spor İletişimi / mayıs 2010
Post on 04-Jul-2015
661 Views
Preview:
DESCRIPTION
TRANSCRIPT
DERBİ ÖZEL SAYISI
BEŞİKTAŞ NEDEN KAYBETTİ
sabah dokuzdan akşam dokuza: kadıköy
BİR TUTAM FUTBOL
DERBİNİN SES KAYITLARI
GÜZEL OYUNUN ÇİRKİN YÜZÜ
KADIKÖY DERBİSİ
KAZANAN ve KAYBEDEN
RAKAMLARLA DERBİ
2010
SPOR İLETİŞİM 2010
EDİTÖR
Öncelikle bizleri bir araya
getiren Bağış Erten’e
teşekkür ederek başlayalım.
Böyle bir programı ortaya
koyup iki senedir
yetiştirdikleri ve yetiştirmekte
olduğu kişiler adına.
Daha sonra ise bizler için
hafta sonunu heba eden,
ödevlerimizle ilgilenen ve
derslerde gösterilen tüm
sunumları bizlere ulaştıran
Mustafa Taha’ya, hemen
ardından da dersleri
kaçırmamamız için elinden
geleni ardına koymayan,
ışıkların ayarından yaka
mikrofonuna kadar sınıfın en
küçük ihtiyacıyla bile ilgilenen
Melike Güney’e
teşekkürlerimizi sunalım.
En son olarak da bugüne
kadar ve bugünden sonra da
bizlere öğretecek çok şeyi
olan hocalarımıza saygı ve
sevgilerimizi gönderelim.
Selamlama faslını geçtikten
sonra kendimizi kısaca
anlatalım. Biz Kadir Has
Üniversitesi, Spor İletişimi
Sertifika Programı 2010
öğrencileriyiz.
Bizlere yüklenen bilgilerin
ışığında her geçen gün
ufkumuzu biraz daha
genişletiyoruz. Bu genişleme
sırasında insan devamlı bir
şeyler üretmek istiyor. 5
dakikalık kısa aralarda
tartıştığımız, ileride de görev
almayı umduğumuz medya
sektöründe farklılık yaratmak
ise amacımız.
Tabii ki oturduğumuz
yerden değişim
yaratamayacağımızın
farkındayız.
Gördüklerimize,
okuduklarımıza bir
alternatif üretmeye karar
verdik. Ve ortaya bu dergi
fikri çıktı. Derbi özel sayısı
ile yayın hayatına
başladığımız dergimiz ile
bunu biraz olsun
başarabileceğimizi
umuyoruz.
İlk sayıyı yapmak epey zor
oldu. Bu süreçte bütün
öğrencilere ulaşamadık.
“Bizim neden haberimiz
yok” diyen arkadaşlardan
şimdiden özür diliyorum.
İlk sayıda ortaya bir çatı
kurup ilerleyen zamanda
bu çatının etrafına ev hatta
bir çiftlik kurma
düşüncesindeyiz. Herkese
ulaşmak ve hepinizin
düşüncelerini almak
isterdik ama ilk ateşi
yakmak için buna pek
zamanımız yoktu.
Dergi çıkartma kararını
netleştirdikten sonra bize
bir başlangıç noktası
gerekliydi. Bunu da geçen
Pazar günü oynanan
F.Bahçe-Beşiktaş maçı
olarak seçip başladık.
Tabii ki elimizden gelenin
en iyisi bu değil. Ama her
yeni sayıda diğer
arkadaşların da katkısıyla
bu sayıdan daha iyisini
yapacağımızdan eminim.
Yeni sayımızda buluşana
kadar sağlıkla kalın.
EDİTÖR
ATİLLA NESİPOĞLU
YAZARLAR
ALİ SİNAN YAŞAR: DERBİNİN SES KAYITLARI
ANIL CAN YILDIRIM: GÜZEL OYUNUN ÇİRKİN
YÜZÜ
ASLI SİNEM ARSLAN: SABAH DOKUZDAN
AKŞAM DOKUZA: KADIKÖY
CENGİZ BAHADIR ÖZDEMİR: RAKAMLARLA
DERBİ
EFE YILMAZ: BEŞİKTAŞ NİYE KAYBETTİ
EMRAH AKTAŞ: BİR TUTAM FUTBOL
ÖVÜNÇ TÜZÜN: KAZANAN ve KAYBEDEN
UĞUR KARAKULLUKÇU: KADIKÖY DERBİSİ
DERBİLERİN
KRALI FENER ATİLLA NESİPOĞLU
İki takımında mutlak kazanmak
zorunda olduğu yılın son derbisi bir
de gol ile başlayınca tadından
yenmez diye düşünenler yanıldı. 2.
dakikada Alex ile bulduğu gol ile
maçı kazanan F.Bahçe maçı
şampiyonluk yürüyüşünü devam
ettirdi. 66. dakikada Bobo’nun
ayağından bir penaltı kaçıran
Beşiktaş ise bu mağlubiyet sonrası
son umutlarını da yitirdi. Kötü
futbolun oynandığı bu gecenin bir
diğer kötüsü ise hakem Hüseyin
Göçek oldu. Verdiği tartışmalı
kararlar ile izleyen herkesi çileden
çıkarttı.
Kadroları gören herkes maçın nasıl
şekilleneceğini aklından şöyle bir geçirmiş
olmalı. Kapanan Beşiktaş, saldıran
F.Bahçe. 7,5 savunmacı ile kalesini güven
altında tutmak isteyen Denizli’ye karşı 5,5
savunmacıyı yeterli gören Daum. Beşiktaş
sol kanadını iki bek ile kapatıp, ters kanadı
ise asıl mevkisi stoper olan İbrahim Kaş ve
kimilerinin unutmasına rağmen gerçek yeri
sol bek Tello ile kapattı. Belli ki Denizli
oyunu ortaya sıkıştırmak ve burada Ernst,
Fink ve Toraman’ın fiziksel üstünlükleri ile
oyuna hakim olmak istemiş. Buraya kadar
anlaşılabilir bir plan olabilir ama gol
pozisyonu yaratma konusunu açıkta
bırakınca sistemin en önemli ayağı maç
boyu hata verdi.
Üzerine çok düşünüldüğü belli bir planın
daha 2.dakikada zincirleme hatalarla bir
anda eriyip gittiğini görmek Denizli
açısından çok acı olmalı. F.Bahçe’yi son
yıllarda derbilerin hâkimi haline getiren
basit ama Türkiye şartlarında daha
uygulanabilir sistemi ise maça adeta 1-0
önde başladı. 6 sezondur Türkiye’de
oynayıp her türlü markajı görmüş Alex bir
an kendini unutturup klasik gollerinden
birine imza attı. Topla driplingi olmayan
daha çok futbol zekası ile oynayan bir
adamın beynine zincir vuramayanlar
arasına İbrahim Toraman’da katıldı.
Beşiktaş’ın taç sonrası kaybettiği topta,
ağır denilen Alex’e yetişemedi. Daha
basiti beyne giden kanı, yani pasları
kesmek varken her seferinde zoru
seçenleri ise Alex bizzat
cezalandırmaya devam ediyor.
İkinci yarıya takıma bir defansif orta saha
daha alarak oyunu merkeze sıkıştırmakta
ısrar etti Beşiktaş. Bu kararlılığının ödülünü
63. dakikada penaltı kazanarak aldı. Ama
Bobo’nun penaltıyı gole çevirememesi
maça reset atıp, yeniden başlamayı
olanaksız kıldı. Kalan kısa sürede
görebildiğimiz kırmızı kartlar ve karşılıklı
didişmelerden öteye geçemedi.
Maç boyunca boyunca rakip kaleyi tehdit
edemeyen bir Beşiktaş vardı sahada. Bir
kontra atak ile kazandığı penaltı dışında
pozisyon üretemediler. F.Bahçe ise ilk
yarıdaki etkili oyununu ikinci yarıya
taşıyamadı. Her geçen dakika biraz daha
fazla kalelerine çekildiler. Maçın sonu zor
ettiler. Maç bittiğinde bunları
konuşamıyoruz çünkü gecenin en kötüsü
hakem Hüseyin Göçek oldu. Maç boyu bir
türlü standartı yakalayamadı. Lugano’nun
ceza sahası içinde el ile kestiği topa
penaltı veremedi. Bu dakikadan sonra ise
tamamen çözüldü. Bunun en büyük kanıtı
yaşanan tartışmalar sonucu 3 kez orta
sahaya gelen Rüştü’ye üçüncüsünde sarı
kart çıkarttı. Oysa Rüştü maç boyunca
oralardaydı. Hangi kartı kime neden
çıkardığını kendisinden başka kimsenin
anlamadığı Hüseyin Göçek futbolun önüne
geçti.
Şampiyonluk umudunu her geçen hafta
arttırarak devam eden F.Bahçeli
futbolcular evlerine mutlu gideceklerdir.
Beşiktaşlı oyuncular ise her oyuncu
değişikliğinde yeni bir düzende oynamanın
kafa karışıklığını atlatmaya çalışacaklardır.
Bizlere gelince, evlerimize doğru yol
alırken yaşadığımız bir tutam heyecanın
kalan maçlarda daha fazlasını hissedilmek
için futbol tanrılarına dua etmekle meşgul
olacağız.
MAÇTAN DAKİKALAR
2. dakikada Selçuk'un pasıyla ceza yayı
önünde topla buluşan Alex, yerden sert
ve düzgün bir vuruş yaptı. Kaleci Rüştü,
sağından giden topa uzanmasına
karşın, meşin yuvarlağa dokunamadı ve
top köşeden filelerle buluştu: 1-0
10. dakikada ceza yayı üzerinde Özer'in
aşırtma pasında, ceza alanı içinde
kaleciyle karşı karşıya kalan Emre'den
önce kaleci Rüştü çıkarak topu kontrol etti.
Bu pozisyonda Emre, İbrahim Kaş'ın
kendisini omzundan çektiği yönünde
hakeme itirazda bulundu.
13. dakikada Gökhan Gönül'ün sağdan
yerden ortasında, ön direkte Özer'in
üstünden atladığı topla penaltı noktasının
yakınında buluşan Güiza, müsait durumda
kötü bir vuruşla meşin yuvarlağı yandan
auta attı.
16. dakikada Tello'nun ceza alanı
dışından, kaleye uzak mesafeden
vuruşunda, top üstten auta gitti. 36.
dakikada sağdan Tello'nun kullandığı
korner atışında, ceza alanı içinde kaleci
Volkan Demirel'in uzaklaştırmak istediği
top, altı pasta kaldı. Ancak Fenerbahçe,
savunması topu uzaklaştırdı.
40. dakikada soldan şık çalımlarla ceza
yayına hareketlenen Özer'in güzel ara
pasında kaleci Rüştü ile karşı karşıya
kalan Alex'in ayağının ucuyla yaptığı
vuruşta, yatarak ileri çıkan Rüştü'nün
ayağına çarpan topu savunma
uzaklaştırdı.
49. dakikada ceza yayı önünden Alex'in
kullandığı serbest atışta, baraja çarpan
top, üstten kornere gitti. 53. dakikada
Özer'in pasıyla savunmanın arkasında
ceza alanı içinde topla buluşan Alex,
meşin yuvarlağı kontrol ederken, açısını
kaybetti. Brezilyalı futbolcunun ceza alanı
içinde soldan yerden ortasında, arka
direkte Mehmet Topuz topa yetişemeyince,
sarı-lacivertliler önemli bir gol pozisyonunu
değerlendiremedi.
53. dakikada Özer'in pasıyla savunmanın
arkasında ceza alanı içinde topla buluşan
Alex, meşin yuvarlağı kontrol ederken,
açısını kaybetti. Brezilyalı futbolcunun
ceza alanı içinde soldan yerden ortasında,
arka direkte Mehmet Topuz topa
yetişemeyince, sarı-lacivertliler önemli bir
gol pozisyonunu değerlendiremedi.
54. dakikada sağdan Gökhan Gönül'ün
yerden pasında ceza alanı içinde topla
buluşan Güiza, kötü bir vuruşla meşin
yuvarlağı auta gönderdi.
