bir kapıcının sıradan hayatı

289

Upload: murat-akcicek

Post on 24-Jul-2016

261 views

Category:

Documents


16 download

DESCRIPTION

Guareschi’nin “Don Camillo” serisi her zaman hoşuma gitmiştir. Aynı karakterlerden oluşan farklı hikâyeler... Sizi sıkmaz, yormaz. Konsantrasyonunuz bozulmadan her gece ya da iki gecede bir tane hikâye bitirebilirsiniz. Böylesi yazar için de iyidir (en azından benim için böyleydi).

TRANSCRIPT

Page 1: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı
Page 2: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

2

Page 3: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

3

ÖnsözElinizdeki bu kitabı 2008’de yazmaya başladım ve 2010’da tamamlandı. Guareschi’nin “Don Camillo” serisi her zaman hoşuma gitmiştir. Aynı karakterlerden oluşan farklı hikâyeler... Sizi sıkmaz,yormaz. Konsantrasyonunuz bozulmadan her gece ya da iki gecede bir tane hikâye bitirebilirsiniz.Böylesi yazar için de iyidir (en azından benim için böyleydi).Yaptığı tek iş yazarlık olmayan ya da başka bir ifadeyle hayatını bu işten kazanmayan biri için her gün oturup romanını yazmaya devam etmek, onu geliştirmeye çalışmak, onunla ilgili hayaller kuruparaştırmalar yapmak, sonunda da (Allah izin verir de görebilirse tabi) iyi bir sonla onu tamamlamak gerçekten çok zor iş. İşte bu kitapta Guareschi’nin yaptığı basit ama dâhice şeyi sürdürme fikrindenortaya çıktı; Aynı karakterlerin farklı hikâyeleri.Kapıcı Nezih ve çevresindeki insanların hikâyeleri, her gün hepimizin yaşadığı ya da en azından bir

Page 4: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

4

şekilde görüp duyduğuhikâyeler. Her insan farklı olsa da yaşadığımız pek çok şey ortak ya da birbirine çok benzer aslında. Bizi birbirimizden ayıran şey verdiğimiz kararlar.Murat Akçiçek2010, İstanbul

Page 5: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

5

Eşim Gülnur Akçiçek’e...

Page 6: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

6

İçindekilerKiracının Sırrı................................................. 5Nezih ve Bahis Kuponu.................................. 23Banka Soyguncuları....................................... 40Köfteci Orhan Usta......................................... 60Gribal Enfeksiyon........................................... 78Benim Kapıcım İşini Bilir.............................. 111Oruçla Ödeşmek............................................. 139Genel Seçim................................................... 154Doğal Mucize................................................ 177Kapıcılar Savaşı........................................... 209

Page 7: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

7

Kiracının Sırrıİkinci kattaki turizm firması taşınmaya karar vermişti. Daha uygun kiralı, arka sokaktaki bir ofise taşınacaklardı. Burası 8–10 kişinin çalıştığı bir turizm acentesi idi.Taşınma haberini İzak bey’den öğrendiğinde buna sevindi Nezih. Tabi sevincini belli etmedi. Sebebi şuydu; biri taşınacağı zaman ufak bir ücret karşılığında Nezih de yardımcı oluyordu.Burada genellikle firmalar kiracıdır. Bir firmanın taşınması bir evin taşınmasına benzemez. Evlerde kontrol genelde evin hanımındadır.Eşyalar bellidir ve onları taşıyacak nakliye şirketinin ameleleri de bellidir.Ancak bir ofisin taşınması başkadır. Orada bir hanım yoktur.Üstelik evrakından mobilyasına envai çeşit eşya vardır ve bunların bazılarını güvenilir biri taşımalıdır. İşte bu noktada binanın güvenilir demirbaşı olan kapıcısı en iyi yardımcıdır.

Page 8: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

8

Tabi ufak bir ücret karşılığında. Ve tabi apartman yönetici İzak beyin gözüne de fazla batmamak lazımdır. İşte Nezih bu konuda oldukça tecrübelidir.Nakliye şirketinin ekşi ekşi ter kokan ameleleri organize olmuş, çoktan kolilenmiş eşyaları aşağıdaki kamyona yüklemeye başlamışlardı.Nezih de firma çalışanlarının kendisine teslim ettiği özel eşyalardan, evraklardan, değerli eşyalardan oluşan kolileri firmanın kendi aracına yükleyip duruyordu. Gün biterken eşyalardan çoğu kamyona yüklenmişti bile. Nezih arada kapıcılık görevini deyapmayı ihmal etmiyordu. Binaya gelen gideni kontrol etmek, merdivenlerin temizliği gibi günlük işlerini yani.Akşam olduğunda ameleler kamyon atlayıp eşyaları arka sokaktaki yeni ofise götürmüşlerdi. Geride içi boş oluğu için daha büyük görünen bir ofis ve birkaç parça koli kalmıştı yalnızca.Nezih boş ofiste ilerleyip yerdeki kolilerden birini kaldırdı.Ancak kolinin altı iyi yapıştırılmamıştı. Birden içinde

Page 9: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

9

ne varsa yere dökülüverdi.Sesi duyup gelen, kendisini azarlayacak biri var mı diye bakındı Nezih ama ofiste o sırada kimse yoktu. Allah'tan kırılacak bir şey koymamışlardı koliye. Ofisten biri gelsin de durumu görsün diye az daha bekledi Nezih. Ama anlaşılan herkes yeni ofise eşyaları yerleştirmeye gitmişti.Boş bir koli aldı. Altını, sağlamlığını kontrol edip, yerdeki eşyaları içine doldurmaya başladı. Kalemlik, ajandalar, dosyalar, kırtasiye malzemeleri, süs eşyaları, hepsini dikkatlice koliye doldurdu. O sırada ofisin çalışanları yorgun, bezgin bir halde ofise girdiler. Kalan eşyaları almaya gelmişlerdi.Yorgunluktan kimsenin konuşmaya mecali de hevesi de yoktu zaten. Herkes biran önce evine gitmenin hayalindeydi.Nezih kutuyu aşağıdaki aracın bagajına koydu. Diğerleri de kucaklarındaki kolilerle iniyordu.“Başka kaldı mı?” diye sordu. Kucağındaki koliyle kolları sarkmış bir genç kız bezgin bir tavırla cevap verdi; “Bunlar son. Bitti hele şükür.”

Page 10: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

10

Ofis çalışanları araca sıkış tepiş bindi. Ön koltukta oturan genç bir adam başını sarkıtıp; “Nezih bey dairenin kapısını sen kapar mısın?” diye sordu.“Biz oradan evlere gideriz. Yarın görüşürüz.”“Tamam, ben kapatırım. Hadi iyi akşamlar!” dedi Nezih ve yorgun adımlarla ağır ağır merdivenleri tırmandı.Sonunda bitmişti işte. Nezih bir yandan etrafa bakınıpunutulan bir şey kalmış mı diye kontrol ediyor bir yandan da odaların ışıklarını söndürüyordu. Onunda aklındaki tek şey bir an önce evine gidip bir duş almak, sonra güzel bir çay içip bir de keyif sigarasıtüttürmekti.Dipteki odanın ışığını söndürmek için uzanmıştı ki yerde bir şey fark etti. Kâğıt süprüntülerinin altında kalmış, ucu görünen ufak bir kutu.Yorgunluktan ağrıyan beliyle yavaşça eğilip kutuyu aldı.Ağaçtan güzel bir kutuydu bu. “Taşınırken illaki gözünden bir şeyler kaçıyor işte insanın” diye düşündü. Kutunun içi doluydu.

Page 11: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

11

“Bunu nasıl unuttular acaba?” diye düşündü. Açıpaçmamakta tereddüt etti. Sonunda merakına yenik düşüp kutuyu açtı.Nezih gördükleri karşısında biran donup kaldı. Gözlerine inanamıyordu. Kutu da bir düzine fotoğraf vardı. Uygunsuz vaziyette bir grup çıplak insan. Üstelik onları tanıyordu. Az önce taşınmalarınayardım etmişti.Nezih başını uzatıp koridora baktı. Dikkatli dinledi. Gelen giden yoktu. Şimdi ne yapacaktı? Bunları kime teslim edecekti? Ya da edecek miydi? Etmese ne yapacaktı?Fotoğraflara bakarken bir şey fark etti Nezih. “Yan oda” diye mırıldandı. Yandaki odaya geçti yavaşça. Burası en geniş odalardan biriydi ve firma tarafından toplantı odası olarak kullanılıyordu.Hepside burada çekilmişti.Fotoğraflardaki ifadelerinden hepsinin keyfinin oldukça yerinde olduğu belliydi. Etrafta süsler, başlarında koni şeklinde parlak şeylerden vardı. Muhtemelen yılbaşı kutlaması gibi bir şeydi

Page 12: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

12

bu.“İyi de bu nasıl bir kutlama?” diye mırıldandı. Fotoğraflarda 3 kız ve 3 erkek vardı. Birini diğerlerinden biraz daha iyi tanıyordu.Rafet. Az önce arabanın önüne oturan genç adam. Bu adam müdürleriydi. Yani çalışanların başındaki adam. Diğerlerinin sadece yüzlerini tanıyordu.Fotoğrafların sonuncusu resmen final gibiydi. Burada artık sadece çıplak da değillerdi. Resmen iş üstündeydiler. Hayretten ağzı bir karış açık kalmıştı Nezihin. Hemen kutuya doldurdu fotoğrafları.“Bunların arasında evli olan, sevgilisi olan da mı yok yahu?” diye mırıldandı. Nezih boş dairede dolanıp duruyor, düşünmeye çalışıyordu.“Belki de alkollüydüler. Kendilerini kaybettiler.” diyedüşündü. Yinede bu olanaksız geliyordu. Hangi alkol bunu yaptırırdı ki? Hem de altısına birden. Sonunda boş dairede dolaşmaktan başı döndü. Şimdilik yapacak bir şey yoktu.Nezih dairenin ışıklarını kapatıp kutuyla yavaşça aşağıya, kalorifer dairesine indi. Kutuyu karanlıkta

Page 13: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

13

güvenli bir yere sakladı.Apartmanın girişindeki hole çıktı. Akşam karanlığı cökmüş herkes evine gitmişti. Nezih holdeki kapıcı masasına cöktü ve düşünmeye başladı. “Eğer bu kutunun sahibi onu sakladıysa, kaybettiğini anladığında mutlaka gelir” diye düşündü.Nakliye şirketinin amelelerine gidemeyeceğine, diğer ofis çalışanlarına da soramayacağına göre geleceği tek yer eski ofisi, kayıp eşyayı soracağı tek kişi de kendisiydi.“Peki ya gelmezse?”diye düşündü. O zaman ne yapacaktı? Firmanın patronuna mı götürüp vermeliydi? En doğrusu götürüp polise teslim etmek gibi görünüyordu aslında.Sonunda yorgunluktan ve stresten başı zonklamayabaşlayınca Nezih gidip yatmaya karar verdi. En güzeli, yarın dinç kafayla düşünmekti.Ertesi gün Nezih dinlenmişti. Sabah temizliğini yapmış, İzak beyin sabah alışverişini de bitirmiş, bina girişindeki masasında gazete okuyordu. Günlerden cumaydı. Hafta sonu çoğu şirket çalışmadığından

Page 14: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

14

bugün en sevilen günlerden biriydi.Turizm firması bugün kalan eşya var mı diye bakmaya gelirdi ama Nezih, kutunun sahibinin henüz ortaya çıkmasını beklemiyordu. Kutunun kayıp olduğunu anlaması için henüz erkendi.Birkaç gün içinde tüm eşyalar açıldığında ve tamamen yerleştiklerinde anlaşılacaktı durum.“Günaydın Nezih bey!” Nezih kafasını kaldırınca firmanınmüdürü Rafet'i karşısında gördü.“Günaydın Rafet bey.”“Geride kalan var mı diye ofisi bir kontrol edeceğim.”Fotoğraflardaki altılıdan biri gelmişti işte.“Güle güle oturun. Yeni ofise yerleşebildiniz mi bari?”“Sağ olun. Hemen hemen.” Rafet bey boş ofise çıktı. Birkaç dakika sonrada bir şey sormadan eliyle selam vererek binadan çıktı.“Acaba bu mu?” Nezihin gözüne hepsi de şüpheligörünüyordu. Hatta belki de o altı kişinin haricinde başka biri de çekmiş olabilirdi fotoları.

Page 15: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

15

Böylece Nezih günlük işleriyle uğraşıp işi zamana bıraktı.Bu arada Ne Orhan ustaya ne karısına kimseye bundan söz etmedi.Pazar günü hava oldukça güzeldi. Nezih apartmanın hemen önüne sandalyesini çıkarmış gazetesini okuyor bir yandan da çayını yudumluyordu. Birden yanında birinin durduğunu fark etti. Bu Rafet beydi.“Ne haber Nezih bey? Pazar keyfi mi yapıyorsun?”“Sağ olun Rafet bey. Kendi halimde oturuyorum işte.Hayırdır? Pazar günü ne işiniz var böyle?”Rafet beyin gerginliği fark ediliyordu. “Bir şey soracaktım.Ofiste hiç ufak bir kutuya rastladın mı? Taşınma esnasında bizden biri kaybetmiş de...”Nezih adamını bulduğunu hissediyordu.“Hayır rastlamadım. Dün siz kontrol etmediniz mi?“Ettim de belki sen daha önce bulup kenara ayırdıysan diye sorayım dedim.”Nezih böyle bir konuşmayı planlamamıştı ama şimdikelimeler kendiliğinden ağzından dökülüyordu işte.

Page 16: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

16

“Hayırdır ne kutusu? Kiminmiş?”“Bilmiyorum bana da öylesine söylediler. Kiminolduğunu sormadım.” Rafet beyin canının iyice sıkıldığı yüzünden belliydi. Bir şeyler daha söyleyip selam verip gitti.İçinden bir ses ona susmasını söylemiş o da bu sese uymuştu.Bu işin nereye varacağını bilmiyordu ama şimdiye dek doğru davrandığına kanaat getirdi. Çıkarıp fotoğrafları verseydi ve herif de kötü niyetli piç kurusunun tekiyse o zaman ne olacaktı? Belki debunlarla şantaj yapıyordu kadınlardan birine. Ya da hepsine.Yakmak geldi aklına. Sorun kökünden cözülürdü o zaman.Kimse bir şey ispat edemez, şantaj yapamaz, kirli çamaşırlar ortadan kalkmış olurdu. Nezih kararını vermişti. İlk fırsatta onları yakıp yok edecekti. Yine de bunu bu güzel Pazar günü yapması şart değildi.Nezih kararını vermiş olmanın rahatlığıyla gazetesine döndü tekrar.

Page 17: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

17

Hafta her zamanki gibi başladı. Öğlene dek apartmanın işleriyle vakit geçirdi. Öğleden sonra İzak bey onu çağırıp bazı faturalar verdi. Son günü gelip ödenmesi gereken faturalar. Nezih son güne bıraktığı için, bunlara bankadan otomatik ödeme talimatıvermediği için İzak beye içten içe küfrederek yola koyuldu.Faturaları ödeme işi oldukça uzun sürmüştü. Sonunda hepsini halledip tekrar apartmana doğru yola koyuldu. Sigarasını içip ağır ağır yürüyor, gelen geçene bakıyordu. Birden oldukça alımlı birkadın gördü ve o anda aklına fotoğraflar geldi. Bugün ilk fırsatta onları yok etmeye karar verdi.Binaya iyice yaklaşmıştı ki kalabalığı fark etti. Hemen apartmanın önünde toplanmış bir kalabalık vardı. Bir de polis aracı.Polis aracının ışıkları yanıp sönüyordu. Bir olay olmuştu besbelli.Tam da kendi binasının önünde. Belki de apartmanla ilgiliydi ve kapıcı ortalıkta yoktu. Midesinin büzüldüğünü hissetti Nezih ve adımlarını sıklaştırdı.

Page 18: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

18

Kalabalığın içinde tanıdık yüzler de vardı. Orhan usta,güvenlik görevlisi Recep, binadan birkaç kiracı. Taşınan turizm firmasından, fotoğraftaki insanlar… Ve müdürleri Rafet. Rafet onu görmüştü ve yüzünde garip bir ifade vardı. Sonra Rafet'in yanındakitakım elbiseli adamı fark etti. Adam Rafet'in kendisine baktığını görmüştü ve kalabalığın içinden hızla kendisine doğru yürümeye başladı.“Sen buranın kapıcısı mısın?”“Evet, siz kimsiniz?” Tüm gözleri üzerinde hissediyordu.Şimdi her kafadan bir ses çıkıyordu. Turizm firmasının çalışanı olankadınlar bağırıp sinirli sinirli bir şeyler söylüyorlardı. Tam bir curcunaydı.“Ben Asayiş Şube'denim. Buraya neden geldiğimizi biliyor musunuz?” Nezih ne diyeceğini bilemiyordu. İçten içe, bunun fotoğraflarla ilgili olduğunu hissediyordu ama şimdilik bir şey söylememenin en iyisi olduğuna karar verdi.“Hayır, memur bey. Hayrola?” Yalan söylediğimi

Page 19: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

19

anladı diye düşündü.“İfadenizi almak için karakola kadar gelmeniz gerekiyor.Şuradan lütfen!” Polis kaldırımın kenarındaki aracı işaret ederken bir eliyle de hafifçe onu yönlendiriyordu. Bu arada turizm şirketi çalışanları da polis araçlarına bindirilmişti.Nezih filmlerdeki gibi sorgulanacağını sanıyordu. Karanlık, zindan gibi bir yerde, yüzüne çevrilmiş ışıklar altında. Oysa onu geniş ve havadar bir odaya soktular. İçeride üc polis memuru, masalarının başında çalışıyordu. Nezihi kendisini getiren sivil polisle buraya girdi. Sivil polis onu masalardan birinin yanına oturttu.Bilgisayarın başında ifadeyi yazacak polis hazır bekliyordu. Sivil polis de yandaki masanın üzerine yavaşça cöktü.“Benim adım Mesut. Asayiş Şube'denim.” Nezih sessizce başını salladı. Üniformalı polis ağızdan çıkan her şeyi tıkır tıkır seslerle bilgisayara yazıyordu.“Olay şu; “Rafet bey taşınma esnasında özel bir

Page 20: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

20

eşyasını, bir kutuyu kaybetmiş. Bulamayanıca ofistekilere sormuş. Onlar da bunabiraz takılmak istemişler. Sanki bulmuş da saklıyormuş gibi yapmışlar. Şaka yapmışlar yani. Ancak Rafet bey sinirlenip köpürünce olay ciddileşmiş. Ortam gerildikçe daha da paniklemiş vekutuda olanları söylemiş. Yılbaşı fotoğrafları! Sanırım bir yılbaşı partisinde çekilmiş uygunsuz fotoğraflar söz konusu. Diğerlerinin de bildiği bir şey yani. Ancak diğerleri bunları imha ettiğini sanırkenaslında etmediği de ortaya çıkmış. Böylece ofiste fırtına kopmuş.Hepsi de bunun gırtlağına sarılmış. Kısacası hepsinin de ortak bir sırrı varmış ve diğerleri Rafet beyin fotoğrafları hala sakladığından habersizmiş.”“Rafet beyin dediğine, içinde özel eşyalarının olduğu kutusu kayıpmış. Ancak içinde fotoğraf falan yokmuş. Kutuyu kaybettikten sonra üzerine bir de diğerleri dalga geçince, onları kızdırmak içinböyle söylemiş.”Nezih belli etmemeye çalışsa da bu bahaneye cidden

Page 21: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

21

şaşırdı.Yalanı bayağı iyi düşünmüştü herif.“Ama diğerleri farklı bir şey anlattı. Bir yılbaşı akşamı ofiste kendi aralarında parti yapmışlar. Bu Rafet, parti sırasında gizlice içkilerine ilaç karıştırmış. Böylece parti, toplu seks partisine dönüşmüş. Alkolün etkisiyle şakasına yapmış bunu. Bu arada fotoğraflar da çekmiş. Ertesi gün toplanıp konuşmuşlar ve olayıunutmaya karar vermişler. Bu arada fotoğrafları ondan alıp imha etmişler. Ancak anlaşılan adam da birer kopyası daha varmış. Tabi o bunu inkâr ediyor.”“Taşıma şirketinin işçileri ve bir de sen yardım etmişsin taşınmaya. Sana sormuş ama görmediğini söylemişsin. Ama Rafet ısrarla seni suçluyor. Diğerleri de ortada böyle bir kutu ve fotoğraflarvarsa öğrenmek istiyor. Şimdi bak kardeşim! İnsanlık hali. Şeytana uyup alabilirsin. Aldıysan ve içinde böyle bir şey varsa başın büyük dertte. Üstelik bu sapık herifi de korumuş olacaksın.“O kutuyu sen mi aldın?” Nezih ilk kez odadaki tümpolislerin bakışlarını üzerinde hissetti. Kendini gazete

Page 22: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

22

manşetlerinde görür gibi oluyordu. “Sapık Kapıcı!”Rafet şerefsizi birden tüm suçu üzerine yıkıvermişti. Peki diğerleri ne olacak? İstemeden bu herifin oyununa gelmişlerdi ve anlatırsa hepsinin de hayatı mahvolacaktı. Anlatmazsa bu herif elini kolunu sallaya sallaya bu işten sıyrılacaktı. Sonunda kararını verdi.Kendisine göre en doğru olanı yapmak zorundaydı. Yavaşça boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.O gün apartmanın her zamanki günlerinden biriydi. Nezih apartmanın işleriyle koşturup durmuştu. Öğlen olmak üzereydi.Sonunda masasına oturup bir sigara yakma fırsatı bulmuştu. Orhan ustaya baktı. Orhan usta garson Aykut'la birlikte simit arabasının başında hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu. Nezih polislere birşey görmediğini söylemişti. Olay da böylece kapanmıştı. Aradan bir hafta geçmişti. İzak beye de Orhan ustaya da eşi Fatma'ya da aynı şeyleri anlatmıştı. Yani neredeyse hiçbir şey. Sonunda konu yavaş yavaş gündemden düşmüştü.

Page 23: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

23

Nezih şişmiş olan sağ eline baktı. Hafifçe zonkluyordu eli.Bazen çalışırken böyle kazalar olur işte. Eline sürdüğü kremin mentol kokusunu hissetti. Derin bir iç çekip gazetedeki habere döndü.Bir hafta önceydi. Karakoldan döndüğü günün hemen ertesi günüydü. Mesai saati bitmiş insanlar iş yerlerinden evlerine dağılıyorlardı. Arka sokaktaki turizm şirketinin çalışanları da öyle.Herkes birbirine iyi akşamlar dileyerek yoluna gidiyordu. Bunların arasında müdür Rafet bey de vardı.Rafet bir alt sokağa inip otoparka girdi, arabasıyla yavaş yavaş evine yollandı. Şirinevler’de bir yerdeydi evi. Sonunda bir apartmanın önüne park etti arabasını.Apartmanın dış kapısı binanın yan tarafındaydı ve bir dizi merdivenden çıkarak ulaşılıyordu. Rafet anahtarıyla kapıyı açıp apartmana girdi ve gözden kayboldu.Şimdi apartmana hızlı ama temkinli adımlarla biri daha yaklaşıyordu. Ortalık kararmaya başlamıştı artık,

Page 24: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

24

o yüzden uzaktan kim olduğu belli olmuyordu. Nezih merdivenleri çıkıp binanın girişindeki zillerde yazılı isimlere baktı bir süre. Sonra merdivenlerden indi. Binanın yan cephesine dolanıp etrafa göz attı.Sonra da yine temkinli adımlarla geldiği gibi oradan ayrıldı.Ertesi akşam Rafet aynı şekilde arabasını sokağa park etti.Binanın merdivenlerine doğru yürürken birinin sessizce yaklaştığını fark etmedi. Başının hemen arkasına inen sert darbeyle bir anda gözleri karardı, dizlerinin bağı cözüldü.Nezih adamı hızla binanın daha kuytu olan yan tarafına taşıdı. Şansına kimse onları görmemişti ya da en azından bağıran falan olmamıştı. Rafet inliyordu. Bilinci yerindeydi hala. Nezih adamı balkonlardan birinin altındaki kuytuluğa çekti. Rafet bir şeylermırıldanıyordu. Ancak Nezih tek kelime etmedi. Sonraki birkaç dakika boyunca konuşan tek şey elindeki sopa oldu.O gece sağ elinin ağrısından pek uyuyamadı Nezih.

Page 25: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

25

Yine de sorun etmedi. Kalkıp bir ağrı kesici içip bir daha yattı. Ne olduğunu soranlara da hatırlayamadığı bir şeyler uydurdu. Aslında gerçekten de pek hatırlamıyordu.Üzerine bir şey düşmüş olabilirdi. Ya da bir şeye çarpmış... Mesela alçaktaki bir balkonun beton duvarına… Nezih dalmış olduğunu fark edip tekrar gazetesine, okuduğu habere döndü. Haberde, birkaç gün önce Şirinevler’de saldırıya uğrayan bir adamdan bahsediliyordu. Adam komadan yeni çıkmıştıancak vücudunda çok ağır hasarlar olduğu yazıyordu.Nezih sağ elini fazla oynatmadan gazeteyi kapattı.Oturmaktan sıkılmıştı. Orhan ustayla Aykut’un muhabbetine katılmak için binadan çıktı.

Page 26: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

26

Nezih ve Bahis KuponuTürk insanı için futbolun çok ayrı bir yeri vardır. Futbol tüm Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de birçok insanın günlük hayatının bir parçasıdır. Türkiye’nin en fazla taraftarı olan ikitakım Galatasaray ve Fenerbahçe doğal olarak en çok konuşulan iki takımdır. Bir Galatasaray taraftarı olan Nezih de haftalık olarak takımını TV’den takip eden ortalama bir seyirciydi.Bunun dışında bir tutkusu daha vardı Nezih’in; iddiaoynamak. Her hafta ufak bir miktar parayla bahis oynar bazen kazanır bazen de kaybederdi. Bu maç tahmini oyunun da fena da sayılmazdı hani Nezih. Boş vakitlerinde günlük gazetelerin verdiği spor ekleri onun en sevdiği ve en dikkatli takip ettiği bölümlerdi. Sadece Türk ligi maçlarını değil İngiltere, İspanya, Almanya liglerinin maçlarını da takip eder bazen bu liglerin maçlarına da tahminler de bulunurdu.Sonbaharın bu serin günlerinde liglerde hızlanmış

Page 27: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

27

maçlar gittikçe heyecanlı hale gelmeye başlamıştı. Nezih apartman girişindeki masasında oturmuş, bir gazetenin haftalık olarak verdiği maç tahmin ekini dikkatle inceliyordu. Yan binadaki bankanıngüvenlik görevlisi Recep kapıdan kafasını uzatıp baktığında Nezih de elinde kalem, önündeki gazete üzerinde notlar alıyordu.“Ne yapıyorsun Nezih? Gömülmüşsün gazeteye yine.”“Maçlara bakıyorum. Bu hafta oranlar oldukça iyi.”Güvenlik görevlisi Recep bir Fenerbahçe taraftarıydı. Bu yüzden doğal olarak nezihle sık sık Fener – Galatasaray atışmaları yaparlardı. Nezihin sözleri Recebin ilgisini çekmişti.“Demek oranlar iyi ha? Şöyle dışarı gelsene. Beraberbakalım. Bir yandan bankayı da gözlemiş olurum bende.”Nezih gazeteyi ve sandalyesini alıp kapının önüne çıktı.Gazetedeki maç listeleri içinde bazılarının yanında işaretler koymuştu Nezih. Bunlar iyi oranları olan

Page 28: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

28

maçlardı. Güzel paralar getirebilecek maçlar.“Bu hafta sizin işiniz zor benden söylemesi.”“Niye yahu? Kiminle oynuyoruz ki biz?”“Antalyaspor'la oynuyorsunuz. Orandan belli baksana.Ortada bu maç. Hem Alex falan da sakat. Antalya eli boş yollayacak sizi. Haberiniz olsun.”“Bizim ölümüz yeter Antalya’ya. Siz kiminleoynuyorsunuz?”“Biz de Konya’ya gidiyoruz.”“İyi. Mevlana gibi sizi bir güzel döndürürler sonrada geri yollarlar.”Nezih Recep’in bu işleri pek takip etmediğini biliyordu. Yine de adamın sırf inadına, kendisini sinir etmek için böyle konuştuğunun da farkındaydı.“Yahu takip etmezsin, bilmezsin, yine de böyle konuşursun.Madem anlamıyorsun hiç yorum yapma bari.”“Anlamayacak ne var be? Siz bu sene bizden daha mıiyisiniz? Hayır. Bizim Antalya’da ne kadar şansızımız varsa sizin de Konya’da o kadar şansızın var işte.”

Page 29: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

29

Nezih Recep’in sözlerini fazla önemsemedi. Her zamanki gibi sırf inadına, can sıkmak için haybeye böyle konuşuyordu işte.Nezih gazetede kendine göre 5 tane banko maç işaretlemişti. Biri de Galatasaray'ın maçıydı. O gün öğleden sonra boş bir kupon alıp işaretlediği maçları doldurdu ve gidip 3 lira yatırdı.Nezih dönüşte az ötedeki lokantanın yemek taşıyan garsonu Aykut’la birlikte Recebi Orhan ustanın yanında konuşurken gördü.Elinde kuponlara yanlarına gitti. Muhabbet futboldu yine. Gerçi Orhan usta pek fanatik değildi ama futbol konusunda arada ilginç yorumları, tespitleri olurdu onunda. Nezih sohbete kulak kabarttı.“Yabancı olsun birader. Türk milli takımıysa illa başında Türk hoca olacak diye bir kanun mu var? Kaç ülkenin başında yerli hoca var?” Orhan usta milli takım hocasına takmıştı yine.“Yunanistan var. Sonra… Rusya var. Hepsi yabancı mesela.”Elinde boş yemek tepsisiyle dikilen Aykut da Orhan

Page 30: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

30

ustayı destekliyordu bu konuda.Recep Nezihin elindeki kuponu işaret ederek;“Eee? Oynadın mı kuponu? Kimlere oynadın?”“Fenere beraberlik verdim.” dedi Nezih. Aslında Fenere oynamıştı ya Recebe inat olsun diye söylemişti bunu.“Yahu sana söylüyorum işte. Fener ne yaparsa Galatasaray da aynısı yapabilir. İkisi de aynı bu sene.”“Sen gör bak. Antalya sizi öperken biz Konya’dan galibiyet çıkarırız.”Böylece hafta sonu geldi, maçlar oynandı. Sonuç mu?Fenerbahçe 2–2, Galatasaray da 1–1 beraber kalmıştı. Nezihin canını sıkan şey beraberlik değil Recebin lafına gelmek olmuştu. Gerçi böyle şeyler arada olurdu işte. Fazla takmaya gerek yoktu. Sonuçtafutboldan hiç anlamayan biri de kafadan atıp arada böyle tutturabilirdi arada sırada.Pazartesi günü Recebi bankanın önünde dikilirken gördü Nezih. Yavaşça yanına yanaştı. Pek ilgilenmiyormuş gibi konuşmaya çalışarak;“Hadi bildin gene. İkisi de berabere kaldı bak.”

Page 31: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

31

“E dedik sana be Nezih. Bu hafta ne var? Kiminleoynuyorlar?”O hafta içi Türkiye kupası maçları vardı. Yani takımlar hafta içi de maç yapacaktı. Hafta sonunda normal lig maçları vardı. Haftaiçi oynanacak kupa maçları pek de önemli maçlar değildi.Galatasaray da Fener de ikinci ligden birer takımla oynayacaktı.“Siz deplasmanda Tokat spor’la oynuyorsunuz. Biz de burada Sarıyer'le oynayacağız.”“Alır ikisi de. Fark atarlar hem de.”İki gün sonra Galatasaray 3, Fener de 4 farklı kazanmasın mı? Nezih birden kuşkuya kapıldı. Yoksa Recep bu işlerden anlıyor muydu? Yok yahu! Anlasa o kadar zamandır muhabbet ediyorlardı.Bir şeyler söyler, yorum falan yapardı. Ama Recep futbol konusunda öyle pek yorum yapan biri de değildi ki? Yoksa adam bu işlerden anlıyordu da Nezih mi dikkat etmemişti?“Yok yahu, tesadüf işte” diye düşündü. Bunlar

Page 32: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

32

bilinmeyecek şeyler değil ki. Adam tahmin yapıyor, tutuyor işte. Kendisi gibi ligi, istatistikleri takip etmiyordu ki. Oysa kendisi günlük ve haftalık yorumları, takımlardaki sakat oyuncuları, kart cezalılarını ve daha birçok şeyi takip ediyordu. Gerçi gündüz elinde gazeteyle görmüyordu Recebi ama belki akşam evine gidince açıp gazetelerden ya da Televizyondan takip ediyor da olabilirdi pekâlâ.“Bakıyorum da sen de takip ediyormuşsun futbolu.”“Yok yahu. Nereden? Vakit mi var sanki? Ama belli neolacağı.”Nezih Recebe şöyle bir baktı. Adam gayet doğalkonuşuyordu. Hani yalan söylüyormuş ya da bir şeyleri gizliyormuş gibi bir hali yoktu. Zaten takip ediyor, biliyor olsa her gün konuşup duruyorlar, bunu belli ederdi. E o zaman nasıl tutturuyordu? Nezihbir deneme daha yapmaya karar verdi. O hafta sonu hem Fener hem de Galatasaray İstanbul’da evlerinde oynayacaktı.“Peki, bu hafta sonu ne olur sence?”

Page 33: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

33

“Kimle oynuyorlar ki?”“Siz Kayserispor’la biz de Ankaragücü’yle oynuyoruz.”Recep şöyle bir düşündü. Fikri sorulan insanlarınciddiyetiyle ne diyeceğini tartıyor gibiydi.“Vallahi Kayseri bizi zorlar gibi geliyor bana. Berabere kalabiliriz. Galatasaray yener Ankara’yı.”“Nereden biliyorsun? Yani neye dayanarak söylüyorsun?”“Ne bileyim Nezih? Bu işi takip eden sensin. Senin bilmen lazım. Ben içimden geçeni söylüyorum sana.”“Allah Allah!” diye düşündü Nezih. İçinden geçenisöylüyormuş herif. Buna da inanıyordu açıkçası. Yani bazen bu işlerden anlaşamasa da içinden geçen tutardı bazı adamların. Şimdi tam iki arada bir derede kalmıştı Nezih. Kendisi o kadar takip edip ona göre tahminde bulunurken bu adam içinden geleni söylüyordu.Üstelik iki maçtır da biliyordu.Peki, şimdi ne yapacaktı? Nezihe kalsa iki maça da galibiyet oynayacaktı. Ama Recep Kayseri bizi zorlar

Page 34: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

34

demişti. Berabere kalabiliriz demişti. Fenerin ne sakat oyuncusu ne de as oyuncularından cezalısı vardı. Adamlar tam kadro çıkacaktı sahaya.Üstelik de kendi evlerinde, kendi seyircisi önünde oynayacaklardı.Kayseri de iyi takımdı hani tamam ama sonuçta bu şartlarda Fenerbahçe’den kesin galibiyet bekliyordu Nezih. Kafadan sallayan, “içimden öyle geliyor” diyen birine mi güvenilirdi yoksa bu işleri takip eden kendisi gibi birinin fikirlerine mi? Böylece kararını verdi Nezih.Fenerin Kayseriyle 0–0 berabere kalıp, Galatasaray'ında 1–0 kazandığı pazar akşamı Nezih elindeki yatan kuponu hırsla yırtarken kendine mi kızsın Recebe mi kızsın bilemiyordu. Yine de ayırtetmeden hem Recebe hem de kendine uzun bir süre sövüp saydı.“Hakikaten berabere kaldı Fener.”“E sana söyledik.”O hafta içi Türkiye kupası maçı yoktu ama hem Fenerin hem de Galatasaray'ın Avrupa kupası maçları

Page 35: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

35

vardı. Fenerin durumu pek iyi değildi; muhtemelen gruptan bile çıkamayacaktı. UEFA kupasınakatılabilirse şanslı kabul ediliyordu. Üstelik bu hafta İngiliz devi M.United'la hem de onların sahasında oynayacaktı. Galatasaray ise nispeten şanslıydı. Orta sıralardan bir Alman takımıyla oynayacaktı.Hem de İstanbul’da.“E Recep bu hafta neler olur sence?”“Bu hafta ne vardı?”“Siz M.United’la oynuyorsunuz. Biz de burada Schalke’yle.”“Bizim maç nerede?”“Deplasmanda.”Recep birkaç saniye bir şey söylemedi. Ne diyeceğinidüşünüyordu. Nezih dikkatle Recebi inceliyordu.“Sizi bilmem de bizimkiler yenilmez Manchester’a.”“Yahu dalga mı geçiyorsun? Adamlar fark atar. Hem de kendi sahalarında… Biz de burada oynuyoruz.”“Ne olursa olsun. Bizimkiler yenilmez. Ama Galatasaray yenebilir mi bilmiyorum.”

Page 36: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

36

“Şimdi bana net cevap ver. Sence Galatasaray ve Fener ne yapar?”Recep eliyle çenesini ovuşturdu önce.“Galatasaray yenilir. Fener berabere kalır.”“Sen kafayı mı yedin?”“Yahu ben fikrimi söyledim. Ne bileyim ben, müneccim miyim?”Nezih hışımla uzaklaştı Recebin yanından. Kafası karışmıştı.Adam hiç mantıklı konuşmuyordu. Ama işin garibi tutuyordutahminleri. Nezih elinde kupon, masasında oturmuş ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. İçinden geçen şey farklı, Recebin tahminleri farklı şeyler söylüyordu.Sonunda “Aman be ne kaybedeceğim ki?” diye söylenip Recebin dediği gibi doldurdu kuponu. Sadece iki maç oynayıp 5 lira da para bastı. O akşam zaten geç oynana maçların hiçbirini takip etmeden yatıp uyudu Nezih.Ertesi sabah biraz ilerideki gazete bayisine gitti.

Page 37: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

37

Gözlerine inanamıyordu Nezih. Spor gazetelerinden biri çekip aldı. Manşet Fenere ayrılmıştı; “Ada’dan Altın Puan” Fener 2–2 berabere kalmıştı. Galatasaray’a ise sayfanın sol üst köşesinde ama dahakücük yer ayrılmıştı cünkü Galatasaray yenilmişti; 1–2.“Vay canına!” diye mırıldandı Nezih. Tahminden para kazandığına mı sevinsin, Recebin yine haklı çıktığına mı şaşırsın bilemiyordu. Geri dönerken bankaya da bir göz attı. Recep ortalıkta görünmüyordu. Binaya girip masasına oturdu. Bir kalem çıkardı ve hesap yaptı. Sadece iki maç için 5 lira yatırıp 80 lira kazanmıştı.“Eee Recep? Hafta sonu ne olur?”“Hangi maçlar var?”“Fener Ankara’ya, Cimbom Denizli’ye gidiyor.”“Bizimkiler bu gazla yener Ankara’yı ama Galatasaray’ı bilmem. Denizli eli boş yollar sizi.”“Yapma yahu? Ya Beşiktaş?”“O kiminle oynuyor?”“Burada Antep’le oynuyor.”

Page 38: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

38

“Yener Beşiktaş.”Nezih, Recebin tavsiyesini bu sefer hiç düşünmedenuyguladı ve 3 maça da onun dediği sonuçları oynadı. Birkaç kez eli gidip gelse de sonunda riske girmeye karar verdi ve 50 lira yatırdı.Eğer kazanırsa 600 küsur lira kazanacaktı. Nezih o cumartesi ve pazar günü hop oturdu hop kalktı. Gündüz Beşiktaş zor da olsa Antep’i yenmişti.Akşam Fener ve Galatasaray’ın maçı başladığında Recep heyecandan ne yapacağını bilemez haldeydi. Arka sokaktaki kahvede en ön sırada oturmuş maçları takip ediyordu. İlk yarılar bittiğinde Galatasaray 1–0 önde, Fener 1–0 gerideydi. Eğer biri çıksa ve “birgün Galatasaray’ın önde olduğuna üzüleceksin, Fener’in önde olduğuna da sevineceksin” dese herhalde adamın kafasında bir odun kırar yollardı. Ama işte durum buydu. Hayatında ilk kez Galatasaray’ın önde olduğuna kızıyor, bir yandan da “Haydi Fener, bastır oğlum diye tempo tutuyordu.İkinci yarı Fener önce beraberlik golünü attı sonra öne geçti.

Page 39: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

39

Birkaç dakika sonra ücüncü golü de atınca kuponun tutması için bir Galatasaray’ın yenilmesi kalmıştı geriye. Maçın sonlarına doğru Denizli beraberlik golünü atınca kendisini sevinçten zıplarken buluverdi Nezih. Ama içinde de bir şeyler kırılmış gibi hissetti bir yandan. Garip bir gelgit yaşıyordu Nezih. Sonunda Denizli öne geçtiğinde Nezih şaşkınlık, sevinç, üzüntü, utanç tüm duyguları ilke kez bir arada yaşadığını hissetti.“Sanki ihanet etmiş gibi hissediyorum.”“Bilemiyorum Nezih. Bu garip bir durum tabi.” Orhan usta ertesi gün bir yandan müşterilerine sabah simitlerini sarıyor bir yandan da gülerek Nezihi dinliyordu.“Takım tutmak ayrı, bahis ayrı diyeceğim ama kenditakımına karşı bahis oynayıp kazanınca hem sevinir hem de üzülür insan sanırım. Bilemiyorum… Böyle bir şeyi hiç yaşamadım ki. Bir daha kendi takımının üstüne oynama sende. Başka maç mı kalmadısanki?”Arka sokaktaki caminin imamı Ali hoca caminin

Page 40: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

40

kapısı açıyordu. Az sonra öğle ezanını okuyacaktı. Birden yanında Nezihi görünce şaşırdı. Nezih Cuma namazı dışında camiye pek uğramazdı cünkü. Birden Nezihin elinde duran parayı fark etti. Nezih parayı ona uzatmış duruyordu.“Hayrola Nezih? Bu da ne böyle?”“Al hocam. Camiye bağış.”Ali hoca camiye bağış için her Cuma cemaatten para yardımı ister, 3–5 lira kim ne verirse toplardı. Ali hoca paraya baktı. Daha önce 645 lira veren hiç olmamıştı. Nezihi tanırdı Ali hoca. Onun kapıcılık yaptığını da ve bu kadar para verebilecek biri olmadığını iyi bilirdi.“Nezih sağ ol Allah razı olsun senden ama nereden geldi bu para?”“Hıyarın biri para derdine düşüp takımını sattı hocam.Oradan geldi. Ama yaramadı işte. Boğazına takıldı kaldı. Bari caminin işine yarasın.”Söylediklerinden bir şey anlamasa da Nezihin bir karış suratından daha fazla soruya gerek duymadı Ali hoca.

Page 41: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

41

Nezih apartmana dönerken kendini daha iyi hissediyordu. Ne giden 50 lira ne de kazandığı 645 lira aklındaydı şimdi.

