bİsmİllÂhİrrahmanİrrahİm her Şey h ve her...

8
BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H v E HER YERDE MİLLİ VE DİNİ KIBRIS TÜRK ISLÂM CEMİYETİNİN RESMİ ORGANI P.K. 424 — Lcfkoşa ONBEŞTE BİR CUMA GÜNLERİ ÇIKAR Sayı: 13 23 Temmuz 1971 20 ınils nizam İçinizden Hayra Çağırır İyiliği Emreder Kötülüğü Men Eder Bir Cemaat Bulunsun Kııran-ı Kerim — Ali tmran — 104 Ay el (19-26) Temmuz, Esir Milletler Haftası Hiir Batı ülkelerinde başlıyan “Esir Milletler Haf - tası" dolay isiyle 19 Temmuz Pazartesi günü İstanbul'da bir bildiri yayınlayan Doğu Türkistan Göçmenler Cemi- yeti Başkanı ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti Genel Sekreteri İsa Yusuf Alptekin, Birleşmiş Milletlerin Do- ğu Türkistan faciasına el koymasını ve burada devanı ettirilen katliama son verilmesini istemiştir. 19 Temmuz - 26 Tem - muz tarihleri arası ESİR MİLLETLER HAFTASI - DIR.. Bu hafta 365 gün u- nutulaıı 120 milyon esir TÜRK’ün acılarının izdi - raplarının dile getirilmeye çalışıldığı bir haftadır. Bu hafta, insanlığın 21. yüz - yılda yüz karasını dile geti- ren bir haftadır. Bu hafta; ezilen, sömürülen, horla - nan milletler kurtuluşu için bir ümit taşıyan haftadır. Ve her sene kutlanır bu hafta.. Her Temmuzun 17- sinden 26’sına kadar dün - yanın her yerinde nutuklar atılır... Bol.. Bol.. Ve so n - ra esir milletler kaderleriy - le başbaşa bırakılır, 365 gün. (Devamı sayfa 8’de) BAŞYAZI m & m sa SUÇ KİMİN? İnsanların dünyasında İslam: insanın hayat kaynağı, görüşlerinin çizgisi, duyuşlarının sesi, gö- rüşlerinin ışığı, yaşayışının ölçüsüdür. Bu sınırları aşan kişi islâıııı şeklen bilse ruhen duyamaz, ruhen duyduğunu söylese amelen yaşayamaz. İç dünyası- nın islâınla yoğruluşu demek, onu fiilen yaşamak demektir. Aksi, lslânun tarif ettiği; dinsizler, mü - nafıklar ve günahkârlar zümresine girer. iç dünyası ile dış dünyasını birleştiren islâııı insanına islâmi hareketi, nezaketi, tevazuu, şecaati feragati, topluluklar içinde “Şu islâııı insanıdır" dedirtecek bir olgunluğu emreder. Fakat bugün in- sanlar topluluğunda İslâm topluluğu denince, tem - bel, bencil, fakir ve süflilik akla gelmektedir. Bun- da da hakikat payı pardır. Islâm; yıldızlaşan insan- lar topluluğu emreder, tarih boyunca islâmı rehber edinen toplulukların efendilikleriyle örnek verir - ken ve örnekleri göz önünde dururken, bugün ni - çin böyleyiz, tslâıııın emrettiği yolun aykırı insan - İtriyiz Islâm ışığını hazmedentiyen. türlü desiseleri i- le tarih boyunca İslâm insanına yapılan telkinlerin bir neticesi midir? Tarihi boyunca bu ve bunun gibi İslâm düş - inanlarının binlercesini gören İslâm toplulukları daima efendi olurken bugün bu hale düşüşün sebe- bini bizzat kendi içinden aramalıdır. (Devamı sayfa fi'de) İngiliz Müslümanlarından Hacı Yahya Eltacir Adamızı Ziyaret Etti » m Hacı Yahva Eltacir adamızdan ayrılırken İngiltere'de, lngilizler a - rasında Müslümanlığın ya - yıldığını sık sık okuyup işi- tiriz. Fakat şahsen kendile- rini görenlerimiz pek az - dır. Geçen hafta içerisin - de sayıları günden güne ço- ğalan bu din kardeşlerimiz- den bir tanesi adamızı ziya- ret etmiş ve cemiyetimize uğrayarak misafirimiz ol - muştur. Doğuştan ‘John Merchant’ ismini alan fa - kat lslâmiyete intibakıyle Yahya ismini kabullenen bu kardeşimiz geçen mev - simde hac farizasını da ye- rine getirmek suretiyle Is - lâıııiyete intibak ve bağlılı- ğının derecesini göstermiş bulunuyor. Meslek itibariyle inşa - at mühendisi olan Hacı Yahya Eltacir, Mıjskat ve Oman Sultanlığında inşa edilmeye başlanan Uçak a - (anının ihalesini kazanan bir şirkette vazife almıştır . Vazifesine gitmek üzere yola çıkacağı vakit yolunun Kıbrıs üzerinden de geçti - ğini görerek Londra'da i - ken işittiği Kıbrıs Türk Is - lam Cemiyeti ve Nizam Gazetesini de ziyaret etme- yi düşünerek Lefkoşa’ya varmış ve bizleri arayıp bulmuştur. Aramızda bulunduğu üç gLin zarfında Lefkoşa'daki muhtelif camilerde cemaat - larla tanışmış ve gönülleri - ni fethetmiştir. Mağusa’yı ziyaretimiz esnasında ikin - di namazı vaktini geçirdiği- miz için ayrı bir cemaat teşkil etmek gerekmiş ve ge rek kılık ve kıyafeti, gerek- se bilgi ve samimiyeti bakı- mından imamlığa lâyık gö- rülerek imamete geçirilmiş - ti. Gerçi yeni müftülük ka- nunu gereğince müftülük - ten yazılı izin alınması i - cab ediyordu ama Pazar günü telefonla bile izin al- ma imkânı olmadığı ve bu kanunun Hacı Yahya veya bizler için değil, belirli bir şahıs için çıkarıldığı cihet - le mahzurlu görülmeyece - ği düşüncesiyle Allaha te - vekkül edilip namaz cem a: at halinde ifa edilmişti. Cemaat fertleri tarafın - (Devamı sayfa 8’de) | Cuma S Namazı Dairelerin Cuma günleri öğle üzeri Cu- ma namazına gidilen va kitlerde tatil olmama- ları dolayısıyle hazı vatandaşlarımız ibadet- lerini yapıp yapmamak ta tenakuza düşmekte- dirler. Kıbrıs kanunla - rina göre, ve Anayasa- sının kişinin dini inanç larına ait serdettiei maddelerde Cuma na - mazına gitınek için her kişi serbest bırakılmış- tır. Memur vatandaş - şj lar da daire miidürle- :o; rini haberdar ederek :o; Cuma namazlarını ü - « zerlerine farz olduğu g şekilde cemaatla cami- in | de eda eyleyebilirler. « § NİZAM

Upload: others

Post on 19-Feb-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER …evrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Temmuz/...BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER YERDE MİLLİ VE DİNİ

BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H v E HER YERDE MİLLİ VE DİNİ

KIBRIS TÜRK ISLÂM CEMİYETİNİN

RESMİ ORGANI

P.K. 424 — Lcfkoşa

ONBEŞTE BİR CUMA GÜNLERİ ÇIKAR

Sayı: 13 23 Temmuz 1971 20 ınils nizamİçinizden Hayra Çağırır İyiliği Emreder Kötülüğü Men Eder Bir Cemaat Bulunsun

Kııran-ı Kerim — Ali tmran — 104 Ay el

(19-26) Temmuz, Esir Milletler Haftası

Hiir Batı ülkelerinde başlıyan “Esir Milletler Haf - tası" dolay isiyle 19 Temmuz Pazartesi günü İstanbul'da bir bildiri yayınlayan Doğu Türkistan Göçmenler Cemi­yeti Başkanı ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti Genel Sekreteri İsa Yusuf Alptekin, Birleşmiş Milletlerin Do­ğu Türkistan faciasına el koymasını ve burada devanı ettirilen katliama son verilmesini istemiştir.

19 Temmuz - 26 Tem - muz tarihleri arası ESİR M İLLETLER HAFTASI - DIR.. Bu hafta 365 gün u- nutulaıı 120 milyon esir TÜRK’ün acılarının izdi - raplarının dile getirilmeye çalışıldığı bir haftadır. Bu hafta, insanlığın 21. yüz - yılda yüz karasını dile geti­ren bir haftadır. Bu hafta; ezilen, sömürülen, horla -

nan milletler kurtuluşu için bir ümit taşıyan haftadır.

Ve her sene kutlanır bu hafta.. Her Temmuzun 17- sinden 26’sına kadar dün - yanın her yerinde nutuklar atılır... Bol.. Bol.. Ve s o n ­ra esir milletler kaderleriy - le başbaşa bırakılır, 365 gün.

(Devamı sayfa 8’de)

BAŞYAZI

m & m s aSUÇ KİMİN?

