· ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyan›n akl›nda hiçbir flüphe veya soru iflareti...
TRANSCRIPT
w w w. h a r u n y a h y a . o r g - w w w. h a r u n y a h y a . n e t
ARAfiTIRMA
YAYINCILIK
Talatpafla Mah. Emirgazi Caddesi
‹brahim Elmas ‹fl merkezi
A Blok Kat 4 Okmeydan› - ‹stanbul
Tel: (0 212) 222 00 88
Bask›: Seçil Ofset
100 Y›l Mahallesi MAS-S‹T Matbaac›lar Sitesi
4. Cadde No: 77 Ba¤c›lar-‹stanbul
Tel: (0 212) 629 06 15
Birinci Bask›: fiubat 2007
Bu kitapta kullan›lan ayetler, Ali Bulaç'›n haz›rlad›¤›
"Kur'an-› Kerim ve Türkçe Anlam›" isimli mealden al›nm›flt›r.
Yazar ve Eserleri Hakk›nda
Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›ndaAnkara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha son-ra ‹stanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve ‹stanbulÜniversitesi Felsefe Bölümü'nde ö¤renim gördü. 1980'li y›llardan bu yana, ima-ni, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser haz›rlad›. Bunlar›n yan› s›ra, yaza-r›n evrimcilerin sahtekarl›klar›n›, iddialar›n›n geçersizli¤ini ve Darwinizm'inkanl› ideolojilerle olan karanl›k ba¤lant›lar›n› ortaya koyan çok önemli eserleribulunmaktad›r. Harun Yahya'n›n eserleri yaklafl›k 30.000 resmin yer ald›¤› top-lam 45.000 sayfal›k bir külliyatt›r ve bu külliyat 57 farkl› dile çevrilmifltir.
Yazar›n müstear ismi, inkarc› düflünceye karfl› mücadele eden iki pey-gamberin hat›ralar›na hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun ve Yahyaisimlerinden oluflturulmufltur. Yazar taraf›ndan kitaplar›n kapa¤›nda Resulul-lah'›n mührünün kullan›lm›fl olmas›n›n sembolik anlam› ise, kitaplar›n içeri¤iile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-› Kerim'in Allah'›n son kitab› ve son sözü, Pey-gamberimiz (sav)'in de hatem-ül enbiya olmas›n› remzetmektedir. Yazar da,yay›nlad›¤› tüm çal›flmalar›nda, Kuran'› ve Resulullah'›n sünnetini kendinerehber edinmifltir. Bu suretle, inkarc› düflünce sistemlerinin tüm temel iddiala-r›n› tek tek çürütmeyi ve dine karfl› yöneltilen itirazlar› tam olarak susturacak"son söz"ü söylemeyi hedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibiolan Resulullah'›n mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duas› olarak kul-lan›lm›flt›r.
Yazar›n tüm çal›flmalar›ndaki ortak hedef, Kuran'›n tebli¤ini dünyayaulaflt›rmak, böylelikle insanlar› Allah'›n varl›¤›, birli¤i ve ahiret gibi temel ima-ni konular üzerinde düflünmeye sevk etmek ve inkarc› sistemlerin çürük te-mellerini ve sapk›n uygulamalar›n› gözler önüne sermektir.
Nitekim Harun Yahya'n›n eserleri Hindistan'dan Amerika'ya, ‹ngilte-re'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e, ‹spanya'dan Brezilya'ya,Malezya'dan ‹talya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dünyan›n
daha pek çok ülkesinde be¤eniyle okunmakta-d›r. ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca, ‹talyanca,‹spanyolca, Portekizce, Urduca, Arapça, Ar-navutça, Rusça, Boflnakça, Uygurca, Endo-nezyaca, Malayca, Bengoli, S›rpça, Bulgarca,
Çince, Kishwahili (Tanzanya'da kullan›l›-yor), Hausa (Afrika'da yayg›n olarak kullan›-l›yor), Dhivelhi (Mauritus'ta kullan›l›yor),
Danimarkaca ve ‹sveçce gibi pek çok dileçevrilen eserler, yurtd›fl›nda genifl bir
okuyucu kitlesi taraf›ndan takipedilmektedir.
Dünyan›n dört bir yan›nda ola¤anüstü takdir toplayan bu eserler pekçok insan›n iman etmesine, pek ço¤unun da iman›nda derinleflmesine vesileolmaktad›r. Kitaplar› okuyan, inceleyen her kifli, bu eserlerdeki hikmetli, öz-lü, kolay anlafl›l›r ve samimi üslubun, ak›lc› ve ilmi yaklafl›m›n fark›na var-maktad›r. Bu eserler süratli etki etme, kesin netice verme, itiraz edilemezlik,çürütülemezlik özellikleri tafl›maktad›r. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddibiçimde düflünen insanlar›n, art›k materyalist felsefeyi, ateizmi ve di¤er sap-k›n görüfl ve felsefelerin hiçbirini samimi olarak savunabilmeleri mümkünde¤ildir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusal bir inatla savunacak-lard›r, çünkü fikri dayanaklar› çürütülmüfltür. Ça¤›m›zdaki tüm inkarc›ak›mlar, Harun Yahya Külliyat› karfl›s›nda fikren ma¤lup olmufllard›r.
Kuflkusuz bu özellikler, Kuran'›n hikmet ve anlat›m çarp›c›l›¤›ndankaynaklanmaktad›r. Yazar›n kendisi bu eserlerden dolay› bir övünme içindede¤ildir, yaln›zca Allah'›n hidayetine vesile olmaya niyet etmifltir. Ayr›ca bueserlerin bas›m›nda ve yay›nlanmas›nda herhangi bir maddi kazançhedeflen-memektedir.
Bu gerçekler göz önünde bulunduruldu¤unda, insanlar›n görmedikleri-ni görmelerini sa¤layan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmas›n›teflvik etmenin de, çok önemli bir hizmet oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r.
Bu de¤erli eserleri tan›tmak yerine, insanlar›n zihinlerini buland›ran,fikri karmafla meydana getiren, kuflku ve tereddütleri da¤›tmada, iman› kur-tarmada güçlü ve keskin bir etkisi olmad›¤› genel tecrübe ile sabit olan kitap-lar› yaymak ise, emek ve zaman kayb›na neden olacakt›r. ‹man› kurtarmaamac›ndan ziyade, yazar›n›n edebi gücünü vurgulamaya yönelik eserlerdebu etkinin elde edilemeyece¤i aç›kt›r. Bu konuda kuflkusu olanlar varsa, Ha-run Yahya'n›n eserlerinin tek amac›n›n dinsizli¤i çürütmek ve Kuran ahlak›-n› yaymak oldu¤unu, bu hizmetteki etki, baflar› ve samimiyetin aç›kça görül-dü¤ünü okuyucular›n genel kanaatinden anlayabilirler.
Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaflalar›n, Müslümanla-r›n çektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizli¤in fikri hakimiyetidir. Bunlar-dan kurtulman›n yolu ise, dinsizli¤in fikren ma¤lup edilmesi, iman hakikat-lerinin ortaya konmas› ve Kuran ahlak›n›n, insanlar›n kavray›p yaflayabile-cekleri flekilde anlat›lmas›d›r. Dünyan›n günden güne daha fazla içine çekil-mek istendi¤i zulüm, fesat ve kargafla ortam› dikkate al›nd›¤›nda bu hizme-tin elden geldi¤ince h›zl› ve etkili bir biçimde yap›lmas› gerekti¤i aç›kt›r. Ak-si halde çokgeç kal›nabilir.
Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmifl olan Harun Yahya Külliyat›,Allah'›n izniyle, 21. yüzy›lda dünya insanlar›n› Kuran'da tarif edilen huzurve bar›fla, do¤ruluk ve adalete, güzellik ve mutlulu¤a tafl›maya bir vesile ola-cakt›r.
Okuyucuya
- Bu kitapta ve di¤er çal›flmalar›m›zda evrim teorisinin çöküflüne özel bir yer
ayr›lmas›n›n nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtar› felsefenin temelini olufltur-
mas›d›r. Yarat›l›fl› ve dolay›s›yla Allah'›n varl›¤›n› inkar eden Darwinizm, 140 y›l-
d›r pek çok insan›n iman›n› kaybetmesine ya da kuflkuya düflmesine neden olmufl-
tur. Dolay›s›yla bu teorinin bir aldatmaca oldu¤unu gözler önüne sermek çok
önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlar›m›za ulaflt›r›labilmesi
ise zorunludur. Kimi okuyucular›m›z belki tek bir kitab›m›z› okuma imkan› bula-
bilir. Bu nedenle her kitab›m›zda bu konuya özet de olsa bir k›s›m ayr›lmas› uygun
görülmüfltür.
- Belirtilmesi gereken bir di¤er husus, bu kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Yaza-
r›n tüm kitaplar›nda imani konular, Kuran ayetleri do¤rultusunda anlat›lmakta,
insanlar Allah'›n ayetlerini ö¤renmeye ve yaflamaya davet edilmektedir. Allah'›n
ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyan›n akl›nda hiçbir flüphe veya soru iflareti b›-
rakmayacak flekilde aç›klanmaktad›r.
- Bu anlat›m s›ras›nda kullan›lan samimi, sade ve ak›c› üslup ise kitaplar›n
yediden yetmifle herkes taraf›ndan rahatça anlafl›lmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu etkili
ve yal›n anlat›m sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam
olarak uymaktad›r. Dini reddetme konusunda kesin bir tav›r sergileyen insanlar
dahi, bu kitaplarda anlat›lan gerçeklerden etkilenmekte ve anlat›lanlar›n do¤rulu-
¤unu inkar edememektedirler.
- Bu kitap ve yazar›n di¤er eserleri, okuyucular taraf›ndan bizzat okunabile-
ce¤i gibi, karfl›l›kl› bir sohbet ortam› fleklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifa-
de etmek isteyen bir grup okuyucunun kitaplar› bir arada okumalar›, konuyla ilgi-
li kendi tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmalar› aç›s›ndan yararl› ola-
cakt›r.
- Bunun yan›nda, sadece Allah r›zas› için yaz›lm›fl olan bu kitaplar›n tan›n-
mas›na ve okunmas›na katk›da bulunmak da büyük bir hizmet olacakt›r. Çünkü
yazar›n tüm kitaplar›nda ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple
dini anlatmak isteyenler için en etkili yöntem, bu kitaplar›n di¤er insanlar taraf›n-
dan da okunmas›n›n teflvik edilmesidir.
- Kitaplar›n arkas›na yazar›n di¤er eserlerinin tan›t›mlar›n›n eklenmesinin
ise önemli sebepleri vard›r. Bu sayede kitab› eline alan kifli, yukar›da söz etti¤imiz
özellikleri tafl›yan ve okumaktan hoflland›¤›n› umdu¤umuz bu kitapla ayn› vas›f-
lara sahip daha birçok eser oldu¤unu görecektir. ‹mani ve siyasi konularda yarar-
lanabilece¤i zengin bir kaynak birikiminin bulundu¤una flahit olacakt›r.
Girifl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10
Materyalizm Y›k››ma U¤ram›fl, Yok Olmufltur 16
Kuantum Fizi¤inin Ard›ndan D›fl Dünya . . . . . . 46
Benli¤imizin Kayna¤›› Beyin De¤ildir . . . . . . . . . . . 142
Darwin'in Açmaz›: Ruh . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . 186
Zaman Alg›s› ve Kader Gerçe¤i . . . . . . . . . . . . . . 210
Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 246
Evrim Yan›lg›s› . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 250
Harun Yahya (Adnan Oktar)
11
ilim adamlar›, 20. yüzy›l›n bafllar›nda bir fley
keflfettiler: Madde bildi¤imiz gibi de¤ildi. Mad-
de sert de¤ildi. Madde renkli de¤ildi. Koku, ses
ve görüntü vermiyordu. Madde yaln›zca bir
enerjiydi. Oturdu¤umuz koltuk, dayand›¤›m›z
masa, içinde bulundu¤umuz ev, köpe¤imiz, karfl›m›zdaki insan-
lar, binalar, uzay, y›ld›zlar, k›sacas› tüm maddesel dünya, bir
enerji flekli olarak vard›. Dolay›s›yla madde üzerine kurulan tüm
felsefeler, bu beklenmedik keflif ile bilimsel olarak çöktü. Bilim,
insan bedeni içinde ama bedene ait olmayan, tüm fiziksel dünya-
y› alg›layan ama kendisi fiziksel olmayan bir gerçe¤in ispat›n›
gösterdi: ‹nsan ruhunun.
Ruh, materyalistlerin iddialar› ile hiçbir flekilde aç›klana-
mazd›. Canl›l›¤›n hayali evrimine say›s›z uydurma hikaye üret-
mifl olan Darwinizm, ruhun varl›¤› karfl›s›nda suskundu. Çünkü
ruh, madde de¤ildi. Metafizik bir kavramd›. Metafizik ise, mater-
yalistler için hiçbir flekilde kabul edilemezdi. Çünkü metafizik,
onlar›n sözde ilahlaflt›rd›¤› fluursuz olaylar›, tesadüfleri, bilinçsiz
süreçleri ortadan kald›rmakta, bilinçli bir yarat›l›fl›n yani Allah'›n
varl›¤›n›n kan›tlar›n› sunmaktayd›. Zaten materyalistlerin eski
Yunan'dan beri ruhun varl›¤›na karfl› mücadele vermifl olmalar›
da bundand›.
Eski Yunan'dan günümüze kadar süren bu mücadelenin ar-
t›k hiçbir anlam› kalmam›flt›r. Çünkü insan› insan yapan, "ben
benim" diyen varl›k, yani ruh vard›r ve Allah'a aittir. Bilim, her
fleyin insan ruhuna izlettirildi¤ini, izlenen bu görüntüler d›-
fl›nda hiçbir gerçeklikten söz edilemeyece¤ini kesin olarak ispat
etmifltir. Bir baflka deyiflle bilim, tek mutlak Varl›k'›n Allah
oldu¤unu aç›kça ilan etmifltir.
12
Darwin'in Açmaz›: Ruh
Bilimin bu ispat›, kuflkusuz materyalist felsefeyi ilahlaflt›-
ran zihinlerin ikna olmas› için önem tafl›maktad›r. Ama asl›nda,
bilinç ve fluur sahibi olan her insan, üstün bir ruh tafl›d›¤›n›n
fark›ndad›r. ‹nsan, e¤er akledebiliyorsa, sevindi¤i, düflündü¤ü,
karar verdi¤i, muhakeme etti¤i, neflelendi¤i, heyecanland›¤›,
sevgi duydu¤u, ac›d›¤›, endiflelendi¤i, bir elman›n tad›ndan
zevk ald›¤›, bir müzi¤i dinlemekten hoflland›¤›, uçaklar infla et-
ti¤i, gökdelenler yükseltti¤i, laboratuvarlar kurup kendisini in-
celedi¤i sürece, bunlar›n tümünü gerçeklefltirenin kendi ruhu
oldu¤unu anlayacakt›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
13
Ruh sahibi insan, bafl›bofl yarat›lmam›flt›r. Bu dünyadaki
varl›¤›n›n bir amac› vard›r. Allah'›n ruhunu tafl›makta ve bu
dünyada imtihan olmaktad›r. Yapt›¤› ve düflündü¤ü her fleyden
sorumlu tutulacakt›r. Yaflam›nda, Darwinistlerin iddia ettikleri
flekilde bir rastgelelik, fluursuz tesadüfi olaylar ve amaçs›zl›k
yoktur. Her fley Allah'›n dilemesiyle yarat›lm›flt›r ve bunlar›n
tümü tabi oldu¤u imtihan›n bir parças›d›r. Ölüm ile sonlanacak
bu yaflam›nda geride b›rakaca¤› sadece bedeni olacakt›r. Ruhu
ise, ruhun bar›naca¤› gerçek hayat olan ahirette sonsuza kadar
yaflayacakt›r.
Bu, ruh sahibi oldu¤unun fark›nda olan, Allah'› takdir ede-
bilen her insan için büyük bir müjdedir. Ama Darwinistler, ruh
sahibi olduklar›n› kabul etmedikleri sürece, bu gerçekten olan-
ca güçleriyle kaçmaya devam edeceklerdir. Yaflamlar›
boyunca inkar ettikleri Yüce Allah'›n huzuruna
ç›kacaklar› gerçe¤ine inanmaya direne-
ceklerdir. Kendilerini, rastgele
oluflmufl bir hücre y›¤›n›
olarak görmeyi sür-
dürecek, DNA'lar›
keflfeden, atomun
yap›s›n› inceleyen,
hücrenin derinlik-
lerine inip hay-
ranl›k duyan
insan bilinci
Darwin'in Açmaz›: Ruh
14
karfl›s›nda ise bocalamaya devam edeceklerdir. ‹nsan ruhu,
Darwin'in ve Darwin yandafllar›n›n büyük bir açmaz›d›r. ‹çin-
den ç›kamad›klar›, aç›klayamad›klar›, çözümsüz kald›klar› en
temel gerçektir. Allah onlar›; maddeyi yok ederek, ruhun varl›-
¤›n› –onlar›n inkar edemeyecekleri flekilde– bilimsel olarak is-
pat ederek yenilgiye u¤ratm›flt›r. Art›k bu gerçe¤e karfl› getire-
cekleri tüm itirazlar geçersiz ve anlams›zd›r.
Allah, ayetlerinde flöyle buyurur:
Allah'› b›rak›p k›yamet gününe kadar kendisine icabet et-
meyecek fleylere tapandan daha sapm›fl kimdir? Oysa on-
lar, bunlar›n tapmalar›ndan habersizdirler. ‹nsanlar haflro-
lundu¤u (bir araya getirildi¤i) zaman, (Allah'tan baflka
tapt›klar›) onlara düflman kesilirler ve (kendilerine) ibadet
etmelerini de tan›mazlar. (Ahkaf Suresi, 5-6)
Darwinistlerin ve materyalistlerin flu gerçe¤i görmeleri ge-
rekmektedir: Tek gerçek ve mutlak Varl›k Allah't›r. Bu gerçek
karfl›s›nda tüm bat›l dinler ç›kmazdad›r. Tümü, bofl birer alda-
n›flt›r, bir aldatmacad›r. Allah, Yüce Kudreti ile tüm varl›klar›
kaplam›flt›r. Her fley O'na aittir, O'nun kontrolündedir. Ruhun
varl›¤›n› ve yarat›lm›fll›¤› inkar etmek, bu gerçekleri de¤ifltirme-
yecektir.
Bu kitapta, materyalistlerin büyük yan›lg›s›, bunun bilimsel
kan›t›, bu gerçek karfl›s›nda Darwinizm ç›kmaz› ve ruhun tered-
dütsüz varl›¤› konu edilmektedir. Ruhun alg›lad›¤› dünyan›n
yaln›zca bir hayal olarak var edildi¤i ve tüm evrene hakim olan
tek mutlak Varl›k'›n, yerlerin ve göklerin Hakimi ve Sahibi olan
Allah oldu¤u hat›rlat›lmaktad›r. Bu gerçekleri görüp anlayan flu-
uru aç›k her insan, art›k yaflad›¤› dünyaya farkl› bir bak›fl aç›s›
ile bakacak ve tek kurtar›c›s›n›n Allah oldu¤unu kavrayacak-
t›r. ‹nsan›n as›l hayat olan ahirette kurtulufla ermesi için yap-
mas› gereken, iflte bu anlay›fl do¤rultusunda davranmakt›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
15
Bir Devrin Hurafesi: Materyalizm
Eski Yunan düflünürleri, tüm cisimlerin atom denilen kü-
çük parçac›klardan meydana geldi¤ini düflünüyorlard›. Evreni
ve tüm canl›lar›; hiçbir yönlendirme olmadan, hiçbir bilinçli
müdahaleye maruz kalmaks›z›n, bu atomlar›n flekillendirdi¤ini
iddia ediyorlard›. Bu inan›fla göre, madde ezeli ve ebedi idi ve
maddenin d›fl›nda hiçbir varl›k söz konusu de¤ildi. Varl›klar›n
yap› ve davran›fllar›nda do¤aüstü olaylar›n müdahalesi kabul
edilemezdi. Her fley, maddenin mutlak varl›¤› inanc›na dayan›-
yordu. Madde ezeli oldu¤una göre, evren de ezeliydi ve bu an-
lay›fl ateizmin temelini oluflturuyordu. Tüm evren ezeli olarak
varsa, sapk›n materyalist inan›fla göre maddenin ve evrenin ya-
rat›lm›fl olmas› imkans›zd›.
Materyalizme göre, evren sonsuzdu ve dolay›s›yla evrende
bir amaç ve özel yarat›l›fl da yoktu. Evrendeki tüm denge,
ahenk, uyum ve düzen, materyalistlere göre sadece tesadüflerin
eseri idi. Materyalizm her fleyin, fluursuz atomlar›n rastgele bir
araya gelmeleri sonucunda meydana geldi¤ini ve d›fl dünya her
ne kadar mükemmel bir komplekslik, denge ve müthifl bir dü-
zen sergilese de, tüm bunlar›n amaçs›z tesadüflerin bir sonucu
oldu¤unu iddia ediyordu. Materyalist zihniyet, bu ak›l d›fl› ön-
kabule eski Yunan'dan beri sahipti.
Materyalizm, "amaç" ve "yarat›lm›fll›k" fikirlerini reddetti¤i
için, bir Yarat›c›'n›n varl›¤›n› da reddediyordu. Daha do¤ru bir
deyiflle materyalizm, Allah'›n varl›¤›n› reddetmek için ortaya
at›lm›fl bir felsefe idi. Yeryüzünde Allah inanc›n› inkar eden
pek çok ak›m, ideoloji ve fikir sistemi, materyalizmi kendisine
temel edinmiflti. Yani dinsizli¤in en etkin dini materya-
lizm olmufltu.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
17
Virginia Üniversitesi'nden fizik profe-
sörü Stanley Sobottka, materyalizm
sapk›nl›¤›n› flöyle tan›mlamaktad›r:
E¤er biz buna (materyalist görüfle) inan›rsak,
buna göre yaflarsak, kendimiz de dahil tüm
yaflant›m›z›n tamamiyle fizik kanunlar›na
göre yönetildi¤ini kabul etmek durumunda
kal›r›z. Bu durumda isteklerimize, arzular›m›za, ümitlerimize, ahla-
ki düflüncelerimize, hedeflerimize, amaçlar›m›za ve kaderimize hük-
meden tek kanun, fizik kanunlar›d›r. Madde ve enerji bizim birinci
as›l hedefimiz, tüm tutkular›m›z›n ve isteklerimizin amac› olmal›d›r.
Özellikle bunun anlam›, yaflant›lar›m›z›n vücutlar›m›z› da içeren
maddiyat› elde etme amac›na dayal› olmas›, buna odaklanmas› ge-
rekmektedir veya maksimum maddesel hoflnutlu¤u, tatmini, zevki
elde edebilmek için en az›ndan bu maddi fleyleri düzenlemek veya
de¤ifltirmek gerekmektedir. Baflka hiçbir amaç gözetmeden sadece
tüm enerjimizi bu yönde harcamal›y›z. Tüm bunlardan baflka hiçbir
seçene¤imiz yoktur çünkü tamamiyle fizik kanunlar›na göre yönetil-
mekteyiz. Bu inançlar veya istekler taraf›ndan kendimizi tuza¤a
düflmüfl gibi hissedebiliriz ancak bunlar› bafl›m›zdan bir türlü defe-
demeyiz. Bize tamamen bu materyalist sistem hakim olur.
K›saca özellefltirirsek bu materyalist felsefenin özeti "Ben bir vücu-
dum" fleklindedir.1
Eski Yunan'da, materyalizme göre dindar insanlar bilimsel-
li¤e karfl›yd›lar. ‹flte bu yüzden materyalistler tarih boyunca
Allah inanc› ve bilim aras›nda bir anlaflmazl›k varm›fl gibi bir
görünüm ortaya koymaya çal›flt›lar. Oysa bilim Allah'›n varl›¤›-
na dair deliller göstermekteydi, Allah inanc› ile mücadele halin-
de olan ise materyalist zihniyet idi. (Bu elbette Darwinizm'i
de kaps›yordu. Darwinizm ile mücadele, as›l olarak onun
materyalist kaynakl› olmas› nedeniyledir.) Materyalistler, ta-
rih boyunca varl›klar›n bir atom y›¤›n›ndan olufltu¤u-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
18
Stanley Sobottka
nu, insan beyninin de bir hücre a¤›ndan baflka bir fley olmad›-
¤›n› iddia ettiler. ‹nsan zihnine bir aç›klama getiremediler; bu-
nu, nöronlar›n etkileflmesi olarak aç›klamaya çal›flt›lar.
Materyalistler, kendilerini de bir hayvan veya makine ola-
rak tan›mlamaktan çekinmediler. fiuurlu bir varl›k statüsünde
olduklar›n› inkar ettiler. Kendilerini tesadüflerin var etti¤ini id-
dia ettiler. Oysa bu büyük bir aldan›fl ve Allah'› inkar etmek için
kurgulanm›fl büyük bir yaland›.
Maddenin mutlak gerçekli¤ine inanan bu insanlar asl›nda,
Delaware Üniversitesi Bartol Araflt›rma Enstitüsü'nden kuan-
tum parçac›k fizikçisi Stephen M. Barr'›n ifadesiyle eski dönem
paganistlerinden neredeyse farks›zd›lar. Materyalistler, insan›,
t›pk› eski paganlar gibi insandan afla¤› varl›klar olarak tan›mla-
maktayd›lar. Paganlar bunu, sözde maddeyi ilahlaflt›rarak yap-
m›flt›; materyalist ise ayn› fleyi, ruhu inkar edip her fleyi madde
seviyesine indirgeyerek gerçeklefltirdi. Paganlar, hareketlerin
yörüngeler ve y›ld›zlar taraf›ndan kontrol edildi¤ini söylemiflti;
materyalistler ise, kendilerinin, beyinlerindeki elektronlar›n yö-
rüngeleri taraf›ndan kontrol edildiklerini iddia ettiler. Paganlar,
ibadet etmek için hayvanlar›n önünde e¤ilmiflti; materyalistler
ise kendilerinin hayvandan baflka bir fley olmad›¤›n› iddia etti-
ler.2
Oregon Üniversitesi Kuramsal Bilimler Enstitüsü fizik pro-
fesörü Amit Goswami, materyalizmin insanlara afl›lamak istedi-
¤i temel mant›¤› flu flekilde aç›klam›flt›r:
Bizler, birer makine oldu¤umuza inanma-
ya flartland›r›ld›k. Buna göre tüm hareket-
lerimiz; ald›¤›m›z uyar›lar ve geçmiflteki
flartlanmalar taraf›ndan kontrol edilmek-
tedir. T›pk› sürgünler gibi, hiçbir sorumlu-
lu¤umuz veya hiçbir seçimimiz yok.3
Harun Yahya (Adnan Oktar)
19
Amit Goswami
Oysa insan› Allah yaratm›flt›r. ‹nsan, amaçs›z ve sorum-
suz bir varl›k de¤ildir, materyalistlerin iddias›n›n aksine flu-
ursuz bir makine de¤ildir. ‹nsan, Allah'a karfl› sorumlu bir var-
l›kt›r ve yapt›klar›n›n tümünden ahirette sorguya çekilecektir.
‹nsanlar› bu gerçekten uzaklaflt›rmaya çal›flan materyalist
mant›k, eski Yunan'dan beri tarihin her döneminde ayn› anlay›fl
ile tarih sahnesinde yerini alm›flt›. Ama bu inan›fl›n as›l olarak
yayg›nlafl›p yerleflik bir fikir sistemi halini ald›¤› as›r 19. yüzy›l
oldu. 19. yüzy›lda, klasik fizikçilerin büyük bir ço¤unlu¤u,
maddenin ana ö¤elerinin t›pk› bilardo toplar› gibi, cans›z, bölü-
nemeyen atomlardan olufltu¤unu ve evrendeki mükemmel dü-
zen ve kompleksli¤in kayna¤›n›n atomlar›n rastgele hareketleri-
nin bir sonucu oldu¤unu san›yorlard›. Onlara göre, yeryüzün-
deki canl›l›k da dahil olmak üzere her fley, bilinçsiz bir süreç
içinde tesadüf eseri var olmufltu. Atomlar; bilinçsiz, fluursuz
birliktelikler kurmufllar ve flu anda karfl›m›zda gördü¤ümüz
mükemmel özellikleriyle dünyay›, dahas› ak›l ve fluur sahibi
olan bizleri meydana getirmifllerdi. Materyalistler, bu iddi-
alar› s›ralayarak insan›n bir Yarat›c› taraf›ndan yarat›lma-
d›¤›n› ve maddesel bir varl›ktan öte bir fley olmad›¤›n› in-
sanlar›n zihinlerine kaz›mak istiyorlard›. Oysa insan›n
mükemmel sistem ve mekanizmalarla, ola¤anüstü bir ak›l
Darwin'in Açmaz›: Ruh
20
ve zihin gücüyle yarat›lm›fl oldu¤u aç›k bir gerçektir. Yeryü-
zünde, materyalistlerin iddia ettikleri gibi bilinçsiz ve fluursuz
olaylar, bunun sonucunda oluflan bilinçsiz yap› ve sistemler
yoktur. Her fley, kimi zaman insan›n kavrama gücünü aflan
komplekslikler ve üstünlükler sergiler ve bu detaylar, hiçbir te-
sadüfi müdahaleye mahal vermeyecek derecede mükemmeldir.
Yeryüzü, ola¤anüstü yarat›l›fl›n delillerini gösterir niteliktedir.
Bu gerçeklere ra¤men, materyalistler fluursuz atomlar›n
her fleyin temeli oldu¤una dair iddialar›nda ›srarl›yd›lar. Peki
materyalistlere göre her fleyin sebebi olan atom nas›l bir fleydi?
Atom, bir bak›ma bir boflluktur ve bu gerçekten
de do¤rudur. Bunu flu flekilde aç›klayabiliriz:
Nötron ve protonlar›n birlikte oluflturdu¤u atom
çekirde¤ini, sadece 1 mm çap›nda, bir toplu i¤ne
bafl› büyüklü¤ünde kabul edersek; çekirde¤in et-
raf›nda dönen elektron bu çekirdekten tam 100
metre uzakl›kta bir noktada bulunmaktad›r.4
Çekirdekle elektronlar aras›ndaki bu büyük mesafe içinde
ise var olan fley sadece boflluktur. Hiçbir fleyin, hiçbir maddenin
bulunmad›¤› bu 100 metrelik boflluk, gerçek anlamda bir "bofl-
luk"tur. ‹flte bu nedenle uzmanlar›n atomu bir boflluk olarak ka-
bul etmeleri bir bak›ma do¤rudur. ‹ngiliz fizikçi Sir Arthur Ed-
dington'un belirtti¤i gibi, "madde ço¤unlukla hayalet gibi bofl
alandan oluflmaktad›r."5
Daha kesin konuflmak gerekirse, atomun %99.9999999'un-
da hiçbir fley yoktur.
Kaliforniya Üniversitesi'nden parçac›k fizikçisi Fred Alan
Wolf, atomla ilgili olarak bu gerçe¤i flu flekilde aç›klam›flt›r:
... bizim yaflad›¤›m›z gezegendeki hayat›n, evrenin ne kadar bofl ol-
du¤unu düflündü¤ümüzde, bir sürpriz oldu¤unu anlayabiliriz. As-
l›nda, evrenin %99'dan fazlas› hiçbir fleydir! Evrenin endifle verici
bir h›zla genifllemekte oldu¤unu dikkate al›rsak, daha önce hiç
Harun Yahya (Adnan Oktar)
21
olmad›¤› kadar çok hiçlik meydana gelecektir! Buna bu flekilde bak-
mak bizde hayranl›k uyand›r›c› bir sayg› olufltururken, atom alt›
parçac›klar›n mikrodünyas›n› dikkate ald›¤›m›zda, durum daha da
fenalafl›r. Deyim yerindeyse, hiçbir fley yoktur.6
20. yüzy›l›n bafllar›nda her fleyin en ufak parças› olarak ka-
bul edilen atomun içinde dev bir boflluk oldu¤u, bu bofllu¤un
içinde de bir çekirdek ve onun etraf›nda dönen elektronlar ol-
du¤u biliniyordu. Maddenin de, atomun da, onun içindeki te-
mel parçac›klar›n da ifllevleri yaln›zca genel hatlar›yla anlafl›l-
m›flt›. Peki atom çekirde¤inde, 10-18 metrelik bir alanda, yani
santimetrenin milyonda birinin, milyonda birinin, milyonda bi-
ri kadarl›k bir alanda ne vard›? ‹flte bilim adamlar› bunu bilmi-
yorlard›.
1960'l› y›llarda, bilimsel alanda çok önemli bir keflif günde-
me geldi. Protonun derinliklerinde, ismine kuark denilen parça-
c›klar oldu¤u fark edildi. Bu ola¤anüstü küçük parçac›klar, pro-
tonun art› yükünün ve nötronun yüksüzlü¤ünün sebebiydiler.
Zamanla yap›lan araflt›rmalar sonucunda anlafl›ld› ki, atomun
0.0000001'ini oluflturan hacmin içinde müthifl bir dünya var.
Materyalistler, atomun derinliklerine do¤ru indikçe ve
maddenin en küçük yap› tafl›n›n ola¤anüstü detaylar›n› gör-
dükçe, çözümü bu konudaki teorilerini farkl› bir yönde gelifltir-
mekte buldular. Tüm evrenin bilinçsizce, rastgele bir flekilde or-
taya ç›kmas› için, yaln›zca atomlar›n de¤il, atomun içindeki
dünyan›n, yani atom alt› parçac›klar›n›n parçac›k hareketlerinin
de nas›l meydana geldi¤ini aç›klamalar› gerekiyordu. Yegane
varl›¤›n madde oldu¤u iddias›, materyalist zihinlerdeki yerini
korumaktayd›. Ta ki, kuantum fizi¤i keflfedilinceye kadar...
Darwin'in Açmaz›: Ruh
22
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Materyalizmi Bilimsel Olarak Yok Eden Keflif:Kuantum Fizi¤i
Fiziki evrenin infla edilme flekli, ruhun varl›¤›na iflaret etmeye yeter-
lidir. Benim ruhu buldu¤um noktalar kuantum mekani¤inin iflleyifli
ya da kuantum fizi¤i diyebiliriz, bunlar, fiziki dünyan›n ard›nda
ruhla ba¤lant›l› bir temel olabilece¤ini gösteriyor.7 (Kaliforniya Üni-
versitesi'nden ünlü parçac›k fizikçisi Fred Alan Wolf)
Isaac Newton'a göre ›fl›k, "corppuscule"
ad› verilen bir madde ak›m›yd›. Tümüyle
parçac›klardan olufluyordu. Bir baflka deyiflle
kuantum fizi¤i keflfedilene kadar kabul gören
geleneksel Newton fizi¤inin temeli, ›fl›¤›n bir
parçac›k y›¤›n› olufluna dayan›yordu. 19.
yüzy›l fizikçilerinden James Clerk Maxwell
ise ›fl›¤›n dalga davran›fl› gösterdi¤ini öne sürüyordu. Kuantum
teorisi, fizi¤in bu en büyük tart›flmas›n› uzlaflt›rd›.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
24
Isaac Newton
1905 y›l›nda Albert Einstein, ›fl›-
¤›n kuantalara, yani enerji paketçik-
lerine sahip oldu¤u iddias›n› ortaya
att›. Bu enerji paketçiklerine foton ad› veriliyordu. Parçac›k ola-
rak adland›r›lsalar da, fotonlar 1860'larda James Clerk Max-
well'in iddia etti¤i gibi dalga hareketine eflit flekilde
gözlemlenebiliyordu. Dolay›s›yla ›fl›k, dalga ve parçac›k
aras›nda bir geçifl gibiydi.8 Ancak bu durum, Newton fi-
zi¤i aç›s›ndan oldukça büyük bir çeliflki sergiliyordu.
Einstein'›n hemen ard›ndan Alman as›ll› fizikçi Max
Planck, ›fl›k üzerinde çal›flmalar yaparak, ›fl›¤›n hem dalga hem
de parçac›k halinde bulundu¤u de¤erlendirmesini yapt› ve tüm
bilim dünyas›n› flafl›rtt›. Kuantum teorisi ad› alt›nda ortaya att›¤›
bu teoriye göre enerji, düz ve sürekli de¤il, kesik, kopuk ve nok-
tasal paketçikler halinde yay›l›yordu. (Kuantum kelimesi, La-
tince'de "nicelik", fizikte ise "parçac›k" anlam›na gelmektedir.)
Bu düflünce Planck sabiti olarak matemati¤e kazand›r›ld›.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
25
Kuantum olay›nda ›fl›k, hem madde hem
de dalga özelli¤i göstermekteydi. Foton
denilen maddeye, uzayda bir de dalga efl-
lik etmekteydi. Yani ›fl›k, uzayda yol al›r-
ken dalga gibi, önüne engel ç›k›nca aktif
bir parçac›k gibi davranmaktayd›. Bir bafl-
ka deyiflle ›fl›k, önüne bir engel ç›kana ka-
dar bir enerji flekline bürünüyor, bir engel-
le karfl›laflt›¤›nda ise sanki maddesel bir
varl›¤› varm›fl gibi kum tanelerini and›ran parçac›klar fleklini
al›yordu. Bu teori, Planck'›n ard›ndan Albert Einstein, Niels
Bohr, Louis De Broglie, Erwin Schroedinger, Werner Heisen-
berg, Paul Adrian Maurica Dirac ve Wolfgang Pauli gibi bilim
adamlar› taraf›ndan gelifltirildi. Her birine bu büyük bulufltan
dolay› Nobel ödülü verildi.
Amit Goswami, ›fl›¤›n bu yeni keflfedilmifl özelli¤i ile ilgili
flunlar› söylüyordu:
Ifl›k, dalga olarak görülebildi¤i zamanlarda, ayn› anda iki veya daha
fazla yerde olma yetene¤inde olur. Bir flemsiyenin deliklerinden ge-
çer ve da¤›lma özelli¤i gösterir. Ancak ›fl›¤› bir foto¤raf filminde ya-
kalad›¤›m›zda, parçac›k taneleri gibi aral›kl› ve nokta nokta bir özel-
lik gösterir. O halde ›fl›k hem parçac›k hem de dalga olmal›d›r. Çelifl-
kili, de¤il mi? Söz konusu olan eski fizi¤in siperlerinden biri: birden
fazla yoruma yer vermeyen kesin bir izah. Söz konusu olan bir di¤er
fley de nesnellik kavram›: Ifl›¤›n do¤as›, yani ›fl›¤›n ne oldu¤u, onu
nas›l gözlemledi¤imize mi ba¤l›?9
Bilim adamlar›, art›k maddenin cans›z, kör ve anlafl›lmaz
parçac›klar oldu¤una inanm›yorlard›. Bir baflka deyiflle kuan-
tum fizi¤i, materyalist bir anlam tafl›m›yordu. Çünkü madde-
nin özünde, maddesel olmayan bir fleyler vard›. Einstein,
Phillip Lenard ve Compton ›fl›¤›n tanecik yap›s›n› araflt›r›rken,
Louis De Broglie de dalgalar›n yap›s›n› incelemeye baflla-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
26
Max Planck
d›. Broglie'nin keflfi ise ola¤anüstüydü. Yapt›¤› çal›flmalar so-
nucunda atom alt› parçac›klar›n da dalga özellikleri gösterdik-
lerini gözlemlemiflti. Elektron, proton gibi parçac›klara da dalga
boyu efllik etmekteydi. Yani materyalizmin mutlak madde ola-
rak tan›mlad›¤› atomun içinde, materyalistlerin inanc›n›n aksine
madde de¤il, asl›nda var olmayan enerji dalgalar› vard›. Ato-
mun içindeki bu küçük parçalar, t›pk› ›fl›k gibi, istedikleri zaman
dalga gibi davran›yor, istedikleri zaman da parçac›k özelli¤i gös-
teriyorlard›. Yani materyalist yoruma göre atomun içinde "mut-
lak flekilde var olan madde", materyalistlerin beklentilerinin ak-
sine kimi zaman görülebilir oluyor, kimi zaman da yok oluyor-
du. Bu önemli keflif, gerçek dünya zannetti¤imiz görüntülerin
birer gölge varl›k oldu¤unu, maddenin, fizikten tamamen uzak-
laflt›¤›n› ve metafizi¤e yöneldi¤ini gösteriyordu.10
Harun Yahya (Adnan Oktar)
27
20. yüzy›l›n bafllar›nda Max Planck, ›fl›¤›n hem dalga hem de parçac›k özelli¤i göster-
di¤i de¤erlendirmesini yaparak “kuantum teorisini” ortaya att›.
Bir ampulün
s›cak teli gibi
s›cak objeler
bize ›fl›k verir.
Ifl›k bazen bir parçac›k
bombard›man› fleklin-
de hareket eder.
Ifl›k bazen dalga flek-
linde hareket eder.
Fizikçi Richard Feynman, atom alt› parçac›klar› ve ›fl›kla
ilgili bu ilginç gerçe¤i flu sözlerle aç›kl›yordu:
"Elektronların ve ıflı¤ın nasıl davrandıklarını artık biliyoruz. Nasıl
mı davranıyorlar? Parçacık gibi davrandıklarını söylersem yanlıfl iz-
lenime yol açmıfl olurum. Dalga gibi davranırlar desem, yine aynı
fley. Onlar kendilerine özgü, benzeri olmayan bir flekilde hareket
ederler. Teknik olarak buna "kuantum mekaniksel bir davranıfl biçi-
mi" diyebiliriz. Bu, daha önce gördü¤ünüz hiçbir fleye benzemeyen
bir davranıfl biçimidir... Bir atom, bir yay ucuna asılmıfl sallanan bir
a¤ırlık gibi davranmaz. Çekirde¤i saran bir bulut veya sis tabakasına
da pek benzemez. Daha önce gördü¤ünüz hiçbir fleye benzemeyen
bir flekilde davranır. En azından bir basitlefltirme yapabiliriz: Elek-
tronlar bir anlamda tıpkı fotonlar gibi davranırlar; ikisi de aynı flekil-
de "acayiptir". Nasıl davrandıklarını algılamak bir hayal gücü gerek-
tirir; çünkü algılayaca¤ınız fley bildi¤iniz her fleyden farklıdır... Bu-
nun neden böyle olabildi¤ini hiç kimse bilemiyor."11
Tüm bunlar› özetlersek, kuantum mekanikçilerinin söyle-
dikleri, nesnel dünyan›n bir illüzyon oldu¤uydu.12 Max Planck
Institude of Physics (Max Planck Fizik Enstitüsü) yöneticisi
Prof. Hans-Peter Dürr, bu gerçe¤i flu flekilde özetliyordu:
Madde her ne ise, maddeden yap›lmam›flt›r.13
Darwin'in Açmaz›: Ruh
28
1920'lerde en ünlü fizikçiler, Paul Dirac'tan Niles Bohr'a,
Albert Einstein'dan Werner Heisenberg'e kadar herkes, kuan-
tum deneylerinin sonuçlar›n› aç›klamak için u¤raflt›. Sonunda,
1927'de Brüksel'deki beflinci Solvay Fizik Kongresi'nde bir grup
fizikçi –Bohr, Max Born, Paul Dirac, Werner Heisenberg ve
Wolfgang Pauli– Kuantum Mekani¤inin Kopenhag Yorumu ola-
rak adland›r›lan bir uzlaflmaya vard›lar. Bu isim, grubun lider-
li¤indeki Bohr'un çal›flt›¤› yerin ad›yd›. Bohr, kuantum teorisi-
nin öngördü¤ü fiziksel gerçekli¤in, bir sisteme dair bizim sahip
oldu¤umuz bilgi oldu¤unu ve bu bilgiye dayanarak ortaya att›-
¤›m›z tahminler oldu¤unu öne sürdü. Ona göre bizim beyni-
mizdeki bu "tahminler", "d›flar›daki" gerçek ile alakas›zd›. Yani
"içimizdeki dünya", Aristo'dan bu yana fizikçilerin merak etti¤i
bafll›ca konu olan "d›flar›daki gerçek" dünya ile ilgili de¤ildi. Fi-
zikçiler, bu görüfl ile ilgili eski düflüncelerini bir kenara atm›fllar
ve kuantum anlay›fl›n›n fiziksel sistem üzerinde yaln›zca "bizim
bilgimizi" temsil etti¤i konusunda hemfikir olmufllard›.14 Bir
baflka deyiflle bizim alg›lad›¤›m›z maddi dünya, yaln›zca bizim
beynimizdeki bilgiler ile var oluyordu. Yani d›flar›daki madde-
nin asl› ile hiçbir zaman muhatap olam›yorduk.
Jeffrey M. Schwartz, Kopenhag yorumuna göre ortaya ç›-
kan sonucu flu flekilde tan›ml›yordu:
Fizikçi John Archibald Wheeler'›n söyledi¤ine göre: "Hiçbir olay,
gözlemlenmeden, bir olay de¤ildir."15
Özetle, kuantum mekani¤inin tüm geleneksel yorumu, bir
"alg›layan›n" varl›¤›na ba¤l› idi.16
Amit Goswami, bu gerçe¤i flu flekilde tan›mlam›flt›:
fiunu sordu¤umuzu varsayal›m: Yukar›ya bakmad›¤›m›zda da Ay
hala yerinde midir? Ay, sonuçta bir kuantum objesi oldu¤u için (ta-
mamen kuantum objelerinden olufltu¤u için), fizikçi David Mer-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
29
Darwin'in Açmaz›: Ruh
30
min'in de belirtti¤i gibi buna hay›r demeliyiz.
Belki de en önemli ve çocuklu¤umuzda özümsedi¤imiz en sinsi zan,
d›flar›da var olan objelerin maddesel dünyas›n›n, gözlemleyenlerin
oluflturdu¤u objelerden ba¤›ms›z oldu¤udur. Bu zann›n lehinde do-
layl› kan›tlar bulunmaktad›r. Örne¤in biz Ay'a bakt›¤›m›zda, onun
klasik olarak hesaplanm›fl yörüngesinde olmas›n› bekledi¤imiz yer-
de buluruz. Do¤al olarak, biz ona bakmasak bile, zaman-mekan kav-
ram› içinde Ay'›n mutlaka orada oldu¤unu zihnimizde tasarlar›z.
Kuantum fizi¤i ise buna hay›r der. Biz Ay'a bakmad›¤›m›zda, her ne
kadar çok küçük miktarlarda da olsa, Ay'›n olas› dalgalar› yay›l›r. Biz
ona bakt›¤›m›zda, dalga hemen söner ve dalga art›k zaman mekan
kavram› içinde olmaz. ‹dealist bir metafizik varsay›m› belirtmek da-
ha anlafl›l›r olacakt›r: E¤er ona bakan bilinçli bir kifli bulunmuyorsa,
zaman mekan kavram› içinde hiçbir obje yoktur.17
Bu elbette bizim alg› dünyam›z için geçerlidir. Elbette d›fl
dünyada Ay'›n varl›¤› aflikard›r. Ama biz bakt›¤›m›zda ancak
Ay'›n kendi alg› dünyam›zdaki varl›¤› ile karfl›lafl›r›z.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
31
Kuantum fizi¤ine göre madde-
nin varl›¤›, bir "alg›laya-
n›n"varl›¤›na ba¤l›d›r. Do-
lay›s›yla, biz Ay'a bak-
mad›¤›m›z zaman Ay
olarak gördü¤ü-
müz cisimden
yay›lan dal-
galar sö-
ner ve
dalga
art›k za-
man-mekan
kavram› için-
de var olmaz.
Kuantum fizi¤ine
göre, gözlemci olma-
d›¤› sürece, Ay gökyü-
zünde de¤ildir.
Kaliforniya Üniversitesi'nden nöro-
bilimci ve psikiyatri profesörü Jeffrey
M. Schwartz ise, kuantum fizi¤inin gös-
terdi¤i bu gerçekle ilgili olarak TheMind and The Brain (Zihin ve Beyin)
kitab›nda flu sat›rlara yer vermifltir:
Kuantum fizi¤indeki gözlem güçlü bir fle-
kilde ifade edilememektedir. Klasik fi-
zikte (Newton fizi¤i) gözlemlenen sis-
temler, onu gözlemleyen ve araflt›ran
bir bilincin varl›¤›ndan ba¤›ms›z ola-
rak bir varl›¤a sahiptir. Ancak kuantum fizi-
¤inde, yaln›zca gözlemleme sonucunda fiziksel bir niceli-
¤in gerçek bir de¤eri olur.18
Jeffrey M. Schwartz, çeflitli fizikçilerin konuyla ilgili yo-
rumlar›n› ise flu flekilde özetlemifltir:
Jacob Bronowski'nin "The Ascent of Man" kitab›nda belirtti¤i gibi:
"Fizik bilimlerinin bir amac›, maddesel dünyan›n tam bir görüntüsü-
nü vermekti. 20. yüzy›lda fizikteki en büyük baflar›lardan biri ise, bu
amac›n elde edilemez oldu¤unu kan›tlamak oldu."
Heisenberg'e göre ise, objektif gerçeklik "buhar olup uçmufltur". 1958
y›l›nda flunlar› itiraf etmifltir: "Kuantum te-
orisinde matematiksel olarak formüle etti-
¤imiz do¤an›n kanunlar›, art›k do¤rudan
parçac›klarla ilgili de¤ildir, parçac›klar
hakk›ndaki bilgimizle ilgilidir."
Bohr ise, "Fizi¤in görevinin, do¤an›n
nas›l oldu¤unu bulabilmek oldu¤u-
nu düflünmek yanl›flt›r. Fizik, do¤a
hakk›nda bizim ne söyleyece¤imiz-
le ilgilidir." demifltir.19
Darwin'in Açmaz›: Ruh
32
Zihin ve Beyin
‹nsan›n Yükselifli
Ülkemizde de gösterilen "What the Bleep Do We Know"
(Ne Biliyoruz ki?) belgesel filimindeki konuk fizikçilerden
Fred Alan Wolf ise bu gerçe¤i flu flekilde tan›mlam›flt›r:
Nesneleri oluflturanlar, daha fazla nesneler de¤ildir. Nesneleri olufl-
turanlar fikirler, kavramlar ve bilgidir.20
80 y›l süren insan zekas›n›n gerçeklefltirebilece¤i en ilginç
ve hassas deneylerden sonra kesin ve bilimsel olarak ispatlan-
m›fl olan kuantum fizi¤ine karfl› hiçbir karfl›t görüfl yoktur. Ya-
p›lm›fl deneylerin getirdi¤i sonuçlara önerilebilen bir karfl›t gö-
rüfl de yoktur. Kuantum teorisi, yüzlerce farkl› yönden müm-
kün olan her türlü denemeye tabi tutulmufl ve bilim adamlar›-
n›n gelifltirdi¤i her türlü testi geçmifltir.21 Say›s›z bilim adam›na
Nobel ödülü kazand›rm›flt›r ve hala kazand›rmaktad›r. Koflul-
suz olarak tek gerçek fleklinde kabul edilmifl Newton fizi¤inin
getirdi¤i en temel kavram›, mutlak madde kavram›n› ortadan
kald›rm›flt›r. Eski fizi¤in destekçileri, maddenin tek ve gerçek
varl›k oldu¤una inanan materyalistler, kuantum fizi¤inin getir-
di¤i "maddesizlik" gerçe¤i karfl›s›nda gerçek bir bocalama yafla-
m›fllard›r. Art›k tüm fizik yasalar›n› metafizik içinde aramak zo-
rundad›rlar. Bu büyük flok, 20. yüzy›l bafllar›nda, materyalistle-
re, flu an bu sat›rlarda tarif edilemeyecek kadar büyük bir flafl-
k›nl›k yaflatm›flt›r. Kuantum fizikçisi Bryce Dewitt ve Neill Gra-
ham bu durumu flu flekilde tarif etmektedirler:
Modern bilimin hiçbir geliflmesi, insan düflüncesi üzerinde kuantum
teorisinin ortaya ç›k›fl›ndan daha derin bir etki b›rakmam›flt›r. Yüz-
y›llar boyunca oluflan düflünce kal›plar›ndan ac› çeken bir kuflak ön-
cenin fizikçileri, yeni bir metafizi¤i kucaklamak zorunda kald›lar. Bu
yeni yönlenmenin yol açt›¤› s›k›nt› günümüze kadar devam etti. Te-
mel olarak fizikçiler ciddi bir kay›pla karfl›laflt›lar: Gerçe¤e olan
ba¤l›l›klar›.22
Harun Yahya (Adnan Oktar)
33
Elektronlar›n Dalga Özelli¤i ve Bilimsel Kan›t›Atom alt› parçac›klar›n›n söz konusu ilginç özelli¤ini gös-
teren en önemli deney, çift yar›k deneyidir. Bu deney, ›fl›¤›n ve
elektronun dalga gibi davrand›¤›n›, ikisinin de ayn› ölçüde ga-
rip özellik gösterdi¤ini görmek için yap›lm›flt›r. Burada konuyu
daha iyi anlayabilmek için deneyin, elektron yerine kum tane-
cikleri ile yap›ld›¤› varsay›lm›flt›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
34
Thomas Young'un
çift yar›k deneyi,
›fl›¤›n ve elektro-
nun dalga gibi dav-
rand›¤›n› göster-
mek için yap›lm›fl-
t›r. E¤er kum tane-
cikleri bir kaynak-
tan f›rlat›l›p iki ya-
r›ktan geçirilirse,
karfl›daki ekranda
iki eflit desen olufla-
cakt›r. Bunu elek-
tronlarla denedi¤i-
mizde yine ayn› so-
nucun oluflmas›n›
bekleriz. Ancak so-
nuç beklendi¤i gibi
o l m a m a k t a d › r .
Elektronlar, karfl›-
daki ekranda dalga-
lar›n oluflturdu¤u
gibi bir desen olufl-
turmaktad›r. Bu du-
rum, maddeyi olufl-
turan elektronlar›n
maddesel özellik
göstermediklerinin
kan›t›d›r.
Ded
ek
tör
Ded
ek
tör
Ded
ek
tör
Filtre
Polarize
›fl›k
Tespit edilen sonuç
Tespit edilen sonuç
Tespit edilen sonuç
Büyük bir parçac›k kayna¤›n›, örne¤in bir kum üfleyici-
sini bir duvar›n karfl›s›na getirelim. Üzerinde iki tane yar›k
bulunsun. Duvar›n di¤er taraf›nda da bu iki yar›k içinden geçen
parçalar› izleyen bir ekran bulunsun. Parçac›klar, kaynaktan sa-
l›n›r, yar›k üzerinde hareket eder ve ekrana çarparlar. Pek çok
parçac›¤›n yar›klar›n içinden geçmesini ve ekrana çarpmas›n›
izledikten sonra, ekran üzerinde iki y›¤›n fleklinde noktac›klar
olufltu¤unu görürüz. Birinci y›¤›n, ilk yar›k üzerinden gelen
parçac›klar; di¤er y›¤›n da di¤er yar›k üzerinden gelenler. Olay
bekledi¤imiz gibi geliflmifltir.
fiimdi deneyi, farkl› flekilde yapt›¤›m›z› düflünelim. Söz ko-
nusu deney ortam›n› belirli bir madde ile doldural›m, örne¤in
su. Kum tanecikleri yerine bir titreflim aleti kullanal›m. Bu alet
ortam› hareketlendirsin ve sürekli olarak tüm yönlere do¤ru su
dalgalar› olufltursun. Dalgalar, parçac›klar gibi belli bir alan
içinde s›n›rl› de¤ildir. Ortam›n tamam›n›n içine yay›labilir. So-
nuç olarak, ayn› anda her iki yar›ktan da geçen dalgalar tek bir
ortam içinde yay›l›r, birbirleriyle karfl›lafl›r ve birbirlerinin hare-
ketini engellerler. Bir dalgan›n tepe noktas› di¤eri ile karfl›lafl›n-
ca, birbirlerinin etkisini yok eder. Dalga etkisi gider ve geriye su
yüzeyinde bir düzlük kal›r. Bu engelleme, dalgalar›n en temel
özelli¤idir.
Deney elektronlar üzerinde yap›ld›¤›nda, kum tanecikle-
rinde oldu¤u gibi büyük miktarlarda atom y›¤›n›n›n ekrana
çarpmas› yerine, elektronlar›n birbirlerini engelledikleri göz-
lemlenmifltir. Bir baflka deyiflle, parçac›k olarak kabul edilen
elektronlar için beklenen olmam›flt›r. Dolay›s›yla, elektronlar
engelleme özelli¤i gösterdiklerinden dalga özelli¤i tafl›mal›,
parçac›k olmamal›d›rlar. Ama elektronlar dalga da olamazlar,
çünkü t›pk› parçac›klar gibi, ekrana aral›kl› y›¤›nlar halinde
çarpm›fllard›r. Bu durumda gözlemlerimiz, elektronlar›n
kaynaktan ç›kt›klar›nda ve ekrana ulaflt›klar›nda par-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
35
çac›k olduklar›, ama bunun aras›n-
daki her yerde dalga olduklar›d›r. Bu
gerçekten de çok gariptir.23
Bu deneysel kan›t, materyalizmi
ortadan kald›rm›flt›r. Materyalizme
göre her parçac›k, mutlaka uzayda
belli bir yerde nesnel bir varl›¤a sa-
hiptir. Yine materyalizme göre, bir
elektron bir aral›k boyunca tek bir gü-
zergah izlemelidir ve yönü belli olma-
yan dalga gibi iki aral›k aras›nda hareket etmemelidir. Ama ma-
teryalistlerin beklentileri karfl›l›ks›z kalm›flt›r.
Burada bahsetti¤imiz dalga, suda oluflan dalga gibi fiziksel
bir anlam tafl›mamaktad›r. Buradaki dalga, elektron dalgalar›-
d›r. Bu dalgalar, bizim fiziksel dünyam›zdaki üç boyutlu ortam-
da var olmamaktad›rlar.
Söz konusu dalga kavram›n› ünlü fizikçi Fred Alan Wolf flu
flekilde tarif etmektedir:
Kuantum fizikçileri bir olay›n olas›l›¤›n› belirlediklerinde, bir say›
hesaplarlar. Bu say›, kuantum dalga fonksiyonlar› ad› verilen iki mate-
matik fonksiyonunun çarp›m›ndan ortaya ç›kar... Bu dalga fonksi-
yonlar› zaman ve mekan içinde hareket eden gerçek birer dalga ola-
rak farz edilirler. Ancak asl›nda bunlar gerçek dalga de¤illerdir, ta-
mamen hayalidirler. Bunlar, manyetik alan veya yer çekimi alan› gi-
bi bir alan de¤illerdir. Bunlar ölçülemezler. Kütleleri veya enerjileri
yoktur. Bunlar yaln›zca bizim zihnimizde ve hayal gücümüzde var
olurlar. Yani, gözlemledi¤imiz gerçek maddesel varl›klar gibi varl›k-
lar› yoktur...
Zaman halkalar›n› yöneten dinamik kanunlar›, bize ait bir hikayeyi
meydana getirir. Bir baflka deyiflle, bir zaman halkas› meydana ge-
tirildi¤inde, bilinçli veya bilinçsiz olarak "d›flar›da" olarak tecrübe
etti¤imiz dünya, hem kendi zihnimizde hem de nesnel olarak
paylaflt›¤›m›za inand›¤›m›z gerçeklikte meydana gelir.24
Darwin'in Açmaz›: Ruh
36
Fred Alan Wolf
Harun Yahya (Adnan Oktar)
37
Fred Alan Wolf'a göre, elektronlarla ilgili kesin ve bilim-
sel olan gerçek; bildi¤imiz fiziksel veya matematiksel kav-
ramlar içinde anlafl›lmas›n›n imkans›z oldu¤udur. Ancak bizler
zaten d›flar›daki gerçeklikle hiçbir zaman bir ba¤lant› içinde ola-
may›z. Kendi alg›lar›m›z› aflarak d›fl dünyan›n asl›na ulaflma-
m›z imkans›zd›r.
Çift yar›k deneyi, tüm atom alt› parçac›klar› ile denenebilir.
Ama sonuç hep ayn› olacakt›r. Çünkü kuantum mekani¤i, tüm
evrene hakimdir. Milyonlarca atom bir araya gelip büyük bir
nesneyi veya bir insan› meydana getirdi¤inde, söz konusu en-
gelleme etkisinin gözlemlenme ihtimali de azal›r. Ama bunun
anlam›, kuantum mekani¤inin art›k geçersiz oldu¤u de¤ildir.
Sadece bu ifllem art›k gözlemlenememektedir. Dolay›s›yla bu
gerçek, maddenin tümü için geçerlidir. Washington Üniversite-
si'nden matematikçi Thomas McFarlane'e göre kuantum meka-
ni¤inde, günlük yaflant›m›zda karfl›m›za ç›kan bü-
yük objeler de asl›nda nesnel olarak var olan
maddeler de¤ildirler. Farlane'e göre, nes-
nel olarak var olan dünyan›n görüntüsü,
sadece bir illüzyondur.25
Darwin'in Açmaz›: Ruh
38
Harun Yahya (Adnan Oktar)
39
Çift yar›k deneyi ile kan›tlanm›fl olan fley, elektronlar›n bildi¤imiz fiziksel ve ma-
tematiksel kavramlarla anlafl›lmas›n›n imkans›z olufludur. Ancak bizler zaten d›fl
dünyadaki gerçeklikle hiçbir zaman bir ba¤lant› içinde olamay›z. Alg›lar›m›z›n bi-
ze gösterdiklerini aflarak, d›fl dünyan›n asl›na ulaflmam›z mümkün de¤ildir.
Kuantum mekanikçilerinin bilimsel olarak ispat ettikleri
fley, nesnel dünyan›n yo¤unlaflt›r›lm›fl bir dalga fleklinde var
oldu¤udur. Kuantum mekanikçilerine göre insan› aldatan en
büyük problem ise bizim alg›lar›m›zla var olan dünyada, ger-
çekli¤i oldukça ikna edici olan detay, keskinlik ve netli¤in söz
konusu olmas›d›r. Oysa d›flar›daki dünya bize hiçbir zaman
ulaflmamaktad›r. Bizler, d›flar›daki gerçekli¤i, d›flar›da var olan
madde dünyas›n›n asl›n› hiçbir zaman göremeyiz. Bizim zihni-
mizde oluflan bir dünya vard›r ve bizim alg›lar›m›zla var olma-
s›na ra¤men bu dünya mükemmel bir netlikle oluflmaktad›r.
Günlük yaflant›m›z, d›flar›da var olan gerçeklik ile oldukça çe-
liflkili bir görünüm sunmaktad›r. Bu durumda karfl›m›za ç›kan
soru, fiziksel gerçeklerin mi, yoksa bizlere do¤ru ve net görü-
nenlerin mi do¤ru kabul edilmesi gerekti¤idir. Thomas J.
McFarlane, bu soruya bir karfl›laflt›rma yap›larak cevap buluna-
bilece¤ini belirtmektedir.
McFarlane'e göre günümüz bilim adamlar›n›n, bu cevab›
bulmak için bundan 300 y›l öncesine gidip, Dünya'n›n düz ol-
du¤una inanan insanlarla karfl›laflt›¤›n› düflünebiliriz. Bilim
adamlar›, onlar›n hatas›n› düzeltmek için onlara kibarca yanl›fl
düflündüklerini, Dünya'n›n asl›nda yuvarlak oldu¤unu söyler-
ler. Onlar ise muhtemelen, bilim adamlar›na neden böylesine
ç›lg›nca bir fikre kap›ld›klar›n› soracaklard›r. Bilim adamlar› ise
onlara, o dönemin flartlar› ve bilgisi dahilinde kendi tezlerini
kan›tlayacak tek bir delil bile getiremeyeceklerdir. Ancak onlar
günümüz insanlar›na, tüm deneyimlerine dayanarak ve bunun-
la ilgili deliller getirerek Dünya'n›n düz oldu¤unu kendilerince
aç›klarlar. Dahas›, yeryüzünü ölçmek ve yol haritalar› yapmak
için gezegen geometrisi kavram›n› kullan›r ve günlük yaflam-
lar›nda bununla çeliflen hiçbir fley bulmazlar. Ayn› flekilde,
genifl bir araziye veya denize bakt›klar›nda da hiçbir e¤rilik
görmediklerini söyler ve Dünya'n›n yuvarlakl›¤›n›
Darwin'in Açmaz›: Ruh
40
kan›tlayan hiçbir delil bulunmad›¤›n›
iddia ederler. Bu durumda, "Dünya
yuvarlakt›r" iddias› bir aldatmaca gibi
kal›r. Bilim adamlar›, hiçbir fley kan›t-
layamam›fl olarak, zaman makineleri-
ne biner ve günümüze dönerler.26
McFarlane'e göre, dostlar›m›z›
Dünya'n›n yuvarlak oldu¤una ikna
edemememizin sebebi, elbette, Dünya ile
karfl›laflt›r›ld›¤›nda çok küçük oluflumuzdur.
