bülten -mart 2014 sayı 3

2
SORGUN TÜRK EĞİTİM SEN Ay. Mart Hanbaşı M. Cumhuriyet C. No: 98 Tel: 0507 364 03 27 Sayı: 3 ÖĞRETMENLERİN NÖBET ÇİLESİ İlköğrem Kurumları yönetmeliğinin 64. maddesine göre; Öğretmenler, kendilerine verilen sının veya şubenin derslerini, eğim ve öğrem programında belirlen esasla- ra göre plânlamak, okutmak bunlarla ilgili uygulama ve de- neyleri yapmak, ders dışında okulun eğim ve öğrem ile yönem işlerine etkin bir biçimde kalmak ve bu konularda kanun, yönetmelik ve emirlerde belirlen görevleri yerine germekle yükümlüdürler. Kuşkusuz tüm öğretmenlerimiz bu görevlerini layığı ile yerine germeye çalışmakta, çalışma saatleri dışında da kendisini bir sonraki güne hazırlamak amacıyla evlerinde, bilgisayarları başında , çeşitli kaynaklardan faydalanarak öğ- rencilere daha nasıl verimli olurum çabası içindedirler. Öğretmenler mesleğini icra ederken her türlü zor şart- lara katlanmakta ve kendilerini yıpratmaktadırlar. Ancak öğ- retmenlere yüklenen onca angarya işe bir de nöbet görevi eklenmektedir ki, işte en zor görev budur. Neden mi? Gün- lük al saat derse girip tam nefes alacağım derken on dakika- lık o teneffüs tam birir öğretmeni. Öğretmenlere 10 dakika nöbet mi? 40 dakika ders mi? Yapmak istersiniz diye bir soru sorulsa emin olun ki ders diyeceklerdir. Ortalama 500 öğren- cinin olduğu bir okulda 4 öğretmenin nöbet tuuğunu düşü- nürsek bir öğretmene düşen öğrenci sayısı 125 olmaktadır. Düşünün kontrolünüzde bulunan size emanet edilen bu yav- rulara nasıl hakim olacaksınız. Öğretmenin asli görevleri eğim ve öğremdir , bu görevler arasında yer almayan nöbet görevi öğretmenlerimi- zi çok yormakta ve sorumluluklarını daha da arrmaktadır. Çünkü öğrencinin başına gelebilecek her türlü olaydan so- rumlusunuz. TÜRK EĞİTİM SEN’in bu konuda MEB’den öğretmenle- rin nöbet görevine karşılık 6 saat ek ders talebi olmuş ve ko- nuyla ilgili bir dilekçe kampanyası başlatmışr. Bu talep elbee yukarıda sıkınları anlalan bu görevi hafifletmeyecek ancak eme- ğe saygı çerçevesinde öğretmenlerimizin bir nebze olsun çalışma şevkini arracakr. Bizde SORGUN TÜRK EĞİTİM SEN olarak bu konuda sendikalı sendikasız tüm öğretmenlerimizin dilekçe ile kalmalarını bekliyoruz. Saygılarımızla. TÜRK DÜNYASININ BİRLEŞMESİNDE SANATIN ROLÜ VE ÖNEMİ 12.03.2014 tarihinde sendika binamızda Bozok Üniversitesi Öğrem Görevlisi ve Yozgat Türk Ocağı Başkanı Nefise YÜKSEL tarandan Türk Dünyası’nın Birleşmesinde Sanan Rolü ve Öne- mi konulu konferans verilmişr. Konferansa üyelerimizin yanı sıra Türk Ocağı Hars Heye üyeleri, MHP Sorgun İlçe Başkanı Yunus YILMAZ, Sorgun Ülkü Ocağı Başkanı Yunus Emre DURSUN, MHP Kadın Kolları üyeleri, TMMO başkanı Tahir DEMİREL’de kalmışr. Konferansta Nefise YÜKSEL Türklerin tarih boyunca güzel sanatlara büyük önem verdiğini ve bu durumda da kadınların bü- yük payı bulunduğunu belir. Pazırık kurganından çıkan eşyalar- dan bahseden YÜKSEL Türk mofleri hakkında bilgi verdi. Arslan ve geyik moflerinin en çok kullanılan mofler olduğunu söyledi. Kon- feranstan sonra soru cevap faslına geçildi. Gezimiz güzel ve güneşli cumartesi gününün ilk saatlerinde başladı. Aslında herkeste olduğu gibi bende de hava soğuk olacak korkusu vardı ama harika bir gündü. Saat 7’de her- kesin minibüslere binmesiyle birlikte Ferhat ile Şirin’e yol- culuğumuz başlamış oldu. Ankara havaları eşliğinde mini- büsümüz oldukça şen şakrak, tabi ki minibüsümüzün arka dörtlüsünün payını göz ardı etmeyeceğim. Hem coştular hem coşturdular. Çorum’u geçkten sonra Amasya il sınırı- na girdiğimizde bizi karşılayan ilk şey küçük bahçeler oldu. Amasyalılar en küçük kara parça- larını ve düzlükleri birer bahçeye dönüştürmüşler, sekileme yapa- rak meyve bahçeleri oluşturmuş- lar. İçimden neden Sorgun’da o kadar arazi varken bu tür bahçe- ler yapılmaz diye geçirmedim değil hani. Amasya’ya girene kadar çiſtçilerin tarlalar üzerin- deki nakışlarını hayranlıkla izle- dim. Amasya’ya girişimizde bizi ilk karşılayan Ferhat oldu. yapğı su kanallarıyla bize göğsünü gere gere aşkını haykırıyordu, gerçek aşkın ne olduğunu gösteriyordu. Hemen yakından incelemek üzere minibüslerimizi park edip herkes gibi bende heyecanla indim minibüsten. Fer- hat’ın her kazma izinde aşkını işlediği su kanalına koştum. Onun eserinde yürümek kazma izlerine bakmak