akademik sosyal araştırmalar dergisi, yıl: 6, sayı: 76...
TRANSCRIPT
_____________________________________________________________________________________
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date
04.07.2018 30.08.2018
Doç. Dr. Yaşar BEDİRHAN
Ağrı İbrahim Çeçen Ünvr. Fen-Edb. Fakültesi, Ortaçağ Tarihi
ESKİ KAYNAKLARA GÖRE TÜRKLERDE ŞAMANİZM
VE DAHA SONRAKİ DÖNEMLERE TESİRİ
Öz
Türkler İslam dinini kabul ettikten sonra kendi geleneklerini, göreneklerini ve eski
medeniyet ve yaşayışlarını tamamen terk ettiler ve binaenaleyh İslam medeniyeti
ve toplumu üzerinde bu bakımdan hiçbir tesir bırakmadılar demek imkânsızdır.
Türklerin İslam’ı kabul etmelerinden sonra eski dini inançları ile İslami esasları
sentez ettiklerini ve yüksek seviyeli ilmi esaslara dayanan medrese İslam’ı haricin-
de Türk halk İslam anlayışı adı verilen yeni bir İslam anlayışı meydana getirdikleri
malumdur. Gerek taş kitabelerden ve gerekse de Çin kaynaklarından takip edebil-
diğimiz eski Türklere ait sosyal, siyasal ve günlük yaşam pratikleri ile Selçuklu
devri Türk halk kültürü arasında büyük paralellikler görülebilmektedir. Türklerin
Tengri’ye ulaşma arzusu eski dinde şamanlığı meydana getirmişken, bu durum ye-
ni dinde ise tasavvufa dönüşerek devam etmiştir. Üstelik bunun bir milli tercih ol-
duğu da dikkatleri çekmektedir, çünkü Türkler; içerisine girdikleri pek çok dini sis-
temde, İlahi olana karşı büyük bir ulaşma arzusu sergilemişlerdir. Bunu gerçekleş-
tirirken de değişik kültürel enstrümanları ve ritüelleri kullanmışlardır. Daha sonraki
dönemi Türklerde ortaya çıkan Şamanist inançlar arasında korku, kabus, fal, efsun,
tabiat güçlerine inanma, atalar kültü, taş, su ve diğer güçlere inanma özel bir yer
tutmakta idi.
Anahtar kelimeler: Selçuklu, Şamanî, Türk, İnanç, İslam
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
78
SHAMANISM IN THE TURKS ACCORDING TO THE OLD
SOURCES AND THEIR IMPACT ON THE NEXT PERIOD
Abstract
After accepting the Islamic religion, it is impossible for the Turks to abandon their
traditions, customs and ancient civilizations and life completely and to leave the Is-
lamic civilization and society without any influence. After the Turks accepted Is-
lam, they synthesized Islamic principles with their old religious beliefs, and the
madrasa based on high-level scientific principles brought about a new understan-
ding of Islam called the Turkish people's understanding of Islam, apart from Islam.
There are great parallels between the social, political and daily life practices of the
ancient Turks that we can follow both from the stone books and from the Chinese
sources and from the Seljuk revolutionary Turkish folk culture. The desire of the
Turks to reach Tengri, while bringing the old shrine to the river, continued to turn
into a mystic if it was new. Moreover, it attracts attention because it is a national
choice, because the Turks; in many religious systems they have entered, they have
shown a great desire to reach the Divine. In doing so, they used different cultural
instruments and rituals. Among the shamanist beliefs that emerged in the later pe-
riod was a special place to believe in fear, nightmares, fortune, lyrical, believing in
nature powers, ancestors, stone, water and other powers.
Keywords: Seljuk, Shamanistic, Turk, Belief, Islam
Giriş
Türkler İslam dinini kabul ettikten sonra kendi geleneklerini, göreneklerini ve eski medeniyet ve
yaşayışlarını tamamen terk ettiler ve binaenaleyh İslam medeniyeti ve toplumu üzerinde bu
bakımdan hiçbir tesir bırakmadılar demek imkânsızdır. Özellikle Selçuklu sultanları ve idare
sınıfı birçok eski devlet teşkilatı ve müesseselerini, İslâmî bir imparatorluk kurarken de muhafa-
za etmeyi bilmişlerdir.
Selçuklular devrinde İslam kültür merkezlerinden uzak sahalarda yaşayan ve özellikle göçebeli-
ği devam ettiren Türkler, uzun zaman Şamani inanış ve düşüncelerini İslamiyet’le uzlaştırmak
suretiyle muhafaza etmişlerdir. Milli destanımızın bir parçası olan ve İslami bir cemiyet kadar
Şamani bir cemiyetin yaşayış ve inanışlarını aksettiren Dede Korkut kitabındaki kahramanlar
İslamiyet uğrunda Trabzon Rumları ve Gürcülerle savaşan, şarap içen, kadınlı meclisler kuran
insanlar olup İslam’ın gazilerinden ziyade Türklerin Alpleridirler; bu hikayeler bize Müslüman
göçebelerin ne derecede İslamlaştıklarını, yaşayış ve düşüncelerinin eski Türk karakterlerini
nasıl devam ettirdiğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu münasebetle Türkler tarafından
kurulan bazı tarikatlar üzerinde Türk tesirini bulabiliyor ve Şamani unsurlara rastlayabiliyoruz.1
Bundan dolayı Selçuklular devrinde göçebe Türklerde bu yaşayış ve inanışları dolayısıyla İsla-
miyet’e aykırı davrandıklarına dair bir kanaat hiçbir zaman mevcut olmamıştır.
Milli Harstan Kalan Unsurlar
Kaşgarlı Mahmud’un Divanını dikkatlice incelediğimizde Oğuz-Selçuklu Türkleri Müslüman
olmasına rağmen ciddi şekilde şaman (kam) inançlarını muhafaza etmektedirler. A. İnan’ın da
kaydettiği gibi; “Selçuklular devrinde İslam dünyasının merkezinde yaşayan ve eserini burada
1 Osman Turan, Türkler ve İslamiyet, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993, s. 27-28.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
79
kaleme almış olan ve mutaassıp bir Müslüman olan Kaşgarlı Mahmud’un kamlık inancına dair
dini itikatların Selçuklu Türklerinin hayatında yaşaması2 dikkat çeken bir meseledir.
Selçuklu Türkleri ile ilgili bilgiler veren kaynaklar, onların, daha Selçukluların atası Selçuk
Bey’in Cend’e gelmesinden sonra İslam dinini kabul ettikleri ve artık bundan sonra İslam dini
üzerine olduklarından bahsedilmektedir. Cend’de 100 yaşına kadar yaşadığı bildirilen Selçuk
Bey bir gece rüyasında ateşe işediğini ve bu ateşin kıvılcımının batıya ve doğuya yayılıp gittiği-
ni gördü. Sonra Selçuk bir rüya tabircisi getirip, rüyasını anlattı. O rüya tabircisi yorumlayıp,
“senin evlatların padişahlar olacaklar, doğuya ve batıya hüküm kılacaklar” dedi.3 Bu anlatılan
rivayette yer alan bilgiler yeni Müslüman olmuş olan Selçuklu Türkleri arasında Şamani inanç
unsurlarının güçlü bir şekilde yaşamaya devam ettiğini ortaya koymaktadır. Ateş İslam öncesi
Türkler tarafından paklayıcı ve temizleyici bir araç olarak kullanılmakta ve onun kutsal olduğu
kabul edilmektedir. Ateş temizleyici bir özelliğe sahiptir. Türko Tatar halkları eski zamanlarda
ateşin sihirli bir temizleyici güç olduğuna inanırlardı. Bundan başka hastalığın iyileştirilmesinde
etkili güç yine ateştir.4 Şamanistler'e göre ateş her şeyi temizler ve kötü ruhları kovardı. Batı
Göktürk Devleti'ne elçi olarak gönderilen ünlü Bizans elçisi Zemahros 569'da Orta Asya'da Batı
Göktürk ülkesinin sınırlarına vardığında, Türkler'in kendisini ve arkadaşlarını alevler üzerinden
atlatarak kötü ruhlardan arındırdıklarından söz etmiştir.5
Türklerin İslam’ı kabul etmelerinden6 sonra eski dini inançları ile İslami esasları sentez ettikle-
rini ve yüksek seviyeli ilmi esaslara dayanan medrese İslam’ı haricinde Türk halk İslam anlayışı
adı verilen yeni bir İslam anlayışı meydana getirdikleri malumdur. Hususiyle de F. Köprülünün
doğru olarak kaydettiği gibi “Türk boyları umumiyetle Müslüman olmakla birlikte, her tür taas-
suptan uzak, dinin kendileri için çok muğlak ve nakabili-icra ahkamına riayetten daha çok eski
kavmi inançların zahiri Müslümanlık cilasına boyanmış basit bir şekle uygun, eski Türk Şaman-
larının haricen İslamlaşmış devamından başka bir şey olmayan müfrid Alevi ve heterodoks
Türkmen babalarının manevi tesiri altında idiler.”7 Bunda Türklerin İslam’a bakışları kadar, IX.