Page 42: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

42

Banka SoyguncularıNezih sürekli kâbus gördüğü kötü bir gece geçiriyordu.Yatarken de canı sıkkındı ya neye sıkkın olduğunu kendisi de bilmiyordu. Kâbusların biri bitiyor biri başlıyordu. Bir ara koca bir dev gördü Nezih. En az yirmi metre boyunda kel kafalı iri bir dev.Uzak doğuluların “Mutlu Buda” heykeli dedikleri tombik, kel kafalı heykel gibi bir şey.Dev Taksim meydanında belirivermişti birden. Herkes kaçışıyordu. O koca meydanda belki yüzlerce, binlerce insan varken dev bizim Nezihi gözüne kestirmesin mi? Koca bacaklarıyla “Güm!Güm!” diye dev adımlarla Nezihin peşine düşüvermişti dev. Nezih korkuyla cumhuriyet caddesi boyunca Harbiye’ye doğru kaçırıyordu.Tabanları topuklarına vururcasına koşuyor, bir an önce apartmana varmaya çalışıyordu ama ne kadar çabalarsa çabalasın ağır çekimdeymiş gibi yavaş ilerliyordu. Bu arada dev gök gümbür gümbür

Page 43: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

43

adımlarıyla ona hızla yaklaşıp arayı kapatıyordu.Rüya bu ya, apartmanın önüne kadar geliyordu Nezih. İşte Orhan usta orada, simit arabasının yanında olanları sanki görüp duymuyormuş gibi dikiliyordu. Dev ensesinde, konuşacak vakit yok.Nezih hızla yanına geçip apartmanın kapısına varıyordu ama birden kapının kilitli olduğunu fark ediyordu. İttirip kaktırıyor ama kapı açılmıyor işte. Dev “Güm! Güm!” ayak sesleriyle yaklaşıyordu.Sonunda dev, büyüklüğünden beklenmeyecek kadar ufak elleriyle omzundan kavrayıverdi Nezihi.Nezih haykırarak uyandı. Karısı Aysel omzundan tutmuş onu sakinleştirmeye çalışıyor, bir şeyler söylüyordu. Nezih omzundaki elden kurtulup şöyle bir bakındı etrafına.Aysel de korkmuştu tabi. “Nezih bir gürültü geliyor bir yerden” dedi. Nezih ter içinde kalmıştı ama o nalet “Güm! Güm!”sesini hala duyuyordu işte. Kulak kabarttı. Evet, ses gerçekten vardı ama gecenin bu saatinde bu da neyin nesiydi? Hem de yakında geliyordu.

Page 44: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

44

“Allah, Allah!” diye söylendi. Başucundaki saate baktı.Sabah karşı 4 civarıydı. Kalktı yataktan, daha bir dikkatle kulak kesildi. Sanki üstlerinden geliyordu ses. Üstlerinde ne vardı?Üstlerindeki daire birkaç aydır boştu. Aysel de enikonu uyanmış, yatakta oturmuş, korkulu gözlerle Nezihe bakıyordu.“Biri tamirat falan mı yapıyor diyeceğim ama bu saatte mümkün değil” diye mırıldandı. “Ben bir dışarı bakıp geleyim” dedi.Odadan çıkıp sırtına montunu giyerken Aysel de peşi sıra geliyordu.“Sen burada bekle!” deyip dışarı çıktı. Gümbürtü ara ara dursa da devam ediyordu.Nezih dışarı, apartmanın girişine çıktı. Ses burada daha az duyuluyordu. Demek ki arka taraftan geliyordu. Tekrar içeri girip arka taraftaki bahçesine dolanırken yine kısa süreliğine duruverdi gümbürtü. Nezih arka bahçeye çıktı. Sessizce ilerleyip ağaçlarındibine kadar gitmişti ki yine başladı. O an da arkasına

Page 45: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

45

dönen Nezih birden görüverdi.Karanlıkta iki adam hemen yandaki dairenin üstündedikilmiş duruyordu. Burası birinci kat olduğundan apartmanın yaklaşık 10 metre arkasına doğru taşan daireydi… Birden kafasında şimşekler çaktı. Burası, yanlarındaki bankanın arka bölümüydü.Adamların durduğu yer de onun düz, beton çatısıydı. Birinin elinde koca bir balyoz vardı ve durup soluklandıktan sonra kaldırıp yere indirmeye başlamıştı yine.Nezih bir an olduğu yerde durup ne yapacağını düşünmeye başladı. Seslenip bağırsa ve hırsızlar da silahlıysa ne olacak?Seslenmeyip yavaşça geri, dairesine gidip, sonra da polisi aramak en doğrusuydu.Ama ya kendisini görürlerse? Buraya çıkarken şans eseri görmemişlerdi ama ya şimdi görürlerse? Nezih düşündü. Bu arada gümbürtü yeniden başlamıştı. Etrafına bakındı. Bir Allah'ın kulu daduymuyordu işte.Yapılacak başka bir şey yoktu. Bağırıp kaçırabilirdi

Page 46: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

46

ama nereden kaçacaklarını bilmiyordu. En yakın yer kendi dairesinin şu an açık olan bahçe kapısıydı. Oradan kaçarken evine girmelerini düşünemiyordu bile. Hem üstüne de saldırabilirlerdi. Bankayısoymayı göze alan adamlar bundan mı korkacaktı? Hayır, yine en doğrusu görünmeden yavaşça içeri girip sonrada polisi aramaktı.Nezih sessizce yürümeye başladı. Önünde kapıya kadar yaklaşık 15 metre vardı. Tam yolu yarılamışken adamlardan biri hareketi gördü ve sinirli sinirli genizden gelen sesle diğerlerine bir şeyler fısıldadı.“Gördüler” diye düşündü Nezih ve tabanları yağladı. Tam kapıya varmıştı ki güm! diye bir ses duydu. Biri bahçeye atlamıştı.Korkudan kalbi duracak gibi oldu Nezihin. Bacakları karıncalandı ama düşmedi. İçeri girip tam da kapıyı kapattığı an da kapı gümbürtüyle sarsıldı. Kapıya yüklenen adam bir saniyeyle geç kalmıştı. Hemen kilidi çevirdi Nezih. Kalbi deli gibi atıyor, soğuksoğuk terliyordu.Üçü de bahçedeydi şimdi ve fısıldaşıyordu. Arkadan

Page 47: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

47

Aysel’in yarı ağlamaklı korkuyla bir şeyler söylediğini duydu.Gözlerini kapıdan ayırmadan geri geri koridora geldi. Aysel zaten cep telefonunu elinde tutuyordu. “Aferin kız!” diye düşündü.Telefonla polisi ararken hızla mutfağa girip koca bir bıçak aldı.“Yüzlerini görebildiniz mi?”“Hayır, karanlıkta göremedim hiçbirini.” Adamlar Nezih daha polisi ararken kirişi kırmıştı. Günün ilk ışıkları ortalığı aydınlatırken Nezihin bahçesi de polisler ve bankanın görevlileriyle doluydu. Bunların arasında bankanın güvenlik görevlisi Recep de vardı. Nezih ve Recep beton çatıya çıktılar.“Neredeyse delmişler.” Yumruk büyüklüğünde delik vardı çatıda. Gerçekten de delmişlerdi ama genişletmeye zaman bulamamışlardı.“İyi de alarm falan yok mu yahu sizin bankada?”“Var canım, olmaz mı? Çalmamış ama”“Salak herifler.” dedi Recep, şiş gözlerle şaşkın şaşkın bakıyordu. O da bir şey anlamamıştı. Sonunda polis

Page 48: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

48

işini bitirmiş, karakolda Nezihin ifadesini alıp bırakmıştı. Nezih binaya dönerken cebi çalmaya başladı. Arayan apartman yöneticisi İzak beydi.“Nezih ne oldu?”“İfade verdim İzak bey, şimdi geliyordum apartmana.”“Yanıma uğra da ne olduğunu bir anlat bana da” Nezih en üst kata İzak beyin yanına çıktı. Kapıyı her zaman olduğu gibi eşi Sofi hanım açtı. Müzik setinden kısık sesle klasik müzik sesi geliyordu. İzak bey salonda geniş pencerelerin önünde oturmuşsabah gazetesini okuyor bir yandan da bitki çayını içiyordu.Gazetesini indirip bir kenara koydu. Nezihe karşısındaki kanepeyi işaret etti. Nezih geçip rahatsızca oturdu antika kanepeye.“Anlat bakalım ne oldu?” Nezih olanı biteni anlattı. İzak beyin kaşları çatılmıştı.“Bu adamlar salak mı be?”“Ben de aynısını düşündüm. Bankanın alarmını falanbilmiyorlar mı diye.”

Page 49: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

49

“Bu işte bir bit yeniği var Nezih. Dikkatli ol. Bunlar kesin buralardan bir yerden. Belki de bu binadan ya da bankanın içinden.Yarın bir daha gelir bunlar, gör bak.”“Allah korusun efendim. İnşallah gelmezler”“Sen gözlerini dört aç yinede”Nezih aşağı indiğinde Orhan usta, Recep, garson Aykut kapının önünde dikilmiş hararetle konuşuyordu. Nezih kapının önüneçıkınca etrafına sardılar hemen.“Var mı bir gelişme?” diye sordu Recep.“Yok yahu, ne olsun? İzak beyle konuştum. Kesin buçevreden birileri dedi.”“Bak bu hiç aklıma gelmedi” dedi Orhan usta. Bu fikir ona mantıklı gelmiş gibiydi.“Tabi, biliyorlar demek ki arka tarafı falan. Keşif yapmışlar adamlar” dedi Aykut. “Arkadan senin bahçeye oradan da yan tarafa tırmanmışlar.”Bahçenin ucundaki duvar diğer binalarla komşuydu. Oradan yol falan geçmediğinden gelip geçen bahçeyi göremezdi. Anca binalara girip de bu tarafı

Page 50: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

50

seyretmeleri gerekiyordu ki bu da dikkat çekerdi. Demek kesin buraları, bahçeyi falan bilen biriydi hırsızlar.“Neyse zaten delip içeri girseler alarm çalışacakmış. Belki de daha iyi olurdu. Adamlar yakalanırdı o zaman.”“Doğru” dedi Recep. “Alarm çalışınca birkaç dakikada polisler gelirdi. Gizli alarm olduğu için ses de çıkmıyor. Adamların ruhu duymadan polisler bunları enselerdi.”“Neyse, bir daha gelmezler inşallah.”Böylece herkes işine döndü ama Nezih hala dikenüstündeydi. İçinden bir ses dikkatli olmasını, bu işin devam edeceğini söylüyordu. Nezih de birkaç gün tedbirli davranmaya karar verdi.Banka yönetimi hemen o gün bankanın arka tarafındaki o beton çatının üzerindeki değil kapatıp çatının etrafına da ucu sivri, demir çubuklar yaptırdı. Nezih de bahçeye açılan kapıya koca bir asma kilit alıp taktı. Kapının hemen yanına da şöyle ele gelir, kalın ve sağlam bir sopa koydu.

Page 51: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

51

Aradan birkaç gün geçti. Hiçbir şey olmadı. Ortalıkdurulmaya başlamıştı. Etraftaki ya da o semtteki başka yerlerden de hiç hırsızlık girişimi haberi gelmedi. Nezih yine de birkaç gün tetikte bekledi. Dairenin bahçeye açılan kapısına kocaman bir asma kilit alıp takmıştı. Kapının hemen yanına da şöyle sağlam bir meşe odunu koymuştu. Gece ara ara uyanıp etrafa kulak kabartıyordu ama hiçbir şey olmadı. Bir haftanın sonunda artık geride kalmış bir olaydı.O gece Nezih gece aniden uyandı. Dikkat kesilip dinlemeye başladı. Tek duyduğu karısı Yasemin’in hafif horultusuydu. Onun dışında çıt bile çıkmıyordu bile. Biraz rahatladı ama yinede uykuyadalamadı. Ters giden bir şey vardı sanki. Sonunda içini rahatlatmak için kalkıp bakmaya karar verdi. Başucundaki saat gece yarısı ücün geçtiğini gösteriyordu. O kalkınca zaten diken üstünde olan karısı da uyandı.“Ne oldu Nezih? Bir şey mi duydun?”“Yok bir şey. Sadece bir kontrol edeceğim.”

Page 52: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

52

“İyi dikkat et!” dedi Aysel ve tekrar uykusuna döndü.Nezih sırtına bir şeyler geçirip arka bahçeye açılan kapının yanına gitti. Kilidi açtı. Duvara dayalı sopayı da alıp bahçeye çıktı.Alışkanlıkla hemen yan taraftaki beton çatıya dikti uykulu gözlerini.Elbette hiç kimse yoktu. Ortalık tamamen sessizdi. Hem artık beton çatının kenarlarında, ucu sivri demir çubuklar vardı.Ağzını açıp şöyle bir esnedi. Bahçesindeki ağaçlara baktı bir süre. Aklına bir sigara yakmak geldi ama sonra uyku daha tatlı geldi.Dönüp dairesin girerken son kez başını çevirip yan tarafa baktı.O an da cılız bir ışık dalgası beton çatıdan gökyüzüneyansıyıp geçti. Nezih önce gördüğünün gerçek mi yoksa göz aldanması mı olduğunu anlayamadı. “Uyku sersemi hayaller mi görüyorum şimdi?” diye düşündü.Başı o tarafa dönük öyle kaldı bir süre. Hiçbir şey yoktu. Bir yansımaydı belki de.Yavaşça içeri girip terliklerini çıkardı. Yumuşak

Page 53: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

53

tabanlı lastik bir ayakkabı giydi. Cep telefonunu da yanına almaya karar verdi. Şöyle bir göz atıp emin olacaktı, hepsi bu.Ses çıkarmadan bahçede ilerledi. Banka duvarının dibinde durduğunda ip merdiveni görüverdi. Karanlıkta durup beton çatıdan aşağı sarkan ip merdivene baktı bir süre. Zihni uyanmıştı artık. Olayıanlamaya, bir açıklama bulmaya çalışıyordu.“Ustalarındır. Ya da bankanın… Belki de hırsızlardan kalma.Bir haftadır duruyordur burada.” Yukarı baktığında demir çubuklardan 3 tanesinin ortalarında oyuk olduğunu fark etti.Karanlıkta yandan görünmüyordu bu.Nezih cep telefonunu montunun iç cebine koydu. Sopayı da sırtına, montunun içine sokup yukarı dikkatlice tırmandı. Demir çubukların arasındaki oyuktan çatıya çıktı. Kesilen 3 parça demir çatıda yerde duruyordu işte. Gözlerine inanamadı. Kapatılan delik yeniden açılmıştı. Balyoz yerde duruyordu. Bir de deliğin etrafınde yere saçılmış, karanlıkta ne

Page 54: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

54

olduğunu pek seçemediği beyaz, tepsi gibi bir şeyler vardı.Birine eliyle dokundu. Bu kalın bir strafordu. Ortası balyoz darbelerinden ezilmişti. “Vay canına!” diye mırıldandı. Tam o sırada aşağıdan bir ışık yansıyıp geçti. Nezih telaşla kendisini geriye attı ama başka bir ışık ya da hareket olmadı.“Aşağıdalar, bu kesin.” diye düşündü. İyi de alarm ne zaman çalacaktı? Belki de çalmıştı. Gizli alarm vardı beklide. Filmlerdeki gibi. O zaman polislerle güvenlikci Recep az sonra gelirlerdi.Nezih sessizce demir çubukların arasındaki boşluktansüzülüp, ip merdivenden aşağı indi. Bahçeden geçip kapının yanında durdu. Bu çok garipti. Burası merkezi bir yerdi. Alarm verildiyseTaksim’den ya da Şişli’den polisin gelmesi en fazla bir dakika sürerdi. Ama ortalıkta ne gelen ne giden vardı. “Ulan alarm çalmadı mı yoksa?” Birden soğuk soğuk terlediğini hissetti. Bir şeyler yapmalıydı.Telefonu çıkarıp Recebi aradı hemen. Recep uykulu uykulu açtı.

Page 55: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

55

“Recep benim Nezih.”“Alo? Alo?” Nezih fısıltıyla konuşuyordu mecburen. İçinden Recebe küfrederek sesini biraz daha duyulur bir şekilde;“Benim ulan benim. Nezih. Beyza apartmanından. Yüksek sesle konuşamıyorum.”“Hayrola Nezih?” Recebin sesi birden düzelmişti, uykusu açılmıştı adamın.“Sanırım bankaya girdiler. Ama alarma falan çalmadı. Polis falan da görünmüyor. Ne yapacağım şimdi?”“Ben hemen geliyorum” Telefondaki gürültüden Recebin apar topar kalktığı anlaşıyordu.“Sen gelen kadar giderlerse ne olacak?”Şimdi Recepte olayın şokundan fısıltıyla konuşuyordu. Nezih bir halt duyamadı.“Duyamıyorum. Sen neden fısıldıyorsun be adam?”“Pardon ağabey. Eğer çıkarlarsa karışma sakın. Silahlı milahlı olabilirler. Yüzlerini iyi görmeye çalış.”Nezih beklerken zaman sanki yavaşlamış gibiydi. Aklından bin bir türlü şey geçiyordu ama ne yapacağını bir türlü bilemiyordu.

Page 56: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

56

Hırsızların çatıya çıkmalarını bekliyordu ama ya onların hiç acelesi yoktu ya da zaman kendisi için bir türlü geçmek bilmiyordu.Birden telefonun melodisiyle yerinden sıçradı. Kalbinden vurulmuş gibi olmuştu. Küfrederek telefonu kapadı hemen. Arayan Recepti. Hemen geri aradı.“Kapının önündeyim” Gelmişti Recep.Nezih son kez çatıya bakıp hemen içeri girdi. Aysel de kızı da mışıl mışıl uyuyordu. Koridordan geçip diğer kapıdan binanın içine çıktı. Recep kapının önünde giyinmiş, belinde silah dikiliyordu.Nezih apartmanın demir kapısını açtı.“Polisleri aramadım. Önce bir emin olalım.”“Lan ne emin olması. Herifler orada işte. Hatta belki de çıkıp gittiler.”“Tamam, sakin ol. Gidelim hadi.” Recep silahını çektibelinden. Nezih bunu görünce işin ciddiyetini daha bir kavradı.Birlikte Nezihin dairesinden geçip arka tarafa bahçeye çıktılar.

Page 57: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

57

Ortalıkta kimse yoktu. Recep silahı iki eliyle tutmuş, gözü ilerideki çatıda arkasında Nezihle ilerledi. Silahı kılıfına sokup merdivenden çıktı. Nezih de peşinden tırmandı.Recep şöyle bir etrafına bakındı. Sonra başını deliktendikkatle uzatıp aşağı baktı. Birkaç saniye sonra bir el feneri ışığı aşağıda parlayınca hızla geri çekildi. Nezihin yine yüreği ağzına geldi ama bir gürültü olmadı.Recep deliğin yanında çömelmiş bir eliyle de üzgün bir şekilde ağzını kapatmıştı. Recebin üzgün hali bir başkaydı şimdi. Bir tuhaflık vardı. Recep bir elini üzgün bir şekilde sallayarak Nezihe doğru eğildi. Fısıltıyla; “Aşağıdaki bizim müdür” dedi.Nezih ağzı bir karış açık kalakaldı.“Diğerini göremedim.” Nezih şaşkınlığı üzerinden atmaya çalışarak;“Emin misin? Benzetmiş olmayasın?” dedi.Recep eminim der gibi üzüntüyle başını salladı. Sonra da eliyle aşağı inelim işareti yaptı.Aşağı inip bahçeden sessizce yürüyüp daire kapısına

Page 58: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

58

vardılar. Recep kapıdan içeri girdi. Telefonunu çıkarıp polisi aradı.Kısaca durumu söyleyip adresi verdi. Nezih bu sırada hala çatıyı gözlüyordu. Recep dışarı çıktı. Fısıldayarak; “Az sonra gelirler” dedi. Ama tam o sırada çatıda biri göründü. Adamlar dışarı çıkıyordu. “İşte şimdi yandık” diye düşündü Nezih. Polis yetişemezdi. Telaşla Recebe döndü. O da görmüştü.“Şimdi ne yapacağız?” recep cevap vermedi bir süre. Bakmayı sürdürüyor bir yandan da düşünüyordu. “Yakalayacağız” diye fısıldadı. “Başka çare yok.” Nezihin eli ayağı buz kesmişti.Çatıya delikten iki kişi daha çıktı. Üçü de koyu renk montluydu. Bezden yapılma ufak bir çuvalı da yanlarında çıkarmışlardı.“Şimdi beni dinle.” Recep iri iri açılmış gözlerle Nezihe baktı. “Ben kıpırdamayın! diye bağırıp fırlayacağım. Sen arkamda kal. Silah tutuyormuş gibi iki elini de doğrult” Recep iki elini birleştirip silah tutuyormuş gibi yapıp Nezihe gösterdi.“Çok dibimde durma ama. Biraz arka da kal. Anladın

Page 59: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

59

mı?Korkutup içeride tutmamız lazım onları” Nezih başını salladı.Çatıdakilerden en öndeki, demir parlaklığın arasından ip merdivene yönelirken Recep de silahını çekti. Sonra fırladı.“Kıpırdamayın! Olduğunuz yerde kalın!” Recebin sesi gecenin sessiz karanlığında çınladı. Adamlar oldukları yerde donup kaldı bir an. Recebin birkaç metre arkasından da Nezih iki elini silahtutuyor gibi doğrultup fırladı.İp merdivenin başındaki adam birden kendini aşağı attı.Yerde yuvarlandı. Kalkıp bahçenin arkasına doğru koşmaya başladı ama bacağını burkmuş olmalıydı cünkü sekiyordu. Diğer ikisi çatıda panikle koşturuyor bir şeyler yapmaya çalışıyordu.Recep durdu bir an. Hemen arkasından da Nezih. Bahçede koşanın peşinden mi gitsin, çatıdakilere mi yönelsin karar vermeye çalışıyordu Recep. Sonunda bahçede koşanın peşine takıldı. Nezih bir an ne

Page 60: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

60

yapacağını bilemedi. Sonunda icgüdüsel olarak o daduvarın dibine merdivenin hemen altına yöneldi. Diğer ikisini tutmaya çalışacaktı. Görünüşü çok komikti. İki elini birleştirmiş bir parmağını da ileri uzatmış, tabancası olmadan kovboyculuk oynayanbir çocuk gibi görünüyordu. Arkasından, bahçeden boğuşma, itiş kakış sesi geliyordu.Bir an yukarıdan bir baş eğilip aşağı baktı.Nezih bu komik halde yukarıdakiyle göz göze geldi. Bu bir kadındı. Saçlarını arkadan bağlayıp topuz yapmış olan kadın şaşkın bir ifadeyle aşağıya, Nezihe ve Nezihin ileri uzanmış tabanca eline bakıyordu. Nezih ne yapacağını bilemiyordu. Gürültülerle birlikte baş da geri çekildi. Nezih hala elini tabanca gibi tutarken arkasına baktı ve birden rahatladı. Polisler bahçeye doluyordu. AralarındaAysel de vardı.Bu arada Recep de adamı yüz üstü yere yatırıp üzerine oturmuş, yanında getirdiği kelepçeyi adamın ellerine takıyordu.Polisler Nezihin yanına vardı. Biri “İçeri girdiler”

Page 61: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

61

diye bağırdı.Nezih rahatladı ve sonunda ellerini indirdi.“Demek öyle ha? Ulan kimin aklına gelirdi?” Orhan usta hayretler içinde kalmıştı. Olan bitene, Recebin gözü karalığına, Nezihin cesaretine inanamıyordu.“Bankanın müdürü, karısı, karısının elektrik mühendisi olan kardeşi. Ekibi kurmuşlar adamlar.” dedi Nezih. Bir yandan da Orhan ustanın yanından bankanın girişinde dikilen Recebe bakıyorlardı.Recep etrafındaki arkadaşlarına keyifli keyifli anlatıyordu olayı.“Elektrikçi kayınbirader alarmın şemasını cözmüş. O yüzden iki seferde de alarm çalmamış. Ama tabi biz hesapta yoktuk.” Dedi Nezih.“Eee! Buna ikramiye de vermişlerdir şimdi.” dedi Orhan ustabaşıyla Recebi göstererek.“Vermişler tabi. Vermezler mi hiç?”“E artık yarısını da sana vermeli bence”“Verdi zaten.”Orhan usta Nezihe döndü. Nezih keyifle sırıtıyordu. Ne kadar verdiğini soracak oldu, vazgeçti. Nezihin de

Page 62: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

62

ödüllendirilmesine sevinmişti birden. Ona göre iyi davranış her zaman ödüllendirilmeliydi. Tıpkı kötü davranışın her zaman cezalandırılması gerektiği gibi…“İyi o zaman, öğle arası bir yemek ısmarlarsın artık” dedi yanında dikilen Nezihi dirseğiyle dürterek.“Sen buradan dilediğin kadar simit ye. Hepsini de benim hesaba yaz”Orhan usta arabadaki simitlerden birini kaldırmış Nezihin kafasına nişan alırken, Nezih de bir yandan gülüyor bir yandan başını eğmiş saklanmaya çalışıyordu.

Page 63: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

63

Köfteci Orhan UstaNezih öğlene doğru elinde alışveriş poşetleriyle yorgun argın döndü. Sofi hanımın alışverişi bitmişti sonunda. Kapıdan girerken Orhan ustanın arabasının başında güvenlikci Recep, Orhan usta ve Aykut’u gördü. Üçü de ateşli ateşli bir şeyi tartışıyor arada da gelen geçen bakıyorlardı.Nezih alışveriş poşetlerini en üst kata bırakıp aşağı indiğinde üclünün tartışmaları da sürüyordu.“Hayrola millet kolay gelsin?”Üçlü başıyla selam selam verip konuşmasını sürdürdü.“Sen köfteden anlamazsın ki? Anlasan böyle konuşmazdın”dedi Aykut. Lafı Orhan ustayaydı. Recep sırıtarak Orhan ustaya baktı. Belli ki kızmasını ve sinirli bir cevap vermesini bekliyordu. Bu tartılma en çok onu eğlendirmişe benziyordu.Orhan usta yaşlı yüzü buruşmuş şekilde geçenlere baktı.

Page 64: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

64

Kaygısız görünüyordu aslında. Bir şeyleri ispat etmek zorunda değilim havasındaydı ama içten içe de konuşulan şey her neyse bunu takmış olduğu da belli oluyordu.Sonunda “Sen öyle diyorsan öyledir yeğenim” deyince Recep keyifle koyuverdi kahkahayı. Artık sesinden mi neyden anladıysa Nezih de Orhan ustanın kızdığını anlamıştı. Orhan ustanın kızdığını görmek hoşlarına gitmişti cünkü Orhan usta her zaman kızan, bozaran biri değildi. O yüzden bu an hepsi için kıymetliydi.“Niye kızdırıyorsunuz Orhan ustayı yahu?” diye sesini yalancıktan yükselterek araya girdi Nezih. Orhan usta da karşısındakilere koz verdiğini anlamış, daha fazla belli etmemek için yerine oturup simit arabasının sağıyla soluyla uğraşmaya başlamıştı.Ama bu hareket etrafındakileri daha çok eğlendirmişti.Aykut “Köfte pişirmekten bahsediyorduk da. Meğer Orhan usta eski köftecilerdenmiş de haberimiz yok.” dedi sırıtarak. Konu ilgisini çekmişti Nezihin. Orhan

Page 65: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

65

ustanın köfteci olduğunu bilmiyordu.“Demek köftecilik yaptın ha Orhan usta? Hiç de sözetmiyordun bakıyorum” dedi Nezih. Orhan usta boş vermiş bir havadaydı. Nedense bu konuda pek konuşmaya hevesli de görünmüyordu. “Eskiden bilirdik işte. Boş ver! Bakma bu hıyarlarasen.”“Yaptın mı hiç köftecilik?”diye sordu Recep.“Yok yahu. Sadece babadan biliriz işte.”Nezih “Demek senin peder köfteciydi ha?” diye sorunca Orhan usta yine “Boş ver!” der gibi elini salladı. Köfte lafı birden Nezihin aklına güzel bir fikir getirdi. Fatma yarın akşam kardeşine ziyarete gidecekti. Yarın da haftanın son günüydü yani geç saate kadar da dönmezdi.“Madem köfte lafı açtınız, yarın akşam benim bahçede bir mangal yapalım mı? Aysel çocuklarla birlikte annesine gidecek.”Nezihin bu teklifi sevin naralarıyla karşılandı.“Nefis olur nefis” diye atıldı Aykut.“Rakıları da açarız. Demleniriz bir yandan” diye

Page 66: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

66

Aykut da keyifle atladı bu teklife.Nezih Orhan ustaya baktı. Onun da yüzünde keyifli bir gülümseme görünce sevindi. Yarın güzel bir muhabbet akşamı olacaktı.“Köfteler benden o zaman” dedi Nezih.“Mezeleri de ben alırım” dedi Aykut.“Tamam, o zaman rakılar da benden” dedi Recep. İş bölümü yapılmıştı bile. Orhan usta sakince elini kaldırıp araya girdi;“Köfteler benden” dedi. “Sen anlamazsın şimdi köfte etinden falan.”“Yahu nesi var bunun. Kasaptan alıp yiyeceğiz işte.”dediNezih. Orhan usta gülümsedi. Aykut anlamıştı olayı; “Hocam olmadı şimdi. Eti alıp kendin yoğuracaksın. Değil mi Orhan usta? Yaa işte böyle. Bunlar ne anlara köftenin etinden!” destek bekler gibi Orhan ustaya baktı. Orhan usta Aykut’a bakmadan gülümsedi kibarca. Hala ona birazcık bozuk olduğu belliydi.“Anlamazlar tabi. Neyse ben hallederim o işi. Haa bir de ben rakı içmem” dedi.

Page 67: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

67

“Günah tabi. İçmez Orhan usta” diye sırıttı Recep; “Sana kola alayım o zaman ha?”“Şalgam” dedi Orhan usta kaşlarını kaldırıp bilgiç birifadeyle.“Şalgam mı?”“O kadar da içen adamsınız yuh size! Köfteyle, etle rakı olur mu yahu?” Birbirlerine baktılar. Orhan usta haklıydı tabi. Sadece Öyle alışkanlık olduğu için rakı içilirdi genelde.“E ne içeceğiz peki?”diye sordu Recep.“Ya şarap içersin, ya ayran ya da şalgam” dedi Orhan usta.“Öyle şekerli, asitli şey içilmez ki etin yanında. Neyse, siz ne içerseniz için bana şalgam alın.” Böylece hepsi de yarın için sözleştiler.Cuma akşamı mesai bitiminde Recep, Aykut ve Orhan usta Nezihin bahçesinde toplanmış mangal keyfi başlamıştı. Nezih bahçedeki çardağın altında duran kanepenin üzerinden örtüyü kaldırmış, etrafı toparlayıp hazırlamıştı. Evin içinde sesi açılmıştelevizyonun TRT 4 kanalından Türk halk müziği ve

Page 68: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

68

Türk sanat müziği şarkıları arka arkaya çalıyordu. Recep ve Aykut mangalı yakmaya girişmiş ama Orhan usta hemen ellerinden maşayı kapıp buişe el koymuştu.Nezih bahçeye çıktığında Aykut’la Recep kanepeye oturmuş Orhan ustayı izliyor, bira içip sohbet ediyordu. Orhan usta Nezihe dönüp seslendi; “Soba borusu var mı buralarda?” O sırada biralarını başlarına dikmiş olan Aykut’la Recep ağızlarındakini püskürtüp kahkahayı koyuverdiler. Nezih de şaşırmış, gülüyordu.“Soba borusu mu? Soba değil mangal yakacağız Orhan usta.” dedi Nezih. Recep’le Aykut hala kendine gelememiş, boyuna gülüyorlardı. Orhan usta biraz bozulsa da o da durumun komik olduğunu anlayıp gülümsedi. Yalandan bağırdı Nezihe; “Yahu ufak bir parça soba borusu var mı yok mu onu söyle sen? Biz de biliyoruz ne yaptığımızı.”Nezih kıkırdayarak kalorifer dairesine gidip kısa bir soba borusu alıp geldi. Recep’le Aykut’un kahkahaları kıkırdamaya dönmüştü artık. Orhan ustaya

Page 69: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

69

takılıyorlardı ama Orhan usta onlarahiç bulaşmıyor, odun kömürlerini mangalın içine diziyordu.Kömürleri tek tek yerleştirip ucu sivri bir tepecik yapmıştı.“Onları yaymıyor musun? Diye sordu Recep.“İlk başta böyle yakılır. Daha sonra, hepsi yandıktan sonra yayarsın.” Nezih soba borusunu Orhan ustaya uzattı. Orhan usta ufak bir çırayı yakıp kömür tepesinin içine soktu. Hepsi de sırıtarak onuizliyordu şimdi.“Gazete kâğıdı ister misin?”dedi Recep.“Hayır! Gazete kâğıdıyla mangal yakılmaz. Gazetenin külu çok olur. Üstelik eriyip gitmez. Etin tadını bozar.” Hepsi de yavaş yavaş Orhan ustanın bu konuda hiç de cahil olmadığını hissetmeye başlamıştı. Bu adam bu konuda gerçekten bir şeyler biliyor gibigörünüyordu. Nezih bir bira açıp Recep’le Aykut’un yanına oturdu.Çıra odun kömürü tepeciği içinde tütüyor ama yanıpyanmadığı ya da hiç kömür tutuşturduğu

Page 70: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

70

görülmüyordu. Sadece bir miktar duman tütüyordu. “Bu böyle zor yanar” dedi Aykut. Orhan usta yerdeki soba borusunu aldı ve kömür tepeciğinin üzerine nazikçe yerleştirdi. Bu hala hepsine komik görünüyordu. Orhan usta yaşlı bacaklarıyla yavaşça doğrulup kalktı. Gelip yanlarında ayakta durup mangala dikti gözlerini. Birden hepsi de borudan yükselen ince, gri dumanı fark ettiler.Nezih anlamıştı. “Çekiş için” dedi içinden. Tabi ya. Soba borusu duman çekişini sağlayacaktı, tıpkı sobalarda olduğu gibi. Bu kadar basitti işte. Bu da ateşi körükleyecekti. Borudan yükselenduman inanılmaz biçimde artmıştı şimdi. Ne kâğıt ne de başka bir şey olmadan kolayca yanmıştı işte odunlar.Aykut şaşkınlık içinde mırıldandı; “Yahu hakikaten işe yaradı galiba soba borusu.” Bundan etkilenmişlerdi. Gülümsemeleri donmuştu şimdi. Yerini biraz şaşkınlığa biraz da hayranlığa bırakmıştı. Soba borusundan artık alevler de çıkıyordu. Orhan usta ne övünmüş ne de bir şey söylemişti. Sadece

Page 71: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

71

gülümsüyordu. Yavaşça eğilip maşayla soba borusunu alıp bir kenara attı. Artık tutuşmuşolan odun kömürlerini maşayla nazikçe yaydı.“Az daha tutuşsaydı ya!”diye mırıldandı Nezih.“Olmaz.”dedi. “Ateşi geçer sonra odunların. Yavaş yavaş kızacaklar artık” Odun kömürleri havayı ve dumanı çeken soba borusu olmayınca şimdi daha yavaş yanıyordu gerçekten de. Orhan usta kanepenin yanındaki sandalyeye oturdu. Nezihe dönüp “Yok mubana içecek bir şeyler?” diye sordu.Nezih Orhan ustaya buzlukta iyice soğuttuğu şalgamsuyundan bir bardak getirmişti. Orhan usta mangalın ızgarasını bacaklarının arasında yere dik koymuş bir eliyle onu tutuyor diğer elindeki yarısı kesilmiş soğanla da ızgarayı siliyordu. Aykut az ötedeki masanın kenarına oturmuştu. Geniş kabın içine domates, biber ve soğanları iri iri doğramakla meşguldü. Receple Nezih şimdilik kendilerine yapacak iş düşmediğinden oturmuş bir yandanbira içiyor bir yandan da Orhan ustayı izliyorlardı. Recep soğanın nedenini anlamaya çalışıyordu.

Page 72: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

72

“Benim bildiğim ızgarayı kuyruk yağıyla temizlersin. Hem etlere de lezzeti geçer hem de ızgara yağlanınca etler yapışmaz.”Orhan usta yarım soğanı bastıra bastıra ızgaranın demirlerini silmeyi sürdürdü. Soğanın suları ızgara demirlerinden yere akıyordu. Başını kaldırmadan; “Kuyruk yağı ızgarayı temizlemez canımın içi” dedi.“E temizleyeceksen süngerle sil o zaman. Soğanla temizlik mi olur?” Orhan ustabaşını kaldırıp Recep’in ciddi olup olmadığına baktı. Adam ciddiydi. Orhan usta soğanı sürtmeyi bırakıp Recep’e baktı.Elindeki soğanı gösterip; “Soğanda doğal antibiyotik vardır.Doğrarken gözlerin neden yanıyor sanıyorsun? Tüm mikrobu kırar bu. Hem temizler hem de ete lezzet verir. Üstelik senin kuyruk yağın gibi ağır bir lezzet de değil, güzel bir lezzet verir.” Sonunda köftelerızgaraya dizilmeye başlamıştı. Nezih, Recep’le birlikte içeriden rakıları, bardakları getiriyordu. Orhan usta köfteleri dizmiş, elinde maşayla sandalyesine oturmuş izliyordu.

Page 73: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

73

Sebzeleri doğrayıp bitiren Aykut kanepeye oturmuşköftelerin pişmesini izliyordu. Köftelerden sonra pişme sırası bunlara gelecekti. “Tüm bunları babandan mı öğrendin Orhan usta?” Orhan usta evet manasında başını salladı. Gözlerini köftelere dikmişti ama başka yerlere dalıp gittiği belli oluyordu. Nezih ve Recep de işlerini bitirmiş Aykut’un yanına kanepeye dizilmişlerdi.Orhan usta 60’ına merdiven dayamış bir emekliydi.Simitçilik yaparak günlerini geçiriyordu. Hafta sonu hariç her gün gelir, simitlerini, açmalarını, krem peynirlerini satıp bitirdikten sonra da akşama dek arabasının başında oturur, etraftaki arkadaşlarıyla,esnafla sohbet ederdi. O muhitin çalışanları onun müşterisiydi. Nihat fırsatı olursa onunla çene çalar, bazen de fikir alırdı. Orhan usta tam yaşının adamı denecek biriydi. Güler yüzlü, ağır, sağduyulu biradamdı, o yüzden çevredeki herkes onu sevdiği gibi sayardı da.Yaşlılığın getirdiği kırışıklıklara buruş buruş olduğundan yüzü hem gülümsüyor hem de

Page 74: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

74

somurtuyor gibi görünürdü. Ona Orhan “usta”lakabını da Nezih koymuştu. Nezih kendinden büyüklere ağabey demeyi sevmiyordu. Adıyla hitap edemeyeceği kadar da büyüktü.Bey de fazla süslü püslü olduğundan Orhan “usta” demeye başlamış, etraftaki herkes de bunu belleyip kullanır olmuştu.“Benim babam Adapazarı’nın en iyi köfte ustasıydı.”dedi gözlerini köftelerden ayırmadan. “Önceleri seyyar arabada satardı.Meşhur oldukça işler büyüdü. İşler büyüdükce arabayı da büyüttü.İşinde cidden ustaydı. Etleri kendi hazırlar, yoğururdu.” Sonra sustu.Şimdi sadece evin içinden Türk sanat müziği sesi geliyordu. Orhan usta şalgam suyundan koca bir yudum aldı.“Baktı olmayacak çırak aldı yanına. İşler iyi giderken bir gün iki zabıta çıkagelmiş. Etrafta seyyar köftecilik yapan başkaları da vardı. Bizimkini şikâyet etmişler.”“Ne diye?” diye sordu Nezih.

Page 75: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

75

“Arabanın önüne masa, tabure atamazsın diye. İşlerbüyüyünce babam da masa ve birkaç tabure atmıştı arabanın önüne.Birilerinin kendisini kıskandığını ilk kez o zaman öğrendi babam.Çok şaşırmıştı.”“Kıskanmaları da normalmiş canım. Diğerleri işyapamamıştır artık” dedi Aykut. Orhan usta köfteleri çevirdi. Etlerin tatlı kokusu etrafı sarmaya başlamıştı. Koku iştah açıcıydı gerçekten.Arkasına yaslandı. Şalgamdan bir yudum daha aldı.“Babam ticaret’ten anlamazdı. O bir zanaatkârdı.Yetenekliydi. Rekabetmiş, kıskançlıkmış bilmezdi. Bu duruma hem şaşırmış hem de bayağı bozulmuştu. Bir yer kiraladı. Ufak bir dükkan. İşleri daha iyi gitmeye başladı. Zamanla daha da büyük biryere geçti. Dükkan her gün dolup taşıyordu. Köfte yetiştiremiyordu bizim peder. Böylece çırak yetiştirmeye karar verdi.”“Peki, sen?” dedi Aykut. “Seni yetiştirmedi mi?”Orhan usta şaşırmış gibi baktı bir an ona.

