c · (cantineau, s. 38-40; fleisch, i, 58, 84-85). nun, orta şiddette cehr ve beyniyye sıfat...

2
NU'MANT, Muhammed eserler de Kitdbü'l- (Karaçi Bu mukaddime Mehmet Türkçe'ye çev- (Sakarya Üniversitesi ilahiyat Fa- kültesi Dergisi, sy. 9961, s. 233-25 Ebi lfanife bi-rivd- yeti'l -lfaskefi; Muvatta'ü Malik bi - ri- vdyeti Tefsiru Kesir; BülUgu'l -merdm. Müellifin Kara- çi'de Beyyindt isimli dergi ol - mak üzere dergilerde otuzdan fazla makalesiyle Gulam Ahmed Pervlz ve Abdülkuddüs gibi ha- disi inkar edenlere kaleme ya- : Muhammed en-Nu'manl. Mace ve kitabühü es-Sünen, Beyrut 1999, tür.yer.; bk. Abdülfettah Ebii Gudde'nin s. 15-19; M. el-Elbanl. Silsile- ve'l-mevzü'a, 1399, ll, 346-350; Mahmud M. Abdullah, el-Lugatü'l- 'Arabiyye fi Bakistan, 1984, s. 212- 214; Mahmud Said Memduh. bi- ve's-sema', Kahire, ts., s. 183, 526; Ruhülemln b. Hüseyin Ahmed el- Kelamü '1-müfid fi (ihtisas tezi, 1991). (Karaçi), s. 111-179; Füyüzurrahman, 'Ulema', La - hor, ts., ll, 783-785; Mehmet Pakistan'- da Hadis (yüksek lisans tezi. 1992). Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 145-149; a.mlf., "Muhammed en-Nu'rnani", Hadis Tetkikleri Dergisi, 11/1, 2004, s. 225- 229. MEHMET Muhammed diye L Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali b. Nu'man el-Ahvel'e (11 ./Vlll. nisbet edilen bir (bk. NÜN ( 1) ) Ar ap alfabesinin yirmi harfi. L Türk alfabesinin on yedinci, ebced ter- tibinin ve Fenike alfabesinin on dördüncü harfi olup ebced SO'- dir. Nün Fenike, Aram1. ve Arap dil- lerinde gelir, Yunanca'ya "nü" olarak Arapça'da "hakka" ve demiri" kul- belirtilir. Eski hiyeroglif al- fabesindeki kuyruk ve- ya resminden kabul edilir. 242 Sonraki alfabelerde çizgi haline ve bazan çizgileri biçim veya simgeleyen bir gö- rünüm Kendi öz sesiyle okunan nun dil ucunun, yer alan iki üst etinin iç dayanarak hava ka- telaffuz edilir. ile okunan nün sesinin yer geniz (S1beveyhi, ll, 452). Sina nun sesinin, etleri üzerine kapanarak hava ve onun geniz bir initti sesine dil ucu ile belirtir (Roman, I, 263-264) Buna olarak da "nün"u tit- bir geniz ünsüzü olarak (Cantineau, s. 38-40; Fleisch, I, 58, 84-85). Nun, orta cehr ve beyniyye sahip bir harf telaffuz edilirken ses ne tam akar ne tam gunne (geniz sesi) olan "nün"un mahreci geniz "mlm"in mahrecine göre daha oldu- gunnesi daha olur. detli ortaya "bir içine nüfuz etme, bir içinden ile nun sesinin hafif ve iniltili te- laffuzunun esin "incelik, za- gibi Arap dilinde nun ile ve biten birçok anla- belirleyici rol tesbit edil- (Hasan Abbas, s. Özellikle Kur'an sakin nun ve onun hükmünde olan tenvinde