aşkının izlerine şahit olmak tarif edilemez bir duygu elbee. Bir de oraya âşık müzesi yapılmış daha müzenin girişinde Cemal Safi’nin ‘’BENİM ADIM AŞK’’ şiiri karşıladı beni, bu şiir içeri- de ne olacağının habercisiydi adeta. Müzenin içinde kimler yoktu ki FERHAT ile ŞİRİN, ASLI ile KEREM, LEYLA ile MECNUN, ROMEO ile JÜLİET haa yavuk- lu âşıklar bile vardı. Tüm âşıkla- rı bir araya germişler Ferhat ile Şirin’in evinde. Tüm âşıkları ziyaret ekten sonra rotamızı Boraboy’a çevirdik yokuşlu ve yılan gibi yolları rmanarak ulaşk. Bize yemyeşil orman hemen kucağını aç ve şirin yeşil bir göl. Buranın bakımsız- lığı biraz içimi burktu ama her şeye rağmen şirinliğiyle hala kendini sevdirmesini biliyordu bu küçük gölümüz. Gezi grubumuz tek tek veya öbek öbek resim çekildi, haa azıcık karla kartopu oynamayı bile ih- mal etmediler. Bu kadar koşuşturma haliyle biraz yordu ve acıkrdı bizleri, ayaküstü peynir ekmek aşrmasından sonra tekrar kıvrımlı ve dolambaçlı yollardan inerek Amas- ya’ya doğru öğle yemeğimizi yemek üzere ilerlerken Amas- ya’nın o meşhur elmasından tatmayı da ihmal etmedik. Öğle yeme- ğimizi ‘’VE CAFFE ‘’isimli bir kafede yemek üzere içeriye girdiğimiz- de onlar yemeği servis etmeye hazırdı. Biz de kurt gibi yemek için hazırdık. Menü gayet güzel hazırlanmış. Yemeğimizi yedikten son- ra dışarıya çıkıp bir süre çay eşliğinde güneşin tatlı sıcaklığına bırak- k kendimizi. Sonraki hedefimiz Amasya Şehir Müzesi idi. Müzeye girdiğimizde tarihi paralardan tutun savaş araç gereçlerinden mum- yalara kadar bir sürü eser vardı. Her ne kadar bayanlar mumyalar- dan korksa da detaylıca incelemekten geri durmadık. Müzeden çıkınca Amasya içerisinde kısa bir yürüyüş yaparak Sultan II. Baye- zid Külliye sine ulaşk ve hemen ya- nındaki Minyatür Amasya Müzesi’ne giriş yapk ilgiyle izledik, inceledik. Müzeden çıkktan sonra Yeşilırmak kenarına indik nehir her şehre can verdiği gibi bu şehre de can vermiş. Gezi ekibimiz bol bol resim çekilmek- ten geri durmadı elbee. Köprüden karşı tarafa geçerek Şehzadeler Müze- si’ne doğru küçük dar sokakları şirin ve tarihi evlerin süslediği yollardan aheste aheste tam müzeye gidiyorduk ki herkes hediyelik eşya alışverişine başladı. Neyse ki kısa bir beklemeden sonra tekrar yola koyulduk Kral Kaya Mezarlarını izleye izleye Şehzadeler Müzesi’ne ulaşk. İçerisi olduk- ça misk döşenmiş. Şehzadelerin mumyaları yapılmış. Bir süre bir- kaç arkadaşımla şark köşesinde nefeslendik. Müzeyi gezdikten son- ra neredeyse akşam olmuştu ve kaleye çıkmak isyorduk. Dik yo- kuşlardan çıka çıka kaleye ulaşğımızda kalenin kapandığını gördük. O kadar yolu gidip kaleye çıkmamak olmazdı elbee çareler arar- ken kalenin yanından bir giriş daha olduğunu keşfek ve rman- maya başladık. Tırmandık ama r- mandıkça bacaklarımın ‘’Dur ,nereye gidiyorsun? Yeter!’’ dediğini duyar gibiydim. Nefesim kesik bir şekilde kaleye rmandığımda o eşsiz manza- rayla karşılaşm. Kartal yuvası gibi ve insan kendisini çok güçlü hissediyor. Şehre tepeden bakıyorduk aşağı bak- ğımızda başımızı döndürecek kadar yüksek ya da benim yükseklik kor- kum var bana öyle gelmişr. Ferhat ile başladığımız giriş elbee ki böyle muhteşem bir manzarayla bitmeliydi. Herkes rmanmaktan gayet mutluy- du. Saat 18.00 olmuştu ve bu şirin şehir yüzümüzde gülümsemeyle bizi uğurluyordu. Hepimizin yüzün- de tatlı bir tebessüm gezmekten hâsıl olmuş bir yorgunluk mev- cuu. Minibüslerimize bindik ve tekrar Sorgun’a doğru mutlu bir şekilde hareket ek. Sorgun’a indiğimizde saat 22.00 civarıydı. Herkesin evine güvenle giğine emin olduktan sonra biz de dinlen- mek üzere evlerimize dağıldık. Yolunuz düşerse bu şirin âşıklar şeh- rimizi gezmenizi tavsiye ederim, pişman olmayacaksınız… Ey güler yüzlü sehir; Bildim adın Yozgat'mış. Bir pirin duasıyla Hak, yozuna yoz katmış, Daha sonra kızının Mayasına naz katmış Şükür birinciyi çok Ikinciyi az katmış Kızıyla evlenenin Kışlarina yaz katmış Arif Nihat ASYA KONFERANSA DAVET 22.03.2014 tarihinde İlyas Arslan Kültür Salonu’nda Ege Üni- versitesi Türk Dünyası Araşrmaları Enstüsü, Türk Dünyası Sosyal ve Ekonomik Siyasal Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Nadim MACİT tarandan İSLAM ANLAYIŞIMIZ VE Sİ- YASAL İSLAMCILIK konulu konferans verilecekr. Bütün hal- kımız davetlidir. ŞEHZADELER ŞEHRİ AMASYA’DAYDIK

