belÂgat kİtaplarinda ‘tevrİye’nİn tarİf ve tasnİfİ muhittin elİaÇik.pdf · sobİder...

12
Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27 Muhittin ELİAÇIK 1 BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Özet Belâgat kitapları söz ve mana sanatlarının ayrıntılı biçimde açıklandığı kitaplardır. Bu kitaplarda belâgat bölümü me’ânî, beyân, bedî’olarak üç bölümden oluşmakta ve edebî sanatlar bedî’ bölümünde açıklanmaktadır. Ayrıca, beyân ve me’ânî bölümlerinde de birer anlatım yolu olarak isti’âre, teşbîh, kinâye gibi sanatlar açıklanmaktadır. Belâgat kitaplarında sanatların tarif ve tasnifi aynı şekil ve muhtevada bulunmadığı gibi, sayı olarak da kitaplarda bir birlik yoktur. Hatta aynı sanatın kitaplarda farklı isimlerle geçtiği de görülmektedir. Belâgat kitaplarında farklı başlık ve tasnifle açıklanan sanatlardan birisi de tevriye olup, en eski belâgat kitaplarından itibaren adı, tarifi ve tasnifi farklı biçimde verilmiş ve bir daire içinde de açıklanmıştır. Mesela, Manastırlı Rıfat, tevriyeyi telvîhât başlığı altında ele alıp mugalata-i ma’neviyye, istihdâm, tevcîh, ta’rîz, telvîh, remz gibi sanatlarla birlikte açıklamıştır. Recâizâde Mahmud Ekrem tevriye ve telmihi birleştirip aynı başlık altında açıklamıştır. Çoğu defa îhâm ile aynı kategoride ele alınan tevriyede, birden çok anlamı bulunan bir kelimenin hemen akla gelen yakın anlamı değil uzak anlamı kastedilir. Îhâmda ise bir kelimenin hangi anlamda kullanıldığı belli olmamaktadır. Anahtar Kelimeler: Belâgat kitapları, bedî’, tevriye, tarif, tasnif. THE DEFINITION AND CLASSIFICATION OF THE TEWRIYE IN RHETORIC BOOKS Abstract In the rhetoric books are described the word and meaning arts in detail. These books consists of three part as Me’ani, Beyan, Bedi ve literary arts described in Bedi part. Besides, are described in the Beyan and Me’ani parts metaphor, simile, metonymy such as arts. In the rhetoric books, is different descriptions and 1 Prof.Dr., Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi.,[email protected]

Upload: vancong

Post on 16-May-2019

251 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27

Muhittin ELİAÇIK1

BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ

Özet

Belâgat kitapları söz ve mana sanatlarının ayrıntılı biçimde açıklandığı

kitaplardır. Bu kitaplarda belâgat bölümü me’ânî, beyân, bedî’olarak üç bölümden

oluşmakta ve edebî sanatlar bedî’ bölümünde açıklanmaktadır. Ayrıca, beyân ve

me’ânî bölümlerinde de birer anlatım yolu olarak isti’âre, teşbîh, kinâye gibi

sanatlar açıklanmaktadır. Belâgat kitaplarında sanatların tarif ve tasnifi aynı şekil

ve muhtevada bulunmadığı gibi, sayı olarak da kitaplarda bir birlik yoktur. Hatta

aynı sanatın kitaplarda farklı isimlerle geçtiği de görülmektedir. Belâgat

kitaplarında farklı başlık ve tasnifle açıklanan sanatlardan birisi de tevriye olup, en

eski belâgat kitaplarından itibaren adı, tarifi ve tasnifi farklı biçimde verilmiş ve bir

daire içinde de açıklanmıştır. Mesela, Manastırlı Rıfat, tevriyeyi telvîhât başlığı

altında ele alıp mugalata-i ma’neviyye, istihdâm, tevcîh, ta’rîz, telvîh, remz gibi

sanatlarla birlikte açıklamıştır. Recâizâde Mahmud Ekrem tevriye ve telmihi

birleştirip aynı başlık altında açıklamıştır. Çoğu defa îhâm ile aynı kategoride ele

alınan tevriyede, birden çok anlamı bulunan bir kelimenin hemen akla gelen yakın

anlamı değil uzak anlamı kastedilir. Îhâmda ise bir kelimenin hangi anlamda

kullanıldığı belli olmamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Belâgat kitapları, bedî’, tevriye, tarif, tasnif.

THE DEFINITION AND CLASSIFICATION OF THE TEWRIYE IN

RHETORIC BOOKS

Abstract

In the rhetoric books are described the word and meaning arts in detail. These

books consists of three part as Me’ani, Beyan, Bedi ve literary arts described in

Bedi part. Besides, are described in the Beyan and Me’ani parts metaphor, simile,

metonymy such as arts. In the rhetoric books, is different descriptions and

1 Prof.Dr., Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi.,[email protected]

Page 2: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER

Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27

Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi

17

classifications and numbers of arts literary. Even the same art also mentioned by

different names in different books. In the rhetoric books, is tevriye also one of arts

the different explained. The name of this art, its description and classification has

been different from the oldest rhetoric books; a well it is described in a circle. For

example, Manastırlı Rifat has addressed under telvîhât title it, and explained with

such arts of mugalata-i maneviye, istihdam,tevcih, tariz, telvih, remz. Recaizade

Mahmut Ekrem also combining the tevreden and telmih gave under the same title.

The tewriye which usually given in the same category with metonymy, is meant of

the remote sense of a word with multiple meanings. In the iham a word is unclear

in what sense is used.

Key Words: Rhetoric books, bedi, tewriyd, efinition, classification.

GİRİŞ

Belâgat, “duruma uygun söz söyleme” anlamına gelip bir sözü muhataba en uygun ve

güzel biçimde eriştirmeyi ifade eder. Belâgat kelimesi bülûğ masdarından gelmekte olup,

zamanla yerinde, düzgün ve güzel söz söylemeye dair konuları içine alan bilim dalının adı

olmuştur. Belâgat: “Lisanın fesahatine uymak şartıyla bir manayı, sözlerini hâlin gereğine

mutabık kılarak çeşitli yollarla söylemek ve kelimelerin ve parçaların uyumunu sağlayarak

ifadeyi kulak ve kalbe hoş gelecek şekilde birleştirme kaideleridir.” (M.Rıfat, 1308:11). Ya da

belâgat: “Konuşmanın açıklıkla birlikte tekellüf, tasannu, muğlaklık ve tevilden uzak olarak

hâlin gereğine uygun olmasıdır.” (A.Süreyya, 1303:69). Belâgat ilmi bir konuşmanın zamana,

zemine ve duruma mutabık yapılması ile ilgili konuları incelemekte ve me’ânî, beyân, bedî’

olarak üç bölümden oluşmaktadır. Bu ilimde ‘muhassinât-ı lafziyye ve maneviyye’ denilen söz

ve mana sanatları genellikle bedî’ bölümünde açıklanmaktadır. İslâm dünyasında M. 9-12.

yüzyıllarda en parlak dönemini yaşayıp daha sonraları duraklama dönemine giren belâgat ilmine

ait eserler, büyük ölçüde Siracüddin Sekkâkî’nin (ö.1228) Miftahu’l-Ulûm adlı eserinin üçüncü

bölümüne yazılan telhis, şerh ve haşiyelerden oluşmaktadır. Sirâcuddîn Sekkâkî’nin Arapça

Miftahu’l-Ulûm’u belâgat kitaplarının en mühim kaynaklarından olup bu kitapta söz ve mana

sanatları bedî’ bölümünde ele alınıp açıklanmıştır. Daha sonraları Hatib el-Kazvînî (ö.1339)

tarafından bu kitaba yazılan Telhîsü’l-Miftâh adlı özet, asıl kaynağını da gölgede bırakmıştır.

