştırır, belli şirketlerle hükümet yetkilileri arasındaki ilişkilerin pamuk ipliği kadar zayıf kalmasına sebebiyet verir, hatta tüm sistemin tamamen bir durgunluk içine girmesine bile neden olabilir. 29

Uluslararası işletmeler, haklı olarak, politik istikrar içindeki ülkelerde yatırım

yaparak, daha az risk almayı tercih ederler. Hiçbir uluslararası işletme yöneticisinin,

27 BALL, MCCULLOCH, a.g.e., s. 314. 28 PHATAK, a.g.e., s. 85. 29 Barry M. RICHMAN, Melvyn COPEN, International Management and Economic Development, McGraw-Hill Book Company, New York, 1994, s. 206-207.

örneğin, iç savaş halinde olan Afganistan’ da yatırım yapması beklenemez. Aynı şekilde, kısa aralıklarla seçim ortamına giren ülkeler de uluslararası yatırımlar için tehlikeli olabilir.

Öte yandan, hükümet ya da devletlerin siyasal istikrarlılığını, hükümetlerin

iktidarda kalma süresi olarak da ayrıca incelemek yerinde olur. Demokrasiyle yönetilen ve demokrasileri tam anlamıyla oturmayan, gelişmiş ya da az gelişmiş bir çok ülkede yaşanan ve uluslararası işletmelerin bu ülkelerde yatırım yapma sürecini derinden etkileyen politik unsurlardan birisi de bu konudur. Örneğin, Türkiye gibi, demokrasiyle yönetildiği 50 yılda 50’ den çok hükümet değiştiren ülkeler, çokuluslu şirketler için riskli bölgeler içinde yer almaktadırlar. Gerek demokrasi kültürünün yeterince yerleşmediği az gelişmiş ülkeler, gerekse, yanlış seçim sistemleri uygalayarak, demokrasinin işlemesini zorlaştıran Avrupa ülkeleri, ADB ya da Büyük Britanya Krallığı gibi, az partili demokrasilerin ortaya koyduğu istikrarı gerçekleştirememektedirler. İktidara gelen hükümetlerinin yasama organlarında yeterli güce erişememesi, ya da medya, yargı, yürütme ve bürokrasi gibi diğer demokratik organların desteğinden mahrum kalması gibi nedenlerle istikrarsızlığa mahkum olan ülkeler, uluslararası işletmeler için yatırım yapılmaya pek de uygun görülmemektedirler.

Ülkelerin Savunma Politikaları Savunma politikaları da, evsahibi ülkelerin çokuluslu işletmelere karşı

yürüttükleri politikaların belirlenmesinde etkin bir rol oynamaktadır. Hatta bazı kaynaklarda, ev sahibi ülkelerin ekonomiye müdahalesinin üç ana gerekçesinden biri olarak sayılmaktadır.30

Ulus-devletler, kendi ülkelerinde çeşitli ticari faaliyetlere giren ya da doğrudan yabancı yatırım yolunu seçen çokuluslu işletmelere her zaman güven duymamaktadır. Savunma politikaları, ülkelerin bazı durumlarda bu işletmelere karşı temkinli yaklaşmasını gerektirmektedir. Hükümetlerin bu bağlamdaki siyasal ve askeri endişeleri genel olarak şöyle sıralanabilir: 30 Peter Smith RING, Stefanie Ann LENWAY, Michael GOVEKAR, “Management of the Political Imperative”, International Strategic Management, Challenges and Opportunities, Taylor & Francis New York Inc., Washington, 1992, s. 234.

1. Hükümetler, yabancı girişimlerin kilit bir sanayi dalını domine etmesinin uzun vadede ülkenin uluslararası teknoloji yarışında geri kalmasını sonuç vereceğinden endişelenmektedirler. 2. Hükümetlerin ikinci bir endişesi ise, yabancı sermayeli girişimlerin bazı durumlarda Truva atı rolünü oynaması, yani, ana ülkenin emirleri doğrultusunda ev sahibi ülke aleyhine çalışmasıdır. 3. Ülke yönetimlerini endişelendiren diğer bir şey de, yabancı sermayeli girişimler ana ülke ile doğrudan bir ilişkiye girmeseler bile, ev sahibi ülkenin kilit bir sanayi dalında bu tür girişimlere bağımlı hale gelmesinin, gelecekteki herhangi bir siyasal kriz anında bu ülkenin bağımsız bir politika izlemesini imkansızlaştırabileceğidir. Örneğin, bazı kişiler, A.B.D’ nin Kuveyt sermayeli petrol rafinerilerine bağımlı olmasını, A.B.D’ nin bağımsız bir Ortadoğu politikası üretmesinin önündeki bir tehdit unsuru olarak görmektedirler. 4. Son olarak da, ülke yönetimleri, herhangi bir savaş durumunda, yabancı sermayeli girişimlerin, savaş malzemelerinin temininde yerli tedarikçiler kadar güvenilir olmadığını düşünmektedirler.31

Bu endişelerin sonucu olarak hükümetler, çokuluslu girişimlerin faaliyetlerini

kısıtlayıcı politikalar yürütmekte ve yasal düzlemde de bu doğrultuda düzenlemeler yapmaktadırlar. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri, 1950’ lerden 1980’ lere dek, Kanada ve Avrupa’ da faaliyet gösteren A.B.D sermayeli işletmelerin komünist ülkelere yaptıkları teknoloji transferi ve yüksek teknoloji ürünü ihracatlarını durdurmak için çaba gösterdi. Aynı şekilde A.B.D yönetimi 1988 yılında Panama’ daki A.B.D sermayeli işletmelerin Panama hükümetine vergi vermelerini yasakladı.32

Ülke yönetimleri tarafından kritik olarak değerlendirilen öteki sanayi dalları

dışında savunma politikalarını doğrudan ilgilendiren alan silah ve askeri sanayi alanıdır. Bu alanda faaliyet gösteren çokuluslu işletmeler, öteki sanayi dallarında

31 VERNON, WELLS, The Manager in the International Economy, Prentice-Hall International, Inc., New Jersey, 1991, s. 104. 32 A.g.e., s. 104-105.

faaliyet gösteren işletmelere göre, hükümetlerin savunma politikalarından, doğal olarak, çok daha fazla etkilenmektedirler.

Bütün ülkelerin, büyük ya da küçük ölçekli askeri güçleri mevcuttur. Gelişmiş

ve sanayiileşmesini tamamlamış zengin ülkeler, dünya siyasetindeki güçlerini gerekli olduğunda fiziki olarak da kanıtlayabilmek için, savunma hedefli askeri harcamalara, önemli miktarlarda para harcarken, fakir ve gelişmekte olan ülkeler dahi, bu amansız yarıştan geri kalmamak adına, güçlerini oldukça aşan ve ülkelerini ekonomik olarak zorluklara mahkum eden silah harcamalarından kaçınmamaktadırlar.