Upload: recep-akdag

Post on 22-Mar-2016

242 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

TÜRK EĞİTİM-SEN BÜLTEN MART 2014 sayı-3

TRANSCRIPT

Page 1: Bülten -Mart 2014 sayı 3

SORGUN TÜRK EĞİTİM SEN

Ay. Mart Hanbaşı M. Cumhuriyet C. No: 98 Tel: 0507 364 03 27 Sayı: 3

ÖĞRETMENLERİN NÖBET ÇİLESİ

İlköğretim Kurumları yönetmeliğinin 64. maddesine göre; Öğretmenler, kendilerine verilen sınıfın veya şubenin derslerini, eğitim ve öğretim programında belirtilen esasla-ra göre plânlamak, okutmak bunlarla ilgili uygulama ve de-neyleri yapmak, ders dışında okulun eğitim ve öğretim ile yönetim işlerine etkin bir biçimde katılmak ve bu konularda kanun, yönetmelik ve emirlerde belirtilen görevleri yerine getirmekle yükümlüdürler.

Kuşkusuz tüm öğretmenlerimiz bu görevlerini layığı ile yerine getirmeye çalışmakta, çalışma saatleri dışında da kendisini bir sonraki güne hazırlamak amacıyla evlerinde, bilgisayarları başında , çeşitli kaynaklardan faydalanarak öğ-rencilere daha nasıl verimli olurum çabası içindedirler.

Öğretmenler mesleğini icra ederken her türlü zor şart-lara katlanmakta ve kendilerini yıpratmaktadırlar. Ancak öğ-retmenlere yüklenen onca angarya işe bir de nöbet görevi eklenmektedir ki, işte en zor görev budur. Neden mi? Gün-lük altı saat derse girip tam nefes alacağım derken on dakika-lık o teneffüs tam bitirir öğretmeni. Öğretmenlere 10 dakika nöbet mi? 40 dakika ders mi? Yapmak istersiniz diye bir soru sorulsa emin olun ki ders diyeceklerdir. Ortalama 500 öğren-cinin olduğu bir okulda 4 öğretmenin nöbet tuttuğunu düşü-nürsek bir öğretmene düşen öğrenci sayısı 125 olmaktadır. Düşünün kontrolünüzde bulunan size emanet edilen bu yav-rulara nasıl hakim olacaksınız.