Telhîsü’l-Miftâh ise daha sonraları birçok şerh ve haşiye ile açıklanmış olup, bunların da en

önemlisi Sadeddin Teftazânî (ö.1390)’nin el-Mutavvel’idir. Osmanlı’da belâgat kitapları

medrese ve medrese dışı olmak üzere iki kolda yazılmış ve medrese çizgisindeki eserler

Miftâhu’l-Ulûm ve şerhlerine dayanmış, medrese dışında ise daha ziyade Reşidüddîn Vatvat'ın

(ö.1177) Hadâiku’s-sihr fî-dekaiki’ş-şi’r adlı eseri kaynaklık etmiştir. Batı’ya ilginin arttığı

Tanzimat döneminde ise Süleyman Paşa’nın Mebâni'l-inşâ'sı ile birlikte Batı retorik konuları da

Türk edebiyatına girmiş ve bunun sonucunda klasik belâgat anlayışının izlenmesi yanında, Batı

retorik konularını eski anlayışın yanında ele alan bir anlayış da ortaya çıkmıştır. Bu iki anlayışa

Ahmed Cevdet Paşa’nın Belâgat-i Osmaniyye’si ve Recaizâde’nin Ta’lîm-i Edebiyat'ı örnek

olarak gösterilebilir (Saraç 2004:131-136). Konuşmayı söz ve manaca güzelleştiren unsurlar

olan “muhassinât-ı lafziyye ve ma’neviyye” belâgat kitaplarında genellikle şahsi bir tasnifle

verilmiş; mecâzât, isti’âre, teşbih gibi “beyan” konuları hemen her kitapta yer almakla birlikte

mecâz-ı mürsel gibi temel bir konu Sürûrî’nin Bahru'l-Maârif’i, Müstakimzâde Sadeddin’in

Istılâhât-ı Şi’riyye’si ve Muallim Naci’nin Istılâhât-ı Edebiyye’sinde yer almamıştır (Saraç,

2004: 136). Mürâ’ât-ı nazîr, tevcîh, tezâd gibi sanatlar ise başka isimler altında tarif ve tasnif

Page 3: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27

Muhittin Eliaçık

18

edilmiştir. Öte yandan îhâm, tevcîh, temsîl gibi sanatlar bazı belâgat kitaplarında tevriye

sanatının diğer adı olarak geçtiğinden, bu sanatın tarif ve tasnifinin belâgat kitaplarında

mukayeseli biçimde gösterilmesi önem arzetmektedir.

Tevriye

Arapça ‘very’ kökünden gelen tevriye kelimesi, “bir şeyi örtüp gizlemek; biri yakın diğeri

uzak iki manası olan bir sözün, gizli bir ipucuna dayanarak uzak manasını kastetmek”tir

(M.Asım, 1305:III/947). Belâgat kitaplarının bedî‘ bölümünde mana sanatları arasında

açıklanan tevriye, iki anlamlı bir kelimenin söylendiğinde herkesçe anlaşılan yakın manasının

değil, uzak manasının kastedilmesidir. Tevriyede yakın mana (örten unsur: müverrâ-bih) ve

uzak mana (örtülen unsur: müverrâ-anh) diye iki öğe olup, yakın ve uzak manaların ikisi de

hakikat veya biri hakikat, diğeri mecaz olabilir. Tevriye başka isimlerle de açıklanmış olup,

Abdülkâhir el-Cürcânî, Fahreddin er-Râzî ve Ebû Ya‘kûb Sekkâkî îhâm/tevhîm, Ziyâeddin

İbnü’l-Esîr de mugâlata-i ma’neviyye adı ile bu sanatı açıklamıştır. Bu sanat için ayrıca ibhâm

ve tahyîl terimleri de kullanılmıştır. Tevriye, yakın ve uzak anlamla ilgili hiçbir kayıt

içermediğinde mücerrede, yakın anlamla ilgili kayıt bulunduğunda müreşşaha, uzak anlamla

ilgili kayıt bulunduğunda mübeyyene, uzak veya yakın anlamla ilgili bir kaydın kelimenin

tevriye şeklinde yorumlanmasına hazırlayıcı olması da müheyyee olarak adlandırılmıştır

(Durmuş, 2012:41-42).

Belâgat kitaplarında tevriye

Osmanlı belâgat kitapları genellikle Sekkâkî’nin Miftâhu’l-Ulûm’una dayanmıştır. Bu

eser daha sonra şerh ve haşiyelerle açıklanmış veya özetlenmiş ve bunların başında da

Kazvinî’nin Telhîsü’l-Miftâh’ı, Teftazânî’nin el-Mutavvel’i, Cürcânî’nin Hâşiye ale’l-

Mutavvel’i gelmiştir. Ayrıca, Reşidüddin-i Vatvat’ın Hadâiku’s-sihr fî-dekâiki’ş-şi’r’i de

önemli bir kaynak olmuştur. Tevriye, belâgat kitaplarında tek başlık altında açıklanmayıp,

kimisinde îhâm, kimisinde tevriye, kimisinde tevcîh, kimisinde istihdâm, kimisinde telvîhât,

kimisinde de telmîh ile birlikte ele alınıp açıklanmıştır. Aslında tariflerde tevriye-i mücerrede

olarak geçen tarif îhâmın kendisi gibidir. Bu bakımdan tariflerin çoğunda tevriye ve îhâm bir

arada açıklanmıştır. Buna dayanarak biz de bu ikisini bir arada ele almayı uygun bulduk.