Page 76: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

76

“Beni mi? Hayır! İstemediğimden değil sadece benimokumamı istedi hep. Ben de iyi öğrenciydim. Çalışkandım.Okuyamasam olurdu belki ama…”“Vay be çalışkandın demek?” diye atıldı Nezih.Herkes keyifle gülümsedi. Buradakiler okuyamamış işçi tayfasıydı. Aralarından birinin zamanında çalışkan bir öğrenci olması şu anki durumlarıyla biraz tezattı, o yüzden de kulağa komik geliyordu.“Evet öyleydim. Neyse, çıraklar gelip gidiyordu işte. Ama sonra bir gün çevre köylerden birinden bir çıkagelmiş. Yanında da iki sıska çocuk. Adam da bunların amcası. Çocuklar öksüz, yetim.Her gün köyden gelip simitçilik, ayakkabı boyacılığı falan yapıyorlarmış. Adam da sevabına bunların elinden tut demiş babama.Babam da acıyıp almış çocukları yanına. Çocuklar gerçekten çalışkandı. Benim yaşlarımdaydı ikisi de. Ağabey, kardeş. Babam ne iş verse yaparlar, gıklarını da çıkarmazlardı.” Köfteleri mangaldan alıp tabağa koymaya başladı. Pişip pişmediklerini kontrol etmeye

Page 77: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

77

bile gerek duymaması Nezihin dikkatini çekmişti. Tabaktaki köftelere dikti gözlerini. Orhan usta Nezihi görünce durumu anladı;“Etleri tam pişmeden alacaksın” dedi.“Neden?”“Mangaldan aldıktan sonra da bir süre kendi sıcaklığıyla pişmeye devam eder. Biraz soğuyup da yemeye başlayınca kadar kurumaya başlar. Böyle tam kıvamında yersin.” Orhan usta yeni köfteleri dizerken bir yandan masaya geçtiler. Rakılar dolduruldu;tabi Orhan usta hariç. Açlığın aceleciliğiyle hepsi de ilk posta köftelere saldırdılar. Tabak bittiğinde Orhan usta mangalın başına gitti tekrar. Diğerleri masada tokluğun keyfiyle birer sigara yaktılar.“Bunlara işi öğretiyordu bizim peder. Köfte yoğurmayı, pişirmeyi, her şeyi öğretiyordu işte. Birkaç ay sonra babam her şeyle uğraşmaz olmuştu artık. Sırtındaki yük de azalmaya başlayıncasevinmişti tabi. Bir gün oğlanlar gelip biz gece burada kalabilir miyiz demişler babama. Köye gidip gelmesi zaman alıyordu tabi. O zaman doğru dürüst ne yol var

Page 78: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

78

ne araba. Babam bunlara iki döşek aldı.Geceleri dükkanın arka tarafındaki depo gibi olan odada yatıyorlardı.Artık işi de öğrenmişlerdi. Söylemeden her şeyi yapıyorlardı.Temizlik, servis, pişirme… Fırtına gibiydiler.” Bir an sustu ve etleri çevirmeye başladı. Bardağından şalgamın son yudumunu içti.“Bir gece telefon geldi. Babam apar topar gitti. Tabi biz uyuyorduk; hayal meyal duyuyoruz bunları. Annemle telaşlı telaşlı konuşup fırlayıp gitti babam. Dükkanda yangın çıkmış.”“Bak sen? Çocuklar mı çıkarmış peki?” diye atıldı Aykut.Orhan usta cevap vermedi ama başını yavaşça hayır der gibi salladı.“Annem, kız kardeşimle beni tekrar yatırdı. Sabah okulagidecektik cünkü. Önemli bir şey yok dedi. Sabah okula diye çıktık ama benim aklım dükkanda. Kız kardeşim okula ben de dükkana gittim. Dükkana

Page 79: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

79

yaklaşırken baktım ki caddenin kıyısından sularakıyor. Sanki caddeyi yıkamışlar gibi. Sonra is kokusunu almaya başladım. Dükkanın duvarları simsiyahtı. Ben o manzarayı görünceağlamaya başladım.”Orhan ustanın sesi çatallaşmıştı. Kimse ne diyeceğinibilemiyordu. Burnunu çekti. Nezihe eliyle masadaki köfte tabağını işaret etti. Nezih tabağı alıp Orhan ustaya uzattı. İçeride müzik yayını bitmiş akşam haberleri başlamıştı.“Babam karakoldan döndü. Esnaflardan birinin dükkanında bekliyordum onu. Aldı beni eve götürdü. Tam kapıdan girerken aklına geldi; Senin okulun yok mu oğlum? dedi. Gitmedim deyince olmaz öyle şey deyip zorla okula yolladı. Kaçtım tabi, gitmedimokula. Civarda köftecilik yapanlardan biriymiş. Babamı çekemeyenlerden biri. Adam gece yarısı kafayı bulmuş iyice.Belinde tabanca, çıkmış dükkana gitmiş. Camı kırıp içeri girmiş.Yakacak dükkanı. Çocuklar gürültüyü duyup

Page 80: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

80

uyanmış. Adam şaşırmış tabi çocukları karşısında görünce. O panikle ikisini de vurmuş. Sonra da masa örtülerini falan tutuşturmuş. En sonunda dakendisini vurmuş.” Köfteleri tabağa doldurup Nezihe uzattı. Sonra da kalkıp masaya geldi.“Cenazeleri köylerine götürüp defnettik. Hatırlıyorum da mezarlarının başında çok az kişi vardı. İlk o zaman ağlarken gördüm babamı. O zaman ben de ağlamaya başladım işte. Çocukların yalnızlığına, garipliğine, kimsesizliğine ağladık babamla.” Nezihhavanın tamamen karardığını hiç fark etmemişti. Mangalın sarı loş ışığı etraftakilerin yüzlerinde dalgalanıyordu. Mutfaktan hala akşam haberlerinin sesi geliyordu. Kimse köftelere uzanmıyordu artık.“Bir daha köfte yapmadı babam. Emekliydi zaten. Kahveye falan gidip gelerek geçirdi kalan ömrünü. Birkaç sene sonra da uykusunda vefat etti.” Kimse sessizliği bozacak bir şey söyleyemiyordu. Hepsinin de gözleri dolmuştu. Sonunda Nezih;“Allah hepsine rahmet eylesin” deyince hepsi de “Âmin!” diye

Page 81: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

81

mırıldandı.“Simitçi yerine köfteci olsaymışsın şimdi bu yemeğiHilton’da yiyor olacaktık demek ki” dedi Aykut gülerek. Komik bir laf değildi ama birden gülümsedi Orhan usta da. O gülümseyince diğerleri de gülümsediler.“E neden yemiyorsunuz o zaman? Hadi soğutmayın!”Köftelerini tekrar yemeye başladılar. İçeride yeniden Türk sanat müziği çalmaya başlamıştı.

Page 82: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

82

Gribal EnfeksiyonNezih o sabah korkunç bir baş ağrısıyla uyandı. Güneş daha yeni doğuyordu ve korkunç bir gecenin ardından artık onu uyanma noktasına getiren şey de bu korkunç baş ağrısı olmuştu. Bazılarınınaksine Nezih hastalanınca uyuyamazdı. Boğazı yutkunurken ona işkence çektiriyor, burnundan da nefes alamıyordu.Bu beşinci gündü ve hastalığın geçtiği falan yoktu. Aysel ona otlar kaynatmıştı ama hiçbiri fayda etmemişti işte. Hiç sevmese ve karşı gelse de artık eczaneye gidip ilaç almak zorunda olduğunuhissediyordu. Cünkü bu durumda gün boyu çalışmak tam bir kâbustu.Öğle arası olduğunda işler biraz hafiflemişti. İzak bey’den de ses seda çıkmıyordu. Böylece binadan çıkıp Taksime doğru yola koyuldu. En yakın eczane gezi parkının oralardaydı. Orhan usta birkaç kişiyle sohbet ediyordu. Önünden geçerken kendisineseslendi.

Page 83: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

83

“Selamsız sabahsız nereye böyle?” Nezih durup hastalıktan boğuklaşmış sesiyle “Eczaneye” dedi. “Bir iki hap falan alacağım.Fena üşütmüşüm.”“İlaç olarak ne alacaksın peki?”Kafası pek yerinde olmadığından Orhan ustanın yanında duranların içinden garson Aykut’u fark etmemişti. Ne alacağını bilmiyordu. Eczacı ne verirse -tabi ucuzundan- onu alacaktı işte.“Bilmem ne alayım sence?” diye sordu.Aykut yavaşça Nezihe yaklaştı. Şöyle etrafına bakınıpönemli bir şey söylermiş gibi bir havaya büründü.“Sana ben bir tavsiyede bulunayım mı?” Nezih yüzünü buruşturdu. Tavsiye filan istemiyordu. Beş gündür duymadığı, denemediği tavsiye kalmamıştı zaten. Artık tek istediği paraya kıyıp sırtını modern tıbba yaslamaktı.“Denethorin al!” diye fısıldadı Aykut sanki esrar al der gibi.“Dena.. ne?” Recep eliyle gel! İşareti yaptı, dönüp Orhan

Page 84: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

84

ustanın simit arabasına yürüdü. Nezih de peşinden gitti. Orhan usta ilgiyle onları izliyordu. Recep bir kalem çıkarıp Orhan ustanın simit sardığı ince parşömen kâğıtlardan bir parça yırttı. Üzerine ilacınadını yazdı, katlayıp Nezihe uzattı. Nezih kâğıtta büyük harflerle yazılı yazıyı okudu boğuk sesiyle; “DENETHORİN. Ne bu? Hap mı?”Aykut nedensiz bir şekilde keyifle sırıtıyordu. “Bu senin ilacın işte aslanım. Seni tak diye ayağa kaldıracak. Askerdeyken subayın biri söylemişti bana. Pek kimse bilmez bunu ha! Aslında köpeklere veriyorlarmış.”“Köpeklere mi?” Nezih yanlış duyduğunu sandı önce.“Ulan sen manyak mısın?” diye söze karıştı Orhan usta. “Evet köpeklere. Senin gibi grip olunca veriyorlarmış. Sonrainsanlarda denemiş birileri.”“Eee?”Aykut çevresindekilerin ilgiyle dinlediğini görünce hafifçe öne eğildi, sesini daha da alçalttı; “İnsanlarda diğer ilaçlardan çok daha hızlı etki gösterdiğini fark

Page 85: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

85

etmişler. Ama sonra büyük ilaç şirketleri baskı kurup bunu yasaklatmış”“Neden?” diye sordu Nezih.Aykut bezgin bir ifadeyle başını salladı. “Yahu anlasana! Bu ilaç yüzünden diğer hiçbir ilacı almaz ki millet.”“Sen de hiç mi akıl fikir yok ha Aykut?” diye çıkıştı Orhan usta; “Köpek ilacı insana olur mu hiç? Adam senin gibi takozu bulmuş dalga geçmiş işte.”Yine de söyledikleri Nezihe mantıklı gelmişti. Aykut hiç de bozulmuş gibi görünmüyordu ya da dalga geçer gibi.“Valla ister inanın ister inanmayın kardeşim. Zorla değil ya!”Sonra Nezihe dönerek; “Al bir tane, aç içindeki kâğıdı oku. Orada da yazıyor. Ha köpek ha insan. Senin yediğini yiyor, içtiğini içiyor, yattığın yerde yatıyor. Ona olan ilaç sana neden olmasın?”“Hadi oradan yahu!” diye elini salladı Orhan usta. Görünüşe göre buna katiyen inanmamıştı o. Nezihin kulakları uğulduyor, baş zonkluyordu. Kağıdı katlayıp

Page 86: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

86

cebine koydu.“Hadi kolay gelsin millet. En iyisi gidip biraz yatayım ben”diyerek yanlarında ayrıldı. Arkasından gelen sesleri, geçmiş olsun temennilerini, uyarıları zor duyuyordu. Aysel’e haber verip kendisini yatağa bıraktı.Korkunç bir bulantıyla uyandı Nezih. Zorlukla kalkıptuvalete koştu. Bir an yetişemeyeceğini ve her yere kusacağını sandı ama son anda yetişti. Elini yüzünü yıkayıp oturma odasına geçerken Aysel tuvaletin kapısında onu bekliyordu. Endişeli gözlerle baktıNezihe.“Nasılsın?”Nezih olumsuz şekilde başını salladı. Oturma odasına geçti.Kücük kızı Nimet masada oturmuş ders çalışıyordu. Endişeli gözlerle baktı babasına. Başka çare yok diye düşündü Nezih. Eczaneye gidip bir şeyler almalıydı.Eczacı dükkana kapatmaya hazırlanıyordu. Son andayetişmişti Nezih, yoksa bu halde bir de nöbetçi eczane arayacaktı.

Page 87: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

87

Eczacı orta yaşlı, sıska bir adamdı. Nezihin anlattıklarını başını ağır ağır sallayarak dinledi. Sonunda;“Sen çok ağır bir soğuk algınlığı geçiriyorsun.” dedi.“İstersen bir iğne yapayım sana, daha faydalı olur. Hem de hemen etkisini gösterir.” İğne lafı ürpertmeye yetti Nezihi. İğneden ödü patlardı.“Gerek yok iğneye. Sen hap, şurup falan versen yeter bana.”Eczacı ısrar etmedi. Dönüp raflardaki ilaçlara elini uzattı. Sonunda iki ayrı kutu çıkarıp tezgâha koydu. Nezih tam eczaneden çıkarken aklına Aykut’un verdiği kâğıt geldi. Ne yazıyordu orada? Cebindenkâğıdı çıkardı.“Bir şey soracaktım. Bir arkadaşım bana şu ilaç önerdi.”Deyip kâğıdı eczacıya uzattı. Eczacı kâğıdı alıp şöyle bir baktı.Gülümsedi ve geri uzattı.“Bu ilaç toplatıldı.”“Toplatıldı mı? Neden?”

Page 88: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

88

“Evcil hayvanlarda soluk algınlığı için kullanılıyordu. Sonra duyduk ki birileri hangi akla hizmetse onu kullanmış. Garip yan etkiler görüldüğü rapor edilince de Sağlık Bakanlığı tarafından toplatıldı. Satışı yasak.”“Ne gibi yan etkiler?”Eczacı omuz silkti. “Bilmiyorum. Şahsen hiç görmedim.Duyduklarım bu kadar.” Sonra şüpheyle baktı bir an Nezihe. “Ne yapacaksın ki onu? Kimden duydun bilmem ama deneme sakın böyle şeyler”Nezih bitkim bir şekilde eve döndü. Hapı da şurubu da eczacının söylediği gibi düzenli olarak kullanıyordu. Ancak apartmanın işleri arasında dinlenmeye de pek vakit bulamıyordu.Böylece aradan üc gün geçti ancak onda düzelme yoktu hala. Üstelik bir de öksürük peydah olmuştu. Sonunda bir gece ateşler içinde uyandı. Gerisini hatırlamıyordu.Gözlerini açtığında kolundaki acıyı fark etti. Serumhortumunu görünce biran korktu. Etrafına bakınca

Page 89: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

89

yatak odasında olduğunu anladı. İçeriden Aysel ve kendisini ziyarete gelen akrabaların konuşmalarını duyuyordu. Az sonra Aysel geldi. Nezihi uyanmış görünce başucuna oturdu.“Nasılsın? Az daha iyi misin?” Başını evet anlamında salladı Nezih ama hiç iyi hissetmiyordu kendisini. Karısı ne zaman bir taksi çevirmiş, hastaneye kendisini nasıl taşımış hatırlamıyordu. Doktorlarzatürree teşhisi koymuştu. Bir gecede hastanede kalmışlardı.“Ne kadar tuttu?”Aysel gülümsemeye çalıştı. “250. Ama olsun ne yapalım?Sağlık bu.” Çoktu bu para.“Doktor birkaç ilaç yazdı ama hepsini alamadım. Para yettiği kadarını aldım.” Başıyla içeridekileri işaret ederek “Kimseden de istemedim daha.” Nezih de Aysel de sevmezdi birilerinden borç istemeyi. Öksürüğü geçmişti ama nefes almakta zorlanıyordu. O gün akşama dek yarı uyuyarak geçti. Akşama doğru Nimetin sesiyle uyandı. Kücük kız elindeki tabakta

Page 90: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

90

taşıdığı koca bir bardak ıhlamuru yatağın yanındaki komodinin üzerine bırakıyordu. Babasınınuyandığını görünce ona yaklaştı.“Nasılsın babacığım? Sana nane kaynattı annem. Haydi, kalk da iç!” Nezih zorlukla doğruldu. Kolundaki serum çıkmıştı ama iğne yeri morarmış ve hala iğne varmış gibi batıyordu.“İyiyim kızım. Daha iyiyim. Sen ne yapıyorsun, ödevlerini yaptın mı?” Kücük kız tabağıyla birlikte bardağı babasına uzattı.“Baba bugün Cuma” dedi. “Tabi ya!” diye düşündü Nezih. Cuma akşamı da ödev mi olur. Bugünün günlerden ne olduğunu bile unutmuştu. Naneden zorlukla bir yudum aldı. Kızı mahzun bir şekilde onu izliyordu. Birden aklına eşi ve kızı geldi. Ya daha daağırlaşırsa bu hastalık ne olacaktı? Paraları da yetmezdi ki. Zaten şimdi de yetmiyordu.Birden karısı ve kızını ortada kalıvermiş olarak hayal etti.Tüm vücudu ürperdi. Bir an önce buna çare bulması gerekiyordu. Bir şekilde çare bulmalıydı.

Page 91: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

91

Akşam yemeği için kalkmayı başarmış, en azından yatağın kenarına oturmuştu. Aysel tepsiyle yemeğini getirmişti ama sadece çorba içiyordu, diğerlerini yemek gelmiyordu içinden.“Orhan usta, Aykut, Recep hepsi geldi bugün ziyaretine. Sen uyuyordun o sırada. Bir şeye ihtiyacınız var mı diye sordular sağ olsunlar.” Nezih çorbasını yavaş yavaş kaşıklıyordu.“Bizimkilerden borç isteriz olmazsa” dedi Aysel. Nezih cevap vermedi. Ne diyeceğini bilmiyordu. Çok takati de yoktu zaten konuşmaya. Aysel tepsiyi içeri götürürken “Ben su getireyim de ilaçlarını iç hemen” diye tembihledi. Nezih komodine baktı. Birkaçkutu ilaç vardı. İkisi kendi aldığıydı. Diğerleri de Aysel’in aldıklarıydı herhalde. Aklına Aykut geldi. Neyi ilacın adı? Demet… Denet... Çıkaramadı. Az sonra ilaçlarını içmiş yeniden uzanmıştı.Eczacı “tuhaf yan etkiler” gibi bir şey söylemişti. Neydi acaba o tuhaf yan etkiler? Ne olabilirdi ki? Kullananlar ölmüş olsalar ölmüşler denilirdi. Yani şu anki halinden daha kötü ne olabilirdi ki?

Page 92: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

92

Milletten borç alıp ilaç alacaktı ama yinede belki bir ay sürünmeye devam edecekti.Başını çevirip ilaçlara baktı. “Zaten şimdiden eksikkullanıyorum. Yarım tedaviyle nasıl iyileşirim ben?” diye düşündü.Keşke şu ilacı bulup deneyebilseydi. Şu anda kullandıklarının da ne olduğunu bilmiyordu zaten. Bir fazla olsa ne olurdu ki?Mesele şuydu ki ilaç zaten artık satılmıyordu. Ama belki de Aykut da vardı. İlacı bilen oydu nasılsa. En iyisi yarın ona sormaktı.Akşam biraz dinlenmiş olsa da hala berbat haldeydi.Öksürük yine başlamıştı. Ayağa zor kalkmış, Aysel’in telkinlerine aldırış etmeden zor da olsa giyinmişti. Yavaş yavaş dışarı çıktı.Orhan ustayı eliyle binanın kapısına çağırdı. Kendisinden yaşlı olan Orhan ustaya normalde böyle yapmazdı ama şu an da normal durumda değildi zaten. Orhan usta da bunu bildiği için koşarak geldibinanın girişine.“Hayrola Nezih? Nasıl oldun? Neden kalktın

Page 93: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

93

yatağından?”Nezihin pek konuşacak hali yoktu. Hemen konuya girdi.“Orhan usta, görürsen Aykut’u bana bir yollar mısın sana zahmet?” dedi. Orhan usta tamam deyince gerisin geri dönüp eve girdi ve yatağına zor attı kendisini. Ama az sonra aniden bastıranmide bulantısı onu zorla kaldırıp zar zor tuvalete yetişmeye zorlamıştı. Tuvaletten çıktığında Aykut’u gördü. Aysel içeri almıştı.Aykut Nezihin koluna girip yatağına kadar götürürken;“Dinlenmeye devam et Nezih. Yavaş yavaş toparlayacaksın” diye umut verici konuşmaya çalışmıştı.Nezih yatağa uzanınca Aysel’e; “Şu ıhlamurdan biraz daha kaynatır mısın? Midemin bulantısını bir o geçiriyor” dedi. Asıl amacı Aysel’i yollamaktı. Aysel mutfağa gidince Aykut’a fısıldadı;“Aykut, şu bahsettiğin haptan sen de var mı?” Aykut böyle bir soruyu beklemiyordu anlaşılan. Kaşlarını

Page 94: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

94

çattı bir an.“Yok, ama gidip alayım eczaneden istersen.”“Ulan eczanede olsa ben alırım zaten. Satışı yasaklanmış.”“Deme yahu! Neden?” Nezih kapıya baktı. Aysel’in sesini duymaya çalıştı. Mutfaktan ses gelince devam etti.“Yan etkileri görülünce toplatılmış. Ne yan etkisi belli değil.Var mı sende onu söyle?” Aykut eliyle çenesini ovuşturdu.“Sanırım olacaktı. Hiç kullanmadım ki. Bir bakmam lazım, duruyor mu, günü geçmiş mi geçmemiş mi…” Ancak aklına takılmıştı Aykut’un. “Yahu neden toplatıldı acaba? Ölen falan mı oldu ki?”“Bilmiyorum Aykut. Umurumda da değil.” Öksürmeye başladı Nezih. Aykut daha fazla yormamak için kalktı. Nezih gözlerini kapamıştı. Yavaşça kapıya yöneldi Aykut.Çıkarken arkasından Nezihin zayıf sesini işitti; “Ben zaten ölüyorum.”

Page 95: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

95

O gece Nezih öksürmekten doğru dürüst uyku uyuyamadı.Ancak sabaha karşı öksürüğü biraz merhamete gelip yakasını bırakınca uyuyabilmişti. Uyandığında öğlene geliyordu saat.Aysel’in mutfaktan sesi duyuluyordu. Nezih kapıdan ona baktı.Aysel meraklı gözlerle bir iki saniye süzdü onu. “Nasılsın? Sabahadek öksürüp durdun.” dedi. Nezih “Eh işte!” manasında başını salladı. Ne kadar kötü olduğunu söylemek istemedi karısına.Yavaşça dönüp tuvalete yöneldi.Tam kapıyı kaparken Aysel’in sesini işitti; “Sabah Aykut uğradı. Sana bir ilaç bıraktı. Dün istemişsin.” Nezih bir an öylece durdu. Demek bulmuştu ilacı.Yatak odasına dönünce komodinin yanına gitti hemen.Yatağın kenarına oturdu. İlaç yığını arasına dikti gözlerini. İşte sarı renkli dört drajelik bir şerit yeni ilaç. Alıp arkasına baktı. Jelatinin üzerindeki

Page 96: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

96

“Denethorin” yazısını okudu. Aysel içeriden seslendi;“Aç karna içmen gerekiyormuş.”Nezih haplardan birini çıkardı. Komodinin üzerindekisürahiden bir barak su doldurdu. Avucundaki sarı ve yuvarlak hapa baktı. “Ben ne yapıyorum?” diye düşündü. Reçetesi bile olmayan, kim bilir ne sebepten dolayı toplatılmış bir ilacı içiyordu. Yaklaşan yeni bir öksürük krizi onu kendisine getirdi. Daha kötü ne olabilirdi ki? Hapı ağzına atıp suyu başına dikti. Yatağına uzandı tekrar.Gözleri ağır ağır kapanırken aklına gelen son düşünce “Şimdi gerçekten hapı yuttum işte” oldu.Nezih derinden gelen bir gürültüyle uyandı. Gözlerinikorkudan kocaman açıp etrafı dinledi. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Hava kararmıştı. İçeriden televizyonun sesi ve konuşmalar geliyordu ama onu korkutan ses o değildi. Farklı bir şeydi bu. Sanki koca bir tren üzerine geliyormuş gibiydi. Ses gittikçeartarken Nezih dişlerini sıkıp gözlerini sıkı sıkı yumdu. “Bu bir kâbus olmalı ” diye düşündü. Sonunda ses en yüksek seviyesine ulaşmıştı.

Page 97: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

97

Artık kulakları acıyor, icgüdüsel olarak ağzını açma isteği duyuyordu. Ağzını açınca gürültü daha çekilir oldu gerçekten.Yaklaşık on saniye daha sürdü korkunç ses ve sonunda yavaş yavaş azaldı, ardından tamamen bitti. Gözlerini açtı. Şimdi sadece oturma odasından gelene televizyonun sesi ve konuşmalar duyuluyordu.Yatakta kıpırdamadan öylece bekledi. Ter içinde kalmıştı bir anda. Birden kendisini iyi hissettiğini fark etti. Hem de çok iyi hissediyordu. Ne öksürme ne mide bulantısı ne de diğer hiçbir şeyi hissetmiyordu. Bir şey dışında… Daha önce olmayan bir şey.Kulakları feci şekilde uğulduyordu.Yataktan kalkıp oturma odasına yürürken ne kadar acıkmış olduğunu fark etti. Açlıktan dizleri titriyordu. İçeride baldızı ve kocası vardı. Kendisini ziyarete gelmişlerdi anlaşılan. Aysel’le sohbet ediyor bir yandan da televizyon izliyorlardı. Önlerindekisehpalarda çay ve kuruyemişi görünce Nezih açlığını hatırladı yeniden. Onu böyle ayakta görmek hepsini neşelendirmişti. Nezih bir yandan Aysel’in getirdiği

Page 98: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

98

yemekleri iştahla yerken bir yandan da onlarla sohbet etti. İyi görünüyordu gerçekten ama bunun ötesindegerçekten iyi hissediyordu kendisini. Sanki dün ölmek üzere olan kendisi değil de bir başkasıydı. Bir tek şey vardı. Kulağındaki bir türlü geçmeyen şu garip uğultu… Bacanağı “İlaçlar işe yaradım demek.” dedi, bir yandan da Nezihe keyifle bakıyordu.“Evet sanırım. Hepsini de alamamıştık aksi gibi.”İlaçlar. Birden Nezihin aklına hap geldi; Denethorin. Olabilir miydi? Bu onun sonucu olabilir miydi? Eğer öyleyse bir yan etkisi olmamıştı. En azından hayattaydı.Aysel’e döndü. “Aykut’un şu ilaç işe yaradı sanırım.” dedi.“Sabah onun dışında bir şey içmedim.” Aysel buna inanmaya çalışsa da pek mantıklı bulmadığı da yüzünden anlaşılıyordu. Nezih ısrar etmedi.“Ne ilacı bu bacanak?” Nezih hapı üstün körü anlattı.Allah'tan ne bacanak ne de baldızı üzerinde durmadı. Biraz sonra Nezih kalkıp tuvalete gitti. Tam çıkarken o korkunç gürültüyü duymaya başladı yeniden. Aynı

Page 99: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

99

şekilde gittikçe yükseliyordu. Nezih iki eliyle kulaklarını tıkadı. Gözlerini sıkıca kapatmak zorunda kaldı.Başının arka tarafı acıyordu. Yaklaşık on saniye kadar sürdü ses.Tıpkı geçen ki gibi. Nezih kendine gelmeye çalışıyordu. Neydi bu?Nereden geliyordu? Kendisinden başka kimse duymuyor muydu bunu? Ses beyninden mi geliyordu acaba? Yani belki de kendi kendine uyduruyordu. Deliriyor muydu yoksa?“Az önce bir gürültü duydunuz mu? Böyle tren geçiyor gibi bir ses” İçeridekiler bön bön baktılar Nezihe.“Ne treni Nezih?” diye sordu bacanağı. Anlaşılan kimse duymamıştı. Çaktırmadan, lafı değiştirerek oturdu yanlarına.Gülümsüyordu ama aklı başka yerdeydi. Sohbet ediyor, TV seyrediyor, bir şeyler atıştırıp çay içiyordu. Ama gittikçe artan sıklıklarda sesler duyuyordu. Az önce ki gibi değildiler Allah'tan

Page 100: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

100

ama yine de duyuyordu işte. Üstelik diğerlerinin bunları duymadıklarını da anlamıştı. Bu da ne anlama geliyordu? Kafayı yemeye başladığının mı? Nezih içinde bir korku duydu. Belki de ilacın yan etkisi buydu işte. Kafayı yediren sesler duymak. Ya dabelki de beynine zarar vermişti ilaç. Ancak ortada bir gerçek vardı ki duyuyordu işte. Bir arabanın uzun uzun öfkeyle çalan kornası, balkondaki çamaşırlarını toplayan bir kadının geğirme sesi, hatta kavga eden bir çift kedinin ayrı ayrı tıslamaları…Bunlar nereden geliyor bilmiyordu. Yandaki apartmandan mı, arka sokaktan mı, şimdi arkalarında kalan binanın ana caddesinden mi bilemiyordu. Belki de her yerden geliyordu. Belki de hiçbir yerden.O gece, kaç gecedir uyuyamadığı için yorgunluğun daetkisiyle hemen daldı uykuya. Ancak gecenin bir yarısı sıçrayarak uyandı. Öyle bir sıçramıştı ki Aysel’i de uyandırmıştı.“Bismillah! Ne var Nezih ne oldu?”Birisi boş bir teneke içecek kutusunu odanın içinde beton zemine çarpmıştı. Nezih buna emindi. Etrafta

Page 101: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

101

kimse yoktu ama.Karısı da telaşla yatak odasının kapalı kapısına baktı hırsız falan mı var diye.“Bir ses duydum sanki. Sen bir şey duydun mu?” Karısı hayır anlamında başını salladı ama kulaklarını dikmiş pür dikkat dinliyordu. Nezih yataktan kalktı. Koridoru ve sırayla tüm odaları dolaştı. Aysel de kalkmış telaşla ona bakıyordu. Nezih sonunda arkabahçeye açılan kapının önüne geldi. Kapının hemen dışında durup etrafa bakındı. Ne bir ses ne de bir hareket vardı. Tekrar yatağa döndüler. Tam uzanmıştı ki birden aklına bir şey geldi. Ses diğer taraftan yani binanın caddeye bakan tarafından gelmiş olabilirmiydi? “İyi de o tarafa bakan ne pencere ne de duvarım var benim”diye düşündü. O yönden, çok yüksek sesli olmadıkça bir şey duymaları hele ki bu eski ve kalın duvarlı binada imkânsızdı.Bugüne dek ön taraftan hiçbir ses duymamışlardı. Bugüne dek… “Kahrolası hapı kullanana dek” diye düşündü.

Page 102: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

102

Yataktan fırladı. “Bir de ön tarafa bakıp geleceğim” diye fısıldadı Aysel'e. Hırkasını sırtına giyip binanın holüne çıktı. Oradan demir kapının ardına geldi. Dışarıya bakındı. Kaldırımlar, yollar gecenin sessizliğine ve karanlığına bürünmüştü. Nadiren tek tük araç geçiyor, kaldırımlardan da nadiren biri geçiyordu. Cöpcüler kaldırım kenarlarındaki çöp poşetlerini toplamışlardı. Şimdi buralarda tek tükfahişeler, travestiler müşteri bekliyordu.Nezih tam geri dönerken yolun kenarındaki bir şey dikkatini çekti. Kaldırımın hemen kenarında, ezilmiş boş bir bira kutusu vardı.Mavi, beyaz bir Efes bira kutusu. Anahtarıyla demir kapıyı açıp dışarı çıktı. Yaklaştı ve eğilip yakından baktı. Yanılmıyordu.Çevresine bakındı. Başka hiçbir kutu görünmüyordu. O gece ani seslerle uyanmaya devam etti Nezih. Tabi Aysel de… Sonunda seslere sadece irkilerek tepki vermeye başladı. Ta ki derin uyku, yorgun ve hastalıktan yeni kurtulmuş Nezihi tamamen kollarınaalana dek.

Page 103: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

103

“Nasıl yani?“Basbayağı işte. Tıpkı köpekler gibi. Her şeyi duyuyorum.”Orhan ustanın yüzünde engelleyemediği bir gülümseme, gözlerinde de engel olamadığı bir endişe vardı. “Sen kaç tane yuttun o haplardan?”“Sadece bir tane.”“Sen de hiç mi akıl fikir yok? Bilmediğin ilaç içilir mi hiç?”Zatürree’den kurtulmak nezih için o kadar güzel birpiyangoydu ki Orhan ustayla tartışmak bile istemiyordu. Keyfi yerindeydi. Tek sorun duyduğu şu seslerdi. Gerçi dünden bu yana onları kontrol etme konusunda bayağı tecrübe edinmişti ama yükseksesler de hala sorun yaşıyordu. İşte Taksim – Levent metrosu geliyordu. Tren yerin kim bilir kaç metre altından geçiyor olsa da gelişini rahatlıkla duyuyordu işte. Tren tam yaklaşıp altlarından geçerken gözlerini kapatıp dikkatini topladı. Ses en yükse seviyedeydi artık. Dişlerini sıktı ve sesi kendi tabiriyle “geriye itti.”

Page 104: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

104

Bunu başaramasa acıyla bağırmak zorunda kalırdı herhalde.Tren gitmişti. Gözlerini açtığında Orhan ustayı endişeyle kendisine bakarken gördü. “iyi misin? Otur istersen şuraya!”Gülümsedi. Konsantre olup caddenin karşısındaki birilerinin konuşmasını zor da olsa duyabiliyordu isterse. Yani tam tersine, geri ittiği gibi öne de getirebiliyordu sesleri. Tabi ani sesler karşısındaçaresizdi. Bu durumda tek yapabildiği korkuyla sıçrayıp küfretmek oluyordu. O zaman da etrafındakilerin garip bakışları ve sorularıylauğraşması gerekiyordu. Buna bir çare bulmazsa yakında fısıltılar başlayacak, sorular daha sık gelmeye başlayacaktı. Deli damgası yemek istemiyordu. Ama ne yapabilirdi ki?“İyiyim iyiyim.” Başını çevirip az ileride, apartmanınyanındaki bankaya baktı. “Gel benimle” dedi. Orhan ustaya bir şey demeden Nezihi izledi. Birlikte bankanın önüne geldiler. Bankanın ön cephesi komple camdandı. İçeride işleriyle uğraşan bir sürü müşteri

Page 105: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

105

ve banka çalışanı vardı. Güvenlik görevlisi Recep banka girişinde masasında oturuyordu. Başında da bankada çalışan memur kadınlardan biri vardı. Kadın bir dosyayı açmış ona bakarak Receple konuşuyordu.“Recebi görüyor musun?” Orhan usta, başını evet anlamında salladı. “Tamam, bekle şimdi.” Nezih dikkatini Receple yanındaki kadına verdi. Önce bir şey olmadı. Birkaç saniye sonra bir fısıltıduymaya başladı. Kadının sesini duyuyor ama ne dediğini anlayamıyordu. Sonra fısıltı daha duyulur bir konuşmaya dönüşmeye başladı. Birkaç saniye sonra sanki televizyonun sesini açmış gibi netduymaya başladı.Orhan usta bir Nezihe bir de yaklaşık on metre ötedebankanın içindeki Recep ve kadına bakıyordu. Nezih konuşmaya başladı;“Recep bunu kaç kez söyleyeceğim?”“Yahu bir şey söylediğin yok ki sensin. Tek yaptığınkıvırtmak. İstemiyorsan söyle delikanlıca.”“Üff Recep yaa! Neden anlamıyorsun? Yoruldum artık bu işten. Böyle devam edemeyeceğim.”

Page 106: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

106

“Yani artık görüşmeyelim diyorsun öyle mi?”“Evet, öyle.” Kadın dosyayı kapatıp Recebin yanından ayrılırken Orhan usta şaşkınlıkla Nezihe bakıyordu. Nezih de şaşkındı cünkü böyle bir şey beklemiyordu. Bir an konuşmadan aval aval birbirlerinin yüzlerine baktılar.“Nezih benimle kafa mı buluyorsun?”Nezih şaşkınlık içinde gülmeye başladı. Cidden nediyeceğini bilemiyordu. Az önce, bir arkadaşının muhtemelen gizli bir gönül ilişkisini öğrenmişti.“Orhan usta, şu sattığın simitlerin üzerine yemin ediyorum bunlar duyduklarımdı.”Recep bir Orhan ustaya bir de Nezihe baktı. Orhan usta Nezihin durumunu anlatınca önce inanamamış, şaka yaptıklarını sanmıştı. Ancak kendisinin o kadınla aralarındaki konuşmaları da anlatınca daha da şok oldu. Aklına dinleme cihazları geldi hemen.Kesin masasına ondan yerleştirmişlerdi. Artık çok ucuza her yerde satılıyordu bunlar. Sonra da kendisini böyle makaraya alıyorlardı işte.“İnsanları böyle dinlemeye utanmıyor musunuz? O

Page 107: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

107

dinleme cihazını bir bankaya sokmak büyük suçtur. Koca koca adamlarsınız.Kendinizden utanmanız lazım.” Şimdi şaşırma sırası Orhan ustayla Nezihteydi. Böyle bir şey hiç akıllarına gelmemişti.“Ne dinleme cihazı yahu? Yok, öyle bir şey. Sana olanı anlatıyorum işte.” Recep hem öfkeden hem de sırrı ortaya çıktığı için utançtan kıpkırmızı olmuştu. Öfkeyle salladı elini. “Hadi oradan!Bari adam gibi yalan uydur. Karşında çocuk mu var senin?”Nezih birden anladı. Onun yerinde kendisi olsa aynı şekilde davranırdı. Recebin kolundan tutup bankanın ön camına sürükledi.Ona da göstermeliydi yoksa asla inanmayacaktı. Kendisi bile inanamıyordu zaten. Geri dönüp etrafına bakındı, eli hala Recebin kolundaydı. Duyamayacakları kadar ileride veznede yan yana çalışan iki genç erkek memur sohbet ediyordu. Gülümsediklerinden, hoş bir sohbet olduğu belliydi. Recep de bir Nezihe bir onlara bakıyordu.

Page 108: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

108

Nezih birkaç saniye hiçbir şey söylemeden gözlerini onlara dikip dikkat kesildi.“… Ne işim var lan Beşiktaş hamamında? Bilmediğin yere gidilir mi hiç? Kayarlar orada maazallah! – Yahu git işine! Orası benim mahallem oğlum. Gitmediğim yer değil ki! Öyle bir yer değil orası. Cidden güzel ve temiz bir hamam. – Kese de atıyorlar mı? –Hamam olur da kese olmaz mı oğlum? Keseyi geç, acayip güzel masaj yapıyorlar. – İyi de çıkınca pelte gibi olacağım. Sonra taa eve gitmesi ölüm. Kayınvalide de bizde zaten. Geç gitmemem lazım…”Nezih sustu. Dönüp sırıtarak Recebe baktı.Nezih, Orhan usta ve Recep dışarıda bankanın önündedikiliyorlardı. Recep hala şoktaydı cünkü Nezih bunları uyduramazdı.“Hep o ilacın yüzünden” dedi Orhan usta. “Sen sardınbunları bu herifin başına.”“Yahu benim ne suçum var? İlacı benden isteyen Nezihti.”Yardım ister gibi Nezihe dönerek; Öyle değil mi Nezih?” Nezih “evet” anlamında başını salladı.

Page 109: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

109

Recebin suçu yoktu. Bunu kendisi istemişti.“Ama bu işten iyi para kazanabilirsin bence.” dedi Recep.Şimdi şaşırma sırası Nezihle Orhan ustadaydı.“Ne parası yahu?” Orhan usta pek sevmemişti bu fikri.“Yani MİT’e filan girsen… Ne bileyim işte… Öyle değil mi?Polisler tonla para verir sana.” Bu Nezihin hiç aklına gelmemişti.“Ya da televizyona çıkıp şov yapsan? Şöhret olursun oğlum şöhret?”İkisi de neşeyle kıkırdadı. Orhan usta ise hiç gülmüyordu.Böylece Nezih eski sağlığına kavuşmuş olarak işine döndü.Arada ücü bir araya geliyor, sadece üçünün bildiği bu sırrı eğlence için kullanıp gülüyorlardı. Recebin lafına uyup bir şeyler yapmadığını, sırrını sakladığını görünce Orhan usta da yumuşamıştı biraz. Artık o da gülüyordu. Nezih artık sesleri kontrol etmeyi

Page 110: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

110

öğrenmişti. Başı da ağrımıyordu artık.Günler böyle geçip gidiyordu. Nezih tekrar apartmanın işleriyle, temizliğiyle koşturup duruyordu. Sıcak bir Çarşamba günü kalorifer dairesindeki eski eşyaların, ıvır zıvırın temizliğiyle dışarıya çıkarılmasıyla geçiyordu. Yıllardır oraya konulup unutulan toz içindeki eski döküntüler Nezihin canına okumuştu. İşe yarayan şeyleri yaramayanlardan ayırmak, dışarı taşımak, ortalığı temizlemek sırılsıklam ter içinde bırakmıştı Nezihi. Tozdan burnu, boğazı tıkanmıştı. Öğleden sonra temizlik işinin çoğunu bitirmiş ama kendisi de bitmişti. Kalorifer dairesinin tozlu ufak penceresindeniçeri hafifçe ışık giriyordu. Demek güneş arka tarafa geçmişti, yani vakit öğleni geçiyordu. Nezih her yanı sızlayarak eski tozlu bir ahşap sandalyeye oturdu. Yıllardır kullanılmayan sandalye acıyla çatırdayıp gerildi ama kırılmadı. Ne kadar da rahattı bu sandalye.Eskiler ne kadar rahat ve güzel şeyler üretiyorlardı böyle. Rahat sandalye de hafifçe kaykılıp bacaklarını

Page 111: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

111

uzattı Nezih. Sessiz ve loş odanın keyfini çıkardı bir süre.Gözleri ağırlaşıyordu. Biraz dinlenmeye, bir sigara keyfi yapmaya karar verdi. Tam gömlek cebine uzanırken bir fısıltı işitti.Dikkat kesilip etrafına bakındı. Ses dışarıdan geliyordu. Dikkatini fısıltıya verip artık iyice öğrendiği şeyi yaptı; fısıltının sesini açtı.“Gelemem, nasıl geleyim? Buralarda o da.” Sesi tanımıştı.Aysel’di bu. Kiminle konuşuyordu acaba?“Olmaz sen de gelemezsin. Dedim ya o da burada. Yarın belki.” Garip bir ürperti duydu. Gözlerini kapadı, daha da konsantre oldu. Bir başka ses daha vardı ama o kadar azdı ki. Evet, o sesi deduyabiliyordu. Telefondan geliyordu diğer ses. Ama ne söylüyordu?Sonra net bir şekilde vızıltı gibi çıkan diğer sesi de duymaya başladı.“Kız uydur işte bir şeyler. Özledim seni diyorum.” Sırtı buz kesiverdi birden. Kalbi deli gibi atmaya

Page 112: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

112

başladı. Bu nasıl bir konuşmaydı böyle? Şaka mıydı bu?“Yarın gelirim ben sana. Öğlen gibi bir şey uydurur çıkarım.Tamam mı? Haydi, kapatıyorum artık işim var.” konuKonuşma bitmişti. Nezih ağlamaklı oluverdi birden.“Allah’ım, nasıl aldatır beni? Neden?” diye mırıldandı. Sandalyeden kalktı. Ne yapacağını bilmiyordu. Şimdi ne yorgunluk ne de ağrı hissediyordu. Tek hissettiği acı ve hayal kırıklığıydı. Loş dairede dönüp duruyordu sessiz adımlarla. Nefes almadığını hissetti bir an.Ama garip bir şekilde bundan hiç de rahatsız değildi. Tüm vücudu sessizce titrerken öfkeden gözlerinin kızardığını hissetti. Kaç yıllık karısı. Çocuğunun annesi. Nasıl yapardı bunu? Sandalyeye oturdutekrar. Kimdi o adam? Tanıdığı birimiydi? Etraftan birimiydi? Ne kadar zamandır… Oturamıyordu. Tekrar ayağa kalkıp loş odada dönmeye başladı. Hayır! Bunu yanına bırakmayacaktı. Doğru düzgün düşünemiyordu. Tek hissettiği derin bir öfke ve

Page 113: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

113

acıydı.Nezih kalorifer dairesinden çıktı. Merdivenlerden çıkarken hafif bir ses duydu. Aysel bir kat yukarıda koridorda yerleri paspaslıyordu. Merdivenlerden uçarcasına çıktı. Aysel onu duymamıştı. Nezih elindeki büyük bıçağa baktı. Ne zaman, neredenaldığını bile hatırlamıyordu onu. Aysel kat koridorunda arkası dönük yerleri paspaslıyordu. Birden geri dönüp Nezihi görünce ne yapacağını bilemedi. Göz göze geldiler. Kadının gözleri iri iriaçılmıştı. Gülümsedi Nezihe ama Nezihin gözlerinde sadece acı vardı.“Ne yapıyorsun burada Nezih? Kalorifer dairesi bitti mi?”“Beni neden aldatıyorsun?” Bu laf ağzından çıkıvermişti.Aysel’in yüzü asıldı. Eğilip paspas işine devam etmeye başladı. Cevap yoktu. Bu hareket, yüzünün asılması, suskunluğu… Nezih birden öfkeden gözlerinin karardığını hissetti. Hala nefesalmıyordu. Bir adımda kadının yanına gelip bıçağı

Page 114: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

114

savurdu. Bıçak kadının göğsüne girdi, kadın sessizce iki büklüm olup yavaşça yere yığıldı.Kadının göz aklarını gördü. Kalbi birden acıyla sıkıştı.Ağzını açıp çığlık atmaya başladı. Hiç ses yoktu. Her şeyi duyan Nezih kendi çığlığını duymuyordu şimdi.İnleyerek uyandı Nezih. Hiçbir şey görmüyordu. Körolmuştu. Nerede olduğunu bilmiyordu. Eski ahşap sandalye acıyla gıcırdayınca nerede olduğunu anladı. Boynu, beli iyice tutulmuş, terden gömleği de pantolonu da üzerine yapışmıştı. Kalbi hala deligibi atarken yutkundu. Boğazı tozdan tıkanmıştı. Sonra yavaş yavaş kalorifer dairesinin karanlığına alıştı gözleri. “Şükürler olsun kör olmamışım” diye geçirdi içinden. Açık kücük pencereden geceninkaranlığına baktı. Kâbus o kadar gerçekçiydi ki hala kendisine gelememişti. Yavaş yavaş derin bir rahatlık hissetti. Apartman otomatiğini yandı birden. Birileri, muhtemelen ofislerden birinde mesaiye kalan çalışanlardan birkaçı evlerine gidiyordu. Aralarındakonuşarak merdivenlerden iniyorlardı.