Savunma harcamalarındaki büyüme, genelde, bu harcamaları yapan ülkelerin halklarının yaşam standartlarını, ekonomik büyümeyi ve özel teşebbüsün gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Fakat, savunma ve silah sanayiilerini kendi ülkelerinde kurup, üretmeyi, dış ülkelerden satın almaya tercih eden ülkeler, hele de özel işletmelerin de devlet kontrolü altında bu dalda faaliyet göstermesine müsaade ederlerse, ülkelerinde silah sektörünün önemli bir ekonomik birim olarak ortaya çıktığını göreceklerdir.

Öte yandan, savunma sanayiileri gelişmemiş olup da hala dış pazarlardan önemli miktarlarda silah alımı yapan ülkelerin çoğunlukta olduğu günümüzde, silah ticareti yapan uluslararası işletmeler için, ülkelerin savunma politikaları büyük önem taşımaktadır. İki ülke arasında oluşan en ufak bir huzursuzluk, bu silah tüccarları için milyarlarca dolarlık gelirler manasına gelmektedir. Fakat, savunma politikaları çok hassas konulardır. Bu nedenle işletmeler açısından ciddi planlama ve dikkat gerektirir. Bu politik ortamda yanlış uygulanan bir karar sadece işletmeyi değil tüm devletler arası ilişkileri tehlikeli bir biçimde etkileyebilir.33

“Verio - NTT birleşmesi FBI' dan onay aldı.” 34 Amerikan Internet firmasi Verio' nun Japon Nippon Telegraph & Telephone

şirketi tarafından 5.5 milyar dolara satın alınması konusundaki ulusal güvenlik endişeleri, Federal Araştırma Bürosu (FBI) tarafından giderildi. Verio ve NTT 33 RICHMAN, COPEN, a.g.e., s. 201-203. 34 http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=12082

arasındaki anlaşmanın detayları, Japon telekom devi, FBI ve ABD Adalet Bakanlığı arasında yoğun tartışmalara sebep olmuştu.

NTT' nin uzun mesafe ve uluslararası telefon birimi NTT Communications, Mayıs ayında Verio' nun yüzde 90 hissesini hisse başına 60 dolar karşılığı satın almak üzere bir anlaşmaya varmıştı. Hükümet yetkilileri, NTT' nin Internet omurgasına sahip Verio' yu satın almasının, hükümetin şirketin telekomünikasyon şebekesinin gözetimini engelleyeceğinden endişeleniyorlar. ABD' de Yabancı yatırım Komitesi' nin birleşmenin incelenmesini önermesi üzerine, satış anlaşması detaylı bir araştırmadan geçmişti.

1990’ lı yıllarda dünya diplomasisindeki yerini tarih sayfalarına terketmek durumunda kalan, ama bir dünya devi olarak iki kutuplu dünyanın İkinci Dünya Savaşı’ ndan o günlere dek sürdürdüğü Soğuk Savaş politikasının en önemli iki aktöründen de biri olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ nin görkemli yıkılışı, aslında bu bölümde ele alınan konunun son yıllarda sahip olduğu önemin en büyük etkenidir. Bugün dünya uluslararası ticaretinin en büyük pastalarından birisi uluslararası silah ticaretidir. Soğuk Savaş döneminde tüm dünyayı ilgilendiren ABD ve SSCB kökenli kamu ya da özel kökenli uluslararası silah ticareti, uluslararası işletmelerin yürüttükleri toplam ticaret hacminden çok daha büyük oranlarda gerçekleşmekteydi. İki kutuplu gergin dünya düzeni, iki kutuba da dahil olan ülkeleri, karşı kutuptaki ülkelerden korunmak üzere büyük savunma bütçeleri yani silaha yatırılan devasa bütçeler harcamaya yöneltmekteydi. Bu döngüyü destekleyen baş aktörler de tabii ki patronlardı. Yani ABD ve SSCB. Günümüz tek patronlu düzeninin, bu kısır döngüyü sona erdirdiğini ve böylece artık az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin bütçelerinin büyük kısmını vatandaşlarının refahı için kullanma şansına sahip olduklarını düşünmek ise halen imkansızdır. Soğuk Savaş düzeninin yerini, silah ticaretinin yine genellikle gelişmiş ülke menşeli devleri tarafından gizli ya da aşikar desteklenen, ve hatta ABD gibi sürekli dünya genelinde barıştan, huzurdan ve refahtan bahseden ama bir yandan da uluslararası silah ticaretini devlet politikası olarak destekleyen, ya da örneğin Birleşmiş Milletler’ in tüm dünyada mayınların imha edilmesi yönünde imzaya açdığı anlaşmayı imzalamamakta halen direnen ülkelerce de göz yumulan farklı bir düzen almıştır. Bu düzende aynı eskiden olduğu gibi ülkeler, öncelikle savunma poltikaları üzerine kurulu siyasalar bazında uluslararası işletmeleri ele almakta, eski düşmanlar, kolay kolay dost haline gelememektedirler.

Ülkelerin Dış Politikaları Devletlerin, birbirlerinden çok farklı ve çeşitli kriterleri göz önünde

bulundurarak yürüttükleri ve en az savunma politikaları kadar hassas ve kritik dengeler üzerinde bulunan dış politikaları da, doğal olarak, uluslararası işletmeleri etkileyen politik çevre faktörlerinden biridir.

Her milli devlet, dış politikasını, öncelikli olarak kendi çıkarlarını gözetmek, ardından da, kendine yakın hissettiği diğer devletlerle işbirliği ve dayanışma halinde olmak üzere düzenler. Bu hassas dengeler, uzun vadeli ve istikrarlı siyasal prensip ve politikalar üzerine kurulabildiği gibi, önceden kestirilemeyecek ani karalarla da yürütülebilir. Uluslararası işletmelerin, gelişmekte olan ülkelerde, dış politika problemleri olarak karşılaştıları en önemli iki husustan ilki, dış ticaret kararları, diğeri ise, milli sanayiinin yabancı yatırımcılar karşısında devlet eliyle korunmasıdır. Bu iki hususun şekillenmesini de kapsayan yönetim stratejileri ve politikaları belirleyen önemli faktörlerden biri de ülkelerin dış politikaları ve bu siyasal birimlerin uluslararası siyasal ve ekonomik arenadaki yerleridir. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’ nın bitiminden 1990’ ların başına dek süren Soğuk Savaş döneminde, Batı ve Doğu blokları arasındaki siyaset ilişkileri, uluslararası işletmeleri etkileyen en önemli faktörlerden biriydi. Blokların politikaları, uluslararası işletmelerin blok içi faaliyetlerini kolaylaştırırken bloklar arasındaki faaliyetlerini zorlaştırıyordu. NATO ülkeleri yıllarca Varşova Paktı ülkelerine ambargo koydular.35

Ulus - devletler kendi aralarında savunma birlikleri, siyasal ve ekonomik birlikler olmak üzere üç tür birlik oluşturmaktadırlar ve bunların üçünün oluşmasında