iz- leyen harfiere göre ve dönü- olur. harfleri olan E c • t L:' 1" izlersesakin nün ile tenvin gerçek sesleriyle telaffuz edilir (iz- har). J, ;"harfleri izlersesakin nün ile tenvin bu harfiere söyle- nir (gunnesiz idgam): "min rabbihim" "mirrabbihim" gibi. , s , harfleri izlersesakin nun ile tenvin hafif- çe geniz sesi bu harfiere söylenir (gunneli idgam). Sakin nun ile bu harfler kelimede bulunursa idgam izhar geçerlidir: "dünya, van, bünyan" gibi. Sakin nun ile tenvini "y" harfi izlersesakin n ün ile ten- vin hafifçe geniz sesi "mlm"e söylenir (kalb, ik- Iab), "min ba'di" "mimba'di" gibi. Bun- geri kalan harfler , j , ::. , , , .;, , ( , J , ..s , , , , , ..;. , U" izlerse sakin n ün ile tenvin hafifçe geniz sesi telaffuz edilir (ihfa). Arap dilinde nun harfi sesli ve an- kelimelerin imkan ver- (yontmak, biçmek), (ahmak buldu), "renne- yola getirdi) gibi (Ebü't-Tayyib el-Lugavl, II , özellikle , rinde de türden birçok kelimenin tesbit ( süs- lemek), (verdi). tene" (bulut) gibi (a.g.e., I, II, tür.yer.). Arap gramerinde tekit, nisve, ref', tes- niye, cem'-i müzekker, vikaye, ten - vin Muzari ve emir fiilie- rinin sonuna eklenerek tekit "nün"u ve muhaffefe ol- mak üzere iki Nisve "nün"u mazi, muzari ve emir fiilierinin sonuna "nün"u olup daima fail ve mer- zamir konumunda bulunur (mahalll i'rab). Ref' "nün"u muzaride fiilin so- nuna ref', nasb veya cezm alameti olan "nün"dur. Vikaye "nün"u fiilierin ve "leyte, an, min, ledün, inne, keenne ... " gibi mebnl so- nuna birinci tekil zamiri olan " " bu kelimelerin son hareke ve- ya kesreye ko- rumak için araya gelen "nun" dur: , "_).JJ , , gibi. Tenvin, Arap -diline özgü bir nun olup isimlerle isim kelimelerin sonuna gelen ve çift hareke ile gösterilen sakin nun olup isimlik belir- tisidir. Tenkir, temkin, mukabele, tena- süb, hikaye, zarüret. ta'viz ve teren- nüm tenvinleri gibi mevcuttur (Subh1 Abdülham1d M. Abdülkerlm, s. 35- 73; Seyyid et-Tavli, LIIV3 s. 536-547; el-Mevsa'atü'l-'Arabiyye, VII, 63- 64). nun Arapça kelimelerin bünye- sinde harf olarak yer gibi "'un- J5.unbür" gibi kelimelerde zait olarak da bulunur. Kalem süresinin yer alan nun ya veya özel isimdir (bk. MUKATIAA). Bu sürenin bir da Nun süresidir. müfes- sirler "nün"a veya "hakka" verirken (Kurtub1, XVIII, 223) Arap dilinde "nün"un hakka bu- el-Endelüs1 ise Arap lehçelerinin birinde veya Arap ve Acem dil- lerinde ortak olarak "hakka" ileri (el- IV, Alüs1, XXIX, 23) Alemüddin es-Sehavl, Muhammed b. Sa- lim et-Tablavi, b. Abdullah el-Yema- nl, Seyfeddin b. Abdullah el-Bas'ir, Zeke- riyya el-Ensar1 gibi müellifler