55. dakikada ceza alanına doğru
hareketlenen Andre Santos'un önündeki
topa İbrahim Toraman dokunarak, meşin
yuvarlağı ileri çıkan kaleci Rüştü'ye
kazandırdı. Rüştü, ayağıyla topu
uzaklaştırdı.
59. dakikada Tello'nun sağdan kullandığı
korner ataşında, arka direkte Bobo'nun
kafa vuruşunda, savunmada Bilica'ya
çarpan top yandan kornere çıktı.
64. dakikada soldan ceza alanına giren
Bobo'nun ortasında, ceza alanı içinde
Uğur, Bilica'nın müdahalesiyle yerde
kalınca hakem Hüseyin Göçek, penaltı
noktasını gösterdi. 66. dakikada penaltı
atışını kullanan Bobo, topu kalecinin
soluna attı. Ancak kaleci Volkan Demirel
uzanarak, meşin yuvarlağı kornere çeldi.
76. dakikada Mehmet Topuz'un sağdan
ortasında, ceza alanı içinde topla buluşan
Vederson'un vuruşunda, top yandan auta
çıktı.
84. dakikada İsmail'in soldan sert
ortasında, kaleci Volkan Demirel uzanarak
topu kontrol etti.
90. dakikada Alex'in ceza alanı dışından
kullandığı serbest atışta, ceza alanı içinde
sağ çaprazda topa yükselen Lugano'nun
kafa vuruşunda, top üstten auta çıktı ve
Fenerbahçe karşılaşmadan 1-0 galip
ayrıldı
FENERBAHÇE: 1 - BEŞİKTAŞ: 0
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler
Hüseyin Göçek x, Baki Tuncay Akkın x, Serkan
Gençerler xx
Fenerbahçe: Volkan Demirel xxxx, Gökhan
Gönül xxxx, Lugano xxx, Bilica xx, Andre
Santos xxx, Mehmet Topuz xxx, Selçuk xxx,
Emre xxx, Özer xxx (Dk. 75 Vederson x), Alex
xxx, Güiza x (Dk. 85 Semih x)
TD. Christoph Daum
Beşiktaş: Rüştü xx, İbrahim Kaş x (Dk. 46
Uğur xx), Sivok xx, Ferrari xx, İbrahim Üzülmez
xx (Dk. 81 Serdar x), İbrahim Toraman xxx,
Fink xx (Dk. 85 Holosko ?), Ernst xx, İsmail
xxx, Tello x, Bobo xx
TD. Mustafa Denizli
Gol: Dk. 2 Alex (Fenerbahçe)
Kırmızı Kartlar: Dk. 88 Ernst, Dk. 90 3 İbrahim
Toraman (Beşiktaş), Dk. 90 3 Vederson
(Fenerbahçe)
Sarı Kartlar: Dk. 17 Selçuk, Dk. 65 Bilica, Dk.
67 Volkan Demirel, Dk. 79 Gökhan Gönül
(Fenerbahçe), Dk. 20 İsmail, Dk. 41 Bobo, Dk.
86 Sivok, 90 6 Rüştü (Beşiktaş)
MAÇTAN NOTLAR
-DAUM BEKLENEN KADROYU SAHAYA
SÜRDÜ-
Fenerbahçe Teknik Direktörü Daum, hafta
içinde derbi için yaptırdığı taktik çalışmalarda
denediği kadroyu sahaya sürdü.
Fenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum,
Turkcell Süper Lig'de Beşiktaş ile yaptıkları
derbi maçta, sakatlıkları bulunan Gökhan
Gönül ve Bilica'ya 11 kişilik kadroda yer verdi.
Omuzundaki yırtık nedeniyle ameliyat
edilmesine karar verilen Gökhan Gönül ve
karın adalesinde yırtık bulunan Bilica,
uygulanan tedavilerin ardından Beşiktaş
maçına hazır edilerek sahaya sürüldü.
Gökhan son iki çalışmada takımla antrenmana
katılırken, Bilica son iki antrenmanı tedavi olup
tesislerde çalışarak geçirdi.
-DENİZLİ’DEN SÜRPRİZ-
Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli,
Fenerbahçe derbisinde uzun süredir ilk 11'de
görev vermediği İsmail Köybaşı'na ilk 11'de
şans tanıdı.
Siyah-beyazlı formayla en son 21. haftadaki
Gaziantepspor maçında ilk 11'de sahaya çıkan
İsmail, 8 hafta sonra Fenerbahçe derbisinde ilk
11'de görev aldı.
-FERRARI VE TELLO 2 HAFTA SONRA
SAHADA-
Beşiktaş'ta sakatlığı nedeniyle son 2 lig
maçında forma giyemeyen Matteo Ferrari ile
Rodrigo Tello, derbi maçta formalarına
kavuştu.
-HOLOSKO YEDEK-
Beşiktaş'ta Ferrari ve Tello'nun takıma
dönmesiyle yabancı kontenjanına Filip Holosko
takıldı
-AZİZ YILDIRIM MAÇTA-
Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'nun (PFDK)
25 Martta 21 gün hak mahrumiyeti cezası
verdiği Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz
Yıldırım, cezasını tamamlamasının ardından
karşılaşmayı stattan izleyebildi.
Bu arada, cezalı olan ve transfer çalışmaları
için yurt dışında bulunan Beşiktaş Kulübü
Başkanı Yıldırım Demirören, derbiyi izlemeye
gelmedi.
-YÖNETİCİLER TESİSLERDE-
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve
bazı yöneticiler, Can Bartu Tesisleri'ne giderek,
stada hareketlerinden önce futbolcular ve
teknik heyetle görüştü.
Başkan Yıldırım, başkan vekili Nihat Özdemir,
yöneticiler Ali Koç, Cihan Kamer ve Ali
Yıldırım, tesislerde teknik heyet ve futbolculara
maç için başarılar diledi.
-TRİBÜNLERDE RENKLİ GÖRÜNTÜLER-
Şampiyonluk mücadelesinde zirveyi yakında
takip eden Fenerbahçe'de taraftarlar Beşiktaş
maçına her derbide olduğu gibi büyük ilgi
gösterdi.
Tribünlerde hazırlanan koreografiler ise maç
öncesi statta büyük bir coşku yaşattı. Derbide
tribünler tamamen doldu, sadece iki takım
taraftarları arasında güvenlik için boş bırakılan
hat boş kaldı.
Telsim kale arkası tribünde ''Bu dünyayı
yakarız, şampiyonluk gelince'' yazılı pankart
açılıp üzerinde hazırlanan koreografide ise
dünya ve altında da alevi simgeleyen figür yer
aldı.
-TARAFTARLAR YALNIZ BIRAKMADI-
Beşiktaşlı taraftarlar, Şükrü Saracoğlu
Stadı'ndaki derbide takımlarını yalnız
bırakmadı.
Siyah-beyazlı 2 bin 500'e yakın taraftar, Migros
Tribünü'nde kendilerine ayrılan bölümden
takımlarını destekledi.
-ERKEK VE BAYAN VOLEYBOLCULAR
KUPALARIYLA SAHADA TUR ATTI-
Aroma Erkekler Voleybol Birinci Ligi'nde 2009-
2010 sezonunun Ģampiyonu Fenerbahçeli
sporcular maç öncesi boyunlarında çiçekler ve
kupalarıyla sahaya çıkarak taraftarı
selamladılar.
Voleybolcuları tribünlerin yanı sıra bu sırada
protokol tribününde bulunan baĢkan Aziz
Yıldırım ve yöneticiler de ayakta alkıĢladı.
-BOBO, PENALTI ATIġINDAN
YARARLANAMADI-
KarĢılaĢmanın 65. dakikasında ceza alanı
içinde Bilica, Uğur'a kontrolsüz girince hakem
Hüseyin Göçek, bu kez penaltı noktasını
gösterdi. Ancak Bobo'nun 66. dakikada
kullandığı penaltı atıĢını Volkan uzanarak
kurtarınca, siyah-beyazlılar bir golden oldu.
-BILICA, PENALTI NOKTASINI
ÇUKURLAġTIRDI-
BeĢiktaĢ'ın penaltı atıĢından önce
Fenerbahçe'nin Brezilyalı futbolcusu Bilica,
penaltı atıĢ noktasını kramponlarıyla
çukurlaĢtırdı. Bobo'nun atıĢından önce penaltı
noktasına giden Bilica, beyaz noktayı
çukurlaĢtırarak, BeĢiktaĢlı futbolcunun iyi vuruĢ
yapmasına engel olmaya çalıĢtı.
-BEġĠKTAġ 9 KĠġĠ TAMAMLADI-
BeĢiktaĢ'ta karĢılaĢmanın 88. dakikasında
Fabian Ernst, 90 3. dakikada da Ġbrahim
Toraman kırmızı kart görünce, siyah-beyazlılar
karĢılaĢmayı 9 kiĢi tamamladı.
Maçın son dakikalarında sahada gerginlikler
yaĢanırken iki takım futbolcuları da zaman
zaman birbirleriyle tartıĢtı.
-VOLKAN PENALTIYI KURTARDI, SARI
KARTI GÖRDÜ-
Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel,
BeĢiktaĢ'ın 66. dakikada Bobo ile kullandığı
penaltı atıĢını kurtarırken, ardından hakeme
yönelik hareketi nedeniyle sarı kart gördü.
Penaltı atıĢını kurtaran sarı-lacivertli kaleci
büyük bir sevinç yaĢarken, ceza alanında
hakemin önüne doğru giderek, hakeme doğru
konuĢunca sarı kart aldı.
-BĠLĠCA VE VEDERSON CEZALI OLDU-
Fenerbahçe'in Brezilyalı savunma oyuncusu
Bilica, BeĢiktaĢ maçında gördüğü sarı kartla
cezalı duruma düĢtü.
Ligde bundan önce en son 20. haftadaki
Diyarbakırspor mücadelesinde kart gören, 9
maç sonra bu akĢam derbi mücadelesinde bu
sezonki 4. sarı kartını alan sarı-lacivertli
futbolcu, 31. haftadaki KasımpaĢa maçında
cezalı duruma düĢtü.
-ALEX 85. DAKĠKADA AYAKKABISINI
DEĞĠġTĠRDĠ-
Fenerbahçe'nin, BeĢiktaĢ'a karĢı tek golünü
atan kaptan Alex, maçın 85. dakikasında
ayakkabısını değiĢtirdi.
Oyuncu değiĢiklikleri sırasına saha kenarına
gelen Brezilyalı futbolcu, kramponlarını
değiĢtirip, oyuna devam etti.
-UEFA GÖZLEMCĠSĠ DE MAÇTA-
Hakem kampını ziyaret ederek eğitim
çalıĢması yapan UEFA Gözlemcisi, Eğitimcisi,
Ġsviçre Merkez Hakem Kurulu üyesi Andreas
Schluchter de Fenerbahçe-BeĢiktaĢ derbisini
izledi.
Hakem ĠĢleri Müdürü Dr. Sürhat Müniroğlu ile
birlikte maçı izleyen Schluchter, pazartesi günü
hakemlerle bir araya gelerek maçın analizini
yapacak
-265 BASIN MENSUBU GÖREV YAPTI-
Fenerbahçe ile BeĢiktaĢ futbol takımlarını karĢı
karĢıya getiren Turkcell Süper Lig'deki sezonun
son derbisine, basın mensuplarının ilgisi de
büyük oldu.
Fenerbahçe ġükrü Saracoğlu Stadı'ndaki dev
maçta 3'ü yabancı toplam 265 basın mensubu
görev yaptı.
KarĢılaĢmayı, Ġslam Çupi Basın Tribünü'nde
175 gazeteci, saha içinde ise 90 foto muhabiri
takip etti.
-KADIKÖY'DE BÜYÜK COġKU-
Kadıköy'de karĢılaĢmanın sona ermesinin
ardından büyük bir galibiyet coĢkusu
yaĢanırken, galibiyet adeta Ģampiyonluk gibi
kutlandı.
Futbolcular orta alanda toplanıp o sırada
hoparlörlerden çalınan Fenerbahçe MarĢı'nın
bitirilmesini bekledi. MarĢın bitirilmesinin
ardından futbolcuların verdiği iĢaretle baĢlayan
tezahürata bütün tribünler eĢlik etti.
