belÂgat kİtaplarinda ‘tevrİye’nİn tarİf ve tasnİfİ muhittin elİaÇik.pdf · sobİder...
TRANSCRIPT
Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27
Muhittin ELİAÇIK1
BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ
Özet
Belâgat kitapları söz ve mana sanatlarının ayrıntılı biçimde açıklandığı
kitaplardır. Bu kitaplarda belâgat bölümü me’ânî, beyân, bedî’olarak üç bölümden
oluşmakta ve edebî sanatlar bedî’ bölümünde açıklanmaktadır. Ayrıca, beyân ve
me’ânî bölümlerinde de birer anlatım yolu olarak isti’âre, teşbîh, kinâye gibi
sanatlar açıklanmaktadır. Belâgat kitaplarında sanatların tarif ve tasnifi aynı şekil
ve muhtevada bulunmadığı gibi, sayı olarak da kitaplarda bir birlik yoktur. Hatta
aynı sanatın kitaplarda farklı isimlerle geçtiği de görülmektedir. Belâgat
kitaplarında farklı başlık ve tasnifle açıklanan sanatlardan birisi de tevriye olup, en
eski belâgat kitaplarından itibaren adı, tarifi ve tasnifi farklı biçimde verilmiş ve bir
daire içinde de açıklanmıştır. Mesela, Manastırlı Rıfat, tevriyeyi telvîhât başlığı
altında ele alıp mugalata-i ma’neviyye, istihdâm, tevcîh, ta’rîz, telvîh, remz gibi
sanatlarla birlikte açıklamıştır. Recâizâde Mahmud Ekrem tevriye ve telmihi
birleştirip aynı başlık altında açıklamıştır. Çoğu defa îhâm ile aynı kategoride ele
alınan tevriyede, birden çok anlamı bulunan bir kelimenin hemen akla gelen yakın
anlamı değil uzak anlamı kastedilir. Îhâmda ise bir kelimenin hangi anlamda
kullanıldığı belli olmamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Belâgat kitapları, bedî’, tevriye, tarif, tasnif.
THE DEFINITION AND CLASSIFICATION OF THE TEWRIYE IN
RHETORIC BOOKS
Abstract
In the rhetoric books are described the word and meaning arts in detail. These
books consists of three part as Me’ani, Beyan, Bedi ve literary arts described in
Bedi part. Besides, are described in the Beyan and Me’ani parts metaphor, simile,
metonymy such as arts. In the rhetoric books, is different descriptions and
1 Prof.Dr., Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi.,[email protected]
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27
Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi
17
classifications and numbers of arts literary. Even the same art also mentioned by
different names in different books. In the rhetoric books, is tevriye also one of arts
the different explained. The name of this art, its description and classification has
been different from the oldest rhetoric books; a well it is described in a circle. For
example, Manastırlı Rifat has addressed under telvîhât title it, and explained with
such arts of mugalata-i maneviye, istihdam,tevcih, tariz, telvih, remz. Recaizade
Mahmut Ekrem also combining the tevreden and telmih gave under the same title.
The tewriye which usually given in the same category with metonymy, is meant of
the remote sense of a word with multiple meanings. In the iham a word is unclear
in what sense is used.
Key Words: Rhetoric books, bedi, tewriyd, efinition, classification.
GİRİŞ
Belâgat, “duruma uygun söz söyleme” anlamına gelip bir sözü muhataba en uygun ve
güzel biçimde eriştirmeyi ifade eder. Belâgat kelimesi bülûğ masdarından gelmekte olup,
zamanla yerinde, düzgün ve güzel söz söylemeye dair konuları içine alan bilim dalının adı
olmuştur. Belâgat: “Lisanın fesahatine uymak şartıyla bir manayı, sözlerini hâlin gereğine
mutabık kılarak çeşitli yollarla söylemek ve kelimelerin ve parçaların uyumunu sağlayarak
ifadeyi kulak ve kalbe hoş gelecek şekilde birleştirme kaideleridir.” (M.Rıfat, 1308:11). Ya da
belâgat: “Konuşmanın açıklıkla birlikte tekellüf, tasannu, muğlaklık ve tevilden uzak olarak
hâlin gereğine uygun olmasıdır.” (A.Süreyya, 1303:69). Belâgat ilmi bir konuşmanın zamana,
zemine ve duruma mutabık yapılması ile ilgili konuları incelemekte ve me’ânî, beyân, bedî’
olarak üç bölümden oluşmaktadır. Bu ilimde ‘muhassinât-ı lafziyye ve maneviyye’ denilen söz
ve mana sanatları genellikle bedî’ bölümünde açıklanmaktadır. İslâm dünyasında M. 9-12.
yüzyıllarda en parlak dönemini yaşayıp daha sonraları duraklama dönemine giren belâgat ilmine
ait eserler, büyük ölçüde Siracüddin Sekkâkî’nin (ö.1228) Miftahu’l-Ulûm adlı eserinin üçüncü
bölümüne yazılan telhis, şerh ve haşiyelerden oluşmaktadır. Sirâcuddîn Sekkâkî’nin Arapça
Miftahu’l-Ulûm’u belâgat kitaplarının en mühim kaynaklarından olup bu kitapta söz ve mana
sanatları bedî’ bölümünde ele alınıp açıklanmıştır. Daha sonraları Hatib el-Kazvînî (ö.1339)
tarafından bu kitaba yazılan Telhîsü’l-Miftâh adlı özet, asıl kaynağını da gölgede bırakmıştır.