Recaizâde ve onu takiben Reşid, klasik tevriye tarifinin dışına çıkarak tevriye ile telmihi bir,

îhâmı ise ayrı başlıkta verip tevriye ile îhâmın iki ayrı sanat olduğunu izaha çalışmışlardır. Bazı

yazarlar ise bunun tam tersine îhâm ile tevriyenin aynı şey olduğunu göstermek için başlıkta

bile bu ikisini birlikte vermişlerdir. Farklılık bununla da sınırlı kalmamış ve tevriyenin bir söz

mü, yoksa mana sanatı mı olduğu konusunda da farklı tasnifler ortaya çıkmıştır. Belâgat

kitaplarında üzerinde en çok farklılık oluşan sanat tevriyedir denilebilir. Sekkâkî’ye göre îhâm,

yakın ve uzak iki kullanımı olan bir lafzın yakın anlamı söylenip uzak anlamının

kastedilmesidir. Sürûrî’ye göre îhâm, biri yakın diğeri uzak iki mananın bir lafızda

kastedilmesidir. Mehmed Nüzhet, îhâm ve istihdâm ile aynı başlıkta ele aldığı tevriyeyi, biri

yakın digeri uzak iki manası olan bir lafzı söyleyip, bundan gizli bir karineye dayanarak uzak

manayı kastetmek diye tarif etmiştir. Ahmed Cevdet Paşa’ya göre îhâm da denilen tevriye,

yakın ve uzak iki manası olan bir lafzın gizli karineye dayanarak uzak manasını kastetmektir.

Said Paşa ise, yakın mananın kastedilmesidir diyerek yaygın görüşün aksine bir görüş

belirtmiştir. İncelediğimiz on dört kitap Sekkâkî’nin Miftâhu’l-Ulûm, Mustafa Sürûrî’nin

Bahru’l-Ma’ârif, Ahmed Hamdî’nin Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî, Süleyman Paşa’nın Mebâni’l-

İnşâ, Saîd Paşa’nın Mîzânü’l-Edeb, A.Cevdet Paşa’nın Belâgat-i Osmâniyye, İbnülkâmil

Page 4: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER

Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27

Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi

19

Mehmed Abdurrahman’ın Belâgat-i Osmâniyye, Abdurrahman Süreyya’nın Mîzânu’l-Belâga,

Mehmed Rif’at’ın Mecâmiü’l-Edeb, Mehmed Nüzhet’in Mugni’l-Küttâb, Recâizâde Mahmud

Ekrem’in Ta’lîm-i Edebiyyât, Ruscuklu M.Hayri’nin Belâgat, Ahmed Reşîd’in Nazariyyât-ı

Edebiyye ve Tahirü'l-Mevlevî’nin Edebiyat Lügatı adlı eserleridir. Bu eserlerde tevriyenin tarif

ve tasnifi aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

1. Siracüddin Sekkâkî (ö.1228), Miftâhu’l-ulûm’da: “Bir lafız için yakın ve uzak iki kullanımın

olması olup, yakın söylenip uzak kastedilir.” demiştir.

2. Mustafa Sürûrî (ö.1562), Bahru’l-Ma’ârif’te: “Îhâm, bir lafzın yakın ve uzak iki manasının da

kastedilmesidir diyerek.” Sekkâkî’ye uymamış ve günümüzde îhâm ve tevriyeyi ayıran görüşe

uygun bir tarif yapmıştır.

3. Mehmed Nüzhet, Mugni’l-Küttâb (bs.1869)’da: Îhâm ve istihdâm ile aynı başlık altında verip

fesâhatta en hoş, en ince ve en tatlı sanat olarak gösterdiği tevriyeyi, “Biri yakın, diğeri uzak iki

manayı içeren bir lafzı söyleyerek bundan gizli bir karineyle uzak manayı kastetmektir. Eğer

tevriyeyi içeren konuşmada yakın manaya yakın bir şey varsa tevriye-i müreşşaha, böyle bir şey

yoksa tevriye-i mücerrede olur.” demiştir.

4. Ahmed Hamdî (ö.1890), Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî’de: “Tevriyeye îhâm, tevcîh ve temsîl de

denilir. Tevriye, yakın ve uzak iki manası olan bir lafzı söyleyip gizli bir karineye dayanarak

uzak manayı kastetmektir. Bu da dört kısm olup, ne yakın ne de uzak manaya yakın bir şey

olmazsa tevriye-i mücerrede; yakın manaya yakın bir şey olursa tevriye-i müreşşaha, uzak

manaya yakın bir şey olursa tevriye-i mübeyyene, tevriye lafzı, öncesindeki bir lafızla

hazırlanırsa tevriye-i müteheyyie olur”demiştir.

5. Süleyman Paşa (ö.1892), Mebâni’l-İnşâ’da, tevriye ve îhâmı aynı başlık altında verip yeni

türler de ekleyerek: “Söyleyenin iki gerçek veya biri mecaz, diğeri gerçek manalı bir söz

söylemesidir; bu iki manadan biri yakın olup lafzın onun üzerine delâleti açık, diğeri de uzak

olup bu delâlet gizli olur ve konuşan uzak manayı kastedip yakın mana ile de uzaktan tevriye

eder. Böylece dinleyen ilk bakışta yakın manayı kastediyor sanırsa da maksad yine uzak

manadır. Tevriye:mücerrede müreşşaha mübeyyene müheyyee gibi türlere ayrılıp; mücerrede,

yakın veya uzak mananın levazımından biri kendisinde bulunmayan tevriye; müreşşaha, tevriye

lafzından önce veya sonra yakın mananın levazımından biri kendisinde bulunan tevriye;

mübeyyene, tevriye lafzından önce veya sonra uzak mananın levazımından biri kendisinde

bulunan tevriye; müheyyee, tevriye lafzı önce veya sonraki başka bir sözle hazırlanır veya

tevriye her iki lafızda bulunup o iki lafızdan her biri diğerini hazırlarsa oluşur. Tevriye ve îhâm,

güzellik ve çirkinlik yönünden de iki kısım olup, zikri müstehcen olmayan bir maddeye remiz ve

ima etmek îhâm-ı hüsn, îhâm-ı kabîh ise zikri müstehcen olan bir maddeye ima ve işaret

etmektir.” demiştir.

6. Said Paşa (ö.1890), Mîzânü’l-Edeb’de: “Tevriye, birisi yakın, diğeri uzak iki manayı içeren

bir söz söyleyip yakın manayı kastetmektir. Yakın mana, kullanımı yoğun, uzak mana, kullanımı

uzak olan manadır. Bu manalar gerek gerçek, gerek mecâzî olsun iki suretle de tevriye

gerçekleşebilir. Tevriye, mücerrede ve müreşşaha diye iki türlü olup tevriye-i mücerredeyi

içeren konuşmada yakın manaya yakın bir şey söylenmez. Tevriye-i müreşşahayı içeren

konuşmada yakın manaya yakın bir şey söylenir.” diyerek diğer kitaplara aykırı bir görüş ileri

sürmüştür.

Page 5: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27

Muhittin Eliaçık

20

7. Ruscuklu Mehmed Hayri, Belâgat (bs.1890)’ta, sanâyi-i lafziyeden saydığı tevriye hakkında:

“Bir lafzın, bir nükteden dolayı uzak manasını kastetmektir. Bedî’ âlimlerinin bunu lafzi

sanatlardan sayan Cevdet Paşa gibi bir kısmı, her hâlde haklı görülmelidir. Zira bu sanatla

süslenmiş bir söz başka bir dile nakledilse sanat zâyi olur.” diyerek bu sanatı söz sanatlarından

sayan Cevdet Paşa’ya da katılmıştır.