KarĢılaĢmanın sona ermesiyle birlikte maraton
üst tribünde dev boyuttaki bayrağın üzerinde
''Herkes haddini bilecek'' yazısı yer aldı.
Tribünlere hazırlanan düzeneklerden havaya
sarı renklerde konfetiler püskürtüldü.
Futbolcular, tribünleri selamladıktan sonra
soyunma odasına gittiler.
Tribünlerde bulunan taraftarların büyük bir
çoğunluğu, tribünde kalarak stat
hoparlörlerinden çalınan Ģarkılara kaĢkollarını
sallayarak eĢlik ettiler.
Sarı-lacivertli taraftarlar, maçta 2. yarının
baĢında ''Fener gol gol gol, Ģampiyonluk
geliyor'' Ģeklinde uzun bir süre tezahürat yaptı.
Fenerbahçe'nin atak oynadığı dakikalarda
tribünlerde büyük bir coĢku yaĢandı.
Bilica'nın BeĢiktaĢlı Uğur'u ceza alanında
düĢürmesiyle siyah-beyazlı ekibin kazandığı
penaltı, Fenerbahçe tribünlerini Ģok etti. Kaleci
Volkan Demirel'in 66. dakikada kurtardığı
penaltı atıĢı ise statta büyük sevinç yaĢattı.
Güzel Oyunun Çirkin Yüzü
ANIL CAN YILDIRIM
Geçtiğimiz ve önümüzdeki yüzyılın sporu
olan futbolun doksan dakika olduğunu iddia edenler, çok yanılıyorlar. Futbol, iki takımın tünelden yeşil zemine çıkıp, 45'er dakikadan doksan dakika rakibine üstünlük sağlamak amacıyla mücadele ettikleri ve hakemin son düdüğüyle biten bir müsabakadan ibaret değildir. Mesaisi yedi gün yirmidört saat sürer futbolun. Hem saha içinde hem de saha dışında çalışmak gerekir. Saha içindeki diziliş ve taktik kadar saha dışında yer alınan konum ve izlenilen politika da istenilen sonucu almak için elzemdir.
Geçtiğimiz haftasonu ligimizde Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan derbi müsabakasında da bu saha dışı etkenler kendini gösterdi. Maç öncesi uygulanan stratejiler ve hesaplanan etki-tepki oyunlarının yanında, esas gürültüyü her zaman olduğu gibi maç sonu demeçleri kopardı. Teknik direktörlerden futbolculara, kulüp yöneticilerinden başkanlara, eski hakemlerden başka kulüplerin yöneticilerine kadar gündemin göbeğine yerleşen konu hakkında yorum yapmayan neredeyse kalmadı.
Denizli Sitem, Daum Teşekkür Etti
Maç sonunda verilen demeçlerden en dikkat çekeni, yıllardır klişe maç sonu demeçlerinden "netçe itibariyle" kısmı hariç kaçınmış, hazırcevaplılığı ve espritüelliğiyle bilinen Mustafa Denizli'nin verdiği sert ve hedef gösteren konuşmasıydı. "Hakemlik bir yürek işi, yüreği olmayan kişiler hakemlik yapamaz, yaptırmamalılar." diyerek hem Hüseyin Göcek ve yardımcılarına hem de MHK'ya yüklenen Denizli, erken yedikleri gole rağmen oyundan düşmediklerini fakat hakem kararlarının mağlubiyette etkisi bulunduğunu belirtti. Penaltı pozisyonu hakkında "Uğur'un pozisyonunda kaleciyle karşı karşıya kalıyor, ikinci bir adamı nasıl değerlendiriyor? Artık bu son adam pozisyonuydu." diyerek Bilica'ya kırmızı kart gösterilmesi gerektiğini söyleyen Denizli, Bilica'nın, vuruş öncesinde penaltı noktasını kazmasını ise "Çapa falan yoktuysa mecburen ayağını kullandı. Böyle bir işlem yapılıyorsa ve hakem sessiz kalıyorsa ne söyleyebilirim ki?" şeklinde değerlendirdi.
Maç sonu açıklamalarında, galip gelen tarafta ise maç içindeki olaylardan ziyade çok önemli bir üç puan almanın verdiği sevinç ve minnettarlık göze çarpıyordu. Fenerbahçe Teknik Direktörü Daum, "Maça çok iyi hazırlandık. Çok iyi başladık. İlk golü atmaya hak ettik. İlk 45 dakikada çok iyi oynadık. İkinci yarıda da kontrollü bir oyun oynadık ve kazandık. İkinci yarıda da Beşiktaş'ı kutlamak istiyorum. İyi oynadılar, golü de bulabilirlerdi." şeklinde daha çok sahadaki oyuna değinirken taraftarlara ve başta Alex ile Volkan olmak üzere tüm takımına teşekkür etti.
Hakem hakkındaki görüşleri ve Beşiktaş'ın serzenişleri hakkında görüşü sorulan Daum "Her hakemin bir gözlemcisi var. Ben Fenerbahçe takımının gözlemcisiyim. Benim görevim hakemi değil, kendi takımımı analiz etmek. Bu sezon boyunca hiçbir zaman hakemlerle ilgili bir şey söylemedim. İlk maçta penaltımız verilmedi, orada da bir şey söylemedim. Burada da bir şey söylemek istemiyorum." diyerek ilk maçtaki pozisyonu hatırlattı ve her takımın lehine ve aleyhine kararlar verilebileceğini ekleyerek konu hakkında fazla yorum yapmak istemedi. Son haftalardaki başarılı sonuçlarda yönetimin yaptığı çıkışların etkili olup olmadığı sorusuna, ilk haftalardaki sekiz maçlık galibiyet serisini bu açıklamalar olmadan aldıklarını hatırlatan Daum, son olarak haftaya oynanacak Galatasaray-Bursaspor mücadelesi ile ilgili "Her takım önce kendini düşünür. Şampiyonlar Ligi'ne katılmak diye bir şey var. Birinci olan Şampiyonlar Ligi'ne direkt gidiyor, ikinci olan elemeleri oynayacak. İlk iki olan takımlar Şampiyonlar Ligi için mücadele ediyor." açıklamasını yaparak spekülasyonlara mahal vermedi.
Kazanan Oyuncular, Kaybeden Yöneticiler Teknik direktörlerin yanında maç sonunda konuşan futbolcular da bu malzemesi bol maç hakkında birbirinden ilginç demeçler verdi. Galip taraftan Özer Hurmacı bu üç puanın kendilerine şampiyonluk kapısını açacağına inandığını belirtti.
Maçın en kritik pozisyonunda penaltıyı kurtararak takımın ipten alan Volkan istedikleri futbolu sahaya yansıtamamalarına rağmen erken gelen golle galibiyeti aldıkları için çok mutlu olduklarını söyledi. Şampiyonluktaki payı hakkındaki bir soruya, ''Bireysel değerlendirmek istemiyorum. Biz bir takımız. Ben kurtarmışım, başkası gol atmış... Bunlar sezon içinde yaşanan şeyler'' şeklinde cevap verdi. Milli kaleci, penaltı pozisyonuyla ilgili de hakemin Lugano'nun bir önceki pozisyonda elle temasının etkisinde kaldığını ve o penaltı olması gereken pozisyonu çalmadığı için aslında penaltı olmayan Bilica'nın pozisyonunu verdiğini belirtti. Penaltı kurtarışı sonrasında gördüğü kartla ilgili de ''Kurtarışımdan sora gidip bunu söyledim. 'Etkisi altında kaldın' dedim. 'Gördün mü?' dedim. Ardından da sarı kart gördüm. Hakem için fazla konuşmaya gerek yok.'' şeklinde bir itirafta bulunan Volkan önümüzdeki hafta Bursaspor’u geçerek lider olacaklarını iddia ederek konuşmasını bitirdi. Maç sonu konuşmalarında sayıca üstünlük her zaman kazanan taraftadır. Üstlerine düşeni yapmış olmanın verdiği rahatlık ve gururla kendilerine uzatılan mikrofona söyleyecek daha çok lafı olanlar, onları merakla ve heyecanla dinlemeyi bekleyen insan sayısının fazlalığıyla orantılı olarak, tabelada üstün olan ve istediğini alanlardır. Kazanan tarafın maç içindeki tek golünü atan ve belki de rakibin bütün dengesini bozarak maçı orada koparan Alex'de maç sonu konuşmacıları kervanına katılanlardandı. Kariyerinin belki de en erken golüne imza attığını ve Beşiktaş'ın defansif oyun düşüncesinin bu sayede bozulduğunu belirten kaptan, bundan sonra artık herşeyin Bursaspor'un alacağı sonuçlara bağlı olduğunu söyledi. Gol sonrası topu formasının altına sokarak yaptığı sevinç gösterisiyle ilgili ''Eşim hamile. Üçüncü çocuğum dünyaya gelecek. Ailem de artık daha büyük ve önemli bir maçta gol atıp sevinç sergilemem konusunda baskı yaptı. Ben de bunu gerçekleştirdim.'' şeklinde bir açıklama yapan Alex güzel bir galibiyet aldıklarını söyledi.
Maçın en çok konuşulan pozisyonunda, Uğur İnceman'a yaptığı penaltı sonrası penaltı noktasını kramponunun çivileriyle kazarak bir çukur oluşturan Bilica, bu hareketi, atışı kullanacak Bobo'nun dikkatini dağıtmak ve vuruşu bozmak için yaptığı konusunda sözler söylediği iddiaları gündeme gelince Fenerbahçe Televizyonuna bir açıklama yaptı. ''Bobo'nun penaltı atışı esnasında dikkatini dağıtmaya yönelik penaltı noktasını kazdığım yönündeki haberler tamamen yalan. Ben kimseye böyle bir açıklama yapmadım. Yaptığım hareket Bobo'nun dikkatini dağıtmaya yönelik değildi ve ben kimseye bu şekilde bir açıklama yapmadım." şeklinde kendini savunan Bilica, hareketi neden yaptığına dair ise bir açıklamada bulunmadı. Maçın kaybedeni Beşiktaş tarafında elle tutulur bir maç sonu açıklaması yapan tek oyuncu, İtalyan savunmacı Matteo Ferrari'ydi. Maçın iki kritik anı olduğunu ve bunların maçın başında yedikleri gol ile kaçırdıkları penaltı olduğunu belirten Ferrari, Bobo'nun kaçırdığı penaltıdan önce Bilica'nın yaptığı hareket ile ilgili de "Bu, futbolcunun penaltı noktasında konsantrasyonunu bozmak için yapılan bir olay. Bobo'nun bundan dolayı kaçırdığını düşünmüyorum. Her zaman bir tarzı var ve belli bir yere vuruyor. Bugün o yeri değiştirdi." şeklinde açıklamada bulundu.
Futbolcuların verdikleri objektif, rasyonel hatta zaman zaman özeleştirel demeçlere rağmen, Federasyon'dan ceza almaktan daha az korkan ve kendini taraftara karşı daha çok sorumlu hisseden yöneticilerin açıklamaları, sertliğin ve hakarete varan sözlerin bolluğuyla göze çarpıyor. Maç sonu konuşmacılarında kazanan tarafın oyuncularının her zaman sayıca fazla olduğuna değinmiştik, bu konuda bir başka dikkat çekici oran da yöneticilerde göze çarpıyor. Kazanan tarafta çoğunlukla oyuncular konuşurken, kaybeden tarafta lafını esirgemeyen yöneticiler oluyor. Beşiktaş Kulübü İkinci Başkanı Metin Keçeli, maçın ikinci yarısında galibiyeti alacak kadar iyi bir oyun sergilediklerini fakat hakem Hüseyin Göcek yüzünden mağlup olduklarını sert bir şekilde dile getirdi. ''Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Kurulu'nun hakemlere özgüven aşılamasını bekliyoruz. Bir pozisyonumuz net penaltıydı. Ayrıca attığımız penaltı öncesinde de atış noktası kazıldı. Kartlar konusunda da hakem seyircinin baskısı altında kaldı. İbrahim Toraman'ı da seyircinin baskısı nedeniyle attı." diyerek sitemlerine devam eden Keçeli maçın gidişatına hakemin damga vurduğunu belirtti.