Deneyimimiz co¤rafik olarak kü-
çük bir alanda s›n›rl› kald›¤› için
Dünya, gerçekte öyle olmad›¤›
halde, düz gibi görünmektedir. Bir
baflka deyiflle, Dünya'n›n görünen düzlü¤ü asl›nda gerçek
bir düzlük de¤ildir, çünkü Dünya düz de¤ildir. Ama bu, Dün-
ya'n›n büyüklü¤ü nedeniyle yan›lt›c› bir düzlüktür. Dünya'n›n
yuvarlak oldu¤unu kan›tlamak için, günlük deneyimlerimizin
ötesine gitmemiz gerekmektedir. Örne¤in, bir uçak ile Dünya
etraf›nda uçabilir veya bir uzay meki¤i ile uzaya ç›kabiliriz.
Ama günlük deneyimlerimizle s›n›rl› kald›¤›m›zda, düzlü¤ün
bir illüzyon oldu¤una dair hiçbir kan›t›m›z yoktur. Ayn› flekilde,
Dünya'n›n düz oldu¤una inanmamak için bir nedenimiz de
yoktur. McFarlane, verdi¤i bu örnekten sonra sözlerine flu flekil-
de devam eder:
E¤er insanlar geçmiflte gerçek konusunda bu derece aldanm›fllarsa,
biz flu anda aldanmad›¤›m›z› nas›l bilebiliriz? Gördü¤ümüz gibi, bi-
zim flimdiki gerçek görüflümüzün günlük deneyimlerimizle uyumlu
olmas›, onlar› gerçek haline getirmez. Bizim deneyimlerimizin bir
s›n›r› oldu¤u için, belki de nesnel dünya fikrimiz gerçekten de bir
illüzyondur. T›pk› düz dünya fikrinin bir illüzyon olmas› gibi.27
41
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Maddenin Mutlakl›¤› ‹ddias›,Materyalizmle Birlikte Yok Olup Gitmifltir
Kuantum mekani¤inin bizlere göstermifl oldu¤u sonuç flu-
dur: Madde, materyalistlerin iddia ettikleri gibi mutlak ve son-
suz de¤ildir. Madde ezeli veya ebedi olmad›¤› gibi çevremizde
gördü¤ümüz varl›klar da sadece birer atom y›¤›n› de¤illerdir.
Kuantum fizi¤ine göre madde, materyalistlerin hiç hesaba kat-
mad›¤› boyutlar içinde nitelik de¤ifltirmifl ve maddenin temeli-
nin sadece bir enerji flekli oldu¤u bilimsel olarak kan›tlanm›flt›r.
Materyalizm, kuantum fizi¤inin gösterdi¤i gerçekler ile bilimsel
anlamda kesin olarak çökmüfltür.
Paul Davies ve John Gribbin, yeni fizi¤in materyalizmi ta-
mamen ortadan kald›rd›¤› gerçe¤ini flu flekilde özetlemektedirler:
Materyalizme hayat veren bilim olan fizi¤in ayn› zamanda materya-
lizmin ölümü için bir sinyal oldu¤unu söylemek do¤rudur. 20. yüz-
y›l boyunca yeni fizik, bir seri flafl›rt›c› geliflme ile materyalist doktri-
nin temellerini ortadan kald›rd›. Önce, Newton'un mekan ve zaman
konusundaki tahminlerini ortadan kald›ran görecelik kuram› geldi...
ve daha sonra kuantum teorisi geldi ve bizim madde görüntümüzü
tamamen de¤ifltirdi.28
Fizikçi Fred Alan Wolf ise, materyalizmi art›k bilim adam-
lar›n›n da terk etmifl olduklar›n› flu flekilde haber vermektedir:
Ço¤u bilim adam› da dahil olmak üzere pek ço¤umuz, yeni nesnel
materyalizmi kabul etmiyoruz. Kalbimizin derinliklerinde, bizden
önceki simyac›lar›n yapt›klar› gibi, tüm evrenden sorumlu olan fle-
yin, materyalizmden çok daha zengin bir fley oldu¤una inan›yo-
ruz.29
Materyalizmin çöküflünün getirdi¤i sonuç nedir? ‹nsan-
lar›n büyük bir k›sm›n› aldatan, onlar› Allah'›n varl›¤›na
inanmaktan al›koyan en büyük sebeplerden biri maddenin
tek mutlak varl›k oldu¤una olan kesin kanaatleridir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
42
D›fl dünyay›, alg›lad›klar›n›n bir bütü-
nü olarak kabul etmek yerine, gör-
dükleri her fleyin mutlak gerçe¤i ile
muhataplarm›fl gibi davran›rlar. Mater-
yalizmin sundu¤u maddenin varolu-
flundaki amaçs›zl›¤›, kendilerine de uy-
gular ve dünyaya gelifl ve dünyada bu-
lunufl amaçlar›n›n olmad›¤›n› zanne-
derler. Allah'›n varl›¤›n›n delillerini göremez ve inanabilmek
için Allah'›n da (Allah'› tenzih ederiz) maddesel bir varl›k ola-
rak kendilerine gözükmesini beklerler. Varl›klar›n yarat›lmad›k-
lar›na inan›r ve dolay›s›yla bir Yarat›c›'n›n varl›¤›n› asla kabul
etmek istemezler.
‹flte materyalizm bahanesine s›¤›n›larak yap›lmak istenen,
asl›nda Allah'›n mutlak varl›¤›n› ve Allah'›n yaratmas›n› reddet-
meye çal›flmakt›r. Materyalizmin çöküflü, bu bahaneyi kesin
olarak ortadan kald›rm›fl, Allah'›n mutlak varl›¤› gerçe¤ini tüm
delilleriyle göstermifltir.
Delaware Üniversitesi Bartol Araflt›rma Enstitüsü parçac›k
fizikçisi Stephen M. Barr, bu gerçe¤i flu sözlerle ifade etmektedir:
Bilim bizi böyle bir serüvenin içine sürükledi. Silahlarla de¤il; teles-
koplarla ve parçac›k h›zland›r›c›lar›yla donanm›fl ve derin matema-
ti¤in iflaretleri ve sembolleriyle konuflan bilim, bize, çok farkl› k›y›la-
r› ve bize oldukça yabanc› olan fantastik yerleri getirdi. Biz evreni in-
celemeye devam ettikçe, yolculu¤un sonuna geldi¤imizde art›k birer
birer bize tan›d›k gelen s›n›r tafllar›n› ve en eski evimizin plan›n›
kavramaya bafllad›k. Gerçe¤i bulmaya çal›flt›¤›m›z bu yolculuk en
sonunda bizi Allah'a yöneltmektedir.30
Maddenin asl› ile muhatap oldu¤unu düflünmek yaln›zca
bir zand›r. Alg›lar›m›zla kavrayabildi¤imiz bu dünyada, buna
dair hiçbir kan›t yoktur. Bizler, yaln›zca kendi alg›lar›m›zda
var olan dünyay› görebilir, duyabiliriz. D›flar›daki
Harun Yahya (Adnan Oktar)
43
Stephen M. Barr
maddesel dünyan›n asl›na ulaflabilmemiz imkans›zd›r. Evren
ezeli ve ebedi de¤ildir, bir bafllang›c› ve bir sonu vard›r. Evre-
nin hiçbir noktas›nda, materyalistlerin iddia etti¤i flekilde bir
"amaçs›zl›k" hakim de¤ildir. Tüm evren ve bunun içindeki her
varl›k, bir amaç u¤runa var edilmifltir. Bunlar›n tümünün gös-
terdi¤i tek bir sonuç vard›r: Evrenin her noktas›nda yarat›lm›fl-
l›k hakimdir. Yarat›lan eserler ise, çok daha üstün bir gücün, bir
Yarat›c›'n›n varl›¤›n› gösterir. O Yarat›c›, tüm alemleri sar›p ku-
flatm›fl olan Yüce Allah't›r.
Materyalistlerin bu gerçe¤e karfl› mücadeleleri art›k bir an-
lam tafl›mamaktad›r. Çünkü modern fizik, onlar›n tümüyle
aleyhlerine sonuç vermifltir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
‹nsanlar›n büyük bir k›sm›n› aldatan en büyük sebeplerden biri, maddenin tek mut-
lak varl›k oldu¤una kesin kanaatleridir. Bu bak›fl aç›s›yla, materyalizmin sundu¤u
maddenin var oluflundaki amaçs›zl›¤› kendilerine de uygular ve dünyaya gelifl amaç-
lar›n›n olmad›¤›n› zannederler. Allah'›n varl›¤›n›n delillerini göremez ve materya-
lizm büyüsü içinde saplan›p kal›rlar.
Oysa as›l gerçek fludur: Tüm evren ve bunun içindeki her varl›k, bir amaç u¤runa ya-
rat›lm›flt›r. Yüce Rabbimiz olan Allah, var olan her fleyi yoktan yaratan, tüm alemleri
sar›p kuflatand›r.
Allah ayetlerinde flöyle bildirir:
Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye gö¤ü, yeri
ve ikisi aras›nda bulunanlar› yaratmad›k.
E¤er bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu,
Kendi Kat›m›z'dan edinirdik. Yapacak olsayd›k, böyle ya-
pard›k.
Hay›r, Biz hakk› bat›l›n üstüne f›rlat›r›z, o da onun beyni-
ni darmada¤›n eder. Bir de bakars›n ki, o, yok olup gitmifl-
tir. (Allah'a karfl›) Nitelendiregeldiklerinizden dolay› ey-
vahlar size.
Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yan›nda
olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklü¤e kap›lmazlar ve
yorgunluk duymazlar. (Enbiya Suresi, 16-19)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
47
Bir Enerji fiekli: Ifl›k
Max Planck'›n bulufluna göre ›fl›k, hem dalga hem de par-
çac›k özelli¤i göstermektedir. Planck'tan sonra say›s›z deney ve
gözlem, bu gerçe¤i kesin olarak ortaya ç›karm›flt›r. Bu durumda
›fl›k için flu söylenebilir: Ifl›k, dalga fleklinde hareket eden bir
enerjidir. Bu tan›m›n daha iyi anlafl›lmas› için bir baflka dalga
çeflidini, suda meydana gelen dalgalar› örnek verebiliriz. Su
dalgalar› sudan meydana gelmezler. Dalga, suda hareket eden
enerjiden meydana gelmektedir. E¤er bir havuzun bir ucundan
di¤er ucuna dalga hareket ederse, bu havuzun sa¤ taraf›ndaki
suyun, havuzun sol taraf›na geçmesi anlam›na gelmez. Su oldu-
¤u yerde kalm›flt›r. Hareket eden fley dalgad›r, yani enerjidir.
Banyo küveti su ile doluyken elinizi suyun içinde hareket ettir-
di¤inizde dalga meydana getirirsiniz, çünkü suya enerji verirsi-
niz. Enerji, suda dalga fleklinde hareket eder.
Tüm dalgalar hareket eden ener-
jidir ve genellikle bir araç kulla-
narak, örne¤in suyu kulla-
narak hareket ederler.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
48
fiüphesiz bu, gerçek bir olay›n haberidir. Allah'tan
baflka ‹lah yoktur. Ve flüphesiz Allah, üstün ve güçlü
oland›r, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Al-i ‹mran Suresi, 62)
Ifl›k dalgalar›, su dalgalar›na göre biraz daha karmafl›kt›rlar
ve hareket etmek için bir arac›ya ihtiyaç duymazlar. Boflluk için-
de de hareket ederler. Ifl›k sadece bafllang›ç aflamas›nda madde-
ye ba¤›ml›d›r. Ifl›k, bir kere oluflturuldu¤unda, herhangi bir
maddesel eleman olmadan, ba¤›ms›z flekilde hareket edebilir.
Ifl›k enerjisi, hiçbir maddenin olmad›¤› yerde bulunabilir.31 Hem
›fl›k hem de ›s›, elektromanyetik ›fl›n›m olarak bilinen enerjinin
farkl› flekilleridir. Elektromanyetik ›fl›n›m›n tüm farkl› flekilleri,
uzayda enerji dalgalar› fleklinde hareket ederler. Bu, bir gölün
üzerine at›lan tafllar›n oluflturdu¤u dalgalara benzetilebilir. Na-
s›l bir göldeki dalgalar›n farkl› boylar› olabiliyorsa, elektroman-
yetik ›fl›n›m›n da farkl› dalga boylar› olur.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
49
Radyo frekans› ve ölçüm cihaz›
Ifl›k, dalga fleklinde
hareket eden bir
enerjidir. Ifl›k dalga-
lar›, su dalgalar›na
benzerler. Ancak bu-
radaki enerji, sudaki
enerjinin aksine, ha-
reket etmek için bir
arac›ya ihtiyaç duy-
maz. Boflluk içinde
hareket eder. Ifl›k
enerjisi, hiçbir mad-
denin olmad›¤› yer-
de bulunabilir.
Ancak elektromanyetik ›fl›n›m›n dalga boylar› aras›nda çok
büyük farklar vard›r. Baz› dalga boylar› kilometrelerce genifllik-
te olabilir. Baflka dalga boylar› ise, bir santimetrenin trilyonda
birinden daha ufakt›r. Bilim adamlar›, bu farkl› dalga boylar›n›
s›n›flara ay›r›rlar. Örne¤in santimetrenin trilyonda biri kadar
küçük dalga boylar›na sahip olan ›fl›nlar, gama ›fl›nlar› olarak bi-
linir. Bunlar çok yüksek enerji tafl›rlar. Dalga boylar› kilometre-
lerce genifllikte olan ›fl›nlara ise "radyo dalgalar›" ad› verilir ve
bunlar çok zay›f bir enerjiye sahiptir. Bu nedenle gama ›fl›nlar›
bizim için öldürücü iken, radyo dalgalar›n›n bize hiçbir etkisi
olmaz.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, dalga boylar›n›n
ola¤anüstü derecede genifl bir yelpazede da¤›lm›fl olmalar›d›r.
En k›sa dalga boyu, en uzun dalga boyundan tam 1025 kat daha
küçüktür. 1025, 1 rakam›n›n yan›na 25 tane s›f›r eklenmesiyle
oluflan bir say›d›r. 10, 000, 000, 000, 000, 000, 000, 000, 000 flek-
linde yazabilece¤imiz bu say›n›n büyüklü¤ünü daha iyi kavra-
mak için baz› karfl›laflt›rmalar yapmak yerinde olur. Örne¤in
Dünya'n›n dört milyar y›ll›k ömrü boyunca geçen saniyelerin
toplam say›s›, sadece 1017'dir. E¤er 1025 say›s›n› saymak ister-
sek, gece gündüz hiç durmadan saymam›z ve bu ifli Dün-
ya'n›n yafl›ndan 100 milyon kez daha uzun bir za-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
50
Hopkins Da¤›ndaki alt› aynal›
dev gama ›fl›n› teleskobu.
man boyunca sürdürmemiz gerekir! E¤er 1025 tane iskambil
ka¤›d›n› üst üste dizmeye kalksak, Samanyolu galaksisinin
çok d›fl›na ç›kmam›z ve gözlemlenebilir evrenin yaklafl›k yar›s›
kadar bir mesafe gitmemiz gerekir.
Evrendeki farkl› dalga boylar›, iflte bu kadar genifl bir yel-
paze içine da¤›lm›flt›r. Ama ne ilginçtir ki, bizim Güneflimiz, bu
genifl yelpazenin çok dar bir aral›¤›na s›k›flt›r›lm›flt›r. Günefl'ten
yay›lan farkl› dalga boylar›n›n % 70'i, 0.3 mikronla (bir mikron
milimetrenin binde biridir) 1.50 mikron aras›ndaki darac›k bir
s›n›r›n içindedir. Bu aral›kta üç tür ›fl›k vard›r: Görülebilir ›fl›k,
yak›n k›z›l ötesi ›fl›nlar ve biraz da yak›n mor ötesi ›fl›nlar.
Bu üç tür ›fl›k say›ca çok gibi durabilir. Ama gerçekte üçü-
nün toplam›, elektromanyetik yelpazenin içinde tek bir birim
yer kaplamaktad›r! Bir baflka deyiflle, Günefl'in ›fl›¤›n›n tümü,
üst üste dizdi¤imiz 1025 tane iskambil ka¤›d›n›n tek bir tanesine
karfl›l›k gelmektedir. Günefl'in ›fl›nlar›n›n bu darac›k aral›¤a yer-
lefltirilmifl olmas›n›n önemli nedeni ise, Dünya üzerindeki yafla-
m› destekleyecek olan ›fl›nlar›n yaln›zca bu ›fl›nlar olufludur.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
51
Günefl'ten bize ulaflan görülebilir
›fl›k, k›z›l ötesi ›fl›nlar ve yak›n
mor ötesi ›fl›nlar, elektromanyetik
yelpazenin içinde tek bir birim yer
kaplamaktad›r. Yani Günefl'ten bi-
ze ulaflan ›fl›k, üst üste dizilen 1025
tane iskambil ka¤›d›n›n tek bir ta-
nesine denk gelmektedir. Dün-
ya'daki yaflam› destekleyen yega-
ne ›fl›nlar, yaln›zca bu ›fl›nlard›r.
‹nsan gözünü, görüntü verebilmek için uyaran ›fl›k ise,
genifl frekans s›ralar› aras›nda oldukça dar bir fleridi, genifllik
olarak bir *oktavdan daha az bir alan› temsil eder. Öyle ki, reti-
nay› uyaran ›fl›klar›n dalga boylar› santimetrenin milyonda 75'i
ile 39'u aras›nda de¤iflir. Nöropsikoloji profesörü Richard L.
Gregory'e göre, "bu flekilde bak›ld›¤›nda neredeyse kör say›l›-
r›z."32
Bu gerçe¤i dikkate ald›¤›m›zda, d›flar›da olarak alg›lad›¤›-
m›z ›fl›¤›n sadece küçük bir k›sm›n› görmekte oldu¤umuzu an-
lar›z. Bir baflka deyiflle, retinam›z›n elde etti¤i ›fl›k ile oldukça
küçük bir frekans›n meydana getirdi¤i görüntülere sahip olabi-
liriz. Bunun d›fl›ndaki frekanslara ait dünya, bizim için bilin-
mezdir.
Peki acaba oldukça dar aral›ktaki frekanslar›n› görebildi¤i-
mizi sand›¤›m›z ›fl›k gerçekten de d›fl dünyada bizim tan›d›¤›-
m›z flekilde midir?
Darwin'in Açmaz›: Ruh
52
* Ifl›k da, t›pk› sesler gibi oktavlardan oluflur. Ifl›k oktav›, ›fl›k ›fl›nlar›n›n frekanslar›
ile belirlenir. Örne¤in, 48. oktav k›z›l ötesi ›fl›nlar, 49. oktav görünür ›fl›k ve 50. oktav
ise ultraviyole ›fl›kt›r. ‹nfroson ve ultrason titreflimlerinden, radyo dalgalar›na ve
mikrodalgalara; k›z›l ötesi, görünür ›fl›k, ultraviyole ›fl›k, gama ›fl›nlar›, solar ›fl›nlara
kadar her ›fl›k dalgas›, elektromanyetik ölçümde farkl› oktavlar› temsil ederler.
lens
optik sinir
retinal damarlar
pupil
kornea
retina
koroid
sklera (göz ak›)
konjoktiva
iris
Ifl›¤›n özelli¤i, maddeler üzerinde gerçeklefltirdi¤i etki-
dir. Genellikle, madde bir dura¤anl›¤a sahiptir. Bizim her tür-
lü itme ve çekme bask›lar›m›za direnç gösterir. Ve biz herhangi
bir fleyi itti¤imizde veya kendimize çekti¤imizde, kendi üzeri-
mizde itme ve çekme etkilerini hissederiz. Newton buna "etki
tepki prensibi" ad›n› vermifltir. Ifl›k da, madde üzerinde etki ve
tepkide bulunur ama ›fl›k parçac›klar›n›n dura¤an bir yap›s›
yoktur. Ifl›¤›n, objeler üzerinde etki ve tepkide bulundu¤unu
görebiliriz (lazer ›fl›¤›n›n metalleri kesmesi ve zarar görmüfl re-
tinay› tamir etmesi örneklerinde oldu¤u gibi), ama hiçbir mad-
denin ›fl›¤a etki ve tepkide bulundu¤unu göremeyiz. Fizikçiler,
›fl›k üzerinde etki ve tepkinin olmamas›n›, dura¤an kütlenin yok-lu¤u olarak adland›r›rlar.33 Dura¤an kütle, bir yerde oldu¤u gi-
bi duran, yani sabit bir varl›¤› olan kütledir. Ifl›k için ise dura-
¤anl›k söz konusu de¤ildir. O her zaman hareket halindedir.
Dolay›s›yla ›fl›k, kütlesi olmayan ve bu sebeple "madde" özelli-
¤i göstermeyen bir enerji fleklidir. Fred Alan Wolf, bu durumu
flu flekilde aç›klam›flt›r:
Biz ›fl›¤› gördü¤ümüzde, asl›nda hiçbir flekilde ›fl›¤› görmeyiz. Bizim
gördü¤ümüz, ›fl›¤›n madde üzerindeki etki ve tepkisinin bizim du-
yu organlar›m›z üzerinde gösterdi¤i etkinin sonuçlar›d›r. Biz mad-
deyi hareket ederken görürüz. Ifl›k, gerçekten de bu dünyan›n d›fl›n-
da bir fleydir...34
Harun Yahya (Adnan Oktar)
53
D›flar›daki Ifl›k Asl›nda Nerede?
Ifl›k, bize d›fl dünyay› görünür k›lan, d›-
flar›daki görüntünün oluflmas›na vesile olan
fley midir? D›flar› ç›kt›¤›n›zda etraf›n›zdaki
tüm maddesel varl›klar›n var olmas›na ama
kapkaranl›k bir odada maddenin bizim için
tamamen yok olmas›na sebep olan fley ›fl›k m›-
d›r? E¤er ›fl›k olmasa, etraf›m›zdaki dünya bi-
zim için tamamen yok mu olacak?
Darwin'in Açmaz›: Ruh
54
55
Bizim alg›lad›¤›m›z d›fl dünyan›n sadece görünür ›fl›¤›n
varl›¤›yla varl›k buldu¤u iddias›, yaln›zca bizim zann›m›zd›r.
Asl›nda d›fl dünyada ›fl›k yoktur, zifiri bir karanl›k hakimdir. Ne
lambalar, ne araba farlar›, ne de Günefl gerçekte bizim bildi¤i-
miz anlamda bir ›fl›k saçmaz. Ifl›k, insanlar›n beyinlerinde sade-
ce bir alg› olarak oluflur ve yaflad›klar› dünyay› ayd›nlat›r.
Bunun teknik aç›klamas› fludur: Günefl ve di¤er ›fl›k kay-
naklar›, farkl› dalga boylar›nda elektromanyetik parçac›klar (fo-
tonlar) saçarlar. Bu parçac›klar, yap›lar›n›n öngördü¤ü flekilde
evrene yay›l›r. Örne¤in birçok radyoaktif parçac›k vücudumu-
zun içinden geçip gider. Onlar› ancak kurflun levhalar durdura-
bilir. Bu parçac›klar›n baz›lar› o denli a¤›r ve o kadar büyük
miktarda enerji yüklüdürler ki, ço¤u zaman çarpt›klar› molekü-
lü parçalayarak yollar›na pek sapmadan devam ederler. Bu,
radyasyonun kansere yol açmas›n›n alt›nda yatan nedendir. Da-
ha güçsüz bir tür radyasyon olan röntgen ›fl›nlar›ndan yararla-
n›larak röntgen makineleri üretilmifltir. Bu makinelerin yapt›¤›
ifl, radyo dalgalar›n›n oluflturdu¤u etkiyi "görülebilen ›fl›¤a" çe-
virmek, yani gözlerimiz taraf›ndan alg›lanabilir hale getir-
mektir. Yani ›fl›k, göz taraf›ndan alg›land›¤› ve beyin taraf›n-
dan yorumland›¤› sürece var olur. D›flar›da ise bildi¤imiz ma-
nada bir ›fl›¤›n varl›¤›, bir ayd›nl›k söz konusu de¤ildir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
56
Röntgen ›fl›nlar›ndan yararlan›larak röntgen makineleri üretilmifltir. Bunlar,
radyo dalgalar›n›n oluflturdu¤u etkiyi, görülebilen ›fl›¤a çevirirler.
Radyo dalgalar›, parçac›k içermedikleri için çarp›flma
an›nda insana zarar vermezler. Bu dalgalar hiçbir duyumuz
taraf›ndan alg›lanamaz, ancak evlerimizdeki radyolar bunlar›
kulaklar›m›z taraf›ndan duyulabilir ses dalgalar›na çevirir. Rad-
yoda bir yay›n yokken duyulan h›fl›rt›, asl›nda Günefl ve tüm
y›ld›zlar taraf›ndan evrenin bafllang›c›ndan bu yana yay›lan
kozmik fon radyasyonunun "sesidir". Burada "ses" kelimesi ile
kastedilen, bu dalgalar›n radyolar›m›z taraf›ndan ifllenerek ku-
laklar›m›z taraf›ndan duyulabilir hale getirilmesi ve bunun ar-
d›ndan beynimizde oluflturduklar› alg›d›r. Yani, gerçekte bizim
için var olmayan, fiziksel anlamda da maddesel varl›¤› olmayan
dalgalar, radyo taraf›ndan kula¤›n duydu¤u ve beynin yorum-
lad›¤› bir flekle dönüfltürülür.
Ayn› durum televizyon için de geçerlidir. Bizim için gerçek-
te görünür olmayan çeflitli ›fl›k dalgalar›, televizyon taraf›ndan
yorumlanarak, bizim alg›layabilece¤imiz flekle dönüfltürülür.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
57
Radyo dalgalar› normal flartlarda duyular›m›z›n hiçbiri taraf›ndan alg›lanmazlar.
Radyolar, bunlar› kulaklar›m›z taraf›ndan duyulabilir
ses dalgalar›na çevirirler.
"Ifl›k" dedi¤imiz alg›ya kaynakl›k eden fotonlar ise çok
daha hafif parçac›klard›r ve ço¤unlukla ilk çarpt›klar› atom-
dan sekerler. Üstelik bunu yaparken çarpt›klar› yere pek bir za-
rar da vermezler. Frekanslar›, yani titreflim h›zlar› nedeniyle da-
ha fazla enerji yüklü olan mor ötesi (ultraviyole) ›fl›nlar›, cildi-
mize nüfuz edebilir ve bazen genetik flifremizde bozulmalara
neden olabilir. Belli saatlerde günefl ›fl›¤›na çok fazla maruz kal-
man›n kansere neden olabilmesi bundand›r.
Frekanslar› gere¤i k›z›l ötesi (enfraruj) olarak adland›r›lan
fotonlar ise çarpt›klar› yüzeyde enerjilerinin bir k›sm›n› b›rak›r-
lar ve buradaki atomlar›n titreflim h›z›n›, yani ›s›s›n› art›r›rlar.
Bu yönleriyle k›z›l ötesi ›fl›nlar, ›s› ›fl›nlar› olarak da adland›r›l›r.
Akkor haline gelmifl bir kömür sobas› veya bir elektrik sobas›
bol miktarda k›z›l ötesi ›fl›n yayar. Bu ›fl›nlar cildimiz taraf›ndan
s›cakl›k hissi olarak alg›lan›r. Gerçekte d›flar›da "s›cakl›k" diye
bir fley de yoktur. S›cakl›k dedi¤imiz fley, ›fl›k dalgalar›n›n mey-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
58
Frekanslar› nedeniyle daha fazla enerji yüklü olan
mor ötesi ›fl›nlar, cilde nüfuz edebilir ve bazen
genetik flifrede bozulmalara sebep olabilir.
dana getirdikleri enerjiden ibarettir.
S›cakl›¤› alg›layan›n, hissedenin var-
l›¤› olmaks›z›n, "s›cak" diye bir fleyin
varl›¤›n› iddia etmek imkans›zd›r.
Fotonlar›n bir k›sm› da vard›r ki
frekanslar› mor ötesi ve k›z›l ötesi ›fl›n-
lar›n aras›nda kalm›flt›r. Bunlar gözümüzün arkas›ndaki retina
tabakas›na düfltü¤ünde buradaki hücreler taraf›ndan elektrik
sinyaline çevrilirler. Biz de gerçekte fiziksel birer parçac›k olan
fotonlar› "›fl›k" olarak alg›lar›z. E¤er gözümüzdeki hücreler fo-
tonlar› "›s› parçac›klar›" olarak alg›lasalard›, o zaman bizim için
›fl›k, renk ve karanl›k olarak adland›rd›¤›m›z kavramlar hiçbir
zaman olmayacak, cisimlere bakt›¤›m›zda onlar›n sadece "s›-
cak" veya "so¤uk" olduklar›n› hissedecektik. Bir baflka deyiflle
d›flar›daki dünyan›n varl›k flekli, bizim duyular›m›z›n onu alg›-
lama flekline ba¤l›d›r. D›flar›da ›s› ve ›fl›k yoktur. Çevremiz, çe-
flitli frekanslarda ve dalga fleklinde dolafl›p duran parçac›klarla
çevrilmifltir. Bunlar› bizim için "görülür ve hissedilir hale geti-
ren fley", yaln›zca beynimizdeki alg› merkezleridir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
59
Gerçekte d›flar›da
›s› ve ›fl›k yoktur.
Çeflitli frekans-
larda dolafl›p du-
ran parçac›klar›
görülür ve hisse-
dilir hale getiren
ise beynimizdeki
alg› merkezidir.
Gözümüzün retina tabakas›na düflen fotonlar, buradaki
alg› hücreleri taraf›ndan elektrik ak›m›na dönüfltürülürler. Bu
elektrik ak›m› sinirler taraf›ndan beyindeki görme merkezine
tafl›n›r. Beyindeki görme merkezi bu elektrik ak›mlar›n› yorum-
layarak bir görüntü oluflturur. Fizik kitaplar›nda ›fl›¤›n bu özel-
li¤i flöyle ifade edilmektedir:
Ifl›k kelimesi fiziksel veya objektif bir manada, elektromanyetik dal-
galarla veya fotonlarla ilgili olarak kullan›ld›. Ayn› kelime psikolojik
bir manada elektromanyetik dalgalar ve fotonlar, göz retinas›na
çarpt›¤› vakit insanda uyanan hisle ilgili olarak da kullan›lmaktad›r.
Ifl›k kelimesinin hem objektif hem de subjektif kavramlar›n› birlikte
ifade edelim: Ifl›k, bir insan gözünde, retinan›n uyar›lmas›ndan do-
¤an görme etkileriyle varl›¤›n› gösteren bir enerji fleklidir.35
D›flar›da var oldu¤unu zannetti¤imiz canl› ve ›fl›kl› dünya,
d›flar›da maddesel bir varl›¤› olan ama bu varl›¤›n asl›n› bizim
hiçbir flekilde göremedi¤imiz, bizde alg› olarak meydana gelen
bir hayaldir asl›nda. Güneflli bir günde seyretti¤imiz deniz
manzaras› gerçekte tümüyle bir karanl›ktan ibarettir. Orada hiç-
bir ›fl›lt›, denizin parlakl›¤›, havan›n netli¤i ve güneflin göz al›c›
›fl›klar› yoktur. Bize ait bu canl› ve ›fl›kl› görüntüyü alg›lamam›-
z› sa¤layan fley, yaln›zca beynimize iletilen elektrik sinyalleridir.
Ifl›k; beynimizde meydana gelen bir alg› olmas›n›n d›fl›nda, d›-
flar›da da yaln›zca bir enerji flekli olarak vard›r. Dolay›s›yla,
maddenin varl›k sebebi olarak düflünülen ›fl›k, bizim için yal-
n›zca bir hayalden ibarettir.
Bu gerçe¤e bakt›¤›m›zda ilginç bir sonuca var›r›z: Asl›nda
gözümüzün "görme" gibi bir özelli¤i yoktur. Göz, sadece foton-
lar› elektrik sinyaline çeviren bir ara birimdir. ‹drak etme kabi-
liyetine sahip de¤ildir. Çevremizi sard›¤›n› düflündü¤ümüz
p›r›l p›r›l dünyay› seyreden göz de¤ildir. Ifl›k veya renk hissi
gözde oluflmaz. Bu konu, görme ile ilgili önümüzdeki bö-
lümlerde detayl› anlat›lacakt›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
60
Harun Yahya (Adnan Oktar)
61
D›flar›da var oldu¤unu zan-
netti¤imiz canl› ve ›fl›k-
l› dünya, bizde alg›
olarak meydana ge-
len bir hayaldir as-
l›nda. Güneflli bir
günde seyretti¤i-
miz deniz manza-
ras›, yaln›zca bey-
nimize iletilen
elektrik sinyalleri-
nin oluflturdu¤u bir
görüntüdür. Bu görün-
tünün d›flar›daki asl›na
hiçbir zaman ulaflamay›z.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
Harun Yahya (Adnan Oktar)
63
Darwin'in Açmaz›: Ruh
64
Renkler Yaln›zca Beynimizde mi?
Ifl›k sadece beynimizde oluflan bir alg›dan ibarettir. Dolay›-
s›yla, kayna¤› ›fl›k olan ve tüm yaflam›m›z› çevrelemifl olan
renkler de, beynin yorumundan baflka bir fley de¤ildir.
Her bir frekanstaki fotonlara renk ad› verilir. Foto-
nun titreflim boyutuna göre renkleri birbirinden ay›rt
ederiz. Yani, k›rm›z› bizim için farkl› titreflim boyutu-
nun, sar› ise baflka bir titreflim boyutunun meydana
getirdi¤i renklerdir. Ka¤›t beyazd›r, çünkü her fre-
kans› yans›t›r ve bunlar›n bileflimi beyaz› meydana
getirir. Yaprak yeflildir, çünkü yaln›zca yeflil renk hissi
veren frekanslardaki fotonlar› yans›t›r, geri kalanlar›
emer. Cam saydamd›r, çünkü fotonlar hemen hemen
hiçbir engelle karfl›laflmadan cam›n içinden geçerek bize
ulaflabilirler. Siyah bir kumafl, tüm fotonlar› so¤urdu¤u
için geriye hiçbir fley yans›maz. Yani buradan gözümüze fo-
tonlar ulaflmaz, biz de onu karanl›k yani siyah olarak alg›lar›z.
Ayna görüntüyü kopyalar, çünkü yans›tma yüze-
yi pürüzsüzdür ve gelen ›fl›nlar çarp›p
sektikleri anda birbirlerine olan para-
lellikleri hemen hemen hiç bozul-
maz.
Rengin alg›lan-
mas› gözün retina ta-
bakas›ndaki koni hüc-
relerinde bafllar. Reti-
nada, ›fl›¤›n belli dalga
boyuna tepki veren üç
ana koni hücre grubu
vard›r. Bu hücre grup-
lar›n›n birincisi k›rm›z›, ikincisi mavi, üçüncüsü ise yeflil ›fl›¤a
hassast›r. Bu üç farkl› koni hücresinin farkl› oranlarda uyar›lma-
lar› sonucunda milyonlarca farkl› renk tonu ortaya ç›kar. Ancak,
›fl›¤›n koni hücrelerine ulaflmas› renklerin oluflmas› için yeterli
de¤ildir. John Hopkins Üniversitesi T›p Fakültesi'nden araflt›r-
mac› Jeremy Nathans, gözdeki hücrelerin renkleri oluflturmad›-
¤›n› flöyle belirtir:
Bir koni hücresinin tek yapabildi¤i, ›fl›¤› yakalay›p onun yo¤unlu¤u
hakk›nda bilgi vermektir. Renk hakk›nda size hiçbir fley söylemez.36
Koni hücreleri alg›lad›klar› bu renk bilgilerini, sahip olduk-
lar› pigmentler sayesinde elektrik sinyallerine dönüfltürürler.
Bu hücrelere ba¤l› olan sinir hücreleri de elektrik sinyallerini be-
yindeki özel bir bölgeye iletirler. ‹flte hayat›m›z boyunca gördü-
¤ümüz rengarenk dünyam›z›n olufltu¤u yer beyindeki bu özel
bölgedir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
65
Peki beynin bu bölümünde hiç renk var m›d›r?
Beynin bu özel bölgesi, t›pk› beynin di¤er bölgeleri gibi
kapkaranl›kt›r. Orada hiçbir ›fl›k, hiçbir renk yoktur. Beynin bu
bölgesinde k›rm›z›, yeflil, sar› renk yoktur. Beyaz yoktur. Renga-
renk çiçekli bahçeler, gözümüzü kamaflt›ran günefl ›fl›¤›n›n hiç-
bir yans›mas› yoktur. Masmavi gökyüzü, yemyeflil a¤açlar yok-
tur. Kafatas›n›n içi zifiri karanl›kt›r. Gözlerimizden içeriye do¤-
ru ›fl›¤›n girdi¤ini zannederiz. Oysa, ne gözlerimizin d›fl›nda, ne
de gözlerimizin arkas›nda ›fl›ktan eser yoktur.
Renklerin oluflumu, nesnelerin ›fl›¤› yans›tma özelliklerin-
den kaynaklanmaktad›r. D›fl dünyada ›fl›k olmad›¤›na göre,
renklerin varl›¤› da söz konusu de¤ildir. O halde "d›flar›da" ola-
rak kabul etti¤imiz renkli dünya nerededir? Bu renkli dünya, ne
d›flar›dan bize do¤rudan ulaflabilir, ne de beynimizin içinde
oluflur. Renkli dünya, bizim alg›lad›¤›m›z fleydir. Biz öyle yo-
rumlad›¤›m›z için bu flekildedir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
66
çubuk hücreleroptik sinir
Renk ilk olarak gözün retina tabakas›nda alg›lan›r. Retinadaki üç ana koni hücre bu-
radaki farkl› dalga boylar›na tepki verir. Koni hücrelerinin farkl› oranlarda uyar›lma-
lar› sonucunda milyonlarca farkl› renk tonu ortaya ç›kar. Koni hücrelerinde elektrik
sinyallerine dönüfltürülen bu renkler, optik sinire iletilir. Bunun sonucunda karfl›-
m›zdaki rengarenk dünya oluflur. Ancak asl›nda, beynin bu bölümünde hiç renk
yoktur. Renkli dünya bizim yaln›zca alg›lad›¤›m›z fleydir.
koni hücreler
Cambridge Üniversitesi matematik ve teorik fizik bölü-
münden Peter Russell bu durumu flu flekilde tarif eder:
"D›flar›daki" dünyan›n, bizim tecrübe etti¤imizden oldukça farkl› ol-
du¤u gerçe¤i pek çok kifliyi flafl›rtmaktad›r. Yeflil renkle ilgili dene-
yimlerimizi de¤erlendirin. Fiziksel dünyada belirli bir frekansta ›fl›k
vard›r ama ›fl›¤›n kendisi yeflil de¤ildir. Gözden beyne iletilen elek-
trik impulslar› da yeflil de¤ildir. Orada hiçbir renk yoktur. Gördü¤ü-
müz yeflil renk, bu ›fl›k frekans›na cevap veren zihinde görülen bir
niteliktir. Zihnin yaln›zca nesnel deneyimi olarak var olur.37 (vurgu
orijinaline aittir.)
Renkler, t›pk› ›fl›k gibi, beynin yorumu ile ortaya ç›kar. Gö-
rüntümüzde var olan ayd›nl›k ve renkli dünya, yaln›zca bizim
bu flekilde alg›lad›¤›m›z radyasyon türlerinin oluflturdu¤u bir
dünyad›r.* Yorum tamamen bize aittir. Bristol Üniversitesi fahri
nöropsikoloji profesörü Richard L. Gregory, Eye and Brain (Göz
ve Beyin) isimli kitab›nda bu gerçe¤i flöyle özetlemifltir:
Ifl›k, kelimenin tam anlam›yla renkli de¤ildir. Ifl›k, parlakl›k ve renk
alg›lar›n› verir. Ama bunu, ancak uygun bir göz ve sinir sistemi ile
baflarabilir.38
Gözde oluflacak bir hasar veya yap›sal bir farkl›l›k, gelen
fotonlar› farkl› elektrik sinyallerine dönüfltürecek ve beyindeki
görme merkezi ayn› özellikte dahi olsa, göz taraf›ndan ifllenen
sinyaller, ayn› cismin çok farkl› flekillerde alg›lanmas›na neden
olacakt›r. Renk körleriyle normal görenlerin belli renkleri çok
farkl› alg›lamalar› ve yorumlamalar› bundand›r.
Bütün bu aç›klamalar›n ortaya ç›kard›¤› gerçek ise fludur:
"D›flar›s›" olarak alg›lad›¤›m›z mekan, karanl›kt›r. Asl›nda ka-
ranl›k kavram› da aldat›c› olabilir. Orada hiçbir renk yoktur. C›-
v›l c›v›l renklerle bize sunulmufl olan üç boyutlu, ayd›nl›k
Harun Yahya (Adnan Oktar)
67
* Tüm ›fl›k dalgalar› elektromanyetik radyasyondan oluflur. Baz›lar›n›n zararl›,
baz›lar›n›n zarars›z olmas›n›n nedeni ise sahip olduklar› dalga boylar›d›r.
dünya tümüyle yan›lt›c›d›r. Bizim ›fl›k veya renk olarak yorum-
lad›¤›m›z foton hareketleri, zifiri karanl›k bir ortamda gerçekle-
flen fiziksel olaylardan baflka bir fley de¤ildir. Göz de dahil ol-
mak üzere tüm vücudumuz ve üç boyutlu, rengarenk bir mekan
olarak gördü¤ümüz tüm maddi alem, bu bofllu¤un içinde yer
al›r. Bunu bizim gördü¤ümüz flekilde yorumlayan, yaln›zca be-
yindir. Ama iflin ilginç yan›, tüm bunlar› alg›layan gözün ve
tüm bunlar› yorumlayan beynin de zifiri karanl›k olufludur. Ifl›k
ve renk, onu yorumlayan beynin içinde de de¤ildir.
Bilinç ve beyin konusunda say›s›z çal›flmas› bulunan
Tufts Üniversitesi felsefe profesörü Daniel C. Dennett, bu
gerçe¤i flu flekilde özetlemektedir:
Darwin'in Açmaz›: Ruh
68
Bizim "d›flar›s›" ola-
rak alg›lad›¤›m›z me-
kanda asl›nda hiç
renk yoktur. Bizim
›fl›k ve renk olarak
yorumlad›¤›m›z fo-
ton hareketleri, zifiri
karanl›k bir ortamda
gerçekleflen fiziksel
olaylardan baflka bir
fley de¤ildir.
Ortak kan›ya göre bilim, renkleri fiziksel dünyadan kald›rm›fl ve ye-
rine sadece renksiz, farkl› dalga boylar›ndaki elektromanyetik ›fl›n-
lar› b›rakm›flt›r.39
Dennett, bir baflka kitab›nda, renklerin meydana gelifli hak-
k›nda ise flunlar› söylemektedir:
Dünyada renk yoktur; renk sadece bakan›n gözünde ve beyninde
oluflur. Nesneler ›fl›¤›n farkl› dalga
boylar›n› yans›t›rlar, ancak bu ›fl›k
dalgalar›n›n rengi yoktur.40
Renk, kiflinin d›flar›daki ›fl›¤›
alg›lama biçimi ile ilgili oldu-
¤una göre, bizim alg›lad›¤›-
m›z dünyan›n, baflkalar› için
de ayn› olup olmad›¤›n› bil-
memize imkan yoktur. Bir
baflkas›n›n k›rm›z› olarak
gördü¤ü rengin bizim için
de ayn› k›rm›z› oldu¤unu
hiçbir zaman bilemeyiz.
"Rengarenk" kavram›, bel-
ki bizim için milyonlarca
farkl› rengin bir arada olu-
flu ile ifade etti¤imiz
bir kav-
ramd›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Renk, kiflinin alg›lama biçimi
ile ilgili oldu¤una göre, bizim
alg›lad›¤›m›z dünyan›n, bafl-
kalar› için de ayn› olup olma-
d›¤›n› bilmemize imkan yok-
tur. Birisi için k›rm›z› olan bir
nesne, belki de bir baflkas› için
farkl› renktedir. Onun k›rm›z›
alg›s› ile kendimizinkini k›-
yaslamam›z olanaks›zd›r.
Ama bir baflkas›, çok daha s›n›rl› say›da renk netli¤i ve çeflitli-
li¤i görüyor ve bunu yine "rengarenk" olarak yorumluyor ola-
bilir. Bizim alg›m›z ile, bizimle birlikte ayn› nesneye bakan kar-
fl›m›zdaki kiflinin alg›s›n› karfl›laflt›rma imkan›m›z yoktur. Biz,
ayn› fleye bakt›¤›m›z› zannederiz. Ama belki de bizim ve karfl›-
m›zdaki kiflinin alg›lad›¤› fley, birbirinden son derece farkl›d›r.
D›fl dünyay› alg›lay›fl fleklimiz, befl duyumuzla s›n›rl› oldu¤una
göre, mavinin karfl›m›zdaki kifli için de ayn› mavi, kahvenin ta-
d›n›n karfl›m›zdaki kifli için de ayn› tat oldu¤unu hiçbir zaman
bilemez ve bunu tarif edemeyiz.
Renk körlü¤ü, renklerin yaln›zca beynimizde olufltu¤unun
önemli delillerindendir. Bilindi¤i gibi gözdeki retinada oluflan
küçük bir farkl›l›k renk körlü¤üne sebep olur. Bu durumdaki
birçok insan, yeflil ile k›rm›z›y› birbirinden ay›rt edemez. Bizim
için yeflil olan bir fley, onlar›n dünyas›nda tamamen farkl› renk-
tedir. Bunun tek sebebi, renk kavram›n› farkl› alg›l›yor oluflu-
muzdur. Bizim "yeflil" oldu¤undan emin oldu¤umuz bir fleyi,
Darwin'in Açmaz›: Ruh
70
karfl› taraf›n "gri" olarak görüyor olmas›, onun yan›ld›¤›n›
göstermez. Hangisinin do¤ru alg› oldu¤unu hiçbir zaman bi-
lemeyiz. Çünkü her ikisi de alg›d›r ve bunun gerçekli¤ini test
etme ve karfl›laflt›rabilme imkan›m›z yoktur. Yeflil alg›s› da, gri
alg›s› da kiflilerin kendi deneyimleridir ve bu kiflisel deneyimle-
rin gerçekli¤i o kiflinin yorumuna kalm›flt›r.
Burada varmam›z gereken sonuç fludur: Varl›klara yükle-
di¤imiz tüm nitelikler, "d›fl dünyadaki as›llar›na" de¤il beyni-
mizdeki görüntülerine aittir. Bizler hiçbir zaman alg›lar›m›z›
afl›p, d›flar›ya ulaflamayaca¤›m›z için maddelerin ya da renkle-
rin gerçek varl›¤›n› da göremeyiz. Ünlü düflünür Berkeley de bu
gerçe¤e flu sözleriyle dikkat çekmektedir:
K›saca, ayn› fleyler, ayn› zamanda baz›lar› için k›rm›z›, baz›lar› için
s›cak baflkalar› için tam tersi olabiliyorsa, bu demektir ki biz yan›lsa-
malar›n etkisindeyiz ve 'fleyler' ancak bizim zihnimizde vard›r...41
Avustralya'n›n Adelaide Üniversitesi'nde görev yapan Ox-
ford Üniversitesi'nden Gerard O'Brien, bir radyo konuflmas›nda
bu konuyla ilgili flunlar› söylemektedir:
D›fl dünyaya bakt›¤›m›zda nesneleri renkli olarak görüyoruz ve bu
renklerin de gerçekte tüm gördü¤ümüz nesnelere ait oldu¤unu dü-
flünüyoruz. Ama flu anda, bunun bu flekilde olup olmad›¤› ile ilgili
oldukça ilginç bir soru söz konusu. Birçok felsefeci bizim gördü¤ü-
müz renklerin, bu renklerin özelliklerinin gerçekte dünyan›n içimiz-
de meydana gelen temsili görüntüsünün özellikleri oldu¤unu iddia
ediyorlar. Buna göre dünyan›n kendisine ait böyle renkler bulunmu-
yor. Bu nedenle bizim zihinlerimizin d›fl›nda olan, bizim yaflad›kla-
r›m›zdan ba¤›ms›z olan dünya asl›nda renksiz... Sözün gelifli, siz el-
maya bakmad›¤›n›z zaman yine k›rm›z›
renkte mi?
Harun Yahya (Adnan Oktar)
71
Düflündü¤ümüz zaman dünyan›n bi-
zim gördü¤ümüzü düflündü¤ümüz
renkte oldu¤unu sanmak asl›nda bizim
flovence yaklafl›m›m›z. Çünkü art›k bu
gezegeni paylaflt›¤›m›z di¤er canl›lar›n
farkl› renk sistemleri oldu¤unu ve baz›
durumlarda renkler aras›nda bizden da-
ha az ay›r›m yapt›klar›n› ve bunun sonu-
cunda dünyay› gerçekte bizim gördü¤ü-
müzden farkl› renklerde alg›lad›klar› gö-
rüflünü biliyoruz. Bu nedenle biz dünya-
y› belirli renklerde görüyoruz, fakat belki
de hayvanlar farkl› renk grubu içinde gö-
rüyorlar. Neden flimdi bizim gördü¤ü-
müzün do¤ru oldu¤unu düflünelim?
Dünyan›n gerçekte sahip oldu¤u renkle-
rin bizim gördüklerimiz oldu¤unu nere-
den bilebiliriz? Belki de bunlar sadece,
bizim ve yeryüzündeki hayvanlar›n olufl-
turdu¤u görüntülerin özüne iliflkin dün-
yay› kodlaman›n iki farkl› yolu.42
O'Brien'›n konuyla ilgili tespiti, gerçekten de "d›flar›daki
gerçekli¤in" nas›l bir fley oldu¤unu sorgulama bak›m›ndan
önemlidir. Bizim d›fl›m›zdaki di¤er canl›lar›n da d›flar›da ›fl›k
gördüklerine veya renkleri bizim gibi alg›lad›klar›na dair hiçbir
delil yoktur. Bizim kanaatimizin en do¤ru oldu¤unu gösteren
bir bilimsel delile de ulaflmam›z mümkün de¤ildir. Bu durum-
da d›fl dünya ile ilgili yaln›zca zanlar›m›z ve tahminlerimiz söz
konusudur. Çünkü d›fl dünyay› bildi¤imiz flekilde alg›lama-
m›z, sahip oldu¤umuz befl duyuya ba¤l›d›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
72
‹nsan gözünden bak›ld›¤›nda çi-
çeklerin görünümü.
Ayn› çiçekleri ar›lar böyle görüyor.
D›fl Dünyay› Tan›tan 5 Duyu
E¤er bildi¤imiz her fley kendi zihnimizde görülen duyusal görüntü-
lerse, bizim alg›lar›m›z›n d›fl›nda bir fiziksel gerçeklik oldu¤unu ne-
reden bilebiliriz? Bu yaln›zca bir tahmin de¤il midir? Benim ceva-
b›m: Evet'tir. Bu bir tahmindir; ama yine de en inand›r›c› oland›r.43
Peter Russell
D›fl dünya dedi¤imiz fley, atomlar›n birbirleriyle yapt›klar›
elektron al›flveriflinden, radyo dalgalar›n›n havada sürükleni-
flinden, hava moleküllerinin titrefliminden ibarettir. Peki, bir
nesneyi nesne haline getiren atomlar ve moleküller ve radyo
dalgalar›n› meydana getiren enerji kaynaklar› acaba gerçekte
var m›d›r? Bunlar›n varl›¤›n› bizlere kan›tlayan nedir? Meyda-
na getirdikleri maddesel varl›klar m›; gördü¤ümüz, koklad›¤›-
m›z, hissetti¤imiz cisimler mi; yoksa duydu¤umuz veya izledi-
¤imiz radyo dalgalar› m›? Yoksa befl duyumuzdan bizlere ula-
flan elektrik sinyalleri mi? Bu elektrik sinyalleri ortadan kalkt›-
¤›nda ne olacak? D›fl dünya yok mu olacak?
Harun Yahya (Adnan Oktar)
73
D›fl dünya ile ilgili her türlü bilgi ve niteli¤i, ancak duyu organlar›m›z arac›l›¤›y-
la ö¤reniriz. Duyu organlar›m›z vas›tas›yla gelen elektrik sinyalleri kesildi¤inde,
d›flar›da var olan dünya, "yaln›zca bizim için" yok olacakt›r.
D›fl dünya, yo¤unlaflt›r›lm›fl bir dalga flekli olarak vard›r.
Ancak bizim alg›lad›¤›m›z dünya, d›fl dünyan›n asl› de¤ildir.
Dolay›s›yla, bize ulaflan elektrik sinyalleri ortadan kalkt›¤›nda,
bizim için d›fl dünya gerçekten de yok olacakt›r. Çünkü d›fl dün-
ya ile ilgili her türlü bilgi ve niteli¤i, ancak duyu organlar›m›z
arac›l›¤›yla ö¤reniriz. Bize d›fl dünya ile ilgili verilen bilgi, yal-
n›zca duyu organlar›m›z›n bize iletti¤i flekildedir. Bize ulaflan
bu bilgiler, bir dizi ifllem sonucunda elektrik sinyaline dönüfltü-
rülür ve bu sinyaller beynimizin ilgili noktalar›nda yorumlan›r.
Dolay›s›yla içti¤imiz bir içecek, seyretti¤imiz bir film, koklad›-
¤›m›z bir çiçek beynimizin bu yorumunun bir sonucudur.
Ancak burada flu gerçe¤i tekrar hat›rlatmakta fayda vard›r:
Beynimizde gerçekte ne renkler, ne sesler, ne de görüntüler var-
d›r. Beynimizde var olan fley sadece elektrik sinyalleridir. Karfl›-
m›zda seyretti¤imizi zannetti¤imiz uçsuz bucaks›z manzara,
bakmaya doyamad›¤›m›z rengarenk bir çiçek, yüksek sesli mü-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
74
zik, tad›na hayran kald›¤›m›z mükemmel bir yemek asl›nda
yaln›zca beynimize ulaflan elektrik sinyallerinden ibarettir. Bu,
kuflkusuz d›fl dünyan›n yoklu¤u anlam›na gelmemektedir. Du-
yu organlar›m›zdan beynimize iletilen elektrik sinyallerinin ke-
silmesi, d›flar›da var olan dünyay› ortadan kald›rmayacakt›r.
Böyle bir durumda d›fl dünya, "sadece bizim için" yok olacakt›r.
Çünkü, bize ait d›fl dünya, yaln›zca elektrik sinyallerinin beyni-
mizde yorumlanmas›ndan ibarettir.
Mapping The Mind (Zihnin Haritas›n› Ç›karmak) isimli kita-
b›nda bilim yazar› Rita Carter, dünyay› nas›l alg›lad›¤›m›z› flöy-
le aç›klar:
Her bir duyu organ› kendine uygun uyar›ya cevap verecek flekilde
yarat›lm›flt›r. Bu uyar›lar ise, moleküller, dalgalar veya titreflimler
fleklindedir. Tüm bu çeflitliliklerine ra¤men duyu organlar› te-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
75
melde ayn› görevi görürler: Kendilerine özgü uyar›lar› elektrik sin-
yallerine dönüfltürürler. Bir uyar› ise sadece bir uyar›d›r. K›rm›z›
renk de¤ildir veya Beethoven'›n Beflinci Senfonisi'nin ilk notas› de-
¤ildir, sadece bir elektrik enerjisidir. Asl›nda, bir duyuyu di¤erlerin-
den farkl› hale getirmek yerine, duyu organlar› hepsini benzer hale,
yani elektrik sinyallerine dönüfltürürler.
Öyle ise, tüm duyulara iliflkin uyar›lar, birbirinden tamamen farks›z
bir formda beyne, elektrik ak›mlar› fleklinde girerler ve buradaki si-
nir hücrelerini uyar›rlar. Tüm olan budur. Bu elektrik sinyallerini
tekrar ›fl›k dalgalar›na veya moleküllere dönüfltüren bir geri dönü-
flüm sistemi yoktur. Bir elektrik ak›m›n›n görüntüye ve bir di¤erinin
kokuya dönüflmesi ise, bu elektrik ak›m›n›n hangi sinir hücrelerini
etkiledi¤ine ba¤l›d›r.44
Bu, gerçekten de son derece flafl›rt›c› ve önemli bir konudur.
Dünya hakk›nda ald›¤›m›z tüm hisler, görüntüler, tatlar, sesler,
asl›nda ayn› malzemeden, elektrik sinyallerinden meydana gel-
mektedir. Elektrik sinyallerini bizim için anlaml› hale getiren,
Darwin'in Açmaz›: Ruh
76
onlar› lezzetli bir yiyecek, güzel bir manzara, hareketli bir
müzik flekline dönüfltüren ise bu elektrik sinyallerinin beyni-
mizde etkileflti¤i bölgedir. Ama onu hisseden ve alg›layan var-
l›k baflkad›r. Beyin ve elektrik sinyalleri, bir yeme¤in tad›n›, bir
çiçe¤in rengini ve kokusunu hissedip ondan zevk alamaz. Ma-
teryalist bilim adamlar›n›n fark edemedikleri fley, alg›lay›p his-
sedenin, beyinden farkl› bir fley, yani "ruh" oldu¤udur.
Kaliforniya Üniversitesi'nden nörobilimci ve psikiyatri
profesörü Jeffrey M. Schwartz, alg›n›n beyinden ba¤›ms›z mey-
dana geldi¤i gerçe¤ini flu sözlerle aç›klamaktad›r:
Her bilinç durumu, muhtemelen tek ve eflsiz olan belli bir hisse sa-
hiptir. Bir hamburgeri ›s›rd›¤›n›zda edindi¤iniz deneyim, bir bifte¤i
çi¤nemekten farkl›d›r. Her türlü tat deneyimi, bir Chopin etüdünü
dinlemekten veya flimflekli bir f›rt›nay› seyretmekten veya bir içece-
¤in kokusundan farkl›d›r. Görsel kortekste k›rm›z›n›n olufltu¤u ye-
rin belirlenmesi, bizim k›rm›z›y› alg›lamam›z veya k›rm›z› alg›s›n›n
neden Alfredo yeme¤inin tad›ndan veya (Beethoven'in eseri) "für
Elise"yi dinlemekten farkl› oldu¤unu aç›klamaktan uzakt›r... En de-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
77
tayl› MR'lar bile alg›laman›n veya fark etmenin fiziksel kaynaklar›
d›fl›nda bir fley vermemektedir. Bunun nas›l bir duygu oldu¤unu
aç›klaman›n yan›na bile yaklaflamamaktad›r. Kiflinin birincil olarak
k›rm›z›y› alg›lamas› konusunu aç›klayamamaktad›r. Bunun farkl› in-
sanlar için de ayn› oldu¤unu nereden bilebiliriz? Neden beyin meka-
nizmalar› üzerinde çal›flmak, hatta moleküler seviyede çal›flmak, bu
sorulara hiçbir flekilde bir cevap sa¤layamamaktad›r?45
Peter Russell ise, bu gerçe¤i flu flekilde aç›klam›flt›r:
Ne zaman fiziksel görünüm ayr›nt›lar›n› araflt›rmaya kalksak, hep
elimiz bofl dönüyoruz. Fiziksel ile ilgili olarak edindi¤imiz her fikir
yanl›fl ç›k›yor. Maddecilik fikri gözlerimizin önünde buharlafl›p
gidiyor. Ama maddesel dünyaya olan inanc›m›z gitgide köklefliyor
– bizim deneyimlerimizle sürekli olarak takviye oluyor – öyle ki,
bunlar›n fiziksel bir temeli olmas› gerekti¤ine dair zann›m›za s›k› s›-
k›ya yap›fl›yoruz. Dünya'n›n tüm evrenin merkezinde oldu¤u zan-
n›ndan hiçbir zaman flüphe etmeyen ortaça¤ astronomlar› gibi, d›fl
dünyan›n fiziksel bir kökeni oldu¤u zann›m›z› hiçbir zaman sorgu-
lam›yoruz. Gerçekten de, bunun yan›t›n›n do¤ruca bize bak›yor ola-
bilece¤ini fark etti¤imde oldukça flafl›rd›m. Belki de d›flar›da gerçek-
ten de hiçbir fley yok. Yani, hiçbir "fley". Fiziksel görünüm diye bir
fley yok. Belki de her fleyin sadece beyinsel bir görünümü var.46
Beyin üzerine yap›lan çal›flmalar, alg›layan›n kim oldu¤u-
na dair sorulara hiçbir zaman cevap vermeyecektir. Çünkü bi-
lim adamlar›n›n beyinde arad›klar› fley, asl›nda insan›n fiziksel
bedeninden farkl›, kendi benli¤inde var olan fleydir.
Stanford Üniversitesi nöropsikoloji profesörü Karl Pribram
bilim ve felsefe dünyas›nda, alg›y› hissedenin kim oldu¤u ile il-
gili bu önemli aray›fla flöyle dikkat çekmifltir:
Yunanl›lardan beri, filozoflar "makinenin içindeki hayalet", "küçük
insan›n içindeki küçük insan", vb. üzerine düflünüp durmufllard›.
"Ben" – yani beyni kullanan varl›k- nerededir? As›l bilmeyi gerçek-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
78
lefltiren kim? Assisili Aziz Francis'in de söylemifl oldu¤u gibi: "Ara-
d›¤›m›z fley bakan›n ne oldu¤udur."47
fiuur, yaln›zca Allah'›n insana verdi¤i ruhun sahip oldu¤u
bir özelliktir. ‹nsan sahip oldu¤u ruh ile düflünüp alg›layan, ka-
rar al›p yorum yapabilen bir varl›k haline gelir. Sahip oldu¤u bi-
linç ve ak›l, bu ruhun insana kazand›rd›¤› özelliklerdir. Allah
ayetinde flöyle buyurur:
Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap ne-
dir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur k›ld›k;
onunla kullar›m›zdan dilediklerimizi hidayete erdiririz.
fiüphesiz sen, dosdo¤ru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.
(fiura Suresi, 52)
Bu konu ilerleyen bölümlerde detayl› olarak aç›klanacakt›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
79
Beynin içinde, olup bitenleri izleyen bir küçük
insan yoktur. Beyin üzerine yap›lan çal›flmalar,
alg›layan›n kim oldu¤u sorusuna hiçbir zaman
cevap vermeyecektir. Çünkü alg›layan, insan›n
fiziksel benli¤inden ba¤›ms›z olan "ruh"tur.
Beynin ‹çindeki Manzaray› Seyreden Kim?
Bir cisimden gelen ›fl›k, retina üzerine düfler ve daha son-
ra ifllem görmesi için beyinde otuz kadar farkl› görme merkezi-
ne iletilir. Göz merce¤inden geçen ›fl›k, gözün arka taraf›ndaki
a¤ tabakan›n üzerine bafl afla¤› ve iki boyutlu bir görüntü b›ra-
k›r. A¤ tabakadaki çubuk ve koni hücreler, baz› kimyasal ifllem-
lerden sonra bu görüntüyü elektriksel ak›ma dönüfltürür. Bu
elektriksel ak›mlar, göz sinirleri arac›l›¤› ile beynin arka k›sm›n-
da yer alan görme merkezine götürülür. Beyin ise bu gelen sin-
yali anlaml› ve üç boyutlu görüntüler haline getirir. Craig Ha-
milton'un belirtti¤i gibi, "bu flimdiye dek hiç kimsenin tatmin
edici bir çözüme ulaflt›ramad›¤› bir problemdir. Fakat yine de
bizim anlamam›z gereken, gözlerinizin her biri resmin farkl› bir
k›sm›n› görür ve beyniniz ise bunu bir bütün haline getirir".48
Darwin'in Açmaz›: Ruh
80
Göz merce¤inden geçen ›fl›k, gözün arka taraf›ndaki a¤ tabakan›n üzerine bafl
afla¤› ve iki boyutlu bir görüntü b›rak›r. A¤ tabakadaki çubuk ve koni hücreler,
bu görüntüyü elektriksel ak›ma dönüfltürür. Bu ak›mlar, beynin arka k›sm›ndaki
görme merkezine götürülür. Beyin ise, bu gelen sinyali anlaml› ve üç boyut-
lu görüntüler haline getirir.
Yap›lan bu tan›mlar, oldukça genel anlamda gözün nas›l gör-
dü¤ünü tarif etmektedir. Gözler, bize d›fl dünyadaki, asl›n›
hiçbir zaman bilemeyece¤imiz bir görüntünün oluflum safhala-
r›n›n ilk aflamas›n› temsil ederler. D›flar›da var olan dünya, göz-
den geçen ›fl›k sayesinde, elektrik sinyalleri yoluyla, içimizde,
beynimizin oldukça küçük bir noktas›nda var olur. Bafl›m›z›
kald›r›p etraf›m›za flöyle bir bakt›¤›m›zda gördü¤ümüz görün-
tü uçsuz bucaks›z da olsa, asl›nda beynimizin içindeki bu küçük
noktada oluflur. Bu uçsuz bucaks›z görüntünün asl›n›n, gördü-
¤ümüz görüntüye benzeyip benzemedi¤ini ise hiçbir zaman bi-
lemeyiz.
Cambridge Üniversitesi matematik ve teorik fizik bölü-
münden Peter Russell, bu gerçe¤i flu flekilde özetler:
Bir a¤aca bakt›¤›mda, do¤rudan a¤ac› görüyormuflum gibi gelir.
Ama bilim, tamamen farkl› bir fleyin gerçekleflti¤ini söylemektedir.