İnsanların dünyasında İslam: insanın hayatkaynağı, görüşlerinin çizgisi, duyuşlarının sesi, gö­rüşlerinin ışığı, yaşayışının ölçüsüdür. Bu sınırları aşan kişi islâıııı şeklen bilse ruhen duyamaz, ruhen duyduğunu söylese amelen yaşayamaz. İç dünyası­nın islâınla yoğruluşu demek, onu fiilen yaşamak demektir. Aksi, lslânun tarif ettiği; dinsizler, mü - nafıklar ve günahkârlar zümresine girer.

iç dünyası ile dış dünyasını birleştiren islâııı insanına islâmi hareketi, nezaketi, tevazuu, şecaati feragati, topluluklar içinde “Şu islâııı insanıdır" dedirtecek bir olgunluğu emreder. Fakat bugün in­sanlar topluluğunda İslâm topluluğu denince, tem - bel, bencil, fakir ve süflilik akla gelmektedir. Bun­da da hakikat payı pardır. Islâm; yıldızlaşan insan­lar topluluğu emreder, tarih boyunca islâmı rehber edinen toplulukların efendilikleriyle örnek verir - ken ve örnekleri göz önünde dururken, bugün ni - çin böyleyiz, tslâıııın emrettiği yolun aykırı insan - İtriyiz

Islâm ışığını hazmedentiyen. türlü desiseleri i- le tarih boyunca İslâm insanına yapılan telkinlerin bir neticesi midir?

Tarihi boyunca bu ve bunun gibi İslâm düş - inanlarının binlercesini gören İslâm toplulukları daima efendi olurken bugün bu hale düşüşün sebe­bini bizzat kendi içinden aramalıdır.

(Devamı sayfa fi'de)

İngiliz M üslümanlarından Hacı Yahya Eltacir

Adamızı Ziyaret Etti

» m

içHacı Yahva Eltacir adamızdan ayrılırken

İngiltere'de, lngilizler a - rasında Müslümanlığın ya - yıldığını sık sık okuyup işi­tiriz. Fakat şahsen kendile­rini görenlerimiz pek az - dır. Geçen hafta içerisin - de sayıları günden güne ço­ğalan bu din kardeşlerimiz­den bir tanesi adamızı ziya­ret etmiş ve cemiyetimize uğrayarak misafirimiz ol - muştur. Doğuştan ‘John M erchant’ ismini alan fa - kat lslâmiyete intibakıyle Yahya ismini kabullenen bu kardeşimiz geçen mev - simde hac farizasını da ye­rine getirmek suretiyle Is - lâıııiyete intibak ve bağlılı­ğının derecesini göstermiş bulunuyor.

Meslek itibariyle inşa - at mühendisi olan Hacı Yahya Eltacir, Mıjskat ve Oman Sultanlığında inşa edilmeye başlanan Uçak a - (anının ihalesini kazanan bir şirkette vazife almıştır . Vazifesine gitmek üzere yola çıkacağı vakit yolunun Kıbrıs üzerinden de geçti - ğini görerek Londra'da i - ken işittiği Kıbrıs Türk Is -

lam Cemiyeti ve Nizam Gazetesini de ziyaret etme­yi düşünerek Lefkoşa’ya varmış ve bizleri arayıp bulmuştur.

Aramızda bulunduğu üç gLin zarfında Lefkoşa'daki muhtelif camilerde cemaat - larla tanışmış ve gönülleri - ni fethetmiştir. M ağusa’yı ziyaretimiz esnasında ikin - di namazı vaktini geçirdiği­miz için ayrı bir cemaat teşkil etmek gerekmiş ve ge rek kılık ve kıyafeti, gerek­se bilgi ve samimiyeti bakı­mından imamlığa lâyık gö­rülerek imamete geçirilmiş - ti. Gerçi yeni müftülük ka­nunu gereğince müftülük - ten yazılı izin alınması i - cab ediyordu ama Pazar günü telefonla bile izin al­ma imkânı olmadığı ve bu kanunun Hacı Yahya veya bizler için değil, belirli bir şahıs için çıkarıldığı cihet - le mahzurlu görülmeyece - ği düşüncesiyle Allaha te - vekkül edilip namaz c e m a : at halinde ifa edilmişti.

Cemaat fertleri tarafın -

(Devamı sayfa 8 ’de)

| Cuma

S NamazıDairelerin Cuma

günleri öğle üzeri Cu­ma namazına gidilen va kitlerde tatil olmama­ları dolayısıyle hazı vatandaşlarımız ibadet­lerini yapıp yapmamak ta tenakuza düşmekte­dirler. Kıbrıs kanunla - rina göre, ve Anayasa­sının kişinin dini inanç larına ait serdettiei maddelerde Cuma na - mazına gitınek için her kişi serbest bırakılmış­tır. Memur vatandaş -

şj lar da daire miidürle- :o; rini haberdar ederek :o; Cuma namazlarını ü - « zerlerine farz olduğug şekilde cemaatla cami­in| de eda eyleyebilirler.«§

NİZAM

Page 2: BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER …evrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Temmuz/...BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER YERDE MİLLİ VE DİNİ

SAYFA: 2 N İ Z A MCUM A, 23 TEMMUZ 1971

NİZAM15 günde bir çıkar.

Sahibi: Kıbrıs Türk İslâm Cemiyeti adına Hüseyin Ziya Demirdoğlu

Yazıişleri Müdürü:Hüseyin Mehmet Ateşin

Dış Temsilcilikler:

Dizgi ve baskı:

İngiltere: Hüseyin Ömer 55 A North Str. Carshalton SURREY

Türkiye: Cahit Baltacı Dolmababçe Camii Beşiktaş-lstanbulSAVAŞ Basımevi

m m \

ştıımıtııııııııııııııııııııııınıııııııiHiınııııınıııııııııııımıımııııuıııııınıııııııııııııı»ıııııııi||in,,l,,",mılll,ll,,,l,,,l,,,,l,,l,,l,,ın,ll,l,,,l,lllllllul

Pratikte İslâm Davası: 13

Hazırlayan:ÖMER YAHYA

Peygamberimiz “DİN KARDEŞİNİN bir işini görmek için yürümek 10 yıl itikafta bulunmaya be - deldir” diye buyurmuşlar - dır.

Bir kimse bilhassa hali vakti de yerinde ise kom ­şusunun aç olduğunu bile bile karnını doyursa ondan sonra da yediği nimetleri kendisine ihsan eden Alla - ha lisanen bir kere değil bin kere ELH A M D U LIL - LA H demiş olsa şükretmiş sayılmaz. Çünkü Hz. Al - lah K ur’an-ı Kerim’ınde “sizi rızıklandırdığımız şey - lerden, siz de yoksullan rı- zıklandırınız” buyurm akta - dır.

A llah insana idrak ve i- zan vermiştir, ona göre ha­rekâtımızı düzeltmezsek su - çumuz iki katlı olur. Me - selâ dedikodu etmek, baş - kasının ayıp ve kusurunu gömlekle iz’an ve idrak dı­şına çıkmış oluruz. Bu su - retle de iki katlı günaha girmiş oluruz. Birincisi id - rak ve iz’ammızı iyiye kul - lanmadığımızdan, ikinci - si ise dedikodu veya başka­larının ayıp ve kusurlarını gördüğümüzdendir. İM A - NIN muhafazası idrak ve i- zanımızı iyiye kullanmamı - za bağlıdır.

Islâm dinine göre, bu dünyada çalışmıyan, insan - lara karşı faydası dokunmı- van ebedî alemde de fayda­sız kalır. Bir müslüman kimseye yük olmadan ça­lışmalıdır.

A llah’tan hem dünya hem de ahiret saadeti istemeli - yiz.

Bir gün Mescidi Şerifte itikatta bulunan İBNİ AB - BAS’ın yanına eshaptan bi- rj geldi ve selâm vererek yanına oturdu. 1BN1 AB - BAS ona:

— Seni kederli görüyo - rum, bir derdin mi var

— Ey tbni Abbas, falan kimseye borcum var, zama­nı geldi, ödeyemedim, dedi. İbni A bbas da “Senin hak­kında alacaklından mehil istiyeyim mi?” deyince O:

İslâm İnkilâbmda İçtimaî Mezhepler

* İslâm inkdâbı, liberalizma ve kapitalizma, fa - şizma ve nazizma, sosyalizma ve komünizma gibi, bugüne kadar tatbik mevzuu olmuş içtimai mezhep­lerin herbirini, hiçbirine üstünlük vermeden masa­ya oturtur ve onlara şöyle mukabele eder: “Herbi- rinizin, bütünü kucaklayamadan, ayrı ayrı ve par - ça parça bazı haklarınız ve hakikatleriniz vardır; ve birbirinizin ayrı ayn ve parça parça arayıp da bulamadığınız hakikat, birer bütün halinde Islâmi- yettedir.”

* İslâm inkılâbının bu hitabı, ona inanmtyanlar için kuru ve kof bir iddiadır; fakat inananlar için değil de sadece hakikat adına tarafsız bir cephe tu­tanlar için, bütün bir laboratuar tecrübe ve miişa - hadesine dayalı riyazi bir vâkıa haysiyetindedir.

* İslâm inkılâbının, bilhassa, liberalizma ve ka­pitalizma, faşizma ve nazizma, sosyalizma ve ko - ınünizma gibi, bugün medeniyet dünyasını en vu - zuhlu çizgilerle üçe bölen ve tarih boyunca tatbik mevzuu olabilmiş yegâne üç mezhebi teşkil eden rejimler karşısındaki mevkiini tayin ederken, ilk ınetod inceliği şu noktada toplanır: İslâmiyetinbunlardan hiçbirine tâbi olması ve hiçbirine ken - di ismini ilâve etmesi mümkün değil; ancak bun - lardan herbirinin öbüründe kaybetmek istemediği hak ve hakikatle beraber hepsinin birden hesabını tekeffül edici külli mizanın tahkik ve tahaffusu, İs­lâmiyet içinde kabildir.