35 BALL, MCCULLOCH, a.g.e., s. 316.

da devletlerin uluslararası siyasetteki yeri çok önemli rol oynamaktadır.36 Sovyetler Birliği’ nin Afganistan’ ı işgalinin ardından Amerika’ nın bu ülkeye karşı başlattığı tahıl ambargosu ya da yine Amerika Birleşik Devletleri’ nin trans-Sibirya boru hattının inşasında Amerika ve Batı Avrupa üretimi malzemelerin kullanımını yasaklaması siyasal blokların uluslararası işletmeler üzerindeki etkilerine örnek olarak gösterilebilir.37

Blokların uluslararası işletmeler üzerindeki etkisinden başka ve hatta bundan

daha yaygın ve etkin olan bir etkiyi de ulus - devletlerin uluslararası ikili ilişkilerdeki politikaları yaratmaktadır. Ana ülke ile ev sahibi ülke arasındaki ilişkiler, çokuluslu işletmelerin faaliyetlerini etkileyen çok önemli faktörlerden biridir. Örneğin; Fransa ile Batı Afrika arasındaki tarihsel bağlar bile, bu iki ülke arasında yapılan ticari ilişkileri olumlu yönde etkilemeye devam etmektedir. Aynı şekilde örneğin; Mısır’ ın teknoloji ihracatının % 80’ i, siyasal ve kültürel bağlarının güçlü olduğu Arap ülkelerine yapılmaktadır.38 Öte yandan, uluslararası işletmeler konuk ya da ev sahibi olmayan iki farklı ülke arasındaki siyasal ilişkilerin kötü ve olumsuz olmasından dahi aynı oranda etkilenmektedirler. Buna örnek olarak da, Amerika Birleşik Devletleri’ nin Libya ve İran’ a uyguladığı ambargolar ile 1986 yılında Güney Afrika’ ya karşı getirilen ticari kısıtlamalar verilebilir.39

Genelde tüm gelişmekte olan ülkeler yabancı yatırımcılara sıcak bakmakla

beraber, her zaman bu yatırımcıların beraberlerinde kendi ülkelerinin etki ve kontrol isteklerini de getirecekleri kuşkusunu da taşırlar. Bunun dışında ülkelerin birbirlerine uyguladıkları dış politika kararları da, uluslararası işletmeleri yakından ilgilendirmektedir. Tüm fizibilite çalışmaları olumlu sonuç verse ve tüm işletmecilik şartları uygun bile olsa bir ABD sermayeli uluslararası oteller zincirinin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ nde yatırım yapması beklenemez. Bu, tamamen ABD’ nin Kıbrıs dış politikasıyla ilgili bir gerekçedir. Bu nedenle, uluslararası pazarlarda çalışmak

36 A. G. KEFELAS, Global Business Strategy, A Systems Approach, South-Western Publishing Co., Cincinnati, 1990, s. 97. 37 RING, LENWAY, GOVEKAR, a.g.e., s. 236. 38 AUSTIN, a.g.e., s. 61. 39 RING, LENWAY, GOVEKAR, a.g.e., s. 236.

durumunda olan firmaların, özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde karşılaşacakları, o ülkelerin dış politika kaynaklı problemlerine hazırlıklı olması gerekmektedir.40

ABD, Küba' ya seyahat ile ilaç ve gıda satışını serbest bıraktı! 41 ABD Temsilciler Meclisi, Küba' ya seyahat, gıda ve ilaç satışına ilişkin

sınırlamaları kaldırdı. ABD' nin Küba Devlet Başkanı Fidel Castro yönetimine 40 yıldır uyguladığı yaptırımların gevşetilmesinden, ABD' deki tarım sektörü, iş dünyası ve diğer gruplar faydalar ve çıkarlar sağlayacak. Küba' ya sınırsız miktarda gıda ve ilaç satışı ile ABD' lilerin bu ülkeye serbestçe seyahatine izin verilmesini dektekleyen gruplar, Küba ile bağlantıların artırılmasının Castro' nun ülke üzerindeki hakimiyetini zayıflatacağını ve özgürlük hareketini hızlandıracağını savundu.

Oturumlarda Castro aleyhtarı parlamenterler, Küba' nın ABD ile daha çok

ticaret yapması ve daha çok Amerikan turistinin bu ülkeyi ziyaretinin Castro rejimini güçlendireceğini iddia ettiler.

Küba ile ticaret ve turizm ilişkilerinin artırılmasını savunan grupları, ABD eski

Devlet Başkanı Ronald Reagan yönetiminin, sırt çantalı Amerikan turistlerinin Doğu Avrupa ülkelerini seyahatine izin vermesinin, Berlin Duvarı' nın bir süre sonra yıkılmasına katkıda bulunduğunu savundu. Küba, ABD' den ithal edeceği gıda ve ilaçların bedelini ya nakit olarak ya da üçüncü ülkelerden bulacağı kredilerle ödeyecek. Küba' ya gıda ve ilaç satışlarının Amerikan yönetimi ya da ABD' li bankalarca finans edilmesi yasaklandı.

Bu durumda, ABD - Küba ticaret hacminin sınırlı miktarda kalacağı tahmin

ediliyor. ABD Temsilciler Meclisi' nin geçen ayki kararı uyarınca, ABD' li şirketler ve işadamları, Küba, Libya, İran, SUdan ve Kuzey Kore' ye ilaç ve gıda satabilecekler, fakat, sadece Küba'nın alımları Amerikan finansmanıyla karşılanmayacak.

Ülkeler ya da Halklar Arasında Tarihi Geçmişe Dayanan Politik Çatışma ve Düşmanlıklar Uluslararası işletmeleri önemli ölçüde etkileyen, politik çevre unsurlarından bir

diğeri de, ülkeler ya da halklar arasında uzun yıllar boyunca süregelen ve artık gelenekselleşen ya da başka bir deyişle kemikleşen çatışma ve düşmanlıklardır. Çeşitli çıkar çatışmaları ve geçmişte yaşanmış savaşlar, karşılıklı kaybedilen insanlar, topraklar, milliyetçilik, ideoloji farklılıkları ve pekçok başka neden, dünyanın birçok bölgesinde yüzyıllardır süregelen düşmanlıkları da beraberinde getirmiştir.