Öğretmenin asli görevleri eğitim ve öğretimdir , bu görevler arasında yer almayan nöbet görevi öğretmenlerimi-zi çok yormakta ve sorumluluklarını daha da artırmaktadır. Çünkü öğrencinin başına gelebilecek her türlü olaydan so-rumlusunuz.

TÜRK EĞİTİM SEN’in bu konuda MEB’den öğretmenle-rin nöbet görevine karşılık 6 saat ek ders talebi olmuş ve ko-

nuyla ilgili bir dilekçe kampanyası başlatmıştır. Bu talep elbette yukarıda sıkıntıları anlatılan bu görevi hafifletmeyecek ancak eme-ğe saygı çerçevesinde öğretmenlerimizin bir nebze olsun çalışma şevkini artıracaktır. Bizde SORGUN TÜRK EĞİTİM SEN olarak bu konuda sendikalı sendikasız tüm öğretmenlerimizin dilekçe ile katılmalarını bekliyoruz. Saygılarımızla.

TÜRK DÜNYASININ BİRLEŞMESİNDE SANATIN

ROLÜ VE ÖNEMİ

12.03.2014 tarihinde sendika binamızda Bozok

Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Yozgat Türk

Ocağı Başkanı Nefise YÜKSEL tarafından Türk

Dünyası’nın Birleşmesinde Sanatın Rolü ve Öne-

mi konulu konferans verilmiştir. Konferansa üyelerimizin yanı sıra

Türk Ocağı Hars Heyeti üyeleri, MHP Sorgun İlçe Başkanı Yunus

YILMAZ, Sorgun Ülkü Ocağı Başkanı Yunus Emre DURSUN, MHP

Kadın Kolları üyeleri, TMMO başkanı Tahir DEMİREL’de katılmıştır.

Konferansta Nefise YÜKSEL Türklerin tarih boyunca güzel

sanatlara büyük önem verdiğini ve bu durumda da kadınların bü-

yük payı bulunduğunu belirtti. Pazırık kurganından çıkan eşyalar-

dan bahseden YÜKSEL

Türk motifleri hakkında

bilgi verdi. Arslan ve

geyik motiflerinin en

çok kullanılan motifler

olduğunu söyledi. Kon-

feranstan sonra soru

cevap faslına geçildi.

Gezimiz güzel ve güneşli cumartesi

gününün ilk saatlerinde başladı. Aslında

herkeste olduğu gibi bende de hava soğuk

olacak korkusu vardı ama harika bir gündü. Saat 7’de her-

kesin minibüslere binmesiyle birlikte Ferhat ile Şirin’e yol-

culuğumuz başlamış oldu. Ankara havaları eşliğinde mini-

büsümüz oldukça şen şakraktı, tabi ki minibüsümüzün arka

dörtlüsünün payını göz ardı etmeyeceğim. Hem coştular

hem coşturdular. Çorum’u geçtikten sonra Amasya il sınırı-

na girdiğimizde bizi karşılayan ilk şey küçük bahçeler oldu.

Amasyalılar en küçük kara parça-

larını ve düzlükleri birer bahçeye

dönüştürmüşler, sekileme yapa-

rak meyve bahçeleri oluşturmuş-

lar. İçimden neden Sorgun’da o

kadar arazi varken bu tür bahçe-

ler yapılmaz diye geçirmedim

değil hani. Amasya’ya girene

kadar çiftçilerin tarlalar üzerin-

deki nakışlarını hayranlıkla izle-

dim. Amasya’ya girişimizde bizi

ilk karşılayan Ferhat oldu. yaptığı

su kanallarıyla bize göğsünü gere

gere aşkını haykırıyordu, gerçek

aşkın ne olduğunu gösteriyordu.

Hemen yakından incelemek üzere minibüslerimizi park

edip herkes gibi bende heyecanla indim minibüsten. Fer-

hat’ın her kazma izinde aşkını işlediği su kanalına koştum.