* Demek ki Islâm inkılâbı, tam saffet ve asliye- tiyle İslâm temeline dayanarak, hesabını dünya ve insanlık çapında vermek üzere, kendisini bütün yanlışlan doğrultucu, bütün bozuklukları düzeltici ve bu arada meydana çıkacak her meseleyi kaybe­dilen hakikati bakımından cevaplandırıcı ve kimse­nin hakkım kimsede bırakmıyacağı mikyasta külli bir vâhit olarak mütalâa etmek borcundadır.

* Onun içindir ki, ya İslâmiyet!, ya bu mezhep­leri, yahut ve en doğrusu, hem Islâmiyeti ve hem bu mezhepleri tanımıyan bazı echel ve züppe tef - sircilerin dillerine pelesenk ettikleri şekilde, İslâm faşizması ve hatta İslâm sosyalizma ve komiini/. - ması tarzındaki beyanlar, hakikat çilesi çekenlerce dünyanın en sefil, biçare ve hakjkate zıt ifadeleri - dir. İslâmiyet, kendisini bunlardan birine benzet - mekten ve bunlardan birini öncü olarak kabul et - mekten tamamiyle münezzeh; aksine bunlardan her birinin, teker teker malik oldukları kısmî hak ve külli haksızlık içinde, parça parça bulup da bütün- leştiremedikleri yekpare ve toplayıcı hakikat mer­

kezine, yani kendisine davet etmekle mükelleftir .

* Bu mezheplerden herbiri, ancak öbürüne kar­şı hak ve kuvvetine rağmen âzami haddine çıkarıl­mış bir bâtıl içinde harcayıp tükettiği hakikatin 1»- lâmiyette olduğunu görecek; ve orada her mezbe - bin, bu ölçüyle, birleştiğini, toplandığım ve yalnız Islâmiyetten ibaret kaldığını tesbit edecektir.

* Liberalizma ve kapitalizma nizamının insanı mülkiyet mefkuresi aslî hakikat bakımından Islâ - mm fert hakları kadrosunda kemale ulaşırken, bu mülkiyetlerin dahhâmeleşmesi, ur haline gelmesi ve bütün vücudu sömürmesi neticesinde bir aksülâmel olarak doğan sosyalizma ve komünizmanın umumî tesviye ve adalet davası da. Islâmda, zekâtın emir ve faizin yasak oluşiyle nisbî hakkım ve tam mânia tedbirini elde eder; ve yine demokrasya nizamının istimna haline getirdiği ve bizzat gayeleştirdigi ba­şıboş hürriyete karşılık türeyen faşizmanın müda - haleci ruhu, Islâmda, ancak hak sahiplerine veri - len hürriyet ve bütün hürriyetleri hak kutbunda istihlâk eden merkezî hakikat ölçüsüyle gayesine vanr.

* Böylece, her üç mezhebin öbürüne karşı elin­de tuttuğu müthiş (koz) ve kendi “doğru”sunu bu­lamadan öbürünün nezdinde isbat ettiği müthiş yanlış, her “parça doğru”nun “bütün doğru*’ ola - bilmesi için gereken yekparelik istinadıyle, Islâm çerçevesinde mahsubuna kavuşur; ve böylece, İs - lâmî mihrakta erimiş, öz hakikatini bulmuş ve o - nu kabul etmiş olarak, bugün dünyayı idare eden üç veya iki mezhep de, bütün ismini ve cismini o- na feda ettikten sonra Islâmiyette müşterek (sen - tez) ahengine erişir.

* İslâm inkılâbının bugünkü içtimai mezhepler karşısında vazifesi, liberal ve kapitaliste “Gel de, fertteki mülkiyet ve hürriyet hakkının maddî ve mânevi tam hakikat ve kefâletini Islâmiyette gör!” sosyalist ve komüniste “Gel de, fert hakkına ve her fertte değişik keyfiyet payına el sürmeden iş gören İçtimaî ve İktisadî tesviye ve teavün âmilini ve sermaye tahakkümüne karşı zabıta faktörünü Is- lâmiyette bul!”; faşist ve naziye “Gel de, şahsî hür­riyetleri nefsanî müdahalelerle incitmeden bütün şahısları ister gönüllerinden ve ister cisimlerinden kavrayıcı hak ve hakikatin nizam ve saltanıtını Is- lâmiyette seyret!” demekten ve İslâmiyet!, topye - kun zaman ve mekân boyunca her seyi, her ham­leyi, her oluşu ve her hakikati kuşatıcı ve toplayıcı bilmek ve bildirmekten ibarettir.

i

=I

....................................m ı.......»»,..... ............... . . . . . . . . . . . . . ..... ............ ......... ..............................fi— Arzu buyurursanız

iyi olur, dedi. Bunun üze - rine İBNİ ABBAS, nalın - larını giyip itikafı terkede - rek mescitten çıktı. Bu ha - li gören eshab da:

— Ey İbni Abbas, itikaf­ta olduğunu unuttun mu, diyerek ibadet halinde ol - duğunu hatırlatması üzerine İbni Abbas:

— Hayır, unutmadım. Peygamberden işittim. Din kardeşlerimin bir işini gör - mek için yürümek, 10 se - ne itikaftan daha hayırlı­

dır.Hz. Ali (R.A.) anlatıyor:

“Bir gün karnim acıktı, yi­yeceğim yoktu. Karnımı do­yurabilmek için Medine ci­varında bir semtte iş ara - maya koyuldum. Bahçenin birinde birisi bir toprak yı­ğınını çamur yapmak üze - re kuyudan su çekmeğe ha­zırlanıyordu. Yanına gide - rek, su çekmek hususunda kendisiyle pazarlık ettim. Her kova suya karşılık bir hıırına hususunda anlaştık . 16 hurma verdi. Bu hur -

maları aldım ye Resululla - ha gelerek yaptığını işi an­lattım. Memnun oldular ve oturup benimle o hurmalar­dan yediler.”

Hz. Ali Efendimizin bu anlattıkları Asr-ı Saa - det m üslüm anlarının sade temiz ve örnek tutum ların - dan birini ne güzel gösteri­yor. Düşiinünüz bir kere... Allah Resulünün dam a - dı Aşere-i Müfoeşşereden (yani Cennetle m üjdelenen 10 kişiden birisi), Yüce müslüman Hz. Ali aç kalı­

yor, karnını doyurmak için avuçları kızarıncaya kadar bir bahçe kuyusundan su çekiyor, emeği mukabilin - de 16 hurm a kazanıyor, aç­lığının şiddetine rağmen bunları tek başına yemiyor, koşup Peygam bere (S.A.) gidiyor, durumu anlatıyor .Peygam ber (S.A.) meni -ııun oluyor, oturup beraber­ce hurm aları yiyorlar...

Hz. Ali Efendimiz hase­bine, nesebine, şerefine da­yanıp bedavadan geçinme -

(Devamı sayfa 4'te>

Page 3: BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER …evrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Temmuz/...BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER YERDE MİLLİ VE DİNİ

CUMA, 23 TEMMUZ 1971 N İ Z A M SAYFA: 3

İPLİK PAZARI CAMİÎ

Şimdi okunmayacak derecede boya ile tahrif edilmiş ki­tabesinden Hicri 1241 ydında iıışa edildiğini öğrendiği­miz İplik Pazarı Camii. Esas kitabesinin üzerinde diğer bir kitabede ise okuyabildiğimiz kadarıyle, Hicri 1316 senesinde o zamanın Evkaf Murahhası Mehmet Sadık Bey tarafından esaslı tamir gördiiğii yazılmaktadır. Şinı - di hicri 1391 senesinde bulunduğumuz cihetle Camiin yüz elli senelik bir mazisi olduğu anlaşılır.

İplik Pazarı Canıiinin minaresi de bir hoştur. Kii- lâbı diğer minareler gibi saçtan değil de taştan ya ­pılmıştır. Minaresinin husu siy etine ilâveten içkili bir iş yerine fon olması ve cami avlusunun bu içkiliyerin servis yolu ve arka bahçesi olması apayrı birhususiyettir.

Çarşı camilerimizden bir tanesi de İplik Pazarı Cami idir. Asmaaltı ile Sarayönü arasında bulunan bu ibadet yerimiz bilhassa Sarayönü

Camii camilikten çıkarılıp evlenme dairesi yapıldık - tan sonra civardaki esnafın ibadet edebileceği tek yer olarak kalmıştır. Daha iler­de olan Turünçlu Camii bi­raz kenar kalmaktadır.

Sruı zamanlarda geçirdi -

İplik Pazarı Camiinin

bir görünüşü

ğ; birkaç tamir, esas yapı - sına hürmetsizliğin veya mi­marî eserlerin kıymetinibilmezliğin bir nişânesi o - larak mağdur vaziyetini da­ha fena bir durum a sokmuş tur. Rutubet geçiren duvar­ları, duvarlarının rutubet geçirmesi izale edilemedi - ği için yeniden boyanan \ alçı satıhlar tekrar kaba­rarak na!ıo.ş bir durum ar - ?î*;v.e'<‘edir® Kapatılan Sa - rayönü canıiinin mefruşatı - na da anbarlık vazifesi gör- dürüldüğü için, içerisinde -

i eşyalar bir acayip man - zara olacak, göze görünmek­tedir. Bilindiği gibi Saray

önü Camii belirli bir mima­rî stilde yapılmış iç mefru - şatı da bu stile göre tertip edilmişti. İplik Pazarı Ca - mii ise daha sade ve ma - halle mescidi ölçülerinde belirli bir yerli mimarî ör - neğidir. içinin tezyinatı da ayni sade ölçülere göre tanzim edilmişti. Bütün bunların en bariz bir nişa - nesi olarak giriş kapısının üzerindeki kitabesi koyu yeşil bir boya ile boyana - rak okunm az bir hale ge - tirilmiştir. Bütün çabala - malarımıza rağmen oku - tup yapılışı hakkında yazılı bilgiyi temin edemedik! Bu hazin manzaraya, çarşıda - ki bazı dükkân sahiplerinin

kasa ve benzeri zibillerini cami avlusu önüne yığma - larını da ilâve ederseniz bu camimizin mağdur duru - munu resmetmiş olursu - nuz..