Gözden giren ›fl›k retinada kimyasal reaksiyonlar› tetikler, bunlar
beyne giden sinir lifleri boyunca hareket eden elektrokimyasal im-
pulslar meydana getirirler. Beyin ald›¤› verileri analiz eder ve sonra
d›flar›da var olan fleye dair kendi görüntüsünü meydana getirir. Da-
ha sonra ben, a¤aç görüntüsünü görürüm. Ama benim as›l gördü-
¤üm a¤ac›n kendisi de¤ildir, sadece zihnimde oluflan görüntüsüdür.
Bu, tecrübe etti¤im her fley için geçerlidir. Bildi¤imiz, alg›lad›¤›m›z
ve hayal etti¤imiz her fley, her renk, ses, duygu, her düflünce, her his
zihinde meydana gelen bir flekildir. Bunlar›n tümü zihnin kendi fle-
killendirmesidir.49
Tüm bunlar, bizi önemli bir gerçe¤e götürmektedir: Biz ha-
yat›m›z boyunca, dünyay› bizim d›fl›m›zda zannederiz. Oysa
dünya, her fleyiyle bizim içimizdedir. Bizler, d›fl›m›zda zannetti-
¤imiz dünyay› asl›nda beynimizin içindeki küçücük bir nokta-
da görürüz.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
81
D›flar›daki dünyan›n asl›n› do¤rudan göremedi¤imize
ve her fley beyinde oluflan bir alg› oldu¤una göre, acaba gö-
ren gerçekten "göz"müdür?
Bizler, hayat›m›z boyunca tüm d›fl dünyay› gözlerimizle
gördü¤ümüzü zannederiz. Oysa gözün görme ifllevini gerçek-
lefltirmesi için yap›lan bilimsel tan›m, görenin göz olmad›¤›n›
anlatmaktad›r. Gözler ve gözlere ait olan milyonlarca sinir hüc-
resi, sadece görme olay›n›n gerçekleflmesi için beyne mesaj ile-
ten kablo görevine sahiptirler. Retina, kendi üzerine düflen ›fl›k
parçac›klar›n› alg›lar ve bunlar› elektrik sinyaline dönüfltürerek
beyne iletir. Yani burada söz konusu olan; havadan gelen ›fl›k
dalgalar›, ya¤, protein ve sudan oluflmufl retina ve iletilen elek-
trik sinyalleridir. Beyinde; bahçede kofluflan çocuklar, mavi bu-
lutsuz bir gökyüzü, denizi yararak yüzen gemiler yoktur. Var
olan fley, sadece elektrik sinyalleridir.
Peki beynimizde tüm bu alg›lar›n olufltu¤u, görüntülerin
canland›¤›, seslerin duyuldu¤u, kokular›n olufltu¤u bir yer var
m›d›r? Beyni dikkatlice inceleyecek olsak, birbiriyle etkileflim
Darwin'in Açmaz›: Ruh
82
Harun Yahya (Adnan Oktar)
83
Beyinde bahçede kofluflan çocuklar,
mavi bulutsuz gökyüzü, denizi ya-
rarak yüzen gemiler yoktur. Var olan
fley, sadece elektrik sinyalleridir.
içindeki nöronlar ve
bunlar›n aras›ndaki kim-
yasal ve elektriksel ba¤-
lant›larla karfl›lafl›r›z. Ama
beynin hiçbir yerinde
renklerin, flekillerin, yaz›-
lar›n ve d›fl dünyaya ait di-
¤er fleylerin görüntülerini
bulamay›z. Beynin hiçbir
yerinde, yapraklar› hare-
ket eden yeflil bir a¤aç,
al›flverifl yapan kalabal›k,
evler, arabalar, mobilyalar
yoktur. Beynin hiçbir ye-
rinde bize gülümseyen bir
dostumuz, annemiz veya
babam›z yoktur. Okumak-
ta oldu¤unuz bu kitab›n
görüntüsü, beynin hiçbir
yerinde bulunmamakta-
d›r. K›sacas›, etraf›m›zda
gördü¤ümüzü zannetti¤imiz dünya, ne d›flar›da ne de beyinde-
dir.
Görüntünün beyinde oldu¤unu iddia eden bilim adamlar›-
n›n flu soruya cevap vermeleri gerekmektedir. E¤er beyinde bir
görüntü meydana geliyorsa, bu durumda bu görüntüyü izleyen
kimdir?
Kaliforniya Üniversitesi, Psikoloji Bölümü ve Nörobilim
Program› profesörü ve Beyin ve Alg›lama Merkezi Baflkan›
Vilayanur S. Ramachandran, Phantoms in the Brain (Beynin
Aldan›fllar›) isimli kitab›nda bu durumu flu flekilde aç›kla-
m›flt›r:
Darwin'in Açmaz›: Ruh
84
Nöronlar
Beyin
Elinde tuttu¤u bardaktaki içece¤e bakt›. "Göz küremin içine bu bar-
da¤›n ters bir görüntüsü düflüyor. Aç›k ve koyu renkli görüntülerin
hareketleri retinam›n üzerindeki fotoreseptörleri aktiflefltiriyor ve
flekiller, bir yol boyunca –bu yol optik sinirdir- tek tek pikseller ha-
linde aktar›l›yor. Beynimin içindeki ekranda da görüntüleniyor. Bu
barda¤› da aynen bu flekilde görmüyor muyum? Elbette, beynimin
tekrar görüntüyü çevirip düzeltmesi gerekiyor."
Onun fotoreseptörler ve optik hususundaki bilgileri etkileyici olsa
da, beynin içinde bir yerlerde görüntülerin izlendi¤i bir ekran oldu-
¤u fleklindeki aç›klamas›nda ciddi bir mant›k hatas› vard›r. Çünkü
e¤er iç nöronlara ba¤l› bir ekranda barda¤›n görüntüsünü izleyebili-
yor olsayd›n›z, beyninizin içinde bunu görmesi için bir baflka küçük
insana ihtiyaç duyard›n›z. Bu da problemi çözmeyecektir, çünkü bu
kez onun kafas›n›n içinde görüntüyü izleyebilmesi için daha da kü-
çük bir insana ihtiyaç duyacakt›n›z ve bu böylece sonsuza dek de-
vam edecekti. Sonuç olarak ise idrak sorusunun gerçek cevab›n› bu-
lamadan hiç bitmeyen gözler, görüntüler ve küçük insanlar ile bafla
ç›kman›z gerekecekti.50
Ramachandran'›n burada de¤inmekte oldu¤u nokta son
derece önemlidir. Beynin içinde görüntü oldu¤unu varsayd›¤›-
m›zda, bu görüntüyü beynin içinde izleyen bir kiflinin varl›¤›
gerekecektir. Beyinlerin içinde görüntüler, görüntüleri izleyen
küçük insanlar ve onlar›n beyinlerindeki görüntüyü izleyen kü-
çük insanlar kesintisiz olarak devam edecektir. (Detayl› bilgi
için bkz. Kuledeki Küçük Adam, Harun Yahya, Araflt›rma Yay›nc›-
l›k) Beynin içindeki görüntüyü izleyen bir varl›k olmad›¤›na gö-
re, beynin içindeki görüntü iddias› gerçek d›fl› ve mant›ks›zd›r.
Beynin içi kapkaranl›kt›r, ›fl›ks›zd›r, sessizdir. Beynin içinde
renkler, birbirinden güzel görüntülü çiçekler, s›cakl›k hissi ve-
ren mangal atefli ve c›v›l c›v›l öten kufllar yoktur.
O halde beynin içinde oluflan fley nedir? Ramachandran,
bunun teknik aç›klamas›n› flu flekilde yapar:
Harun Yahya (Adnan Oktar)
85
... idrak konusunu anlamak için ilk ad›m beyindeki görüntüler fik-
rinden kurtulmak ve nesneler ile olaylar›n d›fl dünyadaki temsili ta-
rifleri üzerinde düflünmektir. Bu sayfada yaz›l› olan paragraflar gibi
bir paragraf, temsili tarif ifadesini çok iyi aç›klayabilecek bir örnek-
tir. E¤er Çin'deki arkadafl›n›za dairenizin nas›l göründü¤ünü anlat-
mak isteseydiniz, dairenizi Çin'e nakletmeniz gerekmeyecektir. Tek
yapman›z gereken dairenizi tan›mlayan bir mektup yazmakt›r. Fakat
mektubunuzdaki kelimeleri ya da paragraflar› meydana getiren mü-
rekkep hiçbir flekilde fiziksel anlamda odan›za benzerlik göstermez.
Mektup, sizin dairenizin temsili bir tarifidir.
Beyindeki temsili tarifin anlam› nedir? Elbette mürekkep damlalar›
de¤il, fakat sinir iletilerinin dilinden söz edilmektedir. ‹nsan beynin-
de görüntülerin ifllenmesi için çok say›da alan bulunmaktad›r, bun-
lar›n her biri görüntüden belirli türde bilgileri almakta uzmanlaflm›fl
karmafl›k nöron a¤›ndan oluflur. Her bir nesne, bu alanlar›n içerisin-
de sadece o nesneye ait bir dizi faaliyeti harekete geçirir. Örne¤in bir
kaleme, kitaba ya da bir insan yüzüne bakt›¤›n›zda her durum için
farkl› bir sinirsel faaliyet flekli tetiklenir ve sizin neye bakt›¤›n›zla il-
gili daha üst beyin merkezlerini "bilgilendirir." Bu faaliyetlerin biçi-
mi, aynen ka¤›d›n üzerindeki mürekkep damlalar›n›n sizin odan›z›
temsil veya sembolize etmesi gibi, görsel nesneleri temsil eder ya da
sembolize eder. Görsel süreçleri anlamaya çal›flan biz bilim adamla-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
86
Bir kitaba, kaleme ya da bir insana bak-
t›¤›m›zda, her durum için farkl› bir si-
nirsel faaliyet harekete geçer. Bakt›¤›-
m›z fleyle ilgili olarak üst beyin merkez-
leri bilgilendirilir.
Ancak burada gerçekleflen say›s›z kim-
yasal ifllem, tek bafl›na görmeyi aç›kla-
maz. Çünkü, beynin içinde görüntüleri
izleyen bir küçük adam yoktur. D›fl
dünyay› izleyen, gören ve bundan bir
anlam ç›karan, insana ait ruhtur.
akson
sinaptik
son k›s›m
r› için hedefimiz beynin bu sembolik tarifleri oluflturmak için kul-
land›¤› flifreyi çözmektir, t›pk› bir flifre çözücünün yabanc› bir met-
ni deflifre etmeye çal›flmas› gibi...51
Fakat tek bafl›na bu haritan›n varl›¤› görmeyi aç›klayamaz çünkü
beynin içinde önceden de belirtti¤im gibi primer görme korteksinin
üzerinde gösterilenleri izleyen küçük bir insan yoktur.52
Richard L. Gregory ise, bunu flu flekilde tan›mlar:
Gözlerin, beyinde, nesnelerin alg›lar›ndan oluflan bir görüntü olufl-
turduklar› düflüncesinin cazibesinden kaç›nmak önemlidir. Beyinde
görüntü fikri, bütün bunlar› görecek bir iç gözün de bulunmas›n› be-
raberinde getirir. Ama bu da, bu görüntüyü görebilecek bir baflka gö-
zün bulunmas›n› baflka görüntüler için baflka gözleri vs. gerektire-
cektir. Bu ise hiçbir sonuca ulaflmadan sonsuza kadar bu flekilde de-
vam eder.53
Harun Yahya (Adnan Oktar)
87
sinaptik
keseler nöro iletici
reseptör
iyon
kanal›
presinaptik
zar
potsinaptik
kese
presinaptik zar
postsinaptik zar
sinaptik a¤›z
sinaptik
a¤›z
sinaptik
keseler
mitokondri
hücre
dendrit
Iowa Üniversitesi Nöroloji Departman› profesörü ve bafl-
kan› Antonio Damasio, "oldukça dürüst bir flekilde flunu söy-
leyebilirim; bilincin ilk problemi, nas›l 'beyinde bir film' olufltu-
rabildi¤imizdir,"54 aç›klamas›n› yaparken, bilim adamlar›n›n bu
konu ile ilgili içinde bulunduklar› açmaz› aç›kça itiraf etmekte-
dir. Aç›kt›r ki, 21. yüzy›l bilimi, "Gören kim?" sorusunu cevap-
s›z b›rakmaktad›r. Bilim adamlar›, beynin içinde bir izleyicinin
oldu¤u varsay›m›n› kuflkusuz terk etmifllerdir. Ama bu durum,
beyinde oluflan görüntü kavram›n› bilim adamlar› aç›s›ndan da-
ha büyük bir problem haline getirmifltir. Beynin içinde-
ki tek bir nokta, bize, say›s›z detaya sahip olan, mü-
kemmel netlikte ve kusursuz ayr›nt›lar tafl›yan
bir dünya sunmaktad›r. Hem de kesintisiz ola-
rak. Bunun teknik ve bilimsel aç›klamas› bu-
dur. Peki acaba oluflan "görüntü" nerededir?
Oxford Üniversitesi'nden psikolog ya-
zar Susan Blackmore, flu yorumu yapar:
* Crick, "gözlerimizin önünde gördü¤ü-
müz dünyan›n canl› görüntüsü"nün
ba¤lant›lar›n› bulmak istedi¤ini söy-
lüyor. Damasio ise bunu "beynin
içindeki sinema" olarak adland›r›-
yor. Ama e¤er görsel dünya büyük
bir illüzyon ise, bu durumda bu ki-
fliler arad›klar› fleyi hiçbir zaman
bulamayacaklar, çünkü ne beynin
içindeki sinema ne de canl› görüntü
beyinde bulunmamaktad›r. Bunlar da
illüzyonun bir parças›d›r.55
Darwin'in Açmaz›: Ruh
88
* DNA sarmal›n›n keflfi ile Nobel ödülü alan
‹ngiliz biyokimyac›.
Susan Blackmore'a göre muhatap oldu¤umuz her fley, yal-
n›zca bir illüzyondur. Asl›nda illüzyon tan›m› burada ortaya ç›-
kan durumu tam olarak aç›klayamamaktad›r. ‹llüzyon, zihni-
mizde meydana gelen olaylar› fiziksel gerçeklerle karfl›laflt›rd›-
¤›m›zda ortaya ç›kan bir durumdur. Ancak burada insan, d›fla-
r›daki dünya ile yani karfl›laflt›rma yapabilece¤i bir fiziksel ger-
çeklikle muhatap de¤ildir. Bunlar›n tümü, zihnin üretti¤i fley-
lerdir ve zihin, d›flar›daki gerçekli¤i hiçbir zaman görememek-
te, duyamamakta, hissedememektedir. Bunlar yaln›zca bize ait
gerçeklerdir. Bu durumda burada gerçekleflen durumu illüz-
yon de¤il, daha çok hayal olarak tan›mlamak daha do¤ru ola-
cakt›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
89
Bakt›¤›m›z nesnenin,
d›fl dünyadaki gerçek
halini gördü¤ümüzden
emin oluruz. Oysa biz, o
nesnenin hiçbir zaman
asl›na ulaflamay›z. Gör-
dü¤ümüz fley, t›pk› yan-
da yere yap›lm›fl bu üç
boyutlu resimde oldu¤u
gibi yaln›zca bir illüz-
yondur. Zihnimizin
üretti¤i fleydir. Ancak
biz, bunlar›n gerçekli-
¤inden, d›flar›daki as›l
görüntüleri ile muhatap
oldu¤umuzdan hiçbir
zaman flüphe duymay›z.
Sahip oldu¤umuz dünya, sadece bizim alg›lar›m›zda
oluflur. Bu dünyay› bizim gördü¤ümüz gibi gören, bize ait al-
g›lar› hissedip alg›layan, bizim dünyam›za flahit olan hiç kimse
yoktur. Gördüklerimiz, beynimizin de bir parças› de¤ildir. Be-
yin de sahip oldu¤umuz bu hayali görüntüye aittir. Bizim alg›-
lar›m›z; bize seyrettirilen, bizim için var edilmifl bir dünyay›
olufltururlar. D›flar›da gerçek, maddesel bir dünya vard›r ama
insan buna hiçbir zaman ulaflamamaktad›r. Kuantum fizi¤inin
kafliflerinden Erwin Shrödinger'in belirtti¤i gibi, "her kiflinin
dünya görüntüsü, kendi zihninin oluflturdu¤u kavramd›r ve
daima öyle kalacakt›r. Bu dünya görüntüsünün, baflka bir varl›-
¤a sahip oldu¤u hiçbir zaman kan›tlanamaz".56
Gözümüzün önünde zannetti¤imiz bir nesneye, örne¤in
bir kitaba bakarak edindi¤imiz deneyimi, onu sadece düflüne-
rek de edinebilmemiz bu gerçe¤in önemli delillerindendir. Bey-
nin içinde, gerçekte var olmayan bir varl›¤›n görüntüsünü elde
etmekteyiz. Washington Üniversitesi'nden psikolog Michael
Posner ve nörolog Marcus Raichle, beynin bu ola¤anüstü meka-
nizmas› için flu sözleri söylemektedirler:
Gözlerinizi aç›n, bir manzara hiç çaba göstermeden sizin görüntünü-
zü doldurmaktad›r; gözlerinizi kapat›n ve o manzaray› düflünün. Bu
flekilde o manzaran›n bir görüntüsünü
ça¤›rabilirsiniz, kesinlikle sizin gözle-
rinizle gördü¤ünüz manzara ka-
dar canl›, kesintisiz ya da eksik-
siz de¤ildir. Fakat hala man-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
90
zaran›n temel özelliklerine sahip olan niteliktedir. Her iki durumda
da manzaran›n bir görüntüsü zihinde oluflmaktad›r. Gerçek görsel
deneyimlerle oluflan görüntü, hayal edilen bir görüntüden ay›rt edi-
lebilmesi bak›m›ndan "alg›" olarak adland›r›lmaktad›r. Alg› retinaya
çarpan ve daha sonra beyinde ifllemden geçirilecek olan sinyalleri
gönderen ›fl›¤›n ürünü olarak oluflmaktad›r. Fakat bu sinyalleri gön-
dermek için hiçbir ›fl›k retinaya çarpmad›¤›nda bir görüntüyü na-
s›l oluflturabilmekteyiz?57
Bir nesneyi, bu nesnenin asl› yokken zihnimizde var eden
fley, asl›n›n var oldu¤unu zannetti¤imizde onu zihnimizde var
eden mekanizma ile ayn›d›r. Dolay›s›yla, d›fl dünya olarak gör-
dü¤ümüz görüntülerin varl›¤›, yaln›zca bir yan›lsama, bir ha-
yaldir. Gördü¤ümüz her fley, karfl›m›zdaki renkli dünya, dostla-
r›m›z, çevremizdeki insanlar, hatta kendi bedenimiz bu hayalin
bir parças›d›r. Tüm bunlar›n kayna¤› sand›¤›m›z fley, yani d›fl
dünyan›n asl›, bizler için daima bir bilinmez olarak kalacakt›r.
Bu gölge dünya; çal›flt›¤›m›z ifl yerini, evimizi, çevremizde-
ki insanlar›, arabam›z›, yedi¤imiz yeme¤i, seyretti¤imiz filmi,
k›sacas› yaflant›m›zdaki her fleyi kapsar. Evimize girdi¤imizde,
gerçek evimizden içeri girdi¤imize dair bir his duyar›z. Oysa
gerçek evimizin, ona t›pat›p benzeyen, hatta görüntü oldu¤una
dahi ihtimal vermedi¤imiz bir kopyas›n› zihnimizde izleriz.
Evin içinde karfl›laflt›¤›m›z herkesin görüntüsünü yine zihni-
mizde seyrederiz. Bütün hayat›m›z, beynimizin içindeki küçük
bir mekanda geçer.
Bu konu üzerinde araflt›rma yapan nörolog ve psikologla-
r›n birço¤u, buraya kadarki sonuca rahatça ulafl›rlar. Ama "alg›-
layan›n kim" oldu¤u sorusunun cevab›n› vermekten genellikle
uzak dururlar. Beyinde küçük insanlar arar, tüm bunlar› alg›la-
yan bir maddesel varl›¤› bulmaya çal›fl›rlar. Bunu kitaplar, ma-
kaleler, konferanslar boyunca tart›fl›r, konuyu çözememifl di-
¤er bilim adamlar›n› örnek gösterir ve iflin içinden ç›ka-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
91
mad›klar›n› iddia ederler. Oysa tüm teknik ve
bilimsel gerçeklerin aç›kça gösterdi¤i sonuç,
bütün bunlar› alg›layan, gören ve hissedenin, in-
san›n sahip oldu¤u ruh oldu¤udur. Bilim adamla-
r›n›n beyinde arad›klar› fley, yani "gören varl›k"
ruhtur. Bizim "d›fl dünya" olarak kabul etti¤imiz
yaflama ait her fley, bu ruha izlettirilen görüntü-
lerden ibarettir. Bu gerçek, baz› bilim adamlar›n›n
yüceli¤ine inand›klar› materyalizmi ortadan kal-
d›rmaktad›r. Her fleyin maddesel varl›klardan
ibaret oldu¤unu iddia eden materyalistler için ru-
hun varl›¤›, kesin olarak kabul edilemezdir. ‹flte
bu nedenle, "alg›layan›n kim" oldu¤u sorusu, ma-
teryalistler için daima cevaps›z kalacakt›r.
‹nsana sahip oldu¤u ruhu veren Allah't›r. Bu
ruha iflittiren, izlettiren, hissettiren Allah't›r. Mü-
kemmel netlikte, kusursuz detayl› ve ola¤anüstü
canl›l›kta bir dünyay› bizler için yaln›zca hayal
olarak yaratan, ruha tüm bunlar› yafl›yormufl his-
si veren, her fleyi yoktan var eden Yüce Allah't›r.
Allah, ayetlerinde bu gerçe¤i insanlara haber ver-
mifltir:
‹flte gayb› da, müflahede edilebileni de bi-
len, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O'dur.
Ki O, yaratt›¤› her fleyi en güzel yapan ve in-
san› yaratmaya bir çamurdan bafllayand›r.
Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den),
basbaya¤› bir sudan yapm›flt›r.
Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona
Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, göz-
ler ve gönüller var etti. Ne az flükrediyorsu-
nuz? (Secde Suresi, 6-9)
Darwin'in Açmaz›: Ruh
92
Harun Yahya (Adnan Oktar)
93
Sesler Yaln›zca Beynimizde Vard›r
Duyma iflleminin sistemi, görme ile ayn›d›r. Ses olarak
bize ulaflan bilgiler, t›pk› görüntüde oldu¤u gibi yaln›zca elek-
trik sinyalleridir. D›fl kulak, çevredeki ses dalgalar›n› kulak kep-
çesi ile toplay›p orta kula¤a iletir. Orta kulak, ses titreflimlerini
güçlendirerek iç kula¤a aktar›r. ‹ç kulak ise, bu titreflimleri sesin
yo¤unlu¤una ve s›kl›¤›na göre elektrik sinyallerine dönüfltüre-
rek beyne gönderir. Beyinde bu mesajlar, söz konusu sinyallerin
iflleme konulup yorumland›¤› duyma merkezine iletilir. Böyle-
ce duyma ifllemi gerçekleflir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta
vard›r: T›pk› görüntüler gibi, sesler de beynimizin d›fl›nda bir
yerlerde de¤ildir. Özellikle insan bilinci konusundaki çal›flmala-
r› ile tan›nan Cambridge Üniversitesi matematik ve teorik fizik
bölümünden Peter Russell bu durumu flu flekilde aç›klar:
Piskopos Berkeley bizim alg›lar›m›z d›fl›nda hiçbir fleyin olmad›¤›n›
savunurken, bunu, e¤er onu duyacak hiç kimse yoksa, devrilen bir
a¤aç ses ç›kar›r m› tart›flmas› takip etti. O dönemlerde sesin havada
nas›l iletildi¤ine veya kula¤›n ya da beynin nas›l ifllev gösterdi¤ine
dair hiçbir fley bilinmiyordu. Günümüzde burada devreye giren ifl-
lemler hakk›nda çok daha fazla fley biliyoruz ve bunun cevab› aç›k-
ça "hay›r"d›r. Fiziksel gerçeklikte hiçbir ses yoktur, yaln›zca havada
bas›nç dalgalar› vard›r. Ses yaln›zca, bir alg›lay›c›n›n onu tecrübe et-
mesi ile var olur –bu alg›lay›c› ya insand›r, ya bir geyik veya bir kufl
ya da bir kar›nca.58 (vurgu orijinaline aittir.)
D›flar›daki ses, bizim için, ancak biz onu alg›lad›¤›m›z sü-
rece vard›r. Ancak, burada belirtilmesi gereken önemli bir nok-
ta daha vard›r: T›pk› görüntüler gibi sesler de beynimizin için-
de de¤ildirler. Beyinde var olan fley, yine sadece elektrik sin-
yalleridir. "Gerçek" olarak alg›lad›¤›m›z her türlü ses, beyni-
mizin içindeki bu elektrik sinyallerinin bir ürünüdür. Bir
Darwin'in Açmaz›: Ruh
94
Harun Yahya (Adnan Oktar)
95
Ses dalgalar›
Tek bir notadan
gelen kompleks
ses dalgas›
Timpanik zar Üzengi
Koklea
Koklean›n yay›lan
görüntüsü ‹flitme
siniri
lifleri
Zardaki hareketin
göreceli geniflli¤iAna zar
Tüy hücreleri
Farkl› frekanslara ayarlanm›fl farkl› nö-
ronlarda sonlanan iflitme sinir lifleri
‹flitme
korteksi
‹flitme
korteksi
Yatay kesit
düzlemi
Talamus
Beyin sap›Beyincik
Motor
korteks
Koklean›n kesiti
D›flar›dan gelen sesler, d›fl ve orta kulak taraf›ndan iç kula¤a do¤ru ilerleyen s›v›
dalgalara dönüfltürülür. Bu dalgalar, bir dizi ifllemden sonra elektrik sinyalleri
halinde beyne iletilir ve beynimizde ses olarak alg›lan›r. Dolay›s›yla d›flar›daki
ses, bizim için yaln›zca onu alg›lad›¤›m›z sürece vard›r. Duydu¤umuz her fley,
beynimizin içindeki bu elektrik sinyallerinin bir ürünüdür.
dostumuzla sohbet ederken, onun üç boyutlu görüntüsünü
beynimizde mükemmel flekilde alg›lar; ondan gelen sesi de,
söz konusu derinlik hissini onaylar flekilde duyar›z. Dostumuz
uzakta ise, sesin uzaktan geldi¤inden emin oluruz. Oysa bu ses,
ne uzakta ne de yak›ndad›r. Yaln›zca elektrik sinyali olarak var-
d›r. Bir baflka deyiflle bu ses, beynimizin içinde de de¤ildir. Bey-
nimizin içinde derin bir sessizlik hakimdir. Ne kadar kalabal›k
ve gürültülü bir ortam›n içinde olursak olal›m, beynimizin için-
de hiç ses yoktur. Elektrik sinyallerinin iletti¤i uyar›lar, bize d›-
flar›da kalabal›k ve gürültülü bir dünyan›n var oldu¤u bilgisini
verir. Oysa ne d›flar›daki bu kalabal›k ve gürültülü dünyaya
ulaflabilir, ne de onlar› beynimizin içinde oluflturabiliriz. Ses, bi-
zim alg›lad›¤›m›z bir fleydir.
Peter Russell, bu gerçe¤i flu flekilde aç›klamaktad›r:
Bir keman›n müzi¤ini duyuyorum, ama duydu¤um ses zihnimde
ortaya ç›kan bir nitelik. Bunun gibi bir ses d›fl dünyada yoktur, sade-
ce titreflen hava molekülleri vard›r."59
Dolay›s›yla sesleri iflitirken de, görüntü ile ilgili olarak ya-
flad›¤›m›z ayn› yan›lg›ya düfleriz. Seslerin d›fl dünyadan geldi-
¤ini zannederiz. Oysa bizim alg›lad›¤›m›z sesler, bizim için
meydana getirilmifl gölge dünyan›n bir parças›d›r. T›pk› bu
dünyaya ait görüntüler, tatlar, kokular ve hisler gibi, sesler de
bize ait bu alg› dünyas›n›n bir k›sm›n› oluflturur. D›fl dünyada
var oldu¤unu düflündü¤ümüz kalabal›k ortam›n gürültüsü, bi-
ze seslenen arkadafl›m›z›n sesi ve dinledi¤imiz müzik, yaln›zca
bize ait bu alg› dünyas›nda oluflur. Tüm bunlar›n d›flar›daki ger-
çeklik ile mutab›k olup olmad›¤›n› bilmemize imkan yoktur.
Çünkü beynimizin d›fl›na ç›karak as›l dünyaya ulaflmam›z hiç-
bir zaman mümkün de¤ildir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
96
Harun Yahya (Adnan Oktar)
97
Bizler, seslerin d›fl dünyadan geldi¤ini zannederiz. Oysa duy-
du¤umuz sesler, bize ait alg› dünyas›n›n bir parças›n› olufltu-
rurlar. Beynimizin d›fl›na ç›karak bu sesin d›flar›daki gerçeklik
ile mutab›k olup olmad›¤›n› bilmemize ise imkan yoktur.
Kokular ve Lezzetler de Yaln›zca
Beynimizde Meydana Gelir
Piflen güzel bir yeme¤in kokusunun, gerçekten yemekten
geldi¤ini zannederiz. Yemek piflerken, baflkalar›n›n da bizimle
ayn› kokuyu alg›lad›¤›n› düflünür ve ortak bir hissi paylaflt›¤›-
m›za inan›r›z. Ama bu yaln›zca bir zand›r. Bize ulaflan fley, koku
moleküllerinin elektrik sinyaline dönüfltürülüp beynimize ulafl-
m›fl halidir. Bir baflka deyiflle, "koku" dedi¤imiz fley de t›pk› gör-
me ve duyma gibi, elektrik sinyallerinden oluflan bir alg›d›r. D›-
flar›daki koku molekülleri, hiçbir zaman beynimize ulaflmaz.
Ünlü düflünür George Berkeley, bu gerçe¤i flu sözlerle aç›k-
lam›flt›r:
Önce renklerin, kokular›n vb. gerçekte var oldu¤u san›ld›; ama daha
sonra, bu çeflit görüfller reddedildi ve görüldü ki bunlar ancak du-
yumlar›m›z sayesinde vard›r.60
Koku alg›s›, fiziksel anlamda hiçbir koku molekülünün
gerçekte var olmad›¤› rüyalar s›ras›nda da en gerçekçi flekilde
hissedilebilen bir alg›d›r. ‹nsanlar rüyalarda, görüntüyü son de-
rece net ve mükemmel flekilde gördükleri, sesi en kusursuz ha-
liyle duyduklar› gibi, kokuyu da ayn› flekliyle alg›layabilmekte-
dirler. Dolay›s›yla, buradan yola ç›karak, kokunun alg›lanabil-
mesi için onun maddesel varl›¤›n›n flart olmad›¤›n› anlamak ko-
lay olacakt›r.
Bu durum, tat alma alg›s› için de geçerlidir. ‹nsan dilindeki
tat alg›lay›c› bölgelerin görevi de, t›pk› di¤er duyu organlar›nda
oldu¤u gibi, gelen uyar›y› elektrik sinyaline dönüfltürmektir.
Dolay›s›yla biz hoflumuza giden bir pastay› yedi¤imiz zaman,
onun hiçbir zaman gerçek tad›na ulaflamay›z. Onun gerçek
görüntüsünü görmedi¤imiz, gerçek kokusunu duymad›¤›-
m›z gibi, gerçek lezzetini de alamay›z. Ald›¤›m›z tad, bey-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
98
nimize elektrik sinyali olarak iletilen uyar›lar›n meydana ge-
tirdi¤i etkidir. Bir baflka deyiflle, hayat›m›z boyunca sevdi¤i-
miz bir yiyece¤in, çikolatan›n, meyvenin bizim alg› dünyam›z-
da meydana gelen flekli ile muhatap oluruz. Befl duyumuz yo-
luyla beynimizde meydana getirilen alg›lar, bizlere bunlar›n gü-
zel görünümlü, güzel kokulu ve lezzetli oldu¤unu söyler. Ama
bu tümüyle bize ait bir bilgidir. Bizim zihnimizde bize alg›latt›-
r›lan niteliklerdir. Bunun d›fl›nda, d›fl dünya hakk›nda hiçbir
fikrimiz yoktur.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
99
Koku yolu
Talamus
‹fllem merkezi
Tat alg›
korteksi
‹fllem
merkezi
Koku alg›
korteksi
Omurilik Tat
tomurcu¤u
Dil
Koku
epitelyu-
mundaki
nöronlar
Koku
so¤an›
Sinirler
Darwin'in Açmaz›: Ruh
100
Harun Yahya (Adnan Oktar)
101
Dokunma Hissi Yaln›zca
Beyne ‹letilen Elektrik Sinyalleridir
Alg›lad›¤›m›z d›fl dünya, öylesine gerçekçidir ki, alg›lar›-
m›z›n oluflturdu¤u bir dünyada yafl›yor olmam›z bilimsel bir
gerçek olmas›na ra¤men, insanlar›n büyük bir ço¤unlu¤u alg›-
n›n mükemmelli¤inden dolay› yan›l›rlar. ‹nsanlar› yan›ltan en
büyük etkilerden biri ise, dokunma hissine sahip olmalar›d›r.
‹nsanlar, gördükleri, koklad›klar› veya tatt›klar› fleylerin gerçek-
li¤inden flüphe duyabilirler. Ama nesnelere dokunabilme alg›s›,
d›fl dünyan›n gerçek varl›¤›na ulaflabiliyor hissi vererek onlar›
yan›ltabilir. Oysa, dokunduklar› fleyin bir elektrik sinyali olarak
beyne iletildi¤i gerçe¤i, bu konudaki tüm ön yarg›lar› ortadan
kald›rmaktad›r. Di¤er tüm alg›lar›m›z gibi, dokunma hissi de
beyinde oluflur. Bir fleyi hissetmemiz, ancak onunla ilgili beyni-
mizde ald›¤›m›z bilgiye ba¤l›d›r. Beynimiz alg›lamazsa, madde-
ye dokunmam›za ra¤men, onu hissetmemiz mümkün de¤ildir.
Peter Russell, bu durumu flu flekilde aç›klar:
Maddenin kat› bir materyal oldu¤una dair fikrimiz ise, t›pk› yeflil
renk gibi, bilinçte meydana gelen bir vas›ft›r. Bu, "d›flar›da olan›n"
Darwin'in Açmaz›: Ruh
102
bir modelidir. Ama t›pk› di¤er modeller gibi, d›flar› da gerçekte
olandan oldukça farkl›d›r.61
Peter Russell'›n vurgulad›¤› gerçeklik kavram›, son derece
do¤rudur. D›flar›daki maddeye dokunurken onunla iliflkimiz,
yaln›zca elimizin elektronlar›n›n söz konusu nesnenin elek-
tronlar›n› itmesinden ibarettir. Yani gerçekte ona dokunmay›z
bile. D›flar›daki nesne ile aram›zda hiçbir temas yoktur. Buna
ra¤men oluflan his, onun niteli¤ini alg›l›yormufl izlenimi verir
bize. Bir a¤aç gövdesinin sert oldu¤unu, pamu¤un yumuflak
oldu¤unu alg›layabiliriz. ‹kisini farkl› niteliklerde alg›lar›z ama
asl›nda moleküler düzeyde gerçekleflen ifllem, elektronlar›n
birbirlerini itmesinden ibarettir. Dokundu¤umuz maddeden
gelen sertlik hissi, bir kedinin tüylerinden veya bir duvar›n pü-
rüzlü yüzeyinden edindi¤imiz his, bize yaln›zca elektrik sinya-
li olarak ulaflmaktad›r. Bir baflka deyiflle, fiziksel olarak gerçek-
leflen deneyimimiz, bizde oluflan his ile tümüyle farkl›d›r. Do-
lay›s›yla, d›flar›da var olan maddenin hiçbir zaman asl›na do-
kunamay›z. Bize ulaflan, d›fl dünyaya dair bir alg›d›r ve bu al-
g›lara dayanarak d›fl dünyan›n nas›l bir yer oldu¤unu bilmemi-
ze imkan yoktur.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
103
Darwin'in Açmaz›: Ruh
104
Deri
Sinir
inpulslar›-
n›n yönü
Meissner
yuvar›
Ranvice nodu
Schwann hücresi
Myelin k›l›f›
Akson
Sinir hücrelerinin
yönü
Bir maddeye dokundu¤umuzde edin-
di¤imiz his, bize yaln›zca elektrik
sinyali olarak ulaflmaktad›r. Bir bafl-
ka deyiflle, bizde oluflan madde hissi,
yaln›zca elektrik sinyalleri yoluyla
meydana gelmektedir. Dolay›s›yla,
d›flar›da var olan maddenin asl›na
hiçbir zaman dokunamay›z. Bizde
oluflan alg›dan yola ç›karak, fiziksel
gerçeklikte o nesnenin neye benzedi-
¤ini, d›fl dünyan›n nas›l bir yer oldu-
¤unu bilmemize imkan yoktur.
Resimde tek bir tufla basma eylemi
ile parma¤›m›zdan beyne kadar ger-
çekleflen ifllemler görülmektedir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
105
Talamus
Yollar›n kesiflme noktas›
Omurilik
Sinir impulsla-
r›n›n yönü.
Omurili¤in kesiti
Omurilik yumrusu
Hücre çekirde¤i
BEY‹N
Duyu korteksi
Pensilvanya Üniversite Hastanesi nükleer t›p bölümün-
de yard›mc› doçent doktor Andrew B. Newberg konuyla ilgi-
li olarak flunlar› belirtir:
Geçmiflte flöyle diyen baz› filozoflar vard›: "Bak, e¤er bir kayaya tek-
me atarsam ayak parma¤›m ac›r, bu gerçektir. Bunu hissederim. Ger-
çek oldu¤unu hissederim. Bu canl›d›r. Buna gerçeklik denir." Fakat
asl›nda bu hala bir deneyimdir ve bu hala kiflinin gerçeklik alg›s›-
d›r.62
Örne¤in s›cak bir maddeye dokundu¤umuzda, onun hissi-
ni beyne iletmekle görevli olan sinirler devreden ç›kar›lsa, yan-
makta olan elimizi hissetmemiz mümkün de¤ildir. S›caktan
yanma, onu hissetme ve bundan dolay› ac› duyma hissi, yaln›z-
ca beynin yorumudur. Benzer flekilde d›flar›da bir uyar›c› olma-
mas›na ra¤men, s›rf elektrik sinyallerinin yapay üretimi sonu-
cunda da alg› hissi oluflabilir. D›flar›da yanan bir atefl olmamas›-
na karfl›n, elimizin yand›¤›n› hissedebiliriz. Bu durum, burada-
ki yanma hissinin yaln›zca bizim alg› dünyam›zda meydana
geldi¤inin bir di¤er delilidir. Üzerinde dikkatle düflünülmesi
gereken bu önemli gerçe¤i 20. yüzy›l›n ünlü düflünürü Bertrand
Russell flöyle ifade etmifltir:
…Parmaklar›m›zla masaya bast›¤›m›z zamanki dokunma duyusuna
gelince, bu, parmak uçlar›ndaki elektron ve protonlar üzerinde bir
elektrik etkisidir. Modern fizi¤e göre, masadaki elektron ve proton-
lar›n yak›nl›¤›ndan oluflmufltur. E¤er parmak uçlar›m›zdaki ayn› et-
ki, bir baflka yolla ortaya ç›km›fl olsayd›, hiç masa olmamas›na ra¤-
men ayn› fleyi hissedecektik.63
Maddenin temel niteli¤i, yani sertlik, bizim alg› dünyam›z
için, bilimsel anlamda ortadan kalkm›fl bulunmaktad›r. Bir fleyi
görüyor olmam›z onun gerçek fiziksel görünümüne dair bir
delil ve ipucu vermedi¤i gibi, bir fleye dokunmam›z da,
onun sertli¤ine dair hiçbir delil ve ipucu vermemektedir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
106
Dokundu¤umuz fley, yaln›zca beynimizde oluflan varl›kt›r.
D›flar›daki gerçek niteli¤ini ve görüntüsünü bilemeyece¤imiz
bir hayaldir. Bilim yazar› J. R. Minkel, New Scientist dergisinde-
ki bir yaz›s›nda bu gerçe¤i flu flekilde aç›klar:
fiu an bir dergi tutuyorsunuz, bunu kat› bir madde olarak alg›l›yor-
sunuz ve siz bunun evrende ba¤›ms›z bir flekilde var oldu¤unu gö-
rüyorsunuz. Etraf›n›zdaki objeler de ayn› flekilde, belki bir fincan
kahve ya da bir bilgisayar, hepsi d›flar›da gerçekmifl gibi görünüyor.
Ama hepsi yaln›zca bir hayal.64
Harun Yahya (Adnan Oktar)
107
S›cak bir maddeye dokundu¤unuzda, o s›cakl›k hissini beyne iletmekle görevli
olan sinirler devreden ç›kar›lsa, yanmakta olan elinizi hissetmeniz mümkün olmaz.
Çünkü yanma hissi, yaln›zca bizim alg› dünyam›zda meydana gelen bir histir.
deri
duyu alan›
beyin
talamus
omurilik
motor sinir
kas lifleri
duyu siniri
Mesafe de bir Alg›d›r, Yaln›zca Beynimizde Oluflur
Karfl›m›zdaki bir insan›n uzak bir yerden yaklaflmakta
oldu¤unu hemen anlar›z. Görüntüsü, sesi ve büyüklü¤ü bulun-
du¤u ortama göre de¤ifliklik gösterir. Bu etkenlere göre bir de-
¤erlendirme yapar ve kifliyle aram›zda nas›l bir mesafe oldu¤u-
nu tayin ederiz. Ama gerçekte karfl›m›zdaki kifli ile aram›zda
herhangi bir uzakl›k yoktur. Onu uzakta bir yerlerde gördü¤ü-
müz inanc›, yaln›zca beynimizde yapt›¤›m›z bir k›yas nedeniy-
ledir. Bir baflka deyiflle, uzakl›k hissi yaln›zca bir alg›d›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
108
Uzaktan geldi¤ini sand›¤›m›z bir insanla bi-
zim aram›zda, asl›nda herhangi bir mesafe
yoktur. Alg›lad›¤›m›z mesafe hissi, yaln›zca
beynin yorumudur. Ufka do¤ru uzay›p gitti-
¤ini zannetti¤imiz bir tünel ile gerçekte ayn›
yerdeyizdir. Her fley, beynimizin içindeki bir
noktada yaln›zca bize seyrettirilmektedir.
D›fl dünya ad›n› verdi¤imiz görüntü o kadar inand›r›c› ve
o kadar etkileyicidir ki, insan›n, bunlar›n tümünün birer alg›-
dan ibaret oldu¤una inanmas› için derinlemesine dikkat vererek
düflünmesi gerekmektedir. Görüntüyü bu kadar inand›r›c› ve
etkileyici yapan fleyler ise mesafe, derinlik, renk, gölge, ›fl›k gibi
unsurlard›r. Bu malzemeler o kadar kusursuzca kullan›lm›flt›r
ki, beynimizde üç boyutlu, renkli ve canl› bir görüntü haline ge-
lirler. Sonsuz say›daki ayr›nt› bu görüntüye eklenince, ortaya,
hiç fark›na varmadan bütün bir ömür boyunca asl› zannederek
içinde yaflad›¤›m›z ama gerçekte sadece zihnimizde muhatap
oldu¤umuz ve asl›n›n sadece bir kopyas› olan bir dünya ç›kar.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
109
Mesafe dedi¤imiz alg›, bir çeflit üç boyutlu görme fleklidir.
Görüntülerde mesafe ve derinlik hissini uyand›ran fleyler ise
perspektif, gölge ve hareket dedi¤imiz unsurlard›r. Optik bili-
minde mekan (space) alg›s› denilen bu alg› flekli, çok karmafl›k
sistemlerle sa¤lan›r. Bu sistemi en basit flekliyle flöyle anlatabili-
riz: Gözümüze gelen görüntü sadece iki boyutludur. Yani yük-
seklik ve genifllik ölçülerine sahiptir. Göz merce¤ine gelen gö-
rüntülerin boyutlar› ve iki gözün ayn› anda iki farkl› görüntü
görmesi derinlik ve mesafe hissini oluflturur. Bizim her bir gözü-
müze düflen görüntü, di¤er göze gelen görüntüden aç›, ›fl›k gibi
unsurlar aç›s›ndan farkl›d›r. Beyin bu iki farkl› görüntüyü tek bir
resim haline getirerek derinlik ve mesafe hissini oluflturur.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
110
Uzakl›k, bizim için yaln›zca bir his olarak yarat›l›r. Biraz
önce de belirtti¤imiz gibi uzaktan geldi¤ini sand›¤›m›z bir in-
sanla bizim aram›zda asl›nda herhangi bir mesafe yoktur. Kar-
fl›m›zdaki kifli, bizim beynimizin içinde tek bir sat›h üzerinde
yarat›lmaktad›r. Alg›lad›¤›m›z mesafe hissi ise, yaln›zca beynin
yorumudur. Karfl›m›zdaki insan›n bizden uzakta oldu¤una öy-
lesine mutlak bir inanc›m›z vard›r ki, ona sesimizi duyurmak
için yüksek sesle ba¤›r›r, ona yetiflmek için tüm gücümüzle ko-
flar›z. Oysa ulaflmak istedi¤imiz insan, bizimle ayn› yerdedir.
Koflarak aflt›¤›m›z› zannetti¤imiz her santimetre karelik alan bi-
zim beynimizin içinde var olan görüntünün parças›d›r. Asl›nda
ne biz hareket ederiz, ne de karfl›m›zdaki kifli bize yaklafl›r veya
bizden uzaklafl›r. Her fley, beynimizin içindeki küçücük bir nok-
tada bize yaln›zca seyrettirilmektedir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
111
Karfl›m›zdaki insan›n bizden uzakta oldu¤una da-
ir öylesine mutlak bir inanc›m›z vard›r ki, ona se-
simizi duyurmak için yüksek sesle ba¤›r›r, ona ko-
flarak yetiflmeye çal›fl›r›z. Oysa ulaflmak istedi¤i-
miz insan bizimle ayn› yerdedir. Gerçekte ne biz
hareket ederiz, ne de karfl›m›zdaki insan bize do¤-
ru yaklafl›r. Tüm görüntü, tüm mesafe, beynimizin
içinde bizim için birer alg› olarak yarat›lmaktad›r.
Örne¤in gökyüzünde uçan bir uça¤›n bizden kilometre-
lerce uzakta oldu¤unu düflünürüz. Oysa o asl›nda, bizim ya-
n› bafl›m›zda, beynimizin içindedir. Uça¤a bakt›¤›m›zda uça¤›n
ç›kard›¤› ses dalgas›n›n ve o maddenin yayd›¤› ›fl›k dalgalar›-
n›n, gözümüze yans›yan frekanslar› ve boyutlar› sonucunda
uça¤›n bizden binlerce kilometre uzakta oldu¤unu düflünürüz.
Ancak beyin e¤er 2 birim olan frekans ve boyutu 1 birim olarak
alg›lasayd›, durum çok daha baflka olurdu. Bu durumda, binler-
ce kilometre uzakta oldu¤una emin oldu¤umuz uça¤›n, çok da-
ha farkl› bir mesafede oldu¤una ikna olur ve bunun gerçekli¤in-
den flüphe etmezdik.
‹nsan, karfl›s›ndaki derinlik hissi içinde pek çok detay gö-
rür. Biraz ilerisinde elinde tuttu¤u kitab›, onun daha ilerisinde
televizyon, biraz daha uzakta pencere, daha ilerilerde pencere-
den görülen uçsuz bucaks›z orman ve en uzakta ise Günefl'i gör-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
112
Gökyüzündeki bir uça¤›n bizden kilo-
metrelerce uzakta oldu¤unu düflünü-
rüz. Oysa o asl›nda, bizim yan› bafl›-
m›zda, beynimizin içindedir. Uçak ile
aram›zda, hiçbir mesafe yoktur.
mektedir. Elleri, bacaklar›, gövdesi de bu görüntünün içindedir.
Her birinin belirli bir perspektifi, gözlemledi¤i yerden belli bir
uzakl›¤› vard›r. Ya da baflka bir deyiflle, o böyle alg›lamaktad›r.
Derinlik hissi, perspektif, gölgeler ve görüntünün içinde gördü-
¤ü kendi bedeni, gerçek bir d›fl dünya gördü¤ü konusunda ken-
disini ikna etmektedir. Oysa gözlemledi¤i kendi bedeni de da-
hil olmak üzere her fley, beyninin içindeki elektrik sinyallerinin
bir etkisidir. Hemen karfl›s›nda duran kitap ile en uzakta zan-
netti¤i Günefl aras›nda bir mesafe yoktur. Bunlarla kendisi
aras›nda da bir mesafe yoktur. Gözlemledi¤i her fley, beyninde
oluflan tek bir görüntünün birer parças›d›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
113
Zihin gücü, her birimizin paylaflt›¤› bir fleydir. Ama zihnimizde olup bitenler, zihnin
meydana getirdi¤i flekiller de¤iflmektedir. Bu bizim kiflisel gerçekli¤imizdir, her bi-
rimizin bildi¤i ve tecrübe etti¤i gerçekliktir. Bizler, istisnas›z olarak bu kiflisel ger-
çeklikle fiziksel gerçekli¤i kar›flt›r›r›z, "d›flar›daki" dünya ile do¤rudan ba¤lant› ha-
linde oldu¤umuza inan›r›z. Ama tecrübe etti¤imiz renkler ve sesler asl›nda "d›flar›-
da" de¤ildir; bunlar›n tümü zihindeki flekillerdir, bizim meydana getirdi¤imiz gö-
rüntülerdir. Bu gerçek bizi, bilinç ile gerçek aras›ndaki iliflkiyi tekrar düflünmeye gö-
türmektedir. (Peter Russell, From Science to God "A physicist's Journey into the
Mystery of Consciousness", New World Library, 2002, s. 39)
‹ki boyutlu bir retinada derinlik hissinin oluflmas›, iki
boyutlu bir resim tuvalinde gerçekçi bir derinlik hissi olufltur-
maya çal›flan ressamlar›n kulland›¤› tekni¤e çok benzer. Derin-
lik hissini oluflturan baz› önemli unsurlar vard›r. Bunlar; nesne-
lerin üst üste yerleflmesi, perspektif, doku de¤iflimi, boyut, yük-
seklik ve harekettir. Ressamlar›n tablolar›nda kulland›klar› yön-
tem, beynimizde meydana gelen görüntü için de geçerlidir. Bey-
nimizdeki iki boyutlu bir mekanda derinlik, ›fl›k, gölge ayn› me-
todla meydana gelir. Bir görüntüde ayr›nt›lar, yani ›fl›k, gölge ve
boyutlar ne kadar detayl› olarak ifllenirse, o görüntü o kadar
gerçekçi olur ve duyular›m›z› aldat›r. Böylece biz üçüncü boyut
olan derinlik ve mesafe varm›fl gibi hareket ederiz. Halbuki gör-
dü¤ümüz bütün görüntüler bir film karesi gibi tek bir sat›h üze-
rinde bulunur. Beynimizdeki görme merkezi son derece küçük-
tür! Bütün o uzak mesafeler, uzaktaki evler, gökteki y›ld›zlar,
Ay, Günefl, havada uçan uçaklar, kufllar gibi görüntüler bu kü-
çük mekana s›¤d›r›l›r. Yani sizin bak›p binlerce kilometre yuka-
r›da dedi¤iniz bir uçakla, elinizi uzat›p tutabildi¤iniz bardak
aras›nda teknik anlamda bir mesafe yoktur, tümü beyninizdeki
alg› merkezinde tek bir yüzey üzerindedir.
Bu, müthifl bir yarat›l›fl delili, muhteflem bir sanat, mükem-
mel bir eserdir. Allah, her bir insan›n zihninde, bu mükemmel
görüntüyü ve detay›, her an, kesintisiz olarak var etmektedir.
‹nsan›n, karfl›s›ndaki üç boyutlu, derinlikli görüntünün varl›-
¤›ndan flüphe edebilece¤i hiçbir eksiklik bulunmamaktad›r. Bi-
ze ait dünya, sanki d›flar›daki asl›n›n kopyas› olarak sürekli ya-
rat›lmaktad›r ve bu dünyaya ait her ayr›nt›da, her sanatta, tüm
bunlar›n Sahibi'nin gücü, kudreti ve yaratma sanat› tecelli et-
mektedir. Tüm alemleri yaratan, bunlar›n tümünü her insan
için ayr› ayr› var eden, tüm varl›klar›n Sahibi ve Hakimi olan
Yüce Allah't›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
114
Allah ayetlerinde flöyle buyurur:
Allah, yedi gö¤ü ve yerden de onlar›n benzerini yaratt›.
Emir, bunlar›n aras›nda durmadan iner; sizin gerçekten
Allah'›n her fleye güç yetirdi¤ini ve gerçekten Allah'›n il-
miyle her fleyi kuflatt›¤›n› bilmeniz, ö¤renmeniz için. (Ta-
lak Suresi, 12)
Görmüyorlar m›; gökleri ve yeri yaratan Allah, onlar›n
benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde
flüphe olmayan bir süre (ecel) k›lm›flt›r. Zulmedenler ise
ancak inkarda ayak direttiler. (‹sra Suresi, 99)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
115
Bizim ‹çin "Gerçek" Nedir?
"Kendilerini gördü¤ümüz ve dokundu¤umuz için ve bize alg›lar›m›-
z› verdikleri için nesnelerin varl›¤›na inan›r›z. Oysa alg›lar›m›z sade-
ce zihnimizde var olan fikirlerdir. fiu halde alg›lar arac›l›¤›yla ulaflt›-
¤›m›z nesneler fikirlerden baflka bir fley de¤ildirler ve bu fikirler, zih-
nimizden baflka yerde bulunmazlar zorunlu olarak… Bütün bunlar
mademki sadece zihinde var olan fleylerdir, öyleyse evreni ve fleyle-
ri zihnin d›fl›nda varl›klar olarak hayal etti¤imizde, yan›lmalar›n içi-
ne düflmüfl oluyoruz demektir…"65
George Berkeley
Herhangi bir varl›¤› görmemiz, onun sesini duymam›z ve-
ya ona dokunmam›z, d›flar›daki maddesel dünyan›n niteli¤i
hakk›nda hiçbir bilgi vermemektedir. Bizim için bir maddeyi
madde yapan, onun fiziksel varl›¤›na dair bize delil veren fley,
onu alg›l›yor oluflumuzdur. Ama asl›nda bizim alg› dünyam›z-
da, alg›n›n gerçekleflti¤i merkez olan beynin içinde ne görüntü,
ne ses, ne lezzet, ne de koku vard›r. Beynin içi zifiri karanl›kt›r,
beynin içi sessizdir. Beynin içinde kokuyu alg›layan, oluflan gö-
rüntüleri izleyen küçük varl›klar yoktur. Dolay›s›yla, beynin
içinde görüntülerin ve seslerin oluflmas› mant›ks›zd›r, anlam-
s›zd›r ve bilimsel olarak imkans›zd›r. Ancak bizler, bu zifiri ka-
ranl›k ve sessiz mekan›n içinde, hayranl›k uyand›r›c› derecede
mükemmel, renkli, hareketli ve net bir dünya görürüz. Bu öyle
bir dünyad›r ki, yaln›zca beynimizin içinde oluflan bir alg› dün-
yas› olmas›na ra¤men, gerçekli¤i oldukça ikna edicidir.
Beyinde, dünyan›n en mükemmel kameras›ndan
daha kaliteli görüntü sa¤layan, en geliflmifl üç
boyutlu sinema ve televizyondan daha net ve
renkli bir görüntü meydana gelmektedir. Beyinde, en gelifl-
mifl müzik sisteminden daha mükemmel olan, daha net ve
çok boyutlu, gerçe¤inden ay›rt edilemeyen sesler mey-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
116
dana gelmektedir. Yine beyinde, parfümün, gülün kokusu
oluflmakta; s›cak, so¤uk hissi mükemmel flekilde meydana
gelmektedir. Bu kusursuz netlikteki dünya, Allah'›n dilemesi ile
kesintisiz olarak bizlere sunulmaktad›r.
Kalabal›k bir pazar yerinde etraf›na bakan insan, etrafta
kofluflturmakta olan çocuklar›, al›flverifl yapan birbirinden fark-
l› insanlar›, rengarenk vitrinleri, yiyecekleri, yol boyunca dola-
fl›p duran sokak kedilerini, s›cak havay›, civardaki kafeteryalar-
dan yükselen yemek kokular›n› ayn› anda alg›lay›p hissedebil-
mektedir. Kimi zaman yan›ndaki kifliyle sohbete dalmakta, ya-
n›ndan geçen tan›d›¤› kiflilere selam vermekte, etraftaki çiçekle-
ri koklamaktad›r. Ama asl›nda bu insan, sadece beyninin içinde
oluflan bir görüntüyü izlemektedir. Etraf›nda gördü¤ü kalaba-
l›k, gözlemledi¤i detaylar, burnuna gelen
hofl kokular, beyninin içindeki hayali ekran-
da oluflmaktad›r. O ise, duyular› vas›tas›yla
kendisine izlettirilen görüntüyü seyretmekte ve
hissetmektedir. Bunlar›n tümü, bu kiflinin yaflant›-
s›d›r ama asl›nda her biri onun beyninde oluflan
alg›lar bütününden baflka bir fley de¤ildir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Gerçekte içinde bulundu¤u ortam, yani bu dünyan›n as-
l›, kiflinin kendisine hissettirilen gibi midir? Bunu bilemeyiz.
Gerçekten etraf›nda kalabal›k insanlar›n olup olmad›¤› veya çi-
çeklerin kokusunun bütün ortam› kaplay›p kaplamad›¤› konu-
suyla ilgili bir bilgi edinmemiz mümkün de¤ildir. Bize gösteri-
len, yaln›zca ortam›n alg›lad›¤›m›z fleklidir. Bizim için d›fl dün-
ya, yaln›zca alg›lad›¤›m›z dünyad›r. Organlar›m›z›n bize iletti¤i
elektrik sinyalleri ortadan kalkt›¤›nda, d›flar›da bir dünya olma-
s›na ra¤men, bizim d›fl dünyam›z da ortadan kalkacakt›r.
Biz; bize iletilen, ulaflt›r›lan ve gösterilen kadar›n› bilebili-
riz. O da zihnimizin içinde olan bitenlerin tamam›d›r.
Gerard O'Brien, d›fl dünya ile alg›lad›¤›m›z dünya kavra-
m›n› flu flekilde aç›klar:
Bizim yaflad›¤›m›z dünyan›n, bir anlamda kafalar›m›z›n içinde olufl-
turulan dünyan›n, gerçekte dünyan›n asl› olup olmad›¤› ile ilgili bir
soru akla geliyor. Çünkü e¤er bir dizi teorisyenin benimsedi¤i gibi
dünyan›n asl›nda beynimizde oluflturuldu¤unu kabul edersek, bu
durumda bizim dünyada tecrübe ettiklerimiz ile deneyimlerimiz d›-
fl›ndaki gerçek dünya aras›ndaki benzerlik gerçek bir soru iflareti
olarak karfl›m›za ç›k›yor. E¤er bizim dünyadaki deneyimlerimiz ile
dünyan›n gerçekte nas›l oldu¤u aras›nda büyük uyuflmazl›klar oldu-
¤unu düflünüyorsan›z, bu durumda bizim gördü¤ümüz dünyan›n
ve deneyimlerimizin bir bak›ma hayal oldu¤u düflünülebilir.66 (vur-
gu orijinaline aittir.)
fiu durumda bize göre gerçek nedir?
‹nsan›n gerçeklik dedi¤i fley, beyninin ve hislerinin d›fl›nda
maddi olarak var olan bir gerçek dünyaya iflaret eder. ‹nsan, bu
dünyay› gözlemlese de gözlemlemese de bunun varl›¤›na olan
inanc› tamd›r. Sabah kalkt›¤›nda kendi odas›n›n içinde oldu-
¤undan emindir. Bürosunu ve bürosundaki bilgisayar›n›n
tam olarak bulunduklar› yerde olduklar›n› varsayar, ertesi
Darwin'in Açmaz›: Ruh
118
Harun Yahya (Adnan Oktar)
119
Bizler; bize iletilen, ulaflt›r›lan ve gös-
terilen kadar›n› bilebiliriz. O da zihni-
mizin içinde olan bitenlerin tamam›-
d›r. ‹nsan›n çal›flt›¤› ifl yeri, evi, yaflan-
t›s›, asl›nda tümüyle zihnindedir. Biz-
ler, d›flar›da var oldu¤una emin oldu-
¤umuz o maddesel dünyan›n yaln›zca
hayali bir kopyas›n› görmekteyiz.
sabah tekrar ifle gitti¤inde bunlar› burada bulaca¤›ndan da
emindir. Günün sonunda eve gitmek için yola ç›kt›¤›nda evi-
nin orada olaca¤›n› farz eder. Arkadafllar›n›n, ailesinin, tan›d›k-
lar›n›n, akrabalar›n›n, onlar› görse de görmese de var olduklar›-
n› kabul eder. Her gün yaflad›¤› ve tekrarlad›¤› bu günlük tecrü-
belerin ço¤u, tüm bu durumlar› sorgulamaya mahal vermemek-
te, hatta tam tersine tüm bunlar› teyid edecek flekilde gerçeklefl-
mektedir.
Ama asl›nda bunlar›n tümü zihnimizdedir. Bize hissettiri-
len fleylerdir. D›flar›da var oldu¤una emin oldu¤umuz o madde-
sel dünyan›n yaln›zca hayali bir kopyas›n› görmekteyiz. Bizim
dünyam›z›, sadece sahip oldu¤umuz alg›lar meydana getirmek-
tedir.
Susan Blackmore, beynin içindeki bu dünyay›, flu flekilde
tan›mlam›flt›r:
Zihin, kiflisel bir tiyatro gibidir. Ben, bu tiyatronun içinde, kafam›n
içinde bir yerlerdeyim ve gözlerimden d›flar› do¤ru bak›yorum. Ama
bu, çok duyulu bir tiyatrodur. Bu nedenle, dokunufllar›, kokular›,
sesleri ve hisleri de tecrübe edebiliyorum. Ayr›ca ben, hayal gücümü
de kullanabiliyorum. ‹ç gözüm veya iç kula¤›m sayesinde zihinsel
bir ekran üzerinde görüntüleri ve sesleri görünür hale getirebiliyo-
rum. Bunlar›n tümü benim bilincimi oluflturuyor ve "ben" bunlar›
tecrübe eden izleyiciyim.67
Bizim gözlemledi¤imiz dünya, yaln›zca bir kopya dünya-
d›r. Ifl›klarla donat›lm›fl bir lunapark, beyinde oluflan bir kopya
görüntüdür. Kayna¤› yaln›zca elektrik sinyalleridir. Çevremiz-
deki insanlar›n, yak›nlar›m›z›n, etraftaki kufllar›n sesleri, beyni-
mizin içinde oluflan kopya seslerdir. Kayna¤› yaln›zca elektrik
sinyalleridir. Yedi¤imiz bir meyvenin tad› ve kokusu, beyni-
mizde oluflan kopya lezzet ve kopya kokudan ibarettir. Mey-
venin asl›n› yememiz imkans›zd›r. Beynimizdeki meyvenin
her türlü özelli¤inin kayna¤› elektrik sinyalleridir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
120
Hiçbir zaman Günefl'in gerçek s›cakl›¤›n›, denizin gerçek se-
rinli¤ini ve bir buz parças›n›n gerçek so¤uklu¤unu hissetmifl
de¤iliz. Çünkü Günefl'in, denizin ve buzun as›llar›na hiçbir za-
man ulaflamad›¤›m›z gibi, onlar›n bizde meydana getirdi¤i etki-
ler de yaln›zca elektrik sinyalleridir.
Karfl›m›zda duran su barda¤›, asl›nda bizden uzakta de¤il-
dir. Karfl›m›zda durmamaktad›r. O, beynimizin içindedir. Onun
görüntüsünü beynimizin içinde görürüz. Barda¤›n cam yüzeyi-
ne dokundu¤umuzu zannetti¤imizde, asl›nda barda¤›n asl›na
dokunmay›z. Çünkü dokunmay› hisseden parmaklar de¤il,
beynimizdir. Bu durumda insan, hiçbir zaman gerçek bir barda-
¤a dokunamaz. O bardaktaki suyu içemez. ‹çti¤i su, yine insa-
n›n kendi beyninde oluflan alg›lar›n verdi¤i bir su içme hissin-
den ibarettir.
Ülkemizde de gösterime giren What The Bleep Do We Know?(Ne Biliyoruz ki?) belgesel filminde Atlanta Georgia'da Life
Üniversitesi'nden t›p doktoru Joe Dispenza, "beyniniz flurada
(d›flar›da) olanla burada (beynin içinde) olan aras›ndaki fark›
bilmez" diye belirtmekte, ayn› belgeselde Fred Alan Wolf ise,
"'burada' (beynin içinde) olandan ba¤›ms›z bir 'flurada' (d›flar›-
da olan) yoktur"68 demektedir.