Maç sonunda spekülatif ve ses getirecek açıklamalar yapan bir diğer yönetici de Beşiktaş Asbaşkanı Engin Baltacı'ydı. Baltacı, ''Ligin zirvesinin nasıl geliştiğine ilişkin planları olan gerilim baronları var ve bir oyunu sahneye koyuyorlar. Hakem hataları olabilir. Ama bizim aradığımız standarttır. Bugünkü maçın hakemi de hata yapabilir. Ama standardına göre davranmalıydı. Beşiktaş'ın neredeyse Samsun faciasının eşiğinden döndüğünü düşünüyorum. Vakur durmamız uysal koyun olduğumuzu göstermez.'' şeklinde kızgınlığını dile getirdi. Sivri diliyle bilinen Beşiktaş'lı eski yöneticilerden Levent Erdoğan da hislerini "Türk futbolu, Şükrü Saracoğlu Stadı'nda Bilica'nın penaltı noktasında kazdığı mezara gömülmüştür." diyerek aktardı. Beşiktaş Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Vardar ise hakem tarafından katledildiklerini ve bu atama yapılmadan önce, Hüseyin Göcek'in bu tansiyonu kaldıramayacağını belirttiklerini hatırlatırken farklı bir konuya daha değindi. Protokol tribününde maç esnasında yaşanan bir olayı ileten Vardar, Aziz Yıldırım'ın, Lugano'nun ceza sahası içinde elle oynadığı verilmeyen penaltı pozisyonu sonrasında, bunu dile getiren Beşiktaş Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Ertunç Soğancıoğlu'na "Otur yerine" diye tepki gösterdiğini söyledi. Sitemini, "Biz gereken cevabı verdik ama Sayın Aziz Yıldırım'ın bu tepkisi nedeniyle protokolün ön bölümündeki taraftarlardan binlerce küfür yedik. Bu durum Aziz Yıldırım'a hiç yakışmadı. Biz onları BJK İnönü Stadı'nda çok iyi bir şekilde ağırlamış ve uğurlamıştık." şeklinde ileten Vardar, Aziz Yıldırım'ın Kulüpler Birliğinde aldığı, "hakemler hakkında konuşulmasın" kararına rağmen maçların devre arasında hakemlerin soyunma odasına inerek kendi kararını ilk kendisinin bozduğunu da belirtti.
Beşiktaşlı yöneticilerin yaptıkları sert açıklamalara nazaran kazanan tarafın yöneticilerinin verdikleri demeçler daha ılımlı bir üsluptaydı. Beşiktaşlı yöneticilerin yerden yere vurduğu hakemi bir eleştiren de Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu oldu. Maç içindeki hakem yönetimine ''Hakem atamasından önce başlayan spekülasyonlar ve sonrasındaki
tartışmalar, hakemin bu derbiyi iyi yönetmesine engel oldu. Maalesef derbi maçın ağırlığını kaldıramadı. Spekülasyonlar bu sonuçları doğuruyor. Ben penaltı pozisyonlarını seyredemedim, ama bu tür pozisyonların olduğu söylendi.'' şeklinde değinen Mosturoğlu, galibiyete verdikleri katkıdan ötürü de taraftara teşekkür etti. Kendisinin ardından mikrofonlara konuşan Asbaşkan Ali Koç ise duygularını ''Hem futbol, hem de diğer branşlarda tarihi günler yaşayacağımızı düşünüyorum. Son haftalarda Şükrü Saracoğlu Stadı'nı dolduran taraftarımıza teşekkür ediyorum. Bu inanç olursa, bu camianın başaramayacağı birşey yok'' diyerek dile getirdi.
Sadece Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın Değil, Herkesin Gündemi Yankıları maçtan sonraki günlerde de bitmeyen derbi hakkında yapılan açıklamalar da doğal olarak bitmedi. Oyuncuları Bilica hakkında, penaltı sonrası yaptığı kazma işlemi yüzünden yapılan ağır eleştirilere cevap niteliğinde bir açıklama yapan Fenerbahçe Kulübü oyuncusuna sahip çıkarken, hakarete giren ve özel yaşamı içeren eleştirileri de kınadı. Yankıları bu iki büyük kulübün dışında da hissedilen maçla ilgili bir ilgi çekici açıklama da Altay Kulübü Başkanı Niyazi Konuşmaz'dan geldi. Geçen hafta kendi takımlarının Giresunspor ile yaptığı maçı yöneten Hüseyin Göcek ile ilgili o maçtan sonra yaptıkları açıklamaların dikkate alınmadığını söyleyen konuşmaz, Göcek'in formsuz derbi yönetimi ile ilgili. "Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi." dedi. Maç ile ilgili bir başka görüş de, farklı bir bakış açısından, bir eski hakemden geldi. Eski FIFA kokartlı hakem İsmet Arzuman, Hüseyin Göcek'ten çok MHK'ya eleştiride bulunarak, ''Hüseyin Göçek'i iyi tanıdığım için maça iyi konsantre olamadı diyemem. Ancak maça hazırlanmada sorun yaşamış. 12. kuralla ilgili sıkıntıları vardı. Yardımcıları da çok kötüydü. Verdiği kararlar tutarlı olmayınca, oyuncular, kendisini çok hırpaladı. Yönetimin diğer maçlara kendisini daha iyi hazırlaması gerekir.'' dedi. Herkesin saha içinde oynanan oyunun dizlişini, taktiğini, yanı kısaca ruhunu bildiği bir ülkede, maç sonunda da tarafların sessiz ya da yorumsuz kalmasını kimse bekleyemez. Esas gövde gösterisinin bu maç öncesi ve maç sonu demeçlerinde yapıldığı ve bu dış etkenlerin aslında ne kadar iç etkenler olduğu açıkça görülüyor dersek yalan olmaz. Futbolun Değeri veyahut “Futbolun Marka Değeri” kavramlarını ağzımıza sakız ederken, iş çıkar savaşına dönüşünce nalıncı keserine dönüşen yönetici ve başkanlarla bu değeri sıfırın altına çekmeye devam etmek, Hiddink'in de dediği gibi, Türk Futbolunu geriye götürmekten başka hiçbir işe yaramıyor ve yaramayacak.
RAKAMLARLA
DERBİ
CENGİZ BAHADIR ÖZDEMİR
Bir Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi daha geride
kaldı. G.Saray-F.Bahçe derbisi, bu ülkede her
zaman dikkat çekmiştir. Ancak futbol olarak
hiçbir zaman tam anlamıyla istenilen seviyede
olmamıştır. En azından son yıllarda böyle bir
durum söz konusudur. Oysa Beşiktaş’ın, diğer
İstanbul takımlarıyla oynadığı maçlar genelde
zevkli ve çekişmeli geçmiştir. Hani gol
yememeye değil de gol atmaya çalışan
takımların mücadelesidir. İşte bu maçlardan
Fenerbahçe-Beşiktaş derbilerinin son 10 yıllık
tarihine şöyle bir yolculuğa çıkalım.
Hatırlatmakta fayda var; bu yolculuk sadece lig
maçları için geçerlidir. Kupa maçları
değerlendirmeye alınmamıştır.
Son 10 yılda Fenerbahçe
Üstünlüğü
Stad Fenerbahçe Beşiktaş Beraberlik
Ş. Saraçoğlu Stadı 5 3 3
İnönü Stadı 7 4 0
Son on yılda Fenerbahçe kendi evinde ne
kadar zorlanmışsa, rakip sahada da o kadar
rahat oynamış. Özellikle Beşiktaş’ın, İnönü’de
daha az galibiyet almış olması ve Kadıköy’de
aldığı galibiyet sayısıyla kendi evinde aldığı
galibiyet sayısının bu kadar yakın olması
gözlerden kaçmıyor. Hani Beşiktaş taraftarının
kendi takımına olumsuz etkisinden
bahsedenler, bu tabloyla birlikte haklı
çıkabilirler. İnönü’de takımlar ‘ya tamam, ya
devam’ mantığı ile hareket etmişler. Bunda da
taraftar etkisinden bahsetmeden geçmeyiz.
Saraçoğlu’nda ise maçlar daha dengede
geçmiş. Son 10 yıllık dönemde üç kez tadilata
giren bir statta fazla baskının olması da
beklenemez. Özellikle Beşiktaş galibiyetlerinin,
stad yeniden yapılırken alındığını da belirtmek
gerekli.
Ya Tamam Ya Devam Maçları
1999-2000 sezonunun 33.haftasında Beşiktaş,
kendi evinde Fenerbahçe’ye 1-3 yenilip
şampiyonluğu Galatasaray’a kaptırıyordu.
2001-2002 sezonunun 31. haftasında iki takım
karşı karşıya geliyordu. Fenerbahçe 2 puan
farkla öndeydi. Bu maçı kazanan, ikincilik için
de çok önemli bir avantaja sahip olacaktı.
Fenerbahçe bir kez daha maçı kazanarak
rakibinin umutlarını yıkıyordu.
2003-2004 sezonunda, 31. haftada karşı
karşıya geldi bu iki rakip. Aralarında 5 puan
vardı ve şampiyonluk için çok önemli bir maçtı.
F.Bahçe yenildiği gibi, UEFA’ya da gidemedi.
2006-2007 sezonunun 31. haftaya lider giren
F.Bahçe bir kez daha kazandı. Bu maçtan
önce aralarındaki puan farkı ikiydi.
2007-2008 sezonunun 28. haftasında
karşılaşan iki takımdan F.Bahçe kazanan
taraftı. Hatırlanacağı gibi üç büyüklerle birlikte
Sivasspor’un da şampiyonluk şansı vardı.
2009-2010 sezonunda iki takımın da
şampiyonluk şansı sürüyordu. Fenerbahçe
aldığı galibiyetle Beşiktaş’ın umutlarını
söndürmüş oldu.
Görüldüğü gibi, böyle kritik maçlar 31. haftada
epeyce fazla oynanmış. Bu önemli maçlarda
tarafların durumlarını gördük. Peki bu iki
takımın gol atma alışkanlıkları nedir? Gelin bir
de bunlara bakalım:
Az Ama Öz gol
Stad Fenerbahçe Beşiktaş
Ş. Saraçoğlu Stadı 18 15
İnönü Stadı 16 15
Her ne kadar Fenerbahçe’nin derbilerde üstün
olduğunu söylesek de, gol sayılarına
baktığımızda öyle büyük bir fark gözükmüyor.
Maçlara baktığımızda, 2-1’lik sonuçların
çokluğu dikkat çekmekte. Şükrü Saraçoğlu’nda
11 maçta 33 gol atılmış, İnönü’de ise 11 maçta
31 gol. Beşiktaş, üç kez galip gelip üç kez de
berabere kaldığı bir deplasmanda 15 gol atmış.
Fenerbahçe ise misafir olduğu maçlarda yedi
kez galip 16 gol bulmuş. Yani Fenerbahçe
İnönü’de daha temkinli oynayıp kazanıyor.
Beşiktaş ise ziyadesiyle atak oynuyor. Tabi bu
istatistiklerde 3-4’lük maçın da bulunduğunu
hatırlatalım. Bu derbinin unutulmaz maçından
sonra olanlar Beşiktaş açısından pek parlak
değil. Nitekim 3-4’lük maçtan sonraki tablo da
aşağıda mevcut:
2005’den sonra 7 galibiyet
Stad Fenerbahçe Beşiktaş Beraberlik
Ş. Saraçoğlu Stadı 3 0 2
İnönü Stadı 4 1 0
Görüldüğü üzere, o maçtan sonra oynanan 10
lig maçından sadece 1 galibiyet çıkarabilmiş
Beşiktaş. Kadıköy’de aldığı bu son galibiyetten
sonra kazanamamış. Sadece iki beraberlik
koparabilen Siyah-Beyazlılar, üç kez de
sahadan yenik ayrılmışlar. Ama ilgi çekici olan
İnönü Stadı’ndaki maçlar: F.Bahçe, 3-4’lük
maçtan sonra tam dört deplasman galibiyeti
almış ve yalnızca bir kez kaybetmiş. 3-0
sonuçlanan müsabaka da, hatırlayacağınız gibi
bu sezonun ilk yarısındaki maçtı. Yani 2004-
2005 senesinden bu yana, rakibinin sahasında
yalnızca bir defa kaybetti Sarı-Lacivertler.