İplik Pazarı Camiinin cu­ma günleri kadın cemaati de çoktur. Öğle namazına gelerek ikindiye dek zikir ve ibadetle meşgul olan bu muhterem hanımlar, ca - nviin diğer bir eksikliğini ortaya koymaktadır. Ka - din mahfili diye kullanılabi­lecek yer pek yüksekte ve dikçe bir merdivenle çıkılı­yor. Bu merdiven ise yaşlı hanımların çıkmalarının zor olmasına ilâveten, hem dar, hem de işe yaramaz cami mefruşatının muhafa - za edildiği bir yer vazifesi - ni gördüğü için, kadın ce - maaî, erkeklerin hizâsında ve yanında yer almaktadır. Sadece bir çarşaf perde ile temin edilen ayrılma bilhas­sa cemaatin kalabalık oldu­ğu Cuma günü, dinen mak­bul olmayan tatsız bazı hal­lere sebebiyet veriyor. Ce - maat mensuplan araların - da para toplayarak Evkaf Dairesine m üracaat etmişler ve kadınlar mahfilinin yeni­den inşa edilerek kullanılır bir duruma getirilmesini istemişlerdir. Evkaf Daire - sinin bu gayet lüzumlu ih - îiyacı bir an evvel gidere - ceğini ümit etmekteyiz. Bil­hassa Ramazan ayı gelip Teravih namazları başla - madan, mahfilin yapılma - sı gerekmektedir. Aksi hal­de bu sene de Teravih n a ­mazlarına kadınlar alınamı- yacaktır.

İplik Pazarı Camiinin en büyük derdi ise ilgisiz - likten değil, bilâkis mesul m akamların delâleti ile gi - rişilen bazı işlemlerdir. A r­ka tarafı camiye bitişik bir dtikkAfn, içkili bir lokanta

olarak Evkaf tarafından ki­ralanması yetmezmiş gibi bu dükkânın arka kısmı ca­miin son cemaat mahalli ile birleştirilerek servisin bur - dan yapılması mümkün kı­lınmış! Dolayısıyle lokan - ta, yandaki fırınla ilişkisini camiin son cemaat mahal - linden yapmakta, ayrıca ab- dest alınan yer kap yıka - n:ın bir mevki gibi kullanıl­makta ve hepsinin üstünde camiye ait tek abdesthane kulübesi, lokanta müşteri - lerinin kullanılmasına açık bulundurulmaktadır! İçki - hin fslâmiyette haram oldu­ğunu Evkaf Dairesi bilme -

mezlikten gelemez! Vakıf mallarının içki kullanılan yerler olarak kiralanması - na göz yumması bir kena - ra, hiç olmazsa bu gibi yer­lerin cami ile irtibatını kes­mesi gerekmektedir. Kaldı ki sindirim sistemini bu zık kim ile sindiren kişilerin cami abdesthanesinde defi- hacet etmeleri sağlanıyor! Başka bir yazımızda demiş­tik ya, İngiliz zamanında dini ibadet için kullanılan yerlerin en az kırk kulaç yakınında kahvehane, mey­hane ve benzeri yerlerin yapılmasına m üsaade edil - iniyordu.

Camiin avlusunda ve öniiııdc çarşı dükkânlarının ziril zibilinin toplandığını bu fotoğraf göstermektedir . İzinsiz olarak bırakılan kasalara ilâveten cami bah­çesine Evkaf dairesinin izni ile, bar ve lokanta olarak kullanılan dükkân için bir anbar inşa edilmiştir. Bu anbarda dinen haram olan içkilerin muhafaza edilme -

diğini kim temin edebilir?

Page 4: BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER …evrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Temmuz/...BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER YERDE MİLLİ VE DİNİ

SAYFA: 4 N İ Z A MCUM A, 23 TEMM UZ 1971

KitaplığımızdanSeçmeler

Bu sayımızda tanıtmak istediğimiz kitap Ord. Prof. Dr. Fuad Ali Başgil’in “DİN VE LÂİKLİK” isimli ese­ridir. Hukukî ve İçtimaî bir etiid diye takdim edilen bu kıymetli eserin kütüphanemizdeki nüshası Sönmez Neş - riyat ve Matbaacılık A. Ş. tarafından 1962 senesinde basüan ikinci baskısıdır.

Ayni kitabın isim sayfasında şu cümle yer almak - tadır:

— Bugün Türkiye’de ölm ek istemeyen bir mazi ile hayata doğmak için çırpınan bir istikbal mücadele ha - ündedir. M illetin selâmeti bu mücadeleye seyirci kal - m akta değil, çarpışan kuvvetleri barıştırmaktadır.

I » ®mmİNSANDA İÇ HUZURU

M ANEVİYAT

TERBİYESİNİN

MEY VASİDİR:

Biliyorum, son senelerde, hususiyle bizde, dinî tahsil ve tedrisin ve buna ait neş­riyatın faydasız ve hayat i- çin yararsız olduğundan bol bol bol bahsedenler ve bu sahada köpeksiz köy bulup değneksiz gezenler var. Bun lara göre tahsil ve tedrisin faydalısı, sade hayat bilgi - leri verenidir. Çünkü insan bu bilgilerle yaşar ve hayat için lâzım olan serveti ve konforu ancak bu bilgilerle temin etm ek olur. D inî ve metafizik bilgiler ise,, in - sanların fikrî enerjilerini is­raf edip tüketmekten baş - ka bir netice vermez.

D ikkat edersek, zamanı - m izin bazı memleketlerin - de hüküm etlerin bütün kud­ret kaynaklarını İktisadî var lık ve konfor gayesine tah - sis edip, buna mukabil, m a­neviyat terbiyesini ve ruhî ihtiyaçları bir tarafa atm a - larındaki sır ve m âna bu - dur. Bugün sistemli bir şe­kilde din ve maneviyat düş­manlığı güdenler, bilerek veya bilmeyerek, bu görü - şün tesiri altındadırlar.

Hareket noktasını Kari M arx’ın tarihî maddeciliğin­de bulan ve bugünkü Rus Komünistleri tarafından dünyayı ateşe vermek için bir fitil gibi kullanılan bu görüş hakkında ‘tamamiyle

yanlıştır’, demeğe imkân yoktur; fakat aşikâr bir su­rette eksik ve kifayetsizdir .

Şüphesiz ki servet, kon - for, hülâsa İktisadî varlık hayat için lâzım ve fayda - lıdır. Bu hususta m ünaka - şa bile yersizdir. M üsbet i- limler bize madde üzerin - de müessir olmayı ve dola- yısıyle İktisadî varlığı artır - mayı öğretmiş; inkişaf eden teknoloji, zaman ve enerji iktisad etmenin yolunu gös­termiştir. Bu gayede bugün beşer kudreti akla hayret verecek bir şekilde artmış - tır. Bütün bu noktalar şüp­he götürmez. Fakat bundan ruh ve maneviyat terbiyesi­ni bîr tarafa bırakıp ihmâl edelim neticesi de çıkmaz . İktisadî varlık, ruh ve m a­neviyat boşluğunu doldur - maz. İnsan hayatı bakımın-

yatm bir şartı servet vekonfor ise, öbür şartı daemniyet duygusu, iç huzu - ru ve gönül zenginliğidir. Bu duygu, bu huzur vezenginlik de ruh ve mane - viyat terbiyesinin meyvası - dır. D in ise bu meyvanıııağacıdır. D inî tahsil ve ted­risin gayesi de bu ağacıyetiştirecek ve insanlarabu terbiyeyi verip onları içhuzuruna kavuşturacak eh - liyetleri var etm ektir.

DİNİN EM İRLERİNİ

YERİNE GETİRME

HAKKI

Din hürriyeti prensibin - den doğan hakların sonun - cusu dinin em irlerini yeri - ne getirme, yasa ve yasak - larına itaat edip bağlanm a hakkıdır. Tekrar edelim ki din yalnız iman, ibadet, ta ­lim ve tedristen ibaret de - ğildir. Din, hayat için hare­ket ve faaliyet kaideleri ih­tiva eden ve dindara m uay­yen bir hayat yolu gösteren İlâhi bir kanundur. Bu ka­nun, ferde şunu yap, bunu yapm a tarzında em irler ver­mektedir. D indar için bu e- mirlere itaat etmek m ukad­des bir vazifedir. Bu vazi - feyi serbestçe yerine getir - meğe ve bu hususta hiç bir engele rastlam am ağa fer - din hakkı vardır. Devlet,

dan mesele, servet ve kon - for gibi İktisadî varlıkta ol­maktan ziyade, rahat yaşa­maktır. Rahat yaşamanın i- se birçok şartları vardır. Ve İktisadî varlık bunlardan yalnız biridir, hattâ, kabul etmek lâzımdır ki, başta ge­leni değildir. Başta geleni olsa ve saadet sırf servet - ten doğsaydı, etrafımızda gördüğümüz bir çok bahtı kara zenginlerin bedbaht - lığının mânası kalmazdı. Hülâsa, insan için rahat ha­

di ndar ferde bu hakkı ta - nıyıp temin etmeğe mantı - ken m ecburdur. Çünkü dev let, Anayasasıyle ve insan hakları dünya beyanname - siyle, ferde im an hakkı ve din hürriyeti tanım ıştır . Dinin emirlerini yerine ge - tirme hakkı, tıpkı ibadet, talim, ve tedris hakları gi - bi, iman hakkının ve din hürriyeti prensipinin m an - tıkî ve zaruri bir neticesi -

HADİS-Î

ŞERİFLER

(2. sayfadan kalan)yi düşünmemişti. Karnı a- cıkınca icabında amelelik yapıp, helâlinden nafaka - sını kazanıyordu ve Pey - ganıber Efendimiz bunu duyunca seviniyordu.