Yaflad›¤›m›z hayat, söz konusu kopya alg›lar›n bir bütünü-
dür. Bunlar›n gerçekçi görüntüsü ise oldukça aldat›c›d›r. Biz,
karfl›m›zdaki kiflinin de bizimle ayn› fleyleri alg›lad›¤›n› düflü-
nür, onunla bu konuda hemfikir olur ve alg›lad›¤›m›z dünyan›n
gerçek halini gözlemledi¤imizi zannederiz. Oysa gördü¤ümüz
ve duydu¤umuz fleyler konusunda bizimle hemfikir olan karfl›-
m›zdaki kifli de, bizim beynimizde oluflan bir görüntüden iba-
rettir. Ayr›ca, onun alg›lad›¤› fleylerin bizimkinden fark›n›n
ne oldu¤unu hiçbir zaman bilemeyiz. Bizim için yeflilin nas›l
bir fley oldu¤unu, ›hlamur kokusunun neye benzedi¤ini
ona tarif edebilmemiz mümkün de¤ildir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
121
Bu durumda gerçek nedir? Joe Dispenza, konuyla ilgili
olarak flu sorular› sorar:
Bilimsel deneyler gösterdi ki, e¤er bir kifliyi al›p beynini belli PET ta-
ramalar›yla veya bilgisayar teknolojisiyle incelerken belli bir nesne-
ye bakmalar›n› istersek beynin belli bölgeleri ayd›nlan›yor. Sonra
gözlerini kapat›p ayn› nesneyi hayal etmeleri istendi¤inde, sanki o
nesneye gerçekten gözle bak›yormufl gibi, beynin ayn› bölgeleri ay-
d›nlan›yor. Bu, bilim adamlar›n›n flu soruyu sormas›na neden oldu:
O zaman kim görüyor? Beyin mi görüyor? Yoksa gözler mi? Gerçek
ne? Gerçek olan beynimizle gördü¤ümüz mü? Yoksa gözlerimizle
gördü¤ümüz mü? Ayr›ca gerçek flu ki, beyin çevresinde gördükleriy-
le hat›rlad›klar› aras›ndaki fark› bilmez. Çünkü ayn› özel sinir a¤la-
r› atefllenir. Bunun üzerine bilim adamlar› yine ayn› soruyu sorar:
Gerçek nedir?69
"What the Bleep Do We Know?" belgeselinde J. Z. Knight,
gerçekli¤i flöyle tan›mlam›flt›r:
Bu gerçekli¤e gerçek demeye izin verdik... hayal gücüyle... hareket-
sizli¤i k›rmak, kaostan ç›kmak ve onu biçiminde tutmak için ona
"madde" diyoruz.70
Bizler, yaln›zca bize ait olan bir alg› dünyas›n›n içinde ya-
flar›z. Bu dünyadaki görüntüler, baflka kimsenin bizimle payla-
flamayaca¤›, kimsenin onaylayamayaca¤› görüntülerdir ve biz
bu görüntüleri gerçek olarak kabul ederiz. Bu durumda, gerçek
sadece bir hayal midir? Sadece bize hissettirilenlerden mi iba-
rettir? Kendi bedenimiz olarak sahiplendi¤imiz beden, kendi
yaflam›m›z diye kabul etti¤imiz yaflam, bizim zihnimizde sade-
ce bir hayal olarak m› var olmaktad›r?
Bunlar›n tümü gerçekten de birer hayaldir. Kendi beynimi-
zin içinde var edilen bir hayal aleminin içinde varl›¤›m›z› sürdü-
rürüz. D›flar›daki gerçek dünyay› izledi¤imizi düflünürüz. Ama
asl›nda bizim için beynimizde yarat›lan yepyeni bir dünya
vard›r ve bizim bunun d›fl›na ç›kmam›z imkans›zd›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
122
Filozof Geoff Haselhurst, bizim beynimizde oluflturdu-
¤umuz gerçeklik kavram› konusunda bilimin aç›klamas›z kal-
d›¤›n› flu sözlerle aç›klar:
‹kinci olarak, (ve hayal k›r›kl›¤›na u¤rat›c›d›r ki) alg›lar›m›z bizi al-
dat›rlar. Felsefeciler, binlerce y›ld›r zihnimizin alg›lar›m›z› temsil et-
ti¤ini ve bu nedenle bizim gördü¤ümüz, tatt›¤›m›z ve dokundu¤u-
muz dünyan›n, bizim alg›lar›m›za sebep olan gerçek dünyadan fark-
l› oldu¤unu biliyorlard›. Renk alg›m›z, zihnimizin nas›l belirli bir
›fl›k frekans›n› temsil etti¤ine çok aç›k bir örnektir. Dahası, e¤er ger-
çekli¤i tanımlayacaksak, bunu algılarımızı meydana getiren gerçek
varlıklardan yola çıkarak yapmamız gerekir, aslını tam temsil etme-
yen duyularımızdan de¤il. Bu nedenle bilim, deneysellik üzerine
kurulmufl oldu¤undan, gerçekli¤i tan›mlama konusunda pek baflar›-
l› olmamaktad›r.71
Peter Russell ise flu aç›klamalar› yapar:
Öncelikle, modern fizi¤in vard›¤› sonuçlar›n bizim deneyimlerimiz-
den veya gerçeklerden çok uzaklaflt›¤›n› flafl›rt›c› bulabiliriz... Ama
bundan daha flafl›rt›c› olan, insan beyninde oluflan gerçeklik görün-
tüsünün, her fleyin asl›na uygun olan tam bir görüntüsü olmas›d›r...
Maddesel dünyadan bahsetti¤imizde, genellikle onun alt›nda yatan
gerçekli¤i kastederiz – bizim "d›flar›da" olarak alg›lad›¤›m›z dünya-
y›. Ama asl›nda biz sadece gerçe¤in görüntüsünü tarif ederiz. Bizim
tecrübe etti¤imiz maddesellik, hissetti¤imiz kat›l›k, bildi¤imiz "ger-
çek dünya"n›n tümü, zihinde yarat›lan görüntünün parçalar›d›r.
Bunlar›n tümü gerçe¤i yorumlama flekilleridir. Her ne kadar kula¤a
çeliflkili gelse de, madde, zihinde yarat›lan bir fleydir.72 (vurgu oriji-
naline aittir.)
Bu durumda bizim için gerçek, d›flar›da asl›na hiçbir za-
man ulaflamayaca¤›m›z madde de¤ildir. Beynimizde bunlar›n
tümünün elektrik sinyallerinden oluflan bir görüntüsü meyda-
na geldi¤ine göre, gerçek, bizim beynimizde oluflan dünya da
de¤ildir. Bu dünya tümüyle hayaldir, bir illüzyondur.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
123
Darwin'in Açmaz›: Ruh
124
Harun Yahya (Adnan Oktar)
125
Biz bu dünyay› izleyerek yan›l›r, aldan›r›z. Dolay›s›yla "ger-
çek", bizim için ne d›flar›da, ne de beynimizin içindeki görün-
tüdedir.
Peki bu durumu fark edip kabullenmek zor mudur? Fred
Alan Wolf, insanlar›n içinde yaflad›klar› hayal dünyas›na olan
al›flkanl›klar›n› ve "as›l gerçeklik" kavram›ndan nas›l uzak dur-
maya çal›flt›klar›n› flu sözlerle özetler:
Bizler bilinçsizce içimizde gömülü olan bu s›rr› saklama çabas› için-
deyiz... Bir baflka deyiflle, bizler bilinçsizce, her fleyin gördü¤ümüz
flekilde oldu¤u illüzyonun alt›nda yaflamay› seçiyoruz. Bu yaln›zca
benim veya sizin için geçerli olan önemli bir gerçek de¤il, bu evrenin
varl›¤›n›n en derin s›rr›d›r... Bunun (bu s›rr› saklama çabas›n›n) so-
nuç vermesinin tek nedeni, buna inanmakta hepimizin hemfikir olu-
flumuzdur. E¤er buna inanmay› bir dakika veya sadece bir saniye,
hatta tek bir milisaniye kadar durdurursak ve bilincimizin bunu
durdu¤umuzun fark›na varmas›n› sa¤larsak, bu s›rr›n a盤a kavufl-
tu¤unu görürüz.
Yaflant›m›z›n baz› noktalar›nda, bir flekilde, bir yerlerde, sadece bir
anl›¤›na, bu büyük s›rr›n ortaya ç›kt›¤› zamanlar olur... Ama hiçbir
zaman "yaflas›n" diye ba¤›rmay›z. Tiyatro salonunda kimsenin flafl-
k›nl›ktan nefesi kesilmez. Tek bir yarat›c› eylem s›ras›nda, bir fley
hiçlikten ay›rt edilir olur, ama kendimizi kand›rarak bunu görmeyiz.
Bu, bu flekilde devam eder. Etraf› alk›fllar doldurmaz. Arkam›za da-
yan›r, gösteriyi izler, derin bir nefes al›r ve flöyle deriz: "Biz bunu hiç-
bir zaman çözemeyece¤iz, en iyisi sadece kabul edelim."
... Pek ço¤umuz al›flkanl›k olarak bu konuda bilinçsiz flekilde kal›r ve
varl›¤›m›z›n son nanosaniyesine kadar bu hayale s›k›ca yap›flm›fl
olarak yaflar›z. Okyanus ile yeryüzü aras›ndaki hava, yer ve su ara-
s›ndaki s›n›ra bakar›z. Kabaran kuma, suya ve havaya bakar ve fark-
lar› hat›rlar›z. Ayn› flekilde, yaflam›m›z› görünmeyen bir zar›n bizi
Darwin'in Açmaz›: Ruh
126
"oradaki d›fl dünyadan" ay›rd›¤› oldukça rahat bir zan içinde geçiri-
yoruz. "‹çeride", zihnimizin içinde, bizim hayal gücümüzün iç dün-
yas›nda, güvenlikte ve yaln›z›z. Hiçbir flekilde, hiç kimse veya hiçbir
fley bizim zihin dünyam›z›n içine izinsiz giremez. Bedenimizdeki
her duyu, bize sürekli olarak bunun gerçek oldu¤unu söyler, her bi-
rimiz yaln›z›zd›r. "D›flar›daki" ve "içerideki" dünyalar› birbirinden
ay›ran alg›sal gösterilerimizle yüzlefltirecek her türlü bilgiyi, her dü-
flünceyi, her alg›y›, her hayali hikayeyi inkar ederiz. Bize farkl› bir
hikaye anlatan kiflilere flüpheyle bakar ve muhtemelen onlar›n yan-
l›fl yola sapm›fl oldu¤unu düflünür, hatta deli olduklar›na kanaat ge-
tirerek onlar› bafl›m›zdan atmaya çal›fl›r›z.73
Beynimizde oluflan dünyan›n gerçek olmad›¤›n› kavramak
ve bunu kabullenmek, bir materyalist için oldukça zordur. Ama
bu, bugün bilimin do¤rulam›fl oldu¤u bir durumdur. Buna ra¤-
men, Fred Alan Wolf'un da belirtti¤i gibi, bu büyük gerçek gör-
mezden gelinir. Bir hayal dünyas›nda yaflamakta olmam›z, s›ra-
dan bir bilimsel bulufl gibi yans›t›l›r ve çözülemeyen bir prob-
lem olarak kabul edilir. Bunun tek nedeni, bizim için "gerçek"
olan›n, materyalist zihniyet için "kabul edilemez" olufludur. Ma-
teryalistlerin kabul edemedikleri ve bilim adamlar›n›n aray›p
durduklar› bu "gerçek", insana ait ruhtur. Bu dünyada mutlak
olan ve ahirette sonsuza kadar varl›¤›n› sürdürecek olan insan
ruhudur. Bu ruhu insana veren Allah't›r. ‹nsan›n d›fl›nda var
olan madde de, insan›n kendi bedeni de, zihninde meydana ge-
len hayat› da bir gün yok olup gidecektir. Baki ve Mutlak olan,
Yüce Allah'›n diledi¤ine verdi¤i Kendi emrinden olan "ruh"tur.
Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir be-
fler yarataca¤›m" demiflti.
"Onu bir biçime sokup, ona Ruhum'dan üfledi¤im zaman
siz onun için hemen secdeye kapan›n." (Sad Suresi, 71-72)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
127
Rüyadaki Gerçeklik
Rüya gördü¤ümüz s›rada, asl›nda hiç kimseyle konufl-
may›z. Hiç kimseyi görmeyiz, gözlerimiz kapal›d›r. Koflmay›z,
yürümeyiz. Karfl›m›zda ürküp kaçmam›za neden olan varl›klar
veya güzelli¤ini izledi¤imiz yemyeflil ve genifl bir çimenlik ve-
ya afla¤›ya bakmaya korktu¤umuz dev gökdelenler veya kala-
bal›k insan topluluklar› yoktur. Bizler, karfl›m›zda tüm bu gö-
rüntüler varken, asl›nda yata¤›m›zda yaln›z bafl›m›zay›z. Etraf›-
m›zda oldu¤unu zannetti¤imiz kalabal›¤›n ç›kard›¤› fliddetli
gürültü, sessiz odam›zda bize hiçbir zaman ulaflmamaktad›r.
H›zla kofltu¤umuzu zannetti¤imiz bir anda asl›nda neredeyse
hiç hareket etmemekteyiz. Yan›m›zdaki insan ile hararetli bir
konuflma yaparken asl›nda a¤z›m›z› bile açmay›z. Ama rüya
gördü¤ümüz s›rada, tüm bunlar› net olarak yaflar›z. Çevremiz-
deki insanlar, ortam, yaflad›¤›m›z olaylar o kadar gerçekçidir ki,
rüya s›ras›nda bunlar› gerçekte yaflad›¤›m›zdan hiçbir zaman
flüphe duymay›z.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
128
Harun Yahya (Adnan Oktar)
129
Rüya gördü¤ümüz s›rada, kapkaranl›k
sessiz bir ortamda yaln›z bafl›m›zay›z-
d›r. Gözlerimiz kapal›d›r, koflmay›z,
konuflmay›z, hiç kimseyi görmeyiz.
Ama rüya s›ras›nda çevremizdeki in-
sanlar, ortam, yaflad›¤›m›z olaylar o ka-
dar gerçekçidir ki, tüm bunlar› gerçek-
te yaflad›¤›m›zdan hiçbir zaman flüphe
duymay›z. Rüya örne¤i, bize d›fl dün-
yan›n alg›lardan olufltu¤unu kan›tla-
yan önemli bir delildir.
Rüyam›zda bize araba çarpt›¤›n› görebilir ve bununla il-
gili hisleri net olarak alg›layabiliriz. Araba yaklafl›rken hisset-
ti¤imiz korkuyu, araban›n gelifl fleklini ve h›z›n›, bize çarpt›¤›n-
da bedenimizde meydana gelen ac›y› gerçekte oldu¤u flekilde
yaflar ve bu olay›n gerçekli¤ine dair hiçbir kuflku duymay›z.
Havan›n s›cakl›¤›, insanlar›n bak›fllar›, giydi¤imiz k›yafetler,
her fley son derece gerçekçidir. Ama asl›nda bunlar›n hiçbirini
yaflamam›fl›zd›r. Bize ulaflan hiçbir ›fl›k, hiçbir ses yoktur. Gö-
rüntünün, sesin, kokunun oluflmas› için hiçbir sebep yoktur. D›fl
dünya dedi¤imiz kavram, yok olmufltur. Sadece zihnimizde ya-
flanan bir hayat vard›r. Ama bunun bu flekilde oldu¤unun far-
k›nda olmay›z. Rüya gördü¤ümüz s›rada bize tüm bunlar›n bir
rüyadan ibaret oldu¤u hat›rlat›lacak olsa, buna ihtimal vermez,
içinde yaflad›¤›m›z dünyan›n gerçekli¤ine oldukça ikna oluruz.
Bizim için, rüya s›ras›nda gördü¤ümüz, koklad›¤›m›z, dokuna-
rak hissetti¤imiz ve duydu¤umuz fleylerin kesin bir gerçekli¤i
vard›r. ‹flte bu nedenle, rüya s›ras›nda korkular›m›z, sevinçleri-
miz, endiflelerimiz gerçektir. Bütün fiziksel deneyimleri, uya-
n›kken yaflad›¤›m›z flekli ile yaflar›z. Rüya s›ras›nda, rüyada ol-
du¤umuzdan flüphelenmemizi gerektirecek hiçbir delil söz ko-
nusu de¤ildir.
Rüya örne¤i, bize ait d›fl dünyan›n bir alg›dan ibaret oldu-
¤u gerçe¤ini kan›tlamak için oldukça etkili bir örnektir. Rüya s›-
ras›nda insan, çevresindekilerin gerçek olmad›¤›na ikna olama-
d›¤› gibi, gerçek hayat dedi¤i bu dünya içinde yaflarken de, bu-
nun yaln›zca zihnimizde alg›lanan bir gerçeklikten ibaret oldu-
¤una ikna olmakta oldukça zorluk çeker. Oysa "gerçek hayat"
dedi¤imiz görüntüleri alg›lay›fl biçimimiz, rüyalar› alg›lay›fl bi-
çimimizle tamamen ayn›d›r. Her iki görüntü de zihnimizde
oluflur. Her iki görüntüyü de izlerken bunlar›n gerçekli¤in-
den flüphe duymay›z. Oysa rüyalar›n gerçek olmad›¤›na
dair elimizde gerçek bir delil vard›r. Rüyadan uyand›-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
130
¤›m›zda, "demek ki gördüklerim sadece bir rüyaym›fl" deriz.
Öyle ise, flu anda gördüklerimizin bir rüya olmad›¤›n› nas›l is-
patlayabiliriz?
Allah, ayetlerinde bu gerçe¤i flöyle haber verir:
Sur'a üfürülmüfltür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip)
Rablerine do¤ru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. De-
mifllerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-b›rak›ld›¤›m›z yer-
den bizi kim diriltip-kald›rd›? Bu, Rahman (olan Allah)›n
va'detti¤idir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler do¤ru söyle-
mifl". (Yasin Suresi, 51-52)
fiu anda bunun ispat›, bize bilimsel olarak verilen deliller-
dir. Rüyadan uyanaca¤›m›z an ise, yaflam›m›z›n sona ermesi ile
bafllayacakt›r. fiu durumda, as›l do¤ru olan bu dünyan›n bizler
için sadece bir hayal, bir rüya gibi zihinde yafland›¤›n› kabul
edip ona göre davranmakt›r.
Peter Russell, rüyadaki gerçeklik ile yaflad›¤›m›z dünyaya
ait gerçekli¤i flu flekilde karfl›laflt›r›r:
Dünya alg›m›z, "d›flar›da" olan›n oldukça ikna edici bir görüntüsü-
dür. Ama bizim gece gördü¤ümüz rüyalardan daha "d›flar›da" olan
hiçbir fley yoktur. Rüyalar›m›zda etraf›m›zda görüntülerin, seslerin
ve hislerin oldu¤unun fark›nda oluruz. Kendi bedenimizin fark›nda
oluruz. Düflünür ve karar veririz. Korkuyu, k›zg›nl›¤›, mutlulu¤u ve
sevgiyi yaflar›z. Di¤er insanlar›, bizimle konuflan ve bizimle etkile-
flim içinde olan ayr› ayr› kifliler olarak alg›lar›z. Rüya, bizim etraf›-
m›zdaki "d›flar›daki" dünyada gerçeklefliyor gibidir. Sadece uyand›-
¤›m›zda, bütün bunlar›n rüya oldu¤unu anlar›z – her fley zihnimiz-
de yarat›lmaktad›r.
"Bu sadece rüyaym›fl" dedi¤imizde, bu deneyimlerimizin fiziksel bir
gerçekli¤e dayanmad›¤›n› kastederiz. Bunlar; hat›ralardan, umut-
lardan, korkulardan ve di¤er faktörlerden oluflmaktad›r. Uyan›k hal-
deyken, bizim dünya görüntümüz, kendi fiziksel çevremizden al-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
131
d›¤›m›z duyusal bilgilere dayanmaktad›r. Bu durum, uyan›kken ya-
flad›¤›m›z deneyimlere bir tutarl›l›k ve rüyalarda olmayan bir ger-
çeklik hissi verir. Ama gerçekte, uyan›kken yaflad›¤›m›z deneyimler
de, rüyalar›m›zda oldu¤u kadar zihnimizin ürünüdür.74
Descartes ise bu gerçe¤i flu flekilde tan›mlam›flt›r:
Rüyalar›mda flunu bunu yapt›¤›m›, fluraya buraya gitti¤imi görü-
rüm; uyan›nca da hiçbir fley yapmam›fl, hiçbir yere gitmemifl oldu-
¤umu, uslu uslu yatakta yatt›¤›m› anlar›m. Benim flu anda rüya gör-
medi¤im, hatta bütün hayat›m›n bir rüya olmad›¤› güvencesini ba-
na kim verebilir?75
Elbette ne etraf›m›zdaki insanlar, ne de alg›lar›m›z›n sahibi
olan biz flu anda yaflad›¤›m›z hayat›n bir rüya olmad›¤› güven-
cesini hiçbir zaman veremeyiz.
Rüya s›ras›nda bir buza dokundu¤umuzda, onun so¤uklu-
¤unu, ›slakl›¤›n›, fleffaf görüntüsünü beynimizde mükemmel fle-
kilde alg›lar›z. Bir gülü koklad›¤›m›zda, gülün kendine has ko-
kusunu kusursuz flekilde hissedebiliriz. Bunun nedeni, bir gülü
gerçekte koklarken de, onu rüyam›zda gördü¤ümüzde de bey-
nimizde ayn› ifllemlerin meydana gelmesidir. Bu durumda, han-
gi durumda gülün gerçek görüntüsü ve gerçek kokusu ile muha-
tap oldu¤umuzu bilemeyiz. ‹flin asl› ise, her iki durumda da ger-
çek gül ile muhatap olmad›¤›m›z ve her iki durumda da gülün
görüntüsünün de kokusunun da beynin hiçbir yerinde var olma-
d›¤›d›r. Bu durumda her ikisi de gerçekli¤i temsil etmemektedir.
Gerald O'Brien, bu durumu flu sözlerle tarif etmifltir:
Yata¤›m›zda uyuyoruz, gözlerimiz kapal›, ama yine de birço¤umuz
çok canl› görsel deneyimler yafl›yoruz. Bu görsel deneyimlerde in-
sanlar›n bulundu¤u bir dünyaday›z, çevremizde olaylar oluyor ve
biz bu rüyay› görürken, bu ortam, bir biçimde bize gerçekten dün-
yadaym›fl›z gibi görünüyor. fiimdi bu gerçekten önemli, çünkü bi-
ze beyinlerimizin asl›nda görme deneyimini rüyalar›m›zda oldu-
¤u flekilde üretme yetene¤i oldu¤unu gösteriyor. Bu da baz›
Darwin'in Açmaz›: Ruh
132
felsefeciler ve zihin üzerinde çal›flan teorisyenler için genel anlamda
flunu gösteriyor, belki de bizler uyan›kken ve dünyay› gözlemlerken,
yanl›fl bir anlay›fla sahibiz. Belki de gerçekten tüm deneyimlerimizi,
dünyayla ilgili tüm görsel tecrübelerimizi bir biçimde beynimiz fle-
killendiriyor ve bizim dünyayla do¤rudan ba¤lant› halinde oldu
¤umuz ile ilgili genel kabul tümüyle yanl›fl.76
‹nsan rüya gördü¤ü s›rada, bir rüyada oldu¤unu bilse, üze-
rine do¤ru gelen araba onu korkutmaz, elde etti¤i mal ve para-
n›n geçici oldu¤unu bilir, bunun için h›rs yapmaz. Sahip oldu-
¤u nimetlerin ve güzelli¤in, uyanmas› ile son bulaca¤›n› bilir,
büyüklenmez. Rüya s›ras›nda, insanlar›n kendisine karfl› olum-
suz tutumlar› ve tav›rlar› bir öneme sahip de¤ildir. Çünkü hem
bu ortam›n hem de bu insanlar›n gerçek olmad›klar›n› bilir.
Rüya s›ras›nda, mutlaka rüyadan uyanaca¤›n› bilir; iflte bu yüz-
den dünyevi h›rslar›n peflinde koflmaz, dünyevi huzur-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
133
Rüya s›ras›nda bir çiçe¤i koklad›¤›m›zda, o çiçe¤in
kendine has kokusunu kusursuz flekilde hissedebili-
riz. Bunun nedeni o çiçe¤i gerçekte koklarken de, onu
rüyam›zda gördü¤ümüzde de beynimizde ayn› ifllem-
lerin meydana gelmesidir.
suzluklara yanaflmaz, bu yaflam› hiç bitmeyecek zannedip
menfaat peflinde koflmaz. Rüya ortam›n›n d›fl›nda gerçek bir
hayat oldu¤undan emindir. ‹flte bu nedenle, rüya gördü¤ünü
bilen bir insan için rüya s›ras›nda içinde bulundu¤u ortam›n
hiçbir önemi ve de¤eri yoktur.
Rüya için verebilece¤imiz bu örnek, gerçek hayat olarak
adland›rd›¤›m›z bu hayat için de geçerlidir. Bu hayat›n gerçek
olmad›¤›n›, yaln›zca bir alg› olarak gösterildi¤ini bilen bir kifli
için, burada dünyaya yönelik olarak yaflad›klar›n›n ve duyduk-
lar›n›n hiçbir önemi yoktur. Çünkü t›pk› rüyada oldu¤u gibi,
gerçek olmayan bir hayat›n içinde yaflarken, bunun sahteli¤ini
fark etmifltir. Kendisinden menfaat gözetmek isteyen kiflilerin
gerçekte var olmad›klar›n›, çevresindeki aldat›c› güzellik ve me-
talar›n gerçekte bir hayalden ibaret oldu¤unu art›k bilmektedir.
Dolay›s›yla, dünyada var olan fleyler üzerinde h›rs yapmas›n›n,
menfaat edinmek için çaba sarfetmesinin bir anlam› yoktur. Ge-
lip geçici bir rüyan›n içinde yaflamaktad›r ve as›l hayat›n bun-
dan sonra bafllayaca¤›n› bilmektedir.
Yazar Remez Sasson, konuyla ilgili olarak flu
sözleri söylemektedir:
Bu sanki bir film gösterimi gibidir. Filmi
seyreden kifli, karakterlere ve ekranda
olanlara tamamen kendisini kapt›rm›fl-
t›r. Kahramanlarla birlikte mutlu olur
veya üzülür, sinirlenir, ba¤›r›r ya da
güler.
E¤er belirli bir anda ekran› art›k
izlememeye karar verirse ve dik-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
katini oynayan filmden geri çekmeyi baflarabilirse, filmin meydana
getirdi¤i illüzyondan s›yr›larak kendine gelir. Film makinesi ekrana
görüntüler vermeye devam edecektir. Ama o art›k bunun sadece
filmden ekrana yans›t›lan ›fl›k oldu¤unu bilmektedir. Ekranda gör-
dükleri gerçek de¤ildir, ama yine de oradad›r. Filmi izleyebilir veya
gözlerini ve kulaklar›n› kapatmaya ve ekrana bakmamaya karar ve-
rebilir.
Bir film seyrederken, herhangi bir anda makaran›n s›k›flmas› veya
elektrik kesintisi yüzünden filmin durdu¤u oldu mu? Televizyonda
ilginç, sürükleyici bir film seyrederken aniden araya reklamlar girdi-
¤inde size ne oluyor? Etraf›n›zdaki illüzyondan kurtularak kendini-
ze geliyorsunuz. Siz uyurken ve rüya görürken, birisi sizi kald›rsa,
bir dünyadan baflka bir dünyaya sürüklenmifl oldu¤unuzu hisseder-
siniz. Bu, bizim gerçeklik dedi¤imiz dünyada da böyledir. Bundan
uyanmak mümkündür.77
Yaflad›¤›m›z dünya da, t›pk› rüyalar gibi hayal görüntüler-
den, hayal kokulardan, hayal tatlardan ve hayal hislerden olufl-
maktad›r. Elbette, bu hayat›n sonu gelmeden evvel isteyen bu
rüyadan uyan›p gerçekleri görebilir. Bu rüyadan uyanmak, ger-
çek olan›n bu dünya olmad›¤›n› fark etmek, as›l gerçekli¤in ahi-
ret oldu¤unu anlamay› sa¤layacakt›r. Ahireti kavrayan bir kifli
ise, dünyan›n geçicili¤inin fark›nda olur, ahirette kurtulufla er-
mek için Allah'› raz› etmesi gerekti¤ini bilir ve bu amaç u¤runa
yaflamaya bafllar. ‹nsana dünyada ve ahirette sonsuz nimetleri
getirecek olan gerçeklerden biri, iflte budur. Ayetlerde, k›yamet
gününde uyand›r›lan insanlar flu flekilde haber verilmektedir:
Sur'a da üfürülmüfltür. ‹flte bu, tehdidin (gerçekleflti¤i)
gündür. (Art›k) Her bir nefis, yan›nda bir sürücü ve bir fla-
hid ile gelmifltir. "Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin;
iflte Biz de senin üzerindeki örtüyü aç›p-kald›rd›k. Art›k
bugün görüfl-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 20-22)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
135
Beyinde Alg› Bozukluklar› ve Farkl› Bir D›fl Dünya
Dünyan›n gerçek görüntüsünü gördü¤ümüze dair bizi
ikna eden befl duyumuz, söz konusu alg›lar› meydana getiren
elektrik sinyallerinden mahrum kald›¤›nda, d›fl dünya da orta-
dan kalkar. Bu, bilimsel bir gerçektir. Befl duyu, ancak elektrik
sinyalleri yoluyla bize bilgi verir. D›fl dünyada herhangi bir bil-
gi olsa, fakat ilgili elektrik sinyalleri bize ulaflmasa, bundan ha-
berimiz olmayacakt›r.
Beyinde alg› yan›lmalar›, bu gerçe¤i bize aç›kça gösteren en
önemli delillerdendir. Örne¤in karfl›m›zdaki odaya bakar ve
odan›n tamam›n› mükemmel flekilde gördü¤ümüzü zannede-
riz. Ama gerçek bu flekilde de¤ildir. Karfl›m›zdaki odan›n küçük
bir noktas›n› hiçbir flekilde göremeyiz. Bu, sadece bu odayla s›-
n›rl› bir durum de¤ildir. Bakt›¤›m›z her yerde o kay›p alan mut-
laka vard›r. Hayat›m›z boyunca gördü¤ümüz görüntü kareleri-
nin her birinde asl›nda o küçük noktay› hiçbir zaman göreme-
miflizdir. Bu, her insanda var olan "kör noktad›r".
Bu körlü¤ün sebebi, gözü beyne ba¤layan sinirlerin gözün
bir noktas›nda bulunmamas›d›r. Ancak buna ra¤men, karfl›m›z-
daki görüntüyü daima eksiksiz görürüz. Bunun nedeni, beynin
tamamlay›c› özelli¤idir. Kör nokta nedeniyle görünmeyen alan,
beynin "boyama" ve arka plandaki di¤er görüntüler ile "tamam-
lama" yetene¤i nedeniyle görünür hale gelir. Bu, asl›nda ola¤a-
nüstü bir durumdur. O noktada bizim için gerçek anlamda hiç-
bir fley yoktur. Beynin orada var etti¤i fley tamamen hayalidir.
Ve biz, o noktay› "göremedi¤imizi" asla bilmeyiz. Beyin kör
noktay›, orada olmas› gerekti¤ine karar verdi¤i en iyi tahminle,
yani arkadaki fonla doldurur. Bu tahminin nas›l olufltu¤u, bi-
lim adamlar› için hala bir soru iflaretidir. Kaliforniya Üniver-
sitesi, Psikoloji Bölümü ve Nörobilim Program› profesörü ve
Darwin'in Açmaz›: Ruh
136
Beyin ve Alg›lama Merkezi Baflkan› Vilayanur S. Ramachan-
dran, bu s›rr› flu flekilde tan›mlar:
Örne¤in kör noktan›z› bir karenin köflesine "hedeflemeye" çal›flabi-
lirsiniz. Di¤er üç noktay› fark eden görme sisteminiz eksik köfleyi ta-
mamlayacak m›? Bu deneyi kendinizde uygulad›¤›n›zda asl›nda kö-
flenin gözden kayboldu¤unu, "›s›r›lm›fl" ya da bulan›klaflm›fl oldu¤u-
nu göreceksiniz. Görünüfle bak›l›rsa kör nokta üzerinde tamamlama
yapan sinir mekanizmas› köfleler ile bafla ç›kam›yordur, doldurula-
bilecek veya doldurulamayacak fleylerin bir s›n›r› vard›r.78
Peki beyindeki bu tamamlama ifllemi üzerinde bizim bir
tercihimizin olmas› mümkün müdür? Ramachandran, bu soru-
ya da flu cevab› verir:
Görmeyle ba¤lant›l› eksikleri tamamlama çok farkl›d›r. Kör noktan›-
z› bir hal› deseni ile doldurdu¤unuzda, bu noktay› neyin tamamla-
d›¤›yla ilgili tercihleriniz yoktur, zihninizi bu konuda de¤ifltiremez-
siniz. Görsel boflluklar› doldurma görevini görmeyle iliflkili nöronlar
yerine getirir. Onlar bir kez karar verdikten sonra onlar›n bu karar›
geri çevrilemez: Di¤er beyin merkezlerine bir kez "evet, bu kendini
tekrar eden bir desendir" veya "evet, bu düz bir çizgidir" talimatlar›
gitti¤inde, alg›lad›¤›n›z fleyi geri alamazs›n›z.79
Harun Yahya (Adnan Oktar)
137
Kör nokta ile ilgili konuyu daha iyi kavrayabilmek için yukar›daki testi yapabi-
lirsiniz.
Sa¤ gözünüzü kapat›n ve kitab› 50 cm.'lik mesafeden gözünüze do¤ru yak›nlafl-
t›r›n. Bafltan itibaren gözünüzü sadece art›ya odaklay›n. Yak›nlaflt›kça belirli bir
süre için soldaki siyah noktan›n yok oldu¤unu göreceksiniz. Beyin görmedi¤i
siyah noktay› beyaz zeminle tamamlam›flt›r.
Biz bir masaya bakarken, görme sistemimiz masan›n ön-
celikle kenarlar› hakk›nda bilgi edinmekte ve masan›n çizili
haline benzer bir temsili resmini zihnimizde meydana getir-
mektedir. Görme sistemi, bunun ard›ndan masan›n rengini ve
malzemesini seçer. Bunlar, "tamamlama" ifllemi için önemli un-
surlardand›r. Edinilen bu bilgiler sonras›nda beyin, karfl›s›nda-
ki görüntü ile ilgili genel bir tahmin yapar. Beynimiz, karfl›m›z-
daki görüntünün her detay›n› incelemek zorunda kalmaz ve de-
tayl› hesaplamalara giriflmez.80 Beynimiz, karfl›m›zda, "ihtimal
dahilinde" olan görüntüyü var etmifltir.
Dolay›s›yla beyin, bizde var oldu¤una inand›¤›m›z bir il-
lüzyon meydana getirir. Söz konusu kör noktadaki görüntü,
karfl›m›zdaki gerçek görüntü de¤ildir. Ama biz bunun fark›nda
olmay›z. Fakat ilginç olan, görüntünün bütününün gerçek oldu-
¤una dair de hiçbir kan›t›m›z›n olmamas›d›r. Gerçekte kör nok-
tadaki var olmayan görüntü de, t›pk› di¤er görüntüler kadar
gerçektir. Günlük hayat›m›zda sahip oldu¤umuz kör noktan›n
nerede bulundu¤unun fark›nda bile olmay›z. Bu durumda gün
içinde edindi¤imiz görüntülerin de birer hayal olup olmad›¤›n›
bilemeyiz. Bize "gerçekçi" görünmeleri, gerçek olduklar›na
inanmak için yeterli de¤ildir.
Beyindeki di¤er alg› yan›lmalar› veya alg› bozukluklar› da
bu gerçe¤i delillendirmektedir. Bunlardan biri kortikal renk
körlü¤üdür. E¤er beynin her iki yar›m küresinde de renklerle il-
gili bölüm olan V4 hasar al›rsa, söz konusu hastal›k ortaya ç›kar.
Bu hastal›¤a sahip olan kifliler dünyay› grinin gölgeleri fleklinde
görürler. Her fley sanki siyah beyaz bir film gibidir. Ama gazete
okumak, insanlar›n yüzünü tan›mak veya hareketleri ve yönle-
ri seçebilmek konular›nda hiçbir problemleri yoktur.81 Buna
karfl›l›k e¤er orta temporal alan (MT) hasar görürse, hasta
hala kitap okuyabilir, renkleri görebilir ama bir fleyin hangi
yöne do¤ru gitti¤ini ve hangi h›zda gitti¤ini anlaya-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
138
maz. Prof. Ramachandran, bu konuyla ilgili flunlar› yazm›flt›r:
(Beyinde), bir ya da daha fazla alan hasar gördü¤ünde birkaç nöro-
lojik hastada gözlemlenen çeliflkili zihinsel durumlar ile karfl›lafl›rs›-
n›z. Bunlar›n içinde nörolojik anlamda en bilinen örneklerden birisi
"hareket körlü¤ü" bulunan ‹sviçreli bir kad›n (ona Ingrid diyece¤im)
ile ilgilidir. Ingrid'in beyninde orta temporal (MT) alanda çift tarafl›
bir hasar meydana gelmiflti. Birçok aç›dan normal görüyordu, cisim-
lerin flekillerini söyleyebiliyor, insanlar› tan›yabiliyor ve hiçbir sorun
olmaks›z›n kitap okuyabiliyordu. Fakat koflan bir insana ya da yol-
da ilerleyen bir araca bakt›¤›nda, düzgün ve sürekli hareketler gör-
mek yerine hareketsiz, h›zla yan›p sönen kesik ve ani hareketler gö-
rüyordu. Gelen arabalar›n modelini, rengini ve hatta plakalar›n› tes-
pit edebilmesine ra¤men, onlar›n h›z›n› tahmin edemedi¤i için cad-
denin karfl›s›na geçmekten korkuyordu. Birisiyle yüz yüze konufl-
man›n telefonla konuflmaya benzedi¤ini, çünkü normal bir konuflma
s›ras›nda kiflinin yüz ifadesinin de¤iflti¤ini görmedi¤ini söylüyordu.
Hatta bir fincan kahve ikram etmek bile büyük bir s›k›nt› vesilesiy-
di, çünkü s›v› kaç›n›lmaz olarak tafl›yor ve yere saç›l›yordu. Ne za-
man yavafllamas› ve ne zaman kahve cezvesinin aç›s›n› de¤ifltirmesi
gerekti¤ini bilemiyordu, çünkü s›v›n›n fincan›n içinde ne h›zla yük-
seldi¤ini öngöremiyordu. Bu beceriler sizin ve benim için çok zah-
metsiz olabilir ve bunlar› oldukça do¤al karfl›lar›z. Fakat ancak bir
fley ters gitti¤inde, örne¤in bu alan hasar gördü¤ünde görmenin ne
kadar karmafl›k oldu¤unu anlamaya bafllar›z.82
Halisünasyonlar da, alg› yan›lmalar›n›n bir di¤er örnekle-
ridir. Genellikle beyinde meydana gelen bir hasar, çeflitli ateflli
hastal›klar, kullan›lan ilaçlar veya yafll›l›k ve bunama sonucun-
da oluflan halisünasyonlar, kiflinin, karfl›s›nda asl›nda var olma-
yan fleyleri var olarak alg›lamas›d›r. Halisünasyonlar, kiflilerin
etraflar›nda olmayan görüntüleri görmeleri ve olmayan sesle-
ri duymalar› fleklinde meydana gelir. Bu kifliler, halisünasyon
gördüklerinde bilinçli ve uyan›k durumdad›rlar. Görüntü-
lerin, gören kifli için gerçekli¤i oldukça ikna edicidir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
139
Sayd›¤›m›z sendromlar, beyinde meydana gelen hasarlar
veya baflka sebepler sonucunda oluflan hastal›klardan sadece
birkaç tanesidir. Bu hastal›klar sonucunda, insanlar›n baz›lar›
olmayan görüntüleri görmekte, gerçekte görmedi¤i ama kendi-
si için çok net olan bir hayat yaflamaktad›r. Baz›lar› için d›flar›-
daki renkler bambaflkad›r. Gördü¤ümüz rengarenk dünya onla-
ra neredeyse siyah-beyaz bir film gibi görünür. E¤er gerçekten
d›fl dünyan›n kendisi ile muhatap isek, e¤er yaflad›¤›m›z dünya
beynimize gelen elektrik sinyallerinden ibaret de¤ilse, bu du-
rumda bu insanlar neden farkl› bir alg›ya sahiptirler? D›fl
dünya e¤er "tek"se, neden onlar da d›fl dünyay› bi-
zim alg›lad›¤›m›z flekilde alg›lamamakta, neden
ayn› fleyleri ayn› flekilde görememektedirler?
Darwin'in Açmaz›: Ruh
140
Tüm bunlar›n aç›klamas› fludur: Bizler, d›fl dünyay› mü-
kemmel flekilde alg›lad›¤›m›zdan ve alg›lar›m›z›n bir bütün
oldu¤undan flüphe etmeyiz. Ama kimi zaman halisünasyon gö-
ren bir kifli için de ayn› fley geçerlidir. O da gördü¤ü hayali gö-
rüntülerin gerçekte var oldu¤unu düflünmektedir. Bu durumda,
beynimizde oluflan d›fl dünyan›n neye benzedi¤i veya di¤er ki-
flilerin alg›lar›ndan farkl› olup olmad›¤› konusunda söyleyebile-
ce¤imiz hiçbir fley yoktur. Bu, 21. yüzy›l›n bilimi ile hiçbir flekil-
de test edilemeyecek, deneylerle saptanamayacak bir gerçektir.
Her birimiz için var edilen dünyan›n nas›l bir dünya oldu¤unu
bilmemiz imkans›zd›r. Bizler, bu dünyan›n içinde, yaln›zca bize
alg›lat›lanlarla muhatap oluruz. Bunlar›n d›fl›na ç›kmam›z, bu-
nun fazlas›n› düflünmemiz mümkün de¤ildir.
Duyular›m›zla iletilen elektrik sinyalleri, bizim için d›fl
dünyan›n kopyas›n› meydana getirirler. Ama temelde, bu d›fl
dünyay› alg›layan, alg›lad›¤› fleylerden anlam ç›karan, endiflele-
nen, sevinen, üzülen, heyecanlanan, düflünen, tan›yan, analiz
yapan bir "benlik" bulunmaktad›r. "Ben" dedi¤imiz bu varl›k,
acaba beynin içinde bir yerlerde midir? Nöronlar›n birbirleriyle
etkileflimleri bizi düflündürüp mutlu eder mi? Çalan bir müzik-
ten hofllanmam›z› sa¤lar m›? Bu etkileflim, bir manzaraya bak-
maktan veya lezzetli bir yeme¤i yemekten zevk duymam›z›n
kayna¤› m›d›r?
Elbette ak›l ve vicdan sahibi bir insan bunlar›n hiçbirine
"evet" cevab› veremez. Benli¤imiz, beynin tamamen d›fl›nda bir
fleydir ve bunun ad› "ruh"tur.
Sana ruhtan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbim'in emrindendir,
size ilimden yaln›zca az bir fley verilmifltir." (‹sra Suresi, 85)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
141
Harun Yahya (Adnan Oktar)
143
Mükemmel Donan›m› ile ‹nsan Beyni
Önceki bölümlerde detaylar›na de¤indi¤imiz alg›lar dünya-
s›, elektrik sinyalleri yoluyla meydana gelen yapay bir dünyad›r.
Peki bu sinyalleri yorumlay›p, onlar› tan›d›¤›m›z bir dostumuza,
güzel bir çiçe¤e, uçsuz bucaks›z bir manzaraya, annemize, so-
kakta oynayan çocuklara, sevimli bir yavru kediye dönüfltüren
beynimiz midir?
Teknik anlamda sinyallerin beyinde yorumland›¤› do¤ru-
dur. Materyalistler buradan yola ç›karak, bir beynin içindeki nö-
ronlardan ibaret oldu¤umuzu ve yaflad›¤›m›z dünyan›n bu nö-
ronlar›n birbirleri ile olan iletifliminin bir sonucu oldu¤unu iddi-
a ederler. Düflünen, gülen, sevinen, karfl›s›ndaki insan› tan›yan,
yorum yapabilen varl›¤›n, DNA'y› keflfeden materyalist evrimci
fizikçi Francis Crick'in deyimiyle, "bir nöron y›¤›n›" oldu¤unu sa-
vunurlar.83 Bir materyalist için insan›n nas›l düflündü¤ü ve alg›-
lardan nas›l anlam ç›kard›¤› önemli de¤ildir. Önemli de¤ildir,
çünkü bunlar için yapabilece¤i bir aç›klama yoktur. Ona göre
her fley, maddesel anlamda incelenmelidir. Oysa bu, in-
sanlar› Allah inanc›ndan uzaklaflt›rmak için ortaya at›l-
m›fl büyük bir yaland›r.
Bunu daha detayl› aç›klayabilmek için beyni genel
hatlar›yla tan›mak yerinde olacakt›r.
‹nsan beyni dünyan›n en kompleks yap›lar›n-
dan biridir. Yeni do¤mufl bir bebe¤in beyni 100
milyar sinir hücresine sahiptir. Bu miktar, bir
beynin sahip olabilece¤i en fazla nöron (sinir
hücresi) say›s›d›r. ‹nsan beyninde nöron say›-
s› hiçbir zaman artmaz, zaman iler-
ledikçe sadece azal›r. Nöronlar sinir sisteminin en temel ve ifl-
levsel yap› birimleridir. Her nöron di¤er nöronlarla binden on
bine kadar ba¤lant› yapar. Bunlar›n birleflti¤i noktalara ise si-
naps ad› verilir. Bu noktalar, bilgi al›flveriflinin yap›ld›¤› yerler-
dir. Profesör Ramachandran'a göre; "beyin aktivitesinin muhte-
mel permütasyonlar› ve kombinasyonlar›, yeryüzünün bafllan-
g›c›ndaki bilinen tüm parçac›klar›n say›s›n› geçmektedir."84
Beyindeki bir sinir hücresi, hücrenin metabolizmas›n› sür-
dürmesi, proteinleri sindirmesi ve hücrelerdeki ifllemlerin yap›-
labilmesi için gereken tüm yard›mc›lara sahiptir.
Bir nörondan say›s›z dallara ayr›lm›fl dokungaçlar ç›kar.
Bunlara dentrit ad› verilir. Dentritlerin yaflamdaki en büyük ifl-
levleri di¤er nöronlardan gelen elektromanyetik mesajlar› al-
mak ve mesajlar›, bunlar›n ait oldu¤u hücrelere götürmektir.
Dentritler, hücreden ayr›ld›klar› noktada nispeten kal›nd›rlar
ama daha sonra düzinelerce hatta yüzlerce dala ayr›l›rlar. Çok
daha incelirler ve her defas›nda daha da incelirler. Dentritlerin
say›s›, hücrenin fonksiyonuna ba¤l› olarak de¤iflir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
144
Beyindeki nöronlar, di¤er nöronlarla binden
on bine kadar ba¤lant› yapar. Bunlar›n birlefl-
ti¤i noktalara sinaps ad› verilir. Bu noktalar
bilgi al›flveriflinin yap›ld›¤› yerlerdir. Beynin
bu al›flveriflinin muhtemel permütasyonlar› ve
kombinasyonlar›, yeryüzünün bafllang›c›nda-
ki tüm parçac›klar›n say›s›n› geçmektedir.
Nörondan ayr›lan bir baflka uzant› daha vard›r. Buna ak-
son ad› verilir. Bunun görevi, di¤er nöronlara bilgi tafl›makt›r.
Bu bilgi, elektrik ak›m› fleklinde olur. Beyinde, özellikle nöro-
kimyasallar için saklama depolar› bulunmaktad›r. Bu keseler,
mesajlar› devredeki bir sonraki hücreye tafl›mak için kimyasal-
lar salg›larlar. Bu yolla nöronlar, bilgiyi, aksonlar› vas›tas›yla bir
sonraki nörona tafl›rlar. Bir baflka deyiflle bir baflka nörondan ile-
tilen bilgiyi dentritler al›r, aksonlar ise di¤er nöronlara iletirler.
Aksonlar bir metre kadar uzayabilirler veya milimetrenin onda
birine kadar küçük olabilirler.
Tam olarak ne kadar farkl› tipte nöronun beyinde bulundu-
¤u yan›tlanamam›fl bir sorudur, yap›lan tahminler 50 farkl› nö-
ronun bulundu¤unu belirtmektedir.85 fiekillerindeki, büyüklük-
lerindeki, ba¤lant› tiplerindeki ve nörokimyasal içeriklerindeki
farkl›l›klara ra¤men, bütün nöronlar neredeyse ayn› flekilde bil-
gi tafl›rlar. Birbirleriyle elektrokimyasal bir dille konuflurlar. Bir
nörondan ç›kan ve di¤eri taraf›ndan al›nan bilgi, pozitif yüklü
atomlar veya iyonlar taraf›ndan meydana getirilen elektrik sin-
yalleri fleklinde al›n›rlar. Bunlar özellikle pozitif yüklü sodyum
ve potasyum iyonlar› ve negatif yüklü klorid iyonlar›d›r.86 100
milyar nöronun tamam›, birkaç binden 100 bine kadar farkl› nö-
ronla ba¤lant› kurar. Genel bir hesaplama ile yetiflkin bir insan›n
beyninin 100 trilyon sinaps (ba¤lant› noktas›) meydana getirdi-
¤i söylenebilir.87
Craig Hamilton, bu konuyu flöyle aç›klar:
fiimdiye dek gelifltirilmifl en kompleks flebeke hangisidir? E¤er ‹nter-
net oldu¤unu düflünüyorsan›z bir tahminde daha bulunun. Yüz mil-
yar nörondan meydana gelen elektrokimyasal matris sayesinde in-
san beyni internetin sadece güzel bir örümcek a¤› gibi görünmesini
sa¤l›yor. Her bir nöronun, 50.000 di¤er nöronla ba¤lant›s› oldu¤u
düflünülürse, bu da toplamda yüz trilyon ba¤lant› anlam›na geli-
yor.88
Harun Yahya (Adnan Oktar)
145
Bir nörondaki bilgiyi ileten aksonun, bir baflka nöronun
dendritine ulaflt›¤› noktada meydana gelen boflluk, yani si-
naps, bir santimetrenin milyonda biri kadard›r.89 Dolay›s›yla,
akson ve dendritler birbirlerine dokunmazlar. Ba¤lant›lar› sani-
yenin binde birinde gerçekleflir. Baz› nöronlar birkaç dendrit
fleklinde filizlenirler. Di¤erleri ise, neredeyse bir orman olufltu-
racak kadar çok dendrite sahiptir. E¤er bir insan, beyninde ger-
çekleflen ba¤lant›lar› saymaya kalk›fl›rsa, her birini bir saniyede
saymak kofluluyla, tamam›n› say›p bitirmesi 3 milyon y›l›n› ala-
cakt›r. Bu, yaklafl›k 42.000 insan nesli demektir.90 The New Yorkergazetesi yazarlar›ndan Cornell Üniversitesi'nden Diane Acker-
man, An Alchemy of Mind (Zihnin Simyas›) adl› kitab›nda, bu
kompleks sistemle ilgili flu say›sal detaylar› vermifltir:
Ne kadar imkans›z gözükse de evrendeki y›ld›zlar›n say›s› kadar
çok beyin hücresi ba¤lant›s›na sahibiz. En az›ndan bize görünen ev-
reni kastediyorum, çünkü ölçülebilir evrenin %96's› bizim için gö-
rünmezdir. Sadece bir saniye için uzay›n sonsuzlu¤unu gözünüzde
canland›r›n... Daha sonra bir beynin içindeki mikroskobik hareketli-
li¤i düflünün. Tipik bir beyin 100 milyar nöron bar›nd›r›r ve vücu-
dun oksijeninin çeyrek miktar›n› yakar. Sadece yaklafl›k 1.5 kg gel-
mesine ra¤men vücudun kalorilerinin büyük bir bölümünü tüketir.
10 watt'l›k bir ampul oran›nda elektrik enerjisi kullanmaktad›r. Bey-
nin tek bir kum tanesinden daha büyük olmayan tek bir noktas›nda
100.000 nöron, yaklafl›k bir milyar sinaps ile çal›flarak ifllerini yapar.
Sadece beyin kabu¤unda (serebral korteks), 30 milyar nöron, her bi-
ri 1 inç'in (1 inç = 2.54 cm) milyarda biri kadar büyüklü¤ündeki 60
trilyon sinapsta buluflur.91
Verilen bu bilgiye göre, e¤er her saniye beyin kabu¤unda
meydana gelen tek bir sinaps› sayacak olursak, bunu sayma-
y› 32 senede bitiremeyiz. E¤er muhtemel nöral devreleri (be-
yinde kendisine ulaflan sinyalleri çeflitli flekillerde yorumlayan
ve de¤erlendiren merkezler) de dikkate alacak olursak,
Darwin'in Açmaz›: Ruh
146
hiperastronomik bir say› ile karfl›lafl›r›z: 10'un arkas›nda en az
bir milyon s›f›r.92
Bu konuyla ilgili en flafl›rt›c› gerçeklerden biri de, ola¤anüs-
tü rakamlara sahip olan bir insan beyninin, hiçbir zaman bir
baflkas›n›n beyni ile ayn› olmamas›d›r. Tek yumurta ikizlerinin-
ki bile ayn› de¤ildir. Bir baflka deyiflle bu hayranl›k uyand›r›c›
komplekslikteki sistem, Allah'›n dilemesiyle her insanda ayr›
ayr› düzenlenmifl ve farkl› bir yap› fleklinde meydana gelmifltir.
Ama hala ayn› kompleksli¤i bar›nd›rmaktad›r.93
Bilgisayarlar, beynin mükemmel sisteminin taklit edilmesi
yoluyla üretilmektedir. Bilgisayar teknolojisinde en büyük fir-
malardan biri olan IBM'in deneyimli teknoloji uzmanı Kerry
Bernstein, beynin birçok yönüyle bilgisayar tasarımında taklit
edildi¤ini ancak beyindeki tasarımın aynı kalitede kopyalan-
masının var olan hiçbir teknolojiyle mümkün olamayacak kadar
mükemmel oldu¤unu belirtmektedir. Bernstein konuyla ilgili
Harun Yahya (Adnan Oktar)
147
Bilgisayarlar, beynin mükemmel sisteminin yaln›zca bir taklididir. Beyinde tek bir
bit'lik bilgi, an›nda tam 100.000 nörona yay›labilmektedir. Dolay›s›yla beyin, bili-
nen en h›zl› bilgisayardan yüz binlerce kat daha h›zl›d›r. Günümüz teknolo-
jisi ile bunu gerçeklefltirmek ise imkans›zd›r.
olarak flu aç›klamalar› yapmaktad›r: "Beyinde ola¤anüstü bir
paralellik hakim. Yani tek bir bit bilgi, bir anda tam 100.000
nörona yayılabiliyor. Böylece beyin, bilinen en hızlı bilgisayar-
dan yüz binlerce kat daha hızlı oluyor. Bizim ise bunu elektro-
nikte gerçeklefltirebilmemiz mümkün de¤il."94 Dolay›s›yla, be-
yin için yap›lan bilgisayar benzetmesi son derece basit ve bey-
nin üstün kapasitesi hakk›nda yeterince delil teflkil etmeyen bir
benzetmedir. Rockefeller Üniversitesi Nörobilimler Enstitüsü
Baflkan›, Nobel T›p Ödülü Sahibi Gerald M. Edelman bunu flu
flekilde aç›klam›flt›r:
Öncelikle, bir seri önceden belirlenmifl sinyale sahip manyetik bilgi-
sayar parças› gibi, dünya, beyne önceden sunulmam›flt›r. Ama yine
de ... beyin ö¤renmeye ve haf›zaya arac›l›k eder ve ayn› anda vücut
fonksiyonlar›n› düzenler. Sinir sisteminin, görüfl, ses vs. gibi farkl›
sinyalleri alg›sal kategorizasyonlar›n› gerçeklefltirme ve bunlar› da-
ha önceden belirlenmifl bir kod olmadan tutarl› s›n›flara bölme yete-
ne¤i kesinlikle özeldir ve bilgisayarla karfl›laflt›r›lamaz bile. Bu kate-
gorize etme iflleminin nas›l gerçekleflti¤i henüz tam olarak anlafl›la-
mam›flt›r...95
Beyindeki sistem, gerçek anlamda mükemmeldir. Ancak
burada bahsettiklerimiz, nöronlar›n birbirleri ile etkileflimleri;
akson ve dendritlerin kompleks bir sistem dahilinde bilgiyi al›p
iletmelerini kapsamaktad›r. Peki beyindeki "d›fl dünya" ve insa-
n› insan yapan özelliklerin kayna¤› nerededir? Kör ve fluursuz
atomlar›n birleflmesiyle meydana gelen nöronlar ve onlar›n
Darwin'in Açmaz›: Ruh
148
D›fl dünya ve insan› insan yapan özellikler beynin neresindedir?
Kör ve fluursuz atomlar›n birleflmesiyle meydana gelen nöronlar
böylesine yüksek bir bilincin kayna¤› olabilir mi?
Kuflkusuz ki olamaz. Bunlar›n kayna¤›, yaln›zca insan ruhudur.
meydana getirdi¤i beyin, böylesine yüksek bir bilincin kayna-
¤› olabilir mi? Profesör Vilayanur S. Ramachandran, bu ko-
nuyla ilgili flunlar› söylemektedir:
Genel inan›fl bu olmas›na ra¤men, zihinsel yaflant›m›z›n tüm zengin-
li¤ini – tüm duygular›m›z›n, hislerimizin, düflüncelerimizin, h›rsla-
r›m›z›n, sevgimizin, inançlar›m›z›n, hatta her birimizin kendi özel ve
kiflisel benli¤imizin – sadece kafam›z›n içinde, beynimizin içindeki
küçük jöle zerreciklerinin bir aktivitesi olarak düflünmek beni flafl›rt-
maktan al›koymam›flt›r.96
Bu durum materyalistler için flafl›rt›c›d›r, çünkü materya-
listler, insan› insan yapan tüm unsurlar›, insan›n sevincini, endi-
flelerini, inançlar›n›, insan›n kendi kiflisel benli¤ini beyninin
içinde bir yerlerde ararlar. Bir dostunu gördü¤ünde insan› se-
vindirenin, bir yavru köpek gördü¤ünde insan›n içini coflturan
duygunun, insan›n karar verme, inanma, hissetme, duygulan-
ma, sevinme, üzülme gibi hislerinin kayna¤›n›n nöronlar oldu-
¤unu iddia ederler. Ancak beynin içine girip nö-
ronlar› inceleyen bilim adamlar› ve nörolog-
lar, bunlar›n hiçbirinin kayna¤›n› beynin
içinde bulamam›fllard›r. ‹flte bu yüzden
yeni bir tan›mlama yapm›fllar ve insan›
insan yapan unsurlar›n kayna¤› "bi-
linçtir" demifllerdir. Peki bilinç nas›l
bir fleydir ve acaba materyalistler ta-
raf›ndan aç›klanabilmifl midir?
Harun Yahya (Adnan Oktar)
149
Materyalistlerin Aç›klayamad›¤› "Bilinç" Kavram›
E¤er gören gözlerimiz de¤ilse, kapkaranl›k mekan içinde
göze, retinaya, merce¤e, göz sinirlerine ihtiyaç duymadan ren-
garenk bir çiçek bahçesini seyreden ve bundan zevk alan kim-
dir?
Kula¤a ihtiyaç duymadan elektrik sinyallerini tan›d›klar›-
n›n sesi gibi duyan, bu sesleri duydu¤unda sevinen, bu sesleri
tan›yan varl›k kimdir?
Hiçbir kokunun girmedi¤i beynin içinde f›r›ndaki kekin
kokusunu duyan, bundan zevk alan kimdir?
Bir çiçe¤i gördü¤ünde ondan zevk alan, bir kedi yavrusu
gördü¤ünde ona sevgi duyan, hiçbir ele, parmaklara ve kasa ih-
tiyaç duymadan kedinin tüylerini okflad›¤›n› hisseden kimdir?
Sadece sinir hücrelerinden oluflan birkaç yüz graml›k et
parças›, yaflad›¤›m›z hayat›n, üzüntülerin, sevinçlerin, dostluk-
lar›n, vefan›n, samimiyetin, coflkunun sebebi olabilir mi?
E¤er bunlar›n sebebi beyin de¤il, tüm bunlar› alg›layan
varl›k ise, bu durumda alg›layan kimdir?
D›fl dünyay› alg›layan, beynimizin içindeki "küçük insan"
m›?
Kuantum fizikçilerinin bahsetti¤i "gözlemci" mi?
Bu gözlemci, beynin içinde bir yerlerde mi?
E¤er de¤ilse nerede?
Fred Alan Wolf, bu soruyu flu flekilde cevaplamaktad›r:
Bir gözlemcinin kuantum fizi¤i bak›fl aç›s›ndan ne yapt›¤›n› biliyo-
ruz. Fakat kimin ya da neyin gerçekten gözlemci oldu¤unu bilmiyo-
ruz. Bu demek de¤il ki bir cevap bulmaya çal›flmad›k. ‹nceledik. Ka-
fan›z›n içine girdik. Her yere bakt›k gözlemci denen bir fley bulmak
için. Kimse yoktu. Beyinde kimse yoktu. Beynin kabuksal (kortikal)
bölgelerinde kimse yoktu. Alt kabuksal (kortikal) bölgelerde ya da
kenar bölgelerde de kimse yoktu. Gözlemci denecek kimse yoktu.
Ama yine de d›fl dünyay› gözlemlerken bizler, gözlemci denen
fleyin varl›¤›n›n deneyimlerine sahibiz.97
Darwin'in Açmaz›: Ruh
150
Harun Yahya (Adnan Oktar)
151
Bilim adamlar›, art›k, beynin alg›lar›n kayna¤› olmad›¤›-
n›n, yaln›zca bir arac› görevi gördü¤ünün fark›ndalar. Ayr›ca
bilim adamlar›, yüzy›llar öncesinin inan›fl› olan "beynin içinde-
ki küçük insan" kavram›ndan da tamamen uzaklaflm›fl durum-
dalar. Bilim adamlar›, "gözlemci" ad›n› verdikleri benli¤in, be-
yinden ba¤›ms›z oldu¤unu aç›kça gördüler. Onlar art›k, alg›la-
r›n kayna¤›n›n insan bilinci oldu¤unu biliyorlar.
Robert Lawrence Kuhn, Closer to Truth (Gerçe¤e Daha Ya-
k›n) isimli kitab›nda, bunu flu flekilde tarif etmektedir:
Neden baz› fizikçiler aniden insan zihniyle bu kadar ilgilenmeye
bafllad›lar? "Bir k›sm› zihnin, gerçek gerçeklik" oldu¤unu ve madde-
nin ise aldat›c› bir hayal olabilece¤ini düflünmeye bafllam›fl durum-
dalar. Bu kadar ak›ll› insan›n böylesine flafl›rt›c› spekülasyonlar orta-
ya atmas›n› gerektirecek derecede zihinsel faaliyetlerle ilgili olan ko-
nu nedir? Bunun nedeni k›smen bizim gerçekli¤i alg›lama fleklimizi
sonsuza dek de¤ifltirmifl olan iki temel teorinin garip etkileridir: Ku-
antum mekani¤i atom alt› parçac›klar seviyesine belirsizlik afl›lam›fl-
t›r, rölativite ise evrenin büyük çapl› ölçe¤i üzerinde zaman ve uza-
y› birlefltirmifltir. Fakat fizik
teorileri zihinde olup
bitenleri aç›kla-
yabilir mi?
Darwin'in Açmaz›: Ruh
152
Atomlar›n davran›fllar›, insanlar›n davran›fllar›n› belirleyebilir mi?