asırdan itibaren İslam’ın tasavvuf yorumunun çok güçlü olması ve tesir dairesinin hayli geniş-
lemesidir. Hususiyle de IX-X. asırda tasavvufi İslam anlayışı sistemleşmeye ve kitabi esaslı
İslam’dan daha çok geniş ve kalabalık kütlelere tesir etmeye başlamıştır. Gazilik, fütüvvet ve
melameti gibi tasavvufi teşkilatlanmalar Horasan merkez olmakla Türk hayatına geniş tesir et-
miş ve demek oluyor ki, Türkler İslam’ın tasavvufi yorumu ile kitabi yorumundan daha çok
etkilenmişlerdir.8 IX-X. asırlarda tasavvufun geçirdiği pratik ve nazari inkişaf yolunu hülasa
eden M. Rıhtım’ın da kaydettiği gibi, bu devirde “tasavvufla ilgili birçok eserler yazılmış ve
böylece sufiliğin esasları ortaya konulmuştur. Tasavvuf sözünü ilk ortaya atan Maruf Kerhi,9
tasavvuf düşüncesine ma’rifet unsurunu getiren Zünnun-u Mısri,10 tasavvufi halleri inceleyen ilk
kişi olduğu söylenen Seri es-Sakati11, züht ve tasavvufa yeni kriterler getiren Beyazıt Bestami,12
2 Kaşgarlı Mahmud’un Divanında geçen Şamanist kavramlar hakkında bak. A. İnan, “Divanü Lugat-it-Türk’de Şa-
manizme Ait Kelimeler”, Makaleler ve İncelemeler, Ankara 1991, s. 317-321. 3 Ahmed b. Mahmud, Selçuk-nâme I, (Haz. Erdoğan Merçil), Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977, s. 4. 4 Emine Kırcı, “Türk Kültüründe Ateşle İlgili İnanışlar”, Prof. Dr. Dursun Yıldırım Armağanı, Ankara 1998, s. 400. 5 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, Sabah Dış Ticaret ve Pazarlama A.Ş., İstanbul 1999, s.31. 6 J. P. Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (çev. A. Kazancıgil), İstanbul 1998, s. 29-34. 7 M. Fuat Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara 1994 (5. Bsk.), s. 47-48. 8 Z. Ahmedova, Türkler Arasında İslam’ın Yayılmasında Tasavvufun Rolü, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları (İslam Tarihi) Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. 30-79. 9 Reşat Öngören, “Ma’ruf-i Kerhi”, TDVİA, cilt: 28, sayfa: 67-68, Ankara 2008, 10 Cavit Sunar, Ana Hatlarıyla İslam Tasavvufu Tarihi, Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara
1978, s. 20 vd. 11 Süleyman Uludağ, “Ebü'l-Hasen Serî b. el-Mugallises-Sakatî”, TDVİA, cilt: 36, Ankara 2009, sayfa: 564-565. 12 Sunar, İslam Tasavvuf Tarihi, s. 36 vd.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
80
Hak uğrunda canından vazgeçen Hallac-ı Mansur, Bağdat sufilerinin tartışmasız üstadı kabul
edilen Cüneyd-i Bağdadî,13Allah korkusunu esas alan takva anlayışı ile Hasan Basri, ilk tekkeyi
kuran ve sufi lakaplı ilk zahid Ebu Haşim es-Sufi,14 tasavvufa Allah aşkını getiren Rabia el-
Edeviyye15 gibi zahitler ve sufiler devirlerinin tanınmış simalarındandır. Diğer taraftan, yine bu
devirde fütüvvet ve melamet gibi önemli tasavvuf mektepleri de ortaya çıkmıştı. Yukarıda isim-
lerini zikrettiğimiz Maruf Kerhi, Seri es-Sakati, Cüneyd-i Bağdadî gibi fütüvvet ehli sufiler
Irak’ta tasavvuf adı altında İslam’ın manevi hayatını inkişaf ettiren Horasan bölgesinde Ham-
dun el-Kassar melamet adı ile tasavvufi hayatın farklı bir tarafını ortaya çıkarmışlardı. Melamet
ehli ihlas ve riya konusuna, fütüvvet ehli ise daha çok dinin insana hitap eden yönü üzerinde
durmaya ehemmiyet vermişlerdir.16
Türklerin tasavvufi İslam’ı kabul etmesinin esas sebeplerinden biri burada insan unsurunun
“sevgi-aşk” çerçevesinde işlenmiş olması, Emeviler ve Abbasiler devrinde halifelerin ve hilafete
tabi bazı din adamlarının izledikleri katı siyasetten farklı olarak tasavvuf şeyhlerinin ve tasavvuf
dervişlerinin her şeyden evvel yerli halkın dilinde tebliğ faaliyetlerini yürütmüş ve onların adet
ve ananelerine de saygıyla yaklaşmış olmalarıydı. Onların bu davranışı Müslüman olmayan
toplumlarda İslam’a karşı sempati ve yakınlık doğurmakta idi.
Selçukluların hâkimiyet zamanı tasavvuf açısından geçekten çok önemli gelişmelere sahne ol-
muştur. Zira, on birinci yüzyılın ikinci yarısından on üçüncü yüzyılın başlarına kadar olan dö-
nem tasavvuf tarihinin büyük bir atılımına sahne olmuştur. Tasavvufun şer’î ilimler arasındaki
yerini alarak kendisini kabul ettirmesi, ulemâ ve halk nezdinde itibarının giderek artması,
hankâh ve tekkelerin kurulmasıyla ilk tarîkat teşekküllerinin ortaya çıkması bu dönemdeki ön-
derlerin ve çalışmaların sayesinde gerçekleşmiştir diyebiliriz. Bu gelişmelerde özellikle Kuşeyrî
(ö. 465/1072), Hucvirî (ö. 465/1072) ve Gazzâlî’nin Kitap ve sünnet esasına dayalı bir tasavvuf
anlayışını tesis etme çabalarının çok büyük bir tesiri olmuştur.17
Selçuklular devrinde tasavvufi İslam yeni bir merhale kat etmiş, tarikatlaşma yolunu seçmiştir.
Böylece, “teşekkülünü tamamlayan ve sistemleşen tasavvuf XII. Asrın ikinci yarısından başlaya-
rak teşkilatlanma sürecine girdi.”18 Artık Selçuklular devrinden itibaren İslam coğrafyasında
tarikatlaşan sufi ve tasavvufi ekoller arasında Abdülkadir Geylani’nin (öl. 1165) kurduğu Kadi-
rilik19, meşhur Türk sufi Ahmed Yesevi’nin (öl. 1166) kurduğu ve Türk halk İslam anlayışının
temelini teşkil eden Yesevilik20 ve halifeleri ile Ahmed Gazzâlî (ö. 520/1126) hemen ilk akla
gelenlerdir. Ahmed Gazzâlî’nin aynı zamanda hem Sultan Melikşah’ın şeyhi olduğu hem de
Aynu’l-Kudât Hemedânî (ö. 525/1131) ve Ebu’n-Necîb es-Sühreverdî gibi önemli şahsiyetleri
13 Süleyman Ateş, “İslam Tasavvufu”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, Cilt : XIII Sayı : 1, Ocak-Şubat, s.22-30. 14 Reynold A. Nicholson, “Tasavvuf Kaynağı ve Gelişimi Üzerine Tarihi Bir Araştırma”, (çev. Abdullah Kartal),
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:7, C. 7, Bursa 1998, s. 689-708. 15 Semih Bekçi, “Etkilenme ve Etkileme Bağlamında İslam Tasavvufu”, Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Cilt:3, Sayı:6, Kilis 2017/1, s. 271-286. 16 M. Rıhtım, Seyyid Yahya Bakuvi ve Halvetilik, Bakı 2005, s. 72. 17 Süleyman Genç, “H.V/M.XI. Asırda Ehl-i Sünnet’in Yeniden Yükselişi: Süreç, Kurum ve Şahsiyet Üzerine Bir
İnceleme”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 25, Yıl: 2007, s. 321, Süleyman Gökbulut,
“Ebu’n-Necîb Ziyâüddîn Es-Sühreverdî ve Âdâbü’lmürîdîn Adlı Eseri”, DEÜİFD, XXVIII/2008, ss.135-152. 18 Rıhtım, Seyyid Yahya, s. 73. 19 Süleyman Uludağ, “Abdülkadir Geylani”, DİA, C. I, s. 234-239, Ebubekir Tanrıkulu, Batmayan Güneş Gavsu’l-
Azam Abdulkadir Geylani (KS), DİB, Yayınları, s. 126-128, 20 M.Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, İstanbul 1984, Diyanet İlmi Dergi, Hoca Ahmed Yesevi
Özel Sayısı, Cilt:52, Sayı: 4, Ekim-Kasım-Aralık2016, Cemal Tosun, “ Hoca Ahmed Yesevî, Hayatı, Eserleri ve
Toplumu Eğitme Metodu”, Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt:2, Sayı: 6, Ocak-Nisan 2000, F. Köprülü, "İslam Sufi
Tarikatlerine Türk-Moğol Şamanlığının Te'siri", çev: Yaşar Altan. AÜİF Dergisi, C. XVlll, ss. 141-142, Ankara
1972.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
81
yetiştirdiği bilinmektedir.21 Ahmed Rıfai’nin kurduğu (öl. 1235) Rifailik22, Necmeddin Küb-
ra’nın kurduğu (öl.1221) Kübrevilik, Şihabeddin Suhreverdi’nin kurduğu (öl. 1235) Suhreverdi-
lik (felsefi-tasavvufi-tarikat),23 Ebul-Hasan eş-Şazili’nin (öl. 1235) kurduğu Şazilik,24 Aleviliğin
temellerini attığına inanılan ve Türk halk İslam anlayışını sistemleştiren Hacı Bektaş Veli’nin
(öl. 1270) kurduğu Bektaşilik,25 İran asıllı meşhur sufi Mevlana Celaleddin-i Rumi’den sonra
(öl. 1273) kurulan Mevlevilik,26 Bahaeddin Nakşibendi’nin (öl. 1388) kurduğu Nakşibendilik,
Anadolu Türklerinin meşhur piri Hacı Bayram Velinin (öl. 1429) kurduğu Bayramilik,27 Safevi-
ler sülalesinin kurucusu Safiyüddin Erdebili’nin (öl. 1345) kurmuş olduğu Safevilik28 ve ya Kı-
zılbaşlık,29 Ömer Halveti’nin (öl. 1349) kurmuş olduğu Halvetilik en meşhur sufi tarikatlar ola-
rak kabul edilir.30
Gerek taş kitabelerden ve gerekse de Çin kaynaklarından takip edebildiğimiz eski Türklere ait
sosyal, siyasal ve günlük yaşam pratikleri ile Selçuklu devri Türk halk kültürü arasında büyük
paralellikler görülebilmektedir. İslam öncesi eski Türk inanç ve inanış sisteminde, bir Altay
şamanının dans ederek gerçekleştirmeye çalıştığı geleneksel bir iyileştirme ritüeli (sağaltma-
iyileştirme) ile İslam sonrası halk hekimliğinde kullanılan dini ritüellerin kullanılması arasında-
ki paralellik, geleneksel milli refleksten kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde eski dinin felsefesi
olarak addedebileceğimiz Şamanist inanışındaki Tengri’ye31 ulaşma arzusu ile İslam dininin
felsefesi olarak kabul ettiğimiz Tasavvuf geleneğindeki Allah’a ulaşma arzusu, birbirinden fark-
lı şeyler değildir ve binlerce yıllık tarihi süreçte de değişmeden devam edebilmiştir. Burada
zannedildiğinin aksine dini ortaklıktan çok kültürel ve milli hazırlık durumundan kaynaklanan
bir ortak uygulamanın gerçekleşmekte olduğu görülebilmektedir. Türklerin Tengri’ye ulaşma
arzusu eski dinde şamanlığı meydana getirmişken, bu durum yeni dinde ise tasavvufa dönüşerek
devam etmiştir. Üstelik bunun bir milli tercih olduğu da dikkatleri çekmektedir, çünkü Türkler;
içerisine girdikleri pek çok dini sistemde, İlahi olana karşı büyük bir ulaşma arzusu sergilemiş-
lerdir. Bunu gerçekleştirirken de değişik kültürel enstrümanları ve ritüelleri kullanmışlardır.32
Selçuklu dönemi Türklerde ortaya çıkan Şamanist inançlar arasında korku, kabus, fal, efsun,
tabiat güçlerine inanma, atalar kültü, taş, su ve diğer güçlere inanma özel bir yer tutmakta idi.