8. Ahmed Cevdet Paşa (ö.1895), Belâgat-i Osmâniyye’de, îhâm ile aynı gördüğü tevriyeyi:

“Yakın ve uzak iki manası olan bir lafzın gizli ipucuna dayanarak uzak manasını kastetmektir.

Tevriye sanatı lafzın çok manalı olmasından dolayı Arapça uleması onu mana muhassenâtından

saymışlarsa da tevriyeyi içeren ibare başka bir dile çevrildiğinde ekseriya bu sanat zâyi

olacağından onu lafzi muhassenâttan saymak daha münasip olur.” diyerek yaygın görüş

dışında bir tarif ve tasnif yapmıştır.

9. İbnü’l-Kâmil Mehmed Abdurrahman, Belâgat-i Osmâniyye (bs.1891)’de: “Tevriye, söylenen

sözde yakın ve uzak iki mana olup gizli ipucundan dolayı sözün uzak manasını kastetmektir.”

diyerek tevriye hakkındaki yaygın görüşü kısaca aktarmıştır.

10. Mirdûhîzâde Abdurrahman Süreyya, (ö.1904), Mîzânu’l-Belâga’da tevriye ile ilgili tasnif

yapmadan, yaygın görüşe uygun biçimde: “Tevriye, lügatçe bir şeyi arkaya atıp örtmek olup,

ıstılâhça bir nükte gereği bir lafzın uzak manasını kastetmektir.” demiştir.

11. Mehmed Rif’at (ö.1907), Mecâmiü’l-Edeb’de tevriyeyi telvîhât başlığı altında mugâlata-i

ma’neviyye, istihdâm, tevcîh, ta’rîz, telvîh, remz ile birlikte açıklayıp: “Tevriye, biri lafzın açık

delâleti yönüyle yakın, diğeri gizli delâleti yönüyle uzak olan iki manasını veya biri mecazî

diğeri hakîkî manayı içeren bir lafız söylemek ve yakın manadan uzak manayı kastetmektir.

Tevriye sanatı, tevriyeyi içeren lafzın ve mülâyimlerinin zikri veya gizlenmesi yönüyden

mücerrede, müreşşaha, mübeyyene, müheyyee olarak dört çeşittir. Tevriye-i Mücerrede, yakın

mana ile uzak mananın levâzımından hiçbir şey söylenmemesidir. Tevriye-i Müreşşaha, yakın

mananın levâzımından birinin tevriye lafzından önce veya sonra söylenmesidir. Tevriye-i

Mübeyyene, uzak mananın levâzımından birinin tevriye lafzından önce veya sonra

söylenmesidir. Tevriye-i Müheyyee, tevriyeyi iki lafızdan biriyle diğerinde hazırlamaktır.”

diyerek klasik görüşü ayrıntılı bir şekilde tarif ve tasnif etmiştir.

12. Recâizâde Mahmud Ekrem (ö.1914) Ta’lîm-i Edebiyat’ta şahsi, aykırı, farklı bir tarif ve

tasnif yaparak tevriye ile îhâmı iki ayrı sanat gördüğü gibi, tevriyeyi telmihle aynı başlık altında

açıklamıştır. Buna göre: “Tevriye ve telmîh, diger bir şeyi hâtıra getirmek için bir şey

söylemektir. Tayin ettigi şeyle ima veya tamamen gizlemek istedigi diğer şey arasında bir ilgi ve

ince uygunluk arzeder ki onu keşfetmek dinleyene aittir. Söylenen şeyle aralarında ince ve etkili

ilgi bulunabilecek her hâle tevriye ve telmîh yapılabilir.” diyerek aslında telmihi anlatıp onun

içine tevriyeyi de katmıştır. Öte yandan îhâmı da ayrı başlık altında verip: “San’at-ı Îhâm, diğer

bir fikir ve maksada hamli mümkün olacak şekilde söz söylemektir ki, ikisi de hakikî veya biri

hakikî diğeri mecaz olmak üzere iki manalı söz kullanmakla oluşur. Böyle, iki yönlü sözlerden

söyleyeninin maksadı daima gizli olan, ikinci anlamdır. Doğrudan doğruya ifâdesinde o kadar

tesir olmayan veya bir mahzur düşünülen fikir ve maksadı anlatmak için bu sanata başvurulur.

Îhâm ile îhâm-ı tenâsüb, îhâm-ı tezâdd, tecnîs, hatta mürâ’ât-ı nazîr hepsi birden mazmûn adı

altında anılır.” yine şahsi bir tarif trasnif yapmıştır.

13. Ahmed Reşîd (ö.1956) Nazariyyât-ı Edebiyye’de Recaizâde’yi izleyen, ancak ondan biraz

yorumla ayrılan bir tarif ve tasnif yapıp hem tevriye ile telmîhi bir arada ele almış, hem de îhâm

Page 6: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER

Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27

Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi

21

ve tevriyeyi iki ayrı sanat olarak açıklamıştır: “Tevriye, öyle bir telmîhdir ki onda, biri söylenip

diğeri gizlenen iki fikir ve hayâlin arasındaki benzerlik ilgisi, esasen kendilerine ait ortak bir

vasıf değil, aynı zamanda iki muhtelif manayı bildirebilen sözler gibi, dış sebeplere aittir. Bunu

telmîhten ayırışımızın sebebi şudur ki, benzerlik alakası bu kadar uzak bir ilgi hâlinde

olmadıkça telmîhi mana inceliğine sokmak imkansızdır. Eski edebiyat kitaplarında ise tevriye,

îhâmın atf-ı tefsîrisi gibi kullanılmıştır. Ancak tevriye tamamen îhâm demek de olmayıp, belki

îhâmla telmîhin karışımından oluşur bir tasavvur tarzıdır ki kıymeti zarafetle oluşur.” diyerek

tevriyeyi, îhâmla telmîhin karışımından oluşan bir tasavvur olarak görmüştür. Ayrıca o da îhâmı

ayrı bir başlık altında: “Îhâm, hakikî veya mecazî iki manaya yorulan kelimelerle birbirinden

uzak iki fikir veya hayali bir anda bildirmeye denir. Bu tarifle anlaşılıyor ki dıştan bildirilen

mana ile îhâm edilen fikir ve hayal arasında söylenen sözlerin ortaklığından başka hiçbir

benzerlik ilgisi yoktur. Bu itibârla îhâm, tevriyeye benzerse de tevriyede telmîh manası

bulunmalıdır. Yani nasıl ki telmîh edilen şey esasen muhatapların meçhulü olunca telmîhin

idraki mümkün olamazsa, tevriyede de uzak mana bilinen bir şey olmalıdır; eğer o şey

muhataplarca meçhul ise tevriye etkisiz kalır. Hâlbuki îhâmda uzak manaya ulaşmak için

başlangıç bilgisine ihtiyaç yoktur.” şeklinde açıklayıp tevriye ile îhâmın ayrılığını ispat çabası

içinde bulunmuştur.