Onun eserinde yürümek kazma izlerine bakmak aşkının

izlerine şahit olmak tarif edilemez bir duygu elbette. Bir de

oraya âşık müzesi yapılmış daha müzenin girişinde Cemal

Safi’nin ‘’BENİM ADIM AŞK’’ şiiri karşıladı beni, bu şiir içeri-

de ne olacağının habercisiydi

adeta. Müzenin içinde kimler

yoktu ki FERHAT ile ŞİRİN, ASLI

ile KEREM, LEYLA ile MECNUN,

ROMEO ile JÜLİET hatta yavuk-

lu âşıklar bile vardı. Tüm âşıkla-

rı bir araya getirmişler Ferhat

ile Şirin’in evinde. Tüm âşıkları

ziyaret ettikten sonra rotamızı

Boraboy’a çevirdik yokuşlu ve

yılan gibi yolları tırmanarak

ulaştık. Bize yemyeşil orman

hemen kucağını açtı ve şirin

yeşil bir göl. Buranın bakımsız-

lığı biraz içimi burktu ama her

şeye rağmen şirinliğiyle hala kendini sevdirmesini biliyordu

bu küçük gölümüz. Gezi grubumuz tek tek veya öbek öbek

resim çekildi, hatta azıcık karla kartopu oynamayı bile ih-

mal etmediler. Bu kadar koşuşturma haliyle biraz yordu ve

acıktırdı bizleri, ayaküstü peynir ekmek atıştırmasından

sonra tekrar kıvrımlı ve dolambaçlı yollardan inerek Amas-

ya’ya doğru öğle yemeğimizi yemek üzere ilerlerken Amas-

ya’nın o meşhur elmasından tatmayı da ihmal etmedik. Öğle yeme-

ğimizi ‘’VE CAFFE ‘’isimli bir kafede yemek üzere içeriye girdiğimiz-

de onlar yemeği servis etmeye hazırdı. Biz de kurt gibi yemek için

hazırdık. Menü gayet güzel hazırlanmıştı. Yemeğimizi yedikten son-

ra dışarıya çıkıp bir süre çay eşliğinde güneşin tatlı sıcaklığına bırak-

tık kendimizi. Sonraki hedefimiz Amasya Şehir Müzesi idi. Müzeye

girdiğimizde tarihi paralardan tutun savaş araç gereçlerinden mum-

yalara kadar bir sürü eser vardı. Her ne kadar bayanlar mumyalar-

dan korksa da detaylıca incelemekten geri durmadık. Müzeden

çıkınca Amasya içerisinde kısa bir yürüyüş yaparak Sultan II. Baye-

zid Külliye sine ulaştık ve hemen ya-

nındaki Minyatür Amasya Müzesi’ne

giriş yaptık ilgiyle izledik, inceledik.

Müzeden çıktıktan sonra Yeşilırmak

kenarına indik nehir her şehre can

verdiği gibi bu şehre de can vermiş.

Gezi ekibimiz bol bol resim çekilmek-

ten geri durmadı elbette. Köprüden

karşı tarafa geçerek Şehzadeler Müze-

si’ne doğru küçük dar sokakları şirin

ve tarihi evlerin süslediği yollardan

aheste aheste tam müzeye gidiyorduk

ki herkes hediyelik eşya alışverişine

başladı. Neyse ki kısa bir beklemeden

sonra tekrar yola koyulduk Kral Kaya

Mezarlarını izleye izleye Şehzadeler Müzesi’ne ulaştık. İçerisi olduk-

ça mistik döşenmiş. Şehzadelerin mumyaları yapılmış. Bir süre bir-

kaç arkadaşımla şark köşesinde nefeslendik. Müzeyi gezdikten son-

ra neredeyse akşam olmuştu ve kaleye çıkmak istiyorduk. Dik yo-

kuşlardan çıka çıka kaleye ulaştığımızda kalenin kapandığını gördük.

O kadar yolu gidip kaleye çıkmamak olmazdı elbette çareler arar-

ken kalenin yanından bir giriş daha olduğunu keşfettik ve tırman-

maya başladık. Tırmandık ama tır-

mandıkça bacaklarımın ‘’Dur ,nereye

gidiyorsun? Yeter!’’ dediğini duyar

gibiydim. Nefesim kesik bir şekilde

kaleye tırmandığımda o eşsiz manza-

rayla karşılaştım. Kartal yuvası gibi ve

insan kendisini çok güçlü hissediyor.

Şehre tepeden bakıyorduk aşağı bak-

tığımızda başımızı döndürecek kadar

yüksekti ya da benim yükseklik kor-

kum var bana öyle gelmiştir. Ferhat ile

başladığımız giriş elbette ki böyle

muhteşem bir manzarayla bitmeliydi.

Herkes tırmanmaktan gayet mutluy-

du. Saat 18.00 olmuştu ve bu şirin

şehir yüzümüzde gülümsemeyle bizi uğurluyordu. Hepimizin yüzün-

de tatlı bir tebessüm gezmekten hâsıl olmuş bir yorgunluk mev-

cuttu. Minibüslerimize bindik ve tekrar Sorgun’a doğru mutlu bir

şekilde hareket ettik. Sorgun’a indiğimizde saat 22.00 civarıydı.