Kaşkarlı Mahmud eserinde Türklerde çocukları korkutmak için abaçı (umacı) denilen Şamanist
inancından bahsedilir. Ona göre, bir tür korkutma olan abacı (umacı) çocukları terbiyevi karak-
21 Ahmet Ocak, Selçukluların Dînî Siyaseti, Tarih ve Tabiat Vakfı Yay., İstanbul 2002, s. 112-154. 22 K. Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 2004, s. 246-247. 23 Yılmaz, Anahatlarıyla, s. 247-248. 24 Yılmaz, Anahatlarıyla, s. 250-253. 25 Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sufiliğine Bakışlar, İstanbul 2000. 26 Mustafa Kara, “Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ ve Mevlevîlik”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi
Cilt: 15, Sayı: 1, 2006 s. 1-22. 27 Hamdi Kızıler, “Osmanlılarda İlk Yerel Manevî Oluşum: Hacı Bayram Velî ve Bayramiyye Ekolünün Anadolu’ya
Etkisi”, OTAM, 32/Güz 2012. 28 F. B. Babinger, “Safī al-Dīn Ardabīlī”, EI, Leiden 1995, VIII, s. 801, Bilal Dedeyev, “Safevi Tarikatı Ve Osmanlı
Devleti İlişkileri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research, Volume 1/5
Fall 2008, R. M. Savory, “Safavid Persia”, The Cambridge History of Islam, (ed. P. M. Holt vd.), Cambridge: At The
University Press, 1930, I, s. 395; Mustafa Ekinci, Erdebil Tekkesi’nin Kuruluşu, Gelişmesi ve Anadolu’daki Dinî ve
Siyâsî Faaliyetleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslami
Bilimleri Anabilim Dalı İslam Mezhepleri Tarihi Bilim Dalı, 1997, s. 43. 29 Şah İsmail, Hatâ’î Külliyatı, (Yayına Hazırlayan : Ekber N. Necef, Babek Cavanşir), Kaknüs yayınları, İstanbul
2006. 30 Rıhtım, Seyyid Yahya, s. 73-74, Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15-17.
Yüzyıllar), İstanbul 1999. 31 Tanrı anlamındadır. 32 Serdar Uğurlu, “Türk Kültüründe Gelenek Bağlamında “Sırra Erme” ve “Vecd” Ritiellerinin Fenomenolojik
Diyalektiği”, SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2010-II), s. 109.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
82
ter taşırdı.33 Abakı göz değmesine (nazara) karşı bahçelere, evin kapısı üzerine ve başlara koyu-
lan bir nazara karşı işaret idi.34
Türklerde efsun ve dua inancı Müslüman olduktan sonra da davam etmiştir. Cadıya ve efsun
manasına gelen arva inancı Türklerde kökleri efsanevi inançlara kadar uzanmaktadır. Arva,35
arvaş (dua etmek),36 arvış37 gibi cin çarpasına, cadıya, efsuna karşı Şaman ve bahıcılar (baksı)
tükürerek, sihirli dualar okuyarak tedavi ederler. Bu inancın Selçuklu devri Türklerinde de da-
vam ettiğini orta asır Türk şiirlerinde “avra” sözünün “arbav” ve “arbağ” şeklinde işlendiğini
de görmekteyiz. Mesela meşhur Türk şairi Nevai’nin şiirlerinde de bu söze rast gelmek müm-
kündür.38
Müslüman Türklerde cin inancı davam etmekteydi. İslam’daki cin anlayışından farklı olarak
Türklerde Şamanist inançlarından ileri gelen cin türleri ve anlayışları Selçuklular devrinde canlı
şekilde yaşamaktaydı. Çıvı adı verilen cinlerden bir tür39 Türk içtimai ve sosyal hayatında bü-
yük ehemmiyet taşımaktaydı. Türklerin inancına göre; “iki düşman asker savaştığı zaman bu iki
silahlı askerlerin ülkesinde yaşayan cinlerin de kendi ülkeleri adına birbirleriyle savaştığı” kay-
dedilmektedir. İnanışa göre cinlerden hangi taraf mağlup olursa o ülke de mağlup olacaktır.
Kaşgarlı Mahmud’a göre, Türk askerleri gece vakti cinlerin attıkları oklardan korunmak için
çadırlarına gizlenirlerdi. Bu Türkler arasında çok meşhur bir inanıştır.40
“Iduk” Türklerin hem inanç, hem de devlet anlayışında büyük yer tutmakta idi.41 Kutsal
anlamına gelen “Iduk”,42 muassır Türk lehçelerinde “ızık, ıyık, iyik, ıtık” şeklinde şimdi de gö-
rülmektedir.43 Selcuklular devrinde ıduk “kurbanlık hayvana” denilirdi. Bu hayvan kutsal olarak
kabul edilir, ona yük yüklenmez, sütü sağılmaz ve yünü kırkılmazdı.44
Selçuklularda fala inancın davam ettiği bilinmektedir. Kadim Türklerin ırk adını verdikleri fal
için “bir kimsenin kalbindeki bilmek” ile ifade edilmekteydi. Fala Şaman bakardı. Şamanın
baktığı fala ise “kam ırkladı” denilirdi.45
Müslümanlığı kabul ettikten sonra da Türklerin kam/Şamanlara inandıkları, onlara hürmet ettik-
leri bilinmektedir. Şaman kimliği İslam devri Türk sosyal ve dini hayatında baksı olarak ortaya
çıkacaktır. Sonraki devirde Türk aşık edebiyatında ozanlara da bu ad verilmiştir. Türkler için
aşık, dini ve mistik bir ritüeli yerine getiren Şamanla aynı pozisyonu taşımaktadır. Divanda kam
özellikle kaydedilmiştir.46
Selçuklular devri Türklerin dini hayatında büyük ehemmiyete sahip bir başka Şamanist inanç da
“ısrık” adı verilen, çocukları cinlerden, perilerden ve nazardan korumak için tütsüye tutmak
33 Kaşgarlı Mahmud, Divan I, s. 156. 34 Aynı yer. 35 Kam arvaşarvadı – Kaşgarlı Mahmud, Divan I, s. 283. 36 Kamlar kamu arvaştı – Kaşgarlı Mahmud, Divan I, s. 236. 37 Arvış arvadı- Kaşgarlı Mahmud, Divan I, s. 249. 38 “Zülgi sevdasından bilmezler Nevai nüktesin,
Çün cünun güftarıdır yahud yılan arbağı”. İnan, Divanü Lügat-it-Türk’de Şamanizm, s. 319. 39 Kaşgarlı Mahmud, Divan III, s. 225. 40 Aynı yer. 41 Eski Türklerde Irk Bitig adlı fal kitabının olduğu malumdur. Bak. Talat Tekin, Irk Bitig, Eski Uygurca Fal Kitabı,
(Editörler: Nurettin Demir-Emine Yılmaz), Öncü Kitap, Ankara 2004, Ceval Kaya, “Irk Bitig’de falcılık”, Kültür
Tarihimizde Gizli Diller ve Şifreler, (Ed. Emine Gürsoy Naskali-Erdal Şahin). İstanbul, 2008. 359-368, İ.V. Stebleva,
“Eski Türkçe Fal Kitabı Irkbîtîg ve Sembollerin Kavramsal Temeli”, (çev. H. İ. Usta), Türkoloji Dergisi, XIV Cilt, I.