14. Tahirü'l-Mevlevî (ö.1951), Edebiyat Lügati’nde tevriyeyi: “Hakîkat veya mecaz olarak iki

manası olan bir kelimenin uzak manasını kastetmektir.” diye; îhâmı da: “Müteaddit manası

olan bir kelimenin uzakça manasını kastetmektir. Buna tevriye de denilir.” diyerek tevriye ile

îhâmın aynı şey olduğunu söylemiştir.

Belli başlı 14 belâgat kitabında tevriyenin tarif ve tasnifi:

Sekkâkî:

Miftâhu’l-

‘Ulûm

Îhâm: Bir lafız için yakın ve uzak iki kullanımın olması; yakını söylenip

uzağı kastedilir: Ve minhu’l-îhâm: Ve hüve en-yekûne li-lafzi isti’mâlân:

karîb ve ba’îd, fe-yüzkeru li-îhâmi’l-karîb fi’l-hâl ilâ en- yuzhere eni’l-

murâde bihi’l-ba’îd.(s. 427)

Mustafa

Sürûrî:

Bahru’l-

Ma’ârif

Îhâm:Lugatda gümâna bırakmağa dirler ve ıstılâhda oldur ki bir lafzun iki

ma’nâsı olup birisi karîb ve birisi ba’îd olup murâd ola. Misâl: Şehâ ırmak

dilersen çün nazardan-Sirişküm Dicle vü Ceyhun olupdur(vrk.5b)

Mehmed

Nüzhet:

Mugni’l-

Küttâb

el-masdaru’r-râbi’ fi’t-tevriye ve’l-îhâm ve’l-istihdâm. Tevriye ma’raz-ı

fesâhatda isti’mâl olunan kelâmın eltaf ve erakk ve ahlâ ve edakkı olarak

hattâ ‘alâka-i Zemahşerî bu fende tevriyeden edakk ve eltaf bir bâb

göremezsin zîrâ kelâmullahın ve enbiyâ hazerâtı kelâmlarının te’âtî-i te’vîl-

i teşbîhâtı üzerine andan enfa’ ve a’ven şey yokdur buyurmuşlardır. Tevriye

biri ma’nâ-yı karîb ve digeri ba’îd olarak iki ma’nâyı mutazammın olan bir

lafzı îrâd ile bundan karîne-i hafiyye üzerine i’timâden ma’nâ-yı ba’îdi

murâd etmeklige ıtlâk olunup eger tevriyeyi müştemil olan kelâm ma’nâ-yı

karîbin mülâyimi olan bir şey’i câmi’ olur ise ana tevriye-i müreşşaha,

câmi’ olmaz ise tevriye-i mücerrede ta’bîr olunur. (s.133-135)

Ahmed

Muhassenât-ı ma’neviyyeden biri de san’at-ı tevriyedir ki buna san’at-ı îhâm

ve san’at-ı tevcîh ve san’at-ı temsîl dahi derler. Bu tevriye karîb ve ba’îd iki

Page 7: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27

Muhittin Eliaçık

22

Hamdî:

Belâgat-ı

Lisân-ı

Osmânî

ma’nâsı olan bir lafzı ıtlâk idüp karîne-i hafiyeye i’timâden ma’nâ-yı ba’îdi

murâd olunmakdır. Bu da iki kısmdır: Biri tevriye-i mücerrededir ki ne

ma’nâ-yı karîbe ne de ma’nâ-yı ba’îde mülâyim olan şeyle ictimâ’ etmez.

Digeri tevriye-i müreşşahadır ki ma’nâ-yı karîbe mülâyim olan bir nesne ile

zikr olunur. Ve yine mutlakâ tevriye iki kısmdır, biri tevriye-i müteheyyiedir

ki mâ-kablinde bulunan bir lafzla tehyie kılınır. Digeri tevriye-i

mübeyyenedir ki ma’nâ-yı ba’îdin levâzımından biri anda zikr olunur. (s.99-

101)

Süleyman

Paşa,

Mebâni’l-

İnşâ

Tevriye ve îhâm:Mütekellimin ma’niyeyn-i hakîkeyni veyahud biri mecâz

ve digeri ma’nâ-yı hakîkîyi mutazammın lafz-ı müfred zikr etmesidir ki

ma’niyeyn-i mezkûreynden biri karîb olup lafzın anın üzerine delâleti zâhir

ve âharı ba’îd olup delâlet-i mezkûre hafî olur ve mütekellim ma’nâ-yı

ba’îdi murâd idüp ma’nâ-yı karîb ile de ba’îdden tevriye eder. Şu hâlde

sâmi’ vehleten ma’nâ-yı karîbi murâd ediyor vehminde bulunur ise de

maksad yine ma’nâ-yı ba’îddir. Tevriyenin de envâ’ı vardır:mücerrede

müreşşaha mübeyyene müheyyee. Mücerrede, ne müverrâ-bihin ya’nî

ma’nâ-yı karîbin ve ne de müverrâ-anhın ya’nî ma’nâ-yı ba’îdin

levâzımından biri kendüsinde mezkûr olmayan tevriyeye ıtlâk olunur.

Müreşşaha, lafz-ı tevriyeden evvel veyahud sonra müverrâ-bihin ya’nî

ma’nâ-yı karîbin levâzımından biri kendüsinde mezkûr olan tevriyeye ıtlâk

olunur. Mübeyyene, lafz-ı tevriyeden evvel veyahud sonra müverrâ-anhın

ya’nî ma’nâ-yı ba’îdin levâzımından biri kendüsinde mezkûr olan

tevriyeye ıtlâk olunur. Müheyyee, lafz-ı tevriye mâ-kablinde veyahud mâ-

ba’dinde mezkûr lafz-ı diger ile teyhie olunur veyahud tevriye her iki lafzda

vâki’ olarak o lafzeynden beheri aharını tehyie ederse bu misillü tevriyeye

müheyye ıtlâk olunur. Tevriye ve îhâm hüsn ü kubh itibârıyla da ikiye

inkısâm eder. Zikri müstehcen olmayan bir mâddeye remz ve îmâ etmek

îhâm-ı hüsnden ma’dûddur. Îhâm-ı kabîh zikr ü îrâdı müstehcen olan bir

mâddeye îmâ ve işâret eylemekdir. (II/s.11-18)

Sa’îd Paşa,

Mîzânü’l-Edeb

San’at-ı Tevriye:Şu bedî’a, birisi karîb, digeri ba’îd iki ma’nâyı hâvî bir

lafz îrâd ile ma’nâ-yı karîbin murâd olunmasıdır. Ma’nâ-yı karîb, isti’mâli

kesîr, ma’nâ-yı ba’îd, isti’mâli ba’îd olan ma’nâdır. Şu ma’nâlar gerek

hakîkî olsun, gerek mecâzî iki sûretce de mecrâ-yı tevriye olabilir. Tevriye

iki dürlüdür. Birincisi mücerrede, digeri müreşşaha. Tevriye-i mücerredeyi

hâvî kelâmda ma’nâ-yı karîbe mülâyim bir şey zikr olunmaz. Tevriye-i

müreşşahayı hâvî kelâmda ma’nâ-yı karîbe mülâyim bir şey zikr olunur.