O unutulmaz maç elbette ki tarihte yerini aldı.
Belki F.Bahçe öylesi bir mağlubiyeti rakibine
tattıramamış şimdiye kadar. Ancak bir gerçek
var ki, o maçın ardından Beşiktaş’a karşı büyük
bir üstünlük kurmuş ve Beşiktaş son 10 maçtan
5 puan çıkarabilmiş. F.Bahçe ise 23 puan
almış. Elbette böylesi bir bariz üstünlüğü
yaratan farklı tadlar vardır. Bu tadlardan biri de
hiç şüphesiz Alex de Souza olmuştur. Özellikle
Beşiktaş maçlarında yıldızlaşan oyuncu, geldiği
sezondan sonra Fenerbahçe adına müthiş işler
başarmıştır.
Alex Farkı
Fenerbahçe Beşiktaş Beraberlik
Alex'ten önce 5 4 1
Alex'ten sonra 7 3 2
Görüldüğü üzere Alex geldikten sonra dengede
olan maçlar Fenerbahçe tarafına dönmüş.
Ondan önce arada sadece bir galibiyet fark
varken, ondan sonra galibiyet farkı dörde
çıkmış. Alex’in ligde, Beşiktaş’a karşı 5 golü
bulunuyor. Bunlardan 2’si o meşhur 3-4’lük
maçta atılmış. Kupa maçlarında da 4 golü
bulunan Brezilyalı yıldızın, Beşiktaş’a karşı her
zaman iyi oynadığını görüyoruz. Sadece
golleriyle değil, asistleriyle de Beşiktaş takımını
yıkan oyuncular arasında. Bu sene Mustafa
Denizli, Alex’e özel önlem aldı. İlk maçta bu
önlem işe yararken, ikinci maçta işe yarayıp
yaramadığı anlaşılmadan Alex golünü atmıştı.
Beşiktaş yıllardır oyun kurucu mevkiisine
istediği tipte bir oyuncu alamıyor. Delgado,
Ricardinho, Tabata, biraz Tello, belki Nihat
derken o mevkiinin en tipik adamı Alex adeta
nazire yaparcasına Beşiktaş’a karşı oynamış.
Günümüzde bu tip oyuncuların varlığı her ne
kadar sorgulansa da, ortada bir Alex gerçeği
var. Bu gerçeklik de, böylesi zorlu bir ligin derbi
maçlarında kendisini gösteriyor. Peki Alex’i
kıyasladığımız isimler Fenerbahçe maçlarında
nasıl bir performans sergilemişler?
İsim Maç Gol
Alex 11 5
Delgado 6 0
Tello 4 0
Ricardinho 2 0
Nihat 6 1
Tabata 0 0
Alex’in mevkisinde yer alan Beşiktaşlı
oyuncuların F.Bahçe maçlarına katkısı yok
denecek kadar az. Nihat ise 97-98 sezonundan
itibaren Nihat, Fenerbahçe maçlarında oynadı
ve gitmeden önceki sezon golünü attı.
Beşiktaş’a ikinci gelişinde Fenerbahçe’ye karşı
oynamadı. Yani son 10 yılı hesaplarken Nihat’ı
4 maç 1 gol olarak da düşünebiliriz.
Tabii ki her maçın kendine özgü bir önemi var.
Ülkemizin bu iki büyük takımının son on yılda
birbirlerine karşı aldıkları skorlarla yazımızı
bitirirken hangisi diğerine üstün sorusunun
cevabını siz okuyucularımıza bıraktık.
Sezon Maç Skor
1999-2000 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 1
1999-2000 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 3
2000-2001 Beşiktaş-Fenerbahçe 3 0
2000-2001 Fenerbahçe-Beşiktaş 3 1
2001-2002 Fenerbahçe-Beşiktaş 1 2
2001-2002 Beşiktaş-Fenerbahçe 0 2
2002-2003 Fenerbahçe-Beşiktaş 0 1
2002-2003 Beşiktaş-Fenerbahçe 2 0
2003-2004 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 2
2003-2004 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 3
2004-2005 Beşiktaş-Fenerbahçe 2 1
2004-2005 Fenerbahçe-Beşiktaş 3 4
2005-2006 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 2
2005-2006 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 2
2006-2007 Fenerbahçe-Beşiktaş 0 0
2006-2007 Beşiktaş-Fenerbahçe 0 1
2007-2008 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 1
2007-2008 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 2
2008-2009 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 1
2008-2009 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 2
2009-2010 Beşiktaş-Fenerbahçe 3 0
2009-2010 Fenerbahçe-Beşiktaş 1 0
Kazanan ve Kaybeden
ÖVÜNÇ TÜZÜN
Fifa, Fransa 98 Dünya Kupası öncesinde milli takım antrenörleri arasında bir anket düzenledi. Soru şuydu: Elinizde olsa hangi futbolcuyu kendi milli takımınızda oynatmak istersiniz? Bu soruya bütün antrenörler o zamanlar dünyayı kasıp kavurmakta olan Louis Nazario Ronaldo cevabını verdi; tek bir kişi hariç: Mustafa Denizli. Denizli’nin tercihi Ryan Giggs oldu. Sadece bu küçük anekdot bile Mustafa Denizli’nin kariyerini, karakterini anlamak için yeterli. Mustafa Denizli, takımına genel bir oyun sistemi, felsefesi kazandıran ve zamanla kendi sistemini mükemmelleştirmeye çalışan bir teknik adam değil; hiçbir zaman da böyle bir teknik adam olmadı. Denizli, küçük hinliklerin, cinliklerin; kısa vadeli başarıların adamı. Denizli’nin tüm kariyerine baktığımız zaman da uzun periyoda yayılmış bir başarı grafiği anımsamıyoruz. Onunla ilgili hatırladıklarımız küçük cinliklerin, buluşların yarattığı kısa vadeli başarılar. Bu nedenle Denizli’nin başarıları sayıldığı zaman 4 yılda 13 kupa gibi bir istatistik değil; Neuchatel, Monaco, zaferleri gibi örnekler geliyor insanın aklına.
Fenerbahçe derbisi öncesinde siyah beyazlı taraftarların da en güvendikleri şey Denizli’nin bu tek maçlık sihir yaratma potansiyeliydi. Maça başlarken Denizli sıradan olmadığını ortaya koydu. Ligin en az gol atan ekiplerinden birine sahipti; kaybettiği takdirde şampiyonluktan kopacaktı ve bu maçı son 5 maçtır gol yemeyen ligin en garantici takımına karşı oynayacaktı. Ne mi yaptı? Bu maça 9 savunma, 1 ofans orijinli oyuncuyla başladı. Bunu yapmak için deli olmak gerekiyordu; değildi sadece ismi Mustafa Denizliydi! Kariyerini savunma zaferleri üzerine inşa etmiş bir teknik adam olarak aynı gölde kim bilir kaçıncı yıkanışı olacaktı Denizli’nin. İşin tuhafı Denizli’nin nevi
şahsına münhasır oyun planlarının çoğu kez istediği sonucu vermesi. Sezon içinde Manchester United’ı benzer bir taktik plan ya da plansızlıkla geçmeyi başarmıştı. Bakalım bu sefer şansı yaver gidecek miydi?
Cristoph Daum da en az Denizli kadar nevi şahsına münhasır bir karakter. Teknik adamlık kariyerine bir Alman olarak başlamıştı; ama bir Türk olarak devam ediyor. Daum kariyerinin başında proje takımları yönetti. Sıfırdan kurduğu, sistem takımlarıyla önemli başarılar elde etti. Yıldızı olmayan, kendi inşa ettiği Stuttgart’ı Bundesliga şampiyonluğuna taşıyarak büyük sansasyon yarattı. Beşiktaş deneyimi sonrasında düşme hattında teslim aldığı Leverkusen’i sürekli zirveye oynayan bir takım haline getirip Şampiyonlar Liginde ilk 8’e kadar taşıdı. Kokain skandalı patlak vermese belki bugün bize yıldızlar kadar uzak olacaktı.
Daum’un Misak-ı Milli sınırları içerisindeki teknik adamlık karakteri ise anavatanındaki karakterinden gece ve gündüz kadar farklı. Ülke futbolunun hoyrat, acımasız, rekabetçi futbol ikliminde Daum, sadece yerel kupaları kazama motivasyonu taşıyor. Takım oyununun olgunlaşması, sistemin oturması, oyuncuların aşama kaydetmesi gibi unsurlar Alman çalıştırıcının pek de umurunda değil. Hoş 2 yıl üst üste şampiyon yaptığı takımdan 3.senesinde şampiyonluğu son hafta kaçırdığı için kovulduğu göz önünde bulundurulursa bu tavrı hiç de anlaşılmaz değil.
Daum, derbiye çıkarken takımı istim üzerinde; kendi evlerinde oynuyorlar ve liderin sadece 1 puan gerisindeler. Maçı kazanmaları halinde şampiyonluğun en büyük favorisi haline geleceklerinin bilincindeler. Daum bu
maça da son 5 maçtır gol yememelerini sağlayan garantici oyun planıyla çıkıyor: Oyun merkezinin savunmaya yakın kurulduğu, kalabalık orta sahasının topu sürekli ayağa oynayarak nerdeyse hiç risk almadığı; pozisyon vermeyen garanti bir oyun planı ve hücum için Alex’in bitiriciliğine kayıtsız şartsız bir inanç! Maçın henüz başında Alex’in kaydettiği gol hayatın Denizli’ye ‘Dün dünde kaldı cancağızım yeni şeyler söylemek lazım’ demeye çalışması mıydı bilinmez ama Beşiktaş’ın tüm planlarını altüst ettiği bir hakikat. Savunma oyunu oynayıp kazanmaktan önce kaybetmemeyi tasarlayan Denizli yediği gole rağmen ilk devre boyunca taktik planına sadık kaldı. Topu Fenerbahçe’ye bırakıp savunmada kaldılar ve rakibi üzerlerine çekip bir şekilde boş alan kovalamaya çalıştılar.
Sarı-Lacivertlilerin etkin pas oyunu siyah beyazlılara devre boyunca bu fırsatı vermedi. Oyunun karakterinin değişmesi için Denizli’nin hamle yapması gerekiyordu; yaptı da. Savunmanın en zayıf karnı İbrahim Kaş’ı çıkartıp İ.Toraman’ı sağ beke kaydırıp U.İnceman’ı orta sahaya monte etti. Bu değişiklikten ziyade sarı lacivertlilerin skoru koruma psikolojisiyle geri çekilmesi Beşiktaş’ın oyundaki etkinliğini arttırdı. Siyah beyazlıların kazandıkları penaltı atışını Bobo’nun ağlara yollayamayışı sanırım hayatın Denizli’ye ikinci uyarısıydı. Maçın geri kalan bölümünde tansiyonun artması hem Beşiktaş’ın hücum etkinliğin sıfırladı hem de kırmızı kartların havada uçuşmasını sağladı. Kulübesindeki hücum personellerini maçın son 8 dakikasında kullanan Denizli bu hücumcular varken anca bu oyun planı olur mu demek istedi kim bilir? Türkiye liginde başarının formüllerine, kısa yollarına sahip iki pragmatistten yerli olanı bu maç sonrası şampiyonluk yarışına veda etti. Türkleştirebildiğimiz Daum ise yoluna devam ediyor. Gerçek kazanan ise sonuç odaklı, günü kurtarmaya yönelik, sistemsiz oyun anlayışı. Gerçek kaybeden ise futbolseverler…
BEŞİKTAŞ
NEDEN
KAYBETTİ? EFE YILMAZ
Fenerbahçe – Beşiktaş maçı, Beşiktaş
adına bu sezon oynadığı final
maçlarından sonuncusuydu. Daha
önce hem Şampiyonlar Ligi’nde hem
de ligde birçok buna benzer maça çıktı
Beşiktaş. Ama bu maçın önemi,
kaybedilmesi halinde sezonun sonuna
gelinmesiydi. Hal böyle olunca, sahaya
çıkan 11’den başlamak lazım Beşiktaş’ı
konuşmaya.