Sayı (2001), ss. 195–212. 42 Kaşgarlı, Divan, I, s. 65. 43 İnan, Divanü Lügat-it-Türk’de Şamanizm, s. 320 44 Kaşgarlı, Divan, I, s. 65. 45 Kaşgarlı, Divan, I, s.42, III, s. 443. 46 Kaşgarlı, Divan, III, s. 157, Şaman-Baksı-Ozan hakkında daha geniş bilgi için bak. M. Fuat Köprülü, Edebiyat
araştırmaları, C. II, Ankara 2005.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
83
geleneğidir. Bu inanç hali hazırda Türk toplumlarının inancında yer almaktadır. Orta Asya ve
Anadolu’nun birçok yerinde nazara karşı tütsü inancı çeşitli bitkilerin (üzerlik otu, çörek otu,
tuz, kuru karanfil vb.) bir kabın içerisine konulan köz ile yakılması sonucu uygulanmaktadır.47
Bu inanca göre tüstü çocuğun veya nazara uğramış olan kişilerin yüzüne veya oturduğu evin
içerisine verilir ve bu sırada “ısrık, ısrık” denilirdi. Bu da “ey cin (peri ve nazar sahibi) ısırılmış-
sın”48 manasına gelirdi. Isırık günümüzde Türkçede dişlemek manasına geldiğinden her halde
bu çok eski Türk inancında cin ve perilerin tütsü ile gıdalandığına işarettir.
Müslüman Türklerin inancında yer alan en çok Şamanist unsurlar nazar ile ilgilidir.49 Kaş, ko-
vuz/kovuç, kösgük, boncuk, yel/yelpin, yelbük gibi inançlar özellikle nazarla, cin çarpması, kara-
basan ve albasma ile ilgili Şamanist dini motiflerdir.50 Türk inancında “beyaz ve ya kara temiz
taş” olan kaş, yüzük taşı olarak yerleştirilir. Böyle taşlı yüzüğe sahip olan kimseyi yıldırım
çarpmaz, susuz kalmaz ve gök gürültüsünden korkmaz.51
Kovuz ve ya kovuç da nazarla ilgili bir inançtır. Özellikle kovuz Oğuzlar arasında çok meşhur-
dur. Bu bir tür cin çarpası hadisesi olup, Oğuz Türkleri cinlerin uğradığı kişiye öd ağacı ile tütsü
yaparken, bir taraftan yüzüne soğuk su serper, bir taraftan da kovuç, kovuç (kaç, kaç) diye bağı-
rırlarmış.52 Oğuzlardaki bu adet günümüzde de halk inancımızda yer almaktadır. Nazara ve kem
gözlere karşı üzüm ve bostanlara “dola” gibi kösgük (korkuluk) koyulurdu.53 Nazara karşı bocuk
da takılmaktaydı. Monçuk adı verilen aslanpençesi, muska veya değerli taş atın boğazına asıl-
maktaydı.54
Selçuklu devri Türk inancına göre “geceleri işitilen garip sesler” ruhların ve cinlerin sesi idi.
Buna tiki adı verirlerdi. Türk inancına göre, ölülerin ruhları her yıl bir gece toplanır ve sağken
yaşadıkları yerleşimlere gidip ailelerini ziyaret ederlerdi. Geceleyin bu sesi duyan kişi ölür. Bu
Türkler arasında yaygın olan bir inançtı.55
Müslüman Türk inancında yer alan Şamanist unsurlardan biri de bu gün de Türk halkları inan-
cında yaşayan gulyabani idi. Buna üngüjin adı verilir ve çölde insan öldürdüğüne inanırdılar.56
Umumiyetle Türklerde “cin”e “yel” adı verilirdi. “er yelpindi” derken, “bir kişiyi cin çarptığını”
ifade ederlerdi.57 Cinin bedenden çıkarılması için “bakıcı”ya müracaat edilirdi. Öyle anlaşılıyor
ki, bakıcıya bu iş için belli bir ücret dahi verilirdi. Bakıcıya verilen bu paraya ürüng denilmek-
teydi.58 Cini bedenden çıkaran ve ya sihri bozan bakıcıya da yelvi ve ya yelviçin adı verilirdi.59
Cinin çarptığı ve ya cin vuran adama ise yekpin denilmekteydi.60
Selçuklu Türklerinde ejderhaya inançların da korunup saklandığı bilinmektedir. Türklerin ej-
derhaya “yelbük_” adını vermeleri, onu da cin gibi tasavvur etmelerini ortaya koymaktadır. “Ye-
47 Nilgün Çıblak, “Halk Kültüründe Nazar, Nazarlık İnancı ve Bunlara Bağlı Uygulamalar”, Türklük Bilimi
Araştırmaları (TÜBAR), S.15, ss.103-125. 48 Kaşgarlı, Divan, I, s. 99. 49 Hasan KIZILDAĞ-Feride KIZILDAĞ, “Şaman’dan Ocaklı’ya Nazar Tedavi Geleneği”, ASOS JOURNAL,The Journal of Academic Social Sciance Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 287-294. 50 Ayşe Duvarcı, Türklerde Tabiat Üstü Varlıklar ve Bunlarla İlgili Kabuller, İnanmalar, Uygulamalar”, Bilig, Kış /
2005, sayı 32: 125-144. 51 Kaşgarlı, Divan, III, s. 22, 152. 52 Duvarcı, Türklerde Tabiat Üstü Varlıklar ve Bunlarla İlgili Kabuller, İnanmalar, Uygulamalar”, s. 135. 53 Kaşgarlı, Divan, II, s. 289. 54 Kaşgarlı, Divan, I, s. 475. 55 Kaşgarlı, Divan, III, s.230. 56 Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini, Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri:9, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1976, s. 132. 57 Kaşgarlı, Divan, III, s.108. 58 Kaşgarlı, Divan, I, s.134. 59 Kaşgarlı, Divan, III, s.33. 60 Kaşgarlı, Divan, III, s.108.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
84
ti başlığ yil büke”, yani “yedi başlı ejderha” motifi Müslüman Türk inanç sisteminde de mevcut
olmuştur.61
Türk inanç sisteminde bazı kuşların kutsal sayıldığı, bazılarının ise totem olduğu bilinmektedir.
Selçuklularda da “Toğrıl” (Tuğrul) ve “Çağrı” adlarının kuş adı olduğunu biliyoruz. Ancak
Türklerin İslam inancına ilave ettikleri inançlardan biri de bazı kuşların uğursuz kabul edilmesi-
dir. Mesela us adı verilen bir kuş uğursuz olarak kabul edilmekteydi. İnanışa göre bu kuş bir
adamın yüzüne karşı ses çıkarırsa bu, o adamın ölümüne işaret kabul edilirdi.62
Selçuklu devri Türk-İslam inanç sisteminde yaşayan ve günümüze kadar gelen büyük Şamanist
unsur “ölüm” hadisesidir. İslam inancında ölüm normal bir hal kabul edilip, ibret alınması lazım
gelen bir hadise iken, Türklerin hayatında bu hadise çok ehemmiyetlidir.
Hem İslam öncesi, hem de Müslüman Türk inanç sisteminde ölüm, ölüm şekli, ölüm halleri,
ölüm sebepleri, matem, matem merasimleri başlı başına bir inanç teşkil etmektedir.63 Türk inanç
sistemindeki “ölüm anlayışı” İslami inanç sistemine de ciddi şekilde tesir etmiştir.
Türkler, ölümü doğrudan hatırlatan kelimeler kullanmamışlardır. Ölüm olayını, “can verdi”,
“uçtu” gibi; birinin ölümünü ise “anamı kaybettim” gibi dolaylı ifadelerle bildirmişlerdir.64 Eski
Türkçede “öldü” demek için “kergekbuldi: gerekenle buluştu” sözünün çok sık kullanıldığı tes-
pit edilmiştir.65 Eski Türkler ölümün “kötü ruhlar”dan kaynaklandığı düşüncesine sahiptiler.66
Göktürk yazıtlarında belirtildiğine göre Türk halk inancında insanın ruhu öldükten sonra kuş
yahut böcek şekline giriyormuş. Ölen hakkında uçtu denilmekle beraber Batı Türklerinde İsla-
miyet’i kabulden sonra “öldü yerine; şunkar boldu” yani “şahin oldu" deyimi kullanılmıştır.67
Türkler, mezar kelimesiyle aynı anlamda “kereksür, kegür, kurgan, oba, bark, kümbet, türbe
vs.” gibi isimleri kullanmışlardır. Eski geleneksel dinlerinden kalan bu anlayışlarını, kabul ettik-
leri pek çok yeni inanışları da birlikte devam ettirmişlerdir. Türkler ve Moğollar, han mezarları-
nı, yüksek dağ başlarında gizli yerlere yaparlardı. Erişilemeyen, yanına yaklaşılması yasak olan
bu han mezarlarına, Türkçe “kuruk” adı verilir, bekçilerine de “kurukçu” denirdi. 68 Bu manada
kabirlere hürmet, kabirlerin dokunulmaz olarak görülmesi, kabristanlıkların mukaddes yerler
kabul edilmesi, kabirleri ziyaret şekilleri de Türk “atalar kültü” nün İslam inancına gösterdiği
tesirin bir örneğidir. Zira, Türkler Müslüman olduktan sonra da günümüze kadar meşhur insan-
ların, pirlerin, dervişlerin, şeyhlerin, kahramanların ve şehitlerin kabirlerini mukaddes görmüş-
ler ve onları ziyaret etmişlerdir.