40 RICHMAN, COPEN, a.g.e., s. 203-206. 41 http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=10614

Bu düşmanlıklardan, günümüzde dahi etkinliğini korumaya devam eden ve dünya uluslararası diplomasi ve siyasetini hala büyük ölçüde etkileyen bir tanesi de Arap - İsrail çatışmasıdır. Sınırları üç taraftan Arap ülkelerinin topraklarıyla çevrilmiş olan ve halen Arap toprakları olarak kabul edilen Filistin’ i işgal altında tutan İsrail, Mısır Eski Devlet Başkanı Enver Sedat’ ın barış çabalarının sonuç verdiği zamana değin, tüm Arap ülkelerince ticari ve siyasi olarak boykot edilmiş, bu süre içinde hiçbir Arap ülkesi İsrail’ le ticari ya da siyasal herhangi bir açık ilişki kurmamıştı. Petrol zengini Arap devletlerinin, İsrail’ e ve bu ülkeyle ticari ilişkiler kuran uluslararası işletmelere uyguladıkları bu boykot, sadece İsrail’ i değil tüm dünya ticaretini yakından etkilemiştir. Uluslararası işletmelerin devletler arası hasımlıklardan etkilenmelerini en güzel açıklayacak örnek, 1964 yılının sonlarında, günümüzün önemli uluslararası işletmelerinden biri olan Coca Cola’ nın, İsrail’ de şişeleme tesisleri kurma planları yapmasıyla ortaya çıkmıştır. Coca Cola’ nın uygulamayı düşündüğü bu yatırım kararı, 1951’ den itibaren İsrail’ e ve ona yakın tüm işletmelere ekonomik boykot uygulayan Arap Coca Cola tüketicisi ülkeleri oldukça rahatsız etmişti. 2,5 milyon nüfuslu İsrail pazarında daha fazla kar etmek uğruna, II. Dünya Savaşı’ ndan beri şirketin en iyi müşterileri olan 104,7 milyonluk Arap tüketici kitlesini rahatsız etmeyi göze alamayan Coca Cola yönetimi, bu planı bir süreliğine rafa kaldırdı. Bu arada, İsrail de boş oturmayıp, Amerikan Yahudileri Birliği aracıyla Coca Cola yöneticileri nezdinde yoğun lobi faaliyetleri yürütmüştü. Bu faaliyetlerden en fazla göze çarpan ise, söz konusu Yahudi kuruluşunun, Coca Cola’ nın o günlerde Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten J. Paul Austin’ e Üstün İnsan İlişkileri Ödülü’ nü vermeyi uygun görmesi idi. Coca Cola’nın İsrail’ de yapmayı düşündüğü yatırım planları, yoğun ve etkili Yahudi lobisi sonucu tekrar gün ışığına çıkınca, Arap Birliği İsrail’ i Boykot Komitesi 1966 yılının Haziran ayında yaptığı bir açıklamayla, İsrail yatırımıyla ilgili planların değişmemesi halinde Arap ülkelerindeki Coca Cola tesislerinin üç ay içinde kapatılacağını bildirmiştir.

Coca Cola’ nın, yatırım planlarıyla ilgili faaliyetlere devam etmesi üzerine, 13 Arap ülkesinin katılımıyla aynı yılın Kasım ayı içinde Kuveyt’ te düzenlenen Arap Birliği Boykot Konferansı’ nda, Arap topraklarındaki tüm Coca Cola üretim ve satışının makul bir süre içinde durdurulması kararlaştırıldı. Bu kararın herhangi bir bağlayıcılığının olmaması, Coca Cola’ nın karara karşı Arap ülkelerinde yaptığı yoğun reklam ve propagandalar, boykot kararının pek fazla bir etki yapmamasına sebebiyet verdi. Kararın üzerinden üç ay geçtiğinde dahi, satışlarda önemli azalmalar gerçekleşmemişti. Olayın Arap ülkeler tarafında eski heyecanını kaybettiğini yani, soğuduğunu tespit eden Coca Cola, 1966 yılında, Tel Aviv’ de planladığı dolum tesisleri yatırımını tamamladı.42

Devletler ya da uluslar arasındaki tarihsel çatışmaların bir diğer örneği de Vietnam ile Kamboçya arasındakidir. Bu iki ülke halkları arasındaki çatışma yüzyıllara dayanmaktadır. Yakın tarihte Vietnam’ daki Amerikan işgali bittiğinde Vietnam ordusu Kamboçya’ ya girdi. Vietnam askeri güçleri 1989 Eylülü’ nde ülkeyi terk ederken arkalarında kukla bir hükümet bıraktılar. Çin tarafından desteklenen ve iyi bir silahlanmaya sahip olan Kızıl Khmer’ ler ise aynı dönemde Vietnam destekli yönetimi devirmek için çarpışmaktaydı. Bu şartlar altındaki Kamboçya, yabancı işletmelerin faaliyet ve yatırım yapmaları için uygun bir zemin özelliği göstermiyor ve zaten buna izin de verilmiyor.43

Bu bağlamda, İkinci Dünya Savaşı’ ndan 1990’ ların başına kadar olan görece kısa bir zamanı kapsasa da, NATO ülkeleri ile Varşova Paktı ülkeleri arasındaki siyasal çatışmaların uluslararası işletmelerin faaliyetleri üzerindeki etkilerinden de söz etmeden geçmek doğru olmayacaktır. Çünkü dünya nüfusunun ve uluslararası ticaret hacminin çok büyük bir kısmını içine alan bu iki dev blok arasındaki ticari ambargolar global düzlemde iş gören şirketleri derinden etkilemiştir.44

42 Prakash S. SETHI, Advanced Cases in Multinational Business Operations, Goodyear Publishing Company, Inc., California, 1993, s. 69-73. 43 BALL, MCCULLOCH, a.g.e., s. 315-316. 44 A.g.e., s. 316.

Son olarak, Güney Afrika’ daki ırkçı rejimin ve iki ulus arasındaki çatışmaların ülke ekonomisine nelere mal olabildiğine bakılabilir. Irkçı yönetim zamanında bazı ülkeler, şirketlerinin Güney Afrika’ daki ticari ve yatırım faaliyetlerini durdurmalarını istediler. ABD Kongresi de 1987 yılında aldığı bir kararla Amerikan şirketlerinin Güney Afrika’ da yatırım yapmalarını ve var olan yatırımlarını devam ettirmelerini çok zorlaştıran yasalar çıkardı. Buna göre Amerikan şirketlerinin Güney Afrika’ daki yatırımlarından kazandıkları için ödedikleri vergi % 57,5’ tan % 72’ ye çıkarılıyordu. Bundan 160 küsür Amerikan şirketi etkilendi ve sonuç olarak pek çok şirket Güney Afrika’ daki yatırımlarını durdurmak ve bu ülkeden çekilmek durumunda kaldı.45

Görüldüğü üzere, ülkeler ya da toplumlar arasındaki politik çekişme ve düşmanlıklar, uluslararası düzeyde işletmecilik yapan firmaların, yatırım kararlarını ve yatırımlarını yaptıktan sonra da faaliyetlerini yakından ilgilendirmektedir.