Maç öncesi, Nihat ve Tabata gibi ismi
büyük oyuncuların yanında en önemli
eksiği Ekrem’di Beşiktaş’ın. Mustafa
Denizli’nin her takımında böyle
adamlar vardır. Hoca onları “joker”
olarak görür ve maç içinde saha
düzenindeki değişikliklerinde bu
jokerler önemlidir. Ekrem’in dışında bir
diğer önemli nokta ise, Tello’nun
antreman ve maç eksiğiydi. Mevcut
kadro içinde hücum hattında araya pas
atabilen, ileride top tutabilen tek Tello.
Belki Mustafa Denizli’nin inatla
Delgado’yu özlemesi de bu yüzden.
Beşiktaş maça bu şekilde başladı.
Kayserispor maçından beri Beşiktaş
buna benzer diziliş ve savunma ağırlıklı
oyuncular ile çıkıyor sahaya. Mustafa
Denizli’yi buna iten başlıca sebep,
Nihat, Tabata ve Serdar Özkan’ın kötü
performansı. Belki Hoca’da geçen
seneki gibi 2 defansif orta sahaya
dönmek istiyor, ama ilerde oynatıp
verim alacağı bir 4lü yok.
Benim Mustafa Denizli’nin kadro
tercihinde ilk eleştirdiğim nokta İbrahim
Kaş. Sezon başı kampına en geç
katılan oyuncu olan Kaş, gökten
zembille inmiş gibi kapmıştı formayı.
Sezon başından beri “Çok iyi oynadı.”
diyeceğimiz hiçbir maçı yok. Hal böyle
olunca, Necip ya da Uğur’dan biri tercih
edilip, Toraman sağ bekte başlayamaz
mıydı diye sormadan edemiyorum.
Gelelim Mustafa Denizli’nin İsmail
tercihine. Bu sezon İsmail Köybaşı ile
İbrahim Üzülmez’ in birlikte oynadığı
maç sayısı bir elin parmaklarını
geçmiyor. En son bu ikiliye Gaziantep
deplasmanında şans vermişti Mustafa
Denizli ve 46. Dakikada İsmail’e gel
yanıma otur demişti. İşleyip
işlemeyeceği belli olmayan bir plan,
bence böyle bir maç için fazla lüks.
Olayın daha vahim kısmı ise günlük
yorum yapan skor severler. Böyle
maçlar sonucunda genç oyunculara
kafayı takıp, onların büyük takım
oyuncusu olmadığına kanaat
getiriyorlar. (Ankaragücü maçında
Necip’in yaşadıkları bundan farksızdı)
Sahaya çıkan 11’i belirleyen diğer bir
noktada 6 yabancı sınırlaması ve
Beşiktaş’ın elinde kaliteli yerli oyuncu
eksikliği. Normal şartlarda Ferrari,
Sivok, Ernst ve Fink bu takımın
değişmez 4 yabancısı. Tabata sakat
olduğundan 2 forma için 3 aday kalıyor.
Bobo, Tello ve Holosko. Bence gene
Fink’ten kolaylıkla vazgeçilebilirdi. Her
gördüğü Alman’ı Ernst zanneden
Beşiktaş transfer komitesi, Fink’inde bir
Ernst olcağına inandı belki ama durum
ortada. Çok az maçta, takıma oyun
anlamında katkı yaptı. Geçen sezonda
Mustafa Denizli, yabancı engelini
aşmak için zaman zaman ikili oyuncu
değişiklikleri yapıyordu.
İki takım arasındaki en somut fark ise
11’lerin istikrarı. F.Bahçe’yi takip eden,
sıradan bir futbol sever, bu maçın
kadrosunu en fazla 2 yanlış ile tahmin
ederdi. Ama Mustafa Denizli’nin kadro
tercihlerindeki istikrarsızlığı, kim beş
yüz milyar isterde final sorusu olacak
kadar dikkat çekici. Sezonun kader
maçında “Ya tutarsa” diyip göle maya
çalmanın işe yaramazlığını bir kez
daha görmüş olduk.
Maçın kaybedilişinde bir diğer taktik
nokta ise, Alex. Mustafa Denizli önce
durdurup sonra vurmayı tercih etmişti.
Ama Alex, daha 2. Dakika bitmeden
attığı gol ile Beşiktaş’ı iki gol atmak
zorunda bıraktı. Bir diğer nokta ise,
Daum’un dersini iyi çalışmış olması.
Sezon’un ilk yarısındaki maçta
Denizli’nin taktik dehası Daum’u
yenmişti. Şöyle ki, hem Alex’e adam
adama verilmişti, hem de Alex’e top
taşıyan Emre’ye özel önlem alınmıştı.
Daum gene Alex’e özel markaj
uygulanacağını düşünmüş olacak ki,
bu sefer o da bir değişiklik yaptı.
Gökhan Gönül genelde Alex’in
boşalttığı alanları doldurdu ileri çıkışları
ile. Erken gelen golden sonra Beşiktaş
ilk yarı toparlanamadı. Maç her dakika
Daum’un istediği gibi gelişiyordu.
İkinci yarının ilk hamlesi doğal olarak
Mustafa Denizli’den geldi. Toraman
sağa geçti, Kaş’ı yanına alan Hoca,
oyuna Uğur İnceman’ı aldı. Sahaya
diziliş ve mantıkta hiçbir değişiklik
olmaz iken, sadece isimler değişti.
Penaltı pozisyonu dışında Beşiktaş’ın
kaleyi bulan 1 şutu var. Yürekleri
ağızlara getiren, tüh bu nasıl kaçar diye
düşündüğümüz bir pozisyon yok.
Maçın 66. Dakikasından sonra ise
sahada futbol adına hiçbir şey yok.
İspatı aşağıdaki resimdir. Lig TV’nin
maç merkezindeki canlı anlatım
kısmında, oyuncu değişiklikleri ve
kartlardan başka hiç bir şey
gözükmemektedir.
Maçın hakemi, rezalete yakın bir
yönetim sergiledi. Ama bu maçta
Beşiktaş’ın 3 puan kaybetmesinin
bütün sorumluluğunu hakeme
yüklemek, hataları görmemize engel
olur. Beşiktaş’ın ölü sezonlar
yaşamaması için, öncelikle transfer
sezonunda doğru hamleler yapması
lazım. 11 yabancı futbolcu varken,
bunlara 12.’yi ekleme peşinde koşmak
yönetimin takdiridir.
Sabah Dokuzdan Akşam Dokuza: Kadıköy
ASLI SİNEM ARSLAN
Futbol ile az çok ilgilenen; özetten özete seyredenlerin de, kombinesiyle stat kapılarını aşındıranların da merakla beklediği maçlardan biri oynanıyor bu akşam Kadıköy‟de. Üstelik şampiyonluk yarışına büyük oranda yön verecek olması cabası. Günler öncesinden biletler alındı, programlar yapıldı ve evet, o gün geldi. Saat dokuz sularında atmıştım ilk adımı Kadıköy‟e. Her derbiden önce yapmayı aksatmadığım tek şey bu denebilir. Kadıköy‟de ayrı, Mecidiyeköy‟de ayrı, Beşiktaş‟ta apayrıdır sabahtan taraftarın nabzı. Karşıdan karşıya geçerken renkdaşınıza selam verirsiniz. Ufaklıklardan makas alır, bazen skor tahminlerinizi söyleyecek birilerini ararsınız, sırf onay alabilmek, biraz rahatlamak için. İçinizdeki “aşkı” paylaşarak büyütür, büyüttükçe paylaşırsınız.
O sabah, üzerimde Fenerbahçe formamla, Kadıköy‟deyim. Aslında acelem var fakat üç gün önce, pazar sabahına, „evim‟e uğrayabilmek için kendime balon gündem yaratmıştım bile. Çünkü biliyorum ki, benim gibiler var, onlara gidiyorum. Boğaya günaydınlar diledikten sonra, Bahariye‟den turuma başlıyorum. Misyonum, en asık suratlı formalıyı dahi heyecanlandırmak. Ara sokaklarda çay ikram edenler de var, “hala” Guiza‟yı eleştirenler de. Sportif direktör sanıldığım olmuş. Evet, ama büyük oranda başarıyorum yaklaşık 10 taraftarla bire bir görüşebildim, hepsini üç puana inandırabildim mi? Emin değilim. Gülümseyip geçtiklerimi ise saymadım. Erken saate rağmen hatırı sayılır sayıda Fenerbahçeli, yer yer uyandığımda hissettiğim coşkudan daha fazlasına sahip olanları, Kadıköy‟de maç saatinin gelmesini bekliyorlardı. Bunun rahatlığıyla oradan ayrıldığımda, geri döndüğüm zaman işte bütün buraların Sarı-Lacivert olacağını, tabii ki de biliyordum.
Maç saati gelip çattığında stat yolundaki kalabalıktan anladığım ki geç kalmıştım. Karmaşık bir düzenle yürüyorduk Şükrü Saraçoğlu‟na. Tezahüratlarla coşan, izin verseler maçta kendileri oynayacak kadar gaza gelen taraflar grubunun yanından uzaklaşıp, sohbet edenlere katılmayı tercih ettim. İşte bütün “teknik direktörler” ile orada tanıştım. Her kafadan çıkan sesle, heyecanım iki-üçe katlanıyor, yüzümdeki gülümseme büyüyordu. Semih diyorlardı, Bilica, Santos, Selçuk. Emre gününde olsun isteniyordu, Lugano da Bobo‟ya göz kulak olsun. Takdir edilen Gökhan Gönül olmuş. Şans verilmesi gereken Gökhan Ünal seçilmişti. Stada yaklaştıkça heyecanına yenik düşenler veya sarı-lacivert aşkı kabaranlar rengini belli ediyor, ekmeği tuza banıp yerken hissettiklerini dışa vuruyorlardı. Günlerini gösterecektik ama yıldızımız da barışmıyordu Beşiktaş‟la bir türlü. Evet, “10+ Alex”dik ama Rüştü sinir bozucu derecede formdaydı, yüzlerce cümle geliyordu kulaklarıma. O ana kadar içimde korku yoktu, fakat bunca “inanmış” taraftarın buradan üzgün, kızgın, kırgın ayrılma olasılığı, derin derin yutkunma ihtiyacı doğurdu serde.
Zor geçen giriş eylemlerinin ardından, stadın kalbi kabul ettiğim, kale arkasındaki yerimi almıştım. Ve istatistik geçişleri başladı. Maç gününde alışverişe gitmediğim derbileri alıyorduk, Volkan şimdiye kadar kalesinin arkasında benim olduğum hiçbir maçta o kaleye gol yememişti. Haftanın önemli maçlarının ve saatlerinin yazdığı kâğıdı da yırtmıştım. Ben tamamdım. Yakın çevremi de kontrol edip, coşkumu paylaştıktan sonra, Şükrü Saraçoğlu da tamamdı, belki de değildi. Çünkü daha ayağa kalkamadan, daha tezahüratların nakaratına gelemeden; Selçuk‟un derbiler dışında tıkanan “Xavi damarı”, Alex‟in mükemmel hırsıyla birl… Ben daha cümleyi bitiremeden hakem santrayı gösteriyordu. Kara Kartal, şoklardan şok beğeniyorken, tribünler birbirlerine sarılmaya, Alex‟in adını haykırmaya çoktan başlamışlardı. Ve daha nice pozisyonlar geçmesine rağmen, ilk yarı bu golün büyüsüyle bitmişti Saraçoğlu‟nda. İkinci yarı ise, sahadaki gerginlik tribünlere %100 yansımıştı. 1-0 tehlikeli, 1-0 sakat deniyordu sürekli.