Page 115: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

115

Nezih tutulmuş vücudunu yavaşça ve acıyla kaldırdısandalyeden. Dikkatini toplayıp konuşmalara verdi…Anlaşılmıyordu. Konsantre olup sesi açmaya çalıştı. Üstelik ayak sesleri ve konuşmalar da merdivenlerden gittikçe yaklaşıyordu ama yine de ne dediklerini anlayamıyordu... Tıpkı normal insanlar gibi.“Tıpkı eskiden olduğu gibi” diye fısıldadı. Gülümsedi. İki elini tutulmuş beline götürüp geriye doğru esnedi.“Sen iyi misin?” Karısı evin kapısını açmış, içeri giren Nezih’in berbat haline endişeyle bakıyordu. Nezih gülümseyip “Boş ver!” gibisinden elini salladı. Bir yandan banyoya yürüyor bir yandan da üzerindeki kir ve terden kazık gibi olmuş gömleği çıkarıyordu. “Kalorifer dairesinde uyuya kalmışım. Kâbus gördüm” diye gömleğin altından boğuk sesle mırıldandı. Aysel “Öyle pis yerlerde uyuya kalırsan tabi kâbus görürsün” diye azarladı arkasından. Nezih gülümsedi.

Page 116: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

116

Benim Kapıcım İşini BilirNezih o sabah oldukça öfkeliydi. Aslında sinirlenip kendisini öfkelendiren kişi yine kendisiydi. Apartman girişindeki masasında oturmuş faturalara bakıyordu. Kredi kartlarının ekstreleri, su, elektrik faturaları hepsi de önünde duruyordu.Elektrik faturasına şöyle bir bakan Nezih öfkeyle masanın üstüne çarptı kâğıdı. Her seferinde son ödeme günlerini geçiriyordu bunların. Her seferinde kendi kendine unutmayacağını söylüyor ancak yine de unutuyordu. Bazen birini, ikisini ödüyor ancakkalanları yine de unutuveriyordu.Aysel kim bilir kaç defa kendisine bunlara otomatik ödeme talimatı vermesini söylemişti ama her seferinde bundan kaçınmıştı işte. Aslında Nezihin düşündüğü şey, faturalarda bir yanlışlık olupkendilerinden fazlaca para çekileceğiydi –ki bugüne dek böyle bir şey hiç olmamıştı- ama yine de bu konuda böyle tuhaf bir düşünceye saplanıp kalmıştı. Bu yüzden, her ay faturayı görüp, inceleyip normal

Page 117: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

117

olduğuna karar vererek elden ödemenin, bir tuhaflık varsa da o zaman arayıp durumu araştırmanın en mantıklısı olduğuna inanıyordu.Tabi bu durumda faturaların ödeme tarihlerini de böyle unutuveriyordu işte. Unutunca da faturayı her seferinde cezalı ödemek zorunda kalıyordu. Bu durumdan Aysel’i haberdar etmiyordu tabi… Allah korusun! Onun diline düşmektense fazla cezaödemek daha makul bir cezaydı. Yani bu güne dek…Nezih çenesini eline dayayıp kara kara düşünmeye başladı.Geçen ay kredi kartını ödemeyi unutmuştu. Ödediğini sanıyordu aslında. Ancak sonradan düşünüp, banka dekontunu da gidip bulunca, o yatırdığı şeyin başka bir fatura olduğunu görüvermişti.Gecikmeden dolayı borcun neredeyse yarısı kadar bir ceza ödemek zorundaydı. İşin kötü yanı bu ay kızın de bir sürü masrafı olmuştu.Yeni ayakkabı, elbise vs. almışlardı. Bir de bozulan fırın için tamirci çağırmışlardı. Böylece ayın daha ortasına gelmeden hesaplar karışmıştı işte.

Page 118: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

118

“Para bulmam lazım” diye içinden geçirdi Nezih. “Yoksa bu ay, ay sonunu getiremeyeceğim.” 350 TL lazımdı. Kredi kartının aylık borcu ve gecikmeden dolayı cezayı ödeyebilmek için tam 350 TL. Peki, nereden bulacaktı bu parayı? Orhan usta’dan isteyebilirdi.Aykut’tan ya da Recep’ten de isteyebilirdi ama Orhan usta daha yakındı ona.Keyifsizce bir sigara yaktı. Oldum olası kimseden borç almaktan hoşlanmamıştı, hala da hoşlanmıyordu. O zaman ne yapacaktı? Kapıcı parası dediğin zaten asgari ücretti ve bunu dikkatle harcamazsa ya da kendi durumunda olduğu gibi faturalarını zamanında ödemeyi hıyar gibi unutursa faizler, cezalarla böylekalırdı insan. İçinden kendi kendine olmadık küfürler edip durdu bir süre. Sonra kalkıp dışarı çıktı. İşte Orhan usta simitçi arabasının başındaydı.Uzaktan baktı bir süre. Emekli bir simitçi kendisine yardım edebilir miydi ki? Ya onda da yoksa ne yapacaktı? “Nezih! Buraya bak hele!” Ayakları tam isteksiz bir şekilde simit arabasına doğru yönlenmişti

Page 119: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

119

ki arkasındaki sesle durdu. Tesisatçı Hilmi binakapısının girişinde durmuş kendisine sırıtıyordu. Göbeği kücük bir dağ gibi yirmi santim önündeydi. Bir elinde iş çantası, binaya girmeye hazırlanıyordu.“Hayırdır Hilmi usta? Nasılsın?” Hilmi ustanın tombul ama nasırlı elini sıktı. Hilmi usta her zamanki gibi kücük gözlerini kısıp neşeyle sırıttı. “Bir dairenin tesisat sorunu varmış galiba. Buradan aradılar. Ona bakmaya geldim. Sen de gel istersen.” O an herhangi bir işi yoktu Nezihin. “Neden olmasın?” diye düşündü. Biraz kafasını dağıtırdı hem. Birlikte asansöre bindiler.“Hangi daire?”Hilmi usta boştaki eliyle kir içindeki gömleğinin cebine uzandı. Bir kâğıt çıkarıp baktı. “Erkan Danışmanlık. 3. kat.” Nezih onları tanıyordu. Sessiz, sakin, aidatını zamanında ödeyen bir firmaydı. İçeride 5 ya da 6 kişi çalışıyordu. Ne iş yaptıklarını tam anlamasa da oldukça kibar insanlar olduğunu biliyordu.“Vay be!” Tesisat ustası Hilmi ter içinde duvardaki

Page 120: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

120

borulara bakıyordu. Kücük odacığın duvarını kırması bayağı bir zamanını almıştı. Uzun zamandır böyle kalın duvarlı bir bina görmemişti. Su borularıyla karşılaşınca daha da şaşırmıştı cünkü şimdiye dekgördüğü en eski su tesisatına bakıyordu. Nezih hemen arkasında odacığın kapısında çömelmiş bakıyordu.“Kaç yıllık bu bina usta?”Nezih bir düşündü. 1963’de yapılmıştı bina. Yani en azından aşağıdaki demir kapısının hemen üzerindeki pirinç levhada öyle yazıyordu. “40 – 50” filan var” dedi. Hilmi usta ıslıkla hayretini gösterdi.Aslında şaşırmakta haklıydı cünkü bu kadar eski tesisata pek rastlanmıyordu, bir de hiçbir bina artık bu kadar kalın duvarlı yapılmıyordu. Artık duvarlar kâğıt gibi inceydi. Nezih, bir zamanlar birisinin dediği “yan dairede osursalar duyuluyor” lafını hatırlayıp gülümsedi. Evet, artık böyle binalar yapılmıyor. Tabi duvarların bu kadar kalın oluşu, tesisat sorunları yaşandığında problem oluyordu.Cünkü kırması hiç de kolay olmuyordu.Hilmi ustanın kel kafasının arkasından ter damlaları

Page 121: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

121

aşağı süzülüyordu. Sırtının ortası da ıslanmıştı. Adam iri çekicini gürültüyle yere bırakıp geri döndü ve kücük odadan çıktı. Duvarın diğer tarafına, yan taraftaki banyoya göz atmaya gitti.Adamlar, geçen hafta banyodaki musluk ve tuvaletinsuyunun ip kadar ince aktığını görünce suların kesildiğini düşünmüşlerdi. Ancak mutfaklarında ve dairedeki bir diğer banyoda sular gürül gürül akıyordu. Gerçekten de her yerde sular gayet iyiakarken banyoda çok az akıyordu. Hilmi ustanın ilk tahmini tesisat’ta bir sızıntı olduğuydu. Banyoya tesisat bu odadaki duvardan geçiyordu ama sızıntı görünmüyordu. Bu kötüydü cünkü bu durumdaduvarın birçok yerini kırarak su borularına bakmaları gerekiyordu.Firma sahibi Mithat Bey arkalarında durmuş duvarabakıyordu. “Eee? Ne yapmak gerekiyor” diye sordu.Hilmi usta suvara şöyle bir baktı. “Vallahi, sızıntıgörünmüyor. Bu yüzden kırıp bakmak lazım. Bulana dek kırmak gerekiyor kısacası.”“Peki, kaça patlar bize?”

Page 122: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

122

Hilmi usta banyoya yürüdü. Nezihle Mithat beydenarkasından gittiler. Kafasını uzatıp bir de orayı gözden geçirdi.“Vallahi 500 liraya patlar size. İş bittikten sonra da bir sıvacı ustası bulup tekrar duvarları sıvatacaksınız. Tabi bir de tekrar boyanacak. Hepsi 700 civarı tutar. Benim sıvacım da boyacım da var. Hepsini isterseniz hallederim” Mithat bey bir ıslık çaldı. Bu kadarını Nezih de beklemiyordu.“Çokmuş yahu! Daha ucuza çıkmaz mı bu iş?”Başını olumsuz şekilde salladı Hilmi usta. “Daha ucuza olmaz beyim.” Mithat Bey başını eğip bir süre düşündü. “Tamam, ben size haber vereyim” dedi. Hilmi usta çantasını topladı. Nezih Hilmi ustayı beklerken Mithat Bey Hilmi ustaya geldiği için birmiktar para ödedi. Sonra ikisi daireden çıkıp aşağı indiler. Az sonra da Hilmi usta Nezihe selam verip dükka^nına doğru sallana sallana yürüyüp gitti.Nezih, dışarıda Orhan ustayı görünce, günlük koşturmacada unuttuğu kart borcunu hatırlayıverdi ve yine canı sıkıldı. 350 TL…

Page 123: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

123

Canı sıkkın, binanın dış kapısı önüne çektiği eski sandalyesine oturup geleni geçeni izlemeye başladı. Az sonra binadan biri çıktı.Bu Mithat bey’di. Elinde evrak çantası, sırtında ceketi vardı. Muhtemelen bir toplantıya gidiyordu. Yanından geçerken eliyle hafifçe Nezihe selam verdi. Nezih de karşılık verdi. Tam az ilerideki ana caddeye bir taksi çevirmek için yürümeye başlamıştı ki birdengeri dönüp Nezihe baktı. “Şu ustayı çağırsak iyi olacak sanırım Nezih. 700’e patlayacak ama ne yapalım?” dedi. Durmamıştı ama adımlarını yavaşlatarak keyifsizce konuşmuştu. Gittikçe uzaklaşırken Nezih seslendi; “Tamam Mithat bey. Ben konuşup çağırırım Hilmi ustayı.” Mithat Bey bu kez geri dönmeden “tamam” gibisinden elini tekrar salladı.Adam taksiye binerken Nezihin aklına tekrar Mithat bey’in ıslık çalışı geldi. 700 lirayı çok bulup ıslık çalmıştı adam. Ne kadar komikti. Kimi 350 lira için kimi de 700 lira için endişe ediyordu.Herkesin endişesi kendine göreydi işte.

Page 124: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

124

Şimdi Hilmi ustayı çağırması gerekiyordu. Telefonunu çıkardı. “H” harfine basıp kayıtlı telefonları listeledi. Birden telefon rehberindeki bir isim dikkatini çekti. Kuzeni Hasan. Şimdi telefonnumarasını görünce hatırladı; uzun süredir görüşmemişti onunla.Hasan inşaatlarda ustalık yapıyordu. Tabi kış haricinde işleri yoğun oluyordu adamın, nede olsa inşaat işi uzun ve karmaşık işti.Kafasında bir kıvılcım yanıverdi birden. Hasan inşaat işinde birçok insanla birlikte çalışıyordu. Demirci, sıvacı, duvar ustaları, tesisatçılar. Tesisatçılar… Telefonun ekranına bakar haldekalakaldı... Olabilir miydi? Hasan'ın tanıdıkları belki Mithat beyin işini daha ucuza halledebilirlerdi. İyi de bundan kendisine neydi? Neden bu işi üzerine alacaktı ki? İçinden bir ses cevap verdi; Bu işi dahaucuza yaparsan… Eee? Mithat beyden 700’ü alıp, bu işi 700’ün altına kotarırsan… E’si buydu işte. Kalan para kendisinin olurdu.Birden kalbi heyecanla kıpırdamaya başladı.

Page 125: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

125

Numarayı çevirdi.Bir iki kez çaldıktan sonra telefon açıldı. Arkadan korkunç gürültüler geliyordu. Makinelerin, insanların ve daha kim bilir nelerin karışık gürültüleri, gıcırtıları. Hasan bağırarak cevap verdi;“Vay kuzen? Ne var ne yok?”“Sağ ol Hasan! Senden ne haber kuzen? İşler yoğun galiba.”“Sorma. Aynı koşturmaca işte. Hayrola Nezih?”“Sana bir şey soracaktım. Bizim binadaki kiracılardan birinin tesisat işi varda. Bana bu konuda önerebileceğin uygun fiyatlı biri var mı?”“Nasıl bir şey, anlat bana.” Nezih olayı, Hilmi ustanınanlattığı şekilde anlattı Hasan'a. Tabi Hilmi ustanın verdiği ücreti söylemedi. Bunu sadece mal sahibi biliyor şeklinde konuştu.“Bana tıkalı boruyu bulup değiştirecek biri lazım. Sonra duvara tekrar sıva çekilecek. En sonda da duvar boyanacak.” Hasanhepsini “hıı hıı” diyerek sessizce dinledi. Sonra ben seni arayacağım deyip kapadı.

Page 126: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

126

Bakalım ne çıkacak bu işten diye düşündü Nezih.Muhtemelen yakın bir fiyat çıkacaktı. Ama aklına bir fikir gelmiş ve peşinden koşmuştu en azından. Aradan yarım saat geçmişti ki telefonu çaldı. Hasan'dı. “Kuzen, benim bir tesisatçım var Burada;Ahmet usta. Gelip yapacak o.”“Ne kadara yapacak?”“Sen tanıdık olduğun için 150’ye yapıverecek. Tamam mı?”Yeniden heyecanlandığını hissetti. “Peki, sıva ne olacak? Bir de boya işi var? Onları kime yaptırabilirim?”“Sıvayı da o yapacak merak etme. Ama senin adama söyle, ustaya biraz çimento, biraz da kum alırsınız. Boyayı da sen yaparsın olur biter. Boya dediğin ne ki? Boyacıya vereceği parayı sana verir işte. Olur mu?” Olur mu? Bu soru kafasında çınlıyordu. Müthişolurdu hem de. “Tamam. Ben kiracıyla konuşup sana döneyim”Nezih şöyle bir düşündü. 150’ye tesisat ve sıvayıhallediyordu. Biraz çimento ve kum da 50 tutsa etti

Page 127: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

127

200. beş kiloluk boya yeterdi herhalde. O da hadi 100 tutsun. Bu işi 300’e mal ediyordu. Geriye 400 lira artıyordu. Bu harikaydı işte. Nezih az sonraMithat beyi arayıp ustayı ayarladığını söyledi. Ahmet ustanın telefonunu kuzeninden alıp onu da ertesi günün sabahına çağırdı.Ertesi günün sabahı Ahmet usta gelip işe koyulmuştu, Nezih de apartmanın günlük işlerine… Öğlene doğru apartman girişinde, masasında oturmuş günün gazetesini okurken asansör aşağı indi.Asansörden çıkan, elinde kir ve pastan rengi ve şekli bozuk bir boru parçası tutan Ahmet ustaydı. Adam elindeki boruyu Nezihin önüne bıraktı.“Demek buldun ha!” Boru parçasından hala sulardamlıyordu. Borunun tam orta kısmı, yani adamın eliyle tuttuğu yer içe bükülmüştü. Borunun içi pasla tamamen tıkanmıştı. Nezih boruyu eline alınca ağırlığına biran şaşırdı. Yine de biraz zorlasaboruyu ikiye kırabileceğini hissetti.“Bu boru artık toprağa karışmaya başlamış bile.” diye sırıttı Ahmet usta.

Page 128: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

128

“Etrafı daha fazla kirletmeden bunu yok et. Sence kaç yıldır orada?” Nezih boruyu gürültüyle masaya attı. Adam boruyu alıp malzeme çantasına attı. “Sen söyle. Bu bina kaç yıllık?”Nezih şöyle bir düşündü. Binanın büyük dış kapısı üzerinde, çoğu eski binada olan tarih tabelasından yoktu. Ama bildiği kadarıyla yüzyılın başlarında inşa edilen, Ermenilerin oturduğu ilk binalardandı burası. “Yüzyıllık vardır.”“Belli.” Adam sırıtıp dışarı çıktı. Bir saat kadar sonra elinde PVC bir boru, plastik bir torbada biraz çimento, ufak bir çuvalda da ince elenmiş, sıvaya uygun bir miktar kumla geri geldi. Gün bitmeden Boruyu yerine takıp, duvarı sıvamıştı. Tuvaletin sularıolması gerektiği gibi akıyordu sonunda. Böylece ertesi gün öğleden sonra işin önemli kısmı tamamdı. Gerçi çimento ve kum 65 lira tutmuştu ki bu hesap ettiğinden 15 lira fazlaydı. Ama yine de hala karlı sayılırdı. Nezih cebinden 150 lira verip ustayı uğurlarken cep telefonunu kaydetmeyi de unutmadı. Kim bilir birlikte daha çok işler yapabilirlerdi.

Page 129: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

129

Ertesi gün Mithat bey’e boya işini kendisinin halledeceğini söylediğinde adam bir şey söylemedi. Onun derdi işin biran önce bitmesiydi nede olsa. Nezih bir nalbura gidip durumu anlattığında 3kiloluk bir boyanın yeterli olacağını öğrenince sevindi. Üstelik boya kendisine 35 liraya mal olmuştu ki bu hesaplarına göre 15 lira karda olması demekti.O gün akşama doğru dairedeki çalışanlar evlerine dönerken Nezih’te duvarın boyama işini bitirmişti. Toparlanırken odanın kapısında Mithat Bey durmuş onu bakıyordu. Elinde tuttuğu 50 lirayı sessizce ona uzatmıştı. Nezih bir an ne olduğunu anlayamadı. Adam çekinerek gülümsedi. “Bunu konuşmamıştık ama yeterli olur mu acaba?”“Ne için yeterli olur mu Mithat Bey?Adam biran şaşırdı. “Boya için! Boyayı sen yapıyorsun ya!Bunu ücretsiz yaptıramam sana. Bir boyacı yapacak sanmıştım başta.” Adam haklıydı tabi ama Nezih bunu hiç düşünmemişti. “Bu yeterli mi? Boya ne kadar tuttu?”

Page 130: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

130

Parayı aldı. Bir şeyler söylemeye çalıştı. “Boya 35 lira tuttu efendim. İsterseniz faturası yanımda.”“Tabi iyi olur. Faturayı muhasebeciye verir gider gösteririz.”Nezih, boyalı elleriyle arka cebinden kırışık faturayı çıkarırken onu atmadığına şükretti. Ama şimdi başka bir sorun vardı.“Faturayı muhasebeciye verir gider gösteririz. Diğerleri de fatura verdi mi?” İşte bunu hiç düşünmemişti. Diğer faturalar…Şimdi ne yapacaktı? Bir şeyler söylemeliydi. Bir çare bulmalıydı.Belki de durumu itiraf etmeliydi. “Tesisatçıdan almadım efendim.”Sözcükler ağzından dökülüvermişti işte.Mithat Bey gözlerini dikip ona baktı. Alnında kırışıklar belirmişti. “Faturasız olmaz biliyorsun.” Adam dönüp kendi odasına yöneldi. Olmazdı tabi. Şimdi nereden fatura kestirecekti? Üstelik 700TL’lik fatura. Bunu Ahmet ustaya söyleyemezdi. Hadi söyledi diyelim, adam olsa olsa 150 liralık fatura

Page 131: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

131

keserdi, neden 700 liralık kessin ki? Her şey bitmişti işte. Birine gidip 700 liralık fatura kestirebilirdi elbette ama bunun içinde kesen adama 126 liralık vergi farkı ödemesi gerekecekti. Böylece bu işten kendisine hiçbir şey kalmıyordu. Biranda keyfi kaçmıştı.“Bir dakika!” Mithat Bey odanın kapısında elindeki kırışmış faturaya bakıyordu hala. Nezihin yüreği hop etti. “Bu sefer ne çıkacak bakalım?” diye düşündü. “Biz 700’e anlaşmıştık değil mi?”“Evet, Mithat Bey.”“Fatura kestirirsek bir de vergi ödeyeceğiz.”Nezih bir şey söylemedi ama tabi ki öyle olacaktı.Adam “boş ver” gibisinden elini salladı. “Faturakestirmeyelim. Zaten 700 ödeyeceğiz, bir de faturayla daha fazla ödemeyelim.” Nezih sevinç, şaşkınlık ve daha birçok duygunun karışımını hissetti içinde. Söyleyecek söz bulamıyordu. En iyisinin susmak olduğunu hissetti. Adam önce bir zarf uzattı. “Burada 700 lira var.” Ardından elini cebine atıp 35 TL çıkarıp Nezihe verdi; “Bu da senin boyanın parası.” Nezih

Page 132: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

132

sessizce teşekkür edip parayı ve zarfı aldı.O gece ellerindeki, yüzündeki boyaları temizleyip yatağa girerken gün boyu yaşadıklarını düşündü. Kafasından şöyle bir hesap yaptı; her şey 265 lira tutmuştu. Tahmininden 15 lira fazlaydı bu.Bunun yanında Mithat Bey ona 50 lira boya işçiliği parası vermişti. Yani 215 lira masraf yapmış ve 485 lira da para kazanmıştı. Kredi kartının borcu olan 350 lira çıkmış 135 lirada cebinde kalmıştı.Gülümsedi. Bu işten gerçekten karlı çıkmıştı. Hem de çoook karlı çıkmıştı. Bu işi daha da geliştirmeye karar verdi. Neden olmasın ki? Bir yandan kapıcı işlerine devam eder, bir yandan da bu tür ek işler yapıp para kazanabilirdi. Her ay böyle iki iş çıksa 100 biryerden, 300 başka bir yerden derken iyi para kazanabilirdi. Nasıl olsa elinin altında uygun fiyatlı çalışan Ahmet ustası vardı.Hilmi usta geldi aklına. İşin boya kısmını çıkardığında adamın yaklaşık 500 lira kazandığını hesap etti. Acaba Ahmet usta kendisinin 150 liraya yaptığı işten başkasının 500 lira aldığını bilse

Page 133: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

133

kendisine aynı fiyattan iş yapmayı sürdürür müydü? Sıkıntıyla yan döndü. Bunu bilmesi gerekmiyordu. Hem nereden bilecekti ki?Böyle olumsuz şeyler düşünmeye gerek yoktu. Şimdi kazandığı paranın tadını çıkarmalıydı. Böylece az sonra huzurlu bir uykuya daldı Nezih.Birkaç gün sonra, İstanbul’da akşama dek bulutlu ve rüzga^rlı bir hava vardı. Hem de ne rüzga^r! Yağmur bir türlü yağmamış ama sert bir rüzga^r akşama dek ortalığı süpürüp durmuştu. Kadınların eteklerini uçurmuş, insanların gözlerine toz doldurup elleriyle acı içinde yüzlerini kapattırmıştı. Akşam da böyle devam etmişti.Aysel iki kez Nezihi yemeğe çağırmış, gelmeyince sonunda sinirli bir şekilde kapının önüne çıkıp Nezihe bakmıştı. Nezih, delirmiş gibi esen rüzga^ra rağmen kapının önünde sandalyesinde oturuyordu. Hiç rahatsız olmuş gibi bir hali yoktu. Aslında rüzga^rınfarkında bile değil gibiydi. Uzaklara dalmış, rüzga^rın korunu parlattığı sigarasını içiyordu ağır ağır.Aysel elleriyle başındaki eşarbı uçmasın diye tutup

Page 134: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

134

gözlerini kısarak Nezihe baktı; “Yemeğe gelsene Nezih! Bu rüzga^rda ne yapıyordun burada?”Nezih dalgınlığından zorlukla kurtulup yavaşça Aysel’e dönüp baktı. “Canım bir şey istemiyor. Siz yiyin, ben az sonra gelirim” dedi. Aysel bir an nezihin yüzüne baktı. Adamım canının sıkkın olduğu belliydi ama en iyisi şimdilik üstüne gitmemekti. İçeri gelince sorardı nasılsa. Kadın bir şey demeden binaya girdi. Nezih, Aysel’in kendisine nasıl baktığını fark etmişti. Bir şey sormadığı içinde çok sevinmişti açıkçası. Şu an hiç konuşmak gelmiyordu içinden. Böyle bir kadına sahip olduğu için şanslı olduğunu hissetti.Hem zaten ona ne diyebilirdi ki? Şu ek iş olayını zaten anlatmıştı.Kredi kartını bu sayede ödediğini de anlatmıştı. Aysel de buna sevinmişti tabi. Sonra? Sonrasını nasıl anlatacaktı?Yeni bir tesisat işi çıktığını ve Ahmet ustayı aradığını…Onun arkadan gelen müzik, eğlence sesleri arasında sarhoş ama oldukça neşeli bir halde telefonu

Page 135: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

135

açtığını… Neler olduğunu sorduğunda da “kutlama yaptıklarını” söylediğini… Neyi kutladıklarını sorduğunda da “Altını Kutluyoruz, Altını…” cevabınınasıl anlatacaktı? Sonra kuzeni Hasan’ı arayıp olanı biteni ondan öğrenmişti.Nereden bilebilirdi ki?Nezih rüzga^rın getirip suratına çarptığı toz toprağı fark etmeden sigarasından derin bir nefes daha çekti.Hilmi ustanın, tamamen o an içine doğan, öylesine birmerakla kir, pas içindeki ağır tesisat borusunun içini temizlemeye başlayacağını nasıl bilebilirdi?Adamın, borunun içinden çıkan koyu sarı renkli çubuğu görünce şaşırıp, bunu bir arkadaşına göstereceğini, arkadaşının da ona “Ulan bu altına benziyor” diyeceğini, bunun üzerine bizimkininbir kuyumcuya gidip gerçekten borunun altın olduğunu öğreneceğini, sonra da yaklaşık 200.000 liraya altını orada satacağını da bilemezdi.Dahası, bunu kutlamak için arkadaşlarıyla eğlenmeyeçıkacağını (elbette tüm masraflar ondan), işte kendisinin da tam o sırada onu arayacağını ve bu

Page 136: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

136

“tuhaf” haberi alacağını da bilemezdi.Nereden bilebilirdi ki?Aslında sadece Nezih’in değil hiç kimsenin bilmediği acıklı bir öykü yaşanmıştı o paslı tesisat borusunun… Daha doğrusu altın tesisat borusunun olduğu dairede. Bu öykü artık kimsenin tanımadığı Alen İpekçiyan adlı Rum bir iş adamının öyküsüydü. Yıllar önce taamübadele döneminde yani 1950’li yıllarda o dairede ailesiyle yaşıyordu Alen bey. Ortalık karışmaya başladığında, yani Rum ve Ermenilere yönelik saldırılar başladığında adam da doğal olarak ailesinin ve kendi canının emniyetini düşünerek geçici bir süreYunanistan’a taşınmaya karar vermişti. Bu çok zor bir karardı onun için ama çare yoktu, cünkü canları ve malları tehlikedeydi. Böyle olunca da mecburen çok sevdikleri bu güzel ülkeyi, işini ve mallarını bırakıp aceleyle kaçmaya karar vermişlerdi. Önce ailesini yollamıştı Alen bey. Kendisi geride bıraktığı işini, mallarını bir şekilde emniyete alacak ya da her şeyi satıp nakde çevirecek ve arkalarından gelecekti.Gerçekten de öyle yaptı adam. Ailesini yolladı.

Page 137: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

137

Şirketini devretti, mallarını iyi sayılabilecek fiyatlara satıp nakde çevirdi. Sonunda elinde bir tek evleri, Beyza apartmanındaki bu daire kalmıştı. Ancak çocuklarının doğduğu, karısıyla ömürlerinin geçtiğibu evi satmaya gönlü razı olmuyordu bir türlü. Üstelik bu dönemin geçici olduğunu düşünüyor, daha doğrusu buna inanmak istiyordu.Her şeye rağmen, kim ne derse desin burası onun da toprağıydı. Eninde sonunda ortalık yatışacaktı. Böylece birkaç yıl içinde tekrar geri gelebilirlerdi.Böylece evi satmaktan vazgeçti Alen bey. Bunun yerine evi burada kalmaya karar veren bir Ermeni dostuna kiraladı. Yurt dışından kiracısını takip edebilirdi nasıl olsa. Sonra birden aklına bir şey geldi. O kadar parayla yola koyulup neden tehlikeye girsindi ki? Bunun yerine eğer parayı dairesine iyi bir şekilde saklarsa, geldiğinde her şeye yeniden başlayabilirdi. Ya da daha akıllıcası parayı altına çevirirdi. Böylece değerini kaybetmezdi. Üstelik o kadar parayı saklamaktansa onların yerine bir altın külcesi saklamak daha kolay olacaktı.

Page 138: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

138

Sıcak bir sonbahar günü bomboş evde öylesine dolaşıyordu Alen. Dışarıdan gürültüler geliyordu. Silah sesleri, bağrışmalar.Ortalık gittikçe tehlikeli olmaya başlamıştı artık. Yabancılara ait dükka^nların yağmalandığını, ulu orta saldırılar olduğunu duyuyordu radyodan. Yakında yabancıların evlerine da saldırmaları an meselesiydi. Çocuk odasının önüne gelince durup içeri baktı.Kalorifer borusuna takıldı gözü bir an ve bir kıvılcım çaktı aklında.Olabilir miydi acaba? Gidip alet çantasını getirdi. Büyük bir çekiç alıp duvarı kırarak tesisat borusunu ortaya çıkardı. Aklındaki şey olabilirmiş gibi görünüyordu. Metreyle boruyu sağından solundanölcüp biçti. Evet, pekâlâ olabilirdi. Ancak düşündüğü şeyi kendisi yapmalıydı. Bu konuda kimseye güvenemezdi. Kimseye… Böylece Alen tüm parasını sağlam bir çantaya doldurup dikkatle evden çıktı. Aracına atlayıp Sultanahmet’e, Kapalıçarşı’yagitti. Kendisi gibi Rum olan kuyumcu bir ahbabının yanına gitti. Bir kahve eşliğinde bir süre sohbet edip

Page 139: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

139

dertleştiler. Sonra Alen çantayı çıkarıp masanın üstüne koydu ve ne istediğini söyledi. KuyumcuAlen’e hak verdi. Çantanın içindeki paralara çıkardılar. Kuyumcu paraları saydı. Kalemini ve hesap makinesini alıp çalışmaya başladı.Bir kâğıdın üzerine sayılar yazdı. Sonra Alen’e dönüp “Tamam” dedi. “Paraya karşılık gelen külceyi bugün döker yarına da hazır ederim.”Ertesi gün Alen kuyumcunun dükka^nına gitti. Dükka^nın arka tarafındaki kücük odaya geçtiler. Adam büyük bir kasayı açıp içinden lacivert renkli kadife bir örtüye sarılı, iri bir külce altını ikieliyle çıkarıp masaya koydu.Alen çantasıyla arabaya gidene dek ter içinde kalmıştı cünkü kücük sayılabilecek ebadına rağmen külcenin ağırlığı inanılmazdı.Eve dönmeden önce yolda bir de nalbura uğradı ve birtakım inşaat malzemeleri satın aldı.Sonunda evine varmıştı. Elbette kuyumcuya planınıntamamını anlatmamıştı. Ondan sadece yanında taşıyabileceği ve ülkeden çıkarabileceği tek parça bir

Page 140: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

140

altın istemişti. Şimdi işin önemli kısmını kendisi halletmek zorundaydı. Mutfağa geçti, kolları sıvadı.Gaz ocağını açıp karısının düdüklü tenceresini ocağa koydu. İçine de külce altını bıraktı. Yaklaşık iki buçuk saat sonra altın erimiş, sarı bir yoğurt kıvamına gelmişti. Tencereyi dikkatle tutan Alen içindeki sıvıaltını mermer tezgâhın üzerine döktü.Altın, düdüklü tencerenin içinde erirken ortaya hiçbir koku çıkmamıştı ancak mermer tezgâhın üzerinde soğurken çıkardığı inanılmazdı. Yaklaşım yarım saat sonra altın dokunulabilecek kadar soğumuştu. Bu arada Alen, çocuk odasında hummalı bir çalışmaiçindeydi. Önce dairenin su vanasını kapamış, ardından nalburdan aldığı alet edevatlardan biri olan demir testeresiyle tesisat borusundan kol kadar bir parçayı kesip çıkarmıştı. Bu iş onu kan teriçinde bırakmıştı. Duvardan söküp çıkardığı bakır tesisat borusuyla mutfağa döndüğünde altında dokunulabilecek kadar soğumuştu.Hamur kıvamındaki yarı soğumuş altını bir oklava yardımıyla dikkatle rulo yaptı. Biraz uğraşın

Page 141: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

141

ardından, altın rulosunu bakır tesisat borunun içine tıkıştırmıştı işte.Sonunda, ağır boruyu mutfak masasının üzerine bırakıp, kendisi de bir sandalyeye cöktü. Dışarıya kulak kabarttı. Ara sıra göstericiler önde polisler arkalarında, cumhuriyet caddesindengürültülü bir kalabalığın koşuşturması duyuluyordu. Koşuşturmaca ve stres onu yormuştu ancak işin önemli bölümünü de bitirmişti.Şimdi oturma zamanı değildi. Masadan kalkıp bakır boruyu alarak ufak odaya geçti. İki adet iri bağlantı somunu yardımıyla boruyu yeniden duvarın içindeki yerine yerleştirdi. Sonra banyoya gidip leğeni getirdi. Nalburdan aldığı ücer kiloluk ince kum ve toz çimentoyu suyla birlikte leğende karıştırıp sıva harcını hazırladı.Malayla duvarın kırdığı yerine bir güzel sıvadı. İş tamamdı. Bir süre sıvanın kurumasını beklemesi gerekiyordu. Saatin kaça geldiğini bilmiyordu ama ortalık gitgide sessizleşiyordu ki bu da vaktin bayağıgeç olduğu anlamına geliyordu.

Page 142: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

142

Alen, dinlenemeyecek kadar heyecanlıydı, bu yüzden sıvanın kurumasını boş boş oturup beklemektense ortalığı toplayıp temizlemeye karar verdi. Karısı evin halini görse kim bilir ne derdi?Birden elinde çimento artıklı leğenle koridorda durdu. Karısı ve çocukları ne yapıyordu şimdi acaba? Muhtemelen onlar da kendisini düşünüyorlardı. Silkindi. “Neyse!” diye düşündü. Nasıl olsa çokyakında onlara kavuşacaktı. Karısına dâhiyane planını anlatınca tepkisi ne olacaktı acaba?Bir ara fırsatını bulup salondaki duvar saatine baktığında şaşkınlıkla saatin gece yarısı 2’yi geçtiğini gördü. Çocuk odasına geçip sıvaya elini yavaşça dokundurdu. Elbette daha kurumamıştı.Yatıp uyumayı ve boyayı da ertesi güne bırakmayı düşündü. Sonra bundan vazgeçti. Biran önce bitirmek istiyordu işi. Ancak o zaman içi rahat edecekti.Boya kutusunu ve tiner kutusunu açtı. Boyayı tinerle inceltti.Duvarı bir kat boyadı. Odanın içindeki kanepeye oturdu. Boyanın duvara iyice sinmesi için biraz

Page 143: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

143

beklemeye karar verdi. Yumuşak kanepe bir anda yorgunluğunu hatırlatıvermişti. Ama henüzuyuyamazdı. En azından bir kat daha boyamalıydı duvarı. Ama daha değil. Boya az daha sinmeliydi duvara. Alen gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu artık. Kanepeye uzanmayacaktı, uzanırsa uyuyupkalırdı cünkü. Sadece hafifçe, hemen kalkmak üzere kanepenin yan kısmına yaslandı. Biraz daha bekleyip ikinci katı da atınca işi bitecekti. Ondan sonra yatak odasına gidip karısıyla paylaştığı rahat yatağına yatardı. Az daha beklemesi gerekiyordu. Boya duvarın içine sinip az da kuruyana dek. Az daha beklese yeterdi. Birazcık daha…Bir hafta sonra komşuları dayanılmaz koku yüzünden artık bekleyemeyecek duruma gelince polis çağırdılar. Apartman yönetici, polis memuru, çilingir, kapıcı, birkaç da komşu burunlarını tutup içeri girdiler. Alenin şişmiş, morarmış bedeni kanepede gözlerinikapattığı andaki konumunda yatıyordu. Cürüyen ölü vücudun üzeri sineklerle kaplıydı. Cürüyen bedenin kokusu, açık kutusundaki boyanın kokusuyla

Page 144: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

144

karışıyordu. Tiner kutusu ise elbette boştu. Alenne olduğunu bile anlayamadan sessizce ve huzur içinde ölmüştü.Hiç kimse ne olup bittiğini bilememişti. “Zavallı adam!Herhalde odanın duvarlarını boyamak istemiş ancak tinerden dolayı kalp krizi geçirip ölmüş” dedi apartman yöneticisi komşulara.Böylece Alenin sırrı da o gece o kanepede onunla birlikte ölüm uykusuna dalmıştı.Nezih sigarasının izmaritini fırlattı. Elleriyle yüzünüovuşturdu. Çok düşünmüştü… Hem de çok. Ama “o kahrolası altının o kahrolası paslı borunun içinde ne aradığı” sorusunun makul bir cevabını bir türlü bulamamıştı. İçinden bir his hiçbir zaman dabulamayacağını söylüyordu.Bu işte kar ettiğini düşünmüştü Nezih. Güldü. Belki de bir yerlerde yanlış yapmıştı. Belki de hiçbir yerde yanlış falan yoktu.Belki de sadece kaderin kendisine bahşettiği şans bu kadardı işte.

Page 145: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

145

Belki de bu konuyu kapatmalı ve üzerinde daha fazladüşünmemeliydi. Belki de apartmanın tepesine çıkıp aşağı atmalıydı kendisini. Belki de bir daha kendi işi dışında böyle işlere hiç girmemeliydi.Belki de bir daha sadece kahrolası faturalarını zamanında ödemeliydi.

Page 146: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

146

Oruçla ÖdeşmekRamazan o yıl ağustos ayına denk geliyordu. Aslındaağustosun sonlarına denk geliyordu ama İstanbul’da son birkaç yıldır yazları uzun ve cehennem gibi sıcak geçiyordu. Bu sıcak eylülün sonlarına dek hız kesmeden devam ediyordu. Nezih sıkıntıyla elindeki gazeteyi karıştırıyor bir yandan da yaklaşan ramazanı düşünüyordu.“Küresel ısınma” diye söylendi kendi kendine. Güvenlikci Recep dönüp baktı.“Efendim?” Kendisine söyledi sanmıştı.“Küresel ısınma. Havalar gittikçe ısınıyor. Yandık.”“Evet, kıyamet alameti.” İki adamda başlarını üzgüncesalladılar. Bu ramazan zor geçmese bari diye düşündü nezih. Çok uzun zamandır ramazan yaza denk gelmiyordu. Belki 20 yıldır.Birden o ramazanı hatırlayıverdi. Yine böyle yaza denk gelmiş olan, belki de 20 yıl önceki o ramazanı. Hayatında ilk ve tek kez orucunu bozduğu o sıcak yaz

Page 147: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

147

ramazanını...Okulun bahçesinde basket oynuyorlardı. O yazın sıcağında, hem de öğlen vakti. Güneşsin en tepede olduğu o cehennem vakti onlar basket oynuyorlardı. Ne de olsa daha çocuk sayılabilecek yaşlardaydılar. Nezih hatırlıyordu. Basket oynayanların içinde tekoruç tutan kendisiydi. Oruç tutan çocukların hiçbiri de basket oynamıyor ya da kendilerini susatacak benzer bir şey yapmadan gölge yerlerde oturuyorlardı. Yani kendisi dışında hiçbiri…İçinde bir rahatsızlık, bir vicdan azabı duydu. Gazeteyi indirip binanın önünden gelen geçen insanlara görmeyen gözlerle baktı. Böyle hissetmesi yanlıştı esasında ve o da bunu farkındaydı.Yani sonuçta o zamanlar daha çocuk sayılırdı.Susuzluğa dayanamayan çocuk gidip su içer sonra da geri gelip “Aaa! Unuttum ve su içtim” derdi gülümseyerek. Herkes onun bunu bilerek yaptığını bilirdi tabi. Nezih bunu hiç yapmamıştı.Yinede o gün… O gün istemese de bozulmuştu orucu ve bu içinde hep bir sızı olarak kalmıştı. İşte her sene

Page 148: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

148

ramazan vesilesiyle ömrünün sonuna dek yılda en az bir kez bu acı olayı hatırlamaya da devam edecekti. Gözünde canlanıverdi yine anılar. Kan ter içindebasket oynayan birkaç yeni yetme. Çok çekişmeli bir maç. Güneşin ortalığı kavurduğu bir ramazan günü. Maç bittiğinde tüm çocuklar suyu başlarına dikiyor. Biri hariç… Birden cep telefonu çalmaya başladı ve Nezih’te düşüncelerinden gerçek hayat dönüverdi. Arayan apartman yöneticisi İzak bey’di. Yukarı çağırıyordu Nezihi. İçindeki can sıkıntısınınnedenini biliyordu aslında Nezih. Ramazandı sebep. 1 ay boyunca tutulacak oruçlardı. Gerçi hepsini tutamıyordu ama yine de kendisi tutamasa da eşi… Çevresindeki insanları, eş dost çoğu insan tutuyordu. Sorun oruç tutmak da değildi aslında ve Nezih de bunu biliyordu. Yetişkin bir insandı ve akşama dek oruç tutma konusunda genelde sıkıntı çekmiyordu. Sorun o günü tekrar yaşama korkusuydu.“Hadi eyvallah” deyip bankaya yöneldi Recep. Nezihte yukarı İzak beyin yanına çıktı. Sonunda ramazan başlamış, ilk bir haftası geçivermişti bile.