Upload: others

Post on 03-Jan-2020

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: c · (Cantineau, s. 38-40; Fleisch, I, 58, 84-85). Nun, orta şiddette cehr ve beyniyye sıfat Iarına sahip bir harf olduğundan telaffuz edilirken ses ne tam akar kapanır. Ayrıca

NU'MANT, Muhammed Abdürreşid

eserler de şöylece sıralanabilir: Kitdbü'l­A,~ar (Karaçi ı4ıo/ı990). Bu mukaddime Mehmet Özşenel tarafından Türkçe'ye çev­rilmiştir (Sakarya Üniversitesi ilahiyat Fa­kültesi Dergis i, sy. ı [ı 9961, s. 233-25 ı); Müsnedü'l-İmdm Ebi lfanife bi-rivd­yeti'l-lfaskefi; Muvatta'ü Malik bi-ri­vdyeti MuJ:ıammed; Tefsiru İbn Kesir; BülUgu'l-merdm. Müellifin ayrıca Kara­çi'de çıkan Beyyindt isimli dergi başta ol­mak üzere çeşitli dergilerde yayımianmış otuzdan fazla makalesiyle Gulam Ahmed Pervlz ve Abdülkuddüs el-Haşim! gibi ha­disi inkar edenlere karşı kaleme aldığı ya­zıları bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Muhammed Abdürreşld en-Nu'manl. el-İmam İbn Mace ve kitabühü es-Sünen, Beyrut 1999, tür.yer.; ayrıca bk. Abdülfettah Ebii Gudde'nin girişi, s. 15-19; M. Ni'ısırüddin el-Elbanl. Silsile­tü'l-ef:ıadlşi'z-za'ife ve'l-mevzü'a, Dımaşk 1399, ll, 346-350; Mahmud M. Abdullah, el-Lugatü'l­'Arabiyye fi Bakistan, İsiamabad 1984, s. 212-214; Mahmud Said Memduh. Teşnlfü'l-esma' bi­şüyül]i'l-icaze ve's-sema', Kahire, ts., s. 183, 526; Ruhülemln b. Hüseyin Ahmed el-Bangladişl, el­Kelamü '1-müfid fi taf:ırlri'l-esanld (ihtisas tezi, 1991). Camiatü'l-U liimi'l-İslamiyye (Karaçi), s. 111-179; Füyüzurrahman, Meşah1r-i 'Ulema', La­hor, ts., ll, 783-785; Mehmet Özşenel, Pakistan'­da Hadis Çalışmalan (yüksek lisans tezi. 1992). MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 145-149; a.mlf., "Muhammed Abdürreşid en-Nu'rnani", Hadis Tetkikleri Dergisi, 11/1, İstanbul 2004, s. 225-229. ~

ııııııııı MEHMET ÖZŞENEL

NU'MANİYYE (:Q~I)

Muhammed eı-Bakır'ın öğrencilerinden Şeytanüttak diye anılan

L

Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali b. Nu'man el-Ahvel'e

(11 ./Vlll. yüzyıl) nisbet edilen aşırı bir fırka

(bk. ŞEYTANüTTAK).

NÜN ( 1) )

~

Arap alfabesinin yirmi beşinci harfi. L ~

Türk alfabesinin on yedinci, ebced ter­tibinin ve Fenike alfabesinin on dördüncü harfi olup ebced hesabında sayı değeri SO'­dir. N ün Fenike, Aram1. İbrani ve Arap dil­lerinde "balık" anlamına gelir, Yunanca'ya "nü" olarak geçmiştir. Ayrıca Arapça'da "hakka" ve "kılıç demiri" manalarında kul­lanıldığı belirtilir. Eski Mısır'ın hiyeroglif al­fabesindeki kuyruk tarafı kıvrılmış balık ve­ya yılan resminden doğduğu kabul edilir.

242

Sonraki alfabelerde çizgi haline dönüşen ve bazan çizgileri keskinleşen biçim yılan veya balığın kıvrımlarını simgeleyen bir gö­rünüm kazanmıştır.

Kendi öz sesiyle okunan nun dil ucunun, hizasında yer alan iki üst diş etinin iç kıs­mına dayanarak hava akışını kısmen ka­patmasıyla telaffuz edilir. İhfa ile okunan nün sesinin çıktığı yer geniz boşluğudur (S1beveyhi, ll, 452). İbn Sina nun sesinin, diş etleri üzerine kapanarak hava akışını tıkayan ve onun geniz boşluğundan akıp bir initti sesine dönüşmesini sağlayan dil ucu ile gerçekleştiğini belirtir (Roman, I, 263-264) Buna bağlı olarak şarkiyatçılar da "nün"u kapantılı, dişsel, yumuşak tit­reşimli bir geniz ünsüzü olarak tanımlar (Cantineau, s. 38-40; Fleisch, I, 58, 84-85). Nun, orta şiddette cehr ve beyniyye sıfat­Iarına sahip bir harf olduğundan telaffuz edilirken ses ne tam akar ne tam kapanır.

Ayrıca gunne (geniz sesi) sıfatınadasahip olan "nün"un mahreci geniz boşluğuna "mlm"in mahrecine göre daha yakın oldu­ğundan gunnesi daha şiddetli olur. Şid­detli söylenişinde ortaya çıkan "bir şeyin içine nüfuz etme, bir şeyin içinden çıkma" anlamları ile nun sesinin hafif ve iniltili te­laffuzunun esin verdiği "incelik, şıklık, za­yıflık" gibi manaların Arap dilinde nun ile başlayan ve biten birçok masdarın anla­mında belirleyici rol oynadığı tesbit edil­miştir (Hasan Abbas, s. ı60-ı69).