Meşhur tırnak yeme seanslarına geri dönülmüştü. Zira bir ara Fenerbahçeliler, olmayan tırnaklarıyla ayırt edilebilirdi diğerlerinden. Karşılıklı ataklarla renk kazanan karşılaşma, taraftarı da ateşlemiş, eski formumuzu yakalamıştık. Lugano‟nun elinin korkuttuğu ama derin nefes aldığımız dakikanın çok değil hemen ardından, 64‟de ceza sahasına sokulan İnceman‟a iri cüssesiyle “çarpan” Bilica, kahreden görüntüyü oluşturmuştu. Islıklar Hüseyin Göçek içindi. Hakemin eli penaltı noktasını gösteriyorken, Bilica hala anlamsız hareketler yapıyordu. Stadın yarısından fazlasının görmediğine eminim çünkü eller “göz göre göre golü” görmemek için çoktan engelleme eylemine başlamışlardı. Düdük geldi, gerginlik hat safhada, fakat Volkan Demirel, kaleden topu ayağına yapıştırıp, 5-6 Beşiktaşlıyı çalımlayıp 35 metreden Rüştü‟yü avlasa elde edemeyeceği hayranlığı, iki elini uzatıp, topu kornere çelerek kazanıyordu. Ardından sarı kart görmüş, fakat yine de stadın aynı yarısından fazlasının görmediğini iddia ediyorum.
Hakemi tartışmaya zaman vardı, Denizli‟nin hamlelerini, kimin maçın adamı olduğunu, kırılma noktasını. Fakat penaltı atışına uzanan o eller adeta Saraçoğlu‟nda Fener‟in ikinci golünü attı, Kayseri maçında alınan üç puanı anlamlı kıldı. Bursa‟ya selam gönderdi ve Beşiktaş‟ı şampiyonluk yarışından öteye itti. Şimdi tüm bunları kutlama zamanıydı. Kadıköy‟de geceyi kapatırken, evrene yolladığım pozitif enerjinin karşılığını alıyor, tüm dünya gibi gözüken kale arkasıyla bütünleşip üç puanı, üç önemli puanı kutluyordum.
Kadıköy Derbisi
UĞUR KARAKULLUKÇU
Kadıköy ve derbi deyince Fenerbahçe
için tarife aynı. Erken gelen bir gol ve gol
sonrası kalesini muazzam savunan bir
bütün... Zaten Beşiktaş maçlarının sabiti
olan enfes bir Alex golünün daha ilk
dakikadan gelmesi muhtemelen Mustafa
Denizli’nin ideal senaryosunda yer
almıyordur. Golsüz eşitliği savunup
Bobo'yu rakip defansın arkasına
kaçırdıkları kontralarla skor bulmayı
planladığı her halinden belli olan
Beşiktaş'ın hücum planı da böylece suya
düşmüş oldu.
Savunmaya kurgulu tarafın geriye düştüğü
karşılaşmaların ilk yarısı genelde çöpe
gider. Derbi de bu açıdan pek farklı
sayılmazdı. Atılan gol Fenerbahçe'nin
başarılı olduğu kendi yarı sahasını
savunma fikrine yönelmesine sebep oldu.
Denizli ise hamlesini erken kullanmak
niyetinde değildi. Tek aksiyon iki takımın
da bolca bulduğu duran toplardı ama
'duran topların usta isimleri' tehlike
yaratacak pasları atmakta epey
zorlandılar.
Mustafa Denizli'nin oyunu değiştirme
yolundaki ilk hamlesi defansın sağında
oynayan Kaş'ı alıp Uğur İnceman'ı oyuna
sürmek oldu. Toraman'ı sağ kenara alıp
Kaş'a göre daha başarılı olduğu ön alan
hücumlarında faydalanmayı düşünmesi
değişikliği anlamdıran tek detaydı bana
göre. İnceman da daha sonra Bilica'nın
hatasından kazanılan penaltı dışında
maçta pek de gözükmedi. Beşiktaş'ın etkili
hücumları değişiklik yapılan sağ kenardan
değil, Gönül'ü her topla buluştuğunda
ekarte eden İsmail Köybaşı'nın bulunduğu
sol taraftan geldi.
58'de Lugano'nun eliyle topu kestiği ve
bence bariz bir penaltı olan pozisyon da
İsmail imzalı bir sol kenar akınıydı.
Penaltının çalınmamasıyla birlikte maçın
gidişatının değişti aşikârdı. Nitekim ilk
penaltıyı ıskalayan hakem kontrolsüzce
rakibine giren Bilica'nın penaltısını
görmezden gelemedi.
Ben "penaltı kurtarılmaz, kaçırılır"
düsturuna inanan birisi oldum her zaman.
Bugün Volkan Demirel'in iyi köşe seçip
atladığı penaltı pozisyonunda da hatalı
olanın Bobo olduğunu düşündüm açıkçası.
Fakat iki sene sonra bu penaltıyı
hatırladığımda aklıma gelecek ilk sahne
Bobo'nun vuruşu ya da Volkan'ın atlayışı
değil Bilica'nın 8-9 kere tekme atıp penaltı
noktasını dağıtması gelecek. Şu olay
Galatasaray'da gerçekleşse gerçekten çok
utanırdım, Fenerbahçeli arkadaşlar da
muhtemelen benzer düşünüyorlardır.
Topun Beşiktaş'ta olduğu fakat pozisyon
anlamında kısır olan bir son çeyrek izledik
maçta. Ne bir kontratak, ne etkili bir şut...
Fenerbahçe ve Beşiktaş'tan gelen tehlikeli
akınlar değil kırmızı kartlar oldu. Önce
dirsek attığı gerekçesiyle atılan Ernst,
sonra birbirleriyle tekmeleştiği gerekçesiyle
Toraman ve Vederson. Hangisi kırmızı
karttı diye sorulsa hiçbiri diyenler de
olabilir, haklıdırlar da. Hüseyin Göçek'in
derbileri karıştırdığından şüpheliyim
açıkçası. Kesin olan şu ki derbiden de
firesiz çıkan Fenerbahçe en az Bursaspor
kadar şampiyonlukta iddialı.
Bilica ve Tartışma
Kültürümüz
Bilica'nın akla hayale gelmeyecek bir
şekilde penaltı yaptırdıktan sonra gidip
penaltı noktasını dağıtması günün olayı.
Maçı yazarken ben de değinmeden
geçemedim bu absürd olaya lakin maçın
önüne geçen her hareketin tartışılmasında
olduğu gibi tartışma ekseni karşı tarafın
niyetini okuma seansına dönüşüyor ve işin
şirazesi kayıyor. Taraftar refleksleri ve
karşıdakini birey olarak değil topluluğun
herhangi bir parçası olarak görüp
genellemeyi içinde barındıran bu tartışma
kültürü hemen hiçbir yapıcı sonuç
üretmeyen, kısır ve aklın kaybolduğu
gereksiz tartışmalara dönüşüyor. Bir şeyler
değiştireceksek önce kendi bakış açımızı
sorgulamamız gerekiyor.
X takımın bir futbolcusu rakibine
kontrolsüzce girdikten sonra penaltıya
sebebiyet verip ardından penaltı noktasını
tekmeleyerek dağıtıyor. X taraftarları da
dâhil olduğu aklıselim hemen herkes
hareketin anlamsızlığının farkında. İyi,
güzel herkes olayı kınıyor derken taraftar
reflekslerini tutamayan, kendince madur
olan Y taraftarları bu olaya gereğinden
fazla anlam yüklüyor ve X takımının
karakteristik yapısını sorguluyor. Baştan
olayın anlamsızlığını kabul eden bir kısım
X taraftarı ise "ben iyi niyetli yaklaştım ama
bu kadarı fazla" diyerek bu kez objektif
bakmaya çalıştıklarını ama Y takımının da
zamanında bunu bunu yaptığını, kimsenin
X kimliğini sorgulama hakkı olmadığını
söylüyor.Bu kez de onlar kendilerini baştan
haklı olarak konumlandırdıkları için bakış
açılarında buradaki değişkenin olay değil
destekledikleri X kulübü olduğunu varsayıp
bunun üzerinden "yeter artık, söz bizim"
sloganıyla özetleyebildiğimiz patlamayı
gerçekleştiriyor. Bundan sonra işin
geleceği nokta ise başka bir takıma gönül
vermiş bir futbolseverin kendi takımının
maçı üzerine bir şey söylemeyi hakkı
olmadığını düşünen güruha yeni neferlerin
katılması oluyor...
Şu yukarıda bahsi geçen olayda Bilica'nın
ya da hakemlerin rolünün artık bir önemi
yok, onlar zaten her maç sonrası sahneye
konacak bu anlamsız oyunun çıkış
noktasını oluşturuyor. Meydan artık
kutuplaşmaktan tanımlanamaz bir haz alan
ülkemiz futbol ahalisinin başrolünü
oynadığı bu oyunun. Onlar hakkında ise
oluşan yargılar çok daha sert, birisi haklı
diyorsa diğeri futbol hayatının bitirilmesi
gerektiğini düşünüyor...
İşte maç sonrası inatla bu sunî gündemin
kucağında kendimizi bulmamak adına
yapılacak tek bir şey var. Konuyla ilgili
kendimizce oluşturduğumuz fikri elde
tutmak kaydıyla mümkün olduğunca saha
içine konsantre olmak çünkü bu oyunun
aslî unsuru orada. Geri kalanlar bu oyun
için birer yardımcı olmaktan öteye
gidemez.
Nereye bakarsak orayı görürüz
çünkü. Yeşil sahada futbol adına müthiş
hareketler, makine düzeniyle işleyen
takımlar, hatasız maç yöneten hakemler
olmasa da gözümüzü futbola açtığımızda
usta bir ayaktan ceza yayı önünden atılmış
muhteşem bir şut, sol kanattan akan
gencecik bir adam göreceğiz belki. Adı
Ronaldinho ya da Marcelo olsa neler
konuşacağımızı düşünelim yeter. Yemeğin
etrafında sinekler her zaman vardır.
Yemeği bırakıp sineğe bakarsanız o sinek
yemeğe konar, mide bulandırmaktan öteye
gider, yemek mundar olur. Biraz da
yemeğe baksak hiç fena olmayacak
sanki...
BİR TUTAM
FUTBOL
EMRAH AKTAŞ
Yemek yapmak kolay görünür, ama
zordur aslında. Malzemeleriniz taze ve
kaliteli, ortamsa rahat çalışmaya uygun
olacak, istediğiniz her türlü araç-gereç ve
baharat elinizin altında bulunacak ki,
sanatınızı icra edebilesiniz. Bunlar tam
olunca, sahip olduğunuz deneyim, ağız
tadı ve yetenek doğrultusunda, ortaya bir
yemek çıkarırsınız.
Bir de aceleye gelmez yemek işi. Eğer ani
bir davet olacaksa örneğin, ne kadar
dikkatli olursanız olun, bir şeyleri es
geçebilirsiniz. Ondan sonra da herkes,
yemekte bir şeyin eksik olduğunu söyler,
ama ne olduğunu bulamaz. Koymayı
unuttuğunuz bir tutam baharat, yemeğin
bütün sihrini alıp götürebilir. Çünkü
herkesin gözü önünde olan ana
malzemeler değil de, o azar azar konan
baharatlar, soslar tayin eder yemeğiniz asıl
kalitesini. Tam kıvamında oldu mu örter
diğerlerinin eksikliğini, ama eğer yoksa! O
zaman ortaya çıkan yavan yemeğin bütün
unsurlarına da bir kulp bulunur.
Pazar akşamı oynanan Fenerbahçe-
Beşiktaş maçı için de, bütün malzemeler
ve ortam, güzel bir futbol maçının ortaya
çıkması için uygundu. Ne de olsa adı
„Derbi‟ydi bu mücadelenin, dev bir maç
vaat ediyordu futbolseverlere. İstanbul‟da
son günlere inat, güzel bir bahar havası
vardı. Şarkılar söyleyen ev sahibi
taraftarlar ile takımlarını biraz olsun evinde
hissettirmek isteyen inatçı konuk
taraftarların doldurduğu stat, sahaya çıkan
22 futbolcuyu selamlıyordu. Kimler yoktu ki
o kadrolarda? Milli takımın iki başarılı
kalecisi Rüştü ve Volkan, Alman Panzerleri
Ernst ile Fink, bütün benliğiyle mücadele
eden Emre, Kartal‟ın gol ayağı Bobo ve
oyunun kaderini her an değiştirebilecek
adam Alex… Her iki takımın da başında,
yıllarını futbola vermiş iki „kurt‟ hoca…
Kısacası oyunu güzelleştirebilecek herkes
oradaydı. Ama hakemin düdüğüyle
başlayan maç, yaklaşık 2 saat sonra
bittiğinde acı bir gerçek ortaya çıktı.