Bugünkü M üslümanlar bundan 1300 kusur sene önce M edine’de kuyudan su çekerek avuçları kızaran ve az bir miktar hurm a kazanan o iki Sahabeden a- lacağımız o kadar çok ders­ler, ibretler var ki...

dir. M adem ki ferdin, im an hakkı ve din hürriyeti var­dır, o halde inandığı ve m ensup olduğu dinin em ir­lerini yerine getirm eğe de hakkı vardır. N azarî m an - tık bunu icap ve em reder .

F akat bu noktada naza - rî m antık ile am elî hayatm icapları m aalesef çarpışm ak tadır. A m elî hayatta ve m ünasebetler sahasında di - nin kanunu, em ir ve nehiy - leri var. D in ile devletin birleşik olduğu devirlerde mesele yoktu; dinin em ri devletin, devletin em ri de dinin em ri dem ekti. F ak a t bugün din ile devlet birçok m em leketlerde olduğu gibi

bizde de birbirinden ayrıl - mistir, önünde durulmaz ve direnilmez bir tarihi gi- diş, bugünün devletlerini bu neticeye götürmüştür . Bugün dinin kanunu ile devletin kanunu her husus -

ta birleşmemekte, hatta çok kere birbirine aykırı düş - m ektedir. Bugün muayyen bir devlet camiası içinde ya şayan insanlardan pek ço - ğunun dindar ve vatandaş diye iki sıfatı vardır. Din - dar ferd, bu sıfatla muay -

yen bir dine; vatandaş sıfa- tiyle de muayyen bir devle­te tabidir. Bu iki tabiiyet merkezinin ferde verdiği yap veya yapma emri bir - birini tutarsa, ne a!â, me - sele yoktur. Fakat tutmazsa

— ki, çok kere tutmaya - çaktır — ne yapılır? Bu çe­tin nokta ile biz şimdi din hürriyeti ve bundan doğan hakların hududu meselesi ile karşılaşmış bulunuyo - ruz.

TÜRK H A V A KUVVETLERİNİ GÜÇLENDİRM E VAKFINA

YARDIM EDİNİZ.

hödlikname“Terzioğlu'nun Taşlamaları" Fiatı: 250 mil

T C R E U Z E RDOLM A KALEM VE B1ROLARI

ÇARŞIM IZIN EN İYİ VE EN SAĞLAM KALEM LERİDİR.

AYRICA, KALIN V E İNCE KEÇELİ KALEM LERİM İZ D E ÇARŞIDA

BU LUN A N LA R IN EN ÜSTÜNÜDÜR.

‘KREUZER” ucuzdur Sağlamdır ve güzeldir...

Kıbrıs Genel Acentk M. KEMAL DENİZ

Eyyüb Kardeşler Ticarethanesi

21, İstiklâl Caddesi - Mağusa Her çeşit elektrik eşyası — Buz dolabı — Gaz Oca­ğı Çamaşır Makinesi — Radyo — Televizyon cihazları...

Çarşıda en ehven fiyatlarla müşterilerinin hizmetine hazırdır.

Page 5: BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER …evrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Temmuz/...BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER YERDE MİLLİ VE DİNİ

CUMA, 23 TEMMUZ 1971 N İ Z A M SAYFA: 5

gg ^B W WWWBWW0WQW>M<gWMBiD80Mg380MC0aatt0a6jHii0agH)it)jBaBBg

0ÖBiz De

L -J y y y Milletmişiz

ŞESMehmet Akif ERSOY

Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz Gelmişiz dünyaya, insanlık nedir öğretmişiz Kapkaranlıkken hep ufukları insaniyyetin Nûr gibi fışkırmışız, tâ sinesinden zulmetin Doğru yola getirmişiz, putlara tapanları Silmişiz kötülüğü, Roma’dan kalanları Yirmi beş yıl, yirmi beş bin yıl kadar feyyâz imiş Gör, ne ânî, bir yükseliş, te'siri hem, ne nıüdhiş Bir taraftan dînimiz, ahlâkımız, irfanımız,Bir taraftan zafer ile, adlimiz, ihsânımız.Yayılıp cihanı almış, fevc fevc âğûşuna,Emri bilma’rûf imiş hep, cümle islâının işi,Hepsi dalmış, vahdetin, ahengi cûşa-cûşuna Nehy edermiş, bir fenâlık görse, kardeş kardeşi. Kimse, haksızlıktan etmemiş şikâyet, kimseye,Birine gelen zarardan, ah düşermiş cümleye Biz neyiz, sevreyle şimdi, bir zamanlar neymişiz. Din de, kürkün aynı olmuş, ters çevirmiş, giymişiz. Farzlar oldu, gericilik, harâm san'at, şuna bak! Şimdi moda oldu, bir de, görünce aldırmamak. Yıkdı nice me'lun kalem, dinî, biz uyanmadık,Her taraftan hücum etdi, soysuzlar, hiç duymadık Kusdu bin murdar ağız, şer'in bütün ahkâmına Yazık! bir ses yükselmedi, bâri nefret nâmına Binlerle namus gider, milyonla iman eksilir, Kimseler görmez, gören sersem de, Allah’dan bilir. Sonra şâyed, incinirse kendinin, hattâ tüyü,Yer yıkıldı zan eder, seyr eyliyen gümbürtüyü. Göster Allah’ım, bu millet kurtulur, tek mu’cize, Bir (utanmak hissi) ver, sonsuz hazîneden bize.

0000000000000 0OKcikImIm tir m mı buldunuz ?. 0

MUTLULUK . DOLU

GÜNLER SİZİN

OLSUN

O O 0 O 0 O8 O 0 O Oo o o o o o 0 o 0 000000000000000

Hclifrata Sok. I I ■ -> T d . 344

Lcfkafa

Nikâh, a lpa, dıtffea darcfiyalc- r iaU ta orijUuü m kil 4c SAVAŞ BASIM EVfa4e buurablltninlz.

DarttfycaU içia SAVAŞ BA- S lM EVl’al tercih «4M z.

Ö R N E K L E R İM tü l

G Ö R P .YC Z .

KUR AN I KERÎMİN ESASLARINA VE

SIRLARINA GİRİŞKur’anın güzel ve edebi

tarafları

S E R B E S T

Bir elmas sathından sa - çılan kıvılcım zerreleri gibi, bu kitaplar kitabının öy - le derinlik, uygunluk ve mâna dolu bütün yönlere saçtığı gerçek bir kıvılcım yayımı vardır ki yüzyıllar boyunca İslâm ilmi ve sa - natı onun ahkâm ve pren - siplerine dayanmıştır.

Vasat adamın Güzellik anlayışı— Kur’anın Tertibi İnsicamsız nu? insan ruhunda bir çeşit

iç göriiş ve duyuş vardır ki onun sayesinde kişi, his ve heyecan etkisi altında kal - mayıp temiz görebildiği tak­dirde, ne şekilde gösterilir - se gösterilsin doğruyu yan - lıştan ve iyiyi kötüden ayır - dedebilir. Ruhî vukuf sahibi ve gerçek dinî yaşayışa ken­dilerini adamış faziletli ruh­lar yeni bir doktrini kabule haiz olsun, yani doğruyu öğretsin ve fazileti emretsin. O faziletli ruhlar yeni dokt­rinin dış görünüşü ile çe - kilmiş olmayacaklar, fakat hemen onun dış örtüsünün altına nüfuz ederek onun ruhunu bulacak ve değerini anlayacaklardır. Rom a Im - paratoru Heraklius’un A - rapça bilmeyişi onu Hz. M uhammed’in (S.A.S.) me­sajındaki bazı moral kısım - larını anlam asına engel ol - mamış ve bunları kendi na­zarında elçiliğin İlâhî kay - nalını tesbit edebilmek için yeterli ve gerekli bulmuş - tur. (Bak. Buhari: Kitab-ül- Cihad).

Bunun vasat adamın na­zarında az önemi vardır . Birşey bize arz ve teklif e - dildiğinde, dikkatimizi ilk çeken muhtevasından ziya - de dış şekli ile görünüşü - nün cazibesi olur. Yeni çık­mış birşey pejmürde veya kılıksız bir halde ise ona yüzümüzü çevirir ve redde­deriz. Eşyanın gerçekten ne olduğunu bilmeden dış görünüşleri ile değerlendi - rilmelerini yapm akta acele

davranırız. Birçoğumuzda hisler zekâya takaddüm e t ­mekte ve mütalâam ıza arze- dilen vazıh şeyleri hisleri - mıiz yolu ile incelemeye sevkedilmekteyiz. Fen ve Felsefeye Edebiyat yolu ile yapılan kıymetli yardımı he­pimiz biliriz. İşte bu sayede bu iki bilimin öğretim saha­sına giren hakikat ile fazi - letin zaferi sağlanmış olur.

Kuran-ı Kerim’in EdebîVasıflarıBu konuda İslâm doktri­

ni hiç te eksik bulunmamış­tır. Şekli ile olduğu kadar konusu ile de onun tefsir ve şerhini işitenlere tam bir etminin bahşeder.