Page 149: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

149

Nezih Orhan ustanın simit arabasının yanında oturmuş laflıyordu.“Eee ne zaman beraber iftar yapacağız?"“Yapalım bir akşam hakikaten. Arkada benim bahçede hazırlarız.” dedi Nezih.“Garson Recep’i, piyangocu Aykut’u, kim varsa çağırırız."“Olur, iyi fikir. Yarın akşama çağırayım ben herkesi."Böylece ertesi akşama iftar için etraftaki eşe dosta haber vermeye başladılar. Orhan usta ve diğerleri ısrar etse de Nezih yardım tekliflerini kibarca reddetti. Bu iftarı kendisi verecekti, o yüzden yemeklerde kendisindendi. Aysel’e yarın akşama iftar yemeğivereceğini, ona göre hazırlık yapmasını söyleyip alışveriş için bir miktar da para verdi. İftar yemeği vermek büyük sevaptır diye bilinir, o yüzden ramazanda kimse vereceği yemeğin maliyetinidüşünüp endişelenmez. Nezihte sevaba gireceği mutluydu açıkçası.Bu yüzden Aysel’de ses çıkarmamıştı Nezihe. O gün hem Nezih hem de Orhan usta gördükleri tüm eşe

Page 150: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

150

dosta haber verdiler. Gelebilecek herkes teşekkür edip söz verdi.Ertesi akşam iftar vaktine yakın Aysel hazırlıkları bitirmek üzereydi. Arkadaki bahçeye iki uzun masa çekmişler, üzerine örtüleri serip sandalye çıkarmışlardı. Binadaki ofislerde çalışan ve Nezihinahbaplık kurduğu birkaç kişi de davetliydi. Aysel tüm gün uğraşmış, dört beş çeşit yemeği hazır etmişti.Önce “Tut şunları kollarım yandı vallahi” diye kollarında sıcak pidelerle Recep çıkageldi. Recep biraz ötedeki Bereket lokantasında çalışıyordu. Daha çok dışarıdan yemek siparişi geldiğinde onları tepsiyle yemekleri getirip götürüyordu. Nezihbinanın kapısı önünde dikiliyor iftarı bekliyordu o sıra.“Yahu ne zahmet ettin. Ben gidip alıp gelecektim fırından.”“Ne gerek var canım. Lokantadan kaptım geldim ben. Dün patrona söylemiştim ben iftara davetliyim diye. İzin istemiştim. O da tamam demişti. Şimdi çıkarken “pideleri buradan götür Recep”

Page 151: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

151

demez mi? Ramazan bereketi işte. Herkes sevap peşinde.”Nezih pideleri gidip bırakıp geldiğinde Orhan ustan kapının önünde Receple sohbet ediyordu. Elinde koca bir kutu vardı.“Bu ne Orhan usta?”“Tatlı aldım. Güllac. Ramazan da güllac yenir.”“Yahu ne gerek vardı. Ne zahmet ettin.” Nezih bu seferde tatlıları bırakmaya gitti.Döndüğünde bu sefer kapının önünde muhabbet edenler 4 kişi olmuştu. Güvenlikci Recep ayakları dibinde bir poşetle, piyangocu Aykut da bir elinde kutuyla dikiliyor hep beraber Orhan ustanın anlattığın bir şeyi dinliyorlardı.“Yahu bunlar nedir?”“E susadık akşama kadar. Ramazanda rakı içecek halimiz yok ya. Kola aldım buz gibi, içeriz işte.” diyen Recep poşeti Nezihin bir eline tutuşturuverdi. Piyangocu Aykut da elim boş gitmeyeyim diye pastanenin birinden güllac almıştı. Artık iftar vakti de iyice yaklaştığından hep beraber içeri Nezihin

Page 152: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

152

evinden arka bahçeye geçtiler.Aysel, Nezihin ellerindekileri görünce “misafire alışveriş mi yaptırdın?” diye önce bir güzel kızdı. Nezih durumu anlatınca da gidip hem “hoş geldiniz” dedi hem de hepsine teşekkür edip hafifçe de sitem etti. Sonunda ezan okundu ve hep beraber iftarlarınıyaptılar. Yemekler, tatlılar, çay derken sonunda hepsinin karnı da 3 aylık hamile gibi şişmiş kalmıştı.Ertesi gün Nezih, Aysel’in direktifleri ve alışveriş listesi doğrultusunda apartman işlerinden fırsat buldukça alışveriş yapmaya başladı. Önce sabah ilk iş olarak İzak bey’in mektuplarını, günlük gazete ve sabah alışverişini yapıp geldi.Aksi gibi o gün de apartmanda korkunç bir yoğunluk vardı.Önce dairelerden birinde tuvalet tıkandı. Nezih belediye görevlilerini beklerken gidip bir kısım alışverişini tamamladı. İşte Nezihin gününün nasıl geçeceği de daha sabahtan belli olmuş oldu. Biryandan apartmanın işleri ve alışveriş koşturması diğer yandan oruçlu olması derken öğlene doğru Nezihin

Page 153: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

153

pili tükenmeye başlamıştı bile.Güneş şemsiyesi altında oturan Orhan usta, tam önünden geçen Nezihin yüzünden anlayıvermişti durumu.“Hayırdır Nezih! Rengin solmuş. İyi misin?”Nezihin onu pek duyacak duysa da cevap verecek ne hali ne de zamanı vardı. Yorgun bir sesle cevap verdi;“Hiç sorma. Apartmanın tüm aksilikleri bugünü seçmiş. Bir yandan da alışveriş yapmaya çalışıyorum.”“Yardım edeyim mi? Alışverişi ben yapayım istersen.”Nezih uzaklaşmıştı bile.“Boş ver! Sende işinden kalma. Ben hepsini hallederim.Yine de sağ ol!”Öğleden sonra alışverişin büyük kısmı bitmiş, apartmanın işleri ise bir türlü bitmemişti. Arada Aysel telefon açıp yanlış ya da eksik aldığı şeyleri söyleyip Nezihi bir güzel fırçalıyor, bir an önce alınması gereken şeyleri yazdırıyordu. Nezih belediye

Page 154: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

154

binasında apartman vergisi kuyruğundaydı. Bir elinde vergi makbuzu diğer elinde alışverişi listesi öylece dikiliyor, sıranın kendisine gelmesini bekliyordu.“Yürüsene birader! Hala dikiliyorsun.” Birinin uyarısıyla uyandı Nezih. Dalıp gitmişti. Önündeki sıra boşalmış sıra kendisine gelmişti de haberi yoktu. Ödemeyi yapıp apartmanın birkaç sokak arkasındaki markete doğru gidiyordu. Gidiyordu ama kendisini çok halsiz hissediyor, ölü gibi yürüyordu.Saatine baktı. 3’ü geçiyordu. Yaklaşık 4 saat vardı daha.Tam marketin önüne gelmişti ki olan oldu ve Nezihin gözleri kararıverdi.“Tamam, birader sakin ol. Başın döndü herhalde.” Genç bir adam başında dikilmiş hafifçe yanağına tokat atarak uyandırmaya çalışıyordu.“Tansiyonum düştü sanırım” diye mırıldandı Nezih. Başında bir sürü tanımadığı insanın kellesi durmuş yukarıdan kendisine bakıyordu. Yüzü ve gömleğinin önü ıslaktı ama susuzluktan içi hala yanıyordu. Demek sadece yüzünü yıkamışlardı.

Page 155: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

155

“Az suç içirin adama da kendisine gelsin” diye seslendi kadının biri.“Hayır, olmaz” dese de sesi başındaki kalabalığıngürültüsünde kaynadı. Başında çömelmiş duran genç adam elindeki plastik su şişesini nezihin ağzına yaklaştırınca sanki zehir içireceklermiş gibi birden doğrulup yerinden fırlayıverdi Nezih.Başındaki insanlar ne olduğunu anlamamış hep bir ağızdan konuşuyor, onu sakinleştirmeye, bir kenara oturtmaya çalışıyordu.Sonunda herkesi iyi olduğuna ikna eden Nezihayaklanmadan evvel elinde su şişesiyle kaldırımın kenarında bir süre dinlendi. Ancak tam kalkarken tekrar başı dönünce ilk defa içinde bir telaş kıpırtısı oldu. “Sakin ol oğlum. Orucunu yine bozmak sorundakalmayacaksın.” Elindeki su şişesine özlemle baktı. “Hayır. Tekrar olmasına izin veremem.”Böylece bir süre daha kalkmaya çalışıp başı döndüğünde yığılır gibi yere oturarak orada öylece kalakaldı Nezih. Susuzluktan ağzı kurumuştu. “Günah yok. Hastaysan bozabilirsin orucu. Niye kendine

Page 156: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

156

eziyet edesin ki?” diye mırıldandı. Aslında bu durumda orucu bozabileceğini biliyordu ama yine de bunu yapamıyordu işte.Çocukluğunda, basket sahasında olan şeyin acısı bir ömür boyu sırtındayken buna bir ikincisini eklemeye hiç niyeti yoktu.“İçsene!”Çocuğun biri kendisine su şişesini uzatıyor. Nezih ismini hatırlamıyor çocuğun, aradan çok zaman geçmiş. Plastik su şişesini nereden bulduklarını da hatırlamıyor. Güneş en tepede cehennemi sıcağını üstlerine salıyor. O kadar güneşli bir gün ki her yerapaydınlık.“Olmaz, orucum ben.”Bu cevabı verdiğini de iyi hatırlıyor. Sonra neler olduğunu yine hatırlamıyor ama hayır demiş olsa da ikna olmaya çok yakın.Arkadaşları da bunu sezmiş olmalı. Az önceki basket maçından dolayı yorulmuş ve ter içinde. Güneş acımasızca tepelerinde dikilirken potaların altındaki biraz gölge alana yürüyorlar.

Page 157: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

157

Susuzluk çok can yakıcı. Ama daha da can acıtıcı olan şey arkadaşlarınız su şişesini başlarına dikerken sizin bunu yapamıyor oluşunuz.“Sadece ağzımı çalkalayacağım.”Sadece ağzını çalkalıyor. Yutmuyor suyu. Bu bile o kadar güzel ki. Ama yetmiyor tabi. Kendini zor tutuyor ve tükürüyor ağız dolusu suyu. Bu onu rahatlatmaktan ziyade suya özlemini daha daartırıyor. Bir daha dikiyor şişeyi başına. Gözlerini kısarak bakıyor parlak, cehennemi güneşe. Yanakları suyla dolu ve gırtlağına doğru ilerliyorlar. “Hayır” diyor içinde bir şey, bir yer. “Yapma!”Yanındaki arkadaşı elini uzatıp şişenin yumuşak, plastik gövdesini sıktığında yapmamaya karar vermişti. Ama bazen sizin verdiğiniz kararın tek başına bir anlamı olmaz. Sular Nezihin ağzına,gırtlağına dolarken son anda geri çekilip başını eğdi Nezih. Deli gibi öksürürken arkadaşlarının kahkahalarını duyuyordu. Suyun tadı…Yine de eşsizdi.Nezih uzun süredir bu olayı düşünmemişti. Arada

Page 158: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

158

ramazanlarda gelirdi aklına ve içini sızlatır sonra da yine ramazanla geçerdi. “Ya tansiyon ya da kan şekeri” diye düşündü. “Ve bu her neyse orucumu bozmam gerekiyor. Bir şeyler yemem, içmem lazım.Yolsa yerimden bile kalkamayacağım.”Aksi gibi bu akşam iftara bir sürü arkadaşı davetliydi ve bir an önce kalkıp alışveriş yapıp malzemeleri Aysel’e yetiştirmesi gerekiyordu ama düşerken kâğıdı falan da kaybetmişti. Üstelik yerinden kalkacak takati de yoktu.Susuzluk… Boğazı yanıyordu susuzluktan. Elindeki kücük, plastik su şişesine baktı. “Sadece ağzımı ıslatayım” diye geçirdi içinden. İnsanın zaafları karşısındaki acizliği dikkat çekicidir. En güclü insan bile zaafları karşısında kundaktaki bebek kadarçaresizdir. Hele susuzluk gibi bir temel ihtiyaç söz konusu olursa. O zaman doğru bildiği her şeyi unutuverir insan. Nezih şişeyi başına dikti ve suyu yanaklarına doldurdu. Serinliği müthişti. Ağzınıçalkalayıp tükürdü. Yetmemişti… Zaten hiç yeterli olmazdı.

Page 159: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

159

Susuzluğu daha da arttı. Tıpkı o günkü gibi…Dayanamayacağını anladı Nezih. Bir karar vermeliydi.Telefonunu çıkardı.“Orhan usta Adliyenin arkasındaki çimen sokaktayım. Acil buraya gelebilir misin?”“Hayrola nezih, bir şey mi oldu?”“Tansiyonum düştü sanırım. Kaldırımda oturuyorum şu an.”Nezih etrafına bakındı. İnsanlarda iftar telaşınıgörebiliyordu. Sanki herkes işini biran önce bitirip evine gitmek ister gibiydi. Sofralarına oturup oruçlarını açmak, yemeklerini yemek, sularını içmek… Sularını… Nezih tekrar elindeki şişeye baktı.Sonunda kalkıp ana yolun kenarından eve doğru yürümeye başladı.Büyük ihtimalle Orhan usta da bu yoldan gelirdi nasılsa. Sonunda tüm vücuduna yeniden bir halsizlik cöktü. Bir apartmanın giriş merdivenlerine cöktü. Su şişesi elindeydi hala.“Ağzımı az daha ıslatayım. Bundan bir şey olmaz”

Page 160: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

160

dedi ve şişeyi tekrar başına dikti. Ağzına doldurduğu suyun tadı eşsizdi.“Neden yatmayayım ki?” diye düşündü sonra. “Sonuçta daha sonra telafi ederim olur biter.”Beyni bir yandan basket sahasındaki o güne gidiyor, bir yandan elindeki suyu içmesini söylüyordu. Aklı ve kalbi farklı şeyler söylese de sonunda yine daha öncede olduğu gibi galip gelen aklı oldu.Ağzına doldurduğu suyu tam yutmak üzereyken yanı başında bir ses “Nezih sen ne yapıyorsun?” diye bağırıverdi. Tabi Nezih de o an refleksle tüm suyu önündeki kaldırıma püskürttü.Orhan usta iri iri gözlerle ona bakıyordu. “Yahu o kadar kötü müsün? Yani çok hastaysan bozabilirsin tabi.”“Bende öyle yapacaktım zaten” diye sinirli sinirli karşılık verdi Nezih.“Tamam, kızma canım. Sadece şaşırdım bir an. Çokkötüysen iç tabi. Hatta istersen hastaneye gidelim ha?”Nezih saatine baktı. İftara sadece iki saat kalmıştı.

Page 161: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

161

Orhan usta’nın da yardımıyla yavaşça doğrulup kalktı.95“Bir zamanlar birileri yüzünden sona anda günaha girmiştim.Şimdi de birileri yüzünden son anda günahtan kurtuldum.”“Nasıl yani?”“Boş ver önemli değil. Böylelikle ödeşmiş oluyorum işte.”Orhan usta hiçbir şey anlamamıştı. “Oruç başına mı vurdu acaba?” diye bir an Nezihin yüzüne dikkatle baktı. Tek gördüğü yorgun ama huzurlu bir yüzdü. Bu da içini rahatlatmaya yetti.

Page 162: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

162

Genel SeçimGünlerden cumaydı ve Nezih merdivenlerin sabahtemizliğini bitirmiş binanın önüne sandalyesini çıkarıp bir bardak çay eşliğinde gazetesini okumaya hazırlanıyordu. Dışarıdan gelen müthiş gürültüyle biran dondu kaldı. Ses güçlü bir hoparlörden geliyordu. Elinde gazeteyle dışarı fırladı. Üstü hoparlörle dolu ve siyasi partilerden birinin bayraklarıyla süslenmiş büyük bir minibüs, kulak yırtan bir şarkı çalarak caddede ilerliyordu. İnsanlar kâh kaldırımda durup kâh bir yandan yürüyerek geçen minibüse bakıyordu. Kimi gülümseyerek minibüse el sallıyor, kimi öfkeyle yüzünü buruşturup ters ters bakıyordu. “Vay canına” diye düşündü Nezih. Seçim zamanı yaklaşmıştı işte.Orhan usta’da dönüp yoldan geçen minibüse baktı bir süre. Minibüs geçip gitmişti ki bu kez de yolun karşı tarafından bir başka partinin başka renklerle süslenmiş ama yine üstü hoparlörle kaplı ve yine bangır bangır parti şarkısı çalarak gelen başka bir

Page 163: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

163

minibüs göründü. Bu seferkinin içinde insanlar da vardı ve minibüsün camlarından ellerindeki bayrakları sallıyorlardı. Nezih Orhan ustanın yanına gitti.“Seçim zamanı geliyor ha?” dedi Orhan ustabaşıylaminibüsü işaret ederek.“Evet, yine aynı gürültü, patırtı” dedi Nezih, aklınaseçimlerden sonra sokakların hali geldi biran ve yüzünü buruşturdu.Seçimlerden sonra sokaklar bayraklar, broşürler, binaların duvarları da destek isteyen afişlerle cöplüğe dönerdi. Harcanan o kadar para Nezih’e her zaman fuzuli masraf gibi görünürdü. Yani onca parabaşka bir şeye harcansa daha faydalı olmaz mıydı?Nezih tam bunları düşünürken burnunun ucuna uzatılan bir şeyle yerinden zıpladı. Biri kız iki oğlandan oluşan bir grup genç hemen yanlarında duruyordu. Gençlerin üstlerinde aynı turuncu renkt-shirt ve ellerinde de tomarla turuncu renk broşür vardı. Genç kız tüm sevimliliğiyle gülümseyerek broşürü tekrar uzattı. “Partimizin gençlik kolları olarak sizi yarın ki mitingimize davet etmek

Page 164: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

164

istiyoruz” dedi.Nezih broşürü alıp ne demesi gerektiğini düşünürken gençler çoktan uzaklaşmıştı bile. Anlaşılan bir cevap beklemiyorlardı. Orhan usta da bunu görmüştü. “Artık devir hız devri” dedi bir yandangülmeye devam ederek. “Eskiden tek tek konuşur, oy için ikna etmeye çalışırlardı. Şimdi kimsenin buna vakti yok.”“Benim gibi kapıcıyla niye konuşsunlar ki?”Orhan usta Nezihe döndü, yüzü ciddiydi şimdi. “Olur, mu hiç? Asıl hepsinin hedefi senin gibi ya da benim gibiler. Asgari ücretliler, emekliler…” Eh haklıydı ya. Her siyasi partinin ilk hedefi daima alt tabaka olmuştu. Hoş, şimdiye dek henüz hiçbiri alt tabakanın durumuna cözüm bulamamıştı ya... Hangi parti, hangigörüş ya da kim olursa olsun bir şey değişmiyordu işte. Dünyanın düzeni böyleydi.Nezih herhangi bir siyasi görüşe yakın biri değildi, hiçbir zaman da olmamıştı. Ona göre tüm siyasetçiler hırsızdı. Bir süre sol partilere oy vermişti. Ve ne kadar hırsız olduklarını görmüştü. Sonra sağ partilere oy

Page 165: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

165

vermişti. Onların daha da hırsız olduğunu ağzı birkarış açık izlemişti. Böylece Nezih bir karar vermişti. Her seçimde sırayla oy verecekti. Birinde sağ partiye oy verdiyse sonrakinde bir sol partiye oy verecekti. Böylece kimseye bağlı kalmıyor kimseyi ayırt etmiyor, kendince herkese şans vermiş oluyordu. Son seçimde sağ partiye oy vermişti ve şimdi sıra soldaydı. Tabi bu fikrini kimseye kabul ettiremiyordu o da ayrı mesele.“Bu sene sıra kimde? Orhan usta birden Nezih’in seçim stratejisini hatırlamıştı.“Sol partide.” Nezih Orhan usta’nın kıs kıs güldüğünü fark etti. Nedenini biliyordu. Sağ partiye oy verecekler Nezih’e bayağı veryansın edeceklerdi. Sol partiye oy verenler de öyle. “Aman, boşver” dedi Nezih.“Yarın ki mitinge gidelim mi ha ne dersin?” Bu teklifNezih’i şaşırttı. Orhan ustanın daha önce bir siyasi parti mitingine gittiğini ne duymuş ne de görmüştü. Orhan usta onun şaşkınlığını fark etmişti. “Ne var canım? Sonuçta herkesi dinlemek lazım. Hem zaten

Page 166: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

166

Taksim Meydanı şurası.” Aslında Nezih de uzun zamandır siyasi parti mitinglerine gitmemişti, bu fena fikir gibi gelmedi ona.“İyi de benim oyum belli zaten. Sol partiye vereceğim. O yüzden onların mitingine gitmeme ne gerek var? Belki daha sonra bir sağ partinin mitingine gidebilirim.”“Sen gel. Bana eşlik etmiş olursun en azından. Hem ben daha kararımı vermedim.” Orhan usta’da siyasi görüşünü belli etmeyenlerdendi. Soran olursa “ekmek partisi” der geçerdi. Bunca yıllık arkadaşlıkları vardı ve Nezih hala onun siyasi görüşünü bilmezdi. Gerçi zaten bu konuda bir şey demedikten sonra karşısındakinin siyasi görüşü zerre kadar umurunda olmazdı Nezihin.Bu işlerden pek anlamasa da, bu konuların dostlukları bitiren şeylerden olduğunu biliyordu.Ertesi sabah erkenden kalmış, apartmanın temizliğini bitirip binanın önüne çıkmıştı. Orhan usta henüz ortalarda görünmüyordu.Sandalyesine oturan Nezih bir yandan çayını

Page 167: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

167

yudumlarken bir yandan da Taksim tarafından gelen sesleri dinliyordu. Bazı meşhur şarkılar, sözleri partiye göre değiştirilmiş halde bangır bangırçalınıyordu. Günlerden cumartesi olduğu için ortalık nispeten sakindi. Taksime giden yollar araç trafiğine kapalıydı, bu da ortalığın daha sakin olmasını sağlamıştı. Mitinge giden insanlar, normaldearaçlara ait olan geniş caddede keyifle yürüyordu.Sonunda Orhan usta geldi ve iki ahbap kaldırımdan değil de diğerleri gibi caddenin ortasından yürüyerek ağır ağır meydana doğru yola koyuldu. Meydanın girişleri polisler tarafından tutulmuştu. Güvenlik nedeniyle sıkı bir üst baş araması vardı.Aramadan geçip meydana doğru yürümeye devam ettiler. Otobüs duraklarının olduğu yere dev bir stant kurulmuştu ve müzik yayını oradan geliyordu. Meydana yaklaştıkça müziğin sesi de kalabalık daartıyordu. Sonunda kalabalık, yürünmeyecek kadar yoğunlaşınca müsait bir yer bulup dikilmeye başladılar. Orhan usta, hemen yanlarından geçen bir simitçiden iki simit aldı. Bir yandan simitlerini

Page 168: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

168

yerken bir yandan da etraftaki kalabalığa bakıyorlardı. Nezih, Orhan ustaya baktı. Yüzünün ifadesini görmek ve ne düşündüğünü anlamak istiyordu ancak Orhan usta’nın yüzünden duygularını anlamak güctüdoğrusu. Sonra birden birisi arkadan sertçe çarptı Nezih’e. Nezih’in simidi elinden fırlayıp yere düştü. Nezih arkasını döndüğünde, çarpan adam pardon diyerek eliyle selam verip kalabalığın içindeilerlemeye devam etti. Orhan usta da kalabalıktan rahatsız olmaya başlamıştı açıkçası ancak yapılabilecek bir şey de yoktu.Sonra sesler yükselmeye ve meydan dalgalanmaya başladı. Sol partinin genel başkanı, kücük bir otobüsün üstünde meydana varmıştı. Otobüsün üstündeki insanlar kâh ellerini kâh partinin bayrağını sallıyordu. Başkan ve ekibi dakikalar sonra güc belameydandaki sahneye ulaşmayı başarmışlardı.Partinin başkanı mikrofonu eline alır almaz birden vargücüyle “Selam size ülkenin aydınlık insanları” diye haykırdı. İşte bu, meydandaki insanları coşturmaya yetmişti. İnsanlar ellerini kaldırıp coşkuyla

Page 169: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

169

haykırmaya, ellerindeki bayrakları sallamayabaşladılar. İşte ne olduysa o an oldu. Nezih’in diğer yanında dikilen bir adam elindeki koca bayrağı kaldırıp sallamaya başladı ancak adam biraz fazla coşkuluydu ve dirseği bir anda Nezih’in suratındapatladı. Nezih acı içinde yere düşerken Orhan usta önce farkına varmadı. Neden sonra, yerde debelenen bir şeyi fark etti ve Nezih’in kalabalığın bacakları altında kıvrandığını gördü. Başkaları da bunu fark etmişti ki hemen eğilip onu yerden kaldırdılar. Nezih bir eliyle gözünün altını tutuyordu. “Neyin var Nezih?” diye haykırdı Orhan usta ama mikrofon başındaki başkanın coşkulu konuşması, halkın coşkulu karşılıkları yüzünden kendi sesini bile zor duyuyordu. Onu yerden kaldıranlar tekrar tüm ilgilerini başkanlarına vermişlerdi.Nezih elini çektiğinde gözünün altında fındık büyüklüğünde mor bir şişlik gördü Orhan usta. Böyle olmayacaktı. Adam, oy verdiği partinin mitinginde ruhunu teslim etmeden önce onu buran götürmek gerekiyordu. Orhan usta yarı sersemlemiş Nezih’in

Page 170: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

170

koluna girip kalabalığı yararak meydandan çıkmak için zorlu bir yürüyüşe başladı.“Bunlar delirmiş!” diye haykırdı Nezih. Sonunda şişliye giden cumhuriyet caddesine çıkmayı başarmışlardı. Kalabalığın ve hoparlörün sesi şimdi daha az rahatsız edici geliyordu kulaklarına.Polis kordonundaki birkaç polis merakla onlara bakıyordu. Onların endişesi de bir olayın çıkmış olma ihtimaliydi. Amirlerinden birinin işaretiyle polislerden ikisi yanlarına geldiler. Biri Nezih’i eliyle işaret ederek “Neler oluyor iyi misiniz?” diye sordu.“Sadece kücük bir kaza memur bey. Sorun değil” dedi Orhan usta. Nezih de elini gözünden çekerek iyi olduğunu göstermek istedi ancak polis onun yüzündeki morluğu görünce kaşlarını çattı.Nezih’in elinden tutup yüzüne yakında bakarak “Emin misiniz? Kavga mı oldu?” diye sordu.“Birinin dirseği yanlışlıkla yüzüme geldi, hepsi bu memur bey” dedi Nezih. Memurlar ikna olmuştu sonunda. Orhan usta’da kalabalıktan, gürültüden fena hırpalanmıştı hani. Gömleği terden sırılsıklamdı ve

Page 171: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

171

nefes nefeseydi. Polisler hala arkalarından bakarkeniki ahbap sendeleyerek sonunda oradan tamamen uzaklaştılar.“Oh olsun sana! Sen daha oy ver o solculara. Biröldürmedikleri kalmış seni ama cidden oh olsun.” Recep Nezih’in halini görünce hem keyiflenmiş hem de kızmıştı. Sağ partinin açık savunucusu olan Recep için, her seferinde başka partiye oy verme fikriyle sol partiye oy verme eşit derecede korkunç fikirlerdi.“O Allahsız komünistlerden daha ne beklenirdi ki?” Recep, elinde servis tepsisiyle yanında dikilen Aykut’a aldırış etmeden bilerek böyle konuşmuştu. Onun sol partiye oy verdiğini biliyordu ama bugün dalaşma günüydü işte.“Hop! Ağır ol biraz hocam. Ben Allahsız mıyım şimdi?”“Orasını bilemem artık.”“Ulan cenneti sahiplenmişsiniz. Vatanı sahiplenmişsiniz.Herkes kötü, bir tek siz iyi. Bu nasıl iştir be? Sadece dini değil her şeyi sömürüyorsunuz siz.” Aykut

Page 172: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

172

sinirden kıpkırmızı olmuştu. Recep hırsla sigarasını yere atıp Aykut’a döndü.“Ulan emekçi işçi dersiniz git bak belediyeye. Bir iş için 5 işçi var. Hepsi de akşama dek üc gram çalışıp bir ton yatıyor. Sizin emekçi adaletiniz bu işte” Aykut’la Recep şimdi burun burunaydı.Orhan ustayla Nezih kıs kıs gülerek ikisini izliyordu. Bu ikisi her seçim böyleydi işte. Seçimden bir süre sonra hepsi unutulur, siyasetin lafı bile açılmazdı ya o da ayrı mesele.“Ulan Allah, kitap dersiniz nerede hırsızlık, yolsuzlukaltından hep siz çıkarsınız. Ölsem sağ partiye oy vermem.”“Emekçi geçinen adamlarınıza bak, hepsi medya devi, hepsi milyarder. Hani lan sizin sermaye düşmanlığınız. Beni kesseler sol partiye oy vermem.”“Hepiniz yontulmamış vahşilersiniz”“Ulan mitingde adamı nerede öldürüyordunuz. Biz de asla böyle bir şey olmaz.”“Ne alakası var? Aynısı sizde de olabilirdi?”“Kıçımdaki donuma kadar bahse girerim hiçbir şey

Page 173: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

173

olmaz.”“Tamam varım. Gitsin o zaman Nezih. Bakalım sizinkinde ne olacak?” Birden ikisi de Nezihe döndü. Nezih “hayır” diyecek oldu ama adamların yüzündeki ifadeyi görünce vazgeçti. İyi bakalım diye düşündü. Bu cumartesi de sağcıların mitingine gideriz. Onuniçin hava hoştu. Böylece Recep’le Aykut’un girdikleri iddia biraz daha makul bir hale dönüştürüldü, sonuçta Recep’in kıçındaki donu kim ne yapsın? Eğer nezih bu mitingde de aynı şeyleri yaşarsa Recep sol partiye oy verecekti. Yok, yaşamazsa Aykut sağ partiye. Tabibaşkası olsa güvenmeleri zor olurdu ama söz konusu olan her seçimde iki partiye de sırayla oy veren birisi olunca Recep de Aykut da Nezihe güvenebilirdi.“Bana bak! Yanlışlıkla ayağına falan basabilirler ya da omuz atabilirler. Bunlar normaldir. Babanın tarlasında gezinmiyorsun,miting meydanı orası. Böyle şeyleri büyütmeye gerek yok değil mi?”Aykut da Recep de Nezihe güvenmesine güveniyorlardı. “Bana bak!

Page 174: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

174

Ayağına falan basabilirler ya da omuz atabilirler. Ayıdır bunların hepsi. Böyle bir şey olursa söyleyeceksin unutma!” Ama yine de ikisi de tavsiyelerde bulunmayı ihmal etmiyorlardı.Böylece Cuma gelip çattı. Nezih’in yapacağı şey basitti.Yine Taksim meydanına ama bu kez sağ partinin mitingine gidecek, izleyip dönecek ve başına bir şey gelip gelmediğini söyleyecekti. Bu komik iddia bir anda herkesin diline düşmüştü. Şimdi herkes kiminrakip partiye oy vermek zorunda kalacağını konuşup tahminde bulunuyor hatta yeni iddialar ortaya çıkıyordu. Nezih için hava hoştu aslında. Sağ partinin de mitingini görmüş olacaktı.Nezih o gün Orhan ustanın yanında dikilirken Aykut’la Recep çıkageldiler. Bir şey yumurtlayacakları gelişlerinden belliydizaten. “Orhan usta’da seninle gelsin” dedi Aykut. Recep de başıyla onayladı.“O niye?” diye sordu Orhan usta ama aslında anlamıştı tabi.

Page 175: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

175

Bir şey olur da Nezih söylemezse Orhan usta gözlemci olacaktı.Orhan usta’nın liberal olduğunu bildikleri için ondan iyi hakem düşünülemezdi elbette. Bu fikir Nezihin de hoşuna gitti. Birinin yanında gelmesi -ki Orhan usta gibi sevdiği, saydığı biri daha da iyiydi- doğrusu iyi olurdu.Orhan usta gülüp başını sallayarak “Hayır!” dedi. Bu cevap herkesi şaşırtmıştı doğrusu. Nezih’in aklına gelen ilk şey adamın cumartesi sabahı bir işi olduğu onun için hayır dediğiydi. “Bu işyorucu bir iş” dedi Orhan usta.“Salakça bir iddia için güneşin alnında ayakla dikilip,ezilme, ayağına basılma, suratına darbe alma gibi sayısız tehlikesi olan bir iş.” Nezih de diğerleri gibi şaşkınlıkla dinliyordu Orhan ustayı ama sonunda niyetini anladı.“Üstelik aç ve susuz bir halde öyle mi?” Gülüp başını tekrar salladı Orhan usta. “Hiç niyetim yok. Ne benim ne de Nezih’in.”Sonra Nezih’e bakıp göz kırptı.

Page 176: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

176

Aykut’la Recep durumu anlamıştı elbette. İstemeye istemeye ellerini ceplerine attılar. Pazarlık sert ama bir o kadar da komikti. Bir ara Recep de Aykut da vazgeçecek oldular. “Siz bilirsiniz” dediOrhan usta umurunda olmayan bir edayla. “Recep’in sol partiye oy verirken yüzündeki ifadeyi görmek isterdim doğrusu.” Recep’in suratı karışırken Aykut’un gözleri ışıldadı birden. Bu sefer Recep’edönen Orhan usta “Ya da Aykut muhafazakârlara oy verirken onun yanında dikilip Allah'a şükretmek unutulmaz bir anı olurdu herhalde.” Bu kez Recebin yüzünde koca bir gülümseme belirdi.Böylece pazarlık 80 TL’ ya bağlandı. Nezih inanamıyordu. Bu paraya krallar gibi bir öğle yemeği yiyebilirlerdi. İşte bu, tüm yorgunluklarına da itilip kakılmalarına da değerdi. Orhan usta parayıNezihe uzattı. Nezih cüzdanına yerleştirdi. Bir ara cüzdanın şeffaf kimlik kısmında duran seçmen kartına baktı Nezih. Bu seçim oldukça renkli geçiyordu doğrusu.Cumartesi sabahı iki adam apartmanın önünde

Page 177: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

177

buluştular.Tıpkı geçen sefer olduğu gibi Taksim meydanından müzik sesleri ve marşlar duyuluyordu. Tabi bu seferkiler daha milliyetçi tonlardaydı.Cumhuriyet caddesi yine trafiği kapalıydı ve ikili yine herkes gibi caddenin ortasından yürümenin o tuhaf zevkini yaşayarak Taksime doğru keyifle ilerlediler. Meydan bu kez sağ partili taraftarlarca doldurulmuştu. Polislerin kimlik ve aramalarından geçip meydanda durabilecekleri uygun bir yer aramaya başladılar. Henüz parti başkanının gelmesine vakit vardı ama meydan şimdiden hınca hınç dolmuştu bile. Önce meydandaki metro istasyonunun oraya gittiler.Her şey oldukça yolunda gidiyordu aslında. İstasyonun duvarlarına yaslanıp konuşma alanında sahne alan müzisyen ve grupları dinlemeye başladılar. Sonra birden bir el Orhan ustanın burnuna bir şey uzattı. Bu kücük plastik şişede satılan sulardandı. Orhan usta gürültüde sesini duyuramayacağı için elleri ve başıyla almayacağım işareti yaptı. Suyu

Page 178: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

178

uzatan esmer genç, kan ter içinde kalmıştı veyorgunluktan gözleri yuvalarından fırlayacak gibi bakıyordu. Çocuk “bedava” diye bağırdı ve Orhan usta’da ikramı geri çevirmedi.Çocuk Nezih’e de bir tane uzattı ve koli bitene dek böyle devam etti.Nezih etrafına bakınca onun gibi bir sürü gencin su dağıttığını gördü.İşte bu harikaydı. Orhan ustayla gülümseyerek sularını içtiler.Orhan usta Nezih’in kulağına eğilip “iyice kalabalık olmadan sahneye yanaşalım, daha iyi görürüz” dedi.“Daha iyi görüp ne yapacaksın? Sonra annesinden miisteyeceksin?” Orhan usta gürültülü bir kahkaha koyuverdi. Az sonra bizim ikili kalabalığı yavaş yavaş yararak sahneye doğru ilerlemeye başlamıştı. Nezih öne geçti. Daha genç olduğu için kalabalığıyarması daha kolay oluyordu. Kalabalıkta kimisi getirdiği bir bayrağı sallıyor, kimi şarkılara eşlik ediyor kimi de sadece izliyordu. Tekbaşına gelen, arkadaşlarıyla gelen hatta sevgilisi ya da

Page 179: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

179

eşi ve çocuğuyla gelenler bile vardı. Sonunda güc bela sahnenin önüne yanaştılar. Birkaç dakika geçmişti ki kalabalık dalgalanmaya başladı.Takım elbiseli genç bir partili sahnede heyecanla koşturup mikrofonun başına geçti. “İşte büyük başkanımız...” demesiyle kalabalık da sevinçle bağırmaya başladı, bu yüzden adamın lafınındevamı duyulmadı ama partinin başkanının meydana geldiği belliydi.Başkanın otobüsü meydana giriş yapmış sahneye yantarafından yanaşıyordu. Kalabalık coşkuyla otobüsün önüne atlıyor, korumalar ve polisler de otobüse yol açmaya çalışıyorlardı. Bu sırada Orhan ustayla Nezih de kalabalığın dalgalanmaları içinde oradan oraya savruluyorlardı. İkisi de partinin sıkı taraftarı olmadığından diğerleri gibi bu işten keyif almıyorlardı elbette. Yine de ses çıkarmaları söz konusu olmadığından sessizce katlandılar bu itişkakışa. Sonunda başkan kürsüye çıkıp halkı selamladı ve konuşmasına başladı. Adamın hitabı taraftarlarını bir coşturuyor bir sakinleştiriyordu.

Page 180: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

180

Sonunda Orhan usta Nezih’in koluna dokundu. Nezih ter içinde kalmış Orhan ustaya baktı. Adamın gözleri kızarmıştı ve maraton koşmuş gibi bir hali vardı. Nezih kendisinin de pek farklı durumda olmadığını tahmin etti. İkisi önlü arkalı kalabalığın yan tarafına doğru yöneldiler. Partinin başkanı yine vites düşürmüş, kalabalığı sakin dinleme moduna çevirmişti. Nezih, işte bu iyi fırsat diye geçirdi içinden. Bu sayede kalabalığın arasından rahatçailerliyorlardı.Tam cumhuriyet caddesi tarafına yaklaşmışlardı ki adamın sesi yeniden yükselmeye başladı. Kalabalık da başkanın güdümlü sorularına hep bir ağızdan “Eveeet!” ya da “Hayır!” diye karşılıkveriyordu. Orhan usta omzu üzerinden kısa bir bakış attı arka tarafa.O da sezmişti anlaşılan. Sonunda başkan vitesi yine “kudurun”a çevirdi. Kalabalık da öyle yaptı. İnsanlar kollarını kaldırmış bağırıyor, alkışlıyor, zıplıyor, ellerindeki bin bir türlü şeyi sallıyor,dalgalanıyordu. Nezih, önünde ilerlemeye çalışan

Page 181: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

181

Orhan ustaya baktı. Adam, Indiana Jones filmindeki tepesine çöken mağaradan sendeleyerek kaçmaya çalışan filmin kahramanına benziyordu aynı.Muhtemelen kendisi de aynı haldeydi tabi. Nezihe birden komik bu halleri. Bir yandan nefes almaya ve kendine yol açmaya çalışırken bir yandan gülmek hiç de hoş ve kolay bir şey değildi tabi. Böylece ayağı birine takılıp sendeleyince, normalde kendini kolaycatoparlayabilecekken bu kez yapamadı ve un çuvalı gibi yığılıverdi yere.Kalabalık önce anlamadı olanı biteni. Sonra birisi, üzerine bastığı şeyi tuhaf ama bir “insan kafasına” benzetti. Eğilip baktığında dehşetle öyle olduğunu fark etti ve geri sıçradı. Yanındakiler de farketti tabi. Hemen eğilip Nezih’i yerden kaldırdılar. Orhan usta olanların farkında değildi ve ilerlemeye devam ediyordu. Nezih’in ilginç bir şekilde hiç canı yanmamıştı ama. Belki olayın şokundandı.Sonra birden kendisini yerden kaldıran onlarca el onu yukarıya kaldırıverdi. Nezih şimdi insanların başları üzerinde elden ele taşınıyordu. Sırt üstü vaziyette

Page 182: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

182

yatan Nezih başını kaldırıp ileri baktığında Orhan ustayı göremedi. Bir şeyler söylemek istedi.Bağırmaya çalıştı. Ama gürültünün arasında sesini duyuramadı.Sonra bunun ne kadar müthiş bir şey olduğunu fark etti. Kalabalık onu elleri üzerinde taşıyarak ilerletiyordu. Tıpkı çakıllı bir yamaçtan kıçının üzerinde kayarak inmek gibiydi. Nezih şimdi keyifle gülüyordu. Başını arkaya atıp bu işin devam etmesine izin verdi.Birkaç saniye sonra onu yere indirdiler. Kalabalıktan çıkmış olan Orhan usta onu görmüş, gelmesini beklemişti. Nezih yere inince heyecanla yanına koşup koluna girdi. Birkaç kişi yanlarında durupNezih’in iyi olup olmadığını sordu. Nezih başını “iyiyim” diye sallayınca da tekrar kalabalığın içine döndüler. Orhan usta bir şey demeden Nezih’i kalabalıktan çıkardı.Az daha yürüdükten sonra metronun Taksim gezi parkının metro çıkışındaki çimenliğin kenarında, duvarın dibinde mola verdiler.