Oynayanından izleyenine kadar herkesi bir
araya getiren, oynanan oyuna asıl tadı
veren şeyden konulması unutulmuştu:
Futbol…
Aslında beklediğimiz de öyle çok yüksek
tempolu, her iki takımın da gol için
yüklendiği bir maç değildi. Ne de olsa ligin
son haftaları geldi mi, şampiyonluk
mücadelesi veren takımların maçları,
genellikle “1-0 olsun bizim olsun”
mantığıyla oynanır. Yani bize has bir şey
değil bu. Ancak ne var ki, her iki teknik
adam da sezonun neredeyse tamamında,
“önce gol yemeyelim, nasıl olsa bir şekilde
atarız” mantalitesinde futbol oynattı
takımlarına. Dolayısıyla böyle önemli bir
maça, her iki takım da temkinli başladı.
Beşiktaş‟ın sahaya çıkan 11‟ine bakınca,
Fenerbahçe‟ye baskı yapmaktan çok kendi
sahasında bekleyecek, ilerleyen
dakikalarda ise yorulan rakibi karşısında
gol arayacak bir görüntü ortaya çıkıyordu.
Gökhan Gönül‟ün olduğu kanat iki bek ile
koruma altına alınmış, Alex de Toraman‟a
emanet edilmişti. Aslında bu taktik ligin ilk
yarısındaki maçta işe yaramıştı. Her iki
takım da o maça benzer taktiklerle
oynadılar, ama sonuç farklı oldu.
Maçın başlamasıyla birlikte Beşiktaş‟ın, bu
rakibine oyun izni veren taktiği karşısında,
taraftarının da desteğini arkasına alan
Fenerbahçe, gol aramaya başladı. Çünkü
Beşiktaş karşısında kazanmanın en etkili
anahtarı erken goldü. Öyle de oldu. Artık
maçın soğukluğu mu dersiniz, adam-
adama markajın azizliği mi yoksa Alex‟in
„Cinliği‟ mi orasını bilemem ama, Brezilya‟lı
yine farkını ortaya koydu. Önce kendini
unutturdu, ardından hafifçe düzelttiği topa
öyle bir vurdu ki, o an statta olanlar
kendilerini ayrıcalıklı hissederken,
televizyonlarından takip edenlerin
ağızlarına da bir parmak „Futbol‟
çalınıyordu.
Golle birlikte Beşiktaş‟ın daha atak
oynaması beklenirken, bu gerçekleşmedi.
Rakibine göre çok daha iyi pasla çıkan
Fenerbahçe orta sahası, ilk yarıda oyunu
kopartacak pozisyonlar üretti. İki adamla
korunan Fenerbahçe‟nin sağ kanadı da
gücünden bir şey kaybetmemişti. Güiza‟ya
öyle bir pozisyon hazırladılar ki, Beşiktaş
taraftarının yüreği ağzına geldi. Ama
rakibine aşırtma goller atmaya alışmış olan
İspanyol, bu şanstan yararlanamadı.
İkinci yarıya Kaş‟ın yerine Uğur ile
başlayan Denizli, sağ beke Toraman‟ı
çekerken, orta üçlüyü de, Uğur-Fink-Ernst
şeklinde dizdi. İlk dakikalarda bu değişiklik
etkisini gösteremese de, Fenerbahçe‟nin
de ikinci yarıda skoru korumak adına
tamamen kendi yarı alanına çekilmesi,
yavaş yavaş oyunun kontrolünü Beşiktaş‟a
verdi. Her iki yarıdaki durumun özeti de
buydu aslında; takımlardan birinin
tamamen geri çekilmesi, diğerine daha
fazla topla oynama imkânı veriyordu.
Beşiktaş bu durumdan bir-iki pozisyon
çıkartabildi. En önemlisi de penaltı
pozisyonuydu. Bobo, oyunu nasıl
değiştireceğini şu an tahmin
edemeyeceğimiz bir fırsatı
değerlendiremedi.
Her ne kadar topu göndereceği yeri çok
belli ettiyse de, Volkan da topu iyi çıkardı.
Bu dakikadan sonra maç da iyice gerildi.
Son 10 dakika için, “sahada futbol namına
hiçbir şey yoktu” demek bile az gelir.
Sonuçta tüm 90 dakikayı bir bütün olarak
ele aldığımızda, yemekteki tek baharat
Alex‟in şahane golüydü. Ama o da,
„Futbol‟un eksikliğinden diğer kötü tatların
arasında eriyip kayboldu.
Eğer bir maçta futbol olmazsa, doğal
olarak sonrasında da çok başka şeyler,
çok daha fazla ön plana çıkıp konuşuluyor.
Dikkat ederseniz, bu yazıda hiçbir kötü
tattan bahsetmedik. Futbol yazmak istedik,
ama o da yalnızca „bir tutam‟ olunca,
ortaya da böyle bir yemek çıktı.
DERBİNİN SES KAYITLARI
ALİ SİNAN YAŞAR
Şok! Şok! Şok! Flaş, Flaş, Flaş!
Rıdvan belki maça gelir, biz de kupon
yapar yolumuzu buluruz diyerek Şükrü Saraçoğlu’nun etrafını dinleme aygıtlarıyla donatan polis ekipleri inanılmaz sonuçlara ulaştılar. Konu biber gazı ve dinleme cihazları olunca dünyanın en ileri teknolojisini kullanan Türk polisi sadece telefonları değil saha içi ve soyunma odalarındaki konuşmaları, ve hatta futbolcu ve hakemlerin düşüncelerini bile dinlemeyi başardılar. Bu büyük olayı başaran polislerimizin seksi fotoğrafları için tıklayınız.
İşte dakika dakika dinlenenler. Maç Öncesi Beşiktaş Soyunma Odası Mustafa Denizli: Çocuklar ilk 90+5 dakika gol yememeliyiz. Rakibi önce durdurup sonra vuracağız. İbrahim? Üzülmez: Efendim. Kaş: Efendim. Akın: Efendim hocam. Mustafa Denizli: Senin ne işin var lan burada? Yanlış gelmişsin oğlum, seneye Fenerbahçe transfer edecek seni. Kaş sana diyorum. Aman dikkat. Rakibe top aldırma, aldırırsan döndürme, döndürürsen vurdurma. Tek istisna Guiza. Ona aşırtma pozisyonu vermeyin yeter. Bobo sen orta saha civarında gezin, diğer herkes savunmada. Total futbol oynayalım. Yani toplu defans, topsuz defans. Hadi bakiyim, yüzümü kara çıkartmayın. Fenerbahçe Soyunma Odası Daum: İch möchte eine fantastika bazuka Alex. Umut Köse: Alex senden uzaktan şutlar istiyorum. Samet: Como vai bazukaretto Alex. Alex: Kasma Samet. Türkçe biliyoruz hepimiz. İstiklal Marşı Daum: Kooorkmeee soonmaz bu schaffaaak Başlama Vuruşu Huseyin Göçek: Bissssssmi. Alex (içses): Ben kornere yakın taca atayim, nasıl olsa bunlar paslaşamaz.
2’ Alex (içses): Vallahi paslaşamadılar. Ver lan Selçuk. Aha Toraman da yok. Vurayım. Rüştü (içses): Yerden sekme, lütfen yerden sekme. Volkan: Goooool gooool. (içses) Ne yapsam lan? Elimle, apış aramla, popomla bir şeyler yapmam lazım. Neyse daha çok var, yaparız illa ki bir şeyler. 14’ Serkan Gençerler: Guiza ilerde miydi acaba? Göremedim ama en iyisi ben kaldırayım bayrağı, şimdi gol mol olur. Dert açmayım başıma. Guiza: Oue? Por favor. Puta. S. G: Allahtan İspanyolca bilmiyorum. Kesin sövüyor. 22’ Rüştü: Çıkıp alırım ben topu. Hem Emre tehlikeli geliyor. Hoop. Emre (içses): Dokundu, omzuma dokundu. Uçarım Allah ne verdiyse. Rüştü (içses): O ne lan? Ne güzel uçtu lan. Teknik 9.5, artistik 10 puan. Kaş: Ne abartıyosun oğlum? Arkadaşça yaptım ben onu. Emre: Biiiip biiiip bip! Devre Arası Beşiktaş Soyunma Odası Mustafa Denizli: Kaş’ın yerine Uğur’u alıyorum. Toraman sen sağ bek, Bobo sen forvet, Tello sen sağa, İsmail sol iç, Fink ve Ernst daha agresif, Üzülmez bindir, Ferrari ve Sivok pasla çıkın. Rüştü sen yerinde kal, sen iyisin.
55’ Lugano: Yatayım da topu kapayım. Anam elim. Hakeme bakma. Hakeme bakma. Bobo: Hoca penaltı. Vallahi sinirimden gülüyorum. Ernst: El var. Penaltı. Hüseyin Göçek: Sanki penaltıydı lan. Serkan da bir şey demiyor. Neyse geçti artık. Kolay da değil ki burada zart diye düdüğü çalmak. Bari birkaç dakika Beşiktaş’a çalışayım. 64’ Hüseyin Göçek: Penaltı. Ulen Uğur, bomboş kaleye atsaydın da beni zor durumda bırakmasaydın ne olurdu? Volkan: Hoca Lugano’nun eli penaltı. Bu değil.
Bobo: Ben atacağım. Bütün hafta çalıştım. Bilica (içses): Ya adam da vuramamış ama dengesizim, agresifim. Doğam bu. Bari Volkan’a yardım edeyim. Topun yüksekliği kadar derin çukur açabilirsem yırtarız. Hüseyin Göçek: Ne yapıyor ya bu yerli Torres? Al sana sarı. Bobo bak düzelttim ben. Kendi ayaklarımla çim ezdim senin için topun önüne. Eskisinden güzel oldu vallahi bak. Bobo: Eti cin var mı eti cin?
65’ Volkan: Röaaarh röaaarh. Hüseyin Göçek(içses): Kesin bir şey yaptı bu. Ben sarıyı vereyim kafam rahat olsun. 88’ Hüseyin Göçek(içses): Dirsek mi attı bu Emre’ye? Dur iki kilometre ilerde yan hakemim var ona sorayım. Serkan Gençerler: Attı, dirsek attı. Hüseyin Göçek(içses): Kırmızıyı verirken sebebini de hareketle anlatayim da mentörüm yüksek puan versin. 90’ Vederson: Ah ulan. Ne basıyon? Al sana. Toraman: Ne vuruyon ya? Bilerek mi yaptık? Bilica vurdu, Guiza vurdu, şimdi de sen. Vederson: Fakir edebiyatı yapma. Serkan Gençerler: Fak dedi. Vallahi fak dedi. Küfür etti. Hüseyin Abi fak dedi. Hüseyin Göçek: Emin misin oğlum? Adam Brezilyalı hem de Türk. Ne diye İngilizce küfür etsin? Serkan Gençerler: Eminim abi. Fak dedi. Hüseyin Göçek (içses): Gelsin kırmızılar. ‘Küfür edişini hareketle nasıl anlatayım ki? Elimi açıp kaparım. Toraman da tekme atmış olsun. Atmıştır kesin. Görmedim ama atmıştır. 90’ Sivok: Yenildik hırsımı diz atarak çıkarayım. Alex: Iskaladı ama olsun, son dakikalarda top mu oynayalım. Zaten öndeyiz. Hadi kavgaya. Rüştü: Ne güzel hiç birimizin derdi top oynamak değil. Ben ne diye duruyorum ki? Bitiş düdüğü: Hüseyin Göçek: Kazasız belasız bitti çok şükür. Mentörüm de beğenmiştir inşallah. Allaaaah, gelsin Şampiyonlar Ligi maçları, Dünya Kupası finali! Ne de güzel maç yönettim.
top related