Telhîsü’l-Miftâh ise daha sonraları birçok şerh ve haşiye ile açıklanmış olup, bunların da en
önemlisi Sadeddin Teftazânî (ö.1390)’nin el-Mutavvel’idir. Osmanlı’da belâgat kitapları
medrese ve medrese dışı olmak üzere iki kolda yazılmış ve medrese çizgisindeki eserler
Miftâhu’l-Ulûm ve şerhlerine dayanmış, medrese dışında ise daha ziyade Reşidüddîn Vatvat'ın
(ö.1177) Hadâiku’s-sihr fî-dekaiki’ş-şi’r adlı eseri kaynaklık etmiştir. Batı’ya ilginin arttığı
Tanzimat döneminde ise Süleyman Paşa’nın Mebâni'l-inşâ'sı ile birlikte Batı retorik konuları da
Türk edebiyatına girmiş ve bunun sonucunda klasik belâgat anlayışının izlenmesi yanında, Batı
retorik konularını eski anlayışın yanında ele alan bir anlayış da ortaya çıkmıştır. Bu iki anlayışa
Ahmed Cevdet Paşa’nın Belâgat-i Osmaniyye’si ve Recaizâde’nin Ta’lîm-i Edebiyat'ı örnek
olarak gösterilebilir (Saraç 2004:131-136). Konuşmayı söz ve manaca güzelleştiren unsurlar
olan “muhassinât-ı lafziyye ve ma’neviyye” belâgat kitaplarında genellikle şahsi bir tasnifle
verilmiş; mecâzât, isti’âre, teşbih gibi “beyan” konuları hemen her kitapta yer almakla birlikte
mecâz-ı mürsel gibi temel bir konu Sürûrî’nin Bahru'l-Maârif’i, Müstakimzâde Sadeddin’in
Istılâhât-ı Şi’riyye’si ve Muallim Naci’nin Istılâhât-ı Edebiyye’sinde yer almamıştır (Saraç,
2004: 136). Mürâ’ât-ı nazîr, tevcîh, tezâd gibi sanatlar ise başka isimler altında tarif ve tasnif
SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27
Muhittin Eliaçık
18
edilmiştir. Öte yandan îhâm, tevcîh, temsîl gibi sanatlar bazı belâgat kitaplarında tevriye
sanatının diğer adı olarak geçtiğinden, bu sanatın tarif ve tasnifinin belâgat kitaplarında
mukayeseli biçimde gösterilmesi önem arzetmektedir.
Tevriye
Arapça ‘very’ kökünden gelen tevriye kelimesi, “bir şeyi örtüp gizlemek; biri yakın diğeri
uzak iki manası olan bir sözün, gizli bir ipucuna dayanarak uzak manasını kastetmek”tir
(M.Asım, 1305:III/947). Belâgat kitaplarının bedî‘ bölümünde mana sanatları arasında
açıklanan tevriye, iki anlamlı bir kelimenin söylendiğinde herkesçe anlaşılan yakın manasının
değil, uzak manasının kastedilmesidir. Tevriyede yakın mana (örten unsur: müverrâ-bih) ve
uzak mana (örtülen unsur: müverrâ-anh) diye iki öğe olup, yakın ve uzak manaların ikisi de
hakikat veya biri hakikat, diğeri mecaz olabilir. Tevriye başka isimlerle de açıklanmış olup,
Abdülkâhir el-Cürcânî, Fahreddin er-Râzî ve Ebû Ya‘kûb Sekkâkî îhâm/tevhîm, Ziyâeddin
İbnü’l-Esîr de mugâlata-i ma’neviyye adı ile bu sanatı açıklamıştır. Bu sanat için ayrıca ibhâm
ve tahyîl terimleri de kullanılmıştır. Tevriye, yakın ve uzak anlamla ilgili hiçbir kayıt
içermediğinde mücerrede, yakın anlamla ilgili kayıt bulunduğunda müreşşaha, uzak anlamla
ilgili kayıt bulunduğunda mübeyyene, uzak veya yakın anlamla ilgili bir kaydın kelimenin
tevriye şeklinde yorumlanmasına hazırlayıcı olması da müheyyee olarak adlandırılmıştır
(Durmuş, 2012:41-42).
Belâgat kitaplarında tevriye
Osmanlı belâgat kitapları genellikle Sekkâkî’nin Miftâhu’l-Ulûm’una dayanmıştır. Bu
eser daha sonra şerh ve haşiyelerle açıklanmış veya özetlenmiş ve bunların başında da
Kazvinî’nin Telhîsü’l-Miftâh’ı, Teftazânî’nin el-Mutavvel’i, Cürcânî’nin Hâşiye ale’l-
Mutavvel’i gelmiştir. Ayrıca, Reşidüddin-i Vatvat’ın Hadâiku’s-sihr fî-dekâiki’ş-şi’r’i de
önemli bir kaynak olmuştur. Tevriye, belâgat kitaplarında tek başlık altında açıklanmayıp,
kimisinde îhâm, kimisinde tevriye, kimisinde tevcîh, kimisinde istihdâm, kimisinde telvîhât,
kimisinde de telmîh ile birlikte ele alınıp açıklanmıştır. Aslında tariflerde tevriye-i mücerrede
olarak geçen tarif îhâmın kendisi gibidir. Bu bakımdan tariflerin çoğunda tevriye ve îhâm bir
arada açıklanmıştır. Buna dayanarak biz de bu ikisini bir arada ele almayı uygun bulduk.
Recaizâde ve onu takiben Reşid, klasik tevriye tarifinin dışına çıkarak tevriye ile telmihi bir,
îhâmı ise ayrı başlıkta verip tevriye ile îhâmın iki ayrı sanat olduğunu izaha çalışmışlardır. Bazı
yazarlar ise bunun tam tersine îhâm ile tevriyenin aynı şey olduğunu göstermek için başlıkta
bile bu ikisini birlikte vermişlerdir. Farklılık bununla da sınırlı kalmamış ve tevriyenin bir söz
mü, yoksa mana sanatı mı olduğu konusunda da farklı tasnifler ortaya çıkmıştır. Belâgat
kitaplarında üzerinde en çok farklılık oluşan sanat tevriyedir denilebilir. Sekkâkî’ye göre îhâm,
yakın ve uzak iki kullanımı olan bir lafzın yakın anlamı söylenip uzak anlamının
kastedilmesidir. Sürûrî’ye göre îhâm, biri yakın diğeri uzak iki mananın bir lafızda
kastedilmesidir. Mehmed Nüzhet, îhâm ve istihdâm ile aynı başlıkta ele aldığı tevriyeyi, biri
yakın digeri uzak iki manası olan bir lafzı söyleyip, bundan gizli bir karineye dayanarak uzak
manayı kastetmek diye tarif etmiştir. Ahmed Cevdet Paşa’ya göre îhâm da denilen tevriye,
yakın ve uzak iki manası olan bir lafzın gizli karineye dayanarak uzak manasını kastetmektir.
Said Paşa ise, yakın mananın kastedilmesidir diyerek yaygın görüşün aksine bir görüş
belirtmiştir. İncelediğimiz on dört kitap Sekkâkî’nin Miftâhu’l-Ulûm, Mustafa Sürûrî’nin
Bahru’l-Ma’ârif, Ahmed Hamdî’nin Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî, Süleyman Paşa’nın Mebâni’l-
İnşâ, Saîd Paşa’nın Mîzânü’l-Edeb, A.Cevdet Paşa’nın Belâgat-i Osmâniyye, İbnülkâmil
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27
Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi
19
Mehmed Abdurrahman’ın Belâgat-i Osmâniyye, Abdurrahman Süreyya’nın Mîzânu’l-Belâga,
Mehmed Rif’at’ın Mecâmiü’l-Edeb, Mehmed Nüzhet’in Mugni’l-Küttâb, Recâizâde Mahmud
Ekrem’in Ta’lîm-i Edebiyyât, Ruscuklu M.Hayri’nin Belâgat, Ahmed Reşîd’in Nazariyyât-ı
Edebiyye ve Tahirü'l-Mevlevî’nin Edebiyat Lügatı adlı eserleridir. Bu eserlerde tevriyenin tarif
ve tasnifi aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
1. Siracüddin Sekkâkî (ö.1228), Miftâhu’l-ulûm’da: “Bir lafız için yakın ve uzak iki kullanımın
olması olup, yakın söylenip uzak kastedilir.” demiştir.