(s.352-353)

Ruscuklu

M.Hayri:

Belâgat

Sanâyi-i lafziyye. Tevriye: Bir lafzdan bir nükteye mebnî ma’nâ-yı ba’îdini

murâd etmekdir. Müntesibîn-i bedî’in bir kısmı bunı sanâyi’-i lafziyyeden

‘add eden Cevdet Paşa hazretleri gibi eâzım-ı üdebâ her hâlde haklı

görülmelidir. Zîrâ bu san’at ile müzeyyen bir söz başka lisâna nakl edilse

san’at zâyi’ oluyor.(s.81)

Ahmed

Tevriye ki îhâm dahi denilir, bir lafzın karîb ve ba’îd iki ma’nâsı olup da

karîne-i hafiyeye i’timâden ma’nâ-yı ba’îdi irâde olunmakdır. İşbu tevriye

Page 8: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER

Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27

Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi

23

Cevdet Paşa:

Belâgat-i

Osmâniyye

san’atı lafzın ta’addüd-i ma’nâsına mebnî olmak mülâbesesiyle ‘ulemâ-yı

‘arabiyye anı muhassenât-ı ma’neviyyeden ‘add eylemişlerdir. Lâkin

tevriyeyi hâvî olan ‘ibâre başka lisâna terceme olunsa ekseriyâ bu san’at

zâyi’ olacağına nazaren anı muhassenât-ı lafziyyeden ‘add eylemek

münâsib olur. (s.168)

İbnülkâmil M.

Abdurrahman:

Belâgat-i

Osmâniye

Tevriye: Söylenen sözde karîb ve ba’îd gibi iki ma’nâ olup karîne-i

hafiyyeye mebnî sözün ma’nâ-yı ba’îdi murâd olunmakdır. (s.69)

A.Süreyya:

Mîzânu’l-

Belâga

Tevriye: Lügatçe bir şey’i arkaya atmak, örtmek demek ise de ıstılâhça li-

nüktetin bir lafzdan ma’nâ-yı ba’îdini murâd etmekdir. (s.380)

Mehmed

Rif’at,

Mecâmiü’l-

Edeb

Telvîhât:Lafz ve ma’nâ cihetiyle ma’nâ-yı âhara işâret ederek maksadı

parlak göstermege medâr olan [mugâlata-i ma’neviyye, tevriye, istihdâm,

tevcîh, ta’rîz, telvîh, remz] Tevriye: Biri lafzın delâlet-i zâhirîsi cihetle

karîb ve digeri delâlet-i hafiyyesi cihetiyle ba’îd olan ma’niyeyn-i

muhtelifeyni veyahud biri mecâzî digeri ma’nâ-yı hakîkîyi mutazammın

lafz-ı vâhid zikr etmek ve ma’nâ-yı karîbden ma’nâ-yı ba’îdi murâd

etmekdir. İşbu tevriye san’atı tevriyeyi hâvî olan lafzın ve mülâyimlerinin

zikr ü hazfıyla (mücerrede müreşşaha mübeyyene müheyyee) ismleriyle

dört nev’dir. Tevriye-i Mücerrede, ma’nâ-yı karîb ile ma’nâ-yı ba’îdin

levâzımından hiçbir şeyin mezkûr olmamasıdır. Tevriye-i Müreşşaha,

ma’nâ-yı karîbin levâzımından birinin lafz-ı tevriyeden evvel veya sonra

mezkûr olmasıdır. Tevriye-i Mübeyyene, ma’nâ-yı ba’îdin levâzımından

birinin lafz-ı tevriyeden evvel veya sonra zikr olunmasıdır. Tevriye-i

Müheyyee, tevriyeyi iki lafzdan biriyle digerinde teyhie etmekdir. (s.374-

377)

Recâizâde

Mahmud

Ekrem:

Ta’lîm-i

Edebiyat

Tevriye ve telmîh: Diger bir şey’i hâtıra getirmek için bir şey söylemekdir.

Ta’yîn etdigi şey ile îmâ veya bütün bütün ihfâ etmek istedigi şey’-i diger

arasında bir münâsebet ve muvâfakat-ı dakîka ‘arz eder ki anı keşf etmek

kâri’în ü sâm’îne ‘âiddir. Târîhe, esâtîre, ahlâka, ‘âdâta, efsâneye, durûb-ı

emsâle, vukû’ât ve havâtır-ı ‘âdiyyeye velhâsıl söylenen şey ile

miyânelerinde dakîk ve müessir münâsebet bulunabilecek olan her hâle

tevriye ve telmîh olunabilir.(s.273)

San’at-ı Îhâm: Diger bir fikr ve maksada hamli mümkin olacak sûretde söz

söylemekdir ki -ikisi de hakîkî veya biri hakîkî digeri mecâz olmak üzere- iki

ma’nâlı elfâz isti’mâlinden husûle gelir. Böyle zü’l-ciheteyn sözlerden

kâilinin maksadı dâimâ hafî olan mefhûm-ı sânîdir. Doğrudan doğruya

ifâdesinde o kadar te’sîr ve şiddet olmayan veyahud bir mahzûr mutâla’a

olunan fikr ve maksadı beyân için bu san’ata mürâcaat olunur. Bu îhâm ile

îhâm-ı tenâsüb, îhâm-ı tezâdd, tecnîs ve hattâ mürâ’ât-ı nazîri, şâmil sözler

musâhabât-ı ‘âdiyyede- nev’iyyetlerine mahsûs ismler ile tefrîk olunmayarak

hepsi birden ‘mazmûn’ nâm-ı umûmîsi altında yâd olunur.(s.293-299)

Page 9: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27

Muhittin Eliaçık

24

Kitaplarda tevriyenin mukayeseli tarif, tasnif ve türleri:

Ahmed

Reşîd:

Nazariyyât-ı

Edebiyye

Tevriye:Tevriye öyle bir telmîhdir ki onda, biri zikr ile digeri ihfâ olunan

iki fikr ve hayâlin arasındaki alâka-i temâsül esâsen kendilerine âid bir

vasf-ı müşterek degil, meselâ aynı zamânda iki muhtelif medlûlü birden

teblîğ edebilen elfâz gibi, avârız-ı hâriciyyeye âiddir demişdik. Bunu

telmîhden tefrîk edişimizin sebebi şudur ki, alâka-i temâsül bu derece ba’îd

ve ‘ârızî bir münâsebet hâlinde olmadıkça telmîhi zarâfet-i medlûlüne idhâl

etmege imkân yokdur. Kütüb-i kadîme-i edebiyyede ise tevriye îhâmın atf-ı

tefsîrisi gibi isti’mâl edilmişdir. Ancak tevriye tamâmen îhâm demek de

degildir. Belki îhâm ile telmîhin imtizâcından hâsıl olur bir tarz-ı

tasavvurdur ki kıymeti zarâfetle kâimdir.(s.255-256)

