anadolu kıtası-sayı 19
Post on 24-Mar-2016
232 Views
Preview:
DESCRIPTION
TRANSCRIPT
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi • dilde, fikirde, işte birlik
Anadolu Kıtası Dergisi’nin Arşivi EYLÜL 2012 / SAYI: 19
HAFTANIN KONUSU
KİTAP OKUMA KÜLTÜRÜ
Derleyen: Eyüp AKTUĞ
www.e-aktug.com
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
2
İçindekiler
Genel Bir Bakış………………..…........….…..……………….....3
Okuma Alışkanlığ ının Kazanılması........................…….6
Çocukluk Do nemi
Gençlik Do nemi
Yetişkinlik Do nemi
Okuma ve Başarı
Okuma Oranındaki Durumumuz
Okumanın Önündeki Enğeller……………............................8
Sistem Engeli
Zihinsel Engeller
Toplumsal ve Kültürel Enğeller
Ekonomik Engeller
Politik Engeller
Televizyon Engeli
Müfredat Enğeli
Okuma Ku ltu ru İ çin O neriler……………………………...11
Tu rkiye’nin Kitap Okuma Haritası……………………...12
Vedat Aydın ile Okuma Ku ltu ru Ü zerine…………......14
KULLANIM HAKKI Bu derginin içeriği internet üzerinden derlenmiştir. Herhangi bir telif hakkı ihlali yapıldığını
düşünüyorsanız veya yazılar üzerinde hak talep ediyorsanız iletişim adresimize bildirmeniz
halinde söz konusu içerik silinecektir.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
3
Genel Bir Bakış
kuma kavramı iki boyutuyla ele alınmalıdır. Birincisi sesleri tanıyıp o sesleri
birleştirerek seslendirmektir ki buna mekanik okuma da denilmektedir. Bu daha çok
okumanın yeni öğretildiği zamanlarda olur. Kişi sesleri seslendirir. Burada anlama,
yorumlama, ilişkilendirme, çıkarımda bulunma, dilin estetiğini ve güzelliğini yakalama
boyutları çok zayıftır.
Okumanın ikinci boyutu sesleri hem seslendirmek hem de cümledeki, paragraftaki, metindeki
anlamları yakalamaktır. Bunun için okuyucu okuduğu yazıyı yorumlayacak, ilişkilendirecek,
akıl yürütecek, karşılaştırma yapacak, bağlantı kuracak, sorulara yanıt bulacak, yeni sorular
soracaktır. Bunları yaparsa okuyucu okuduğu metni derinlemesine anlamış olacaktır. O halde
okuma dendiğinde işin içine okumanın iki boyutunun da katılması gerekir.
İnsan niçin okur? sorusunu yanıtlamak gerekir. Bu soruya bir araştırmada şu yanıtlar
verilmiştir.
1) Adet ya da alışkanlık olarak
2) Görev duygusuyla
3) Genellikle zaman geçirmek için
4) Güncel olayları kavramak için
5) Anlık kişisel doyum için
O
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
4
6) Günlük hayatın pratik ihtiyaçlarını karşılamak için
7) Profesyonel ya da mesleki ilgileri sürdürmek ve
geliştirmek için
8) Hobi olması
9) Topluma yönelik ihtiyaçları karşılamak için
10) Kendini geliştirmek için
11) Entellektüel ihtiyaçlar için
12) Dinî ihtiyaçları karşılamak için (Ralf Staiger-Unesco Yayını)
Okuma insana, topluma ve giderek dünyaya evrene neler kazandırır? Bu sorunun dünyadaki
ve Türkiye’deki yanıtları iyi araştırılır ve irdelenirse kuşku yok ki okumanın önündeki engeller
kalkacak ve okumaya ilgi artacaktır.
Okuma, insanlar arasında iletişim artırmaktadır. Hem okuma yazmayı bildiğimiz hem de çok
fazla kaynak okuduğumuz zamanlarda konuşacağımız, ortaklıklar kuracağımız, anlaşacağımız
konular artacaktır.
Okumanın insana kazandırdıklarından bir tanesi de estetik bilincidir. Dilin ve edebiyatın
güzelliklerini ve zenginliklerini gören, yakalayan ve tadan kişi yaşama, evrene daha estetik bir
gözle bakacak. Yaşamı daha da bir güzelleştirecek, evreni kendi bahçesi gibi görecektir.
Okuma insanın söz varlığını geliştirir. Bir insan söz varlığı kadar kendini ifade eder ve söz
varlığı kadar okuduklarını anlayabilir. Söz varlığının gelişmiş olması kişinin gelişmişlik
göstergelerinden biridir.
Okuma insanın genel kültürünü artırır. Genel kültür ise hayatımızı kolaylaştırır. Genel kültürü
yüksek bireylerin oluşturduğu toplumlar kültürlü toplumlardır ki bu toplumlar enerjilerini
sürekli olarak iyi, güzel ve bilimsel uğraşlara harcarlar.
Okuma insana anlama, yorumlama, farklı açılardan bakma, empati kurma, yeni insanlar ve
mekanlar tanıma vb. beceriler kazandırır.
Okuma ve yazma insana kendini gerçekleştirme olanağı sağlar. İnsan için kendini
gerçekleştirme ulaşılacak son nokta yani zirvedir. Zirvedeki insan hem mutlu hem üretkendir.
İnsan hangi meslekten olursa olsun okudukça ve yazdıkça zirveye çıkabilecektir.
Bu kadar önemli ve yararlı olduğundan kuşku duyulmayacak okuma ve yazma kültürü neden
başarılı bir şekilde topluma mal edilemiyor? Okuma kültürünün bir yaşam biçimi olmasında
ve ihtiyaç olarak hissedilmemesinde ‘Okuma ve Yazma’ sorununun kimin ya da kimlerin
sorumluluğunda olduğunun belli olmamasıdır. Bu sorun hangi birim tarafından çözülecektir?
Bu durum en büyük sorundur. ‘Kültür ve Turizm Bakanlığı’ ismi bile bakış açısını yansıtması
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
5
bakımından önemlidir. Kültürün yanına turizmin
konulması, olaya tamamen ekonomik yaklaştığımızın
açık bir göstergesidir.
Okumamak ve yazmamak sıradan ve basit bir sorun
değildir. Etkileri uzun süre ortadan kaldırılamayan
sonuçlar yaratır. Denilebilir ki bir çok soruna kaynaklık
etmektedir. Ülkede işlenen suçların, verimsizliğin,
yaratıcılıktan yoksunluğun, durağanlığın, geriliğin,
şiddetin temelinde okuma ve yazma becerisinin
yeterince gelişmemiş olması bulunmaktadır.
Mahkemelerce döven kocaya, ya da hakaret eden
birisine kitap okuma cezası verilmektedir. Kitap
okuma bir ceza aracı olarak kullanılır mı, kullanılmalı
mı? Kitap okumayı ceza aracı olarak sunarsanız, çocuklara, gençlere ve nihayet tüm topluma
bunun yararlı bir etkinlik olduğunu nasıl anlatabiliriz?
Türkiye’nin okuma alışkanlığı gerçeği okumama alışkanlığı gerçeğidir. Bu durum vahim bir
tablodur ve acilen çözülmesi gerekir.
Okuma öğretimine dayalı ülke ölçekli okur yetiştirme projesi hayata geçirilmeden Okuyan
Türkiye idealine ulaşmak imkansızdır. Okuyan Türkiye’de devleti yönetenlere ve aydınlara
çok büyük görev düşmektedir. Bu noktada sözü İsmail Hakkı TONGUÇ’a (Tonguç Baba)
bırakalım: ‘Aydınları serbest okuma alışkanlığı kazanamayan toplumlarda, düşündüğünü
yazan, fikirlerini açıklayan insan da pek az olur. Böyle insanların kıt olduğu yerde, fikir hayatı
canlanamaz. Toplumun en önemli işleri kanaatını saklayan, esen rüzgarlara göre fikir
değiştiren kişilerin elinde kalır. Bu gibiler asla prensip adamı olamazlar; günlük politika
havasına göre istikamet değiştirirler. Öğretmenlik mesleği; fikirsiz, prensip insanlarla
kuvvetlenemez. Diğer bilimlerde olduğu gibi, pedagojinin de şaşmaz , her türlü şartlar içinde
değişmez kanunları, ilkeleri vardır. Eğitken ve öğretmenler bunlara bağlanarak fikirlerini
açıklayamayacak, bunu yapmaktan korkacak olursa, onların bütün emekleri boşa gider ve
onlar politikacıların ellerinde türlü maksatlar için kullanılan birer alet haline gelirler. Bu
duruma düşmemenin tek çaresi, sürekli olarak okumak, imkan ve fırsatı kaçırmadan yazmak,
söylemek, çeşitli vasıtalarla doğru, sağlam, iyi fikri yaymaktır. (Çeşitli Yönleriyle Tonguç, Köy
Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı)
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
6
Okuma Alışkanlığ ının Kazanılması
Okuma Alışkanlığının Kazanılmasında Etkili 3 Dönem
ocukluk dönemi yaşamın en kritik dönemidir.
İnsan bu dönemde kişiliğinin temelini kurar,
değerlerini, ilkelerini oluşturur. Bu dönemde
dinlediği müzikler, yediği yemekler, oynadığı oyunlar
ve dinlediği masal, öykü, ninniler ileriki yaşlarında onun
yapacaklarına ve yapmayacaklarına temel teşkil
edecektir.
Çocuk içinde yaşadığı aile ortamında anne- baba ve
ailenin diğer bireylerini sürekli televizyon seyrettiğini
ve zamanının büyük bölümünü eğlenceye ayırdığını
görürse yaşamı öyle kodlayıp genelleme yapacaktır.
Yaptığı geneleme esas olarak ‘Aslolan eğlenmektir. Bunun için de televizyon yeterlidir.’ Bu
çocuğun ileriki yaşlarda kitap okuyan, sanatla, bilimle, sporla uğraşan bir kişi olması oldukça
zordur. Acaba çocuklarımız dünyaya gözlerini ve beyinlerini açtıkları aile ortamında ne ile
besleniyorlar. Çinliler ‘İnsan ne yerse odur.’ Diyor. Biz beyinlerimizi ne ile besliyoruz? Okul
öncesi eğitim kurumlarında çocuklarımızı kitapla ne kadar arkadaş yapıyoruz?
ocukluğu kitabın dışında şekillenmiş genç dersler, sınavlar, dershane, onu anlamayan
ve sürekli ders çalış diyen anne- babadan sıkılmış gençlik. Kendisini anlamayan toplum,
doğadan ve doğallıktan koparılmış oyun ve mekanlar, her şeyin çabuk ve hızlı tüketildiği
bir yaşam tarafından kuşatılmış gençlik. Bizim zamanımızda diye başlayıp, şimdiki gençlik
okumuyor diye suçlanan gençlik. Öğüt alan ama örnek göremeyen gençlik. Ders kitaplarının
dışında kitapla tanıştırılmayan gençlik. Bir zamanlar kitapların suç aracı sayıldığı bir ülkenin
vatandaşı olan gençlik.
Ç
Ç
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
7
ocukluğu ve gençliği yukarıda sayılan ve
sayılamayan nedenlerle okuma ve yazmadan uzak
geçmiş bir yetişkinin düzenli olarak okuyup yazan
birisi olması zaten beklenemez. Hele de ülkemizde
yetişkin olan insanların büyük bir çoğunluğunun geçim
sıkıntısı çekmesi, işten eve yorgun ve bitkin gelen bu
insanların mevcut sıkıntılarını televizyonla atlatma
düşüncesi de bunun üstüne eklenirse mevcut duruma
fazla şaşmamak gerekir. Yalnız yetişkinlerin şunu
unutmaması gerekir. Çocuklarının okuyan ve yazan
olmasını istiyorlarsa bunun yolu onlarında okuyup
yazmasından geçiyor.
Okuma alışkanlığını değerlendirmede ölçüt:
Çok okuyan 1 yılda 21 ve daha fazla kitap okuyan kişi
Orta düzeyde okuyucu 1 yılda 6-20 kitap okuyan kişi
Az okuyan 1 yılda 1-5 kitap okuyan kişi
Okuyucu olmayan, hiç kitap okumayan kişi
Okumanın başarıya etkisi:
Temel eğitim, bireyin verimliliğini yüzde 50 yükseltiyor
Okumanın eğitimdeki verimliliği artırma oranı yüzde 30
Eğitimin ekonomideki verimliliği artırma oranı yüzde 44 (…)
Okuma oranında durumumuz nedir?
Türkiye’de kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda.
-Japonya’da toplumun % 14’ü,
- Amerika’da %12’ si,
- İngiltere ve Fransa’da % 21’i düzenli kitap okur iken,
- Türkiye’de durum % 0, 01 yani on binde bir.
- Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan’da kitap ortalama 100.000 tirajla
basılırken, Türkiye’de bu rakam 2000- 3000 civarında basılmaktadır.
Ç
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
8
Okumanın O nu ndeki Enğeller
irinci derecede sorumlu okuma- yazma ile ilgili bir politika ve bu politikayı hayata
geçirecek sorumlu resmi bir birimin olmaması. İkinci derecede okuma ve yazma
alışkanlığı ve kültürü kazandıramayan sorumlu eğitim sistemi. Okullardan (ilköğretim,
orta öğretim ve yüksek öğretim) mezun ettiğimiz öğrencilerimizin sınıf geçmesinde ve üst
okullara yerleştirilmesinde okumanın ve yazmanın rolü nedir? Okuma ve yazma konusunda
eğitimcilerin durumu nedir? Öğretmenler genelde kitap okumuyor.yüzde 33.4’ü
düzenli,yüzde 63.3’ü bazen kitap okuyor,yüzde 3.3’ü hiç kitap okumuyor.Yanıt: Eğitimciler
sınıfta kaldı. (İnternet, Çocuk Vakfı)
kuma kültürünün kazanılması ve gelişmesi için zihinlerin buna göre şekillendirilmesi
gerekiyor. Gözümüzün gördüğü mekanlarda kütüphane ve kitap resimleri
yerleştirmeliyiz. Örneğin mobilya teşhir mağazalarında çok güzel, dikkat çekici
yemek, yatak odası takımları, oturma grupları varken neden çok güzel ve dikkat çekici kitaplık
resimleri yoktur? Neden okulların koridorlarında, merdivenlerde, sınıf duvarlarında çok
kullanışlı ve öğrencilere yönelik kitaplıklar ve kitaplar yoktur?
Bu noktada Pakize Türkoğlu’nun ‘Tonguç ve Enstitüleri’ kitabından bir bölüm sunalım: ‘İkinci
Cumhurbaşkanımız İsmet İNÖNÜ Cumhurbaşkanlığı sırasında Savaştepe Köy Enstitüsü’ne
yaptığı gezi sırasında okulun tuğla ocağına giderken, kümes nöbetçisi Hatice KOLUKISA’yı
görür. Hatice’yi yanına çağırıp azık torbasında ne olduğunu sorar. Peynir, ekmek ve köftesi
olduğunu söyler öğrenci. Başka ne var diye açtırır torbayı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın klasikler
dizisinden yayınlanmış olan Sophokles’in Antigone kitabı çıkar. İnönü’nün gözleri yaşarır.
Yanındaki Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Paşa’ya dönüp ‘Paşam, görüyorsunuz bu
klasikler daha yeni çıktı, Ankara’da bile okunmadı, ama benim çocuklarım Antigone okuyor.
Köylümüz, kentlimiz, erimiz, generalimiz kumanyasına ne zaman kitabı da ekleyecek duruma
gelirse, o gün Türkiye gerçekten kurtulmuş demektir.’ Der. Bunun üzerine Hatice ekler;
‘efendim, sadece ben değil, tüm enstitü okuyor bu kitabı.
Aslında yukarıdaki olay ve söylenen sözler tam bir reçete özelliği taşıyor. Buna neler
ekleyebiliriz? Kitabı başka nerelere taşıyabiliriz? Simitçinin rafına, sokakların başına, ağaçların
gövdesindeki kutulara, parklara, banklara, hediye paketlerine, alışveriş sepetlerine, evlilik
cüzdanının yanına, her türlü promosyona,,,belki de her yere. Her yer kütüphane, her yer
kitaplık oluncaya kadar.
B
O
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
9
oplum, acaba okuyana, yazana nasıl bakıyor? Yurdumun her hangi bir noktasında
eğlence mekanlarına fazla gitmeyen, maçları takip etmeyen bunun yerine düzenli
okuyan ve yazan birisine ailesi, arkadaşları, komşuları nasıl bakar, ne derler? Böyle bir
kişi bu tutumunu ne kadar sürdürebilir?
Atasözlerimizde geçen ‘Okuyup da alim mi olacaksın? Başıma icat çıkarma. Çok okuma kafayı
üşütürsün. Okudu da ne oldu? Bir toplum düşünün ki yetişen kuşakların bilinçaltı bu ve buna
benzer sözlerle şekillenmiştir. Bu şekilde yetişen nesillerden çok itap okuyan, okumayı yaşam
biçim haline getirmiş bireyler beklemek zaten gerçekçi olmaz. O hade önce zihinlerin
temizlenmesi gerekmektedir.
ürk-İş Sendikasının Kasım 2009 açıklamasına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 777,53
lira olarak açıklandı. Aynı sendikanın yoksulluk sınırı ise 2.533.- lira. (Türk-İş Web
sayfası) Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğuna ve kitap fiyatlarının ortalama 10-
20 lira arasında değiştiğine göre insanları kitap almıyor diye suçlamamak biraz insafsızlık olur.
İnsanların işleri ve düzenli gelirlerine paralel olarak yaşam kaliteleri de artacaktır.
kuyan insan, anlayan, yorumlayan, eleştiren, sorgulayan insandır. Acaba politikacılar
bu insan tipinden hoşlanırlar mı?
Ülkemizde bazı politikacıların kitapları yasakladığını ve kitapları yasakladığını da
hatırlarsak bu günün gençlerini daha iyi anlarız.
Fakir Baykurt’un Eşekli Kütüphaneci kitabı tam bir başucu kitabıdır ve istenirse okuma
kültürünün, kütüphanenin köylere bile nasıl yaygınlaştıracağını göstermektedir. Anadolunun
bir kasabasında kitap okutma yı dava olarak gören ve köylerdekitap okuma alışkanlığı
kazandırmak için eşeğiyle köy köy dolaşan idealist kütüphanecinin başarı hayat hikayesi bu
anlamda çok öğretici unsurlar içermektedir. İsteyince köylerde bile itap okunmaktadır.
elevizyon kanallarının sayısının bu kadar arttığı günümüzde insanlar o kanaldan o
kanala koşuşturmaktan ve bu koşuşturma sonucunda bağımlı olmaktan kitap
okumaya, yazmaya, sohbete maalesef zaman bulamıyor. Televizyonlarda yayınlanan
programlar, insanların beynini teslim almakta ve dizilere ve eğlence programlarına tutsak
olan ve televizyonların ‘izleyici’ rolü biçtiği insanlar bir süre sonra bu yaşam biçiminden
T
T
O
T
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
10
kurtulması mümkün olmamaktadır. İnsanların bu yaşam biçiminden kurtulması için çok güçlü
bir etki yaratacak ve insanları sarsacak durumun yaşanması gerekmektedir. Bu da ancak
devletin gücünün yetebileceği ve baş edebileceği bir durumdur.
kullarda uygulanan müfredat mutlaka ve mutlaka öğrencilere beceri, sorumluluk,
ilke ve değerler kazandırmaya yönelik olmalıdır. Bu becerilerin başında okuma ve
yazma becerisi gelmelidir. Çocuklarımızı ve gençlerimizi sınav, dershane
garabetinden kurtarmalıyız. Cevdet Kudret bir yazsında okumanın önemini anlatmak için
‘Okullarda çocuklarımıza sadece düzenli okuma becerisi kazandırsak bu bile yeterlidir.’
Demektedir.
Bu günün çocukları ve gençlerine derslerden, sınavlardan, dershanelerden kitap okumaya ve
yazmaya zaman kalmaktadır. Sınavlar amaç halinden çıkarılıp asıl amaç yaşam becerileri
kazandırmak olmalı. Okullarda okuma ve yazma öne çıkarılmalı ve okuma ve yazma
öğrencinin sınıf geçmesine, sınavlarına ve yerleştirileceği okullara katkı sağlamalıdır.
Bütün başarılı ve gelişmiş ülkelerin bu durumlarının altında okuma ve yazma becerilerinin üst
düzeyde olmasının katkısı çoktur. Gelişmenin motoru okuma ve yazmadır.
Üniversite ve dengi okul mezunlarının ‘Niçin okumuyorsunuz?’ sorusuna
verdikleri yanıtlar şu şekilde:
Kitaplar pahalı (yüzde 10.3)
Okul eğitiminde okuma alışkanlığı verilmiyor (yüzde 19.7)
Televizyon, insanları kitap okumaktan uzaklaştırıyor (yüzde 30.3)
Kitaba karşı yasakçı tutum (yüzde 4.3)
Öğrenci ödevlerinin fazlalığı (yüzde 5.3)
Geçim koşullarının ağır olması (yüzde 15.6)
Okuyan insanlara değer verilmemesi (yüzde 4)
Diğer nedenler (yüzde 11.1) / (Çocuk Vakfı, İnternet)
Öğrencilerin okuma ile ilgili sorunlarına duyarlılık göstermek gerekir.
Yazının tamamında okumanın yanına yazma etkinliğini de yazdım. Çünkü okuma yazmasız,
yazma okumasız olmaz, olmamalı. Olursa yarım kalır. Okuma ve yazma bir paranın iki yüzü
gibidir. Ne acıdır ki her türlü istatistikte okuma ile ilgili bilgilere yer verilmekte, yazmadan hiç
bahsedilmektedir. ‘Yazma’ sorun olarak görülmemektedir. Maalesef yazma etkinliğini sorun
olarak göreni ve sahip çıkanı bile bulunmamaktadır. Ülkemizde ortalama her hükümet
değişikliğinde ve cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra ‘Okuma-Yazma Seferberliği’
düzenlenmektedir. Ama bu okuma yazma sadece alfabeyi öğrenme anlamı taşıyan okuma
yazmadır. En az aynı zamanlarda veya daha çok ‘Kitap Okuma ve Yazma Seferberliği’
düzenlenmelidir. Ülkenin gerçek kurtuluşu buradan geçmektedir.
O
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
11
Okuma Ku ltu ru İ çin O neriler
Türkçe dersi, Metin işleme, Okuma ve Yazma olarak üçe ayrılmalıdır.
İlköğretim ders kitaplarında yer verilen metinlerin Türkçe ve edebiyat değerleri
yüksek olmalı ve parçalarda eski kuşak yazarlara da sıkça yer verilmelidir.
Okuma ve Yazma işi bir devlet politikası ve memleket meselesi olarak görülmelidir.
Sınıf geçme ve üst okula yerleşmede okuma ve yazmanın etkisinin olması gerekir.
Öğrencilere bedava kitap okuma kitabı dağıtılmalıdır.
Kütüphane sayısının artırılmalı, daha kullanışlı ve estetik olmalıdır.
Kitap fiyatlarının indirilmesi, bunun için yayınevlerinin desteklenmesi gerekir.
Her mahalleye ve köye de kütüphane kurulması gerekir.
Ulusal okuma – yazma seferberliği başlatılmalıdır.
Her ilde yılda iki kez kitap fuarı düzenlenmelidir.
Ulusal kitap okuma ve yazma haftası düzenlenmelidir.
Çok kitap okuyan ve yazanların ödüllendirilmelidir.
Kurumlara sosyal sorumluluk projesi kapsamında kütüphane ve yazma atölyeleri
kurdurulmalıdır.
Her kuruma kitaplık kurma zorunluluğunun getirilmelidir.
Televizyon, internet gibi kitlesel iletişim araçlarında her gün belli saatlerde okuma ve
yazma yayını yapılmalıdır.
Televizyonlar her gün belirli saatlerde kapatılmalı ve televizyonsuz zaman
yaratılmalıdır.
Okullarda yazar ve şairlerin ders vermesi sağlanmalıdır.
Televizyonlarda yazar, şair ve bilim insanlarının yaşam öykülerine yer verilmelidir.
Son ve tekrar öneri sorunun sahibi belli olmalıdır. Aşık Veysel’in sözüyle ‘Hem okurum, hem
yazarım.’ Diyebilmektir bütün mesele.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
12
Tu rkiye’nin Kitap Okuma Haritası
İstanbullu ‘aşk’, İzmirli ‘macera’ Hakkârili ‘Psikolojik’ okuyor!
YILDA 7 KİTAP: Türkiye’de yılda ortalama 7.2 kitap okunuyor. 7-14 yaş grubu bireyler yılda 12
kitap okurken, yaşamının büyük bir kısmını büyükşehirde geçirenler yılda ortalama 7.7 kitap
okuyor. Ankete katılanların yüzde 47’si yaklaşık 30 dakika, yüzde 19,32’si ise hiç okumadığını
belirtiyor. İki saatten fazla kitap okuyanların oranı yüzde 4 Olurken, yüzde 22’lik kesim
yaklaşık 1 saat kitap okuyor.
YÜZDE 30 OKUMUYOR: En çok okunan basılı materyal kitap olurken, bunu yüzde 34,45 ile
gazete izliyor. Türkiye’de her 4 kişiden biri kitap okurken yüzde 31,32’lik bir dilim hiç kitap
okumadığını söylüyor. Yüzde 43,91’lik bir bölüm ise 1-10 kitap okuyan kategorisinde yer
alıyor.
EDEBİYAT İLK SIRADA: Okurların yüzde 19,5’i edebiyat, yüzde 18,3’ü din, yüzde 16,2’si ise
eğitim konulu kitaplar okuyor. Yüzde 33,7’lik bir oranla roman türü ilk sırada, yüzde 27,1 ile
öykü ikinci sırada yer alıyor.
GÜNEYDOĞU’NUN TERCİHİ: Güneydoğu Bölgesi’nde yer alan Mardin, Batman, Şırnak ve
Siirt’te en çok psikoloji temalı kitaplar tercih ediliyor. Ağırlıklı genel ortalamaya bakıldığında
yüzde 11,4’lük bir kesim de bu temalı kitapları okuduğunu söylüyor. Ağırlıklı genel ortalama
da da “Macera” temalı kitaplar yüzde 21,9 ile ilk sırada yer alıyor. Sonuçlara göre İstanbul’da
yaşayanların büyük bir çoğunluğu “Aşk” temalı kitapları tercih ediyor.
ORHAN PAMUK REVAÇTA: Araştırmaya katılanların yüzde 84,21’i düzenli okuduğu yazar
olmadığını belirtirken, yüzde 15,79’u yazar takibi yaptığını söylüyor. Düzenli yazar takip
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
13
edenler sırasıyla “Ömer Seyfettin, Ayşe Kulin, Orhan Pamuk, Reşat Nuri Güntekin, Elif Şafak,
Canan Tan, Yaşar Kemal ve Dostoyevski” isimlerini veriyor.
KORSANA İLGİ YOK: Katılımcıların yüzde 84,16’sı korsan kitaba “Hayır” derken, yüzde
14,81’lik bir bölüm “Evet” yanıtını veriyor.
BOŞ ZAMANDA TELEVİZYON İZLENİYOR: Araştırmaya göre, Türk halkı boş zamanlarında
televizyon izliyor. Yüzde 23,7’si televizyon izlediğini, 19,2’si ailesiyle zaman geçirdiğini, yüzde
17,8’i ise kitap, gazete, dergi okuduğunu belirtiyor. İller bazında bakıldığında ise Ege’liler boş
zamanlarında ailesiyle vakit geçirmeyi tercih ederken, Güneydoğu’nun büyük bir kısmı kitap,
gazete ve dergi okuyor. İstanbul ve Ankara’da yaşayanlar boş vakitlerinde televizyon izliyor.
DÜNYADA KİTAP OKUMA ORANI:
Amerika Birleşik Devletleri : 15
Fransa : 16
Finlandiya : 16
Japonya : 50
Tayland : 2
Kitap Üzerine İstatistik Bilgiler
- Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitap alımı, ortalama 100 ABD doları, Türkiye'de
ise bu rakam 10 ABD dolarının altındadır.
- Türkiye'de her 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor.
- Japonya'da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye'de sadece 23 milyon.
- Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu'nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya
ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada.
- Japonya'da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa'da 7. Türkiye'de ise yılda 12 bin 89
kişiye 1 kitap düşüyor.
- Türkiye'de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965'e göre 14 kat arttı. Ama Yüksek Öğrenim
mezunlarının kitap okuma oranı 1965'in de altında kaldı.
Dünyada Bir Yılda Ders Kitapları Hariç Basılan Kitap Sayısı
Amerika 72 000
Almanya 65 000
İngiltere 48 000
Fransa 39 000
Brezilya 13 000
Türkiye 6 031
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
14
Vedat Aydın ile Okuma Ku ltu ru Ü zerine
SÖYLEŞİ: MUSTAFA ALTINSOY-MUSTAFA USLU
edat Aydın… Erzurum’da bir kamu kurumunda çalışıyor. Çevresinde, hatta ülke
genelinde tam bir kitap dostu, iyi bir okuyucu ve kültür adamı olarak tanınıyor.
Okuyucu kişiliği, kültür adamlığı vasfıyla örnek bir şahsiyet. Vedat Bey, 1966
senesinde Erzurum’un Hınıs ilçesinde dünyaya gelmiş. İlkokul birinci sınıf hariç ilk, orta ve lise
tahsil hayatının tamamı Hınıs’ta geçmiş. Liseyi bitirir bitirmez, henüz on yedi yaşındayken iş
hayatına atılmış, bir kamu kurumunda çalışmaya başlamış.
Okuma sevgisi ve düzenli olarak okuma alışkanlığına ortaokul yıllarında sahip olmuş. Askerlik
sonrası Erzurum’a yerleşmiş. 1993 senesinde bir grup arkadaşıyla Kalem ve Onur Dergisi’ni
çıkarmış, üç sayı yazı işleri müdürlüğü yapmış. Yenişehir Sanat adlı Sanat/Edebiyat dergisinin
yayın koordinatörlüğünde bulunmuş. YeniŞafak gazetesinde makaleleri; Yedi İklim, Varide,
Kardelen, Sözleşme, Yolcu, Kur’anî Hayat, Bilge Adam gibi dergilerde şiir ve denemeleri
yayınlanmış.Palandöken Gazetesi’nde on yıldır köşe yazarlığı yapan Vedat Aydın, 2006
senesinden itibaren Okuma Yeri sitesinin yayın yönetmenliğini yapmaktadır…Vedat Bey,
kendisi gibi okumaya sevdalı dört çocuğa sahip.
Okuma sevginiz / serüveniniz nasıl başladı?
Bizim millet olarak en büyük avantajımız, güzel dinimizin ilk emrinin “oku” ile başlıyor
olmasıdır. Bu öyle bir emirdir ki, salt kitaplarla sınırlı kalmıyor evreni, insanı, kozmik âlemi de
kapsayan geniş bir okuma alanı açıyor önümüze. Varlığın anlamı üzerine bilinçli olarak
düşünmeye sevk ediyor insanı. Ben de böyle bir çevrede büyüdüm. Kitaplarla dolu bir evde
olmak en büyük şansımdı. Babamın okuduğu birkaç dini ve tasavvufi kitabı saymazsak,
abimin benim çocukluk dönemlerimde zengin sayılabilecek bir kütüphane oluşturması evde
devamlı kitaplarla haşir neşir olmamızı sağlıyordu. Ayrıca, Hınıs İlçe Kütüphane Müdürü
rahmetli Abdulbaki Bingöl’ün teşviklerini de hayırla anmalıyım. Ortaokul dönemimde Hınıs
Kütüphanesi ikinci evimdi adeta. Pek çok önemli kitabın yanında, klasik romanların ciltlerine
isim ve numaraları bize yazdırır, böylece okumamıza da kapı aralardı. O dönemde artan kitap
sevgim her geçen gün katlanarak devam etti. Liseden mezun olur olmaz bir kamu kurumunda
işe başladım ki, bu benim için istediğim kitaba rahat ulaşabilme anlamına geliyordu. On yedi
yaşımda emsallerimin hayal edemeyeceği kadar cebimde para oluyordu. Bu paranın önemli
bir kısmı ile kitap alıyordum. Erzurum’da üniversitede okuyan çok yakın arkadaşlarımla
kitapevine girdiğimizde aldıkları kitapların parasını ben ödüyordum. Bunu şunun için
söylüyorum: Bizim kültürümüzde hediyeleşmek gibi güzel bir âdet vardır. Kitap hediye
etmekten daha güzel bir hediye olabilir mi? Günümüzde insanlar doğum günlerinde
birbirlerine üst-baş, pasta-börek alıyorlar. Alsınlar bir şey demiyorum ama içtenlikle de
soruyorum, Allah aşkına bu hediyeler kitabın yerini tutar mı? Eşimize dostumuza,
V
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
15
çocuklarımıza okuma sevgisi kazandırmak istiyorsak, alacağımız hediye öncelikli olarak kitap
olmalıdır! O günlerden bugünlere benim çevrem çokşükür hep kitap dostlarıyla doludur.
İyi bir okuyucu olabilmek için, formel bir eğitim almak gerekir mi? (lise,
üniversite mezunu olmak şart mıdır?)
Sorunuza olumlu cevap verebilmek için üniversite mezunlarının kitap okuma oranlarına
bakmak lazım. Yapılan araştırmalar hiç de iç açıcı durumda olduğumuzu göstermiyor. Son
yıllarda Milli Eğitim Bakanlığın başlattığı 100. Temel Eser projesi ile Sayın
Cumhurbaşkanımızın başlattığı “Türkiye Okuyor” kampanyasını dikkate aldığımızda benim
gözlemim İlköğretim ve Lise düzeyinde okuma oranlarında ciddi artışlar söz konusu olmuştur.
Üniversitelerde okuyan talebelere baktığımızda en azından ben Erzurum’da yakından
gözleyebiliyorum, -Türkiye’nin de bundan farklıolduğunu sanmıyorum- okumaya ilgileri
olması gerekenin çok altında. Kendi branşıyla ilgili eserleri dahi yeterince okumuyorlar.
Örneğin bir felsefe, sosyoloji, tarih veya Edebiyat Fakültesinde okuyan talebeler çok geniş
okumalar yapması gerekirken, okumalarını ders kitaplarıyla sınırlı tutabiliyorlar. Eric Hoffer’in
formel anlamda üniversite okumadığı söylenir. Bir gün babasıyla birlikte kitapevindeyken
Dostoyevki’nin Budalaadlı kitabı gözüne çarpar. Özellikle bu kitabın dikkatini çekmesi,
babasının geçmişte kendisine birkaç kez “budala” diye hitap etmesi yüzündendir. Birşekilde
bu kitabı alır ve okumaya başlar. Okuma arzusu öyle bir hal alır ki, rıhtımlarda, garlarda
hamallık yapıp, kazandığı paranın neredeyse tümümü kitaba verir. Okuma sevgisi her şeyin
önüne geçer, üç ay gibi periyotlarda kendini eve kapatır kitap okumaktan başka bir şey
yapmaz. Belki ekstrem bir örnek ama Hoffer’in serüveni gösteriyor ki, iyi bir okuyucu olmak
için formel anlamda üniversite bitirmek şart değildir.
İyi bir okuyucu olarak aile ve çevrenize etki ve katkılarınız hakkında bilgi
verebilir misiniz?
Kendi çocuklarıma okuma alışkanlığıkazandırmadaki yaptığım ilk şey onlara kitap sevgisi
kazandırmak olmuştur. Okuma düzeyine erdiklerinde her birinin kendi seviyelerine uygun
kitapları kitaplıktan alıp okuduklarını gördükçe bu sevginin yerleştiğini görerek mutlu
olmuşumdur. Birlikte sesli okuma denemeleri yapıyoruz. Kitabın içeriğiyle ilgili notlar düşüp,
okudukları kitapları defterlerine yazmak gibi bir alışkanlık kazandılar böylece. Aynı şekilde
çevremle de kitap okumayı teşvik edici çabalarım oluyor.“Türkiye Okuyor” kampanyasının
her düzeyde desteklenmesi için gayret gösteriyorum. Yazılarımın önemli bir kısmını kitap
tanıtımı, okumanın önemi üzerine teksif ediyorum. Mutlaka okunması gerekir diye
düşündüğüm bir kitap olursa, yakın çevremle bunları paylaşıyorum.
Doğu ve Batı toplumlarını okuma kültürü açısından değerlendirebilir misiniz?
Doğu toplumları ne yazık ki okuma kültürü bakımından Batı ile kıyas edilemeyecek kadar
düşüktür. Bunu Batı ülkeleriyle kıyaslayarak ülkemizde yayınlanan kitap, mecmua ve gazete
oranlarına bakarak rahatlıkla görebiliriz. Muhammed İkbal ‘Batı kalbi, Doğu aklı öldürdü’ der.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
16
Batı’nın okuma kültürü pozitivizm ve madde üzerine bina edilmiştir. İnsan ruhu, varlığın
anlamı,ahiret düşüncesi gibi dini ve metafizik konularda fazla istekli olmamıştır. Aydınlanma
Düşüncesinden beri toplumlar bu minval üzerine devam ediyor. Bizde de Tanzimat’tan
itibaren Batı’ya öykünen aydınlarda böyle bir yöneliş vardır. Kendi kültürüne ait değerleri
terk ederek Batı’nın sanat ve edebiyatını,kültürel değerlerini içselleştirme gayreti içinde
olmuşlardır. Cemil Meriç bu durumda olanlara “şuuru bulanık aydın” diyor. Hâlbuki Batı’da
daha hamam, temizlik kavramlarının yerleşmediği Orta Çağ yaşanırken, İslam kültürünün
yaşadığı toplumlarda hem şehircilik çok gelişmişti hem de okuma kültürü oldukça zengindi.
Tabi Aliya İzzetbegoviç’in belirttiği gibi bir medeniyet olarak Batı’yı tümden karalamak doğru
olmaz, o toplum içinde de insanlığın ortak selameti için düşünen, çaba gösteren insanlar
mevcuttur. Ne var ki, Batı’nın Benmerkezci bir hayat tasavvuru üzerine kurulu olduğunu da
unutmamalıyız. Doğu toplumlarıise kadim miraslarına layık bir hayat sürdürmüyorlar ne yazık
ki. Daha Emeviler döneminde üç milyondan fazla kitap ile Bağdat bilimin, sanatın ve
edebiyatın merkezi konumundaydı. Bugün üniversite talebesine Mütercim Âsım’ın lügatini
sorsak “o da ne” der! Bırakalım üniversite talebesini, rahmetli Cemil Meriç’in bu lügatten bir
kelimeyi bulması için bir profesöre sorar da, mezkûr kişi kelimeyi bulamaz, ertesi gün bir
eczacın bulduğunu Dursun Gürlek anlatır Ayaklı Kütüphaneler kitabında. Okuma seviyemizin
daha gelişmesi için basılı kitap, dergi ve gazete sayılarımızın mevcut durumun kat kat üzerine
çıkması gerekiyor. Türkiye’de yapılan bir araştırmada “niçin kitap okumuyorsunuz?” sorusuna
“zamanım yok” cevabınıverenlerin sayısı çok yükseklerde çıktığını hatırlıyorum. Ayrıca ihtiyaç
sıralaması yapılırken kitabın 235. Sırada olduğu tespit edilebiliyor. Bu durum okuma seviyesi
bakımından nerede olduğumuzun açık bir göstergesidir. Durum böyleyken sorumluluk
mevkiindeki her insanın vicdanına sesleniyorum: “Neden bu durumdayız” diye herkes kendi
sorumluğunu bir an evvel düşünsün!
Erzurum Üniversitesinin Erzurum’un ve ülkemizin okuma kültürüne katkısı
neler olmuştur, neler olabilir?
Atatürk Üniversitesi, Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birisidir. Yetiştirdiği öğretim
üyeleriyle sonradan kurulan pek çok üniversitenin kuruluşunda çok büyük katkısı olmuştur.
Bugün seksen bin civarında talebesiyle hemen hemen tüm fakülteleriyle eğitim faaliyetini
devam ettiriyor. Burada yetişen değerli ilim adamları olmuştur, hâlâ da yetişmektedir. Tayyip
Okiç, Muhamed Hamidullah, İhsan Süreyya Sırma, İbrahim Erol Kozak, Kaya Bilgegil, Orhan
Okay, Şerif Aktaş, Metin Balcı, Bahri Karaçay... Pek çok üniversitede rektör,
bakan,milletvekili, üst düzey yönetici Erzurum mezunudur. Türkiye’nin her tarafına dağılmış
Erzurum mezunu çok değerli ilim adamları, akademisyen, edebiyatçısayabilirsiniz. Mustafa
Kutlu, Ferman Karaçam, Nazan Bekiroğlu, Ali Haydar Haksal, Ali Ünal, İhsan Işık, Mustafa
Çelik ilk aklıma gelen edebiyatçılar. Atatürk Üniversitesi’nde Seyfettin Özege Kütüphanesi
var. Türkiye’nin en büyük kütüphanelerinden birisidir. Okuma kültürümüze buranın da katkısı
çok büyüktür. Üniversitemizin özellikle Edebiyat, İlahiyat Fakültelerinin, Sosyal
Bilimlerin“okuma kültürü” üzerine eğilmesi gerekiyor. Öğrenci kulüplerinin okuma
programları yapması teşvik edilmeli, Erzurum’un yetiştirdiği önemlişahsiyetlerin hayatları ele
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
17
alınmalı, sempozyum, panel, konferans düzenlenmelidir. Erzurum’dan mezun yazar ve
düşünce adamları davet edilmeli, talebelerle buluşturulmalıdır. Örneğin üniversitenin
Mustafa Kutlu’yu davet edip edebiyat fakültesi talebeleriyle buluşturması onlar açısından
unutulmaz bir faaliyet olacaktır. Benzer faaliyetleri diğer üniversiteler ve fakülteler de
yapmalılar.
Bir kültür şehri olan Erzurum’da okuma kültürünün gelişmesine yönelik
yapılan faaliyetlerden ve şahsınızın okuma kültürüne katkı bağlamındaki
örnek çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Kültür ve Turizm Bakanlığının bazıBüyükşehirlerde oluşturduğu Müze ve Kütüphanelerden
birisi de Erzurum’da açılanErzurumlu Emrah Müze Kütüphanesi’dir. Okuma kültürümüze
yapacağı katkı bakımından ümitlerimizi yeşertmiştir. Tarihi bir mekânda açılan bu kütüphane,
şehrin aydınlarını, kültür adamlarını,sanatçılarını, okur-yazarlarını daha aktif hale getirecektir.
Biraz önce de söylediğim gibi üniversitemizin çok büyük bir kütüphanesi var, talebelerimiz
buralardan istifade ediyorlar, halkımız da gidip bu kütüphanede çalışma imkânıbulabiliyor.
Vakıf ve derneklerin bazılarında da okuma programlarıyapılmaktadır. Geçmiş yıllarda şahsen
ben de bir vakıfta üniversite talebelerine yönelik “kitaplı günler” ismiyle altı sene her hafta
bir kitap okuma ve özetleyip eleştirme faaliyetini organize ettim. Çok faydalımüzakereler,
ufuk açıcı tartışmalar yaşandı. Bugün de üniversiteden, halktan katılımlarla okuma grupları
içinde periyodik olarak okumalar yapıyoruz. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın kıymetli eseri
Marifetname’yi okuyoruz. Sezai Karakoç’un eserlerini okumak için de okuma gruplarından
yoğun talep var, ileriki günlerde inşallah bu faaliyeti de gerçekleştireceğiz.
İstanbul’daki okullarımızda uygulamaya koyduğumuz okuma kültürü dersi
hakkında düşünceleriniz nelerdir?
İstanbul’un eğitimin başında bir kitap dostunun bulunuyor olması büyük bir şanstır. İstanbul
İl Milli Eğitim Müdürü Sayın Muammer Yıldız kitaba, kültüre âşık birisi. Bu yüzden
İstanbul’daki talebelere“okuma kültürü dersi” koymanız hiç şaşırtıcı değil. Daha önce de
takip edebildiğim kadarıyla yazarlarla okulları buluşturan bir organizasyon yapmıştınız. Bütün
bunlar Türkiye’de sıra dışı takdire şayan uygulamalar. Milli Eğitim Müdürü’nün talebelerle
birlikte TÜYAP Kitap Fuarı’na gitmesi bile kitaba, okumaya, kültüre ne kadar düşkün bir
eğitim kurumu olduğunuzu gösteriyor. Diğer vilayetlerimizin de yöneticilerinin bu nevi
organizasyonlar, programlar yaparak çocuklarımızı okumaya özendirmeleri çok faydalı
olacaktır. Yerel yöneticiler, merkezi yönetim okumaya, okuma kültürüne daha fazla yatırım
yapmalıdır. İl Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Muammer Yıldız onca yoğunluğuna rağmen bu
yazın Erzurum’un Karaçoban İlçesine konferans vermeye gelmişti. Oradaki çocukların
gözlerindeki okuma sevincini gördüğümde, Muammer Bey’in okuma kültürü üzerine
yoğunlaşmasının önemini bir kez daha anlamıştım. Okuma Kültürü Dersi, çok iyi
düşünülmüştür, çocuklarımızın bilgi ve kültürlerini artırması için teşvik edici ve yol gösterici
örnek bir çalışma olmuştur.
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
18
Okuma kültürü kazanma konusunda öğrencilere, öğretmenlere, velilere
hülasa tüm ülkemiz insanlarına mesajınız nedir?
Okuma kültürü kazanmamız için evvela içimizin yanması gerekiyor. “İçim yanıyor” diye bir
deyim kullanılır Anadolu’da. Bir ıstırabı, bir harareti, taşma duygusunu imliyor bu deyim.
Gerçekten içimizin yanması gerekiyor ki, okumanın kıymetini bilelim. Okumayan insan neye
yarar? Nazım Hikmet’in dediği gibi “sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar
aydınlığa”. Karanlığın aydınlığa çıkması için içimizde bir kandil yakmalıyız ki, okuma bu
kandildir. Bir talebeye okuma alışkanlığı kazandıran bir öğretmen hayatı boyunca sönmeyen
bir kandil yaktığının bilincinde olmalıdır. Okuma alışkanlığı kazanan bir talebenin kökleri
yerde sağlam bir meyve ağacı gibi dallarında yemişler asılı olacaktır. Çocuğuna kitap sevgisi
kazandıran bir anne-babanın geleceğin tarihine damga vurduklarının farkında olmaları
gerekmektedir. Okuyarak aydınlanabilir, okuyarak özgürleşebiliriz. Okumaya hava ve su
kadar ihtiyacımızın olduğu unutulmamalıdır. Okuyan, sorumluluk sahibi olur, çağının tanığı
haline gelir, geleceğin inşası için hayaller kurar. Günümüzde okuma kültürü farklı alanlara
doğru yöneliyor. E-kitap, sesli kitap, bilgisayar-tablet üzerinden okumak gibi daha çok
teknolojinin imkânları kullanılarak farklımetotlar geliştiriliyor. Kurumlarımızın,
yayıncılarımızın ve ilgili çevrelerin bu gibi durumlara da hazır olması gerekiyor. Her şart ve
ortamda okuma kültürüne sahip olmalı ve bunu derinleştirmeliyiz.
Bize vakit ayırıp sorularımızı cevaplandırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben de çok teşekkür ederim.
İstanbul Eğitim ve Kültür Dergisi, Sayı: 6 Nisan 2012
top related