2. Mustafa Sürûrî (ö.1562), Bahru’l-Ma’ârif’te: “Îhâm, bir lafzın yakın ve uzak iki manasının da
kastedilmesidir diyerek.” Sekkâkî’ye uymamış ve günümüzde îhâm ve tevriyeyi ayıran görüşe
uygun bir tarif yapmıştır.
3. Mehmed Nüzhet, Mugni’l-Küttâb (bs.1869)’da: Îhâm ve istihdâm ile aynı başlık altında verip
fesâhatta en hoş, en ince ve en tatlı sanat olarak gösterdiği tevriyeyi, “Biri yakın, diğeri uzak iki
manayı içeren bir lafzı söyleyerek bundan gizli bir karineyle uzak manayı kastetmektir. Eğer
tevriyeyi içeren konuşmada yakın manaya yakın bir şey varsa tevriye-i müreşşaha, böyle bir şey
yoksa tevriye-i mücerrede olur.” demiştir.
4. Ahmed Hamdî (ö.1890), Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî’de: “Tevriyeye îhâm, tevcîh ve temsîl de
denilir. Tevriye, yakın ve uzak iki manası olan bir lafzı söyleyip gizli bir karineye dayanarak
uzak manayı kastetmektir. Bu da dört kısm olup, ne yakın ne de uzak manaya yakın bir şey
olmazsa tevriye-i mücerrede; yakın manaya yakın bir şey olursa tevriye-i müreşşaha, uzak
manaya yakın bir şey olursa tevriye-i mübeyyene, tevriye lafzı, öncesindeki bir lafızla
hazırlanırsa tevriye-i müteheyyie olur”demiştir.
5. Süleyman Paşa (ö.1892), Mebâni’l-İnşâ’da, tevriye ve îhâmı aynı başlık altında verip yeni
türler de ekleyerek: “Söyleyenin iki gerçek veya biri mecaz, diğeri gerçek manalı bir söz
söylemesidir; bu iki manadan biri yakın olup lafzın onun üzerine delâleti açık, diğeri de uzak
olup bu delâlet gizli olur ve konuşan uzak manayı kastedip yakın mana ile de uzaktan tevriye
eder. Böylece dinleyen ilk bakışta yakın manayı kastediyor sanırsa da maksad yine uzak
manadır. Tevriye:mücerrede müreşşaha mübeyyene müheyyee gibi türlere ayrılıp; mücerrede,
yakın veya uzak mananın levazımından biri kendisinde bulunmayan tevriye; müreşşaha, tevriye
lafzından önce veya sonra yakın mananın levazımından biri kendisinde bulunan tevriye;
mübeyyene, tevriye lafzından önce veya sonra uzak mananın levazımından biri kendisinde
bulunan tevriye; müheyyee, tevriye lafzı önce veya sonraki başka bir sözle hazırlanır veya
tevriye her iki lafızda bulunup o iki lafızdan her biri diğerini hazırlarsa oluşur. Tevriye ve îhâm,
güzellik ve çirkinlik yönünden de iki kısım olup, zikri müstehcen olmayan bir maddeye remiz ve
ima etmek îhâm-ı hüsn, îhâm-ı kabîh ise zikri müstehcen olan bir maddeye ima ve işaret
etmektir.” demiştir.
6. Said Paşa (ö.1890), Mîzânü’l-Edeb’de: “Tevriye, birisi yakın, diğeri uzak iki manayı içeren
bir söz söyleyip yakın manayı kastetmektir. Yakın mana, kullanımı yoğun, uzak mana, kullanımı
uzak olan manadır. Bu manalar gerek gerçek, gerek mecâzî olsun iki suretle de tevriye
gerçekleşebilir. Tevriye, mücerrede ve müreşşaha diye iki türlü olup tevriye-i mücerredeyi
içeren konuşmada yakın manaya yakın bir şey söylenmez. Tevriye-i müreşşahayı içeren
konuşmada yakın manaya yakın bir şey söylenir.” diyerek diğer kitaplara aykırı bir görüş ileri
sürmüştür.
SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27
Muhittin Eliaçık
20
7. Ruscuklu Mehmed Hayri, Belâgat (bs.1890)’ta, sanâyi-i lafziyeden saydığı tevriye hakkında:
“Bir lafzın, bir nükteden dolayı uzak manasını kastetmektir. Bedî’ âlimlerinin bunu lafzi
sanatlardan sayan Cevdet Paşa gibi bir kısmı, her hâlde haklı görülmelidir. Zira bu sanatla
süslenmiş bir söz başka bir dile nakledilse sanat zâyi olur.” diyerek bu sanatı söz sanatlarından
sayan Cevdet Paşa’ya da katılmıştır.
8. Ahmed Cevdet Paşa (ö.1895), Belâgat-i Osmâniyye’de, îhâm ile aynı gördüğü tevriyeyi:
“Yakın ve uzak iki manası olan bir lafzın gizli ipucuna dayanarak uzak manasını kastetmektir.
Tevriye sanatı lafzın çok manalı olmasından dolayı Arapça uleması onu mana muhassenâtından
saymışlarsa da tevriyeyi içeren ibare başka bir dile çevrildiğinde ekseriya bu sanat zâyi
olacağından onu lafzi muhassenâttan saymak daha münasip olur.” diyerek yaygın görüş
dışında bir tarif ve tasnif yapmıştır.
9. İbnü’l-Kâmil Mehmed Abdurrahman, Belâgat-i Osmâniyye (bs.1891)’de: “Tevriye, söylenen
sözde yakın ve uzak iki mana olup gizli ipucundan dolayı sözün uzak manasını kastetmektir.”
diyerek tevriye hakkındaki yaygın görüşü kısaca aktarmıştır.
10. Mirdûhîzâde Abdurrahman Süreyya, (ö.1904), Mîzânu’l-Belâga’da tevriye ile ilgili tasnif
yapmadan, yaygın görüşe uygun biçimde: “Tevriye, lügatçe bir şeyi arkaya atıp örtmek olup,
ıstılâhça bir nükte gereği bir lafzın uzak manasını kastetmektir.” demiştir.