Îhâm: Ale’l-ıtlâk hakîkî veya mecâzî iki ma’nâya muhtemil olan

kelimelerle birbirinden ba’îd iki fikr veya hayâli def’aten teblîğ etmege

îhâm derler. Bu ta’rîf ile anlaşılıyor ki zâhiren teblîğ olunan ma’nâ ile îhâm

edilen fikr ve hayâl arasında elfâz-ı teblîgiyyenin iştirâkinden başka hiçbir

alâka-i temâsül yokdur. Bu i’tibâr ile îhâm tevriyeye benzerse de tevriyede

ma’nâ-yı telmîh bulunmak lâzımdır. Ya’nî nasıl ki telmîh edilen şey esâsen

muhâtabların mechûlü olunca telmîhin idrâki kâbil olamazsa tevriyede de

ma’nâ-yı ba’îd ma’lûm ve mu’ayyen bir şey veya bir hâdiseye ta’alluk

etmek iktizâ eder; eger o şey veya hâdise muhâtablarca mechûl ise tevriye

bî-te’sîr kalır. Hâlbuki îhâmda ma’nâ-yı ba’îde vusûl için ma’lûmât-ı

ibtidâiyyeye ihtiyâc yokdur. (s.257-259)

Tahirü’l-

Mevlevî:

Edebiyat

Lügati

Tevriye: Hakîkat yahut mecaz olmak üzre iki manası olan bir kelimenin

uzak manasını kasdederek söylemektir.(s.155)

Îhâm: Müteaddit manası olan bir kelimenin uzakça manasını kasdetmektir.

Buna tevriye de tabir olunur. (s.48)

Eser Tarif Tasnif, alt başlık ve türler

Sekkâkî:

Miftâhu’l-

‘Ulûm

Îhâm: Yakın ve uzak iki anlamı olan bir

lafzın yakın anlamı söylenip uzak

anlamı kastedilir.

Mustafa

Sürûrî:

Bahru’l-

Ma’ârif

Îhâm, bir lafzın yakın ve uzak iki manasının da kastedilmesi.

Mehmed

Nüzhet:

Mugni’l-

Küttâb

Tevriye, yakın ve uzak iki manayı

içeren bir lafzı söyleyip bundan gizli bir

ipucuna dayanarak uzak manayı

kastetmektir.

Tevriye îhâm istihdâm aynı başlık

altında.Yakın manaya ait bir şey olursa

Tevriye-i müreşşa, olmazsa tevriye-i

mücerrede denir.

A.Hamdî:

Belâgat-ı

Lisân-ı

Osmânî

Tevriye, yakın ve uzak iki manası olan

bir lafzı söyleyip gizli bir ipucuna

dayanarak uzak manayı kastetmektir.

Tevriyemuhassenât-ma’neviyyedendir.

Tevriyeye, îhâm, tevcîh temsîl de

denir.Tevriye-i mücerrede, müreşşaha,

müteheyyie, mübeyyene

Page 10: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER

Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27

Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi

25

Süleyman

Paşa,

Mebâni’l-

İnşâ

Tevriye, iki gerçek veya biri mecaz,

diğeri gerçek manada bir söz söyleyip

uzak manayı kastetmek; yakın mana ile

uzağı tevriye etmek. Dinleyen ilk

bakışta yakın manayı anlar, ama

maksad uzak manadır.

Tevriye ve îhâm aynı başlık altında

verilmiş.

Mücerrede, müreşşaha, mübeyyene,

müheyyee Îhâm-ı hüsn, îhâm-ı kabîh

Sa’îd Paşa,

Mîzânü’l-

Edeb

Tevriye, birisi yakın, diğeri uzak iki

manayı içeren bir söz söyleyip yakın

manayı kastetmektir.

Tevriye-i mücerrede, yakın manaya ait

bir şey olur; müreşşaha, yakın manaya

ait bir şey olmaz.

Ruscuklu

M.Hayri:

Belâgat

Tevriye, bir lafzın bir nükteden dolayı

uzak manasını kastetmektir.

Tevriye sanâyi-i lafziyyedendir.

A.Cevdet

Paşa:

Belâgat-i

Osmâniyye

Tevriye, yakın ve uzak iki manası olan

bir lafzın gizli ipucuna dayanarak uzak

manasını kastetmektir.

Îhâm ile tevriye aynı görülmüştür.

İ.Abdurrah

man:Belâgat-

i Osmâniyye

Tevriye, yakın ve uzak iki manası olan

bir sözün gizli bir ipucundan dolayı

uzak manasını kastetmektir

A.Süreyya:

Mîzânu’l-

Belâga

Tevriye, bir nükte gereği bir lafzın uzak

manasını kastetmektir.

Mehmed

Rif’at,

Mecâmiü’l-

Edeb

Tevriye, bir sözün yakın ve uzak iki

manasını veya biri mecazî diğeri hakikî

manayı içeren bir lafız söyleyip yakın

manadan uzak manayı kastetmektir.

Tevriye; telvîhât başlığında mugâlata-i

ma’neviyye, istihdâm, tevcîh, ta’rîz,

telvîh, remz ile birlikte ele alınıp

açıklanmış.

Mücerrede müreşşaha mübeyyene

müheyyee

Recâizâde:

Ta’lîm-i

Edebiyat

Tevriye ve telmîh, diger bir şeyi hâtıra

getirmek için bir şey söylemektir.

Îhâm, diğer bir fikir ve maksada

yorulabilecek şekilde söz söylemektir

ki, ikisi de hakikî veya biri hakikî diğeri

mecaz olmak üzere iki manalı söz

kullanmakla oluşur.

Tevriye ve telmîh aynı başlıkta

verilmiş.

Îhâm ile îhâm-ı tenâsüb, îhâm-ı tezâdd,

tecnîs, hatta mürâ’ât-ı nazîr hepsi birden

mazmûn adı altında anılır.

Ahmed

Reşîd:

Nazariyyât-

ı Edebiyye

Tevriye, öyle bir telmîhdir ki onda, biri

söylenip diğeri gizlenen iki fikir ve

hayâlin arasındaki benzerlik ilgisi dış

sebeplere aittir. Tevriye tümden îhâm

demek olmayıp, belki îhâmla telmîhin

karışımından oluşan bir tasavvurdur.

Îhâm, gerçek veya mecazî iki manaya

gelen kelimelerle birbirine uzak iki

fikri, hayali bir anda bildirmeye denir.

Îhâm, tevriyeye benzerse de tevriyede

telmîh manası bulunmalıdır. Îhâmda

ise uzak manaya ulaşmak için

başlangıç bilgisine ihtiyaç yoktur.