Mezara ağaç dikilmesi eski Türklerde yaygın olarak görülen ağaç kültüyle ilgilidir. Ağaç, yerin
dibindeki kökleri, göğe doğru yükselen gövdesi ve gökyüzüne dağılan dal, budak ve yaprakla-
rıyla olduğu kadar mevsimden mevsime kendini yenilemesi ve daha birçok özelliğiyle en eski
dönemlerden bu yana dinî bir yapıya sahip olmuştur. Ayrıca çoğu zaman hayatın ve ebediliğin
sembolü olarak kabul edilmiştir. Özellikle meyvesiz ve ulu ağaçlar kutsal kabul edilmiştir. Gü-
nümüzde mezar başlarına ağaç dikme geleneğinin kökeni de söz konusu eski Türk inanışlarına
kadar uzanmakta olup dikilen ağaçla ölen kişinin günahlarının affedilmesinde yardımcı oluna-
cağına, böylelikle ölünün ruhunun memnun edileceğine inanılmaktadır.69
61 Kaşgarlı, Divan, III, s.227. 62 Kaşgarlı, Divan, I, s.228. 63 J. P. Roux, Altay Türklerinde Ölüm, (Türkçe çev. A. Kazancıgil), İstanbul 1999. 64 J. P. Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini ( çev: Aykut Kazancıgil), İşaret Yayınları, İstanbul 1994, 211. 65 Roux, Altay Türklerinde, s. 65. 66 Zekeyiye Tunç, “Türk Halk İnançlarında “Ölüm” Anlayışında Yaşayan Şamanist Uygulamalar”, 67 Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, Ankara 1994, Türk Dil Kurumu Yayınları, s.15. 68 Mustafa Talas, “A Research on Traditions of Death in Mehmet Eröz”, ZfWT, Vol.1, (2), 2009, s.57-69. 69 Nilgün Çıblak, “Anadolu’da Ölüm Sonrası Mezarlıklar Çevresinde Oluşan İnanç ve Pratikler”, Türk Kültü-
rü, Y.XL, (474), 2002, s.605-614.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
85
Türklerde yasla ilgili inançlarda ölüm karşısında duyulan acı büyük bir üzüntüyle dışa vurma,
eski Türklerde yaygın bir tavır olarak kendini göstermektedir. Çin kaynakları yas tutanların
bağıra çağıra ağladıklarını, saçlarını dağıttıklarını ve elbiselerini yırtıklarını bildiriyor. Göktürk-
lerin yas tutarken saçlarını kestiklerini, kulaklarını biçtikleri ve yüzlerini bıçakla çizip yarala-
dıklarını Kültigin ve Bilge Kağan’a düzenlenen matem törenleri bildirmektedir.70 Türkler ara-
sında görülen yas adetlerinden biri ise ölenin bindiği atın kuyruğunun kesilmesidir. Pazırık me-
zarından çıkan donmuş atların kuyrukları kesik ve yelelerinin de örtülü olması Türklerde bu
uygulamanın çok eskillere uzandığını göstermektedir.71 Eski Oğuzlar, Kazaklar ve Kırgızlarda
atın kuyruğunun yas alameti olarak kesilmesi âdeti vardır. Oğuzlarda bu âdetin Müslüman ol-
duktan sonra da sürdüğü görülmekte; ayrıca onlarda karalar giyinmek ve yaslı çadıra bayrak
asmak âdetinin de bulunduğu anlaşılmaktadır.72
At kuyruğu kesme Türklerde duygulu bir Türk geleneği idi. Dede Korkut’un Beyrek hakkındaki
hikayesinde Beyrek’in ölüm haberi gelince Ak boz atının kuyruğunu kestiler deniliyor.73 Yiği-
din atı, onun en yakın bir eşi gibi görülüyordu. Ölünün atının kuyruğunu kesme geleneğine dul-
lama (tullamak) diyorlardı. Eri ölen at, erin karısı gibi dul kalmış oluyor ve bu, kuyruk kesme
yoluyla sembolleştiriliyordu. Nitekim, Alp Arslan Malazgirt Savaşı’ndan önce şehitliğe hazır-
landığı için atının kuyruğunu keserek atının dulluğunu da hazırlıyordu. Aynı şeyi askerler de
yapıyor; savaştan önce, atların kuyruklarından kestikleri perçemleri, mızraklarının uçlarına ası-
yorlardı. Ölenlerin atlarının kuyruk veya yelelerinden alınan perçemler, bir sırığa bağlanarak,
mezarlarının üzerine dikiliyordu. Böylece kişiler ile devletin dileği ve andı, aynı amaca yönel-
miş oluyordu. Oysa bu İslâmiyet’e aykırı bir gelenekti. Çağatay Türk kültür çevresinde “tul at”
savaşa binmek için hazırlanan at demekti.74
Ölenin ardından definden sonra unutulmadığını ve öbür dünyada rahat etmesi, arandığını anıldı-
ğını göstermek için ölümünün üçünde, yedisinde, dokuzunda, kırkında ve yıl dönümlerinde
tören yapılır ve ziyafet verilir. Ölü aşı dökülür ve ölü aşına çeşitli isimler verilir. Bunlar arasın-
da kırk ekmeği, kazma takırtısı, kırk yemeği, can aşı, kazma kürek hakkı, hayat yemeği gibi
isimler sayılabilir. Bu aşa çokça insan çağırılır.75
Türk inanç sisteminden İslam inanç sistemine geçmiş kutsal anlayışının başında Umay gelmek-
tedir. Umay doğum yaptıktan sonra kadının rahminden çıkan bir şey (plasenta); bu bir keseye
70 Hayri Başbuğ, Aşiretlerimizde At Kültürü, İstanbul 1986, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, s.47-
48, Mehmet Eröz, 1992). Eski Türk Dini (Gök Tanrı İnancı) ve Alevilik Bektaşilik, İstanbul 1992, Türk Dün-
yası Araştırmaları Vakfı Yayını, s. 87.
71 Bahattin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, C. XI, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1991, s. 199. 72 Ünver Günay ve Harun Güngör, Türklerin Dini Tarihi, İstanbul 2007, Rağbet Yayınları, s. 88. 73 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, (Yayına Haz. M. Emre Şahin-Hasan Kadıköylü), Hisar Kültür Gönüllüleri,
2003, s.144.
Yiğitlerim yerinizden kalkın
Ak boz atımın kuyruğunu kesin
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşın
Akıntılı güzel suyu delip geçin
Kazan’ın divanına koşup varın,
Ak çıkarıp kara giyin
Sen sağ ol Beyrek öldü deyin 74 İbrahim Aslanoğlu, “Alevilikte Temel İnanç Unsurları Ve Pratikler”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma
Dergisi, Sayı: 20, 2001, s. 67. 75 Gazanfer İltar, “Eski Türklerde Mezar Kültü ve Günümüze Yansımaları”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Dergisi, 2003, S.27, s.1-8, Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara
1990, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, 112-113.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
86
benzer ve “çocuğun rahimdeki eşi” olarak adlandırılır.76 Bununla ilgili olarak Müslüman Türk-
ler arasında çok fazla inançlar ve atasözleri vardır.77
Türk hayat tarzında olduğu gibi inanç sisteminde de bazı maddelerin büyük dini ehemmiyeti
vardır. Demir buna bir örnek olarak gösterilebilir. “Temür” olarak telaffuz edilen demir, hem
Müslüman olmadan önce hem de Müslümanlığın kabulünden sonra Türk inanç sisteminde kut-
sal olarak kabul edilmiştir. Bununla ilgili çok fazla darb-ı meseller, atasözleri hala Türk halkının
dilinde söylenegelmektedir. Türklerin demirci bir millet olarak görülmesi de buna delalet teşkil
etmektedir. Selçuklu devrinde de Türkler demir üzerine ant içer, demir (kılıç) üzerine söz verir,
hatta ant içerken “bu gök girsin kızıl çıksın”78 denilirdi.
Türk inanç sisteminden İslam inanç sistemine geçmiş anlayış ve uygulamalardan biri de hü-
kümdarların tahta çıkış merasimleri idi.
“Eski Türk devletinde kağanın tahta çıkış töreni, kaynaklarda oldukça renkli bir şekilde anlatılır.