11. Mehmed Rif’at (ö.1907), Mecâmiü’l-Edeb’de tevriyeyi telvîhât başlığı altında mugâlata-i
ma’neviyye, istihdâm, tevcîh, ta’rîz, telvîh, remz ile birlikte açıklayıp: “Tevriye, biri lafzın açık
delâleti yönüyle yakın, diğeri gizli delâleti yönüyle uzak olan iki manasını veya biri mecazî
diğeri hakîkî manayı içeren bir lafız söylemek ve yakın manadan uzak manayı kastetmektir.
Tevriye sanatı, tevriyeyi içeren lafzın ve mülâyimlerinin zikri veya gizlenmesi yönüyden
mücerrede, müreşşaha, mübeyyene, müheyyee olarak dört çeşittir. Tevriye-i Mücerrede, yakın
mana ile uzak mananın levâzımından hiçbir şey söylenmemesidir. Tevriye-i Müreşşaha, yakın
mananın levâzımından birinin tevriye lafzından önce veya sonra söylenmesidir. Tevriye-i
Mübeyyene, uzak mananın levâzımından birinin tevriye lafzından önce veya sonra
söylenmesidir. Tevriye-i Müheyyee, tevriyeyi iki lafızdan biriyle diğerinde hazırlamaktır.”
diyerek klasik görüşü ayrıntılı bir şekilde tarif ve tasnif etmiştir.
12. Recâizâde Mahmud Ekrem (ö.1914) Ta’lîm-i Edebiyat’ta şahsi, aykırı, farklı bir tarif ve
tasnif yaparak tevriye ile îhâmı iki ayrı sanat gördüğü gibi, tevriyeyi telmihle aynı başlık altında
açıklamıştır. Buna göre: “Tevriye ve telmîh, diger bir şeyi hâtıra getirmek için bir şey
söylemektir. Tayin ettigi şeyle ima veya tamamen gizlemek istedigi diğer şey arasında bir ilgi ve
ince uygunluk arzeder ki onu keşfetmek dinleyene aittir. Söylenen şeyle aralarında ince ve etkili
ilgi bulunabilecek her hâle tevriye ve telmîh yapılabilir.” diyerek aslında telmihi anlatıp onun
içine tevriyeyi de katmıştır. Öte yandan îhâmı da ayrı başlık altında verip: “San’at-ı Îhâm, diğer
bir fikir ve maksada hamli mümkün olacak şekilde söz söylemektir ki, ikisi de hakikî veya biri
hakikî diğeri mecaz olmak üzere iki manalı söz kullanmakla oluşur. Böyle, iki yönlü sözlerden
söyleyeninin maksadı daima gizli olan, ikinci anlamdır. Doğrudan doğruya ifâdesinde o kadar
tesir olmayan veya bir mahzur düşünülen fikir ve maksadı anlatmak için bu sanata başvurulur.
Îhâm ile îhâm-ı tenâsüb, îhâm-ı tezâdd, tecnîs, hatta mürâ’ât-ı nazîr hepsi birden mazmûn adı
altında anılır.” yine şahsi bir tarif trasnif yapmıştır.
13. Ahmed Reşîd (ö.1956) Nazariyyât-ı Edebiyye’de Recaizâde’yi izleyen, ancak ondan biraz
yorumla ayrılan bir tarif ve tasnif yapıp hem tevriye ile telmîhi bir arada ele almış, hem de îhâm
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27
Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi
21
ve tevriyeyi iki ayrı sanat olarak açıklamıştır: “Tevriye, öyle bir telmîhdir ki onda, biri söylenip
diğeri gizlenen iki fikir ve hayâlin arasındaki benzerlik ilgisi, esasen kendilerine ait ortak bir
vasıf değil, aynı zamanda iki muhtelif manayı bildirebilen sözler gibi, dış sebeplere aittir. Bunu
telmîhten ayırışımızın sebebi şudur ki, benzerlik alakası bu kadar uzak bir ilgi hâlinde
olmadıkça telmîhi mana inceliğine sokmak imkansızdır. Eski edebiyat kitaplarında ise tevriye,
îhâmın atf-ı tefsîrisi gibi kullanılmıştır. Ancak tevriye tamamen îhâm demek de olmayıp, belki
îhâmla telmîhin karışımından oluşur bir tasavvur tarzıdır ki kıymeti zarafetle oluşur.” diyerek
tevriyeyi, îhâmla telmîhin karışımından oluşan bir tasavvur olarak görmüştür. Ayrıca o da îhâmı
ayrı bir başlık altında: “Îhâm, hakikî veya mecazî iki manaya yorulan kelimelerle birbirinden
uzak iki fikir veya hayali bir anda bildirmeye denir. Bu tarifle anlaşılıyor ki dıştan bildirilen
mana ile îhâm edilen fikir ve hayal arasında söylenen sözlerin ortaklığından başka hiçbir
benzerlik ilgisi yoktur. Bu itibârla îhâm, tevriyeye benzerse de tevriyede telmîh manası
bulunmalıdır. Yani nasıl ki telmîh edilen şey esasen muhatapların meçhulü olunca telmîhin
idraki mümkün olamazsa, tevriyede de uzak mana bilinen bir şey olmalıdır; eğer o şey
muhataplarca meçhul ise tevriye etkisiz kalır. Hâlbuki îhâmda uzak manaya ulaşmak için
başlangıç bilgisine ihtiyaç yoktur.” şeklinde açıklayıp tevriye ile îhâmın ayrılığını ispat çabası
içinde bulunmuştur.
14. Tahirü'l-Mevlevî (ö.1951), Edebiyat Lügati’nde tevriyeyi: “Hakîkat veya mecaz olarak iki
manası olan bir kelimenin uzak manasını kastetmektir.” diye; îhâmı da: “Müteaddit manası
olan bir kelimenin uzakça manasını kastetmektir. Buna tevriye de denilir.” diyerek tevriye ile
îhâmın aynı şey olduğunu söylemiştir.