Özellikle Kur'an kıraatinde sakin nun ve onun hükmünde olan tenvinde bunları iz­leyen harfiere göre bazı değişim ve dönü­şümler olur. Bunları boğaz harfleri olan "ıı. • E • c • t • L:' 1" izlersesakin nün ile tenvin gerçek sesleriyle telaffuz edilir (iz­har). Bunları" J, ;"harfleri izlersesakin n ün ile tenvin bu harfiere katılarak söyle­nir (gunnesiz idgam): "min rabbihim" ~ "mirrabbihim" gibi. Bunları "iŞ , s , ..:ı, ı-"

harfleri izlersesakin nun ile tenvin hafif­çe uzatılan geniz sesi eşliğinde bu harfiere katılarak söylenir (gunneli idgam). Sakin nun ile bu harfler aynı kelimede bulunursa idgam değil izhar geçerlidir: "dünya, ~n­van, şınvan, bünyan" gibi. Sakin nun ile tenvini "y" harfi izlersesakin n ün ile ten­vin hafifçe uzatılan geniz sesi eşliğinde "mlm"e dönüştürülerek söylenir (kalb, ik­Iab) , "min ba'di" ~ "mimba'di" gibi. Bun­ları geri kalan harfler , j , ::. , ~ , ~ , .;, , .:ı)

( ~ , J , ..s , ,ı; , ~ , ~ , ı..:f' , ..;. , U" izlerse sakin n ün ile tenvin hafifçe uzatılan geniz sesi şeklinde telaffuz edilir (ihfa).

Arap dilinde nun harfi n~v. n~h.

n~y·ye dönüşümleriyle eş sesli ve eş an-

ıamh kelimelerin oluşmasına imkan ver­miştir: "Neşr~veşr" (yontmak, biçmek), "enveke~ehveke" (ahmak buldu), "renne­oa~reyye!Ja" (yumuşattı, yola getirdi) gibi (Ebü't-Tayyib el-Lugavl, II , 456-46ı) Aynı şekilde özellikle ı~n. m~n. k~n. , ~n. b~n. d~n. '~n. r~n. z~n dönüşümle­

rinde de anılan türden birçok kelimenin varlığı tesbit edilmiştir, "rakş~nakş" ( süs­lemek), "a'ta~anta" (verdi). "hetele~he­tene" (yağdı). "gaym~gayn" (bulut) gibi (a.g.e., I, II, tür.yer.).

Arap gramerinde tekit, nisve, ref', tes­niye, cem'-i müzekker, vikaye, ayrıca ten­vin "nün"ları vardır. Muzari ve emir fiilie­rinin sonuna eklenerek onları pekiştiren tekit "nün"u müşeddede ve muhaffefe ol­mak üzere iki çeşittir. Nisve "nün"u mazi, muzari ve emir fiilierinin sonuna takılan dişi! çoğul "nün"u olup daima fail ve mer­fü zamir konumunda bulunur (mahalll i'rab). Ref' "nün"u muzaride beş fiilin so­nuna takılarak varlığı ref', yokluğu nasb veya cezm alameti olan "nün"dur. Vikaye "nün"u fiilierin ve "leyte, an, min, ledün, inne, keenne ... " gibi mebnl edatların so­nuna birinci tekil şahıs zamiri olan " ı..Ş " bitiştiğinde, bu kelimelerin son hareke ve­ya sükünlarını kesreye dönüşrnekten ko­rumak için araya gelen "nun" dur: , ~" "_).JJ , ~ , ~! gibi. Tenvin, Arap -diline özgü bir nun Çeşidi olup isimlerle isim asıl­lı kelimelerin sonuna gelen ve çift hareke ile gösterilen sakin nun olup isimlik belir­tisidir. Tenkir, temkin, mukabele, tena­süb, hikaye, şaz, zarüret. ta'viz ve teren­nüm tenvinleri gibi çeşitleri mevcuttur (Subh1 Abdülham1d M. Abdülkerlm, s. 35-73; Seyyid Rızk et-Tavli, LIIV3 [ı98ı], s. 536-547; el-Mevsa'atü'l-'Arabiyye, VII, 63-64). Ayrıca nun Arapça kelimelerin bünye­sinde asıl harf olarak yer aldığı gibi "'un­şur, J5.unbür" gibi kelimelerde zait olarak da bulunur.