Herkesin evine güvenle gittiğine emin olduktan sonra biz de dinlen-

mek üzere evlerimize dağıldık. Yolunuz düşerse bu şirin âşıklar şeh-

rimizi gezmenizi tavsiye ederim, pişman olmayacaksınız…

Ey güler yüzlü sehir; Bildim adın Yozgat'mış.

Bir pirin duasıyla Hak, yozuna yoz katmış,

Daha sonra kızının Mayasına naz katmış

Şükür birinciyi çok Ikinciyi az katmış Kızıyla evlenenin

Kışlarina yaz katmış Arif Nihat ASYA

KONFERANSA DAVET

22.03.2014 tarihinde İlyas Arslan Kültür Salonu’nda Ege Üni-

versitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dünyası

Sosyal ve Ekonomik Siyasal Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı

Prof.Dr. Nadim MACİT tarafından İSLAM ANLAYIŞIMIZ VE Sİ-

YASAL İSLAMCILIK konulu konferans verilecektir. Bütün hal-

kımız davetlidir.

ŞEHZADELER ŞEHRİ AMASYA’DAYDIK

Page 2: Bülten -Mart 2014 sayı 3

‘’KIZLARINI OKUTMAYAN BİR MİLLET…’’

Eğitimci, tüm akademik yeteneklerin de

ötesinde çok sağlam bir vicdan ve ahlak yapısına

sahip olması gerekir. Nesiller bilgi deposu olmaktan çok, bu mille-

te yararlı bir fert olarak topluma kazandırılmalıdır. Bugün baktığı-

mızda çocuklarımız zararlı maddelere çok kolay ulaşabilmekte,

gayri ahlaki durumlarla yüz yüze gelebilmekte ve özellikle lise

öğrencileri arasında iyice yaygınlaşmakta olan çocuk yaşta evlilik-

ler, toplumun aile yapısına dinamit döşemektedir.

Bir ülkenin temelini oluşturan esas değerin eğitim oldu-

ğunu bugün fark etmiyorsak bile bundan elli yıl sonra anlayaca-

ğız. Özellikle kız çocukların eğitilmesi; sağlıklı anneler, sağlıklı aile-

ler demektir. Bugün her ne kadar meslek lisesi denilince akla sa-

dece imam hatipler gelse bile, bu ülkenin kızlarını yetiştiren, onla-

ra meslek öğreten ve kendi ayakları üzerinde duran geleceğin

annelerini yetiştirmek için var olan kız meslek liselerimiz yaşam

mücadelesi vermektedir. Yanlış eğitim politikaları nedeniyle bu

liseler hak ettiği değeri ne yazık ki görememektedir. Nice memle-

ket evladı çocuk yaşta ya evlenmektedir ya da uygunsuz şartlara

maruz kalmaktadır. Belirli dönemlerde geçici projelerle kız öğren-

cilerin okutulması hedeflenmiş ama bu hedefler değişen şartlarla

rafa kaldırılmıştır.

Kızlarımızın kafasını

bizler dolduramadığı-

mız, onlara gereken

eğitim şartlarını sağla-

yamadığımız için; içi

bomboş, değerleri

olmayan, vicdanları

köreltilmiş anneler

gönderiyoruz bundan bin yıl sonrasına. Tarihini bilmeyen, bu gü-

nünü yorumlayamayan, zararlı akımlara taparcasına bağlanmış,

ebeveynlerine bile yabancı nesiller günümüz eyyamcılığının doğal

sonuçları arasında tezahür etmektedir.

Eğitimde kaybedilecek bir tek fert bile yokken, ne yazık

ki bizler her gün ellerimizin arasından kayıp giden öğrencilerimiz

için hiçbir şey yapamıyoruz. Her gün ağızlarımızdan düşmeyen

‘Eskiden böyle değildi, devir bozuldu’ cümleleri bir eğitimciye bir

şeyler yapması için artık beklememesi gerektiğini gösteriyor. İde-

alleri olmayan bir öğretmen, bankamatik memurundan farksızdır.

Öğrencileri için geceleri uykusuz kalan öğretmenler olmadıkça

kara bulutlar çocuklarımızın üzerinden gitmeyecektir.

Tevfik Fikret’in de dediği gibi:

‘Kızlarını okutmayan bir millet, oğullarını manevi öksüz-

lüğe mahkûm etmiş demektir, hüsranına ağlasın…’

N İH A L AT E Ş TA Ş ÇI

Çocuk Gel. ve Eğt. Öğrt.