Page 183: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

183

“Şimdi nasılsın?” diye endişeyle sordu Orhan usta. Nezih eğilmiş derin derin soluk alıyordu. Birden icgüdüyle elini arka cebine attı. Cüzdanı gitmişti.Herhalde gürültü olmasa, Nezih’in öfke dolu küfürlerimeydandan bile duyulurdu. “Hangi şerefsiz evladı… Onu bir elime geçirirsem…” öfkeyle tıkandı, söyleyecek söz, edecek küfür kalmamıştı artık. Orhan usta yorgunluk ve üzüntüyle bir şeyler söylemeye çalışıyor, polislerin yanına gitmekten söz edip duruyordu.Nezih gözlerini kapadı. Derin derin nefes almaya çalıştı. Şu başına gelenlere inanamıyordu. Birden içinden gülmek geldi. Bu karşı konulamaz bir dürtüydü ve aniden gülmeye başlayınca Orhan usta biran endişeyle ona baktı. Sonra o da gülmeye başladı. Şimdi ikisi de katılmış halde sessiz sessiz sarsıla sarsıla gülüyordu. Orhan ustanın gözlerinden yaşlar geliyordu. Nezih pancar gibi kızarmıştı.Yanlarından gelen geçen insanlar bu tuhaf ikiliye bakıyor ve hızla geçip gidiyorlardı.Bir ara Orhan usta güçlükle “İyi de... Neden... Neden

Page 184: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

184

gülüyoruz biz?” diye sormayı başardı. Nezih bunun üzerine yine katıla katıla gülmeye başladı. Sonra güçlükle elleriyle bir şeyler anlatmaya çalıştı. Konuşacak halde olmadığı için elleriyle anlatmayaçalışıyordu ama Orhan usta bir şey anlamadı.“Cüzdan...” diyebildi Nezih. Kıkırdamaların arasında “Ne olmuş cüzdana?” diye sordu Orhan usta. Nezih gözlerini ona dikip büyük bir güçlükle gülmesini kontrol altına almaya çalıştı “İçinde...Receplerin parasıyla... Seçmen kartı vardı” İkisi bu kez elleri karnında Gezi parkının duvarı dibinde yere çöktüler. Orhan usta öleceğini düşünüyordu, gülmekten ölecekti. Buna emindi işte. Başınıkaldırdığında Nezih’in kusmaya başladığını gördü.Az sonra ikisi de az ötelerindeki parkın çimlerinde sırt üstü uzanmış yatıyordu. İki adam boş gözlerle tepelerinde hareketsiz duran bulutlara, arada geçen martılara konuşmadan bakıyorlardı.Nezih parasını cüzdanda değil cebinde taşıyan tiplerdendi. Cüzdanda sadece bir tane kredi kartı, bir de ehliyeti vardı. Kredi kartını da

Page 185: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

185

telefonla hemen iptal etmişlerdi.“Ee ne olacak şimdi?” diye sordu Orhan usta. Nezih cevap vermedi. Sonra “Bilmiyorum” dedi. Orhan ustabaşını çevirip “Bu sene kime oy vereceksin?” diye sordu. Biliyordu aslında sıranın kimde olduğunu, Nezih’in kime oy vereceğini. Ama yine de birdeniçinden tekrar sormak gelmişti. Nezih gözlerini kırpmadan gökyüzüne bakarken gülümsedi. “Hiçbirine.”

Page 186: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

186

Doğal MucizesiSıcak bir ağustos günü daha geride kalmıştı. Nezih yorucubir iş gününün ardından yorgun, ter içinde eve gelmişti. Karnı da oldukça acımıştı. Aysel mutfakta akşam yemeğini hazırlarken mutfaktaki kücük televizyondan akşam haberlerinin sesi duyuluyordu. Nezih önce soğuk bir duş alıp terinden kirindenarınmaya karar verdi. Duştan çıktığında Aysel ona seslendi ve yemeğin hazır olduğunu söyledi.Az sonra Nezih ve kücük kızıyla karısı her zamanki gibi bir akşam yemeğinde daha masalarındaki yerlerini almışlardı. Nezih yine her zamanki gibi bir yandan televizyondaki haberleri izlerken bir yandan da karısı ve çocuğuyla laflayıp çorbasını kaşıklıyordu.Sonra Aysel yine her zamanki gibi, çorbadan sonraki yemeklerini servis etmek için kalktı.Nezih televizyondan iki bakanın meclisteki kavgasınıizlerken ekmeğinden bir parça böldü ve masadaki salatanın suyuna bandırarak ağzına attı. Meclisteki şu

Page 187: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

187

koca adamların herkesin gözü önünde mahalle karıları gibi kavga etmelerine bir türlü aklı ermiyordu. Salatadan bir kaşık aldı. Tadı muhteşemdi. Herhaldebayağı bir acıkmış olmalıyım diye düşündü. Domatesin biberin ve salatalığın tadı muhteşemdi doğrusu. Aslında bu adamları seçenlerde yani vatandaştaydı kabahat.Kızı annesine okuldaki bir olayı anlatırken Nezih de Aysel'in önüne koyduğu tabağa kısa bir bakış attı. Taze fasulye. Nezih yemek seçen biri değildi ve bu özelliğinden de gurur duyardı. Bakanların kavgasını etraftaki milletvekilleri ayırmaya çalışırken bir tanesiyanlışlıkla yumruğu burnunun ortasına yiyiverdi. Nezih keyifle güldü. Bu halleri gerçekten komikti. Çatalıyla fasulyeden bir lokma aldı. Kumandayla başka kanalı açtı. Ve birden durdu.Fasulye muhteşemdi.Bunu açıklayacak tek kelime buydu; muhteşem. Fasulyenin o kendine özgü tadını tüm iliklerinde hissediyordu adeta. Bu da neydi böyle?“Aysel?”

Page 188: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

188

“Efendim Nezih?”Nezih şaşkınlıkla önündeki tabağa bakıyordu. “Bu fasulye muhteşem olmuş. Ne var bunun içinde?”Aysel gülümsedi. Ne olduğunu anlamıştı. “Bunlar bizim fasulyeler” dedi. Bizim fasulyeler mi? Bu da ne demek ki?Aysel Nezih’in anlamadığını fark etti. “Canım bizimbahçedeki fasulyeler işte”Bizim bahçedeki fasulyeler mi? Birden Nezih’in gözü önüne, dört ay öncesi ve kücük saksılarla domates çekirdeği büyüklüğündeki tohumlar geldi...Nisan ayı tüm kararsızlığıyla sürüyordu. Hava bir yağmurlu bir güneşli oluyordu hatta bazen kar havasını bile hissediyorlardı.Yine de artık havalar oldukça ısınmıştı. Bu yüzden apartmanın kombisinin petekleri ısıtma fonksiyonunu kapatmışlardı. İzak bey, cihazın boş yere çalışıp durmasını gereksiz bulmuştu. Evet, havalar hala serin hatta soğuk sayılırdı ama kışı da geride bırakmışlardı. “Bu saatten sonra üşüyen kazak giyip öyle çalışır” demişti. Tabi kendi evinde elektrikli ısıtıcısı yine

Page 189: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

189

açıktı ya o ayrı mesele.Nezih o gün işlerini halletmiş, akşam da Orhan usta gidene kadar kapıda birkaç arkadaş laflamışlardı. Sonra eve girip üstünü başını değiştirmişti ki Aysel'i mutfakta yere gazete kâğıtlarını sermiş, üzerinde bir şeylerle uğraşırken görmüştü. Yerde boş yoğurt kapları ve büyük sarı bir toprak poşeti vardı. Bir diğeri de içi boşaltılıp buruşturulmuş halde bir kenardaydı. Aysel'i öyle yere diz cökmüş görünce önce bir şey olduğunu sandı. Bir mutfak kazası. Aysel'in boş yoğurt kaplarının içini toprak doldurduğunu görünce içi rahatlamıştı.“Hayrola Aysel?” dediğinde kadın kısa bir bakış atıpgülümsemiş “Sağ ol, hoş geldin” demişti. Saksılar ya da yoğurt kapları toprakla doluydu ve Aysel parmaklarıyla hafifçe üstlerine bastırıp toprağı sıkıştırıyordu. İşi bitince kabı alıp bir kenara koyduve “bir domates daha” dedi.“Domates mi ektin buna? İyi de bunda büyür mü?”“Tabi. Bizim kızın ders kitabında gördüm geçen gün.”“Ders kitabında domates dikmeyi mi anlatıyorlar?”

Page 190: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

190

Aysel sarsıla sarsıla kıs kıs gülmeye başladı. Onun böyle gülmesi Nezih’in oldum olası hoşuna giderdi. O da güldü ama komik olan neydi anlamamıştı.“Bahçe ekonomisi diye bir dersleri var. Orada bitki, sebze yetiştiriciliğini yazmışlar. Bir de güzel yazmışlar Nezih sorma!Böyle resimler de çizmişler yanlarına. Çok hoşuma gitti. Dedim ki bir deneyeyim ben de.”Aysel boş bir yoğurt kabı daha aldı. Çömelmekten bacakları acıyınca Nezih de oturdu yere. “Önce bunu biraz toprakla dolduruyorsun.” Sarı renkli toprak poşetinden eliyle bir kaç avuç toprağı kaba koydu. “Sonra tohumları atıyorsun ama hepsini değil vearalıklarla.” Şimdi avuç içi büyüklüğünde zarf kadar ince bir kâğıdı almıştı. Kâğıdın üzerinde kırmızı, tombul domateslerle dolu bir domates salkımı resmi basılıydı.“İyi de bunlar bahçe de yetişmez mi?” Aysel güldü. Bu işi iyice araştırıp öğrendiği belliydi. “Evet, ama önce fide olmaları lazım.” Kâğıttan avucuna domates çekirdeği büyüklüğünde siyah tohumlar döküldü.

Page 191: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

191

Hepsi 10–15 kadardı. Aysel tohumlardan ikisiniyuvarlak yoğurt kabının iki uzak köşesine bıraktı. Gerisini kâğıt ambalajın içine geri koydu.“Şimdi tekrar torf ekliyoruz?”“Ne ekliyoruz?”“Torf. Bir çeşit gübreli, yumuşak toprak bu.” Aysel saksının ağzına dek torfu dökerek tohumların üzerini kapattı, sonra da az önceki gibi parmaklarıyla hafifçe toprağı sıkıştırdı. Saksıyı diğerlerinin yanına koydu. Önceden hazırladığı bir sürahi suyu yavaşça üzerlerine dökerek ilk sulamalarını yapmış oldu.Nezih gülerek ayağa kalktı. “Demek domates yetiştireceksin ha? Hadi bakalım.” Aysel yerdeki diğer kâğıt ambalajları göstererek “Sadece domates değil. Bu salatalık, bu biber, şuradaki maydanoz, şufasulye, kabak...” Nezih şaşkınlıkla Aysel'e baktı. Anlaşılan bu işi bayağı heves etmişti. Yine de bunların yetişmesi bir hayalden ibaret gibiydi.“Bunlara kaç para verdin sen?” En merak ettiği şey de bu hevesin kaça patladığıydı.“Tanesi 1,5 lira.” dedi Aysel yeni bir kap alırken.

Page 192: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

192

“Nasıl yani. Zarftaki her biri mi? Kutusu mu?” AyselNezih’e bakıp güldü. “Tabi ki zarfı.”İyi. En azından ucuz diye düşündü. Böylece bu konuda endişe edecek bir şey kalmamıştı. Toprakla, toprak işleriyle pek işi olan biri değildi Nezih. Bitkilerden ve topraktan anlamazdı. Bir süre sonra da saksıları tamamen unutmuştu bizimki.Günler geçip giderken mutfaktaki saksılar Nezih’in ilgisi dışında öylece duruyorlardı. Bir ara onları görür gibi olmuştu yine.İnce birer filiz halinde çıkmışlardı saksıdan. Bir çimenden daha uzun ve güclü görünmüyorlardı. Sonra ise hayatın koşturmacası içinde hala mutfakta durup durmadıklarını bile hatırlamaz oldu.Sonra gerçekten de görmedi onları Nezih. İşin aslı, bu sırada Aysel’in onları daha iyi güneş almaları için arka bahçeye çıkarıp, yere, duvarın dibine koymasıydı. Nezih birkaç kez, bahçeye bir şeyalmak için çıktığında, duvarın dibinde büyüyüp boy atmış bazı bitkiler görmüştü ama onları Aysel’in saksıda yetişen çiçekli bitkileri sanmıştı. Sonraki

Page 193: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

193

bahçeye çıkışında duvarın dibindeki saksılar boştu.O da bitkilere ne olduğunu hiç merak etmemişti. İşin aslı, fideler iyice büyüyünce, Aysel onları saksıdan alıp bahçenin güneş alan bir yerinde toprağa dikmişti, sonuçta artık toprakta yetişebilecek güceulaşmışlardı.Bizim fasulyeler. Bizim bahçedeki fasulyeler. Bunainanamıyordu. Dayanamayıp yerinden kalktı. Mutfak penceresinden arka bahçeye baktı. Bahçenin ilerisinde, ekili alanı görünce gözlerine inanamadı. Bir metre boyunda tahta sırıklar vardı ve etrafında dadolanmış yukarı çıkan... Fasulyeler. Sırıkların dibindeki toprak, çeşitli yeşil bitkilerden, yapraklardan görünmüyordu. Dayanamadı.Kapıyı açtı. Kapının önündeki terliği giyip bahçeye çıktı. “Nereye gidiyorsun?” diye gülerek arkasından seslendi Aysel. Sonra kızıyla ikisi de gülüşerek Nezih’in arkasından bahçeye çıktılar.Nezih yere çömeldi. Sırıkların arasındaki fasulyelere baktı.

Page 194: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

194

Sonra yerdeki daha kısa boylu, koyu yeşil yapraklı fidelere elini uzattı. Yaprakların arasındaki yeşil bir biberi fark edip ona dokundu.Yaprakların arası olgunlaşmaya başlamış biberlerle doluydu. Daha kısa boylu, toprağa yakın büyümüş başkaları dikkatini çekti. Elini uzatıp, bakalım bunların arasında ne var diyerek yaprakları araladı.Kızarmaya başlamış salkım domatesler. Gülümsedi. İrili ufaklı o kadar çok domates vardı ki burada. Hemen yan taraflarında yine toprağa yakın, daha seyrek yapraklı başka bitki grubu vardı. Meraklaonlara yaklaştı. Yaprakların dibindeki şeyler salatalıktı. Birden burnuna gelen inanılmaz kokuları fark etmeye başladı. En son ne zaman bu kadar doğal, taze bir koku almadığını düşündü. Derin birnefes aldı. “Harika kokuyor değil mi?” diye sordu Aysel. Sonra uzanıp henüz tam kızarmamış bir domatesi kopardı. Nezihe uzattı ve “koklasana” dedi.Nezih domatesi aldı. “Bir domates nasıl kokabilir ki” diye düşünürken birden zihninin durduğunu hissetti. O koku. Onu tarif etmek imkânsızdı. Acı ve ekşi

Page 195: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

195

karışımı, sert, canlandırıcı, insana gözlerini kapattıran o muhteşem koku. Birden domatesin, “gerçek domatesin” nasıl koktuğunu unutmuş olduğunu anladı. Bu kokuyu herhalde en son çocukken koklamıştı. Artık domatesler böyle kokmuyordu. “Vay canına” dedi ve büyülenmiş gibi Aysel’e baktı.“Bütün bunları nasıl yaptın?”“Tohumları saksıya ekmiştim ya! Bunlar onlar işte”Nezih elindeki domatese bakarken gülümsemesi dondu yüzünde. “İyi de bunu erken kopardın. Ölüp gidecek şimdi. HayAllah!”Aysel uzanıp domatesi aldı. “Hayır, canım ölmeyecek.Cünkü onu da turşu yapacağız.” Aysel eliyle arka tarafı daire kapısını işaret etti. Tahta dolabın içinde cam kavanozlar, içlerine girecek turşuluk sebzeleri bekliyorlardı. “Böylece kışın da bu güzellikleri yemeye devam edeceğiz.”Turşu. Tabi ya.“Bayılırım!” Recep gözlerini kapamış, o an sanki dünyanın en lezzetli turşusuyla sevişiyor gibi bir hali

Page 196: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

196

vardı.“Evde yapılan turşu. İşte en lezzetlisi odur.” Orhan usta’da Recep’e hak veriyordu. Nezih dün akşam yediği yemeği ve bahçede gördüklerini anlatınca hepsi de özledikleri şeyleri hatırlayıvermiştibirden.“Aysel’in onlarla uğraştığından haberim bile yoktu.”“Çok da dinlendirir toprak işleri. Bütün elektriğini,yorgunluğunu alır götürür” dedi Recep.Orhan usta söz ister gibi parmağını kaldırdı. “Reçel!”“Eveeeet.” Diyen Recep yine gözlerini kapatmış, yinesevişme moduna geçmişti. “Ev yapımı çilek reçeli. İşte o ömrü bile uzatır adamım.”Nezih şaşkındı. Meğer bu iş apayrı bir dünyaymış. Gittikçe bu işten hoşlanmaya başlıyordu. O akşam eve girince ilk işi bahçeye çıkmak oldu. Domatesler, biberler, fasulyeler, salatalıklar büyümeye devam ediyordu. Pek anlamasa da yine de aralarında çömelip dolaştı.Yaprakların arasına baktı. Olgunlaşan bir kaç tanesini kopardı.

Page 197: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

197

Zamanın nasıl geçtiğini ancak hava kararmaya başlayınca fark etti.Çömeldiği yerden bitkilere baktı. Koku inanılmazdı. Ellerine baktı.Sonra ellerini kokladı. Domates yapraklarının, salatalıkların kokusu ellerine sinmişti. Ve bu koku gerçekten inanılmazdı. Kendini çok iyi hissetti. Dinlemiş ve rahatlamış. Aysel mutfak penceresinden onu yemeğe çağırdı. Yavaşça kalkıp içeriye girerken bu işle ilgilenmenin belki de sandığı kadar zor olmadığını düşündü.“Bence çilek de ekmeliyiz” dedi. “Böylece reçelini deyapabiliriz.” Aysel şaşırmış bir halde ona baktı. Eşini tanırdı. Onun toprak işlerinden anlamayan, bu işlerle pek ilgisi olmayan biri olduğunu en iyi o bilirdi. Nezih’in şimdi bu ilgisi ilginçti gerçekten.“Komposto da yapabiliriz” dedi kızı Nimet. Komposto. Tabi ya. Kendi bahçelerindeki meyvelerden komposto!“Haklısın tatlım” dedi gülerek. “Yarın ilk iş gidip çilek tohumu alacağım. Nereden almıştın onları

Page 198: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

198

Aysel?”Aysel olumsuz bir şekilde başını salladı. “Ne yazık kimümkün değil bu” dedi gülümseyerek.Ertesi gün lunapark hayali kuran bir çocuk, olumsuz yanıt alınca ne hissederse onu hissetti Nezih de. “Nasıl yani? Nedenmiş o?Aysel, Nezih’in boşalan tabağını almak için uzandı. “Cünkügeç kaldın canım” dedi.“Neye geç kalmışım?”“Mevsimi geçti Nezihçiğim. Hepsinin bir mevsimi var ve mevsiminde ekersen olur.” Mevsiminde ekmek. Yeni bir şey daha...“Peki, şimdi ne ekebiliriz?”Aysel bir an kaşlarını çatıp düşündü. Kalkıp yemektenceresini masaya getirdi. “Aslında çok şey var ama tam bilmiyorum. Araştırmak lazım. Ben sadece fasulye, domates falan yani bahçedekilere bakmıştım. Ama yüzlerce şey olabilir. Kışın bile bir şeyler ekiyorlar. Turp, havuç gibi şeyler olabilir” Kışın biletoprağa bir şey ekip alma fikri müthişti. Bu toprak ana

Page 199: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

199

nasıl bir şeydi ki yaz, kış ürün veriyordu? Üstelik ne kadar şanslıydılar ki İstanbul gibi bir büyük şehirde yaşayıp bir şeyler ekebilecekleri bir bahçeye sahiptiler. Çoğu insanın hayalini kurup ta sahip olamadığı bir şeydi bu.“Bizim kullanabileceğimiz bir bahçemiz var ve onu hiç kullanmıyoruz” dedi Nezih dalgın bir şekilde.“Evet, baba, bahçeye her şeyi ekebiliriz” dedi Nimet. Her şeyi ekebilirlerdi gerçekten de. Üstelik onlara dadanacak sincap falan da olmazdı burada.“Hem daha ucuza gelir” dedi Aysel, yemeğine karabiber ekerken. Doğruydu. Yani neredeyse her gün yedikleri sebzeye, meyveye para vermemek bir başka müthiş fikirdi. Sonra aklına daha da müthişi geldi. Onları satabilirlerdi de. Keyifle gülümsedi Nezih.Artık yeni bir alışkanlığı vardı Nezih’in; toprakla uğraşmak.Gün ne kadar yorucu, stresli geçerse geçsin, canını sıkan nasıl bir olay olursa olsun, gün batmadan önce bahçede geçirdiği vakit tüm yorgunluğu, stresi alıp götürüyordu. Bazen gün içinde yorulmadığı kadar

Page 200: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

200

bahçede yoruluyordu. Toprağı belliyor, tohum atıyor,çapalıyor, ayrık otları yoluyor, yaprakları temizliyor, toprağı suluyor, bunları yaparken bazen cidden kan, ter içinde kalıyordu. Ama tuhaftı ki bahçede ne kadar yorulursa gece de o kadar huzurlu uyuyordu.Rüyasında bahçeye dadanan tavşanlarla boğuşuyordu Nezih.Ya da fasulye topluyordu. Sabah da oldukça dinç uyanıyordu. Bu halini Orhan usta da fark etmişti.“Yüzüne can gelmiş senin” dedi Nezih’e bakıpgülümseyerek. Sonra ciddileşti birden.“Len, sen kilo mu verdin?” Nezih elleriyle göbeğini yokladı.Öyle mi olmuştu gerçekten? Hiç farkında değildi ama sanırım gerçekten birkaç kilo vermişti. Üstelik iştahı falan da yerindeydi.“Toprakla uğraşmaktan herhalde” dedi o da gülümseyerek.“Bu işi sevdin anlaşılan.”“Evet, sanırım öyle. Oysa toprakla hiç aram yoktur. Ya da öyle sanıyordum.”

Page 201: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

201

“Yaa, toprak öyledir işte. Çeker adamı kendine” Toprak adamı çekiyordu gerçekten. Gönüllü köle olarak kendisine çalıştırtıyordu adamı. Ama doğrusu karşılığını da ödüyordu. Hem de her şekilde.“Yahu, insan bir şeyler getirir bahçesinden. Biz de görürdük şu bahçenin nimetlerini.” Bu Nezih’in hiç aklına gelmemişti. Ayıp etmişti doğrusu. “Tamam tamam. Getiririm merak etme. Gör bakalım nasıl lezzetliymiş bizim bahçenin mahsulü.Ertesi gün öğleden sonra kucağında büyük bir plastik kap çıkageldi Nezih. İçi bahçeden toplayıp yıkadığı domates ve salatalıkla doluydu. Bankadan kafasını uzatıp Recep’i kaş göz işaretiyle çağırdı. Orhan usta keyifle sırıtıyordu. Recep telefonla Aykut'a da haber vermişti. Az sonra dört kafadar sebzelere tuz ekipmideye indiriyordu.Aykut, “gerçek domatesin tadını unutmuşuz be!” dedi, ağzının kenarlarından akan domates suyuna aldırmadan. Recep’te bir salatalığı büyük bir gürültüyle yerken başını sallayarak onayladı.Orhan usta da çakısıyla bir domatesi ikiye bölmüş

Page 202: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

202

içine tuz ekiyordu.Yarım domatesi Ağzına götürüp şapırdatarak suyunu emmeye başladı. Sonra birden yüzünü buruşturup başını sallamaya başladı.Gören dilini ısırdı falan sanırdı. Ama aslında zevkten kendinden geçmek üzereydi. “Domatesin o acı tadını özlemişim gerçekten” diye mırıldandı.Nezih, arkadaşlarının beğenmelerine sevinmişti. Akşam olanları Aysel'e anlattı. Aysel asıl Nezih’in bu işten hoşlanmasına sevinmişti. Nezih şimdi reçellerden, kompostodan, turşudan, bunlarısatmaktan bahsediyordu. Nezih artık akşam eve gelir gelmez doğrudan bahçeye çıkıyor, bitkilerle ilgileniyordu. Gün içinde de ara sıra bahçeye çıkıp bakıyordu ama asıl akşamları ilgileniyordubahçeyle.Aysel, Nezih’in şu “satış” lafından pek hoşlanmamıştı aslına.Kocasını tanıyordu. Ne zaman böyle bir ek işe kalkışsa mutlaka eline yüzüne bulaştırıyordu Nezih. Allah bazı insanları tüccar olarak yaratmamıştı, bu

Page 203: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

203

kesindi. Onlardan biri de kocasıydı. Gerçi tanıdığınısandığı kocasının sonradan toprağa merak salacağını söyleseler buna güler geçerdi ya... Demek ki içinde varmış diye düşündü.Nezih yine bir akşam işten eve gelmiş ve doğruca arka bahçeye çıkmıştı. Aysel o sırada evin içinde bir şeylerle uğraşıyordu.Karısına seslenip geldiğini haber verdi. O gün cidden yorucu bir gündü ve toprakla, bitkilerle biraz ilgilenip kafasını dağıtmak için can atıyordu. Bahçeye çıkıp bitkilerin yanına gittiğinde bir şey fark etti. Domateslerin ve marulların yaprakları solgun görünüyordu. Az ötedeki kabaklara baktı. Onların da yaprakları sararmıştı. Bu işe canı sıkıldı. Aysel'e seslendi. Aysel mutfakta yemek hazırlıyordu. Kadınellerini silip kapıya çıktı. “Ne var Nezih?”“Bunlara bugün su vermedin mi?”“Sabah verdim hepsine” E o zaman niye böyleydi bunlar?Belki de suları az gelmişti.“Yaprakları solgun görünüyor” diye seslendi Nezih.

Page 204: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

204

Aysel bahçeye çıkıp yanına geldi.“Belki de az geldi suları” dedi Nezih. Aysel onun yanından eğilip bitkilere şöyle bir baktı. “Ya da belki de çok verdik” dedi. Çok vermek mi? Bahçeyi sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez suluyorlardı. Üstelik birbirlerinden habersiz üst üste suvermiyorlardı.Günde iki kez sulamak yetmiyor muydu acaba? Yoksa fazla mı geliyordu? Denemekten başka çare yoktu. “Günde bir kez sulayalım istersen” dedi Aysel. “En azından bir deneyelim.” İhtiyaçduydukları suyu topraktan ya da İstanbul’un nemli havasından alabilirlerdi pekâlâ. Sonuçta burası kurak bir toprak parçası sayılmazdı. Bu oldukça mantıklı geliyordu kulağa. Böylece bahçeyi günde bir kez sulamaya başladılar. İlk başta bir değişiklik olmadı.Bitkiler hala baygın haldeydi. Nezih birkaç gün sonra bir öğle arası bahçeye çıktı. Gördüğü manzara onu şok etti. Yapraklar sararıp kurumaya ve dökülmeye başlamıştı. İçinden küfretti. Az sonra Ayselde gelmişti. “Sanırım su yetersiz geliyor” dedi kadın.

Page 205: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

205

En iyisi suyu artırmak gibi görünüyordu. Böylece günde iki kez bolca sulamaya başladılar.Birkaç gün sonra yine bir öğle arası evin içinden geçip bahçeye çıktı Nezih. Bitkiler kendilerine gelmiş görünüyorlardı.Yapraklar tekrar canlanıp yeşillenmeye başlamıştı. Aysel'i çağırıp başarılarını birlikte izlediler. Bu keratalar çok sudan hoşlanıyorlardı işte ve bunu bir doktorun hastasındaki rahatsızlığı tespit etmesi gibitespit etmişlerdi. İkisi de neşeyle işine döndü.Birkaç gün sonra bir akşamüzeri Nezih bahçeye çıktı. Aysel de o sırada bahçedeydi. Her zamanki gibi olgunlaşmış meyve ve sebzeleri toplamaya çıkmıştı. Yalnız bu kez topladığı ürünleri koyduğu plastik selesi boştu. Herhalde yeni başladı toplamaya diyedüşündü Nezih. Yanına gittiğinde Aysel’in yüzü asıktı. Kadın yaprakların arasında boğuşuyor, aralarda kalmış sebze var mı diye bakınıp duruyordu. Sebzeler azalmış gibiydi gerçekten. Oysa yemyeşil ve büyümüş göründükleri kesindi.“Neden hiç sebze yok?” diye sordu Nezih. Aysel

Page 206: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

206

durup düşünceli bir şekilde sebzelere baktı. Hiç bir fikri yoktu. Başta güzel güzel ürün veriyorlardı ancak şimdi yemyeşil ve büyümüş halde olmalarına rağmen meyve vermiyorlardı. Bir yerlerde bir yanlışlıkvardı ama ne?Orhan usta her zamanki gibi simit arabasının başındaydı.Yanında Recep de vardı. Adam kâh gelen müşterilere simit satıyor kâh Recep’le laflıyordu. Nezih selam verip yanaştı yanlarına. “Hayrola Nezih, artık tarladan bir şey getirmez oldun.” Dedi Orhan usta. Diğerleri de gülüştü. “Ne o kışa mı stok yapıyorsun yoksa?” diye takıldı Recep.“Artık ürün vermiyor bitkiler” dedi Nezih. Sonra da çıkarıp bir sigara yaktı. İşte bu ilginç bir haberdi. “Nasıl yani?” diye sordu Recep. “Ürün veren bitki sonradan üründen neden kesilsin ki?”“Ah bir bilsem?” dedi Nezih.“Suyunu falan veriyor musun?” diye sordu Orhan usta.Elbette veriyordu. “Belki de az veriyorsun ondan

Page 207: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

207

büyümüyorlar.”Nezih durumu anlattı. Az su verişini, sonra da çok su verişini, hepsini anlattı. O sırada elinde yemek servisi yaptığı büyük tepsiyle Aykut da geldi yanlarına. “Hayrola millet, ne kaynatıyorsunuz böyle?” Sonra Nezih’e dönüp “Çiftlik ağası sevgili Nezih! Artıkmeyve, sebze getirmez oldun bize” diye o da takıldı.Ancak nezih’i yüzünden adamın keyifsiz olduğunu anladı hemen. “Hayrola yahu? Bir şey mi oldu? Biri mi öldü?” Üç adam da kara kara düşünüyordu. Sonunda “Bitkiler artık sebze vermez olmuş”diye durumu Aykut’a açıkladı Orhan usta. “Suyunu azaltmış, artırmış ama değişen bir şey olmamış” diye de ekledi.“Peki, gübre verdin mi?”Birden ücü de başlarını kaldırıp Aykut’a baktı. Gübre mi?Bu Nezih’in hiç aklına gelmemişti.“Yahu sen saksıda çiçek yetiştirmiyorsun. Bahçede, toprakta koskoca sebzeler yetiştiriyorsun. Gübresiz dayanabilir mi hiç o bitkiler?” Aykut’un bu işlerden

Page 208: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

208

anladığını hiçbiri de bilmiyordu doğrusu ama sözleri mantıklıydı gerçekten.“İyi de şehrin ortasında nereden gübre bulacak bu adam?”diye sordu Orhan usta.“Senin yakınlarda danaların falan varsa boklarını toplayıp kurutalım da gübre yapalım.” dedi Recep imalı bir şekilde. Aykut Recep’e kaşlarını çatıp tepsiyi vuracak gibi havaya kaldırdı.“Hiçbir yerden bulamıyorsan apartman boşluğunda güvercin de mi yok?” diye hırladı Aykut. Ne demek istediğini başta anlamadı Nezih. Güvercin pisliği. Tabi ya! Peki ya güvercin pisliği gübre olur muydu ki?“Ne diyorsun sen? Hem de en iyisidir güvercin pisliği” dedi Aykut. Tamam diye düşündü Nezih. Yapılacak şey güvercin pisliği toplamak. Yalnız kendi apartmanlarının apartman boşluğunda güvercin yaşamıyordu. O yüzden diğer apartmanlara bakmasıgerekiyordu. Böylece güvercin pisliği arama çalışmaları başladı. Hepsi de bir yandan etraftaki irili

Page 209: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

209

ufakları apartmanları araştırıyor, kapıcılarına, hizmetlilerine soruyor ve apartman boşluğundagüvercin yaşayan binaları tespit etmeye çalışıyorlardı. Buldukları binaya da Nezih elinde bir çuvalla gidiyor ve toplayabildiği kadarını toplayıp çıkıyordu. Sonra da çuvaldaki gübreyi götürüp bahçesindeki bitkilerin toprağına döküyordu.Çevredeki binalar bitmiş ama Nezih’in topladığı gübre yarım çuvalı geçmemişti. Etrafta artık eskisi kadar güvercin yaşamadığını da ilke kez o zaman fark etti. Oysa eskiden ne kadar çoklardı.Mecburen çapı genişletti Nezih. Daha geniş bir çevredeki binaları dolaşmaya başladı. Tabi böyle olunca tanıdığı insanlar da azalıyordu.O yüzden bazıları ona direk “Hayır!” diyerek binadan içeri bile sokmuyordu. Aradan geçen bir hafta ve zahmetli aramalar sonunda Nezih bahçesindeki ekili alanın toprağını yeterince örtecek kadar gübre toplamayı başarmıştı.Sonuçlar müthişti. Gübre ekildikten bir hafta kadar sonra meyve ve sebzeler yeniden tomurcuklanmaya

Page 210: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

210

ve büyümeye başladılar. Hem de ne büyüme... Artık daha hızlı ve daha iri büyüyorlardı. Ama asıl ilginci tatlarıydı. Tatları kelimenin tam anlamıyla “muhteşem”di. Öyle ki, ilk çıkan sebze ve meyveler bile bunların yanında marketlerdeki hormonlu sebzeler gibi kalıyorlardı.Bir dışkının bir meyve ya da sebzenin tadını bu kadargüzelleştireceği kimin aklına gelirdi?Böylece Nezih’in bahçesi tekrar o müthiş havasınıyakalayıverdi. Nezih de bu güzelliklerden istifade etmesi için büyüyen sebze ve meyveleri yine eş, dostla paylaşmaya başladı. Bu kücük sebzelik hem Aysel’in hem de Nezih’in huzur ve dinlenmekaynağı olmuştu artık. Pazar günleri sebzelerle daha rahat ilgileniyor onların yanında oturup piknik bile yapıyorlardı.Yine bir hafta içi akşamüstü Aysel, bahçeden gelen kuş seslerini dinleyerek mutfakta yemek yapıyordu. Kuş sesleri bir süre sonra artınca ilgisini çekti. Bahçe kapısını açar açmaz birkaç kuş sesten ürküp uçuşuverdi. Yalnız bir sorun vardı. Kuşlar, sebze

Page 211: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

211

bahçesinden yükselmişti. Aysel bahçeye çıkıp ekili yere gitti.Sebzelere bakmaya başladı. Evet, korktuğu gibiydi. Birkaç domates kuşlar tarafından gagalanmıştı. Canı sıkıldı. Hemen elleriyle yaprakları eşeleyip başka sebzelere de baktı. Salatalıklarda, su kabaklarında hatta biberlerde bile kuşların izi vardı. İşin acı tarafı,bir sebzeyi birkaç yerinden gagalayıp bırakmış olmalarıydı. Yemeği bol bulup israf etmiş gibiydiler.Bir süre sonra Nezih eve geldiğinde onu bahçeye götürüp olanı biteni gösterdi. Kuşları her zaman seven Nezih birden onlara karşı öfke duydu içinde. Buralarda sincap, tilki yok diye seviniyordu ama onlar yoksa da kuşlar vardı işte. Eliyle alnında biriken terleri silip düşünmeye çalıştı. Bu işte bir çare bulmalıydı.O akşam Nezih bir yandan yemeğini yerken bir yandan da düşünüyordu. “Bir korkuluk yapalım o zaman” dedi Aysel. Bu iyi fikirdi. Tabi işe yararsa.“Neden yaramasın canım?” Kızları Nimet bir yandanyemeğini yerken bir yandan bu konuşmayı dinliyordu.

Page 212: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

212

“Yahu, korkuluk köyde, tarlada işe yarar. Orada fazla insan görmüyorlar. Bunlar şehirli kuş İnsana alışık.” Aysel birden gülmeye başladı. Nimet de gülüyordu. Nezih neden güldüklerini anlamadı önce. “Şehirli kuş” diye bağırdı Nimet kahkaha atarken.“Sanırım haklısın” dedi Aysel. “Hareket etmediğini görünce yavaş yavaş yaklaşırlar bunlar. Şehirli kuş...” yine gülmeye başladı. Nezih de güldü.“Korkuluk işe yaramazsa başka ne yapacağız? Belki üzerine yanıp sönen ışıklar asmalıyız.” Bu fena fikir değildi. Üzerinde yanıp sönen ışıkları olan bir korkuluk tam bir şehirli korkuluğuydu işte.Tabi o zaman ne kadar elektrik gelirdi kim bilir?Ertesi gün öğleden sonra işler biraz hafiflemişti. Nezih kapının önünde Orhan ustayla oturmuş laflıyordu. Orhan ustanın o gün pek müşterisi yoktu, o da simit arabasını apartmanın kapısının önüne çekmişti.“Demek kuşlar dadandı senin tarlaya ha!” Orhan usta bu işlerden herhangi bir şehirli kadar anlıyordu o yüzden pek bir fikir gelmiyordu aklına. Onun da

Page 213: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

213

verebileceği tek öneri bir korkuluk olmuştu. Sonra içeriden Aysel göründü. Elinde bir demlik çay vardı.“Oh be, işte bu iyi oldu” dedi Nezih. Çayı görünce iki adamda sevinmişti. Aysel gidip bir tepsiyle çay bardakları ve şekeri getirdi.“Bence korkuluk pek işe yaramaz” dedi Orhan usta. O da aynı şeyi düşünmüştü. Bunlar insana alışık şehirli kuşlardı. Blöfü kısa sürede göreceklerdi. Aysel hepsine birer bardak çay uzattı.Kendisi de bir tane alıp kapının önündeki tabureye oturdu.“Belki kızın kitabında bir şeyler vardı” dedi Aysel. İki adam da ona baktı. “Sebze yetiştirme konusunu Nimetin kitabında görmüştüm” dedi. Olabilir miydi? Nezih heyecanla kalkıp içeri koştu. Az sonra elinde kitap dışarıdaydı. Aysel kitabı Nezih’ten alıpsayfaları çevirmeye başladı. İki adam da heyecanla Aysel'in çevirdiği sayfalara bakıyordu. “İşte” dedi Aysel parmağıyla bir sayfayı işaret ederek. Sayfada bahçede sebze ve bitki yetiştiriciliği üzerine şekillerve fotoğraflar da vardı. Aysel satırları okumaya

Page 214: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

214

başladı. Sonra öteki sayfayı çevirdi. Yan sayfaya geçti. Sonra diğer sayfayı açtı. Yoktu işte. Kahrolası şehirli kuşları kaçıracak bilgi bir çocuğun okulkitabında ne arardı zaten. “İşte burada!” dedi Aysel. İki adamla heyecanla sayfaya eğildi. Aysel okumaya başladı.“Sebzeleri ve bitkileri yabani hayvanlardan korumak için korkuluk etkili bir yöntemdir.” İki adam da homurdanarak doğruldular. Ama Aysel devam etti. “Ancak daha kücük alanlarda yapılan ekim işleri için alanın etrafına ve üzerine plastikten bir serainşa edebilirsiniz.” Tabi ya. Sera. İyi de sera inşa etmek kim bilir kaça patlardı. “Buna paramız yetmez” dedi Nezih. Ümitsizliğe kapılmaya başlamıştı artık. Başını sallayıp doğruldu. Caddeden gelen geçene bakıp çayından bir yudum aldı. Orhan usta da kalkıp kendi sandalyesine oturdu. O da düşünüyordu ama onun da aklına bir şey gelmiyordu. Nezih başını kaldırıp yukarıda uçuşan kuşlara baktı.Kahrolası kuşlar diye düşündü. Aslında onların bir suçu yoktu. Onlar sadece kuş gibi davranıyordu işte.

Page 215: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

215

Kuşlara kızmak ona birden aptalca göründü. Hala başını kaldırmış gökyüzünde süzülen kuşlara bakarken birden bir şey fark etti. Çok hafif, göz ucuyla bir şey gördü.Tepesindeki binanın katlarından birinden, bir camdan görünüp kaybolmuştu. Olduğu yerden kaldırımın ortasına doğru yürümeye başladı. Başı hala yukarıdaydı. Aysel’le Orhan usta şaşkınlıkla Nezih’e baktı. Sonra ikisi de başlarını kaldırıp yukarı baktılar ama bir şey anlamadılar.Nezih kaldırım ortasındayken şimdi daha net görebiliyordu. Bir tül perde... Dairenin birinden, açık bir pencereden uçuşan bir tül perde… İşte buydu. Nezih şaşkınlıkla kendisine bakan Orhan ustaylaAysel'e gülümsedi.O akşam Aysel bohçaları dolapları açtı, kullanmadığı eski tül perdelerini aradı. Sonunda iki tane buldu. Ertesi gün öğle arasında Nezih, marangozun birinden beş adet her biri iki buçuk metrelik sırık aldı. Akşam eve döndüğünde yanında yardımcı olarak Recep’leOrhan usta da gelmişlerdi.

Page 216: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

216

Aysel onlara naneli limonata hazırlarken üc adam işekoyuldular. Seranın dört köşesinde sırıkları düzgünce yere gömdüler.Beşinciyi de diğerlerine göre biraz daha yüksekte kalacak şekilde seranın tam ortasına diktiler. Yalnız bir sorun vardı. Aysel’in verdiği iki tül perde yetmiyordu. Tül perdeler seranın etrafını kapatıyorduama üstü açık kalıyordu. Üste örterlerse de yanlar açık kalıyordu.Üste örtmeye karar verdiler. Yan taraflar için Nezih mecburen gidip tül perde satın alacaktı artık.Limonatalarını içerlerken Recep “Tül perde kaç para acaba?”diye sordu. Hiçbiri bilmiyordu. Hepsi de Aysel’e baktı. Aysel kararsız bir şekilde başını salladı.“Tül perde almayalı uzun zaman oldu, o yüzden bilmiyorum.Ama kalitesine göre, işlemesine göre değişir sanırım” dedi. Üç adam da onaylar şekilde başlarını salladı. “O zaman en ucuzu neredeyse ki muhtemelen Aksaray’da falan olur, gidip oradan alacaksın” dedi

Page 217: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

217

Orhan usta.“Tül perde şart mı?” diye sordu Recep. Bir yandan dalimonatasının kalanını içip ağzını keyifle şapırdatıyordu. Biranda hepsi ona baktı. Önce anlamadılar ne demek istediğini. “Tabi ya” diye düşündü Nezih. “Güneşlik de olur”“İyi de güneşlik kalın gelmez mi?” diye sordu Aysel. “Güneş nasıl girecek içeriye?” Güneşlik perdesi kuşları engellediği gibi ışığı da engellerdi tabi.“Hepsinden önce biz de güneşlik perde var mı?” diye sordu Nezih.“Evet, bir yerlerde iki üc tane vardı” dedi Aysel.“Yanlara takarız” dedi Orhan usta. “Üstte tül perde kalsın.Güneşliği yanlara takarız. Zaten yanlardan ne kadar güneş geliyor ki? Öğleden sonra tepeden geliyor asıl güneş.” Bu olabilirdi işte.Böylece Aysel bohçaları karıştırmaya gitti. Az sonrakollarında üc tane rengi solmuş, beyaz güneşlikle çıkıp geldi. Üç adam Aysel’in de yardımıyla tekrar işe koyuldular. Seranın dört yanındaki kazıkların arasına

Page 218: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

218

ip gerdiler. Ardından perdeleri bu ipe geçirdiler. Yarım saat sonra her şey hazırdı. Sera bu haliyle, eskifilmlerdeki sahra hastaneleri gibi görünüyordu.“Vay be!” dedi Orhan usta. Nezih merakla ona baktı. “Şu bahçenin işi de hiç bitmiyormuş arkadaş. Baksana amma badireler atlattınız” Gerçekten de bir şeyler yetiştirmek hiç de göründüğü kadar kolay değildi ama bu keyif de verilen emekle orantılıydı işte. Yetiştirdikleri sebzelerin lezzetini, onu paylaştığı insanların yüzlerindeki mutluluğu düşündü Nezih. Buna değerdi doğrusu.Kesinlikle değerdi.