Herhalde merasimin yapıldığı yer, Orkun ırmağı kıyısıydı. Tören alanına üstünde altından bir
kurt başı olan tuğ, mehter takımı ve kağanlık arabası, yani iki tekerlekli kağanı önceden getirili-
yordu. Bununla beraber her Türkün tahtı üzerine bindiği atının eyeriydi. Otağının önünde bulu-
nan sancağın üzerindeki kurt başı hakkında Çin kaynakları, atalarının kurttan türediğini unut-
mamaları içindir, şeklinde bir izahta bulunuyorlar. Yeni kağan bir keçe üzerine oturularak, do-
kuz kişi tarafından göğe kaldırılmakta, çadırın etrafında, güneş istikametinde dokuz kez döndü-
rülmektedir. Sonra ipek bir şal ile boğazı sıkılarak kaç yıl hüküm süreceği sorulmakta ve ağzın-
da çıkan ilk ses veya sözcüğe bakılarak bir süre tayin edilmekteydi. Kağanı koruyan özel muha-
fız birliğine de Böriler deniyordu. Bunlar gece ve gündüz nöbetçileri olmak üzere ikiye ayrılı-
yordu. Yine bazı iddialara göre, kağan yeryüzünde güneşin sembolü olurken, hatun da ayı tem-
sil etmekteydi.”79 Bu ritüelin Selçuklulara kadar yaşatıldığını, Tuğrul Bey’in tahta çıktığında
uygulandığını tarihî kaynaklardan öğrenmekteyiz.80
“Tahta çıkma töreni sırasında, kağanın bir keçe veya halı üzerine konarak kaldırılması Türk
kavimlerinde çok yaygındır. Göktürklerde yeni bir hakan seçildikten sonra, devletin ileri gelen-
leri onu bir keçe üzerine oturtuyorlar ve (keçenin uçlarından tutarak) onu güneşin (geziş yönü-
nü) izleyerek, dokuz defa döndürüyorlardı.”81 “Türk hanlarının tahta çıkışında, onun bir keçe
seccade veya halıya oturtularak yahut kalkan üzerinde havaya kaldırılması resmî tören gereği
idi, hanın belirli zamanlarda, devlet ileri gelenlerine ve halka törenlerle ziyafet vermesi de hü-
kümranlık icabı idi.”82 “Hükümdarların tahta çıkışı, onu bir keçe halının üzerine oturtarak, ya
da kalkan üzerinde havaya kaldırarak kutlanırdı.”83
İlk Türk dinsel dansların Şamanizm denen din sistemi içinde M.Ö IV. yüzyılda ortaya çıktığı
kabul edilmektedir. Şamanizm’le başlayan Türk dini dans geleneği, X. yüzyılda İslam etkisiyle
duraksamış, ancak varlığını halk arasında sürdürerek XIII. yüzyıl Anadolu’sunda iki tarikatta,
Mevlevilik ve Bektaşilikte yeniden gün ışığına çıkmıştır. Bu gelişim çizgisinde biz, Şama-
nizm’le başlayan ve varlığını Mevlevilik ve Bektaşilik tarikatlarıyla günümüze değin sürdüren
Türk dini dansları Sema ve Semahlardır. Şaman dansları hakkında ayrıntılı bilgiye sahip oluna-
mamakla birlikte, danslarının amacının göğe yapılan yolculuğu, tören sırasında kendi çaldıkları
76 Kaşgarlı, Divan III, s. 557. 77 Kaşgarlı, Divan I, s. 123. 78 Eski Türklerde bir yemin. Kılıcın kabzası tutularak yapılan bu yemin, “eğer verdiğim sözü tutamazsam kılıcım
bedenime gök renginde girsin, kana bulanarak çıksın” anlamına gelir. 79 Sadettin Gömeç, Türk Kültürünün Ana Hatları, Akçağ Yayınları, Ankara 2006, s. 59. 80 Yaşar Bedirhan, İslâm Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, Konya 2004, s. 123. 81 Bahaddin Ögel, Türklerde Devlet Anlayışı (13.Yüzyıl Sonlarına Kadar), Ötüken Yayınları, İstanbul 2016, s.89. 82 İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, 23. Baskı, Ötüken Yayınları, İstanbul 2003, s.269.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
87
davulunda etkisiyle trans yoluna geçerek dualar aracılığı ile tanrılar ve ruhlarla iletişim kurduk-
larına inanılır. Şamanın tören sırasında yaptığı dans doğaçlamadır. Ne dua, ne şiir ne de dansın
belirli kalıpları yoktur. Mevlevi ve Bektaşi düşüncesi insanı, ışıkta yaratılmış tanrının bir yan-
sıması olarak görürken bu düşüncenin etkisindedirler. Bir tasavvuf düşünürü olan Cüneyd-i
Bağdadi “Tasavvuf Allah’ın seni sende öldürüp, kendinde yaşatmasıdır” der.84
Yıldızlara ve gezegenlere dair tüm incelemeler İslâm müellifleri tarafından ilm-i hey’et, ilm-i
ahkâmu’n-nucûm ya da ilm-i ahkâm, XIII. yüzyıldan itibaren ise daha çok ilm-i nucûm olarak
ifade edildi. İlm-i nucûm’un üstatlarına ahkâmî ya da müneccim denirdi.85
Müslüman ilm-i nucûm âlimleri çeşitli türden malzemeler üzerine belirli bir düzen içinde sayılar
ya da harfler yazmak suretiyle kehanet ve geleceği etkileme teknikleri geliştirdiler. Bazı seçkin
düşünürler bile bu âlimlerin iddialarını benimsediler ve yıldızların beden sağlığı üzerinde etki
yaratabileceğini düşündüler. Ancak muhafazakâr hukukçular ve akılcı filozoflar bu ilme karşı
çıkmışlardır.86
İlm-i nucûm’a göre, bir insanın, özellikle de hükümdar namzedi kimsenin dünyaya gelirken
sahip olduğu özellikler dikkate alınarak onun tüm mizacı ve kader çizgisinde takip edeceği yol
hakkında kati rivayet vermek mümkündü. Bu konuya ilişkin Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî’nin
ifade ettiği şekliyle “Müneccimler, bir insanın doğumunun uğurlu mu uğursuz mu olduğunu
öğrenmek için iki tarihe başvururlar. O iki tarihteki yıldız cetvelinin (zâyice) şeklinden, burçla-
rın, uğurlu ve uğursuz seyyar ve sabit yıldızların o anda bulundukları noktaların durumundan,
oluş ve yok oluş dünyasına gelen kimselerin mutluluğunu, mutsuzluğunu, cömertliğini, cimrili-
ğini, hastalığını, sağlığını ve diğer durumlarını tespit ederler ve yıldızların o kimseler üzerinde-
ki devamlı ve geçici etkilerini öğrenirler”.87
Rus araştırmacı Sofi Tram-Semen, ilk nucûm ilmine dair meydana getirilen sistemin Türkler
tarafından oluşturulduğunu öne sürmektedir. Hatta astroloji sisteminin ilk defa Hunlar zamanın-
da oluşturulduğu bilinirken, kültürel faaliyetlerin bu dönemdeki siyasî hâdiselerin gölgesinde
kaldığı ve öne çıkarılamadığı vakidir.88 Türklerin İslâmiyet’i kabul etmeden evvelki inançlarına
bakıldığında nucûmla ilgili pek çok delil bulmak mümkündür. Aydınlık âlemi olan göğe kutsi-
yet atfedilmesi, orada iyiliğin, güzelliğin ve mutluluğun varlığına inanç beslenmesi bunun gös-
tergesidir.89 Oğuz Kağan’ın çocuklarına, seçtiği gün, ay ve yıldız isimlerini vermiş olması koz-
mik âleme verilen değer ve buradan kazanılacağı düşünülen himaye anlayışındandır.90
Türklerin İslâmiyet’e geçişinden sonra önceki inançlarına ilişkin değerleri ve uygulamaları bir-
den bire sonlandırmadıkları görülüyor. İslâmiyet’in zuhurundan çok geçmeden İslâm coğrafya-
sında nucûm ilmi sahasındaki çalışmalara katkı sağlayan çok sayıda Türk âlim mühim eserler
telif etmişlerdir. Her ne kadar İbnü’l-Esir “Tuhaftır ki, Kutalmış Türk olduğu halde ilm-i
nucûma vâkıftı ve bu ilmi mükemmel derecede biliyordu”91 demiş olmasına rağmen Türklerde
bu ilmin mevcudiyeti bilinen bir gerçektir. Burada İbnü’l-Esir’in Türkiye Selçuklu Devletinin
83 G. Çandaroğlu, İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 2013. 84 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana’dan sonra Mevlevilik, İnkılap Yayınları, Konya 2009, s. 495, Aynur Sultanova,
“Mevlevilik ve Bektaşiliğin Simgesi Olan Ayin ve Ayin Müziğinin Karşılıklı Tahlili”, İDİL, 2013, Cilt 2, Sayı 7 /
Volume 2, Number 7, s. 122. 85 Tülay Metin, “Selçuklular Zamanında Müneccimliğe Dair Bazı Tespitler”, Journal of History Studies, ISSN: 1309 4173 (Online) 1309 - 4688 (Print), Volume 6 Issue 3, p. 239-252, April 2014. 86 Metin, Aynı yer. 87 Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, (Çev. Mürsel Öztürk), Ankara 1990, s. 56-57. 88 Sofi Tram-Semen, Türk Astrolojisi, Ankara 2004, s. 2. 89 Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, İstanbul 2005, s. 128, 142. 90 Metin, “Selçuklular Zamanında Müneccimliğe Dair Bazı Tespitler”, s. 241. 91 İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, C. 10, s. 27.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
88
kurucusu Süleymanşah’ın babası Kutalmış’ın Türk olduğunu ve buna rağmen ilm-i nucûma
vâkıf olduğunu vurgulamasının sebebini idrak etmek güçtür. Kutalmış bu ilimden başka etnolo-
jiyi (ulûmu’l-evâil-ulûmu’l-kavm) de gayet iyi biliyordu. Vefatı ile neticelenen Alp Aslan ile
mücadelesinden önce, o gün kendi talihinde uğursuzluk görmüş ve zafer ihtimalinin olmadığını
belirtmiştir. Mücadeleden kaçınmak istediyse de nihayetinde bundan kurtulamamış ve yıldızlara