Siyasal Olumsuzluklar İş dünyası ile politikacılar arası ilişkilerdeki suç unsurları çoğu zaman gazete

manşetlerini işgal etmektedir. Ancak büyük şirketlerden politik kurumlara gelen stratejik nakit akışı hiçbir yasaya karşı gelmemekte ve kamuoyunun dikkatini çekmemektedir. Şirketler bir yandan vergi yüklerinden kurtulurken, yükün gittikçe daha fazlası, aslında şirketlere verilen krediler yoluyla kendi kendilerini işsiz bırakan endüstriyel yapılanmayı finanse eden bireylerin omuzlarına yüklenmektedir.46

İş dünyasının ve varlıklı yatırımcıların dünyada politikacıları satın aldıkları ya da kiraladıkları yeni bir haber değildir. Bazı ülkelerdeki sistemlerle karşılaştırıldığında Amerikan kültürü bir vatandaşlık erdemi örneğidir. İtalyan politikacıların öteden beri bilinen yolsuzlukları, mafyayla bağlantıları 1990' ların başında o kadar kapsamlı olarak açığa çıkarılmıştır ki, neredeyse hep gerçeküstüdür. Japonya' da Diet üyeleri ve bakanlar, çoğu zaman yasamada yaptıkları ayrıcalıklar ya da sızdırdıkları bilgiler için nakit ödeme beklemekte, bunlar gizliden gizliye zarflarda, çantalarda ya da Japonya' nın belki de en güçlü politikacısı Shin Kanemaru olayındaki gibi, alışveriş arabasında

45 A.g.e., s. 316, 318-319. 46 Endel-Jakob KOLDE, Environment of International Business, Wadsworth Inc., Washington, 1985, s. 272.

iletilmektedir.47 Rüşvet ve yolsuzluklar, özellikle Doğu ülkelerinde devletle ilgili, bürokratik işlerin yürütülebilmesi için kullanılan en önemli araç halindedir. Uluslararası araştırma kurumları tarafından yapılan araştırmaların da ortaya koyduğu gibi bu ülkeler içinde maalesef, Türkiye’ de ön sıralarda yer almaktadır. Gün geçmemektedir ki, herhangi bir gazete ya da dergide, ya da televizyon kanalında, eski ya da yeni bir siyasetçi ya da bürokrat için bir yolsuzluk haberi yayınlanmasın. Özellikle Kamu İktisadi Teşebbüsleri adı altında faaliyet gösteren ve siyasi iktidarın genellikle ekonomik kurumlar şeklinde değil, siyasi devamlılığını sağlamak maksadıyla çıkar odakları olarak kullandığı ve içinde çok büyük bütçeli işletmelerin, bankaların yer aldığı kurumlar, bu haberlerin baş malzemesi halindedir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’ de de siyasetçiler, icra yetkisine sahip göreve geldiklerinde çıkar sağlamak karşılığında, bu göreve gelebilmek için yürüttükleri kampanyalar esnasında yerel ya da çok uluslu şirketlerden ‘yardım’ adı altında paralar almaktadırlar. Bu yardımlar, uluslararası şirketlerce yapıldığında kamuoyunda, vatana ihanet, milli menfaatlerin yabancılara peşkeş çekilmesi gibi yorumlara sebep olmaktadır.

Terörizm Dünya 1970’ lerden bu yana yoğun bir şekilde terörizmin pençesindedir.

Suikastlar, bombalamalar, uçak kaçırmalar, rehin almalar, vs., dünyadaki terörist faaliyetlerin neredeyse her gün duyduğumuz faaliyetlerindendir. Bütün bu terörist grupların ortak özelliklerinden biri, dünya üzerindeki siyasal, ekonomik ve toplumsal düzenlere karşı duydukları nefrettir. Bunun sonucu olarak terörist gruplar çeşitli ülkelerin siyasal ve ekonomik düzenlerini çok derinden etkilemektedirler. İtalya, İspanya, Kuzey İrlanda, Almanya, Japonya, Güney Afrika, Türkiye ve bölge olarak da Ortadoğu, Güneydoğu Asya ve Güney Amerika yıllardır terörist faaliyetlere sahne olmuş bölgelerdir.

Terörist faaliyetler bazen siyasetçilere bazen de işadamlarına karşı ortaya

çıkmaktadır. Örneğin, 1978 yılında İtalya Başbakanı Aldo Moro teröre kurban verilen siyasetçilerdendir.

47 A.g.e., s. 274.

Ticari işletmeler, terörist faaliyetlerden en fazla etkilenen kurumlardan birisidir.

Örneğin, İtalya’ nın en büyük özel işletmesi ve en büyük uluslararası işletmelerden biri olan Fiat S.P.A., 1979 yılında terörist faaliyetlerin üretimlerini %12’ den fazla düşürdüğünü açıklamıştır.48 Tek başına bu bile uluslararası işletmelerin terörizmden ne denli etkilendiğine dair çok önemli bir göstergedir.

“Nijerya'daki Shell tesislerinde 165 k işi rehin alındı!” 49 Güneydoğu Nijerya' nın Bayelsa eyaletinde Shell firmasının 2 tesisinde çalışan

165 kişinin silahlı militanlarca rehin tutulduğu duyuruldu. Shell sözcüsü Harriman Essa Oyofo, yerel topluluklardan 30 kadar kişinin tesislere gelerek yöre halkı için iş isteme amacıyla çalışanları rehin aldıklarını bildirdi. Eylemcilerin, petrol şirketinden tazminat da istediği belirtildi.

Oyofo, eylemin Pazartesi günü öğleden sonra başladığını, ve rehinelerden 14'

ünün yabancı işçiler olduğunu söyledi. Sözcü, petrol üretiminin eylemden etkilenmeyeceğini ifade etti.

Eylemcilerin 10 kişi için yemek şirketinde, 20 kişi için de güvenlik şirketinde iş

talep ettikleri öğrenildi. Son iki yıldır yerel toplulukların petrol gelirlerinden daha çok pay alma talepleri

ile protestolarda bulunmaları, yabancı petrol şirketlerine büyük ölçüde zarar veriyor. Terörist faaliyetler işletmelerin maliyetlerini büyük ölçüde artırmaktadır.

Mallara verilen zarar, ödenen fidyeler ve güvenlik önlemleri için harcanan paralar, terörün işletmeler için açtığı artı harcama alanlarındandır. Örneğin, Arjantin’ deki sanayiinin kaçırılan yöneticiler için ödediği fidyenin yüz milyonlarca doları bulduğu bildiriliyor.50

Bazı devletlerin, örneğin eski Sovyetler Birliği, İran, Suriye ve Libya’ nın bazı terörist örgütlere eğitim ve finansman desteği sağladığına dair kanıtlar ortaya

48 BALL, MCCULLOCH, a.g.e., s. 311. 49 http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=11426 50 David G. HUBBARD, “Lilliput Revisited: A Data-Based Critique of Corporate Captivity in Connection with Kidnapping and Terrorist Threat”, Mark B. Winchester (ed.), The International Essays for Business Decision Makers, vol. 4, Center for International Business, Dallas, 1979, s. 19-31.

çıkarılmıştır.51 Amerika Birleşik Devletleri, terörü destekleyen ülkelere ekonomik ambargo uygulamaktadır. ABD’ nin örneğin İran’ a uyguladığı ekonomik ambargo ABD sermayeli birçok uluslararası şirketi ve özellikle de petrol şirketlerini çok rahatsız etmekte ve bu ambargonun kaldırılması ya da yumuşatılması yolunda hükümete baskılar yapılmaktadır.