Evrenin yap›s› bizim nas›l düflündü¤ümüzü, hissetti¤imizi ve bildi-
¤imizi tarif edebilir mi?98
Bir insan›n yaflay›fl›, alg›lay›fl›, sevgisi, sevinci, üzüntüsü,
düflünceleri, k›sacas› insan› insan yapan özellikler, kuflkusuz ki
atomlar›n davran›fllar›n›n bir sonucu de¤ildir. D›fl dünyay› alg›-
lay›p fark edebilen, insana insan olma özelli¤i veren fley, insan›n
beyninden ba¤›ms›z bir fleydir. ‹nsan›n bir fleyin fark›na varabil-
mesi, bir fley üzerine analiz yapabilmesi, düflünebilmesi, seçim
yapabilmesi ve sahip oldu¤u di¤er tüm insani vas›flar için, mad-
desel her türlü kavram›n d›fl›nda bir aç›klama gerekmektedir. Bir
evrimci olmas›na, hatta "Darwin'in buldog"u99 olarak an›lmas›na
ra¤men Thomas Huxley'in flu sözleri, hararetli bir materyalistin
bile gerçekleri fark edebilece¤inin önemli bir kan›t›d›r:
Bilinç gibi hayranl›k uyand›r›c› bir fleyin, birbiriyle etkileflim halin-
deki sinir dokusunun bir sonucu olmas›, Alaaddin'in lambas›n› ova-
lad›¤›nda içinden cinin ç›kmas› gibi aç›klanamaz bir fleydir.100
Ya¤, su ve proteinlerin oluflturdu¤u bir yap›n›n insan›n ben-
li¤ini meydana getirmesi, insan› alg›layan, düflünen, sevinen,
tepki veren, gurur duyan, heyecanlanan bir varl›k haline getir-
mesi kuflkusuz ki mümkün de¤ildir. Materyalistlerin iddialar›,
alg›lar›n beyinden ba¤›ms›z oldu¤u gerçe¤i karfl›s›nda tümüyle
çöküntüye u¤ram›flt›r. 20. yüzy›l›n önde gelen fizikçilerinden Sir
Rudolf Peleris, bu konuyla ilgili olarak flunlar› söylemifltir:
‹nsan›n tüm ifllevini - bilgi ve bilinç de buna dahil - fizik koflullar›y-
la tan›mlamaya çal›flt›¤›n›z önermenin savunulacak hiçbir taraf› yok-
tur. Burada eksik kalan bir fleyler bulunmaktad›r.101
Peter Russell ise, bize ait maddesel dünyan›n sadece bilin-
cin üretti¤i bir fley oldu¤unu söyler:
Bildi¤imiz her fleyin, "d›flar›da" olarak alg›lad›¤›m›z tüm maddesel
dünyan›n, bu hadisenin bir parças›, bilinçte oluflturulan bir gö-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
153
rüntü oldu¤unu anlad›¤›m›zda, gerçe¤in, bizim günlük görüntü-
müzün tamamen tersi oldu¤unu anlar›z. Bildi¤imiz kadar›yla mad-
de, bilincin üretti¤i bir fleydir... Bu nedenle gerçekli¤in do¤as›, bilinç-
tir. Mekan, zaman, madde, enerji –bizim duyular›m›zla oluflan kat›
dünya– bilincin içinde oluflmaktad›r. Bu ola¤an d›fl› dünyan›n teme-
li, madde de¤il, bilinçtir.102
Bizim gerçeklik olarak tan›mlamaya çal›flt›¤›m›z fley, asl›n-
da bilinç temellidir. Renk, ses, koku, tat, zaman, madde, k›saca-
s› dünyada alg›lad›¤›m›z her özellik, bilincin içindeki bir flekil
ve özelliktir. Bilincimiz sayesinde evrendeki her fleyi kavrayabi-
liriz. Ama bilinci, d›fl dünyada gözlemleyemeyiz. Peter Russell,
bunun nedenini flu flekilde aç›klar:
Bilinci gözlemledi¤imiz dünyada göremememizin sebebi, bilincin,
zihnimizde meydana gelen görüntünün bir parças› olmamas›d›r.103
Peter Russell'›n da belirtti¤i gibi d›fl dünyay› alg›layan bi-
lincimiz, gözlemledi¤imiz d›fl dünyan›n içinde de¤ildir. Dolay›-
s›yla, onu görüp analiz etmemiz mümkün olmaz. Russell, bilin-
ci, bir sinema perdesine yans›t›lan ›fl›¤a benzetmektedir. Filmde
gösterilen hikaye içinde, ekrana yaln›zca ›fl›k ›fl›nlar›n›n yans›d›-
¤›na dair hiçbir delil yoktur. ‹nsan, yaln›zca perde üzerindeki
görüntü ile muhatapt›r. Ama ›fl›¤›n kendisi -ki onsuz hiçbir gö-
rüntünün varl›¤› mümkün de¤ildir- fark edilmez bile. Bilinç de
ayn› bu flekilde, izledi¤imiz maddesel dünyan›n içinde olmad›-
¤›ndan, elle tutulur gözle görülür bir varl›¤a sahip de¤ildir.
Diane Ackerman, bilinci flu flekilde tan›mlam›flt›r:
... Beyin sessizdir, karanl›kt›r ve suskundur. O hiçbir fley hissetmez.
O hiçbir fley görmez... Beyin kendisini da¤lar›n aras›na veya uzaya
f›rlatabilir. Beyin bir elmay› hayal eder ve bunu gerçek gibi yaflar.
Gerçekten de, beyin, hayal etti¤i bir elma ile gözlemledi¤i aras›nda
zar zor fark görür...
Beyin, bilinç de¤ildir... Bir deyiflle, makine içinde hayalettir.104
Darwin'in Açmaz›: Ruh
154
Harun Yahya (Adnan Oktar)
155
Bilincin Kayna¤›: ‹nsan Ruhu
Buraya kadarki aç›klamalar dahilinde, alg›lad›¤›m›z d›fl
dünyan›n bilincin içinde meydana gelen bir gölge dünyadan
ibaret oldu¤unu ve maddesel varl›¤›n asl›na ulaflamad›¤›m›z›
delillendirdik. Bu gerçekler ›fl›¤›nda, materyalist felsefenin ön-
gördü¤ü "mutlak madde" kavram› tam olarak geçersiz kalm›fl-
t›r. Ama bütün bunlara ra¤men, yine de aç›klanmas› gereken
önemli bir soru karfl›m›za ç›kar. Peter Russell, bu soruyu flöyle
özetlemifltir:
Bilim adamlar›, kompleks nöron a¤›n›n, nas›l bilinçli bir deneyim
sa¤layabildi¤ini soruyorlar. Bilinç gibi maddesel olmayan bir fley,
nas›l maddesel dünya gibi bilinçsiz bir fleyden meydana gelebilir?
Bu acaba verilerin sinir a¤› boyunca kompleks bir biçimde flekillen-
dirilmesinin bir sonucu mudur? Nöronlar›n içindeki mikrotüplerin,
kuantum uyumluluk etkilerinden mi kaynaklan›yor? Ya da baflka bir
fley midir?..105
Bu iki gerçekli¤i birbirinden ay›rt etti¤imizde, bu soru tam
tersi flekle dönüflür: Madde, mekan, zaman, renk, ses, flekil ve
tecrübe etti¤imiz di¤er tüm özellikler nas›l bilinçte meydana gel-
mektedir? Zihnin içinde bunu meydana getiren yöntem nedir?
Bu, gerçekten de aç›klanmas› gereken önemli bir sorudur.
Bilinç neden yap›lm›flt›r? Bilinçte tüm bu hareketli dünyay›
meydana getiren nedir? Bu soru, içinde bulundu¤umuz 21. yüz-
y›lda bilim adamlar›n›n halen cevab›n› arad›klar›, üzerine ki-
taplar yazd›klar›, konferanslar düzenledikleri, çözmeye çal›flt›k-
lar› ama her nedense çözüm getirmekten çekindikleri bir soru-
dur. Bilincin kayna¤›n›n ne oldu¤u sorusu üzerine yaz›lm›fl
yüzlerce kitap ve makale ve say›s›z bilim adam›n›n yorumu
bu konuda beklenen aç›klamay› vermemifltir. Bilinç konusu,
21. yüzy›l›n en büyük gizemlerinden biri olarak kabullenilmifl
ve konuyla ilgili hemen her araflt›rmac›, yazar, profesör,
Darwin'in Açmaz›: Ruh
156
Harun Yahya (Adnan Oktar)
157
bu konunun aç›klamas›z oldu¤unu belirterek sözlerine baflla-
m›fl ve bu aç›klamas›zl›¤› vurgulayarak sözlerini bitirmifltir.
Jeffrey M. Schwartz'›n flu sözleri, buna bir örnektir:
... Fiziksel beyin aktivitelerini zihinsel olaylarla ba¤lamak tart›fl›la-
maz bir bilimsel zafer olmas›na ra¤men, beyin üzerine çal›flma ya-
pan kiflilerin pek ço¤unu tatminsiz b›rakm›flt›r. Çünkü ne nörobilim-
ciler ne de filozoflar, nöronlar›n davran›fllar›n›n, nas›l olup da öznel
olarak hissedilen zihinsel durumlar› do¤urdu¤unu, tatmin edici bir
flekilde aç›klayamam›flt›r. Aksine, nörobiyolog Robert Doty 1998 y›-
l›nda, "nöronlar›n faaliyet flekillerinin nas›l öznel fark›ndal›¤a dö-
nüfltü¤ü bilmecesinin insan varl›¤›n›n ana gizemi olmaya devam et-
ti¤ini" savunmufltur.106
Acaba bu konu gerçekten aç›klamas›z m›d›r? Yoksa, bilim
adamlar›n›n görmek istemedikleri, beklemedikleri bir gerçe¤e
mi iflaret etmektedir? Acaba kuantum fizi¤inin savunucusu bi-
lim adamlar›, y›llarca do¤ru kabul ettikleri materyalizmin etki-
si alt›nda m›d›rlar? Yoksa onlar›n gerçe¤i görmelerini engelle-
yen bir sebep mi vard›r?
Bilinç konusu, kuflkusuz ki aç›klamas›z de¤ildir. Beynin
içindeki görüntüyü "görüyorum" diyen, beyninin içindeki sesle-
ri "duyuyorum" diyen, kendi varl›¤›n›n fluurunda olan bilinç sa-
hibi varl›k, Allah'›n insana vermifl oldu¤u ruhtur. Materyalist
zihniyet, iflte bu gerçe¤in bilinmesinden, bu gerçe¤in fark edil-
mesinden çekinmektedir. Materyalist bilim adamlar›n›n "hala
çözümlenemeyen bilinç" iddialar›n›n temel sebebi budur. Ru-
hun mutlak varl›¤›, ruhu insana verenin Allah oldu¤u gerçe¤i,
onlar›n tüm materyalist inançlar›n› ve iddialar›n› altüst etmek-
tedir. Her ne kadar "aç›klamas›z" damgas› vurmaya çal›flsalar
da, bilincin kayna¤›n›n ruh oldu¤u, insana ait gerçekli¤in, "ben
benim" diyen varl›¤›n ruhuna ait oldu¤u, aç›k ve tart›fl›lmaz
bir gerçektir. Allah, Kuran'da, insan› önce bedenen yaratt›¤›-
n›, sonra da ona "ruhundan üfledi¤ini" bildirmifltir:
Darwin'in Açmaz›: Ruh
158
Hani Rabbin meleklere demiflti: "Ben, kuru bir çamurdan,
flekillenmifl bir balç›ktan bir befler yarataca¤›m. Ona bir bi-
çim verdi¤imde ve ona Ruhumdan üfürdü¤ümde hemen
ona secde ederek (yere) kapan›n." (Hicr Suresi, 28 - 29)
Bilinç konusunu araflt›ran bilim adamlar›n›n kabul ve itiraf
etmeleri gereken en önemli gerçek budur. Stanford Üniversitesi
madde bilimi ve mühendisli¤i profesörü William Tiller, bu ger-
çe¤i itiraf eden bilim adamlar›ndand›r:
Benim modelime göre, gözlemci, dört katmanl› biyolojik bedenin
içindeki ruh. Bu yüzden, o makinedeki hayalet gibi.
Göze ihtiyaç duymadan görebilen, kula¤a ihtiyaç duymadan duya-
bilen, beyne ihtiyaç duymadan düflünebilen, insan›n "ruhudur".107
Harun Yahya (Adnan Oktar)
159
Bilinç konusu, materyalist bilim adamlar›n›n empoze etmeye çal›flt›klar›n›n
aksine aç›klamas›z de¤ildir. Kendi varl›¤›n›n fluurunda olan bilinç sahibi var-
l›k, Allah'›n insana vermifl oldu¤u ruhtur. Materyalistler her ne kadar bunu in-
kar etmek isteseler de, fluurlu bir insan, sahip oldu¤u üstün ruhun hiç tart›fl-
mas›z fark›nda olacakt›r.
‹nsan Ruhu ve Yok Olan Materyalizm
Hayat›n›z› yaflaman›z›n yaln›zca iki yolu vard›r: Birincisi sanki hiç-
bir fley mucize de¤ilmifl gibi yaflamak. Di¤eri ise, sanki her fley mu-
cizeymifl gibi yaflamak. Ben ikincisine inan›yorum.108
Albert Einstein
Ruhun varl›¤›, materyalistlerin yüzy›llard›r u¤runa müca-
dele ettikleri dinsizlik ilkesini bilimsel olarak ortadan kald›r-
maktad›r. Ruhun varl›¤›, materyalizmi öldürmekte, Allah'›n
mutlak varl›¤›n› göstermektedir. Alg›layan›n, görenin, duyan›n,
idrak edenin, mutlu olan›n, bir çiçe¤in kokusundan zevk alan›n,
müzik dinlerken keyiflenenin, bu bedenden ba¤›ms›z bir ruh ol-
du¤unu bilmek, tüm insanlar›n Allah'a karfl› sorumluluklar›n›
bilerek yaflamas›n› gerektirecektir. Tüm canl›lar›n; tesadüfen,
birbirlerinden evrimleflerek gelifltiklerini ve nihayet insan›n da
flempanzelerle ortak bir ataya sahip oldu¤unu iddia eden evrim
teorisi, ruh gerçe¤inin kabulü ile yerle bir olacakt›r. Dolay›s›yla,
materyalistlerin yüzy›llar boyunca çeflitli propaganda, yay›n ve
beyin y›kama yöntemleriyle meydana getirdikleri materyalist
dünya düzeni ve görüflü, ruhun bilimsel kabulü ile altüst ola-
cakt›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
160
Materyalistlerin yüzy›llar boyunca çeflitli propaganda, yay›n ve be-
yin y›kama yöntemleriyle meydana getirdikleri materyalist dünya
düzeni ve görüflü, ruhun varl›¤› ve bilimsel kabulü ile altüst ol-
mufltur.
Materyalist bilim adamlar›, insan› insan yapan vasf›n, in-
san›n ruhu oldu¤unu bilirler. Ancak tüm bu sebeplerden do-
lay›, bilmediklerini iddia ederler.
Fred Alan Wolf, bu gerçe¤i flu flekilde ifade eder:
Günümüzde, Allah, bilim, ve ruhun birbiriyle örtüflmesini aç›klama-
ya çal›flan, en son yay›mlanm›fl kitaplar›n ço¤unu inceledi¤inizde flu
gerçe¤i hemen göreceksiniz: Ruh; sahip oldu¤u en temel özellikler
(bunlar kutsall›k ve ölümsüzlüktür) ve temel amac› (bilincin var ol-
mas› için gerekli oldu¤u) ihmal edilerek, maddesel bir süreç olarak
tan›mlanmaya çal›fl›lmakta veya ön plana ç›kan kitap adlar›na ra¤-
men hiçbir zaman tart›fl›lmamaktad›r.109
Bilim adamlar›n›n sözlerinden de anlafl›ld›¤› gibi bilimsel-
lik, sadece maddecilik üzerine kurulmufl bir kavram haline gel-
mifltir. Bilimsellik ad›na yap›lan fley ise, salt ortaya ç›kan gerçe-
¤i kabul etmektense, bunun materyalizme uyarlanm›fl fleklini
kabul etmektir. Bu durumda, bugün karfl› karfl›ya oldu¤umuz
fley, oldukça büyük bir çeliflkidir. Çünkü bilim, insan bilinci ile
ilgili olarak insan›n muhatap oldu¤u tüm maddesel dünyay›
reddetmekte ama sözde bilimsellik ad›na bu bilimsel gerçek göz
ard› edilmektedir.
Kaliforniya Üniversitesi'nden parçac›k fizikçisi Fred Alan
Wolf, bir bilim adam› olarak, bilimselli¤in nas›l olmas› gerekti-
¤ini flu flekilde tarif etmektedir:
Bilimin farkl› aflamalar›ndan ç›kan ve beni as›l endiflelendiren kendi
kibirim olmufltur. Benim bilimsel görüflüme uygun olmayan baflka-
lar›n›n fikirlerini küçümserken ne kadar da kibirli davranm›fl›m.
Dünyay› gezip yerli halklar ve insanlar ile tan›fl›p vakit geçirince, ki-
birimin uygun olmad›¤›n› anlad›m. H.G. Wells'in hikayesinde anlat-
t›¤› adam gibi bilimsel aç›dan kör olan bir ülkede tek gözlü adam
kral olabilir. Asl›nda as›l kör olan bendim. Bilgi donan›m› aç›s›ndan
yetersizdim. Bilimsel görüfllerime ba¤l› kald›kça göremiyordum.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
161
Darwin'in Açmaz›: Ruh
162
Harun Yahya (Adnan Oktar)
163
Ben her fleyi gördü¤ümü düflünüyordum, fakat asl›nda hiçbir fleyi
göremiyordum. Bu yüzden önceden gerçek zannetti¤im fleyleri b›-
rakmak zorunda kald›m ve böylece bu insanlar›n görebildiklerini
ben de gördüm. Sonunda bu yeni vizyona sahip oldu¤umda bilime
bak›fl aç›m tamam›yla de¤iflti. Böylece bilimi sadece bir araç olarak
görmeye bafllad›m; evrende tek önemli olan veya var olan fley olarak
de¤il. Bilim, insan olabilmenin ne anlama geldi¤ini daha derinleme-
sine araflt›rmam›za yard›mc› olacak bir araçt›r. Fakat san›r›m henüz
bu noktaya gelemedik. San›r›m henüz uyanm›fl de¤iliz. fiu an hala
hepimiz uyuyor ve sürekli içinde oldu¤umuz batakl›ktan bizi kur-
tarmas› için zihnimize mekanik olarak güvenip rüya görüyor, umut
ediyor ve istiyoruz. Ne zaman kalbimizi ve ruhumuzu beynimiz ile
birlikte kullan›rsak, iflte o zaman bilim yeni bir dünya düzenine
uyum sa¤lamaya bafllayacak.110
Fred Alan Wolf'un burada vurgulad›¤› gerçek, bilimin, ev-
rende hakim olan yarat›l›fl› anlamak için yaln›zca bir araç oldu-
¤u gerçe¤idir. Bu üstün yarat›l›fl ise yaln›zca Allah'a aittir. Her
fleyin sahibi tek gerçek Varl›k Allah't›r. ‹nsan, beynini ve bilimi
kullanarak Allah'›n yaratt›klar›n› görebilir, onlar› keflfedebilir,
bunlar›n üzerindeki sanat› ve üstünlü¤ü kavrayabilir. Bilim,
Allah'›n eserlerine ulaflmak ve onlardaki detaylar› görebilmek
için yaln›zca bir araçt›r.
Bu gerçe¤in fark›na varm›fl bir di¤er yazar ise What is En-lightenment? dergisinin editörlerinden Craig Hamilton'd›r:
Y›llar geçtikçe dinden uzak bir anlay›flla yetifltirilmifl olmama ra¤-
men, kendimi manevi bir aray›fla adad›m ve k›sa süre içinde bilimle
ilgili ders kitaplar›nda tarif edilenin çok ötesinde derin bir gerçekli-
¤i hissetmeye bafllad›m. Anlam, amaç ve gizemle dolu bu dünya or-
taya ç›kt›kça, bilimin tüm gerçekli¤i aç›klayabildi¤i iddias›n› kabul
etmem giderek güçleflti.
Evrimci biyologlar›n, çocuklar›m›z› amaçs›z bir evrende yaflad›kla-
r›na inand›rmak için neo-Darwinizm'in henüz ispatlanmam›fl
Darwin'in Açmaz›: Ruh
164
dogmalar›n› kulland›klar›n› görüyorum ve bir kez daha bilim ad›na
duydu¤um sempatiyi kaybediyorum.111
Materyalist bilim adamlar›n›n da bu gerçe¤i fark etmeleri
önemlidir. Çünkü "alg›layan kim?" sorusunun tek bir cevab›
vard›r ve bu cevap art›k fiziksel bir anlam tafl›mamaktad›r: Al-
g›layan, Allah'›n insana vermifl oldu¤u ruhtur. ‹nsanlar, bunu
bilmedikleri veya bilmiyormufl gibi davrand›klar› sürece, bilinç
ile ilgili yapt›klar› çal›flmalar›n ve aç›klamalar›n hiçbir önemi
yoktur. Kuantum fizi¤inin vermifl oldu¤u delillerin gösterdi¤i
gerçek aç›kça göz ard› edilmifl olacakt›r. Aç›kt›r ki, insan› insan
yapan fley, materyalistlerin iddia ettikleri her türlü maddesel
kavram›n ötesindedir. Buna maddesel bir aç›klama aramak, ger-
çe¤i tam anlam›yla görmezden gelmektir ve bir zaman kayb›d›r.
Beynimizdeki görüntüyü izleyen ruhumuzdur. Beynimiz-
deki kokular›, tatlar› alan, birisine dokundu¤u zaman onu his-
seden, karfl›m›zdaki kiflinin konuflmas›n› dinleyen ruhumuz-
dur. Say›s›z delille anlatt›¤›m›z ve günümüzde bilimsel olarak
kan›tlanm›fl olan gerçek, alg›layan›n beyin olmad›¤›d›r. Ünlü
felsefeci Bergson'un belirtti¤i gibi, "dünya imgelerden yap›lm›fl-
t›r, bu imgeler ancak bizim bilincimizde vard›r; beynin kendisi
ise bu imgelerden bir tanesidir".112 fiu durumda, izleyen, sevi-
nen, düflünen, flefkat duyan, yeme¤i lezzetli bulan, zevk alan,
yumuflakl›¤› hisseden, yaln›zca ruhumuzdur. ‹nsan› insan ya-
pan vas›f, insan›n kendi bedeninden ba¤›ms›z bir fleydir. Bir
manzaray› seyretmekten zevk alan, küçük bir serçeye flefkat du-
yan, bir yeme¤in lezzetinin fark›na varan, güzel bir müzik din-
lemekten keyif duyan, zor kararlar alabilen, düflünüp do¤ruyu
bulabilen, kendi benli¤ini araflt›ran ve sonuçlara varan, insan›n
sahip oldu¤u ruhtur.
Kuantum fizi¤inin kafliflerinden ünlü fizikçi Erwin
Schrödinger, yaln›zca maddesel bedenin, alg› dünyas›n›n
aç›klamas› olamayaca¤›n› flu flekilde aç›klamaktad›r:
Harun Yahya (Adnan Oktar)
165
...Çocu¤unuzun ona yeni bir oyuncak ald›¤›n›z zaman size do¤ru
gülümsemesindeki p›r›lt›l›, sevinçli gözleri an›msay›n ve sonra b›-
rak›n doktor size bu gözlerden hiçbir fleyin yay›lmad›¤›n› anlats›n.
Gerçekte, onlar›n (gözlerin) nesnel olarak tek hissedilebilir ifllevi, sü-
rekli çarpan ›fl›k kuantumlar›n› kabul etmektir. Gerçekte! Acayip bir
gerçek! Onda (bu gerçekte) eksik bir fleyler varm›fl gibi görünü-
yor...113
Acaba, insan›n düflüncelerinin, muhakeme ve yarg› yete-
neklerinin, karar alma mekanizmalar›n›n, sevinç, heyecan, ha-
yal k›r›kl›¤› gibi duygular›n›n beyindeki nöronlar›n hareketleri-
nin bir sonucu oldu¤unu düflünmek mant›kl› m›d›r? fiuursuz
atomlar bir araya gelerek sevinmeyi, üzülmeyi, lezzeti, dostlu-
¤u, sohbet zevkini bilebilirler mi? fiuursuz atomlar
bir araya gelerek, beyni inceleyen, bunun üze-
rine yorumlar yapan, bilinç konusu üzerine
kafa yoran ve bir sonuç ç›karmaya çal›flan
bilim adamlar›n› meydana getirebilirler
mi? ‹nsan› insan yapan, ona d›fl dünyay›
alg›latan, yaln›zca bedeninin içinde dola-
flan elektrik sinyalleri midir?
Bir fleye karar veren, bir fleyi özleyen, bir
fleye sempati duyan, bir fleyin güzelli¤ine hay-
ran kalan beyindeki hangi nörondur? E¤er
bunlar›n tümünü bilinç gerçeklefltiriyor-
sa, bilinç beyindeki hangi nörondad›r?
Yeri neresidir? Hangi kimyasal reak-
siyon bilinci meydana getirmekte-
dir? Hangi kimyasal reaksiyon bir
insan›n elmay› sevmesine, ›spa-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
166
naktan hofllanmamas›na karar vermektedir? E¤er her fley bey-
nin içinde oluyorsa, bu durumda düflünen hangi nörondur?
Karar veren hangisidir? Kararlar›ndan dolay› heyecan duyan
nöron nerededir? Materyalistlerin tüm bunlar›n cevab›n› ver-
meleri gerekmektedir. E¤er "her fleyin kayna¤› bilinç" sonucuna
ulaflt›larsa, bu durumda beynin içinde bilincin yerini gösterme-
lidirler. E¤er her fley maddesel dünyadan ibaretse, bunu yapma-
lar› gerekir. E¤er bunu yapam›yorlarsa, bu demektir ki, insan
bir nöron veya atom y›¤›n›ndan ibaret de¤ildir. Bilincin var ol-
du¤u yer, beynin gizli bir bölmesi de¤ildir. Bilinç bedenin her-
hangi bir yerinde de sakl› de¤ildir. ‹nsan, tüm materyalist kav-
ramlar›n d›fl›nda bir fleydir. ‹nsan metafiziktir, sahip oldu¤u ruh
ile insan vasf› kazan›r. Bu ruh, yaln›zca Allah'a aittir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
167
Bilinç, bedenin herhangi bir yerinde
sakl› de¤ildir. ‹nsan, tüm materyalist
kavramlar›n d›fl›nda bir fleydir. ‹nsan
metafiziktir, sahip oldu¤u ruh ile in-
san vasf› kazan›r. Bu ruh, yaln›zca
Rabbimiz olan Yüce Allah'a aittir.
Freud'un çal›flma arkadafllar›ndan ünlü ‹sviçreli psikiyat-
rist Carl Jung, konuyla ilgili olarak flu aç›klamay› yapm›flt›r:
... Bilimin tamam›, tüm bilginin içinde kök sald›¤› ruhun bir fonksi-
yonudur. Ruh, bütün evrensel mucizelerin en büyü¤üdür, bir nesne
olarak o dünyan›n conditio sine qua non'udur (olmazsa olmaz koflul –
zaruri flart). Bat› dünyas›n›n (çok nadir istisnalar› d›fl›nda) bu varl›¤›
bu denli az de¤erlendiriyor gibi görünmesi son derece flafl›rt›c›d›r.114
‹nsan, sahip oldu¤u ruh ile onur, sevgi, sayg›, dostluk, ve-
fa, dürüstlük gibi kavramlara sahip olan, fikir yürütebilen, fikir-
lere karfl› ç›kabilen bir varl›kt›r. Nas›l parma¤›m›z›n ucundaki
tek bir hücre düflünüp karar verme, üzülüp sevinebilme gibi ye-
teneklere sahip olamazsa, beyindeki benzer yap›ya sahip nöron-
lar›n da bu metafizik vas›flara sahip olma imkanlar› yoktur. Bu,
insanlar›n tümünün rahatl›kla görebilece¤i, bilimsel delillere ih-
tiyaç duymadan kolayl›kla kavrayabilece¤i bir gerçektir. Nite-
kim, materyalistler de bu gerçe¤in fark›ndad›rlar. Ancak mater-
yalist ön yarg›lar›, bilimselli¤i yaln›zca maddesel varl›klardan
ibaret sanma yan›lg›s›, onlar› gerçekleri çarp›tma yoluna itmek-
tedir. Oysa materyalizmi savunmak ad›na kabul ettikleri fleyler,
ciddi bir mant›k çöküntüsünün göstergesi olmaktad›r. "Düflün-
celerimiz atomlar›m›z›n ürünüdür" diyen bir insan›n, rüyalar›-
n› gerçek zanneden veya ak›l almaz masallar uydurup sonra
bunlara inanan bir insandan hiçbir fark› yoktur. Ancak materya-
listler, her nedense, Allah'›n varl›¤›n› kabul etmek yerine, bu kü-
çük düflürücü duruma düflmeyi göze almaktad›rlar.
Gerçek olan fludur: ‹nsan, Allah'›n kendisine verdi¤i ruh ile
alg›layan, bu ruh ile düflünen, bu ruh ile konuflan, sevinen, mut-
lu olan, kararlar alan, ülkeler yöneten, topluluklara hükmeden
bir varl›kt›r. ‹nsan, Allah'›n ruhuna sahip bir varl›kt›r ve son-
suz olan bu ruhtur. Beden, bu dünya için yaln›zca bir araçt›r.
‹nsan, ölümü ile birlikte bedenini dünyada b›rakacak ama
Darwin'in Açmaz›: Ruh
168
ruhu varl›¤›n› sürdürecektir. Bu defa yaflam›n› sürdürdü¤ü
yer, ya sonsuz cennet ya da sonsuz cehennem olacakt›r.
Dereceleri yükselten Arfl'›n sahibi (Allah), 'toplanma ve
buluflma' günü ile uyar›p-korkutmak için, Kendi emrin-
den olan ruhu kullar›ndan diledi¤ine indirir. O gün, orta
yere ç›karlar. Onlardan hiçbir fley Allah'a karfl› gizli kal-
maz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kah-
har olan Allah'›nd›r." Bugün her bir nefis, kendi kazand›-
¤›yla karfl›l›k görür. Bugün zulüm yoktur. fiüphesiz Allah,
hesab› seri görendir. (Mümin Suresi, 15-17)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
169
‹nsan, Allah'›n Ruhu'na sahip bir varl›kt›r. ve
sonsuz olan bu ruhtur. ‹nsan, ölümü ile bir-
likte bedenini dünyada b›rakacak ama ruhu
sonsuz varl›¤›n› ahirette sürdürecektir.
Tek Mutlak Varl›k, Rabbimiz olan Yüce Allah't›r
Tarih boyunca materyalistler, Yüce Rabbimiz'in her fleyin
Yarat›c›s› ve hakimi oldu¤u gerçe¤ini inkar edebilmek için,
"maddenin mutlak oldu¤u" kand›rmacas›na büyük bir h›rsla sa-
r›lm›fllard›r. Maddenin asl›na dair aç›klamalar iflte bu yüzden
son derece önemlidir. Çünkü bu bilgiler, yüzy›llard›r sürdürül-
meye çal›fl›lan bu aldatmacan›n geçersizli¤ini ispat etmektedir.
Maddenin yaln›zca bir kopyas›yla muhatap olabildi¤imizi anla-
mak, insan›n yaln›zca etten kemikten oluflan bir madde y›¤›n›
de¤il, ruh ve bilinç sahibi bir varl›k oldu¤unu da kavramam›z›
sa¤lar. ‹nsandaki bu ruh ve bilinci yaratan ise Yüce Rabbi-
miz'dir ve insan, Allah'a ait bir kuldur. Dolay›s›yla, yerlere ve
göklere hakim olan tek Varl›k, yaln›zca Yüce Rabbimiz'dir.
Bu ise, Allah'›n kudreti, hakimiyeti ve sanat›ndaki mükem-
melli¤e karfl› büyük hayranl›k uyand›racak bir gerçektir. Allah;
adeta kusursuz ve say›s›z detaya sahip devasa evreni, hem d›-
flar›da maddesel olarak var etmekte hem de bunu her insan›n
beyninde ayr› ayr› ve yaln›zca bir hayal olacak flekilde yarat-
maktad›r. Her insan›n beynindeki bu hayal içerisinde, evrende-
ki tüm ayr›nt›lar kesintisiz ve eksiksiz olarak sürek-
li var edilmektedir. Allah'›n bu yarat›fl› o kadar ku-
sursuz ve mükemmeldir ki, hayalden ibaret oldu-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
170
¤u çok aç›k oldu¤u halde, en küçük detaylara kadar her fley
son derece gerçek ve inand›r›c› görünmektedir. Rabbimiz'in
bu yarat›fl›nda hiçbir eksiklik ya da kusur yoktur. Akl›n› kullan-
mayan insanlar bu kusursuzlu¤a aldanmakta, maddenin gerçe-
¤i ile muhatap olduklar›n› sanmakta ve gördükleri görüntünün
hayal olabilece¤inden bir an bile flüphe etmemektedirler.
Tüm bunlar› izleyen ise ruhumuzdur. Yeryüzündeki mil-
yonlarca insan, her an kendisine gösterilmekte olan görüntüyü
izlemektedir. Bu görüntülerle sevinç duymakta, düflünmekte,
kararlar almaktad›r. ‹nsan›n tüm bunlar› yapabilmesi ancak ru-
hu sayesindedir. Bu ruh ise, Rabbimiz'in Kendi ruhundan üfle-
di¤i bir parçad›r. Bu da, tek mutlak Varl›k'›n, bu ruhun gerçek
sahibi olan Yüce Rabbimiz oldu¤unu aç›kça göstermektedir.
Allah'›n varl›¤›, kudreti ve gücü her fleyi ve her yeri kuflatm›flt›r.
Alg›lad›¤›m›z madde san›lan tüm varl›klar, gerçekte Rabbi-
miz'in yaratt›¤› bir görüntüdür. Bu görüntüyü seyreden de,
Allah'›n Kendi ruhundan yaratt›¤› varl›klard›r.
Allah bir ayetinde flöyle bildirir:
Allah... O'ndan baflka ‹lah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu
uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa
hepsi O'nundur. ‹zni olmaks›z›n O'nun Kat›nda flefaatte
bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalar›ndakini bi-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
171
lir. (Onlar ise) Diledi¤i kadar›n›n d›fl›nda, O'nun ilminden
hiçbir fleyi kavray›p-kuflatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün
gökleri ve yeri kaplay›p-kuflatm›flt›r. Onlar›n korunmas›
O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara
Suresi, 255)
‹nsan, Rabbimiz'in yarat›fl›ndaki bu harikal›¤› ve alg›lad›¤›
dünyan›n asl›n› görüp kavrayabilmek için Allah'a dua etmeli-
dir. Çünkü tüm bunlar› yaratan Allah't›r ve diledi¤i anda bun-
lar› insana kavratacak olan da ancak O'dur. Bu gerçe¤in fark›na
varm›fl olan bilim adamlar›ndan Peter Russell bu gerçe¤i flöyle
dile getirmektedir:
San›r›m benim gerçekli¤im, tek gerçeklik. Ancak bazen, etraf›mdaki-
leri görmenin baflka yollar› da oldu¤unu anl›yorum. Ama bunun ne
oldu¤unu bilmiyorum. Kendi kendime bunu anlayam›yorum; yard›-
ma ihtiyac›m var. Ama yard›m için nereye gidebilirim? Di¤er insan-
lar da benimle ayn› düflünce sistemine yakalanm›fllar. Benim yard›m
Darwin'in Açmaz›: Ruh
172
için gidece¤im yer bunlardan çok daha derindir, materyalist anlay›-
fl›n ötesinde bir bilinç düzeyidir – Allah'›n Kendisi'dir. Yard›m›
Allah'tan istemeliyim. Bunun için dua etmeliyim."115
Maddenin gerçe¤ini kavrayan insan, Allah'tan baflka güç
sahibi bir varl›k olmad›¤›n› da kesin olarak kavram›fl olur. Bu
kavray›fl da, insan›n kendisine yaln›zca Allah'› ‹lah edinip, sa-
mimiyetle Rabbimiz'e yönelmesine neden olur. Çünkü ruhun
varl›¤›n› anlamak, insan›n Allah'a kul olmas›n› engelleyen tüm
materyalist iddialar› geçersiz k›lar. Kifli, Allah'tan baflka ‹lah
edinebilece¤i baflka hiçbir varl›k olmad›¤›n› aç›k bir gerçek ola-
rak görecektir. Dolay›s›yla da dünya hayat›na dair kendisine su-
nulan materyalist aç›klamalara inanmayacakt›r. Bu kavray›fl ile
birlikte, dünyaya olan tutkulu ba¤l›l›k, maddi ç›kara dayal›
h›rslar, büyüklenme iste¤i ve menfaat beklentileri son bulacak-
t›r. Her fleyin hayal oldu¤u bir dünyada kibirlenmenin, h›rs
yapman›n, övünmenin, maddi üstünlük elde etmenin hiçbir an-
lam› olmad›¤›n› anlayacakt›r. Kiflinin tek hedefi Allah'› raz› et-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
173
mek ve as›l sonsuz hayat›n› yaflayaca¤› ahirette cenneti ka-
zanmak için çaba harcamak olacakt›r.
Allah'›n Yüce varl›¤› her yeri ve her fleyi kuflatm›flt›r. ‹nsa-
n›n dünya hayat›nda muhatap oldu¤u küçük büyük her türlü
detay, Rabbimiz'in akl›n›n, sanat›n›n, kudretinin varl›¤›n›n birer
delilidir. Ancak materyalist felsefenin etkisinde kalarak madde-
yi tek mutlak varl›k zanneden insanlar, tüm bu mükemmelli¤i
atfedebilecekleri yine maddesel olan bir varl›k ararlar. Bu da yi-
ne, bir hayal içerisinde yaflad›klar›n› kavrayamamalar›ndan
kaynaklan›r. Her fleyi sar›p kuflatan, zamandan ve mekandan
münezzeh ve Yüce olan yegane Varl›k, ancak Rabbimiz'dir.
Allah bir ayette bu gerçe¤i flöyle bildirmektedir:
Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder...
(En'am Suresi, 103)
Allah, bizim içimizi, d›fl›m›z›, bak›fllar›m›z›, düflünceleri-
mizi ve tüm varl›¤›m›z› kuflatm›flt›r. Allah'›n bilgisi d›fl›nda hiç-
bir fley yapamay›z, hiçbir söz söyleyemeyiz, nefes dahi alama-
y›z. Maddenin bizim için bir hayalden ibaret oldu¤u gerçe¤i ve
ruhun varl›¤›, bu aç›k gerçe¤i kesin olarak göster-
mektedir. Tek mutlak Varl›k olan Yüce Rabbimiz,
insan için bir hayal olarak yaratt›¤› dünyay› ve
ruhundan üfledi¤i insan›, kuflkusuz ki
her yönüyle bilmektedir. Bu,
Allah için çok kolayd›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
174
"D›fl dünya" olarak düflündü¤ümüz alg›lar› izlerken, yani ya-
flarken, bize en yak›n olan, etraftaki hayali nesneler ve insan-
lar de¤il, Rabbimiz'dir. Allah bir ayetinde flöyle buyurur:
"Andolsun, insan› Biz yaratt›k ve nefsinin ona ne vesvese-
ler vermekte oldu¤unu biliriz. Biz ona flah damar›ndan da-
ha yak›n›z." (Kaf Suresi, 16)
Bir insan, e¤er maddenin asl› ile muhatap oldu¤una inan›r,
kendi bedeninin de maddeden olufltu¤unu zannederse, büyük bir
yan›lg›n›n içine düfler ve bu büyük gerçe¤i fark edemez. Allah'›n,
gökte veya kendisinden uzakta oldu¤unu zanneder (Allah'› ten-
zih ederiz), Allah'›n ona kendi bedeninden bile daha yak›n oldu-
¤unun fark›na varmaz. Oysa, d›flar›da var olan maddeye asla ula-
flamayaca¤›n›, her fleyin zihninde yaflad›¤› kopyalar oldu¤unu
kavrad›¤›nda, art›k içerisi, d›flar›s›, arabas›, kendisinden uzakta
zannetti¤i Günefl, y›ld›zlar, tek bir sat›htad›r. Allah, kendisini çe-
peçevre kuflatm›flt›r ve kendisine sonsuz yak›nd›r. Allah bu gerçe-
¤i, "Kullar›m Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onla-
ra) pek yak›n›m..." (Bakara Suresi, 186) ayeti ile haber vermifltir.
‹nsan›n bu gerçe¤i bilerek yaflamas› çok önemlidir. Bunun
fark›nda olmayan insan, yaln›zca imtihan olmak için gönderil-
di¤i geçici dünya hayat›n› as›l hayat zanneder, tüm h›rslar›n›,
beklentilerini ve zevklerini bu dünyada yaflamas› gerekti¤ini
düflünür. Maddenin asl›na ulaflabildi¤ine dair kesin inanc›, onu
Allah inanc›ndan uzaklaflt›rabilir ve ölüp ahirette Allah'›n hu-
zuruna ç›kar›laca¤› gerçe¤ini unutturabilir. Dünyay› mutlak
zannedip bu hayali metalar› kazanmak ad›na, ahirette büyük
bir hüsran ile karfl›laflabilir. Allah Kuran'da, bu gerçekle ilgili
olarak insanlar› flöyle uyarm›flt›r:
Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuflmaktan ya-
na derin bir kuflku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten
O, her fleyi sar›p-kuflatand›r. (Fussilet Suresi, 54)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
175
Allah'›n Ruhunu Tafl›d›¤›n› Bilen Bir ‹nsan
Nas›l Yaflar?
D›fl dünya bizim için yaln›zca bir hayal olarak yarat›l›r ve
biz de tüm bunlar› Allah'a ait olan ruhumuz ile izleriz. Bu ger-
çe¤in fluuruna varan her insan, yarat›lm›fl tüm varl›klar›n
Allah'a ait oldu¤unu kavrar ve Rabbimiz'in bu üstün yarat›fl›n›n
hikmetlerini anlamaya çal›fl›r. Dünya hayat›n›n, kendisine gös-
terilen görüntüler do¤rultusunda yaflad›¤› bir imtihandan iba-
ret oldu¤unun; as›l hayat›n ise sonsuz ahirette yaflanaca¤›n›n
fark›na var›r. Dünya hayat›n›n geçici bir hayalden ibaret oldu-
¤unu anlay›nca, maddi hiçbir varl›¤› olmad›¤›n› anlad›¤› dün-
yaya ve dünya meta›na karfl› olan ba¤l›l›¤›ndan da vazgeçer.
As›l sevgisini, ba¤l›l›¤›n›, her fleyin tek ve gerçek sahibi, Varl›¤›
her fleyi kuflatm›fl olan, sonsuz kudret sahibi Rabbimiz'e yönel-
tir. H›rs ve tutkuyla, hayalden ibaret olan bir dünyay› elde et-
meye çal›flman›n mant›ks›zl›¤›n› anlar. As›l olarak, varl›¤›n ve
sonsuzlu¤un gerçek hakimi olan Rabbimiz'in r›zas›n› kazanma-
ya çal›fl›r. Allah'›n sevgisinin, hoflnutlu¤unun, r›zas›-
n›n ve cennetinin, hayal olarak yarat›lan dün-
yadaki hiçbir fleyle de¤iflilemeyecek kadar
k›ymetli oldu¤unu anlar.
Bu gerçe¤i kavramas›yla birlikte, hiçbir
de¤eri olmayan geçici dünya hayat› için h›rs-
lara kap›l›p üzülmek, menfaat elde etmek için
çabalamak, bunun için zalimli¤e, gaddarl›¤a ve
ac›mas›zl›¤a yönelmek yerine, nimetlerin sonsuz
olan›n›n diledi¤i an insana sunuldu¤u cennet hayat›n› ka-
zanmay› hedefler. Kendisine verilen k›sa ömür sürecini, en
güzel ahlak› göstererek, en güzel davran›fllarda bulunarak
geçirmeye çal›fl›r. Her fleyin asl›na ve en güzeline ahirette ka-
vuflaca¤›n› umut eder ve bu sonsuz hayatta piflman ol-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
176
mamak için gücünün yetti¤i en fazla çabay› harcar. Rabbi-
miz'in kudretini gere¤i gibi takdir edebildikçe, Allah'›n cen-
netteki sonsuz nimet gibi, cehennemde de sonsuz bir azap ya-
ratt›¤›n› anlar.
Tüm dünyas›n›n gölge varl›klardan olufltu¤unu ve mutlak
var olan›n yaln›zca Yüce Rabbimiz oldu¤unu anlayan bir kifli
için, dünyan›n geçici h›rslar› de¤erini kaybeder. En korkutucu,
Harun Yahya (Adnan Oktar)
177
Dünya hayat›nda yaflad›klar›m›z sadece
Allah'›n bizim için yaratt›¤› imtihan›n bir
parças›d›r. Bizim sorumlulu¤umuz ise,
bunlar karfl›s›nda Allah'›n en raz› olaca¤›
umulan ahlak› gösterebilmektir.
en üzücü oldu¤unu sand›¤› olaylara karfl› olan tüm bak›fl aç›-
s› de¤iflir. Çünkü her fley, Rabbimiz'in kontrolünde, Allah'›n
dilemesiyle yarat›lan hayali varl›klardan ve hayali olaylardan
oluflmaktad›r. Rüyadan uyand›¤›m›zda, rüyam›zdaki üzüntü-
ler, s›k›nt›lar ve zorluklar nas›l tüm önemini kaybederse, bu göl-
ge dünyada var olan olaylar, üzüntüler ve s›k›nt›lar da ayn› fle-
kilde önemsizdir. Dünya hayat›nda yaflad›klar›m›z sadece
Allah'›n bizim için yaratt›¤› imtihan›n bir parças›d›r ve bizim
sorumlulu¤umuz da bunlar karfl›s›nda Allah'›n en raz› olaca¤›
ahlak› gösterebilmektir. Bu imtihan içerisinde yarat›lan hayali
görüntüler, ahirette varl›klar›n› ve önemlerini tam anlam›yla yi-
tireceklerdir. Geriye kalan sadece bunlara karfl› gösterilen dav-
ran›fllar, Allah r›zas› için yap›lan salih ameller olacakt›r. ‹nsan,
bu gerçe¤i flimdi kavrasa da kavramasa da, ahiret hayat›n›n bafl-
lamas›yla birlikte, dünyadaki her fleyin hayalden ibaret oldu¤u-
nu, as›l gerçe¤in ise Rabbimiz ve O'nun yaratt›¤› ahiret oldu¤u-
nu anlayacakt›r. Bir ayette bu durum flöyle bildirilir:
Bu dünya hayat›, yaln›zca bir oyun ve '(e¤lence tü-
ründen) tutkulu bir oyalanmad›r'. Gerçekten ahiret
yurdu ise, as›l hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut
Suresi, 64)
‹nsan, nas›l bir televizyon ekran›na bakarken, oradaki ka-
rakterlerin tamam›n›n hayali oldu¤unun fark›nda ise; onlar›n
yapt›klar›na k›zm›yor, bafllar›na gelenlere üzülmüyorsa, dünya
hayat›nda da bu yan›lg›ya düflmemesi gerekir. Çünkü dünya
hayat›, t›pk› televizyon ekran›ndan seyretti¤imiz bir film gibi
sürekli olarak bize izlettirilmekte olan görüntülerden oluflmak-
tad›r. Rüyas›nda karfl›s›ndaki kifliye k›z›p ba¤›ran veya bafl›-
na gelen olaylara üzülen bir insan, nas›l kalkt›¤›nda bofla
üzülüp k›zd›¤›n› anlarsa, dünya hayat› için de ayn› fleyler ge-
çerlidir. ‹nsan, maddenin asl› ile hiçbir zaman muhatap
Darwin'in Açmaz›: Ruh
178
olmad›¤›n› ister dünyada anlas›n ister ahirette, yaflad›¤› endi-
flelerin son derece anlams›z ve bofl oldu¤unu eninde sonunda
fark edecektir. Bu görüntüler, yaln›zca birer deneme olarak ya-
rat›lmaktad›r. As›l olan bunlar›n bir hayal oldu¤unun fark›na
var›p, Allah'›n r›zas›na uygun davranmak ve bu amaç için yafla-
makt›r.
Allah, insan için görüntüden ibaret olan bu dünyay› yaln›z-
ca bir deneme olarak yaratm›fl oldu¤unu ayetlerinde flu flekilde
haber verir:
Kad›nlara, o¤ullara, kantar kantar y›¤›lm›fl alt›n ve gümü-
fle, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tut-
kulu flehvet insanlara 'süslü ve çekici' k›l›nd›. Bunlar, dün-
ya hayat›n›n meta›d›r. As›l var›lacak güzel yer Allah Kat›n-
da oland›r. (Al-i ‹mran Suresi, 14)
Bilin ki, dünya hayat› ancak bir oyun, 'tutkulu bir oyala-
ma', bir süs, kendi aran›zda bir övünme, mal ve çocuklarda
bir 'ço¤alma-tutkusu'dur. Bir ya¤mur örne¤i gibi; onun bi-
tirdi¤i ekin ekicilerin hofluna gitmifltir, sonra kuruyuverir,
bir de bakars›n ki sapsar› kesilmifl, sonra o, bir çer-çöp olu-
vermifltir. Ahirette ise fliddetli bir azab; Allah'tan bir ma¤-
firet ve bir hoflnutluk (r›za) vard›r. Dünya hayat›, aldan›fl
olan bir metadan baflka bir fley de¤ildir. (Hadid Suresi, 20)
Dünya hayat›n› as›l hayat zannedenlerin durumunu ise
Allah Kuran'da flöyle haber verir:
‹nkar edenler ise; onlar›n amelleri dümdüz bir arazideki
seraba benzer; susayan onu bir su san›r. Nihayet ona ulafl-
t›¤›nda bir fley bulamaz ve yan›nda Allah'› bulur. (Allah
da) Onun hesab›n› tam olarak verir. Allah, hesab› çok seri
görendir. (Nur Suresi, 39)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
179
‹nsanlar, dünya hayat›nda sahip olduklar›n› sand›klar›
fleylerin gerçekte bir hayal oldu¤unu kavrad›klar›nda, bofla
üzülüp h›rsland›klar›n›, bofla vakit geçirip oyaland›klar›n›,
maddi istek ve h›rslar›na bofla önem verdiklerini anlayacaklar-
d›r. Büyüklük taslad›klar› insanlar›n bir anda hayal varl›klar ol-
duklar›n› görecek ve kibirlerinin yersiz oldu¤unu fark edecek-
lerdir. Her fleyi yaratan Allah'a karfl› boyun e¤ici olmalar› gerek-
ti¤ini kavrayacak, daha huzurlu ve güzel bir hayat yaflayacak-
lard›r. Kendilerini insanlara kan›tlamalar›, onlar›n gözünde na-
s›l göründüklerini s›namalar› gerekmeyecek, insanlara karfl›
kin, nefret, k›skançl›k gibi olumsuz duygular› yaflamayacaklar-
d›r. Her fleyin hayalden ibaret oldu¤unu bilen insanlar, hayali
varl›klarla rekabet içinde olmayacak, birbirlerine bu yüzden kin
ve düflmanl›k beslemeyeceklerdir. Herkesin kendini sadece
Allah'a teslim etti¤i bir ortamda, tevazu, teslimiyet, flefkat, sev-
gi ve samimiyet hakim olacakt›r.
‹nsan, tüm bu gerçekleri bu dünyada kabul etmek isteme-
se de, ölüm ile karfl›laflt›¤›nda ve ölümünün ard›ndan ahirette
tekrar diriltildi¤inde, her fleyi çok net olarak görmüfl olacakt›r.
O gün, ayette belirtildi¤i gibi insan›n "görüfl gücü keskinlefle-
cek" (Kaf Suresi, 22) ve insan her fleyi çok daha aç›k fark edecek-
tir. E¤er dünyadaki yaflam›n› hayali amaçlar peflinde koflarak
harcam›flsa, orada hiç yaflamam›fl olmay› dileyecektir. Kuran'da
bildirildi¤i gibi, "Keflke o (ölüm her fleyi) kesip bitirseydi. Ma-
l›m bana hiçbir yarar sa¤layamad›. Güç ve kudretim yok olup
gitti" (Hakka Suresi, 27-29) diyerek piflman olacakt›r.
Tek mutlak varl›¤›n Rabbimiz oldu¤u gerçe¤ini dünyada
fark edenler, bu gerçekle birlikte, ahirette büyük piflmanl›¤› ya-
flamaktan da kurtulmufl olurlar. Dünya hayat›nda kendileri-
ne verilen süreyi Allah'› raz› edebilmek, Rabbimiz'in diledi¤i
flekilde yaflay›p O'nun emirlerini uygulamak için kullan›r-
lar. Dünyaya de¤er vermenin anlams›zl›¤›n›; rahatl›k,
Darwin'in Açmaz›: Ruh
180
huzur ve mutluluk getirecek olan›n, dünya h›rslar›na kap›l-
madan, yaln›zca Allah için yaflamak oldu¤unu anlarlar. Bu,
büyük bir nimet ve büyük bir kolayl›kt›r. ‹nsan› y›pratan yalan-
c› h›rslar, yalanc› beklentiler, var oldu¤unu sanarak ilah edin-
dikleri putlar (Allah'› tenzih ederiz) tamamen ortadan kalkar.
Her fleyi ve her yeri sarip kuflatan›n bir ve tek olan Rabbimiz ol-
du¤unu kavrarlar. Allah'a teslim olarak, en büyük güveni ve ra-
hatl›¤› kazanm›fl olurlar. Bir ayette, dünyaya dair sahte ilahlar
edinen insanlar ile yaln›zca Allah'› ‹lah edinen kifli aras›ndaki
fark flöyle haber verilmifltir:
Allah (ortak koflanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakk›n-
da uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortakl›
olan (köle) bir adam ile yaln›zca bir kifliye teslim olmufl bir
adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'›nd›r.
Hay›r onlar›n ço¤u bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)
Allah'a inanan bir insan için, maddenin asl›na dair gerçe¤i
bilmek ve bunu derinlemesine düflünmek çok önemlidir. Çün-
kü Allah'›n her fleyi ve her yeri kaplad›¤›n› bilen bir insan,
Allah'a karfl› hayat›n›n her an›nda samimi davran›r. Her an
ölümle karfl›laflabilece¤ini, bu dünyan›n sona erece¤ini ve ger-
çek ahiret hayat› ile karfl›laflaca¤›n› akl›ndan ç›karmaz. Bunu
bilmek ve buna göre davranmak, insana sonsuz güzellikleri ve
nimetleri getirecek olan büyük bir kazançt›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
181
Maddenin Gerçe¤i ve Yok Olan Materyalizm
Bir materyalist için, maddesel dünya ile hiçbir zaman
muhatap olmad›¤›m›z gerçe¤ini anlamak büyük bir y›k›md›r.
Bir materyalist için, Allah'›n verdi¤i bir ruh ile yarat›lm›fl olma-
m›z ve bize ait tüm maddesel dünyan›n bu ruha gösterilen gö-
rüntülerden ibaret olmas›, -kendi çarp›k materyalist bak›fl aç›s›-
na göre- korku ve dehflet uyand›r›c›d›r. Çünkü bir materyalist
için madde sözde bir ilaht›r (Allah'› tenzih ederiz). Materyalist-
ler oluflturduklar› sahte "maddecilik" dininde maddeye tapar
(Allah'› tenzih ederiz), yeryüzünde amaçs›zl›k, bilinçsizlik ve
tesadüflerin var oldu¤una inan›rlar. "Yarat›ld›klar›" gerçe¤ine
karfl› ç›kabilmek için, bir bafllang›ç ve bir son oldu¤unu redde-
derler. Aç›klanamaz bir flekilde evrenin ezeli ve ebedi oldu¤u
yan›lg›s›n› savunurlar. Bir insan›n da, bir kuflun da, bir soluca-
n›n da hareketlerinin kayna¤›n›n fluursuz süreçler oldu¤u aldat-
macas›n› öne sürerler ve bunlar›n her birinin materyalist dünya-
n›n birer ürünü oldu¤unu iddia ederler. Materyalizmin bu çar-
p›k anlay›fl›na göre, insan›n iç dünyas›nda alg›layan, düflünen,
karar veren bir varl›k yoktur. Sözde her fley, insan› meydana ge-
tiren "maddelerin" yani fluursuz hücrelerin, organellerin ve
atomlar›n sonucudur. K›sacas› materyalizmin sahte dünyas›n-
da, madde d›fl›nda bir varl›¤a yer yoktur. Materyalizmin bu
mant›¤›n›n en önemli sebebi ise, Allah inanc›na karfl› ç›kabil-
mek, Allah'a ve ahirete iman etmekten kaçmaya çal›flmakt›r.
Materyalistlerin, Allah'›n varl›¤›na iman etmemek için ken-
dilerince öne sürdükleri en büyük dayanak ve delil, maddenin
varl›¤›d›r. Oysa bu kitap boyunca anlat›lmakta olanlar, bilimsel
olarak kan›tlanm›fl bir gerçe¤i, yani d›flar›da var olan maddenin
bizim için yaln›zca bir kopya olarak var oldu¤unu aç›kça or-
taya koymaktad›r. Tüm bu bilgilerle, materyalizmin elindeki
en büyük delil ortadan kalkmakta ve aç›kça yok olmaktad›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
182
Maddenin asl› gerçe¤i, iflte bu nedenle materyalistleri
son derece rahats›z etmektedir.
Maddenin asl› konusu, geçmiflte belli birkaç düflünürün ve
bilim adam›n›n görüp fark etti¤i ve dile getirdi¤i bir kavram
iken, bugün art›k dünya tarihinde ilk defa bu kadar kesin ve
karfl› konulamaz bir gerçek olarak aç›klanmaktad›r. Büyük ve
kesinleflmifl bilimsel bulgularla gündeme getirilen bu konu, bi-
limin gözard› edece¤i, materyalist bilim adamlar›n›n da inkar
edebilecekleri gibi de¤ildir. Kuantum fizi¤inin ortaya koydu¤u
gerçekler ›fl›¤›nda materyalistlerin tek güvencesi olan madde,
Allah'›n insan için yaratt›¤› alg› dünyas›nda bir hayale dönüfl-
müfltür. Tüm dünyay› ve tüm varl›¤›m›z› kaplayan en somut ol-
du¤u san›lan fley, bir anda soyut bir kavram haline gelmifltir.
Materyalistlerin, Allah inanc›na karfl› en güçlü flekilde kullana-
bileceklerini sand›klar› büyük delil, tüm bu bilimsel bilgiler ›fl›-
¤›nda aniden ortadan yok olmufltur. Yok olan yaln›zca atomlar,
moleküller de¤ildir. Evler, arabalar, dev gemiler, gökler, da¤lar,
gezegenler, uzay ve nihayet insan›n kendi bedeni, tümüyle ha-
yal haline dönüflmüfltür. Materyalistlerin kendilerine put ve ilah
edindikleri (Allah'› tenzih ederiz) madde iddias› art›k son bul-
mufltur.
Art›k materyalizmin tutunabilece¤i hiçbir delil yoktur. Ma-
teryalistlerin, kendilerince Allah'a karfl› mücadele ederken güç
bulup güvendikleri maddenin varl›¤›, art›k aç›klanamaz du-
rumdad›r.
Bu, Allah'›n inkarc›lara kurdu¤u muhteflem bir tuzakt›r.
Allah'a karfl› mücadele edebileceklerini sananlar, bu gerçekle
birlikte, çok güvendikleri ve sars›lmaz gördükleri sahte putlar›-
n›n insan için bir hayale dönüfltü¤ünü anlam›fllard›r. Çok güç-
lü sand›klar› maddecilik iddialar›n›n en temel dayana¤›n›
kaybetmifllerdir. Allah'›n sonsuz gücü ve kudreti aç›kça kar-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
183
fl›lar›ndad›r. Kuflkusuz ki, onlar›n kurduklar› tüm tuzaklar,
yok olup gitmeye ve çöküfle u¤ramaya mahkumdur.
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna
karfl›l›k) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucular›n en ha-
y›rl›s›d›r. (Al-i ‹mran Suresi, 54)
Allah'›n muhteflem düzeni ile tüm varl›klar›n› yitiren ma-
teryalistler, dünya hayat›nda inkar ettikleri ahiret gerçe¤i ile er-
geç buluflacak ve tüm di¤er insanlar gibi Rabbimiz'in huzurun-
da hesap vereceklerdir. Dünyada sözde maddeyi ilah edinenler
(Allah'› tenzih ederiz), ahirette bir rüyadan uyand›klar›n› anla-
yacak, dünyada bir hayal u¤runa mücadele vermifl olduklar›n›
kavrayacaklard›r. Ancak ahiretteki piflmanl›k, geri dönüflü ol-
mayan bir piflmanl›kt›r.
Allah Kuran'da flöyle buyurur:
Orada birbirleriyle çekiflip tart›flarak derler ki:
"Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaç›k bir sap›kl›k için-
deymifliz,"
"Çünkü sizi (yalanc› olanlar›) alemlerin Rabbiyle eflit tutu-
yorduk.
"Bizi suçlu-günahkarlardan baflka sapt›ran olmad›."
"Art›k bizim için ne bir flefaatçi var,"
"Ne de candan-yak›n bir dost."
"Bizim bir kere daha (dünyaya dönüflümüz mümkün) ol-
sayd› da iman edenlerden olabilseydik."
Gerçekten, bunda bir ayet vard›r, ama onlar›n ço¤u iman
etmifl de¤ildirler. (fiuara Suresi, 96-103)
Dünyada bulundu¤u süre boyunca, insan›n do¤ruyu gör-
meye ve Allah'a yönelmeye hala f›rsat› vard›r. Yaflam boyun-
ca materyalizme inanm›fl olmak, yaflam›n sonuna kadar ayn›
yan›lg›y› sürdürmeyi gerektirmez. Ölmüfl ve topra¤a gö-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
184
mülmüfl bir felsefe için mücadele etmek, insan›n yegane f›rsa-
t› olan dünya hayat›n› buna harcamas›, ak›ll› ve vicdanl› bir
insan›n yapabilece¤i bir fley de¤ildir. Önemli olan, gerçe¤i gör-
dükten sonra buna direnmemek, ölümle birlikte zaten apaç›k
anlafl›lacak olan bu gerçe¤i geç olmadan anlamakt›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
185
Harun Yahya (Adnan Oktar)
187
‹nsan Ruhu Karfl›s›nda Aç›klamas›z Kalan
Evrim Teorisi
Victoria dönemi ‹ngilteresi'nde iki biyolog, canl›lar›n tü-
müyle tesadüfi süreçler sonucunda birbirlerinden türedi¤i ve in-
sana kadar uzanan bir süreçte geliflip de¤ifltikleri iddias›n› orta-
ya att›. Bu biyologlar, Charles Darwin ve Alfred Russel Wallace
idi. Do¤al seleksiyon yoluyla evrim hakk›ndaki ilk çal›flma Dar-
win ve Wallace taraf›ndan ortaklafla haz›rlanm›flt›. Biyologlar, ev-
rim teorisi konusu üzerine birbirleriyle rekabet etmek yerine, bu
uydurma teoriye birbirlerinin katk›s›n› kabullendiler. Hatta Wal-
lace yazd›¤› Darwinizm ad›ndaki kitap ile Darwin'in do¤al selek-
siyon teorisini destekledi. Bu kitab› duydu¤unda Darwin'in ver-
di¤i karfl›l›k ise, "Darwinizm ad›ndan söz etmeyin çünkü bu teo-
ri ayn› zamanda Wallasizm de olabilir." fleklinde idi.116
Ancak bu hayal ürünü teori ile ilgili olarak iki biyolo¤un
yollar› k›sa bir süre sonra ayr›lacakt›.
Evrim teorisine göre canl›lar, tüm anatomik ve fiziksel özel-
likleriyle, tümüyle tesadüfi ve dolay›s›yla fluursuz bir süreç için-
de, do¤al seleksiyon yoluyla, birbirlerinden türemifllerdi. Bu id-
diaya göre, bir bakteri ile bafllayan yaflam, söz konusu hayali tü-
reme yoluyla, günümüzde var olan canl› çeflitlili¤ini meydana
getirmiflti. (Detayl› bilgi için bkz. Evrim Aldatmacas›, Harun Yah-
ya, Araflt›rma Yay›nc›l›k) Darwin, do¤al seleksiyon prensibinin
yaln›z parmaklar ya da burun gibi morfolojik özelliklerin ç›k›fl›-
n› aç›klamakla kalmad›¤›na, ayn› zamanda beynin yap›s›n› ve
dolay›s›yla zihinsel kapasitelerimizi de belirledi¤ine inan›yor-
du. Bir baflka deyiflle Darwin'e göre do¤al seleksiyon; in-
sanlar›n müzik, sanat, edebiyat konusundaki ilgisi-
ni ve kararlar›n›, düflünce yetene¤ini ve zihin gücünü etkile-
yen ve onlar› de¤ifltirip gelifltiren bir güçtü. Fakat Wallace bu
fikre kat›lm›yordu. Darwin'in prensiplerinin parmaklar ve ayak
parmaklar›n› ya da daha basit özellikleri aç›klayabilece¤ini dü-
flünüyordu ama matematik ve müzik yetene¤i gibi üstün insani
becerilerin yaln›z kör tesadüflerin eseri olamayaca¤›na inan›-
yordu.
Wallace'›n "kör tesadüflerin Mozart'›n yeteneklerinin kay-
na¤› olmas›" iddias›na karfl› ç›kmas›n›n en önemli nedeni potan-
siyel zeka olarak adland›r›labilecek olan husustu. Wallace'a gö-
re, örne¤in günümüzde yaflayan bir Aborijin toplulu¤undan ne-
redeyse okuma yazma bilmeyen genç bir kabile üyesini ald›¤›-
m›z› farz edelim. Daha sonra bu genci Rio, New York veya Tok-
yo'da modern bir devlet okulunda e¤itelim. Elbette bu flehirler-
de yetiflen çocuklardan hiç de farkl› olmayacakt›r. Wallace bunu
flöyle aç›klam›flt›; "Aborijin ya da Cro-Magnon, kendi do¤al or-
tam›na uyum sa¤lamas› için ihtiyaç duyaca¤›ndan çok daha
fazla potansiyel zekaya sahiptir. Bu tür potansiyel zeka, asl›nda
resmi e¤itim yoluyla kazan›lan kinetik zeka ile karfl›laflt›r›labilir.