K ur’an ve onun nakil vasıtası, A rap Edebiyatının en üstün tipi olmuş ve öyle kalm akta devam etmiştir. Üslûbunun güzelliği bütün kâinatta hayranlık uyandır - mıştır. Onun kapsadığı ede­bî vasıfları m ücerrad ettiği­ni söyleyebiliriz. K ur’an di­linin güzelliğinin yükseğin - de üstünde ülvî ve muazzam olduğunu burada belirtmek gerekir. O, kulağı okşamak­tan ziyade kalbi heyecan - landırır, çılgınca aşık olma yerine hayranlık uyandırır, tahrikten çok tesir bırakır ve hareketle işlemden ziya - de huzur ve sükûn hazzı getirir.

A rap dilinin safiyet ve gücünün zirvesine ulaştığı A rap bclâğatı altın çağında şairlerle hatiplere yıllık ya­rışmalarda şeref Unvanları verilirdi. Fakat Kur’anın a- zameti görünür görünmez, şiir ve nesir arzu ve neş’esi silinip süpürüldü, altın harf­lerle yazılıp Kâbe duvarın - da asılı bulunan “Yedi Şi - ir” (manzum) indirildi ve herkes A rap edebiyatının bu icazkâr beyanını vecd içinde can kulağı ile dinle - di. Zira, şehir yumuşaklığı ile diğerinin dinçliğini zara­fetle mezceden bu ahenkli beyan, şairlerin ancak rüya-

Islamic Review’den çeviren

Sabri KONUR

larına girebilen ahenkli tan- nanlığı ile büyüleyici tesiri getirmişti.

Heceler öyle bir tertip ü- zere düzenlenmiş ki nesir - den daha keskin fakat şiir - den az şiddetli olarak bir ayetin okunuşu esnasında dinleyicinin coşkunluğu - nu sürdürecek kadar deği - sik, fakat sonunda her kıs­mın bir özelliği olan Vak- fe’nin (duruş) tesirini boz - mayacak şekilde yeteri ka­dar m ütecanis oluyor.

K ur’anda kullanılan ke - limeler daha ziyade m utat olarak tanınanlardan olup bayağılaşmış veya harcıâ - lem olanlara yer verilme - diği gibi, pek vekarlı olan kelimeler arasında da sey - rek olarak nadir ve ulvî o- lanlar kullanılmıştır. Şaya - nı hayret bir kelime tasar - rufu ile gayet az kelime sa­yısında o kadar zengin ve m âna dolu ahkâm ve fikir­ler beyan edilmiştir ki mu - tat olarak bunlar ancak çok daha uzun cümleler ka nalı ile ifade edilebilirdi.

Kur’an kendisi ile beraber bir dil ve üslûp da getirdi Yalnız fuzulî deyimler -

den arınmış olmakla kal - mayıp ayni zam anda kısa ve veciz olan bu ifade sa - fiyetinde öyle meydan oku­yan ve çarpıcı bir açıklık vardır ki sokaktaki okuyup yazma bilmeyen insan doğ­ru olarak “bunu tamamıyle anladım” diyebilir. Bunun - la beraber, bir elm as sat - hından saçılan kıvılcım zer­releri gibi bu Kitaplar K ita­bının öyle derinlik, uygun­luk ve m âna dolu bütün yönlere saçtığı gerçek b ir kıvılcım yayımı vardır ki yüz yıllar boyunca İslâm ilmi ve sanatı onun ah - kâm ve prensiplerine da - yanmıştır. Bundan m âda Kur’an’daki konular İslâm öncesi edebiyatta işlenen tezlerden çok farklıdır. O halde dilcilik bakım ından Kur'anın kendisi ile bera - ber bir özel dil ve üslûp da getirdiğini doğru olarak söyleyebiliriz.

(Devamı var)

MEHMET A. TOPAL TERZİHANESİ11 A K1RL1ZÂDE SOKAK — LEFKOŞA

(Haydarpaşa Camisi Karşısı)HER ZEVKE UYGUN MODERN ELBİSE DİKİLİR

m m ■> - ' * as* a , v *

Page 6: BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER …evrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Temmuz/...BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER YERDE MİLLİ VE DİNİ

SAYFA: 6 . N İ Z A MCUM A, 23 TEMMUZ 1971

HABERLERE BİRKİLİM VE ÇAN

Arnavut Camiine alınan £.60 kıymetindeki şamdan

t nailiz H üküm ran Üsler Leym osun Kazası miicahiı - Bölgesi Komiseri M uhte - terinin emekleri ile Leym o- reın O. Miiftiizade Beyin sıtn’daki Arnavut Camii yaptığı malzeme yardımı ve tekrar tamir görmekte ve

mefruşatı yem lenm ekte - dir. Cami içerisinin yeni baştan halılaıunası için baş­latılan yardım kampanya - sı şimdiye kadar ik i yü z li­ra civarında bir paranın toplanmasını sağlamıştır.

Tem ennim iz bu paranın acele olarak hem en halılara yatırılıp kârının runı tücca­rının kesesine aktarılma - masıdır. Kıbrıs kanunları - rta göre dini mabedlere konm ak için dışardan getiri lecek eşyalardan güm rük a- lınmamüktadır. R um kili - seleri binlerce liralık m ef - ruşatlarını dışardan kendi - teri sipariş ederek getirm ek­tedirler. Geçenlerde L ey - mosun gümrüğüne bin lira­lık bir kilise çanı gelmiş ve

giimriik alınmadan kilisesi - nin kulesine takılmıştır. Ca­minin tamir ve tezyini ile uğraşan heyetin doğrudan doğruya halı fabrikasına si­pariş vermesi halinde her iiç lirada bir lira kurtarma - sı m üm kündür. Halktan ku ­ruş kuruş, şilin şilin topla - nan yardımların d ikkatli ve sorumlu heyetler elinde ne kadar değerlendirilebile - ceği meydandadır.

A rnavut Camii Tamir

Mijadym

Dünya Piyasasına

Hükmeden Şekerleme

SİMDİ 7 LIBRAL1K NAYLON PAKETLER İÇERİSİNDE DAİMA TAZE OLARAK SATILMAKTADIR.

MİSAFİRLERİNİZE DAİMA "MILADY" ÇİKOLATA, TOFİ VE ÇEŞİTLİ ŞEKERLEMELERİNDEN İKRAM EDİNİZ.

HER YERDE VE HER

ZAMAN

i s t e y i n i z Genel Accnt ve Tevzialçıları:

HÜSEYİN İRFAN (HALEFLERİ)

Müftü Hilmi Efendi Sokak No. 2, Tel: 63332

Lcfkosa

ve Tezyin H eyetini, şim di - ye kadar yaptıkları faaliyet­lerden dolayı tebrik eder, sabır ve itidalle bu sevaptı işi m uvaffakiyetle hitam a erdirmelerini diteriz.

Bir İthaf

Fransa’nın C um hur R e i - sinin M ösyö Pom pidu oldu­ğunu ve Paris’teki m eşhur ‘E lişi’ sarayında kaldığını tekrarlamaya lüzum olma - sa gerek. Bunu ilk oku l ço­cuklarına bile öğretm işler - dir m uhakkak.

Paris’in de kadın m oda - ları cihetiyle çığırlar.' açan bir şehir olduğunu yine ço­cuklar tarafından E yfe l K u­lesi katiyetiyle bilindiği bir devirde yaşıyoruz. Haber bunun neresinde d iyeceksi - niz. H aberim iz işte burada. M ösyö Pom pidu, sarayın - da verdiği ziyafete gelen ba­kan ve m ebus eşlerinin m i­nili şortlu tuvaletlerini gö - rünce hem en Protokol m ü­dürünü çağırmış ve ‘E lyse - es’ sarayının bir gazino ve­

ya bilm em hangi yer olma­dığını hatırlatarak bundan böyle saraya şortlu veya mi ııili davetli alınmamasını em retm iş. Kiliselere dekol - te kıyafetli kadınların alın­madığını biliyorduk ama sa­raylarda da ayni kaidenin uygulandığını, bilhassa Pa • ris’te Fransız Cuınhurrei - si tarafından bu enirin ve - rildiğiııi öğrenmek bizi doğ­rusu şaşırttı. Bu haberi o - kuduğum uz yayın oıranı "Moda diye her tiirlii gara­

beti benimsemeyi marifet sayanlarımıza ithaf ede - riz.” diyor. Biz acaba kim­lere ithaf edelim?

Çirkin Olan Güzel

G üzellik Kraliçesi seçi - m inin gazetelere aksetme - m iş bir başka hususiyeti da­ha vardı. O da iüri üyele - rinin, güzel viicut namzet - terine sorulmak üzere ha - zırladıkları sualler ve bunla ra verilen cevaplardı. Sual­ler birer zarfa konmuş ve namzetler de birer birer çe-

Anlayana

:o:AO.BSa

H arun el Raşid, kardeşi Behlûlü Danadan,halk içerisine çıkıp insanlarla karışmaz ve vaktiniçoluk çocukla düşüp kalkmakla geçirir diye şikâ -yetçi imiş. Böyle sentebaş deli gönül tozup duran kardeşinin halini bir giin topladığı mecliste ortaya koyup vezirlerinin yardımını istemiş. Vezirleri de “ Bu meclis kurulmuşken gidip kendisini de çağı - ralıııı ve aramızda o da eğlensin” diyerek arala - rındaıı birkaçını Behlül'e göndermişler.

Bchlül'ü, ‘Padişah kardefin böyle arzu etli'diyerek saraya getirmişler.’ Meclisin toplandığı sa­lona girdikleri zanıan Harun el Raşid kardeşine“Ey kardeşim, bu meclisi senin için topladık, sen de aram ıza katıl, insanlarla düş kalk, halka karış.” demiş. Bu söz üzerine Behlul, biraz müsaade iste > ip salondan ayrılmış.