Çokuluslu işletmeler, terörist faaliyetlere karşı gereken önlemleri almak için milyonlarca dolar harcamaktadırlar. İşadamları ve hükümetlere yönelik terörist faaliyetlerin artmasıyla birlikte bu tür olaylara karşı kurulan sigorta şirketleri ve bu piyasada dönen para da artmaktadır. Fidye ve gasp olaylarına karşı kurulan sigorta şirketlerinin en büyüğü olan Londra’ daki Cassidy and Davis firması 9.000 şirkete hizmet vermektedir. Firmanın şirketlerden 1,5 milyon Dolar karşılığında aldığı sigorta ücreti, az riskli bölge olarak ayrılan İngiltere’ de 3.000 Dolar iken yüksek riskli bölge olarak ayrılan Peru’ da 60.000 Dolara çıkmaktadır.52

Görüldüğü gibi terörizm uluslararası işletmeleri her aşamada ve her alanda derinden etkileyen bir unsurdur.

Uluslararası Örgütler Uluslararası politik güçler, çokuluslu şirketleri, en az ulusal unsurlar kadar

yakından etkileyen faktörlerdendirler. Uluslar arasındaki bütün ilişkileri yönlendiren, ülkeler arasındaki diplomatik, politik, ekonomik, kültürel alışverişleri ve diğer tüm devletler arası faaliyetleri düzenleyen en önemli kuruluşların başında Birleşmiş Milletler Teşkilatı gelmektedir. Örgüt, aslında siyasal ayrılıkların üzeri örtülerek dünyanın bütün uluslarını bünyesinde barındırmasına rağmen, çalışmalarını bir hayli politize olarak ve üye ülkelerinin ideolojik, etnik ya da dinsel öğelerle bloklar halinde hareket ettiği bir şekilde yürütmektedir.

Birleşmiş Milletler personeli, üye ülkelere, vergi politikaları, para ve maliye politikaları gibi konularda tavsiyelerde bulunmaktadır. Uluslararası ticareti, ülkelerin bu ticaret üzerinde tesis etmeye çalıştıkları etkiyi ve uyguladıkları tasarrufları kontrol altına almak ve bu faaliyetlerin belli bir düzen ve uyum içinde, herkesçe kabul edilen yasal düzenlemeler çerçevesinde yürütülmesini sağlamak işlevlerini üstlenen Birleşmiş

51 BALL, MCCULLOCH, a.g.e., s. 312. 52 A.g.e., s. 313.

Milletler, böylece çokuluslu şirketler açısından varolan önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Uluslararası Ticari Anlaşmalar ve Uluslararası İşletmelerin Yönetimi alanlarında birçok düzenlemeler yaparak, ulusal devletlerin çıkar çatışmaları nedeniyle aralarında uzlaşamadıkları birçok konuyu, uluslararası düzeyde çözebilen BM, geri kalmış ülkelerin gelişimi için de, gelişmiş ülkeleri yardıma yönlendirmekte böylece bir çeşit yönlendirme, arabuluculuk ve rehberlik hizmeti görmektedir. IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası para ve finans kurumları ise, genelde yatırımlarını az gelişmiş ülkelere yapan uluslararası işletmeler için, hayati önem taşırlar. Çünkü sözkonusu uluslararası para kuruluşları, az gelişmiş ülkelere mali yardımlar yapmakta ve finansal danışmanlık hizmeti vermektedir. Günümüz uluslararası işletmeleri, IMF ya da Dünya Bankası tarafında belirli aralıklarla yaptırılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin makro-ekonomik durumlarını ve kredibilitelerini sergileyen raporları incelemeden yatırımlarına yön vermemektedirler. Tüm uluslararası kuruluşlarda olduğu gibi, bu finans kurumları da, onları paralarıyla destekleyen gelişmiş ülkelerin, politik istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirilmektedirler.

Uluslararüstü kurumların son yıllarda en önemlilerinden bir haline gelen Avrupa Birliği, özellikle son elli yıldır bu birliğe girmek için büyük çaba harcayan Türkiye için çok önemli bir kurumdur. Avrupa Birliği, ona üyelik için başvuruda bulunan pekçok diğer ülke gibi, Türkiye için de medeni ve gelişmiş dünyayla entegre olmak ve bunun ekonomik getirilerini elde ederek, gelişmiş ve sanayileşmiş dünyaya refah seviyesi anlamında ulaşabilmek için çok önemli bir hedef olarak ortadadır. Fakat bu amaca ulaşabilmek için özellikle Türkiye’ nin siyasal ve ekonomik anlamda önemli ve büyük fedakarlıklar yapması beklenmektedir. Avrupa Birliği ve bu tür uluslarüstü kurumların, devletlerin ve hakların yaşamlarında özellikle son yıllarda sahip olduğu önemli etkiye en çarpıcı ve güncel örnek, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’ nin, Türkiye’ ye verilecek ekonomik ve sosyal destekler ve Avrupa Birliği üyeliği için yaşanan sürecin olumlu sürebilmesi için sürdüğü ilginç şartlardan birisidir. Komite, İtalya’ da yakalandıktan sonra, Türkiye’ de yargılanarak ölüm cezasına çarptırılan ve yine uluslarüstü kurumlarca, bu cezanın uygulanmasına türlü yaptırım tehditleriyle engel olunan Apo kod adlı Abdullah Öcalan’ ın bir yıla yakın bir süredir tutuklu olduğu özel cezaevinin şartları hakkında bir rapor hazırlamıştır. Bu rapora göre 30 bin kişinin

ölümüne ve Türkiye’ nin 100 milyar dolarlık kaynak kaybına sebebiyet veren terörist örgüt PKK’ nın elebaşı Apo, tek başına tutulduğu cezaevinden alınarak, başka mahkumlarla temas edebileceği başka cezaevlerine gönderilmeli, kendisine TV, telefon gibi imkanlar tanınmalıdır.53 Uluslarüstü kurumların ülkelerin iç ve dış siyasetlerine yaptığı dışarıdan müdahaleler bahsinde yine Türkiye’ yle ilgili başka güncel ve önemli mesele Kıbrıs Sorunu’ dur. Kıbrıs meselesi de Türkiye’ nin, siyasi, sosyal, ekonomik ve diplomatik anlamda yürüttüğü tüm ilişkiler anlamında önemli bir engel olarak ülkenin karşısına çıkmaktadır. Birçok ülke ve dolaysıyla bu ülke menşeili uluslararası ya da uluslarötesi kurum ya da kuruluşlar, Türkiye’ yle ilgili kararlarında, bu meseleyi sürekli Türkiye’ nin karşısına çıkarmaktadır. Bu da bu tür kurumların uluslararası ticaret üzerinde sahip oldukları olağanüstü etkinin en güzel örneklerindendir. Bugün Türkiye’ nin her platformda karşısına çıkarılan Kıbrıs meselesi ve Apo sorunu, her anlamda olduğu gibi uluslararası işletmecilik anlamında da, ülkenin karşısında durmaya devam etmektedir. Yukarıda bahsi geçen Apo örneği, bu kısımda, uluslarüstü kurumların uluslararası işletmeler ve ticaret üzerindeki politik etkisiyle beraber, terörizmin etkileri anlamında da değerlendirilmelidir.