TÜRKÇE DÜŞÜNEN BİR AYDIN

Türk düşünce hayatının önemli isimlerinden biri olan

Prof.Dr.Erol GÜNGÖR 1938´de Kırşehir´de doğdu. İlk ve orta tah-

silini Kırşehir´de tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Ede-

biyat Fakültesi Felsefe Bölümü´nü bitirdi. 1961 yılında aynı fakül-

tenin Tecrübî Psikoloji Kürsüsü ´ne asistan oldu. 1965 senesinde

Psikoloji doktoru olan Güngör, 1965-1968 yılları arasında ABD

Colorado Üniversitesi´ne bağlı Instıtue of Behavioral Science´de

çeşitli konularda araştırmalarda bulundu. 1971 yılında doçent,

1978 yılında profesör oldu. 1982 yılına kadar aynı fakültede Sos-

yal Psikoloji dersleri veren Erol Güngör 1982 temmuz ayında

Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü´ne tayin edildi. Hayatını Türk Mil-

letinin tarihi, kültürü, değerleri

üzerine araştırmalara adayan

önemli bir aydın idi. Sosyal mese-

lelere bakışı onun genç yaşlarda

Türk gençliği tarafından tanınması-

na ve takip edilmesine yol açmış-

tır. Maalesef genç yaşta aramızda

ayrıldı. Ömrünü adadığı, çok sevdi-

ği milletinin Asya’da kurduğu yeni

devletleri göremedi. 24 Nisan

1983´de vefat eden Güngör, evli ve bir çocuk babası idi.

1959 yılından itibaren vefat tarihine kadar Türkiye´nin

belli başlı fikir dergilerinde ve gazetelerde çeşitli konularda pek

çok makaleler ve ansiklopedilerde sahasıyla ilgili maddeler yazan

Erol Güngör´ün başlıca telif ve tercüme eserleri şunlardır:

ESERLERİ :

Türk Kültürü ve Milliyetçilik

Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik

İslam´ın bugünkü meseleleri

İslam tasavvufunun meseleleri

Dünden bugünden tarih, kültür, milliyetçilik

Tarihte Türkler

TERCÜMELERİ :

Sosyal Psikoloji ( David Krech )

İktisadi gelişmenin merhaleleri ( R W Rostow )

Batı Düşüncesinde Büyük Değişme ( Paul Hazard )

Dünyayı değiştiren kitaplar ( Robert B Downs)

MÜDÜR MÜDÜR MÜDÜR?

Uzun zamandır MEB yönetici atama konusunda bir

netlik sağlayabilmiş değildi, şimdi ise bir MEB KANUNU çıktı

ki evlere şenlik. Yönetici atamaları ne olacak, nasıl olacak

tam bir muam-

ma. Uzman öğ-

retmenlik, kari-

yer basamakları

adı bile geçmi-

yor. Peki, ne

diyor bu kanun?

Ne amaçla çıktı?

Aslında sebep

malum dershaneler peki tek sebep dershaneler mi? Şimdi

bunu bir değerlendirelim. Kanun diyor ki müdürler 4 yıl için

vali tarafından atanacak. Yani tüm eğitim yöneticilerine aba

altından sopa gösteriliyor. Sayın yönetici tüm kariyerin vali-

nin iki dudağı arasında, vali ise benim emrimde! Yani sen de

benim dediğimi yapacak, benim sendikama üye olacak, ben

ne dersem alkış tutacaksın. Aksi halde müdür olamayacak-

sın.

Peki, bir yönetici böyle mi olmalı? Sorularla buna yanıt araya-

lım…

Bu şartlarda çalışan bir yönetici ne kadar bağımsız karar vere-

bilir?

Bu şartlar altında bir yönetici ne kadar inisiyatif alabilir?

Bu şartlar altında bir yönetici nasıl okuluna liderlik eder?

Malum sendikanın eğitimciler üzerine baskısı nasıl olur?

Benim dediğimi yap yapmazsan yanarsın anlayışıyla okulları-

mız nereye gider?

Yöneticilerin cesur, kararlı, lider olmaları gerekmez mi? Bu

sistem onların cesaretlerini kırmaz mı?

Bu sistem korkak, gördüğünü söyleyemeyen, her an görevine

son verme korkusuyla çalışan müdürler yaratmaz mı?

Sistem suya sabuna dokunmayayım onlarda bana dokunma-

sın mantığını doğurmaz mı?

Bu sistem yönetici değil, bağlı ve bağımlı idareciler yetiştirmez

mi? (Yönetmesin idare etsin, hem bizi hem de durumu idare

etsin…)

Kısacası bu sistemde müdür ,müdür müdür?