Peki bu potansiyel zeka neden evrimleflti? ‹ngilizce e¤itim veri-
len okullarda Latince ö¤renmek için ortaya ç›kamazd›. Matema-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
188
tik ö¤renmek için de evrimleflmifl olamazd›, her kim yeterin-
ce çal›fl›rsa bu konuda uzmanlaflabilir. Peki bu söz konusu gö-
rünmeyen yeteneklerin ortaya ç›kmas›n› sa¤layan ay›klay›c›
kuvvet nereden gelmiflti?"117 Wallace, canl›lar›n bilinçsiz süreç-
ler içinde birbirlerinden türeyerek evrimlefltikleri hikayesine
inand›¤› için, insanlar›n zeka gelifliminin bu hayali teorinin ne-
resine dahil edildi¤ini bulmaya çal›fl›yordu. Ancak, böyle bir
fley gerçekleflmedi¤i için bu iddiay› savunacak bir mant›k da ge-
lifltiremiyordu.
Wallace flunu söylüyordu:
Ça¤›m›z›n yazarlar›n›n tümü, insan neslinin çok geçmifle dayand›¤›-
n› itiraf ederken, bunlar›n birço¤u zekan›n çok k›sa süre önce gelifl-
ti¤i inanc›n› sürdürüyorlar ve bizimle eflit zeka seviyesine sahip in-
sanlar›n tarih öncesi ça¤larda yaflam›fl olduklar› olas›l›¤› üzerinde
düflünmüyorlar.118
Günümüz bilim adamlar›ndan Vilayanur S. Ramachan-
dran ise, bunu flöyle aç›klamaktad›r:
Neanderthal ve Cro-Magnon insanlar›n›n beyin kapasitelerinin biz-
lerden daha büyük oldu¤unu biliyoruz, bu nedenle gizli kalm›fl po-
tansiyel zekâlar›n›n Homo sapiens ile ayn› hatta daha fazla oldu¤unu
düflünmek hiç de güç olmaz.119
Asl›nda Darwin bile, teorisinin insan zekas›na dair bu haya-
li geliflimi aç›klayamad›¤›n› aç›kça itiraf ediyor, hatta bu neden-
le teorisinin geçersizli¤inin ileri sürülebilece¤ini belirtiyordu:
…‹nsan zihin gücü bak›m›ndan bütün öbür hayvanlardan öylesine
farkl›d›r ki, var›lan bu sonuçta (afla¤› bir biçimden türeme) bir yan-
l›fll›k olabilece¤i ileri sürülebilir.120
Öyleyse, evrimle gerçekleflmesi mümkün olmayan bu
önemli geliflimin aç›klamas› neydi? Wallace'›n buna verdi¤i ce-
vap fluydu: Bunu Allah gerçeklefltirmiflti. Wallace'a göre "insan›n
zarafeti, '‹ahi lütfun' dünya üzerindeki ifadesiydi".121
Harun Yahya (Adnan Oktar)
189
‹flte bu noktada Wallace, evrimin itici
gücünün do¤al seleksiyon oldu¤u konusun-
da ›srar eden ve en gizemli zihinsel özellikle-
rin bile bir Yüce Varl›k taraf›ndan yarat›lm›fl
olmaks›z›n geliflti¤ini iddia eden Darwin'den
ayr›lm›flt›. Darwin, Wallace'›n iddialar›n› te-
orisi için büyük bir tehdit olarak görmüfl ve
1869 y›l›nda Wallace'a yazd›¤› mektubunda
do¤al seleksiyonu kastederek, "umar›m senin
ve benim çocu¤umuzu tamamen öldürmez-
sin," demiflti.122 Wallace'›n vard›¤› bu sonuç
elbette, materyalizmden güç bulan ve Allah'›n
varl›¤›n› inkar edebilmek için ortaya at›lm›fl
evrim teorisi ile hiçbir flekilde ba¤daflm›yor-
du. ‹flte bu nedenle Wallace'›n fikirleri alelace-
le has›ralt› edildi. Materyalist çevreler için ön
plana ç›kar›lmas› gereken, her fleyin bilinçsiz
süreçlerle meydana geldi¤ini öngören anlay›fl
idi. Bunun da öncüsü Darwin olmufltu.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
190
Harun Yahya (Adnan Oktar)
191
Darwin'in evrim teorisi, kaplanlar›n, ceylan-
lar›n, tavflanlar›n, k›sacas› yeryüzündeki tüm
canl›lar›n hiçbir fluurlu müdahale olmadan,
tesadüfen meydana geldiklerini iddia eder.
Darwinizm'e göre tesadüf, evrimin mucizeler
meydana getiren ilah›d›r.
Bilimsel olarak kesin olarak desteklenme-
yen, son derece mant›ks›z temeller üzerine
kurulu bu teori, canl›lar›n mükemmel özel-
likleri karfl›s›nda yenilgiye u¤ram›flt›r. Üstün
kompleks özellikler, tüm varl›klar›n Allah'›n
mükemmel yarat›fl›n› ispat eder niteliktedir.
Evrimsel Delilsizlik ve Teorinin Biyolojik Çöküflü
19. yüzy›ldan itibaren materyalistlerin en büyük odak
noktas›, Darwin ve Darwinizm propagandas› yapmak oldu. 19.
yüzy›l›n -günümüze k›yasla geri kalm›fl- bilimsel ortam› içinde
do¤al seleksiyon adl› bir mekanizman›n tüm canl›lar›n geliflimi-
nin sebebi oldu¤unu iddia etmek kolayd›. Fosil yataklar› derin-
lemesine incelenmemifl, genetik bilimi keflfedilmemiflti. ‹nsanla-
r›, o dönemin bilgisi, daha do¤rusu bilgisizli¤i içinde olmad›k
senaryolarla oyalamak Darwin ve yandafllar› için çok zor olma-
m›flt›. Ama o dönemde bile, teorinin kurucular›ndan biri
olmas›na ra¤men Wallace'›n dikkat çekti¤i insan
bilincinin evrimsel aç›dan "aç›klanamazl›-
¤›" aç›kça fark edilmiflti. Bilinçsiz
iflleyen bir mekanizma, bilincin
varl›¤›n› aç›klayam›yordu. Ev-
rimciler hiçbir fluurlu olaya
izin vermeyen tesadüfen
geliflen olaylar›n, her na-
s›lsa fluur, anlay›fl, ye-
tenek ve bilinç olufl-
turduklar›n› iddia
ediyorlard›. Bunun
hiçbir mant›kl› aç›k-
lamas› yoktu.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
192
20. yüzy›l bilimi,
paleontoloji, biyoloji
ve genetik alanlar›nda,
evrim teorisinin sonunu
getirmifltir. Teorinin delil-
sizli¤i ve geçersizli¤i aç›kça
ortaya ç›km›fl, canl›lar›n komp-
leks yap›lar›yla yoktan yarat›l-
d›klar› kan›tlanm›flt›r.
20. yüzy›lda, evrim teorisi büyük bir sürpriz ile karfl›laflt›.
Önce paleontoloji bilimi, Darwin'in "ileride bulunaca¤›ndan
emin oldu¤u" kay›p ara fosillerin hiçbirinin yeryüzünde bulun-
mad›¤›n› ilan etti. Yeryüzünün neredeyse tümü kaz›lm›fl ve arafl-
t›r›lm›fl, Darwin'in ve yandafllar›n›n bekledi¤i ara formlar ise bu-
lunamam›flt›. Evrim teorisi için ikinci sürpriz ise keflfedilen ge-
netik bilimi idi. Genetik, canl› formlar›n›n, Darwin'in iddia etti¤i
flekilde do¤al seleksiyon yoluyla de¤iflemeyecek kadar komp-
leks ve de¤iflmez bir yap›ya sahip oldu¤unu tüm dünyaya aç›k-
ça gösterdi. Bilimsel geliflmeler, hücrenin, Darwin'in sand›¤› gi-
bi içi su dolu bir baloncuk olmad›¤›n›, say›s›z ve birbirinden
karmafl›k organelden oluflan ve ak›ll› mekanizmalara sahip olan
indirgenemez kompleks bir yap›da oldu¤unu gösterdi.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
193
Keflfedilen DNA, belki de evrim teorisi için en büyük darbe-
lerden birini oluflturuyordu. Canl›n›n tüm genetik bilgisinin
sakland›¤› bu dev molekül, tesadüfen meydana gelemeyecek
kadar kompleks olmas›n›n yan›nda, herhangi bir de¤iflime izin
vermeyecek kadar hassas bir yap›dayd›. Evrime göre canl›lar›n
birbirlerinden türeyerek de¤iflime u¤ramalar›, yeni türlerde
baflka canl›lara ait yeni özelliklerin kazan›lmas› gerekiyordu.
Genetik ilminin gösterdi¤i gerçeklerle, bunun Darwin'in iddia
etti¤i flekilde olamayaca¤› aç›kça anlafl›lm›flt›. Geneti¤in ortaya
ç›kard›¤› kompleksli¤e hiçbir bilim adam› karfl› koyam›yordu.
Bunun üzerine Darwinistler, genetik yap› üzerinde de¤ifli-
me yol açabilecek unsurlar› dikkate alma ihtiyac› duydular. Bu-
nun için kendilerince kullanabilecekleri tek mekanizma, mutas-
yonlard›. Neo-Darwinizm ad› alt›nda Darwinizm'in yeni dü-
zenlemesini alelacele kurgulad›lar ve evrimde genetik de¤iflimi
sa¤layan ikinci bir mekanizman›n yani mutasyonlar›n devrede
oldu¤unu iddia ettiler. Fakat, her biri bilim adam› olan bu kifli-
ler, ilginç bir flekilde önemli bir gerçe¤i ihmal ediyorlard›: Mu-
tasyonlar %99 oran›nda organizmaya zarar veren, %1 oran›nda
da etkisiz kalan genetik müdahalelerdi. Kontrollü laboratuvar
ortamlar›nda bile, mutasyonlar yoluyla canl›ya yeni bir genetik
Darwin'in Açmaz›: Ruh
194
150 milyon y›ll›k
Coelacanth fosili
bilgi kazand›r›p onu daha geliflmifl farkl› bir türe dönüfltür-
mek mümkün de¤ildi. Tam tersine, gerçeklefltirilen her mu-
tasyon, canl›n›n sakat kalmas›na veya ölmesine sebep oluyordu.
Kontrolsüz do¤a ortam›nda rastgele meydana gelen mutasyon-
lar›n ise bir canl›ya nas›l etki edece¤i ortadayd›.
Paleontolojinin ortaya ç›kard›¤› sonuçlar ve genetik bilimi-
nin gerçekleri karfl›s›nda evrimciler sürekli olarak teorilerinde
düzenlemelere gittiler. Genetik bilimi do¤al seleksiyonu saf d›fl›
edince mutasyonlara, paleontoloji fosil kay›tlar›n› ortaya ç›ka-
r›nca da s›çramal› evrim iddias›na sar›ld›lar. Bilimsel geliflmele-
rin evrim aleyhine verdi¤i inkar edilemez tüm deliller, evrim te-
orisini tümüyle aç›klamas›z b›rak›yor, onu çürümüfl bir teori ha-
line getiriyordu. Teori üzerinde yap›lan yeni düzenlemeler de,
evrimciler aç›s›ndan hiçbir zaman sonuç getirmedi. Çünkü ev-
rimin lehine tek bir delil bile bulunmuyordu.
Teori, savundu¤u her konuda aç›klamas›zd›. Evrimciler ta-
raf›ndan ortaya at›lan iddialar bilimsel olarak çürütülmüfltü.
Ama öyle bir konu vard› ki, evrimciler, iddialar›n›n bafl›ndan
beri bu konuda çözümsüz olduklar›n› biliyorlar ve bunu aç›kça
itiraf ediyorlard›. Bu, Alfred Wallace'›n henüz teoriyi ortaya
atarken "evrimsel olarak geliflmesi imkans›z" dedi¤i "bilinç" idi.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
195
Bilinç, Hiçbir Darwinist ‹ddia ile
Aç›klanamamaktad›r
Fiziksel anlamda, insan›n evrimi hakk›ndaki herhangi bir teorinin,
güçlü çeneleri ve iri kesici diflleri olan ve bizden dört kat h›zl› koflan
maymun benzeri bir atan›n nas›l yavafl yavafl, iki ayakl› bir hayvana
dönüfltü¤ünü aç›klamas› gerekir. Bu güçlere akl›, konuflmay› ve ah-
lak› ekleyin, bunlar›n hepsi evrim teorisine bafl kald›rmaktad›r.123
(Evrimci bilim yazar› Roger Lewin)
Evrim taraftarlar›, Darwin zaman›nda aç›klamas›z olan bi-
linç konusuna Darwin'den sonra çeflitli flekillerde aç›klama ge-
tirmeye çal›flt›lar. Hayali ilkel insanlar›n birbirleri ile iletiflim
kurmaya, avlanmaya ve alet yapmaya bafllayarak beynin evri-
mini sa¤lad›klar›n› iddia ettiler. Beynin hayali geliflimi ile birlik-
te dilin evrimleflti¤ini, konuflma becerisinin beraberinde bilincin
meydana geldi¤ini ve bu flekilde insan› di¤er hayvanlardan ay›-
ran en önemli fark›n ortaya ç›kt›¤›n› savundular. Bu iddialar›n
hiçbiri bilimsel bir dayanak bulamad›. Fosil kay›tlar› bunlar›n
herhangi birine delil oluflturabilecek tek bir bulgu bile vermedi.
Dil ve bilinç üzerine yap›lan bilimsel çal›flmalar ve deneyler,
böylesine bir geliflimin gerçekleflmesine dair tüm olas›l›klar› or-
tadan kald›rd›. Darwinistlerin ellerinde sadece iddialar› vard›.
Bu iddialar, tüm evrimci kitaplarda az-çok benzer flekilde, müt-
hifl bir senaryo dahilinde anlat›l›yor ama hiçbir evrimci kaynak
buna bilimsel bir delil sunam›yordu. Çünkü böyle bir evrim ya-
flanmam›flt›.
Ünlü Nature dergisinin editörü Henry Gee, bir evrimci ol-
mas›na karfl›n söz konusu evrimci iddian›n mant›ks›zl›¤›yla
ilgili olarak flu aç›klamay› yapmaktad›r:
Mesela insan›n evriminin, vücudun duruflu, beyin hacmi ile atefl,
alet kullan›m› gibi teknolojik baflar›lar ve lisan›n ortaya ç›k-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
196
mas›n› sa¤layan el-göz koordinasyonundaki geliflmelere ba¤l› ola-
rak geliflti¤i söylenir. Ancak bu gibi senaryolar subjektiftir. Deney-
lerle asla test edilemezler, öyleyse bilimsel de¤ildirler. Genelde kul-
lan›mda olmalar› bilimsel testlere de¤il, sahiplerinin iddia ve otori-
tesine dayan›r.124
Bu iddia, bilim d›fl› olmas›n›n yan› s›ra, mant›ksal aç›dan
da tutars›zd›r. Evrimciler sözde evrimle ortaya ç›kan ak›l saye-
sinde alet kullan›m›n›n geliflti¤ini; alet kullan›m› sayesinde de
akl›n geliflti¤ini savunmaktad›rlar. Yumurta-tavuk hikayesinde
1,5 as›rd›r yaflad›klar› aç›klamas›zl›¤› ve çeliflkiyi, burada da ya-
flamaktad›rlar. Evrimcilerin buradaki tutars›zl›¤› aç›klamalar›
gerekmektedir. Bu durum, evrim teorisini ortaya atarken Walla-
ce'›n içine düfltü¤ü ikilemin, evrim teorisi aç›s›ndan hala devam
etmekte oldu¤unu göstermektedir.
Darwinizm'in en etkili elefltirmenlerinden Phillip Johnson,
bu konuda flunlar› yazar:
Akl›n ürünü olan bir teori, teoriyi üreten akl› uygun bir flekilde asla
aç›klayamaz. Mutlak do¤ruyu keflfeden üstün bilimsel akl›n hikaye-
si ancak ve ancak akl› verilmifl bir yetenek olarak kabul ederseniz
tatmin edicidir. Akl› kendi icatlar›n›n bir ürünü olarak aç›klamaya
çal›flt›¤›m›z anda, ç›k›fl› olmayan aynal› bir koridora girmiflizdir.125
George Marshall Enstitüsü baflkan› Robert Jastrow'un yo-
rumlar› ise flöyledir:
‹nsan gözünün rastlant› ürünü oldu¤unu kabul etmek zordur. An-
cak insan zekas›n›n, atalar›m›z›n beyin hücrelerinde meydana gelen
rastlant›sal tahribatlar›n ürünü oldu¤unu kabul etmek daha da zor-
dur.126
Darwinistler, insan bilincinin evrimine iliflkin yaln›zca yo-
ruma dayal› iddialar›n yetersiz kald›¤›n› düflünmüfl olacaklar-
d›r ki, konuyu "bilimsel cümlelerle" süsleme ihtiyac› duydu-
lar. Bunun için "ortaya ç›kma olgusu" ad›nda bir faktörün
etkili oldu¤unu savundular. Darwinistlere göre, bir
Harun Yahya (Adnan Oktar)
197
rastlant›, hiç beklenmeyen bir baflka fleyin ortaya ç›k›fl›na yol
açabilirdi. Bunun klasik bilimsel örne¤inin ise "su" oldu¤unu
iddia ettiler. Buna göre, oksijen ve hidrojen kendi bafllar›na su-
ya benzer bir özellik tafl›mamakta, ancak belli bir oranda birlefl-
tiklerinde ortaya ç›kan su molekülleri önceden tahmin edileme-
yen çeflitli özellikler ortaya koymaktad›r. Evrimciler bu durumu
insan›n bilinci konusuna uyarlad›lar ve insan bilincinin köke-
ninde, beyin kimyas›nda meydana gelen rastlant›sal bir de¤ifli-
min yatt›¤›n› iddia ettiler. Hiçbir flekilde test edilemeyen, hiçbir
bilimsel kan›ta sahip olmayan böyle bir iddiay›, çözümsüz kal-
d›klar› bilinç konusuna uyarlamak, çaresizliklerinin çok aç›k bir
göstergesiydi.
Bu elbette son derece mant›ks›z ve teknik anlamda imkan-
s›z bir aldatmacad›r. Çünkü herkes gayet iyi bilir ki, insan bilin-
ci su örne¤indeki gibi fizik kurallar›na ba¤l› bir hadise de¤ildir.
Bir insan›n, bir çile¤i görünümü, kokusu ve tad› ile gözünün
önüne getirebilmesi, aile yak›nlar›n›n görüntülerini ve seslerini
sanki yan›ndaym›fl gibi alg›layabilmesi, beynindeki atomlar›n
daha önce bilinmeyen bir fleyi ortaya ç›karmak için hareketlen-
melerinin bir sonucu de¤ildir elbette. Tüm bunlar› gerçek gibi
alg›lamas›, insan›n dile¤idir, iste¤idir ve o s›rada düflündü¤ü
fleydir. Fiziksel niteli¤i olan atomlar›n farkl› flekillerde birlefle-
rek metafizik bir kavram olan "bilinci" ortaya ç›karmalar› im-
kans›zd›r. Filozof ve yazar Christian de Quincey'nin belirtti¤i
gibi, "bilim adamlar›, henüz bilinci aç›klayamazlarken, kendi bi-
linçlerinin tart›fl›lmaz varl›¤› ile her gün yüzleflmek gibi garip
bir durum içindedirler".127
Darwin'in Açmaz›: Ruh
198
Harun Yahya (Adnan Oktar)
199
Evrimci bilim adam› J. Hawkes, New York Times Magazi-ne'de yay›nlanan bir yaz›s›nda flunlar› söylemektedir.
Kufllar›, bal›klar›, çiçekleri vb. göz kamaflt›r›c› güzelli¤i salt do¤al se-
leksiyona borçlu oldu¤umuza inanmakta güçlük çekiyorum. Daha-
s›, insan bilinci öyle bir düzene¤in ürünü olabilir mi? Nas›l olur da
tüm uygarl›k nimetlerinin yarat›c›s› olan insan beyni; Sokrates, Leo-
nardo da Vinci, Shakespeare, Newton ve Einstein gibileri ölümsüz-
lefltiren yarat›c›l›k, "yaflam savafl›m›" denen orman yasas›n›n bize bir
arma¤an› olsun?128
Bu yaln›zca Darwinistlerin yaflad›¤› bir hayal, gerçeklefl-
mesini çok istedikleri bir dilektir. Bilinç, evrimin saçma ve delil-
siz iddialar› ile kesin olarak aç›klanamaz durumdad›r.
Bir müzi¤i dinlerken onun verdi¤i ritmden zevk alan, bir
yeme¤i tadarken ondan hofllanan veya onu lezzetsiz bulan, kar-
fl›s›ndaki insan› seven, ona flefkat duyan, kendi benli¤ini araflt›-
ran, kendi beynini laboratuvarda inceleyen, keflifler yapan,
problemler çözen, baflar›lar›yla sevinen, karar veren, beste ya-
pan, kitap yazan varl›k acaba fluursuz tesadüflerin sonucu mey-
dana gelmifl olabilir mi? Acaba hangi rastgele kimyasal olay bir
insana güzel davranmay›, ince düflünceli olmay›, fedakarl›k
Darwin'in Açmaz›: Ruh
200
yapmay› ö¤retebilir? Acaba hangi rastgele olay sonucunda in-
san bir fleyleri ö¤renme, akl›nda tutabilme, karfl›s›ndakini
e¤itme, devletleri yönetebilme yetene¤ine sahip olmufltur? Aca-
ba hangi fluursuz olay, bir insan› fluurlu, mant›kl›, zor zamanlar-
da ani kararlar alabilen, sevinen, üzülen, duygulanan, flafl›ran,
endiflelenen, planlar yapan bir varl›k haline getirebilir? Acaba
beynin içindeki fluursuz atomlar bir hayvan› nas›l gökdelenler
infla eden, uçaklar yapan, bilgisayarlar üreten, say›s›z matema-
tik formülü çözüp gelifltirerek uzaya ç›kan, kendisine benzer ro-
botlar tasarlayan fluurlu bir insan haline getirebilmifltir? Bir bak-
teri, nas›l olmufl da tüm dünya üzerinde muhteflem bir medeni-
yet kurmufl, ola¤anüstü bir teknoloji üretmifl olan bir insana dö-
nüflmüfltür?
Evrim teorisyenlerinin tüm bu sorulara bir aç›klama getir-
meleri gerekmektedir. Tesadüflerin, rastgele ve bilinçsizce mey-
dana gelen etkilerin, nas›l bilinç var ettiklerini aç›klamalar› ge-
rekmektedir. fiuursuz olaylar›n, nas›l fluurdan daha üstün dav-
rand›klar›n›, nas›l bilinçli bir varl›¤›n yapa-
bilece¤inden daha fazla bilinç ortaya koya-
bildiklerini izah etmeleri gerekmektedir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
201
E¤er iddia ettikleri evrim do¤ruysa, önce bilimsel deliller ge-
tirmeleri, sonra tüm bu mant›ks›zl›klar› aç›kl›¤a kavuflturma-
lar› gerekmektedir. Evrimciler, buna bilimsel bir aç›klama geti-
rebilmifller midir? Bilinçsiz olaylar›n bilinç meydana getirdi¤i
ikilemine bir çözümleri var m›d›r? Bu konuyla ilgili yaz›lm›fl sa-
y›s›z evrimci kitapta, say›s›z evrimci makalede, say›s›z konfe-
ransta bunun aç›klamas› yap›lm›fl m›d›r?
Hay›r!
Evrimcilerin yapt›klar› yaln›zca iddialar›n› s›ralamak, bu-
nu yaparken kelimeleri süslemek, deliller göstermekten kaç›n-
mak, bofl ve uzun sözlerle "insan asl›nda hayvand›r" telkinini
mümkün oldu¤unca empoze edebilmektir. Bilimsel delil getire-
medikleri gibi, söz konusu mant›k karmaflas›na da bir aç›klama
sunamamaktad›rlar. Bilinç, evrim teorisini ciddi anlamda yok
eden, Darwinistleri flaflk›nl›k ve çaresizlik içinde b›rakan en ke-
sin ve en kaç›n›lmaz gerçeklerdendir. Darwinistlerin madde
üzerine kurgulad›klar› yalanlar, bilinç konusuna uygulanabilir
de¤ildir. Salt maddenin varl›¤›na dair gelifltirilmifl olan teori,
maddenin d›fl›ndaki bu mucize karfl›s›nda müthifl bir flok yafla-
maktad›r. Allah'›n varl›¤›n› inkar etmek için ortaya at›lm›fl bu
yalan, Allah'›n ola¤anüstü eseri "bilinç" karfl›s›nda yerle bir ol-
mufltur. Allah bir ayetinde flöyle buyurur:
Gerçek flu ki, onlar hileli-düzenler kurdular.
Oysa onlar›n düzenleri, da¤lar› yerlerinden
oynatacak da olsa, Allah Kat›nda onlara ha-
z›rlanm›fl düzen (kötü bir karfl›l›k) vard›r.
(‹brahim Suresi, 46)
Darwin'in Açmaz›: Ruh
Harun Yahya (Adnan Oktar)
203
Darwinistler Ruh Sahibi Olduklar›n›n
Bilincindeler mi?
Modern bilim, insan akl›n›n, materyalistlerin iddia ettikle-
ri gibi beyin hücreleri aras›ndaki al›flveriflten kaynaklanmad›¤›-
n› teyit etmifltir. Bir baflka deyiflle, insan bedeninde, bedenin
kendi fonksiyonlar›na ait olmayan ve fiziksel bir niteli¤i bulun-
mayan bir varl›k vard›r. Materyalist felsefenin bir ürünü olan ve
maddenin mutlak varl›¤› d›fl›nda hiçbir aç›klamay› kabul etme-
yen evrim teorisi, maddesel varl›¤› olmayan insan ruhu karfl›-
s›nda tümüyle aç›klamas›zd›r.
Bu noktada bir gerçe¤i tekrar hat›rlatmakta fayda vard›r:
Evrim teorisinin, canl›lar›n geliflimi ile ilgili olarak kan›tlanm›fl
tek bir iddias›, delillendirilmifl tek bir örne¤i yoktur. Evrim te-
orisi, canl› tarihi üzerine yaln›zca spekülasyonlara baflvurmufl,
sahte deliller kullanm›fl ve canl›lar›n evrimleflmedi¤ini ispat
eden bilimsel ve paleontolojik gerçekleri örtbas etmeye çal›fl-
m›flt›r. Bu yolla, geçersizli¤i anlafl›lm›fl fosil örneklerini propa-
ganda malzemesi yapm›fl, onlar› ara geçifl örnekleri olarak gös-
tererek insanlar› aldatmaya çal›flm›fl ve hatta bu u¤urda sahte-
karl›¤a baflvurmufltur. (Detayl› bilgi için bkz. Ara Geçifl Açmaz›,Harun Yahya. Araflt›rma Yay›nc›l›k) Evrimcilerin, canl›lar›n ha-
yali evrimi ile ilgili say›s›z senaryosu, says›z masal› var-
d›r. Ama bunlar›n tek bir tanesi bile bilim-
sel olarak ispat edilememifltir. Da-
has›, bilim ve teknoloji, böyle bir
evrimin imkans›zl›¤›n› aç›kça
ilan etmifltir.
Evrimin içinde bu-
lundu¤u bu ç›kmaz-
lar aras›nda bilinç
konusunu özel
Darwin'in Açmaz›: Ruh
204
yapan fley, fiziksel hiçbir delil ile varl›¤› aç›klanamayan bu ko-
nu üzerine evrimcilerin bir senaryo dahi gelifltirememeleridir.
Modern teknoloji ürünü, geliflmifl tarama cihazlar›, materyalist-
lerin, beyinde ak›l meydana getiren bir bölge veya süreç beklen-
tilerini bofla ç›karm›flt›r. ‹nsan akl›na maddeci bir aç›klama geti-
rilememektedir.
Materyalist bak›fl aç›s›na sahip olan kiflilerin bu aray›fllar›-
n›n nedeni bilinci gerçek anlamda kavrayamamalar›d›r. Ruh sa-
hibi olduklar›n›, bir fluurla hareket ettiklerini anlayamamakta-
d›rlar. Darwinizm'i savunmalar›n›n tek sebebi budur. E¤er bi-
linç gibi ola¤anüstü bir varl›¤›n fark›nda olsalar, bir ruh tafl›d›k-
lar›n› anlasalar, Darwinist olmalar› imkans›zd›r. Bu tümüyle
metafizik bir gerçektir.
Darwinistler, indirgenemez komplekslikteki bir insan gö-
zünün tesadüfen evrimleflti¤ini ve ›fl›¤› alg›lama yani "görme"
özelli¤ine tesadüfen sahip oldu¤unu iddia etmektedirler. Renk-
leri gören, çevresindekileri alg›layabilen, bunlar hakk›nda yo-
rum yapabilen insan› söz konusu tesadüflerin, hücresel etkile-
flimlerin bir sonucu olarak görmektedirler. Gözdeki hücrelerin
d›flar›daki ›fl›¤› yakalad›¤›n› ve bizlere renkli dünyan›n sunul-
mas› için bu mekanizman›n ve beynin varl›¤›n›n yeterli oldu¤u-
nu iddia etmektedirler. Ama bu hücrenin bir görüntüyü fark
edip bunu alg›layabilmek için aç›l›p kapanmas›, bir flu-
urla karar vermesi, k›sacas› ruhun emri-
ne uyarak hareket etmesi gibi bir
ola¤anüstülü¤ü kavrayamaz-
lar. Hiçbir Darwinist, kendi-
sinde var olan fluuru hisset-
mez. Bunu hissederek
Darwinizm'i savun-
mas› imkans›zd›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
205
Kendisindeki fluuru hissederek, sadece bir hücre y›¤›n›ndan
ibaret oldu¤unu, bakteriden türeyip bu hale kadar geldi¤ini,
sahip oldu¤u ve alg›lad›¤› her varl›¤›n fluursuz tesadüflerin ese-
ri oldu¤unu iddia etmesi imkans›zd›r. Normal fluur ve vicdanla
bunu iddia etmesi mümkün olamaz. Darwinistler, içlerinde gö-
ren, düflünen, akleden, yorum yapan, seven, sevinen, üzülen bir
varl›k oldu¤unun fark›na varamamaktad›rlar. Fark›na vard›kla-
r› anda, maddeyi ilahlaflt›rma düflüncesinden hemen vazgeçe-
ceklerdir.
Bir insan›n yeflil rengi görmesi, karfl›dan gelen arkadafl›n›
tan›mas›, onu görmekten dolay› sevinç duymas› art›k bilimin
içine giren bir konu de¤ildir. Fizi¤in ötesinde bir gerçektir. Bu,
fiziksel veya maddesel hiçbir sebep ve kavram ile aç›klanamaz.
Kendisinde olan bilinci fark eden bir insan için ise, her fleyin
mutlak maddeden ibaret oldu¤unu iddia edip savunmak im-
kans›zd›r. ‹flte bu nedenle, Darwinistlerin sahip olduklar› fley
apayr› bir düflünce yap›s›, apayr› bir alg›lama fleklidir. Kuflku-
suz en do¤rusunu Allah bilir.
Allah Kuran'da, böyle insanlar›n, mucize görseler bile
inanmayacaklar›n› flu flekilde haber vermifltir:
Gerçek flu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlar-
la ölüler konuflsayd› ve her fleyi karfl›lar›na topla-
sayd›k, -Allah'›n diledi¤i d›fl›nda- yine onlar
inanmayacaklard›. Ancak onlar›n ço¤u cahillik
ediyorlar. (Enam Suresi, 111)
Darwin'in Açmaz›: Ruh
206
Normal düflünen bir insan için, kendi içindeki fluuru al-
g›lay›p fark eden "ben"i görebilmek, beyninin d›fl›nda bir bi-
lince sahip oldu¤unu anlayabilmek son derece kolayd›r. Ama
Darwinistler, farkl› bir düflünce yap›s›na sahip olduklar›ndan
hem maddenin d›fl›nda bir fluurun varl›¤›n›, hem de kendileri-
ne ait olan bilinci görememektedirler. Herhangi bir Darwinist
üzerinde bunu görmek, bunu gözlemlemek oldukça kolayd›r.
Farkl› iflleyen özel bir düflünce sistemi, Darwinistleri iflte
bu yüzden maddeye bu kadar ba¤›ml› yapmakta, bunun d›fl›n-
daki aç›klamalar› reddetmelerine sebep olmaktad›r. Ancak nor-
mal bir bilince, sa¤l›kl› bir düflünce sistemine sahip bir insan,
dünyan›n bir alg›lar bütünü oldu¤unu ve bunu alg›layan
"ben"in d›flar›daki ›fl›ktan, beyinden, kulaktan, gözden, elektrik
sinyallerinden farkl› bir fley oldu¤unu rahatça görebilir. D›flar›-
daki ›fl›k, gördü¤ümüz k›rm›z› rengin sebebi olabilir ama onun
k›rm›z› oldu¤unu fark eden, bunu tan›yan, k›rm›z›n›n ne oldu-
¤unu bilen "ben"in bir aç›klamas› olmal›d›r. Normal düflünebi-
len bir insan, tüm bu alg›lar›n ruha ait oldu¤u sonucunu hemen
ç›karacakt›r. Çünkü böyle bir insan, kendi sahip oldu¤u bilin-
cin, "ben" dedi¤i fluurun fark›ndad›r. Böyle bir insan, tüm mad-
deci aç›klamalar›n mant›ks›zl›¤›n› ve geçersizli¤ini kolayl›kla
görebilir. Darwinizm'in ne büyük bir yan›lg›
oldu¤unu hemen fark edebilir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
207
Darwinist görüflün propagandas›na kanmamak, iddialar›-
na hiçbir flekilde dikkat vermemek gerekmektedir. Çünkü bu
iddialar›n sahibi olan kifliler, farkl› bir anlay›fl ve farkl› bir boyut
içinde yaflamaktad›rlar. Bunun en büyük delillerinden biri,
maddenin asl› konusunun kuantum fizi¤inin keflfinden, yani
20. yüzy›l›n bafllar›ndan beri bilimsel olarak bilinmesine ra¤-
men, ayn› materyalist propagandan›n kesintisiz devam ediyor
olmas›d›r. Teorilerini ve felsefelerini dayand›rd›klar› madde
yok olmufltur. Ama bu durum, Darwinist ve materyalist çevre-
ler için pek bir fley fark ettirmemifl gibidir.
Bu, Allah'› inkarlar› nedeniyle Rabbimiz'in onlara vermifl
oldu¤u bir karfl›l›k olabilir. Onlar kendi varl›klar›n›, kendi ruh-
lar›n› inkar ettikçe, Allah onlar› ruh sahibi varl›k özelli¤inden
uzaklaflt›rm›fl olabilir. Kuflkusuz en do¤rusunu Allah bilir.
Allah, bir ayetinde flöyle buyurur:
Kendileri Allah'› unutmufl, böylece O da onlara kendi ne-
fislerini unutturmufl olanlar gibi olmay›n. ‹flte onlar, fas›k
olanlar›n ta kendileridir. (Haflr Suresi, 19)
‹flte bu nedenle, Darwinist yalanlara kanmak, materyalist-
lerin bofl iddialar›na ihtimal vermek, ak›ll›, mant›kl› ve madde-
nin asl› konusunu kavrayabilmifl, bir "ben"in fark›na varabilmifl
insan için büyük bir yan›lg› olur. E¤er bir insan, kendi tafl›d›¤›
ruhun alametlerini görebiliyorsa, her fleyin Yarat›c›s› olan Yüce
ve güçlü bir Yarat›c›'n›n, yani Allah'›n varl›¤›n› fark edebiliyor-
sa, o zaman üstün yeteneklere ve akla sahip bir varl›k haline ge-
lir. Bu üstün ak›l, Darwinizm aldatmacas›na kanmayacak kadar
asil ve de¤erlidir. Allah'›n üstün kudretini takdir edebilecek ka-
dar güçlüdür. Bu üstün ak›l ile insan, yoktan var edilmifl oldu-
¤unu ve sonsuz bir ruh tafl›d›¤›n› bilir. Bu sonsuz ruha alg›la-
t›lan rengarenk, eflsiz dünyaya hayran kal›r, bunlar›n tümünü
hayal olarak yaratan Allah'›n sanat›n› hayranl›kla izler. Bu
sonsuz ruhun as›l yurdunun dünya olmad›¤›n›
Darwin'in Açmaz›: Ruh
208
ve kendisine vaat edilmifl olan as›l yurda kavuflmak için çaba
göstermesi gerekti¤ini de bilir. Ruhun ait oldu¤u as›l yurt,
ahirettir. Ahiret, tüm ruhlar, yani gelmifl geçmifl tüm insanlar
için yarat›lm›flt›r. Sonsuz nimet ve azap ahirette insanlar›n kar-
fl›s›na ç›kacakt›r. Yaln›zca bir görüntüden ibaret olan dünya ha-
yat›, bu sonsuz hayat için deneme yeridir. ‹nsan›n, ebedi nimet
içinde yaflay›p yaflamayaca¤›, azap çekip çekmeyece¤i karar›,
dünyada gösterdi¤i ahlak ve gerçeklefltirdi¤i amellerle belli ola-
cakt›r. Güzel ahlak ve salih amel ise, yaln›zca Allah'a gönülden
iman edip Kuran'a uymakla mümkündür.
Sizin tümünüzün dönüflü O'nad›r. Allah'›n va'di bir ger-
çektir. ‹man edip salih amellerde bulunanlara, adaletle
karfl›l›k vermek için yaratmay› bafllatan, sonra onu iade
edecek olan O'dur. ‹nkar edenler ise, küfürleri dolay›s›yla,
onlar için kaynar sudan bir içki ve ac› bir azap vard›r. (Yu-
nus Suresi, 4)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
209
Harun Yahya (Adnan Oktar)
211
Hayat›m›z›n Geçen Süresi, Yaln›zca Bir Alg›d›r
Dünyada geçirdi¤imiz zaman için bir k›stas›m›z vard›r. Dün
yapt›klar›m›z› düflünür, bugüne göre plan yapar›z. On sene önce-
sini düflünür, zaman›n geçti¤ine ve yaflland›¤›m›za inan›r›z. Za-
man›n geçti¤ine dair inanc›m›z› oluflturan fley, yaln›zca bir önce-
ki an ile flimdiki an aras›nda yapt›¤›m›z k›yast›r.
Bu k›yas flu flekilde gerçekleflir: fiu an bu kitab› okuyorsu-
nuz. Kitab› okumadan önce ise televizyon seyrediyordunuz. Te-
levizyon seyretti¤iniz an ile kitap okumakta oldu¤unuz an› k›-
yaslar, bunlar›n aras›nda bir süre oldu¤unu düflünür ve televiz-
yon izledi¤iniz zaman› "geçmifl" olarak tan›mlars›n›z. Bu iki ey-
lem aras›nda ise bir zaman geçti¤ine inan›rs›n›z. Gerçekte ise, te-
levizyon seyretti¤iniz an sizin haf›zan›zdaki bilgidir. Siz, kitap
okumakta oldu¤unuz "flu an" ile, haf›zan›zdaki bilgi aras›nda k›-
yas yapar ve bunu "zaman" olarak alg›lars›n›z. ‹flin gerçe¤inde
ise, yaln›zca yaflamakta oldu¤unuz "flu an" vard›r. Haf›zan›zdaki
hat›ralarla k›yas yapmad›¤›n›zda, zaman kavram› da kalmaya-
cakt›r.
Ünlü fizikçi Julian Barbour, zaman›n tarifini flöyle yapmak-
tad›r:
Zaman eflyalar›n pozisyonlar›n› de¤ifltirme ölçüsünden baflka bir fley
de¤il. Bir sarkaç sallan›r, saatin kollar› ilerler.129
Dolay›s›yla zaman, beyinde an› olarak var olan birtak›m bil-
giler, bir baflka deyiflle alg›lar aras›nda k›yas yap›lmas› ile var ol-
maktad›r. Anterograd (ilerleyen) amnezi olarak bilinen haf›za
kayb› sendromu olan kifliler düflünüldü¤ünde, zaman›n insan
alg›s›ndan baflka bir fley olmad›¤› daha iyi anlafl›l›r. Bu kifli-
ler, k›sa süreli haf›zaya dair tüm bilgilerini kaybettiklerinden
bir önceki olay› hat›rlayamaz, dolay›s›yla iki olay aras›nda bir
süre olup olmad›¤›n› fark edemezler. Bu, zaman›n yaln›zca bir
alg› olarak var oldu¤unu gösteren delillerdendir.
Günlük hayatta yaflad›¤›m›z olaylar bize belli bir s›ralama-
da gösterildi¤i için biz zamana geçmifl, flu an ve gelecek olarak
s›n›rland›rmalar getiririz. Oysa zaman›n geçmiflten gelece¤e
do¤ru akt›¤› düflüncesi sadece bir flartlanmad›r. E¤er haf›zam›z-
daki bilgiler bir filmin sondan bafla do¤ru seyredilmesi gibi iflli-
yor olsayd› bizim için geçmifl gelecek zaman, gelecek de geçmifl
zaman olurdu. Bu durum bize zaman›n mutlak olmad›¤›n› sa-
dece bizim alg›m›za göre flekillendi¤ini göstermektedir.
Ünlü fizikçi Roger Penrose, konuyla ilgili olarak flu aç›kla-
may› yapmaktad›r:
San›r›m geçecek olan zaman› alg›lama biçimimizde ve fizi¤in tarif
etti¤i zaman kavram› aras›nda her zaman bir çeliflki var. Ve bu k›s-
men, acaba olaylar›n zamana ait net bir dünyevi s›ralamas› m› var
yoksa bizler mi birçok fleyi bir araya getirerek kafam›zda bir resim
canland›r›yoruz sorusu...130
Hat›rlad›¤›m›z olaylar aras›nda kendi zihnimizde yapt›¤›-
m›z s›ralama, bu olaylar için, geçmifl, flu an ve gelecek fleklinde
bir konum meydana getirmektedir. Ancak bu, tümüyle beyni-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
212
mizde, bizim irademizle verilmifl olan bir karard›r. Dolay›s›y-
la tamamen izafidir. Nobel ödüllü genetik profesörü ve düflü-
nür François Jacob, konuyla ilgili olarak flu benzetmeyi yap-
maktad›r:
Tersinden gösterilen filmler, zaman›n tersine do¤ru akaca¤› bir dün-
yan›n neye benzeyece¤ini tasarlamam›za imkan vermektedir. Sütün
fincandaki kahveden ayr›laca¤› ve süt kab›na ulaflmak için havaya
f›rlayaca¤› bir dünya; ›fl›k demetlerinin bir kaynaktan f›flk›racak yer-
de bir tuza¤›n (çekim merkezinin) içinde toplanmak üzere duvarlar-
dan ç›kaca¤› bir dünya; say›s›z damlac›klar›n hayret verici ifl birli-
¤iyle suyun d›fl›na do¤ru f›rlat›lan bir tafl›n bir insan›n avucuna kon-
mak için bir e¤ri boyunca z›playaca¤› bir dünya. Ama zaman›n ter-
sine çevrildi¤i böyle bir dünyada, beynimizin süreçleri ve belle¤imi-
zin oluflmas› da ayn› flekilde tersine çevrilmifl olacakt›r.131
Tüm bunlar, geçmifl ve gelecek kavramlar›n›n, bizim an›la-
r›m›z› alg›lama biçimimizle ilgili oldu¤unu göstermektedir.
Gerçekte ise, zaman›n nas›l akt›¤›n› veya ak›p akmad›¤›n› bil-
memize imkan yoktur. T›pk› karfl›m›zdaki görüntünün asl› ile
hiçbir zaman muhatap olamad›¤›m›z, dolay›s›yla varl›¤› hak-
k›nda detayl› bilgiye sahip olamad›¤›m›z gibi, asl›nda tabi oldu-
¤umuz bir zaman olup olmad›¤›n› ve varsa da bunun iflleyifli-
nin nas›l oldu¤unu kesin olarak bilemeyiz. Çünkü zaman, yal-
n›zca bir alg› biçimidir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
213
Zaman›n bir alg› oldu¤u, 20. yüzy›l›n en büyük fizikçisi
say›lan Einstein'›n ortaya koydu¤u Genel Görecelik Kuram›
ile de do¤rulanm›flt›r. Lincoln Barnett, "Evren ve Einstein" adl›
kitab›nda bu konuda flunlar› yazar:
Salt uzayla birlikte Einstein, sonsuz geçmiflten sonsuz gelece¤e akan
flaflmaz ve de¤iflmez bir evrensel zaman kavram›n› da bir yana b›-
rakt›. Görecelik Kuram›'n› çevreleyen anlafl›lmazl›¤›n büyük bölü-
mü, insanlar›n zaman duygusunun da renk duygusu gibi bir alg› bi-
çimi oldu¤unu kabul etmek istemeyiflinden do¤uyor... Nas›l uzay
maddi varl›klar›n muhtemel bir s›ras› ise, zaman da olaylar›n muh-
temel bir s›ras›d›r. Zaman›n öznelli¤ini en iyi Einstein'in sözleri aç›k-
lar: "Bireyin yaflant›lar› bize bir olaylar dizisi içinde düzenlenmifl gö-
rünür. Bu diziden hat›rlad›¤›m›z olaylar 'daha önce' ve 'daha sonra'
ölçüsüne göre s›ralanm›fl gibidir. Bu nedenle birey için bir ben-zama-
n›, ya da öznel zaman vard›r. Bu zaman kendi içinde ölçülemez.132
Einstein, Barnett'in ifadeleriyle "uzay ve zaman›n da sezgi
biçimleri oldu¤unu, renk, biçim ve büyüklük kavramlar› gibi
bunlar›n da bilinçten ayr›lamayaca¤›n› göstermifl"tir. Genel Gö-
recelik Kuram›'na göre "zaman›n da, onu ölçtü¤ümüz olaylar
dizisinden ayr›, ba¤›ms›z bir varl›¤› yoktur."133
Zaman bir alg›dan ibaret oldu¤una göre de, tümüyle alg›-
layana ba¤l›, yani göreceli bir kavramd›r. Zaman›n ak›fl h›z›,
onu ölçerken kulland›¤›m›z referanslara göre de¤iflir. Çünkü in-
san›n bedeninde zaman›n ak›fl h›z›n› mutlak bir do¤rulukla gös-
terecek do¤al bir saat yoktur. Lincoln Barnett'in belirtti¤i gibi,
"rengi ay›rt edecek bir göz yoksa, renk diye bir fley olmayaca¤›
gibi, zaman› gösterecek bir olay olmad›kça bir an, bir saat ya da
bir gün hiçbir fley de¤ildir."134
Saati hiç bilmedi¤imiz, Günefl'in hangi aral›klarla do¤up
batt›¤›n› göremeyece¤imiz kapal› bir odada kald›¤›m›zda,
burada geçen zaman›n h›z›n› ve kald›¤›m›z süreyi hiçbir za-
man belirleyemeyiz. Bize d›fl dünyada belli bir zaman
Darwin'in Açmaz›: Ruh
214
geçti¤ini düflündürten fley, Günefl'in do¤up batma süreci ve
kolumuzdaki saatin bize belirtti¤i süreden baflka bir fley de-
¤ildir. Bunlar devreden ç›kt›¤›nda, geçti¤ine inand›¤›m›z zaman
hakk›nda söyleyeceklerimiz tamamen tahmini ve bize ba¤l› ola-
cakt›r. Örne¤in s›nava giren bir kifli k›s›tl› vakit içinde cevaplar›
yetifltirmeye çal›fl›rken, onun için zaman h›zl› geçecektir. Ama
d›flar›da onun s›navdan ç›kmas›n› bekleyen kifli için ayn› süre,
oldukça uzundur. E¤er zaman mutlak bir gerçek olsayd›, bu du-
rumda bizim alg›lar›m›za göre belirledi¤imiz de¤iflken bir kav-
ram fleklinde olmazd› kuflkusuz.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
215
Einstein'in genel görecelik teorisinin bilimsel olarak ortaya
koydu¤u gerçe¤e göre; zaman›n h›z›, bir cismin h›z›na ve çekim
merkezine olan uzakl›¤›na göre de¤iflmektedir. H›z artt›kça za-
man k›salmakta, s›k›flmakta; daha a¤›r daha yavafl iflleyerek san-
ki durma noktas›na yaklaflmaktad›r. Bunu Einstein'›n bir örne¤i
ile aç›klayal›m. Bu örne¤e göre ikiz kardefllerden biri Dünya'da
kal›rken, di¤eri ›fl›k h›z›na yak›n bir h›zda uzay yolcu¤una ç›kar.
Uzaya ç›kan kifli, geri döndü¤ünde ikiz kardeflini kendisinden
çok daha yafll› bulacakt›r. Bunun nedeni uzayda seyahat eden
kardefl için zaman›n daha yavafl akmas›d›r. Ayn› örnek, ›fl›k h›z›-
n›n yüzde doksan dokuzuna yak›n bir süratle hareket eden ro-
ketle uzayda yolculuk yapan bir baba ve Dünya'da kalan o¤lu
için de düflünülebilir. Einstein'e göre, "E¤er baban›n yafl› 27, o¤-
lunun yafl› 3 olsa, 30 dünya senesi sonra baba dünyaya döndü-
¤ünde o¤ul 33 yafl›nda, baba ise 30 yafl›nda olacakt›r."135
Darwin'in Açmaz›: Ruh
216
‹kizlerden bir tanesi, ›fl›kh›z›na yak›n bir h›zdauzaya do¤ru hareketederken di¤eri Dünya'dakal›r.
Teleskoptan Dünya'dakiikizlerden biri, uzaya gi-den ikizin kendisindendaha genç göründü¤ünügözlemler.
‹kizlerden ro-ketle giden,Dünya'ya dö-ner. Dünya'da-ki ikizi yafllan-m›flt›r. Roketlegiden ise dahagençtir.
Einstein'in ikiz paradoksuna göre, ikiz kardefllerden biri Dün-
ya'da kal›rken, di¤eri ›fl›k h›z›na yak›n bir h›zda uzay yolculu-
¤una ç›kar. Uzaya ç›kan kifli, geri döndü¤ünde ikiz kardeflini
kendisinden daha yafll› bulacakt›r. Bunun nedeni, uzayda se-
yahat eden kardefl için zaman›n daha yavafl akmas›d›r.
Zaman›n izafi oluflu, saatlerin yavafllamas› veya h›zlan-
mas›ndan de¤il; tüm maddesel sistemin atom alt› seviyesin-
deki parçac›klara kadar farkl› h›zlarda çal›flmas›ndan ileri gelir.
Zaman›n k›sald›¤› uzay gibi bir ortamda insan vücudundaki
kalp at›fllar›, hücre bölünmesi, beyin faaliyetleri gibi ifllemler
daha a¤›r ifllemektedir. Böylelikle kifli zaman›n yavafllamas›n›
hiç fark etmeden günlük yaflam›n› sürdürür.
Parçac›k fizikçisi Dr. Jim al-Khalili'nin bir radyo progra-
m›nda yapt›¤› aç›klamalar flöyledir:
Einstein'›n görecelik teorilerinin her ikisi de gelece¤e yolculu¤a ola-
nak sa¤lamaktad›r. Asl›nda bunu deneysel olarak da ispat etmifl du-
rumday›z. Bunun bir yolu çok h›zl› seyahat etmektir; bir rokete bi-
ner, ›fl›k h›z›na yak›n bir h›zda gider ve sonra geri gelirsiniz. Çok h›z-
l› gitti¤iniz için saatiniz daha yavafl çal›flacakt›r. Roketteki saatinize
göre e¤er bir y›l ilerlerseniz, bu dünya saatine göre belki de 10 y›ld›r.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
217
Böylece asl›nda 9 y›l ileriye gitmiflsinizdir. Gelece¤e yolculu¤un di-
¤er bir yolu da çok büyük bir y›ld›z›n yörüngesinde ilerlemektir.
E¤er bir y›l boyunca bunu yaparsan›z, yine, Dünya'ya geri dönebilir
ve Dünya'da 10 y›l geçti¤ini görebilirsiniz. Böylece her iki flekilde de
gelece¤e do¤ru yap›lan zaman yolculu¤u mümkündür.136
Al-Khalili, zaman kavram›n› ise flu flekilde aç›klar:
Bu; geçmifl, flimdiki zaman ve gelece¤in hepsinin ayn› anda mevcut
oldu¤u anlam›na da gelir. Geçmifli gelecekten ay›ran bir flimdiki an
yoktur. Tüm zamanlar ayn› anda mevcuttur, yaln›zca tek bir zaman
vard›r. Dolay›s›yla gelecek de yaflanm›flt›r. Bunu anlaman›n tek yolu
üç boyutlu uzay›n tek boyutlu zamanla birlefltirilmesi ve dört boyut-
lu uzay-zaman olarak bilinen kavram›n ortaya ç›kmas›d›r.137
Zaman›n geçmesi, bizim için yarat›lm›fl bir histir yaln›zca.
Bunu bu flekilde alg›lad›¤›m›z için yapt›klar›m›z›n bir zaman
süreci içinde gerçekleflti¤ini düflünürüz. Oysa daima bu "an"da
yaflamaktay›z. Geçen zaman kavram› hayalidir.
Söz konusu radyo program›nda sunucunun yorumuna
karfl›l›k alg› üzerine çal›flmalar› ile say›s›z ödül alm›fl olan Ox-
ford Üniversitesi matematik fizikçisi Roger Penrose'un cevab›
flu flekildedir:
Sunucu: Zaman›n geçti¤ine dair subjektif bir his duyuyoruz. Ancak
fizikçiler bunun sadece bir illüzyon oldu¤unu ileri sürüyorlar.
Roger Penrose: Evet, san›r›m fizikçiler zaman›n ak›fl hissinin yaln›z-
ca bir illüzyon, yani gerçek olmayan bir fley oldu¤u konusunda hem-
fikirler. Bu, bizim alg›lar›m›zla ilgili bir fley138
Böylesine önemli bir gerçe¤in, nas›l bizim zihinlerimizde
bir alg› olarak gerçekleflti¤i ve nas›l tüm zamanlar›n tek bir za-
man kavram› içinde var oldu¤u, kuflkusuz bizim anlay›fl›m›z›n
d›fl›ndad›r. Çünkü bizler, Allah'›n bize bildirdi¤i kadar›n› an-
layabilir, O'nun tan›tt›¤› kadar›n› bilebiliriz. Bunun d›fl›nda-
ki her fley, bizim alg›lar›m›z›n ve anlay›fl›m›z›n d›fl›ndad›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
218
Kuflkusuz, zaman› bir alg› olarak yaratmak, asl›nda var olma-
yan bir kavram içinde geçmifl, flimdiki zaman ve gelece¤i
meydana getirmek, Allah için çok kolayd›r. Çünkü Allah, zama-
n›n d›fl›ndad›r. Allah, zaman› var eder ama Kendisi zamana ta-
bi de¤ildir. Bizim geçmifl veya gelecek olarak alg›lad›¤›m›z tüm
olaylar, Allah'›n Yüce Haf›zas›nda zaten mevcuttur. Bunlar›n tü-
mü tek bir anda yarat›lmaktad›r. Dolay›s›yla, gelecekteki tüm
olaylar asl›nda ayn› an içinde yarat›lm›fllard›r ve flu anda da
vard›rlar. Ancak biz, zamana tabi oldu¤umuz için onlar› henüz
göremeyiz.
Geçmifl olarak alg›lad›¤›m›z tüm olaylar, bir insan›n okul-
da karne al›fl›, ilk araba kullan›fl› Allah'›n sonsuz haf›zas›nda
sakl› oldu¤u gibi, gelecekte yolda ilerlerken aya¤›m›z›n tak›la-
ca¤› küçük bir tafl parças› bile Allah'›n haf›zas›nda belirlidir.
Çünkü Allah, tüm bu olaylar› tek bir anda yaratm›flt›r.
Canon David Brown, konuyla ilgili olarak flu aç›klamay›
yapar:
Allah, gerçekten de, zaman›n d›fl›ndad›r. Öyleyse Allah için "önce"
diye bir kavram yoktur. O bizim dünyevi yaflamlar›m›z›n her an›n-
da ayn› anda mevcuttur.139
Allah, bir varl›¤›n her durumunu görür, bilir. O, onlar›n tü-
münü yaratand›r. Bir insan›n aflt›¤› her metrekarelik alan, karfl›-
laflt›¤› görüntüler, tabi oldu¤u zaman, Allah'›n sürekli olarak
bilgisinde ve kontrolündedir. Allah, bir ayetinde flöyle buyurur:
Senin içinde oldu¤un herhangi bir durum, onun hakk›nda
Kur'an'dan okudu¤un herhangi bir fley ve sizin iflledi¤iniz
herhangi bir ifl yoktur ki, ona (iyice) dald›¤›n›zda, Biz sizin
üzerinizde flahidler durmufl olmayal›m. Yerde ve gökte zer-
re a¤›rl›¤›nca hiçbir fley Rabbinden uzakta (sakl›) kalmaz.
Bunun daha küçü¤ü de, daha büyü¤ü de yoktur ki, apaç›k
bir kitapta (kay›tl›) olmas›n. (Yunus Suresi, 61)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
219
Zaman Gibi Mekan da Bir Alg›d›r
Einstein, teorisini ortaya atarken, ›fl›k h›z›n›n evrensel bir
sabit oldu¤unu bir gerçek olarak kabul etti. Ne kadar h›zl› gider-
seniz gidin, ›fl›k h›z› her zaman sabitti ve %99 ›fl›k h›z›na yak›n
bir h›zla gitseniz bile ›fl›k sizden saniyede 186,282 mil (299,791
km) h›zl› gidiyor olacakt›. Bu h›za ulaflmak imkans›zd›. Einste-
in'›n hesaplamalar›na göre, gözlemcinin h›z› artt›¤›nda zaman
yavafllamakta ve mekan (hareketin yönüne göre) büzülmektey-
di. Ifl›k h›z›na göre de¤iflim gösteren bu kavramlar, kifliye göre
farkl›l›k göstererek mutlak olmad›klar›n› kan›tlam›fllard›.
Peter Russell, bu durumu flu flekilde tan›mlar:
... Siz ne kadar h›zl› hareket ederseniz edin, her zaman ›fl›¤›n h›z›n›
saniyede 186,282 mil olarak ölçeceksiniz – t›pk› Michealson ve Mor-
ley'in buldu¤u gibi. Hatta saniyede 186,281 mil h›zla gidiyor olsan›z
da, ›fl›k sadece saniyede 1 mil h›zla sizi geçmifl olmayacak, hala
186,282 mil h›zla gidiyor olacak. Ifl›¤›n h›z›na küçük bir miktar dahi
yetiflememifl olacaks›n›z.
Bu tamamen sa¤duyuya ayk›r›d›r. Ama bu örnekte, burada yanl›fl
olan sa¤duyudur. Bizim zihinsel gerçeklik modellerimiz, h›zlar›, ›fl›k
h›z›ndan çok daha düflük olan günlük deneyimlerimizden oluflmak-
tad›r. Ifl›k h›z›na yak›n bir h›zda, gerçeklik oldukça farkl›d›r.140
Einstein, uzay ve zaman olarak kabul etti¤imiz fleylerin za-
man-mekan bütününün bir parças› oldu¤unu göstermifltir. Do-
lay›s›yla zaman ve mekan, do¤rudan alg›ya ba¤l› olarak yarat›l-
maktad›r. Böylece, göreceli yaflanan bir dünyan›n parças› haline
gelirler. Dünyan›n zihindeki görüntüsünü oluflturabilmek için
zaman ve mekan alg›s› gereklidir. Ama bunlar›n as›l gerçekli¤i
ifade etti¤ini iddia etti¤imizde yan›l›r›z. Çünkü d›flar›daki
gerçek mekan kavram› ile hiçbir zaman muhatap olmay›z.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
220
Harun Yahya (Adnan Oktar)
221
Gözlemcinin h›z› artarken, za-
man yavafllamakta, mekan da
hareketin yönüne göre büzül-
mektedir. Einstein, uzay ve za-
man olarak kabul etti¤imiz
fleylerin zaman-mekan bütünü-
nün bir parças› oldu¤unu gös-
termifltir. Dolay›s›yla zaman ve
mekan, do¤rudan alg›ya ba¤l›
olarak yarat›lmaktad›r.
Fred Alan Wolf, bunu flu flekilde aç›klar:
Einstein'in genel rölativite kuram›na göre, madde zaman ve me-
kandan ba¤›ms›z olamaz. E¤er bunlardan herhangi biri – madde,
mekan veya zaman – eksikse, tümü eksiktir. Maddenin var olmas›
için mekan›n varl›¤› gereklidir, zaman›n varl›¤› için maddenin varl›-
¤› gereklidir ve mekan›n varl›¤› için de zaman›n varl›¤› gereklidir.
Bunlar›n tümü birbirine ba¤›ml›d›r.
O halde, e¤er zaman, pek çok filozofun iddia ettikleri gibi sadece bir
hayal, bir illüzyon ise, bu durumda madde ve mekan da ayn› flekilde
hayaldir. Kuantum fizi¤inin Kopenhag yorumuna göre, maddeyi iz-
leyen olmad›¤› sürece madde var olamaz.141 (Vurgu orijinaline aittir)
Maddenin yaln›zca duyu organlar›m›z arac›l›¤›yla alg›la-
nabilir olmas›, yani gölge bir varl›k olmas›, yine maddesel bir
varl›¤› olan mekan kavram›n› da ortadan kald›rmaktad›r. Me-
kan› biz d›flar›da olarak alg›lar›z, oysa geçmiflte var olan bir ye-
ri hayal etti¤imiz zaman mekan tümüyle beynimizin içindedir.
Asl›nda d›flar›da oldu¤unu farz etti¤imiz bir yere bakarken de,
bunu düflünürken de mekan kavram› yaln›zca beynin içinde
oluflmaktad›r. Karfl›m›zda durdu¤unu farz etti¤imiz oda, beyni-
mizde oluflan bir illüzyon, bir hayaldir.
Peter Russell, bu alg› biçimini flu flekilde özetlemektedir:
Einstein'in çal›flmalar› ayn› zamanda zaman ve mekan›n mutlak olma-
d›¤›n› gösterdi. Bunlar, izleyicinin hareketine göre de¤iflim gösterirler.
E¤er siz, bana göre daha h›zl› yürürseniz ve ikimiz de iki olay aras›n-
daki mesafeyi ve zaman› ölçersek, - örne¤in caddenin bir bafl›ndan di-
¤er bafl›na do¤ru ilerleyen bir arabay› – siz arac›, benim gözlemledi-
¤imden daha az mesafede ve daha az zamanda ilerliyor olarak göz-
lemlersiniz. Tam tersine, sizin bak›fl aç›n›za göre e¤er ben sizden daha
h›zl› yürürsem, sizin referans aral›¤›n›za göre, ben sizden daha az
mekan ve zaman gözlemlerim. Garip de¤il mi? Evet. Bizim anlaya-
bilmemiz neredeyse imkans›z. Ama say›s›z deney bunun gerçek ol-
du¤unu gösterdi. Yanl›fl olan, bizim genel zaman ve mekan kav-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
222
ramlar›m›z. Yine, bunlar da zihnimizde meydana geliyor ve d›flar›da
olanlar›n mükemmel bir modelini oluflturmuyorlar.142
Einstein, bu aç›klamalar›n›n sonras›nda daha da ileri gide-
rek maddenin bir enerji flekli olarak var oldu¤unu gösterdi. Bu-
nun matematiksel formülü ise, ünlü E=mc2 eflitlemesi oldu.143
Kütlesi olan varl›k, yaln›zca bir enerji flekli olarak belirmektey-
di. Peter Russell konuyla ilgili olarak flu aç›klamalar› yapm›flt›r:
Kütle fikri bile tart›flmal›d›r. Genel görecelik teorisine göre, Einstein
kütlenin ve h›z›n ay›rt edilemez oldu¤unu gösterdi. Asansörün için-
deki bir insan, asansörün h›z› afla¤› do¤ru art›nca, kendisini daha ha-
fif hisseder. Durmak üzere h›z kesti¤inde ise daha a¤›r hisseder. Bu
bir illüzyon de¤ildir, tart›lar bile a¤›rl›¤›n›z›n de¤iflti¤ini gösterecek-
tir. Bizim kütle olarak tecrübe etti¤imiz fley aya¤›m›z›n alt›ndaki ye-
rin meydana getirdi¤i bas›nçt›r... Einstein'a göre, bizler sürekli ola-
rak yavafllamaktay›z ve bunu kütle olarak hissederiz. Yörüngedeki
bir astronot, uzay meki¤inin cam›na çarp›p da geçici bir yavafllama
yaflamad›kça, kütleyi hissetmez.144
Harun Yahya (Adnan Oktar)
223
Motosikletteki polisin, h›z yapan bir arabaya yetiflti¤ini düflünün.
fiimdi arabay› ›fl›k ›fl›n› ile de¤ifltirelim.
Newton'a göre,araba-n›n sürücü-sü, polisinperspektifin-den sabit gö-rünecektir.
E¤er polis ›fl›k h›z›na yak›n birh›zda hareket etseydi, onu nere-deyse ›fl›k h›z›na yaklafl›yor gibigörebilirdiniz. Ama daha sonraona sordu¤unuzda, ne kadar h›z-lan›rsa h›zlans›n ›fl›k ›fl›n›n›nklasik ›fl›k h›z›nda önden ilerle-di¤ini söyleyecektir.
Polisin hikayesi, kald›r›mdan ola-y› seyreden sizinkinden nas›l bukadar farkl› olabiliyor?Bunun cevab› fludur: Zaman, polisiçin yavafllam›flt›r.