Page 219: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

219

Kapıcılar SavaşıKasım ayı tüm soğukluğuyla kapıya dayanmıştı. Kaloriferler yanmaya başlamış, yazlıklar kaldırılmış kışlıklar gardıroplarda yerini almıştı. “Kombiyi bir kontrol ettirmemiz lazım İzak bey” demiştiNezih.Geçen yıl kış biterken, her sene olduğu gibi kombiyipetekleri ısıtma ayarından sadece musluk sularını ısıtma ayarına getirmişlerdi. Kışa girerken kombi yine tam randıman çalışmaya başlayacaktı ama önce iyi bir bakımdan geçmesi iyi olurdu.Maazallah bir arıza çıksa tüm apartman kışın ortasında kalorifersiz kalabilirdi. İşin diğer boyutu, böyle bir şey olursa uğraşacak kişinin yine nezih olmasıydı. O yüzden işi sıkı tutup kışa girmeden bakımın yaptırılması önemliydi.İzak bey yüzünü limon yemiş gibi buruşturdu. Ne zaman para işi söz konusu olsa böyle yapardı zaten. Bakım demek para demekti ama tabi yapılması da gerekiyordu. “En uygun kime yaptırabiliriz? diye

Page 220: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

220

sordu yaşlı İzak.“Garantisi yok muydu bizim kombinin?” Nezih, ciddi olup olmadığını anlamak için İzak beyin yüzüne baktı. Garanti süresinin iki yıl önce dolduğunu o da iyi biliyordu ama yine de soruyordu işte.Zengin ve pinti insanların ve şu çocukça umutlarını anlamak çok zordu.“Garanti süresi biteli iki yıl oldu ya İzak bey!”“Öyle ya…” Şeker isteyen bir çocuğun aldığı olumsuz yanıtla yüzünde oluşan hayal kırıklığına benzer bir ifade oluştu İzak bey’in yüzünde de.“Ben biri araştırayım. Ürünün kendi servisi kaç para isteyecek bakalım.” Böylece İzak bey’in yanından ayrılıp işine döndü bitirdi Nezih. En üst kattan başladığı yerleri paspaslama işini apartmanın giriş holünde bitirdi. Ellerini beline götürüp tutulan belini açmak için yavaşça doğrulurken bina kapısından dışarıdaki günlük koşturmacayı izledi.Recep sol tarafta, bankanın giriş kapısının önde caddeye yakın durmuş sigarasını içiyor, bir yandan da bankaya giren çıkanları izliyordu. Orhan usta sağ

Page 221: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

221

tarafta kaldırım kenarında simit arabasının başında durmuş bir müşteriyle sohbet ediyordu.Nezih su kovasını ve paspası alıp holün sol tarafındaki kazan dairesi kapısından içeri girdi. Kirli su dolu kovayı bir köşedeki su giderine boşalttı, paspası temizleyip kazan dairesinin yanı başındakikombinin yanına geldi. Kombinin üzerinde, servisin telefon numarası yazılı olan bir etiket yapıştırılmıştı. Etiket zamanla tozun, kirin içinde aşınıp silikleşmişti ama Nezih yine de numarayı okuyup bir kâğıt parçasına yazmayı başardı.Az sonra tekrar binanın holüne çıkmıştı. Canı bir sigara çekti. Günün koşturmacası başlamadan bir sigara içemeye karar verdi. Demir kapının ardından dışarı baktığında az önce Orhan ustanın yanında dikilip onunla sohbet eden adamın şimdi de Recep’in yanında dikildiğini fark etti. İki adam eski dost gibi birer sigara tüttürerek ve birbirlerine gülümseyerek keyifle sohbet ediyorlardı. “Bir zamanlar buralarda yaşamış eski bir arkadaşlarıdır belki de” diye düşündü Nezih.

Page 222: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

222

Dışarı çıktı. Recep’le adama şöyle bir bakıp Orhan ustanın yanına gitti. Orhan usta onu gülümseyerek karşıladı. “Ooo Nezih ne haber?”“İyidir, senden ne haber?” Sigarasını yakarken başını çevirip Receple adama baktı. Orhan usta bunu fark etmişti. Gülümseyerek“Bak ne kapıcılar var görüyor musun?” Başıyla sol tarafta birkaç sıra ilerideki binayı gösterip “Gervin apartmanının yeni kapıcıymış”dedi. “Etraftaki esnaflara, dükka^nlara falan kendisini tanıtıyor.Medeni adammış. Sevdim onu.” Nezih Orhan ustaya baktı. Orhan usta adamdan hoşlanmıştı gerçekten. Kendini tanıtan bir kapıcı. Ne medenice bir davranış ama… Kendisi burada çalışmaya başlayalı ne kadar olmuştu? Üç seneyi biraz geçiyordu. İşe başladığında böyle bir şey yaptığını hatırlamıyordu. Gerçi zamanla herkesle tanışmıştı ama... O zamanla, yavaş yavaş insanlarla tanışıp kaynaşan biriydi.Zamanla ısınan biriydi.Sigarasından derin bir nefes çekip tekrar adama baktı.

Page 223: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

223

Ufak tefek, esmer mi esmer bir adamdı yeni kapıcı. Recep’le el sıkışıp gülümseyerek yanında ayrıldı. Recep’te adamdan hoşlanmışa benziyordu. Adamın arkasından el sallıyordu. Adam şimdi bankanınyanındaki ufak büfeye yönelmişti. Recep gülümseyerek kendilerine doğru döndü. Orhan ustayla Nezihin baktığını görünce onlara doğrusallana sallana yürümeye başladı.“Şu Mehmet var ya…” dedi geriye dönüp büfenin girişinde dükka^n sahibinin elini sıkan yeni kapıcıyı başıyla işaret ederek. “Çok muhabbet bir adama benziyor.” Muhabbet bir adam! Bir kapıcı için ne olmazsa olmaz bir özellik ama.“Seninle tanıştı mı?” diye sordu Orhan usta.“Hayır, henüz o şerefe nail olamadık.” Orhan usta Nezihin yüzüne sırıtarak baktı. “Ne o? Medeni bir meslektaşın olduğuna sevinmedin galiba?” Nezih, Orhan ustanın sinir bozucu sırıtmasına aldırmamaya çalıştı. “Medeni insanları severim canım. Neredençıkardın bunu.” Kapıcı Mehmet büfeden çıkmış, yanındaki binaya giriyordu. Recep adamı başıyla

Page 224: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

224

gösterip “Bak diğer apartmana giriyor. Sırayla buradaki herkesle tanışıp kendini tanıtıyor” dedi.Sonra kaşlarını çattı. Bir şeyi hatırlamıştı sanki “Sizin apartmana niye girmedi peki? Allah Allah! Sırayla herkes uğruyor, size niye uğramadı?” Bu Nezihin de dikkatini çekmişti şimdi. Ne diyebilirdiki? Kendisi yukarıdayken uğramış, kimseyi göremeyince de sonra uğramaya karar vermişti herhalde.“İyi işte. Etrafta bir meslektaşın daha olması güzel. Allah kolaylık versin, ne diyelim?” dedi. Kapıcı Mehmet ilerideki binadan çıkmış, gerisin geri Nezihlerin olduğu tarafa geliyordu. Şimdikendisiyle tanışırdı herhalde. Kapkara bıyıklı, kalın kapkara kaşlı, ufak tefek ama sağlam yapılı birine benziyordu adam. Önlerinden geçerken Nezih gülümseyerek adama baktı. Adam binanı önündenyavaşlamadan yürüdü, eliyle üclüye bir selam verip gülümseyerek önlerinden geçti. Üçü de başlarıyla selam vererek karşılık verdiler.Adam az sonra Gervin apartmanının büyük

Page 225: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

225

kapısından süzülüp içeriye girdi. Nezih bozulmuştu.Recep selam ikisine de selam verip bankaya geri döndü. Bu tuhaftı işte. Belki de kendisi kuruntu yapıyordu. Adam herkesle tanışıp kendisiyle niye tanışmasın ki? Sonuçta meslektaşlardı. İkisi de ekmeğinin peşinde, gariban birer kapıcıydı nihayetinde. Yalnız bu durum Orhan ustanın da dikkatini çekmişti. Orhan usta kollarını simitçi arabasının üzerine yaslayıp adamın çalıştığı binaya doğru dalgın dalgın baktı. “Nezih, bu adam seninle tanışmadı. Farkında mısın?” Nezih ne diyeceğini bilemedi. Gerçekte ne diyebilirdi ki zaten?“Evet, benim de dikkatimi çekti. Ben yukarıdayken içeri giripte göremedi belki de.” Orhan ustabaşını salladı. “Hayır. İçeri falan girmedi. Aslında sırayla tüm binalara uğradı ama sizinkini atlayıp doğrudan Recebin yanına gitti.” Orhan ustanın gözlerininetrafında kırışıklıklar belirmişti. Ne zaman bir şeyde bir tuhaflık sezse hep böyle olurdu. Orhan ustaya bakarken “Bunun farkında mı acaba?” diye geçirdi içinden Nezih.

Page 226: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

226

“Çok tuhaf” diye kendi kendine mırıldandı Orhan usta. Sonra aniden başını Nezihe çevirdi. “Neden böyle bir şey yapsın ki?” Nezih “Nereden bileyim?” gibisinden abartılı bir şekilde kaşlarını kaldırdı.Nezih öğle vakti geldiğinde dairesine inip yemeğini yedi.Ardından hole çıktı. Masasına oturup kombi servisini aradı. Bu arada kiracılar, müşteriler derken bir sürü insan da bina girip çıkıyordu.Nezih bir yandan telefonla konuşurken bir yandan da not alıyordu.Arada da giren çıkanı yan gözle kontrol etmeye çalışıyordu. Sonunda telefonda yetkili biriyle görüşmeye başladı. Sıkı bir pazarlık oluyordu. Nezih bakım fiyatını az da olsa düşürmeyi başarmıştı.Verilen son fiyat 350 TL’ydi. Telefona dalınca yanında dikilen adamı da fark etmemişti tabi. Başını kaldırdı. Başında dikilen adam, muhitin yeni kapıcısı Mehmet’ti. Adam kibarca gülümseyerek kendisine bakıyor, eliyle ve yüz mimikleriyle “Acele etme! Rahatça görüşmeni bitir” demeye çalışıyordu. Nezih

Page 227: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

227

kısa bir süre sonra görüşmesini bitirip ayağa kalktı.Elini uzattı; “Merhaba. Sen Gervin apartmanının yenikapıcısı olmalısın” dedi. Adam içtenlikle ve gülümseyerek elini sıktı.“Merhaba kardeş. Evet, benim adım Mehmet. Çok memnun oldum.”Ben de Nezih. Hoş geldin, hayırlı olsun.”“Mahalledeki insanlarla tanışıyordum da. Sabah buraya da uğradım ama ortalıkta göremedim seni. Herhalde işi vardır diyip sonra uğramaya karar verdim bende.”Demek uğramıştı. Boş yere günahını almıştı adamın işte.Orhan ustanın gözünden kaçmıştı büyük ihtimalle. “Nereden gelirsinkardeş? Memleket neresi?”“Anamız, atamız Çanakkaleli ama ben doğma büyüme buralıyım. Sarıyer’de bir apartmanda çalıştım en son. Şimdi de buradayız işte. Sen kaç senedir buradasın?”“Ben çok kücükken gelmişim İstanbul’a. Biz aslen…”

Page 228: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

228

“Yok, bu binaya demek istedim”“Ha… Şey, dört seneye yakın oluyor.” Adam gülümseyerek başını salladı. Bu gülümsemede bir şey Nezihi rahatsız etmeyebaşlamıştı. “Burada büyümüşsün. Onu söylüyordun demin.”“Ha evet. Buralı sayılırız biz de.” İki adam da ayakta durmuşbirbirine gülümsüyordu. Kısa süreli bir sessizlik oldu. “Peki, o zaman komşu. Bana müsaade” Mehmet elini uzattı.“Artık komşuyuz. Bir ihtiyacın olursa ben buralardayım. Ne zaman istersen uğra.”Nezih, kapının dışındaki kabalığı seyretti bir süre. Birtuhaflık vardı adamda ama ne olduğunu çözememişti Nezih. Mehmet Orhan usta’nın yanından geçerken önce selam vermiş sonrada ayaküstü keyifli bir sohbete başlamıştı. Herkesle oldukça iyi anlaşanadamın kendisine karşı soğukluğu garibine gitmişti. Aslında soğuk da değil de… Bir tuhaftı işte. Neyse diye düşündü Nezih. Belki de buranın yenisi olarak

Page 229: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

229

tecrübeli bir meslektaş görünce biraz çekingendavranıyor olabilirdi adam. Diğerleriyle daha yakın olması da yine bu sebeptendi beklide. Nezih tekrar işine döndü. Akşama dek bir sürü işle vakit geçip gitti. Akşam doğru işler biraz hafifleyince önceİzak bey’e çıkıp kombi bakımı için aldığı fiyatların yazılı olduğu kâğıdı verdi. Ardından laflamak için Orhan ustanın yanına çıktı.Yapacağı bir işi hatırlamış gibi “Haydi kolay gelsin size”deyip ayrıldı Mehmet. Nezih arkasından bir süre baktı.“Demek tanıştınız sonunda” dedi Orhan usta. “Evet, geçengün geldi. O gün uğramış ama kimseyi göremeyince sonra gelirim diye gitmiş. Öyle söyledi” dedi Nezih. Orhan ustaya bakıyor ve bir karşılık bekliyordu. Belki de “Yok yahu, öyle olsa görürdüm onu”demesini falan bekliyordu.“Allah Allah! Binaya girdiğini hiç görmedin ben” dedi

Page 230: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

230

Orhan usta.” “Gözümden kaçtı demek.”Nezih ertesi gün erkenden uyanıp güne her zamanki rutin işleriyle başladı. Öğlene doğru yani İzak bey uyanıp kahvaltısını ve günlük gazetesini okuyup bitirdikten sonra kombinin bakımıyla ilgili yaptığı telefon görüşmelerini ve aldığı fiyatları söylemek üzere yukarı çıkmaya karar vermişti. O saate kadar da apartmanın işleriyle uğraşacaktı.Bir ara binanın Orhan ustayla Recep’e selam vermek ve biraz dinlenmek üzere dışarıya çıktı. Recep ortalıkta görünmüyordu.Orhan usta ise ufak arabanın başında simit satıp müşterileriyle çene çalmakla meşguldü. Sağ tarafta, 50 metre kadar ileride Mehmet’i gördü biran. Adam, kapının önünde biriyle konuşuyordu. Nezihlegöz göze geldiler. Mehmet elini kaldırıp selam verdi. Nezih de karşılık verdi. İyi bir adama benziyordu aslında Mehmet.Etrafındakilere selam veren kaç kişi kalmıştı ki artık? Nezih yavaş yavaş adama ısınmaya başladığını fark etti. Etrafta birçok meslektaşı vardı aslında. Ama işin

Page 231: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

231

doğrusu, kendisi gibi etrafıyla iletişim içindeolan, çevredeki komşuyla, esnafla iyi ilişkiler kurabilen kapıcı pek fazla yoktu. Çoğu kendi kabuğuna çekilmiş yaşıyordu. Tüm hayatları apartmanın işleriyle uğraşmaktı. Oysa Mehmet kendisine benziyordu. Bu güzeldi. Alışılmadık bir şeydi ama güzeldi.Gülümsedi Nezih. Mehmet, monotonlaşmaya başlayan hayatına renk katabilirdi. Tüm mahalleye yeni bir soluk getirebilirdi. Derdinden anlayabilecek, ne çektiğini bilebilecek yeni bir dost kazanabileceğini fark etti Nezih. Arada ona işlerinde yardım eder, sıkıştığında yardıma koşar, tabi Mehmet de aynısını onun için yaparsa işleri daha kolaylaşırdı. Bu ikisi içinde güzel bir fırsat demekti.Nezih yeni komşusu ve meslektaşına bir hoş geldin ziyareti yapmaya karar verdi. Böyle yeni bir ortamda bu onu ne kadar sevindirirdi kim bilir… Nezih kapıdan çıkıp Gervin apartmanına yöneldi. Orhan ustanın önünden geçti ama o sırada müşterisiylesohbet eden Orhan usta onu görmedi. Gervin

Page 232: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

232

apartmanı Beyza apartmanına çok benziyordu. Zaten o civardaki binaların mimarisi aşağı yukarı aynıydı. Kapıdan içeri girdi. Mehmet ortalıkta görünmüyordu. Onun evli mi bekâr mı olduğunu bile bilmiyordu.Holdeki kapıcı dairesinin kapısını gördü. Kapıyı çalıp çalmamak konusunda biran kararsız kaldı. Evli miydi acaba? Sonunda kapıyı çaldı. Az sonra genç, başörtülü bir kadın kapıyı açtı.“Merhaba abla. Ben yandaki Beyza apartmanının kapıcısı Nezih. Siz Mehmet’in eşi misiniz?”Kadının yüz ifadesi, Nezih sanki “Merhaba sizi soymaya ve tecavüz etmeye geldim” demiş gibi, garip bir şekilde birden değişiverdi. Bu duruma şaşıran Nezih biran diyeceğini bilemedi.“Şey, ben hoş geldiniz demek istemiştim. Bir şeye ihtiyacınız olursa çekinmeden gelebilirsiniz. Eşim Aysel genelde evdedir. Yani birsıkıntınız falan olursa demek istedim.”Kadın kendini toparlamaya çalışır gibiydi. Zoraki birgülümsemeyle; “Sağ olun Memnun oldum” dedi. Kısa bir sessizlik oldu.

Page 233: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

233

“Mehmet yok galiba” dedi Nezih.Kadın konunun değişmesine sevinmiş gibiydi. “Dışarıdaydı ama… Gelir birazdan”dedi.“Peki bacım. Kolay gelsin.” Nezih apartmanın önünde dikilip etrafına bakındı ama Mehmet ortalıkta yoktu. Birden aklına geldi. Gidip temizlik malzemesi alması gerekiyordu. Dün bunu unutmaması gerektiğini kendi kendine hatırlatıp durmuştu. Hazırdışarı çıkmışken markete kadar gidip bu işi halledebilirdi. Zaten öğlen olmak üzereydi. Nezih kaldırımda ağır ağır yürüyerek marketin yolunu tuttu. Yakınlarda birçok market vardı ama canı biraz da yürümek istediğinden Pangaltı’ndaki ufak Migros’a kadar gitmeye karar verdi. Nezih bir yandan yürürken bir yandan da rastladığı arkadaşlarına selam veriyor, tanıdığı esnaf dükka^nlarına da kısa süreliğine selam vermek için uğruyordu. Hal hatır sorma işini yeni gelen birinden öğrenecek değildi ya. Böylece markete vardı.Alışverişini tamamladı. Dönüşte de başka arkadaşlarıyla selamlaşıp, dükka^nda müşteri olduğu

Page 234: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

234

için uğramadığı esnaflara uğrayıp merhabalaşarak apartmanın yolunu tuttu.Apartmana vardığında öğle vakti de çoktan gelmişti. İnsanlar öğle yemeği için ya da öğle tatilinde işlerini yapmak için sokaklara çıkıyordu. Deterjanı eve bırakıp öğle yemeğini yiyebilirdi. Sonra da üstüne bir keyif sigarası yakar ardından da İzak beye uğrayıp şukombinin bakım fiyatını konuşurdu.Nezih yemeğini yedikten sonra dairesinden binanın holüne çıktı. Birden aklına ücüncü kattaki avukatlık bürosunda çalışan Necmi adındaki zayıf, fırlama çocuğa uğramak geldi. Geçen kapı önünde bayağı bir maç muhabbeti yapmışlardı. Belki çocuğun birkaçiyi tüyosu olabilirdi. Ondan sonra dışarı çıkıp sigarasını içebilirdi rahatça. Böylece Nezih, genç avukatın yanına çıkıp onunla ayaküstü, birkaç dakikalığına haftanın maçlarını tartıştı. Bir kâğıda, oynamaya karar verdiği maçların kodlarını ve skor tahminlerini yazıp cebine koydu. Daireden çıkarken, yürüyerek mi yoksa asansörle mi aşağı ineceğine karar vermeye çalışıyordu. Sonunda asansörün

Page 235: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

235

düğmesine bastı. Binanın katlarında, kapı önlerinde ve merdivenlerde öğle yemeğinden dönenlerin ayak sesleri ve konuşmaları yankılanıyordu.Öğle saatleri hep böyle olurdu zaten. İşe tekrar dönmeden önce biraz lak lak etmek, patronların dedikodusunu yapmak, biraz maç muhabbeti… Günün stresini biraz olsun atmak için bunlardan iyisiyoktur.Birden, o konuşmaların içinden bir tanesinde geçen bir iki söz Nezih’in dikkatini çekti.Kombi. Bakım. Nezih durup dikkat kesildi. Asansör yukarı katlardan çağrılmış olmalı ki aniden yukarı fırladı. Asansörün vızıltısı yüzünden bir süre duyduklarından bir şey anlamadı. Asansör iki katyukarıda durdu. Sesler de tekrar anlaşılır oldu. Bir konuşmada yukarı katlardan birinden geliyordu. “Ben konuşurum merak etmeyin efendim.”Karşısındaki anlaşılmaz bir mırıltıyla bir şeyler söyledi.Diğeri cevap verdi; “Hayır, hayır. Benim kuzenimdir kendisi. Merak etmeyin siz.” Bu ses tanıdık geliyordu

Page 236: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

236

Nezihe ama bir türlü kim olduğunu çıkaramadı. Mırıltıyla konuşan yine bir şeyler söyledi.Mırıldanan İzak bey miydi? Olabilir miydi? Peki diğeri kimdi?“Tamam, İzak bey. Ben haber veririm size” Asansörün kapısı açıldı. Nezih dikkat kesilmiş kıpırdamadan öylece bekliyordu.Asansör inmeye başladı. Birkaç saniye sonra, duvarlarının üst kısmı camdan olduğu için içindekileri görebildiğiniz eski, ahşap asansör yukarıda belirdi. Asansör tam önünden geçerken, Mehmet'le gözgöze geldi Nezih.İkisi de o kadar şaşırmıştı ki biran birbirlerine ne selam verebildiler ne de bir şey söyleyebildiler. Bir saniye sonra asansör alt kata inmişti bile.Nezih kelimenin tam manasıyla afallamıştı. Mehmet İzak bey’le ne konuşmuş olabilirdi ki? Yan binanın kapıcısı kendi yöneticisiyle neden bir şey konuşsun ki? Bu işte pis bir koku seziyordu Nezih ama ne olduğunu düşünemeyecek kadar şok olmuştu. En iyisi dışarı çıkıp bir hava almaktı.

Page 237: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

237

Kapının önüne sandalyesini çekip etrafına bakındı. Günlük koşturmaca, klasik bir öğleden sonra mesai günü devam ediyordu.“Kombi” kelimesini kendisi mi uydurmuştu? Belki de başka bir şey duymuş ama kafasında kombi meselesi olduğu için öyle anlamıştı.Mesela ne demiş olabilirlerdi? Kom… Kombiye benzer bir kelime de aklına gelmiyordu ki... Zombi! Hah evet. Aferin sana diye düşündü Nezih. Yan apartmanın kapıcısıyla İzak bey durmuşlar zombilerhakkında sohbet ediyorlardır. “Koli!” Belki de duyduğu kelime koliydi.Neden olmasındı? İzak beyin taşınacak kolileri vardıherhalde. Mehmet de ona yeğeni ya da kuzeni her ne karın ağrısıysa onu önerdi. Olay buydu işte.Hem Mehmet binanın kombi meselesini nereden öğrenecekti ki? Bu işi İzak bey’le konuştuktan sonra kimseye anlatmamıştı.Nezih o sırada kaldırımda simit arabasının başında birkaç kişiyle çene çalan Orhan ustayı gördü. Tabi ya. Bir tek Orhan ustaya söylemiş olabilirdi. O da

Page 238: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

238

çenesini tutamayıp bu herife anlatmıştı olayı. Birden canı sıkıldı Nezihin. Böyle olmayacaktı bu iş. En iyisikaynağından öğrenmekti olanı biteni. Asansöre koştu. İzak beyindairesine çıktı.Kapıyı İzak bey açtı. “Merhaba İzak bey. Ben şeyi sormak için gelmiştim… Kombinin bakım olayını... Acaba karar verebildiniz mi?”İzak bey eliyle çenesini ovalayıp düşünmeye başladı.Sonunda hatırlayıp “Hah tamam! Şu kâğıt” dedi Nezihin verdiği,üzerinde fiyat yazılı kâğıdı kastederek.“Kaç demişti Servis?”“350’ye inmişlerdi en son”İzak bey bir kez daha çenesini ovalayıp düşünmeye başladı.Evet, kesinlikle konuşmuşlardı. O iblis Mehmet nasıl öğrendiyse öğrenmiş, sonrada daha uygun bir fiyat alıp İzak bey’e söylemişti.Bu kesindi. İzak bey şimdi hayır diyecek, işi Mehmet’e yaptıracaktı.

Page 239: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

239

Nezih böyle olacağına her şeyi üzerine bahse girmeye hazırdı.“Tamam. Oraya yaptıralım” dediğinde Nezih önceanlayamadı. “Efendim?”“Tamam dedim evladım. Fiyat aldığın yere yaptıralım.Gelsinler hafta sonu.” İzak bey içeri girmişti ama Nezih hala kapıda sersem sersem dikiliyordu. Aşağıya binanın holüne indi. Adam tamam demişti. Kendi kendine neler kurmuştu oysa. Orhan ustaya baktı kapının ardından. İyi de o zaman bu Mehmet ne konuşmuştu İzak beyle? En iyisi şu meseleyi Orhan ustayla bir konuşmaktı.Orhan usta arabanın üzerine kollarını dayamış, yarısını katladığı gazeteyi okuyordu. Nezihi görünce balını kaldırdı; “Nasılgidiyor Nezih?” Sonra Nezihin suratındaki asık ifadeyi gördü.“Hayrola? Bir şey mi oldu?”“Orhan usta sana bir şey soracağım ama bana dürüstce cevap ver?” Orhan usta şaşkın bir halde

Page 240: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

240

kaşlarını çattı.“Şu kapıcı Mehmet’e bizim binanın kombi meselesihakkında bir şey söyledin mi?”Orhan usta kaşlarını çatıp Nezihin sorduğu şeyi anlamaya çalıştı bir an?“Sizin binanın kombi meselesi de nedir?” Nezih Orhan ustanın gözlerine baktı ve o an bir şeyi hatırlayıverdi. Orhan ustayla bu konuda hiçbir şey konuşmamışlardı ki. En iyisi olanı bitenianlatmaktı. Öyle de yaptı. Orhan usta kolları önündeki simit arabasının üstüne dayalı, başını kaldırım tarafında yürüyenkalabalığa çevirip kısa bir süre düşüncelere daldı. Sonra başını Nezihe çevirdi; “O sırada merdivenlerde başka kimse yok muydu?”Nezih hatırlamaya çalıştı. Vardı. Hem de birçok insan vardı.“Peki, içinde “kombi” lafı geçen konuşmanın Mehmet’le İzak’dan geldiğine emin misin?”Değildi. Yani o an öyle gelmişti ama düşününce o sırada bir sürü insan merdivenlerde konuşup

Page 241: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

241

duruyordu. Başkaları arasında, şirketlerden birinin iki çalışanı arasında içinde “kombi” lafı geçen birkonuşmayı duymuş olması ihtimali daha fazlaydı aslında.“Hayır, emin değilim.”Orhan usta gözlerini kısmış, eliyle çenesini ovuşturupdüşünüyordu. “Diyelim bu konuşma başkaları arasında oldu. Bu yine de bir gerçeği değiştirmiyor. Mehmet’le İzak ne konuşmuş olabilirler?” Öyle ya ikisi de birbirinin dengi adamlar değiller.Mehmet tanışıp kendini tanıtmak için mi uğramıştı İzak bey’e? Neden böyle bir şey yapsın ki? Yani bir kapıcı olarak oldukça sosyal, dışa dönük birisi olduğunu göstermişti ama yan binanın apartmanyöneticisiyle tanışmak biraz tuhaf kaçmıyor muydu? Sonraki adım mahalle muhtarı ardından da belediye başkanıyla tanışmak olacaktı herhalde. Bu işte bir bit yeniği olduğu açıktı ama hala ne olduğu bellideğildi.“En azından senin korktuğun gibi kombi meselesi değilmiş konuştukları şey. Zaten İzak bey’in sen

Page 242: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

242

varken gidipte yan binanın kapıcısına iş yaptıracağını düşünüyor musun? Yani adam cimri olabilir ama o kadar de değil.” Orhan usta haklıydı. Şimdilik en iyisibekleyip görmekti.Sonraki gün olağan koşturmalarla aparman işleriyle geçti.Herkes işinde gücündeydi. Nezih işinden fırsat buldukça dışarı çıkıyor, çevredeki eş dostla takılıp sohbet ediyordu. Bu arada Mehmet ortalıkta görünmüyordu. Nezih, Recep’e onu sorduğunda oda görmediğini söylemişti. Herhalde yoğundu işleri. Tanışma faslı bittiğine göre etrafındakiler yerine biraz işine odaklanması daha iyi bir fikirdi zaten. Nezih, adamın ortalıkta görünmeyişine için için sevindiğini fark etti. Adama bir türlü ısınamamıştı işte, olay buydu.Nezih akşama doğru kapıcı masasında oturmuş gazetenin İddia ekini inceliyor, hangi maça ne kadar oran verildiğini dikkatle gözden geçiriyordu. Cep telefonu çaldı. Arayan İzak bey’di.“Hayırdır inşallah!” diyerek yerinden kalktı. Herhalde

Page 243: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

243

ertesi gün için ona talimat verecek ya da bir yerlere falan yollayacaktı. Asansöre binip İzak bey’in katına çıktı. İzak bey kapıya geldi.“Şu kombi için kaç para istemişlerdi geçen?” Nezih bir terslik olduğunu hissetti. İçinde kötü bir his vardı. “350 demişlerdiİzak bey.”“Bak ne diyeceğim? Şu Mehmet var ya. Hani yanapartmanın yeni kapıcısı. Onun bir tanıdığı varmış bu işleri yapan. O 200’e yaparım ben demiş.” Nezih başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu biran. Aklı karıştı, ne diyeceğini bilemedi.Demek olay buydu işte. Tahmin ettiği gibiydi.“İyi de bizim kombi işini nereden duymuş o İzak bey?” İzakbey gözlerini Nezihinkilere dikip baktı boş boş. Acaba ileri mi gittim diye düşündü Nezih. Ama sert çıkmamıştı ki adama. Güzelce sormuştu işte. Hem bu binanın kapıcısı olarak buna hakkı yok muydu?“Nereden mi duymuş? Sen söylemedin mi?” İştebeklemediği bir şey daha.

Page 244: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

244

“Hayır, efendim, ben söylemedim.”“O zaman gerçekten nereden duydu bu adam?” İki adam da kapının önünde birbirlerine boş gözlerle baktılar bir an. Sonra omuzlarını silkti İzak bey; “Her neyse. Sonuçta bize iyi bir fiyat buldu ya önemli olan bu. Sen iletişime geçersin onunla.”Kapıyı kapatmak üzereyken aklına bir şey gelmişti, durdu;“Sevdim bu herifi. Bence biraz taktik öğrenmelisin ondan Nezih.”Göz kırpıp kapıyı kapattı İzak bey.Nezih aşağı inerken sinirden kıpkırmızıydı. Biraz taktik öğrenmelisin ondan. Sevdim bu herifi. Sen iletişime geçersin.Sevdim bu herifi. İzak bey’in sözleri durmadan kafasında yankılanıp duruyor, beyninin içine adeta çiviler çakıyordu. Öfkeden asansöre bile binmeyi unutmuş, taa aşağıya dek paldır küldür yürüyerekinmişti. Madem sevmişti o herifi gidip onunla iş yapsaydı ya! Hoş,yapıyordu ya işte. Bunu da görmüştü sonunda. Ah şu

Page 245: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

245

yılan Mehmet… Onu şu an eline bir geçirse taze ekmeği ikiye böler gibi ortadan ikiye ayırabilirdi. Öfkeyle dışarı fırladı. Gözleri Mehmet’i arıyordu. O an hiçbir şey umurunda değildi. O kalleş, sonradangörme, sinsi herifi bulup onunla konuşmak, sonrada bir bahane uydurup adamın burnunu yamyassı etmek istiyordu.Binanın önünde bir sağa bir sola bakınıyor, kendi kendine dönüp duruyordu. Etrafta bir sürü insan vardı ama gözü o sırada kimseyi görmüyordu Nezih’in. O yüzden Orhan usta birden burnunun dibinde beliriverince şaşırıp bir adım geri sıçradı. Orhanusta ona soru soran gözlerle bakıyordu. “Hayrola evlat? İyi misin?” Nezih bu cevaba ne diyeceğini bilemedi biran. İyiyim deyip başından savmak istedi Orhan ustayı.Aslında iyi değildi. Yakınından bile geçmiyordu. Ama kimseyle konuşacak halde de değildi. O yüzden iyiyim bile diyemedi. Orhan usta anlamıştı bir terslik olduğunu. Koluna yapıştı birden Nezihin.Daha bir şey demesine fırsat bırakmadan onu tutup

Page 246: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

246

binanın içine soktu. Nezih sesini çıkarmadan kendisini sürükleyen Orhan ustayla binaya girdi. Omuzlarından tutup oturttu Nezihi masasına.“Deli gibi kendi etrafında dönüp bir şeyler mırıldanıpduruyordun. Ne oldu anlat bakayım?” Nezih sinirden ağzını açıp bir şey söyleyemedi bir türlü. Orhan usta masanın üzerindeki pet şişeye uzanıp kapağını açtı. Nezihin burnuna doğru uzattı. “İç şundan bir yudum.” Nezih hayır diyecek oldu, Orhan usta bu sefer emretti; “İç!”Nezih öfkeden titreyen eliyle şişeyi başına dikip içti. Derin bir nefes aldı. Tuhaf bir şekilde şimdi biraz daha iyi hissediyordu kendini. Olanı biteni anlattı Orhan ustaya. Orhan usta tepesinde sessizce durup dinledi. Sonra Nezihe sırtını dönüp bina kapısınınbüyük camından dışarıyı seyretmeye başladı.“Gidip güzelce konuş onunla.” Orhan usta bunu bakkaldan bir ekmek almasını tavsiye eder gibi söylemişti. Nezih Orhan ustaya baktı ama yüzünü göremiyordu. “İzak bey’in söylediği şeyi yap.Onunla konuş ve şu tamircisini getirmesini söyle.”

Page 247: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

247

Durdu, yavaşça başını Nezihe doğru çevirdi. “Ha! Teşekkür etmeyi de unutma!”“Teşekkür etmek mi? Neden? İşimi elimden almaya çalıştığı için mi?” Orhan usta Nezihe döndü. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. “Daha iyi bir fiyat bulup sana yardımcı olduğu için ona teşekkür et. Onun sayesinde patronun çok mutlu oldu ve senin desırtından büyük bir yük kalktı.”Nezih dikkatle Orhan ustaya bakıyor ne dediğini anlamaya çalışıyordu. Orhan usta gülümsüyordu ama bu anlamlı bir gülümsemeydi. Sadece ne anlama geldiğini…“Seni büyük bir dertten kurtardığını söyle ona.” Nezihanlamaya başlamıştı. Orhan ustayla birlikte gülümsemeye başladı.“Gerçekten çok sağ ol dostum.” Nezih büyük bir irade örneği gösterip içindeki öfkeyi bir kenara atmaya çalışıyordu ve şu ana dek büyük oranda başarmıştı da. Mehmet’in elini sıkarken yüzünde koca bir gülümseme vardı. “Sen olmasan yanmıştım ben.” Kapıcı Mehmet de sırıtıyordu ama ne olduğunu bir

Page 248: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

248

türlü anlayamadığı belliydi. Ağzı sırıtırken gözlerinde kocaman birer soru işareti vardı. “Sayende büyük bir yükten kurtuldum. Ne büyük iyilik ettin bana bir bilsen!İzak bey’den bir de teşekkür aldım üstüne üstlük... O adamın bana en son ne zaman teşekkür ettiğini bile hatırlamıyorum.”Kapıcı Mehmet büyük bir güclükle şaşkınlığı üzerinden atıp konuşmaya çalıştı. “Şey, buna sevindim doğrusu.” Adamın sesi memnuniyetle “Allah seni üst üste on kere kahretsin, emi!” arası bir tonda çıkıyordu. Nezih sonunda adamın elini bıraktı ve hafifçe geri çekildi. Üzerindeki şık kazağın iki yakasından tutup hafifçe sündürerek öne çekti. Gözlerini irice açıp “Sabri Özeeel” dedi. AdamNezihin üzerindeki pahalı olduğu her halinden belli kazağa baktı.“Bana kazaklarından birini verdi.” dedi Nezih sırıtarak. “İşte benim işini bile kapıcım dedi bana, inanabiliyor musun?” Mehmet gerçekten inanamıyordu. “Senin sayende dostum. Tekrar

Page 249: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

249

teşekkürler.” Nezih yavaşça uzaklaşmaya başlamıştı bile. Yürümeye devam ederken geri dönüp seslendi; “Bu arada senin kombiciyi yarın bekliyoruz.”Nezih kazak için Mahmut bey’e teşekkür etti. Üçüncü kattaki danışmanlık şirketinin sahibi olan Mahmut bey gerçekten anlayışlı ve iyi bir insandı. Kazağını ödünc verme konusunda Nezih’e hiç sorun çıkarmamıştı.Ertesi gün kombiye bakım yapacak olan adam tek başına geldi. Yanında Mehmet yoktu. Esmer ve bir dal kadar zayıf bir adamdı tamirci. Mehmet’in asık suratlı kuzenini bekleyen Nezih biraz şaşırmıştı. Mehmet’le nasıl bir yakınlığı olduğunu bilmiyorduama adam oldukça neşeli ve kibar biriydi. Sanki havadan, beklemediği bir iş kapmış gibi mutlu bir hali vardı.Nezih adamın başında duruyor, havadan sudan sohbetediyorlardı. Bir ara Nezih lafı döndürüp dolaştırıp “Şu bizim Mehmet’le akrabaydınız siz değil mi? Kuzendiniz sanırım…” dedi.Adam İngiliz anahtarıyla önündeki boruyu sıkarken

Page 250: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

250

şöyle bir dönüp baktı. “Yok be usta. Onu da nereden çıkardın? Beni telefonla arayana dek tanışmıyorduk bile.” İşte bu cevap ilginçti.“Demek kuzen falan değiller” dedi Orhan usta. Nezih, simit arabasının yanında dikilmiş Orhan ustayla mesaiden çıkan insanlara bakıyorlardı. Nezih’in bir gözü de Mehmet’i arıyordu ama onu bugün hiç görmemişti.“Bugün hiç görünmedi. Tamirci de tek başına geldi. Sen gördün mü hiç?”Başını iki yana salladı Orhan usta. “Sabah bir kere görür gibi oldum. Kucağında bir karton kutuyla binaya giriyordu. Sonra hiç görmedim.” Nezihe baktı. “Adamı şok etmişsin anlaşılan” Nezih gülümsedi. Dünkü neşeli konuşmasını ve Mehmet’in suratındakiifadeyi hatırladı.“Belki gözü senin yerinde” dedi Orhan usta. “Tabi gözü neden senin yerinde olsun o da ayrı bir soru.” Bir an durdu, sonra kaşlarını kaldırıp Nezihe baktı. “Sana çok mu maaş __________veriyorlaryoksa?” Nezih şaşırdı bu soruya. “Tabi ne demezsin.

Page 251: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

251

Dolar olarak alıyorum hem. Şaka mı yapıyorsun Orhan usta? Asgari maaş ve sigorta dışında bir kapıcıya ne verecekler?”Orhan usta arabanın yanındaki sandalyeye cöktü. “O zaman yerinde neden gözü olsun ki? Belki de sadece piçliğine böyle yapıyor. Bilirsin. Bazı insanlar böyledir işte.” Orhan usta haklı olabilirdi. Bazı insanlar doğuştan böyleydi gerçekten. Yine de Mehmet’e iyi bir ders vermişti. Artık başkalarının işine burnunu sokmazdı herhalde. Bugün utancından hiç görünmemişti zaten.Nezih, Orhan ustaya selam verip ayrıldı. O akşam keyifli ve rahat bir uyku çekti.Nezih ertesi gün oldukça yoğun bir gün geçiriyordu.Belediyeye gidip binanı çöp vergisini yatırmak için uzun süre kuyrukta beklemiş sonra da bir evrak eksik diye eli boş çıkmış geri gelmişti. Binanın temizliğine ancak öğleden sonra başlamıştı ki bu kez de ücüncü kattaki daireden aradılar. Burayı birkaç yıldır ortabüyüklükte bir dergi kullanıyordu. Derginin sekreteri panikle Nezih’e hemen gelmesini söylemişti. Nezih

Page 252: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

252

aklından bin türlü şey geçirerek asansöre atladığı gibi yukarı çıktı.Sekreter kız, üstü başı ve saçları sırılsıklam açtı kapıyı. Islak sıçana dönmüştü zavallı. Meğer içeride önemli bir müşteriyle oldukça kritik bir toplantı başlamış iki saat kadar önce. Tam anlaşmanoktasına gelmişler ki müşterinin tuvalet ihtiyacı gelivermiş. Adam ellerini yıkarken sen tut musluğu çevirir çevirmez elinde kalsın.Adamcağız sırılsıklam olmuş tabi. Bir yandan yayın yönetmeni, yazı işleri müdürü, bir yandan sekreter kız musluğu zapt etmeye çalışmışlar ama nafile. Adamı bir odaya alıp üstünü başını kurulamaya çalışırken kızın aklına Nezihi aramak gelmiş ensonunda.Nezih gülmemek için kendini zor tutarak banyoya yöneldi hemen. Banyo musluğu Düden şelalesi gibi su fışkırtıyordu gerçekten. Nezih dışarı koştu hemen. Daire girişindeki su saatinin vanasını kapattı. Su da hemen kesiliverdi tabi. İçeriye girdi tekrar.Kız, Nezih’in ne yaptığını anlamıştı. Gözlerini

Page 253: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

253

devirerek “Bak hiç aklıma gelmedi bu” dedi. Nezih gülümsedi. “Olur, böyle şeyler. İnsan telaşlıyken bazı şeyler aklından çıkıverir.” Az sonra gerekli alet edevatını getirip musluğunu kırık mekanizmasını çıkarmıştı bile. Yalnız yenisinin gidip getirilmesi gerekiyordu. Kırık mekanizmayı kıza uzattı. “Bunun değiştirilmesi lazım. Birini gönderip aldırabilir misiniz?”“Şu an benden başka kimse yok burada. Ne Şoför İsmet ne de aşçı Aylin abla.” Kız ağlamaklı bir ifadeyle baktı Nezihe. “Peki, tamam ben alırım. Yalnız ben gelene dek sakın vanayı açtırmayınkimseye.”Nezih, elinde kırık mekanizmayla çıkmak üzereydi ki kız birden arkasından seslendi. “Bir dakika Nezih bey.” Nezih sönüp bakınca kızın son anda bir şey hatırlamış gibi ellerini sallayarak koridorun bir kenarındaki odalardan birine daldığını gördü.“Buralarda olacaktı sanki.”Nezih kızın peşinden odaya girdi. Burası bir çeşit depo gibi kullanılan bir odaydı. Kız hemen önündeki

Page 254: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

254

metal bir rafı karıştırıp plastik şeffaf jelâtinli bir şeyi çekip çıkardı. “Bunlar iş görür mü?”Kızın uzattığı şeye baktı Nezih. “Acil Tesisat Seti” Birkaç conta, bir musluk başlığı, mekanizma ve buna benzer tesisat parçaları kabın içindeki yuvalarında duruyordu. Nezih ilk kez böyle bir set görüyordu. Gerçekten kim akıl ettiyse iyi düşünmüştü doğrusu.“İşte bu harika” dedi Nezih. “Kim akıl edip aldıysa helal olsun ona.”Kız gülümsedi. “Aslında bunu yan binanın kapıcısı Mehmet bey verdi.”Nezih bir an dondu kaldı. Kızın söylediği şeyi anlamaya çalıştı. “Pardon kim dediniz?”“Hani şu yeni kapıcı var ya? Yan binanın. Geçen gün o uğradı. Elinde bunlardan vardı. Her daireye birer tane dağıttı.Yeğeninden almış bunları. Fazlamıymış neymiş, öyle bir şeyler söylemişti. Para da almadı. Ne iyi bir adam değil mi?” Nezih duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Zoraki gülümsedi. “Evet,gerçekten müthiş biri.”