Belli başlı 14 belâgat kitabında tevriyenin tarif ve tasnifi:
Sekkâkî:
Miftâhu’l-
‘Ulûm
Îhâm: Bir lafız için yakın ve uzak iki kullanımın olması; yakını söylenip
uzağı kastedilir: Ve minhu’l-îhâm: Ve hüve en-yekûne li-lafzi isti’mâlân:
karîb ve ba’îd, fe-yüzkeru li-îhâmi’l-karîb fi’l-hâl ilâ en- yuzhere eni’l-
murâde bihi’l-ba’îd.(s. 427)
Mustafa
Sürûrî:
Bahru’l-
Ma’ârif
Îhâm:Lugatda gümâna bırakmağa dirler ve ıstılâhda oldur ki bir lafzun iki
ma’nâsı olup birisi karîb ve birisi ba’îd olup murâd ola. Misâl: Şehâ ırmak
dilersen çün nazardan-Sirişküm Dicle vü Ceyhun olupdur(vrk.5b)
Mehmed
Nüzhet:
Mugni’l-
Küttâb
el-masdaru’r-râbi’ fi’t-tevriye ve’l-îhâm ve’l-istihdâm. Tevriye ma’raz-ı
fesâhatda isti’mâl olunan kelâmın eltaf ve erakk ve ahlâ ve edakkı olarak
hattâ ‘alâka-i Zemahşerî bu fende tevriyeden edakk ve eltaf bir bâb
göremezsin zîrâ kelâmullahın ve enbiyâ hazerâtı kelâmlarının te’âtî-i te’vîl-
i teşbîhâtı üzerine andan enfa’ ve a’ven şey yokdur buyurmuşlardır. Tevriye
biri ma’nâ-yı karîb ve digeri ba’îd olarak iki ma’nâyı mutazammın olan bir
lafzı îrâd ile bundan karîne-i hafiyye üzerine i’timâden ma’nâ-yı ba’îdi
murâd etmeklige ıtlâk olunup eger tevriyeyi müştemil olan kelâm ma’nâ-yı
karîbin mülâyimi olan bir şey’i câmi’ olur ise ana tevriye-i müreşşaha,
câmi’ olmaz ise tevriye-i mücerrede ta’bîr olunur. (s.133-135)
Ahmed
Muhassenât-ı ma’neviyyeden biri de san’at-ı tevriyedir ki buna san’at-ı îhâm
ve san’at-ı tevcîh ve san’at-ı temsîl dahi derler. Bu tevriye karîb ve ba’îd iki
SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27
Muhittin Eliaçık
22
Hamdî:
Belâgat-ı
Lisân-ı
Osmânî
ma’nâsı olan bir lafzı ıtlâk idüp karîne-i hafiyeye i’timâden ma’nâ-yı ba’îdi
murâd olunmakdır. Bu da iki kısmdır: Biri tevriye-i mücerrededir ki ne
ma’nâ-yı karîbe ne de ma’nâ-yı ba’îde mülâyim olan şeyle ictimâ’ etmez.
Digeri tevriye-i müreşşahadır ki ma’nâ-yı karîbe mülâyim olan bir nesne ile
zikr olunur. Ve yine mutlakâ tevriye iki kısmdır, biri tevriye-i müteheyyiedir
ki mâ-kablinde bulunan bir lafzla tehyie kılınır. Digeri tevriye-i
mübeyyenedir ki ma’nâ-yı ba’îdin levâzımından biri anda zikr olunur. (s.99-
101)
Süleyman
Paşa,
Mebâni’l-
İnşâ
Tevriye ve îhâm:Mütekellimin ma’niyeyn-i hakîkeyni veyahud biri mecâz
ve digeri ma’nâ-yı hakîkîyi mutazammın lafz-ı müfred zikr etmesidir ki
ma’niyeyn-i mezkûreynden biri karîb olup lafzın anın üzerine delâleti zâhir
ve âharı ba’îd olup delâlet-i mezkûre hafî olur ve mütekellim ma’nâ-yı
ba’îdi murâd idüp ma’nâ-yı karîb ile de ba’îdden tevriye eder. Şu hâlde
sâmi’ vehleten ma’nâ-yı karîbi murâd ediyor vehminde bulunur ise de
maksad yine ma’nâ-yı ba’îddir. Tevriyenin de envâ’ı vardır:mücerrede
müreşşaha mübeyyene müheyyee. Mücerrede, ne müverrâ-bihin ya’nî
ma’nâ-yı karîbin ve ne de müverrâ-anhın ya’nî ma’nâ-yı ba’îdin
levâzımından biri kendüsinde mezkûr olmayan tevriyeye ıtlâk olunur.
Müreşşaha, lafz-ı tevriyeden evvel veyahud sonra müverrâ-bihin ya’nî
ma’nâ-yı karîbin levâzımından biri kendüsinde mezkûr olan tevriyeye ıtlâk
olunur. Mübeyyene, lafz-ı tevriyeden evvel veyahud sonra müverrâ-anhın
ya’nî ma’nâ-yı ba’îdin levâzımından biri kendüsinde mezkûr olan
tevriyeye ıtlâk olunur. Müheyyee, lafz-ı tevriye mâ-kablinde veyahud mâ-
ba’dinde mezkûr lafz-ı diger ile teyhie olunur veyahud tevriye her iki lafzda
vâki’ olarak o lafzeynden beheri aharını tehyie ederse bu misillü tevriyeye
müheyye ıtlâk olunur. Tevriye ve îhâm hüsn ü kubh itibârıyla da ikiye
inkısâm eder. Zikri müstehcen olmayan bir mâddeye remz ve îmâ etmek
îhâm-ı hüsnden ma’dûddur. Îhâm-ı kabîh zikr ü îrâdı müstehcen olan bir
mâddeye îmâ ve işâret eylemekdir. (II/s.11-18)
Sa’îd Paşa,
Mîzânü’l-Edeb
San’at-ı Tevriye:Şu bedî’a, birisi karîb, digeri ba’îd iki ma’nâyı hâvî bir
lafz îrâd ile ma’nâ-yı karîbin murâd olunmasıdır. Ma’nâ-yı karîb, isti’mâli
kesîr, ma’nâ-yı ba’îd, isti’mâli ba’îd olan ma’nâdır. Şu ma’nâlar gerek
hakîkî olsun, gerek mecâzî iki sûretce de mecrâ-yı tevriye olabilir. Tevriye
iki dürlüdür. Birincisi mücerrede, digeri müreşşaha. Tevriye-i mücerredeyi
hâvî kelâmda ma’nâ-yı karîbe mülâyim bir şey zikr olunmaz. Tevriye-i
müreşşahayı hâvî kelâmda ma’nâ-yı karîbe mülâyim bir şey zikr olunur.