Kalem süresinin başında yer alan nun ya hurüf-ı mukattaadır veya özel isimdir (bk. HURÜF-ı MUKATIAA). Bu sürenin bir diğer adı da Nun süresidir. Bazı müfes­sirler "nün"a "balık" veya "hakka" manası verirken (Kurtub1, XVIII, 223) Zemahşer1, Arap dilinde "nün"un hakka anlamının bu­lunmadığını , İbn Atıyye el-Endelüs1 ise Arap lehçelerinin birinde veya Arap ve Acem dil­lerinde ortak olarak "hakka" manasında kullanılmış olabileceğini ileri sürmüştür (el­Keşşa{, IV, ı40; Alüs1, XXIX, 23)

Alemüddin es-Sehavl, Muhammed b. Sa­lim et-Tablavi, Kasım b. Abdullah el-Yema­nl, Seyfeddin b. Abdullah el-Bas'ir, Zeke­riyya el-Ensar1 gibi müellifler tarafından

Page 2: c · (Cantineau, s. 38-40; Fleisch, I, 58, 84-85). Nun, orta şiddette cehr ve beyniyye sıfat Iarına sahip bir harf olduğundan telaffuz edilirken ses ne tam akar kapanır. Ayrıca

nun ve tenvinin Arap dili ve kıraatle ilgili hükümlerine dair birçok eser ve risale ya­zıldığı gibi günümüzde de Avad Mürsl Ce­vahl (:?ahiretü 't-tenvfn fi'l-lugati'l-'Arabiy­ye), Subhl Abdülhamld M. Abdülkerlm (bk. bibl.) ve Mustafa Zeki et-Tunl (bk bibl.) tarafından bu tür risalelerin telifi sürdürülmüştür. "Nun"un tasavvufı ve hu­rufı yorumuna dair Muhyiddin İbnü'I-Ara­bl, Abdülkerlm ei-Clll, İbrahim b. Muham­med el-Kırim! gibi alimierin risaleleri bu­lunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Hal11 b. Ahmed, Kitabü'l-'Ayn (nşr. Abdullah Derviş). Bağdad 1967, s. 65; Slbeveyhi. el-Kitfıb (nşr. H. Derenbourg), Paris 1889, ll, 452-454; Ta­beri, Cami'u'l-beyan, Kahire 1388/1968, I, 208; XXIX, 14, 16; Ebü't-Tayyib ei-Lugavi, Kitfıbü 'l-İb­dal (nşr. İzzeddin et-Tenuhl), Dımaşk 1379-80/ 1960-61,1-11, tür.yer.; Zemahşeri, el-Keşşa{(Bey­rut). IV, 140; Kurtubi, el-Cami', VI, 233; XVIII, 223-224; İbnü'I-Kasıh , Nüzhetü'l-müştegılfn fi aJ:ıktimi'n-nuni's-sakine ve 't-tenvin (n şr. Salih Mehdi Abbas ei-Hudayrl, Mecelletü Külliyeti'd­dirasati'l-İslamiyye ve'l-'Arabiyye içinde). Dü­bey 1423/2002, s. 259-285; Aıusi, RuJ:ıu'l-me'a­ni, XXIX, 23; J. Cantineau. Etudes de linguisti­que arabe, Paris 1960, s. 38-40; H. Fleisch, Tra­ite de philologie arabe, Beyrouth 1961, I, 58, 84-85; A. Roman. Etude de la philologie de la koine arabe, Aix-en-Provence-Marseille 1983, I, 263-264; Subhl Abdülhamid M. Abdülkerim, en­Nun ve aJ:ıvalühti fi lugati'l-'Arab, Kahire 1406/ 1986, s. 7-10, 35-73, ayrıca bk. tür.yer.; Mustafa Zeki Hasan et-Tuni, en-Nun fi'l-lugati'l-'Arabiy­ye (/favliyyatü Külliyyeti 'l-adab içi nde). XVII, Küveyt 1417/1996; Hasan Abbas, /jaşa'işü 'l-J:ıu­