Aşağıda yine aynı konuda bir başka ülkenin, yine önemli ekonomik merkezli

uluslararüstü kurumlardan biri olan IMF ile Kenya arasında konuyla ilgili gelişen bir ilşki örnek olarak verilmiştir.

“ IMF, Kenya' ya yeniden kredi vermeye başladı!” 54 IMF Sözcüsü Lucie Mboto - Fouda yaptığı açıklamada yolsuzluklarla

mücadelede ilerleme sağladığı için Kenya' ya yeniden mali destek vermeyi ve 198 milyon dolar kredi kullandırmayı kararlaştırdı. Açıklamaya göre, Fon' un kredisi Kenya hükümetinin ekonomik programının 2003 yılına kadar desteklenmesinde kullanılacak, kredinin ilk dilimi olan 18 milyon dolar hemen verilecek.

IMF' nin Kenya' ya yeniden kredi açmasıyla, Dünya Bankası gibi diğer uluslararası kreditör kuruluşların da, bu ülkeye mali yardım yapmaları ve kalkınma programlarını sürdürmelerinin yolu açılacak, özel sermaye de çekilebilecek. IMF ve Dünya Bankası, Kenya' da yolsuzluklara son verilmesi ve devlete ait işletmelerin 53 Güngör MENGİ, Sabah Gazetesi, 20 Mart 2002, Çarşamba, s. 3. 54 http:// www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=11165

özelleştirilmesinin hızlandırılması talebiyle, bu ülkeye kredileri 1997 yılı Ağustos ayında kesmişlerdi.

GATT gibi uluslararası ticari anlaşmalar, OPEC gibi üretici blokları, OECD gibi bölgesel ekonomik dayanışma grupları ve Avrupa Birliği gibi siyasal birleşmeler hep devletler arası çıkar çatışmaları sonucunda ortaya çıkan, çoğunluğu politik amaçlı çokuluslu güçlerdir. Bu güçler ve yürüttükleri tüm faaliyetler, uluslararası şirketler için önemli etkenlerdendirler.

Her geçen gün siyasal bir birliğe doğru giden Avrupa Birliği’ nin uluslararası ticari ve ekonomik faaliyetler üzerindeki etkisini görmek için, Birliğin, vergilerde, patent anlaşmalarında, işçi hakları ve çalışma koşulları konusunda, rekabet, sigorta, bankacılık ve para piyasalarında üye ülkeler arasında birliği sağlamaya yönelik çalışmalar yaptığını söylemek yeterli olacaktır. Sonuçta bu tür düzenlemeler, Avrupa’ da faaliyet gösteren çokuluslu işletmeleri derinden etkileyecektir.55

ULUSLARARASI İŞLETMECİLİKTE POLİTİK RİSK VE POLİTİK RİSK YÖNETİMİ

Uluslararası işletmelerin yönetiminin birçok risk faktörü arasında gerçekleştirilmek durumunda olduğu tüm işletme bilimciler tarafından bilinen bir gerçektir. Uluslararası işletmelerin çevresi tüm dünyada risklerle doludur. Bu riskler, uluslararası işletmeleri etkileyen ve çalışmanın birinci bölümünde sayılan tüm çevre faktörleriyle ilgili olmakla beraber, birçok bilim adamı, bu risk kavramını uluslararası işletmeleri etkileyen politik ortam konusu dahilinde değerlendirmektedir. Uluslararası işletmeciliği etkileyen çevre faktörlerinin oluşturduğu riskler arasında yer alan politik risk, tüm bunlar arasında öngörülmesi en zor olanlardan biridir. Dolayısıyla da uluslararası işletmelerin yöneticilerini en fazla düşündüren bir risk çeşididir.

“1985 yılında dünyadaki doğrudan yabancı yatırımların (% 25 ya da daha fazla hissesi yabancıların elinde olan firmaların) değeri 900 milyar Dolara yaklaşmıştır. Finans sektörü dışında kalan işletmelerin yurt dışında sahip oldukları banka mevduatları ve tahviller gibi varlıkları da dahil edildiğinde bu rakam, 1,5 trilyon 55 BALL, MCCULLOCH, a.g.e., s. 316-317.

Doların üzerine çıkmaktadır. Dahası aynı yılda mal ve hizmetlerdeki dünya ticaret hacmi 2 trilyon Doların üzerindedir. Bu kadar büyük rakamlarla ifade edilen varlıkların her an kamulaştırma, savaş, terörizm ya da ayrımcı hükümet müdahalelerine maruz kalabileceği düşünülürse küresel operasyonları yönetmenin anlamı ve değeri iyice ortaya çıkacaktır.”56 Görüldüğü gibi, büyük bir pasta oluşturan global ticaret, ve bu pastayı elinde bulunduran ülke ve şirketler, yatırım yapacakları ve bahsi geçen pastadan pay ayıracakları ülkelere gitmeden önce, bu ülkelerde karşı karşıya kalacakları, ekonomik, sosyal, kültürel, demografik tüm faktörleri ve bu faktörlerin doğurduğu riskleri göz önünde bulundurmalıdırlar. Tüm bu risklerin hepsi ise bu riskleri ortadan kaldırma kabiliyetine sahip olan politik faktörler tarafından kontrol edilebilmekte, bu da politik riskleri ve bu risklerin yönetimini, hepsini kapsayan bir öneme ve şekle getirmektedir.

A. POLİTİK RİSK TANIMI Politik risk çeşitli biçimlerde tanımlanmaktadır. Politik risk konusundaki

ayrıntıları farklı açılardan ele alan bu tanımlardan birkaçını burada vermek uygun ve yeterli olacaktır.

Phatak’ a göre politik risk “ Politik güç ya da faktörlerin, bir iş çevresinde, ekonomik bir girişimin kar ve benzeri hedeflerini etkileyecek biçimde dramatik ve önceden görülemeyen değişiklikler yaratma olasılığıdır. ”57 Grosse ve Kujawa’ nın politik risk tanımı ise “ Dış politik çevredeki beklenmeyen değişikliklerden dolayı bir şirketin değerindeki artış ya da azalmadır. ” 58 şeklindedir. Bu ikisine göre daha dar kapsamlı bir tanıma göre ise uluslararası işletmecilikte politik risk “ Bir yabancı yatırımın evsahibi hükümetin politikaları tarafından kısıtlanma olasılığıdır. ”59

Bir başka yaklaşım ise “ Politik Belirsizlik ” ile “ Politik Risk ” i birbirinden ayırmaktadır. Buna göre politik belirsizlik, politik çevre hakkındaki ölçülmeyen subjektif kuşkuyu ifade ederken politik risk, görece objektif bir ölçüme işaret etmekte ve genellikle de bu konudaki kuşkuyu tahmini bir olasılıkla dile getirmektedir. Burada “Uluslararası yönetici, ev sahibi ülkedeki herhangi bir belirsiz politik olay hakkında