(s.352-353)
Ruscuklu
M.Hayri:
Belâgat
Sanâyi-i lafziyye. Tevriye: Bir lafzdan bir nükteye mebnî ma’nâ-yı ba’îdini
murâd etmekdir. Müntesibîn-i bedî’in bir kısmı bunı sanâyi’-i lafziyyeden
‘add eden Cevdet Paşa hazretleri gibi eâzım-ı üdebâ her hâlde haklı
görülmelidir. Zîrâ bu san’at ile müzeyyen bir söz başka lisâna nakl edilse
san’at zâyi’ oluyor.(s.81)
Ahmed
Tevriye ki îhâm dahi denilir, bir lafzın karîb ve ba’îd iki ma’nâsı olup da
karîne-i hafiyeye i’timâden ma’nâ-yı ba’îdi irâde olunmakdır. İşbu tevriye
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27
Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi
23
Cevdet Paşa:
Belâgat-i
Osmâniyye
san’atı lafzın ta’addüd-i ma’nâsına mebnî olmak mülâbesesiyle ‘ulemâ-yı
‘arabiyye anı muhassenât-ı ma’neviyyeden ‘add eylemişlerdir. Lâkin
tevriyeyi hâvî olan ‘ibâre başka lisâna terceme olunsa ekseriyâ bu san’at
zâyi’ olacağına nazaren anı muhassenât-ı lafziyyeden ‘add eylemek
münâsib olur. (s.168)
İbnülkâmil M.
Abdurrahman:
Belâgat-i
Osmâniye
Tevriye: Söylenen sözde karîb ve ba’îd gibi iki ma’nâ olup karîne-i
hafiyyeye mebnî sözün ma’nâ-yı ba’îdi murâd olunmakdır. (s.69)
A.Süreyya:
Mîzânu’l-
Belâga
Tevriye: Lügatçe bir şey’i arkaya atmak, örtmek demek ise de ıstılâhça li-
nüktetin bir lafzdan ma’nâ-yı ba’îdini murâd etmekdir. (s.380)
Mehmed
Rif’at,
Mecâmiü’l-
Edeb
Telvîhât:Lafz ve ma’nâ cihetiyle ma’nâ-yı âhara işâret ederek maksadı
parlak göstermege medâr olan [mugâlata-i ma’neviyye, tevriye, istihdâm,
tevcîh, ta’rîz, telvîh, remz] Tevriye: Biri lafzın delâlet-i zâhirîsi cihetle
karîb ve digeri delâlet-i hafiyyesi cihetiyle ba’îd olan ma’niyeyn-i
muhtelifeyni veyahud biri mecâzî digeri ma’nâ-yı hakîkîyi mutazammın
lafz-ı vâhid zikr etmek ve ma’nâ-yı karîbden ma’nâ-yı ba’îdi murâd
etmekdir. İşbu tevriye san’atı tevriyeyi hâvî olan lafzın ve mülâyimlerinin
zikr ü hazfıyla (mücerrede müreşşaha mübeyyene müheyyee) ismleriyle
dört nev’dir. Tevriye-i Mücerrede, ma’nâ-yı karîb ile ma’nâ-yı ba’îdin
levâzımından hiçbir şeyin mezkûr olmamasıdır. Tevriye-i Müreşşaha,
ma’nâ-yı karîbin levâzımından birinin lafz-ı tevriyeden evvel veya sonra
mezkûr olmasıdır. Tevriye-i Mübeyyene, ma’nâ-yı ba’îdin levâzımından
birinin lafz-ı tevriyeden evvel veya sonra zikr olunmasıdır. Tevriye-i
Müheyyee, tevriyeyi iki lafzdan biriyle digerinde teyhie etmekdir. (s.374-
377)
Recâizâde
Mahmud
Ekrem:
Ta’lîm-i
Edebiyat
Tevriye ve telmîh: Diger bir şey’i hâtıra getirmek için bir şey söylemekdir.
Ta’yîn etdigi şey ile îmâ veya bütün bütün ihfâ etmek istedigi şey’-i diger
arasında bir münâsebet ve muvâfakat-ı dakîka ‘arz eder ki anı keşf etmek
kâri’în ü sâm’îne ‘âiddir. Târîhe, esâtîre, ahlâka, ‘âdâta, efsâneye, durûb-ı
emsâle, vukû’ât ve havâtır-ı ‘âdiyyeye velhâsıl söylenen şey ile
miyânelerinde dakîk ve müessir münâsebet bulunabilecek olan her hâle
tevriye ve telmîh olunabilir.(s.273)
San’at-ı Îhâm: Diger bir fikr ve maksada hamli mümkin olacak sûretde söz
söylemekdir ki -ikisi de hakîkî veya biri hakîkî digeri mecâz olmak üzere- iki
ma’nâlı elfâz isti’mâlinden husûle gelir. Böyle zü’l-ciheteyn sözlerden
kâilinin maksadı dâimâ hafî olan mefhûm-ı sânîdir. Doğrudan doğruya
ifâdesinde o kadar te’sîr ve şiddet olmayan veyahud bir mahzûr mutâla’a
olunan fikr ve maksadı beyân için bu san’ata mürâcaat olunur. Bu îhâm ile
îhâm-ı tenâsüb, îhâm-ı tezâdd, tecnîs ve hattâ mürâ’ât-ı nazîri, şâmil sözler
musâhabât-ı ‘âdiyyede- nev’iyyetlerine mahsûs ismler ile tefrîk olunmayarak
hepsi birden ‘mazmûn’ nâm-ı umûmîsi altında yâd olunur.(s.293-299)
SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27
Muhittin Eliaçık
24
Kitaplarda tevriyenin mukayeseli tarif, tasnif ve türleri:
Ahmed
Reşîd:
Nazariyyât-ı
Edebiyye
Tevriye:Tevriye öyle bir telmîhdir ki onda, biri zikr ile digeri ihfâ olunan
iki fikr ve hayâlin arasındaki alâka-i temâsül esâsen kendilerine âid bir
vasf-ı müşterek degil, meselâ aynı zamânda iki muhtelif medlûlü birden
teblîğ edebilen elfâz gibi, avârız-ı hâriciyyeye âiddir demişdik. Bunu
telmîhden tefrîk edişimizin sebebi şudur ki, alâka-i temâsül bu derece ba’îd
ve ‘ârızî bir münâsebet hâlinde olmadıkça telmîhi zarâfet-i medlûlüne idhâl
etmege imkân yokdur. Kütüb-i kadîme-i edebiyyede ise tevriye îhâmın atf-ı
tefsîrisi gibi isti’mâl edilmişdir. Ancak tevriye tamâmen îhâm demek de
degildir. Belki îhâm ile telmîhin imtizâcından hâsıl olur bir tarz-ı
tasavvurdur ki kıymeti zarâfetle kâimdir.(s.255-256)
Îhâm: Ale’l-ıtlâk hakîkî veya mecâzî iki ma’nâya muhtemil olan
kelimelerle birbirinden ba’îd iki fikr veya hayâli def’aten teblîğ etmege
îhâm derler. Bu ta’rîf ile anlaşılıyor ki zâhiren teblîğ olunan ma’nâ ile îhâm
edilen fikr ve hayâl arasında elfâz-ı teblîgiyyenin iştirâkinden başka hiçbir
alâka-i temâsül yokdur. Bu i’tibâr ile îhâm tevriyeye benzerse de tevriyede
ma’nâ-yı telmîh bulunmak lâzımdır. Ya’nî nasıl ki telmîh edilen şey esâsen
muhâtabların mechûlü olunca telmîhin idrâki kâbil olamazsa tevriyede de
ma’nâ-yı ba’îd ma’lûm ve mu’ayyen bir şey veya bir hâdiseye ta’alluk
etmek iktizâ eder; eger o şey veya hâdise muhâtablarca mechûl ise tevriye
bî-te’sîr kalır. Hâlbuki îhâmda ma’nâ-yı ba’îde vusûl için ma’lûmât-ı
ibtidâiyyeye ihtiyâc yokdur. (s.257-259)
Tahirü’l-
Mevlevî:
Edebiyat
Lügati
Tevriye: Hakîkat yahut mecaz olmak üzre iki manası olan bir kelimenin
uzak manasını kasdederek söylemektir.(s.155)
Îhâm: Müteaddit manası olan bir kelimenin uzakça manasını kasdetmektir.