Buradan bu yasayı yapanlara tavsiyem sadece mü-

dür, müdür yardımcılarını değil sınıf başkanlarını da vali ata-

sın. Böylelikle küçük yaşta çocuklarımızı bu çarpık sisteme

alıştırmış oluruz!

BAŞARI İMKÂNSIZLAŞIR

Tü rk Eğ itim Sen camiası Tü rkiye Sevdalısı Eğ itimcilerin sendikası olma yolünda iler-

lemelidir. Ö ncelikli amacı daima Tü rkiye Sevdası olmalı-dır.

Vatanını seven, devletine değ er veren ve ğeleceğ e ğü zel ğo zlerle bakmayı bilen insanların hayalleri de bü -yü k olür. Menfaatler çerçevesinde hareket etmeyi kabül etmezler.

Çalışanların haklarını aramak, korümak, ğeliştir-mek ve bü üğ ürda mü cadele etmek sendikacılığ ın asli ğo revidir.

Tü rk Eğ itim Sen ise asli ğo revlerin yanı sıra ideal-leri olan bir sendikadır. İ deali ise ahlaklı toplüm, ahlaklı birey, ahlaklı yo netici ve ğelişmiş bir Tü rkiye olmalıdır.

Bizler bü bilinçle sendikacılığ ın yo netiminde yer alıyorüz. Ancak Sarı sendikacılığ ın ü lkemizde eğemen oldüğ ü şü ğü nlerde menfaat için sendikalaşma, menfaat birlikteliğ i kürma ve ğelecekte bir ko şeyi kapma ğibi ğay-retler elbette Tü rk sendikacılığ ına zarar vermektedir.

Bizler sendikayı haklarımızı aramanın o tesinde sosyal ve kü ltü rel alanda ü yelerimize fırsatlar sünmak olarak da alğıladık. Ve bü üğ ürda faaliyetler serğiledik. Sadece hakları arama ve sosyal kü ltü rel imka nların da o tesinde eğ itimin ğeleceğ ini inşa edecek politikalara katkı sağ lamayı bizler asli ğo revlerimiz olarak bildik; bü doğ -rültüda daima sorğülayıcı oldük.

Kimi zaman erki sorğüladık kimi zamanda kendi içerimizde kendimizi sorğüladık. Kimi zamanda sendika-nın ü st makamlarında yer alan yo neticileri sorğüladık. Sorğülamanın oldüğ ü yerde mü kemmeli yakalama imka nı oldüğ üna inandık. Hep sorğülanmayı ve sorğülamayı iste-dik. Bü nedenle de Tü rk Eğ itim Sende ğo rev almanın me-şakkatli oldüğ ünü bilerek hareket ettik.

Tü rk Eğ itim Sen camiasında ğo rev alan arkadaş-larımız hiçbir zaman; “Ben başkan olacağ ım, ben yo netici olacağ ım, ben başkanım, ben yo neticiyim” zihniyeti ile eğosü tavan yapmış fikirlerin içerisine ğirmemelidir.

Bünün yanı sıra temsil ettiğ i kitleyi ünütmamalı ve o kitlenin hakkını aramalıdır. Bünü yaparken dik dür-mayı bilmek zoründadır. Kendi hakkını korüyamayan başkasının hakkını da korüyamaz. Kendi değ erlerini savü-namayan temsil ettiğ i kitlenin değ erlerini de savünamaz.

Hal bo yleyken bazen; hak etmeyen kişilerin hak etmedikleri makamlara ğeldiklerini, sadece koltük için o makamı işğal ettiklerini, desinler mantığ ı ile hareket et-tiklerini ü zü lerek izlemek zoründa kalıyorüz.

Bü kişilerin davasına, sevdasına ve çalıştığ ı kü-rümlara ğo nü l vermiş kişileri de ü zdü ğ ü nü , onları yıldır-dığ ını ve sevdalıların şevkini kırdığ ını ğo rmek kadar ü zü -cü ne olabilir?

Maalesef bü ü zü cü tablolarla karşılaşmak kadar elim olaylar yoktür. Umülür ki; kendi menfaatini kitlelerin menfaatinden ü stü n tütan yo neticiler kendilerini sorğü-lar, sorğülanmaya açık olür ve yanlıştan vazğeçerler. Aksi dürümda başarı imka nsızlaşır.

Niyetimiz; Çanakkale rühü, Çanakkale birlikteliğ i ve Çanakkale ideali olürsa, ğelecek ğü nü mü zden daha aydınlık olacaktır.

İnternet Adresimiz

www.sorgunturkegitimsen.com