E¤er siz bu görüntüyü kald›r›mdan izlerseniz...
Newton'agöre, za-man bü-tün evren-de sabittir.Mars'takibir saniyeDünya'da-ki bir sa-niye ileayn›d›r.
Ama Einste-in'a göre, za-man farkl›la-fl›r. Siz dahah›zl› hareketetti¤inizde,zaman dahayavafl ilerler.Dünya'dakibir saniye uza-y›n herhangibir yerindekibir saniye ileayn› de¤ildir.
Kuran'da Haber Verilen Zaman›n ‹zafiyeti
Bilimin 20. yüzy›lda keflfetti¤i zaman›n izafiyeti gerçe¤i,
Kuran'da 1400 sene önce bildirilmifltir.
Örne¤in Allah, birçok ayetinde dünya hayat›n›n çok k›sa
oldu¤unu vurgulamaktad›r. Bir insan›n ortalama ömrünün,
"günün bir saati" kadar k›sa oldu¤unu Rabbimiz ayetlerde flöy-
le belirtmektedir:
Sizi ça¤›raca¤› gün, O'na övgüyle icabet edecek ve (dünya-
da) pek az bir süre kald›¤›n›z› sanacaks›n›z. (‹sra Suresi,
52)
Gündüzün bir saatinden baflka sanki hiç ömür sürmemifl-
ler gibi onlar› bir arada toplayaca¤› gün, onlar birbirlerini
tan›m›fl olacaklar… (Yunus Suresi, 45)
Baz› ayetlerde ise, zaman›n insanlar›n sand›klar›ndan çok
daha k›sa oldu¤unu Allah flöyle bildirir:
Dedi ki: "Y›l say›s› olarak yeryüzünde ne kadar kald›n›z?"
Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün biraz› kadar kald›k,
sayanlara sor." Dedi ki: "Yaln›zca az (bir zaman) kald›n›z,
gerçekten bir bilseydiniz." (Mü'minun Suresi, 112-114)
Kuran'da baflka ayetlerde ise, farkl› boyutlarda zaman›n
daha farkl› bir h›zla akt›¤› haber verilmektedir. Örne¤in Allah'›n
Kat›ndaki bir günün insanlar›n bin y›l›na eflit oldu¤u belirtil-
mektedir. (Hac Suresi, 47) Bu konu ile ilgili di¤er ayetler flöyle-
dir:
Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin y›l olan bir
günde ç›kabilmektedir. (Mearic Suresi, 4)
Gökten yere her ifli O evirip düzene koyar. Sonra (ifller,) si-
zin saymakta oldu¤unuz bin y›l süreli bir günde yine O'na
yükselir. (Secde Suresi, 5)
Darwin'in Açmaz›: Ruh
224
Allah Kuran'da bahsedilen mümin bir topluluk olan Kehf
ehlini 300 y›l› aflk›n bir süre derin bir uyku halinde tutmufltur.
Daha sonra uyand›rd›¤›nda ise bu kifliler, zaman olarak çok az
bir süre kald›klar›n› düflünmüfller, uyuduklar› süreyi tahmin
edememifllerdir:
Böylelikle ma¤arada y›llar y›l› onlar›n kulaklar›na vurduk
(derin bir uyku verdik). Sonra iki gruptan hangisinin kal-
d›klar› süreyi daha iyi hesap etti¤ini belirtmek için onlar›
uyand›rd›k. (Kehf Suresi, 11-12)
Böylece, aralar›nda bir sorgulama yaps›nlar diye onlar› di-
rilttik (uyand›rd›k). ‹çlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar
kald›n›z?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik)
k›sm› kadar kald›k." Dediler ki: "Ne kadar kald›¤›n›z›
Rabbiniz daha iyi bilir..." (Kehf Suresi, 19)
Afla¤›daki ayette de, Allah zaman›n asl›nda psikolojik bir
alg› oldu¤unun önemli bir delilini bildirmektedir:
Harun Yahya (Adnan Oktar)
225
Ya da alt› üstüne gelmifl, ›ss›z duran bir flehre u¤rayan gi-
bisini (görmedin mi?) Demiflti ki: "Allah, buras›n› ölü-
münden sonra nas›l diriltecekmifl?" Bunun üzerine Allah,
onu yüz y›l ölü b›rakt›, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki:
"Ne kadar kald›n?" O: "Bir gün veya bir günden az kald›m"
dedi. (Allah ona:) "Hay›r, yüz y›l kald›n, böyleyken yiyece-
¤ine ve içece¤ine bak, henüz bozulmam›fl; efle¤ine de bir
bak; (bunu yapmam›z) seni insanlara ibret-belgesi k›lma-
m›z içindir. Kemiklere de bir bak nas›l bir araya getiriyo-
ruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine
(bunlar) apaç›k belli olduktan sonra dedi ki: "(Art›k flimdi)
Biliyorum ki gerçekten Allah, her fleye güç yetirendir." (Ba-
kara Suresi, 259)
Bu ayetler, zaman›n izafi oldu¤unu, mutlak olmad›¤›n›
aç›kça bildirmektedir. Yani zaman, alg›ya ve alg›layana göre de-
¤iflmektedir ve bu gerçek 14 as›r öncesinden Kuran'da haber ve-
rilmifltir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
226
Kaderin Varl›¤› ve Bilimsel Delilleri
Hiç flüphesiz, Biz her fleyi kader ile yaratt›k. (Kamer Suresi, 49)
E¤er tüm olaylar tek bir anda yarat›l›yorsa ve bizler tüm
bunlar› bir zaman alg›s› içinde yaln›zca izliyorsak, bu durumda
tüm bu olaylar›n bafl›n› sonunu bilen, zamana tabi olmayan, biz
yaflarken bunlar› gören ve dolay›s›yla tüm bunlar› yaratan bir
Yarat›c›'n›n varl›¤› sonucuna ulafl›r›z. Bizim için görüntüyü, se-
si, tad›, k›sacas› d›fl dünyay› ve zaman alg›s›n› yaratan bu Yara-
t›c›, tüm var ettiklerini, bunlar›n varl›klar›n›n tüm durumlar›n›
ve her an›n› biliyor, onlar› her an izliyor olmal›d›r. Tüm bunlar›
yaratan, alg›latan, zihinlerimize gösteren Ulu Yarat›c›, tüm bun-
lar› her an kontrolü alt›nda tutuyor olmal›d›r. Her fleyin yarat›-
c›s› olan Üstün, Kudret sahibi Yüce Varl›k, alemlerin Rabbi olan
Allah't›r. Allah'›n tüm varl›klar›n her durumunu yaratmas› ve
bilmesi ise, bizlere kader gerçe¤ini gösterir.
Bizim için milyarlarca y›l süren bir zaman dilimi, Allah Ka-
t›nda tek "bir an"d›r. Bizim için gelecekte oluflacak bir fley, Allah
Kat›nda olup bitmifltir. Biz gelece¤i, alg›lad›¤›m›z zaman kavra-
m› dahilinde seyrederiz. Oysa, bizim görmek için beklememiz
gereken bir olay, Allah Kat›nda zaten vard›r. ‹leride gerçeklefle-
cek dedi¤imiz olaylar›n tümü, zamans›zl›k boyutunda zaten
olup bitmifltir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
227
Yüce Allah, bizim için görüntüyü, sesi, tad›, k›sacas› d›fl dünyay› ve zaman
alg›s›n› yaratan ve tüm var ettiklerini, bunlar›n varl›klar›n›n tüm durum-
lar›n› bilendir. Her fley O'nun kontrolündedir. Allah'›n, tüm varl›klar›n
her durumunu yaratmas› ve bilmesi, bizlere kader gerçe¤ini gösterir.
Allah Kat›nda, evrenin yarat›l›fl an›ndan, evrenin son bu-
laca¤› k›yamete kadar olan her olay yaflanm›fl ve bitmifltir. ‹n-
sanlar›n bir k›sm›n›n kader gerçe¤ini gere¤i gibi kavrayamama-
lar›n›n en önemli nedeni, bu durumun fark›nda olmamalar›d›r.
Oysa, "yaflanmam›fl olaylar" yaln›zca bizim alg› dünyam›z için-
de yaflanmam›fllard›r. Allah ise, zamana ve mekana ba¤l› de¤il-
dir. Zaman› ve mekan› yoktan yaratan Kendisi'dir. Allah, bir
olay›n sonucunu görmek için beklemeye ihtiyaç duymaz. Ola-
y›n bafl› da sonu da O'nun Kat›nda tek bir an olarak yaflan›r.
Geçmifl ve gelecek, haz›r olarak Allah'›n daima karfl›s›ndad›r ve
O'nun belirledi¤i flekilde geliflir.
BBC radyoda yay›nlanan bir programda Dr. Jim Al-Khalili
bu gerçe¤i flu flekilde aç›klar:
E¤er bu dört boyutlu uzay/zaman› gerçek anlam›nda al›rsan›z, bu
durumda özgür iradenizi terk etmeniz gerekir. Bu, yaln›zca gelece-
¤in önceden takdir edilmifl oldu¤unu de¤il, ayn› zamanda gelece¤in
haz›r bir flekilde orda oldu¤unu, olup bitti¤ini söylemektedir. Karar
vermenin bir anlam› yoktur; ne yaparsan›z yap›n, o zaten çoktan
olup bitmifltir. E¤er göle bir tafl atmak istersem, bunu kendi özgür
irademle yapt›¤›m› düflünüyorum. Fakat elbette dört boyutlu uzay
zamanda, o tafl› göle atmaktan baflka bir seçene¤im yok; suyun gele-
cekteki sesi zaten orada ve bizler özgür irademizi
kaybetmifl durumday›z.145
Darwin'in Açmaz›: Ruh
228
Allah
Kat›nda, evre-
nin yarat›l›fl an›n-
dan, evrenin son bula-
ca¤› k›yamet saatine ka-
dar olan her olay yaflanm›fl ve
bitmifltir. Allah, zamana ve me-
kana tabi de¤ildir. Zaman› ve meka-
n› yaratand›r. Tüm olaylar, O'nun Kat›n-
da "tek bir an"d›r. Geçmifl ve gelecek, haz›r
olarak daima Allah'›n karfl›s›ndad›r ve O'nun
belirledi¤i flekilde geliflir.
Ayn› programa konuk olan Roger Penrose ise verilen bu
bilgileri flu flekilde sonuçland›r›r:
Öyleyse bir bak›ma, gelecek ve geçmifl oralarda bir yerlerdedir. Bu
ayn› zamanda bizlere deterministik bir dünya görüflü de kazand›r-
maktad›r. Gelecekte olacaklar üzerinde bizim hiçbir flekilde bir kon-
trolümüz yoktur, çünkü hepsi bir plana göre çoktan belirlenmifltir.146
‹nsan, yaflam› boyunca kendisi için belirlenmifl olan kadere
tan›k olur. Bugüne kadar yaflam›fl ve bugünden sonra yaflaya-
cak olan tüm insanlar›n hayatlar›, her anlar› ile Allah'›n Kat›nda
haz›r ve yaflanm›fl olarak bulunmaktad›r. Allah'›n sonsuz "h›f-
z›"nda, milyarlarca insanla birlikte tüm canl›lar›n, gezegenlerin,
bitkilerin, eflyalar›n kaderinde yaz›l› olaylar da hiç eksilmeden
veya kaybolmadan durmaktad›r. Kader gerçe¤i, Allah'›n Haf›z
(Muhafaza eden, Koruyan) s›fat›n›n, sonsuz gücünün, kudreti-
nin ve büyüklü¤ünün tecellilerinden biridir.
Fred Alan Wolf insan›n geçmifl ve gelece¤inin çoktan belir-
lenmifl oldu¤unu flu sözlerle ifade etmektedir:
Bir tarih, bir bafllang›ç bir de bitifl olay›na ba¤›ml› olmas›na ra¤men,
tarihi, o gerçekleflirken sanki fark›ndaym›fl›z gibi hat›rlar›z.
Bir baflka deyiflle, tarih gerçekleflirken, bunu yafl›yor gibi görünürüz.
Bunu "canl›" bir hikaye haline dönüfltürürüz. Kayna¤›n›n (geçmifli-
miz) ve bizim önümüzdeki son dura¤›n›n (gelece¤imiz) çoktan var
oldu¤u bir nehir içinde yafl›yoruz.147
‹nsan sürekli olarak kendisini yaratan Allah'›n kontrolün-
dedir ve O'nun kendisi için belirlediklerini yapmaktad›r. Allah,
bu gerçe¤i ayetinde flu flekilde bildirir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen
herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce,
bir kitapta (yaz›l›) olmas›n. fiüphesiz bu, Allah'a göre pek
kolayd›r. (Hadid Suresi, 22)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
229
Kadere Teslimiyet
Tüm insanlar›n bilmeleri gereken önemli bir gerçek vard›r.
Her kifli, kay›ts›z flarts›z kendi kaderine teslim olmufl durumda-
d›r. Bunu de¤ifltirebilecek Allah'›n d›fl›nda hiçbir güç yoktur.
Her insan›n, yaflad›¤› ve yaflayaca¤› her fley, Allah'›n Kat›nda
belirlidir ve o insan›n kendi gelece¤i üzerinde hiçbir kontrolü
yoktur. Bir dakika sonra elinden düflecek olan kalem de, yirmi
sene sonra cildinde meydana gelecek olan k›r›fl›kl›klar da, 15 y›l
sonra seyredece¤i film de tüm detaylar›yla Allah'›n bilgisi dahi-
lindedir. Nas›l insanlarla tan›flaca¤›, ne kadar para kazanaca¤›,
hangi hastal›klara maruz kalaca¤›, nelere sevinece¤i ve nerede
ve nas›l ölece¤i kendi kaderinde yaflanm›fl olarak bulunmakta-
d›r. Bunlar›, kiflinin kendisinin bilmemesinin tek nedeni, bunla-
r›n henüz haf›zas›nda olmamas›d›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
230
Her kifli, kay›ts›z flarts›z kendi
kaderine teslim olmufl durumda-
d›r. Her insan›n, yaflad›¤› ve yafla-
yaca¤› her fley, Allah'›n Kat›nda
bellidir ve o insan›n kendi gele-
ce¤i üzerinde hiçbir kontrolü
yoktur. ‹flte bu nedenle, en do¤ru
olan, kiflinin kadere tabi oldu¤u-
nu bilip Allah'a teslim olmas›d›r.
Dolay›s›yla bir olaya üzülmek, "neden bu flekilde olma-
d›" diye düflünmek, "keflke"lerle bafllayan piflmanl›k ve üzün-
tü dolu cümleler kullanmak, sinirlenmek, h›rslanmak, sab›rs›z-
lanmak, böyle bir insan›n durumu düflünüldü¤ünde gereksiz
ve anlams›zd›r. Çünkü üzülmesine veya sinirlenmesine neden
olan olaylar›n hepsi Allah'›n kontrolündedir. Bunlar› kiflinin ka-
derinde bu flekilde yaratan Allah't›r ve kiflinin kaderinin d›fl›n-
da bir baflka yol, bir baflka ihtimal söz konusu de¤ildir.
Yanl›fl soka¤a girdi¤i için trafik kazas› yapan bir insan›n,
yapt›¤› hatadan dolay› hay›flanmas›n›n bir anlam› yoktur. Za-
man geriye al›nsa, yapaca¤› fley yine ayn› soka¤a sapmak ve ay-
n› kazay› yapmakt›r. Bunun için "keflke o soka¤a girmeseydi" gi-
bi konuflmalar, bu gerçe¤in fark›nda olmamaktan kaynaklanan
sonuçsuz konuflmalar olacakt›r. Bir ma¤azada paras›n› çald›ran
bir insan için "keflke o ma¤azaya girmeseydim" veya "keflke pa-
ray› cebimde tafl›sayd›m" gibi düflünceler de ayn› flekilde bir çö-
züm olmayacakt›r. Çünkü o insan›n, o ma¤azaya girmek, o pa-
ray› çantas›nda tafl›mak ve çald›rmaktan baflka bir ihtimali yok-
tur. Kaderinde kiflinin kendisi, belirli zamanda belirli yere git-
mek ve para da çal›nmak için yarat›lm›flt›r. Bin kere geçmifle gi-
dilse, bininde de o para mutlaka çal›nacakt›r. Veya insan›n yafla-
d›¤› sevinçli bir olay, elde etti¤i bir baflar› da kaderindedir. Bu
baflar›y›, bu sevinçli an›, kaderinde oldu¤u için mutlaka yaflaya-
cakt›r.
‹nsanlar›n bir k›sm›, bu gerçe¤i kabul etmek istemezler.
Profesör Roger Penrose, bu insanlar› flöyle tan›mlar:
San›r›m insanlar›n bu fikre karfl› gelmelerinin nedeni gelece¤in bir
dereceye kadar kendi kontrollerinde oldu¤unu zannetmeleridir.
Ama buna göre e¤er gelecek belirlenmiflse, kontrolünüz alt›nda de-
¤il demektir.148
Harun Yahya (Adnan Oktar)
231
Darwin'in Açmaz›: Ruh
232
Harun Yahya (Adnan Oktar)
233
‹nsanlar, yaflamlar›n›n kendi kontrollerinde olmas›n› is-
tedikleri için, kader gerçe¤ini reddederler. Oysa bunu yapa-
rak, büyük bir yan›lg› içine düflmektedirler. Çünkü insan, istese
de istemese de, kabul etse de kabul etmese de, kendi kaderini
yaflamaktad›r. Kiflinin kendi inkar› da kendi kaderindedir.
Burada flunu hat›rlatmakta fayda vard›r: Kadere teslimiyet-
le yaflamak, çok büyük bir nimet ve büyük bir rahatl›kt›r. ‹nsan,
as›l, olaylar›n kendi kontrolünde oldu¤unu düflünürse büyük
bir panik ve s›k›nt› yaflar. Çünkü gelecekteki her sorunun kendi
sorumlulu¤unda olaca¤›n› zanneder, her olay›n yükümlülü¤ü-
nü üzerinde hisseder. Zorluklar› tek bafl›na çözmesi gerekti¤i
hissine kap›l›r. Olaylar›n iflleyiflindeki hay›rlar› göremez, güç-
lükler karfl›s›nda büyük bir kabus yaflar. Kazand›¤› zaferleri
kendi baflar›s› zannederek böbürlenir ve bu büyüklenme hissi,
ona dünyada ve ahirette çok büyük bir zarar getirebilir. Yaflad›-
¤› zorluklar ise onu gitgide artan bir karamsarl›¤a, bofllu¤a ve
s›k›nt›ya yönlendirir.
Oysa her olay›n Allah'›n belirledi¤i bir kader dahilinde ge-
liflti¤ini bilmek ve her ne olursa olsun tüm olaylar›n hay›r ile ya-
rat›ld›¤›na inanmak, insan›n sahip
olabilece¤i en büyük nimetlerden
biridir. Allah'›n belirledi¤i ka-
dere teslim olarak yaflamak,
Allah'tan raz› olmak ve
O'nun belirledi¤i her ola-
ya gönülden teslim ol-
mak anlam›na gelir. ‹n-
san, art›k olaylar› kendisi
kontrol ediyormufl his-
sinden s›yr›l›r, s›k›nt›-
lardan uzaklafl›r,
Darwin'in Açmaz›: Ruh
234
yaflanm›fl bitmifl olaylar› yaflamakta oldu¤unu bilir ve bunun
rahatl›¤›n› ve huzurunu yaflar. Allah'›n, her fleyi hay›rla yarat-
t›¤›n› bilen bir insan için, kadere teslimiyet çok büyük bir nimet-
tir. Çünkü s›k›nt›, zorluk gibi görünen olaylar bile, sonunda bü-
yük hay›rlara sebep olacak, güzel olaylard›r.
Kader anlay›fl›n› anlat›rken özellikle bahsedilmesi gereken
önemli bir nokta vard›r. Baz› insanlar, her fleyin kaderde belir-
lenmifl oldu¤u gerçe¤ine s›¤›narak, hiçbir fley yapmalar›na ge-
rek olmad›¤›n› düflünürler. Ancak bu, son derece çarp›k bir ka-
der anlay›fl›d›r. Her yaflad›¤›m›z›n kaderimizde belli oldu¤u bir
gerçektir. Biz daha o olay› yaflamadan önce o olay Allah Kat›n-
da yaflanm›flt›r ve bilgisi de tüm detaylar› ile Allah Kat›ndaki
Levh-i Mahfuz isimli kitapta yaz›l›d›r. Ancak, Allah her insana
sanki olaylar› de¤ifltirmeye, kendi karar ve seçimine göre hare-
ket etmeye imkan› varm›fl gibi bir his verir. Örne¤in insan, su iç-
mek istedi¤inde bunun için "kaderimde varsa içerim" diyerek
oturup beklemez. Bunun için kalkar, barda¤› al›r ve suyunu içer.
Gerçekten de kaderinde tespit edilmifl bardakta ve tespit edil-
mifl miktarda suyu içer. Ancak, bunlar› yaparken kendi iste¤i ile
yapt›¤›na dair bir his duyar. Hayat› boyunca bu hissi her yapt›-
¤› iflte yaflar. Allah'a ve Allah'›n yaratt›¤› kaderine teslim olmufl
bir insan ile bu gerçe¤i kavrayamayan bir insan aras›ndaki fark
fludur: Teslimiyetli insan kendi yapt›¤› hissini yaflamas›na ra¤-
men, bunlar›n tümünü Allah'›n dilemesi ile yapt›¤›n› bilir. Di¤e-
ri ise, her yapt›¤›n› kendi akl› ve gücü ile yapt›¤›n› zannederek
yan›l›r.
Örne¤in, bir hastal›¤› oldu¤unu ö¤renen teslimiyetli bir in-
san, bunun kaderinde oldu¤unu bildi¤i için son derece tevek-
küllü davran›r. "Allah bunu kaderimde yaratt›¤›na göre, mut-
laka büyük bir hay›r vard›r" diye düflünür. Ama "nas›lsa kade-
rimde iyileflmek varsa iyileflirim" diyerek tedbir almadan
beklemez. Aksine, olabilecek tüm tedbirleri al›r. Dok-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
235
tora gider, beslenmesine dikkat eder, ilaçlar›n› al›r. Ancak git-
ti¤i doktorun, doktorun uygulad›¤› tedavinin, ald›¤› ilaçlar›n,
bunlar›n kendi üzerinde ne kadar etkili olaca¤›n›n, iyileflip iyi-
leflmeyece¤inin, k›sacas› her detay›n kaderinde oldu¤unu unut-
maz. Bunlar›n hepsinin, Allah'›n haf›zas›nda, daha kendisi dün-
yaya gelmeden önce haz›r olarak bulundu¤unu bilir.
Allah bu gerçe¤i ayetleriyle haber vermifltir:
Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Ad›
konulmufl ecel, O'nun Kat›ndad›r. Sonra siz (yine) kuflku-
ya kap›l›yorsunuz. (En'am Suresi, 2)
"... Allah'›n emri, takdir edilmifl bir kaderdir". (Ahzab Su-
resi, 38)
Allah bir baflka ayetinde ise "Hiç flüphesiz, Biz her fleyi ka-
der ile yaratt›k." (Kamer Suresi, 49) buyurmaktad›r. Sadece in-
sanlar›n de¤il, tüm canl›lar›n, eflyan›n, Günefl'in, Ay'›n, da¤la-
r›n, a¤açlar›n, her varl›¤›n Allah Kat›nda belirlenmifl bir kaderi
vard›r. Örne¤in k›r›lan bir antika vazo, kaderinde tespit edilen
anda k›r›lm›flt›r. Birkaç yüzy›ll›k bu vazo, daha ilk imal edilir-
ken, kimlerin kullanaca¤›, hangi evin hangi köflesinde, hangi efl-
yalarla birlikte duraca¤› belli olarak üretilir. Vazonun her dese-
ni, üzerindeki her renk kaderde önceden tespit edilmifltir. Vazo-
nun hangi gün, hangi saat, hangi dakika, kim taraf›ndan nas›l
k›r›laca¤› da Allah'›n h›fz›nda yaflanm›fl olarak durmaktad›r.
Hatta, vazonun ilk imal edildi¤i an, ilk kez sat›lmak üzere vitri-
ne kondu¤u an, bir evin köflesinde durdu¤u an ve k›r›larak par-
ça parça oldu¤u an, k›sacas› antika vazonun yüzy›llarca içinde
bulundu¤u her an, Allah Kat›nda tek bir an olarak mevcuttur.
Vazoyu k›ran kifli, birkaç saniye önce bile bundan habersiz-
ken, Allah Kat›nda o an yaflanm›flt›r ve bilinmektedir. Bu ne-
denle Allah, insanlara ellerinden ç›kanlara üzülmemelerini
bildirir. Çünkü, ellerinden ç›kanlar kaderlerinde ç›km›fl-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
236
Harun Yahya (Adnan Oktar)
237
t›r ve o insanlar›n bunu de¤ifltirmeye güçleri yoktur. Ancak
insanlar kaderlerinde meydana gelen olaylardan bir ders al-
mal›, bunlarla e¤itilmeli, bu olaylardaki hikmet ve hay›rlar› gö-
rerek, daima, kaderlerini yaratan sonsuz merhametli, flefkatli,
adaletli, kullar›n› esirgeyen ve koruyan Rabbimiz'e yönelmeli-
dirler.
Bir insan›n cenin hali de, ilk okuma yazma ö¤rendi¤i hali
de, 35. yafl gününü kutlad›¤› ve iflyerinden emekli oldu¤u hali
de Allah'›n Kat›ndaki kitapta belirlidir. ‹nsan, kendisi için belir-
lenmifl kaderin d›fl›nda hiçbir fley yaflayamaz, hiçbir fley yapa-
maz. Bu önemli gerçekten gafil yaflayan insanlar, hayatlar› bo-
yunca hep endifle ve korku içinde olurlar. Örne¤in çocuklar›n›n
gelece¤i için çok endiflelenirler. Hangi okulda okuyaca¤›, nas›l
bir meslek sahibi olaca¤›, sa¤l›¤›n›n nas›l olaca¤›, nas›l bir hayat
sürece¤i gibi konularda tevekkülsüz bir gayret içindedirler. Oy-
sa, her insan›n, daha tek bir hücre oldu¤u halinden ilk okuma
yazma ö¤rendi¤i ana, üniversite s›nav›nda verdi¤i cevaplardan
hayat› boyunca hangi flirkette ne ifl yapaca¤›na, hangi ka¤›tlara
kaç kez imza ataca¤›na, nerede ve nas›l ölece¤ine kadar her an›
Darwin'in Açmaz›: Ruh
238
Allah Kat›nda bellidir. Bu olaylar›n tümü, Allah'›n h›fz›nda
sakl› olarak durmaktad›r. Örne¤in flu anda, bu insan›n cenin
hali, ilkokuldaki hali, üniversitedeki hali, 35. yafl gününü kutla-
d›¤› an›, ifline bafllad›¤› ilk günü, öldü¤ünde melekleri gördü¤ü
an, yak›nlar› taraf›ndan defnedildi¤i ve ahirette Allah'a hesap
verdi¤i anlar, tek bir an olarak Allah'›n Kat›nda bulunmaktad›r.
Allah'a gönülden teslim olarak boyun e¤enler, hem
Allah'›n hoflnutlu¤unu, rahmetini ve cennetini kazanmay› uma-
bilirler, hem de dünyada ve ahirette, güven ve mutluluk içinde
huzurlu bir yaflam sürerler. Çünkü, Allah'a teslim olan, Allah'›n
yaratt›¤› kaderin kendisi için en hay›rl›s› oldu¤unu bilen bir in-
san› üzecek, korkutacak, endiflelendirecek hiçbir fley yoktur.
Böyle bir insan, elinden gelen her çabay› gösterir, ancak bu ça-
ban›n da kaderinde oldu¤unu, ne yaparsa yaps›n kaderinde ya-
z›l› olanlar› de¤ifltirmeye güç yetiremeyece¤ini bilir.
Mümin, Allah'›n yaratt›¤› kadere teslim olacak, bununla
birlikte karfl›laflt›¤› olaylar karfl›s›nda elinden geldi¤ince sebep-
lere sar›lacak, tedbir alacak, olaylar› hay›r yönünde yönlendir-
mek için çal›flacak, ama tüm bunlar›n kader içinde gerçekleflti¤i
Harun Yahya (Adnan Oktar)
239
ve Allah'›n en hay›rl›s›n› önceden takdir etti¤inin bilinci ve
rahatl›¤› içinde olacakt›r. Kuran'da bu tavra örnek olarak Hz.
Yakub'un çocuklar›n›n güvenli¤i için alm›fl oldu¤u bir tedbir-
den söz edilir. Hz. Yakup, kötü niyetli insanlar›n dikkatini çek-
memeleri için o¤ullar›na flehre ayr› ayr› kap›lardan girmeyi
ö¤ütlemifl, ama bunun Allah'›n belirlemifl oldu¤u kaderi asla et-
kilemeyece¤ini de onlara hat›rlatm›flt›r:
Ve dedi ki: "Ey çocuklar›m, tek bir kap›dan girmeyin, ayr›
ayr› kap›lardan girin. Ben size Allah'tan hiçbir fleyi sa¤la-
yamam (gideremem). Hüküm yaln›zca Allah'›nd›r. Ben
O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yaln›zca O'na te-
vekkül etmelidirler." (Yusuf Suresi, 67)
Allah, insanlar›n ne yaparlarsa yaps›nlar kaderlerini de¤ifl-
tiremeyeceklerini bir ayetinde flöyle bildirir:
Sonra kederin ard›ndan üzerinize bir güvenlik (duygusu)
indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sar›veriyor-
du. Bir grup da, canlar› derdine düflmüfltü; Allah'a karfl›
haks›z yere cahiliye zann›yla zanlara kap›larak: "Bu iflten
bize ne var ki?" diyorlard›. De ki: "fiüphesiz iflin tümü
Allah'›nd›r." Onlar, sana aç›klamad›klar› fleyi içlerinde giz-
li tutuyorlar, "Bu iflten bize bir fley olsayd›, biz burada öl-
dürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsay-
d›n›z da üzerlerine öldürülmesi yaz›lm›fl
olanlar, yine devrilecekleri yerlere gide-
cekti. (Bunu) Allah, sinelerinizde-
kini denemek ve kalplerinizde
olan› ar›nd›rmak için (yapt›).
Allah, sinelerin özünde sak-
l› duran› bilendir. (Al-i ‹m-
ran Suresi, 154)
Darwin'in Açmaz›: Ruh
240
Ayette de görüldü¤ü gibi, bir insan ölmemek için hay›r
ve ibadet olan bir iflten kaçsa bile, e¤er kendine ölüm yaz›l-
m›flsa zaten ölecektir. Hatta, ölümden kaçmak için baflvurdu¤u
yollar ve yöntemler de kaderinde bellidir ve her insan kaderin-
deki olay› yaflayacakt›r. Allah, bu ayette de, insanlara kaderle-
rinde yaratt›¤› olaylar›n amac›n›n onlar› denemek ve onlar›n
kalplerini temizlemek oldu¤unu belirtmektedir. Fat›r Suresi'nde
ise, her insan›n ömrünün Allah Kat›nda belli oldu¤u, rahimlere
düflen bebeklerin de Allah'›n izniyle oldu¤u bildirilir:
Allah sizi topraktan yaratt›, sonra bir damla sudan. Sonra da
sizi çift çift k›ld›. O'nun bilgisi olmaks›z›n, hiçbir difli gebe
kalmaz ve do¤urmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve
onun ömründen k›salt›lmas› da mutlaka bir kitapta (yaz›-
l›)d›r. Gerçekten bu, Allah'a göre kolayd›r. (Fat›r Suresi, 11)
Kamer Suresi'nin afla¤›daki ayetlerinde ise, insan›n her
yapt›¤›n›n sat›r sat›r yaz›l› oldu¤u bildirilirken, cennet halk›n›n
yaflad›klar› da yaflanm›fl olaylar olarak anlat›lmaktad›r. Daha
önce de belirtildi¤i gibi, cennetteki gerçek hayat bizim için gele-
cektir. Ancak, cennette olanlar›n yaflant›lar›, sohbetleri, ziyafet-
leri flu anda Allah'›n h›fz›nda bulunmaktad›r. Biz do¤madan ön-
ce de tüm insanl›¤›n dünyadaki ve ahiretteki gelece¤i Allah Ka-
t›nda bir an içinde yaflanm›flt›r ve Allah'›n h›fz›nda
muhafaza edilmektedir:
Onlar›n ifllemifl olduklar› her fley
kitaplarda (yaz›l›)d›r. Küçük, bü-
yük her fley sat›r sat›r (yaz›-
l›)d›r. Hiç flüphesiz muttaki-
ler, cennetlerde ve nehir
(çevresin)dedirler. Çok
kudretli, mülkünün sonu
Harun Yahya (Adnan Oktar)
241
olmayan (Allah)›n yan›nda do¤ruluk makam›ndad›rlar.
(Kamer Suresi, 52-55)
Kuran'›n baz› ayetlerinde, olaylar›n bizim için gelecekte ol-
du¤u ama Allah'›n Kat›nda yaflanm›fl oldu¤u haber verilir. Ör-
ne¤in, ahirette insanlar›n Allah'a hesap vereceklerinin bildirildi-
¤i baz› ayetler, çoktan olup bitmifl olaylar olarak anlat›lmakta-
d›r:
Sur'a üfürüldü; böylece Allah'›n diledikleri d›fl›nda, gök-
lerde ve yerde olanlar çarp›l›p-y›k›l›verdi. Sonra bir daha
ona üfürüldü, art›k onlar aya¤a kalkm›fl durumda gözetli-
yorlar. Yer, Rabbi'nin nuruyla par›ldad›; kitap kondu; pey-
gamberler ve flahidler getirildi ve aralar›nda hak ile hü-
küm verildi... (Zümer Suresi, 68-69)
‹nkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler...
(Zümer Suresi, 71)
... Korkup-sak›nanlar da, cennete bölük bölük sevk edildi-
ler... (Zümer Suresi, 73)
Bu konudaki di¤er örnekler ise flöyledir:
(Art›k) Her bir nefis yan›nda bir sürücü ve bir flahid ile
gelmifltir. (Kaf Suresi, 21)
Gök yar›l›p-çatlam›flt›r; art›k o gün, 'sarkm›fl-za'fa u¤ra-
m›flt›r.' (Hakka Suresi, 16)
Ve sabretmeleri dolay›s›yla cennetle ve ipekle ödüllendir-
mifltir. Orada tahtlar üzerinde yaslan›p-dayanm›fllard›r.
Orada ne (yak›c›) bir günefl ve ne de dondurucu bir so¤uk
görürler. (‹nsan Suresi, 12-13)
Görebilenler için cehennem de sergilenmifltir. (Naz'iat Su-
resi, 36)
Darwin'in Açmaz›: Ruh
242
Art›k bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler.
(Mutaffifin Suresi, 34)
Suçlu-günahkarlar atefli görmüfllerdir, art›k içine kendile-
rinin gireceklerini de anlam›fllard›r; ancak ondan bir kaç›fl
yolu bulamam›fllard›r. (Kehf Suresi, 53)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
243
Maddenin Asl› ve Kader Gerçe¤i,
‹nananlar ‹çin Büyük Bir Nimettir
Allah'a inanan, O'na iman eden ve her fleyin yarat›lm›fl ol-
du¤unu görebilen insanlar için maddenin asl›n› bilmek, çok bü-
yük bir nimettir. Bu s›rr› kavrayan bir insan için ölüm, ahiret,
cennet, cehennem gibi konular anlafl›lm›fl, "Allah nerede?",
"cennet cehennem nerede?", "cennet ve cehennem flu anda var
m›?" ve bunlar gibi sorular kolayca yan›tlanm›fl olur. Allah'›n
tüm evreni nas›l bir sistemle yoktan yaratt›¤›, sürekli olarak
yoktan yaratmakta oldu¤u anlafl›lm›flt›r. Hatta öyle ki, bu s›r sa-
yesinde "ne zaman" ve "nerede" gibi sorular anlams›z hale gelir.
Çünkü gerçekte, ne zaman ne de mekan vard›r. Yaflanacak olay-
lar zaten yaflanm›flt›r. Bunlar için hay›flanmak, üzülmek, s›k›nt›
duymak mant›ks›z ve anlams›zd›r.
Bu s›rlar›n anlafl›lmas›, insan›n her zaman yaflamakta oldu-
¤u dünya hayat›n› bir anda bir nevi cennet hayat›na dönüfltü-
rür. ‹nsan›n dünya üzerindeki en büyük s›k›nt› sebebi olan tüm
maddesel endifle, kuruntu, flüphe ve korkular kaybolur gider.
Tek mutlak varl›¤›n alemlerin Rabbi olan Yüce Allah oldu¤u ve
O'nun d›fl›nda "hiçbir varl›¤›n gerçekte var olmad›¤›" anlafl›l›r.
‹nsan, tüm evrenin tek bir Hakim'i oldu¤unu, O'nun maddesel
dünyay› diledi¤i gibi de¤ifltirdi¤ini ve yapmas› gereken tek fle-
yin O'na yönelmek ve O'nu dost edinmek oldu¤unu kavrar. Ar-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
244
t›k o, "her türlü ba¤›ml›l›ktan özgürlü¤e kavuflturulmufl ola-
rak" (Al-i ‹mran Suresi, 35) Allah'a teslim olmufltur.
Bu büyük s›rr› kavramak, dünyada, bir insan›n sahip olabi-
lece¤i en büyük nimetlerdendir.
Allah, insana en yak›nd›r. Allah, insan› yaratan, O'na Ken-
disi'nden bir ruh verendir. Yani insan›n "ben" dedi¤i varl›k,
Allah'›n bir tecellisidir. Allah, insan›n her yapt›¤›n›, her düflün-
dü¤ü bilir; tüm bunlar› Allah yarat›r. Alg›latan, yaflatan, göste-
ren, hissettiren, düflündüren, sevindiren, mutlu eden Allah't›r.
‹nsan›n yaflad›¤› her an, Allah diledi¤i içindir. Karfl›laflt›¤› her
olay, Allah'›n belirledi¤i flekildedir. ‹flte gerçek budur. ‹nsan›n,
Allah'tan baflka hiçbir dostu, hiçbir varl›¤›, hiçbir yard›mc›s›
yoktur. Tek mutlak varl›k Allah't›r. O'nun varl›¤›, tüm alemlere
hakimdir, her yeri kaplam›flt›r. O'ndan baflka hiçbir fley yoktur.
Kendisine s›¤›n›lacak, kendisinden yard›m istenecek, karfl›l›k
beklenecek Tek varl›k Yüce, Büyük ve Ulu olan Allah't›r. Allah,
Kuran'da flöyle buyurur:
‹flte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan baflka ‹lah yoktur.
Her fleyin yarat›c›s›d›r, öyleyse O'na kulluk edin. O, her fle-
yin üstünde bir vekildir. Gözler O'nu idrak edemez; O ise
bütün gözleri idrak eder. O, latif oland›r, haberdar oland›r.
(Enam Suresi, 102-103)
Harun Yahya (Adnan Oktar)
245
ateryalistler ezeli ve ebedi oldu¤una inanmak
istedikleri bir evrenin içinde, tesadüflerin
oluflturdu¤u bir dünyan›n var oldu¤unu ka-
bul ederler. Oysa akl›n› kullanan, medeniyet-
ler kuran, robotlar oluflturan, interneti meydana getiren, tüm
bunlar› görüp bunlardan faydalanan, anlayan, düflünen, bunlar
üzerinde yorum yapan, endiflelenen, fedakarl›k yapan, manza-
radan haz duyan, emek harcayan, en do¤ruyu bulmaya çal›flan
ola¤anüstü niteliklerdeki insan›n tesadüflerin eseri oldu¤unu
kabul etmek, kuflkusuz ki mant›¤a ayk›r›d›r. Yeryüzünde var
olan hiçbir canl› tesadüfen oluflmad›¤› gibi, milyarlarca hücre-
siyle, her hücrenin içindeki say›s›z organeli ile, müthifl beyni ve
ola¤anüstü sureti ile insan da tesadüf de¤ildir.
Materyalistlerin beklentilerinin aksine, yeryüzündeki hiç-
bir fley tesadüf de¤ildir.
E¤er insan›n kendisinde, yapt›klar›nda ve baflard›klar›nda
tesadüf yoksa, bunlar›n tümünde bilinç var demektir. E¤er in-
san bilinç ile hareket ediyorsa, bu bilinci onda var eden daha üs-
tün bir bilinç olmal›d›r. Bu bilinç, insan›n yapt›¤›, gördü¤ü, bil-
di¤i her fleyden üstün olmal›d›r.
Bu bilinç, onu yoktan var eden, onu Kendisi'nden bir ruh
ile yaratan Allah'a aittir.
‹nsan, e¤er Allah dilerse güzellikten zevk al›r. Allah dilerse
keflifler yapar, teknoloji icat eder. E¤er Allah isterse beste yapar,
keman çalar, kitap yazar. ‹nsan, e¤er Allah dilerse sevinir, üzü-
lür, zevk al›r, heyecanlan›r, endiflelenir, coflku duyar. Bir müzik-
ten hofllanmas› Allah'›n dilemesiyledir. Bir güzelli¤i tak-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
247
dir etmesi Allah'›n dilemesiyledir. Güzel manzaradan, güzel
k›yafetten, güzel davran›fltan, çiçekten, tavflandan, bir tablo-
dan, pastadan hofllanmas› Allah'›n dilemesiyledir. E¤er Allah
dilemezse, bu hislerin ve bu yeteneklerin hiçbirine sahip ola-
maz.
Bunlar› yapan madde de¤ildir. ‹nsan›n beynindeki hücreler
de¤ildir. ‹nsan›n yedi¤i yiyeceklerin dönüfltü¤ü proteinler de-
¤ildir. Bunlar› yapan insan›n beyni de¤ildir. Beyin sevgi duy-
maz. Beyin müzikten zevk alma yetene¤ine sahip de¤ildir. Be-
yin, küçük bir sincab›n telafll› görüntüsünü izleyerek buna flef-
kat duymaz. Beyin özlemez. Beyin sadakat duymaz, vefa gös-
termez. Beyin ilkokula bafllad›¤› günü hat›rlay›p bundan dolay›
heyecan duymaz. Beyinde sadece ya¤, su, protein ve di¤er kim-
yasallar vard›r. Özleyen, seven, sevinen, utanan, hat›rlayan be-
yin de¤ildir. ‹nsan; ruhuyla sever, sevinir, özler, flefkat duyar. ‹n-
san, Allah'a ait ruhun varl›¤› ile insand›r.
Kifli, ruhun varl›¤›n› kabul etse de etmese de, dünyada be-
denini b›rakacak ve bir ruh olarak ahirette Allah'›n huzurunda
hesap verecektir. ‹man edenler, Allah'tan bir ruh oldu¤una ina-
nanlar, inkarc›lar, materyalistler, Darwinistler, yaflam› boyunca
ruhun varl›¤›na karfl› mücadele içinde olanlar, "bir nöron y›¤›-
n›ndan ibaretiz" diyenler, "ahiret yoktur" diyenler, "madde tek-
tir ve mutlakt›r" diyenler, k›sacas› yeryüzünde yaflam›fl istisna-
s›z her insan, her ruh, Allah'›n huzurunda hesap verecektir. Her
biri, yap›p ettiklerini eksiksiz olarak karfl›lar›nda bulacaklard›r.
Her biri üzerinde adaletle hüküm verilecektir. Bir kifli, e¤er bu
gerçe¤e sadece %1, hatta %0.1 kadarl›k bir ihtimal veriyorsa,
ahiret gerçe¤i konusunda "acaba" diye bir flüphe duyuyorsa,
onun art›k kendi yanl›fl inançlar›n› bir kenara b›rakmas› ve
Rabbimiz olan Allah'a yönelerek kendi ahireti için elinden
geleni yapmas› gerekmektedir. Dünyada oldu¤u sürece,
düfltü¤ü hatadan daima geri dönme imkan› vard›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
248
Allah ayetlerinde flöyle buyurur:
Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onla-
ra de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzeri-
ne yazd› ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük
ifller sonra tevbe eder ve (kendini) ›slah ederse flüphesiz,
O, ba¤›fllayand›r, esirgeyendir." (Enam Suresi, 54)
Kötülük iflleyip bunun ard›ndan tevbe edenler ve iman
edenler; hiç flüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra el-
bette ba¤›fllayand›r, esirgeyendir. (Araf Suresi, 153)
Dünya hayat›, geçici bir kal›fl yeridir. Dünyaya ait her fley
geçicidir. Dünyada insana ait hiçbir fley gerçek de¤ildir. Bu dün-
yay› gerçek sanmak, insan›n gördü¤ü bir rüyay› gerçek zanne-
derek tüm varl›¤›n› ona kanalize etmesi ve baflka her fleye göz-
lerini ve ruhunu kapamas› gibi bir fleydir. Yegane Varl›k
Allah't›r. Tek gerçek Allah't›r. Darwinizm y›k›lm›fl ve materya-
lizm ölmüfltür. Allah'›n Yüce Varl›¤›'n›n kabulü, tüm bat›l dinle-
rin sonudur. Elinizdeki kitab›n amac›, tüm insanlar› bu gerçe¤i
görmeye davet etmektir. Kuflkusuz, "... Ancak temiz ak›l sahip-
leri ö¤üt al›p düflünebilir" (Rad Suresi, 19).
Harun Yahya (Adnan Oktar)
249
Harun Yahya (Adnan Oktar)
251
arwinizm, yani evrim teorisi, yarat›l›fl gerçe¤ini
reddetmek amac›yla ortaya at›lm›fl, ancak baflar›l›
olamam›fl bilim d›fl› bir safsatadan baflka bir fley
de¤ildir. Canl›l›¤›n, cans›z maddelerden tesadüfen
olufltu¤unu iddia eden bu teori, evrende ve canl›-
larda çok aç›k bir "düzen" bulundu¤unun bilim taraf›ndan ispat
edilmesiyle çürümüfltür. Böylece Allah'›n tüm evreni ve canl›lar› ya-
ratm›fl oldu¤u gerçe¤i, bilim taraf›ndan da kan›tlanm›flt›r. Bugün ev-
rim teorisini ayakta tutmak için dünya çap›nda yürütülen propa-
ganda, sadece bilimsel gerçeklerin çarp›t›lmas›na, tarafl› yorumlan-
mas›na, bilim görüntüsü alt›nda söylenen yalanlara ve yap›lan sah-
tekarl›klara dayal›d›r.
Ancak bu propaganda gerçe¤i gizleyememektedir. Evrim teori-
sinin bilim tarihindeki en büyük yan›lg› oldu¤u, son 20-30 y›ld›r bi-
lim dünyas›nda giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir.
Özellikle 1980'lerden sonra yap›lan araflt›rmalar, Darwinist iddiala-
r›n tamamen yanl›fl oldu¤unu ortaya koymufl ve bu gerçek pek çok
bilim adam› taraf›ndan dile getirilmifltir. Özellikle ABD'de, biyoloji,
biyokimya, paleontoloji gibi farkl› alanlardan gelen çok say›da bilim
adam›, Darwinizm'in geçersizli¤ini görmekte, canl›lar›n kökenini
art›k "yarat›l›fl gerçe¤iyle" aç›klamaktad›rlar.
Evrim teorisinin çöküflünü ve yarat›l›fl›n delillerini di¤er pek
çok çal›flmam›zda bütün bilimsel detaylar›yla ele ald›k ve almaya
devam ediyoruz. Ancak konuyu, tafl›d›¤› büyük önem nedeniyle,
burada da özetlemekte yarar vard›r.
Darwin'i Y›kan Zorluklar
Evrim teorisi, tarihi eski Yunan'a
kadar uzanan bir ö¤reti olmas›na
karfl›n, kapsaml› olarak 19. yüzy›l-
da ortaya at›ld›. Teoriyi bilim
dünyas›n›n gündemine sokan en
önemli geliflme, Charles Dar-
win'in 1859 y›l›nda yay›nlanan
Türlerin Kökeni adl› kitab›yd›.
Darwin bu kitapta dünya üzerin-
deki farkl› canl› türlerini Allah'›n
ayr› ayr› yaratt›¤› gerçe¤ine karfl› ç›-
k›yordu. Darwin'e göre, tüm türler or-
tak bir atadan geliyorlard› ve zaman için-
de küçük de¤iflimlerle farkl›laflm›fllard›.
Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilimsel bulguya dayanm›yor-
du; kendisinin de kabul etti¤i gibi sadece bir "mant›k yürütme" idi.
Hatta Darwin'in kitab›ndaki "Teorinin Zorluklar›" bafll›kl› uzun bö-
lümde itiraf etti¤i gibi, teori pek çok önemli soru karfl›s›nda aç›k
veriyordu.
Darwin, teorisinin önündeki zorluklar›n geliflen bilim taraf›n-
dan afl›laca¤›n›, yeni bilimsel bulgular›n teorisini güçlendirece¤ini
umuyordu. Bunu kitab›nda s›k s›k belirtmiflti. Ancak geliflen bilim,
Darwin'in umutlar›n›n tam aksine, teorinin temel iddialar›n› birer
birer dayanaks›z b›rakm›flt›r.
Darwinizm'in bilim karfl›s›ndaki yenilgisi, üç temel bafll›kta
incelenebilir:
1) Teori, hayat›n yeryüzünde ilk kez nas›l ortaya ç›kt›¤›n›
asla aç›klayamamaktad›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
252
Charles Darwin
Harun Yahya (Adnan Oktar)
253
2) Teorinin öne sürdü¤ü "evrim mekanizmalar›"n›n, gerçekte
evrimlefltirici bir etkiye sahip oldu¤unu gösteren hiçbir bilimsel
bulgu yoktur.
3) Fosil kay›tlar›, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine
bir tablo ortaya koymaktad›r.
Bu bölümde, bu üç temel bafll›¤› ana hatlar› ile inceleyece¤iz.
Afl›lamayan ‹lk Basamak: Hayat›n Kökeni
Evrim teorisi, tüm canl› türlerinin, bundan yaklafl›k 3.8 milyar
y›l önce ilkel dünyada ortaya ç›kan tek bir canl› hücreden geldikle-
rini iddia etmektedir. Tek bir hücrenin nas›l olup da milyonlarca
kompleks canl› türünü oluflturdu¤u ve e¤er gerçekten bu tür bir
evrim gerçekleflmiflse neden bunun izlerinin fosil kay›tlar›nda bu-
lunamad›¤›, teorinin aç›klayamad›¤› sorulardand›r. Ancak tüm
bunlardan önce, iddia edilen evrim sürecinin ilk basama¤› üzerin-
de durmak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" nas›l ortaya ç›km›flt›r?
Evrim teorisi, yarat›l›fl› reddetti¤i, hiçbir do¤aüstü müdahale-
yi kabul etmedi¤i için, o "ilk hücre"nin, hiçbir tasar›m, plan ve dü-
zenleme olmadan, do¤a kanunlar› içinde rastlant›sal olarak mey-
dana geldi¤ini iddia eder. Yani teoriye göre, cans›z madde tesadüf-
ler sonucunda ortaya canl› bir hücre ç›karm›fl olmal›d›r. Ancak bu,
bilinen en temel biyoloji kanunlar›na ayk›r› bir iddiad›r.
"Hayat Hayattan Gelir"
Darwin, kitab›nda hayat›n kökeni konusundan hiç söz etme-
miflti. Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlay›fl›, canl›lar›n çok
basit bir yap›ya sahip olduklar›n› varsay›yordu. Ortaça¤'dan beri
inan›lan "spontane jenerasyon" adl› teoriye göre, cans›z maddele-
rin tesadüfen biraraya gelip, canl› bir varl›k oluflturabilecekleri-
ne inan›l›yordu. Bu dönemde böceklerin yemek art›kla-
r›ndan, farelerin de bu¤daydan
olufltu¤u yayg›n bir düflüncey-
di. Bunu ispatlamak için de
ilginç deneyler yap›lm›flt›.
Kirli bir paçavran›n üzeri-
ne biraz bu¤day konmufl
ve biraz beklendi¤inde
bu kar›fl›mdan farelerin
oluflaca¤› san›lm›flt›.
Etlerin kurtlanmas›
da hayat›n cans›z madde-
lerden türeyebildi¤ine bir
delil say›l›yordu. Oysa daha
sonra anlafl›lacakt› ki, etlerin
üzerindeki kurtlar kendiliklerin-
den oluflmuyorlar, sineklerin getirip
b›rakt›klar› gözle görülmeyen larvalardan ç›k›yorlard›.
Darwin'in Türlerin Kökeni adl› kitab›n› yazd›¤› dönemde ise,
bakterilerin cans›z maddeden oluflabildikleri inanc›, bilim dünya-
s›nda yayg›n bir kabul görüyordu.
Oysa Darwin'in kitab›n›n yay›nlanmas›ndan befl y›l sonra, ün-
lü Frans›z biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluflturan bu inanc›
kesin olarak çürüttü. Pasteur yapt›¤› uzun çal›flma ve deneyler so-
nucunda vard›¤› sonucu flöyle özetlemiflti:
Cans›z maddelerin hayat oluflturabilece¤i iddias› art›k kesin olarak
tarihe gömülmüfltür.149
Evrim teorisinin savunucular›, Pasteur'ün bulgular›na karfl›
uzun süre direndiler. Ancak geliflen bilim, canl› hücresinin kar-
mafl›k yap›s›n› ortaya ç›kard›kça, hayat›n kendili¤inden olufla-
bilece¤i iddias›n›n geçersizli¤i daha da aç›k hale geldi.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
254
Frans›z biyolog Louis Pasteur
255
20. Yüzy›ldaki Sonuçsuz
Çabalar
20. yüzy›lda hayat›n köke-
ni konusunu ele alan ilk evrim-
ci, ünlü Rus biyolog Alexander
Oparin oldu. Oparin, 1930'lu
y›llarda ortaya att›¤› birtak›m
tezlerle, canl› hücresinin tesa-
düfen meydana gelebilece¤ini
ispat etmeye çal›flt›. Ancak bu ça-
l›flmalar baflar›s›zl›kla sonuçlana-
cak ve Oparin flu itiraf› yapmak zo-
runda kalacakt›:
Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin
tümünü içine alan en karanl›k noktay› oluflturmaktad›r.150
Oparin'in yolunu izleyen evrimciler, hayat›n kökeni konusu-
nu çözüme kavuflturacak deneyler yapmaya çal›flt›lar. Bu deneyle-
rin en ünlüsü, Amerikal› kimyac› Stanley Miller taraf›ndan 1953 y›-
l›nda düzenlendi. Miller, ilkel dünya atmosferinde oldu¤unu iddi-
a etti¤i gazlar› bir deney düzene¤inde birlefltirerek ve bu kar›fl›ma
enerji ekleyerek, proteinlerin yap›s›nda kullan›lan birkaç organik
molekül (aminoasit) sentezledi.
O y›llarda evrim ad›na önemli bir aflama gibi tan›t›lan bu de-
neyin geçerli olmad›¤› ve deneyde kullan›lan atmosferin gerçek
dünya koflullar›ndan çok farkl› oldu¤u, ilerleyen y›llarda ortaya ç›-
kacakt›.151
Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'in kendisi de kullan-
d›¤› atmosfer ortam›n›n gerçekçi olmad›¤›n› itiraf etti.152
Rus biyolog Alexander Oparin
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Hayat›n kökeni sorununu aç›klamak için 20. yüzy›l boyunca
yürütülen tüm evrimci çabalar hep baflar›s›zl›kla sonuçland›. San
Diego Scripps Enstitüsü'nden ünlü jeokimyac› Jeffrey Bada, evrim-
ci Earth dergisinde 1998 y›l›nda yay›nlanan bir makalede bu gerçe-
¤i flöyle kabul eder:
Bugün, 20. yüzy›l› geride b›rak›rken, hala, 20. yüzy›la girdi¤imizde
sahip oldu¤umuz en büyük çözülmemifl problemle karfl› karfl›yay›z:
Hayat yeryüzünde nas›l bafllad›?153
Hayat›n Kompleks Yap›s›
Evrim teorisinin hayat›n kökeni konusunda bu denli büyük
bir açmaza girmesinin bafll›ca nedeni, en basit san›lan canl› yap›la-
r›n bile inan›lmaz derecede karmafl›k yap›lara sahip olmas›d›r.
Canl› hücresi, insano¤lunun yapt›¤› bütün teknolojik ürünlerden
daha karmafl›kt›r. Öyle ki bugün dünyan›n en geliflmifl laboratu-
varlar›nda bile cans›z maddeler biraraya getirilerek canl› bir hücre
üretilememektedir.
Bir hücrenin meydana gelmesi için gereken flartlar, asla
rastlant›larla aç›klanamayacak kadar fazlad›r. Hücrenin en temel
yap› tafl› olan proteinlerin rastlant›sal olarak sentezlenme
Darwin'in Açmaz›: Ruh
256
Stanley Miller
ihtimali; 500 aminoasitlik ortalama bir protein için, 10950'de 1'dir.
Ancak matematikte 1050'de 1'den küçük olas›l›klar pratik olarak
"imkans›z" say›l›r. Hücrenin çekirde¤inde yer alan ve genetik bilgi-
yi saklayan DNA molekülü ise, inan›lmaz bir bilgi bankas›d›r. ‹n-
san DNA's›n›n içerdi¤i bilginin, e¤er ka¤›da dökülmeye kalk›lsa,
500'er sayfadan oluflan 900 ciltlik bir kütüphane oluflturaca¤› he-
saplanmaktad›r.
Bu noktada çok ilginç bir ikilem daha vard›r: DNA, yaln›z bir-
tak›m özelleflmifl proteinlerin (enzimlerin) yard›m› ile efllenebilir.
Ama bu enzimlerin sentezi de ancak DNA'daki bilgiler do¤rultu-
sunda gerçekleflir. Birbirine ba¤›ml› olduklar›ndan, efllemenin
meydana gelebilmesi için ikisinin de ayn› anda var olmalar› gere-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
257
Evrimcilerin en büyük yan›lg›lar›ndan bir tanesi de yukar›da temsili resmi görü-
len ve ilkel dünya olarak nitelendirdikleri ortamda canl›l›¤›n kendili¤inden olu-
flabilece¤ini düflünmeleridir. Miller deneyi gibi çal›flmalarla bu iddialar›n› kan›t-
lamaya çal›flm›fllard›r. Ancak bilimsel bulgular karfl›s›nda yine yenilgiye u¤ra-
m›fllard›r. Çünkü 1970'li y›llarda elde edilen sonuçlar, ilkel dünya olarak nitelen-
dirilen dönemdeki atmosferin yaflam›n oluflmas› için hiçbir flekilde uygun olma-
d›¤›n› kan›tlam›flt›r.
kir. Bu ise, hayat›n kendili¤inden olufltu¤u senaryosunu ç›kma-
za sokmaktad›r. San Diego California Üniversitesi'nden ünlü ev-
rimci Prof. Leslie Orgel, Scientific American dergisinin Ekim 1994
tarihli say›s›nda bu gerçe¤i flöyle itiraf eder:
Son derece kompleks yap›lara sahip olan proteinlerin ve nükleik
asitlerin (RNA ve DNA) ayn› yerde ve ayn› zamanda rastlant›sal ola-
rak oluflmalar› afl›r› derecede ihtimal d›fl›d›r. Ama bunlar›n birisi ol-
madan di¤erini elde etmek de mümkün de¤ildir. Dolay›s›yla insan,
yaflam›n kimyasal yollarla ortaya ç›kmas›n›n asla mümkün olmad›-
¤› sonucuna varmak zorunda kalmaktad›r.154
Kuflkusuz e¤er hayat›n do¤al etkenlerle ortaya ç›kmas› im-
kans›z ise, bu durumda hayat›n do¤aüstü bir biçimde "yarat›ld›¤›-
n›" kabul etmek gerekir. Bu gerçek, en temel amac› yarat›l›fl› red-
detmek olan evrim teorisini aç›kça geçersiz k›lmaktad›r.
Evrimin Hayali Mekanizmalar›
Darwin'in teorisini geçersiz k›lan ikinci büyük nokta, teorinin
"evrim mekanizmalar›" olarak öne sürdü¤ü iki kavram›n da ger-
çekte hiçbir evrimlefltirici güce sahip olmad›¤›n›n anlafl›lm›fl olma-
s›d›r. Darwin, ortaya att›¤› evrim iddias›n› tamamen "do¤al selek-
siyon" mekanizmas›na ba¤lam›flt›. Bu mekanizmaya verdi¤i önem,
kitab›n›n isminden de aç›kça anlafl›l›yordu: Türlerin Kökeni, Do¤al
Seleksiyon Yoluyla...
Do¤al seleksiyon, do¤al seçme demektir. Do¤adaki yaflam
mücadelesi içinde, do¤al flartlara uygun ve güçlü canl›lar›n hayat-
ta kalaca¤› düflüncesine dayan›r. Örne¤in y›rt›c› hayvanlar taraf›n-
dan tehdit edilen bir geyik sürüsünde, daha h›zl› koflabilen geyik-
ler hayatta kalacakt›r. Böylece geyik sürüsü, h›zl› ve güçlü bi-
reylerden oluflacakt›r. Ama elbette bu mekanizma, geyikleri ev-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
258
rimlefltirmez, onlar› baflka bir canl› türüne, örne¤in atlara dönüfl-
türmez.
Dolay›s›yla do¤al seleksiyon mekanizmas› hiçbir evrimlefltiri-
ci güce sahip de¤ildir. Darwin de bu gerçe¤in fark›ndayd› ve Tür-
lerin Kökeni adl› kitab›nda "Faydal› de¤ifliklikler oluflmad›¤› sürece
do¤al seleksiyon hiçbir fley yapamaz" demek zorunda kalm›flt›.155
Lamarck'›n Etkisi
Peki bu "faydal› de¤ifliklikler" nas›l oluflabilirdi? Darwin, ken-
di döneminin ilkel bilim anlay›fl› içinde, bu soruyu Lamarck'a da-
yanarak cevaplamaya çal›flm›flt›. Darwin'den önce yaflam›fl olan
Frans›z biyolog Lamarck'a göre, canl›lar yaflamlar› s›ras›nda geçir-
dikleri fiziksel de¤ifliklikleri sonraki nesle aktar›yorlar, nesilden
nesile biriken bu özellikler sonucunda yeni türler ortaya ç›k›yor-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
259
Do¤al seleksiyona göre, güçlü olan ve yaflad›¤› çevreye uyum sa¤layabilen
canl›lar hayatta kal›rlar, di¤erleri ise yok olurlar. Evrimciler ise do¤al selek-
siyonun canl›lar› evrimlefltirdi¤ini, yeni türler meydana getirdi¤ini öne sü-
rerler. Oysa do¤al seleksiyonun böyle bir sonucu yoktur ve bu iddiay› do¤-
rulayan tek bir delil de bulunmamaktad›r.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
260
du. Örne¤in Lamarck'a göre zürafalar cey-
lanlardan türemifllerdi, yüksek a¤açlar›n
yapraklar›n› yemek için çabalarken nesilden
nesile boyunlar› uzam›flt›.
Darwin de benzeri örnekler vermifl, örne¤in
Türlerin Kökeni adl› kitab›nda, yiyecek bulmak için suya giren ba-
z› ay›lar›n zamanla balinalara dönüfltü¤ünü iddia etmiflti.156
Ama Mendel'in keflfetti¤i ve 20. yüzy›lda geliflen genetik bili-
miyle kesinleflen kal›t›m kanunlar›, kazan›lm›fl özelliklerin sonraki
nesillere aktar›lmas› efsanesini kesin olarak y›kt›. Böylece do¤al se-
leksiyon "tek bafl›na" ve dolay›s›yla tümüyle etkisiz bir mekanizma
olarak kalm›fl oluyordu.
Lamarck zürafalar›n
ceylan benzeri hay-
vanlardan türedikle-
rine inan›yordu.
Ona göre otlara
uzanmaya çal›flan
bu canl›lar›n zaman
içinde boyunlar›
uzam›fl ve zürafala-
ra dönüflüvermifller-
di. Mendel'in 1865
y›l›nda keflfetti¤i
kal›t›m kanunlar›,
yaflam s›ras›nda ka-
zan›lan özelliklerin
sonraki nesillere ak-
tar›lmas›n›n müm-
kün olmad›¤›n› is-
patlam›flt›r. Böylece
Lamarck'›n zürafa
masal› da tarihe ka-
r›flm›flt›r.
Neo-Darwinizm ve Mutasyonlar
Darwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için
1930'lar›n sonlar›nda, "Modern Sentetik Teori"yi ya da daha yayg›n
ismiyle neo-Darwinizm'i ortaya att›lar. Neo-Darwinizm, do¤al se-
leksiyonun yan›na "faydal› de¤ifliklik sebebi" olarak mutasyonlar›,
yani canl›lar›n genlerinde radyasyon gibi d›fl etkiler ya da kopya-
lama hatalar› sonucunda oluflan bozulmalar› ekledi.
Bugün de hala dünyada evrim ad›na geçerlili¤ini koruyan
model neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca
canl› türünün, bu canl›lar›n, kulak, göz, akci¤er, kanat gibi say›s›z
kompleks organlar›n›n "mutasyonlara", yani genetik bozukluklara
dayal› bir süreç sonucunda olufltu¤unu iddia etmektedir. Ama te-
oriyi çaresiz b›rakan aç›k bir bilimsel gerçek vard›r: Mutasyonlar
canl›lar› gelifltirmezler, aksine her zaman için canl›lara zarar ve-
rirler.
Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene sa-
hiptir. Bu molekül üzerinde oluflan herhangi rasgele bir etki ancak
zarar verir. Amerikal› gene-
tikçi B. G. Ranganathan bunu
flöyle aç›klar:
Mutasyonlar küçük, rastgele ve
zararl›d›rlar. Çok ender olarak
meydana gelirler ve en iyi ihti-
malle etkisizdirler. Bu üç özellik,
mutasyonlar›n evrimsel bir ge-
liflme meydana getiremeyece¤ini
gösterir. Zaten yüksek derecede
özelleflmifl bir organizmada
meydana gelebilecek rastlant›-
sal bir de¤iflim, ya etkisiz ola-
cakt›r ya da zararl›. Bir kol
Harun Yahya (Adnan Oktar)
261
Rastgele mutasyonlar insanlara ve di-
¤er tüm canl›lara her zaman zarar ve-
rirler. Resimde mutasyona u¤rad›¤›
için iki bafll› olarak do¤mufl bir buza-
¤› görülüyor.
saatinde meydana gelecek rasgele bir de¤iflim kol saatini gelifltir-
meyecektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimal-
le etkisiz olacakt›r. Bir deprem bir flehri gelifltirmez, ona y›k›m geti-
rir.157
Nitekim bugüne kadar hiçbir yararl›, yani genetik bilgiyi ge-
lifltiren mutasyon örne¤i gözlemlenmedi. Tüm mutasyonlar›n za-
rarl› oldu¤u görüldü. Anlafl›ld› ki, evrim teorisinin "evrim meka-
nizmas›" olarak gösterdi¤i mutasyonlar, gerçekte canl›lar› sadece
tahrip eden, sakat b›rakan genetik olaylard›r. (‹nsanlarda mutasyo-
nun en s›k görülen etkisi de kanserdir.) Elbette tahrip edici bir me-
kanizma "evrim mekanizmas›" olamaz. Do¤al seleksiyon ise, Dar-
win'in de kabul etti¤i gibi, "tek bafl›na hiçbir fley yapamaz." Bu ger-
çek bizlere do¤ada hiçbir "evrim mekanizmas›" olmad›¤›n› göster-
mektedir. Evrim mekanizmas› olmad›¤›na göre de, evrim denen
hayali süreç yaflanm›fl olamaz.
Fosil Kay›tlar›: Ara Formlardan Eser Yok
Evrim teorisinin iddia etti¤i senaryonun yaflanmam›fl oldu¤u-
nun en aç›k göstergesi ise fosil kay›tlar›d›r.
Evrim teorisine göre bütün canl›lar birbirlerinden türemifller-
dir. Önceden var olan bir canl› türü, zamanla bir di¤erine dönüfl-
müfl ve bütün türler bu flekilde ortaya ç›km›fllard›r. Teoriye göre bu
dönüflüm yüz milyonlarca y›l süren uzun bir zaman dilimini kap-
sam›fl ve kademe kademe ilerlemifltir.
Bu durumda, iddia edilen uzun dönüflüm süreci içinde say›-
s›z "ara türler"in oluflmufl ve yaflam›fl olmalar› gerekir.
Örne¤in geçmiflte, bal›k özelliklerini tafl›malar›na ra¤men, bir
yandan da baz› sürüngen özellikleri kazanm›fl olan yar› bal›k-
yar› sürüngen canl›lar yaflam›fl olmal›d›r. Ya da sürüngen özel-
liklerini tafl›rken, bir yandan da baz› kufl özellikleri kazan-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
262
m›fl sürüngen-kufllar ortaya ç›km›fl olmal›d›r. Bunlar, bir geçifl sü-
recinde olduklar› için de, sakat, eksik, kusurlu canl›lar olmal›d›r.
Evrimciler geçmiflte yaflam›fl olduklar›na inand›klar› bu teorik ya-
rat›klara "ara-geçifl formu" ad›n› verirler.
E¤er gerçekten bu tür canl›lar geçmiflte yaflam›fllarsa bunlar›n
say›lar›n›n ve çeflitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olmas› ge-
rekir. Ve bu ucube canl›lar›n kal›nt›lar›na mutlaka fosil kay›tlar›n-
da rastlanmas› gerekir. Darwin, Türlerin Kökeni'nde bunu flöyle
aç›klam›flt›r:
E¤er teorim do¤ruysa, türleri birbirine ba¤layan say›s›z ara-geçifl
çeflitleri mutlaka yaflam›fl olmal›d›r... Bunlar›n yaflam›fl olduklar›-
n›n kan›tlar› da sadece fosil kal›nt›lar› aras›nda bulunabilir.158
Harun Yahya (Adnan Oktar)
263
Evrim teorisi, canl› türlerinin yavafl de¤iflimlerle birbirlerinden evrimlefltiklerini iddia
eder. Oysa fosil kay›tlar› bu iddiay› aç›kça yalanlamaktad›r. Örne¤in 530 milyon y›l
önce bafllayan Kambriyen devrinde, birbirinden çok farkl› olan onlarca canl› türü bir
anda ortaya ç›km›flt›r. Bu çizimde tasvir edilen bu canl›lar çok kompleks yap›lara sa-
hiptirler. Jeolojik dilde "Kambriyen Patlamas›" olarak tan›mlanan bu gerçek, Yarat›-
l›fl'›n aç›k bir delilidir.
Darwin'in Açma-
264
Charles Darwin'in önemli fakat az bilinen bir özelli¤i, Avrupal› beyaz ›rklar› di¤er insan ›rklar›-na göre çok daha "ileri" sayan bir ›rkç› olmas›d›r. Darwin, insanlar›n maymun benzeri canl›lar-dan evrimleflti¤ini öne sürerken, baz› ›rklar›n çok daha fazla geliflti¤ini, baz›lar›n›n ise hala
maymunsu özellikler tafl›d›¤›n› iddia etmifltir. Türlerin Kökeni'nden sonra yay›nlad›¤› ‹nsan›n Türe-yifli (The Descent of Man) adl› kitab›nda, "insan ›rklar› aras› eflitsizli¤in apaç›kl›¤›" gibi yorumlar yap-m›flt›r.1 Darwin söz konusu kitab›nda zenciler ve Avustralya yerlileri gibi ›rklar› gorillerle ayn› statü-ye sokmufl, sonra da bunlar›n "medeni ›rklar" taraf›ndan zamanla yok edilecekleri kehanetinde bulu-narak flöyle demifltir:
Belki de yüzy›llar kadar sürmeyecek yak›n bir gelecekte, medeni insan ›rklar›, vahfli ›rklar› tama-men yeryüzünden silecekler ve onlar›n yerine geçecekler. Öte yandan insans› maymunlar da… kufl-kusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yak›n akrabalar› aras›ndaki boflluk daha da geniflle-yecek. Bu sayede ortada flu anki Avrupal› ›rklardan bile daha medeni olan ›rklar ve flu anki zenci-
lerden, Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan babun türü maymunlar ka-lacakt›r.2
Darwin'in bu saçma fikirleri yaln›zca teoride kalmam›flt›r. Darwinizm, ortaya at›ld›¤› tarihten itiba-ren ›rkç›l›¤›n en önemli sözde bilimsel dayana¤› olmufltur. Canl›lar›n bir yaflam mücadelesi içinde ev-rimlefltiklerini varsayan Darwinizm, toplumlara uygulanm›fl ve ortaya "Sosyal Darwinizm" olarakbilinen ak›m ç›km›flt›r.
Sosyal Darwinizm, insan ›rklar›n›n, evrimin çeflitli basamaklar›nda yer ald›klar›n›, Avrupal› ›rkla-r›n "en ileri" ›rklar oldu¤unu savunmufl, di¤er pek çok ›rk›n ise hala "maymunsu" özellikler tafl›d›-
¤›n› iddia etmifltir. Darwin kendince "afla¤› ›rklar" olarak gördü¤ü milletlerin aras›nda, Yüce Türk Milleti'ni de
saym›flt›r! Evrim teorisinin kurucusu, W. Graham'a yazd›¤› 3 Temmuz 1881 tarihli mektubun-da, bu ›rkç› düflüncesini flöyle ifade etmiflti:
Editörlü¤ünü Charles Darwin'in o¤lu Francis Darwin'in yapt›¤› "The Life and Letters Of Charles
Darwin" (Charles Darwin'in Hayat› ve Mektuplar›) isimli kitab›n girifl sayfas›.
DARWIN'‹N IRKÇILI⁄I
ve TÜRK DÜfiMANLI⁄I
Evrim Yan›lg›s›
265
Do¤al seleksiyona dayal› kavgan›n, medeniyetin ilerleyifline sizin zannetti¤inizden daha fazla ya-rar sa¤lad›¤›n› ve sa¤lamakta oldu¤unu gösterebilirim. Düflünün ki, birkaç yüzy›l önce AvrupaTürkler taraf›ndan istila edildi¤inde, Avrupa milletleri ne kadar büyük bir tehlikeyle karfl› karfl›yagelmifllerdi, flimdi ise bu çok saçma bir düflüncedir. Avrupal› ›rklar olarak bilinen medeni ›rklar,
yaflam mücadelesinde TÜRKLERE karfl› kesin bir galibiyet elde etmifllerdir. Dünyan›n çok dauzak olmayan bir gelece¤ine bakt›¤›mda, BU TÜR AfiA⁄I IRKLARIN ço¤unun medenileflmiflyüksek ›rklar taraf›ndan elimine edilece¤ini (yok edilece¤ini) görüyorum.3
Görüldü¤ü gibi Charles Darwin, Büyük Önder Atatürk'ün "Türk Milleti'nin karakteri yüksektir,
Türk Milleti çal›flkand›r, Türk Milleti zekidir" ve "Türklük, benim en derin güven kayna¤›m, en
engin övünç dayana¤›m oldu" gibi sözleriyle övdü¤ü necip Türk Milleti için "barbar" ve "afla¤› ›rk"ifadelerini kullanmaktad›r. Oysa flüphesiz insanlar aras›nda bir ›rk farkl›l›¤› ve ayr›m› olamaz. Birmillet, ancak kültür ve ahlak›yla yükselebilir ve üstünlük elde edebilir. Büyük Türk Milleti ise çokköklü bir kültüre ve üstün bir ahlaka sahip olan, bu özellikleriyle tarihe yön vermifl flerefli bir mil-lettir. Tarihteki sekiz büyük dünya devletinden üçünün sahibi olan Türk Milleti'nin kurdu¤u mede-niyetler, Türk'ün yüksek kültür, ak›l, ahlak ve inanc›yla meydana getirdi¤i eserlerdir.
Darwin ise, "Türk barbarl›¤›", "afla¤› ›rk" gibi sald›rgan ifadelerle gerçekte o dönemdeki Avrupal›emperyalist devletlerin Türk düflmanl›¤›n› ortaya koymufltur. Türklerin hakimiyet ve gücünü elimi-
ne etmeye (yok etmeye) çabalayan bu güçler arad›klar› fikri temeli Darwinizm'de bulmufllard›r.Bu güçler, Türk'ün Kurtulufl Savafl›'nda, bu çirkin düflüncelerini uygulamaya çal›flm›fllar, ancak
Türk Milleti'nin azmi, akl›, cesareti ve kararl›l›¤› sayesinde büyük bir hüsrana u¤ram›fllard›r.Bir ›rkç› ve Türk düflman› olan Darwin'in bilim karfl›s›nda geçersiz olan teorilerini bugün Türki-
ye'de savunanlar ise belki de fark›nda olmadan ayn› siyasi hedeflere hizmet etmektedirler.
1 Benjamin Farrington, What Darwin Really Said. London: Sphere Books, 1971, s. 54-56.2 Charles Darwin, The Descent of Man, 2. bask›, New York: A L. Burt Co., 1874, s. 178.3 Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt 1. New York: D. Appleton andCompany, 1888, s. 285-286.
Söz konusu kitab›n 285. (solda) ve 286. (sa¤da) sayfalar›ndaki Türkler'e hakaretle dolu olan Dar-
win'in mektuplar›. Darwin'in burada "Kafkasyal› (Caucasian) ›rklar" dedi¤i ›rklar, Avrupal›lard›r.
(Modern antropoloji, Avrupal› ›rklar›n Kafkasya bölgesinden geldiklerini kabul eder.)
Darwin'in Y›k›lan Umutlar›
Ancak 19. yüzy›l›n ortas›ndan bu yana dünyan›n dört bir ya-
n›nda hummal› fosil araflt›rmalar› yap›ld›¤› halde bu ara geçifl
formlar›na rastlanamam›flt›r. Yap›lan kaz›larda ve araflt›rmalarda
elde edilen bütün bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine,
canl›lar›n yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde
ortaya ç›kt›klar›n› göstermifltir.
Ünlü ‹ngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir ev-
rimci olmas›na karfl›n bu gerçe¤i flöyle itiraf eder:
Sorunumuz fludur: Fosil kay›tlar›n› detayl› olarak inceledi¤imizde,
türler ya da s›n›flar seviyesinde olsun, sürekli olarak ayn› gerçekle
karfl›lafl›r›z; kademeli evrimle geliflen de¤il, aniden yeryüzünde olu-
flan gruplar görürüz.159
Yani fosil kay›tlar›nda, tüm canl› türleri, aralar›nda hiçbir ge-
çifl formu olmadan eksiksiz biçimleriyle aniden ortaya ç›kmakta-
d›rlar. Bu, Darwin'in öngörülerinin tam aksidir. Dahas›, bu canl›
türlerinin yarat›ld›klar›n› gösteren çok güçlü bir delildir. Çünkü bir
canl› türünün, kendisinden evrimleflti¤i hiçbir atas› olmadan, bir
anda ve kusursuz olarak ortaya ç›kmas›n›n tek aç›klamas›, o türün
yarat›lm›fl olmas›d›r. Bu gerçek, ünlü evrimci biyolog Douglas Fu-
tuyma taraf›ndan da kabul edilir:
Yarat›l›fl ve evrim, yaflayan canl›lar›n kökeni hakk›nda yap›labilecek
yegane iki aç›klamad›r. Canl›lar dünya üzerinde ya tamamen mü-
kemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya ç›km›fllard›r ya da böyle ol-
mam›flt›r. E¤er böyle olmad›ysa, bir de¤iflim süreci sayesinde kendi-
lerinden önce var olan baz› canl› türlerinden evrimleflerek meydana
gelmifl olmal›d›rlar. Ama e¤er eksiksiz ve mükemmel bir biçimde or-
taya ç›km›fllarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir ak›l taraf›ndan yara-
t›lm›fl olmalar› gerekir.160
Fosiller ise, canl›lar›n yeryüzünde eksiksiz ve mükem-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
266
mel bir biçimde ortaya ç›kt›klar›n› göstermektedir. Yani "türlerin
kökeni", Darwin'in sand›¤›n›n aksine, evrim de¤il yarat›l›flt›r.
‹nsan›n Evrimi Masal›
Evrim teorisini savunanlar›n en çok gündeme getirdikleri ko-
nu, insan›n kökeni konusudur. Bu konudaki Darwinist iddia, bu-
gün yaflayan modern insan›n maymunsu birtak›m yarat›klardan
geldi¤ini varsayar. 4-5 milyon y›l önce bafllad›¤› varsay›lan bu sü-
reçte, modern insan ile atalar› aras›nda baz› "ara form"lar›n yaflad›-
¤› iddia edilir. Gerçekte tümüyle hayali olan bu senaryoda dört te-
mel "kategori" say›l›r:
1- Australopithecus
2- Homo habilis
3- Homo erectus
4- Homo sapiens
Evrimciler, insanlar›n sözde ilk maymunsu atalar›na "güney
maymunu" anlam›na gelen "Australopithecus" ismini verirler. Bu
canl›lar gerçekte soyu tükenmifl bir maymun türünden baflka bir
fley de¤ildir. Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard gibi
‹ngiltere ve ABD'den dünyaca ünlü iki anatomistin Australopithecus
örnekleri üzerinde yapt›klar› çok genifl kapsaml› çal›flmalar, bu
canl›lar›n sadece soyu tükenmifl bir maymun türüne ait olduklar›-
n› ve insanlarla hiçbir benzerlik tafl›mad›klar›n› göstermifltir.161
Evrimciler insan evriminin bir sonraki safhas›n› da, "homo"
yani insan olarak s›n›fland›r›rlar. ‹ddiaya göre homo serisindeki
canl›lar, Australopithecuslar'dan daha geliflmifllerdir. Evrimciler, bu
farkl› canl›lara ait fosilleri ard› ard›na dizerek hayali bir evrim fle-
mas› olufltururlar. Bu flema hayalidir, çünkü gerçekte bu farkl› s›-
n›flar›n aras›nda evrimsel bir iliflki oldu¤u asla ispatlanamam›flt›r.
Evrim teorisinin 20. yüzy›ldaki en önemli savunucular›ndan
Harun Yahya (Adnan Oktar)
267
biri olan Ernst Mayr, "Homo sapiens'e uzanan zincir gerçekte ka-
y›pt›r" diyerek bunu kabul eder.162
Evrimciler "Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus >
Homo sapiens" s›ralamas›n› yazarken, bu türlerin her birinin, bir
sonrakinin atas› oldu¤u izlenimini verirler. Oysa paleoantropolog-
lar›n son bulgular›, Australopithecus, Homo habilis ve Homo erec-
tus'un dünya'n›n farkl› bölgelerinde ayn› dönemlerde yaflad›klar›-
n› göstermektedir.163
Dahas› Homo erectus s›n›flamas›na ait insanlar›n bir bölümü
çok modern zamanlara kadar yaflam›fllar, Homo sapiens neanderta-
lensis ve Homo sapiens sapiens (modern insan) ile ayn› ortamda yan
yana bulunmufllard›r.164
Bu ise elbette bu s›n›flar›n birbirlerinin atalar› olduklar› iddi-
as›n›n geçersizli¤ini aç›kça ortaya koymaktad›r. Harvard Üniversi-
tesi paleontologlar›ndan Stephen Jay Gould, kendisi de bir evrim-
ci olmas›na karfl›n, Darwinist teorinin içine girdi¤i bu ç›kmaz› flöy-
le aç›klar:
E¤er birbiri ile paralel bir biçimde yaflayan üç farkl› hominid (insa-
n›ms›) çizgisi varsa, o halde bizim soy a¤ac›m›za ne oldu? Aç›kt›r ki,
bunlar›n biri di¤erinden gelmifl olamaz. Dahas›, biri di¤eriyle karfl›-
laflt›r›ld›¤›nda evrimsel bir geliflme trendi göstermemektedirler.165
K›sacas›, medyada ya da ders kitaplar›nda yer alan hayali bir-
tak›m "yar› maymun, yar› insan" canl›lar›n çizimleriyle, yani s›rf
propaganda yoluyla ayakta tutulmaya çal›fl›lan insan›n evrimi se-
naryosu, hiçbir bilimsel temeli olmayan bir masaldan ibarettir.
Bu konuyu uzun y›llar inceleyen, özellikle Australopithecus
fosilleri üzerinde 15 y›l araflt›rma yapan ‹ngiltere'nin en ünlü ve
sayg›n bilim adamlar›ndan Lord Solly Zuckerman, bir evrimci
olmas›na ra¤men, ortada maymunsu canl›lardan insana uzanan
gerçek bir soy a¤ac› olmad›¤› sonucuna varm›flt›r.
Zuckerman bir de ilginç bir "bilim skalas›" yapm›fl-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
268
t›r. Bilimsel olarak kabul etti¤i bilgi dallar›ndan, bilim d›fl› olarak
kabul etti¤i bilgi dallar›na kadar bir yelpaze oluflturmufltur. Zuc-
kerman'›n bu tablosuna göre en "bilimsel" -yani somut verilere da-
yanan- bilgi dallar› kimya ve fiziktir. Yelpazede bunlardan sonra
biyoloji bilimleri, sonra da sosyal bilimler gelir. Yelpazenin en
ucunda, yani en "bilim d›fl›" say›lan k›s›mda ise, Zuckerman'a gö-
re, telepati, alt›nc› his gibi "duyum ötesi alg›lama" kavramlar› ve
bir de "insan›n evrimi" vard›r! Zuckerman, yelpazenin bu ucunu
flöyle aç›klar:
Objektif gerçekli¤in alan›ndan ç›k›p da, biyolojik bilim olarak varsa-
y›lan bu alanlara -yani duyum ötesi alg›lamaya ve insan›n fosil tari-
hinin yorumlanmas›na- girdi¤imizde, evrim teorisine inanan bir
kimse için her fleyin mümkün oldu¤unu görürüz. Öyle ki teorilerine
kesinlikle inanan bu kimselerin çeliflkili baz› yarg›lar› ayn› anda ka-
bul etmeleri bile mümkündür.166
‹flte insan›n evrimi masal› da, teorilerine körü körüne inanan
birtak›m insanlar›n bulduklar› baz› fosilleri ön yarg›l› bir biçimde
yorumlamalar›ndan ibarettir.
Darwin Formülü!
fiimdiye kadar ele ald›¤›m›z tüm teknik delillerin yan›nda, is-
terseniz evrimcilerin nas›l saçma bir inan›fla sahip olduklar›n› bir
de çocuklar›n bile anlayabilece¤i kadar aç›k bir örnekle özetleye-
lim.
Evrim teorisi canl›l›¤›n tesadüfen olufltu¤unu iddia etmekte-
dir. Dolay›s›yla bu iddiaya göre cans›z ve fluursuz atomlar birara-
ya gelerek önce hücreyi oluflturmufllard›r ve sonras›nda ayn› atom-
lar bir flekilde di¤er canl›lar› ve insan› meydana getirmifllerdir.
fiimdi düflünelim; canl›l›¤›n yap›tafl› olan karbon, fosfor, azot, po-
tasyum gibi elementleri biraraya getirdi¤imizde bir y›¤›n
Harun Yahya (Adnan Oktar)
269
oluflur. Bu atom y›¤›n›, hangi ifllemden geçirilirse geçiril-
sin, tek bir canl› oluflturamaz. ‹sterseniz bu konuda bir
"deney" tasarlayal›m ve evrimcilerin asl›nda savunduk-
lar›, ama yüksek sesle dile getiremedikleri iddiay› onlar
ad›na "Darwin Formülü" ad›yla inceleyelim:
Evrimciler, çok say›da büyük varilin içine canl›l›¤›n
yap›s›nda bulunan fosfor, azot, karbon, oksijen, demir,
magnezyum gibi elementlerden bol miktarda koysunlar.
Hatta normal flartlarda bulunmayan ancak bu kar›fl›m›n
içinde bulunmas›n› gerekli gördükleri malzemele-
ri de bu varillere eklesinler. Kar›fl›mlar›n içine,
istedikleri kadar amino asit, istedikleri kadar
da (bir tekinin bile rastlant›sal oluflma ihtimali
10-950 olan) protein doldursunlar. Bu kar›fl›mlara
istedikleri oranda ›s› ve nem versinler. Bunlar› is-
tedikleri geliflmifl cihazlarla kar›flt›rs›nlar. Va-
rillerin bafl›na da dünyan›n önde gelen bi-
lim adamlar›n› koysunlar. Bu uzmanlar
babadan o¤ula, kuflaktan kufla¤a ak-
tararak nöbetlefle milyar-
larca, hatta trilyon-
larca sene sü-
rekli va-
ril-
Darwin'in Açmaz›: Ruh
270
lerin bafl›nda beklesinler. Bir canl›n›n oluflmas› için hangi flartla-
r›n var olmas› gerekti¤ine inan›l›yorsa hepsini kullanmak serbest
olsun. Ancak, ne yaparlarsa yaps›nlar o varillerden kesinlikle bir
canl› ç›kartamazlar. Zürafalar›, aslanlar›, ar›lar›, kanaryalar›, bül-
bülleri, papa¤anlar›, atlar›, yunuslar›, gülleri, orkideleri, zambakla-
r›, karanfilleri, muzlar›, portakallar›, elmalar›, hurmalar›, domates-
leri, kavunlar›, karpuzlar›, incirleri, zeytinleri, üzümleri, fleftalileri,
tavus kufllar›n›, sülünleri, renk renk kelebekleri ve bunlar gibi mil-
yonlarca canl› türünden hiçbirini oluflturamazlar. De¤il burada bir-
kaç›n› sayd›¤›m›z bu canl› varl›klar›, bunlar›n tek bir hücresini bi-
le elde edemezler.
K›sacas›, bilinçsiz atomlar biraraya gelerek hücreyi olufltura-
mazlar. Sonra yeni bir karar vererek bir hücreyi ikiye bölüp, sonra
art arda baflka kararlar al›p, elektron mikroskobunu bulan, sonra
kendi hücre yap›s›n› bu mikroskop alt›nda izleyen profesörleri
oluflturamazlar. Madde, ancak Allah'›n üstün yaratmas›yla hayat
bulur. Bunun aksini iddia eden evrim teorisi ise, akla tamamen ay-
k›r› bir safsatad›r. Evrimcilerin ortaya att›¤› iddialar üzerinde biraz
bile düflünmek, üstteki örnekte oldu¤u gibi, bu gerçe¤i aç›kça gös-
terir.
Göz ve Kulaktaki Teknoloji
Evrim teorisinin kesinlikle aç›klama getiremeyece¤i bir di¤er
konu ise göz ve kulaktaki üstün alg›lama kalitesidir.
Gözle ilgili konuya geçmeden önce "Nas›l görürüz?" sorusuna
k›saca cevap verelim. Bir cisimden gelen ›fl›nlar, gözde retinaya ters
olarak düfler. Bu ›fl›nlar, buradaki hücreler taraf›ndan elektrik sin-
yallerine dönüfltürülür ve beynin arka k›sm›ndaki görme merke-
zi denilen küçücük bir noktaya ulafl›r. Bu elektrik sinyalleri bir di-
zi ifllemden sonra beyindeki bu merkezde görüntü olarak al-
g›lan›r. Bu bilgiden sonra flimdi düflünelim:
Harun Yahya (Adnan Oktar)
271
Beyin ›fl›¤a kapal›d›r. Yani beynin içi kapkaranl›kt›r, ›fl›k
beynin bulundu¤u yere kadar giremez. Görüntü merkezi deni-
len yer kapkaranl›k, ›fl›¤›n asla ulaflmad›¤›, belki de hiç karfl›laflma-
d›¤›n›z kadar karanl›k bir yerdir. Ancak siz bu zifiri karanl›kta ›fl›k-
l›, p›r›l p›r›l bir dünyay› seyretmektesiniz.
Üstelik bu o kadar net ve kaliteli bir görüntüdür ki 21. yüzy›l
teknolojisi bile her türlü imkana ra¤men bu netli¤i sa¤layamam›fl-
t›r. Örne¤in flu anda okudu¤unuz kitaba, kitab› tutan ellerinize ba-
k›n, sonra bafl›n›z› kald›r›n ve çevrenize bak›n. fiu anda gördü¤ü-
nüz netlik ve kalitedeki bu görüntüyü baflka bir yerde gördünüz
mü? Bu kadar net bir görüntüyü size dünyan›n bir numaral› tele-
vizyon flirketinin üretti¤i en geliflmifl televizyon ekran› dahi vere-
mez. 100 y›ld›r binlerce mühendis bu netli¤e ulaflmaya çal›flmakta-
d›r. Bunun için fabrikalar, dev tesisler kurulmakta, araflt›rmalar ya-
p›lmakta, planlar ve tasar›mlar gelifltirilmektedir. Yine bir TV ekra-
n›na bak›n, bir de flu anda elinizde tuttu¤unuz bu kitaba. Arada
büyük bir netlik ve kalite fark› oldu¤unu göreceksiniz. Üstelik, TV
ekran› size iki boyutlu bir görüntü gösterir, oysa siz üç boyutlu, de-
rinlikli bir perspektifi izlemektesiniz.
Uzun y›llard›r on binlerce mühendis üç boyutlu TV yapmaya,
gözün görme kalitesine ulaflmaya çal›flmaktad›rlar. Evet, üç boyut-
lu bir televizyon sistemi yapabildiler ama onu da gözlük takmadan
üç boyutlu görmek mümkün de¤il, kald› ki bu suni bir üç boyut-
tur. Arka taraf daha bulan›k, ön taraf ise ka¤›ttan dekor gibi durur.
Hiçbir zaman gözün gördü¤ü kadar net ve kaliteli bir görüntü
oluflmaz. Kamerada da, televizyonda da mutlaka görüntü kayb›
meydana gelir.
‹flte evrimciler, bu kaliteli ve net görüntüyü oluflturan me-
kanizman›n tesadüfen olufltu¤unu iddia etmektedirler. fiimdi
biri size, odan›zda duran televizyon tesadüfler sonucunda olufl-
tu, atomlar biraraya geldi ve bu görüntü oluflturan aleti
Darwin'in Açmaz›: Ruh
272
meydana getirdi dese ne düflünürsünüz? Binlerce kiflinin biraraya
gelip yapamad›¤›n› fluursuz atomlar nas›l yaps›n?
Gözün gördü¤ünden daha ilkel olan bir görüntüyü oluflturan
alet tesadüfen oluflam›yorsa, gözün ve gözün gördü¤ü görüntü-
nün de tesadüfen oluflamayaca¤› çok aç›kt›r. Ayn› durum kulak
için de geçerlidir. D›fl kulak, çevredeki sesleri kulak kepçesi vas›ta-
s›yla toplay›p orta kula¤a iletir; orta kulak ald›¤› ses titreflimlerini
güçlendirerek iç kula¤a aktar›r; iç kulak da bu titreflimleri elektrik
sinyallerine dönüfltürerek beyne gönderir. Aynen görmede oldu¤u
gibi duyma ifllemi de beyindeki duyma merkezinde gerçekleflir.
Gözdeki durum kulak için de geçerlidir, yani beyin, ›fl›k gibi
sese de kapal›d›r, ses geçirmez. Dolay›s›yla d›flar›s› ne kadar gürül-
tülü de olsa beynin içi tamamen sessizdir. Buna ra¤men en net
sesler beyinde alg›lan›r. Ses geçirmeyen beyninizde bir orkestra-
n›n senfonilerini dinlersiniz, kalabal›k bir ortam›n tüm gürültü-
sünü duyars›n›z. Ama o anda hassas bir cihazla beynini-
273
Gözü ve kula¤›, kamera ve ses kay›t cihazlar› ile k›yaslad›¤›m›zda, bu organlar›m›-
z›n söz konusu teknoloji ürünlerinden çok daha kompleks, çok daha kusursuz yara-
t›lm›fl oldu¤unu görürüz.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
zin içindeki ses düzeyi ölçülse, burada keskin bir sessizli¤in ha-
kim oldu¤u görülecektir. Net bir görüntü elde edebilmek ümi-
diyle teknoloji nas›l kullan›l›yorsa, ses için de ayn› çabalar onlarca
y›ld›r sürdürülmektedir. Ses kay›t cihazlar›, müzik setleri, birçok
elektronik alet, sesi alg›layan müzik sistemleri bu çal›flmalardan
baz›lar›d›r. Ancak, tüm teknolojiye, bu teknolojide çal›flan binlerce
mühendise ve uzmana ra¤men kula¤›n oluflturdu¤u netlik ve kali-
tede bir sese ulafl›lamam›flt›r.
En büyük müzik sistemi flirketinin üretti¤i en kaliteli müzik
setini düflünün. Sesi kaydetti¤inde mutlaka sesin bir k›sm› kaybo-
lur veya az da olsa mutlaka parazit oluflur veya müzik setini açt›-
¤›n›zda daha müzik bafllamadan bir c›z›rt› mutlaka duyars›n›z.
Ancak insan vücudundaki teknolojinin ürünü olan sesler son dere-
ce net ve kusursuzdur. Bir insan kula¤›, hiçbir zaman müzik setin-
de oldu¤u gibi c›z›rt›l› veya parazitli alg›lamaz; ses ne ise tam ve
net bir biçimde onu alg›lar. Bu durum, insan yarat›ld›¤› günden bu
yana böyledir. fiimdiye kadar insano¤lunun yapt›¤› hiçbir görüntü
ve ses cihaz›, göz ve kulak kadar hassas ve baflar›l› birer alg›lay›c›
olamam›flt›r. Ancak görme ve iflitme olay›nda, tüm bunlar›n ötesin-
de, çok büyük bir gerçek daha vard›r.
Beynin ‹çinde Gören ve Duyan fiuur Kime Aittir?
Beynin içinde, ›fl›l ›fl›l renkli bir dünyay› seyreden, senfonileri,
kufllar›n c›v›lt›lar›n› dinleyen, gülü koklayan kimdir?
‹nsan›n gözlerinden, kulaklar›ndan, burnundan gelen uyar›-
lar, elektrik sinyali olarak beyne gider. Biyoloji, fizyoloji veya biyo-
kimya kitaplar›nda bu görüntünün beyinde nas›l olufltu¤una dair
birçok detay okursunuz. Ancak, bu konu hakk›ndaki en önemli
gerçe¤e hiçbir yerde rastlayamazs›n›z: Beyinde, bu elektrik sin-
yallerini görüntü, ses, koku ve his olarak alg›layan kimdir?
Darwin'in Açmaz›: Ruh
274
Beynin içinde göze, kula¤a, burna ihtiyaç duymadan tüm bunlar›
alg›layan bir fluur bulunmaktad›r. Bu fluur kime aittir?
Elbette bu fluur beyni oluflturan sinirler, ya¤ tabakas› ve sinir
hücrelerine ait de¤ildir. ‹flte bu yüzden, her fleyin maddeden ibaret
oldu¤unu zanneden Darwinist-materyalistler bu sorulara hiçbir
cevap verememektedirler. Çünkü bu fluur, Allah'›n yaratm›fl oldu-
¤u ruhtur. Ruh, görüntüyü seyretmek için göze, sesi duymak için
kula¤a ihtiyaç duymaz. Bunlar›n da ötesinde düflünmek için beyne
ihtiyaç duymaz.
Bu aç›k ve ilmi gerçe¤i okuyan her insan›n, beynin içindeki
birkaç santimetreküplük, kapkaranl›k mekana tüm kainat› üç bo-
yutlu, renkli, gölgeli ve ›fl›kl› olarak s›¤d›ran Yüce Allah'› düflü-
nüp, O'ndan korkup, O'na s›¤›nmas› gerekir.
Harun Yahya (Adnan Oktar)
275
Bütün hayat›m›z› beynimizin içinde yaflar›z. Gördü¤ümüz insanlar, koklad›¤›-
m›z çiçekler, dinledi¤imiz müzik, tatt›¤›m›z meyveler, elimizde hissetti¤imiz
›slakl›k... Bunlar›n hepsi beynimizde oluflur. Gerçekte ise beynimizde, ne renk-
ler, ne sesler, ne de görüntüler vard›r. Beyinde bulunabilecek tek fley elektrik
sinyalleridir. K›sacas› biz, beynimizdeki elektrik sinyallerinin oluflturdu¤u bir
dünyada yaflar›z. Bu bir görüfl veya varsay›m de¤il, dünyay› nas›l alg›lad›¤›-
m›zla ilgili bilimsel bir aç›klamad›r.
Materyalist Bir ‹nanç
Buraya kadar incelediklerimiz, evrim teorisinin bilimsel bul-
gularla aç›kça çeliflen bir iddia oldu¤unu göstermektedir. Teorinin
hayat›n kökeni hakk›ndaki iddias› bilime ayk›r›d›r, öne sürdü¤ü
evrim mekanizmalar›n›n hiçbir evrimlefltirici etkisi yoktur ve fosil-
ler teorinin gerektirdi¤i ara formlar›n yaflamad›klar›n› göstermek-
tedir. Bu durumda, elbette, evrim teorisinin bilime ayk›r› bir dü-
flünce olarak bir kenara at›lmas› gerekir. Nitekim tarih boyunca
dünya merkezli evren modeli gibi pek çok düflünce, bilimin gün-
deminden ç›kar›lm›flt›r. Ama evrim teorisi ›srarla bilimin günde-
minde tutulmaktad›r. Hatta baz› insanlar teorinin elefltirilmesini
"bilime sald›r›" olarak göstermeye bile çal›flmaktad›rlar. Peki ne-
den?..
Bu durumun nedeni, evrim teorisinin baz› çevreler için, ken-
disinden asla vazgeçilemeyecek dogmatik bir inan›fl olufludur. Bu
çevreler, materyalist felsefeye körü körüne ba¤l›d›rlar ve Darwi-
nizm'i de do¤aya getirilebilecek yegane materyalist aç›klama oldu-
¤u için benimsemektedirler. Bazen bunu aç›kça itiraf da ederler.
Harvard Üniversitesi'nden ünlü bir genetikçi ve ayn› zamanda ön-
de gelen bir evrimci olan Richard Lewontin, "önce materyalist, son-
ra bilim adam›" oldu¤unu flöyle itiraf etmektedir:
Bizim materyalizme bir inanc›m›z var, 'a priori' (önceden kabul edil-
mifl, do¤ru varsay›lm›fl) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir
aç›klama getirmeye zorlayan fley, bilimin yöntemleri ve kurallar› de-
¤il. Aksine, materyalizme olan 'a priori' ba¤l›l›¤›m›z nedeniyle, dün-
yaya materyalist bir aç›klama getiren araflt›rma yöntemlerini ve kav-
ramlar› kurguluyoruz. Materyalizm mutlak do¤ru oldu¤una göre
de, ‹lahi bir aç›klaman›n sahneye girmesine izin veremeyiz.167
Bu sözler, Darwinizm'in, materyalist felsefeye ba¤l›l›k u¤-
runa yaflat›lan bir dogma oldu¤unun aç›k ifadeleridir. Bu
Darwin'in Açmaz›: Ruh
276
dogma, maddeden baflka hiçbir varl›k olmad›¤›n› varsayar. Bu
nedenle de cans›z, bilinçsiz maddenin, hayat› yaratt›¤›na inan›r.
Milyonlarca farkl› canl› türünün; örne¤in kufllar›n, bal›klar›n, züra-
falar›n, kaplanlar›n, böceklerin, a¤açlar›n, çiçeklerin, balinalar›n ve
insanlar›n maddenin kendi içindeki etkileflimlerle, yani ya¤an ya¤-
murla, çakan flimflekle, cans›z maddenin içinden olufltu¤unu kabul
eder. Gerçekte ise bu, hem akla hem bilime ayk›r› bir kabuldür.
Ama Darwinistler kendi deyimleriyle "‹lahi bir aç›klaman›n sahne-
ye girmemesi" için, bu kabulü savunmaya devam etmektedirler.
Canl›lar›n kökenine materyalist bir ön yarg› ile bakmayan in-
sanlar ise, flu aç›k gerçe¤i göreceklerdir: Tüm canl›lar, üstün bir
güç, bilgi ve akla sahip olan bir Yarat›c›n›n eseridirler. Yarat›c›, tüm
evreni yoktan var eden, en kusursuz biçimde düzenleyen ve tüm
canl›lar› yarat›p flekillendiren Allah't›r.
Evrim Teorisi Dünya Tarihinin En Etkili Büyüsüdür
Burada flunu da belirtmek gerekir ki, ön yarg›s›z, hiçbir ide-
olojinin etkisi alt›nda kalmadan, sadece akl›n› ve mant›¤›n› kulla-
nan her insan, bilim ve medeniyetten uzak toplumlar›n hurafeleri-
ni and›ran evrim teorisinin inan›lmas› imkans›z bir iddia oldu¤u-
nu kolayl›kla anlayacakt›r.
Yukar›da da belirtildi¤i gibi, evrim teorisine inananlar, büyük
bir varilin içine birçok atomu, molekülü, cans›z maddeyi dolduran
ve bunlar›n kar›fl›m›ndan zaman içinde düflünen, akleden, bulufllar
yapan profesörlerin, üniversite ö¤rencilerinin, Einstein, Hubble gi-
bi bilim adamlar›n›n, Frank Sinatra, Charlton Heston gibi sanatç›-
lar›n, bunun yan› s›ra ceylanlar›n, limon a¤açlar›n›n, karanfillerin
ç›kaca¤›na inanmaktad›rlar. Üstelik, bu saçma iddiaya inananlar
bilim adamlar›, profesörler, kültürlü, e¤itimli insanlard›r. Bu ne-
denle evrim teorisi için "dünya tarihinin en büyük ve en et-
Harun Yahya (Adnan Oktar)
277
kili büyüsü" ifadesini kullanmak yerinde olacakt›r. Çünkü, dün-
ya tarihinde insanlar›n bu derece akl›n› bafl›ndan alan, ak›l ve
mant›kla düflünmelerine imkan tan›mayan, gözlerinin önüne san-
ki bir perde çekip çok aç›k olan gerçekleri görmelerine engel olan
bir baflka inanç veya iddia daha yoktur. Bu, eski M›s›rl›lar›n Günefl
Tanr›s› Ra'ya, Afrikal› baz› kabilelerin totemlere, Sebe halk›n›n Gü-
nefl'e tapmas›ndan, Hz. ‹brahim'in kavminin elleri ile yapt›klar›
putlara, Hz. Musa'n›n kavminin alt›ndan yapt›klar› buza¤›ya tap-
malar›ndan çok daha vahim ve ak›l almaz bir körlüktür. Gerçekte
bu durum, Allah'›n Kuran'da iflaret etti¤i bir ak›ls›zl›kt›r. Allah, ba-
z› insanlar›n anlay›fllar›n›n kapanaca¤›n› ve gerçekleri görmekten
aciz duruma düfleceklerini birçok ayetinde bildirmektedir. Bu ayet-
lerden baz›lar› flöyledir:
fiüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark
etmez; inanmazlar. Allah, onlar›n kalplerini ve kulaklar›n› mü-
hürlemifltir; gözlerinin üzerinde perdeler vard›r. Ve büyük azab
onlarad›r. (Bakara Suresi, 6-7)
…Kalpleri vard›r bununla kavray›p-anlamazlar, gözleri vard›r bu-
nunla görmezler, kulaklar› vard›r bununla iflitmezler. Bunlar hay-
vanlar gibidir, hatta daha afla¤›l›kt›rlar. ‹flte bunlar gafil olanlard›r.
(Araf Suresi, 179)
Darwin'in Açmaz›: Ruh
278
Allah, Hicr Suresi'nde ise, bu insanlar›n mucizeler görseler
bile inanmayacak kadar büyülendiklerini flöyle bildirmektedir:
Onlar›n üzerlerine gökyüzünden bir kap› açsak, ordan yukar›
yükselseler de, mutlaka: "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyü-
lenmifl bir toplulu¤uz" diyeceklerdir. (Hicr Suresi, 14-15)
Bu kadar genifl bir kitlenin üzerinde bu büyünün etkili olma-
s›, insanlar›n gerçeklerden bu kadar uzak tutulmalar› ve 150 y›ld›r
bu büyünün bozulmamas› ise, kelimelerle anlat›lamayacak kadar
hayret verici bir durumdur. Çünkü, bir veya birkaç insan›n imkan-
s›z senaryolara, saçmal›k ve mant›ks›zl›klarla dolu iddialara inan-
malar› anlafl›labilir. Ancak dünyan›n dört bir yan›ndaki insanlar›n,
fluursuz ve cans›z atomlar›n ani bir kararla biraraya gelip; ola¤a-
nüstü bir organizasyon, disiplin, ak›l ve fluur gösterip kusursuz bir
sistemle iflleyen evreni, canl›l›k için uygun olan her türlü özelli¤e
sahip olan Dünya gezegenini ve say›s›z kompleks sistemle donat›l-
m›fl canl›lar› meydana getirdi¤ine inanmas›n›n, "büyü"den baflka
bir aç›klamas› yoktur.
Nitekim, Allah Kuran'da, inkarc› felsefenin savunucusu olan
baz› kimselerin, yapt›klar› büyülerle insanlar› etkilediklerini Hz.
Musa ve Firavun aras›nda geçen bir olayla bizlere bildirmektedir.
Hz. Musa, Firavun'a hak dini anlatt›¤›nda, Firavun Hz. Musa'ya,
kendi "bilgin büyücüleri" ile insanlar›n topland›¤› bir yerde karfl›-
laflmas›n› söyler. Hz. Musa, büyücülerle karfl›laflt›¤›nda, büyücüle-
re önce onlar›n marifetlerini sergilemelerini emreder. Bu olay›n an-
lat›ld›¤› ayet flöyledir:
(Musa:) "Siz at›n" dedi. (Asalar›n›) at›verince, insanlar›n gözlerini
büyüleyiverdiler, onlar› dehflete düflürdüler ve (ortaya) büyük bir
sihir getirmifl oldular. (Araf Suresi, 116)
Görüldü¤ü gibi Firavun'un büyücüleri yapt›klar› "aldatma-
calar"la -Hz. Musa ve ona inananlar d›fl›nda- insanlar›n hepsini
büyüleyebilmifllerdir. Ancak, onlar›n att›klar›na karfl›l›k
Harun Yahya (Adnan Oktar)
279
Hz. Musa'n›n ortaya koydu¤u delil, onlar›n bu büyüsünü, ayet-
teki ifadeyle "uydurduklar›n› yutmufl" yani etkisiz k›lm›flt›r:
Biz de Musa'ya: "Asan› f›rlat›ver" diye vahyettik. (O da f›rlat›ve-
rince) bir de bakt›lar ki, o bütün uydurduklar›n› derleyip-toparla-
y›p yutuyor. Böylece hak yerini buldu, onlar›n bütün yapmakta ol-
duklar› geçersiz kald›. Orada yenilmifl oldular ve küçük düflmüfl-
ler olarak tersyüz çevrildiler. (Araf Suresi, 117-119)
Ayetlerde de bildirildi¤i gibi, daha önce insanlar› büyüleyerek
etkileyen bu kiflilerin yapt›klar›n›n bir sahtekarl›k oldu¤unun anla-
fl›lmas› ile, söz konusu insanlar küçük düflmüfllerdir. Günümüzde
de bir büyünün etkisiyle, bilimsellik k›l›f› alt›nda son derece saçma
iddialara inanan ve bunlar› savunmaya hayatlar›n› adayanlar, e¤er
bu iddialardan vazgeçmezlerse gerçekler tam anlam›yla a盤a ç›kt›-
¤›nda ve "büyü bozuldu¤unda" küçük duruma düfleceklerdir. Nite-
kim, yaklafl›k 60 yafl›na kadar evrimi savunan ve ateist bir felsefeci
olan, ancak daha sonra gerçekleri gören Malcolm Muggeridge evrim
teorisinin yak›n gelecekte düflece¤i durumu flöyle aç›klamaktad›r:
Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uyguland›¤› alanlarda, ge-
lece¤in tarih kitaplar›ndaki en büyük espri malzemelerinden biri
olaca¤›na ikna oldum. Gelecek kuflak, bu kadar çürük ve belirsiz bir
hipotezin inan›lmaz bir safl›kla kabul edilmesini hayretle karfl›laya-
cakt›r.168
Bu gelecek, uzakta de¤ildir aksine çok yak›n bir gelecekte in-
sanlar "tesadüfler"in ilah olamayacaklar›n› anlayacaklar ve evrim
teorisi dünya tarihinin en büyük aldatmacas› ve en fliddetli büyü-
sü olarak tan›mlanacakt›r. Bu fliddetli büyü, büyük bir h›zla dün-
yan›n dört bir yan›nda insanlar›n üzerinden kalkmaya bafllam›flt›r.
Evrim aldatmacas›n›n s›rr›n› ö¤renen birçok insan, bu aldatma-
caya nas›l kand›¤›n› hayret ve flaflk›nl›kla düflünmektedir.
Darwin'in Açmaz›: Ruh
280
Dipnot:1- Stanley Sobottka, A Course in Consciousness, http://faculty.virgini-
a.edu/consciousness/
2- Stephen M. Barr, Retelling the Story of Science, Mart 2003 http://www.first-
things.com/ftissues/ft0303/articles/barr.html
3- Amit Goswami, The Self-Aware Universe "How Consciousness Creates the MaterialWorld", Tarcher / Penguin Books, 1995, s. 12
4- Taflk›n Tuna, Ol Dedi Oldu "Big Bang'in Nefes Kesen Öyküsü", Ekim 2005, fiule Ya-
y›nlar›, s. 59
5- Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterus-
sell.com/SP/PrimConsc.html
6- Fred Alan Wolf, The Spiritual Universe "One Physicist's Vision of Spirit, Soul, Mat-ter and Self", Moment Point Press, 1999, s. 99
7- Can Science Seek to Soul, http://www.closertotruth.com/topics/mindbra-
in/113/113transcript.html
8- George Gilder http://www.taemag.com/issues/articleid.17078/article_deta-
il.asp
9- Amit Goswami, The Self-Aware Universe "How Consciousness Creates the MaterialWorld", Tarcher / Penguin Books, 1995, s. 31
10- David Pratt http://www.theosophy-nw.org/theosnw/science/prat-mat.htm
11- Richard Feynman, The Character of Physical Law, Türkçe baskı: Fizik Yasaları
Üzerine, TÜB‹TAK Yayınları, s. 149-151 - http://www.zamandayolculuk.com/ce-
tinbal/kopenhag.htm
12- Thomas J. McFarlane, "The Illusion of Materialism" http://www.integralscien-
ce.org/materialism/materialism.html
13- Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterus-
sell.com/SP/PrimConsc.html
14- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity andthe Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 272-273
15- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity andthe Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 274
16- Roger Penrose, The Road to Reality, Alfred A. Knopf, 2006 s. 1031
17- Amit Goswami, The Self-Aware Universe "How Consciousness Creates the MaterialWorld", Tarcher / Penguin Books, 1995, s. 59-60
18- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity andthe Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 264
19- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity andthe Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 274
20- What the Bleep Do We Know?, Belgesel film, yönetmen: William Arntz, Betsy
Chasse
21- Nick Herbert, Temel Bilinç, Ayna Yay›nevi, 1999, s. 146
22- Nick Herbert, Temel Bilinç, Ayna Yay›nevi, 1999, s. 143
281
23- http://www.integralscience.org/materialism/materialism.html
24- Fred Alan Wolf, Mind into matter "A New Alchemy of Science and Spirit", 2001,
Moment Point Press, s. 105
25- http://www.integralscience.org/materialism/materialism.html
26- http://www.integralscience.org/materialism/materialism.html
27- http://www.integralscience.org/materialism/materialism.html
28- Paul Davies and John Gribbin, The Matter Myth "Dramatic Discoveries That Chal-lenge Our Understanding of Physical Reality", Touchstone books, 1992, s. 14
29- Fred Alan Wolf, Mind into matter "A New Alchemy of Science and Spirit", 2001,
Moment Point Press, s. 6-7
30- Stephen M. Barr, Retelling the Story of Science, http://www.first-
things.com/ftissues/ft0303/articles/barr.html
31- http://science.howstuffworks.com/light2.htm
32- Richard L. Gregory, Eye and Brain "the Psychology of Seeing", 5. bask›, Princeton
Science Library, 5. bask›, 1997, s. 20
33- Fred Alan Wolf, Mind into matter "A New Alchemy of Science and Spirit", 2001,
Moment Point Press, s. 136
34- Fred Alan Wolf, Mind into matter "A New Alchemy of Science and Spirit", 2001,
Moment Point Press, s. 137
35- M. Ali Yaz, Sait Aksoy, Fizik 3, Sürat Yay›nlar›, ‹stanbul, 1997, s. 3
36- http://hhmi.org/senses/b140.html
37- Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterus-
sell.com/SP/PrimConsc.html
38- Richard L. Gregory, Eye and Brain "the Psychology of Seeing", 5. bask›, Princeton
Science Library, 5. bask›, 1997, s. 84
39- Daniel C Dennett, Brainchildren, Essays on Designing Minds, The MIT Press,
Cambridge, 1998, s. 142
40- Daniel C Dennett, Brainchildren, Essays on Designing Minds, s. 142
41- George Politzer, Felsefenin Bafllang›ç ‹lkeleri, Sosyal Yay›nlar›, Çev: Enver Ayte-
kin, ‹stanbul: 1976, s.40
42- Natasha Mitchell, Is the Visual World a Grand Illusion?, Radyo Program›, 18 Ocak
2004, http://www.abc.net.au/rn/science/mind/s996555.htm
43- Peter Russell, From Science to God "A physicist's Journey into the Mystery of Cons-ciousness", New World Library, 2002, s. 47
44- Rita Carter, Mapping The Mind, University of California Press, London, 1999, s.
107
45- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity andthe Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 26-27
46- Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterus-
sell.com/SP/PrimConsc.html
47- Karl Pribram, David Bohm, Marilyn Ferguson, Fritjof Capra, Holografik Ev-ren I, Çev: Ali Çakıro¤lu, Kuraldıflı Yayınları, ‹stanbul: 1996, s. 37
Darwin'in Açmaz›: Ruh
282
48- Craig Hamilton, What is Enlightenment?, say› 29, Haziran-A¤ustos 2005, s. 70
49- Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterus-
sell.com/SP/PrimConsc.html
50- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Brain,William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 66
51- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Brain,William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 66-67
52- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Brain,William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 70, 72
53- Richard L. Gregory, Eye and Brain "the Psychology of Seeing", 5. bask›, Princeton
Science Library, 5. bask›, 1997, s. 5
54- Antonio Damasio, The Feelings of What Happens "Body Emotion and the Making ofConsciousness", Vintage Books, 2000, s. 9
55- Susan Blackmore, Consciousness "A Very Short Introduction", Oxford, 2005, s. 64
56- Peter Russell, From Science to God "A physicist's Journey into the Mystery of Cons-ciousness", New World Library, 2002, s. 42
57- Michael I. Posner, Marcus E .Raichle, Images of Mind, Scientific American Lib-
rary, New York 1999, s. 88
58- Peter Russell, From Science to God "A physicist's Journey into the Mystery of
Consciousness", New World Library, 2002, s. 50
59- http://www.peterussell.com/SP/PrimConsc.html - Peter Russell, The Pri-
mary of Consciousness
60- George Berkeley, A Treatise Concerning the Principles of Human Knowledge,
1710, Works of George Berkeley, vol. I, ed. A. Fraser, Oxford, 1871
61- Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterus-
sell.com/SP/PrimConsc.html
62- What The Bleep Do We Know, Belgesel film, yönetmen: William Arntz, Betsy
Chasse
63- Bertrand Russell, Rölativitenin Alfabesi, Onur Yay›nlar›, 1974, s. 161-162
64- J. R. Minkel, "The Hollow Universe", New Scientist, 27 Nisan 2002, say› 2340, s.
22
65- George Politzer, Felsefenin Bafllangıç ‹lkeleri, Sosyal Yayınları, Çev: Enver Ayte-
kin, ‹stanbul: 1976, s. 38-39-44
66- Natasha Mitchell, Is the Visual World a Grand Illusion?, Radyo Program›, 18
Ocak 2004, http://www.abc.net.au/rn/science/mind/s996555.htm
67- Susan Blackmore, Consciousness "A Very Short Introduction", Oxford, 2005, s. 13-
14
68- What the Bleep Do We Know?, Belgesel film, yönetmen: William Arntz, Betsy
Chasse
69- What the Bleep Do We Know?, Belgesel film, yönetmen: William Arntz, Betsy
Chasse
70- What the Bleep Do We Know?, Belgesel film, yönetmen: William Arntz,
Betsy Chasse
Harun Yahya (Adnan Oktar)
283
71- Geoff Haselhurst, Introduction to Metaphysics / Principles
http://www.spaceandmotion.com/metaphysics.htm
72- http://www.peterussell.com/Reality/realityart.html
73- Fred Alan Wolf, Mind into matter "A New Alchemy of Science and Spirit", 2001,
Moment Point Press, s. 15-16
74- Peter Russell, From Science to God "A physicist's Journey into the Mystery of Cons-ciousness", New World Library, 2002, s. 42
75-http://www.cevaplar.org/index.php?khide=visible&sec=1&sec1=22&ya-
zi_id=3828
76- Natasha Mitchell, Is the Visual World a Grand Illusion?, Radyo Program›, 18
Ocak 2004, http://www.abc.net.au/rn/science/mind/s996555.htm
77- Reality Versus Imagination and Illusion, Remez Sasson, http://www.success-
consciousness.com/index_000014.htm
78- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Brain,William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 94
79- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Brain,William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 103
80- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Brain,William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 103
81- V. S. Ramachandran, A Brief Tour of Human Consciousness, 2004, PI Publishing,
s. 26
82- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Brain,William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 72
83- http://www.bbc.co.uk/radio4/reith2003/lecture1.shtml
84- V. S. Ramachandran, A Brief Tour of Human Consciousness, PI Publishing, 2004,
s. 2-3
85- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity andthe Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 103-104
86- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity andthe Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 103-104
87- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity andthe Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 110-111
88- Craig Hamilton, What is Enlightenment?, say› 29, Haziran-A¤ustos 2005, s. 79
89- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity andthe Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 105
90- Diane Ackerman, An Alchemy Of Mind "The Marvel and Mystery of Mind", Scrib-
ner Books, 2005, s. 37-38
91- Diane Ackerman, An Alchemy Of Mind "The Marvel and Mystery of Mind",Scribner Books, 2005, s. 41
92- Gerald M. Edelman ve Giulio Tontoni, A Universe of Consciousness "How Mat-ter Becomes Imagination", Basic Books, 2000, s. 38
93- Gerald M. Edelman ve Giulio Tontoni, A Universe of Consciousness "How
Darwin'in Açmaz›: Ruh
284
Matter Becomes Imagination", Basic Books, 2000, s. 47
94- MSNBC, "Beyin Bilgisayarlara Ders Ö¤retiyor" bafllı¤ıyla verilen 6 A¤ustos
2002 tarihli haber
95- Gerald M. Edelman ve Giulio Tontoni, A Universe of Consciousness "How MatterBecomes Imagination", Basic Books, 2000, s. 47-48
96- V. S. Ramachandran, A Brief Tour of Human Consciousness, 2004, PI Publishing,
s. 3
97- What the Bleep Do We Know?, Belgesel film, yönetmen: William Arntz, Betsy
Chasse
98- Robert Lawrence Kuhn, Closer To Truth "Challenging Current Belief”, McGraw-
Hill, 2000, s. 35
99- http://www.age-of-the-sage.org/philosophy/huxley_darwins_bulldog.html,
http://www.pbs.org/wgbh/evolution/library/02/2/l_022_09.html
100- Steven Pinker, How The Mind Works, Norton Publishing, 1999, s. 132
101-http://www.firstthings.com/ftissues/ft0303/articles/barr.html
102- Peter Russell, The Spirit of Now, http://www.peterussell.com/Reality/realit-
yart.html
103- Peter Russell, The Spirit of Now, http://www.peterussell.com/Reality/rea-
lityart.html
104- Diane Ackerman, An Alchemy Of Mind "The Marvel and Mystery of Mind",Scribner Books, 2005, s. 5
105- Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterus-
sell.com/SP/PrimConsc.html
106- Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticityand the Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 28
107- What the Bleep Do We Know?, Belgesel film, yönetmen: William Arntz, Betsy
Chasse
108- http://www.spiritsite.com/writing/kattar/part6.shtml
109- Fred Alan Wolf, The Spiritual Universe "One Physicist's Vision of Spirit, Soul,Matter and Self", Moment Point Press, 1999, s. 9
110- Robert Lawrence Kuhn, Closer To Truth "Challenging Current Belief”, McGraw-
Hill, 2000, s. 58
111- Craig Hamilton, What is Enlightenment?, say› 29, Haziran-A¤ustos 2005, s. 64
112- http://www.kurtuluscephesi.com/sozluk/politzer10.html
113- Erwin Schrödinger, Yaflam Nedir?, Bilim Dizisi 13, Evrim Yay›nlar›, 1999, s. 154
114- Erwin Schrödinger, Yaflam Nedir?, Bilim Dizisi 13, Evrim Yay›nlar›, 1999, s. 150
115- Peter Russell, From Science to God "A physicist's Journey into the Mystery of Cons-ciousness", New World Library, 2002, s. 96
116- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Bra-in, William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 189
117- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Bra-in, William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 190
Harun Yahya (Adnan Oktar)
285
118- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Bra-in, William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 190
119- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Brain,William Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 191
120- Charles Darwin, ‹nsanın Türeyifli, Onur Yayınları, Nisan 1995, s. 85
121- V.S. Ramachandran, M.D., Ph.D. ve Sandra Blakeslee, Phantoms in the Brain, Wil-
liam Morrow and Company, Inc., New York, 1998, s. 191
122- Gerald M. Edelman ve Giulio Tontoni, A Universe of Consciousness "How MatterBecomes Imagination", Basic Books, 2000, s. 81
123- John Peet, The True History of Mankind, www, pages.org/uk/org/bcs
124- Henry Gee, In Search Of Deep Time: Beyond The Fossil Record To A New Hıstory OfLife, The Free Press, A Division of Simon & Schuster, Inc., 1999, s. 5
125- Phillip E. Johnson, Reason in the Balance: The Case Against Naturalism in Science,Law & Education, Downers Grove, Illinois: InterVarsity Press, 1995, s. 62
126- Robert Jastrow, "Evolution: Selection for Perfection," Science Digest, Aral›k 1981,
s. 87
127- Peter Russell, From Science to God "A physicist's Journey into the Mystery of Cons-ciousness", New World Library, 2002, s. 26
128- J. Hawkes, Nine Tantalizing Mysteries of Nature, New York Times Magazine, 1957,
s. 33
129- Tim Folger, "Buradan Sonsuzlu¤a", Discover, Aral›k 2000, s. 54
130- BBC World, Uzay ve Zaman: Zaman›n Ak›fl› Belgeseli, 21 May›s 2005
131- François Jacob, Mümkünlerin Oyunu, Kesit Yay›nlar›, 1996, s. 111
132- Lincoln Barnett, Evren ve Einstein, Varl›k Yay›nlar›, 1980, s. 52-53
133- Lincoln Barnett, Evren ve Einstein, Varl›k Yay›nlar›, 1980, s. 17
134- Lincoln Barnett, Evren ve Einstein, Varl›k Yay›nlar›, 1980, s. 58
135- Paul Strathern, Einstein ve Görelilik Kuram›, Gendafl Yay›nlar›, 1997, s. 57
136- http://www.fortunecity.com/emachines/e11/86/flowtime.html#
137- http://www.fortunecity.com/emachines/e11/86/flowtime.html#
138- http://www.fortunecity.com/emachines/e11/86/flowtime.html#
139- http://www.fortunecity.com/emachines/e11/86/flowtime.html#
140- Peter Russell, From Science to God "A physicist's Journey into the Mystery of Cons-ciousness", New World Library, 2002, s. 61
141- Fred Alan Wolf, Mind into matter "A New Alchemy of Science and Spirit", Moment
Point Press, 2001, s. 104
142- Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterus-
sell.com/SP/PrimConsc.html
143- Peter Russell, Mathematics and Reality, http://www.peterussell.com/Rea-
lity/realityart.html
144- Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterus-
sell.com/SP/PrimConsc.html
145- http://www.fortunecity.com/emachines/e11/86/flowtime.html#
Darwin'in Açmaz›: Ruh
286
146- http://www.fortunecity.com/emachines/e11/86/flowtime.html#
147- Fred Alan Wolf, Mind into matter "A New Alchemy of Science and Spirit", Mo-
ment Point Press, 2001, s. 112
148- http://www.fortunecity.com/emachines/e11/86/flowtime.html#
149. Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular Evolution and The Origin of Life, New York:
Marcel Dekker, 1977, s. 2
150. Alexander I. Oparin, Origin of Life, (1936) New York, Dover Publications, 1953
(Yeni bas›m), s.196
151. "New Evidence on Evolution of Early Atmosphere and Life", Bulletin of theAmerican Meteorological Society, c. 63, Kas›m 1982, s. 1328-1330
152. Stanley Miller, Molecular Evolution of Life: Current Status of the Prebiotic Synthe-sis of Small Molecules, 1986, s. 7
153. Jeffrey Bada, Earth, fiubat 1998, s. 40
154 Leslie E. Orgel, The Origin of Life on Earth, Scientific American, c. 271, Ekim
1994, s. 78
155. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard
University Press, 1964, s. 189
156. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard
University Press, 1964, s. 184
157. B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania: The Banner Of Truth Trust, 1988.
158. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard
University Press, 1964, s. 179
159. Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings of the British
Geological Association, c. 87, 1976, s. 133
160. Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New York: Pantheon Books, 1983. s. 197
161. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications,
1970, s. 75-94; Charles E. Oxnard, "The Place of Australopithecines in Human Evo-
lution: Grounds for Doubt", Nature, c. 258, s. 389
162. J. Rennie, "Darwin's Current Bulldog: Ernst Mayr", Scientific American, Aral›k
1992
163. Alan Walker, Science, c. 207, 1980, s. 1103; A. J. Kelso, Physical Antropology, 1.
bask›, New York: J. B. Lipincott Co., 1970, s. 221; M. D. Leakey, Olduva-
i Gorge, c. 3, Cambridge: Cambridge University Press, 1971, s. 272
164. Time, Kas›m 1996
165. S. J. Gould, Natural History, c. 85, 1976, s. 30
166.. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publicati-
ons, 1970, s. 19
167. Richard Lewontin, "The Demon-Haunted World", The New York Review of Bo-
oks, 9 Ocak 1997, s. 28
168. Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids: Eerdmans,
1980, s. 43
Harun Yahya (Adnan Oktar)
287
Darwin'in Açmaz›: Ruh
288