Buna tevriye de tabir olunur. (s.48)
Eser Tarif Tasnif, alt başlık ve türler
Sekkâkî:
Miftâhu’l-
‘Ulûm
Îhâm: Yakın ve uzak iki anlamı olan bir
lafzın yakın anlamı söylenip uzak
anlamı kastedilir.
Mustafa
Sürûrî:
Bahru’l-
Ma’ârif
Îhâm, bir lafzın yakın ve uzak iki manasının da kastedilmesi.
Mehmed
Nüzhet:
Mugni’l-
Küttâb
Tevriye, yakın ve uzak iki manayı
içeren bir lafzı söyleyip bundan gizli bir
ipucuna dayanarak uzak manayı
kastetmektir.
Tevriye îhâm istihdâm aynı başlık
altında.Yakın manaya ait bir şey olursa
Tevriye-i müreşşa, olmazsa tevriye-i
mücerrede denir.
A.Hamdî:
Belâgat-ı
Lisân-ı
Osmânî
Tevriye, yakın ve uzak iki manası olan
bir lafzı söyleyip gizli bir ipucuna
dayanarak uzak manayı kastetmektir.
Tevriyemuhassenât-ma’neviyyedendir.
Tevriyeye, îhâm, tevcîh temsîl de
denir.Tevriye-i mücerrede, müreşşaha,
müteheyyie, mübeyyene
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27
Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi
25
Süleyman
Paşa,
Mebâni’l-
İnşâ
Tevriye, iki gerçek veya biri mecaz,
diğeri gerçek manada bir söz söyleyip
uzak manayı kastetmek; yakın mana ile
uzağı tevriye etmek. Dinleyen ilk
bakışta yakın manayı anlar, ama
maksad uzak manadır.
Tevriye ve îhâm aynı başlık altında
verilmiş.
Mücerrede, müreşşaha, mübeyyene,
müheyyee Îhâm-ı hüsn, îhâm-ı kabîh
Sa’îd Paşa,
Mîzânü’l-
Edeb
Tevriye, birisi yakın, diğeri uzak iki
manayı içeren bir söz söyleyip yakın
manayı kastetmektir.
Tevriye-i mücerrede, yakın manaya ait
bir şey olur; müreşşaha, yakın manaya
ait bir şey olmaz.
Ruscuklu
M.Hayri:
Belâgat
Tevriye, bir lafzın bir nükteden dolayı
uzak manasını kastetmektir.
Tevriye sanâyi-i lafziyyedendir.
A.Cevdet
Paşa:
Belâgat-i
Osmâniyye
Tevriye, yakın ve uzak iki manası olan
bir lafzın gizli ipucuna dayanarak uzak
manasını kastetmektir.
Îhâm ile tevriye aynı görülmüştür.
İ.Abdurrah
man:Belâgat-
i Osmâniyye
Tevriye, yakın ve uzak iki manası olan
bir sözün gizli bir ipucundan dolayı
uzak manasını kastetmektir
A.Süreyya:
Mîzânu’l-
Belâga
Tevriye, bir nükte gereği bir lafzın uzak
manasını kastetmektir.
Mehmed
Rif’at,
Mecâmiü’l-
Edeb
Tevriye, bir sözün yakın ve uzak iki
manasını veya biri mecazî diğeri hakikî
manayı içeren bir lafız söyleyip yakın
manadan uzak manayı kastetmektir.
Tevriye; telvîhât başlığında mugâlata-i
ma’neviyye, istihdâm, tevcîh, ta’rîz,
telvîh, remz ile birlikte ele alınıp
açıklanmış.
Mücerrede müreşşaha mübeyyene
müheyyee
Recâizâde:
Ta’lîm-i
Edebiyat
Tevriye ve telmîh, diger bir şeyi hâtıra
getirmek için bir şey söylemektir.
Îhâm, diğer bir fikir ve maksada
yorulabilecek şekilde söz söylemektir
ki, ikisi de hakikî veya biri hakikî diğeri
mecaz olmak üzere iki manalı söz
kullanmakla oluşur.
Tevriye ve telmîh aynı başlıkta
verilmiş.
Îhâm ile îhâm-ı tenâsüb, îhâm-ı tezâdd,
tecnîs, hatta mürâ’ât-ı nazîr hepsi birden
mazmûn adı altında anılır.
Ahmed
Reşîd:
Nazariyyât-
ı Edebiyye
Tevriye, öyle bir telmîhdir ki onda, biri
söylenip diğeri gizlenen iki fikir ve
hayâlin arasındaki benzerlik ilgisi dış
sebeplere aittir. Tevriye tümden îhâm
demek olmayıp, belki îhâmla telmîhin
karışımından oluşan bir tasavvurdur.
Îhâm, gerçek veya mecazî iki manaya
gelen kelimelerle birbirine uzak iki
fikri, hayali bir anda bildirmeye denir.
Îhâm, tevriyeye benzerse de tevriyede
telmîh manası bulunmalıdır. Îhâmda
ise uzak manaya ulaşmak için
başlangıç bilgisine ihtiyaç yoktur.
SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27
Muhittin Eliaçık
26
SONUÇ
Bu makalede, belâgat kitaplarında çoğunlukla aynı sanat olarak görülüp bir arada
açıklanmış olan tevriye ve îhâm, tevriye başlığı altında ele alınıp incelenmiştir. İncelenmiş olan
on dört belâgat kitabının büyük kısmında bu sanat, başlıkta dahi “tevriye ve îhâm” olarak bir
arada incelenip açıklanmıştır. Tevriye genel olarak, yakın veya uzak iki anlamı bulunan bir
kelimenin söylendiğinde ilk akla gelen yakın anlamını değil, uzak anlamını kastetmektir. O
kelimenin hangi anlamının yakın, hangisinin uzak olduğu söyleyende gizli olduğundan gizli bir
ipucu da bulunmaktadır. Tevriye ipuçlarına göre türlere ayrılmakta ve îhâm da bir yönden
tevriyenin mücerred türüne girmektedir. Mesela: Sordum nigârı dediler ahbâb - Semt-i Vefâda
doğru yoldadır beytindeki Vefâ ve doğru yol tevriyelerinde ilk bakışta sevgilinin Vefâ semtinde
cadde üzerinde evi düşünülse de maksat, uzak anlamdaki vefâ ve doğruluktur. Ama, beyitte
yakın ve uzak manaya ait hiçbir ipucu yoktur. Bu bakımdan bu beyitte îhâm veya tevriye aynı
anda bulunmaktadır. Tevriyenin tür olarak mücerred, müreşşah, mübeyyen, müheyye’ gibi
türlere ayırılmış olması, îhâmın bu sanatın içinde ele alınacak kadar yer bulduğunu açıklar
gibidir. Çünkü îhâmla ilgili izahat, tevriye ve türleri içinde zaten yapılmış gibidir. Öte yandan,
temel başvuru kitaplarından Sekkâkî’nin Miftâh’ında yapılan tarif de tevriye ile îhâmın bir arada
ele alınması gerektiğini açıklar niteliktedir. Çünkü bu kitapta îhâm tarif edilirken, yakın anlam
söylenip uzak anlamın kastedileceği söylenmiştir. Böyle olmakla beraber kitaplarda tek kalan
görüşler de yok değildir. Mesela, Recaizâde ve Reşid’in tarif ve tasnifi ile Said Paşa’nınki
böyledir. Aslında Tahirü’l-Mevlevi: “Îhâm, müteaddit manası olan bir kelimenin uzakça
manasını kastetmek olup, buna tevriye de denilir.” şeklindeki tarifle bu konuda çok net bir
görüş ortaya koymuştur.
KAYNAKLAR
ABDURRAHMAN SÜREYYA (1303). Mîzânü’l-Belâga, İstanbul.
AHMED CEVDET PAŞA (1307). Belâgat-i Osmâniyye, 3.baskı, İstanbul: Şirket-i Mürettibiye
Matbaası.
AHMED HAMDÎ (1293). Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî, İstanbul:Matbaa-i Âmire.
AHMED REŞİD (1328). Nazariyyât-ı Edebiyye, İstanbul.
ANKARAVİ, İSMAİL (1284). Miftâh-ül-Belâga ve Misbâhu’l-fesâha. İstanbul: Tasvîr-i Efkâr
Matbaası.
BİLGEGİL, M.Kaya(1980), Edebiyat Bilgi ve Teorileri, Ankara.
COŞKUN, M. (2002). Edebi Sanatların Terim Olarak Divanlardaki Kullanımı Üzerine. Yeni
Türkiye, Türkler, C.11, 01-707.
Tahirü’l-
Mevlevî:
Edebiyat
Lügati
Tevriye, gerçek veya mecazi iki manası
olan bir kelimenin uzak manasını
kastetmektir. Îhâm, müteaddit manası
olan bir kelimenin uzakça manasını
kastetmek olup buna tevriye de denilir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27
Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi
27
COŞKUN, Menderes (2007). Tevriye ve Çeşitleri Üzerine Düşünceler, Turkish Studies, v. 2/4
Fall, s.248-261.
DURMUŞ, İsmail(2012), Tevriye , Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.41, s.45.
İBNÜ’L-KÂMİL MEHMED ABDURRAHMAN (1309),(Tertîb-i cedîd) Belâgat-i Osmâniyye,
İstanbul: Kaspar Matbaası.
KAÇAR, M. (2011). Türkçe Te’lîf Edilmiş Bir Belâgat Kitabı: Şerîfî’nin Hadîkatü’l-Fünûn
İsimli Eseri. Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz.
KAZVİNÎ, Celâlüddîn el-Hatîb Muhammed b. Abdirrahmân, Telhîsü’l-Miftâh, Milli Ktp. 1Hk
91/2.
MEHMED NÜZHET (1286). Muğni’l-Küttâb, İstanbul.
MEHMED RİF’AT (1308). Mecâmiü’l-Edeb (3 cilt). İstanbul.
MUALLİM Naci. (1307). Istılâhât-ı Edebiyye. İstanbul: Şirket-i Mürettibiye Matbaası.
MÜTERCİM ÂSIM EFENDİ (1305). el-Okyânûsü’l-Basît fî-Tercemeti’l-Kāmûsi’l-Muhît,
İstanbul.
RECÂİZÂDE M. E. (1299). Ta’lîm-i Edebiyyât. İstanbul: Mihran Matbaası.
RUSCUKLU MEHMED HAYRİ (1308), Belâgat, İzmir.
SADÜDDİN TEFTÂZÂNÎ, el-Mutavvel, İstanbul Belediyesi, Atatürk Kitaplığı, nr. K-424.
SAİD PAŞA (1305). Mîzânü’l-Edeb, İstanbul.
SARAÇ, M. A. Y. (2004). Osmanlı Döneminde Belâgat Çalışmaları. Journal of Turkish
Studies.Harvard University. C. XXVII, s. 311-344
SARAÇ, M. A. Y. (2004). Edebî Sanat Terimlerinin Türkçe Karşılıkları Üzerine. TDED, C.32.
s. 131-147.
SİRACÜDDİN SEKKÂKÎ (1987). Miftâhu’l-Ulûm. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
SÜLEYMAN PAŞA (1289). Mebâni’l-İnşâ II, Mekteb-i Fünûn-ı Harbiyye-i Hazret-i Şâhâne
Matbaası, İstanbul.
SÜRÛRÎ, MUSTAFA, Bahru’l-Ma’ârif, Manisa İl Halk Ktp., 45 Hk 1638.
ŞABAN, İ. (2011). Osmanlı Âlimlerinin Arap Belagatine Dair Eserleri, Şarkiyat Mecmuası,
XVII, s. 108-133, İstanbul.
TAHİRÜ'l-MEVLEVÎ (1936). Edebiyat Lügati, Âsâr-ı İlmiye Kütüphanesi Neşriyatı, İstanbul.