rufi'l-'Arabiyye ve me'aniha, Dımaşk 1998, s. 160-169; Seyyid Rızk et-Tav11, "Nünü'l-vil5aye", ME, Llll/3 (198ı). s. 536-547; M. Abdullah Cebr, "en-Nün beyne 'ilmi't-tecvid ve 'ilmi't-teşkili'ş­şavti (el-funuluciya)", Mecelle tü Külliyyeti'l­adab, XXXVlll/I, Kahire 1990, s. 9-1 O; G. Ayoub, "La naminalite du nom ou la question du tan­win", Arabica, XXXVIll/ 2, Leiden 1991, s. 151-213; D. E. Kouıoughli, "Sur le statut linguistique du tanwln", a.e., XLVIIlll (200 ı ). s. 50; J.-P. Gu­illaume, "Tanwin", Ef2 (İng.), X, 193; Mes'Qd Bu­bu, "et-Tenvin", el-Mevsu'atü 'l-'Arabiyye, Dı­maşk 2003, VII, 63-64.

L

L

li] İSMAİL DURMUŞ - SONER GüNDÜZÖZ

NÜN SÜRESİ

(bk. KALEM SÜRESİ).

NÜR ( ;~1)

Allah'ın isimlerinden (esma-i hüsna) biri.

_j

ı

_j

Sözlükte "aydın ve ışıklı olmak" mana­sındaki nevr kökünden türemiş bir isim olan nfır "aydınlık, ışık" demektir. Ayrıca apaçık olan, nesne ve olayların mahiyetini

ortaya koyup aydınlatan şeye de nur denir. Kelime Allah'a nisbet edildiğinde "nur kay­nağı" veya sıfat olarak "nurlandıran, her şeyi aydınlatan" diye açıklanır (İbnü'I-Eslr, en-Nihaye, "nvr" md.; Kamüs Tercümesi, "nvr" md.). Ragıb ei-İsfahanl nurun dün­yevi ve uhrevi olmak üzere ikiye ayrıldığı­nı belirtir. Dünyevi olanı, ay ve güneş gibi aydınlık saçan ve gözle algılanan nur ile zihin ve kalp yoluyla (basiret) idrak edilen nurdur; bu ikincisinin örnekleri aklın ve Kur'an'ın nurlarıdır. İsfahanl, uhrevi nuru ebedl alemde müminlerin önlerinde ve sağ taraflarında bulunacak olan nur şek­Iinde zikreder (ei-Hadld 57/12; et-Tahrlm 66/8); Allah'ın kendisini "nur" diye isim­Iendirmesini de gökleri ve yeri nurlandır­ma fiiliyle açıklar. Nur ile nar (ateş) aynı kökten gelir ve birbirinin yerine kullanılır. Nar insanların dünya hayatı, nur ise ahi­ret hayatları için faydalıdır ( el-Müfredat, "nvr" md.)

Kur'an-ı Kerim'in yirmi dördüncü suresi Nur ismiyle anılmaktadır. Bunun sebebi 35. ayetinin, "Allah göklerin ve yerin nu­rudur" diye başlaması ve ayette nur keli­mesinin iki defa daha zat-ı ilahiyyeye nis­bet edilmesidir. Bundan başka kıyametin hallerinden bahseden ayette, ''Yeryüzü rab­binin nuruyla aydınlanır" denilmekte (ez­Zümer 39/69), iki ayette de nur kelimesi hem Allah lafzına hem O'na ait zamire iza­fe edilmektedir (et-Tevbe 9/32; es-Saf 61/ 8) Allah çeşitli ayetlerde "nuru yaratma" kavramıyla nitelendirilmiştir (M F. Abdül­baki, el-Mu'cem, "nvr" md.).