Aradan bir müddet geçip de Behlûl geri dön - nıcyince, Behlûl'ü aramaya koyulan emirberler, o- ııuıt bir abdcsthaııcye girip içeri kapandığını (es - bit etmişler. Abdesthane penceresinden baktıkla - rıııda bir de ne görsünler: Behlûl eğilip kulağını abdesthane kuyusunun ağzına vermiş, dinler bir vaziyette duruyormuş. Hemen durumu Padişaha haber vermişler. Biraz sonra Behlûl tekrar meclise dönünce, Harun el Raşid kendisine abdesthanede - ki hareketinin sebebini sormuş.

Kelılül deıniş ki: “Kardeşim, abdesthaneve varın­ca meraklanıp kuyu içerisine ses ettim ve bir za - manlar ne olduklarını sordum. Bana ‘biz paklava

p idik, börek idik' diye cevap verdiler. Kendilerineİoj tekrar seslenip bu hale nasıl geldiklerini sordu -i ğuıııda bana cevapları 'İnsan içerisine çok karıştı-| fim iz için' oldu. Şimdi sen de benden, böyle iyi;cs ve güzel şeyleri bu kadar kötü şekle sokan insan -| ların arasına ıııı karışmamı istiyorsun?”

Topal Terzim '

:o:s»:B:o::«:o:1ss:o:s>::«:o::o::o::o:8:«:«ff.!S;S;g:«:o::«:«.o::«:o::«o::o:S

Page 7: BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER …evrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Temmuz/...BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER YERDE MİLLİ VE DİNİ

CUMA, 23 TEMMUZ 1971 N İ Z A M SAYFA: 1

kerek cevaplandırmıştı. Mestlâ bizim tgsbit ettikle­rimiz arasında şöyleleri var­dı: "M ini mi? M idi m il Maksi mi?” Bu sorunun namzedin nesini ö lçm ek - te yardımcı olacağını biz kestiremedik. A ldığı cevap "Mini” imiş, ve seyircile - rin alkışlarına vesile olmuş!

Diğer bir tanesi de şu: "Eğer Kraliçe seçilirseniz ve size zengin bir çiftlik sa hibi talip çıkarsa kendisi i- le evlenir misiniz?’'

Kıbrıs’ta kaç tane bekâr ve zengin çiftlik sahibi bu - lunduğunu biz bilm iyoruz . Verilen cevabı da ka t’i ola­rak tesbit edemedik. Diğer enteresan sual da şu olmuş:

— Kolera aşısı oldunuz mu?

— Hayır.— O halde Türkiye’ye

gidemiyeceksiniz.— Gidecek olursam yap­

tırırım!Duyanlar da Türkiye -

de kolera salgını olduğunu zannedecek. Acaba A su - man hanımın R um çarşı - sında alış veriş yapıp R um gazetecilerine fotoğraf çek - tirme fırsatı vermesi, bu yerli (yani ada sakinlerin - den) ve yersiz (yani gerek­siz, lüzumsuz) çıkışa karşı­lık olarak mı yapılmıştır?

İşin şaka yanı bir tarafa henüz bazı gazetelerimize malzeme olmakta devam e- den bu hadise ile ilgili ola - tak son sözöümüzü söyle - mek isteriz. M alûm ya, bu çeşit vücut teşhiri ve sınıf - Ilındırma işine fik ir ve prensip yönüyle ilk ve tek karşı gelen gazete N İZ A M olmuştur.

Bu gün Batı dünyası da­hi, kendi uydurduğu bu söz de güzel vücut seçme işinin nelere perde olarak kulla - nıldığıru ve ne gibi kenar sanayilere hizm et ettiğini kavrayarak bu gibi faaliyet­lere karşı çıkmaya başla - ""Şiir. idare H eyetle■. ri dünyadaki gelişmeleri hııngi yayın organlarından takip ederler, bilmiyoruz, fakat biraz dikkatli olsalar­dı geçen sene Londra’nın Albert Hail’unda Ingilte - >e Güzellik kraliçesi seçimi yapılırken dışarısında, m u - azzam bir kadın kalabalı - İm in pankartlarla bu çir - kin faaliyeti telin ettiklerini okumuş olacaklardı. L ibe - r<ll, ılımlı liberal ve hatta bıtzan sosyalist geçinen k i - ■1 Herin Ingiltere Liberal par ti başkanının da bu faali - yetleri gayet sert ve keskin bir dille yerdiğini bilmesi Kerekirdi. tk i sene önce Dünya Güzeli seçilen H in ­distan güzeli, bu güzellik martavalına ancak ik i ay

dayanabilmiş ve- bütün hak­larından feragat ederek ga­zetelere bir açıklama yapıp seçildiği andan itibaren na­sıl ırz ve namusunu koru - m ak için ecel terleri dök - tüğünü ifşa etmişti.

Biz, K ıbrıs’ta da diğer büyük m em leketlerdeki genç kızları bekleyen tu - zakların olduğunu ve yerli seçilmiş vücutları ayni akı­betin beklediğini iddia etm i­yoruz. N e var ki gerek jüri heyeti tarafından sorulan münasebetsiz sorular, ge - rekse gazetelerdeki röpor - tajlardan anladığımız kada - rıyla bütün namzetlerin ka­falarında hayali bazı m ev - humlar yaşamaktadır. Bu m evhum lar m oda ve sine - ma mecmualarından devşi - rilen mevhumlardır. M an - ken olmak, modellik yap - m ak, hayat! yaşamak ve sa­ire. N am zetler bu seçim işi­ni bu gibi neticelere yol a- çacağı için benimsemişler - dir. Bu gibi dergiler, şü p h e­siz k i seçim işlerinin ancak yaldtzlı taraflarını göstere - çektir. Perde arkası çalışan kenar sanayiler yine perde arkası kalacaktır. Tem enni etmiyoruz ama, hanını ha - mm kendi köşesinde oturan fakir bir terzi k ız veya or - ta okul talebesi resmî ve gayri resmî zevatın bir cid­diyet ve meşrutiyet kazan - dırdığı bu gibi vücut seçme işlemi sonunda gerek Kıb - rıs, gerekse başka bir m em ­lekette kanıp veya kandırı­lıp malûm dereceye düşer - se bunun vicdanî sorum lu­luğunu gerek tertip kom ite­leri, gerekse jüri heyetleri yüklenecekler mi?

Tem ennim iz, bu faaliye - tin Kıbrıs Türklerinin yap­tığı bu nevi ilk ve son faa­liyet olmasıdır.

>/VWN/WWV\AAA/\AAAA/WVA/\/'

An introduction to İSLAM

by

Saydam A K P 1 N A R

{İngilizce olarak İslâmiyet! {izah eden bu kitabın sayıları »tükenmek üzeredir. Cemiyet J i temsilciliklerimiz vasıtasiyle £

tedarik edilebilir.• y

Satış Fiatı: 150 mil.

Yumurtalı MakarnaGÜNEŞ Makarna Fabrikası

Müşterilerine yeni EXTRA bir yemek takdim eder.

“YUMURTALI MAKARNA”

Arrupa’da en çok sarfolunan LUX makarnadır.

Çocuklarınızın da seve seve yiyecekleri çok lezzetli bir yemektir.

Bir defa tecrübe ederseniz, daima arıyacaksınız.

Sellofan paketlerde olup hususi etiketi vardır.

YERFISTIĞI VIOL A FISTIKYA&I

İ

Hava geçirmeyen kabuQu içerisinde muhafaza olunur. Kırıp açtığınızda... tazedir!

Havası a lınm ış tenekeler içerisinde muhafaza olunur. Şimdi dışarı çekilebilen plastik 1oluk tertibatli tenekelerde. 4Açıldığında... tazedir I

■' m m :

S AÂn*.........

VIOLAHALÎS FISTIKYA&IİKİ DEFA TASFİYE EDİLMİŞTİR MİDEYİ ASLA YORMAZ]

T E V Z tA T Ç IL A R I : H Ü S E Y İ N İ R F A N H A L E F L E R İ

Page 8: BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER …evrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Temmuz/...BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM HER ŞEY H vE HER YERDE MİLLİ VE DİNİ

SAYFA: 8 N İ Z A MCUM A, 23 TEMMUZ 1971

BAŞYAZI DEVAMIİNGİLİZ MÜSLÜMANLARINDAN

Beş vakit namazında, niyazında, vâiz ve vâize- ler peşinde, yerinde bir diğer kardeşini dinsizlikle itham edecek kadar dinin arslanı kesilen, namaz dan çıkınca her şeyi unutan, dinî vazifesinin na - m azla sona erdiğini zanneden; dine küfredilirken susan, şan için şöhret için, makam ve mansıp için hakikati söyleyentiyen şuursuzlar yüzünden;

Camide hocaya, makamında müftüye akılda - nelik yapan, onlara vazifenin kudsiyyetinden bah - sedecek kadar tenkitçi iken, ailesine söz geçiremi - yen evlâd u ayalini bataklıklar içinde yuvarlayan onları, hakikate yöneltmeye azmetmeyen beyinsiz müslümanların yüzünden;

Peygamberimizin “Allah tarafından benden önce gönderilen bir peygamberin kendisine sadık ashabı ve havarileri vardı. Bunlar onun sünnetine yapışırlar, emirlerine iktida ederlerdi. Sonra bun - ların yerine öyleleri halef oldu ki yapmadığı işlerle öğünür, eıııı edilmediği işleri yaparlardı. Bir kimse bunların nıezkûr işleri yapmasına eliyle mani olur­sa, o da ıııüınin kalbiyle mücadele ederse, o da mü’min, bu kadarını yapamıvanda artık hardal da- nesi kadar bile iman yoktur” buyurduğu hardal daneli ıııii'ııı iııleı yüzünden;