Page 255: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

255

Nezih, İngiliz anahtarıyla mekanizmayı oldukça kolay ve sertçe sıktı cünkü onu sıkarken Mehmet’in gırtlağını sıktığını hayal ediyordu.“Vay canına!” dedi keyifle Orhan usta. “Demek tümdairelere dağıtmış ha! Helal olsun be adama.” Gevrek gevrek gülmeye başlamıştı ki Nezih’in yüzündeki ifadeyi görünce gülümsemeyi kesti. Hafifçe öksürdü. “Yani, adam gerçekten tuhafmış.”“Yöneticiyi tavlayamayınca kiracılara oynamaya başladı” Elindeki eski mekanizmayı hırsla yere fırlattı Nezih. Metal parça kaldırımda tıngırdayarak zıplarken gelen geçen birkaç kişi şüpheyle baktılar. Orhan usta gidip yerdeki eski metali aldı. Elinde bir süre evirip çevirirken bir şeyler düşünüyordu. Sonunda simit arabasının yanındaki kücük plastik çöp kutusuna attı. “Sanırım onunla konuşma zamanı geldi. Ne dersin Nezih?” Nezih Orhan ustaya baktı. Şimdiartık oldukça ciddi görünüyordu Orhan usta. “İki yetişkin insansınız.Karşına alıp onunla konuşmalısın.” Nezih ne diyeceğini bilemedi.

Page 256: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

256

“Neyden çekiniyorsun?”Nezihin bir şeyden çekindiği yoktu. Sadece böyle içten pazarlıklı bir insanla neyi nasıl konuşacağını bilemiyordu. “Bir şeyden çekinmiyorum. Ne konuşacağım ki hem?”Orhan usta omuzlarını silkti. “Neden böyle davrandığını sor.Bir sebebi olmak zorunda.”“Ya bir sebebi yoksa? Yani ya gerçekten bir şeysöylemezse?”Orhan usta dikkatle baktı Nezihe. “Kimi söyler kimisi de söylemez ama her zaman her şeyin bir sebebi vardır.” Nezih kararsızdı ama başka bir çare de görünmüyordu.“ilk adımı at. Olgunluk göster. Derdi neymiş sor. Ama sakın öfkelenme.” Orhan usta işaret parmağını Nezihin yüzüne doğru kaldırıp salladı. “Sakın öfkelenme!”Nezih gün boyu bunu düşündü. Bu sinir harbinin sonuyokmuş gibi görünüyordu gerçekten. Evet, en iyisi konuşmaktı. Ne olacağını düşünüyor, adamın

Page 257: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

257

vereceği cevapları, tepkileri kestirmeye çalışıyordu. Aslında her şey olabilirdi. Onunla konuşmasını hayalederken bile içinde öfkenin kabardığını hissediyordu. Ama sakin olmalıydı. Orhan usta haklıydı. Sinirlenmek her şeyi berbat ederdi.Böylece öğleden sonra işlerini bitirip Mehmet’i gözlemeye başladı. Orhan usta’da bakınıyordu. Mehmet’i görürse haber verecekti. O gün akşama dek ikisi de birer kez gördüler Mehmet’i.Nezih hemen koşup adamı yakalamaya çalıştı ama ikisinde de adamın boş anını denk getiremedi. İlkinde Orhan usta cepten arayıp acele etmesini söylemiş, Nezih’te binadan fırlayıp yan binaya yönelmişti. Orhan ustanın başında bir iki ahbabı vardı o sırada.Nezih kaldırımda yanında geçerken adam başını kaldırıp bakmış, sonrada iki elinin avucunu yere doğru çevirip “sakin ol” işareti yapmıştı. Nezih tam binanın giriş kapısına gelmişti ki, Mehmet’i apartman sakinlerinden bir kadınla konuşurken görmüştü. Kadın elindeki bir kâğıdı sallayarak heyecanlı heyecanlı bir şey anlatıyor arada da soru soruyor,

Page 258: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

258

Mehmet’in cevabını tam dinlemeden yeniden lafa girip konuşuyordu. Bunun pek doğru bir zaman olmadığını düşünen Nezih geri dönmüştü.Birkaç saat sonra, kapının önünde sandalyesini çıkarmış otururken Mehmet’i yine gördü. Adam binadan çıkıp kendisinden tarafa yürümeye başlamıştı. Nezih yerinden fırlamıştı ki adam birdendurup geriye bakmıştı. Binanın girişinden kafasını uzatan bir adam onu çağırıyordu. Mehmet koştura koştura geri dönüp binaya girmişti tekrar. O gün bir daha onu göremedi.Ertesi sabah yorucu başlamıştı. Kiracılardan birinintaşınırken geride bıraktığı, bir daha da tenezzül edip almaya gelmediği bir sürü malzemenin kalorifer dairesine taşınması gerekiyordu. Karton kutulara doldurulmuş bir sürü ıvır zıvır. İzak bey onları bir süre orada alıkoymasını, sahibi yine gelmezse hepsiniçöpe atmasını söylemişti. Nezih önce yükleyebildiği kadar koliyi asansöre yükledi. Zemin kata inince, kalorifer dairesine yakın bir yere istifledi. Böyle iki tur daha çıkıp indikten sonra tüm kolileri aşağı

Page 259: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

259

taşımıştı. Sonra bunları kalorifer dairesinin boş ve karanlık bir köşesine yığmaya başladı. Oflaya puflaya, teker teker taşıdı hepsini de. İşi bitince yorgun argın bir köşeye cöktü. Loş ışıkta etraftauçuşup süzülen tozları seyretti bir süre. Oflaya puflaya kalkıp binanın giriş katına çıktı. Birden Mehmet'le karşılaşıverdi.Adamın kucağında koca bir plastik kavanoz vardı. İkisi de şaşırmış halde kalakaldılar. Adamın kucağındaki bir peynir kavanozuydu ve tam o sırada merdivenlerden yukarı çıkıyordu.Adamın koca bir kavanoz peyniri kime getirdiğini merak etti bir an.“Hayrola Mehmet?” dedi. Adam bir şeyler söylemeye çalıştı.Kucağındaki peynir kavanozuna bakıp sırıttı. Başını kaldırıp merdivenlerin tepesindeki asansöre yardım istercesine baktı. Sırıtıp tekrar Nezihe baktı. Bir şey diyemedi. “Kime o peynir?” “Şey, sizin ücüncü kattaki Cihan bey benden tulum peynir istemişti de. Ben de…”

Page 260: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

260

“Senin derdin ne?” İstemese de sesi biraz sert çıkmıştı.Adam bir şey diyemedi. Artık sırıtmıyordu. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. “Dert mi? Bir derdim yok.”“Neden bu apartmanla bu kadar ilgileniyorsun? Neden benim işime burnunu sokuyorsun?” Adam kendini savunmaya çalışır gibi “Senin işine neden burnumu sokayım ki?” dedi ama daha çok yaramazlık ederken yakalanmış kücük bir çocuğa benziyordu.“Benim yöneticimle konuşup penim işime burnunusokuyorsun. Benim apartmanımdaki kiracılarla muhatap oluyorsun.Kendi apartmanındakilerle ilgilenmek yerine benimkilerle ilgileniyorsun. Amacın nedir senin birader?”Mehmet başını eğip kucağındaki peynire baktı bir süre.Nezih adamın kendisine bir şey söylemesini, cevap vermesini, bağırıp çağırmasını falan bekliyordu ama onun yerine Mehmet birden eğilip yere çömeldi ve

Page 261: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

261

peynir kavanozunu yere bıraktı. Sonra tekrar doğruldu. Şimdi ikisi de elleri boş, kavgaya hazırlanan iki adam gibi sertçe birbirlerine bakıyorlardı. Sahte kibarlık bitmişti sonunda. Artık herkesin eteğindeki taşları dökmeye zamanıydı.“Senin işini istiyorum” dedi birden Mehmet. Nezih şaşırdı. Bunu bekliyor, bunu tahmin ediyordu ama yine de duyduğunda şaşırmıştı işte.“İyi de benim işimi neden isteyesin ki? Hemen yandaki binada çalışıyorsun. Senden ne farkım var sanıyorsun?” Adam bir an cevap vermeden baktı Nezihe. “Bir apartman bir maaş, iki apartman iki maaş.” Bu cevap beklenmedikti işte ve Nezihin bunu hazmetmesibirkaç saniye sürdü. Bu kadar basitti işte. Yine de adam bunu sanki son derece sıradan bir şeymiş gibi öylesine söyleyivermişti, asıl sarsıcı olan da buydu. “İyi de ne de ben? Neden burası?” Nezihin ağzındangüclükle, adeta fısıldar gibi döküldü kelimeler. Mehmet başını öne eğmiş arsız bir ifadeyle sırıtıyordu. Ellerini çaresizce iki yana salladı.

Page 262: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

262

“Üzgünüm. Hayat zor ve sadece iyi olan kazanır.” Tencereden taşmak üzere olan kaynar su gibi öfkenin alnına doğru yükseldiğini hissetti Nezih. Elleri hafifçe titriyordu. Adamın üstüne atlayıp atlamamak konusunda farkında olmadan bir savaş veriyordu Nezih.Bilinçaltında verdiği bir savaştı bu. Mehmet hissetmişti. Ya da gözlerinden anlamıştı. Belki de ellerinin titremesini fark etmişti ama bir şekilde hissetmişti bunu. Bir başka beklenmedik şey yaptı adam.Hafifçe ama aniden adeta bir kedi gibi yaklaşıverdi Nezihe.Aralarında iki karış ya vardı ya yoktu. Yüzü tuhaf bir ifadeyle kırış kırıştı; “Hadi vur bana!”Nezih ne yapacağını bilemedi. Adam korkmuyor, kaçmıyor ya da saldırmıyordu. Diklenmiyordu bile. “Vursana!” diye fısıldadı adam. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu Nezih.“Ne oldu yemedi mi?” Nezih adamı omuzlarından sertçe itti.

Page 263: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

263

Mehmet hafifçe geriye savruldu. İşte başlıyordu. Adam bir kedi gibi fırlayıp Nezih’in burnunun dibinde duruverdi. Nezih ani bir refleksle yumruklarını kaldırdı ve gelecek darbeyi savuşturmaya hazırlandı ama adam yumruk falan sallamıyor sadece burnunun dibinde dikiliyordu. “Hadi! Korktun mu yoksa?” diye fısıldadı adam. İşte o anda anladı Nezih. Adamın derdi kıran kırana bir kavga değildi. Beni kışkırtmaya çalışıyor diye düşündü Nezih. Bunu birden bire farkedivermişti. Tek isteği kendisini kışkırtmak ve ona vurmasını sağlamaktı. Adamın hinliği dehşete düşürmüştü Nezihi. Atılıp yakasına yapıştı. “Defol git buradan!” diye fısıldadı ve adamı tuttuğu gibi kapıya sürükleyip dışarı savurdu.O sırada binanın önünden geçen bir kadın tiz bir çığlık atıp geriye sıçradı. Onun hemen ardından gelen genç bir adam da olduğu yerde durup bir an baktıktan sonra yolunu hızla caddeye doğru çevirip yürümeye devam etti. Kaldırımda yürüyen insanlar kâh durmuş bakıyor kâh hızla yoluna devam ederken kaçamak

Page 264: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

264

bakışlar atıyorlardı. Mehmet yattığı yerden başını kaldırıp etrafına bakındı.Tanıdık bir yüz aradı. Bilerek ağırdan alıyor gibiydi. O halini görecek ve kendisine acıyacak tanıdık bir yüz bulmak ister gibi etrafına bakınıyordu. Nezih kapıda durmuş ne yapacağını bilemedenMehmet’e bakıyordu. Mehmet sonunda abartılı bir yavaşlıkla yerden doğruldu. Aslında hiç darbe almamış olmasına rağmen vücudunun sol kısmına sanki top mermisi girmiş gibi o tarafını tutup iki büklüm yürüyerek uzaklaşmaya başladı. O sırada Orhan usta koşup geldi. Bir Mehmet’e bir Nezih’e bakıyor ne yapacağını ya da ne söyleyeceğinibilemiyordu. Sonunda Nezih’e yaklaştı. Soru soran gözlerle baktı Nezih’e. Nezih soluk soluğaydı. Gözlerini Orhan ustaya dikti ve başını olumsuz manada salladı. Ona bir şey yapmamıştı. Hem dehiçbir şey.Nezih günün kalanında apartmanın işleriyle uğraşmış ama kafasını bir türlü işlere verememişti. Mehmet’in peynir kavanozunu alıp bir kenara koymuştu, gelip

Page 265: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

265

alsın götürsün diye. Ama tabi gelen olmamıştı. Akşam olmak üzereydi. İnsanlar mesai bitip evlerinedönmeye başlayınca cadde yeniden hareketlenmişti. Dışarı çıktı.Orhan usta simitlerin çoğunu satmış kalan birkaç tane için müşterileri gözlüyordu. Ayaklarını sürüyerek gelen Nezihe baktı.Nezih ne diyeceğini bilemeden geleni geçeni seyretti bir süre.“Ne yaptın, dövdün mü adamı?” diye sordu Orhan usta.“Hayır, tabi ki dövmedim. Sadece ittim.” dedi Nezihşaşkınlıkla. Başından geçenleri herkesin bildiğini varsayarak konuşmuştu ama tabiî ki olan biteni kimse görmemişti ve dolayısıyla kimsede bilemezdi. Orhan usta’nın yüzü asıktı yinede. Gözlerini kaçırıyordu. Sanki Nezih suçluymuş, yanlış bir şey yapmış da o dabundan utanıyormuş gibi bir hali vardı.“O öyle söylemiyor ama” dedi gözlerini kaçırarak. Demek adam gelip olanı biteni anlatmıştı.“Ne söyledi peki?”

Page 266: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

266

“Sana peynir getirmiş. Hediye olarak. Sen de direk adamın üzerine çullanmışsın. Dediği buydu adamın.” Nezih kulaklarına inanamadı. “Bana mı?”Orhan usta sonunda başını çevirip Nezihe baktı. “Evet ya sana.” Ama Nezih’in cevap verme tarzından işin içinde bir şey olduğunu fark etmişti.“Adam peyniri kiracılardan birine getirmiş Orhan usta.Kendi söyledi. Üstelik ben onunla konuşmaya çalıştım. Ama beni kışkırtan oydu.”“Nasıl yani?” Orhan usta şimdi dikkat kesilmişti. Nezih olanı biteni anlattığında adamın yüzündeki değişim inanılmazdı.Şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. “Vay anasına be!” diye fısıldadı Orhan usta. “Bu herif şeytan kadar kurnaz biri” dedi başını sallayarak.Ertesi gün öğle yemeğinden sonra şöyle bir hava almak için dışarı çıktı Nezih. Birden Mehmet’i gördü. Bankanın önünde Recep ve birkaç kişiyle daha muhabbet ediyordu. Başı eğik, ölü gibi bir halivardı. Arkası dönük olduğu için Nezih’i fark etmedi

Page 267: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

267

ama Recep’le diğerleri fark etmişti. Onların baktığını görünce Mehmet arkasına dönüp Nezih’e baktı. Nezih gördüklerine inanamadı. Adamın sol gözü morarmış, dudağının kenarında da bir yara bandı vardı. “Yok,daha neler!” diye düşündü. Sağ tarafa baktı. Orhan usta birkaç müşterisine simit sarıyordu.Nezih adamlara doğru yürümeye başladı. Bunu görenMehmet adamların yanından ayrılıp kaldırımın uzağından yürüyerek kendi binasına doğru yöneldi. Bir an arkasından seslenip çağırmak istedi adamı. Sonra vazgeçti. Receple etrafındakilerin yanına gitti.Hepsi de ayıplar bir ifadeyle gözlerini dikmiş bakıyordu.“Size ne anlattı o herif?” diye sordu. İçindeki öfkeyi kontrol etmeye çalışıyordu.“Ayıp be yahu!” dedi Recep. Diğerleri de başlarını salladı.“Ne istersin garipten. Üstelik senin meslektaşın bir de.”“Size ne anlattı bilmiyorum ama hepsi yalan. Adam acgözlü

Page 268: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

268

şeytanın biri.”“O yüzden mi dövdün adamı” dedi bir tanesi.“Ben dövmedim onu.” Sesi yüksek çıkmıştı. Bu hataydı biliyordu ama kendisini tutamamıştı işte.” Diğer tarafta Orhan usta konuşmayı duymuştu. Başını çevirip onlara baktı.“Nezih, adamın hali ortada işte. Bir de dövsen ne olurdu acaba?” diye sitem etti Recep. Orhan usta yanlarına gelmişti.“Gördün mü Orhan usta?” diye uzaklaşan Mehmet’i gösterdi Recep.Orhan ustabaşını çevirip binaya girmek üzere olan Mehmet’e baktı biran.“Adam herkese karşı iyi birisi. Nezih’e de iyi niyetinigöstermek için peynir getirmiş. Oysa Nezih’in yaptığı şeye bak.”diye devam etti Recep. Orhan usta Recep’e baktı bir süre. Orhan usta birden Mehmet’in binasını işaret ederek “Recep bu adamı ne kadardır tanıyorsun?” diye sordu. Recep şöyle bir düşündü. “Sanırım2 hafta kadar oldu.”

Page 269: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

269

“Peki, Nezih’i ne kadardır tanıyorsun?” Recep lafın nereye “Peki, senin tanıdığın Nezih, böyle bir şeyi yapacak adam mı?” Bu soruya hiçbiri cevap vermedi. “Hepinize söylüyorum, kulaklarınızı açıp dikkatle dinleyin.” Nezihe döndü. “Sen de Nezih.”Şimdi hepsi dönüp tek kelime etmeden Orhan ustaya bakıyordu. “Bu adam bir ücka^ğıtçı ve istediği şey Nezih’in işini elinden almak. Peki, bu durumda ne yapacaksınız? Kendi işiyle yetinmeyip başkasınınekmeğine göz koyan o adama mı güveneceksiniz?” Kimse bir cevap vermedi. Sonunda Recep “Peki o zaman ne yapacağız?” diye sordu.İşte asıl önemli olan buydu. Bu durumda ne yapabilirlerdi? Orhan ustaya göre yapılacak tekbir şey vardı. O da bunu dikkatle ve yavaş yavaş anlattı.Ertesi gün Mehmet yüzü bandajlı, gözünde makyajla yaptığı morlukla binanın önünü temizliyordu. Her şey planladığı gibi gidiyordu. Herkes ona inanmış, Nezih denen o köpeğe kimin akıllı olduğunu göstermişti. Keyifle gülümseyip yerleri süpürmeye devametti. Hele dünkü manzara… Arkadaşlarının ve o

Page 270: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

270

Orhan denilen yaşlı herifin Nezih’i fırçalamalarını kapı arkasından gizlice ve keyifle izlemişti. Her şey yolundaydı. Artık herkes Nezih’e karşı yavaşyavaş kendisinin yanında yer alıyordu. Çok yakında herifin işine son verirlerdi. O zaman onun işini kapacaktı. Bu da iki maaş anlamına geliyordu. Mehmet fırçayı binanın içine götürüp kapının arkasına bıraktı. Su kovasını ve paspası aldı. Binanın girişini paspaslamaya başladı.İşin zor kısmı Nezih’i devreden çıkarmaktı. Onu biryollatınca diğerlerini halletmek kolay olacaktı. Gerçi binaların sayısı artınca işi de artacaktı. Aynı anda birkaç binaya kapıcılık yapmak hiç de kolay olmayacaktı ama bir kez işleri almaya başlayınca gerisi kolaydı. Önce karısı Nurcan’ı yollardı birine. Nasılsa ona para verecek değildi. Birden durdu. “Nurcan!” Ses yoktu. Sinirlendi.Nerede bu kalın kafalı kadın diye düşündü. Tekrar seslendi. Cevap alamayınca sinirlendi. Üç gün dövmeyince böyle oluyordu işte.Paspası kenara fırlatıp bodrum katına inen

Page 271: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

271

merdivenlerin yarısına kadar indi. “Nurcan!” karısı korkuyla açtı dairenin kapısını.Öfkeyle ama yine de sesini alçaltıp çıkıştı. “Nedenduymuyorsun aptal kadın?”“Musluk açıktı bey. Ondan duy…” Sözü yarım kaldı.Mehmet birkaç adımda yanına gelip kadının kapıdan uzattığı yüzüne sertçe bir tokat attı. Kadının başı yana savrulurken başındaki tülbent perde gibi uçuştu. “Merdivenleri paspasla hemen.” Parmağıyla yukarıyı işaret eden Mehmet’in gözleri çakmak çakmaktı. Bu kadına güvenip de ikinci binayı nasıl alacaktı bilemiyordu. Kadın korkuyla koşar adım merdivenleri tırmandı. Mehmet cebinden sigarayı çıkarırken yavaş yavaş merdivenleri tırmandı. Binanın holüne çıktığında karısı kovayı ve paspası almış çoktan yerleri silmeye başlamıştı. Kız kardeşi varken neden bu kadını aldığını kendi kendine sordu. Etraftaki binaları aldıkça aklı başında ama ucuza işyapacak birilerini bulması gerekecekti. Birden karşısında Recebi gördü. Yüzüne kocaman bir gülücük yerleştirdi. “Vay canına.

Page 272: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

272

Nasılsın Recep?”Recep gülümseyerek baktı ona. “Ne olsun be Mehmet, iş güc işte. Sen nasılsın?”“Koşturmaca işte.” Arkasında, merdivenleri silerek yukarı çıkan karısını işaret ederek “Ben de bizim hanıma yardım ediyordum.” İkisi de biran konuşmadı. Recep’in yüzünde hafif bir sıkıntı işareti vardı ama Mehmet sebebini anlayamadı.“Bak. Bizim Nezih iyi biridir. O yüzden umarım aranız düzelir.” Mehmet ne diyeceğini bilemedi, en doğru şey gülümsemekmiş gibi geldi ona. O da sadece bunu yaptı. Recep diyecek başka bir şey bulamadı, sıkıntıyla kıpırdandı. Sonra kapıya yöneldi. Tam çıkıyordu ki aniden bir şey hatırlamış gibi durdu. Gizli bir şey yapıyormuş gibi tedirgin bir şekilde etrafına bakındı.Mehmet’e yaklaştı. “Şey, bana tereyağı getirebilir misin? Şöyle iyi kalitetereyağına hasret kaldım resmen. Buralardan güvenip alamazsın ki tereyağını. Sen sizin köyden getirtirsin diye düşündüm. Şöyle bir kilo yeter.” Mehmet birden

Page 273: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

273

keyfi yerine geldi. “Tabi, hem de kralını getiririm sana. Hiç merak etme.”“Tamam, o zaman görüşürüz.” Recep çıkıp gittiğindeMehmet şimdi zoraki değil gerçekten gülümsüyordu. İşler gittikçe iyiye gidiyordu.Birkaç gün sonra Mehmet elinde tere yağ dolu plastik bir saklama kabıyla binadan çıktı. Beyza apartmanının önünden geçerken hususi olarak yavaşladı ama Nezih ortalıklarda görünmüyordu. Bankaya girip Recep’i işaretle dışarıya çağırdı. Kabıteslim edip parasını Recep’ten alırken Nezih’in onları görmesi için neler vermezdi. İki gün sonra çöpleri bina dışına çıkarırken tanımadığı bir kadın yanına geldi Mehmet’in. Kadın Beyza apartmanında bir firmada çalışıyordu ve kendisinden köy peyniriistedi. Mehmet bunu zevkle yapacaktı.Kadının sipariş ettiği halis keçi sütünden yapılmış köypeyniri çoktan gelmişti Mehmet’e ama o sabahtan beri peyniri götürmemişti. Mehmet bir şeyi daha doğrusu birini bekliyordu.Sabah binadan çıkıp hala dönmemiş olan Nezih’i.

Page 274: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

274

Sonunda öğlende doğru Nezih’in binaya girdiğini görünce heyecanlandı. Zaman gelmişti. İçinde peynir olan plastik kabı alıp çıktı. Nezih içeride oturmuş gazete okuyordu. Sırıtarak girdi binaya. Peynir kabını iyice görünsün diye göğsüne kadar kaldırmıştı.Nezih başını kaldırıp onu görünce suratındaki ifadedeğişiverdi birden. Mehmet gülümseyerek yanından geçti.“Nereye gidiyorsun?” diye seslendi arkasından Nezih.Mehmet sırıtarak döndü. “Yukarıdaki bir bayana peynir getirdim de.Sen de ister misin? Merak etme, sana kapıcı indirimi de yaparım.”Nezih’in saldırmasını bekledi Mehmet. Tek istediği buydu. Ama onun yerine hışımla dışarı çıktı Nezih. Mehmet şaşırmıştı. Olsun bu da iyiydi.Mehmet’in işleri gittikçe açılıyordu. Neredeyse tüm sokak Mehmet’in köyden getirttiği ürünleri alırken Mehmet’te bu işten iyi para kazanıyordu. Bazen hususi Nezih’in önünde durup cebindençıkardığı paraları sayıyor ya da o binanın önünde

Page 275: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

275

otururken müşterileriyle onun biraz ötesinde, pazarlık edip sipariş alıyordu.Nezih bunlara sinir olduğunu gizlemiyordu ama henüz Mehmet’in beklediği ve istediği şeyi yapmamış, onun üzerine çullanmamıştı. Ah bir kere herkesin içinde bunu yapsaydı… İşte o zaman o hıyarın işi bitecekti.Gerçi sebebini anlayamadığı bir gariplik seziyordu ama çözememişti bir türlü. Daha önce hiç bu kadar kolay ve hızlı bir şekilde artmamıştı müşterileri. Şimdi ise siparişler arka arkaya geliyordu. En iyisi boş verip işine bakmaktı. Sonuçta keyfi yerindeydi Mehmet’in. Müşterileri de gelirleri de hızla artıyordu ya önemli olan oydu. O gün hava güneşli ve açıktı. Mehmet apartmandaki işlerini bitirince şöyle bir dışarı çıkmaya karar verdi.Orhan usta kaldırımda, her zamanki yerinde durmuş simit satıyor, gelen geçenle sohbet ediyordu. Yanına gidip selam verdi. “İşler nasıl Mehmet?” diye sordu Orhan usta. Kastettiği şey kapıcılık değildi elbette. O da keyifli görünüyordu.

Page 276: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

276

Mehmet de gülümsedi. “Sağ ol Orhan usta. Ekmeğimizi çıkarmaya çalışıyoruz işte.”“Müşterileri çoğaltmışsın diye duydum.” Ünüm yayılıyor diye düşündü Mehmet ve gülerek başını sallamakla yetindi.“Bak aklıma ne geldi. Aykut’u tanıyorsun değil mi?”Mehmet herkesle olduğu gibi az ilerideki lokantada garsonluk yapan Aykut’la da tanışmış, birkaç kez de ayaküstü sohbet etmişti. “Evet tanıyorum. Hayrola?”“Onların lokanta kahvaltı da veriyor her sabah. Neden onlara tereyağını sen getirmiyorsun? Hem daha çok kazanırsın hem de iyice düzene girer senin şu iş.” Mehmet kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Bu resmen piyango vurmasından farksızdı. O an aklında binlerce düşünce birbirine girmiş şekilde geçmeye başlamıştı. İşleri büyütmesi, daha çok para, kendi dükka^nı hatta belki de kendi markasını oluşturması, kahrolası kapıcılıktan kurtulup gerçek bir zengin olma… Sonra birden kendine geldi. Orhan usta’nın son sözüne dikkatini veremediği için kaçırmıştı. “Pardon, anlamadım”

Page 277: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

277

dedi heyecanının belli etmemeye çalışarak.“Ne dersin diye sordum. Becerebilir misin?” Yaşlı herif şaka yapıyor olmalıydı. Öyle bir becerirdi ki. “Elbette beceririm. Sen işino kısmını merak etme.”“Aykut’a söyleyeyim, seni bulsun. Gerisini aranızdakonuşursunuz artık.”Mehmet eve dönerken hala inanamıyordu. Bu resmenpiyangoydu. Çevredeki paralı züppelere tek tek yağ, peynir satmak ayrı şeydi, bir lokantayla düzenli iş yapmak ayrı şey. Aslında Orhan usta gördüğü kadarıyla Nezih’in bir numaralı dostuydu. Ondan böyle bir kıyak gerçekten şaşırtıcıydı. Belki de Nezih’e yardım etmek için böyle yapmıştı. Onun işini elinden almasın diye. Güldü. Bunun işe yarayacağını sanıyorsa gerçekten çok saftı şu yaşlı adam. İstersetereyağı kralı olsun, o Nezih denen herifin işini bitirecekti, hiçbir şey buna engel olamazdı.“Haftada iki kilo tereyağı gidiyor bizim lokantada” dedi Aykut. Aslında lokantanın sahibi o değildi ama bu tür satın alma işlerini patronu ona bırakmıştı.

Page 278: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

278

“Peki, kaça alıyorsunuz?”“Normalde beş kiloluk tenekelerle alıyoruz. Tenekesine 100 TL veriyoruz.” Kilosu 20 TL’ ya geliyordu demek. Mehmet sevincini belli etmemeye çalıştı. O, köyden kargo masrafı dâhil kilosu 7 TL’ dan getirtiyordu. Mahalleliye de genelde 10’densatıyordu. Yani 15’den bile satsa ciddi kardaydı. “Size 15’den getirtirim. Ne dersin?” El sıkıştılar. Bu iş tamamdı. Artık düzenli bir müşterisi de olmuştu. Bu işi zamanla oturtup sonra da diğer lokantalara atlardı. O gece sevinçten zor uyudu Mehmet. Ertesi gün de ilk iş köye telefon edip yağı hazırlatmak oldu. Birkaç gün sonra ilk teslimatını yapıp parasını aldığında kendini yenilmez hissediyordu.Gece hava ılık ve sessizdi. Kaldırımda ara sıra geçensarhoşlardan ve fahişelerden başka kimse yoktu. Nezih yavaş yavaş yürüyor, bir yandan da sigarasını içiyordu. Az sonra kapalı bir dükka^nın önünde durdu. Burası ufak bir esnaf lokantasıydı. İçerisikaranlıktı. Kafasını uzatıp karanlık dükka^nın içine baktı. İçeride gri bir gölge belirdi birden. Gölge

Page 279: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

279

karanlığın içinde hareketlenip kilitli kapıya yaklaştı. Kilit şıkırtısı duyuldu ve gölge kapıyı açıp kenaraçekildi. Nezih karanlıkta dikkatle içeri girdi. Kilit şıkırtısı duydu arkasından ama dönüp bakmadı. Masaların ilerisinde hafif bir ışık mutfak kapısının yerini belli ediyordu. Oraya yöneldiğinde Aykut’unayakkabı sesi de peşinden geliyordu.Mutfağa girince bulaşık deterjanı ve sirke kokusu çarptı yüzüne. İçerisi temiz ve sessizdi. Tek ses, tepedeki florasanın vızıltısıydı.Krom tencerelerin ve temizlenmiş boş mutfak tezgâhlarının ortasında Orhan usta ve Recep sessizce ayakta dikiliyordu. Nezih ve Aykut yanlarına geldiler. Dört kişi bir şey söylemeden birbirlerine baktılar. Orhan usta söyleyeceklerini vurgulamak ister gibi iki elini de yavaşça havaya kaldırdı.“Buraya neden geldiğimizi biliyorsunuz.” Üç adamında yüzlerine baktı. “Bu işte yer almak istemiyorsanız sorun değil.Sadece çenenizi kapalı tutun yeter.” Aykut endişeli görünüyordu.

Page 280: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

280

Haklıydı da. İşler planlandığı gibi gitmezse başı derde girmeye en yakın aday o olacaktı.Aykut Recep’e baktı. “Bir şey olmayacak değil mi?Eminsin.” Recep kendinden emin başını salladı. “Hiç merak etmeyin.Sadece biraz kıvranacaklar o kadar.”Nezih bir şeyler söyleme ihtiyacı duydu. Sonuçta tümbunların nedeni kendisiydi. Boğazını temizledi. Başlar ona döndü.“Bir sorun çıkarsa bile sana patlamasına izin vermem ben. Tüm sorumluluk benim.”Orhan usta bir adım öne çıkıp Nezih’e yaklaştı. Şimdi ücü de Orhan ustaya bakıyordu. Gözlerini Nezih’e dikip bir iki saniye bir şey demeden baktı. “Bunun seninle ilgisi yok” dedi. “Bu adam için yoldaki çakıllardan birisin sen. Hırsları için herkesi harcayabilecek biri o. Sen sadece sıradaki çakıl taşısın.” Kimse bir yorum yapmadı.Orhan usta dönüp elini Aykut’a uzattı. “İşimize bakalım” dedi.Aykut cebinden bir tüp ilaç çıkardı. Orhan usta geniş,

Page 281: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

281

temiz tezgâhın başına geçip bir kesme tahtası aldı. Bir satır aldı eline. Hapları kesme tahtası üzerinde ezip toz haline getirmeye başladı. Aykut’ta Orhan usta’nın yanına geçmişti. Haplar ezildikçe o da onları bir tabağın içine boşaltıyordu. Nezih’le Recep yapacak başka bir şey olmadığından onları seyrettiler. Sonunda Aykut tabağı alıp ikisine dönüp baktı. Aykut elini uzatırken Nezih önce davrandı ve tabağıaldı. Sanayi tipi koca buzdolabının önünde çömelip kapağını açtı ve tereyağı tenekesini çıkardı. Bunu daha önce planlamamışlardı ama kaderin cilvesi işte, işin son kısmı ona düşmüştü. Tenekenin yarısından biraz fazlası doluydu. Tabağın içindeki tozu tenekeyeboşaltırken Recep’te koca bir servis kaşığını ona uzattı. Az sonra toz yağla karışmış, yağ tenekesi, buzluktaki yerine dönmüştü. Dört adam sessizce mutfaktan çıkarken tek ses, tepedeki florasanın vızıltısıydı.Ertesi gün Mehmet için koşturmacayla dolu geçmişti. Bir yandan apartmandaki işler bir yandan siparişler derken oradan oraya koşup durmuştu. Akşam

Page 282: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

282

yemeğini yemiş, televizyon karşısında sigarasını içiyor, bir yandan da işleri büyütmenin hayallerinikuruyordu. Nezih gidince oraya kendisi, bu binaya da karısı bakacaktı. Ama bu işler içinde bir depo gibi bir yer bulmalıydı.Birden kapı çalınca şaşırdı. Mutfaktaki su sesi de aniden durdu. Buralarda yeniydiler ve kapıları pek sık çalmazdı. Herhalde yönetici falan olmalıydı. Kapıda polisleri görünce şaşırdı biraz ama çok da endişe etmedi. Aklına gelen ilk şey apartmanda bir olay olduğuydu.Böyle şeyler olurdu. Karı-koca kavgası, komşuların kavgası ya da gürültü yüzünden birbirlerini şikâyet etmeler… Tabi bu durumlarda polisler önce kapıcıya uğrarlardı. Kimin nerede oturduğunu, binada olanı biteni en iyi kapıcılar bilirdi cünkü.“Mehmet Gerendi sen misin?” Biri ince, kara kuru ve asık suratlı ama oldukça genç bir polisti. Diğeri bir balkon kadar geniş göbeği olan orta yaşlardaydı. Soruyu soran göbekli olandı.“Evet benim. Hayırdır memur bey?”

Page 283: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

283

“Bizimle emniyete gelmen gerekiyor. Hakkında şikâyet var.”Polis bunu söylerken bir kâğıdı ona uzattı. Mehmet kücük bir şok geçiriyordu. Kâğıdı aldı. Karısı hemen yanında bir şeyler geveliyordu. Kâğıtta anlamadığı bir sürü şey yazıyordu ama onca cümle içinde kendi adını, adresini hemen fark etti. Az sonra üzerindepijaması, sırtında bir ceketle polis arabasına biniyordu.Hava kapalı ve oldukça rüzga^rlıydı. Her an yağmurbekleniyordu. Bir yağsa ortalık rahatlayacak, toz duman yatışacaktı.Nezih Orhan ustanın yanına geldi. Orhan usta önündeki simit arabasına yaslanmış Gervin apartmanına bakıyordu. Apartmanın önünde bir kamyonet duruyordu. Birkaç amele kamyonete eşyayüklüyorlardı. Birden binadan Mehmet çıktı. Battaniyeye sarılı bir komodini kamyonete taşıyordu o da. Kendisini izleyen Orhan ustayla Nezihi görmemişti. Komodini aracın kasasındaki adama uzattı.

Page 284: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

284

Tekrar binaya girecekken durdu ve ikisine doğru dönüp baktı.İfadesiz, görmeyen gözlerle bakıyordu. Yavaşça yürüyüp binaya girdi.Nezih bir şey sormak için Orhan ustaya baktı. Orhan usta anladı, daha Nezih bir şey sormadan “Sorun yok” dedi. “Meraketme.” Orhan usta durdu, eşya taşıyanlara baktı bir süre, sonra tekrar konuşmaya başladı.“Aykut son anda korkmuş” dedi. “Sabah kahvaltıyagelenlere yağı vermekten vazgeçmiş. Sonra tuhaf bir şey olmuş.”durup gülümseyerek Nezihe baktı. Sonra tekrar adamlara döndü.O sabah Aykut’un patronu yani lokantanın sahibi ki adam genelde evinde kahvaltı yapardı, yanında iki arkadaşıyla girmiş lokantaya. Yani o gün kahvaltıyı orada yapacağı tutmuş işte adamın.Aykut’ta nasıl olduysa, birden içinden gelmiş, tereyağını onların önüne koymuştu. Sonra, beklendiği gibi adam öğlene doğru tuvalete koşmuştu. Tabi

Page 285: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

285

Aykut bir gözü patronunda, bir elinde de telefonhazır bekliyordu. Hemen ambulans çağırmıştı Aykut. Elbette arkadaşları da fenalaşmıştı ama Orhan usta’nın da dediği gibi merak edecek bir şey yoktu. Bu arada onlar da o çevrenin esnaflarıydı zaten. Onları da aynı hastaneye kaldırmışlardı. Mideleri yıkandıktan sonra doktor onlara ne yediklerini sormuş, Aykut’ta onların yerine konuşmuş ve kahvaltıdan, özellikle de tereyağından bahsetmişti.Olay böylece açığa çıkmıştı. Aykut’un patronu akşama doğru kendine gelince ilk iş olarak telefona sarılıp Mehmet’i polise şikâyet etmişti tabi. Polisler akşam Mehmet’i karakola almışlardı ve Mehmetbütün geceyi nezarethanede geçirmişti. Ertesi gün hastaneden çıkan adam, iki arkadaşı ve Aykut’la beraber emniyete ifade vermeye gitmişti.“Peki, patronu Aykut’a kızmamış mı?” diye sordu Nezih.Sonuçta yağı satın alması için Aykut’a izin veren oydu.Neden kızsındı ki? Karakolda adamdan davacı

Page 286: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

286

olduğunu söylemişti patronu. Mehmet korkudan konuşamıyordu tabi. Sonra birden komiser mideleri yeni yıkandığı için yüzleri sapsarı haldeki üc adama dönüp o kritik soruyu sormuştu. “Faturanız var mı?”Elbette satın aldıkları tereyağının faturası yoktu. Zaten Mehmet nasıl fatura kesecekti ki? Komiser de o zaman dava açsalar bile şansları olmadığını söyledi. Tabi bunu duyunca Mehmet gözdenkaçmayacak derecede rahatlamıştı. Komiser, yine de aralarını bulmak için Mehmet’e dönüp adamların hastane masraflarını ödemesini, meselenin de burada kapatılmasını teklif etmişti. Ancak Mehmet son kozunu oynama karar vermişti anlaşılan. Az önce dava ihtimalinin ortadan kalktığını duyunca cesaretlenmişti sonuçta. Bu işte bir suçu olmadığını, o yüzden kimsenin hastane masrafını ödemeyeceğini kibar ama kesin bir dille ifade etti.Bunun üzerine komiser, oturduğu yerde rahatı yerinde olup ta yine de kalkmak zorunda olan romatizmalı, siyatikli ve de isteksiz bir adamın tavrıyla yüzünü ekşitip yavaşça yerinden kalkmış, sallanarak

Page 287: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

287

Mehmet’e yaklaşıp tam önünde durmuştu. Sonra nasılolduğunu kimsenin anlamadığı bir şekilde, şöyle desteklisinden sağlı sollu iki tokat patlatıvermişti Mehmet’e. Adam boş çuval gibi savrulup yere kapaklanmıştı. Bir polis Mehmet’i yerden kaldırdığında komiser hala Mehmet’in önünde dikiliyordu.Gülümseyerek şöyle demişti komiser; “Sana dava açamazlar evlat. Ama istersen bu gece de seni burada misafir ederiz. Bu sefer ne kadar misafirperver olduğumuzu da gösteririz sana. Sabah giderken de halk sağlığını tehditten sana bir kamu davası açar hemde eli boş göndermemiş oluruz seni.” Böylece Mehmet adamların hastane masrafını ödemeyi kabul etmişti.Eve döndüğünde bir başka kötü sürpriz bekliyorduMehmet’i. Olanı biteni öğrenen apartman yöneticisi Mehmet’i kapı önüne koyuvermişti. İşte olan biten buydu.Mehmet’le karısı kamyonetin önüne binerken amelelerden biri kamyonetin kasasının kapağını

Page 288: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

288

kapattı. Kamyonet binanın önünden ayrılırken Nezih’le Orhan usta arkasından baktılar bir süre.Sonunda yağmur yağmaya başladı.SONSonsözNezih’in ve dostlarının hikâyelerini beğendiniz mi bilmiyorum ama ben yazarken çok eğlendim. Çok güldüğüm yerler olduğu kadar üzüldüğüm ya da gerildiğim yerler de oldu. Siz de beğendiğiniz (vede tabi beğenmediğiz) yerleri benimle paylaşırsanız mutlu olurum;[email protected] Chroniclesfacebook.com/murat.akcicektwitter.com/makcicek

Page 289: Bir Kapıcının Sıradan Hayatı

289