Nur ismi İbn Mace ve Tirmizi'nin esrna-i hüsna rivayetlerinde yer almış ( "Du<a"', ı O; "Da<avat", 82) , fiil kalıplarıyla da Allah'a nisbet edilmiştir (Müsned, ll, 388; lll , 150; Müslim, "Cena'iz", 71 ; Tirmizi, "Da<avat", 114) . Hz. Peygamber'in teheccüd namaz­Iarında okuduğu duanın başlangıç bölü­münde, "Allahım! Hamd sana mahsustur, sen göklerin ve yerin rabbi, yöneticisi ve nurusun" anlamına gelen ifadeler yer al­maktadır (Buharl, "Teheccüd", ı; Müslim, "Müsafırln", 99) İbn Mace ile Tirmizi'nin doksan dokuz esrna-i hüsna listeleri ha­riç buraya kadar zikredilen ayet ve hadis­Ierde nur doğrudan Allah'ın ismi olarak geçmemiş, sadece "semavat ve arzın rab­bi" gibi sıfat konumunda ve izafet ifade­leri içinde yer almıştır. Ebu Zer ei-Gıfarl'­den gelen bir rivayete göre kendisi Resu­Iullah'a, "Rabbini gördün mü?" diye sor­muş, o da, "O bir nurdur, nasıl görebilirim!" şeklinde cevap vermiştir (Müsned, V, 157, 171 ; Müslim, "İman" , 291-292; Tirmizi,

NÜR

"Tefsir", 5 3/5). İbn Ma ce ve Tirmizi'nin es­Sünen'lerinde mevcut rivayetlerin ekin­deki isim listelerinin merfu hadis olmayıp sonradan bazı raviler tarafından düzen­lendiği göz önünde bulundurulduğu tak­dirde Allah'ın nur olduğunu ifade eden ri­vayet Ebu Zerr'e münhasır kalır. Mecdüd­din İbnü'I-Eslr, Ahmed b. Hanbel ile İbn Huzeyme'nin Ebu Zer hadisinin sıhhatin­de tereddüt gösterdiğini kaydeder (en-Ni­htıye, "nvr" md ) Kadi iyaz da sözü edi­len rivayetin sahih isnadla kendisine ulaş­madığını ve temel eserlerde buna rastla­madığını belirtir. Esasen Nur suresindeki ayet de bütün alimler tarafından zat-ı ila­hiyyenin nur olduğu şeklinde anlaşılma­mış, "göklerin ve yerin nurunu yaratan, aralardaki varlıklara yol gösteren" gibi an­lamlara geldiği kabul edilmiştir (Nevevl, lll, I 2- I 3). Ebu Abdullah İbnü'I-Vezlr Ebu Zer hadisinin sahih olamayacağı konusun­da çeşitli deliller sıraladıktan sonra böy­le bir hadisin Müslim'in el-Cô.mi'u'ş-şa­I:ıii:ı'inde yer alışını da şu şekilde açıkla­mıştır: Müslim, bir önceki babda ResUlul­lah'ın Mi'rac gecesinde Allah'ı görmediği

yolunda Hz. Aişe'nin beyanını zikrettikten sonra bu hadisi o kanaati destekleyen bir rivayet olarak kaydetmiştir. Nitekim son­raki babda (hadis nr. 293-294) nurun Al­lah' ı görmeye engel teşkil ettiğine dair Ebu Musa yoluyla nakledilen hadise de yer vermiştir. Ayrıca gerek Müslim'in ge­rekse diğer muhaddislerin destek niteli­ğindeki rivayetleri nakletme hususunda müsamahalı davrandıkları bilinmektedir (lşarü'l-f:ıal)., s. 178-184).

Müfessirler ve esrna-i hüsna müellifle­ri, Nur suresinde yer alan ve o münase­betle doksan dokuz isim listesine giren nur ismini mecazi olarak zat-ı ilahiyyeye nisbet etmişlerdir. içeriğini de "nuru ya­ratan, onunla semavat ve arzı nurlandı­ran" şeklinde belirlemişlerdir. Bu nurlandır­ma, insanların gözle algıladıkları gibi hem madde dünyasını hem kalple idrak edilen manevi alemi kapsamaktadır. İbn Cerlr et­Taberl ile Matür'idl "nurü's-semavat" ifa­desini ashaptan taraftar bularak "sema­vat ve arzda bulunanların hidayetçisi" şek­linde anlamışlar ve bunun için ayetin bağ­lantılarını delil göstermişlerdir ( Cami'u 'I­beyan, XVIII, 180-181; Te'vflatü'l-Kur'an, vr. 507•). Alimler bu hükme vanrken asıl manasındaki nurun karşıtı olan zulmet ta­rafından ortadan kaldırıldığı için yaratıl­mışlık özelliği taşıdığı, esasen çeşitli ayet­lerde nurun Allah tarafından yaratıldığı ve karanlık kavramıyla birlikte zikredildiği,

243