Ceııab-ı Allah'ın Biri takva hususunda “bir - birlerinizle yardımlaşınız” ayeti kerimesini işitip de menfaati için, çıkarı için İslâm topluluklarını tefrikaya sürükleyen, bu tefrikada diğer kardeşini hor ve hakir gören tefrika ıııüslümanları yüzünden;

Cenab-ı Allah'ın “Asra yemin ederim ki bü - tün insanlar hüsrandadır. Yalnız iman edip iyi iş - •er yapan, yek diğerine hakkı ve sabrı tavsiye e - denler müstesna” buyurduğu hak ve hakikatten ka­çan, menfaati kadar müslüman olanların yüzünden;

Bilmediğini bilmem diyemiyen kibirli, söyle - niııce sinirli, maddi gelir karşısında allâme olan aslında cahil ve yüzsüz, nokta kadar menfaat kar­şısında virgül kadar eğilen, papyon kravatla nazik görünme sevdasında imanını maddi çıkarlarına a - let edenler yüzünden;

Tevazu perdesi ardında süfliliği, vakar altında kibri, ideal ardında cehli, fakirlik altında pisliği rehber edinen müslüıııanlar yüzünden bu hallere düşmiişüzdiir. Peygamberimizin “Hakikati söyleıni- yen dilsiz şeytandır” dusturu gereğince hakikat budur.

Biz bize sahip olsak, islâını emrcdildiği gibi anlasak, anladığımız gibi tatbik etsek, bize bütün bu yaftalar vurulur, dünya cemiyetleri içinde bu hale düşer, yolumuzdan şaşar, asırlarca islâmın ya­şandığı devirlerdeki yerimizi kaybedip bu hale dü­şer miydik?

Allah'ın “Ey insanlar! siz ey iman edenler! siz kendinize bakınız, doğru yoldan giderseniz yo - lunu şaşırmış kimselerin zararı size dokunmaz” bu­yurduğu ışıklı yoldan gitse idik; fasıkın, ıniinafı - kın ve kâfirin ziyanı bize dokunur muydu?

Biz yeni bir uyanışa, yeni bir İslâm insanına muhtacız. Bu uyanış içinde, hakkı, hakikati, sabrı selâmeti ve feragati nefsinde tatbik edecek, ikazın­da hatasını kabullenecek, İslâm düşmanlarına kar­şı nefsiyle değil, imanıyle karşı gelecek, bir toplu­luk insanına muhtacız. O zaman üzerimizdeki yaf­talar sahiplerinin yüzlerine şapır şapır vurulacak, İslâm insanı güneş gibi ortaya çıkacaktr. Aksi hal­de cemiyet bu haline devam ederse Peygamber e- fendiıniz “İnsanlar zalimi görür de onların zul - ınetmesine mani olmazlarsa Allah Teâlâ’nın bütün insanları azaba ueratması yakındır” buyurduğu a- zabı beklemek mukadderdir.

NİZAM

dan Islâmiyete intibakının nasıl vukubulduğu merak e- dilerek kendisine sorulan sorulara Hacı Yahya Kar - deşimiz özetle şöyle cevap vermiştir:

“Okulu bitirince mecbu - ri askerlik hizmetimi ta - marnlamış ve akabine tek - rar askerliğe heves ederek İngiliz ordusuna kaydol - muştum. Askerlik hayatı - mın dört senesini Müslü - man ülkeleri olan Malaya ve Yemen’de geçirdim. Bu zaman zarfında aralarında yaşayacağım yerli ahalinin hayatı ve kültürü hakkın - da birşeyler bilmek gerek - tiği düşüncesiyle bilgi edin­meye koyuldum. İslâmiyet - le ilk temasım bu şekilde ol muştur. Zam anla öğrendik - lerim beni daha fazla cez - betmeye ve öğrenmeye zor­ladı. M alaya’da iken tslâ - miyetin hak din olduğu ve bunu kalbimle tasdik etti - ğim gibi hâl ve hareketle - rimle de tatbik etmem ge - rektiği hakikatine erişerek resmen İslâm dinine girmiş oldum. Bu 1967 senesin -

de cereyan etmişti. O gün - den itibaren de E lham dü - lillâh M üslüm anım .”

“Beni İslâm dinine çe - ken birçok husus olm uştur. Bunların başında insanla - rın kardeş oldukları ve bir- birleriyle eşit oldukları prensibi gelmektedir. Bu - nu İslâmiyet sadece teori - de belirtmekle kalmam ış ha yatta da tatbik etmiştir. H ristiyanlıkda ise bu husus sadece fikir olarak benim - senmekte ve pratikte tatbik edilmemektedir. Bunun dı - şında Islâm iyetin içtimai ve kültür yönleri beni daha fazla ilgilendiren ve Jslâmi- yeti kabullenm em e amil o - lan hususlardır.”

“Belki de bir gayri M üsli- min müslüman olması bir müslümanın m üslüm an ol - m asından daha kolaydır!..”

Camilerimizdeki cem aa - tın hep yaşlılardan müte - şekkil olduğunu görerek ü - züntüyle İngiltere’de bu - nun böyle olmadığını ve Camileri çoğunlukla genç - lerin doldurduğunu belirt - mistir. M üslüman İnciliz a-

ilelerin camilere uzak ol - m aları halinde namaz vak - ti kendi evlerinde ailece ve cem aat olarak namaz kıl - dıklarından söz eden Hacı Y ahya kardeşimizi biz de hem sevinerek ve hem de üzülerek dinledik. Bir İngi­liz babanın imamlığı arka - sında saf tutm uş kendi ço - cukları ile beraber namaz kıldığını düşünmenin sevin - ci yanında kendi öz dinimi­zi öğretm eden yetiştirdiği - m iz ve neticede kaybettiği­miz yeni Türk nesillerinin cam ilerden uzak diskotek daha bilmem nerelerde v a­kit öldürm eleri üzüntüsü..

Belki aram ızda daha kal­sa idi cem aatın perişanlığı ve dini bilginin eksikliği karşısında Yahya kardeşi - miz de meyus olacaktı. Fa­kat genç bir Ingiliz mühen­disinin kendi araştırma ve çalışması sonucu kabullen -. diği lslâm iyetin nurunun yüzünden fışkırdığını gör - m jkle biz bahtiyar olmuş olduk. Darısı diğer asî miis- liiman kardeşlerimizin ba - sına!

ESİR MİLLETLER HAFTASI(Birinci sayfadan kalan) Ve sonra Kızıl Çin, Sov­

yet Rusya esareti altında i- nim inim inliyen 60 milyon Türk çilesini çekmeye de - vanı eder. Balkanlarda Ker- kük’de milyonlarca Türk zulüm altında yaşar. Azer - baycan, Kırım, Kafkas, Türkistan, İdil, Ura! ve Se- m erkant’tan acı acı çığlıklar yükselir semalara doğru..

Afrika’daki 2400 kişilik 30 yıllık milletler bağım - sizliği kazanırlar. Bu ülke - lerin bağımsızlıklarını istik­lâllerini kazanmaları için Amerikası, Rusya’sı Kızıl Çin’i ve bütün batının ül - keleri yardım ederler... Fa­kat beşbin yıllık bir tarihe

sahip esir Tiirklerin istik - lâlleri için yardım a yanaş - mazlar. Değil istiklâl ka - zanması, esir Türkleriıı in­sanca yaşaması için dahi bir çalışm ada bulunm azlar .

Ve 35 milyonluk Türkiye 120 milyon esir Müslüman Türkün varlığından bile ha­bersiz gibidir. Türkiye’de V ietnam ’a ağıtlar yazar ba­zı zavallılar..

Ve esir Türklerin liderle­rinden Isa Yusuf Alptekin ESİR M İL LE T L E R H A F - TASI dolayısı ile bir kez daha haykırır dünyaya..

“A frika’da birçok mille - tin istiklâl kazanm ası için Rusya’sı Kızıl Ç in’i, Ame - rika’sı yardım ederlerken,

Kızıl Çin ve Rusya’nın em­peryalizmi altında inim i - niııı inleyen 60 milyon esir M üslüm an Türke kimse yar dım elini uzatmıyor. İnsan -' lık dışı vahşet buralardaki'’M üslüm anlara, Türklerfc insanlara halâ devam ed; - yor. Doğu Türkistan’ın kar-' tarılması için Türkiye'nin"Islâm ülkelerinin ve bütünülkelerin yardımı gerekir.Diğer milletlere uzananyardım elleri esir Türklerede uzanm alıdır.”

Ve bir yıl daha geçer.. 120 milyon ESİR TÜR KON emperyalizmin çizme-' si altında inim inim inim inlediği..

II » I I * I I * l ı * I I » I I * ! l * I I « t » l l » l ı » l ı «

S A D I K O Ğ L U TEMİZLEME EVİ

SAYIN MÜŞTERİLERİNE

KENDİLERİNE DAHA FAYDALI OLABİLMEK

VE DAHA SERİ HİZMET EDEBİLMEK M AKSADIYLE

MEVCUT TESİS VE DÜKKANLARINA İLÂVETEN

PEK YAKINDAKÖŞKLÜ ÇİFTLİK 1 EKİ MİRA TA APARTM ANI ALTINDA DA

YENİ BİR ŞUBE AÇACAĞINI MÜJDELER.

•li.