Page 11: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s. 16-27

Muhittin Eliaçık

26

SONUÇ

Bu makalede, belâgat kitaplarında çoğunlukla aynı sanat olarak görülüp bir arada

açıklanmış olan tevriye ve îhâm, tevriye başlığı altında ele alınıp incelenmiştir. İncelenmiş olan

on dört belâgat kitabının büyük kısmında bu sanat, başlıkta dahi “tevriye ve îhâm” olarak bir

arada incelenip açıklanmıştır. Tevriye genel olarak, yakın veya uzak iki anlamı bulunan bir

kelimenin söylendiğinde ilk akla gelen yakın anlamını değil, uzak anlamını kastetmektir. O

kelimenin hangi anlamının yakın, hangisinin uzak olduğu söyleyende gizli olduğundan gizli bir

ipucu da bulunmaktadır. Tevriye ipuçlarına göre türlere ayrılmakta ve îhâm da bir yönden

tevriyenin mücerred türüne girmektedir. Mesela: Sordum nigârı dediler ahbâb - Semt-i Vefâda

doğru yoldadır beytindeki Vefâ ve doğru yol tevriyelerinde ilk bakışta sevgilinin Vefâ semtinde

cadde üzerinde evi düşünülse de maksat, uzak anlamdaki vefâ ve doğruluktur. Ama, beyitte

yakın ve uzak manaya ait hiçbir ipucu yoktur. Bu bakımdan bu beyitte îhâm veya tevriye aynı

anda bulunmaktadır. Tevriyenin tür olarak mücerred, müreşşah, mübeyyen, müheyye’ gibi

türlere ayırılmış olması, îhâmın bu sanatın içinde ele alınacak kadar yer bulduğunu açıklar

gibidir. Çünkü îhâmla ilgili izahat, tevriye ve türleri içinde zaten yapılmış gibidir. Öte yandan,

temel başvuru kitaplarından Sekkâkî’nin Miftâh’ında yapılan tarif de tevriye ile îhâmın bir arada

ele alınması gerektiğini açıklar niteliktedir. Çünkü bu kitapta îhâm tarif edilirken, yakın anlam

söylenip uzak anlamın kastedileceği söylenmiştir. Böyle olmakla beraber kitaplarda tek kalan

görüşler de yok değildir. Mesela, Recaizâde ve Reşid’in tarif ve tasnifi ile Said Paşa’nınki

böyledir. Aslında Tahirü’l-Mevlevi: “Îhâm, müteaddit manası olan bir kelimenin uzakça

manasını kastetmek olup, buna tevriye de denilir.” şeklindeki tarifle bu konuda çok net bir

görüş ortaya koymuştur.

KAYNAKLAR

ABDURRAHMAN SÜREYYA (1303). Mîzânü’l-Belâga, İstanbul.

AHMED CEVDET PAŞA (1307). Belâgat-i Osmâniyye, 3.baskı, İstanbul: Şirket-i Mürettibiye

Matbaası.

AHMED HAMDÎ (1293). Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî, İstanbul:Matbaa-i Âmire.

AHMED REŞİD (1328). Nazariyyât-ı Edebiyye, İstanbul.

ANKARAVİ, İSMAİL (1284). Miftâh-ül-Belâga ve Misbâhu’l-fesâha. İstanbul: Tasvîr-i Efkâr

Matbaası.

BİLGEGİL, M.Kaya(1980), Edebiyat Bilgi ve Teorileri, Ankara.

COŞKUN, M. (2002). Edebi Sanatların Terim Olarak Divanlardaki Kullanımı Üzerine. Yeni

Türkiye, Türkler, C.11, 01-707.

Tahirü’l-

Mevlevî:

Edebiyat

Lügati

Tevriye, gerçek veya mecazi iki manası

olan bir kelimenin uzak manasını

kastetmektir. Îhâm, müteaddit manası

olan bir kelimenin uzakça manasını

kastetmek olup buna tevriye de denilir.

Page 12: BELÂGAT KİTAPLARINDA ‘TEVRİYE’NİN TARİF VE TASNİFİ Muhittin ELİAÇIK.pdf · SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık

SOBİDER

Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı:5, Aralık 2015, s. 16-27

Belâgat Kitaplarında ‘Tevriye’nin Tarif ve Tasnifi

27

COŞKUN, Menderes (2007). Tevriye ve Çeşitleri Üzerine Düşünceler, Turkish Studies, v. 2/4

Fall, s.248-261.

DURMUŞ, İsmail(2012), Tevriye , Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.41, s.45.

İBNÜ’L-KÂMİL MEHMED ABDURRAHMAN (1309),(Tertîb-i cedîd) Belâgat-i Osmâniyye,

İstanbul: Kaspar Matbaası.

KAÇAR, M. (2011). Türkçe Te’lîf Edilmiş Bir Belâgat Kitabı: Şerîfî’nin Hadîkatü’l-Fünûn

İsimli Eseri. Türkiyat Mecmuası, C. 21/Güz.

KAZVİNÎ, Celâlüddîn el-Hatîb Muhammed b. Abdirrahmân, Telhîsü’l-Miftâh, Milli Ktp. 1Hk

91/2.

MEHMED NÜZHET (1286). Muğni’l-Küttâb, İstanbul.

MEHMED RİF’AT (1308). Mecâmiü’l-Edeb (3 cilt). İstanbul.

MUALLİM Naci. (1307). Istılâhât-ı Edebiyye. İstanbul: Şirket-i Mürettibiye Matbaası.

MÜTERCİM ÂSIM EFENDİ (1305). el-Okyânûsü’l-Basît fî-Tercemeti’l-Kāmûsi’l-Muhît,

İstanbul.

RECÂİZÂDE M. E. (1299). Ta’lîm-i Edebiyyât. İstanbul: Mihran Matbaası.

RUSCUKLU MEHMED HAYRİ (1308), Belâgat, İzmir.

SADÜDDİN TEFTÂZÂNÎ, el-Mutavvel, İstanbul Belediyesi, Atatürk Kitaplığı, nr. K-424.

SAİD PAŞA (1305). Mîzânü’l-Edeb, İstanbul.

SARAÇ, M. A. Y. (2004). Osmanlı Döneminde Belâgat Çalışmaları. Journal of Turkish

Studies.Harvard University. C. XXVII, s. 311-344

SARAÇ, M. A. Y. (2004). Edebî Sanat Terimlerinin Türkçe Karşılıkları Üzerine. TDED, C.32.

s. 131-147.

SİRACÜDDİN SEKKÂKÎ (1987). Miftâhu’l-Ulûm. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

SÜLEYMAN PAŞA (1289). Mebâni’l-İnşâ II, Mekteb-i Fünûn-ı Harbiyye-i Hazret-i Şâhâne

Matbaası, İstanbul.

SÜRÛRÎ, MUSTAFA, Bahru’l-Ma’ârif, Manisa İl Halk Ktp., 45 Hk 1638.

ŞABAN, İ. (2011). Osmanlı Âlimlerinin Arap Belagatine Dair Eserleri, Şarkiyat Mecmuası,

XVII, s. 108-133, İstanbul.

TAHİRÜ'l-MEVLEVÎ (1936). Edebiyat Lügati, Âsâr-ı İlmiye Kütüphanesi Neşriyatı, İstanbul.