56 TORRE, NECKAR, a.g.e., s. 194. 57 PHATAK, a.g.e., s. 97. 58 GROSSE, KUJAWA, a.g.e., s. 419. 59 HODGETTS, LUTHANS, a.g.e., s. 118.

olasılık içeren bir değerlendirme yaptığı anda politik belirsizliği politik risk olarak ifade etmiş olmaktadır. ” 60

Politik risk çok geniş bir çevresel faktör yelpazesini kapsar. Bu faktör bileşenleri arasında şunlar sayılabilir: Ülke yönetimlerinin herhangi bir çokuluslu işletme ya da bu işletmenin ürünlerine karşı yürüttüğü politikaları değiştirmesi riski, iç savaş, başka bir ülke ile savaş riski, ayaklanmalar, grevler, vb., toplumsal çalkantılar. Adam kaçırma, suikast, sabotaj vb., araçlarla işletmelere karşı işlenen suçlar da politik risk kavramının içindedir. Tablo 5’ de ülkeler için yapılan politik risk analizinde kullanılan temel politik faktörler sıralanmıştır.

Politik Risk Analizinde Kullanılan Temel Faktörler

A. İç Faktörler A.1. Nüfusun Yapısı - Etno-linguistik, dinsel, kabilesel ya da sınıfsal heterojenlik, - Ekonomik ve politik iktidarın görece paylaşımı, - İç ve dış göç. A.2. Kültür - Temel kültürel değer ve inançlar, - Dini ve ahlaki değerler, - Yabancı ya da modern etkilere karşı yabancılaşma duygusu. A.3. Hükümet ve Kurumlar - Anayasal ilkeler ve çatışmalar, - Ulusal kurumların esnekliği, - Ordu, kilise, siyasal partiler, medya, eğitim kurumları, vb., kurumların rolü

ve gücü. A.4. İktidar - Başlıca liderlerin karakter ve tutumları, - Statükodan faydalanan başlıca kişi ya da kurumlar,

60 R. J. RUMMEL, David A. HEENAN, “How Multinationals Analyze Political Risk”, Douglas N. Dickson, Managing Effectively in the World Marketplace, John Wiley & Sons, Inc., New York, 1983, s. 382.

- İç güvenlik birimlerinin rolü ve gücü. A.5. Muhalefet - Muhalefetin ya da muhalif grupların gücü, dayandığı kaynaklar, etkinliği. A.6. Genel Göstergeler - Grevlerin düzeyi ve sıklığı, - Ayaklanma ve terörist eylemler, - Siyasi mahkumların sayısı ve bunlara yapılan muamele, - Resmi yolsuzlukların boyutu. B. Dış Faktörler B.1. İttifaklar - Uluslararası anlaşmalar ve ittifaklar, - Uluslararası sorunların durumu. B.2. Finansal Destek - Finansal yardım, gıda yardımları ve askeri yardımlar, - Tercih edilen ekonomik ve ticari bağlantılar. B.3. Bölgesel Bağlar - Sınır anlaşmazlıkları, - Dış askeri tehdit ya da gerilla faaliyetleri, - Komşulardaki devrimler, siyasi mülteciler. B.4. Yabancı Sermaye ve Yatırıma Karşı Tutum - Ulusal yatırım kodları, - Yabancı yatırımcılara karşı yerel tepkileri ölçen kamuoyu araştırmaları. B.5. Genel Göstergeler - İnsan hakları sicili, - Sürgündeki muhalefet grupları, - Üçüncü ülkedeki terörist faaliyetler, - Ana ülke ile olan diplomatik ya da ticari çatışmalar. Ancak burada şu da gözden kaçırılmamalıdır ki, politik risk sadece olumsuz

olasılıkları içermez. Aynı zamanda politik çevrede uluslararası işletmelerin lehinde

ortaya çıkabilecek değişiklikler (örneğin, vergilerin düşürülmesi ya da bazı sübvansiyon ya da teşviklerin verilmesi, vb.) de politik risk kavramına dahildir.61

Yukarıda sayılan bütün bu faktörler politik riskler olarak değerlendirilmektedir; çünkü bunların hepsi de içlerinde bir değişiklik barındırmakta ve şirketlerin kestirilemeyen ve denetlenemeyen nedenlerden dolayı kayba uğramalarına (ya da kar sağlamalarını) yol açmaktadır. Dolayısıyla halihazırda var olan herhangi bir hükümet politikası ya da kaos, çatışma ve terör durumu politik risk içine girmemektedir. Bunlar sadece belirli bir ekonomik çevreyi ya da durumu göstermektedirler.

Politik risk iki biçimde, “Makrorisk” ve “Mikrorisk” olarak ortaya çıkar: Makrorisk, politik ortamda beklenmeyen değişikliklerin bütün yabancı

girişimleri etkilemesi durumunda ortaya çıkan risktir. Örneğin, Küba, Çin, Doğu Bloku ülkeleri ve özel teşebbüsten sosyalist bir sisteme geçiş yapan ülkelerin bütün yabancı işletmeleri ulusallaştırma kararını almasında olduğu gibi, rejim değişikliğinin yarattığı riskler makrorisktir. Aynı şekilde İsrail ile ticari ilişki içinde bulunan bütün yabancı işletmeleri boykot eden Arab ülkelerinin yarattığı risk de bir makrorisk örneğidir.62

Mikrorisk ise, belli bir işletme, sektör ya da projeyi etkileyecek biçimde ortaya

çıkan bir risktir. Örneğin, 1974 yılında Suudi Arabistan yönetiminin aldığı petrol sanayiini ulusallaştırma kararı sadece bu ülkede faaliyet gösteren petrol şirketlerini etkilemiştir. Aynı şekilde 1970’ lerin başında ITT’ nin Şili’ deki Allende yönetimini devirmeye teşebbüs ettiği iddialarının ardından bu ülkede ve öteki Latin Amerika ülkelerinde oluşan politik ortam ITT’ nin faaliyetlerine yönelik şirkete özel bir risk örneğidir.63

Politik riskin işletmelerin faaliyet sahalarına ilişkin yarattığı sorunlar bağlamında

ise politik risk 3 başlık altında toplanabilir:

61 GROSSE, KUJAWA, a.g.e., s. 419-420. 62 Stenfan H. ROBOCK, Kenneth SIMMONDS, International Business and Multinational Enterprises, Richard D. Irwin, Inc., Illinois, 1983, s. 345. 63 GROSSE, KUJAWA, a.g.e., s. 420.

1. Mülkiyet Riski: Mal sahipliği bağlamında doğan riskleri içermektedir. 2. İşletim Riski: Uluslararası işletmelerin ilgili ülkedeki faaliyetlerini etkileyen risk çeşididir. 3. Transfer Riski: Ülkeler arası fon transferleri sırasında ortaya çıkabilecek problemlerle ilgili risklerdir.64

64 MUTLU, a.g.e., s. 349.