dayanarak yaptığı tespitinde yanılmadığı ortaya çıkmıştır. Onun ölümünden sonra çocukları da
ilm-i nucûm tahsil ettiler, bu ilim ile meşgul olan üstatları daima yanlarında korudular. İbnü’l-
Esir’in bu sebeple onların dinlerine zarar verildiğini belirtmesi nucûm ilmine dair kaygı ve eleş-
tiriyi göstermesi bakımından önemlidir.92
Takvimlerde uygun zamanın seçimi için yıllar, aylar, günler ve hatta saatler ve dakikalara kadar
yer verilerek münasib kararın alınması sağlanırdı. Saray müneccimleri bu maksatla hükümdarlar
için yıldızların seyrine bakarak takvimler hazırlardı. Bu bağlamda Büyük Selçuklu Sultanı Me-
likşah’ın astrolog ve matematikçilere hazırlattığı takvimi burada zikretmekte fayda vardır. Sul-
tan Melikşah’ın isteğiyle, rasatta görünen kamerî aylardaki farktan dolayı Bağdat’ta bir rasatha-
ne kuruldu. Sultan, ilm-i nucûm üstatları ve rasat muhasiplerinin toplanmalarını ve ay günlerini
yeniden belirlemelerini buyurdu. Aralarında nucûm ve cebir ilminde meşhur Ömer Hayyam,
Ebû’l- Muzaffer İsfizarî ve Meymun b. Necîb Vâsıtî gibi meşhur ilim adamlarının yer aldığı bir
heyet rasathanenin kurulması ve rasad işleri ile meşgul oldular. Baharın ilk gününün (21 Mart)
başlangıç kabul edildiği bir takvim düzenlediler. Güneş esaslı bu takvime sultanın lakabı olan
“Celâlî” adı verildi.93
Büyük Selçuklu Devletinin kuruluş sürecinin tamamlandığı Dandanakan savaşında zaferin ka-
zanılmasında bir müneccimin etkili olduğu savaş hakkında detaylı bilgiler aktaran Beyhakî’nin
eserinde kayıtlıdır. Bir müneccimin talebesi ve ilm-i nucûma vâkıf olan Mevlâzâde adında bir
kişi Selçuklulara katılmıştır. Birkaç doğru kehanette bulunan Mevlâzâde Selçukluların isteği ile
onlarla birlikte Merv’de kalmıştır. Orada iken “Eğer Selçuklular Horasan hükümdarı (emîri)
olmazlarsa boynunun vurulmasını” söylemiştir. Dandanakan savaşının olduğu Cuma günü öğle
namazına kadar her saat “bir saat daha dayanın” diyerek askerin zafere yakın olduğunu belirt-
miştir. Tam öğle vakti olduğunda atlılar oraya gelerek müjdeli haberi vermişlerdir. Sultan Me-
sud’un askerleri geri dönmüşlerdi. Her üç Selçuklu reisi Tuğrul Bey, Çağrı Bey ve Musa Yabgu
atlarından inerek Mevlâzâde’nin önünde eğildiler. Ona birkaç bin dinar verdiler ve daha büyük
vaadlerde bulundular. Daha sonra savaşın olduğu yere gittiler, oraya taht kurdular ve Tuğrul
Bey o tahta oturdu. Herkese ihsanlar verildi. Selçuklular nezdinde büyük bir itibar kazanan Mü-
neccim Mevlâzâde de önemli miktarda servete sahip oldu. Bu cümleden Dandanakan gibi Sel-
çukluların tarih sahnesinde daim olmalarını sağlayan bir zaferin kazanılmasında müneccimin
hükmüne bağlı teşviki onların tercih nedeni olmalarının altında yatan asıl sebebiyet unsurunu
göstermektedir.94
Siyasetnâme adlı eserinde müneccimlik hakkında bilgi veren Büyük Selçuklu veziri Nizamül-
mülk de hizmetinde bir müneccim bulunduruyordu. Önemli konularda Müneccim Hekim Mav-
sili’ye danışıyordu. Nişabur’da ikamet eden Hekim Mavsili, ona her yıl takvim ve tahvil gönde-
rirdi.95
92 Metin, “Selçuklular Zamanında Müneccimliğe Dair Bazı Tespitler”, s. 243. 93 Metin, Aynı yer. 94 Metin, “Selçuklular Zamanında Müneccimliğe Dair Bazı Tespitler”, s. 244. Ayrıca bak. Beyhakî, Tarih-i Beyhakî,
Neşr. Dr. Gani-Dr. Feyyaz, Tahran 1362, s. 627-628; M. Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, C: I
Kuruluş Devri, 3. Baskı, TTK, Ankara 2000, s. 343-344. 95 Metin, Aynı yer.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
89
Sultan Sancar ile Gur hükümdarı Alâeddin lakaplı el-Hüseyin’in Herat’a hücum etmesi nedeniy-
le aralarında meydana gelen savaşta Alâeddin’in yeğeni Şemseddin Muhammed b. Mesud esir
alınmıştır. O, 50 bin dinar karşılığında serbest bırakılacaktı. Kendisi de bir müneccim olan
Nizâmî ‘Arûzî, Şemseddin Muhammed’in hizmetine verildi. Şemseddin, Herat’ta esir alındığın-
da nişanlıydı, bir gün çok sıkıldığında Nizâmî ‘Arûzî’ye esaretin ne zaman son bulacağını sor-
muştur. Bu soruya cevap bulmak için Nizâmî ‘Arûzî dama çıkıp cetvele bakmıştır. Üçüncü gün
o sorunun açıklamasını bulmuş ve ikindi namazında birinin geleceğini söylemiştir. Şemseddin
ikindi namazında beklemekteyken bir haberci gelir ve 50 bin dinar, beş bin koyun ve diğer he-
diyelerin gönderildiği haberini verir. Böylece Şemseddin ertesi gün serbest bırakılır. Nizâmî
‘Arûzî’nin yıldızlara bakarak verdiği hükmün doğruluğu üzerine ona çok sayıda altın hediye
etmiştir.96
Sultan Sancar’ın himâyesinde uzun müddet kalmış olan XII. yüzyılın önemli şairlerinden En-
verî, nucûm ilminde zamanının önde gelenlerindendi. Bu konuda bilgisine çok güvendiği anlaşı-
lan Enverî çeşitli kehanetlerde bulunuyordu. Yine Sultan Sancar zamanında yedi gezegenin
mizan burcunda toplandığı vakit (kırân)97 Enverî hüküm vermiştir. Ona göre o ay şiddetli bir
rüzgâr eski binaları ve ağaçları yıkacak, şehirler harap olacaktı. Bütün halk bu hükümden dolayı
vehme kapılarak korktular ve mahzenlere sığındılar. Kırân günü orada kaldılar. Enverî’nin hü-
küm vermiş olduğu o gece bir kişi tesadüfen Merv şehrinin minaresinin üzerine yanan bir kandil
koyar. Fakat o geceki rüzgâr kandili dahi söndürecek güçte değildir. Sultan Sancar sabah En-
verî’yi huzuruna davet ederek, niçin yanlış hüküm verdiğini sorarak onu suçlamıştır. Bunun
üzerine Enverî bu olayın birden bire değil tedricen olabileceğini belirtmiştir. Ancak o yıl
Merv’deki çiftçilerin harmanlarını savurmalarını sağlayacak kadar bile rüzgâr olmamıştır. Bu
nedenle Enverî Merv’i terk ederek Belh’e gelmiştir. Uzun bir süre Belh’te kalan Enverî ilm-i
nucûm ile meşgul olmaya devam etmiş ve burada vefat etmiştir.98
Sonuç
Türkler İslam dinini kabul ettikten sonra kendi geleneklerini, göreneklerini ve eski medeniyet ve
yaşayışlarını tamamen terk ettiler ve binaenaleyh İslam medeniyeti ve toplumu üzerinde bu
bakımdan hiçbir tesir bırakmadılar demek imkânsızdır. Türklerin İslam’ı kabul etmelerinden
sonra eski dini inançları ile İslami esasları sentez ettiklerini ve yüksek seviyeli ilmi esaslara
dayanan medrese İslam’ı haricinde Türk halk İslam anlayışı adı verilen yeni bir İslam anlayışı
meydana getirdikleri malumdur. Gerek taş kitabelerden ve gerekse de Çin kaynaklarından takip
edebildiğimiz eski Türklere ait sosyal, siyasal ve günlük yaşam pratikleri ile Selçuklu devri
Türk halk kültürü arasında büyük paralellikler görülebilmektedir. Türklerin Tengri’ye ulaşma
arzusu eski dinde şamanlığı meydana getirmişken, bu durum yeni dinde ise tasavvufa dönüşerek
devam etmiştir. Üstelik bunun bir milli tercih olduğu da dikkatleri çekmektedir, çünkü Türkler;
içerisine girdikleri pek çok dini sistemde, İlahi olana karşı büyük bir ulaşma arzusu sergilemiş-
lerdir. Bunu gerçekleştirirken de değişik kültürel enstrümanları ve ritüelleri kullanmışlardır.
Daha sonraki dönemi Türklerde ortaya çıkan Şamanist inançlar arasında korku, kabus, fal, ef-
sun, tabiat güçlerine inanma, atalar kültü, taş, su ve diğer güçlere inanma özel bir yer tutmakta
idi.
96 Metin, “Selçuklular Zamanında Müneccimliğe Dair Bazı Tespitler”, s. 245. Ayrıca bak. Nizâmi Aruzi Semerkandî,
Çehâr Makale, (Farsçadan çev. Esin Eren Soysal), Demavend Yayınevi, İstanbul 2016, s. 177-179. 97 “Kırân” iki veya ikiden fazla yıldızın aynı anda bir burçta birleşmesi ve bulunması zamanı tespit edilen önemli
anlardan biridir. 98 Metin, “Selçuklular Zamanında Müneccimliğe Dair Bazı Tespitler”, s. 246.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
90
Bütün bunlar Müslüman olmalarına ve İslam inancının bayrağını taşımalarına rağmen Türkler
kendi İslam anlayışları içerisinde eski inanç ve düşüncelerini, biçimlerini, gelenek ve görenekle-
rini koruduklarını ve hatta bunu diğer Müslüman halkların arasında da yaydıklarını ortaya koy-
maktadır. Bu inanç unsurlarının günümüze kadar yansımalarını da görmekteyiz.
KAYNAKLAR
Ahmedova, Z. (2006), Türkler Arasında İslam’ın Yayılmasında Tasavvufun Rolü, Ankara Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları (İslam Tarihi) Anabilim
Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara .
Ateş, Süleyman (974), İslam Tasavvufu, Diyanet İlmi Dergi [Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi],
cilt: XIII, sayı: 1, s. 22-30.
Babinger, F. B. (1995), “Safī al-Dīn Ardabīlī”, EI, Leiden, VIII, s. 801.
Başbuğ, Hayri (1986), Aşiretlerimizde At Kültürü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Yayını, İstanbul.
Bedirhan, Yaşar (2014), İslâm Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, Nobel Yayınevi, Ankara.
Bekçi, Semih (2017), “Etkilenme ve Etkileme Bağlamında İslam Tasavvufu”, Kilis 7 Aralık
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:3, Sayı:6, Kilis 2017/1, s. 271-286.
Beyhakî, (1362), Tarih-i Beyhakî, Neşr. Dr. Gani-Dr. Feyyaz, Tahran.
Çandaroğlu, G. (2013), İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Yayınları İstanbul.
Çıblak, Nilgün (2002), “Anadolu’da Ölüm Sonrası Mezarlıklar Çevresinde Oluşan İnanç
ve Pratikler”, Türk Kültürü, Y.XL, (474), s.605-614.
Çıblak, Nilgün (2004), “Halk Kültüründe Nazar, Nazarlık İnancı ve Bunlara Bağlı Uygulama-
lar”, Türklük Bilimi Araştırmaları (TÜBAR), S.15, ss.103-125.
Dedeyev, Bilal (2008), “Safevi Tarikatı Ve Osmanlı Devleti İlişkileri”, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research, Volume 1/5 Fall.
Duvarcı, Ayşe (2005), Türklerde Tabiat Üstü Varlıklar ve Bunlarla İlgili Kabuller, İnanmalar,
Uygulamalar”, Bilig, Kış / sayı 32: 125-144.
Ekinci, Mustafa (1997), Erdebil Tekkesi’nin Kuruluşu, Gelişmesi ve Anadolu’daki Dinî ve
Siyâsî Faaliyetleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Temel İslami Bilimleri Anabilim Dalı İslam Mezhepleri Tarihi Bilim Dalı.
Eröz, Mehmet (1992). Eski Türk Dini (Gök Tanrı İnancı) ve Alevilik Bektaşilik, Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul.
Esterâbadî, Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî (1990). Bezm u Rezm, (Çev. Mürsel Öztürk), Ankara.
Gölpınarlı, Abdülbaki (2009). Mevlana’dan sonra Mevlevilik, İnkılap Yayınları, Konya.
Gömeç, Sadettin (2006). Türk Kültürünün Ana Hatları, Akçağ Yayınları, Ankara.
Günay, Ünver ve Güngör, Harun (2007). Türklerin Dini Tarihi, Rağbet Yayınları.
İstanbul.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
91
İltar, Gazanfer (2003). “Eski Türklerde Mezar Kültü ve Günümüze Yansımaları”, Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S.27, s.1-8.
İnan, Abdülkadir (1991). “Divanü Lugat-it-Türk’de Şamanizme Ait Kelimeler”, Makaleler ve
İncelemeler, Ankara.
İnan, Abdülkadir (1976). Eski Türk Dini, Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri:9, Milli Eğitim Ba-
sımevi, İstanbul.
Kafesoğlu, İ. (2003). Türk Millî Kültürü, 23. Baskı, Ötüken Yayınları, İstanbul .
Kalafat, Yaşar (1990). Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayınları, Ankara.
Kara, Mustafa (2006), “Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ ve Mevlevîlik”, Uludağ Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 15, Sayı: 1, s. 1-22.
Kaşgarlı Mahmud (1990), Divanü Lugati’t-Türk, (Tıpkıbasım), Ankara.
Kaya, Ceval (2008). “Irk Bitig’de falcılık”, Kültür Tarihimizde Gizli Diller ve Şifreler, (Ed.
Emine Gürsoy Naskali-Erdal Şahin). İstanbul.
Kızıldağ, Hasan -Feride KIZILDAĞ, “Şaman’dan Ocaklı’ya Nazar Tedavi Geleneği”, ASOS JOURNAL,The Journal of Academic Social Sciance Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 287-294.
Kızıler, Hamdi (2012). “Osmanlılarda İlk Yerel Manevî Oluşum: Hacı Bayram Velî ve Bayra-
miyye Ekolünün Anadolu’ya Etkisi”, OTAM, 32/Güz .
Köprülü, M. Fuat (1972). "İslam Sufi Tarikatlerine Türk-Moğol Şamanlığının Te'siri", (çev:
Yaşar Altan), AÜİF Dergisi, C. XVlll, ss. 141-142, Ankara.
Köprülü, M. Fuat (2005). Edebiyat araştırmaları, C. II, Ankara.
Köprülü, M. Fuat (1994). Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, (5. Bsk.), Ankara.
Köprülü, M. Fuat (1984), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, İstanbul 1984.
Köymen, M. Altay (2000). Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, C: I Kuruluş Devri, 3. Baskı,
TTK, Ankara.
Metin, Tülay (2014). “Selçuklular Zamanında Müneccimliğe Dair Bazı Tespitler”, Journal of
History Studies, ISSN: 1309 4173 (Online) 1309 - 4688 (Print), Volume 6 Issue 3, p.
239-252, April.
Nicholson, Reynold A. (1998). “Tasavvuf Kaynağı ve Gelişimi Üzerine Tarihi Bir Araştırma”,
(çev. Abdullah Kartal), Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:7, C. 7,
Bursa, s. 689-708.
Ocak, Ahmet Yaşar (1999). Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15-17. Yüzyıllar),
İstanbul.
Ocak, Ahmet Yaşar (2000). Türk Sufiliğine Bakışlar, İstanbul.
Orkun, Hüseyin Namık (1994). Eski Türk Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayınları Ankara.
Ögel, B (2016). Türklerde Devlet Anlayışı (13.Yüzyıl Sonlarına Kadar), Ötüken Yayınla-
rı, İstanbul.
Eski Kaynaklara Göre Türklerde Şamanizm ve Daha Sonraki Dönemlere Tesiri
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 76, Ağustos 2018, s. 77-92
92
Öngören, Reşat (2008). “Ma’ruf-i Kerhi”, TDVİA, cilt: 28, sayfa: 67-68, Ankara.
Rıhtım, M. (2005). Seyyid Yahya Bakuvi ve Halvetilik, Bakü.
Roux, J. P. (1999). Altay Türklerinde Ölüm, (Türkçe çev. A. Kazancıgil), İstanbul.
Roux, J. P. (1994). Türklerin ve Moğolların Eski Dini ( çev: Aykut Kazancıgil), İşaret Yayınla-
rı, İstanbul.
Roux, J. P. (1998). Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (çev. A. Kazancıgil), İstanbul.
Savory, R. M. (1930). “Safavid Persia”, The Cambridge History of Islam, (ed. P. M. Holt vd.),
Cambridge: At The University Press, I, s. 395.
Semerkandî, Nizâmi Aruzi (2016). Çehâr Makale, (Farsçadan çev. Esin Eren Soysal), Dema-
vend Yayınevi, İstanbul.
Stebleva, İ.V. (2001). “Eski Türkçe Fal Kitabı Irkbîtîg ve Sembollerin Kavramsal Temeli”, (çev.
H. İ. Usta), Türkoloji Dergisi, XIV Cilt, I. Sayı, s. 195–212.
Sultanova, Aynur (2013). “Mevlevilik ve Bektaşılığın Simgesi Olan Ayin ve Ayin Müziğinin
Karşılıklı Tahlili”, İDİL, Cilt 2, Sayı 7 / Volume 2, Number 7, s. 122.
Sunar, Cavit (1978), Ana Hatlarıyla İslam Tasavvufu Tarihi, Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakül-
tesi Yayınları, Ankara.
Şah İsmail (2006). Hatâ’î Külliyatı, (Yayına Hazırlayan : Ekber N. Necef, Babek Cavanşir),
Kaknüs yayınları, İstanbul.
Talas, Mustafa (2009). “A Research on Traditions of Death in Mehmet Eröz”, ZfWT,
Vol.1, (2), s.57-69.
Tanrıkulu, Ebubekir (Tarihsiz). Batmayan Güneş Gavsu’l-Azam Abdulkadir Geylani (KS), DİB,
Yayınları.
Tekin, Talat (2004). Irk Bitig, Eski Uygurca Fal Kitabı, (Editörler: Nurettin Demir-Emine Yıl-
maz), Öncü Kitap, Ankara.
Tosun, Cemal (2000). “ Hoca Ahmed Yesevî, Hayatı, Eserleri ve Toplumu Eğitme Metodu”,
Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt:2, Sayı: 6, Ocak-Nisan.
Tunç, Zekeyiye (2013). “Türk Halk İnançlarında “Ölüm” Anlayışında Yaşayan Şamanist
Uygulamalar”, I. Uluslararası Niğde Dil, Kültür ve Tarih Sempozyumu Bildiriler
Kitabı, Niğde.
Turan, Osman (1993). Türkler ve İslamiyet, Boğaziçi Yayınları, 3. Baskı, İstanbul.
Uğurlu, Serdar (2010). “Türk Kültüründe Gelenek Bağlamında “Sırra Erme” ve “Vecd”
Ritiellerinin Fenomenolojik Diyalektiği”, SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2010-II).
Uludağ, Süleyman (1988). “Abdülkadir Geylani”, DİA, C. I, s. 234-239.
Uludağ, Süleyman, (2009). “Ebü'l-Hasen Serî b. el-Mugallises-Sakatî”, TDVİA, cilt: 36, Anka-
ra, sayfa: 564-565.
Yılmaz, K. (2004). Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul.