edebiyat dergisi - sayı 1 - edebi akımlar
Post on 09-Mar-2016
325 Views
Preview:
DESCRIPTION
TRANSCRIPT
ancak küçük ayrıntılarda ay-rılmışlardır.
Bu akımlar Türk yazınında da etkili olmuşlardır; fakat akım-ların çıktığı toplum ile Türk toplumunun gerçekleri farklı olduğundan, akımların etkisi de kısa sürmüştür. Özellikle Tanzimat ve Servet-i Fünun yazar ve şairleri Fransızca bildiklerinden, Fransız yazını-nı yakından izlemişlerdir. O dönemin Türk şair ve yazarla-rının yapıtlarında akımların etkilerini görmek olasıdır. Yine de bu durum, bir etkilen-me olarak kalmıştır. Araştır-macılar, yazarları farklı akım-ların etkisinde gösterebilmiş-lerdir. Bu nedenle, ünitede akımlara Türk yazınından örnek verilen şair ve yazarlar, üzerinde hemen hemen gö-rüş birliği sağlananlardan seçilmiştir
Yazın akımlarını incelerken, her bir akımın yaşandığı za-man diliminin değişik olaylar ve bu olayların nedenleriyle dolu olduğu görülür. Hiçbir akım, kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Toplumların sosyal, siyasal ve ekonomik yapıları, beklenti ve beğenileri bu durumu doğrudan etkile-miştir.
Toplum içinde oluşup geliştiği göz önüne alındığında, sana-tın da farklı olay ve düşünce-lerden etkilenmesi kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca her bir yazın akımının ortaya çıktığı dö-nemde, diğer sanat türleriyle ilişkisi, onları etkilemesi ya da onlardan etkilenmesi söz konusudur. Bütün bunlar top-lumsal gelişim ve değişimden ayrı düşünülemez.
19. yüzyılın sonlarında, özel-
likle gerçekçilik akımının etki-sinde ya da ona tepki olarak ortaya çıkan akımları görürüz. Bunlar çok kısa süreli olmuş ve çok belirgin olmayan za-man dilimlerinde etkin olmuş-lardır.
Öyle ki bazıları birbirleriyle ortak düşünceleri savunmuş;
* Bir Fransız edebiyat tarihçi-si: "Bildiğim tek edebi-yat yasası, belirli bir görüşten bir süre sonra bıkıp onun karşıtı olan anlayışı istememizdir." der. Bu açıklama, sanat akımlarının doğuşunu beğeni değişikliği ve moda ihtiyacına bağlar. Kuşkusuz bu oluşum-da siyasi ve felsefi düşünce-
ler de rol oynar; ancak akım-ların doğuşunda en önemli et-kenin toplumsal yapıdaki değişmeler olduğu göz ardı edilemez.
* Sanat akımlarının bazıları doğdukları ülkenin sınırlarını aşarak geniş bir coğrafyaya yayılabilir ve etkileri uzun
süre devam edebilir.
* Bazı akımlar belli bir sanat dalı içinde etkili olurken, bazı-ları da birçok sanat dalında belirleyici bir etken olarak görülür.
* Edebiyat akımları genellikle bir önceki akıma tep-ki olarak ortaya çıkmıştır.
Genel Özellikler B U
S A Y I D A :
Romantizm 3
Klasisizm 4
Hümanizm 5
Parnasizm 8
Natüralizm 9
Sembolizm 10
Dadaizm 11
Kısa Bilgiler
K E R İM
H A R M A N
1 1 3 0 5
1 2 - G K T M L
Edebi Akımlar E D E B İ Y A T D E R G İ S İ S A Y I 1
Paris’teki Zafer Tankı
Realizm 12
Fütürizm 13
Sürrealizm 14
Egzistansi-
yalizm 15
Roman zm
S A Y F A 3 E D E B İ Y A T D E R G İ S İ
18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan 19. yüzyılda etkisini göste-ren bir edebiyat akımıdır. Klasisiz-me tepki olarak doğan Roman-tizm, duygu ve hayali ön plana çıkarmıştır.
Klasisizm akımının ortaya koydu-
ğu sağduyu ve akıı ilkesi bilimsel ve sanatsal gelişme-yi hızlandırmıştır. J. J. Rous-seau, Montesquieu gibi fel-sefeciler, katı kurallara bağlı sistemle düşünce yönünden çatışma içine girmiştir. Bu felsefeciler, insan hakları, özgürlük, adalet gibi konuları
halkın gündemine sokmayı başar-mıştır. Sonunda bu düşünceler meyvesini vermiş ve 1789'da Fran-sız ihtilali olmuştur. ihtilalden sonra derebeylik ve aristokrasi çökmüş; soyluiara karşı yeni bir yapılanma (burjuva) oluşmuştur. Bu gelişme-lerden sonra da yeni duygu, düşün-
ce ve idealleri anlatmayı amaçla-yan, sanatın ve sanatçının kurallar-dan kurtulup özgürleşmesini savu-nan Romantizm akımı doğmuştur.
Romantizmin en önemli özelliği Klasizme tepki olarak doğuşudur. Klasik öğretinin bütün kurallarıRo-mantizmle birlikte yıkılmış, Latin ve Yunan edebiyatlarının etkisi iyice zayıflamıştır. Bu akım, Victor Hu-go'nun "Hernani" adlı oyunuyla bir edebiyat akımı olarak başarıya ulaşmıştır.
Mahmut Ekrem) romantizm akımının etkisindedirler Namık Kemal'in İntibah romanı Kamelyalı Kadın'ın; Vatan ya-hut Silistre oyunu da Romeo ve Juliet'in etkisindedir. Edebiyat-ı Cedide döneminde Halit Ziya Uşaklıgil'nın Mai ve Siyah adlı romanındaki Ahmet Cemil ka-rakteri romantik yazarları oku-mak için özlem duyar. [3]II.Meşrutiyet döneminden sonra
Romantizmin Türk edebiyatın-daki en yoğun etkisi Tanzimat döneminde görülür. Çeviriler yoluyla başlayan bu etki, özel-likle Namık Kemal, Ahmet Mit-hat Efendi ve Abdülhak Hâmit'in yapıtlarında göze çarpar. Tanzimat Edebiyatının pek çok yazar ve şairi (Ahmet Mithat, Namık Kemal, Şemsettin Sami, Abdulhak Hamit, Recaizade
Milli Edebiyat döne-minde Yusuf Ziya Ortaç'ın Binnaz adlı oyununda Hugo'nun etkisi vardır.
Ölüm, acı, aşk, intihar gibi te-malar işlenir.
Konular işlenirken iyi-kötü, doğ-ru-yanlış, ak-kara gibi karşıtlık-lardan yararlanılır. Tiyatroda üç birlik kuralı kaldırılır ve "dram" türü başlatılır. (Dram türünün ilk izleri Shakespeare'de görülür; ama türü yaygınlaştıran roman-tiklerdir. Bu nedenle, romantiz-min kaynağının Shakespeare olduğu unutulmamalıdır.)
Toplum için sanat anlayışı be-nimsenir.
Sanatçı, yapıtında, kişiliğini gizleme gereği duymaz; olayla-ra karışır ve iyiden yana tavır alır. J.J ROUSSEAU (1712-1778) VOLTAIRE V. HUGO (1802-1885) GOETHE (1749-1832): A. PUŞKİN (1799-1837)
Hayal ve duygu, akıl kadar ge-rekli ve önemlidir.
Dış dünya, doğa, renkli ve gö-zalıcı betimlemelerle anlatılır.
Kusursuz, genel ve evrensel olan konular değil, özel ve yerel olan konular işlenir.
Yunan mitolojisi yerine Hıristi-yanlık mucizeleri ve ulusal efsa-neler işlenir. Konular, tarihten ya da günlük yaşamdan alınır.
Alman
Romantik-
lerinden,
Friedrich
Schiller
Özellikleri ve Temsilcileri
Türk Edebiya na Etkileri
J.M.W Turner - Parlamento
Avam Kamarasi ve Lordlar
Kamerasi yangini (1835)
Romantizm
(Coşumculuk),
19. yüzyılda
Fransa'da
ortaya
çıkmıştır.
S A Y F A 4
Klâsisizm, 17.
yüzyılda
Fransa'da ortaya
çıkmıştır.
Klasisizm Latin ve
Yunan Edebiyatını
örnek almıştır.
Özellikleri ve Temsilcileri
Türk Edebiya na Etkileri
Klasisizm Bu akımın kuramsal daya-nağı yazın alanında Röne-sansta oluşturulmuştur. Bu nedenle de bazı araştırma-larda Rönesans dönemi sanatçıları klâsisizm içinde gösterilmektedir. Örneğin; W. Shakespeare, Montaig-ne vb. sanatçılar Rönesans dönemi yazarları olmalarına karşın klâsikler arasında sayılmışlardır.
Diğer sanat alanlarında olduğu gibi yazın (edebiyat)da da klâsisizm denilince akla ilk gelen 17. yüzyıldır.
Ancak klâsisizmin ortaya çıkış nedenlerine bakıldı-ğında Antik Yunan ve Ro-ma sanatının özellikleri görülür.
Klâsisizmin ilk örnekleri, Fransız yazınında Boi-leau'nun eserlerinde görü-lür. Boileau klâsik sanatı şöyle tanımlar: "Bir yapıt hoş bir şeyle ve insanların genel beğenisine uygun bir tatla dolu değilse, az sayı-da bilen kişice beğenilse de boşunadır, hiçbir zaman iyi bir yapıt sayılmayacaktır...
Herkesin usundan geçen bir düşünce, ancak canlı ve yeni bir biçimde söylenirse değeri olan bir düşüncedir."
Üç amaca ulaşmayı sağlar:
- İdeal bir güzellik duygusu yaratmak,
- Sistemleştirme eğilimini karşılamak,
- Herkes için geçerli olan değer ölçüleri oluşturmaktır.
Klâsisizmde konular insan doğasına uygun olarak seçilmiştir. Davranışlar aklın denetimi altındadır.
yaptığı çeviri ve uyarlama-lar; Yusuf Kâmil Paşa'nın Fenelon'dan yaptığı Tele-mak çevirisi; Åli Bey'in Mo-lière'den yaptığı Kokona Yatıyor uyarlaması, klasi-sizmin Türk edebiyatındaki etkisini göstermektedir. CİMRİ'den PERDE I / SAH-NE
Klasisizmin Türk edebiyatına etkileri çok belirgin değil-dir. Ancak, Şina-si'nin Şair Evlenme-si'nde üç birlik kura-lını uygulaması ve La Fontaine'den yaptığı çeviriler; Ahmet Vefik Pa-şa'nın Molière'den
VALÈRE : Beni sevindir-mek korkunç bir şey mi? Nedir seni korkutan? Ne var? ELİSE : Ah, Valère, hep böyle derler. Bütün erkekler birdir konuşurken, zamanla anlaşılır her birinin ne oldu-ğu...
bulunur. Bu yüzden, gerçek doğa betimlemelerinden kaçınılır.
İdeal ve mükemmel insan tipi işlenir, değişmez tipler yaratılır.
Konudan çok, konunun en güzel biçimle, kusursuz soylu bir dil ve anlatımla ortaya konması önemsenir.
Akla ve doğallığa önem verildiği için, tiyatroda "üç
birlik kuralı" uygulanır (üç birlik: yer, zaman, olay birli-ği).
Yapıtlarda, sanatçının öz-nel açıklamalarına yer veril-mez. DESCARTES (1596-1650) BOİLEAU (1636-1711) CORNEİLLE (1606-1684) LA FONTAİNE (1621-1695) MOLİÉRE (1622-1673) PASCAL (1623-1662) vs.
Akıl ve sağduyu önemlidir. İnsanı yanıltacağı için, duy-gu ve coşku önemsenmez.
Günlük ve gelip geçici ko-nular değil, kalıcı olanlar işlenir. Bu yüzden, Eski Yunan ve Latin edebiyatı kaynakları tekrar tekrar ele alınır. "Doğa" olarak, insanın de-ğişmeyen iç dünyası ele alınır; sürekli değişen dış dünya ve doğa, aldatıcı
E D E B İ A K I M L A R
Klasi-
sizm ile
romantizm
arasındaki
köprü
FELIX
Hümanizm
S A Y F A 5 E D E B İ Y A T D E R G İ S İ
Hümanizm; insanlık aşkı, tüm insanları sevme ülküsü anlamını taşır. Ortaçağın sonlarında Yu-nan ve Latin uygarlıklarına karşı duyulan hayranlık, aydınları harekete geçirmiş, o dönemin eserlerini incelemek önüne ge-çilmez bir hareket halini almıştır. Böylece Hümanizm, Eski Yunan ve Latin dillerini, eserlerini ince-leme akımı olarak ortaya çık-mıştır.
Richard Allock, hümanizmi şöy-le açıklar: "Hümanizm, en iyi, Eski Yunan ve Roma yazarları-nın estetik ideallerine bir bağ-lanma, onların yapıtlarını sev-
me, üsluplarını benimsemedir."
Hümanizm'de, özlelikle 15. yüz-yılda Avrupa toplumlarını bilmek ve eski uygarlıkların eserlerini, bilinmeyen yönlerini aydınlığa çıkarmak amaçlanmıştır. Bu ba-kımdan Hümanizme bağlanan aydınlar, özel eserler vermek yerine eski uygarlıkların eserleri-ni inceleyip tanıtmayı hedefle-mişlerdir.
Önce İtalya'da, sonra Fransa'da, daha sonra da diğer Avrupa ül-kelerinde yetişen hümanistler, insanlara yeni bir düşünce ışığı verme yolunda çok büyük çaba-lar göstermişlerdir .
Hümanizm, insanlığın kendini yeniden buluşu, kendi varlığın-dan öz cevherine dönüşüdür. Hümanizm, Rönesansın, yani aydınlanma çağının temeli de sayılır. Hümanizm, insanları ay-rıştıran değil, birleştiren noktalar
üzerinde durur.
Hümanizm, yeni ve büyük uy-garlıkların ancak eski uygarlık temelleri üzerinde yükselebile-ceğini vurgular. Bu hareket, bütün dünya için, yeni bir uygar-lık döneminin başlangıcı niteli-ğindedir. Hümanistler, bugünkü Batı uygarlığının dil, edebiyat ve eğitim öncüleri olmuşlardır.
Epikür, Zenon, Perikles, "Her şeyin ölçüsü insandır." diyerek hümanizm felsefesini genişlet-mişlerdir. Epictete, Seneca hü-manizmin yayılmasında önemli roloynamışlar, böylelikle insan sevgisiyle dolu, yalnızca insanı hedefleyen "hümanist edebiyat" doğmuştur. Özellikle italyan sanatçılardan olan Dante, Pet-rarca, Bocaccio üçlüsü öncü hümanistlerden olmuştur.
Hümanist sanatçılar, eserlerini içinde yaşadıkları aristokrat tabakanın be-ğenisine uygun olarak biçimlendirmiş-lerdir. Temsilcileri: Dante (1265 -1321) Petrarca (1304 -1374) Boccacio (1313-1375) Villon (1431 -1463) Rabelais (1490 -1553) Ronsard (1524-1585) Montaigne (1533 -1592) Cervantes (1547 -1616)Shakespeare (1564 -1616) Türk Edebiyatı: Hümanist düşünüş Türkiye'de ancak Cumhuriyet döneminde etkili olmuş-
Sanatı doğanın bir taklidi (mimesis) olarak kabul etmişlerdir.
Hümanistlere göre sanatın ve ede-biyatın asıl konusu insandır. İn-san, özünde mükemmel bir var-lık olabilme potansiyelini taşır. Edebi-yatın amacı insanı bu mükemmel-liğe doğru götürmektir.
Hümanist sanatçılar, beslendikleri en önemli kaynak olan eski Yunan ve Latin edebiyatı eserlerini örnek almışlardır.
İnsan sevgisinden yola çıkan hü-manistler, içinde yaşadıkları çağa, topluma, yerel ve ulusal değerlere uzak kalmışlar; evrenselliği hedef-lemişlerdir.
tur. Nurullah Ataç, Orhan Burian, Saba-hattin Eyüboğlu ve Vedat Günyol'un başı-nı çektiği bazı deneme yazarları çağ-daş düşünceyle beslenmiş bir hümanizmi savun-muşlardır. Bu yazarlara göre, hü-manizm akımıy-la bir ilgisi olmasa da ilk Türk hüma-nisti Yunus Emre'dir. Ancak Yu-nus Emre'de insan sevgi-sinin tasav-vuftan kay-naklandığı da unutul-mamalıdır.
Özellikleri, Temsilcileri ve T.E
S A Y F A 6
Pamasizmi Türk
edebiyatında
tanıtan ve temsil
eden ilk
sanatçı “Cenap
Şehabettin”dir.
Bu sanatçı daha
sonra
sembolizmi
benimsemiştir.
Servet-i Fünun
Özellikleri ve Temsilcileri
Türk Edebiya na Etkileri
Parnasizm Parnas sözcüğü Yunanis-tan'da bir dağa verilen Par-nassos adından gelir. Esin perilerinin bu dağda bulun-duğu, şairlerin bu bölgede yaşayıp şiirlerini yazdıkları öne sürülmüştür.
Sanat anlayışı olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransız şiirinde ortaya çık-mıştır. "Sanat için sanat" görüşü ile şiirler yazılmaya başlanmıştır. Ozanlar sanat yapıtlarını bireycilikten, coşkusallıktan uzak tutmuş ve biçimsel yetkinliğe, salt
güzele ulaşmayı amaçlayan yapıtlar oluşturmuşlardır.
Parnasistler, işlenecek ko-nularda özgürlükten yana olduklarını, şiirde fantaziyi, egzotizmi, yerel renklerini aradıklarını bunun sonucu olarak da sanatı toplum ve etik için değil, "sanatı sanat için" yapmak istediklerini belirtmişlerdir.
Bu anlayışın öncülerinden Theophile Gautier, 1856 yılında L' Article adlı dergi-de görüşlerini açıklamış ve "Biz sanatın özerkliğine
inanıyoruz. Bunun için sa-nat araç değil amaçtır. Bi-zim gözümüzde güzel olan şeyden başka şey amaçla-yan sanatçı, sanatçı değil-dir." diye belirtmiştir.
Sanatta içerik kadar biçimin de önem taşıdığı, bu iki ögenin birbirinden ayrılmaz olduğu görülür. Parnas şiirde anlatımın resimselliği önemli bir özellik olarak yansır.
şü benimsenmiştir. Şair kuyumcu titizliğiyle çalışır. Şekil çok önemlidir.
Romantizm akımına tepki-dir. Dış dünyayı nesnel bir bakışla anlatır. Şiirde ölçü, kafiye ve ses uyumu çok önemlidir.
Bu özelliği Parnasizmi Sembolizm'den farklı kı-
Parnasizm Fran-sa'da 1860 yılında Çağdaş parnas şiir dergisi etrafında toplanan sanatçılar-ca ortaya çıkarılmış bir akımdır.
Gerçekçiliğin şiire yansımasıdır. Sa-nat için sanat görü-
lar.Şiiri,ışık,gölge,renk ve çizgilerle sağlamayı düşü-nürler.
Uzak ve yabancı ülkelerin efsanelerinden yararlanır-lar. Şairler şiirlerinde kişilik-lerini gizlemişlerdir.
Türk edebiyatında özellikle Servet-i Funun döneminde ilgi görmüştür
seçkinlere seslendiler. Şiiri oluşturan sözcükleri, bir kuyumcu titizliği ile seçtiler.
Parnasizm sanatçıları, ro-mantizmin duygu ve hayal yüklü lirik şiirine tepki gös-terdiler. Yaşamı ve doğayı nesnel bir bakışla kavrama-yı hedeflediler.
Parnasizm eski Yunan ede-biyatı ve Latin edebiyatına yeniden geri dönüştür. Sa-natçılarında karamsar bir
ruh hali vardır.
Parnasizmle birlikte, bilim ve fenle ilgili konular,felsefi düşünceler şiire girdi.
Egzotik konuları işleyen parnasyen, dilin açık ve yalın olmasına özen göster-diler. - Theophille Gautier - Thedore De Bonville - Leconte De Lisse - Tevfik Fikret - Yahya Kemal Beyatlı
Parnasyen sanatçılar “sanat için sanat” ilkesine sahiptir. Şiiri yalnızca “güzellik” olarak görmüşler, onun toplumsal bir amacı olmasını kabul etmemişler-dir.
Sanatçılar güzelliği yakala-yabilmek için, biçim kusur-suzluğuna önem vermişler-dir, ölçü, uyak ve sözcükle-rin uyumun dikkat eden parnasyen sanatçılar şiirde
E D E B İ A K I M L A R
Parnasizm
Temsilcileri
Natüralizm
S A Y F A 7 E D E B İ Y A T D E R G İ S İ
Natüralizm akımı, realizmden daha ileriye gide-rek gerçekçili-ğin bilimsel deneye dayanması ge-rektiğini savunan bir edebi-yat akımıdır. 19. yüzyı-lın ikinci yarısında (1880 - 1900 yılları arasında) özellikle Fransa'da gelişmiştir.
Natüralizm ve realizmin ayrı akımlar olmakla bir-likte aynı dünya görüşü üzerinde kuruldukları ve birçok ortak yönlerinin bu-lunduğu unutulmamalı-dır. Bu bakımdan, realizmin doğuşuna zemin ha-
zırlayan toplumsal koşullar, bü-yük ölçüde natüra-lizm için de geçerlidir.
Natüralizm realizmden "determinizm", "soyaçekim" ve "deneysel roman" kavramlarıyla ayrılır.
Determinizm (gerekircilik), evren-de olup biten her şeyin bir neden-sonuç bağlantısı içinde gerçek-leştiğini savunan görüştür. "Aynı koşullar altında aynı nedenler, aynı sonuçlan doğurur." biçimin-de özetlenebilen bu görüşe göre, her olay bir önceki-nin sonucu, bir sonrakinin nedenidir. Doğada-ki bir olayın nedeni belliyse sonu-cu da önceden biline-bilir. Deter-minizmin bu ilkesi doğa bilimlerin-de uy-gulanan deney yöntemini doğurmuş, Claude Bernard bu yöntemin tıp alanında da kullanı-labileceğini göstermiştir.
("Gözlemler"). Bu akımın Türk edebiyatındaki ilk önemli temsil-cisi ise Hüseyin Rahmi Gürpı-nar’dır. Gürpınar Doğalcılık'a, Mürebbiye (1899) adlı romanın-da kahramanlardan birinin ağ-zından bu akımın ne olduğunu anlatacak kadar önem vermiş-tir. Ben Deli miyim? (1925) adlı romanı müstehcen bulunarak dava açılınca yazar, "gerçek öykücülük, tüm bilimleri, fenleri
Türk edebiyatına Doğalcılık, deneye dayalı bilimlerin ateşli savunucusu Beşir Fuad’ın etki-siyle girdi. Beşir Fuad roman ya da öykü yazarı değildi, ama bazı yapıtlarında Doğalcılığın temel ilke ve yöntemlerini savu-narak dönemin romancı ve öy-kücülerini etkiledi. Türk edebi-yatının ilk Doğalcı romanı, 1891'de Ahmed Midhat Efen-di’nin yazdığı Müşahedat‘tır
kapsayan, her kötü-lüğü, her hastalığı, her gizli fesadı, ya-rayı aydınlığa çıka-ran yüce bir güçtür" diyerek duruşmada kendisini ve Doğal-cılık anlayışını sa-vunmuştur.
açıklanır.
Sanatçının kişiliğini gizleyebil-mek için, üslupçuluğa karşı çıkılır; kişiler, sosyal düzeyleri-ne göre konuşturulur.
Sanat, toplumsal sorunların çözümü için bir araç olarak görülür; bu nedenle "toplum için sanat" anlayışı benimsenir.
Çevrenin insan yaşamındaki etkisini yansıtabilmek amacıyla,
tiyatroda, dekora, kostüme, aksesuvara en ince ayrıntıları-na kadar yer verilir. - E. ZOLA (1840 - 1902) - Edmond (1822-1886) ve Jules (1830-1870) - H. TAİNE (1828-1893) - A. DAUDET (1840-1897) - G. DE MAUPASSANT (1850-1893)
İnsan ve toplumla ilgili olaylar, bilimsel determinizm (aynı olay-ların, aynı koşullarda aynı so-nucu doğurması) yöntemiyle incelenir.
Kişiliğin yansıtılması için, biyo-lojinin soyaçekim yasalarından ve toplumbilimin kurallarından yararlanılır.
İnsan davranışları, soyaçekim-den gelen içgüdü özellikleriyle
Nabizade
Nazım
Özellikleri ve Temsilcileri
Türk Edebiya na Etkileri
Hüseyin Rahmi GÜRPINAR
Natüralizm;
19. yüzyı-lın
ikinci
yarısında
(1880 - 1900
yılları
arasında)
özellikle
Fransa'da
gelişmiştir.
S A Y F A 8
Jean de La Fontaine Yazdığı fabl eserleri ile tanınmış r. Varlıklı bir ailenin çocuğuydu.
Paris'te kolejde okudu. Hukuk tahsili yap . Papaz ye ş rilmek is-
tendi. Lisede kiliseden ayrıldı. Okul haya nda başarılı bir öğrenci
olamadı. Gençliğinde baba mesleği olan orman ve su kanalları işle-
riyle uğraş . Çeşitli memurluklarda bulunmuş, düzensiz bir hayat
yaşamış r.
1673 senesinde Madam de la Sablière'nin himayesine girerek bura-
da ilim adamları, felsefeciler ve yazarlarla tanış . İlk masallarını
burada yazdı. Çağdaşları, La Fontaine'i bir masal yazarı olarak görü-
yorlardı. Halbuki La Fontaine, yazdığı masallarda Dede Korkut ma-
sallarındaki uslupla hayvanlara ahlaki karakterler vererek onların
şahıslarında bazı insan karakterlerini tenkid etmiş, bir ahlak dersi
vermiş r. Buna edebiya a teşhis ve intak sana denir. La Fontai-
ne'in bu hususiye çok geç fark edilmiş r. Eserlerinde sadelik ve
açıklık görülür. Konuşma şeklinde akıcı şiirleri, hayvanlar üzerinde
tenkitleri, incitmeden iğneleme usulleri ile Fransız edebiya na bü-
yük eserler kazandırmış r.
Onları
La Fontaine masallarındaki konular, şark klasiklerinden alınmadır. La Fontaine'den çok önceleri yazılmış Beydeba'nın
Kelile ve Dimne eserindeki hikâyelerin 18 tanesi[1], bu Fransız edebiyatçısı tara ndan şiir şeklinde tekrarlanmış r.
Masalları çoğunlukla herkesin anlayabileceği bir şekilde yazılmış r. La Fontaine'in canlı, hızlı, incelik ve nükte dolu
bir anla mı vardır. Kişilerini hemen daima hayvanlar arasından seçerse de bazen insanları, bilhassa köylüleri de olay-
lara karış rır. Sık sık bahse ği hayvanlar aslan, kurt, lki, eşek ve horozdur.
La Fontaine, kötüyü göstererek iyinin ne olduğunu anlatmaya çalışmış r. Ancak şiirlerini okuyan çocuklarda herhan-
gi bir açıklama yapılmazsa tam ters etkinin hasıl olduğu da bir gerçek r.
Masalları toplam olarak 238 adet olup, 12 kitapta toplanmış r. 1668'de basılan ilk al kitabında 124 masal vardır ve
bunlar birinci cildi meydana ge rir. İkinci cilt 1678'de basılan beş kitap r. En son 1694'de bas rdığı üçüncü cilt ise
tek kitaptan ibare r.
La Fontaine, roman ve piyes de yazmış r. Nakaratlı uzunca şiirleri ve şiirli mektupları vardır. Hadım, Gülünç Macera,
Floransalı, Büyük Maşrapa, Köy Sevdaları komedi türündeki eserlerindendir. Contes (Kont) isminde şiirli hikâyeler
eserinden dolayı Fransız Akademisine kabul edildi.13 Nisan 1695'te Paris'te öldü.
La Fonten’in masalları toplamda 238 ade r ve bu masallar 12 kitapta toplanmış r. La Fonten’in eserleri birçok baş-
ka dile çevrilmiş r. Türkçe’ye çevirileri yapan isimler arasında ise; Recaizade Mahmut Ekrem, Tevfik Fikret, Orhan
Veli gibi yazarlar tara ndan yapılmış r
S A Y F A 9
Ahmet Hamdi
le duyurdu. Dergah, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Ülkü, Varlık, Oluş, Kültür Ha ası ve Aile dergilerinde şiirleri yayın-
landı. Hece vezniyle yazdığı bu ilk şiirler, imge zenginliklikleri ve müzikal nitelikleriyle dikkat çeker. Edebiyat Fakülte-
si'nde öğrencisi olduğu Yahya Kemal Beyatlı'dan çok etkilendi. Ama ilk eserlerinde Yahya Kemal'den çok Ahmet Ha-
şim izleri görülür. Haşim gibi o da küçük yaşta kaybe ği annesinin yokluğundan duyduğu acıyı ve kendisini avutacak
bir sevginin özlemini dile ge rir. İçe dönük bir bakışla doğa ile ile şim kurmaya çalışır. Şiirinin bir başka yönü Berg-
son felsefesinden kaynanlanan zaman kavramıdır. Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve
karmaşık bir akış r. "Ne İçindeyim Zamanın", "Bursa'da Zaman" şiirleri bu olgunun örnekleridir. İlk romanı "Mahur
Beste" 1944'te Ülkü Dergisi'nde yayınlandı. Osmanlı Devle 'nin son döneminde seçkin bir çevrenin yaşayışını sergi-
leyen bu romanın ardandan, kendi yaşamından da izler taşıyan "Huzur" 1949'da basıldı. Huzur, hem bir aşk hem de
Tanpınar'ın İstanbul'a olan derin sevgisinin romanıdır. Este k anlayışının, kültür birikiminin ve geçmiş kültürlere
yaslanan yaşam felsefesini yansı ğı bu kitabı Tanpınar'ın en yetkin romanı sayılır. Romanda, Mümtaz ile Nuran'ın
aşkı çerçevesinde Doğu ile Ba , eski ile yeni, geçmişin değerleriyle var olan değerler, aşk ile toplumsal sorumluluk
arasındaki ça şmayı ve bu ça şmanın doğurduğu bireysel bunalımları irdeler. 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde
yayınlanan ancak ölümünden sonra 1973'te basılan "Sahnenin Dışındakiler" ile 1961'de basılan "Saatleri Ayarlama
Ens tüsü"nde de iki uygarlık, iki değerler sistemi arasında bocalayan Türk toplumunun ironik tablosu çizilir. Ölü-
münden sonra plan ve notlarına dayanılarak biraraya ge rilen ve 1987'de yayınlanan "Aydaki Kadın" da da aynı ir-
deleme vardır. Şiir, roman ve yazılarının yanısıra İstanbul, Bursa, Ankara, Ersurum ve Konya kentlerini doğal, tarihsel
ve kültürel yapılarıyla anla ğı 1946'da basılan "5 Şehir" önemli eserleri arasındadır.
23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğdu. Kadı Hüseyin Fikri Efen-
di'nin oğlu. Baytar Mektebi'ni bırakarak girdiği Darülfünun-ı Osma-
ni'nin (Bugünkü İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’nden
1923’te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara'daki liselerde öğ-
retmenlik yap . Gazi Terbiye Ens tüsü'nde (Gazi Eği m Ens tüsü)
edebiyat dersleri verdi. 1933'ten sonra İstanbul'da Kadıköy Lise-
si'nde edebiyat öğretmenliği yap . Güzel Sanatlar Akademisi’nde
sanat tarihi ve este k dersleri verdi. 1939'da İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi'nde yeni kurulan Türk Edebiya Kürsüsü profe-
sörlüğüne ge rildi. 1942 ara seçimlerinde CHP'den Maraş Millet-
vekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi, üniversitedeki
görevinden ayrıldı. 1946 seçimlerinde tekrar aday gösterilmeyince
bir süre Milli Eği m Müfe şliği yap . Güzel Sanatlar Akademisin-
de tekrar derse girmeye başladı. 1949'da da İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiya Bölümü’ne döndü. Bu
görevdeyken 24 Ocak 1962’de İstanbul’da yaşamını yi rdi. Adını
ilk kez "Al n Kitap" dergisinde yayınlanan "Musul Akşamları" şiiriy-
Tanıyalım
S A Y F A 1 0
Simgecilik, 19.
yüzyılın
sonlarında
Fransa'da ortaya
çıkmıştır.
Carlos Schwabe tarafın-
dan yapılan "mezarcının
ölümü" sembolist tema-
ların görsel bir özeti
olarak kabul edilir.
Özellikleri ve Temsilcileri
Türk Edebiya na Etkileri
Sembolizm Sembolizm, 19. yüzyılın son çeyreğinde realizm, natüralizm ve parnasizme tepki olarak Fransa'da doğ-muş; daha sonra bütün Avrupa'da gelişmiştir.
Sembolizmin ortaya çıkma-sında en önemli etken Ay-dınlanma Çağı'nın yükselen değerleri olan "pozi-tivizm", "determinizm" ve "materyalizm" in, sanayi toplumunda bunalıma dü-şen insana çözüm getire-memesi olmuştur. Bilimin ilerlemesi, teknolojik bu-
luşlar, makineleşme, bekle-nen mutluluğu insanlığa getirememiş; kapitalist dü-zenin çelişkileri sanatçıları yeni arayışlara sürüklemiş-tir. Bu süreçte Kant, Scho-penhauer, Bergson gibi filozofların idealist ve sezgi-ci felsefeleriyle Wagner'in mistik müzik anlayı-şı, genç kuşağı derinden etkilemiş-tir. Böylece ruhu maddeye indirgeyen, akıl ve mantığı öne çıkaran, şi-iri plastik sanatlara yaklaştıran, sana-yileşmeyi savu-nan ve ger-çekliği deney alanıyla sınır-
layan materya-list anlayışa karşılık; ruhun gizli güçleri-ne, sezgiye, müziğe, idea-lizme dayanan, algılanan gerçekliğin ötesinde gizli bir gerçeklik olduğuna inanan, sanayi-leşmeye tepki gös-teren bir sanat eğilimi orta-ya çıkar.
Sembolizmin doğuşunda Dekadanlar (Soysuzlaşmış, dejenere olmuş, züppe) olarak bilinen ve edebiyat geleneklerine başkaldıran bir topluluğun da etkisi ol-muştur.
Muhip Dıranas gibi başka şairler de kimi şiirlerinde sembolizmden etkilenmiş-lerdir. Öte yandan Divan şiirinde Şeyh Galip'in Sebk-i Hindî tarzı şiirle-rinde sembolizmle bazı paralellik-ler kurulabilir. Ahmet Hamdı Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı.. gibi şairlerde
Bu akımın etkileri ilk olarak Cenap Şahabettin'in bazı şiirlerinde görülür. Daha sonra Ahmet Haşim bu akımın edebiyatımızdaki temsilcisi sayılır. Ahmet Hamdi Tan-pınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet
de yer yer sembolist akım-dan etkilenmeler görülür. Bu akımın ortaya çıkışın-dan önce, Divan şiirinde Şeyh Galip (1757-1799) in yazdığı kimi şiirlerin simge-ciliğe uygun düştüğü söyle-nebilir.
ler ilkesi" denir.
Simgecilerin görevi dış görüntülerin gerisindeki düşünceyi imgeler yarata-rak anlatmaktır; çünkü nes-nelere gerçek anlamlarını ancak imgeler verir.
Simgeci şair, konunun yapı-sına uyarak açık bir anla-tımda bulunmamalıdır. Şiir-de imgelere dayanan bir anlatım olmalıdır. Bir şeyi nitelemek yerine onu anım-
satmakla yetinilmelidir.
Müziğin şiir diliyle bütünleş-mesi gerekir. Müzik de gizli olanı, tanımlanamayanı anlattığı için şiire yansıtıl-malıdır. Şiirdeki tartım (ritm) ve sözcükler müziksel anla-tımla bütünleştirilmelidir...
Şiir: Charles Baudelaire, Arthur Rimbaud, Paul Ver-laine, Stephan Mallarme,
Tiyatro: Murice Maeterlinck
Algılanan dış görüntülerin arkasında gizli olan anlam-lar ortaya çıkarılmalıdır. Bunu yapabilmek ise du-yumsamayla olur.
Doğa bir bütündür. Görüne-nin gerisinde bir düşünce vardır. İnsanla evren ara-sında, insanla nesneler arasında, nesnelerle onları algılamaya yarayan duyum-lar arasında bir ilişki vardır. Buna "benzerlikler ve ilişki-
E D E B İ A K I M L A R
Sembolizm
Temsilcileri
Baudelaire,
A. Rim-
baud, Ah-
met Haşim,
Cahit Sıtkı
Tarancı
HAYTİADALARI
Bir is ridyedir bizim ada
Dada.. Dada... Dada...
Benim is ridye adamın incisidir.
Dadam...
Dadam...
Dadam derken çıldıracak adam.
Dada
Benim is ridye adamın incisidir.
Dada
Ne bir Arjan n güzeli
Ne bir Afrika zencisidir.
Okyanusun
Koyu ne i dalgaları
Hay adaları
Ah.. Ah... Da...
Da... Da... Da...
Da...
Da...
Mümtaz Zeki Taşkın
Dadaizm
Fransızca bir sözcük olan dada, çocukların binerek oynadık-
ları "ağaç parçası, tahta at" anlamına gelir.
Düzensiz sözcük ve imgelerin kullanıldığı dadacılık, I. Dünya
Savaşının getirdiği yıkıcı ortamda düş kırıklığına uğrayan
aydın ve sanatçıların bir başkaldırısı olarak doğmuştur. Bir
başka deyişle iki dünya savaşı arasında varlık gösteren ve
toplumu uyuşukluktan kurtarma çabası güden bir harekettir.
Romen asıllı Fransız şair Tristan Tzara tarafından 1918'de
yayımlanan bildirge ile dadacıların görüşü gün ışığına çık-
mıştır. Özgün bir akım değildir. Kendinden önceki dönemler-
de de benzer görüşlerin savunulduğu, benzer ilkelerin uygu-
landığı görülür. Yalnızca onlardan ayrı yanı, kuralsız oluşu-
dur.
Dadaizm hareketi, geleneksel değerlere ve inançlara, us ve
usa dayalı değerlere karşı çıkıştır. Onları yıkmayı amaçlar.
Toplum düzenini ve ahlâk değerlerini kabul etmez ve tepki
gösterir.
Dadaizmden özellikle şiir türü etkilenmiştir. Buna göre şiir,
kendiliğinden meydana gelen "canlı bir güç" olarak kabul
edilir. Biçim önemli değildir. Şiirsel olmayan biçim bile ge-
çerlidir. Şiir yazmak, sözcükleri bir araya getirmektir.
Dadaizm edebiya mızda rağbet görme-
miş, sadece Mümtaz Zeki Taşkın'ın ve
Ercüment Behzat Lav'ın birkaç şiirinde
etkisi olmuştur.
S A Y F A 1 1
S A Y F A 1 2
19. yüzyılın
ikinci yarısında
Fransa'da
coşumculuğa
tepki olarak
ortaya çıkmıştır.
Courbert : “Ben hiç
melek resmi yapma-
dım, çünkü hiç me-
lek görmedim”
Özellikleri ve Temsilcileri
Türk Edebiya na Etkileri
Realizm Adını Fransızca realite söz-cüğünden alan realizm, Türkçede gerçekçilik olarak kullanılagelmiştir. Tam ola-rak "var olan, varlığı yadsı-mayan, aslına uygun nitelik taşıyan, uydurma ya da yalan olmayan " anlamına gelir. "Yaşamı ve doğayı olduğu gibi aktarmak" çaba-sında olan bu görüş, Doğa-ya ve insana özgü olup bitenleri tüm gerçekliği ile olduğu gibi anlatmak sanat-çının en önemli sorumlulu-ğudur. Bu dönemde eleşti-
rel, doğalcı ve toplumcu gerçekçilik oluşmuştur. Bunu yaparken de eleştirel gerçekçiliğin, "tipleştirme ve yaşam çözümlemesi" ilkesi-ne bağlı kalınmıştır.
Doğalcı gerçekçilikle, doğa olaylarındaki "aynı neden-ler, aynı sonuçlar doğurur" ilkesi yaşama aktarılmıştır. Bu görüş aynı zamanda belirlenimcilik (determinizm) olarak da bilinir. Bu anlayı-şa göre, toplumsal neden-sellik bir yana bırakılarak salt yaşananın nesnel ola-
rak yansıtılmasıyla yetinil-miştir.
Toplumcu gerçekçilik ise insan ve doğayı Marksist dünya görüşü ile açıklar. Buna göre, toplumsal çatış-mayı ve bu çatışmanın in-san üzerindeki etkilerini yansıtır. Düşücenin öncelik-li olması, güzelliğin ve sa-natsal özelliklerin geriye atılması anlamında değildir. İnsan içinde bulunduğu toplumun uzantısı olarak duyan, düşünen, tasarlayan bir varlıktır.
“Sergüzeşt” romanları rea-list etkiyi taşıyan ilk ro-manlarıdır. Servet’i Fü-nun’dan Halit Ziya, Mehmet Rauf realizmden etkilenmiş-tir. Servet’i Fünun dö-neminin bağımsız yazarları Hüseyin Rahmj ve Ah-met Rasim realist etkiler taşır. Milli edebiyat ve Cumhuri-yet döneminden Yakup
Realizmden etkilen-me İlk, Tanzimat’ın ikinci ya-rısında başlar. Hemen he-men tüm edebi dönemler-de etkisi-ni göstermiştir. Re-caizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”, Samipa-şazade Sezai’nin
Kadri, Halide Edip, Ömer Sey-fettin, Reşat Nuri, Memduh Şevket Esendal realist etkisiy-le yazan diğer yazarlardır. T.E Temsilcileri: Recaizâde Mahmut Ekrem Samipaşazâde Sezai HalitZiya Uşaklıgil Mehmet Rauf Yakup Kadri Karaosmanoğlu Halide EdipAdıvar Refik Hallt Karay
lardır. Realizm Konuları gerçek yaşamdan alındığın-dan, ola-ğanüstü oiay ve kişilere yer verilmez. Olay ve kişi-ler, günlük yaşamda yaşanma ya da görülme olası-lığı olan nitelikler ta-şır. Bunlar yapıtlarda ayna ya da fotoğrafçı gerçekçiliği ile yansıtılır. İnsanlar, yaşa-dıkları çevreyle birlikte ele alınmıştır. İnsan kişiliğinin oluşumunda çevrenin etkisi
ve önemi belirtilmiştir. Doğa ve insan betim-lemeleri ölçülüdür. Süs olsun diye yapılmamıştır. Realist sa-natçılar,”sanat için sanat” anlayışı-na sahiptir. Sanatı ve edebiyatı toplumu değiş-tirme, eğitim ve mücadele aracı olarak görmediler. Başlıca Temsilcileri: - STENDHAL - H. DE BALZAC - G. FLAUBERT
Realist Sanatçılar, anlattık-larında gözleme ve belgeye dayanır. Yazarlar bilgiyi anket yöntemiyle toplamış-lar, sonradan yapıtlarında kullanacakları malzemeyi günlük gözlemler olarak not etmişlerdir. Realist sanatçı-lar, yapıtlarda kendi kişilik-lerini gizlemişler, toplumu ve insanı bilim adamı nes-nelliğiyle, iyi-kötü, güzel-çirkin demeden yansıtmış-
E D E B İ A K I M L A R
Halide
Edip
Adıvar
Fütürizm
I. Dünya Savaşı başlamadan ortaya çıkan gelecekçilik akımı
"geçmişten kopuşu, yenilik ve değişikliğe yönelişi anlatan" anlamına
gelir.
Yazın alanında olduğu kadar resim ve yontu (heykel) sana nda da
gelenekselleşmiş kalıplara karşı ortaya a lmış r.
İtalyan yazar Marine (1876-1944) ve onun düşüncelerini paylaşan
bazı yazarlar, var olan biçimleri ve işlenen temaları terk edip çağdaş
anlayışta bir tekniğin sağlayacağı bolluğu, huzuru ve varlığı savun-
muşlardır.
İtalya'daki etkisi kısa sürmekle birlikte Fransa, Almanya ve Rusya'da
uzun yıllar etkisini göstermiş r.
Gelecekçilik anlayışına göre, şiirde uyak ve ölçü söz konusu değildir.
Yalın sözcüklerle ve belirli bir dize biçimi olmadan aktarılan duygu-
lar dikkat çekicidir. Bu yaklaşımıyla kendinden sonra gelecek olan
dadaizme ve sürrealizme önkoşul hazırlamış r. Marine , sanatçı-
nın sokaklardaki kalabalığın içinde olması gereğini çağdaş sana n
bir önkoşulu olarak görür. Ar k, konu önemini yi rmiş r. Önemli
olan yapı n kendisidir. Korkusuzluk, tehlike tutkusu, ortaklık ve
başkaldırı yeni şiirin temel ögeleri olmuştur.
Gelecekçi yazın, içeriği tümden kaldırmayı değil, onu yeniden göz-
den geçirmeyi amaçlamış r. Yenilenmiş bir dünya özlemi vardır.
Gelecekçilikte, sözle görsellik kaynaş rılmış ve soyut sana n ilk
adımları a lmış r. Bu anlamda çağdaş toplumun oluşturulması
çabaları dikkat çekicidir.
Fransız yazınında Apollinaire, Cendrars, Larbaud, Max Jacob, Re-
verdy gibi simgecilik ve kübizmi etkilemiş olan yenilikçi şairler, gele-
cekçilik akımında da yer almışlardır. Rusya'da Mayakovski'nin öncü-
lüğünü yap ğı gelecekçilik akımı, 20. yüzyılın ikinci yarısında etkisini
yi rmiş r.
MAKİNALAŞMAK
Trrrum,
Trrrum
Trrrum
Trak ki tak
Makinalaşmak
İs yorum
Beynimden e mden iskele mden
geliyor bu!
Her dinamoyu
al ma almak İçin
çıldırıyoruml
Tükrûklû dilim bakır telleri yalıyor
damarlarımda kovalıyor
oto – dlrezinler lokomo fleri III
Trrrum,
Trrrum,
Trrrum
Trak ki tak!
Makinalaşmak
İs yorum
Nazım Hikmet
S A Y F A 1 3
Fütürist M
imar A
ntonio
San
t'elia'ın bir eseri
Sürrealizm
1924'te Andre Breton'un açıkladığı bildirgeyle or-taya çıkan ve Dada-
izm'in yerine geçen edebiyat akımıdır. Sigmund Freud'un düşüncele-
rinden ve Dadacılıktan esinlenilerek oluşturulan bu akım 20. yüzyı-
lın en uzun ömürlü sanat edebiyat akımı olmuştur. Birinci Dünya
Savaşı sonrasında bilim ve tekno-lojideki ilerlemelerin ge rdiği mad-
di refaha rağ-men insanın iç dünyasında hisse ği derin boş-luk, yeni
arayışlara yol açmış r. Böyle bir ortamda Freud, insanoğluna yeni
bir pencere açarak insanın kendini tanımasını sağla-yacak yeni görüş
ve yöntemler ortaya koyar. Ona göre, insanın gerçek benliği bilinçal-
nda gizlidir. Bilinçal ancak sarhoşluk, ateşli hastalık, akıl hastalığı,
rüya gibi bilinç dene minin olmadığı durumlarda su yüzüne çıkar.
İnsanın bilinçal nda saklanan gerçek yüzünü görmek için aklın dene-
mi ortadan kaldırmak, bilinçal nın boşalmasını sağlamak gerekir.
Bir nevroz olan sanat, bilinçal nın dışavurumundan başka bir şey
değildir.
Freud'un psikanaliz kuramından hareket ederek bilinçal dünyasını
sanata aktarmak isteyen sür-realizmin dayandığı başlıca ilkeler şun-
lardır:
- Bilinçal nı sana n kaynağı olarak görme
- Aklın dene mine, her türlü töresel ve sanatsal baskıya karşı çıkma
- Bilinçal nı açığa çıkaran rüyaları, serbest çağrışımı, özgür düş gücü-
nü, hipnozu ve oto-ma k yazı tekniğini sana n başlıca araçları ola-
rak kullanma
- Mizah ve alaya büyük önem verme
- İnsan yaşamının en özgür dönemi saydıkları çocukluğa özlem duy-
ma
- Sanat ve edebiya a geleneksel biçimlerin dışına çıkma, kapalı ve
imgesel anla ma yönelme
Türk edebiya nda doğrudan sürrealizme bağlı bir sanatçı olmasa da
Garipçiler'de ve özellikle İkinci Yeniciler'de sürrealist eğilimlerin ol-
dukça güçlü olduğu görülür.
ÖZGÜR BİRLİK
Orman ateşi saçlı karım
Isı şimşeği düşünceli
Kaplan ağzında susamurubelli karım
En iri yıldızlar deme ağızlı kokart
ağızlı karım
Ak toprak üzerinde ak sıçan izi dişli
karım
Amber dilli perdahlanmış cam dilli
Kesilmiş kurban dilli karım
Gözlerini açıp kapayan bebek dilli
İnanılmaz taş dilli karım
Çocuk elyazısı elifi kirpikli karım
Kırlangıç yuvası kenarı kaşlı
Kış bahçesi tavanı şakaklı arduvaz
şakaklı karım
Cam buğusu şakaklı
Şampanya omuzlu karım
Buz al nda kalmış yunus başlı çeşme
omuzlu karım
Kibrit bilekli
Rastlan parmaklı kupa beyi parmaklı
karım
Kesilmiş saman parmaklı
Zerdeva koltuk atlı karım
Saint-Jean gecesi ve kurt bağrı koltuk
altlı karım
Deniz köpüğü ve bölme kollu karım
Değirmen ve buğday karışımı kollu
Füze bacaklı karım
. . . . .
Andre Breton
S A Y F A 1 4
Londra'd
aki Salvad
or D
ali
sergisi, 2
005.
Egzistansiyalizm
S A Y F A 1 5 E D E B İ Y A T D E R G İ S İ
Bu akım (varoluşçuluk) önce 1927′de Alman düşünür Martin Heide-ger tarafından ortaya konmuştur. Daha sonra ikinci Dünya Savaşı yıllarında Fransız düşünür ve sa-natçı Jean Paul Sartre tarafından geliştirilmiş ve edebiyata uygulan-mıştır.
Egzistansiyalizm akımının geçmi-şi, gerçekte, eski Yunan felsefesi-ne kadar uzanır. Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” düşüncesine dayanır. Dadaizm gibi bir bunalım edebiyatıdır. İkinci Dünya Savaşında, İnsanlığın ne-redeyse yok olma tehlikesiyle kar-şı karşıya kaldığı, bütün değer sis-temlerinin yıkıldığı karamsarlık ve umutsuzluk ko-şullarında kendine
uygun ortam bulmuştur. Egzistansi-yalizm akımına göre “var oluş” in-sanın maddi özün-den önce gelir. İnsan dünyaya gelip var olduktan sonra kendi özünü, değerlerini ya-ratır. Bu süreçte insana yol göste-recek olan, yine kendisidir. Bu ne-denle özgür olmak zorundadır. Bunalımlarının kaynağı, insanın Özünü ve değerlerini yaratırken değişik seçeneklere karşı hissettiği sorumluluktur. Varoluşçu sanatçı-lar, çağından sorumludur. Top-lumun yön vermeli, toplumsal so-runlar karşısında duyarlı olmalı, siyasal yapıyla iç İçe olmalıdır. Egzistansiyalist eserlerde karakter-ler değil, belli durumlarda karşı karşıya kalmış insanlar vardır. Kah-ramanların belli karakterleri olmadı-ğından ne yapacağı önceden düşü-nülemez. Okuyucu merakı sürekli uyanık kalır. Egzistansiyalizmin Önemli Temsil-cileri: Jean Paul Satire ( önemli yapıtları : Varlık ve Yokluk, Diyalek-tik Aklın Eleştirici, Egzistasiyalizm Bir Hümanizmadır, Duvar, Özgür-
lük Yollan, Kirli Eller) Andre Gide ( Önemli yapıtları : Dünya Nimetleri, Kalpazanlar, Pastoral Senfoni ), Andre Malrauks ( önemli yapıtları : Kağıttan Ayılar, İnsanlığın Durumu, Sanat Psikolojisi ) Simone De Be-voir { ömenli yapıtları : Başkaldırı-nın Kanları, Sakatlanmış Ağızlar, Varoluşçuluk ve Ulusların Bilgeliği, Kadın Nedir, Bir Genç Kızın Anıla-rı ) Albert Camus f önemli yapıtları : Yabancı, Veba, Başkaldıran insan)
kurtulacağım, çünkü dayanamı-yorum sevginize, gözyaşlarını-za. Ama, haklı olduğunuz, sev-ginin boş bir şey olmadığı, şu başa gelenin de bir kaza olduğu anlayışını size bırakmadan ölemem. Çünkü, asıl şimdi dü-zene girdik. Buna da sizi inan-dırmak gerek.
MARIA: Ne düzeni?
MARTHA: (Dalgın) Umurumda değil, şöyle böyle duyuyorum ne dediğinizi. Yüreğim delik deşik oldu. Öldürdüğünüz in-sandan başka hiçbir şey ilgilen-
YANLIŞLIK
. . . . .
MARTHA: Daha aşmadı, ma-demki yaşlar bıraktı gözleriniz-de. Sözden sonsuzluğa dek ayrılmadan önce, yapacak bir şey kalıyor bana: sizi umutsuz-luğa düşürmek.
MARIA: (Ürküntü ile ona ba-kar. ) Rica ederim, bırakın bıra-kın beni, gidin burdan, bırakın beni
MARTHA: Bıracağım sizi zaten, ben de böylece, yorgunluktan
dirmez onu.
MARTHA: (Sert sert) Susun! İstemiyorum artık ondan söz edilme-sini, tiksiniyorum ondan. O sizin bir şeyiniz değil artık. İnsanın sonsuzluğa dek sürgün edildiği acı dünyaya girdi. Budala! İstediğini aldı, aradığı kadını buldu. Hepimiz düzen içindeyiz artık. ...
Varoluşçuluk Eserlerinden
Egzistansiyalizm’in en güzel
örnekleri Afrika resimleridir.
Egzistansiyalizm ilk
olarak 1927′de Alman
düşünür Martin Heideger
tarafından ortaya
konmuştur.
top related